2008 HUTBE ARŞİVİ Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir. FİRHİST 04 Ocak - Kainat ve İnsan - DİB Hutbe Arşivi 11 Ocak - İsraf ve Tasarruf - DİB Hutbe Arşivi 18 Ocak - İslam; Allah Katında Geçerli Olan Dindir - DİB Hutbe Arşivi 25 Ocak - Kumar ve Şans Oyunları - DİB Hutbe Arşivi 01 Şubat - Evlilik ve Aile - DİB Hutbe Arşivi 08 Şubat - Selamlaşmak - DİB Hutbe Arşivi 15 Şubat - Allah Katında Din İslamdır 22 Şubat - Veda Hutbesinin İnsan Hakları Bakımından Önemi - D Ali Çetmi-Serik Vaizi 29 Şubat - Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluşu - DİB Hutbe Arşivi 07 Mart - Alkol ve Uyuşturucunun Zararları - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftüsü 14 Mart - Çanakkale Zaferi - DİB Hutbe Arşivi 21 Mart - Ormanlarımızı Koruyalım - Mustafa Altun-Serik Müftüsü 28 Mart - Sağlığımızı Korumak Dinimizin Emridir - Mustafa Karadağ-Merkez Vaizi 04 Nisan - Kitap Sevgisi - Şaban Erdiç-İl Vaizi 11 Nisan - Kutlu Doğum - DİB Hutbe Arşivi 18 Nisan - Çocuk Sevgisi - A Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü 25 Nisan - Emeğin Değeri - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 02 Mayıs - Engellilere Destek Olalım - Şaban Erdiç-İl Vaizi 09 Mayıs - Varlığımızın Sebebi Anne Babalarımız - DİB Hutbe Arşivi 16 Mayıs - Gençliğimiz ve Değerlerimiz - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 23 Mayıs - Fetih Ruhu - DİB Hutbe arşivi 30 Mayıs - Cuma Namazı - Halil Taş-Manavgat Müftüsü 06 Haziran - Çevre Sorumluluğu - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftüsü 13 Haziran - Dünya Hayatı Bir İmtihandır - Mustafa Altun-Serik Müftüsü 20 Haziran - Din Eğitimi ve Çocuk - Şaban Erdiç-İl Vaizi 27 Haziran - Üç Eylar ve Regaib Kandili - Mehmet Demirhan-Elmalı Müftüsü 04 Temmuz - Her Canlı Ölümü Tadacaktır - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftüsü 11 Temmuz - Organ Nakli Hayat Kurtarır - Durmuş Ali Çetmi-Serik İlçe Vaizi 18 Temmuz - Su Hayattır - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 25 Temmuz -Miraç Kandili - Ramazan Avcı-Kemer İlçe Vaizi 1 01 Ağustos - Kulluk ve Kazandırdıklar - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftrüsü 08 Ağustos - Nefs Muhasebesi - Şaban Erdiç-İl Vaizi 15 Ağustos - Berat Kandili - Şereife Gönül Bilgi-İl Vaizesi 22 Ağustos - Nimetlere Şükür - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 28 Ağustos - Zafer Haftası ve Gaza Ruhu - Şaban Erdiç-İl Vaizi 05 Eylül - Ramazan ve Kazandırdıkları - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftüsü 12 Eylül - Eğitim Öğretim - DİB Hutbe Arşivi 19 Eylül - Zekat - Enes Müslümoğlu-Gündoğmuş Müftüsü 26 Ekim - Kadir Gecesi ve Tevbe - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 30 Ekim - Ramazan Bayramı - Şaban Erdiç-İl Vaizi 03 Ekim - Camiler ve Din Görevlileri - Halil Taş-Manavgat Müftüsü 10 Ekim - Aile - Saliha Manca-İl Vaizesi 17 Ekim - İbadetler - Şaban Erdiç-İl Vaizi 24 Ekim - Cumhuriyet - Mustafa Altun-Serik Müftüsü 31 Ekim - İsraf - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 07 Kasım - Terör - Durmuş Ali Çetmi-Serik Vaizi 14 Kasın - Helal Kazanç - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 21 Kasım - İlim ve İlim Adamı - A Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü 28 Kasım - Abdest ve Temizlik - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 05 Aralık - Kurban - Doç. Dr. İsmail Karagöz-DİB İç Denetçisi 08 Aralık - Kurban Bayramı - Mustafa Altun-Serik Müftüsü 12 Aralık - Mevlana ve İnsan - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 19 Aralık - Namazın Hayatımızdaki Yeri - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 26 Aralık - Hicret - Şaban Erdiç-İl Vaizi Düzenleyen: Hüseyin KARATAŞ Hacıveli Cami İmam-Hatibi Serik - Antalya 2 2008 HUTBELERİ 1 KAİNAT VE İNSAN 04 - Ocak Muhterem Müslümanlar! Kainatı yoktan var eden Allah’ın varlığı ve birliği, bu günkü ilim ve teknoloji gerçeği karşısında, inkârı kabil olmayan bir hakikattir. İlim adamları, Allah’ın varlığını ispat etmek, inkarcıları susturmak için çeşitli deliller getirmişlerdir. Kimisi kainatın varlığından, kimisi maddenin hareket ve değişiminden, kimisi de, kainatın düzeninden ve her şeyin bir amaca göre yaratılışından hareket ederek; Allah'ın varlığını ve birliğini ispatlamışlardır. Düşünen her insan bilir ki; canlı, cansız, gördüğümüz ve göremediğimiz bütün varlık alemi, sonradan olmuş ve her varlık yaratılmıştır. Aziz Mü’minler! Aşağıda arz edeceğim birkaç ayeti 3 Yoksa biz miyiz bitiren? Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Onu, bulutlardan indiren siz misiniz? Yoksa biz miyiz indiren? İsteseydik, onu tuzlu bir su yapardık. Öyle ise şükretmeniz gerekmez mi? “Söyleyin şimdi bana! Yakmakta olduğunuz ateşi (bir düşününüz), onun ağacını siz mi yarattınız? Yoksa biz miyiz yaratan? O halde sen Rabbini, Azim ismiyle tesbih ve takdis et, eksik sıfatlardan, vasıflardan onu uzak tut!”(3) “Onlar Allah’ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz ki Allah çok güçlüdür ve her şeye üstündür.”(4) Değerli Mü’minler! Gerçek huzur ve saadeti bulanlar; gök ve yerdeki eşsiz sanatı görenler, mülkün sahibini, eserleriyle tefekkür ederek, gönül rahatlığına erenlerdir. KAYNAK: (1)Bakara, 164. (2)Gaşiye, 18-20. (3)Vakıa, 57, 60, 63, 64, 68-74. (4)Hacc, 74 Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kerimenin meali; üzerinde düşünüldüğü zaman ne kadar dikkat çekicidir! Şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde; Allah’ın, gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda; yeryüzünde her canlıyı yaymasında; rüzgarları, yer ile gök arasında Allah’ın buyruğuna bağlı hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde; düşünen bir toplum için, (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan, üstün gücünü gösteren) nice ayet ve alâmetler vardır.”(1) “Onlar, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl döşenip yayıldığına bakmıyorlar mı?”(2) “Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi? Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz, dilediğimizi yerine getirmekten aciz değiliz. Toprağa ektiğiniz tohumu bir düşünün! Onu, topraktan siz mi bitiriyorsunuz? 4 Firhist’e Geri Dön 3 2008 HUTBELERİ 1 İSRAF VE TASARRUF 11 - Ocak Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah insanlara sayılamayacak kadar nimet vermiş ve bütün nimetlerin değerini bilmemizi, hayatımız boyunca ölçülü, dengeli ve tutarlı olmamızı emretmiştir. Yani cimrilikten ve israftan kaçınmamızı vurgulamıştır. İsraf; insanın sahip olduğu nimetleri gereksiz yere harcaması, saçıp savurmasıdır. İsraf; aynı zamanda bir tüketim çılgınlığı, fert ve toplum hayatına zarar veren bir yanlışlar ve yasaklar yumağıdır. Bunun içindir ki Yüce Allah israfı yasak etmiş ve israf edenleri sevmediğini Araf Suresi 31. Ayetinde “Ey Ademoğulları her mescide 3 gamberimiz (sav) hadis-i şeriflerinde israfı ve cimriliği yasaklamıştır. İsraftan kaçınıp tasarruflu olmak sadece yiyecek ve giyeceklerle değil hayatımızın bütün safhasında ve bütün nimetlerde geçerlidir. Buna en güzel örnek elektrik sarfiyatındaki aşırı israftır. Binbir zorlukla evimize gelip odamızı aydınlatan ve daha birçok alanda faydalandığımız elektriği israf edip hatta kaçak yollarla kullanarak ülke ekonomisine zarar vermek, bu yolda çalışan, gece-gündüz sıcakta ve soğukta arızayı gidermek için çabalayan görevlilerin emeğini çarçur etmek,bir çok insanın, hatta tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasp etmek, Müslüman’a yakışan bir davranış değildir. Aynı zamanda kul hakkına girmektir. Hutbemi Furkan Suresinin 67. ayetinin meali ile tamamlamak istiyorum.”Rahman’ın kulları, harcadıklarında ne israf, nede cimrilik ederler. Onların harcamaları, bu ikisi arasında gelen bir harcamadır.” Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön çıkışınızda (secde edişinizde) güzel elbiselerinizi giyin, yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” buyurarak cimrilikle israf arasındaki orta yola girmeye, yani dengeli olmaya çağırmıştır. İnsanoğlunun elinin büsbütün açık olması israf, elinin sımsıkı olması da cimriliktir. Her ikisinin de dinimizde yeri yoktur. Dinimizin bize tavsiye ettiği yol orta yol olan tasarruftur. Tasarruf güzel ahlaktır. İsra Suresi Ayet 29 da Cenab-ı Hak “Eli sıkı olma, yani cimri olma. Büsbütün eli açık ta olma. Sonra kınanır (kaybettiklerinin) hasretini çeker kalırsın” buyurarak iktisat kurallarına uyarak tasarrufa önem verilmesini emretmiştir. Sevgili Peygamberimiz (sav) de bir hadis-i şeriflerinde “ Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyininiz. Fakat bunları yaparken israfa ve tekebbüre kaçmayınız.” buyurmuştur. (1) Aziz Mü’minler! Görülüyor ki hem Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerimde ve hem de Sevgili Pey4 KAYNAK: 1] Libas 1 Kütüb-i Sitte c 16/ 361 Diyanet Arşivinden Alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 4 2008 HUTBELERİ 1 18 - Ocak “İSLAM, ALLAH KATINDA GEÇERLİ OLAN DİNDİR” Muhterem Müslümanlar! Din akıl sahibi, şuurlu insanları hür irade ve istekleriyle iyi ve güzel olan şeylere sevk eden ilahi mesajlar bütünüdür. Din, insanın yaratıcısı olan Allah, insanlar ve beraber yaşadığı diğer canlılarla olan ilişkilerini düzenleyen ilahî bir rehberdir. İnsanoğluna değişik zaman ve mekânlarda Peygamberler vasıtasıyla tebliğ edilen bu ilahî nizam, insanın yaratıcısına ve diğer yaratılanlara karşı görevlerini, yaratılış ga3 Değerli Müslümanlar! Yüce Rabbimizin âlemlere rahmet olarak gönderdiği son Resul Hz. Muhammed (sav), değişmeyecek/değiştirilemeyecek son ilahi mesaj olan İslam’ı karanlıklar içerisinde yüzen insanlığa tebliğ etmiştir. Allah-u Teala’nın “Oku, Yaratan Rabbinin adıyla Oku” mesajıyla başlayan ilahî vahyi öğrenme süreci, “Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, size verdiğim nimetimi tamamladım ve size, din olarak yalnızca İslam’ı seçtim.” ayetinin inzal olmasıyla tamamlanmıştır. Allah-u Teala, Âl-i İmran Suresi’nin 19. ayetinde “Şüphesiz Allah katında din İslam’dırQ” ve yine aynı sürenin 85. ayetinde “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” geçen ifadeleriyle ilahî vahyin son halkası gerçek ve geçerli hak dinin İslam olduğunu insanlığa bildirmiştir. Bu gerçek, kısa sürede bütün dünyada, insanların gönüllerinde yer etmiştir. Öyle ki, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yesini, hangi işlerin iyi ve hayırlı, hangi işlerin de kötü ve zararlı olduğunu öğretir. Tarih içerisinde insanlar, zaman zaman ilahî vahyin öğretisinin dışına çıkarak dinin getirdiği inanç, akide ve ahlaki saflığı bozmuşlardır. Yüce Yaratıcı, bozulan akideyi yeniden hatırlatmak ve tahrip olan ahlak anlayışını insana yakışır hâle getirmek için değişik dönemlerde Peygamberler göndermiştir. Allah din gönderirken insanı, onun imkânlarını, sosyal ve kültürel çevresini ve yaşamını sürdürebilecek ihtiyaçlarını dikkate almıştır. Allah tarafından gönderilen dinler arasında dil, coğrafya ve tarihî süreç farklılıkları olmakla birlikte inanç esasları ve ibadet, adalet, ahlak, doğruluk, sevgi ve yardımlaşma gibi iyiliği emreden kavramlar hep aynı olmuştur. Bu kabullere uymayan davranışlar ise yasaklanmıştır. Bu bağlamda ele alındığında, ilahi dinlerin iyilikleri tavsiye ettikleri, kötülüklerden de sakındırdıkları hususu müşterek özellikler olarak ortaya çıkmaktadır. 4 bir kişinin tebliği ile başlayan İslam, kısa zamanda dünyanın en hızlı yayılan; insanları, sevgiye ve hoşgörüye, gerçek eşitliğe, temel hak ve hürriyetleri korumaya, ismi gereği barışa ve huzura, adaleti tesis etmeye, fakiri, yoksulu ve yetimi gözetip kollamaya çağıran bir din olarak bugünlere gelmiş ve kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Aziz Müminler! Bu vesileyle, Müslüman olma şerefini bizlere bahşeden Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükürde bulunalım. Allah katında tek din olan İslam’ın yüce ve kutlu elçisine, Sevgili Peygamberimize ümmet olma sevincini her an içimizde yaşayalım. Ümmeti olduğumuz Hz Muhammed’in hatırasını her zaman canlı ve diri tutalım. KAYNAK: 1- Alak, 96/1. 2- Maide, 5/3. Diyanet Firhist’e Geri Dön 5 2008 HUTBELERİ 1 25 - Ocak KUMAR VE ŞANS OYUNLARI Muhterem Müslümanlar! Dinimiz, dünyayı daha iyi yaşanır hale getirmek ve insanca bir hayat sürebilmek için çalışıp kazanmayı, Allah’ın verdiği nimetlerden olabildiğince yararlanmayı emir ve tavsiye eder. Ancak, davranışlarımızdaki temel değer ölçüsünü oluşturan meşruiyet şartı, çalışıp kazanma faaliyetleri için de geçerlidir. Bu sebeple Müslümanın, meşruiyet alanı içinde ve helal yolla gerçekleşmeyen işleri yapması yasaklanmıştır. Kazancın helal olması, meşru yollardan elde edilmesine bağlıdır. Geçimin helal yollardan sağlanması, dinimizce ibadet olarak değerlendirilmiştir. “Hangi kazanç en 3 dan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?”(2) Aziz Mü’minler! Bütün kötü alışkanlıklar gibi kumar da, müptelasını kendine esir ederek onun üretkenliğini elinden alır, ruh ve beden sağlığını bozar, onu toplumla uyumsuz bir birey haline getirir, cinayete, hırsızlığa ve soygunlara yöneltir. Bir çok aile felaketinin arkasında da kumar illeti yatmaktadır. Gelişen teknolojik şartlar, artık kumarı masa başında ve birkaç kişi tarafından oynanır olmaktan çıkarıp; büyük kitlelerin iştirak ettiği sayısız kumar türünü de ortaya koymuştur. Bugün sanal ortamda, kumar rahatlıkla oynanabilmektedir. Bu sebeple, çocuklarımız, gençlerimiz kumarın ve diğer kötü alışkanlıkların pençesine düşme tehlikesi ile her zamankinden daha fazla karşı karşıya kalmaktadırlar. Onun için, çocuklarımızın bu konuda koruma ve yönlendirmemize muhtaç oldukları gerçeğini göz önünde tutalım. Onların bir hastalığa yakalanmaması için nasıl gerekli önlemleri alNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön temiz ve en helal yolla elde edilmiş olur?” diye sorulduğunda Sevgili Peygamberimiz (sav); “Kişinin el emeği ile ve kimseyi aldatmaksızın yaptığı meşru ticaret yoluyla elde ettiği kazançtır.” cevabını vermiştir.(1) Değerli Kardeşlerim! Temel kazanç prensiplerine aykırı olması, çalışıp üretme yeteneğini köreltmesi ve çalışmadan kazanma arzusunu kamçılaması gibi daha pek çok olumsuz sonuç doğuran kumar, Dinimizce kesin olarak yasaklanmıştır. Kumar oyunlarının temel niteliği, hiçbir emek sarf edilmeden, haksız yere kazanılmış olmasıdır. Kumar ve benzeri kötü alışkanlıklar hakkında Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey İman edenler! (Aklı örten ) içki ( ve benzeri şeyler) , kumar, dikili taşlar, fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namaz4 maya çalışıyorsak, aynı şekilde onların kumar gibi kötü alışkanlıklara yakalanmamaları için de her türlü tedbiri almalıyız. Değerli Müslümanlar! Hutbemi Nisâ Suresinin 29. ayetinin mealiyle bitirmek istiyorum: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret dışında, birbirinizin mallarını haksızlıkla yemeyin.”(3) KAYNAK: 1-Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned; IV,141, 2-Maide, 5/90-91. 3-Nisa, 4/29 Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 6 2008 HUTBELERİ 1 EVLİLİK VE AİLE 01 - Şubat Muhterem Mü’minler! Dinimiz evliliğe çok önem vermiştir. Nikahlanarak evlenmeyi, aile hayatına dikkat etmeyi, zina ve benzeri hatalara düşmemek için alınması gereken tedbirleri pek çok ayet-i kerime ve hadis-i şerifler zikretmiştir. Tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarında bu konu uzun uzun anlatılmıştır. Aile, kişinin hem huzur bulduğu bir ortam, hem neslin devamı için bir vesile hem de kişiyi dinen günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıtadır. Yüce Mevla “İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi O’nun varlığının delillerindendir. Bunda düşünen insanlar için dersler vardır.” [1] buyurmaktadır. Bu ayet evlilik ve aile hayatındaki hikmetlerin bir kısmını bizlere beyan etmektedir. İslam dini 3 nımıyla iyi geçinmesini emretmiştir [5]. Peygamberimiz de “mü’minlerin en seçkinlerinin hanımlarına karşı iyi davrananlar olduğunu” [6] beyan etmiştir. Bunun yanında Peygamberimiz kadının da kocasına karşı saygılı olmasını öğütlemiştir. [7] Dinimizde evlilik sırasında erkek kadına mehir adıyla belirli bir para veya mal öder ya da ödemeyi taahhüt eder. Mehir, evlenilen kadının kendisine verilir ve kadın bunda dilediği gibi tasarrufta bulunur. Mehrin amacı kadına iktisadî bir güç kazandırma ve boşanmanın suistimal edilmesini önlemektir. Özellikle boşanmalara sıkça başvurulan dönem ve bölgelerde mehrin sebepsiz boşanmalara engel olduğu bir gerçektir [8]. Allah’ın en sevmediği helal olan boşanma [9] birbirleriyle geçinemeyen eşlerin en son başvuracakları bir çözüm şeklidir. Bunun Müslüman bir toplumda sebepsiz ve anlamsız bir şekilde artması kaygı verici bir gerçektir. Kızgınlık anlarında bilgisizce söylenen “boş ol” gibi açık veya boşanma anlamına gelen kinayeli sözlerle birçok aile parçalanma durumuna gelmektedir. Dinimiz erkeğe kadın üzerinde baskıya izin vermediği gibi boşanma konusunda da erkeğe sınırsız bir yetki tanımamıştır. Bu sorunu azaltmak için di- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön manevî huzur ve sükûn, cinsel ihtiyaçların karşılanması ve neslin devamı gibi evlilik kurumunun en önemli üç yönünü dikkate almış, bu birlikteliğin meşru ölçülerde nasıl gerçekleştirileceğine dair bilgiler vermiştir. Gayr-i meşru ve nikâhsız beraberlikler çirkin görülüp yasaklanmış, evlilik teşvik edilmiştir. Peygamberimizin şu hadisi bu teşvikin en güzel ifadelerindendir: “Nikah benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetime uymazsa benden değildir”[2]. Aziz Cemaat! Dinimiz evlilik hakkında bazı sınırlamalar getirmiştir. Kan, süt ve sıhrî hısımlık sebebiyle birbirleriyle evlenmesi haram olanlar Kur’ân’da ayrıntılı olarak sayılmış [3], bunun yanında Müslüman bir kadının Müslüman bir erkekle evlenmesi hükme bağlanmıştır [4]. Aile hayatına ilişkin bazı hükümler getiren İslam dini eşlere karşılıklı hak ve sorumluluklar yüklemiştir. Evleneceklerin bu hak ve sorumlulukları evlilik kurumuna adım atmadan önce öğrenmeleri, kurulacak yuvayı daha sağlam hale getirecektir. Bu açıdan, evlilik hayatındaki helal ve haramların bilinmesi için önceden aile hayatına ilişkin konuları iyice öğrenmek gerekir. Evliliği eşlerin birbirine verdiği sağlam bir teminat olarak niteleyen dinimiz erkeğe ha4 nimizin hükümlerini iyice öğrenerek evlenmeli, evlendikten sonra da anlayışlı olmalıdır. Değerli Din Kardeşlerim! Toplumumuzda meşru olmayan birliktelikler, gizli evlilikler, hak ve sorumluluklar iyice bilinmeden yapılan evlilikler yüzünden birçok genç erkeğimiz ve kızımız aileleriyle beraber mağdur olmaktadır. Özellikle resmî nikâh yapılmadan evliliğe başlamak bu mağduriyetlerin önde gelen sebeplerindendir. Bu itibarla kurulacak evlilikler başta resmî yolla yapılmalıdır. Müslüman milletimize çeşitli yollarla dayatılmaya çalışılan İslamî olmayan birliktelikler ve aile modellerine karşı topyekun bilinçli olalım. Kendimizi, evlenecek olan çocuğumuz, akrabamız, arkadaşımız ve komşumuzu bu konularda bilinçlendirelim. Dağılmış aileler, sokaklarda kalmış çocuklar, aldatılan ve mağdur olan kadınlar ve gençlerimizin sayısının artmaması için hepimiz, üzerimize düşen görevleri yerine getirelim. KAYNAK: [1] Rûm, 30/21. [2] İbn Mâce, “Nikâh”, 1. [3] Nisâ, 4/23. [4] Mâide, 5/5; Mümtehine, 60/10. [5] Nisâ, 4/19. [6] Tirmizî, “Radâ”, 11. [7] Buhârî, “Ahkâm”, 1; Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 40; İbn Mâce, “Nikâh”, 4. [8] Mehmet Akif Aydın, “Aile” md. Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1989, c. II. s. 199-200. [9] Ebû Dâvûd, “Talâk”, 3. HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR. Firhist’e Geri Dön 7 2008 HUTBELERİ 1 SELÂMLAŞMAK 08 - Şubat Değerli Müminler! Dinimizde muaşeret kurallarına büyük önem verilmiştir; bunların en önemlisinin selâmlaşma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Selâm, bir müslümanın diğer müslüman hakkında hayır dilekte bulunması, sevgi ve dostluğunu dile getirmesidir. Selâmlaşma toplumda kaynaşma ve dayanışmayı arttırır. İnsanî ilişkileri güçlendirir. Nitekim sevgili Peygamberimiz, “Size, aranızda sevgiyi artıracak bir şey söyleyeyim mi?” diye sorduktan sonra, “Aranızda selâmı yayınız” buyurmuştur [2]. Dinimize göre selâm vermek sünnet, selâm almak ise selâm verenin muhatap üzerindeki bir hakkıdır. 3 Araplar “Sabâhunnûr” deyimini kullanmaktadırlar. Aziz Müslümanlar! Aslında sözlerin şeklinden daha önemli olanı, onların arkasındaki iyi niyettir, temiz duygu ve dileklerdir; selâm verdiğimiz kişilere karşı içimizde hissettiğimiz sevgi ve saygıdır. Selâmlaşma, müslümanların birbiriyle tanışmalarına ilk adımdır; insanlar arasında dostluk ve kaynaşmaya vesile olan ahlâkî ve toplumsal bir görevdir. Kur’ân-ı Kerim’de bildirildiğine göre, cennete girecek müminlere, meleklerin ilk hitabı “Selâmün aleyküm” şeklinde olacaktır. Söz konusu âyette şöyle buyuruluyor: “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevkedilirler. Oraya vardıklarında kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle derler: Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi, ebedi kalmak üzere girin buraya!”[1] Aziz Cemaat! Müslümanların, evlerine girdikleNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Çeşitli dinî ve millî geleneklerde değişik selâmlama ifadeleri vardır. Bizim dinî ve millî geleneğimizde selâm verme, “Selâmün aleyküm” veya “Esselâmü aleyküm” şeklindedir. Selâma muhatap olan kişi de “Aleyküm selâm”, “Ve aleykümüssselâm” diyerek karşılık verir. Bu sözler, “Allah’ın selâmı üzerinize olsun”; yani “Allah’tan size esenlik ve güvenlik diliyorum” anlamında kullanılır. Hz. Peygamber genellikle “Selâmün aleyküm”, “Esselâmü aleyküm”, “Merhaba” gibi ifadelerle selâm verirdi; bu ifadeler Kur’ân-ı Kerim’de de geçmektedir. Dolayısıyla bunlar Hz Peygamber’in sünnetine en uygun olan selâmlama şeklidir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de milyonlarca köylümüz, kentlimiz böyle selâmlaşmaktadır. Bunların yanında, “Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar” gibi selâmlama ifadeleri de millî kültürümüzde ortaya çıkan yeni zenginliklerimizdendir. Bu tür ifadeler diğer Müslüman milletlerde de bulunmaktadır. Meselâ bizdeki “Günaydın” anlamında 4 rinde, eşlerine ve çocuklarına, iş yerlerinde arkadaşlarına ve çalışanlara, yolda karşılaştıklarına selâm vermeleri, Yüce Allah’ın rızasına vesile olur. Nitekim, Resûlullah’ın en yakınlarından Enes b. Mâlik’in anlattığına göre Peygamber Efendimiz, sokakta oynayan çocuklara bile selâm verirdi. Hutbemizi bir âyet meâliyle bitirmek istiyorum: “Size selâm verildiği vakit, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık veriniz. