2008 hutbeleri organ nakli hayat kurtarır

advertisement
2008
HUTBE ARŞİVİ
Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir.
FİRHİST
04 Ocak - Kainat ve İnsan - DİB Hutbe Arşivi
11 Ocak - İsraf ve Tasarruf - DİB Hutbe Arşivi
18 Ocak - İslam; Allah Katında Geçerli Olan Dindir - DİB Hutbe Arşivi
25 Ocak - Kumar ve Şans Oyunları - DİB Hutbe Arşivi
01 Şubat - Evlilik ve Aile - DİB Hutbe Arşivi
08 Şubat - Selamlaşmak - DİB Hutbe Arşivi
15 Şubat - Allah Katında Din İslamdır
22 Şubat - Veda Hutbesinin İnsan Hakları Bakımından Önemi - D Ali Çetmi-Serik Vaizi
29 Şubat - Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluşu - DİB Hutbe Arşivi
07 Mart - Alkol ve Uyuşturucunun Zararları - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftüsü
14 Mart - Çanakkale Zaferi - DİB Hutbe Arşivi
21 Mart - Ormanlarımızı Koruyalım - Mustafa Altun-Serik Müftüsü
28 Mart - Sağlığımızı Korumak Dinimizin Emridir - Mustafa Karadağ-Merkez Vaizi
04 Nisan - Kitap Sevgisi - Şaban Erdiç-İl Vaizi
11 Nisan - Kutlu Doğum - DİB Hutbe Arşivi
18 Nisan - Çocuk Sevgisi - A Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü
25 Nisan - Emeğin Değeri - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
02 Mayıs - Engellilere Destek Olalım - Şaban Erdiç-İl Vaizi
09 Mayıs - Varlığımızın Sebebi Anne Babalarımız - DİB Hutbe Arşivi
16 Mayıs - Gençliğimiz ve Değerlerimiz - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
23 Mayıs - Fetih Ruhu - DİB Hutbe arşivi
30 Mayıs - Cuma Namazı - Halil Taş-Manavgat Müftüsü
06 Haziran - Çevre Sorumluluğu - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftüsü
13 Haziran - Dünya Hayatı Bir İmtihandır - Mustafa Altun-Serik Müftüsü
20 Haziran - Din Eğitimi ve Çocuk - Şaban Erdiç-İl Vaizi
27 Haziran - Üç Eylar ve Regaib Kandili - Mehmet Demirhan-Elmalı Müftüsü
04 Temmuz - Her Canlı Ölümü Tadacaktır - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftüsü
11 Temmuz - Organ Nakli Hayat Kurtarır - Durmuş Ali Çetmi-Serik İlçe Vaizi
18 Temmuz - Su Hayattır - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
25 Temmuz -Miraç Kandili - Ramazan Avcı-Kemer İlçe Vaizi
1
01 Ağustos - Kulluk ve Kazandırdıklar - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftrüsü
08 Ağustos - Nefs Muhasebesi - Şaban Erdiç-İl Vaizi
15 Ağustos - Berat Kandili - Şereife Gönül Bilgi-İl Vaizesi
22 Ağustos - Nimetlere Şükür - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
28 Ağustos - Zafer Haftası ve Gaza Ruhu - Şaban Erdiç-İl Vaizi
05 Eylül - Ramazan ve Kazandırdıkları - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftüsü
12 Eylül - Eğitim Öğretim - DİB Hutbe Arşivi
19 Eylül - Zekat - Enes Müslümoğlu-Gündoğmuş Müftüsü
26 Ekim - Kadir Gecesi ve Tevbe - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
30 Ekim - Ramazan Bayramı - Şaban Erdiç-İl Vaizi
03 Ekim - Camiler ve Din Görevlileri - Halil Taş-Manavgat Müftüsü
10 Ekim - Aile - Saliha Manca-İl Vaizesi
17 Ekim - İbadetler - Şaban Erdiç-İl Vaizi
24 Ekim - Cumhuriyet - Mustafa Altun-Serik Müftüsü
31 Ekim - İsraf - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
07 Kasım - Terör - Durmuş Ali Çetmi-Serik Vaizi
14 Kasın - Helal Kazanç - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
21 Kasım - İlim ve İlim Adamı - A Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü
28 Kasım - Abdest ve Temizlik - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
05 Aralık - Kurban - Doç. Dr. İsmail Karagöz-DİB İç Denetçisi
08 Aralık - Kurban Bayramı - Mustafa Altun-Serik Müftüsü
12 Aralık - Mevlana ve İnsan - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
19 Aralık - Namazın Hayatımızdaki Yeri - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
26 Aralık - Hicret - Şaban Erdiç-İl Vaizi
Düzenleyen:
Hüseyin KARATAŞ
Hacıveli Cami İmam-Hatibi
Serik - Antalya
2
2008 HUTBELERİ
1
KAİNAT VE İNSAN
04 - Ocak
Muhterem Müslümanlar!
Kainatı yoktan var eden Allah’ın varlığı ve birliği, bu günkü ilim ve teknoloji gerçeği karşısında, inkârı kabil olmayan bir
hakikattir.
İlim adamları, Allah’ın varlığını ispat
etmek, inkarcıları susturmak için çeşitli deliller getirmişlerdir. Kimisi kainatın varlığından, kimisi maddenin hareket ve
değişiminden, kimisi de, kainatın düzeninden ve her şeyin bir amaca göre yaratılışından hareket ederek; Allah'ın varlığını ve
birliğini ispatlamışlardır.
Düşünen her insan bilir ki; canlı,
cansız, gördüğümüz ve göremediğimiz
bütün varlık alemi, sonradan olmuş ve her
varlık yaratılmıştır.
Aziz Mü’minler!
Aşağıda arz edeceğim birkaç ayeti
3
Yoksa biz miyiz bitiren?
Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Onu, bulutlardan indiren siz misiniz? Yoksa biz
miyiz indiren? İsteseydik, onu tuzlu bir
su yapardık. Öyle ise şükretmeniz gerekmez mi?
“Söyleyin şimdi bana! Yakmakta olduğunuz ateşi (bir düşününüz), onun ağacını siz mi yarattınız? Yoksa biz miyiz
yaratan? O halde sen Rabbini, Azim ismiyle tesbih ve takdis et, eksik sıfatlardan, vasıflardan onu uzak tut!”(3)
“Onlar Allah’ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz ki Allah çok güçlüdür
ve her şeye üstündür.”(4)
Değerli Mü’minler!
Gerçek huzur ve saadeti bulanlar;
gök ve yerdeki eşsiz sanatı görenler, mülkün sahibini, eserleriyle tefekkür ederek,
gönül rahatlığına erenlerdir.
KAYNAK:
(1)Bakara, 164.
(2)Gaşiye, 18-20.
(3)Vakıa, 57, 60, 63, 64, 68-74.
(4)Hacc, 74
Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kerimenin meali; üzerinde düşünüldüğü
zaman ne kadar dikkat çekicidir!
Şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile
gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde;
Allah’ın, gökten indirip de ölü haldeki
toprağı canlandırdığı suda; yeryüzünde
her canlıyı yaymasında; rüzgarları, yer
ile gök arasında Allah’ın buyruğuna
bağlı hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde; düşünen bir toplum için, (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan,
üstün gücünü gösteren) nice ayet ve
alâmetler vardır.”(1)
“Onlar, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl döşenip yayıldığına bakmıyorlar mı?”(2)
“Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi? Aranızda ölümü takdir eden
biziz ve biz, dilediğimizi yerine getirmekten aciz değiliz.
Toprağa ektiğiniz tohumu bir düşünün!
Onu, topraktan siz mi bitiriyorsunuz?
4
Firhist’e Geri Dön
3
2008 HUTBELERİ
1
İSRAF VE TASARRUF
11 - Ocak
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah insanlara sayılamayacak
kadar nimet vermiş ve bütün nimetlerin değerini bilmemizi, hayatımız boyunca ölçülü,
dengeli ve tutarlı olmamızı emretmiştir.
Yani cimrilikten ve israftan kaçınmamızı
vurgulamıştır.
İsraf; insanın sahip olduğu nimetleri
gereksiz yere harcaması, saçıp savurmasıdır. İsraf; aynı zamanda bir tüketim çılgınlığı, fert ve toplum hayatına zarar veren bir
yanlışlar ve yasaklar yumağıdır. Bunun
içindir ki Yüce Allah israfı yasak etmiş ve
israf edenleri sevmediğini Araf Suresi 31.
Ayetinde “Ey Ademoğulları her mescide
3
gamberimiz (sav) hadis-i şeriflerinde israfı
ve cimriliği yasaklamıştır. İsraftan kaçınıp
tasarruflu olmak sadece yiyecek ve giyeceklerle değil hayatımızın bütün safhasında ve bütün nimetlerde geçerlidir. Buna
en güzel örnek elektrik sarfiyatındaki aşırı
israftır. Binbir zorlukla evimize gelip odamızı aydınlatan ve daha birçok alanda faydalandığımız elektriği israf edip hatta
kaçak yollarla kullanarak ülke ekonomisine
zarar vermek, bu yolda çalışan, gece-gündüz sıcakta ve soğukta arızayı gidermek
için çabalayan görevlilerin emeğini çarçur
etmek,bir çok insanın, hatta tüyü bitmemiş
yetimin hakkını gasp etmek, Müslüman’a
yakışan bir davranış değildir. Aynı zamanda kul hakkına girmektir.
Hutbemi Furkan Suresinin 67. ayetinin meali ile tamamlamak istiyorum.”Rahman’ın kulları, harcadıklarında ne israf,
nede cimrilik ederler. Onların harcamaları, bu ikisi arasında gelen bir harcamadır.”
