ataköy 7. ye 8. mahalleler: bir tasarım deneyimi

advertisement
ATAKÖY 7. YE 8. MAHALLELER:
BİR TASARIM DENEYİMİ
BAYKAN GÜNAY *
1988 yılı bahar aylarında MESA Şirketler Topluluğu tarafından benden Ataköy 7. ve
8. mahalleler için bir tasarım çalışması yapmam istendi. Alana ilişkin olarak, Sayın
Nihat Yücel tarafından yapılmış bir vaziyet planı bulunmaktaydı. Anladığım kadarıyla, modernist dönem konut alanlarının mekan anlayışına göre düzenlenen bu plan
çok önceden yapıldığı için, bazı yeni kavramların geliştirilmesi isteniyordu. Çünkü
aynı özellikleri taşıyan 9. ve 10. mahellelerdeki düzenleme bu açıdan eleştirilmekteydi.
Gene o sırada Prof. Dr. Sayın Mehmet Çubuk tarafından düzenlenen alternatif bir
vaziyet planı da aşağı yukarı aynı mekan özellikleri dikkate alınarak tasarlanmıştı.
Mal sahibi Emlak Bankası ile yapımı üstlenen firmalar, bir an önce işe başlamak
için, benden alanın kuzey ve batı çeperinde Sayın Mehmet Çubuk tarafından düzenlenen konut dokularını aynen kabul etmemi istediler. Özellikle kuzeydeki yapılar
'hava alanı uçuş konisi' dışında bulunduğu için çok katlı olarak tasarlanmıştı ve
daha önce onanan konut sayısından vazgeçilemediği için buradaki düzenleme küçük
değişiklikler dışında kabul edildi.
Alanın tasarımında, çalışmayı destekleyen MESA Şirketler Grubunun Mimari Proje
Grubundan Sayın Yeşim Turhan ile sürekli temas kurularak, vaziyet planı ile mimari
çözümler birlikte üretildi. Y.Mİmar Sayın Yılmaz Erpi alanın tasarımında önemli rolü
olan yaya sokağı ve meydanlara, Mimar Sayın Akın Önder de iç avlulara ilişkin
perspektif çalışmaları ile tasarımın imajının geliştirilmesinde önemli katkılar sağladılar. Vaziyet planının benimsetilmesinde* bazı zorluklarla karşılaşıldı, çünkü tek
tek yapıların oluşturduğu düzenlemeler birçok yapımcı firmanın günümüzde de
daha çok işine gelmektedir. Böylece yapım teknolojilerini daha kolay ve hızlı biçimde devreye sokabilen firmalar, karmaşık inşaat modelleri gerektiren mekan arayışlarını tercih etmemektedir. Örneğin, Emlak Bankası için Sayın Behruz Çinici
tarafından 1984 yılında düzenlenen ve ilginç mekan orüntüleri içeren Ankara Sincan'daki Elvanköy 3000 Evler projesi bu nedenle yapılmamış, yerine gene bilinen,
kütlelerin değil, açık alanların sürekliliğine dayalı bir vaziyet planı yeğlenmiştir. Bu
nedenle önerilen kent dokusu ağırlıklı çevre, hem Banka, hem de diğer yapımcı
firmalar tarafından ilk aşamalarda kuşku ile karşılanmıştı.
Alanın tasarımına ilişkin olarak dikkate alınan kuramsal çerçeveleri içeren ilişikteki
bildiri ve alan için MESA mimari Proje Grubunun katkılarıyla geliştirilen vaziyet
planı, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesince, 14 Nisan 1989 tarihinde
düzenlenen "Ataköy Toplu Konut Uygulamalarının Değerlendirilmesi" konulu Panel'de sunulmuştur. 0 sırada mahalle henüz inşa edilmemişti. Benzer bir tepki bu
Panel'de öğretim üyelerinden geldi. Gerçi eleştirilerin önemli bir bölümü aynen
kabul edilmesi istenen düzenlemelere yönelmişti. Bu alandaki yapıların yüksekliği
ve bazı yapılardaki ters yönlenmeler (kuzeye bakan uzun cepheler) muhtemelen bu
eleştirileri doğurmuştu. Ancak eleştirilerin bir bölümünün de Çevresel Tasarım
(Environmental Design) kaygılarından kaynaklandığını düşünüyorum, çünkü Panel'e sunulan bildirilerin hemen hepsinde hakim temalar, 'mekanın sosyal örgütlenmesi' (psikososyal sistem) ve 'fiziksel çevre denetimi' (biyofizik sistem) üzerinde
yoğunlaşmıştı, ve önerilen çevrenin bu açıdan nasıl değerlendirilebileceği soru işaretleri yaratmıştı.