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapar.” [3] KAYNAK: [1] Zümer, 39/73. [2] Tirmizî, “Kıyâmet”, 42; İbn Mâce, “İkâmet”; 174, “Et’ime”, 1; Müslim, “Îmân”, 93; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 131; Tirmizî; “İsti‘zân”, 1; İbn Mâce, “Edeb”, 11. [3] Nisâ, 4/86. HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR. Firhist’e Geri Dön 8 2008 HUTBELERİ 1 15 - Şubat ALLAH KATINDA DİN İSLÂMDIR Değerli kardeşlerim! Yüce Rabbimiz, on dört asır önce, âlemlere rahmet olarak gönderdiği son peygamber Hz Muhammed (sav) aracılığıyla İslâm Dini’ni bütün insanlığa tebliğ etti. Allah’ın varlığına iman etmek, O'nun birliğini kabul etmek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak ve yalnızca O'na ibadet etmek, bu dinin temelini teşkil ediyordu. Bu ilahi mesaj, aynı zamanda insanlığı hakka ve hakikate, adalete, bilgiye ve hikmete dayanan güzel ahlâka davet ediyordu. Zulmü, cehaleti ve fitneyi terk etmeye; fakiri, yoksulu, yetimi, yolda kalmışı koruyup kollamaya; komşusu aç iken tok yatmamaya çağırıyordu. Bu evrensel çağrı, kısa surede 3 Değerli Mü’minler! Tarihte olduğu gibi günümüzde de aynı güçler, İslam’ı; çıkarları ve egemenlikleri karşısında en büyük engel gördükleri için insanlarımızı bu dinden koparmak amacıyla planlı ve organize bir şekilde çalışmaktadırlar. Özellikle etnik ayrımcılıktan, mezhep farklılıklarından, yaşanan bazı ekonomik ve siyasî sıkıntılardan ve hatta deprem, sel, kıtlık ve benzeri âfetlerden yararlanarak, çocuklarımızın ve gençlerimizin imanını çalmaya çalışmaktadırlar. Bu faaliyetlerinde, özellikle dinî bilgisi zayıf, ailesi veya çevresiyle çeşitli sorunlar yaşayan insanlarımız, bu tür odakların öncelikli hedefleri olmaktadır. Sürdürülen bütün bu çabaların da başarısızlıkla neticeleneceğine inancımız tamdır. Ancak bu konuda, biz Müslümanlara önemli görevler düşmektedir. Öncelikle dinimizin, değerini bilmeliyiz. Başta tevhit inancı olmak üzere İslâm’ın iman, ibadet ve ahlâk esaslarına sıkı sıkıya sarılmalıyız. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bütün dünyada, insanların yüreklerinde yankı buldu. Öyle ki, bir kişinin tebliği ile başlayan İslâm, kısa zamanda dünyanın en hızlı yayılan ve insanları, şefkatli kucağına çeken bir din haline geldi. Daha bir asır geçmeden Asya’dan Kuzey Afrika’ya, Atlas Okyanusundan Çin Seddine kadar insanlar, İslâm’la şereflendiler. Müslüman olma bahtiyarlığına eren sevgili kardeşlerim! “Allah katında yegane din olan İslâm’ın”1 bu hızla yayılışına ve insanların akın akın onu kabul etmesine tahammül edemeyen nice güçler, bu ilerleyişin önüne geçmek ve insanların kalplerini İslâm’a açmalarını engellemek için her türlü yola başvurdular. İslâm’ı ve Müslümanları tarihten silmek için sözde kutsal ordular oluşturdular, ancak nihai amaçlarına ulaşamadılar. Çünkü karşılarındaki insanlar; tevhit, adalet, takva ve kendine güven; zulme, şirke, küfre ve haksızlığa karşı koyma gibi değerleri bünyesinde barındıran yüce bir dine mensup idiler. 4 Çocuklarımıza ve gençlerimize inanç ve değerlerimizi öğretmeliyiz. Bir birimizle olan ilişkilerimizde kişisel menfaatleri ve geçici dünyevî arzuları değil; adaleti, sevgiyi, hoşgörüyü ve yardımlaşmayı esas almalıyız. Dinimize ve manevî değerlerimize sahip çıkmalıyız. Hutbemi, Kur’an-ı Kerim’in en son nazil olduğu bilinen ayet-i kerimesinin mealiyle bitiriyorum: “Bugün dininizi, sizin için kemale erdirdim, size verdiğim nimetimi tamamladım ve size, din olarak yalnızca İslâm’ı seçtim.”2 KAYNAK: 1- Al-i İmran, 3/19 2- Maide, 5/3 Firhist’e Geri Dön 9 2008 HUTBELERİ 1 22 - Şubat VEDA HUTBESİNİN İNSAN HAKLARI AÇISINDAN ÖNEMİ Muhterem Mü’minler! Kısa zamanda insanlığa yeni bir medeniyet sunan; insanları hakka, doğruya, kardeşliğe çağıran; köleyle efendiyi, zengin ile fakiri aynı safta Allah’ın huzurunda yan yana, omuzomuza boyun eğme olgunluğuna eriştiren Peygamberimiz (s.as.), bundan asırlar önce, veda haccında, orada hazır bulunan 124 bin sahabenin şahsında bütün insanlığa bir hutbe iradedmiştir. İslam’ın hayata getirdiği değerlerin bir özeti konumundaki bu hutbeye ‘’Veda Hutbesi’’ denilmektedir. Bu hutbe ile tüm insan hakları güvence altına alınmış, eşitlik ilkeleri bildirilmiş, gerçek anlamda huzur ve mutluluğun temelleri atılmıştır. Allah’a hamdederek başladığı bu hutbesinde Hz Peygamber (sav) “Ey İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu 3 Sakın benden sonra eski yanlışlıklara dönmeyiniz.” buyurmuş ve bizlerin huzur, barış ve sevgiyle; kardeşce, birlik ve beraberlik içerisinde bir hayat sürdürmemizi istemiştir. "Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.” buyurarak suçların şahsiliği ilkesine vurgu yapan Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed (sav) hutbesinde günümüzün en önemli yaralarından birisi olan kan davalarına da dikkat çekerek şöyle buyurmuştur; “Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyyeden kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır..” Muhterem Müminler! Veda Hutbesinde kadın haklarının korunması ve gözetilmesi hususuna da dikkat çeken Peygamberimiz (sav) bizlere şu tavsiyeleri yapmaktadır. “Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah’ın koyduğu ölçülere hassasiyetle uymayı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onları Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön şehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.” buyurarak temel insan haklarını ondört asır önce ilan etmiş, bütün insanlığa huzur, barış ve höşgörü içerisinde yaşamanın yolunu göstermiştir. “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır.” buyuran Peygamber Efendimiz insanların eşit olduğunu, birbirlerinin kardeşi olduklarını, üstünlüğün ise ancak takavada olduğunu ifade etmek üzere “Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan sakınmaktadır.” buyurmuşlardır. Muhterem Müminler! Hutbelerin en güzelini iradeden Hz Peygamber Efendimiz(sav): “Ey Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman müslümanın kardeşidir ve böylece bütün müslümanlar kardeştirlerQ Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekecektir. 4 vardırQ’’ Aziz Mü’minler! Veda hutbesi geçmişte olduğu gibi gelecekte de insanlığa yol gösterecek evrensel ilkeler manzumesidir. Biz Müslümanlara düşen görev; bu evrensel mesajlar doğrultusunda sorumluluğumuzun bilincinde hareket ederek; Allah’a karşı kulluk vazifelerimizi en iyi şekilde yapmamızdır. Hz Peygamber (sav)’in veda hutbesinin sonundaki ikazlarına kulak verelim: “Ey Mü’minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Peygamberin sünnetidir.” Hutbemi, bir âyet meali ile bitirmek istiyorum: “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.”9 KAYNAK: 1- (Tirmizi,Fiten 2; Müslim ,Hac 194) 2- Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/411 Kahire, 1313 3- (Beyhaki;Tergib 4/392) 4- (Tecrid-i Sarîh, 10/397-398) 5- (Tirmizi,Fiten 2) 6- (Tirmizi,Fiten 2; Müslim ,Hac 194) 7- (Müslim ,Hacc,194) 8- (Muvatta, Kader 3, (2, 899).) 9- (Haşr Suresi , 59 / 7) HAZIRLAYAN: Durmuş Ali Çetmi Serik İlçe Vaizi Firhist’e Geri Dön 10 2008 HUTBELERİ 1 29 - Şubat DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI Muhterem Mü’minler! Yüce dinimiz İslam, insanoğluna yapılan hikmetli öğüt ve güzel sohbetin ne derece önemli olduğunu her vesileyle bizlere haber vermektedir. Nitekim hutbemizin başında okuduğumuz ayeti kerimede Cenab-ı Hak “(ey habibim) öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere yarar sağlar.” (1) Sevgili Peygamberimiz de; “din nasihattir” buyurarak insanları güzel sözlerle uyarmanın, onları dini konularda aydınlatmanın önemine işaret etmektedir. İşte bu ulvi görevi ülkemizde yasal olarak üslenmiş olan devlet kurumu Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşunun 84. yılı münasebetiyle bugünkü hutbemizde, özel olarak başkanlığı tanıtmaya çalışacağız. 3 neğe, üstün bir ahlak ve fazilete, manevi bir coşkuya sahiptir. Din hizmeti aynı zamanda sosyal gayretlerin başlangıcı ve özüdür. Zengin bir kültür ve medeniyetin sahibi olan Türk’ler, Müslüman olduktan sonra dine sarılmışlar, yüzyıllarca İslam’ın bayraktarlığını yapmışlar ve din hizmetine gerekli ilgiyi göstermişlerdir. Tarih boyunca Müslüman Türklerin kurdukları devletlerde din hizmeti en üst düzeyde ve çağın icaplarına uygun teşkilatlarla yapılmış ve bu teşkilatta görev alanlara layık oldukları itibar gösterilmiştir. Cumhuriyet döneminde ise din hizmetine, temel unsurları muhafaza edilerek yeni bir şekil verilmiş ve bu hizmetin Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle yürütülmesi uygun görülmüştür. Diyanet İşleri Başkanlığı bugünkü yapısıyla merkez, taşra ve yurt dışı kuruluşlarından oluşmakta ve 90 bine yaklaşan personeli ile bu kutsal hizmeti yürütmeye, her türlü güzel hizmete layık olan milletimize yararlı olmaya çalışmaktadır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Aziz Mü’minler! Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924’ te 429 sayılı Kanunla Başbakanlığa bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur. Kuruluş amacı İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda halkı aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir. Bu yüce amaçla 84 yıl önce kurulan bu müessese, üzerine düşen bu görevi imkanlar ölçüsünde en güzel şekilde yerine getirmeye çalışmış ve halen de çalışmaktadır. Bu dönemde; dine ve ilme hizmet, kardeşlik duygusu, vatan ve millet sevgisi ve ileri gitme düşüncesi, 84 yıllık Diyanet ömrünü yücelten ve bereketlendiren önemli uğraşlar olmuştur. Tabii ki din hizmetini 84 yılla sınırlamak veya bu hizmetin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşu ile başladığını söylemek mümkün değildir. Asr-ı saadetle başlayan din hizmeti sağlam bir kaynağa, derin ve zengin bir geçmişe, köklü bir gele4 Diyanet İşleri Başkanlığı camilerde, Kur’an kurslarında ve eğitim merkezlerinde sözlü olarak yürüttüğü dini tebliğ ve irşat görevini yazılı, sesli ve görüntülü yayınlarla yürütmeye çalışmaktadır. Her seviyede okuyucunun dini ihtiyacını karşılayacak kitapların yanında, aylık olarak Diyanet Aylık Dergi ve yine aylık olarak Diyanet Çocuk Dergisi ve üç aylık İlmi Dergi de yayınlanmaktadır. Bu yayınların büyük ilgi gördüğünü ve geniş bir kesime ulaştığını yüz binlere ulaşan baskı adetleri ortaya koymaktadır. Başta dini olmak üzere bireysel, sosyal, bilimsel alanda ortaya koyduğu hizmetlerini gördüğümüz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 84. yılını kutluyoruz. Bu kurumun vatan ve millet bütünlüğü içerisinde daha nice yıllara ulaşmasını temenni ediyor, hizmeti geçenlerden ahirete göç edenleri rahmetle anıyor, hayatta olanlara hayırlı ömürler ve başarılı hizmetler diliyoruz. KAYNAK: 1) Zariyat/ 55 Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır Firhist’e Geri Dön 11 2011 HUTBELERİ 1 07 - Mart ALKOL VE UYUŞTURUCUNUN ZARARLARI Değerli Müminler! Yüce dinimiz İslam akıl, can, mal, din ve neslin korunmasını emreder. İnsanı diğer canlılardan ayıran akıl; öğrenme, anlama, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırma melekesidir ve dini bakımdan sorumlu olmanın şartlarındandır. Aklı olmayanlar yükümlü sayılmadıkları gibi aklını kullanmayanlar da hoş karşılanmamıştır. Aklı kullanmama; küfredenlerin imana gelmesini engellemiş, kıyamet günü azaba atıldıklarında, onları “aklımızı kullansaydık şu yakıcı alevde olmazdık”(1) dedirten, dönüşü olmayan pişmanlık ve sürekli azaba sevketmiştir. Aklı işlevsiz kılan 3 Değerli Müminler! Bu nebevi teşbih çok önemlidir. Çünkü insanın insanla ve yaratıcısı ile ilişkilerini bozarak fiziki ve manevi çevresini kirleten alkol ve uyuşturucular; ülser, pankreas bozuklukları, damar tıkanıklığı, siroz gibi tıbbın müdahalede zorlandığı ciddi rahatsızlılara sebebiyet vererek bağımlılarını ölüme götürmektedir. Tedavinin yol açtığı maddi zarar ya da sebebiyet verdiği hastalıklar nedeniyle meydana gelen iş kayıpları da aileleri perişan etmektedir. Değerli Müminler! Başlangıçta “şu kadarla bir şey olmaz, haydi neşemize ortak ol” şeklindeki masumane telkinlere muhatap olanlar Hz. Peygamber (sav) in “Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır” (4) sözünü; alkollün kimi hastalıkları tedavi ettiği görüşünde olanlar da Hz. Peygamber’in “O çare değildir, haramla tedavi olmayın” (5) hadisini unutmamalıdır. Üzülerek söyleyelim, şeytan işi pislik diye Kuran’ın yerdiği bu maddeleri sosyal aktivitelerin parçası saymak, tam bir zihni savruluştur. Dinin yasak ettiği tıbbın hiçbir faydasını tespit edemediği; Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön alkol ve uyuşturucular dinimizce haram sayılmış ve Maide suresi 90 ve 91. ayetlerde şöyle buyrulmuştur. “Ey İman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?”(2) Bu ayetlerde içki diye meal verdiğimiz “hamr” esasen aklı örten her şeyin ismidir. Bu bakımdan alkollü içecekler ve her türlü uyuşturucu yasak kapsamındadır. Kur’an-ı Kerim “hamr”ın; insanı Allah’ı zikirden, namazdan uzaklaştırdığını, insanlar arasına kin ve düşmanlık soktuğunu hatırlatarak onlardan uzak durmamızı istemektedir. Hakikaten alkol ve uyuşturucular, bilinci ve iradeyi iptal ederek kullanıcılarını esir etmektedir. Hz. Peygamber “devamlı hamr (içki) kullanan, puta tapan gibidir.”(3) hadisiyle neşesini alkole bağlayarak vakar ve ciddiyetini kaybedenleri, taşlara köle olan putperestlere benzetmektedir. 4 aksine öldürücü zehir diye vasfettiği bir şey, nasıl sosyal aktivite kapsamına dâhil olur? Sevincini artırma ya da kederini unutma sebebiyle alkol ve uyuşturucu kullanmak, daha kullanmadan sarhoş olmak demektir. Allah’ın yasakladığı bir şeyle ne sevinç olur, ne hüzün iptal edilir. Kişi bu maddeleri alınca başlangıçta çevresinden gizlenir. Zira kullanma gerekçeleri gerçekleşmemiştir. Sonra vicdan azabı duyar, unutmak için yine başa döner. Suçluluğunu unutmak gayesiyle daha fazla içer, depresyona girer ve sürekli huzursuz olur. İleri safhada ölümcül rahatsızlıklara yakalanır. “Her kötülüğün anası” (6) diye Hz. Peygamberin uyardığı alkol ve uyuşturucudan uzak kalınız. Bağımlıları ise mutlaka doktor kontrolüyle bu illetten kurtulmaya çalışmalıdır. KAYNAK: 1. Mülk 10 2. Maide 90-91 3. İbni Mace Eşribe 3 4. İbni Mace Eşribe 10 Nesai Eşribe 26 Darimi Eşribe 8 5. Müslim Eşribe 3 Ebu davud Tıb 11 6. Nesai Eşribe 45 Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Kumluca Müftüsü Firhist’e Geri Firhist’e GeriDön Dön 12 2008 HUTBELERİ 1 ÇANAKKALE ZAFERİ 14 - Mart Muhterem Müslümanlar! Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir önemi vardır. Bu büyük olay, adeta bugün meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve canlıdır. Çanakkale Zaferi, Birinci Dünya Savaşında kahraman askerlerimizin, cihanı hayrete düşüren bir iman ve kahramanlık destanıdır. Bu zafer, milletimizin, iman ve azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir. Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan; haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok etmek amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldıran bir iman-küfür 3 liyor, hiçbir tereddüt bile göstermiyor, sarsılmak yok!... Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek giriyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şayan-ı hayret bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.” Çanakkale Zaferi, vatanı, bayrağı, milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına eren şehitlerin destanıdır. Çanakkale Zaferi, anaların biricik evladını, şefkat ve merhametle bağrına basıp; 2 Firhist’e Geri Dön mücadelesidir. Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa, Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz Diyerek bütün gücüyle düşmana karşı koyan milletimizin destanıdır. Çanakkale Savaşı, Yüce Rabbimizin “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın.” (Bakara,190) emrine uyarak cepheye atılan kahraman askerlerimizin destanıdır. Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Çanakkale’deki askerimizin manevi gücünü şöyle anlatıyor : “Karşılıklı siperler arası sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamayarak kamilen şehit düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal ve tevekkül ki, ölenleri görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini bi4 Hakkını helal et şefkatli ana Canım feda olsun kutsal vatana Diyerek karşılık verdiği, cefakar analar ile yiğit ve kahraman Mehmetçiklerin destanıdır. Aziz Mü’minler! Önümüzdeki çarşambayı perşembeye bağlayan gece, gelişiyle kainatı şereflendiren Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) in doğum günü, Mevlid Kandilidir. Bu vesileyle ümmeti olmakla gurur duyduğumuz Peygamberimiz (sav) in şefaatine nail olmamızı niyaz ederim. Mevlid kandiliniz mübarek olsun. Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana Diyerek cepheye uğurladığı; oğlunun da anasının elini öperek; Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. KAYNAK: Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 13 2008 HUTBELERİ 1 21 - Mart ORMANLARIMIZI KORUYALIM Muhterem Mü’minler! Orman ve ağaç Allah’ın bize lutfettiği nimet en büyük nimetlerdendir. Beşikten mezara kadar orman ve orman ürünlerinden faydalanmaktayız. Çocukken beşiğimiz için olan ağaç; büyüyünce okulumuzda masamız, evimizde çatımız, son yolculuğumuzda da tabutumuz olarak bizi kucaklamaktadır. Meyvesinden gıdalanır çeşitli bileşimlerinden ise ilaç olarak istifade edip şifa buluruz. Zaman zaman barındırdıkları canlıları, yeşilliği doyumsuz bir zevkle seyredip huzur buluruz, bazen de yetiştirdiği canlılardan avlanarak faydalanırız. Çok yorulduğumuzda, daraldığımızda bir orman kampı, yayla havası, kekik kokusu ister canımız. Sıkıntılarımızı atıp huzur bulalım diye. Hele köklerinin arasından, tıpkı bir ana göğsünden çocuğuna su3 vatan çöl olmaya mahkumdur. Miraçta Sidre, Cennette Tuğba olarak karşımıza çıkan ağaç; insanlara yeşiliyle, akarsuyu ile cenneti; çöl ise kavurucu sıcaklığı, kıtlığı ve kuraklığı ile cehennemi hatırlatır. Sizler çocuklarınızın, içinde huzur bulacakları cennette mi olmalarını istersiniz; yoksa azap içinde kalacakları cehennemde mi? Eğer cennette olmalarını istiyorsak ağacıyla, ormanıyla, yemyeşil görünümüyle, cıvıl cıvıl kuş sesleriyle cennet gibi bir vatan bırakalım onlara. Bugüne kadar kesilen ve yakılanların yerine gelin yeni fidanlar dikelim. İlimizde her ilçe, her köy ve her mahallede nüfus sayısınca kişi başına bir fidan dikme kampanyası başlatalım. Bu kampanyamız hem geleceğimizin teminatı hem de ahiret mükafatımız olsun. Çünkü yüce Peygamberimiz hadis-i şerifinde şöyle buyuruyorlar: “Hiçbir Müslüman yoktur ki; o, ağaç diksin, yahut ekin eksin ve (sonra) mahsulünden insan, kurt, kuş yesin de kendisi müstefit olmasın. Elbette Müslüman Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nulan süt misali fışkıran kaynak suyunu kana kana içerken; dallarının ve yapraklarının çıkardığı lahuti bir sesle gönlümüze ferahlık ve huzur verir ormanlarımız. Kökleri ile vatan toprağını muhafaza ederken, mevcudiyeti ile iklimlerin ve yağışların düzenini tanzim eder. Gerçekleştirdiği fotosentez olayı ile atmosferdeki kirlettiğimiz havayı temizleyerek yine bizim kullanımımıza sunar. Ormanlarımız barındırdığı binlerce, milyonlarca canlılarla aklımızın alamayacağı kadar sayısız nimet sunar biz insanlara. Aziz Mü’minler! Ormanların doğrudan ve dolaylı faydalarını saymaya kalkışırsak ciltler dolusu kitaplar meydana gelir. Ama ne yazık ki sunduğu nimetlerini saymaktan bile aciz kaldığımız ormanlarımız, ya tarla açmak, ev yapmak için yakılıyor ya da küçücük çıkarlar için hunharca katlediliyor. Bu çok üzücü bir durumdur. Muhterem Mü’minler! Ormanları yok edilmiş bir toprak, bir 4 diktiği ile, ektiği ile sevaba nail olur mükafat kazanır.” (1) Değerli Mü’minler! Hutbemi konu ile ilgili ayet ve hadis mealleri ile bitirmek istiyorum: Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.”(2) Sevgili Peygamberimiz de hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Bir ağaç diken kimseye Cenab-ı Hak, diktiği ağaçtan çıkan meyve kadar ecir ve sevap takdir ihsan buyurur.” (3) KAYNAK: 1) Müslim, C. 3.K. Müsakat, b.2. H:1552 s. 1188, Beyrut: Tecrid terc, c. 7, s. 121, 5.bsk 2) Nebe Suresi 14,15,16 3) Tecrid terc. C. 7. s. 122 Hazırlayan : Mustafa ALTUN Serik Müftüsü Firhist’e Geri Dön 14 2008 HUTBELERİ 1 28 - Mart SAĞLIĞIMIZI KORUMAK DİNİMİZİN EMRİDİR Değerli Müminler! Yüce İslam Dininin asıl amaçlarından birisi de aklı ve canı korumaktır. Her şeyin insan için yaratılmış olması insanın değerinin büyüklüğüne işaret etmektedir. O halde Dinin prensipleri esas alınarak beden ve akıl sağlığına gereken önem verilmelidir. Sağlık, hem mutlu yaşamanın, hem de maddi ve manevi sorumluluğu yerine getirmenin alt yapısını oluşturmaktadır. Bu nedenle sağlığı bozan her şeyden uzak durulmalı, sağlıklı ve mutlu yaşamak için gerekli tedbirler alınmalı, bu manada dinin emir ve tavsiyelerine de uyularak Allah’ ın verdiği bu emanete sahip çıkılmalıdır. Sağlıklı ve mutlu yaşamanın yolu Allah’ın ve 3 şeylerden kaçınılması istenmiştir. (3) Aziz Mü’minler! Sağlığı olumsuz yönde etkileyecek davranışlardan sakınmak nedenli önemli ise, hastalanınca da tedavi olmak en az o kadar önemlidir. Bu bakımdan sevgili peygamberimiz “Allah cc verdiği derdin şifasını da verir” ve yine “öyleyse tedavi olun” buyurarak hasta olan kişilerin tedavi olmalarının dini bir görev olduğunu hatırlatmışlardır.(4) O halde geliniz, güzel dinimizin ilke ve prensiplerini Allah’a kulluk bilinciyle hayatımıza tatbik edelim, sağlıklı toplumun sağlıklı şahıslardan oluştuğunu asla göz ardı etmeyelim. Sağlıklı birey ve toplum için sağlık kurallarına ve bu konudaki uyarı ve önerilere kulak verelim. Unutmayalım ki, insanlara hayat verecek, onları maddeten ve manen sağlıklı ve diri tutacak, gönüllerini manevi ölümden kurtaracak reçete, Allah ve Rasulünün emir ve yasaklarına bağlılıktır. Sözlerimi bu hakikati en güzel şekilde vurgulayan, hutbemin başında okuduğum ayetin mealiyle bitiriyoNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Rasülünün emir ve tavsiyelerine uymaktan geçer. Muhterem Müslümanlar! Yüce Dinimiz İslam, İnsanları Allah’a kulluğa çağırırken; hüküm ve prensipleriyle de dini, aklı, canı, nesli ve malı korumayı amaçlayan evrensel değerler ortaya koymuştur. Hiç şüphe yok ki, bu değer ve prensipler kişi ile toplum sağlığını da ilgilendirmektedir. Kişi ve toplum sağlığını korumanın en önemli şartı ise temizliktir. Bunun içindir ki, İslamda temizliğe büyük önem verilmiş, maddi ve manevi kirlerden temizlenip, arınanları Yüce Allah’ ın sevdiği bildirilmiştir.(1) Elbise, beden, ruh ve çevre temizliği emredilmiş hatta maddi ve manevi temizlik, namaz ve benzeri ibadetlerin temel şartlarından sayılmıştır.(2) Yine bu amaçla temiz ve faydalı gıdalar helal, sağlığa zararlı olanlar ise haram kılınmıştır. Aynı şekilde bireysel ve toplumsal hayatı ciddi biçimde tehdit eden alkollü içkilerin ve uyuşturucu maddelerinin kullanılması haram kılınmış, bu ve benzeri zararlı 4 rum; “Ey İman edenler! Allah ve Rasülü, sizi hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, o çağrıya uyun ve bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer, ve yine bilin ki onun huzurunda toplanacaksınız.”