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
çıkışınızda (secde edişinizde) güzel elbiselerinizi giyin, yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri
sevmez.” buyurarak cimrilikle israf arasındaki orta yola girmeye, yani dengeli olmaya
çağırmıştır.
İnsanoğlunun elinin büsbütün açık
olması israf, elinin sımsıkı olması da cimriliktir. Her ikisinin de dinimizde yeri yoktur.
Dinimizin bize tavsiye ettiği yol orta yol
olan tasarruftur. Tasarruf güzel ahlaktır.
İsra Suresi Ayet 29 da Cenab-ı Hak
“Eli sıkı olma, yani cimri olma. Büsbütün eli açık ta olma. Sonra kınanır (kaybettiklerinin) hasretini çeker kalırsın”
buyurarak iktisat kurallarına uyarak tasarrufa önem verilmesini emretmiştir. Sevgili
Peygamberimiz (sav) de bir hadis-i şeriflerinde “ Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyininiz. Fakat bunları yaparken israfa ve
tekebbüre kaçmayınız.” buyurmuştur. (1)
Aziz Mü’minler!
Görülüyor ki hem Cenab-ı Allah
Kur’an-ı Kerimde ve hem de Sevgili Pey4
KAYNAK:
1] Libas 1 Kütüb-i Sitte c 16/ 361
Diyanet Arşivinden Alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
4
2008 HUTBELERİ
1
18 - Ocak
“İSLAM, ALLAH KATINDA
GEÇERLİ OLAN DİNDİR”
Muhterem Müslümanlar!
Din akıl sahibi, şuurlu insanları hür
irade ve istekleriyle iyi ve güzel olan şeylere sevk eden ilahi mesajlar bütünüdür.
Din, insanın yaratıcısı olan Allah, insanlar
ve beraber yaşadığı diğer canlılarla olan
ilişkilerini düzenleyen ilahî bir rehberdir. İnsanoğluna değişik zaman ve mekânlarda
Peygamberler vasıtasıyla tebliğ edilen bu
ilahî nizam, insanın yaratıcısına ve diğer
yaratılanlara karşı görevlerini, yaratılış ga3
Değerli Müslümanlar!
Yüce Rabbimizin âlemlere rahmet
olarak gönderdiği son Resul Hz. Muhammed (sav), değişmeyecek/değiştirilemeyecek son ilahi mesaj olan İslam’ı karanlıklar
içerisinde yüzen insanlığa tebliğ etmiştir.
Allah-u Teala’nın “Oku, Yaratan Rabbinin
adıyla Oku” mesajıyla başlayan ilahî vahyi
öğrenme süreci, “Bugün dininizi sizin
için kemale erdirdim, size verdiğim nimetimi tamamladım ve size, din olarak
yalnızca İslam’ı seçtim.” ayetinin inzal
olmasıyla tamamlanmıştır.
Allah-u Teala, Âl-i İmran Suresi’nin
19. ayetinde “Şüphesiz Allah katında din
İslam’dırQ” ve yine aynı sürenin 85. ayetinde “Kim İslam’dan başka bir din
ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” geçen ifadeleriyle ilahî
vahyin son halkası gerçek ve geçerli hak
dinin İslam olduğunu insanlığa bildirmiştir.
Bu gerçek, kısa sürede bütün dünyada, insanların gönüllerinde yer etmiştir. Öyle ki,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yesini, hangi işlerin iyi ve hayırlı, hangi işlerin de kötü ve zararlı olduğunu öğretir.
Tarih içerisinde insanlar, zaman zaman
ilahî vahyin öğretisinin dışına çıkarak dinin
getirdiği inanç, akide ve ahlaki saflığı bozmuşlardır. Yüce Yaratıcı, bozulan akideyi
yeniden hatırlatmak ve tahrip olan ahlak
anlayışını insana yakışır hâle getirmek için
değişik dönemlerde Peygamberler göndermiştir.
Allah din gönderirken insanı, onun
imkânlarını, sosyal ve kültürel çevresini ve
yaşamını sürdürebilecek ihtiyaçlarını dikkate almıştır. Allah tarafından gönderilen
dinler arasında dil, coğrafya ve tarihî süreç
farklılıkları olmakla birlikte inanç esasları
ve ibadet, adalet, ahlak, doğruluk, sevgi ve
yardımlaşma gibi iyiliği emreden kavramlar
hep aynı olmuştur. Bu kabullere uymayan
davranışlar ise yasaklanmıştır. Bu bağlamda ele alındığında, ilahi dinlerin iyilikleri
tavsiye ettikleri, kötülüklerden de sakındırdıkları hususu müşterek özellikler olarak
ortaya çıkmaktadır.
4
bir kişinin tebliği ile başlayan İslam, kısa
zamanda dünyanın en hızlı yayılan; insanları, sevgiye ve hoşgörüye, gerçek eşitliğe,
temel hak ve hürriyetleri korumaya, ismi
gereği barışa ve huzura, adaleti tesis etmeye, fakiri, yoksulu ve yetimi gözetip kollamaya çağıran bir din olarak bugünlere
gelmiş ve kıyamete kadar da böyle devam
edecektir.
Aziz Müminler!
Bu vesileyle, Müslüman olma şerefini bizlere bahşeden Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükürde bulunalım. Allah
katında tek din olan İslam’ın yüce ve kutlu
elçisine, Sevgili Peygamberimize ümmet
olma sevincini her an içimizde yaşayalım.
Ümmeti olduğumuz Hz Muhammed’in hatırasını her zaman canlı ve diri tutalım.
KAYNAK:
1- Alak, 96/1.
2- Maide, 5/3.
Diyanet
Firhist’e Geri Dön
5
2008 HUTBELERİ
1
25 - Ocak
KUMAR VE ŞANS OYUNLARI
Muhterem Müslümanlar!
Dinimiz, dünyayı daha iyi yaşanır
hale getirmek ve insanca bir hayat sürebilmek için çalışıp kazanmayı, Allah’ın verdiği
nimetlerden olabildiğince yararlanmayı
emir ve tavsiye eder. Ancak, davranışlarımızdaki temel değer ölçüsünü oluşturan
meşruiyet şartı, çalışıp kazanma faaliyetleri
için de geçerlidir. Bu sebeple Müslümanın,
meşruiyet alanı içinde ve helal yolla gerçekleşmeyen işleri yapması yasaklanmıştır.
Kazancın helal olması, meşru yollardan
elde edilmesine bağlıdır. Geçimin helal yollardan sağlanması, dinimizce ibadet olarak
değerlendirilmiştir. “Hangi kazanç en
3
dan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor
musunuz?”(2)
Aziz Mü’minler!
Bütün kötü alışkanlıklar gibi kumar
da, müptelasını kendine esir ederek onun
üretkenliğini elinden alır, ruh ve beden sağlığını bozar, onu toplumla uyumsuz bir
birey haline getirir, cinayete, hırsızlığa ve
soygunlara yöneltir. Bir çok aile felaketinin
arkasında da kumar illeti yatmaktadır.
Gelişen teknolojik şartlar, artık kumarı
masa başında ve birkaç kişi tarafından oynanır olmaktan çıkarıp; büyük kitlelerin iştirak ettiği sayısız kumar türünü de ortaya
koymuştur. Bugün sanal ortamda, kumar
rahatlıkla oynanabilmektedir. Bu sebeple,
çocuklarımız, gençlerimiz kumarın ve diğer
kötü alışkanlıkların pençesine düşme tehlikesi ile her zamankinden daha fazla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Onun için, çocuklarımızın bu konuda koruma ve yönlendirmemize muhtaç oldukları gerçeğini göz
önünde tutalım. Onların bir hastalığa yakalanmaması için nasıl gerekli önlemleri alNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
temiz ve en helal yolla elde edilmiş
olur?” diye sorulduğunda Sevgili Peygamberimiz (sav); “Kişinin el emeği ile ve
kimseyi aldatmaksızın yaptığı meşru ticaret yoluyla elde ettiği kazançtır.” cevabını vermiştir.(1)
Değerli Kardeşlerim!
Temel kazanç prensiplerine aykırı
olması, çalışıp üretme yeteneğini köreltmesi ve çalışmadan kazanma arzusunu
kamçılaması gibi daha pek çok olumsuz
sonuç doğuran kumar, Dinimizce kesin olarak yasaklanmıştır.
Kumar oyunlarının temel niteliği, hiçbir emek sarf edilmeden, haksız yere kazanılmış olmasıdır. Kumar ve benzeri kötü
alışkanlıklar hakkında Yüce Rabbimiz
şöyle buyuruyor: “Ey İman edenler! (Aklı
örten ) içki ( ve benzeri şeyler) , kumar,
dikili taşlar, fal okları ancak, şeytan işi
birer pisliktir. Onlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla,
ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namaz4
maya çalışıyorsak, aynı şekilde onların
kumar gibi kötü alışkanlıklara yakalanmamaları için de her türlü tedbiri almalıyız.
Değerli Müslümanlar!
Hutbemi Nisâ Suresinin 29. ayetinin
mealiyle bitirmek istiyorum: “Ey iman
edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret
dışında, birbirinizin mallarını haksızlıkla
yemeyin.”(3)
KAYNAK:
1-Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned; IV,141,
2-Maide, 5/90-91.
3-Nisa, 4/29
Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
6
2008 HUTBELERİ
1
EVLİLİK VE AİLE
01 - Şubat
Muhterem Mü’minler!