Halbuki alanın tasarımında Çevresel Tasarım ilkelerinin yanı sıra, toplu konut düzenlemelerinde yeni anlayışlar geliştirilebilir mi kaygısından da yola çıkılmıştı**.
Ancak kentsel mekanın üretilmesinde farklı süreçler rol oynamaktadır ve Ataköy
7-8 mahallelerin tasarımı da yukarıda açıklanan süreci izlemiştir. Çok sayıda karar
vericinin bulunduğu planlama ya da tasarım eylemleri bir dizi inandırma ve uzlaşma
mekanizmasını gerektirmektedir.
Sonuç olarak tek mülkiyette, kâr amacına yönelen bir konut mahallesi üretilmiştir.
Yapılan konutların bir bölümü daha sonra açık artırma ile satıldığına göre gayrimenkul olarak çevrenin spekülatif bir değer de getirdiği anlaşılmaktadır. Ancak bu,
tasarımcının değil, ekonomik yapının işleyişinin bir sonucudur. Kullanım değeri ve
mekan nitelikleri açısından, kanımca araştırmacılar tarafından değerlendirilmesi
gereken yeni bir yaklaşım denenmiştir. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde, 14 Nisan 1989 tarihinde düzenlenen "Ataköy Toplu Konut Uygulamalarının Değerlendirilmesi" konulu Panel'de sunulan, 7-8 mahallelerin tasarımında
dikkate alınan kuramsal çerçeveleri ve tasarım ilkelerini sunan bildiri bu görüşler
ışığında mimarlık ve planlama topluluklarının görüşüne sunulmaktadır.
* İstanbul'da yapılan karar toplantısında hasta olduğum için bulunamadığımdan,
projeyi savunan Sayın Raci Bademli'nin de önemli rolü olmuştur.
**Daha sonra, o sırada Emlak Bankası'nda görevli olan bu dönem İstanbul milletvekili sayın Gürol Soylu, "tüm alan geliştirilen tasarım ilkelerine göre düzenlense
idi daha doğru olacaktı" şeklindeki görüşlerini iletmiştir.
Ataköy — Genel Yerleşim Planı
Günümüz kentinin karşılaştığı tasarım problemleri temelde üç karşıtlık ortaya çıkarmıştır. Bunlardan birincisi
mekansal örgütlenmenin kendiliğinden ya da planlı oluşması süreçlerine bağlı olarak, "Doğal ve Yapay" (1)
olarak nitelendirilmektedir. İkinci karşıtlık tasarımda insan-çevre ilişkisinde ortaya çıkmakta ve insanın çevreye
karşı sürdürdüğü "Biyofizik ve Psikososyal" (2) tepkilere
göre biçimlenmektedir. Üçüncü karşıtlık yaratılan mekansal yapıların niteliklerine göre "İlerlemeci ve Kültüralist" (3) olarak betimlenmiştir.
Bu satırların yazarı her üç konu üzerinde de incelemeler
yapmış ve Ataköy 7. ve 8. Mahallelere ilişkin olarak istenilen yerleşme planı önerisinde bu incelemelerden elde
ettiği bazı sentezleri yansıtmaya çalışmıştır. Önce bu üç
karşıtlığa dönük olarak daha önce yapılan çalışmalar aşağıda özetlenmektedir.
DOĞAL - YAPAY ÇEVRELER KARŞITLIĞI
Farklı toplum yapılarında mekan örgütlenme süreçlerine
farklı oranlarda müdahale etme düzeyleri gelişmektedir.
Sonuçta yelpazenin bir tarafında hiç müdahale olmadan
gelişen, diğer tarafında tümüyle planlanan kentsel çevreler ortaya çıkmaktadır. Kendiliğinden gelişen kentlere
doğal ve organik, tümüyle planlanan kentlere yapay ve
mekanik yakıştırmaları yapılmıştır.
Tarih boyunca insan yerleşmelerinde mekansal yapının
oluşumuna müdahale edilmiştir. Nitekim sanayi öncesi
kentinde de zaman zaman yerleşmelerin işlev yapısı ile
biçimini denetleme çabalan olmuştur. Özellikle kamusal
yapıların yer seçim ve biçimlenmeleri gene kamunun
müdahalesi ile gerçekleşmiştir. Buna karşılık konut çevreleri Yunan koloni, askeri temele dayanan Roma ve Rönesans kenti gibi bazı örnekler dışında, insanlar
arasındaki ekonomik, sosyal, politik ve kültürel ilişkiler
içinde kendiliğinden gelişmiştir. Aynı gelir grupları veya
kültürel olarak benzeşen topluluklar kentte aynı mekanı
paylaşmışlar, işlev yapıları zaman içinde gelişmiş ve biçim olarak ortak bir dil oluşturmuşlardır. Sanayi öncesi
kentinin günümüzdeki uzantısı olan yöresel ya da kırsal
konut çevreleri de kendiliğinden gelişmenin özelliklerini
taşımaktadırlar.