(5) KAYNAK: 1 Bakara, 2/22 2 Tevbe 9/108 3 Maide 5/9 4 Tecrid-i Sarih 12. cilt 75. Sahife 5 Enfal 8/24 Hazırlayan: Mustafa KARADAĞ Antalya Merkez Vaiz Firhist’e Geri Dön 15 2008 HUTBELERİ 1 KİTAP SEVGİSİ 04 - Nisan Muhterem Mü’minler! Yazılarak bir araya getirilmiş bilgileri ve yazılan malzemeyi ifade eden “kitap”1 dinî literatürümüzde özellikle Kur’an-ı Kerim için kullanılan bir isimdir. Daha başlangıçta okumak, kalemle yazmak, bilmek, öğretmek2 gibi evrensel değerlere yer veren İslam medeniyetinin özünde kitap vardır. Şüphesiz bu, geçmiş kitapları doğrulayıcı,3 insanları zulmetten aydınlığa çıkarıcı,4 apaçık bir hidayet ve rahmet kitabı5 olan Kur’an-ı Kerimdir. Hz Muhammed’e göre “...O, Allah’ın en sağlam kulpudur. Okuyan onu okumaya doymaz. Ne kadar tefsir edilse manası tükenmez. Kim onunla söylerse doğru söyler. Kim onunla hükmederse adaleti yerine getirir. Kim onunla amel ederse 3 kitap ve kütüphane büyük bir ilgi görmüştür. Hatta kervansaraylarda konaklayan yolcuların istifade etmesi için teşekkül eden kütüphaneler, bu topraklarda hayatın kitapla ne kadar iç içe olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer taraftan kültürümüzde kitap sevgisi minyatür, tezhip, hat gibi sanatlarla estetik bir boyut kazanmıştır. Şüphesiz kaynağını Kur’an ve sünnetten alan bütün bu birikim, İslam dünyasının aydınlanmasını temin ederken Batı’nın da ortaçağ karanlığından uyanmasını sağlayan önemli bir dinamik olmuştur. Değerli Kardeşlerim! Kitap iyi bir dosttur. Varlık gayemizi açıklayan, hayatı daha anlaşılır hale getiren, eşyada sanatı, sevgi ve paylaşmada fazileti, birlik ve dayanışmada rahmeti, ayrılıkta azabı göstererek elimizden tutan gerçek bir dost... Biz aslında onunla görür, onunla yürür, onunla hissederiz. Onun olmadığı yerde cehalet, şiddet, inat, kaos, hak ihlali, kanaatsızlık, haddini bilmemek ve sorumsuzluk vardır. “Cahil cesur olur” Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ecir ve sevap kazanır. Kim de onunla çağırırsa çağırdığını hidayete çağırır.”6 Değerli Mü’minler! Hz Adem ile Hz Muhammed arasında zaman zaman gönderilen “suhuf” ve “kitap” lar, din- dünya ilişkilerinin öğretimi yanında ilmin ve kitabın da gelişmesini sağlamıştır. Nitekim müslümanlar Hz Ebubekir döneminde bir araya getirilen mushafla, bilgiyi ilk defa yazılı kayıt altına alma tecrübesini yaşamışlardır. Islamın erken sayılabilecek bir döneminde sadece Kur’an ilimlerinde değil; aynı zamanda felsefeden cebire, fizikten astronomiye, tıptan tarihe kadar yazılmış pek çok kitap müslümanların kütüphanelerinde en mûtenâ yerlerini almıştı. Hikmeti “mü’minin yitiği” kabul eden bir anlayışla farklı kültür çevrelerinden yapılan tercümeler ve o dönemde İslam beldelerindeki kütüphanelerde bulunan yüz binlerce eser, kitaba verilen değerin somut bir göstergesidir. Gerek Selçuklu’da gerekse Osmanlı’nın kuruluş ve yükseliş döneminde 4 sözü bu yüzden söylenmiştir. Kıraathane kültüründen kahvehane anlayışına geçiş -maalesef- toplumumuzun kitapla ilgili zihniyet dönüşümünü gösteren önemli bir örnektir. Iletişimin bu denli geliştiği, hızlı bir değişim ve dönüşümün yaşandığı günümüzde geleceğimizi nitelikli bilgi ve kitabın belirleyeceği açıktır. Bu sebeple dini, ilmi, edebi olarak tefekkür dünyamızı süsleyen; ruhumuza, benliğimize, kültür ve medeniyetimize yön veren kitaplarımıza gereken ilgiyi göstermeliyiz. Hayatımızı kitapla yeniden buluşturmalıyız. Zira bilgi ve kitap olmadan yaşanılan dindarlığın, yapılan sanatın, yürütülen zıraat ve ticaretin bir eksiklik olduğu asla unutulmamalıdır. KAYNAK: 1 Isfahani; Müfredat, ktb md. 2 K.Kerim; Alak, 1-5. 3 K.Kerim; En’am, 92. 4 K.Kerim; İbrahim, 1. 5 K.Kerim; Nahl, 89. 6 Tirmizi; Sevabü’l- Kur’an, 14. Hazırlayan: ŞABAN ERDİÇ İL VAİZİ Firhist’e Geri Dön 16 2008 HUTBELERİ 1 11 - Nisan ÂLEMLER İÇİN RAHMET OLAN GÜZEL PEYGAMBERİMİZ! Değerli Müminler Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) henüz dünyaya gelmeden önce, insanlar değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı. Küfür ve şirk gönülleri karartmış, haksızlık hayatın bütün alanlarını kuşatmıştı. Sosyal hayat bozulmuş, ahlâkî değerler yozlaştırılmıştı. Akrabalık bağları koparılıyor, komşuluk hukuku ihlâl ediliyordu. Kadınlara insanî muâmele yapılmıyor, zâlimler mazlumları eziyor, emeğin hakkı verilmiyordu. Muhterem Kardeşlerim! İşte Sevgili Peygamberimiz, karanlığın böylesine yoğun olduğu bir dönemde dünyayı şereflendiriyordu. Sapıklık, putperestlik ve hurafelerle kararan gönülleri, Kur’ân’ın nûruyla aydınlatıyor; insanlığı yalnızca, Allah'a kulluk etmeye çağırıyordu. Bu çağrıya kulak verenlere, sözün doğrusunu 3 iki taraf arasında kalıp öldüğünü görünce, bundan büyük üzüntü duymuş; “Ey Allah'ın Rasûlü, neden bu kadar üzülüyorsunuz, bunlar müşrik çocuklarıdır” diyenlere şu ibretli cevabı vermişlerdir; “Bunlar müşrik çocukları da olsa masumdurlarQDikkat edin, çocuk öldürmeyin! Her insan tertemiz fıtrat üzere yaratılmıştırQ”(4) Aynı şekilde ana-babaya, kadınlara, yaşlılara şefkat gösterilmesini ve iyi davranılmasını emretmiş; kişinin mü’min kardeşine tebessümde bulunmasının bile sadaka olduğunu belirtmişlerdir. Şüphesiz bütün bunlar o Yüce Peygamber’in âlemlere rahmet olarak gönderildiğini göstermektedir. Saygıdeğer Müminler! Sevgili Peygamberimiz’in “âlemlere rahmet oluşu” yalnızca insanlarla sınırlı kalmayıp, bütün canlıları kuşatmıştır. Bir hadislerinde; “Allah, merhametli olanlara rahmetiyle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsinler...”(5) buyurarak bütün varlıklara şefkatle muamele edilmesini istemişlerdir. Diğer bir Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön söylemeyi, emanete riâyet etmeyi, akrabalık bağlarını korumayı, komşularla iyi geçinmeyi ve kan dökmekten sakınmayı öğütlüyordu. Zina yapmaktan, yalan söylemekten, yetim malı yemekten, haksız kazanç sağlamaktan, namuslu insanlara iftira etmekten uzak durmayı emrediyor; insanları namaz kılmaya, oruç tutmaya, zekât vermeye, iyilik yapmaya, bireysel ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyordu. Çünkü O, Yüce Kur’ân’ın ifadesiyle “alemlere rahmet olarak gönderilmiş”ti.(1) Bir hadislerinde; “Ben bir rahmet ve hidayet rehberiyim”(2) buyurmuş; müşriklere bedduâ etmesini teklif edenlere,“Ben lânet eden değil, âlemlere rahmet olarak gönderildim” diye cevap vermiştir. Çocuklara şefkat ve merhamet gösterilmesini istemiş; çocukları öperken birisinin; Ya Rasûlallâh, ‘Siz çocukları öper misiniz? Ben çocukları hiç öpmem’ demesi üzerine; “Allah senin kalbinden şefkat ve merhameti çıkardıysa ben ne yapayım!”(3) diye bu kişiyi uyarmıştır. Bir savaş esnasında bir kaç çocuğun çarpışan 4 hadislerinde de; “Haksız yere bir serçeyi bile öldürenden Yüce Allah kıyamet gününde hesap soracaktır” (6) buyurmuşlardır. Bir defasında açlıktan karnı sırtına yapışmış, yorgun ve bitkin duruma düşürülmüş bir deve görünce; “Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allah’tan korkun” (7) buyurarak deve sahiplerini ikaz etmiştir. Yine kedisini aç bırakarak işkence eden bir kadının ilahi cezaya uğrayacağını bildirmiş, köpeğe yaptığı iyilik yüzünden de bir kişinin cennete gireceğini haber vermişlerdir. (8) O halde Aziz Kardeşlerim, geliniz, bizler de Sevgili Peygamberimiz gibi; ailemiz, çocuklarımız, komşularımız, akrabalarımız, kısaca tüm insan ve canlılar için rahmet vesilesi olalım. Elimizle, dilimizle, iş ve icraatlarımızla çevremize faydalı olup, güven, huzur ve mutluluk verelim. Sözlerimi, hutbemizin başında okuduğum âyet-i kerimenin meâliyle bitiriyorum: “(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” KAYNAK: Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 17 2008 HUTBELERİ 1 ÇOCUK SEVGİSİ 18 - Nisan Muhterem Müslümanlar ! Yüce Dinimiz İslam aklın, nefsin, malın ve dinin korunması yanında neslin de korunmasını hedeflemiştir. Buna göre çocuklarımızın beden ve ruh sağlığı yönünden muhafazası dinimizin bize yüklediği bir sorumluluktur. Bu sebeple onların geleceklerini tehdit edebilecek her türlü olumsuzluğa karşı tedbir almak hepimizin görevidir. Bütün insanlara ve bütün mahlukata karşı daima sevgi ve şefkat içinde olan sevgili Peygamberimiz (s.a.v) özellikle çocuklara farklı bir muhabbet beslemiştir. Sevilmeyi, şefkati ve merhameti yeterince tadamayan cahiliye devri çocukları onun sayesinde toplumun göz bebeği haline gelmişlerdir. Peygamberimiz (s.a.v) çocuklara selam vermiş, hal ve hatırlarını sormuş onlarla şakalaşmış, torunlarını mübarek sırtına bindirmiş, namazın en önemli rüknü olan secde anında mübarek 3 tişeceği çağda değişik yollarla çocukların kazanç kapısı haline getirilmesi doğru değildir. Muhterem Müslümanlar! Çocuklarımız bize Allah-ü zülcelalin emanetidir. Onlar tertemiz olarak bize emanet edilmişlerdir. Kendilerine doğruların öğretildiği ve güzel alışkanlıklar kazandırıldığı takdirde İnşaallah hayırlı birer evlat olacaklardır. Aslında bütün ana babalar çocuklarının hayırlı evlat olmalarını isterler. Bunun için yetiştirilmelerinde dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Mesela helal lokma ile beslemek, huzurlu ve kavgasız bir aile ortamı hazırlamak, ruh dünyalarını güzel ahlak ile süslemek, sorumluluk bilinci aşılamak zamanı geldiğinde dini görevlerini uygun bir tarzda anlatmak, öğretmek ve onları kendimize arkadaş bilip samimi ilgi göstermek gibiP Aziz Müslümanlar! Çocuklarımızı yetiştirirken onlara dini değerler yanında, Milli değerleri de öğretmeliyiz. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının arefesindeyiz. Bildiğiniz gibi bu en büyük Milli armağanı Cumhuriyetimizin Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sırtına çıkan torunu memnun oluncaya kadar oynasın diye secdeyi uzatmıştır. Onlara değer vermiş ilgi göstermiştir. Sevgi kadar güçlü, sevgi kadar etkili ve sevgi kadar umutlu bir güç yoktur. Bu güce her yaştaki insanın ihtiyacı vardır. O güç olmazsa, hayat da olmaz. Sevgiyi esas alan ailelerde yetişen çocuklar mutlu ve huzurludur. Sevgiyi kaybedenler ise kavgalı, soğuk ve kendi başlarınadır. Çocuklar sevilmek istediğini hareketleriyle belli eder. Hele bu, küçük çocuklarda açıkça görülür. Gelir, ilgi çekmeye çalışır. Televizyon seyrettiğiniz anda televizyonu kapatır. Ekranın önüne geçer, gövdesi ile görüntüyü engellemeye çalışır. Okumaya başladığımız gazetenin altından vurmaya başlar, kırar, döker. Çocuğun sevgi beklentisini anlamayıp, git başımdan diye azarlamak doğru bir davranış değildir. Anne babalar, çocuk için en önemli besinin ”Sevgi” ve “sevecenlik” olduğunu bilerek, çocuklarına yeterince ilgi ve sevgi göstermelidir. Günümüzde çocuk istismarı önemli bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Evinde aile sıcaklığı ortamında sevgiyle ye4 kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk yavrularımıza hediye etmiştir. Dini olsun, milli olsun bayramlar sevinç ve neşelerin milletçe paylaşıldığı mutlu günlerdir. Bu mutlu günlerden biri 23 Nisan 1920 tarihidir. Bu, Atatürk’ün “Hakimiyet Kayıtsız şartsız Milletindir” dediği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dualarla açıldığı sonra da bir bayram olarak çocuklara armağan edildiği bir tarihtir. Milletimize ve çocuklarımıza kutlu olsun. Hutbemi Ayeti Kerime ve Hadis-i Şerif mealleriyle tamamlamak istiyorum. Cenab-ı zülcelal Hazretleri, Furkan süresinin 74. ayeti celilesinde şöyle buyuruyor; ”Onlar Ey Rabbimiz eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl. Ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle, derler.” Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de,”Çocuklarınıza güzel davranın ve onları güzel terbiye edin” buyurmuşlardır. KAYNAK: 1- Furkan 25/74 2- İbn-i Mace, Edeb, 3 Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya Müftüsü Firhist’e Geri Dön 18 2008 HUTBELERİ 1 EMEĞİN DEĞERİ 25 - Nisan Muhterem Müslümanlar! Bizler bu dünyada Cenabı Hakkın verdiği nimetleri O’nun rızası istikametinde kullanma, ihsan ettiği donanımlarımızı O’na kulluk doğrultusunda değerlendirme gibi önemli bir sorumluluk altındayız. Böyle bir şuurla yaşadığımız takdirde hayatımızın bir anlamı olur, maddi - manevi huzuru elde etmiş bulunuruz. Zaten dünyaya gönderiliş gayemiz de bu değil midir? Allah’ı tanımak, ona kullukta bulunmak, O’nun gösterdiği yolda insanca yaşamayı öğrenmekP Hem kendimize hem de başkalarına yararlı olabilmekP Değerli Mü’minler! İnsanın yeme, içme, barınma, giyinme gibi ihtiyaçlarının yanında, sosyal hayatın getirdiği ulaşım, haberleşme, kendini, çevresini, yaşadığı dünyayı tanıma gibi uzak duramayacağı alanlar vardır. Allah’ın bize ihsan ettiği akıl, güç, el, ayak gibi tüm organlarımıza işlerlik kazandırarak hem kendimize hem de insan3 konuda emek vererek bir başarı kazandığımız, bir eser ortaya koyduğumuz zaman bunu tamamen kendimize mal etmemeli ve bunu Allah’ ın bize bir lütfu olarak görmeliyiz. Aksi halde küfran-ı nimette bulunmuş, Allah’ ın yardımını, iradesini kudretini rahmetini göz ardı etmiş oluruzP Öyle değil mi? Tarlayı sürüp tohumu toprağa eken çiftçi mahsul alırken tamamen kendi emeğiyle elde ettiğini zannederse yanılır. Halbuki tohumu yapan, rüzgarı estiren, baharı getiren, toprağa bitkileri hiç karıştırmadan filizlendirme ve büyütme özelliklerini veren O değil midir ? Demek ki bütün çabalarımızı, Cenabı Hakkın rahmet ve rızık kapısını çalma olarak görüp sahip olduğumuz nimetleri O’nun ihsanı ve ikramı olarak bilirsek inancımızı istikamette tutmuş oluruz.. Mükafatını da hem dünyada hem de ahirette elde ederiz. “Emeksiz yemek olmaz” demiş atalarımız. Başarıya ulaşmak, üretime katkıda bulunmak için emek ve çaba şarttır; ancak emeğin karşılığını verenin Allah olduğu unutulmamalıdır. Diyebiliriz ki emek sarfetmek ve çaba göstermek dua etmenin fiili yönüdür. Değerli Mü’minler! Allah Teala’dan herhangi bir konuda dilekte bulunan kişi hem diliyle talep edecek, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lığa faydalı bir birey olma durumundayız. İnsanlık bunu gerektirir, iman bunu gerektirir. Mümin oluşumuz bunu zaruri kılar. Bizim örnek yaşantımız, başkalarının da bizim inancımıza ve ahlakımıza hayranlık duymalarını sağlar. Yani insan, yaşadığı toplumda sahip olduğu imkânları kullanarak, çalışmak ve emek sarf etmek zorundadır. Onurlu bir hayat için bu gereklidir. Başkalarına el açmadan el emeği ve alın teriyle kazanmak, başkalarına da yardımcı olmak.. Dinimizde çalışmak daima teşvik edilmiş, dilenmek, başkasına el açmak yerilmiştir. Nitekim Kuranı Kerimde: “Namaz kılınınca, artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.”(1) buyrularak cuma günü bile namazı kılar kılmaz işinin başına dönmeye, çalışmaya teşvik vardır. Hutbemin başında okuduğum ayet-i celilede ise: ”Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ilerde görülecektir.”(2) buyrulmuştur. Bu ayette, dünyada yapılan işlerin ahirette karşılığının verileceği ifade edilirken dünyada da çalışmanın gereğine işaret vardır. Muhterem Cemaat! Şunu da unutmamalıyız ki herhangi bir 4 dua ve niyazda bulunacak hem de çalışmasıyla o yönde gayret sarf edecek. Mesela bir tüccar Ya rabbi helal rızık ver diye dua ederken aynı zamanda, ticaretini dürüst yapmaya, borcuna sadık kalmaya, kimseyi aldatmamaya da özen gösterecek. Bir çiftçi “Ya Rabbi bol mahsul ver” diye dua ederken aynı zamanda çalışmasını zirai usullere göre yapacak. Bu şekilde verilen emek kutsaldır. İlerlemiş yaşlarına rağmen hala bağına bahçesine bakan, tezgâhın başına geçen, el emeği alın teri döken eli öpülesi ve tebrike şayan nice insanlarımız vardır. Allahın rızasını gözeterek emek sarf edenin hiçbir çabası boşa gitmez. Burada elde edemese de ahirette bu iyi niyet ve gayretinin mükâfatını görecektir. Aziz Cemaat! Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in şu hadis-i şerifiyle bitirmek istiyorum: “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yiyecek yememiştir. Allah’ın peygamberi Davut (a.s.) da elinin emeğinden yerdi.”(3) KAYNAK: 1) Cum’a, 62/10 2) Necm, 53/39-4 3)Buhari.Büyu’.15,I,9. Hazırlayan:Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 19 2008 HUTBELERİ 1 02 - Mayıs ENGELLİLERE DESTEK OLALIM Muhterem Mü’minler! Yüce Allah (cc) insana gerek yaratılışındaki mükemmellik gerekse ikram ve ihsanda bulunduğu sayısız nimetler bakımından özel bir lütufta bulunmuştur. İnsan güneş, hava, su, toprak gibi hayatın devamını sağlayanlar yanında; akıl, göz, kulak, el, ayak gibi hayatla tam olarak bütünleşmeye yardımcı olan eşsiz nimetlere sahiptir. Hayatla ölüm arasında geçici olarak insanın istifadesine sunulmuş bu nimetler yine insan için birer imtihan olup asla kendini üstün görme, övünme aracı değildir. “Nihayet o gün (bütün) nimetlerden sorguya çekileceksiniz”(1) ayet-i kerimesi sözkonusu imtihan keyfiyetini ortaya koymaktadır. Değerli Mü’minler! Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde 3 edememek, nimetlerdeki incelik ve gayeliliği görememek, hakikati konuşamamaktır. Özündeki kutsiliğe rağmen hayatı; yemek, içmek ve basit arzuları tatminle israf ederek ahireti unutmaktır. Nitekim Allah (cc) “andolsun biz, cinlerden ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır ama kavrayamazlar, gözleri vardır ama göremezler, kulakları vardır ama işitemezler...”(4) buyurarak asıl engelliliğin niteliklerini bize haber vermiştir. İslam Dini engelliliği bir vakıa olarak kabul eder. Özrün durumuna göre sorumluluğu engelliden ya tamamen kaldırmış ya da yetenekleri doğrultusunda ona ibadet etme ruhsat ve kolaylığı tanımıştır. “Âmâya güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur...”(5) ayet-i kerimesi İslam’ın sorumluluk bakımından engelliye yaklaşımının özünü oluşturmaktadır. Değerli Kardeşlerim! Bugün ülkemizde yaklaşık 8.5 milyon engelli kardeşimiz bulunmaktadır. Onlara karşı en temel sorumluluğumuz acımak değil; bilakis her zaman yanlarında olduğumuzu hissettirmektir. Bu çerçevede engellilerle ilgimiz Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kaybetmiş, ihtiyaçlarını karşılamada güçlük çeken ve desteğe ihtiyaç duyan kişiye‘engelli’ denmektedir(2). Engellilik inişli-çıkışlı dünya hayatında insanın hep karşı karşıya bulunduğu bir gerçektir. Tıpkı imkanlarımız gibi imkansızlığı ifade eden bu durum da insan için önemli bir imtihandır. Nitekim peygamber efendimiz (sav) “amellerinizde orta yolu ve doğruyu bulmaya çalışın. Mü’mine musibet nevinden ne ulaşır ise günahlarına bir kefaret olur. Musibet, beklenmedik bir hadise olmuş, ayağına batan bir diken olmuş fark etmez”(3) buyurmuştur. Bu çerçevede dinimiz başa gelen musibetlere rağmen nimetin gerçek sahibi olan Allah’a karşı inancını, teslimiyetini, saygısını ve şükrünü yitirmeyip sabredenlere büyük mükafatlar vaat etmiştir. Aziz Mü’minler! İnsan bazen ilahi irade ve imtihan bazen de kendi kusur ve hataları nedeniyle engelli olabilir. Görme, işitime, konuşma, ortopedik ve zihinsel hiçbir engellilik insandaki üstün şerefe gölge düşürücü bir eksiklik ve kusur değildir. Aksine Kuranı Kerim’e göre gerçek engellilik hayatımızdaki milyarlarca oluş ve delile rağmen Allah’ın varlığını idrak 4 sadece eğitim, rehabilitasyon ve bazı maddi imkanlar sunmakla sınırlı kalmamalıdır. Engelli ailesini de düşünerek onları ziyaret etmek, hayatın tabiiliği içinde onlarla iletişim kurmak, onlara iltifatta bulunmak, yardımcı olmak, yetenekleri ölçüsünde iş imkanı sağlamak en temel sorumluluklarımız arasındadır. Peygamberimiz Hz Muhammed (sav) engellilerin toplum hayatının dışında kalmasına asla rıza göstermemiş, onların yeteneklerinden faydalanmıştır. Âmâ bir sahabi olan Abdullah İbn Mektum’u Medine’ye öğretmen tayin etmiş daha sonra da Mescid-i Nebevi’de müezzin olarak görevlendirmiş hatta kendisi Medine dışına çıktığında zaman zaman yerine vekil bırakmıştır. Netice itibariyle diyebiliriz ki insan, Allah katında ancak iman, amel ve ahlakıyla değerlidir. “Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz; fakat kalplerinize ve amellerinize bakar”(6) hadis-i şerifi bu hakikati ortaya koymaktadır. KAYNAK: 1- K.Kerim; 102/8 2- 5378 Sayılı Özürlüler Kanunu 3- Müslim; Birr, 52 4- K.Kerim; 7/179 5- K.Kerim; 24/61 6- Müslim; Birr, 33 HAZ : ŞABAN ERDİÇ - İL VAİZİ Firhist’e Geri Dön 20 2008 HUTBELERİ 1 09 - Mayıs VARLIĞIMIZIN SEBEBİ ANNE VE BABALARIMIZ Değerli Müminler! Dünya'da sevgi, saygı ve iyiliğe en fazla lâyık olan kişilerin başında anne ve babalar gelmektedir. Anneler, çocuklarını hamilelik dönemlerinde büyük zorluklarla taşımakta, çeşitli eziyet ve sıkıntılarla dünyaya getirmektedirler. Doğum sonrasında ise, uykularını bölerek onları emzirmekte, en güzel ninnilerle uyutup, sevgiyle büyütmektedirler. Hepimiz maddî ve manevî gelişimimizi annelerimizin sevgi, şefkat ve merhametine borçluyuz. Çünkü bir çocuğun ruhsal ve bedensel gelişimi için anne sütü ne kadar önemli ise, annenin sevgi, şefkat ve merhameti de en az o kadar önemlidir. Kişinin anneye olan ihtiyacı hayat boyu sürmektedir. 3 kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi yaşlanırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim!, beni küçükken sevgi ve şefkatle koruyup büyüttükleri gibi sen de onlara merhamet et"[1]. Yetim olarak ana-baba özlemiyle büyümüş peygamberimiz (sav) de bir hadis-i şeriflerinde, Allah'ın en çok sevdiği amelin, vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyilik etmek olduğunu bildirmişlerdir[2]. Aziz Müminler! Anne ve babalarımıza karşı görev ve sorumluluklarımız sadece dünya hayatıyla sınırlı olmayıp; onlar aramızdan ayrıldıktan sonra da devam etmektedir. Nitekim sahabeden Ebu Üseyd diyor ki, biz Rasûlullah'ın yanında otururken, bir adam çıkageldi ve; "Ey Allah'ın elçisi! Anne ve babamın vefatlarından sonra onlar için yapmam gereken herhangi bir iyilik var mı?" diye sordu. Rasûlullah (sav); "Evet, onlara dua etmen, onlar için Allah'tan af ve mağfiret dilemen, verdiği sözlerini yerine getirmen, akraba- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Annelerimiz başlarımızın tâcı, dertlerimizin ilâcı, gönüllerimizin sultanıdırlar. Bakınız şair bu gerçeği ne güzel ifade ediyor: "Ana başa tâc imiş, Her derde ilâc imiş, Bir evlât pîr de olsa, Anaya muhtaç imiş". "Ağlarsa anam ağlar, gayrisi yalan ağlar" özdeyişi de bunu desteklemektedir. Diğer yandan annelerimizle birlikte babalarımızın da üzerimizde şüphesiz çok büyük hak ve emekleri vardır. İyilik ve yardımlaşmanın, ağırbaşlılık ve sorumluluğun sembolü olan babalarımız; soğuk-sıcak, yazkış demeden, gece-gündüz çalışır, çabalar, helâlinden kazanır, maddeten ve manen büyüyüp gelişmemize ve hayata atılmamıza katkıda bulunurlar. Baba sevgisi ve desteği de çocuklar için önemli bir güç kaynağıdır. Muhterem Kardeşlerim! Yüce rabbimiz, kendisine kulluk emrinden hemen sonra, ana-babaya iyi davranmayı emretmiş, onları üzmek veya incitmek şöyle dursun; yüzlerine karşı "öf" bile demeyi yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de bu temel vazife şöyle hatırlatılıyor: "Rabbin, kendisinden başkasına asla kulluk etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı 4 larını ziyaret etmen ve dostlarına ikramda bulunmandır"[3] buyurdular. O halde iyi bir Müslüman, Allah'a kulluk görevinin yanı sıra, öncelikle anne ve babasına karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirir. Varlık sebebi olan ana-babasını her zaman hatırlar ve ihtiyaçlarını karşılar. Her fırsatta sevgi ve saygılarını sunar. Onları incitecek söz ve davranışlardan sakınır. Dünya ve ahiret mutluluğunun ana-babaya gösterilecek sevgi ve saygıya bağlı olduğunu aklından çıkarmaz. Sözlerimi hutbemin başında okuduğum âyet-i kerimenin meâliyle bitiriyorum: "İnsana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: "Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır"[4]. KAYNAK: Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır. [1] İsra 17/23-24 [2] Buhari, Edep 1 [3] İbn Mâce, Edep 2 [4] Lokman 31/14 Firhist’e Geri Dön 21 2008 HUTBELERİ 1 16 - Mayıs GENÇLİĞİMİZ ve DEĞERLERİMİZ Kıymetli Mü’minler, Çocuklarımız ve gençlerimiz bize maddî ve manevî bir emanettir. Sevgili Peygamberimiz (sav) "Yeni doğan her çocuk fıtrat üzere doğar, ana-babası onu Yahudi yapar, veya Hıristiyan yapar; veyahut Mecûsî yapar." buyurmuştur.(1) Bu hadiste, eğitim ve öğretimin çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde olumlu ya da olumsuz tesirlerine açık bir şekilde işaret edilmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz “O gün, hepiniz bütün nimetlerden sorguya çekileceksiniz.”