Dinimiz evliliğe çok önem vermiştir. Nikahlanarak evlenmeyi, aile hayatına dikkat etmeyi, zina ve benzeri hatalara düşmemek için
alınması gereken tedbirleri pek çok ayet-i kerime ve hadis-i şerifler zikretmiştir. Tefsir, hadis
ve fıkıh kitaplarında bu konu uzun uzun anlatılmıştır. Aile, kişinin hem huzur bulduğu bir
ortam, hem neslin devamı için bir vesile hem
de kişiyi dinen günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıtadır.
Yüce Mevla “İçinizden kendileriyle
huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda
muhabbet ve rahmet var etmesi O’nun varlığının delillerindendir. Bunda düşünen insanlar için dersler vardır.” [1] buyurmaktadır.
Bu ayet evlilik ve aile hayatındaki hikmetlerin
bir kısmını bizlere beyan etmektedir. İslam dini
3
nımıyla iyi geçinmesini emretmiştir [5]. Peygamberimiz de “mü’minlerin en seçkinlerinin
hanımlarına karşı iyi davrananlar olduğunu”
[6] beyan etmiştir. Bunun yanında Peygamberimiz kadının da kocasına karşı saygılı olmasını
öğütlemiştir. [7]
Dinimizde evlilik sırasında erkek kadına
mehir adıyla belirli bir para veya mal öder ya
da ödemeyi taahhüt eder. Mehir, evlenilen kadının kendisine verilir ve kadın bunda dilediği
gibi tasarrufta bulunur. Mehrin amacı kadına iktisadî bir güç kazandırma ve boşanmanın suistimal edilmesini önlemektir. Özellikle
boşanmalara sıkça başvurulan dönem ve bölgelerde mehrin sebepsiz boşanmalara engel
olduğu bir gerçektir [8]. Allah’ın en sevmediği
helal olan boşanma [9] birbirleriyle geçinemeyen eşlerin en son başvuracakları bir çözüm
şeklidir. Bunun Müslüman bir toplumda sebepsiz ve anlamsız bir şekilde artması kaygı verici
bir gerçektir. Kızgınlık anlarında bilgisizce söylenen “boş ol” gibi açık veya boşanma anlamına gelen kinayeli sözlerle birçok aile
parçalanma durumuna gelmektedir. Dinimiz erkeğe kadın üzerinde baskıya izin vermediği
gibi boşanma konusunda da erkeğe sınırsız bir
yetki tanımamıştır. Bu sorunu azaltmak için di-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
manevî huzur ve sükûn, cinsel ihtiyaçların karşılanması ve neslin devamı gibi evlilik kurumunun en önemli üç yönünü dikkate almış, bu
birlikteliğin meşru ölçülerde nasıl gerçekleştirileceğine dair bilgiler vermiştir. Gayr-i meşru ve
nikâhsız beraberlikler çirkin görülüp yasaklanmış, evlilik teşvik edilmiştir. Peygamberimizin
şu hadisi bu teşvikin en güzel ifadelerindendir:
“Nikah benim sünnetimdendir. Kim benim
sünnetime uymazsa benden değildir”[2].
Aziz Cemaat!
Dinimiz evlilik hakkında bazı sınırlamalar getirmiştir. Kan, süt ve sıhrî hısımlık sebebiyle birbirleriyle evlenmesi haram olanlar
Kur’ân’da ayrıntılı olarak sayılmış [3], bunun
yanında Müslüman bir kadının Müslüman bir
erkekle evlenmesi hükme bağlanmıştır [4]. Aile
hayatına ilişkin bazı hükümler getiren İslam
dini eşlere karşılıklı hak ve sorumluluklar yüklemiştir. Evleneceklerin bu hak ve sorumlulukları
evlilik kurumuna adım atmadan önce öğrenmeleri, kurulacak yuvayı daha sağlam hale getirecektir. Bu açıdan, evlilik hayatındaki helal ve
haramların bilinmesi için önceden aile hayatına
ilişkin konuları iyice öğrenmek gerekir.
Evliliği eşlerin birbirine verdiği sağlam
bir teminat olarak niteleyen dinimiz erkeğe ha4
nimizin hükümlerini iyice öğrenerek evlenmeli,
evlendikten sonra da anlayışlı olmalıdır.
Değerli Din Kardeşlerim!
Toplumumuzda meşru olmayan birliktelikler, gizli evlilikler, hak ve sorumluluklar iyice
bilinmeden yapılan evlilikler yüzünden birçok
genç erkeğimiz ve kızımız aileleriyle beraber
mağdur olmaktadır. Özellikle resmî nikâh yapılmadan evliliğe başlamak bu mağduriyetlerin
önde gelen sebeplerindendir. Bu itibarla kurulacak evlilikler başta resmî yolla yapılmalıdır.
Müslüman milletimize çeşitli yollarla dayatılmaya çalışılan İslamî olmayan birliktelikler ve
aile modellerine karşı topyekun bilinçli olalım.
Kendimizi, evlenecek olan çocuğumuz, akrabamız, arkadaşımız ve komşumuzu bu konularda
bilinçlendirelim. Dağılmış aileler, sokaklarda
kalmış çocuklar, aldatılan ve mağdur olan kadınlar ve gençlerimizin sayısının artmaması
için hepimiz, üzerimize düşen görevleri yerine
getirelim.
KAYNAK:
[1] Rûm, 30/21.
[2] İbn Mâce, “Nikâh”, 1.
[3] Nisâ, 4/23.
[4] Mâide, 5/5; Mümtehine, 60/10.
[5] Nisâ, 4/19.
[6] Tirmizî, “Radâ”, 11.
[7] Buhârî, “Ahkâm”, 1; Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 40; İbn Mâce, “Nikâh”, 4.
[8] Mehmet Akif Aydın, “Aile” md. Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1989, c. II. s. 199-200.
[9] Ebû Dâvûd, “Talâk”, 3.
HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR.
Firhist’e Geri Dön
7
2008 HUTBELERİ
1
SELÂMLAŞMAK
08 - Şubat
Değerli Müminler!
Dinimizde muaşeret kurallarına
büyük önem verilmiştir; bunların en önemlisinin selâmlaşma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Selâm, bir müslümanın diğer
müslüman hakkında hayır dilekte bulunması, sevgi ve dostluğunu dile getirmesidir.
Selâmlaşma toplumda kaynaşma ve dayanışmayı arttırır. İnsanî ilişkileri güçlendirir.
Nitekim sevgili Peygamberimiz, “Size, aranızda sevgiyi artıracak bir şey söyleyeyim mi?” diye sorduktan sonra, “Aranızda
selâmı yayınız” buyurmuştur [2]. Dinimize
göre selâm vermek sünnet, selâm almak
ise selâm verenin muhatap üzerindeki bir
hakkıdır.
3
Araplar “Sabâhunnûr” deyimini kullanmaktadırlar.
Aziz Müslümanlar!
Aslında sözlerin şeklinden daha
önemli olanı, onların arkasındaki iyi niyettir,
temiz duygu ve dileklerdir; selâm verdiğimiz kişilere karşı içimizde hissettiğimiz
sevgi ve saygıdır. Selâmlaşma, müslümanların birbiriyle tanışmalarına ilk adımdır; insanlar arasında dostluk ve kaynaşmaya
vesile olan ahlâkî ve toplumsal bir görevdir.
Kur’ân-ı Kerim’de bildirildiğine göre, cennete girecek müminlere, meleklerin ilk hitabı “Selâmün aleyküm” şeklinde olacaktır.
Söz konusu âyette şöyle buyuruluyor:
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar
da grup grup cennete sevkedilirler.
Oraya vardıklarında kapıları açılır ve
cennet bekçileri onlara şöyle derler:
Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz.
Haydi, ebedi kalmak üzere girin buraya!”[1]
Aziz Cemaat!
Müslümanların, evlerine girdikleNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Çeşitli dinî ve millî geleneklerde değişik selâmlama ifadeleri vardır. Bizim dinî
ve millî geleneğimizde selâm verme, “Selâmün aleyküm” veya “Esselâmü aleyküm” şeklindedir. Selâma muhatap olan
kişi de “Aleyküm selâm”, “Ve aleykümüssselâm” diyerek karşılık verir. Bu sözler, “Allah’ın selâmı üzerinize olsun”;
yani “Allah’tan size esenlik ve güvenlik
diliyorum” anlamında kullanılır.
Hz. Peygamber genellikle “Selâmün
aleyküm”, “Esselâmü aleyküm”, “Merhaba”
gibi ifadelerle selâm verirdi; bu ifadeler
Kur’ân-ı Kerim’de de geçmektedir. Dolayısıyla bunlar Hz Peygamber’in sünnetine en
uygun olan selâmlama şeklidir. Geçmişte
olduğu gibi günümüzde de milyonlarca
köylümüz, kentlimiz böyle selâmlaşmaktadır. Bunların yanında, “Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar” gibi selâmlama ifadeleri
de millî kültürümüzde ortaya çıkan yeni
zenginliklerimizdendir. Bu tür ifadeler diğer
Müslüman milletlerde de bulunmaktadır.
Meselâ bizdeki “Günaydın” anlamında
4
rinde, eşlerine ve çocuklarına, iş yerlerinde
arkadaşlarına ve çalışanlara, yolda karşılaştıklarına selâm vermeleri, Yüce Allah’ın
rızasına vesile olur. Nitekim, Resûlullah’ın
en yakınlarından Enes b. Mâlik’in anlattığına göre Peygamber Efendimiz, sokakta
oynayan çocuklara bile selâm verirdi.