1
1.
Mehmet Çubuk
tarafından
hazırlanan vaziyet
planı
(güneyde 6. mahalle)
Buna karşılık sanayi kenti, planlı konut çevrelerinin de
temelini oluşturmuş ve planlama bu çevrelerin hem me2.
kan hem işlev yapılarını düzenlemeye yönelmiştir. BöyBaykan Günay
lece günümüzde de süren, kendiliğinden oluşan ve planlı
tarafından
çevreler ikilemi gündeme gelmiştir. Planlı çevreler bu
hazırlanan vaziyet
planı
bağlamda yaşayanların davranışsal özellikleri ile işlevsel
(kuzeyde 9. ve 10.
yapıya uyum sağlamayamamış, bu yapıların zaman içinmahalleler, güneyde
deki değişmelerine ayak uyduramamıştır. 1960'lardan
5. ve 6. mahalleler)
başlayarak birçok yazar bu olguya dikkat çekmişlerdir.
Prof. J. Tyrvvhitt'e göre "ciddi kent plancıları ve mimarlar kenti biçimlendiren güçlerin ekonomi ve ulaşımdan, kamu politikaları ve arazi sahipliğinden kaynaklandığını, kentsel örüntü peşinde koşanların düş kurduklarını bilmektedirler. Gene de
uygulamaya geçildiğinde; kentler, yeni kentsel gelişmeler ya da yeni konut alanları
yapıldığında birtakım modellere -veya örüntülere- saplanmakta ve bilinçli ya da
bilinçsiz projelerimizi bunlara göre üretmekteyiz... Tüm bu çalışmalar mükemmel bir
çevre ideali ile yola çıkmaktadırlar" (4)
Bir diğer yazar C. Alexander, doğal ve yapay kentler ayırımını getirmektedir. "Çok
çok uzun yıllar içinde kendiliğinden gelişmiş kentlere doğal kentler diyeceğim. Özellikle tasarımcılar ve plancılar tarafından yaratılan kent ya da kent parçalarına yapay kentler diyeceğim. Siena, Liverpool, Kyoto, Manhattan doğal kent örnekleridir.
Levittown, Chandigarh ve İngiliz yeni kentleri yapay kentlere örnektir.
Yapay kentlerdeki temel bileşenlerin yokluğu giderek kamuoyunda kabul edilmektedir. Yaşam zenginlikleriyle dolu geçmiş kentlerle karşılaştırıldığında, yapay olarak
yaratmaya çalıştığımız kentler insan açısından tümüyle başarısızdır" (5)
2
Kendiliğinden -planlı ya da doğal- yapay kent ayırımlarını kanımızca biçim-işlev ikilemine de bağlı olarak düşünmek gerekir. Çünkü bazen hem biçim hem işlev
müdahalesiz olarak gelişmekte bazen bunlardan biri planlanırken diğeri kendiliğinden bir oluşum sergilemektedir. Parselasyon düzenine göre gelişen kent parçalarında biçim önceden planlanmakta, ancak bunun içindeki işlevsel yapı zamana bağlı
olarak belirginleşmektedir. Buna karşılık örneğin yapısal planlamada işlevlerin yer
seçim kararları verilmekte ancak biçim zaman içinde oluşmaktadır.
Yeni kentler veya toplu konut bölgelerinde ise hem biçim hem işlev planlama ve
tasarım süreçlerinde kesin olarak belirlenmektedir.
Ülkemizdeki konut çevrelerini bu açıdan incelediğimizde üç farklı tipolojinin modele
uygun olarak ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Gecekondu hem biçim hem işlev olarak,
bazı kamu politikalarını dikkate almadığımızda kendiliğinden zamana bağlı olarak
oluşmaktadır. Düzenli konut bölgelerinde ise biçim belirlenmiştir. Yollar tasarlanmış, parselasyon yapılmış, yapı yükseklikleri ile çekme mesafeleri denetlenmiştir.
Ancak gelişme zamana bırakılmıştır ve birçok işlev kendisine konut ile birlikte bu
doku içinde yer aramaktadır. İşlevsel yapı zorladığında yol ve parselasyon dokusu
değişmemekte, yoğunluk artırma yolu ile yeniden biçime karar verilmekte; işlevler
ve davranış özellikleri, belirlenmiş biçim içinde yeniden oluşmaktadır. Buna karşılık
toplu konut bölgeleri hem biçim hem işlev açısından tümüyle planlanıp, tasarlanmakta ve batı toplumlarında yeni yerleşmelerin karşılaştığı tüm sorun ve eleştirileri
gündeme getirmektedir.