(2) buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) in ifadesiyle; ihtiyarlık gelmeden gençliğin kıymetini bilen gençlere ihtiyaç vardır. Bir atasözünde veciz bir şekilde ifade edildiği gibi: "Ne ekersen, onu biçer3 mevki sahibi olup; milletine hizmet verme hedefini göstermeliyiz. Onlara her fırsatta başarılı bir idareci, bir kumandan, bir iş adamı, bir sanayici olmayı hedef göstermeliyiz. Bunlar teşvik edici unsurlardır. Çünkü, bir milletin iyi niyetli, dürüst iş adamına, sanayici ve tüccara olan ihtiyacı; tıpkı hâkime, doktora, mühendise ve din görevlisine olan ihtiyacı gibidir. Değerli Kardeşlerim, Türk milleti ve devleti olarak, üzerimize düşen görev gençliğimize sahip çıkmaktır. Onları gözümüz gibi sakınıp en güzel şekilde yarınlara hazırlamaktır. Gözlerimizin nûru gençliğimizin en güzel şartlarda ve en üst düzeyde eğitilmeleri noktasında uyanık olmalıyız. Millet-devlet, okul-âile işbirliği ve dayanışmasının en güzel örneğini vermek zorundayız. Gençlerimizi, ilelebet; Müslüman Türk Milletinin şeref ve haysiyetini temsil edecek yapı ve karakterde yetiştirmek boynumuzun borcudur. Bu husus, Türk Milletinin millî, dinî ve tarihî vazifesidir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sin." Eğer gençliğin birer hayırlı nesil olmasını arzu ediyorsak, onların tertemiz kalplerine sevgi ve saygıyı nakşetmek, bomboş gönüllerini din, millet, vatan bayrak sevgisi ve heyecanı ile doldurmak, bembeyaz birer sahife olan akıllarına ilim ve irfan yazmak bizim görevimizdir. Kıymetli Kardeşlerim, Gençlerimize, birtakım yüce hedefler göstermemiz, onların maddî ve manevî yönden başarılı olmalarına, dolayısıyla zararlı akımlardan korunmalarına vesile olacaktır. Gençlerimiz okul sıralarında bilgili, yüksek ahlâklı ve temiz karakterli olmanın önemini kavrarlarsa, kendilerini ona hazırlama gayreti içine girerler. Bu da hem gençlerimiz, hem de temsil ettikleri milletimiz açısından gurur duyacağımız bir tablo oluşturur. Gençlerimize tarihi şahsiyetlerimizi doğru bir şekilde öğretmeliyiz. Onları kendilerine örnek ve önder edinmelerini sağlamalıyız. Yine gençlerimize makam ve 4 Kendi değerlerimizi tanımak, tanıtmak, anlamak ve iyi anlatmak mecburiyetinde olduğumuzu asla unutmayalım. KAYNAK: Hazırlayan: Mehmet MUSLU Kemer Müftüsü 1. Buharî, Tecrid-i Sarih, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını; c. 4, s. 529, hadis no: 664. 2. Tekasür, 8 Firhist’e Geri Dön 22 2008 HUTBELERİ 1 FETİH RUHU 23 - Mayıs Muhterem Mü'minler, Her milletin, kendisine ışık tutan şevk ve heyecan kaynağı değerleri vardır. Fertler, bu değerlerin etrafında kenetlendikleri zaman gerçek manada millet olma şuuruna ererler. Toplumu birbirine kaynaştıran bu değerlerden biri de milli birlik duygusudur. Şanlı tarihimiz, imanımızdan kaynaklanan, milli birlik ruhuyla kazanılmış eşsiz zaferlerle doludur. Bu zaferler, geçmişimizi süsleyen ve geleceğimizi aydınlatan çok önemli dönüm noktalarıdır. Tarih sahnesinde müstesna bir yere ve değere sahip olan İstanbul'un fethi de, bu dönüm noktalarından birisidir. Değerli Mü'minler, Temelleri Malazgirt'te atılmış olan bu zaferle, milletimiz sesini dünyaya daha gür 3 almak için harekete geçen kuvvetlere, öncelikle kilise önderleri ve şehrin yerli halkının karşı koymuş olması, bu fethin, Müslümanlara sadece Bizans topraklarını değil, Bizans insanının gönüllerini de açtığını net bir şekilde göstermiştir. Değerli Kardeşlerim, Özünü İslam'ın yüce değerlerinden alan fetih ruhu, bugün artık daha çok, bilgi ve inançla çalışıp üreterek ülkemize ve insanlığa yararlı olmak şeklinde algılanmalıdır. Her ferdin sorumluluk bilinciyle vazifesini en güzel biçimde yapması bu anlayışın gereğidir. Gerçek ve kalıcı fethin, gönülleri fethetmek olduğu bilinciyle hareket ederek, gelecek nesillerimizi İslamî ve millî değerlerle donatıp bu ruh ve anlayışa sahip olmalarını sağlamalıyız. Bu vesileyle, vatan ve mukaddesat uğruna canlarını feda eden fetih erleri şehit ve gazilerimizle, ülkemiz için her türlü fedakarlığa katlanan ecdadımıza Allah'tan rahmet diliyor ve hutbemi Nasr suresinin mealiyle bitiriyorum: “Allah'ın yardımı ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bir şekilde duyurmuştur. İnsanlık tarihi, İstanbul'un fethiyle, bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılmasına sebep olan en önemli olaylardan birine şahit olmuştur. Peygamber efendimizin; "İstanbul mutlaka fethedilecektir. O'nu fetheden komutan ne güzel komutan ve O'nu fetheden asker ne güzel askerdir"[1] şeklindeki müjdesi ise, bu fethe, apayrı bir anlam ve önem kazandırmıştır. İstanbul'u fethederek bu övgüyü hak eden büyük hükümdar Fatih Sultan Mehmet, çıkardığı bir fermanla Bizans halkının hasret kaldığı can, mal, ırz ve namus güvenliğini teminat altına alarak, idaresi altındakilere, günümüze örnek olacak şekilde, sevgi, saygı ve hoşgörüye dayanan inanç ve ibadet hürriyeti tanımıştır. Hiçbir ayrım yapmadan herkese yardım elini uzatmış, yoksulları gözeterek sosyal adaleti yerleştirmiş ve örnek yönetimiyle, Bizans halkının yaşamakta olduğu zulme son vermiştir. Bu erdemli davranışıyla o büyük hükümdar, İstanbul'un fethini gönüllerin fethiyle taçlandırmıştır. İstanbul'u geri 4 fetih gelip, insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O'ndan bağışlanma dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir”(2). KAYNAK: Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır. 1 - Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 325 2- Nasr Süresi. Firhist’e Geri Dön 23 2008 HUTBELERİ 1 CUMA NAMAZI 30 - Mayıs Mühterem Müslümanlar ! Biz Müslümanlar için bayram günleri vardır. Bu bayram günlerinden biri de Cuma günüdür. Bu günde Müslümanlar temizlenir ve camiye koşarlar. Hutbemin başında okuduğum Cuma Suresi’nin 9. ve 10. ayetinde Alahu Teâlâ mealen; “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınca artık yer yüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” buyuruyor. Sevgili peygamberimiz (sav), ilk 3 Cuma namazı, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar bütün Müslümanlarca farz kabul edilmiş ve bunun farz olduğu konusunda herhangi bir ihtilafa düşülmemiştir. Alimler, Hz. Peygamber (sav)’in, “Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman’a farzdır.”(2) Hadis-i şerifiyle cuma namazının akıllı, buluğ çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve mukim Müslüman erkeklere farz kılındığını belirtmişlerdir Mühterem Müslümanlar ! Cuma namazına gitmeyenleri şiddetle uyaran yüce peygamberimiz(sav): “Cuma namazını kılmayan birtakım kişiler, ya bundan vazgeçerler ya da Allâh kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.”(3) “Allâhu Teâlâ, önemsemeyerek üç Cuma’yı terk eden kişinin kalbini mühürler”(4) buyurmuşlardır. Sevgili peygamberimiz (sav): “Güneşin doğduğu günlerin en hayırlısı Cuma günüdür” buyurarak cuma gününün faziletini belirtmişlerdir. Bundan dolayı Cuma gününde her Mü’min; mümkünse gusül abdesti almalı, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Cuma namazını hicret esnasında, Medine yakınında bulunan Ranune vadisinde kılmıştır. Cabir (r.a.) bildiriyor: Resulüllah (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Ey insanlar! Ölmeden önce tevbe edip Allah’a yönelin. Meşguliyetler bastırmadan iyi işler yapmak için elinizi çabuk tutun. Sık sık hatırlayarak, gizli ve açık bol bol sadaka vererek Rabbınızla aranızda bir bağ kurun. Şunu iyi bilin ki, Allah Teâlâ bulunduğum yerde, bu günümde, bu ayımda, bu yılımdan kıyamet gününe kadar size Cuma namazını farz kılmıştır. Ben hayatta iken ya da benden sonra her kim, âdil veya zâlim bir imamı varken, önemsemeyerek veya farzlığını kabul etmeyerek Cuma namazını kılmazsa Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin, Allah onun işini bereketlendirmesin. Biliniz ki, böylesinin, tevbe etmedikçe ne namazı ne zekatı, ne haccı, ne orucu, ne de herhangi bir iyiliği Allah katında bir değer taşır. Ancak, kim tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder.”(1) 4 temiz elbiseler giymeli, güzel kokular sürmeli ve camiye erken gitmelidir. Dikkatle hutbeyi dinleyip huşu içinde Cuma namazını kılarsa geçmiş Cuma ile bu Cuma arasındaki günahlarının affolunacağı müjdelenmiştir. Hutbemi sevgili Peygamberimiz (sav)’in Cuma gününün aynı zamanda duaların kabul olma günü olduğunu belirten şu hadis-i şerifleriyle bitirmek istiyorum. “Cuma gününde öyle bir zaman dilimi vardır ki, ona denk gelen Müslüman’a, Allah istediğini verir.”(5) KAYNAK: 1- İbn-i Mace 2/1037(Hadis No:3108) 2- Nesâî, Cumu’a, 2;Ebû Dâvûd Taharet, 129 3- Müslim, Cumu’a, 12; Nesâî, Cumu’a, 2 4- Dâvûd, Salât, 210; Nesâî, Cumu’a, 2 5- Buhâri, Tecrid, Terc. c. 3, s. 105 HAZIRLAYAN: HALİL TAŞ MANAVGAT MÜFTÜSÜ Firhist’e Geri Dön 24 2008 HUTBELERİ 1 06-Haziran ÇEVRE SORUMLULUĞU Muhterem Mü’minler! Bir şeyin etrafını belirleyen çizgi, civar diye tarif edilen çevre, (1) yakın ve uzak olmak üzere iki kısma ayrılır. Kişiyi en fazla etkileyen ailesi, okulu ve yaşadığı bölge yakın çevreyi; ülkesi ve içinde yaşadığı dünya ise uzak çevreyi oluşturur. Canlı ve cansız varlıkları ile bu dünya tam bir ahenk ve uyum içerisinde yaratılmıştır. Yüce Allah’ın insanlardan istediği; mevcut olan bu doğal düzene müdahale etmemeleri ve dengeyi korumalarıdır. “Biz Semud kavmine kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allaha itaat edin, O’ndan başka tanrınız yoktur, sizi topraktan yaratan ve orada yaşatan 3 Bu şekilde Allah belki doğru yola gelirler diye yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır”(4) ayeti çevre kirliliğinin sebep ve sonucunu bildirmektedir. Sanayi artıkları, çöpler, nükleer atıklar insanlığın en büyük düşmanı olarak meydan okumaktadır. Değerli Müminler! Fiziki ve manevi dünyamızın kirlenmesi sonucu ortaya çıkan problemlerin çözümü için harcanan emek ve sermaye, kirlenmeyi önleyici tedbirlere harcanacak olandan kat kat fazladır. Doğal dengenin korunması imanî bir meseledir. Hz. Peygamber bir hadislerinde “İman 70 kusur şubedir. En üstünü La ilahe illallah sözü en alt derecesi ise yoldan insanlara eza veren şeyi kaldırmaktır” (5) buyurmuşlardır. Hatta yolları, gölgelik yerleri parkları kirletmeyi Allahın rahmetinden mahrumiyet saymışlardır. (6) Mü’min asla tabiata ve diğer canlılara zarar vermemelidir. Değerli Müminler! Bu dünyada yalnız biz yaşamıyoruz. Kendi menfaatini düşünerek veya daha çok Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön O’dur” (2) ayetinde bazı müfessirler insanın yeryüzünü imar etme sorumluluğuna dikkat çekmiştir. Görüldüğü gibi Allah, kendisine ibadet emrinin hemen ardından yaşadığımız dünyanın imar edilmesini istemektedir. Bu emir her ferdin uymakla mükellef olduğu farz-ı ayn olan emirlerden sayılmıştır (3). İmar etmek; çevreyi tahrip ve imkanları israf etmeden yaşanabilir doğallığın ve dengenin korunması demektir. Değerli Müminler! Günümüzde ne yazık ki çevremiz kirletilmiş, canlılar hayatlarını sürdürme noktasında tehlike sınırına yaklaşmışlardır. İçtiğimiz sular, soluduğumuz hava, gezdiğimiz sokaklar hızla kirlenirken, güneşten gelen zararlı ışınları engelleyen ozon tabakası incelmiş, gürültü kirliliği had safhaya ulaşmıştır. Bunların sonucu oluşan iklim değişiklikleri tüm canlıları tehdit eder hale gelmiştir. “Allahın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. 4 kazanma hırsıyla başkalarının zararına olacak davranışlar ve sınırlı nimetleri israf derecesinde harcamak yanlıştır. Bazı çevre problemleri, ülkelerin işbirliği ve devletlerin müdahalesi ile halledilebilecek durumda ise de bizlere düşen sorumluluklar da vardır. Oksijen kaynağımız, kapımıza eşik, soframıza kaşık, bebeğimize beşik ormanlarımızı canımız gibi sevmeliyiz. Güzel ülkemizin çölleşmesine seyirci kalmamalı, ortak kullanım alanlarını temiz tutmalıyız. İnsanlık suçu sayılabilecek çevreyi kirletici, doğal dengeyi bozucu davranışlardan uzak durmalı, kimseye zarar vermemeliyiz. “Müslüman elinden ve dilinden başkalarının zarar görmediği kişidir” (7) hadisini aklımızdan çıkarmamalıyız. KAYNAK: Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Kumluca Müftüsü 1-Meydan L.4/418 Sabah.g yay. 2- Hud 61 3-Hulasatül Beyan, M. Vehbi 8/2371 4- Rum 41 5-Buhari İman 2 6-Müslim Tahare 20 7-Nesai İman-8 Firhist’e Geri Dön 25 2008 HUTBELERİ 1 13-Haziran DÜNYA HAYATI BİR İMTİHANDIR Muhterem Mü’ minler! İmtihan, kelime anlamı itibariyle öğrencilerin veya bir işe, bir mesleğe girmek isteyenlerin bilgi, beceri, yetenek veya kabiliyetlerini tespit etme işidir. Diğer taraftan imtihan, sorgu ve hesaba çekilmek olarak da değerlendirilebilir. Çocuklukta Anne Babanın sınavı, okulda öğretmenlerin sınavı, hastalandığımızda doktorun sınavı, orta öğretim ve yüksek öğretimde seçme sınavları, bir mesleğe girebilmek için Kamu Personeli Seçme Sınavı derken; bir gün de dünya hayatının nasıl yaşandığı sınavı verilecektir. Çünkü Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde “QOnları tutuklayın, çünkü onlar hesaba çeki3 Babalar, Anneler, Eğitimciler ve Yöneticiler olarak sizlere de büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Sınavı kazanan bir öğrencimiz yalnız kendisi değil; babası, annesi, öğretmeni ve idarecisi ile birlikte kazanmıştır. Kaybettiğinde ise hepsi beraberce kaybetmiştir. O halde gençlerimiz sınavı kazanmadan önce biz onları kazanalım ki hepimiz birlikte asıl sınava, Rabbimizin sınavına başarı ile yürüyebilelim. Yüce peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde “Hesap günü gelmezden önce, kendinizi hesaba çekiniz”(2) diye buyuruyor. Muhterem Müslümanlar! Dünya ve ahirette sınav kaçınılmaz olduğuna göre bütün sınavların gereğini çok iyi bir şekilde yerine getirmeliyiz. Hutbemi başta okuduğum ayet-i celilenin meali ile bitirmek istiyorum. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (Fakirlik) ile deneriz (Ey Peygamber) sabredenleri Müjdele”(3). Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lecektir”(1) diye emretmektedir. Değerli Müslümanlar! Görülüyor ki insanın Dünyası da Ahireti de sınav ve sorgularla devam etmektedir. O halde sınavda başarılı olmanın ve sorguda da aklanmanın yollarını doğru tespit etmek gerekir. Mesela orta öğretim veya yüksek öğretim sınavlarına girecek olan iki öğrenciyi değerlendirelim: Birisi Allah’ın verdiği aklı ve imkanları doğru değerlendiriyor Gecesini gündüzüne katarak çalışıyor ve Allah’ dan hayırlı başarılar istiyor. Böyle bir öğrenci elbette Allah’ın izniyle başarılı olacaktır. Bir diğerinin ise kitap, kalem ve defterle pek ilgisi olmadığını düşünelim. Bütün zamanlarını oyun ve eğlence ile geçiriyor. Sınav günü gelip çattığında ise biraz okunmuş su içiyor, türbelere umut bağlayarak sınav kazanma yollarını arıyor. Böyle bir öğrencimizin ise başarılı olması oldukça zordur. Çünkü ilimle uğraşmak yerine, hurafelerden medet ummaktadır. Aziz Mü’ minler! 4 KAYNAK: 1. Saffat, 37 / 24 2. Tirmizi ,Kıyame,25 3. Bakar, 2/ 155 Hazırlayan: Mustafa ALTUN Serik İlçe Müftüsü Firhist’e Geri Dön 26 2008 HUTBELERİ 1 20-Haziran DİN EĞİTİMİ VE ÇOCUK Muhterem Mü’minler! Din, insanın doğuştan getirdiği bir duygu, tarihin gördüğü bütün toplumların sosyal bir gerçeğidir. Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle dünya ve ahiret saadetini temin eden fıtrattır. 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yarısında pek çok sosyal bilimci, sanayileşme ve modernleşmeye bağlı olarak, dinin fert ve toplum hayatından uzaklaşacağını hararetle savunmuştu. Oysa modern dönemlerdeki sosyal çalkantılar, aşırı dünyevileşme, yabancılaşma, yalnızlık duyguları, boşluk hissi, tamah, hırs, güvensizlik gibi sosyal ve psikolojik problemler; dinin hayat sunan evrensel ilkelerine, insanın ne kadar muhtaç olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bunca teknik donanım ve konfora rağmen aradığı huzuru bulamayan günümüz insanı, ruhundaki manevi açlığı doyurmak için 3 tiyan ya da Mecusi yapar”(3) buyururken din eğitiminde aile ve çevre faktörlerine işaret etmiştir. Yine çocukları “cennet çiçeği” ve “gönül meyvesi” olarak niteleyen Rehber İnsan (sav), “bir babanın evladına bırakabileceği en değerli hediyenin güzel bir terbiye”(4) olduğuna vurgu yapmıştır. İslam ahlakçıları da eğitimin, anne-baba üzerinde çocuğun bir hakkı olduğunu ifade etmişlerdir. Muhterem Mü’minler! Din eğitimi çocuğun ruhsal, zihinsel gelişimine uygun; ilgi, sevgi, kolaylık, yumuşaklık ve hoşgörü ilkeleri içinde verilirse bir değer ifade eder. Çocuklarımızın, dinin inanç, ibadet, sosyal ve ahlaki yapısını ilk tecrübe ettikleri yer evlerimizdir. Bu sebeple evde bulunan bir seccadenin, okunan Kuranı Kerim’in, sofrada yapılan duanın, çocukta dini duygunun oluşmasına katkı sağlayacağı muhakkaktır. Sağlıklı bir din eğitimi; insanın manevi gelişiminde, modern hayatın gerginliklerinin azaltılmasında, hayatın gaye ve anlamının idrak edilmesinde, fertlerin toplumsal değerler etrafında bütünleşmesinde çok önemli fonksiyonlar yerine getirecektir. Öte yandan insan fıtratında bulunan Allah tasavvuru ve kulluk arzusu doğru bir şekilde yönetilmezse din ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön adeta bir arayış içine girmiştir. Adeta insanlık, küresel problemler çerçevesinde, asla kaçamayacakları fıtratlarıyla tekrar yüz yüze gelmiştir. Bu gerçek Kuranı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir; Allah’ın yaratma kanununa (uygun olan dine dön) ki; Allah insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmez.”(1) Değerli Mü’minler! İslam insanın Allah’a, kendine ve toplumuna karşı sorumlu; yüksek ahlakın gerektirdiği davranış bilincine sahip bir kişi olarak yetişmesini hedeflemiştir. Diğer taraftan insan maddi ve manevi yönleri olan, eğitim ve terbiyeye muhtaç bir varlıktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Sizler hiçbir şey bilmez bir haldeyken Allah sizi annelerinizin karnından dünyaya getirdi...” (2) buyrulurken insanın eğitime olan ihtiyacına dikkat çekilmiştir. Bu sebeple yüce dinimiz genel eğitimle birlikte din eğitimi ve öğretimi konusunda bizlere önemli sorumluluklar yüklemiştir. Sevgili peygamberimiz (s.a.v), “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Ancak anne- babası onu Yahudi yahut Hris4 inanç konusunda, yanlış fikirlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Değerli Kardeşlerim! O halde dini ve milli bütünlüğümüzü tehdit eden terör ve şiddetin; satanizm, ateizm gibi sapkın akımların; din eğitiminde bırakılan boşluklar, ihmaller üzerinde hayat bulduğunu unutmayalım. Dünyevi olan hiçbir şeyin nihai anlamda insana bir tatmin sağlamadığı; dinin ise gerek maddi gerekse manevi dünyamızı anlamlı hale getirmede önemli bir rol üstlendiği dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda yüce dinimizin inanç, ibadet, sosyal hayat ve ahlakla ilgili ilkelerinin başta çocuklarımız olmak üzere, sorumluluk alanımızdaki diğer kişilere öğretilmesi temel bir vazifemizdir. Hutbemi Kur’an’ın, baba-oğul ilişkilerinde ve çocuk eğitiminde bir model olarak gösterdiği Lokman (as)’ın, oğluna verdiği şu öğütle bitirmek istiyorum. “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendir.” (5) KAYNAK: 1- Rum,30 2- Nahl,78 3-Buhari, Kader,3 4-Tirmizi,Birr,33 5-Lokman, 17 Hazırlayan: Şaban Erdiç- İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 27 2008 HUTBELERİ 1 27-Haziran ÜÇ AYLAR VE REGAİB KANDİLİ Muhterem Kardeşlerim! Allah-ü Zülcelalin yarattığı mükevvanatta sayılamayacak kadar gök cisimleri; onların arasında da seçilmiş, üstün kılınmış güneş ve ay vardır. Yeryüzünde bir çok belde ve memleketler vardır; ama içerisinde vahiy ile belirlenmiş, seçilip üstün kılınmış olanları bulunmaktadır. Bunlar da Mekke, Medine bir de, Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs’tür. Yaratılan milyarlarca insanın içerisinden seçilmiş, üstün kılınmış insanlar vardır. Bunlar da peygamberler ve evliyaullahtır. Zamanların içerisinden Allah’ü Teala nın seçip üstün kıldığı, kulluk yolunda çok iyi değerlendirilmesi gereken zaman dilimleri vardır ki bunlardan birisi de Recep ayı3 ve üçaylara erişmenin manevi hazzı bu geceden itibaren tadılmaya başlanmıştır. Hz. Peygamber (sav) Efendimiz, Recep ayını gördüklerinde şöyle dua ederlerdi; “Allah’ım Recep’i ve Şaban’ı hakkımızda mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur.” buyururlar. Başka bir hadis-i şeriflerinde de “beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar geri dönmez (kabul olunur). Recep’in ilk gecesi, Şaban’ın yarısında bulunan gece, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban bayramı geceleri.” buyurmuşlardır. Muhterem Mü’minler! Regaip gecesine dair peygamber efendimiz tarafından tayin edilmiş bir ibadet şekli mevcut değildir. Ancak bu gecede insanlığın hali, çocuklarımızın dini ve dünyevi durumları hususlarında tefekkür etmeli, kusurlarımızı, yanlışlıklarımızı, göz önüne getirmeli ve bol bol tevbe-istiğfar etmeli, nafile namazlar kılmalı, mealiyle beraber Kur’an okumalı ve hayr-ı hasenatta bulunmalıyız. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nın ilk gecesidir. Yüce Rabbimiz yukarıda okumuş olduğum Ayet-i Celile’nin mealinde; “Muhakkak ki Allah’ın Kitabında, Allah Katında ayların sayısı, göklerin ve yerin yaratıldığı günden beri on ikidir. Bunlardan dördü haram aylarıdır” (1) buyurur. Recep ayı gerek İslamdan önce gerekse islam geldikten sonra mukaddes bilinen bir aydır. İslam öncesi bu ay girince Arap kabileleri arasında harp etmek, baskın ve çapulculuk yapmak yasaklanırdı. Herkes bu ayda kendisini emniyet ve selamette bulurdu. İslam güneşinin doğmasından sonra da bu ilahi hikmet ve takdir gereğince bu aya olan hürmet ve tazim devam ettirildi. Bu ay Regaip ve Miraç gibi ilahi tecellilerle şereflendirildi. Önümüzdeki 3 Temmuz Perşembe akşamı Regaip gecesini, 29 Temmuz akşamı da Miraç gecesini idrak ve ihya edeceğiz İnşa-Allah. Değerli Kardeşlerim! Lütuf ve inayetin bol bol verildiği gece manasına gelen, Regaip Gecesi, asırlardan beri Müslümanlarca ihya edilmiş 4 Üçayların girmesiyle manevi âlemimiz huzur bulsun. Kandiliniz mübarek olsun değerli kardeşlerim. KAYNAK: 1) Tevbe-36 Hazırlayan: Mehmet DEMİRHAN Elmalı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 28 2008 HUTBELERİ 1 04-Temmuz HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR Aziz Müminler Yüce Rabbimizin zatı dışında, yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak(I) ölümü tadacaktır(2) Dünyadaki ömrünü tamamlayanlar, kabir hayatını da yaşayarak kıyamet günü mahşer meydanına hesap için çağrılacaklardır. İyilikleri fazla gelen müminler doğrudan, kötülükleri fazla gelenler ise ya cezalarını çekerek ya da Allah’ın rahmeti ve dilemesiyle doğrudan ebedi saadet yurdu cennete gireceklerdir. Bazılarımız daha sözü edilir edilmez ürperse de ölüm korkulacak bir şey değildir. Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber (3) diyen şair, İslami bakışı, bir beyte sığdırmıştır. Çünkü ölüm; bir terhis, tebdil-i mekan, saadet-i ebediye yurduna sevkiyat(4), zindan misali dert 3 perişan oluyoruz. Oysa zamanında hazırlanan için ne güzel nimettir ölümP Akıllı kişi için; O dem ki perdeler kalkar, perdeler iner Azrail’e hoş geldin diyebilmekte hüner(1O) diyen şairin tarif ettiği insan olmak zor değil. Zor değil; zira sonunda dosta kavuşmak vardır. Son hastalığında üzgün gördüğü hanımına, Hz Bilal, ‘niçin üzülüyorsun, üzülme, dostuma, Muhammed’e gidiyorum’(II) demişti. İbrahim (as) ölüm meleğine ‘hiç dost dostun canını alır mı demiş, yüce Allah ‘hiç dost dosta kavuşmak istemez mi diye vahiy indirmiştir.