Hutbemizi bir âyet meâliyle bitirmek
istiyorum: “Size selâm verildiği vakit,
ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla
karşılık veriniz. Şüphesiz Allah her
şeyin hesabını gereği gibi yapar.” [3]
KAYNAK:
[1] Zümer, 39/73.
[2] Tirmizî, “Kıyâmet”, 42; İbn Mâce, “İkâmet”; 174, “Et’ime”, 1; Müslim, “Îmân”, 93; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 131; Tirmizî; “İsti‘zân”, 1; İbn
Mâce, “Edeb”, 11.
[3] Nisâ, 4/86.
HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR.
Firhist’e Geri Dön
8
2008 HUTBELERİ
1
15 - Şubat
ALLAH KATINDA DİN İSLÂMDIR
Değerli kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz, on dört asır önce,
âlemlere rahmet olarak gönderdiği son
peygamber Hz Muhammed (sav) aracılığıyla İslâm Dini’ni bütün insanlığa tebliğ
etti. Allah’ın varlığına iman etmek, O'nun
birliğini kabul etmek, O’na hiçbir şeyi ortak
koşmamak ve yalnızca O'na ibadet etmek,
bu dinin temelini teşkil ediyordu. Bu ilahi
mesaj, aynı zamanda insanlığı hakka ve
hakikate, adalete, bilgiye ve hikmete dayanan güzel ahlâka davet ediyordu. Zulmü,
cehaleti ve fitneyi terk etmeye; fakiri, yoksulu, yetimi, yolda kalmışı koruyup kollamaya; komşusu aç iken tok yatmamaya
çağırıyordu.
Bu evrensel çağrı, kısa surede
3
Değerli Mü’minler!
Tarihte olduğu gibi günümüzde de
aynı güçler, İslam’ı; çıkarları ve egemenlikleri karşısında en büyük engel gördükleri
için insanlarımızı bu dinden koparmak
amacıyla planlı ve organize bir şekilde çalışmaktadırlar.
Özellikle etnik ayrımcılıktan, mezhep farklılıklarından, yaşanan bazı ekonomik ve siyasî sıkıntılardan ve hatta
deprem, sel, kıtlık ve benzeri âfetlerden yararlanarak, çocuklarımızın ve gençlerimizin
imanını çalmaya çalışmaktadırlar. Bu faaliyetlerinde, özellikle dinî bilgisi zayıf, ailesi
veya çevresiyle çeşitli sorunlar yaşayan insanlarımız, bu tür odakların öncelikli hedefleri olmaktadır.
Sürdürülen bütün bu çabaların da
başarısızlıkla neticeleneceğine inancımız
tamdır. Ancak bu konuda, biz Müslümanlara önemli görevler düşmektedir. Öncelikle
dinimizin, değerini bilmeliyiz. Başta tevhit
inancı olmak üzere İslâm’ın iman, ibadet
ve ahlâk esaslarına sıkı sıkıya sarılmalıyız.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bütün dünyada, insanların yüreklerinde
yankı buldu. Öyle ki, bir kişinin tebliği ile
başlayan İslâm, kısa zamanda dünyanın
en hızlı yayılan ve insanları, şefkatli kucağına çeken bir din haline geldi. Daha bir
asır geçmeden Asya’dan Kuzey Afrika’ya,
Atlas Okyanusundan Çin Seddine kadar insanlar, İslâm’la şereflendiler.
Müslüman olma bahtiyarlığına
eren sevgili kardeşlerim!
“Allah katında yegane din olan İslâm’ın”1 bu hızla yayılışına ve insanların
akın akın onu kabul etmesine tahammül
edemeyen nice güçler, bu ilerleyişin önüne
geçmek ve insanların kalplerini İslâm’a açmalarını engellemek için her türlü yola başvurdular. İslâm’ı ve Müslümanları tarihten
silmek için sözde kutsal ordular oluşturdular, ancak nihai amaçlarına ulaşamadılar.
Çünkü karşılarındaki insanlar; tevhit,
adalet, takva ve kendine güven; zulme,
şirke, küfre ve haksızlığa karşı koyma gibi
değerleri bünyesinde barındıran yüce bir
dine mensup idiler.
4
Çocuklarımıza ve gençlerimize inanç ve
değerlerimizi öğretmeliyiz. Bir birimizle olan
ilişkilerimizde kişisel menfaatleri ve geçici
dünyevî arzuları değil; adaleti, sevgiyi, hoşgörüyü ve yardımlaşmayı esas almalıyız.
Dinimize ve manevî değerlerimize sahip
çıkmalıyız.
Hutbemi, Kur’an-ı Kerim’in en son
nazil olduğu bilinen ayet-i kerimesinin mealiyle bitiriyorum: “Bugün dininizi, sizin
için kemale erdirdim, size verdiğim nimetimi tamamladım ve size, din olarak
yalnızca İslâm’ı seçtim.”2
KAYNAK:
1- Al-i İmran, 3/19
2- Maide, 5/3
Firhist’e Geri Dön
9
2008 HUTBELERİ
1
22 - Şubat
VEDA HUTBESİNİN İNSAN
HAKLARI AÇISINDAN ÖNEMİ
Muhterem Mü’minler!
Kısa zamanda insanlığa yeni bir medeniyet sunan; insanları hakka, doğruya, kardeşliğe çağıran; köleyle efendiyi, zengin ile fakiri
aynı safta Allah’ın huzurunda yan yana, omuzomuza boyun eğme olgunluğuna eriştiren Peygamberimiz (s.as.), bundan asırlar önce, veda
haccında, orada hazır bulunan 124 bin sahabenin şahsında bütün insanlığa bir hutbe iradedmiştir. İslam’ın hayata getirdiği değerlerin
bir özeti konumundaki bu hutbeye ‘’Veda Hutbesi’’ denilmektedir. Bu hutbe ile tüm insan
hakları güvence altına alınmış, eşitlik ilkeleri
bildirilmiş, gerçek anlamda huzur ve mutluluğun temelleri atılmıştır.
Allah’a hamdederek başladığı bu hutbesinde Hz Peygamber (sav) “Ey İnsanlar!
Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise,
bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu
3
Sakın benden sonra eski yanlışlıklara dönmeyiniz.” buyurmuş ve bizlerin huzur, barış ve
sevgiyle; kardeşce, birlik ve beraberlik içerisinde bir hayat sürdürmemizi istemiştir.
"Suçlu kendi suçundan başkası ile
suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine,
oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.” buyurarak suçların şahsiliği ilkesine
vurgu yapan Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed (sav) hutbesinde günümüzün en
önemli yaralarından birisi olan kan davalarına
da dikkat çekerek şöyle buyurmuştur; “Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyyeden kalma
bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır..”
Muhterem Müminler!
Veda Hutbesinde kadın haklarının korunması ve gözetilmesi hususuna da dikkat
çeken Peygamberimiz (sav) bizlere şu tavsiyeleri yapmaktadır. “Ey İnsanlar! Kadınların
haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah’ın
koyduğu ölçülere hassasiyetle uymayı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti
olarak aldınız. Onları Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde
hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
şehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir şehir
ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da
öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.” buyurarak temel insan haklarını
ondört asır önce ilan etmiş, bütün insanlığa
huzur, barış ve höşgörü içerisinde yaşamanın
yolunu göstermiştir.
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır.” buyuran
Peygamber Efendimiz insanların eşit olduğunu, birbirlerinin kardeşi olduklarını, üstünlüğün ise ancak takavada olduğunu ifade etmek
üzere “Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı
gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın
da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan sakınmaktadır.” buyurmuşlardır.
Muhterem Müminler!
Hutbelerin en güzelini iradeden Hz Peygamber Efendimiz(sav): “Ey Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz.
Müslüman müslümanın kardeşidir ve böylece bütün müslümanlar kardeştirlerQ Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da sizi
yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekecektir.
4
vardırQ’’
Aziz Mü’minler!
Veda hutbesi geçmişte olduğu gibi gelecekte de insanlığa yol gösterecek evrensel
ilkeler manzumesidir. Biz Müslümanlara düşen
görev; bu evrensel mesajlar doğrultusunda sorumluluğumuzun bilincinde hareket ederek; Allah’a karşı kulluk vazifelerimizi en iyi şekilde
yapmamızdır. Hz Peygamber (sav)’in veda hutbesinin sonundaki ikazlarına kulak verelim:
“Ey Mü’minler! Size iki emanet bırakıyorum,
onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı
Kur’an-ı Kerim ve Peygamberin sünnetidir.”
Hutbemi, bir âyet meali ile bitirmek istiyorum: “Peygamber size neyi verdiyse onu
alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.”9
KAYNAK:
1- (Tirmizi,Fiten 2; Müslim ,Hac 194)
2- Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/411 Kahire, 1313
3- (Beyhaki;Tergib 4/392)
4- (Tecrid-i Sarîh, 10/397-398)
5- (Tirmizi,Fiten 2)
6- (Tirmizi,Fiten 2; Müslim ,Hac 194)
7- (Müslim ,Hacc,194)
8- (Muvatta, Kader 3, (2, 899).)
9- (Haşr Suresi , 59 / 7)
HAZIRLAYAN: Durmuş Ali Çetmi
Serik İlçe Vaizi
Firhist’e Geri Dön
10
2008 HUTBELERİ
1
29 - Şubat
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
Muhterem Mü’minler!
Yüce dinimiz İslam, insanoğluna yapılan hikmetli öğüt ve güzel sohbetin ne
derece önemli olduğunu her vesileyle bizlere haber vermektedir.