BİYOFİZİK - PSİKOSOSYAL SİSTEMLERİN KARŞITLIĞI
İnsanın doğal çevre verilerine bağlı olarak biyofizik sistemleri gelişmiş; yaşam evreleri, üreme, nüfus gibi değişkenler biçimlenmiştir. Biyofizik sistemlerin tatmin edilmesinde, teknoloji bir araç olarak kullanılmış insanın çevreye karşı operasyonel
davranışları; konfor düzeyi, ısınma, gürültü, kirlenme gibi etmenlere tepkisi ortaya
çıkmıştır.
Diğer taraftan doğal kaynakların kullanılması ve paylaşımında insanın psikososyal
sistemi devreye girmektedir. Psikososyal sistem, insanın çevreye karşı gösterdiği
daha nitel davranışları belirleyecektir. Mekan algılama biçimleri, çevresel imgeler ve
çevrenin sembolik değerlendirilmeleri psiko-sosyal sistemin özellikleri ve düzeyine
bağlı olarak gelişecektir. Böylece oluşan Biyofizik ve Psikososyal sistemler arasındaki karşıtlık içinde, insanların salt biyolojik gereksinimlerine yanıt arayan konut
çevrelerinin yetersizliği vurgulanmış ve insanların birlikteliğini sağlayacak mekan
tipolojilerinin, sembolik değerlerle beraber düşünüldüğünde insanın hem Biyofizik
hem Psikososyal sistemlerinin tatmin edilebileceği tartışılmıştır.
İLERLEMECİ-KÜLTÜRALİST AKIMLAR KARŞITLIĞI
Çevre tasarımındaki temel öğeler kütleler ve mekanlardan oluşmaktadır. Konumuz
konut çevresi olduğuna göre, konut yapıları kütleleri, bunlar arasında kalan sokaklar,
bahçeler, parklar ve çeşitli nitelikteki alanlar mekanları belirleyecektir. Hem kütlelerin hem mekanların;
• Barındırdıkları işlevlerle uyumları, ve
• Aralarında üç boyutlu biçim, konum, uzaklık ve yön ilişkilerinin kurulması söz
konusudur.
Böylece gündeme gelen biçim-işlev ilişkileri içinde zamana bağlı olarak bu ilişkiyi
güçlendiren yer-anlam bütünlüğü tartışılmaya başlanmıştır. Eğer bir mekan, içindeki
belirli bir eylemle birlikte algılanıyorsa "yer" olma özelliğine kavuşacaktır. Biçim ise
insanın kültür yapısına göreli olarak kütle ile mekan arasındaki kurduğu filozofik bağ
olarak tanımlanmaktadır. Bu bağ içinde biçimin, kullanıcılar tarafından olumlu bu-
lunuyorsa bir değeri bulunmaktadır.
Biçim-işlev, kütle-mekan ve yer-anlam ilişkileri kentsel tasarım, dolayısıyla konut
çevrelerinin tasarımında farklı yaklaşımların doğmasına neden olmuştur. Sanayi
toplumu ile birlikte gelişen tasarım modelleri Francoise Choay tarafından ilerlemeci
ve kültüralist olarak sınıflandırılmaktadır. "Sosyal gelişmeye uygun olarak geleceğe
bakan modellerden bir tanesine ilerlemeci diyeceğiz. Diğer model geçmişe özlem
duyan kültüralist bir toplum yapısından yola çıkmaktadır ve kültüralist olarak nitelendirilebilir. (6)
Choay her iki akımın kütle-mekan ve biçim-işlev özelliklerini de açıklamaktadır. "Ilerlemeci mekan örüntüsü, kütlelerin değil, yapılı elemanların sağa sola dağıldığı
boş alanların sürekliliğine dayanmaktadır. Temiz hava, ışık ve yeşil alanlar ilerlemenin simgeleri olarak nitelenmekte, kentsel yayılma çevre sağlığının temelini oluşturmaktadır... Daha önceki kentlerde görülen ve ilişkilerin yan yana uzayan
yapılarla sağlandığı örgütlenmenin yerini ilişkilerin uzaktan sağlandığı bir sistem
almıştır; yapılar işlevlerine göre, sürekliliği olmayan bir biçimde gruplanmaktadır.