(I2) Aziz Müminler Geçici dünya hayatının cazibesine esir olup niçin dosta giden yollara set çekelim, niçin yarınlarımızı karartalım? Dün geçti, yarına ulaşıp ulaşmayacağımız meçhul. Biz bu günü değerlendirelim. Dünya zevkleri sonu olmayan, içtikçe susatan deniz suyuna benzer. Ölümü gündeme alınız. Yani “Meşguliyet gelmeden boş vaktinizin, hastalanmadan sağlığınızın, fakirleşmeden zenginliğinizin yaşlanmadan gençliğinizin, ölüm gelmeden hayatınızın kıymetini biliniz”(I3). Gaflete düşüp ömür sermayenizi boşa harcamayınız. Kime yar oldu bu dünya? Hangi Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dolu dünyadan bağıstana, canana varmak(5) bir nevi uyku gibi dinlenmektir.(6) Nitekim Hz. Peygamber (as) bir cenazede “rahat eden ve edilen” demiş, ashap da bunun nasıl olduğunu sorduklarında “mümin ölünce dünya sıkıntılarından rahatlar, fâcir ölünce onun şerrinden diğer insanlar, ağaçlar, hayvanlar rahat eder” (7) buyurmuşlardır. Aziz Müminler Ölüm güzelse bazılarımız neden korkmaktadır sorusuna, Seleme bin Dinar “dünyamızı imar ettik, ahiretimizi harap, mâmûreden harâbeye gitmek istemiyoruz”(8) diye cevap vermiştir. Öleceğimizi bilmemize rağmen hiç ölmeyecekmiş gibi sorumsuz bir hayat yaşamayı tercih etmekteyiz. Bu durumu Hz Peygamber “Ey insanlar! sanki ölüm başkasına takdir edilmiş, sanki vazifeler bize değil başkalarına yüklenmiş, sanki namazlarını kıldığımız cenazeleri, yakında dönecek misafirlermiş gibi kabre koyuyor, miraslarını yiyor, bize bela geleceği endişesinden uzak, kendi kusurlarımızı yok farz ederek başkalarını eleştiriyoruz”(9) diye anlatmaktadır. Ne kadar yaşlanırsak yaşlanalım ölmek istemiyor; ama gafletten de sıyrılamıyor, ölümün ayak tıkırtılarını duyunca da 4 güç sahibi öldürdü ölümü? Aşık Seyrâni; “Dünya olur bir gün harap Ne bülbül kalır ne gürap Rızkına sebep olan türap Gözlerine dolar bir gün” derken ne kadar haklı. Yaşadığımız onca güzelliğin, ahiret nimetleri yanında ne değeri olur? Hadiste bildirildiği gibi, elini denize daldıran birinin deniz suyundan eline bulaşan ne ise dünyadan istifade ettiği de o kadardır.(I4) Denizin gürleyen suyundan mahrum kalıp elinin bulaşığı ile sevinmek, gaflet değil midir? Mümin kişiye yakışan uyanık olmaktır. Allah’a kul olanlar için kabir ve sonrası hayat daha güzeldir. KAYNAK: 1)Rahman 26-27 2) Aliimran I85 3) Çile Necip Fazıl II3 4)Asay-ı Musa Bediüzzaman 3 5) Şualar I5 6)Mektubat Bediüzzman 7,8 7) Buhari Rikak 4I,Nesai Cenaiz 48,49 8) Darimi Sünen 56 9) Maverdi,Edebüddin veddünya I85 Hayatüssahabe 4/223 IO) Çile IIO II) İhya 4/IOIO I2) Tezkiratül Kurtubi I9 I3) M.Ehadis Nr 2OI I4) İbn Mace Zühd 3 Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Kumluca Müftüsü Firhist’e Geri Dön 29 2008 HUTBELERİ 1 11-Temmuz ORGAN NAKLİ HAYAT KURTARIR Muhterem Mü’minler! Cenabı Allah İnsanoğlunu engüzel şekilde yaratmış[1] ve ona sayısız nimetler bahşetmiştir[2]. Bu nimetlerin en başında da sağlık nimeti gelmektedir. Sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (sav) bir hadisi şeriflerinde “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunlarda aldanmıştır. Sağlık ve boş vakit.” [3] buyurmuşlardır. Kıymetli Müminler! Bizlere düşen görev; hayatımızı ve sağlığımızı her türlü zararlı etkenlerden korumak, hastalandığımızda ise tedavi olmaktır. Peygamberimiz (sav): “Allah (cc) verdiği derdin şifasını da verir.”[4] “Qöyleyse tedavi olun.”[5] buyurarak hasta olan kişilerin tedavi olmalarının dini bir görev olduğunu hatırlatmışlar ve 3 alınacak kişinin ölmeden önce buna izin vermiş olması, veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartı ile yakınlarının buna razı olması, -Alınacak organ veya doku karşılığında menfaat sağlanmaması, ücret alınmaması, -Tedavisi yapılacak hastanın buna rıza göstermesi.” gibi şartların bulunması halinde caiz görülmüştür.[6] Aziz Kardeşlerim! Organ nakli konusuna bu açıdan bakıldığında, bu işlem, büyük bir önem arz etmektedir. Yüce Allah (c.c) Maide süresinin 32. ayet-i kerimesinde: “..Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur..”[7] buyurmuş, Hz. Peygamber (sav) de; “Qbir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da ona yardım ederQ”[8] demişlerdir. Değerli Mü’minler! Bir Müslüman olarak her zaman diğer kardeşlerimize sıkıntılı anlarında maddi ve manevi yönden yardımcı olmak, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön hastalandığı zaman, bizzat kendisi de tedavi olarak bizlere örnek olmuşlardır. Değerli Mü’minler! Günümüzde çeşitli tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Organ naklidir. Dinimize göre insan bedeni, canlı iken nasıl muhterem ise, cansız iken de öyledir. İnsan öldüğünde bedeninin herhangi bir organına keyfi olarak zarar verilmesi caiz değildir. Ancak bir hastaya tedavi maksadıyla organ nakli; “- Zaruret halinin bulunması, yani Hastanın hayatını veya hayati bir uzvunu kurtarmak için başka bir çaresinin olmaması. - Hastalığın bu yolla tedavi edileceğine kanaat getirilmesi, -Organ veya dokusu alınacak kişinin, işlemin yapıldığı esnada hayatını kaybetmiş olması; organı alınacak kişi sağ ise alınacak organ veya dokunun, hayati bir organ olmaması, -Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından, organ veya dokusu 4 hem insanî, hem de dinî bir görevimizdir. Bu nedenle Cenabı Allah’tan sağlıklı bir hayat temenni etmekle beraber, organ nakli konusunda da gereken duyarlılığı göstermeli ve ilgililere yardımcı olmalıyız. Böylece hepimiz, insani ve dini bir görevi yerine getirmenin huzur ve mutluluğunu yaşarız. KAYNAK: 1. Tin Suresi; 95 / 4 2. İbrahim Suresi , 14/34. 3. Buhari, Rikak 1. 4- Buhârî, Tıb, 1. 5. Ebu Davud, Tıp,11 6- Din İşleri Yüksek Kurulunun 03.03.1980 tarih ve 396/13 sayılı kararı. 7- Maide suresi 5/ 32 8- Riyazü’s- Salihin Terc. C.1, Hd:242. HAZIRLAYAN: Durmuş Ali ÇETMİ Serik İlçe Vaizi Firhist’e Geri Dön 30 2008 HUTBELERİ 1 SU HAYATTIR 18-Temmuz Muhterem Müslümanlar! Su, sadece insanlar için değil; bütün canlılar için hayati bir ehemmiyet arzediyor. Suyun bu ehemmiyeti insanlığın ta ilk çağlarından beri kendini göstermiştir. Bundandır ki eski felsefe ve hikmet, hayatın dört ana unsurundan biri olarak suyu görmüştür. Toprak, ateş, hava, suP Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinde “Biz her şeyi sudan canlı kıldık” ¹ buyrulmaktadır. Geçmişteki insanların ve halen yaşayan bütün insanların ortak bir fikri vardır ki o da şudur: Su hayatın ana maddesidir, içeceklerin de efendisidir. Kâinatı teşkil eden unsurlardan biridir. Daha doğrusu asli unsurudur. Allah her şeyi onunla hayatta ve canlı kılmıştır. Nitekim Allah (cc) bir ayeti kerimede şöyle buyuruyor. “Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice hayvan ve 3 manda sıhhatimiz için de zaruri bir temizlik vasıtasıdır. Öyle ise temizlik unsuru olan suyu ve su yataklarını temiz tutalım. Allah Resulü (sav) ashabına “yolları, gölgelikleri ve su havzalarını temiz tutmalarını hararetle tavsiyede bulunmuşlardır. Nehir kenarlarında büyük abdest bozmayı, akarsularda da küçük abdest bozmayı kesinlikle yasaklamışlardır. Aynı zamanda küçük kuyuların ve büyük kuyuların çevrelerini koruma altına almışlardır. Hayvan ağıllarının da kuyulardan bir miktar uzaklaştırılmasını emretmişlerdir.” Velhasıl Allah’ın bize nimetleri sonsuzdur. O nimetlerin başında da akıcı, güzel sular gelmektedir. Su hayattır. Su medeniyettir. Su temizliktir. Suyun kıymetini bilelim. Suyu israf etmeyelim. Suları kirletmeyelim. Allah bu noktaya dikkatimizi çekmek için şöyle buyurmaktadır. “De ki söyleyin bana suyunuz yerin dibine çekilse kim size bir kaynak suyu getirebilir.” 4 Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön insanları sulamak için gökten tertemiz su indirmişizdir.”² Yine başka bir ayette de şöyle buyurur. “Gökten yeterince yağmur indirip onun yeryüzünde eğleşmesini sağladık, şüphesiz onu gidermeye de gücümüz yeter. Bu su sayesinde size hurmalıklardan, üzümlüklerden bağlar, bahçeler yaptık, orada sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz”³ İnsan olarak hayatımızı yakından ilgilendiren şeylerden biri ve belki de en birincisi sudur. Cennet nimetleri ile ilgili bir çok Kur’anî tasvirlerin, cennetteki içeceklerin başında yine su gelmektedir. Orada hep akan nehirlerden bahsedilmektedir. Susuzluktan ciğerleri kavrulmuş bir çöl yolcusu için bir testi suyun ne kadar kıymetli olduğunu anlarsınız. Bundan dolayıdır ki kutlu peygamber “Allah’ım! soğuk suyu bana sevdirdiğin gibi imanı da bana sevdir ve kalbime yerleştir.” buyurmuştur. İnsan için suyun ehemmiyeti sadece içeceğimiz olmasından değil. O aynı za4 KAYNAK: 1- Enbiya 30 2- Furkan 49 3- Mü’minun 18 - 19 4- Mülk 30 Hazırlayan :Bekir AĞLAMAZ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 31 2008 HUTBELERİ 1 MİRAÇ KANDİLİ 25-Temmuz Değerli Müslümanlar! Hz. Muhammed (sav) efendimizin yüce makamlara çıkartılmasının vasıtası olan miraç, hicretten bir buçuk sene önce Recep ayının 27. gecesi meydana gelmiştir. Bu sene 29 Temmuz 2008 Salıyı Çarşambaya bağlayan gece Miraç Kandilidir. Bu gibi mübarek geceler Rabbimizin, kullarına özel ikramıdır. Boş olarak geçirilmiş zamanları telafi için az işe çok kıymet ve sevap verilen özel gecelerdir. Yüce Allah İsra Suresinde mealen şöyle buyurmaktadır. “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim 3 öldürülmemesi, kibirlenilmemesi, bilinmeyen şeylerin arkasına düşülmemesi gibi yasaklar da bildirilmiştir. Değerli Müslümanlar! Bu gecede yapılabilecekleri şöyle özetleyebiliriz! Öncelikle Miraç ile ilgili doğru bilgileri öğrenerek çocuklarımıza ve yakınlarımıza anlatmalıyız. Büyüklerimizin gönlünü ve duasını almalıyız. Kur’an okumalı, ibadet yapmalı ve özellikle fakirlere yardım etmeliyiz. En önemlisi de başımızı iki elimizin arasına koyarak kendimize bazı sorular sormalıyız. Kaç yaşındayım? Buluğ çağından itibaren kaç senedir emir ve yasaklara muhatabım? Emirlerden neleri yaptım? Yapmadığım emirlerden dolayı pişmanlık duyabiliyor muyum? Beş vakit Namazı kılıyor muyum? Eksiklerim var mı? Kısacası emirlerden neleri yerine getirip getirmediklerimizi belirleyerek eksiklerimizi tamamlamalıyız. Yoksa ömrümüzden bir Miraç Kandili daha geçer de farkında olamayız. Bize yakışan; Miraç geNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön diye kulu Muhammed’i Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.” Değerli Mü’minler! İsra denen bu yolculuk ve Miraç; Yüce Allahın, zaman ve mekân mefhumlarını ortadan kaldırarak sevgili Habibini huzuruna kabul ettiği muazzam bir olaydır. Miraç hâdisesinde Yüce Allah, Peygamberine birçok emir ve hikmetlerini bildirmiştir. Bunlardan en önemlileri: “Beş vakit Namaz, Bakara Suresi’nin son iki ayeti; (yani Emener-Rasûli diye bildiğimiz ayetler) ve ümmetinden, hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayanlara cennet” müjdesidir. Ayrıca İsra Suresinde; Ana-Babaya ve Akrabaya iyilik yapılması, yetim malının korunması, verilen sözde durulması, ölçü ve tartının doğru yapılması gibi emirler; israf yapılmaması, cimrilik edilmemesi, geçim nedeniyle çocukların öldürülmemesi, zinaya yaklaşılmaması, haksız yere insan 4 cesini en iyi şekilde değerlendirip hatalarımızdan tevbe etmek hayatımıza tertemiz bir sayfa açmaktır. Gönül aydınlığı olan Miraç Kandili bütün Müslümanlara mübarek olsun, Yüce Allah’tan Vatanımıza, Milletimize ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini niyaz ediyorum. KAYNAK: 1- İsra 17/1 Hazırlayan: Ramazan AVCI Kemer İlçe Vaizi Firhist’e Geri Dön 32 2008 HUTBELERİ 1 01-Ağustos KULLUK VE KAZANDIRDIKLARI Aziz müminler! İslam bilginlerince din, “akıl sahibi insanları kendi iradeleriyle bizatihi hayrolan şeylere sevk eden ilahi kanun”(1) diye tarif edilir. Hayrın da insanın saadeti olduğu açıklanır. Şüphesiz bu tarif hak dinin, yani İslam’ın tarifidir. İslam kelimesinde barış ve huzur manası vardır. Müslüman denince kendisi ve çevresi ile barışık, mutluluğu yakalamış biri akla gelir. Oysa günümüzde tam aksi manzara ile karşılaşmak, hem bizi üzmekte hem de hak dinin vadinin neden gerçekleşmediği konusunda düşünmeye sevketmektedir. Taha suresinde “Bu Kur’an, sen sıkıntı çekesin diye indirilmedi”(2) buyrulmakta ve Hz Peygambere “bu acıklı durum ebedi sürmeyecek, ileride şan ve 3 mektedir.(6) Yüce Allah “İnanıyorsanız üstün gelecek olan sizlersiniz”(7) ayetiyle konuyu teyit etmektedir. Aziz Mü’minler! Allah, davasına arka çıkanlara yardım edeceğini(8), sorumluluk bilinci ile yaşayanları sıkıntılardan kurtarıp, beklentilerinin ötesinde rızık vereceğini(9), bildirmektedir. Yardımının şartı olarak bizlerden kulluk görevimizi yapmamızı istemektedir. Dini bilmeyen, bildiklerini uygulamayan kişilerin kulluk görevini yerine getirdikleri söylenebilir mi? Yalnızca Müslümanım diyerek Allah’ın yardımını beklemek hiçbir gayret göstermeden aç birinin ekmek diye sayıklayarak, açlığının gideceğini sanmasıyla aynı değil midir? Çürük temele bina oturmaz. Önce bilgimizi artıralım. Sonra bildiklerimizi hayatımıza uygulayalım. Hadisi Şerifte geçtiği gibi “kişi vazifesinde kusur yaparsa; Allah, onu hüzün ve kedere boğar”(10) Gerçeğini unutmayalım. Herşeyden önce de şu an bildiklerimizi yerine getirelim. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön şerefe kavuşacaksın”(3) müjdesi verilmektedir. Aynı şekilde Neml suresinde “hamd olsun Allaha delillerini gösterecek, siz de tanıyacaksınız”(4) buyrularak müminlere sıkıntılı günlerin biteceği bildirilmektedir. Müşriklerin işkencesinin dorukta, müminlerin savunmasız olduğu dönemde inananların galip geleceğine hangi Mekkeli ihtimal veriyordu? Değerli Müminler! Şüphesiz Alemlerin Rabbine inananlar bu vaade inanmış; huzura, hürriyete, şan ve şerefe kavuşmuşlardı. Hz Peygamber “İslam garip başladı, ileride tekrar garip olacak. Ne mutlu o gariplere” (5) hadisiyle hem ilk Müslümanların nereden nereye geldiklerini hem de ileride menfi şartlarla karşılaşsalar da yine öncekiler gibi kaybettikleri huzur ve şerefi kazanacaklarını bildirmiştir. Neml suresinin 93. Ayetine göre İslam’ın istikbali parlaktır. Ara sıra gelen karanlıklar onu dinlendirmek içindir. Yukarıdaki Hadisi şerif bu gerçeği bildir4 Ne biliyoruz ki demeyiniz. Yalan, zina, kumar, rüşvet bunların haram olduğunu bilmeyen var mı? Muhterem Müminler ! Kulluk denince yalnız bilinen ibadetler akla gelmemelidir. İnsanlara karşı saygılı olmak, ilmi çalışmalar yaparak dünyayı yaşanabilir kılmak, zayıf ve güçsüzlere, hastalara yardım etmek gibi birçok vazifemiz vardır. Bunlar da Allah’ın emridir. Çölde Hz. Hacer’i zemzeme kavuşturan Allah’ın bizleri de kaybettiğimiz huzura ve umduklarımıza kavuşturacağını unutmamalıyız. KAYNAK: HAZIRLAYAN: Yusuf DEMİRYÜREK Kumluca Müftüsü 1) Hak Dini 1/83 2) Taha 2 3) Razi 15/421 4) Neml 93 5) Müslim İman 45 6) Hak Dini 5/3713 7) Ali İmran 139 8) Hac 40 9) Talak 2 10) 250 Hadis No:31 Firhist’e Geri Dön 33 2008 HUTBELERİ 1 NEFS MUHASEBESİ 08-Ağustos Muhterem Mü’minler! Kainat ve onun içindeki bütün her şey üstün özelliklerle yaratılmış olan insana verilmiştir. Bu lütuf ve ikramı bahşeden Allah’ı (cc) tanımak, ona kullukta bulunmak insanın en temel sorumluluğudur. Yüce Allah Kuranı Kerim’de “ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”(1) buyurmak suretiyle bu duruma dikkatimizi çekmiştir. İman ve ibadet dinin yapısını oluşturan, birbirini tamamlayan iki unsurdur. “İnsanlar sadece “inandık” demekle, hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?”(2) mealindeki ayet bunu açıkça ortaya koymaktadır.Bu sebeple akıl ve irade sahibi insan; niçin dünyaya geldiğinin, nereye gideceğinin muhasebesini yapmak, fani dünya hayatının en faydalı sermayesi 3 olarak yerine getirip getirmediği, ömrünün imanla son bulup bulmayacağı, dünyaya teslimiyetten kurtulup kurtulmayacağı konularında düşünmeyen kimse hüznü de sevinci de bilmiyor demektir. Değerli Kardeşlerim! Günümüz insanı modern dünyanın dayattığı her türlü israf ve aşırılıkla yaratılışındaki kulluk duygusu arasında bir tercih yapmak zorundadır. Ancak aldatıcı zevklerin ebedi saadete tercih edildiği, kanaatin yerini hırs ve tutkuların kuşattığı bir ortamda ölçülü olmanın ve nefsi denetlemenin zorlukları da gözden uzak tutulmamalıdır. Nefsin kötü istekleriyle başa çıkmada kul öncelikle Allah’ın yardımına ihtiyaç duyar. Nitekim Kuranı Kerim’de “ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü rabbimin esirgediği hariç nefis daima kötülüğü emredicidirQ” (4) buyurulmuştur. Bununla birlikte insan kişisel gayret içinde olmalı ve devamlı Allah’ın gözetimi altında olduğu şuuruyla hareket etmelidir. Günahlarını hatırlamalı, onları gözünde büyüt- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön olan sâlih ameller hususunda kendini murâkabe etmek durumundadır. Aksi takdirde öz denetimden uzak bir hayat anlayışı, bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve istekler insanda gerçek bir kulluk şuurunun oluşmasına engel olabilecektir. Değerli Mü’minler! Nefis muhasebesi kişinin Allah, dünya ve insanlarla ilişkilerinde kendisiyle yüzleşmesini ifade eden bir kavramdır. Kulluk şuurunu geliştirmek, insanlar arasında yüksek ahlakın gereklerine göre davranmak, dünya ve ahiret dengesini gözeterek bir hayat sürmek için kendimizi devamlı murâkabe altında tutmanın önemi büyüktür. Dünya hayatı bir yönüyle ahiretin kazanıldığı fırsatlar diyarı; diğer yönüyle de “bir oyun, eğlence, süs, övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışı, ... aldatıcı bir zevktir.”(3) İnsan ise dünya ve onun içindeki geçici zevklere meyilli yaratılmıştır. Hatta o, nefsin kötü istek ve arzularına uyma, onları beğenme ve yaptığını haklı sebeplere dayandırma duygusuna sahiptir. Oysa denildiği gibi Allah’ın emirlerini tam 4 meli, nefsini temize çıkarmamalı ve işlediği her kusurdan sonra Yüce Allah’ın devamlı açık bulunan tevbe kapısına samimi olarak müracaat etmelidir. Aziz Mü’minler! Ancak otokontrolünü yapan fertlerden müteşekkil bir toplum huzurlu olabilir. İnsanların temel hak ve hukukuna saygı sadece böyle bir toplumda pratiğe yansıyabilir. İçinde bulunduğumuz mübarek günler ve yaklaşmakta olan ramazan ayı, her alanda nefsimizle yüzleşmek, kalbimizi kötülüklerden arındırmak ve ruhlarımızı ibadetlerin olgunlaştırıcı iklimiyle yeniden tanıştırmak için bir fırsat olabilir. Hutbemi bir hadis mealiyle bitiriyorum: “Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan; aciz kimse ise nefsinin arzularına tabi olan ve Allah’tan olmayacak şeyler temenni eden kimsedir.”(5) KAYNAK: 1- K. Kerim; 51/ 56 2- K. Kerim; 29/ 2 3- K. Kerim; 57/20 4- K. Kerim; 12/53 5- Tirmizi; Kıyame, 25 HAZIRLAYAN: Şaban ERDİÇ - İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 34 2008 HUTBELERİ 1 BERAT KANDİLİ 18-Ağustos Değerli Mü'minler! Zaman; insan için büyük bir sermeyedir. Beraat gecesi ise bu nimet içinde müstesna bir yere sahiptir. Bu gece biz Müslümanlara sunulan ilahi bir bağış, büyük bir fırsat ve ganimettir. Berat; borçtan, suç ve cezadan, hastalıklardan kurtulmak demektir. Şaban ayının onbeşinci gecesinde Müslümanların Allah'ın affı ve bağışlaması ile günah yükünden kurtulacağı umularak bu geceye Berat gecesi denmiştir. Berat gecesi, ihlas ve samimiyetle Allah'a açılan ellerin boş çevrilmediği bir gecedir. Bu gece; bir yıl boyunca günah kirleriyle kararan kalplerin ilahi nurlarla aydınlığa kovuşacağı, günahlarından arınacağı müstesna bir gecedir. Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah, Duhan suresinde 3 Teala, bu gece güneşin batışından itibaren Dünya semasına rahmetle tecelli eder ve kullarına şöyle hitap eder: -Yok mu benden af dileyen, onun günahlarını bağışlayayım? -Yok mu benden rızık isteyen, ona rızık vereyim? -Yok mu bir derde düşen, ona afiyet bahşedeyim? -Yok mu sunu isteyen, yok mu bunu isteyen diyerek tanyeri ağarıncaya kadar devam eder.(2) Muhterem Müminler! Bu gecede bizden ısrarla istenen en önemli şey, tövbe ederek Yüce Mevladan af dilemektir.Yeniden kulluğa talip olmak rabbimizle yeni bir sözleşme yapmaktır. Kur’an-ı kerim, Salavat-i şerife okuyup, zikir ve tesbihatta bulunmalıyız, varsa kaza namazları kılmalı, nafile ibadetler yapmalı, tövbemizin kabulüne sebep olacak samimi göz yaşları dökmeliyiz. Bu gecede rahmet pınarından fışkıran sudan nasiplenmemek en büyük kayıplardan olsa gerektir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön "Apaçık kitaba yemin olsun ki, Biz Kur'an-ı mübarek bir gecede indirdik. Biz gerçekten uyarıcıyız. O mübarek gecede her hikmetli iş katımızdan bir emirle ayırt edilir..."(1) buyurmuştur. Ayette geçen, mübarek geceden maksat; Berat veya Kadir gecesidir. Bu gecede, rızıklar, eceller, hastalıklar vb. şeyler hükme bağlanıp vazifeli meleklere teslim edilir. Bu gece, günahların affedildiği, suçların bağışlandığı bir gece olduğu için affa ve mağfirete vesile olacak işler daha çok yapılır. Fakir, muhtaç ve kimsesizlere daha çok yardım edilir. Yetim ve dullar sevindirilir, hastalar ziyaret edilir. Bütün azalar, bu gece bir daha günah işlemekten Allah'a sığınır. Çöllerde günlerce susuz kalmış bir yolcu için su ne ifade ederse; gerçek müminler için de mübarek Beraat gecesi onu ifade eder. Hz. Peygamber (sav) Efendimiz bu geceye dair şöyle müjde veriyor: "Şaban ayının yarı gecesi (Berat gecesi) olduğu zaman onu; ibadetle geçirin. Gündüzünde de oruç tutun. Zira Allah 4 Hz. peygamber (sav) bu gecede tövbe edip bağışlanma dileyen müminlerin sayısının çokluğunu bir benzetmeyle Hz Aişe validemize şu şekilde anlatmıştır: "Allah teâlâ Beraat gecesinde dünya semasına rahmetle tecelli ederek, Benî kelp kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısında daha çok kimsenin günahlarını bağışlar."(3) Beraat gecesinin milletimize ve insanlığa huzur ve mutluluklar getirmesini diler, sağlık ve afiyet içinde Ramazan ayına kavuşmamızı Yüce Allahtan temenni ederim. Hutbemize Hz. Peygamber (sav)'in bu gecede yapmış olduğu şu özlü duası ile son vermek istiyorum: "Allahım! azabından affına, gazabından hoşnutluğuna, senden yine sana sığınıyorum. Şanın yücedir, seni gereği gibi övmekten aciziz. Sen kendini övdüğün gibi yücesin." KAYNAK: 1-44'(1-3)Duhan suresi 2-ibn-i mace,ikametüs-salat,131 3-Tirmizi,2/47 HAZIRLAYAN: Şerife Gönül BİLGİ İl Vaizesi Firhist’e Geri Dön 35 2008 HUTBELERİ 1 NİMETLERE ŞÜKÜR 22-Ağustos Muhterem Mü’minler! Şu hayatta sahip olduğumuz, elde ettiğimiz, faydalandığımız büyük, küçük, az çok ne varsa bütün bunlar Yüce Rabbimizin bize ihsan ettiği nimetlerdir. Farkında olduğumuz veya olamadığımız öyle değerli nimetler vardır ki bunların kıymetini ancak kaybettiğimiz zaman anlarız. Allah Teala, bize bahşettiği bu nimetlerin sayılamayacak kadar çok olduğunu hutbemin başında okumuş olduğum ayet-i kerimede şöyle beyan buyuruyor: “Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Allah, gerçekten bağışlayıcıdır, merhametlidir.”(1) Nedir bu nimetler? Hayat, sağlık bir nimettir. Elimiz ayağımız, gözümüz kulağımız, aklımız, idrakimiz, yediğimiz içtiğimiz bütün gıdalar, aldığımız her nefes birer nimettir. Hayatı bunlarla sürdürüyor, var olmanın, yaşamanın değerini bunlarla anlıyoruz. 