Nitekim hutbemizin başında okuduğumuz ayeti kerimede Cenab-ı Hak “(ey
habibim) öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere yarar sağlar.” (1) Sevgili Peygamberimiz de; “din nasihattir” buyurarak
insanları güzel sözlerle uyarmanın, onları
dini konularda aydınlatmanın önemine işaret etmektedir.
İşte bu ulvi görevi ülkemizde yasal
olarak üslenmiş olan devlet kurumu Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşunun 84. yılı
münasebetiyle bugünkü hutbemizde, özel
olarak başkanlığı tanıtmaya çalışacağız.
3
neğe, üstün bir ahlak ve fazilete, manevi
bir coşkuya sahiptir. Din hizmeti aynı zamanda sosyal gayretlerin başlangıcı ve
özüdür.
Zengin bir kültür ve medeniyetin sahibi olan Türk’ler, Müslüman olduktan
sonra dine sarılmışlar, yüzyıllarca İslam’ın
bayraktarlığını yapmışlar ve din hizmetine
gerekli ilgiyi göstermişlerdir. Tarih boyunca
Müslüman Türklerin kurdukları devletlerde
din hizmeti en üst düzeyde ve çağın icaplarına uygun teşkilatlarla yapılmış ve bu teşkilatta görev alanlara layık oldukları itibar
gösterilmiştir. Cumhuriyet döneminde ise
din hizmetine, temel unsurları muhafaza
edilerek yeni bir şekil verilmiş ve bu hizmetin Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle yürütülmesi uygun görülmüştür.
Diyanet İşleri Başkanlığı bugünkü
yapısıyla merkez, taşra ve yurt dışı kuruluşlarından oluşmakta ve 90 bine yaklaşan
personeli ile bu kutsal hizmeti yürütmeye,
her türlü güzel hizmete layık olan milletimize yararlı olmaya çalışmaktadır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Aziz Mü’minler!
Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart
1924’ te 429 sayılı Kanunla Başbakanlığa
bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur. Kuruluş amacı İslam Dininin inançları, ibadet ve
ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din
konusunda halkı aydınlatmak ve ibadet
yerlerini yönetmektir.
Bu yüce amaçla 84 yıl önce kurulan
bu müessese, üzerine düşen bu görevi imkanlar ölçüsünde en güzel şekilde yerine
getirmeye çalışmış ve halen de çalışmaktadır.
Bu dönemde; dine ve ilme hizmet,
kardeşlik duygusu, vatan ve millet sevgisi
ve ileri gitme düşüncesi, 84 yıllık Diyanet
ömrünü yücelten ve bereketlendiren önemli
uğraşlar olmuştur.
Tabii ki din hizmetini 84 yılla sınırlamak veya bu hizmetin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşu ile başladığını
söylemek mümkün değildir. Asr-ı saadetle
başlayan din hizmeti sağlam bir kaynağa,
derin ve zengin bir geçmişe, köklü bir gele4
Diyanet İşleri Başkanlığı camilerde,
Kur’an kurslarında ve eğitim merkezlerinde sözlü olarak yürüttüğü dini tebliğ ve
irşat görevini yazılı, sesli ve görüntülü yayınlarla yürütmeye çalışmaktadır. Her seviyede okuyucunun dini ihtiyacını
karşılayacak kitapların yanında, aylık olarak Diyanet Aylık Dergi ve yine aylık olarak
Diyanet Çocuk Dergisi ve üç aylık İlmi
Dergi de yayınlanmaktadır. Bu yayınların
büyük ilgi gördüğünü ve geniş bir kesime
ulaştığını yüz binlere ulaşan baskı adetleri
ortaya koymaktadır.
Başta dini olmak üzere bireysel,
sosyal, bilimsel alanda ortaya koyduğu hizmetlerini gördüğümüz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 84. yılını kutluyoruz. Bu
kurumun vatan ve millet bütünlüğü içerisinde daha nice yıllara ulaşmasını temenni
ediyor, hizmeti geçenlerden ahirete göç
edenleri rahmetle anıyor, hayatta olanlara
hayırlı ömürler ve başarılı hizmetler diliyoruz.
KAYNAK:
1) Zariyat/ 55
Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır
Firhist’e Geri Dön
11
2011 HUTBELERİ
1
07 - Mart
ALKOL VE UYUŞTURUCUNUN
ZARARLARI
Değerli Müminler!
Yüce dinimiz İslam akıl, can, mal, din
ve neslin korunmasını emreder. İnsanı diğer
canlılardan ayıran akıl; öğrenme, anlama,
doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırma melekesidir ve dini bakımdan sorumlu olmanın şartlarındandır. Aklı olmayanlar yükümlü
sayılmadıkları gibi aklını kullanmayanlar da
hoş karşılanmamıştır. Aklı kullanmama; küfredenlerin imana gelmesini engellemiş, kıyamet
günü azaba atıldıklarında, onları “aklımızı
kullansaydık şu yakıcı alevde olmazdık”(1)
dedirten, dönüşü olmayan pişmanlık ve sürekli azaba sevketmiştir. Aklı işlevsiz kılan
3
Değerli Müminler!
Bu nebevi teşbih çok önemlidir. Çünkü
insanın insanla ve yaratıcısı ile ilişkilerini bozarak fiziki ve manevi çevresini kirleten alkol ve
uyuşturucular; ülser, pankreas bozuklukları,
damar tıkanıklığı, siroz gibi tıbbın müdahalede
zorlandığı ciddi rahatsızlılara sebebiyet vererek bağımlılarını ölüme götürmektedir. Tedavinin yol açtığı maddi zarar ya da sebebiyet
verdiği hastalıklar nedeniyle meydana gelen iş
kayıpları da aileleri perişan etmektedir.
Değerli Müminler!
Başlangıçta “şu kadarla bir şey olmaz,
haydi neşemize ortak ol” şeklindeki masumane telkinlere muhatap olanlar Hz. Peygamber (sav) in “Çoğu sarhoş edenin azı da
haramdır” (4) sözünü; alkollün kimi hastalıkları
tedavi ettiği görüşünde olanlar da Hz. Peygamber’in “O çare değildir, haramla tedavi
olmayın” (5) hadisini unutmamalıdır. Üzülerek
söyleyelim, şeytan işi pislik diye Kuran’ın yerdiği bu maddeleri sosyal aktivitelerin parçası
saymak, tam bir zihni savruluştur. Dinin yasak
ettiği tıbbın hiçbir faydasını tespit edemediği;
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
alkol ve uyuşturucular dinimizce haram sayılmış ve Maide suresi 90 ve 91. ayetlerde şöyle
buyrulmuştur. “Ey İman edenler! Şarap,
kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan
uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan
içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık
(bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?”(2)
Bu ayetlerde içki diye meal verdiğimiz
“hamr” esasen aklı örten her şeyin ismidir. Bu
bakımdan alkollü içecekler ve her türlü uyuşturucu yasak kapsamındadır. Kur’an-ı Kerim
“hamr”ın; insanı Allah’ı zikirden, namazdan
uzaklaştırdığını, insanlar arasına kin ve düşmanlık soktuğunu hatırlatarak onlardan uzak
durmamızı istemektedir. Hakikaten alkol ve
uyuşturucular, bilinci ve iradeyi iptal ederek
kullanıcılarını esir etmektedir. Hz. Peygamber
“devamlı hamr (içki) kullanan, puta tapan
gibidir.”(3) hadisiyle neşesini alkole bağlayarak vakar ve ciddiyetini kaybedenleri, taşlara
köle olan putperestlere benzetmektedir.
4
aksine öldürücü zehir diye vasfettiği bir şey,
nasıl sosyal aktivite kapsamına dâhil olur?
Sevincini artırma ya da kederini unutma sebebiyle alkol ve uyuşturucu kullanmak, daha kullanmadan sarhoş olmak demektir. Allah’ın
yasakladığı bir şeyle ne sevinç olur, ne hüzün
iptal edilir.
Kişi bu maddeleri alınca başlangıçta
çevresinden gizlenir. Zira kullanma gerekçeleri
gerçekleşmemiştir. Sonra vicdan azabı duyar,
unutmak için yine başa döner. Suçluluğunu
unutmak gayesiyle daha fazla içer, depresyona girer ve sürekli huzursuz olur. İleri safhada ölümcül rahatsızlıklara yakalanır.
“Her kötülüğün anası” (6) diye Hz. Peygamberin uyardığı alkol ve uyuşturucudan uzak
kalınız. Bağımlıları ise mutlaka doktor kontrolüyle bu illetten kurtulmaya çalışmalıdır.
KAYNAK:
1. Mülk 10
2. Maide 90-91
3. İbni Mace Eşribe 3
4. İbni Mace Eşribe 10 Nesai Eşribe 26 Darimi Eşribe 8
5. Müslim Eşribe 3 Ebu davud Tıb 11
6. Nesai Eşribe 45
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Kumluca Müftüsü
Firhist’e Geri
Firhist’e
GeriDön
Dön
12
2008 HUTBELERİ
1
ÇANAKKALE ZAFERİ
14 - Mart
Muhterem Müslümanlar!
Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu
zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir önemi
vardır. Bu büyük olay, adeta bugün meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve canlıdır.
Çanakkale Zaferi, Birinci Dünya Savaşında kahraman askerlerimizin, cihanı
hayrete düşüren bir iman ve kahramanlık
destanıdır. Bu zafer, milletimizin, iman ve
azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir.
Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve
dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan;
haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok
etmek amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldıran bir iman-küfür
3
liyor, hiçbir tereddüt bile göstermiyor,
sarsılmak yok!... Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı kerim, cennete girmeye
hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek giriyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şayan-ı
hayret bir misaldir. Emin olmalısınız ki,
Çanakkale muharebesini kazandıran,
bu yüksek ruhtur.”