Daha etkin bir kent yapısı için geliştirilen işlevsel sınıflama, bölgeleme kavramının
da kökenini oluşturmuştur. Bu modele göre çalışan tasarımcıların planlarında konut,
dinlence ve işyerleri birbirinden ayrılmış, işyerleri de kendi içinde yeniden sınıflanmıştır." (7)
İlerlemeci akımın kütle-mekan düzenlemesine yaklaşımında "geometrik düzen pitoresk görüntüden önce gelmektedir. Dik açı mistik bir değer kazanmakta, düz çizgi
geçmişle bağları koparmakta ve aklın ilerlemesini simgelemektedir... Geometri hem
gerçeğin hem güzelin kendisidir" (8)
Diğer yandan "kültüralist kentler küçük ve yoğundur, bunun sonucunda kentsel doku
süreklidir. Bu sıkı örülmüş dokuda çeşitlilik, hareketlilik ve asimetri hakimdir;
standartlaşma kınanmaktadır... Kültüralist kent anlamını; kapı ve pencereleri hiçbir
zaman eşdeğerde olmayan, çeşitli cephelere sahip özel yapılar ile büyük ve azametli
kamu yapıları arasında zıtlıkta bulmaktadır." (9)
Batı toplumlarında 19. yy gelişen sağlıksız kent dokularına tepki olarak ortaya çıkan
"Bahçe Kentler" ve "Uydu Kentler", 20. yy ilk yarısından başlayarak yaygınlaşmış ve
1920'li yıllarda gelişen CIAM hareketi ile kuramsal bir çerçeveye de oturmuşlardır.
Yoğunluk, kirlilik, güneşsizlik, gürültü gibi sanayi kentinin yarattığı sorunlara karşı
temelde Biyofizik sistemin tepkilerini yansıtan bu kuramsal çerçeve 1950'lere kadar
tüm batı dünyasındaki kentsel çevrelerin tasarım süreçlerini etkilemiştir.
1933 yılında hazırlanan Atina anlaşması ile kentleri meydana getiren işlevler "konut,
iş, dinlence ve dolaşım" olarak tanımlanarak sağlıklı bir çevre için bunların ayrımına
dayanan bir arazi kullanım deseninin gerekliliği vurgulanmıştır. Yine bu bağlamda,
yapıların güneşe göre yönlenmeleri ve yapılar arasındaki uzaklığın güneş açısına
göre belirlenmesi genel ilkeler olarak kabul edilmiş, kentsel biyoloji açısından (ışık,
hava, yeşil) yüksek bloklar en uygun yapı türü olarak benimsenmiştir.
Ancak 1950'lerden başlayarak batı dünyasında bu tür dokular eleştirilmiş, yüksek
yapıların insanları yalnızlığa ittiği, yeşil alanların insanların birlikteliğini sağlayamadığı belirtilerek, kentsel mekanın erozyona uğradığı gözlenmiştir. Ortaya çıkan
mimari ise monoton ve sıkıcı olarak nitelendirilmiştir.
1950'lerde özellikle Team 10 akımı CIAM hareketine bir tepki olarak gelişmiş ve
günümüzde batı dünyasında tartışılan çok çeşitli kentsel tasarım akımlarının öncülüğünü yapmıştır.
Bu yeni yaklaşım içinde:
• Her yerleşimin kendine özgü bir kimliği olmalıdır,
3.
Baykan Giinay
tarafından hazırlanan
vaziyet planı maketi
Doku önerisi-maket
• İşlevsel ayırım yerine insanların birlikteliği öne çıkmalıdır,
• Yeşil alanlar yerine kentsel mekanlar birleştirici öge olarak kullanılmalıdır,
• Mekanları tanımlayan yapılarda süreklilik aranmalıdır,
• Mekanlar ve kütlelerde çeşitlilik olmalıdır,
• İletişim için dikey değil yatay mekan yapıları geliştirilmelidir.
Nitekim 1960'lardan sonra batı kentinde bu akımlar etkisini göstermiş ve Biyofizik
sistemlerin yanı sıra Psikososyal sistemleri de göz önünde bulunduran, toplu yapımlarda doğal ve organik tasarım yaklaşımlarını benimseyen kültüralist mekan arayışları kullanılmaya başlanmıştır. Ülkemizde bu tür tartışmalar yeni yeni filizlendiği
için henüz kentsel mekanlara yansıtılamamakta, biçim yeterli ilgiyi görmemektedir.
Ataköy deneyiminin bu açıdan değerlendirilmesi bu doğrultudaki tartışmalara ışık
tutacaktır.