3 makla gerçekleşir. Her tavır ve davranışımızda Rabbimizin rızasını gözetmek, hiçbir an O’nu aklımızdan çıkarmamak, attığımız her adımda yürüyebilmemizin değerini düşünmek, konuşmamızın her kelimesinde konuşabilmenin sevincini yaşamak, gördüğümüz her şeyden ibret alarak görüyor olmanın mutluluğunu duymak. Değerli Mü’minler! Şükür, her türlü nimetin tek sahibinin Allah olduğunu ve yalnızca O’ndan geldiğinin şuurunda olmak, bunu kalple ve dille ifade etmektir. Şükretmenin zıddı ise Kur’an’da, nankörlük anlamına gelen “küfür” terimiyle tanımlanır. Şükür hem büyük bir ibadettir, hem de insanı “azgınlaşmaktan” koruyan bir kalkan gibidir. Çünkü insanın nefsinde, zenginleştiğinde ya da güçlendiğinde zalimleşmeye, zorbalaşmaya, vicdansızlaşmaya karşı bir eğilim vardır. Zenginleşip güzel imkanlara kavuşunca acizliğini unutmaya ve kibirlenmeye başlar. Şükür, işte bu “azgınlaşmayı” ve kibirlenmeyi engeller. Bazı kimseler şükretmek için kendilerine çok büyük, çok özel bir nimetin gelmesini, ya da çok büyük bir probleminin çözülmesini bekler. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Aziz Cemaat! Tanınmış bir kimsenin, değer verdiğimiz birisinin bize gönderdiği bir hediyeye ne kadar seviniriz. O hediyeye gözümüz gibi bakar onu gördükçe hediye vereni hatırlar, değerli bir armağan olarak daima saklarız. Maddi değeri az bile olsa manevi değerinin çok büyük olduğunu ifade ederiz. Neden? Çünkü o hediye, onu bize verenin bizi tanıdığını bize değer verdiğini gösteriyor. Aynı şekilde sahip olduğumuz, faydalandığımız bütün nimetler, Cenabı Hakkın bizi tanıdığını ve bize değer verdiğini göstermiyor mu? O bize her an ikram ve lütufta bulunurken bizim bütün bunları görmezden gelmemiz, düşüncemizden uzak tutmamız uygun mudur? Ve hele bu organlarımızı Onun razı olmayacağı yanlış yerlerde kullanmamız, insanlıkla, kadirşinaslıkla bağdaşır mı? Yoksa bu azalarımız çok değersiz basit şeyler mi? Muhterem Mü’minler! Şunu da unutmamalıyız ki bütün bu nimetler şükür ister. Bu nimetleri bize lütfeden Rabbimize minnet ve teşekkür gerektirir. Bu da başta Cenab-ı Hakka sarsılmaz bir iman, gönderdiği Resulüne ve kitabına derin bir bağlılık, emirlerine itaat, yasaklarından kaçın4 Oysa biraz dikkat edildiğinde, insanın her anının nimet içinde geçtiği görülür. Hayatı, sağlığı, aklı, şuuru, beş duyusu, nefes aldığı hava ve bunlara benzer sayısız nimet kendisine her an kesintisiz bir şekilde sunulmaktadır. Bu nimetlerin ise her biri ayrı şükür gerektirir. Allah’ı anmasında, tefekküründe eksiklik olan kimseler gaflet içinde oldukları için, bu nimetlerin değerini onlara sahipken bilmez, bunların şükrünü yapmaz; ancak bu nimetler ellerinden alındığı zaman değerini anlarlar. Eğer mümin, kendisine verilen nimetlerden dolayı azgınlaşmayacağını, kibirlenip şımarmayacağını yaptığı şükürle , sergilediği ibadet ve kullukla gösterirse, Allah da ona daha fazla nimet vereceğini beyan buyurmaktadır. Hutbemi şu ayet-i kerimenin mealiyle bitiriyorum:“Rabbiniz şöyle buyurmuştu: Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir” (2) KAYNAK: 1) Nahl suresi,16/18. 2)İbrahim suresi, 14/7. HAZIRLAYAN: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 36 2008 HUTBELERİ 1 28-Ağustos ZAFER HAFTASI VE GAZA RUHU Muhterem Mü’minler! Ağustos, şanlı tarihimizin zaferlerle süslediği bir aydır. Kahraman ecdadımızın tarihe altın harflerle düştüğü bu zaferler sadece Türk- İslam tarihi için değil; aynı zamanda dünya tarihi için de önemli sonuçlar ortaya koymuştur. Ağustos ayına damgasını vuran Malazgirt, Kosova, Mohaç, Çaldıran zaferleri ve bu yıl milletçe 86. yıldönümünü kutlayacak olduğumuz Başkomutanlık Meydan Muharebesi Türk milletinin üstün inanç ve imanının, istiklal aşkının, hür ve bağımsız yaşama azminin, vatan ve millet sevgisinin simgesi olmuştur. Değerli Mü’minler! 200 bin kişilik ordusuyla Türkler’i Anadolu’dan atmayı ve İslam ülkelerini istilâ etmeyi düşünen Romen Diyojen karşısında Türk Sultanı Alparslan ve onun 50 bin kişilik 3 kanlarını dökerek bu toprakları kutsal bir vatan yapmışlardır. Onlar ki ana hasretlerini, yar ve evlat özlemlerini sinelerine gömerek hayatlarının baharında toprağın kara bağrına düşmüşler, bu topraklara kanlarıyla hayat vermişlerdir. Onlar ki Kuanı Kerim’in “Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır”(1) müjdesine ulaşmış bahtiyarlardır. Bu destanlar ve zaferlerle Türk milleti adeta tarih yazmış; diğer taraftan düşmanlarını bile kıskandıran adalet anlayışı, derin insan sevgisi, din ve inanç farklılıklarına gösterdiği saygı ve ayak bastığı her yerde kurduğu sosyal müesseselerle de tarih onları yazmıştır. Muhterem Müslümanlar! Din ve vatan müdafaasında kahraman ecdadımızın sahip olduğu ruh; bugün ve gelecekte milletçe muhtaç olduğumuz ruhtur. Dün olduğu gibi bugün de kutsal değerlerimiz üzerinde kötü emel besleyenlerin olması mümkündür. Bu sebeple derin tarihi tecrübelere sahip vatan evladının “Allah’a ve elçisine itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkuya kapılırsınız, devle- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ordusu, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te kesin bir zafer kazanmıştır. Bu zaferle Anadolu kapıları Müslüman Türkler’e açılmış ve onların “îlâ-yı kelimetullah” sevdalarında bu topraklar yüzyıllarca üst olmuştur. Türk milletinin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 30 Ağustos 1922’de kazandığı büyük zaferle de Anadolu düşmandan temizlenmiş ve bu toprakların ilelebet “Türk” ve “İslam” kalacağı bütün dünyaya ilan edilmiştir. Müstemlike devletlerin topraklarımız üzerindeki emperyalist emelleri, zulüm ve haksızlıkları en zor şartlar altında bile büyük bir iman, bağımsız yaşama iradesi, ve yüksek millet şuuruyla ayaklar altına alınmıştır. Bu yönüyle Türk’ün ateşle imtihanı olan kurtuluş hareketi aynı zamanda mazlum milletlere bir ışık, bir rehber olmuştur. Aziz Mü’minler! Vatan ve millet, din ve mukaddesat uğruna nice isimsiz kahramanlar bu topraklarda şehit düşmüştür. Onlar ki şairin; “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır; Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır” dizelerinde anlamını bulduğu gibi uğruna 4 tiniz giderQ”(2) ; “hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılıp bölünmeyinQ”(3) ilahi çağrıları etrafında buluşması elzemdir. Yine millet savunması ve istikbal mücadelemizde yarının aktörleri olacak gençlerimizi vatan sevgisi, şehitlik ve gazilik ruhu içinde yetiştirmenin aziz milletimize karşı temel bir sorumluluğumuz olduğu asla unutulmamalıdır. Bu vesileyle bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimizi minnetle yâd ediyoruz. Değerli Kardeşlerim! Ayrıca bugünlerde rahmet ve arınma mevsimi ramazana kavuşacak olmanın huzur ve heyecanını yaşıyoruz. Allah izin verirse önümüzdeki pazar akşamı ilk teravihi kılarken pazartesi günü ilk orucumuzu tutmuş olacağız. Kur’an ayı ramazanın milletimize, İslam alemine ve bütün insanlığa “hayır” getirmesini diliyorum. KAYNAK: 1- K.Kerim; 9/11 2-K:Kerim; 8/46 3- K:Kerim; 3/103 HAZIRLAYAN: ŞABAN ERDİÇ İL VAİZİ Firhist’e Geri Dön 37 2008 HUTBELERİ 1 05 - Eylül RAMAZAN VE KAZANDIRDIKLARI Aziz Müminler! Güz yağmurlarının yazdan kalan tozları yıkadığı gibi günah kirlerimizi yıkayan, Kuran’ın indirildiği mübarek ramazan ayına girmenin sevinç ve heyecanını yaşıyoruz. Şüphesiz her an uyanık olmamız gerekir; Ancak bu ayda daha canlı ve gayretli olmalıyız. Kısaca bunun sebeplerini hatırlatmak istiyorum. Ramazan, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluş beraatının verildiği, yapılan herhangi bir hayırlı davranışın, diğer aylarda yapılan 70 farz ibadetin karşılığı sevapla ödüllendirildiği sabır ve yardımlaşma ayıdır.(1) Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır.(2) 3 davranışlardan da uzak durur. Tam bir ihlas ile rabbine kulluk eder. Zira oruç dışarıdan gözlemlenebilen bir ibadet değildir. Bu ihlasının sonucu, Hz Peygamberin “Kim inanarak ve sevabını Allahtan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları af olur”(6) müjdesinin muhatabı olur. Yatsı namazından sonra coşkuyla eda edilen teravih namazlarının ise kaynaşmanın ve kardeşliğin vesilesi olmadığını kim iddia edebilir? Hz peygamber bu ayı tarif ederken müvâsât kelimesini kullanmıştır. Her ne kadar yardımlaşma manası varsa da esasen kara gün dostluğu, kendine yetecek miktarda elindeki nimeti hiç olmayanla paylaşmak müvâsâtın tam karşılığıdır. Değerli Müminler! Bu ay Kur’an ayıdır. Hakkı batıldan ayıran, doğru yolu gösteren rehber kitap Kur’an bu ayda inmeye başlamıştır. O Kur’an ki indiği ayı on bir ayın sultanı, indiği geceyi bin aydan daha hayırlı yapıyorsa kalplerimizi açtığımızda bizi nasıl Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Ezeli düşman şeytanın insanı etkileme yolları çoktur. Şeytan insanı şehvet, gazap ve heva kanalıyla etkiler. Şehvet, hırs ve cimriliğin; gazap, ucûp ve kibrin; heva ise bidat ve küfrün kaynağıdır.(4) Oruç ibadeti sayesinde aç kalarak şehvetimizi engellemekte, acizliğimizi idrakle kibrimizi kırmakta ve Allahın emrine boyun eğmekle hevamızın önüne set çekmekteyiz. Geçici bir süre helal yiyeceklerden uzak kalan, sonrasında harama neden düşsün? Sair zamanlarda hatırlayamadığımız muhtaç insanları oruç sayesinde hatırlayarak yardım duygularımız kamçılanmaz mı? Aziz Müminler! Yüce Allah “Ey inananlar, takvaya kavuşasınız diye sizden öncekilere farz olduğu gibi size de oruç farz kılındı”(5) buyurmaktadır. Ayette geçen “takva” sorumluluk bilinci diye tefsir edilmektedir. Oruçlu kişi yeme içme yasağı dışında, yaptıkları her ne kadar orucunu bozmasa da orucun sevabını gideren yalan, gıybet gibi 4 değerli kılacaktır, düşünmeli. Yalnızca mukabele dinleyip yetinmemeli, anlamaya çalışmalıyız. Gündüzünü oruç, gecesini teravihlerle geçirdiğimiz bu kutlu ayda Kuran ile tanışarak rahmet ve berekete nail olan, vahiy çizgisinde yaşama kararlılığını gösteren ve Ramazan sonunda bayram sevincini tattığı gibi dünya hayatının bitiminde de ebedi nimetlere kavuşacak siz seçkin insanlara selam olsun. KAYNAK: 1)Münziri, Ettergıb 2/430 Müttaki Kenzül-ummal 8/482 nr 23738 2)Buhari savm 5 3) Gazâli İhya 3/77 4) Razi 1/372 5) Bakara 183 6) Buhâri Leyletül-kadr 17 HAZIRLAYAN: Yusuf DEMİRYÜREK Kumluca Müftüsü Firhist’e Geri Dön 38 2008 HUTBELERİ 1 12 - Eylül ÇOCUKLARIMIZI EĞİTİMDEN MAHRUM BIRAKMAYALIM Muhterem Müslümanlar! Çocuklarımızı en güzel şekilde yetiştirmek, terbiye etmek hepimizin asli görevidir. Çocuk, Sevgili Peygamberimizin dilinde; Cennet çiçeğidir, gönül meyvesidir. Kur'an dilinde; dünya hayatının süsü, Allah'ın lütfu ve bir imtihan vesilesidir. Ümidimiz ve istikbalimiz çocuklarımız, Huzuru İlahi'de bize şefaatçi de olabilir, şikayetçi de? Onları güzel terbiye eder, Allah'ı, Peygamberini sevdirir; atasını, tarihini tanıtır; islami ölçüler içerisinde örf ve adetlerimizi belletir; helali, haramı öğretirsek bize 3 olan kişiye de "Cehaletin babası" manasına gelen "Ebu Cehil" denilmiştir. İslam, cahiliyye dönemine son vererek ilim ve irfan çağını açmış, Müslümanların okuryazar olmaları için her türlü tedbiri almıştır. İnsanlık tarihinin gerçek mimarları ve en büyük öğretmenleri annelerdir? Yarınların anneleri olacak kız çocuklarımızı özenle yetiştirmeliyiz ki; ülkemizin ihtiyaç duyduğu aydın nesli onlar yetiştirecektir. Yeni eğitimöğretim yılının başladığı şu günlerde, çocuklarımızın okula kaydını yaptırırken kız-erkek ayrımı gibi yanlış bir davranış içine girmeyelim. 2 Firhist’e Geri Dön şefaatçi olurlar. Bunları yapmadığımız zaman da bizden şikayetçi olurlar. Aziz Mü'minler! Tarladaki ot, saksıya alınıp bakım yapılırsa çiçek olur. Saksıdaki çiçek tarlaya bırakılıp ihmal edilirse ot haline gelir. Nice taşlar vardır ki işlenince, mücevher olur. Bu nedenle evlatlarımızı sağlıklı, bilgili, kültürlü, çalışkan, dürüst, milli ve dini duygularla dopdolu yetiştirmeliyiz. Bunun yolu da eğitimden geçer. Yüce Dinimiz, beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi, kadın-erkek her Müslümana farz kılmıştır. Bilgiyi, Çin’ de bile olsa gidip almayı tavsiye ederken; Bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağını beyan etmiştir. Değerli Kardeşlerim! Bilgi insanın ışığıdır. Eğitime sırt çevirmek ışığa küsmektir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet (sav) hayatı boyunca cehaletle savaşmış; İslam'ın en büyük düşmanı olarak cehaleti görmüştür. Onun için, İslam'dan önceki döneme "Cahiliyye Devri"; Müslümanların en azılı düşmanı 4 KAYNAK: Zümer 9 Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 39 2008 HUTBELERİ 1 19 - Eylül ZEKAT VE YARDIMLAŞMA Muhterem Müminler! İslam güneşi henüz doğmadan önce vicdanlardan merhamet hissi silinmiş, gönüllerden yardım duygusu sökülmüş, ruhlardan acıma hissi kaybolmuştu. İşte böyle bir zamanda Cihanı nura boğan İslam, bütün hakları tayin ediyor ve bütün kötülükleri yasaklıyordu. İslam dini, vicdanlarda mahpus kalacak bir din değil; cemiyetin bütün dert ve ihtiyaçlarını karşılayacak içtimai bir nizamdır. Bu nizamın beş temelinden biri olan Zekat ise kelimenin tam manasıyla içtimai bir yardım sistemidir. Değerli Müminler! Zekat, sahibini günah paslarından temizleyen, cimrilikten kurtaran, saadete ulaştıran ve kişinin dinde samimi olduğunu 3 içinde kıvranmaktadır. Eğer fakir haline rıza gösteremez, zengin zenginliğine şükredemez, servetinden Allah ve kul hakkını ayıramaz, zekat veremezse o mal mülk saadet değil, felaket getirir. Zenginlik, malmülk bir emek mahsülü olsa bile yine Allah’ın lütfüdür, takdiridir. Çünkü Allah dilediğine servet verir, dilediğini zengin kılar. Allah’ın bu ilahi lütfuna mazhar olmuş bir insanın, malını mülkünü Allah rızası için değil de süfli emeller peşinde harcaması, kumar masalarında tüketmesi, içki sofralarında bitirmesi, çılgın eğlence ve arzularla yok etmesi, diğer taraftan malının pek az bir kısmını zekat olarak verememesi akılsızlığın en korkuncudur. O halde Allah’ın malını, Allah yolunda esirgeyerek zekat kaçakçılığı yapmayalım. Zekatlarımızı riya ve gösteriş karıştırmadan tam bir ihlas ile ihtiyaç sahiplerine verelim Peygamberimiz (sav)in: “zekatını ihlas ile tam vermeyen kimse, hiç zekat vermeyen gibidir.”(2) buyurduğunu bilelim. Zekat olarak bütün servetini alıp Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ilan eden hakikat aynasıdır. Zekat, müminler arasındaki kardeşliği tesis eden, zengini fakire, fakiri zengine yaklaştıran, sahibini hasislikten, mali ihtiraslardan koruyan, ilahi rahmete vesile kılan büyük bir ibadettir. Bu sebeple okuduğum ayeti kerimede Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Rasule itaat edin. Ta ki ilahi rahmete kavuşturulasınız.”(1) Şu halde ilahi rahmete kavuşmanın şartlarından biri de zekattır. Zekat vermeyen kimse imanın hakikatına eremez. Zekat vermeyen kimse Allah’ın ve Rasülünün sevgisini kazanamaz. Hz. Ebubekir (r.a) in: “Vallahi namaz ile zekat arasında ayrım yapanlarla harbedeceğim. Çünkü zekat malın hakkıdır” buyurmasındaki hikmet budur. Aziz Müminler! Dünyaya bir imtihan için gönderilen insan, çeşitli deneme ve tecrübelerden geçirilmektedir. Kimi insan mal-mülk içinde yüzmekte, kimi de binbir türlü ihtiyaçlar 4 getiren ve Hz Rasulüllah’ın “Çoluğuna çocuğuna ne bıraktın”? sualine, “Allah’ı ve Rasulünü bıraktım ya Habiballah” diye cevap veren Hz. Ebubekir gibi müminlerden ibret alalım. Allah cümlemizi ve cümle ümmeti Muhammedi ibret alan kullarından eylesin. KAYNAK: 1)Nur suresi,ayet 56 2)Buhari,Müslim,Ebu Davut,Tirmizi, Hazırlayan: Enes MÜSLÜMOĞLU Gündoğmuş Müftüsü Firhist’e Geri Dön 40 2008 HUTBELERİ 1 20 - Eylül KADİR GECESİ VE TEVBE Muhterem Müslümanlar! İnsanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur’an-ı Kerim Kadir gecesinde inmeye başlamıştır. Yani kadir gecesi Kur’an’ın doğum günüdür. “Kadir” mevki, şeref, değer, azamet manalarına gelir. Kur’an vahyinin başlamasından, o gecenin büyük fazilet ve bereketinden ve o gecede kâinatı kaplayan ilahi esenlikten bahseden kadir suresinde Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: “Biz Kur’an’ı kadir gecesinde indirdik. Bilir misin nedir kadir gecesi? Bin aydan daha hayırlıdır. Kadir gecesi, o gece Rablerinin izniyle ruh ve melekler, her türlü iş için iner de iner, artık o gece bir esenliktir gider, tan yeri ağarana kadar.” (1) 3 ramazanın son on gününe girildiğinde Hz Peygamber dünyevi işlerden uzaklaşıp mescitte itikafa çekilir vaktini daha çok ibadet ve tefekkürle geçirirdi. Dolayısıyla mü’minler de kadir gecesini ibadetle ve dualarla ihya etmelidirler. Hz Aişe bu gecenin nasıl ihya edileceğini Hz peygambere sormuş O’da “Allahım! Sen affedicisin, affı seversin beni de affet” şeklinde cevap vermiştir. Allah Kur’an-ı azimüşşanda şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Samimi ve kesin bir dönüşle Allah’a tevbe ediniz. Böyle yaparsanız Rabbiniz sizin günahlarınızı affedecektir.”(2) Ancak samimi ve içten yapılan tevbe şöyle olmalıdır. Yapılana pişman olmak, gaflet ettiği farzları yerine getirmek, gaspettiği hak varsa onu hak sahibine vermek, eziyet ettiği kimselerden özür dilemek, işlediği günahları tekrar işlememeye azmetmek, günahtan zevk aldığı gibi Allah’a itaat ederken de zevk almak. Bu şartları yerine getiren kul tevbekâr olmuştur. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Müslümanlar! Allah’ın bir ismi de “selam”dır. Yani O bizatihi esenliktir ve esenliğin kaynağıdır. Mü’min beş vakit namazından sonra “Allah’ım sen selamsın ve bütün esenlikler sendendir, bizi esenlikte yaşat” diyor. Bakmak lazım şu ihtiyarlamış dünyanın halineP Savaş, kan, kıtal, zulüm, haddini bilmezlik, sınır tanımazlık, şımarıkça kibirleniş, kutsala sırt dönüş, anlamsızlığın zaferi, anlamın hezimeti, gücün ve şiddetin kutsanması, servetin ilahlaştırılması, insanın aşağılanması, merhametin yerini şiddetin, muhabbetin yerini şehvetin almasıP Böyle bir dünyada Kur’an’ın çağrısı tek umuttur. Bu, bütün insanlığa bir çağrıdır. Bu “insan insanın kurdudur” sloganını egemen kılan bir dünyaya “insan insanın kardeşidir” düsturunu egemen kılma çağrısıdır. Bu, kendinden uzaklaşan insana “kendine gel” çağrısıdır. Bu ilahi esenlik en az bir yıl boyunca genel esenliğin devamını sağlamakta, düzeni ve dengeyi korumaktadır. Bu sebeple 4 Değerli Kardeşlerim! Af dilemek kulluğun bir gereğidir. Allah karşısında alçak gönüllülük sergilemek her şeye rağmen ibadetlerini mükemmel görmeyip O’ndan af ve özür dilemek mü’minin şiarındandır. Layıkıyla yapılan bir tevbe; vicdanın sesini dinlemek anlamına gelir. Her tevbe bir bilinç tazelemesidir. Yeniden kendine dönme, kendini bilme, kendini bulma süresidir. Allah Rasulü ne güzel söylemiş: “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi senin sevgin ve dinin üzere sabit kıl” Hutbemi Hz peygamber’in şu duasıyla bitiriyorum; “Allah’ım sana hamd eder ve seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Beni bağışla, çünkü sen tevbeleri kabul edensin” KAYNAK: 1- K.Kerim; Kadr,1-5 2- K.Kerim;Tahrim8 Hazırlayan :Bekir AĞLAMAZ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 41 2008 HUTBELERİ 1 RAMAZAN BAYRAMI 30 - Eylül Muhterem Kardeşlerim! Manevî hayatımızı rahmet iklimiyle canlandıran, af ve mağfiret ayı Ramazanı on bir aylık yolculuğuna tekrar uğurladık. Ne mutlu bu ayı maksadına uygun değerlendirenlereP Ne mutlu bu aydan arınarak çıkanlaraP Yeni bir kulluk heyecanıyla bu Ramazanı milat kabul eden mü’min gönüllereP Yaratılışındaki kulluk duygusuyla hayatını buluşturan bahtiyar insanlara ne mutluP Değerli Mü’minler! Şükürler olsun ki bütün ibadetleri bünyesinde barındıran Ramazanın manevi coşkunluğunu bir kez daha tecrübe ettikten sonra bayrama ulaşmış bulunuyoruz. Bugün milyonlarca müslüman “bir” olan Allah’a inanmanın, Hz. Muhammed (sav) e ümmet olmanın ve aynı kıbleye yönelmenin heyecanı içinde bayram coşkusunu yaşamaktadırlar. Sevgili peygamberimizin Medine’ye hicret etmelerinden sonra “sevinç günleri” olarak 3 kulları kardeş olun. Bir müslümana üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz”(1) buyurarak bizleri islamın kardeşlik iklimine davet etmiştir. “Affı seç, iyiliği emret, cahillere aldırış etme”(2) ilahi emri bu bayram günlerinde ne kadar da anlamlıdır! Değerli Kardeşlerim! İyilik ve ihsan duyguları içinde başta anne-babalarımız olmak üzere akrabalarımızın bayram sevinçlerine ortak olmalıyız. Dinimizin, korunmasını emrettiği sıla-i rahim yani akrabalık bağına gereken önemi vermeli, özellikle uzun süredir görüşmediğimiz yakınlarımızı aramalıyız. Zira peygamberimiz (sav) “Akrabalarından gelen iyiliğe misliyle karşılık veren kimse tam manasıyla sıla etmiş değildir. Gerçek sıla kendisiyle ilişkiyi kesenleri görüp gözetmektir”(3) buyurmuşlardır. Bayramlar çocukların dinî değerlerimizle tanışmasında önemli fırsatlar sunar. Bu sebeple onlara güzel örnek olunmalı ve tertemiz zihinlerinde hoş bir bayram hatırası bırakılmalıdır. Komşularımız mutlaka ziyaret edilmelidir. Fedakarlık ve ihsan duygularının doruğa ulaştığı bu mukaddes zamanlarda yoksul, dul, yetim, hasta, yaşlı ve diğer muhtaç insanların Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön müjdeleyip ümmetine hediye ettiği bayramlar dini-sosyal hayatımızda çok önemli yere sahiptir. Bu günler sâir zamanlarda âdeta parçalara ayırdığımız sosyal ilişkilerimizi yeniden onarma anlarıdır. Bu günler kardeşlik ve dayanışma duygularının güçlendirildiği önemli zaman dilimleridir. Gündelik hayatta karşılaştığımız gerginliklerden uzaklaşarak kendimize geldiğimiz; ziyaretler, tebrikler ve mesajlarla dostluklarımızı ilerlettiğimiz; yeniden çalışma şevkine kavuştuğumuz müstesnâ zaman dilimleridir bayramlarımız. Bu sebeple bayramlar asla dost ve akrabalardan ayrı bir tatil fırsatı olarak görülmemelidir. Bayramlar aynı zamanda sevinç ve neşe günleridir. Bayram sabahı herkes tebrikleşirken sırf ibadet kastıyla bile olsa camide kalıp bayram sevincine iştirak etmemek dinimizce hoş görülmemiştir. Her türlü kırgınlık ve düşmanlıklar böylesine kutlu bayram havasında sevgi ve muhabbete dönüşmelidir. Birlikte yaşamanın en güzel örneklerini sunmuş olan Rehber İnsan Hz Muhammed (sav) “birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın 4 ihtiyaçları karşılanarak bayrama neşe içinde iştirakleri sağlanmalıdır. Bayramlar sadece diriler için değil; ölülerimiz için de özel anlamlar taşır. Özellikle huzur ve güven içinde, ay yıldızlı bayrağımızın gölgesi ve ezanımızın lâhûtî sesinde mabedimize gelip bayram havasını teneffüs etmişsek, şehit ve gazilerimize olan rahmet ve minnet borcumuz asla unutulmamalıdır. Duaların kabule şâyân olduğu bayram gecelerinde şehitlerimizi ve ahirete intikal etmiş yakınlarımızı rahmetle analım. Dünyanın muhtelif yerlerinde pek çok problemler içinde bayrama buruk girmiş olan kardeşlerimize dualar edelim. Ramazanda kazandığımız kulluk şuurunu daha da ilerleterek bu konuda Rabbımızın inâyetini dileyelim. Bu duygularla mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder; ülkemiz, İslam alemi ve bütün insanlık için hayırlar getirmesini Cenab-ı Zü’l-celâlden niyaz ederim. KAYNAK: 1-Buhari; Edep, 57, 58. 2-K.Kerim; 7/199 3-Buhari; Edeb, 15 Hazırlayan: ŞABAN ERDİÇ İL VAİZİ Firhist’e Geri Dön 42 2008 HUTBELERİ 1 03 - Ekim CAMİLER VE DİN GÖREVLİLERİ Muhterem mü’minler! Allahu Teâlâ bizim birlik ve beraberlik içinde kardeşce yaşamamızı emrediyor. Bunun için de cemaat halinde olmamızı arzu ediyor. Bizlerin biraraya gelmesi, kaynaşması için dinimiz cami, ve cemaate özel bir önem vermiştir. Cami; toplayan, bir araya getiren manasına gelmektedir. Camilerimiz toplu olarak, tek yürek halinde Alah’a ibadet etiğimiz, niyazda bulunduğumuz, bir araya gelip kaynaştığımız, dertlerimizi paylaştığımız, çözüm ürettiğimiz mekanlardır. Hutbeler, vaazlar ve cami dersleriyle dinimizi öğrendiğimiz, yaz kurslarında da yavrularımızın dinlerini öğrendikleri mübarek mekanlardır. 3 Allahu Teâlâ camileri kimlerin inşa edeceğini Tevbe suresi’nde şöyle belirtiyor: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.”