Egemen Demirbaş Ayıp Konular Yakın bir zamanda Chuck Palahniuk'ün Bir Haz Markası adlı romanını okudum ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Kitabın merkezinde seks,alışveriş ve bağımlılık yer alıyor. Erkeklere dayatılmakta olan kadın cinselliğinin, rollerin tersine çevrilip kadınlara yöneltilmesiyle oluşan kadınsız toplum tasvir ediliyor. İncelikle yürütülen araştırmalar sonucu tasarlanan bir dizi seks oyuncağının dünya çapında piyasaya verilmesiyle toplumun nasıl kadınların yer almadığı bir distopyaya dönüştüğüne tanık oluyoruz. Kadınlara yönelik bu haz ürünleri o kadar başarılı ve etkili oluyor ki sivil hayatta hiç bir kadın gözlemlenemiyor. Bu hazza bağımlı hale gelen ve artık erkeğe ihtiyacı kalmayan kadının sosyal hayattan çekilmesiyle gerçekten rahatsız edici, aksak, bozulmuş bir düzen ortaya çıkıyor. Romanda da işlendiği gibi alışveriş, haz duygusuna hizmet eden günümüzde en yaygın ve en çok bağımlılık yapan etkileşimdir. Hazcılığa odaklanmış bir toplum düzeninde yaşıyoruz. Sosyal formasyon tamamen bireyin tatmin olmayı, hazza ulaşmayı amaçlaması gerektiği varsayımı üzerine kurulu. Lakin dayatılan haz ideali, gerçek anlamda bir doyum almaktan çok uzak, içi boşaltılmış plastik, sahte bir varoluş halidir. Durup etrafınıza bir bakarsanız, söylediklerimi siz de doğrulayabilirsiniz. Hayatlarımızı çok büyük ölçüde belirleyen ekonomi ve onu oluşturan alışverişler, dönüşümler; motivasyon olarak hatta motivasyonun da ötesinde misyon olarak, insanlara haz almayı, haz almaları gerektiğini aşılar. Özgürlüğümüzün ve iç huzurumuzun üzerine kara bulutlar gibi çöken özel şirketlerin ve ticari işletmelerin, zihinlerimizi işgal etmeleri için gönderdikleri elçileri olan, her yerde karşımıza çıkan ve bilinçaltımızın kaçacak hiçbir yeri bırakılmadığı reklamlar; medeniyetin olmazsa olmazı sosyal inşaacılığın, şartlandırmanın en önemli aktörleri olarak bizi uyarmak için, dopamin salgılarımızı harekete geçirmek için at ve havuç, köpek ve ödül misali bu amaca yönelik imgelerle saflığımıza ve masumiyetimize tecavüz etmektedir. Kıyafetler, şekilli bir vücut, gösterişli arabalar, mutlaka sahip olmamız gereken bütün o arzu nesneleri, var olma halleri. Hepsinin amacı aynıdır. Sizin bağımlılığınız ve sorgusuz itaatiniz. Bir kere bu bataklığa saplanan birinin kendini çekip çıkarması olanaksızdır. Beyninize yerleştirilen parametrelerden kurtulamazsınız, çoktan inşa edilmişsinizdir. Karşı cinste ve kendinizde aradığınız özellikler bellidir. Nereden geldiği hatırlanamayan bir estetik kavramı gözlerinize ve kalbinize hükmeder. Herhangi bir sosyal ortamda bulunursanız, insanların birbirleriyle iletişim şekillerinde ve motivasyonlarında üstünlük elde etmenin ve tatmin olmanın yattığını görebilirsiniz. Kendimiz için yaptığımızı sandığımız her şey aslında bir nevi mastürbasyondur. En eski mesleğin fahişelik olduğu söylenir. Bu doğru mu bilemem ama yazarın da romanda yakaladığı gibi, tüketim ve alışveriş yarışının merkezinde yer alan en büyük dürtü seks ve cinsel hazdır. Günümüzde pompalanan seks olgusu çoğunlukla erkeğe yönelik, erk odaklı bir sekstir. Kadının kimliği, bedeni ve doğurganlığı toplumun bütün kurumları tarafından istismar edilmekte, kadınlar arzu nesnelerine dönüştürülmektedir. Tamamen ekonomik bir yaklaşım ile bakacak olursak kadınlar sistem için iş gücünün üretilmesinden sorumludur. Tüketim çarklarının dönmesi, yeni sermayelerin yaratılabilmesi için yeni müşterilere, çekirdek ailelere ve harcamalarına ihtiyaç vardır. Aile kurumunda başlayan, eğitim ve medya kurumları ile devam eden şartlandırma süreci ve yerleştirilen "kadınsı" kıstaslar hem piyasanın devamlılığına hizmet eder hem de bu sayede insanlara yeni sahte bağımlılıklar yüklenmiş olur. Çalışma hayatında kadınların uyması gereken kıyafet zorunluluklarından, moda adı altında burjuva anlayışa hizmet eden rahatsız, sağlığa zararlı ve işlevsiz ürünlere kadar her yerde karşımıza çıkan küçük dokunuşlar ile kadınsı imgenin devamı sağlanmaktadır. Romanda, mevcut anlayış ters yüz edilerek ve abartılarak oluşturulan çarpık kadın hazcılığının çok da uçuk bir senaryo olmadığını düşünüyorum. Avon kataloğu veya Cosmopolitan dergisi burnuma çok farklı kokular getirmiyor. Derinlerde yatan arzular romandaki gibi grotesk bir şekilde gün ışığına çıkartılmış değil sadece. Toplumun cinsiyet paradigmaları ne şekilde evrilirse evrilsin, cinsel tatmin çok güçlü bir motivasyon olarak var olmaya ve kullanılmaya devam edecektir diye düşünüyorum. Sonuç olarak alışveriş ve seks birbirlerine çok yakışıyor ve standartlaştırılmış, çıplak gözle göremediğimiz bir basitlik, bir iğrençlik hepimizi içten içe çürütmeye devam ediyor. Bir kadına bakışımda pazardan ürün seçen gözlerimi çıkartmak istiyorum. Değerlendirilmek ya da ürünleştirilmek istemiyorum. Ben sadece bir insan olmayı istiyorum.