ATAKÖY
1960'lı yıllarda yapımına başlanan Ataköy yaklaşık 12.000 konutluk bir yerleşmeyi
hedef almıştır. Tasarımına başlanıldığı yıllarda Batı dünyasındaki temel tasarım
yaklaşımı olan CIAM ideolojisinin etkisi altındadır. İlerlemeci akımın tipik temsilcisi
olan CIAM bu dönemde eleştirilmeye başlanmıştır. Ancak koyduğu ilkeler
Biyofizik sistem açısından geçerlidir ve kendi içinde tutarlıdır.
Ataköy'de CIAM ilkeleri tutarlı bir şekilde kullanılmıştır. Temelde yeşil alanların hakim olduğu bir doku elde edilmiş, ulaşım sisteminde kademelenme ilkelerine uyulmuştur. İşlevler birbirinden ayrılmış ve evrensel
mimari üsluplar çevreyi belirlemiştir. Konutlar ile ana ulaşım sistemleri
arasında yeşil bantlar tasarlanmış, merkezleri ilkokullar olan mahalleler
oluşturulmuştur.
Ataköy'ün diğer önemli bir özelliği zamana yayılan yapım sürecinde ortaya
çıkmış ve yaratılan çevrelerde bazı değişimler olmuştur. 1960'larda gerçekleştirilen mahallelerde (1, 2, 3, 4,) daha romantik çizgiler hakimken,
1970'lerde gerçekleştirilen 5 ile daha sonra yapımına başlanan 9. ve 10.
mahallelerde mekanik bir yerleşme deseni ortaya çıkmıştır. Yapım teknolojisinde meydana gelen değişmeler sonucunda ortaya çıkan bu çevrelerde
daha nitelikli binalar yapılırken kat yükseklikleri artmış, ancak hem mimari
açıdan hem de yaratılan mekanlarda insan ölçeği elden kaçmıştır.
Sonuç olarak Ataköy'de; "yeşil, ışık, hava" ölçütlerini karşılayan ancak
kentsel mekan tipolojileri net olmayan, merkez-konut organik bütünleşmesi
zayıf olan, psikososyal sistem verileri açısından belirgin olmayan bir çevre
oluşmuş, özellikle 9 ve 10. mahallelerdeki yüksek yapılaşma eleştirilerek,
7. 8. mahallelerde alternatif bir yerleşme deseni arayışı gündeme gelmiştir.
7 ve 8. mahalleler için geliştirilen alternatif yerleşme deseninin yukarıda
çizilen genel çerçeveye bağlı olarak değerlendirilmesi kentsel tasarım tartışmaları açısından yararlı olacaktır.
7 ve 8. MAHALLELER TASARIM ÖLÇÜTLERİ
7 ve 8. Mahallelere ilişkin yerleşme deseni geliştirilirken aşağıdaki veriler
gözönünde tutulmuştur.
• Alanın kuzeyinde ve doğusunda bulunan ve daha önceki planlama çalışmalarından kalan yapılaşma bazı değişiklikler dışında korunmuştur.
• Bölge, Yeşilköy uçuş pisti konisi içinde kaldığından yüksek yapılaşmaya
açılmamış ve bir avantaj elde etmiştir.
• Yeni metro sistemi alanı çevrelemekte ve kent merkezi ile hızlı bağlantı
olanakları sunmaktadır.
Otoparklı yol
5.
Perspektif çizim
(Yılmaz Erpi)
6.
Ataköy'deki
uygulama
• Yapımcı firmaların teknolojisi yerleşme deseninde bazı kısıtlamalar getirmektedir.
• Yöredeki yoğun otopark talebi yeraltı otopark yapımını zorlamaktadır.
Daha genelde tartışılan tasarım yaklaşımları ve yöreye özgü veriler ışığında
7. ve 8. mahalleler yerleşme planı aşağıdaki tasarım ölçütleri çerçevesinde
ele alınmıştır.
Dofial-Yapay Çevre Ölçütleri
Toplu konut çevreleri doğaları ve yapım süreçleri gereği olarak yapaydır.
İçinde yaşayanlar bilinsin, bilinmesin bu tür çevreler toplu olarak yapıldıklarından ve arazi kullanım kararları sürekli denetlendiğinden yapıldıktan
sonra çok değişime uğramamakta, doğal olarak gelişen çevrelere göre daha
statik bir yaşam biçimi sunmaktadırlar. Bu durum göz önünde bulundurularak yaşayan bir kent dokusu taklit edilmiş, ticari kullanımların yer seçimi
için olanaklar hazırlanmıştır.
Biyofizik-Psikososyal Çevre Ölçütleri
Daha önce değinildiği gibi Ataköy'de daha çok Biyofizik çevre verileri etkin
olmuş ve bu konuda başarılı bir yerleşme deseni elde edilmiştir. 7. ve 8.
mahallelerde Biyofizik verilerin yanı sıra Psikososyal verileri de tatmin etmeye yönelik bir çevre elde edilmeye çalışılmıştır. Yerleşmede temel yapıyı
sokaklar ve küçük meydancıklar oluşturmakta, insanlar arasındaki iletişim
böylece kurulmaktadır.