(2) Peygamberimiz (sav) de: “Bir kimse, Yüce Allah’ın rızasını gözeterek bir mescit inşa ederse Allah da ona cennette bir köşk hazırlar” buyurmuşlardır. (3) Muhterem kardeşlerim! Peygamberiz (sav)’den bu güne biz inananlar yerleştiğimiz yerlerde önce Allah’ın evini inşa etmişiz ve inşa etmeye devam ediyoruz. Bir yerde cami ve Allah’ın birliğini gökyüzüne doğru haykıran minareler varsa orası Müslüman yurdudur. Onun için bulunduğumuz bölgedeki camilerin imarına, inşasına gücümüz yettiğince katkıda bulunmalıyız. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Camiler, yüce Rabbimizin yeryüzündeki evleridir. Bu kutsal yerleri ziyaret edenler de O’nun misafirleridir. Ev sahibinin misafire ikram etmesi bir görevdir. Yüce Rabbımızın ikramı da camilere gelenlere af, mağfiret ve rahmetle olacaktır. Cami ve cemaate devam etmek bu sebeple önemlidir. Peygamberimiz (sav); “Camide kılınan namaz, evde veya işyerinde kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür” buyurmuş(1), ayrıca camiye gelmeyenleri şiddetle uyarmıştır. Aziz Mü’minler! Allah’ın evi en güzel olmalı diyerek camileri evlerimizden daha güzel inşa ederiz. Kendi evimizden önce Allah’ın evini yaparız. Ecdadımız gittikleri her yerde arkalarında çil çil kubbeler bırakmışlardır. Peygamber Efendimiz (sav) Medineye hicrette Kuba’da 14 gün kalmış ve İslam'ın ilk mescidini inşa etmiştir. Medine’ye varınca da kendi kalacağı yerden önce Allah’ın evinin yerini belirlemiş, bizzat bedenen çalışarak da caminin inşaatına katılmışlardır. 4 Unutmayalım ki camilerin gerçek imarı, bu mekanları cemaatle doldurarak güzelleştirmektir. Bu yıl ekim ayının üçüncü haftası camiler ve din görevlileri haftası olarak kutlanacaktır. Hayırlara vesile olsun. Rabbim bizleri camileri seven, camilerin de kendilerini sevdiği kullarından eylesin. KAYNAK: 1-Buhârî, Salât 87 2-Tevbe 9/18 3- Buhârî, Salât 65 Hazırlayan: Halil TAŞ Manavgat Müftüsü Firhist’e Geri Dön 43 2008 HUTBELERİ 1 10- Ekim İSLAM’DA AİLE VE ÖNEMİ Muhterem Mü’minler! Aile insanlığın en eski kurumudur. Tarihte olduğu gibi bugün de önemini korumaktadır. Kuran-ı Kerim aile hayatını karşılıklı anlayış, sevgi, saygı ve olgunlukla yürütülebilecek insani bir müessese saymıştır. Ailenin sağlıklı bir şekilde kurulup devam etmesi, aile fertlerinin hak ve görevlerini tam olarak yerine getirmesi için üyelerde temel insani ve ahlaki erdemlerin oluşması ön şarttır. Zira insanın, üzerinde hakkı olan kişilerin başında aile fertleri gelmektedir. Kişinin sevincini ve üzüntüsünü ilk önce ailesi paylaşır. Değerli Mü’minler! Sevgili Peygamberimiz (sav) örnek 3 Aileler birleşerek toplumları meydana getirir. Sağlıklı nesiller bu yuvada yetişir. Çocuk ahlaki terbiyeyi aileden alır. Bir toplulukta aile ne kadar sağlam temellere oturur ise, o aileden meydana gelen toplum o nispette sağlam olur. Evlenip yuva kurmak isteyen kişi, nikahın önemini, evliliğin sorumluluk ve mahremiyetini, hayat arkadaşını nasıl seçeceğini, eşine ve çocuklarına karşı nasıl davranacağını önceden öğrenmelidir. Aile fertleri insan olduklarını, din kardeşi olduklarını, dost olduklarını, sırdaş olduklarını, akraba olduklarını ve kader birliği içinde bulunduklarını asla unutmamalıdır. Değerli Kardeşlerim! Her konuda bizler için en güzel örnek olan Peygamber Efendimiz (sav), evlilik ve aile hayatı konusunda da biz Müslümanlar için en güzel numunedir. O halde onu kendimize rehber edinmeli ve gösterdiği nurlu yolda yürümeliyiz ki aile ve toplum hayatımız huzur ve saadetle dolsun, ahiretimiz mâmûr olsun. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bir aile reisiydi. Hanımlarına ve çocuklarına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi. O’nun evi örnek bir evdi, hanesinde her zaman mutluluk kokardı. 25 yaşında iken kendisinden yaşça büyük ve iki defa evlenip dul kalmış olan Hz. Hatice ile evlenmiş, onunla uzun yıllar mutlu bir hayat geçirmiştir. Bu evlilikte göze çarpan en önemli husus sıcak bir dostluk ve arkadaşlık olmuştur. Nitekim O, “Mü’minlerin iman bakımından en mükemmel olanı, onların ahlak bakımından en güzel olanlarıdır. Onların en hayırlıları da aile fertlerine karşı hayırla muamelede bulunanlarıdır.”(1) buyurmuşlardır. Aziz Mü’minler! Aile hayatı evlenme ile başlar. Evlilik hem eşlerin biyolojik ihtiyaçlarını karşılamasına ve neslin devam etmesine hem de eşlerin birbirleriyle hayatın maddi ve manevi bütün yönlerini paylaşmasına sebep olduğundan dolayı çok yönlü yarar ve hikmetler taşır. 4 Hutbemi, okuduğum ayet-i kerimenin mealiyle bitiriyorum: “Kendilerinde sükun bulasınız diye kendinizden sizin için eşler yaratması O’nun ayetlerindendir. O, aranıza sevgi ve merhamet koydu. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için ibretler vardır.”(2) KAYNAK: 1- K.Kerim, Rum/ 21 2- Müsned 2/250 HAZIRLAYAN: Saliha MANCA İl Vaizesi Firhist’e Geri Dön 44 2008 HUTBELERİ 1 17 -Ekim HUZUR KAYNAĞI İBADETLERİMİZ Muhterem Mü’minler! İnsanın yaratılış gayesi ibadettir. Yüce Allah (cc) “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”(1) buyurarak bu hususa dikkatimizi çekmiştir. İbadet eşsiz nimetlerle donatılan insanın, yaratıcısına karşı kulluğunu, itaat ve saygısını ifade eder. Diğer bir yaklaşımla ibadet kulun ilahi emir ve yasaklara uygun hareket etmesidir. İbadet bir aksiyondur, imanın pratiğe yansıması ve kulun Rabbı ile iletişimidir. İbadet aynı zamanda bütün bir kainata insan için serpilmiş nimetlerin gerçek bir şükrüdür. Hayatının her alanında mürebbiye muhtaç insan için güçlü bir denetim mekanizmasıdır. Zira dinin direği olan namaz, insanı kötülük ve fuhşiyattan alıkoyarken; oruç insanî hasletlerin 3 dalar sağlar. İnsanın yaratılışındaki güzelliğe uygun hareket etmesi, hayatta Allah’ın razı olacağı bir istikamet kazanması ibadetin eğitici rolüyle mümkün olabilir. İbadetler ancak “ihlas” ve “samimiyet”le yapıldıkları zaman Allah katında bir değer taşırlar. Yani Allah’ın rızasının dışında dünyevî, hatta uhrevî bir beklenti ile yapılamazlar. Halis bir niyetle yüce yaratıcıya sunduğumuz ibadetlerimizdir ki bizi Allah ile dostluğa yükseltir, huzur ve mutluluğa kavuşturur, hayatımızı anlamlı hale getirir. Kin ve nefretten sevgiye, cimrilikten cömertliğe, tefrikadan dayanışmaya, gururdan tevâzûya ulaştırır. Değerli Kardeşlerim! Gösterişten uzak, “ihsan” duygusu içinde yaptığımız amellerin, bize sunulan geçici dünya hayatının en değerli kazanımı olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Yüce Allah Kuranı Kerim’de “Hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek için ölümü de hayatı da yaratan O’dur” buyurmuştur. Bu sebeple ömrümüzü ibadet Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ve takvanın daha belirgin ortaya çıkmasına, nimetin gerçek sahibinin daha iyi takdir edilmesine sebep olmaktadır. Zekat cimrilikten uzaklaşıp cömertlik duygularının yerleşmesine ve paylaşma kültürünün gelişmesine destek olurken; hac bir mahşer ortamında dünya ile ilişkilerin tekrar gözden geçirilmesine yardımcı olmaktadır. Değerli Mü’minler! İbadetler kulun Allah, insan ve tabii çevresiyle ilişkilerindeki müspet düşünce ve fiilleri içine alan geniş bir çerçeveye sahiptir. Nitekim Allah Rasûlü (sav) “Mü’min kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır”(2) buyurmak suretiyle ibadetin “insan” ve “çevre” bağlamına dikkatimizi çekmiştir. Yüce Kitabımız Kuranı Kerim’de “salih amel” olarak sıkça bize hatırlatılan ibadetler, insan ve toplum için önemli fay4 neşvesi içinde geçirmeli, hesabını verebileceğimiz tutum ve davranışlar içinde olmalıyız. Zira sevgili peygamberimiz (sav) de “Muhakkak Allah sizin şekillerinize ve mallarınıza değer vermez; ancak kalplerinize ve amellerinize değer verir” buyurmuşlardır. Yine O, “Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affettiği halde niçin kendini bu kadar hırpalıyorsun” diyenlere “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı” diye mukabelede bulunmuştur. O halde “Sana ölüm gelene kadar Rabbına ibadet et” ilahi emri her müslümanın hayat prensibi olmalıdır. KAYNAK: 1- K.Kerim; 51/56 2- Tirmizi; Birr /36 3- K.Kerim; 67/2 4- Müslim; Birr /33 5-Buhari; Teheccüd /16 6-K.Kerim; 15/ 99 Hazırlayan : ŞABAN ERDİÇ- İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 45 2008 HUTBELERİ 1 24 - Ekim CUMHURİYET VE İSTİŞARE Muhterem Mü’minler! Cumhur, sözlük anlamı olarak halk topluluğu, heyet, aynı kararı veya hükmü kabul edenler, alimlerin çoğu, seçimle idare edilen devlet anlamlarına gelmektedir. İstişare ise her hangi bir konuda doğruya ulaşmak maksadıyla bir başkasının veya başkalarının görüşlerine baş vurmaktır. Bir yönetim şekli olan cumhuriyet, yönetilenlerin görüşlerini dikkate alarak halkın iradesini hayata hakim kılma işidir. Değerli Mü’minler! Allah’ın (cc) kendisine halife olarak yarattığı insanın görüşüne ve düşüncelerine değer vermek, kendi düşüncelerini kendi hayatına hakim kılmak takdire değer bir olaydır. İslam ve insanlık tarihine baktığı3 cumhurun istişare görüşü devam etmiş, henüz Peygamberimiz (sav) defnedilmeden Muhacir ve Ensar’ın seçimiyle Hz. Ebubekir halife seçilmiştir. Hz. Ebubekir’in vefatında aday gösterilen on kişiden biri olan Hz.Ömer halife seçilmiştir. Daha sonraki asırlarda da atalarımız, Selçuklular, Osmanlılar istişareyi ön planda tutmuşlar, ilim aydınlığında “cumhur” görüşünü hakim kılmışlardır. Değerli Mü’minler! Sevr Antlaşmasıyla koca bir imparatorluk, bir millet yok edilmek istenmiştir. Ancak tarih boyunca zulme boyun eğmeyi asla kabul etmemiş aziz milletimiz Gazi Mustafa Kemal önderliğinde kıyam etmiştir. 1919’da başlatılan bağımsızlık mücadelesi Amasya, Erzurum ve Sivas’ta yapılan kongrelerle yürütülmüştür. 23 Nisan 1920 tarihinde milletimizin kaderini belirleyecek, bağımsızlığına ulaştıracak istişarelerin yapılacağı ve kararların alınacağı TBMM Ankara’da açılmıştır. Burada yapılan istişareler ve alınan kararlarla kurtuluş saNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mızda şu gerçekleri görüyoruz: İnsanlık Allah’ın gönderdiği elçilerin önderliği ve rehberliğinde yönetilmişse halkın görüşüne değer verilmiş, bunlardan uzaklaşıldığında ise despot ve diktatör yönetimler ortaya çıkmıştır. Aziz Mü’minler! Yaratılmışların en üstünü olan Peygamberimiz (sav) in hayatına baktığımızda, işlerini istişare ile yürüttüğünü ve sahabenin görüşüne büyük önem verdiğini görüyoruz. Her hangi bir konuda karar vermeden önce Hz.Ebubekir’i sağına, Hz.Ömer’i soluna alıp onlarla görüşür sonra da sahabenin tamamının görüşüne başvurduktan sonra çoğunluğun kararını uygulardı. İlgili bazı örneklere baktığımızda Uhut savaşında kendisi Medine’de kalmak istediği halde sahabenin görüşü şehirden çıkma doğrultusunda olduğu için Uhut’a çıkılmıştır. Hendek Savaşı öncesi istişare yapılırken de İran’dan gelip Müslüman olan Selmani Farisi’nin görüşü kabul edilmiştir. Peygamberimizin vefatından sonra da 4 vaşı kazanılmış ve milletimizin inancına, karakterine ve bağımsızlığına yaraşır Türkiye Cumhuriyeti Devleti 29 Ekim 1923’te kurulmuş ve ilan edilmiştir. Milletçe verilen bu mücadelede şehit düşenleri ve bugün ahirete intikal etmiş gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Hutbemi, okuduğum ayet-i celilenin mealiyle bitirmek istiyorum. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “(Ey Habibim) iş hakkında onlara danış, kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.”(1) KAYNAK: 1-Kuranı Kerim 3/159 HAZIRLAYAN: Mustafa ALTUN Serik İlçe Müftüsü Firhist’e Geri Dön 46 2008 HUTBELERİ 1 İSRAF 31 - Ekim Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam, israfı yasaklamış, itidali ve tutumluğu emretmiştir. İsraf genel olarak inanç, söz ve davranış bakımından din, akıl ve örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları, meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder. Maddi ve manevi imkânları Allah’ın insanlara bağışladığı birer emaneti sayan İslam dini, bunları Allah’ın rızasını kazanmaya insanlara mutluluk getirmeye elverişli yerlerde kullanmayı emreder. Kumar, fuhuş, rüşvet gibi içtimai ve ferdi zararlar doğuran hususlarda yapılan harcamalar yanında, insanların tutkularını kamçılayan ve toplumda kıskançlık doğuran bir tüketimin de yasaklanması aynı gerekçelere da3 eden Allah Rasulü bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Rabbim bana dokuz şey emretti: 1- Gizli halde aleni halde de Allah’a saygılı olmamı, 2- Öfke ve rıza halinde de adaletli söz söylememi, 3- Fakirlikte de zenginlikte de iktisat yapmamı, tutumlu olmamı, 4- Benden kopana da sılayı rahim yapmamı, 5- Beni mahrum edene de vermemi, 6- Bana zulmedeni affetmemi, 7- Susma halimin tefekkür olmasını, 8- Konuşma halimin zikir olmasını, 9- Bakışımın da ibret olmasını, mârufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi”(3). Muhterem Mü’minler! İmkanlarımız sınırlı; ihtiyaç, arzu ve ihtiraslarımız ise sınırsızdır. Nefsani arzular için aşırı tüketim israftır. Tutumluluk faziletli toplumun bir özelliğidir. Ne yazık ki bugünkü Endüstri toplumu inanç ve düşünceden ahlaka, bireysel ve toplumsal alandan tabii çevresine varıncaya kadar tam bir Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yanmaktadır. Dinen haram kılınan maddelerle lüks sayılanların tüketimi israf olduğu gibi, helal kabul edilen maddelerin günün icaplarına göre ihtiyaçtan fazla tüketimi de haram sayılır. Esasen genel olarak tutumluluk ve itidal İslam’ ın ibadetlerde bile öğütlediği temel bir ilkedir. Nitekim yüce Mevla’mız (cc) da Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “ Ey Adem oğulları, her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyinerek gidin, yiyin, için fakat israf etmeyin. Zira Allah İsraf edenleri sevmez”(1). Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü (gereksiz yere mallarını) saçıp savuranlar şeytanlarla kardeş olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. Elini boynuna bağlayıp cimri olma, büsbütün de saçıp savurma, sonra pişman olur, önceki durumunun özlemini çekersin(2). Değerli Mü’minler! Canlı Kur’an olan Hz. Peygamberimiz (sav) de bu konu da bize çok güzel ilkeler sunmuştur. Az sözle çok şey ifade 4 israf haliyle karşı karşıyadır. İnsanlık bu israftan dönmezse maddi ve manevi problemlerle karşılaşması, kara ve denizlerde bozulmaların artması kaçınılmaz olacaktır. O halde insanlar yemede, içmede, giyimde, söz ve davranışlarda her zaman dengeyi korumalıdırlar. Kainat hal diliyle müsrif insanlara adeta şöyle haykırmaktadır: “Bütün kainatın ve bütün mevcudatın hareket prensibi olan iktisat, nezâfet ve adaleti yapamadığından, umum mevcudatı zulmünle, ölçüsüzlüğünle, israfınla kızdırıyorsun.” Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “(Allah) göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Ölçüde sınır aşmayın, sakın ölçüyü kaçırmayın.” KAYNAK: 1- K.Kerim; Araf/31 2-İsra:26,27,29 3- Kütüb-ü sitte c:16 Shf:252 4- K.Kerim; Rahman/7-8 HAZIRLAYAN: Bekir AĞLAMAZ İL VAİZİ Firhist’e Geri Dön 47 2008 HUTBELERİ 1 07 - Kasım İSLAM’IN TERÖRE BAKIŞI Muhterem Mü’minler! Kainattaki bütün canlılar huzurlu ve güvenli bir ortamda yaşamak isterler. Bu canlılardan birisi de insandır. Şayet insan hürriyetinden, canından, malından, ırz ve namusundan, mukaddes değerlerini korumaktan emin olmazsa mutlu bir hayat süremez. İnsanın mutlu ve huzurlu bir hayat sürmesi, karşılıklı sevgi, saygı, dostluk ve kardeşlik duyguları içinde birbirlerine bağlanmaları ile mümkündür. Değerli Mü’minler! Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Allah’ü Teala: “Yeryüzünde bozgunculuk isteme, doğrusu Allah bozgunculuk edenleri sevmez”[1] buyurarak, bozgunculuk yapanları uyarırken, ideal müslümanı da: “Siz insanların iyiliği için çıkarılmış 3 içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş, onun için büyük bir azap hazırlamıştır”[6] “Kim masum bir cana kıyar veya yeryüzünde çıkardığı fesada karşılık olmaksızın bir kimseyi öldürürse o, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de bir insanı kurtarırsa sanki o, bütün insanları kurtarmış gibidir”[7] buyurmaktadır. Aziz Mü’minler! Allah nezdinde insan bedeni o kadar mukaddestir ki, bırakın başkasını öldürmeyi, kendi bedenimiz hakkında bile tasarruf hakkımız yoktur. Kur’an-ı Kerim’ de “Kendi canlarınıza kıymayınız, doğrusu Allah size karşı çok merhametlidir”[8] buyrulmakta, sevgili peygamberimiz de; “Her kim intihar ederse, kıyamet gününde cehennem ateşinde devamlı olarak aynı şekilde azap görür”[9] buyurarak bu konuya dikkat çekmiştir. Muhterem Mü’minler! Vatanımızın ve milletimizin bütünlüğüne, insanlarımızın huzuruna kasteden Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön en hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız. Allah’a da iman edersiniz”[2] şeklinde tarif etmektedir. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (sas) de: “Müslüman, elinden ve dilinden insanların güvende olduğu kimsedir”[3] “Sizin hayırlınız, iyiliği umulan ve kendisinden kötülük gelmeyeceğinden emin olunanızdır. Kötünüz ise, kendisinden iyilik ümit edilmeyen ve kötülüğünün dokunmayacağından emin olamadığınızdır”[4] buyurarak müslümanın her yönden insanlara güven telkin eden bir kişiliğe sahip olması gerektiğini belirtmektedir. Değerli Kardeşlerim! Yüce dinimiz İslam, “İman etmediğiniz sürece cennete giremezsiniz, birbirinizi tam olarak sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız”[5] hadis-i şerifinde işaret edilen sevgi temeli üzerine kurulmuştur. Dinimize göre insan eşref-i mahlukattır. Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Bundan dolayıdır ki Hz. Allah, “Her kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası; 4 teröre karşı milletçe, birlik ve beraberlik içinde kenetlenmeliyiz. “İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın” [10] İlahi fermanına kulak vermeliyiz. Hutbemize sevgili peygamberimizin şu kardeşlik çağrısıyla son verelim. “QMüslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez. Peygamberimiz göğsüne üç defa işaret ederek “takva buradadır” buyurdular. Müslümanın kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her müslümanın kanı, malı ve ırzı başka müslümana haramdır.”[11] KAYNAK: Hazırlayan: Durmuş Ali ÇETMİ Serik İlçe Vaizi [1] Kasas, 77 [8] Nisa, 29 [2] Ali- İmran, 110 [9] Buhari, Tıb, 56 [3] Buhari, iman, 5 [10] Maide, 2 [4] Tirmizi, Fiten, 62 [11] Buhari, Edep, 57 [5] Buhari, İman, 7 [6] Nisa, 93 [7] Maide, 32 Firhist’e Geri Dön 48 2008 HUTBELERİ 1 HELAL KAZANÇ 14 - Kasım Muhterem Mü’minler! Müslümanın en başta gelen vazifelerinden birisi, Cenab-ı Hakk’ın rızası istikametinde helal dairede yaşamak ve helalinden kazanmaktır. Allah (cc) bizi imtihan etmek için bazı şeyleri helal, bazı şeyleri haram kılmıştır. Fakat helal dairesini o kadar geniş tutmuştur ki harama girmeye ne ihtiyaç, ne de mecburiyet vardır. Bununla birlikte haram dairesi mayınlı bölge gibi sayısız tehlikelerle dolu iken, helal dairede huzur vardır, mutluluk vardır. Yüce Rabbimiz birçok emir ve yasağı da sırf bizim iyiliğimiz, dünya ve ahiret mutluluğumuz için koymuştur. Bunlara riayet edilmesi halinde dünyamız bile cennete dönecek, uyulmadığında da hayatımızı karar3 Haramdan kaçınmak gibi helal kazanç sağlamak da farz bir emirdir. Hırsızlık, kumar, tefecilik, aldatma, hileli alış-veriş ve gasp gibi yollarla elde edilen bütün kazançlar haram kılınmıştır. Aziz Cemaat! İmanı kalbine sindirmiş, Allah’a tam inanıp itimat etmiş bir mü’minin düşüncesi, nasıl olursa olsun sadece para kazanmak değil; helalinden kazanmak olmalıdır. Helal kazanç yolları o kadar çoktur ki insan birazcık bir gayretle bunları elde edebilir. Yeter ki niyeti halis, inancı istikamette olsun. Böyle yapmayıp da “Zaman değişti ne yapalım geçim meselesi” diyerek haram yollara başvurmak, hayatını hem manen hem maddeten karartmak, aynı zamanda toplumsal huzurun bozulmasına da zemin hazırlamak demektir. Haramda hayır da yoktur, bereket de. Kazançlarının helal olup olmadığını düşünmeden sadece dünyalık peşinde koşanlar dünyada huzur bulamadıkları gibi manevi hayatları da felç olur. Ne ibadetlerinin ne de yaptıkları iyiliklerin zevkine varabilirler. Abdullah b. Ömer (r.a.) ın şu sözleri Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön tacak birçok problemlere kapı açmış olacağız. Hutbemin başında okuduğum ayet-i celilede Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken insanların mallarından bir kısmını haram yollarla yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.”(1) Bu ayette işaret edilmek istenen mânâ, daha ziyade rüşvet ve çıkarcılıktır. Ancak bununla birlikte hile ve aldatma ile elde edilen bütün kazançlar haramdır. Konu ile ilgili diğer ayet-i kerimelerde de mealen: “Yerde hem sizin için hem de rızkları size ait olmayanlar için (gerekli) geçim vasıtaları yarattık”(2) “Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.”(3) Bu ayetler bize helal ve temiz rızıklardan istifade etmemizi, haram yollara girmememizi, yeryüzünde birçok helal rızk temin etme ve geçim vasıtaları bulunduğunu, yeryüzüne dağılıp Allahın lütfundan bunları istememizi emretmektedir. 4 oldukça düşündürücüdür: “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çöp gibi olsanız (zayıf düşseniz) bile haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez.”(4) Aziz Müminler! Allah Rasulü haramdan kaçınma, helal lokma yeme konusunda öylesine emir ve tavsiyelerde bulunmuştur ki bunlar bize kurtuluşun helal yoldan başka bir yolla asla olamayacağını göstermektedir. Hutbemi kulağımıza küpe olabilecek hadis-i şeriflerin mealleriyle bitiriyorum: “Öyle bir devir gelecek ki, insanoğlu aldığı şeyin helalden mi haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez.”(5) “Helal kazanç uğrunda yorgun olarak akşamlayan kimse günahları bağışlanmış olarak yatar. Allah kendisinden razı olarak sabahlar.”(6) KAYNAK: (1) Bakara 2/188 (2) Hicr, 15/20. (3) Cum’a, 62/10. (4) İhya ter. 2. c. sh. 239 (5) Buhari, Büyu’, 7,23. (6) İhya Ter. 2.c.sh.237 HAZIRLAYAN: BAHATTİN ATAKLI AKSEKİ MÜFTÜSÜ Firhist’e Geri Dön 49 2008 HUTBELERİ 1 21 - Kasım İSLAM’IN İLME VE İLİM ADAMINA VERDİĞİ DEĞER Muhterem Müslümanlar! İnsanın yaratılış amacı yaratıcısını tanımak, O’na iman edip ibadet etmektir. Bu amaca ulaşmak ta ancak ilimle ve bilgi ile mümkün olur. Helal-haram, iyi-kötü, yanlış-doğru, iman-küfür ilim sayesinde birbirinden ayırt edilebilir. Bu yüzden yüce dinimiz İslam’ın ilk emri “oku” olmuştur. Değerli kardeşlerim! Kur’an-ı Kerim ayetleri ve peygamber efendimiz (sav) in hadisi şerifleri incelendiği zaman İslam dini kadar ilmin ve alimin değerini yücelten başka bir din ve 3 Peygamber efendimiz’in, Mescid-i Nebevînin en önemli kısmını okul yapması; Bedir savaşında alınan esirlerin serbest bırakılmalarının 10 müslümana okuma yazma öğretme şartına bağlanması Rasülüllah (sav)’in ilme verdiği değerin açık ifadesidir. Değerli Müminler! Dinimize göre öğrenilecek ilmin faydalı olması gerekir. İlimden maksat onu hayata geçirmek ve yaşamaktır. Yaşanmayan ve faydası olmayan bir ilim, insan için kuru bir yüktür. Onun içindir ki Yunus Emre şöyle demiştir: İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsen Bu nice okumaktır Okumaktan murat ne Kişi Hakkı bilmektir Çün okudun bilmezsin Ha bir kuru emektir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nazariyenin olmadığı çok açık görülecektir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerimin çeşitli ayetlerinde; “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” “Kulları içinde ancak alimler, Allah’a (gereğince) saygı duyarlar.” “Allah, içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.” “Bilmiyorsan bilenlerden sorun.” “Sakın cahillerden olma.” “Deki: Ya Rabbi, ilmimi artır.” buyurarak, ilmi ve ilim sahiplerini övmüştür. Peygamberimiz (sav) de “İlim mü’minin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alsın.” “İlim tahsil etmek kadınerkek her müslümana farzdır.” “Alimler, peygamberlerin varisleridir” . “Mahşerde alimlerin mürekkebi, şehitlerin kanlarıyla muvazene edilir (tartılır).” “Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir: Allah'ın kendisine ihsân ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse ve Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse." buyurmuşlardır. 