Çanakkale Zaferi, vatanı, bayrağı,
milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına
eren şehitlerin destanıdır.
Çanakkale Zaferi, anaların biricik
evladını, şefkat ve merhametle bağrına
basıp;
2
Firhist’e Geri Dön
mücadelesidir.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz
Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz
Diyerek bütün gücüyle düşmana karşı
koyan milletimizin destanıdır.
Çanakkale Savaşı, Yüce Rabbimizin
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda
siz de savaşın.” (Bakara,190) emrine uyarak cepheye atılan kahraman askerlerimizin destanıdır.
Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa
Kemal ATATÜRK, Çanakkale’deki askerimizin manevi gücünü şöyle anlatıyor :
“Karşılıklı siperler arası sekiz metre,
yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamayarak kamilen şehit
düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal ve tevekkül ki, ölenleri
görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini bi4
Hakkını helal et şefkatli ana
Canım feda olsun kutsal vatana
Diyerek karşılık verdiği, cefakar analar ile
yiğit ve kahraman Mehmetçiklerin destanıdır.
Aziz Mü’minler!
Önümüzdeki çarşambayı perşembeye bağlayan gece, gelişiyle kainatı şereflendiren Sevgili Peygamberimiz Hz.
Muhammed (sav) in doğum günü, Mevlid
Kandilidir. Bu vesileyle ümmeti olmakla
gurur duyduğumuz Peygamberimiz (sav) in
şefaatine nail olmamızı niyaz ederim. Mevlid kandiliniz mübarek olsun.
Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana
Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana
Diyerek cepheye uğurladığı; oğlunun da
anasının elini öperek;
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
KAYNAK:
Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
13
2008 HUTBELERİ
1
21 - Mart
ORMANLARIMIZI KORUYALIM
Muhterem Mü’minler!
Orman ve ağaç Allah’ın bize lutfettiği nimet en büyük nimetlerdendir. Beşikten mezara kadar orman ve orman
ürünlerinden faydalanmaktayız. Çocukken
beşiğimiz için olan ağaç; büyüyünce okulumuzda masamız, evimizde çatımız, son
yolculuğumuzda da tabutumuz olarak bizi
kucaklamaktadır. Meyvesinden gıdalanır
çeşitli bileşimlerinden ise ilaç olarak istifade edip şifa buluruz. Zaman zaman barındırdıkları canlıları, yeşilliği doyumsuz bir
zevkle seyredip huzur buluruz, bazen de
yetiştirdiği canlılardan avlanarak faydalanırız. Çok yorulduğumuzda, daraldığımızda
bir orman kampı, yayla havası, kekik kokusu ister canımız. Sıkıntılarımızı atıp
huzur bulalım diye. Hele köklerinin arasından, tıpkı bir ana göğsünden çocuğuna su3
vatan çöl olmaya mahkumdur. Miraçta
Sidre, Cennette Tuğba olarak karşımıza
çıkan ağaç; insanlara yeşiliyle, akarsuyu ile
cenneti; çöl ise kavurucu sıcaklığı, kıtlığı
ve kuraklığı ile cehennemi hatırlatır. Sizler
çocuklarınızın, içinde huzur bulacakları
cennette mi olmalarını istersiniz; yoksa
azap içinde kalacakları cehennemde mi?
Eğer cennette olmalarını istiyorsak ağacıyla, ormanıyla, yemyeşil görünümüyle,
cıvıl cıvıl kuş sesleriyle cennet gibi bir
vatan bırakalım onlara.
Bugüne kadar kesilen ve yakılanların yerine gelin yeni fidanlar dikelim. İlimizde her ilçe, her köy ve her mahallede
nüfus sayısınca kişi başına bir fidan dikme
kampanyası başlatalım. Bu kampanyamız
hem geleceğimizin teminatı hem de ahiret
mükafatımız olsun. Çünkü yüce Peygamberimiz hadis-i şerifinde şöyle buyuruyorlar: “Hiçbir Müslüman yoktur ki; o, ağaç
diksin, yahut ekin eksin ve (sonra) mahsulünden insan, kurt, kuş yesin de kendisi müstefit olmasın. Elbette Müslüman
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nulan süt misali fışkıran kaynak suyunu
kana kana içerken; dallarının ve yapraklarının çıkardığı lahuti bir sesle gönlümüze ferahlık ve huzur verir ormanlarımız. Kökleri
ile vatan toprağını muhafaza ederken,
mevcudiyeti ile iklimlerin ve yağışların düzenini tanzim eder. Gerçekleştirdiği fotosentez olayı ile atmosferdeki kirlettiğimiz
havayı temizleyerek yine bizim kullanımımıza sunar. Ormanlarımız barındırdığı binlerce, milyonlarca canlılarla aklımızın
alamayacağı kadar sayısız nimet sunar biz
insanlara.
Aziz Mü’minler!
Ormanların doğrudan ve dolaylı faydalarını saymaya kalkışırsak ciltler dolusu
kitaplar meydana gelir. Ama ne yazık ki
sunduğu nimetlerini saymaktan bile aciz
kaldığımız ormanlarımız, ya tarla açmak,
ev yapmak için yakılıyor ya da küçücük çıkarlar için hunharca katlediliyor. Bu çok
üzücü bir durumdur.
Muhterem Mü’minler!
Ormanları yok edilmiş bir toprak, bir
4
diktiği ile, ektiği ile sevaba nail olur mükafat kazanır.” (1)
Değerli Mü’minler!
Hutbemi konu ile ilgili ayet ve hadis
mealleri ile bitirmek istiyorum: Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Taneler, bitkiler,
sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye
yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl
şarıl yağmur yağdırdık.”(2)
Sevgili Peygamberimiz de hadis-i
şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Bir ağaç
diken kimseye Cenab-ı Hak, diktiği
ağaçtan çıkan meyve kadar ecir ve
sevap takdir ihsan buyurur.” (3)
KAYNAK:
1) Müslim, C. 3.K. Müsakat, b.2. H:1552 s.
1188, Beyrut: Tecrid terc, c. 7, s. 121, 5.bsk
2) Nebe Suresi 14,15,16
3) Tecrid terc. C. 7. s. 122
Hazırlayan : Mustafa ALTUN
Serik Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
14
2008 HUTBELERİ
1
28 - Mart
SAĞLIĞIMIZI KORUMAK
DİNİMİZİN EMRİDİR
Değerli Müminler!
Yüce İslam Dininin asıl amaçlarından birisi de aklı ve canı korumaktır. Her
şeyin insan için yaratılmış olması insanın
değerinin büyüklüğüne işaret etmektedir. O
halde Dinin prensipleri esas alınarak
beden ve akıl sağlığına gereken önem verilmelidir. Sağlık, hem mutlu yaşamanın,
hem de maddi ve manevi sorumluluğu yerine getirmenin alt yapısını oluşturmaktadır.
Bu nedenle sağlığı bozan her şeyden uzak
durulmalı, sağlıklı ve mutlu yaşamak için
gerekli tedbirler alınmalı, bu manada dinin
emir ve tavsiyelerine de uyularak Allah’ ın
verdiği bu emanete sahip çıkılmalıdır. Sağlıklı ve mutlu yaşamanın yolu Allah’ın ve
3
şeylerden kaçınılması istenmiştir. (3)
Aziz Mü’minler!
Sağlığı olumsuz yönde etkileyecek
davranışlardan sakınmak nedenli önemli
ise, hastalanınca da tedavi olmak en az o
kadar önemlidir. Bu bakımdan sevgili peygamberimiz “Allah cc verdiği derdin şifasını da verir” ve yine “öyleyse tedavi
olun” buyurarak hasta olan kişilerin tedavi
olmalarının dini bir görev olduğunu hatırlatmışlardır.(4) O halde geliniz, güzel dinimizin ilke ve prensiplerini Allah’a kulluk
bilinciyle hayatımıza tatbik edelim, sağlıklı
toplumun sağlıklı şahıslardan oluştuğunu
asla göz ardı etmeyelim. Sağlıklı birey ve
toplum için sağlık kurallarına ve bu konudaki uyarı ve önerilere kulak verelim. Unutmayalım ki, insanlara hayat verecek, onları
maddeten ve manen sağlıklı ve diri tutacak, gönüllerini manevi ölümden kurtaracak reçete, Allah ve Rasulünün emir ve
yasaklarına bağlılıktır. Sözlerimi bu hakikati
en güzel şekilde vurgulayan, hutbemin başında okuduğum ayetin mealiyle bitiriyoNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Rasülünün emir ve tavsiyelerine uymaktan
geçer.
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Dinimiz İslam, İnsanları Allah’a
kulluğa çağırırken; hüküm ve prensipleriyle
de dini, aklı, canı, nesli ve malı korumayı
amaçlayan evrensel değerler ortaya koymuştur. Hiç şüphe yok ki, bu değer ve
prensipler kişi ile toplum sağlığını da ilgilendirmektedir. Kişi ve toplum sağlığını korumanın en önemli şartı ise temizliktir.
Bunun içindir ki, İslamda temizliğe büyük
önem verilmiş, maddi ve manevi kirlerden
temizlenip, arınanları Yüce Allah’ ın sevdiği
bildirilmiştir.(1) Elbise, beden, ruh ve çevre
temizliği emredilmiş hatta maddi ve manevi
temizlik, namaz ve benzeri ibadetlerin
temel şartlarından sayılmıştır.(2) Yine bu
amaçla temiz ve faydalı gıdalar helal, sağlığa zararlı olanlar ise haram kılınmıştır.