Sokak ve meydanları tanımlayan konut yapılarının diğer yüzleri yarı ortak
yeşil alanlara bakmakta, böylece özelden başlayarak ortak mekanlara ulaşan
bir doku elde edilmektedir. Bu yaklaşım, bir yüzü sokağa, diğer yüzü yeşil
dokuya bakan geleneksel Türk mahallesi kavramına da gönderme yapmaktadır. Böylece yaşayanlara belirgin bir doku imajı ve algılanabilir mekanlar
sunulmaktadır.
Ilerlemeci-Kültüralist Tasarım Ölçütleri
Günümüzün teknoloji düzeyi ve yaşam biçimi açısından, tümüyle geleneksel
bir çevre değil, bu tür bir çevrenin bazı öğelerini ilerlemeci akımın "yeşil,
ışık, hava" ilkeleriyle bağdaştırmaya çalışan bir yerleşme deseni benimsenmiştir. Bu bağlamda işlevler bütünleştirilmeye çalışılmış, yapılarda sü-
Meydan
7.
Perspektif çizim
(Yılmaz Erpi)
8.
Ataköy'deki
uygulama
rflTTTÎ
m»n"i
yapısı hem mekan sürekliliği, hem ticari birimler için olanaklar, hem de
yapıların arkasında bulunan yeşil alanlara geçiş sağlamaktadır. Yapılarda
süreklilik sağlamak açısından ilkokul yapısının bile bu çevreye uygun olarak, dokunun bir parçası gibi tasarlanması önerilmektedir.
Mimari ölçekte, yapılarda bazı geleneksel motiflerin kullanılması, yapı
yüksekliklerinde ve tiplerinde çeşitlenme, yer yer çatı kat kullanımı planlama ölçeğinde yapılan önerilerdir. Ancak böyle bir toplu konut çevresinde
doğal konut çevrelerinde olduğu ölçüde bir çeşitlilik beklenmemelidir.
Bunun nedenleri toplu yapım mantığı, yapım teknolojisi ile ekonomik süreçlerin etkilerinde aranmalıdır.
Sonuç olarak tüm dünyada toplu konut yapım ve tasarım modelleri önemli
değişmelere uğramıştır. Bu makalede genel olarak bu modellerin nitelikleri
ve tasarım süreçlerindeki değişmeler ele alınmıştır. Kuramsal çerçevede
edinilen bilgiler Ataköy 7. ve 8. mahallelerde uygulanmaya çalışılmıştır.
Günümüzde toplu konut kentlerimizin makroformları içinde önemli bir yer
tutmaya başlamıştır. Toplu konut çevrelerinde farklı mekan tipolojileri elde
etmek mümkündür. Ancak gene günümüzde bu tür çevrelerin tasarımında
temel yaklaşımların eksikliği gözlenmektedir.
Ataköy ilerlemeci akımın ilkelerini kullanmış ve bu konuda başarılı da olmuştur. Ancak artık farklı deneyimlere açılması gerekmektedir; 7. ve 8. mahallelerde
uygulanmak
istenen
kültüralist
model
bu
çerçevede
değerlendirilmelidir. Batı toplumlarındaki kentsel tasarım modellerinin uzun
bir geçmişi vardır ve burada değinilen iki yaklaşımın izlerini görmek olasıdır.
Ülkemiz mimar ve plancılarının bu bağı kavramaları konut çevrelerinin tasarımında önemli bir aşama olacaktır.
SONSÖZ
Ataköy 7-8 mahallelere en son 1992 ilkbaharında giderek gözlemlerde bulundum. Alanda henüz yaşam başlamamıştı. Bu ziyaretimde edindiğim fiziksel çevreye ilişkin gözlemlerim aşağıda özetlenmiştir.
10
•
Alanın omurgasını oluşturan, trafik sisteminin yer altında alındığı avlular
sistemi, yaya yolları ve meydanları ile kent içinde, trafikten arındırılmış
bir dünya yaratmıştır. Bu sonucun başarılı olduğunu düşünüyorum.
9.
İç Avlu'dan
Perspektif çizim
(Akın Önder)
•
Avlu içlerinde yakalanan ölçü ve mekan niteliği, yaya yollarından daha
zengin ifadeler sunmaktadır. Konut birimlerinin farklılaştırılması yaya
yolları boyunca elde edilen mimariye büyük bir olasılıkla daha çok katkıda bulunacaktı. Gene de ağaçlar ve diğer peyzaj öğeleri geliştiğinde
daha olumlu bir çevre oluşacağı gözlenmektedir.