4 Hutbemi Peygamber efendimizin konumuzla ilgili bir tavsiyesi ile bitiriyorum; “Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen, ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma, yani bunların dışında kalma, helak olursun” KAYNAK: 1- Zümer, 9 2- Fatır, 28 3- Mücadele11 4- Nahl;43 5- En’am, 35 6- Taha, 114 7-Tirmizi,İlim,19-2688 8- Keşfu’l-Hafa, C. 2, S. 43 9- Tac, C. 1 S. 97 10- Cami’ul- Beyan,ilim,33 11- Riyazü’s-Salihin, H.no:1380 12- Mecmau’z- Zevaid, C.1, s.122) Hazırlayan: A. Hamdi BAŞPINAR Alanya İlçe Müftüsü Firhist’e Geri Dön 50 2008 HUTBELERİ 1 28 - Kasım ABDEST VE TEMİZLİK Kıymetli Mü’minler! İslam’da bütün ibadetler ve her çeşit dini hayat temizlik üzerine kurulmuştur. Temizlik, gerek maddi gerek manevi olsun her Müslüman'ın mutlaka riayet etmesi gereken bir husustur. Yüce Rabbimiz mâide suresinde şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Cünüp iseniz, boy abdesti alın... Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor. Fakat sizi temiz kılmak ve size olan nimetlerini tamamlamak istiyor. Umulur ki şükredersiniz."(1) 3 Abdestin nasıl alınacağını Sevgili Peygamberimiz (sav) den öğrenmekteyiz. Abdest alırken sünnetlerine ve adabına riayet etmeliyiz. Çünkü abdest, namaz ibadeti için önemli bir hazırlıktır. Mü’min en yüce makam olan Allah’ın huzuruna çıkarak, O’na kulluğunu, duasını, yakarışını ve aczini sunacaktır. Namaz kılmak bu yüce huzura çıkıştır, namaz kılınan yer ise bu yüce makamın dünyadaki sembolik yeridir. Bu nedenle kulun miracı olan ve Allah’la buluşmasını sağlayan namaz görevi hazırlıksız ve rastgele olamaz. Sevgili Kardeşlerim! Abdest bir arınma ve manevi temizlik sağlaması yanında, başlı başına bir maddi temizlik ve pek çok tıbbi faydaları içinde barındıran bir ibadettir. Abdest almakla insan, dışarı ile temas eden organlarını yıkar, böylece bir çok mikrobun vücuda yerleşmesini önlemiş olur. Yine ağız ve burnun bir kaç defa yıkanması, boynun ıslak elle meshedilmesi, el ve ayakların Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Hz. Peygamber (sav) efendimiz, Temizliğin imanın yarısı olduğunu(2); hiçbir namazın taharetsiz kabul olunmayacağını(3); abdest alırken yıkanan uzuvlardan günahların döküleceğini, kıyamet gününde Müslümanların, abdestin eseriyle yüzleri, el ve ayakları parlak olduğu halde çağrılacaklarını, ifade buyurmaktadır. Peygamberimizin sünnetinde, insan bedeninin temizliği yanında, elbisenin, namaz kılacağı yerin, evinin hatta yaşanan muhit ve çevrenin de temizliği söz konusudur. Vücut sağlığı için bu temizlik vazgeçilmezdir. Değerli Mü’minler! Abdest ve gusülde hem maddî, hem de manevî temizlik vardır. Abdest, Allah'ın huzurunda bulunmak demek olan namazın ön şartlarındandır. Namaz ise, insanı kötülüklerden alıkoymasıyla temizliğin ta kendisidir. Zira namaz, hem bedenî hem de ruhî temizliği gerektirir. İbadet görevini bu şekilde yerine getiren bir kimse ise ruhen dinlenmiş ve temizlenmiş olur. 4 yıkanması, vücuttaki kan dolaşımının, en uzak noktalardan uyarılması gibi bir pratik yarar sağlamaktadır. İşte on dört asır önce İslâmiyet, suyun “altın” olduğu bir noktadan yeryüzüne yayılırken, abdesti bu akıl almaz hikmeti içinde insanlığa sunmuştur. Hutbemizin sonunda; Sevgili peygamberimizin şu sözünde, abdestin hem fizyolojik hem de manevî faydasını içeren derin bir hikmetin var olduğunu unutmayalım: "Öfke şeytandandır, şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak su ile söndürülür, o halde öfkelendiğiniz zaman onu yenmek için abdest alınız."(4) KAYNAK: 1- Maide Suresi, Ayet, 6 2- Davudoğlu, Ahmed, S. Müslim Terc. Ve Şerhi, 2/269, Kitabü't-Tahare, 223. 3- Davudoğlu, a.g.e., 2/275, Kitabü't-Tahare, 224, Bab: 2; 4- Ebu Davud, Edeb, 3. Hazırlayan: Mehmet MUSLU Kemer İlçe Müftüsü Firhist’e Geri Dön 51 2008 HUTBELERİ 1 KURBAN 05 - Aralık Muhterem Müslümanlar! Bize ihsan ettiği nimetlere karşı yüce Rabbimize şükran borcumuzu ödeyebilmemiz, manen O’na yaklaşabilmemiz ve O’nun sevgisini kazanabilmemiz için yapabileceğimiz görevlerden biri de kurban ibadetidir. “Kurban”; belirli hayvanları kurban bayramı günlerinde Allah rızası için keserek veya vekâlet yolu ile kestirerek yerine getirilen bir ibadettir. Kurban ibadeti; Allah’ın emrine boyun eğdiğimizin, malımızı Allah rızasını kazanabilmek için feda edebileceğimizin açık ifadesidir. Kurban ibadeti; Allah sevgisini bütün sevgilerin üstünde tuttuğumuzun, hak yo3 yapılabilecek en sevimli ve en değerli ibadettir. Nitekim Peygamberimiz (sav); “Âdemoğlu kurban bayramında Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olmaz.”(5) buyurmuştur. Kurban etlerini aile fertlerimiz ile yiyerek Rabbimizin nimetlerinden yararlandığımız gibi misafirlerimize ikram ederek ve fakirlere vererek onlarla bayram sevincimizi paylaşmış, onlara şefkat, merhamet ve saygıyı gerçek anlamda hayata geçirmiş oluruz. Muhterem Müslümanlar! Çağımızda özellikle büyük şehirlerde kurban ibadetini bireysel olarak yerine getirmek zorlaşmıştır. Bu zorluğu gidermek için bazı kurumlar vekâleten kurban kesim hizmeti sunmaya başlamıştır. Bu, önemli bir hizmet ve kolaylıktır. Toplumu din konusunda aydınlatma ve ibadet yerlerini yönetme görevi verilen Diyanet İşleri Başkanlığı’na destek olmak, fakir muhtaç ve öğrencilere yardım etmek, cami ve Kur’an kursu yaptırmak ve yaşatmak üzere kurulan Türkiye Diyanet Vakfı, Diyanet Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lunda fedakârlığımızın bir göstergesidir. Kurban kesen veya vekâlet yoluyla kestiren mü’minler, “Rabbin için kurban kes”(1) emrini yerine getirmiş, Allah’a teslimiyetini göstermiş, kulluk bilincini tazelemiş, Peygamberimizin sünnetine uymuş ve çok sevap kazanmış olur. Peygamberimiz (sav) “Kurbanlık hayvanın yünlerinin her bir kılına on hasene sevap verilir.”(2) “Kurban, kıyamet günü boynuzları ve tüyleri ile birlikte gelir. Kesilen kurban, kanı yere düşmeden Allah katındaki yerine ulaşır.”(3) buyurarak kurban ibadetinin sevabının çokluğunu ve önemini dile getirmiştir. Aziz Mü’minler! Kurban ibadetinde asıl olan kişinin niyeti ve samimiyetidir. Bu hususu yüce Rabbimiz; “Kurbanların ne etleri Allah’a ulaşır ne kanları; O’na ulaşacak olan sadece sizin takvanız ve samimiyetinizdir” (4) ayeti ile dile getirmiştir. Kurban; Allah sevgisini kazandıran, benlik duygusunu önleyen ve Müslümanı kulluk bilincine ulaştıran ve bayramda 4 İşleri Başkanlığı ile işbirliği yaparak vekâleten kurban kesim hizmeti sunmaktadır.Bu hizmeti yürütme görevi, Bakanlar Kurulu kararı ve ilgili yönetmelikle belirlenmiştir. İslamî usullere uygun olarak kesilen kurbanların etleri, muhtaç insanlara ulaştırılmaktadır. Diyanet Vakfına vekâleten kurban kestirmek isteyen kardeşlerimiz, Müftülüklerimize müracaat edebileceği gibi Ziraat Bankası şubelerinde bu amaçla açılmış olan kurban hesabına da paralarını yatırabilirler. Değerli Müslümanlar! Bizzat keserek veya vekâlet yoluyla kestirerek kurban ibadetini yerine getirelim. Arefe günü sabah namazından başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar devam eden teşrik tekbirlerini, her farz namazın akabinde getirmeyi unutmayalım. KAYNAK: 1- Kevser; 2 2- İbn Mace; Edahi 3- Tirmizi; Edâhî 4- Hac; 37 5- Tirmizi; Edâhi HAZIRLAYAN: Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ DİB İç Denetçisi Firhist’e Geri Dön 52 2008 HUTBELERİ 1 KURBAN BAYRAMI 08 - Kasım Muhterem Mü’minler! Bayramlar insanların sevinç ve mutluluk duyduğu günlerdir. Bayram günlerinde kalplerden kötü düşünceyi, gözlerden düşmanca bakışı, lisanlardan zararlı sözü tamamen söküp attıktan sonra fenalıklara geri dönüş kapılarının kapatılması gerekir. Çünkü bayramlar affetme, bağışlama ve sevgiyle dolup taşma günleridir. Aydınlıkta karanlığın yeri olmayacağı gibi sevginin bulunduğu yerde de kine, nefrete ve kötülüklere yer olmaz. Bu nedenle bu bayramda gönül kapılarımızı sevgiye, şefkat ve merhamete sonuna kadar açalım. Yaşadığımız şu çağda toplumumuzun bu değerlere o kadar çok ihtiyacı var ki; mutluluğumuz, geleceğimiz, dünyamız ve ahiretimiz için sevgiyi birinci sıraya koymamız gerekiyor. Çünkü sevgili Peygamberi3 Rabbimizin emri gereği keseceğimiz kurbanların da, rabbimize yaraşır şekilde olması gerekir, çünkü O, Kevser suresinde “Biz sana kevseri verdik, o halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”[2] buyuruyor. Kurbanın anlamı; yaklaşmak ve yakın olmaktır. Bu yakınlığı gerçekleştirirken kusur işlenmemelidir. Kurbanlarımıza eziyet etmemeli, onu ehil olanlara kestirmeliyiz. Kurbanı kesilen kişinin, kesim esnasında hazır bulunması dinen tavsiye edilen bir davranıştır. Peygamberimiz kızı Hz. Fâtıma'ya : "Kurbanın kesilirken orada hazır bulun. Zira işlemiş olduğun her günah, kurbanın kanından ilk damlası yere düştüğünde bağışlanır"(3) buyurmuştur. Kurban gibi önemli bir ibadet yerine getirilirken temizlik şartlarına gereken hassasiyet gösterilmeli, atıklar rasgele çevreye bırakılmamalıdır. Hz. Peygamber (sav) kurban etinin üçe taksim edilip, bir bölümünün kurban Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön miz (sav) hadis-i şeriflerinde “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de olgun Mümin olamazsınız.”(1) buyurmuşlardır. Aziz kardeşlerim! Bu bayramda İbrahim gibi evlattan geçmeyi, İsmail gibi canı feda etmeyi, Hacer gibi susuzluktan rahmete koşmayı bilmeliyiz ki Resulullah gibi Allah’a dost olabilelim. Bu nedenle bayramda yapacaklarımızın bir kısmını şöyle sıralayabiliriz: Kökümüzle bağımızı koparmamak için mezarlık ziyareti yapmalı, onları rahmetle anmalıyız. Mahallemizde, sitemizde, kasabamız ve köyümüzde bulunan yaşlıları, hastaları, yetimleri mutlaka ziyaret etmeli, onların gönüllerini ve hayır dualarını almalıyız. Küs olanlar kesinlikle barışmalı ve barıştırılmalıdır. Çocuklar muhakkak sevilmeli ve sevindirilmelidir. Bayram onların hayatında, tatlı bir söz, yeni bir elbise, küçük bir hediye ile kalıcı bir iz bırakmalıdır. Kıymetli Mü’ minler! 4 kesemeyen yoksullara dağıtılmasını, bir bölümünün akraba, tanıdık ve komşularla paylaşılmasını, bir bölümünün de evde bırakılmasını tavsiye etmiştir.[4] Değerli Mü’ minler! Bu mübarek bayram gününde, dünyanın çeşitli bölgelerindeki insanlar için dua etmeli, vatanımızda bağımsız ve özgür bir şekilde, birlik beraberlik içinde yaşamanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu bir kez daha hatırlamalı, bu vatanı bize emanet eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi bu vesileyle rahmetle anmalıyız. Bu güzel duygularla Kurban Bayramınızı tebrik eder, bayramın ülkemiz, milletimiz ve İslâm alemi için hayır ve bereketlere vesile olmasını Cenâb-ı Hakk'tan niyaz ederim. KAYNAK: 1- Müslim İman 93 2- Kevser ; 1-2. 3- Et-Tergib ve't-Terhîb, c. 2, s. 154 4- Ebû Davud, Dahâyâ, 10 HAZIRLAYAN: MUSTAFA ALTUN Serik Müftüsü Firhist’e Geri Dön 53 2008 HUTBELERİ 1 MEVLANA VE İNSAN 12 - Aralık Muhterem Müslümanlar! Yüce Rabbimiz, bizleri yaratılmışların en seçkini, en şereflisi olarak var etmiş ve ebedi cenneti kazanmamız için de bu dünyaya göndermiştir. Bir defaya mahsus olmak üzere verilen bu fırsatın nasıl değerlendirileceği konusunda yol göstermek için yine insanlar içinden peygamberler görevlendirmiştir. Bu kutlu elçilere tabi olup arkasından gidenlere dünyada izzetli ve onurlu bir yaşayış, ahirette ise sonsuz bir mutluluk vaat edilmiştir. Aziz Cemaat! İnsanları yanlış ve batıl yollardan doğruya, hakikate çağıran, cennete davet eden peygamberler halkasının sonuncusu Hz. Muhammed (sav) dir. Kur’an-ı Kerim’de: “And olsun, Allah'ın Resulü’nde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir 3 latmaktadır. Hz. Mevlana miras olarak ne maddi bir servet ne de saltanat bırakmıştır. O, Peygamberimizden ve Kuran'dan aldığı dersle öyle bir insan sevgisi ve manevi miras bırakmış ki asırlar geçmesine rağmen liyâkatı olanlar, kulağını gerçeklere kapatmamış bulunanlar onun cazibesiyle İslam’a koşuyorlar. Dünya onu tanımaya çalışıyor. UNESCO geçtiğimiz 2007 yılını “Mevlana Yılı” ilan etmişti. O büyük zat, düşüncesinde ve felsefesinde insanı esas almış, ona seslenmiş, onu Allah’a çağırmış, Kuran’a yönlendirmiş, peygamberin yoluna davet etmişti. Bunları yaparken de kırmadan, incitmeden, ürkütmeden herkesi kuşatan şefkatli bir dil kullanmıştı. Aziz Mü’minler! Yaratılış ağacının meyvesi insandır. Dolayısıyla şu kainatta her varlık insanın hizmetindedir. İnsanın yaratılış gayesi de Rabbini tanımak, O’na ibadet ve şükür etmektir. Hayatını Cenabı Hakk’ın ihsan ettiği nimetlerle sürdürdüğü halde Allah’ı tanımayıp başka şeylerin önünde eğilmesi durumunda başta verilen temiz fıtratını bozmuş ve aşağıların aşağısına yuvarlanmış olur. Bu husus Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön örnek vardır.”(1) buyrulmaktadır. Değerli Müminler! Peygamberimiz (sav) in numune-i imtisal, yani örnek alınacak en güzel insan modeli olması itibariyle ona tabi olan nice güzel insanlar bu hayattan gelip geçmişlerdir. Bu güzel insanlardan birisi olan Hz Mevlâna, vefatının üzerinden 735 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ insan sevgisiyle, müsâmaha ve hoşgörüsüyle, bıraktığı manevi mirasıyla insanları etkilemeye devam etmektedir. Günümüzden yaklaşık sekiz asır önce yaşamış olmakla birlikte hâlâ eserleri üzerinde araştırmalar yapılan ve gün geçtikçe fikirleri daha da önem kazanan Mevlâna Celâleddin-i Rûmî, Türk-İslam dünyasının yetiştirdiği düşünürlerin en başında gelmektedir. O, eserleriyle asırlardır bize Allah, peygamber ve insan sevgisini, Kuran-ı Kerim ve Rasulullah’a bağlılığı anlatmaya devam etmektedir. Hz. Mevlâna eserlerinde; kendisiyle barışık, huzurlu, Allah'ın kendisine verdiği maddi ve manevi güzelliklerin farkında olan, ona şükreden, zorluklar karşısında nasıl düşünüp hareket edeceğini bilen, hoşgörülü, sevgi dolu bir insan olabilmenin yollarını an4 Kur’an’da şöyle ifade edilir: “Biz insanoğlunu (fıtrat ve yetenek açısından) en güzel bir biçimde yarattık... Sonra (insanoğlu bu fıtratı ile yüce Allah'ın kendisine gösterdiği, açıkladığı ve iki yoldan birisini seçsin diye özgür bıraktığı çizgiden sapınca) biz de onu aşağıların en aşağısı kıldık.”(2) İnsan kendini bilmediği, Rabbini tanımadığı, dünyanın mahiyetini idrak edemediği, yaptıklarının sonucunu göreceği bir ahiret hayatını hesaba katmadığı takdirde her kötülüğü işleyebilir. Yeter ki fırsatını bulsun. Dizginlenemeyen hevesleri, kontrol edilemeyen hırsları, bencilce davranışları onu yanlışlara götürebilir. Hutbeme Hz. Mevlana’nın çağları aşıp gelen, temiz fıtratını koruyan insan olmanın yolunu gösteren sözleriyle son veriyorum: “Sevgide güneş gibi ol, dostlukta ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol; ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” KAYNAK: (1) Ahzap: (33/21) (2) Tin : (95/4-5) HAZIRLAYAN: BAHATTİN ATAKLI AKSEKİ MÜFTÜSÜ Firhist’e Geri Dön 54 2008 HUTBELERİ 1 19 - Aralık NAMAZIN HAYATIMIZDAKİ YERİ Muhterem Müslümanlar! Namaz Müminler için vakitleri belli olan bir farizadır. Kur’an ve sünnette namaz mutlak biçimde defalarca emredilmiş, çeşitli üsluplarla önemine dikkat çekilmiş, kılanlardan övgü ile söz edilerek namazı ciddiye almayıp özünden uzaklaşanlar yerilmiştir. İmandan sonra en faziletli amel sayılan ve kelime-i şahadetten sonra İslam’ın en önemli rüknu kabul edilen namaz kişinin bedeni, dili ve kalbiyle kısaca bütün varlığıyla Allah’a yönelmesi halidir. Bu özelliğinden dolayı namaz diğer bütün ibadetlerin özü sayılmıştır. Hz. Peygamber bir hadisinde “Namaz Dinin direğidir”(1) buyurmuş, namaz’ın en önemli rüknü durumundaki secdeyi ise, “kulun Allah’a en yakın olduğu an”(2) olarak nitelendirmiştir. Kur’an’da Allah’a saygı ile bütünleştirilen Namaz’ın Mü’minlerin kurtuluşuna vesile olacağı bildirilmiş(3), özünün 3 çüde gideren, eşitlik ve kardeşlik duygularını pekiştiren dini bir coşku yaşanır. Namaz aynı zamanda mü’minin hayatında bir denge unsurudur. Her gün belirli vakitlerde eda edilen bu ibadet, kişiyi disipline ve düzenli bir hayata alıştırır. Namaz kişiyi ruhen arındırıp yüceltmesi yanında; beden, elbise ve namaz mahalliyle ilgili temizlik şartı gereği maddi temizliğe vesile olur. Ayrıca vücudun çeşitli organlarının hareket etmesine, eklemlerin bükülmesine ve kasların gerilip gevşemesine imkan sağlayarak vücuda zindelik verir. Muhterem Cemaat! Namaz bütün varlıkların ibadet şekillerini içinde toplayan bir ibadettir. Kur’an-ı Kerim; “Göklerde ve yerde olan her şeyin kendi varlık tarzına ve ifade biçimine göre Allah’ı andığını, ona boyun eğerek secde ettiğini, onu övgü ile anıp yücelttiğini, dua ve ibadetle ona yakınlaşmaya çalıştığını bildirmektedir.”(5) Metafizik bir bakışla dağların dikey, hayvanların yatay durumları, bitkilerin başları aşağı vaziyetle kendi varlık tarzlarına göre Allah’a ibadette bulundukları dikkate alındığında; insan da namaz sırasın- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ise kalpteki saygı hissi olduğuna dikkat çekilmiştir. Değerli Mü’minler! Bütün ibadetlerin esasını teşkil eden “Allah’ı anma”nın en güzel şekli namazdır. Nitekim bir ayette “Beni anmak için namaz kıl”(4) buyrulmuştur. Günün belirli vakitlerinde yerine getirilmesi gereken namaz, günlük hayatın yoğun meşguliyetleri içinde kişinin Allah’ı hatırlamasını ve yaptıklarından Allah’ın haberdar olduğunu fark etmesini sağladığı gibi ona Allah’ı unutturacak durumlara karşı koruyucu bir siper vazifesi de görür. Diğer taraftan namaz Allah’ın ihsan ettiği nimetlere karşı kulun şükrünün bir ifadesidir. Namaz sadece ferdi boyutu olan bir ibadet olmayıp, özellikle farz namazlar ve bilhassa cuma ve bayram namazları; müminleri ırk, renk, dil, sosyal statü ayrımı gözetmeksizin Allah’a karşı kullukta aynı safta toplaması, dayanışma ve yardımlaşmayı sağlayarak kollektif şuuru pekiştirmesi açısından ayrı bir öneme sahiptir. Böylece aynı amaç ve idealleri paylaşan bir cemaat ortamında, fertler arasındaki ayrılıkları önemli öl4 daki kıyam, rüku ve secde halleriyle bu tesbihata katılmış olur(6). Namaz aynı zamanda hata ve günahlardan arınmanın bir yoludur. Namaz Allah ile kul arasındaki ilişkiyi bir ömür boyu ameli olarak sürdüren, insanın eylemlerinin dini ve ahlaki hükümler çerçevesinde gelişmesine yardımcı olan bir ibadettir. Namaz’a devam edildikçe genellikle kötülüklere ve günahlara karşı koyma duygusu gelişir. Böylece kişi günahlardan uzak kalabilir. Ayrıca Namaz insanlardaki yalnızlığı ve kimsesizliği de giderir. Namaz demek Allah’la Peygamberle ve Allah’ın salih kullarıyla günde beş defa selamlaşmak demektir. Şairin bir beytiyle hutbeme son veriyorum: Beni kimsecikler okşamaz madem Öp beni alnımdan, sen öp seccadem. KAYNAK: 1-Tirmizi; İman,8 2-Müslim; salat ,215 3- El Mü’minun/ 1-2 4-Taha/ 14 5- Er-Rad/15 6-Hamidullah; İslam’a Giriş s.60 HAZIRLAYAN: BEKİR AĞLAMAZ İL VAİZİ Firhist’e Geri Dön 55 2008 HUTBELERİ 1 26 - Aralık BİR KUTLU YOLCULUK: HİCRET Muhterem Müslümanlar! Önümüzdeki pazartesi günü Hicrî 1 Muharrem 1430. Bu tarih oruç, hac, zekat gibi farz ibadetlerimiz yanında özel dinî gün ve gecelerimizi tayin eden kameri yılın başlangıcı; İslam dünyasının yılbaşısıdır. Elbette bu günler öncelikle ömür sermayemizden akıp giden yılların yaratana kulluk bağlamında sorgulanmasını gündeme getirmektedir. Diğer taraftan hicrî yılbaşları bizi, İslam kültür ve medeniyetinin toplum ve yönetim zeminini şekillendiren hicret olayını anlamaya sevk etmektedir. Değerli Mü’minler! Hz Muhammed (sav), kendisine peygamberlik ve açıktan davet sorumluluğu veril3 ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu...”(1) Muhammed’e yardım etmezseniz bilin ki inkar edenler onu Mekke’den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşı Ebûbekir’e: “Üzülme, Allah bizimledir” diyordu. Allah ta ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkar edenlerin sözünü alçaltmıştır.(2) Muhterem Cemaat! Hicret; hayatın her alanını kuşatan topyekün bir tebliğ faaliyetidir. Hicret; İslam’ın toplumsal hayattan uluslararası ilişkilere, hukuktan iktisada, eğitimden çevreye her alanda kurumsallaşmaya başladığı bir aksiyondur. Hicret; inandıkları gibi yaşama kararlılığı gösterenlerin açtığı evrensel bir çığırdır. İslam’ı yeni bir iklimde, yeni bir solukla yaşamak ve yaşatmak için uğruna her şeyin feda edildiği bir aşktır. Hicret kötü şartlardan kaçış değil; bilakis şirkten tevhide, kavgadan sulha, zulümden adalete, her türlü kölelikten Allah’a kulluğa yürüyüş, zamanda yükseliştir. Hicret; Allah’a ve Rasûl’üne gönülden bağlılığın, imanda samimiyetin pratiğe yansımasıdır. Hicret; tarihin bir kez gördüğü gerçek dostluk, dayanışma ve paylaşma kültürünün Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dikten sonra her alanda tefessüh etmiş Mekke toplumunu İslam’a davet etmişti. Mekkeli müşrikler onun bu davetine şiddetle karşı çıkmış, Müslüman olanlara sosyal ve ekonomik yaptırımlar uygulamış, akla gelmez işkenceler yapmışlardır. Nitekim artarak devam eden zulme daha fazla dayanamayan Müslümanlar daha güvenli gördükleri Habeşistan’a ilk hicreti gerçekleştirmişlerdir. Bu şartlar içinde Allah Rasulü yeni bir coğrafyada İslam’ı tebliğ etmeyi düşünerek Taif’e gitmiş; ancak orada da şiddetli bir tepkiyle karşılaşmış, taşa tutulmuştur. Nihayet daha önce Akabe’de bey’at edenlerle onların yanında gelen diğer Medineli Müslümanlar Kutlu Elçi’ye kucak açmışlar, kendini ve beraberindekileri koruma sözü vermişlerdir. Akabe’de yapılan bu bey’atla Mekkeli Müslümanlar doğup büyüdükleri topraklarını, evlerini terk ederek sırf imanları uğruna Medine’ye hicret etmeye başlamışlardır. Sevgili Peygamberimiz de müşriklerin tutuklama, öldürme planları arasında yanına Hz Ebubekir’i alarak tarihin gördüğü en kutlu yolculuğa çıkmıştır. Kuranı Kerim bu olayları şöyle haber veriyor: “İnkar edenler seni tutup bağlamak, öldürmek ya da (yurtlarından) çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyordu, Allah 4 çekirdeğidir. Hicret; her türlü imkansızlıklara rağmen kardeşini kendine tercih etme diğerkâmlığıdır. Yüce Allah’ın “iman edip hicret eden, Allah yolunda cihat edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır”(3) müjdesine nâil olan, hicretin gerçek mîmarlarına selam olsun. Değerli Kardeşlerim! Hicretin İslam tarihinin en önemli olayı olmasının yanında, bugün de devam eden evrensel bir tebliğ faaliyeti olduğu asla unutulmamalıdır. Hutbemi başta okuduğum ayet-i kerimenin meâliyle bitiriyorum: “Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde gidecek çok yer ve genişlik bulur. Kim Allah’a ve Rasûl’üne hicret etmek amacıyla çıkar da sonra kendine ölüm yetişirse şüphesiz onun mükafatı Allah’a düşerQ”(4) Yeni hicrî yılınızı tebrik eder ülkemiz, İslam âlemi ve bütün insanlık için hayır getirmesini temenni ederim. KAYNAK: 1- Enfal /30 2- Tevbe /40 3- Enfal /74 4- Nisâ /100 HAZIRLAYAN : ŞABAN ERDİÇ-İL VAİZİ Firhist’e Geri Dön 56