Aynı şekilde bireysel ve toplumsal hayatı
ciddi biçimde tehdit eden alkollü içkilerin ve
uyuşturucu maddelerinin kullanılması
haram kılınmış, bu ve benzeri zararlı
4
rum; “Ey İman edenler! Allah ve Rasülü,
sizi hayat verecek şeylere çağırdığı
zaman, o çağrıya uyun ve bilin ki Allah
kişi ile kalbi arasına girer, ve yine bilin
ki onun huzurunda toplanacaksınız.”(5)
KAYNAK:
1 Bakara, 2/22
2 Tevbe 9/108
3 Maide 5/9
4 Tecrid-i Sarih 12. cilt 75. Sahife
5 Enfal 8/24
Hazırlayan: Mustafa KARADAĞ
Antalya Merkez Vaiz
Firhist’e Geri Dön
15
2008 HUTBELERİ
1
KİTAP SEVGİSİ
04 - Nisan
Muhterem Mü’minler!
Yazılarak bir araya getirilmiş bilgileri
ve yazılan malzemeyi ifade eden “kitap”1
dinî literatürümüzde özellikle Kur’an-ı
Kerim için kullanılan bir isimdir.
Daha başlangıçta okumak, kalemle
yazmak, bilmek, öğretmek2 gibi evrensel
değerlere yer veren İslam medeniyetinin
özünde kitap vardır. Şüphesiz bu, geçmiş
kitapları doğrulayıcı,3 insanları zulmetten
aydınlığa çıkarıcı,4 apaçık bir hidayet ve
rahmet kitabı5 olan Kur’an-ı Kerimdir. Hz
Muhammed’e göre “...O, Allah’ın en sağlam kulpudur. Okuyan onu okumaya
doymaz. Ne kadar tefsir edilse manası
tükenmez. Kim onunla söylerse doğru
söyler. Kim onunla hükmederse adaleti
yerine getirir. Kim onunla amel ederse
3
kitap ve kütüphane büyük bir ilgi görmüştür. Hatta kervansaraylarda konaklayan
yolcuların istifade etmesi için teşekkül
eden kütüphaneler, bu topraklarda hayatın
kitapla ne kadar iç içe olduğunu ortaya
koymaktadır. Diğer taraftan kültürümüzde
kitap sevgisi minyatür, tezhip, hat gibi sanatlarla estetik bir boyut kazanmıştır. Şüphesiz kaynağını Kur’an ve sünnetten alan
bütün bu birikim, İslam dünyasının aydınlanmasını temin ederken Batı’nın da ortaçağ karanlığından uyanmasını sağlayan
önemli bir dinamik olmuştur.
Değerli Kardeşlerim!
Kitap iyi bir dosttur. Varlık gayemizi
açıklayan, hayatı daha anlaşılır hale getiren, eşyada sanatı, sevgi ve paylaşmada
fazileti, birlik ve dayanışmada rahmeti, ayrılıkta azabı göstererek elimizden tutan
gerçek bir dost... Biz aslında onunla görür,
onunla yürür, onunla hissederiz. Onun olmadığı yerde cehalet, şiddet, inat, kaos,
hak ihlali, kanaatsızlık, haddini bilmemek
ve sorumsuzluk vardır. “Cahil cesur olur”
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ecir ve sevap kazanır. Kim de onunla çağırırsa çağırdığını hidayete çağırır.”6
Değerli Mü’minler!
Hz Adem ile Hz Muhammed arasında zaman zaman gönderilen “suhuf” ve
“kitap” lar, din- dünya ilişkilerinin öğretimi
yanında ilmin ve kitabın da gelişmesini
sağlamıştır. Nitekim müslümanlar Hz Ebubekir döneminde bir araya getirilen mushafla, bilgiyi ilk defa yazılı kayıt altına alma
tecrübesini yaşamışlardır. Islamın erken
sayılabilecek bir döneminde sadece Kur’an
ilimlerinde değil; aynı zamanda felsefeden
cebire, fizikten astronomiye, tıptan tarihe
kadar yazılmış pek çok kitap müslümanların kütüphanelerinde en mûtenâ yerlerini
almıştı. Hikmeti “mü’minin yitiği” kabul
eden bir anlayışla farklı kültür çevrelerinden yapılan tercümeler ve o dönemde
İslam beldelerindeki kütüphanelerde bulunan yüz binlerce eser, kitaba verilen değerin somut bir göstergesidir.
Gerek Selçuklu’da gerekse Osmanlı’nın kuruluş ve yükseliş döneminde
4
sözü bu yüzden söylenmiştir.
Kıraathane kültüründen kahvehane
anlayışına geçiş -maalesef- toplumumuzun
kitapla ilgili zihniyet dönüşümünü gösteren
önemli bir örnektir. Iletişimin bu denli geliştiği, hızlı bir değişim ve dönüşümün yaşandığı günümüzde geleceğimizi nitelikli bilgi
ve kitabın belirleyeceği açıktır. Bu sebeple
dini, ilmi, edebi olarak tefekkür dünyamızı
süsleyen; ruhumuza, benliğimize, kültür ve
medeniyetimize yön veren kitaplarımıza
gereken ilgiyi göstermeliyiz. Hayatımızı kitapla yeniden buluşturmalıyız. Zira bilgi ve
kitap olmadan yaşanılan dindarlığın, yapılan sanatın, yürütülen zıraat ve ticaretin bir
eksiklik olduğu asla unutulmamalıdır.
KAYNAK:
1 Isfahani; Müfredat, ktb md.
2 K.Kerim; Alak, 1-5.
3 K.Kerim; En’am, 92.
4 K.Kerim; İbrahim, 1.
5 K.Kerim; Nahl, 89.
6 Tirmizi; Sevabü’l- Kur’an, 14.
Hazırlayan: ŞABAN ERDİÇ
İL VAİZİ
Firhist’e Geri Dön
16
2008 HUTBELERİ
1
11 - Nisan
ÂLEMLER İÇİN RAHMET OLAN
GÜZEL PEYGAMBERİMİZ!
Değerli Müminler
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) henüz
dünyaya gelmeden önce, insanlar değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı.
Küfür ve şirk gönülleri karartmış, haksızlık
hayatın bütün alanlarını kuşatmıştı. Sosyal
hayat bozulmuş, ahlâkî değerler yozlaştırılmıştı. Akrabalık bağları koparılıyor, komşuluk hukuku ihlâl ediliyordu. Kadınlara insanî
muâmele yapılmıyor, zâlimler mazlumları
eziyor, emeğin hakkı verilmiyordu.
Muhterem Kardeşlerim!
İşte Sevgili Peygamberimiz, karanlığın böylesine yoğun olduğu bir dönemde
dünyayı şereflendiriyordu. Sapıklık, putperestlik ve hurafelerle kararan gönülleri,
Kur’ân’ın nûruyla aydınlatıyor; insanlığı yalnızca, Allah'a kulluk etmeye çağırıyordu. Bu
çağrıya kulak verenlere, sözün doğrusunu
3
iki taraf arasında kalıp öldüğünü görünce,
bundan büyük üzüntü duymuş; “Ey Allah'ın
Rasûlü, neden bu kadar üzülüyorsunuz,
bunlar müşrik çocuklarıdır” diyenlere şu
ibretli cevabı vermişlerdir; “Bunlar müşrik
çocukları da olsa masumdurlarQDikkat
edin, çocuk öldürmeyin! Her insan tertemiz fıtrat üzere yaratılmıştırQ”(4) Aynı
şekilde ana-babaya, kadınlara, yaşlılara
şefkat gösterilmesini ve iyi davranılmasını
emretmiş; kişinin mü’min kardeşine tebessümde bulunmasının bile sadaka olduğunu
belirtmişlerdir. Şüphesiz bütün bunlar o
Yüce Peygamber’in âlemlere rahmet olarak
gönderildiğini göstermektedir.
Saygıdeğer Müminler!
Sevgili Peygamberimiz’in “âlemlere
rahmet oluşu” yalnızca insanlarla sınırlı
kalmayıp, bütün canlıları kuşatmıştır. Bir
hadislerinde; “Allah, merhametli olanlara
rahmetiyle muamele eder. Öyleyse, sizler
yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsinler...”(5)
buyurarak bütün varlıklara şefkatle muamele edilmesini istemişlerdir. Diğer bir
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
söylemeyi, emanete riâyet etmeyi, akrabalık
bağlarını korumayı, komşularla iyi geçinmeyi ve kan dökmekten sakınmayı öğütlüyordu. Zina yapmaktan, yalan söylemekten,
yetim malı yemekten, haksız kazanç sağlamaktan, namuslu insanlara iftira etmekten
uzak durmayı emrediyor; insanları namaz
kılmaya, oruç tutmaya, zekât vermeye, iyilik
yapmaya, bireysel ve toplumsal sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyordu.
Çünkü O, Yüce Kur’ân’ın ifadesiyle “alemlere rahmet olarak gönderilmiş”ti.(1) Bir
hadislerinde; “Ben bir rahmet ve hidayet
rehberiyim”(2) buyurmuş; müşriklere bedduâ etmesini teklif edenlere,“Ben lânet
eden değil, âlemlere rahmet olarak gönderildim” diye cevap vermiştir.