10.
•
Ataköy'deki
uygulama
Trafik sisteminin yeraltına alınmasının toplam maliyete katkısının çok
olmadığı anlaşılmaktadır. Buna karşılık alanın değerini yükselttiği açıktır. Ancak sistemin işleyişi kullanım ve bakım yönünden irdelenmelidir.
•
11.
Baruthane çevresi
11
Alanın batısındaki düzenleme, özgün tasarıma uymamaktadır. Daha önce
omurganın devamı olarak tasarlanan bu bölgede mekansal süreklilik
bizzat mimarlarca bozulmuştur. Daha önce yapılan anafikre karşı çıkan
firmaların, ve bunların mimarlarının bu değişikliği yaparken tarafıma
reklilik aranmış, insanların birlikteliği açısından yaya dolaşımına dönük, kentsel
nitelikli mekanlar düzenlenmiştir.
Yerleşmenin omurgasını 5. mahalle ile 9. ve 10. mahalleler arasında düzenlenen ikili
bir yol ağı oluşturmaktadır. Temelde yaya dolaşımının hakim olduğu yerleşmede,
omurgayı dik olarak doğu-batı yönünde kesen sokaklar, toplu konut çevresinde
yaşayan bir kent dokusu elde etmeyi amaçlamaktadır. Omurga ile onu kesen sokaklar küçük meydancıklar oluşturmakta ve bu meydanlarda tasarlanan köşe yapılarının zemin katlarında ticari birimler yer almaktadır. Aynı tür küçük meydancıklar
alanın gerek doğu, gerek batıdaki uzantılarında da düzenlenmiştir.
Böylece "köşe başı bakkalı" kavramı toplu konut dokusuna yerleştirilmektedir.
Omurga aynı zamanda 5. mahalledeki metro durağı ile 9. ve 10. mahallerdeki ticari
ve sosyal merkezler ile yaya bağlantıları kurmaktadır. Batı yönünde uzanan sokaklardan bir tanesi alanımıza hizmet verecek olan metro durağına bağlanmaktadır.
Omurgayı doğu-batı yönünde kateden sokaklar yaya güvertesi (pedestrian-deck)
kavramı çerçevesinde düzenlenmiştir. Böylece zaten çevrede oluşturulmaya çalışılan
yeraltı otoparklarına çözüm aranırken, bu bölgede ulaşım ve servis bodrum katı
seviyesinde sağlanmaktadır.
hiçbir şekilde danışmaması da üzücü olmuştur.
Alanın kuzeyindeki yüksek yapılaşma ve yarattığı çevre kanımca olumsuzdur.
Ayrıca buradaki eski Baruthanenin, yaratılmak istenen yeni dokunun bir parçası
olarak ele alınmaması, yüksek yapılar arasında ezilmesine neden olmuştur.
Konut dokuları içindeki kamuya ait yapılar (okul, sağlık merkezi gibi), o dokunun özelliklerine göre tasarlanmalı diye düşünüyorum. Mimarların da bu konuda daha duyarlı olmaları gerekir.
NOTLAR
1. Günay B , (1987) "Türkiye'de Konut Olgusunun Tasarım Özellikleri". Yayınlanmamış çalışma,
ODTÜ
2. Günay B„ (1987) "Yeni Yerleşme Alanları ve Çevre", Şehirleşme ve Çevre Konferansı, Türkiye
Çevre Sorunları Vakfı Yayını.
3. Günay B„ (1988) "History of CIAM and TEAM 10", Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayıl,
ODTÜ
4. Tyrvvhıtt, J., (1963) "Shapes of Cities That Can Grow" Architectural
Assosiation
Journal,
Kasım 1963, Londra, s. 87.1963, London.
5. Alexander, C. (1982) "A City is Not a Tree", Humanscape, Ulrich's Books, Inc. Michigan ABD
Alandaki yapılarda süreklilik aranmış ve yapı yükseklikleri sistematik olarak çeşitlilik
6. Choay, F„ (1969) The Modern City, Planning in the 19th Century, George Brazilier, New
sunacak bir biçimde ele alınmıştır. Bu bağlamda önerilen köşe yapısı kavramı toplu
York 1969
7. a.g.e. s. 32
8. a.g.e. s. 98
konut dokularında süreklilik sağlamak amacına yöneliktir. Bu tür yapıdan kaçınıldığı
için toplu konut çevrelerinde yapılar arasında bütünlük sağlanamamaktadır. Köşe
9. a.g.e. s.106
* ODTÜ Şehir Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi
Download