Çocuklara şefkat ve merhamet gösterilmesini istemiş; çocukları öperken birisinin; Ya Rasûlallâh, ‘Siz çocukları öper
misiniz? Ben çocukları hiç öpmem’ demesi üzerine; “Allah senin kalbinden
şefkat ve merhameti çıkardıysa ben ne
yapayım!”(3) diye bu kişiyi uyarmıştır. Bir
savaş esnasında bir kaç çocuğun çarpışan
4
hadislerinde de; “Haksız yere bir serçeyi
bile öldürenden Yüce Allah kıyamet gününde hesap soracaktır” (6) buyurmuşlardır. Bir defasında açlıktan karnı sırtına
yapışmış, yorgun ve bitkin duruma düşürülmüş bir deve görünce; “Konuşamayan bu
hayvanlar hakkında Allah’tan korkun” (7)
buyurarak deve sahiplerini ikaz etmiştir.
Yine kedisini aç bırakarak işkence eden bir
kadının ilahi cezaya uğrayacağını bildirmiş,
köpeğe yaptığı iyilik yüzünden de bir kişinin
cennete gireceğini haber vermişlerdir. (8)
O halde Aziz Kardeşlerim, geliniz,
bizler de Sevgili Peygamberimiz gibi; ailemiz, çocuklarımız, komşularımız, akrabalarımız, kısaca tüm insan ve canlılar için
rahmet vesilesi olalım. Elimizle, dilimizle, iş
ve icraatlarımızla çevremize faydalı olup,
güven, huzur ve mutluluk verelim. Sözlerimi, hutbemizin başında okuduğum âyet-i
kerimenin meâliyle bitiriyorum: “(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet
olarak gönderdik.”
KAYNAK:
Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
17
2008 HUTBELERİ
1
ÇOCUK SEVGİSİ
18 - Nisan
Muhterem Müslümanlar !
Yüce Dinimiz İslam aklın, nefsin,
malın ve dinin korunması yanında neslin de
korunmasını hedeflemiştir. Buna göre çocuklarımızın beden ve ruh sağlığı yönünden
muhafazası dinimizin bize yüklediği bir sorumluluktur. Bu sebeple onların geleceklerini
tehdit edebilecek her türlü olumsuzluğa
karşı tedbir almak hepimizin görevidir. Bütün
insanlara ve bütün mahlukata karşı daima
sevgi ve şefkat içinde olan sevgili Peygamberimiz (s.a.v) özellikle çocuklara farklı bir
muhabbet beslemiştir. Sevilmeyi, şefkati ve
merhameti yeterince tadamayan cahiliye
devri çocukları onun sayesinde toplumun
göz bebeği haline gelmişlerdir. Peygamberimiz (s.a.v) çocuklara selam vermiş, hal ve
hatırlarını sormuş onlarla şakalaşmış, torunlarını mübarek sırtına bindirmiş, namazın en
önemli rüknü olan secde anında mübarek
3
tişeceği çağda değişik yollarla çocukların
kazanç kapısı haline getirilmesi doğru değildir.
Muhterem Müslümanlar!
Çocuklarımız bize Allah-ü zülcelalin
emanetidir. Onlar tertemiz olarak bize emanet edilmişlerdir. Kendilerine doğruların öğretildiği ve güzel alışkanlıklar kazandırıldığı
takdirde İnşaallah hayırlı birer evlat olacaklardır. Aslında bütün ana babalar çocuklarının hayırlı evlat olmalarını isterler.
Bunun için yetiştirilmelerinde dikkat
edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Mesela helal lokma ile beslemek, huzurlu ve
kavgasız bir aile ortamı hazırlamak, ruh
dünyalarını güzel ahlak ile süslemek, sorumluluk bilinci aşılamak zamanı geldiğinde
dini görevlerini uygun bir tarzda anlatmak,
öğretmek ve onları kendimize arkadaş bilip
samimi ilgi göstermek gibiP
Aziz Müslümanlar!
Çocuklarımızı yetiştirirken onlara dini
değerler yanında, Milli değerleri de öğretmeliyiz. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının arefesindeyiz. Bildiğiniz gibi bu
en büyük Milli armağanı Cumhuriyetimizin
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sırtına çıkan torunu memnun oluncaya
kadar oynasın diye secdeyi uzatmıştır. Onlara değer vermiş ilgi göstermiştir.
Sevgi kadar güçlü, sevgi kadar etkili
ve sevgi kadar umutlu bir güç yoktur. Bu
güce her yaştaki insanın ihtiyacı vardır. O
güç olmazsa, hayat da olmaz. Sevgiyi esas
alan ailelerde yetişen çocuklar mutlu ve huzurludur. Sevgiyi kaybedenler ise kavgalı,
soğuk ve kendi başlarınadır.
Çocuklar sevilmek istediğini hareketleriyle belli eder. Hele bu, küçük çocuklarda
açıkça görülür. Gelir, ilgi çekmeye çalışır.
Televizyon seyrettiğiniz anda televizyonu
kapatır. Ekranın önüne geçer, gövdesi ile
görüntüyü engellemeye çalışır. Okumaya
başladığımız gazetenin altından vurmaya
başlar, kırar, döker. Çocuğun sevgi beklentisini anlamayıp, git başımdan diye azarlamak doğru bir davranış değildir. Anne
babalar, çocuk için en önemli besinin
”Sevgi” ve “sevecenlik” olduğunu bilerek,
çocuklarına yeterince ilgi ve sevgi göstermelidir. Günümüzde çocuk istismarı önemli
bir problem olarak karşımızda durmaktadır.
Evinde aile sıcaklığı ortamında sevgiyle ye4
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk yavrularımıza hediye etmiştir. Dini olsun, milli
olsun bayramlar sevinç ve neşelerin milletçe
paylaşıldığı mutlu günlerdir. Bu mutlu günlerden biri 23 Nisan 1920 tarihidir. Bu, Atatürk’ün “Hakimiyet Kayıtsız şartsız
Milletindir” dediği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dualarla açıldığı sonra da bir bayram
olarak çocuklara armağan edildiği bir tarihtir.
Milletimize ve çocuklarımıza kutlu olsun.
Hutbemi Ayeti Kerime ve Hadis-i
Şerif mealleriyle tamamlamak istiyorum.
Cenab-ı zülcelal Hazretleri, Furkan süresinin 74. ayeti celilesinde şöyle buyuruyor;
”Onlar Ey Rabbimiz eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl. Ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder
eyle, derler.”
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de,”Çocuklarınıza güzel davranın ve onları
güzel terbiye edin” buyurmuşlardır.
KAYNAK:
1- Furkan 25/74
2- İbn-i Mace, Edeb, 3
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
18
2008 HUTBELERİ
1
EMEĞİN DEĞERİ
25 - Nisan
Muhterem Müslümanlar!
Bizler bu dünyada Cenabı Hakkın verdiği nimetleri O’nun rızası istikametinde kullanma, ihsan ettiği donanımlarımızı O’na
kulluk doğrultusunda değerlendirme gibi
önemli bir sorumluluk altındayız. Böyle bir şuurla yaşadığımız takdirde hayatımızın bir anlamı olur, maddi - manevi huzuru elde etmiş
bulunuruz. Zaten dünyaya gönderiliş gayemiz
de bu değil midir? Allah’ı tanımak, ona kullukta
bulunmak, O’nun gösterdiği yolda insanca yaşamayı öğrenmekP Hem kendimize hem de
başkalarına yararlı olabilmekP
Değerli Mü’minler!
İnsanın yeme, içme, barınma, giyinme
gibi ihtiyaçlarının yanında, sosyal hayatın getirdiği ulaşım, haberleşme, kendini, çevresini,
yaşadığı dünyayı tanıma gibi uzak duramayacağı alanlar vardır. Allah’ın bize ihsan ettiği
akıl, güç, el, ayak gibi tüm organlarımıza işlerlik kazandırarak hem kendimize hem de insan3
konuda emek vererek bir başarı kazandığımız,
bir eser ortaya koyduğumuz zaman bunu tamamen kendimize mal etmemeli ve bunu
Allah’ ın bize bir lütfu olarak görmeliyiz. Aksi
halde küfran-ı nimette bulunmuş, Allah’ ın yardımını, iradesini kudretini rahmetini göz ardı
etmiş oluruzP Öyle değil mi? Tarlayı sürüp tohumu toprağa eken çiftçi mahsul alırken tamamen kendi emeğiyle elde ettiğini zannederse
yanılır. Halbuki tohumu yapan, rüzgarı estiren,
baharı getiren, toprağa bitkileri hiç karıştırmadan filizlendirme ve büyütme özelliklerini veren
O değil midir ? Demek ki bütün çabalarımızı,
Cenabı Hakkın rahmet ve rızık kapısını çalma
olarak görüp sahip olduğumuz nimetleri O’nun
ihsanı ve ikramı olarak bilirsek inancımızı istikamette tutmuş oluruz.. Mükafatını da hem
dünyada hem de ahirette elde ederiz. “Emeksiz yemek olmaz” demiş atalarımız. Başarıya
ulaşmak, üretime katkıda bulunmak için emek
ve çaba şarttır; ancak emeğin karşılığını verenin Allah olduğu unutulmamalıdır. Diyebiliriz ki
emek sarfetmek ve çaba göstermek dua etmenin fiili yönüdür.
Değerli Mü’minler!
Allah Teala’dan herhangi bir konuda dilekte bulunan kişi hem diliyle talep edecek,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lığa faydalı bir birey olma durumundayız. İnsanlık bunu gerektirir, iman bunu gerektirir.
Mümin oluşumuz bunu zaruri kılar. Bizim örnek
yaşantımız, başkalarının da bizim inancımıza
ve ahlakımıza hayranlık duymalarını sağlar.
Yani insan, yaşadığı toplumda sahip olduğu
imkânları kullanarak, çalışmak ve emek sarf
etmek zorundadır. Onurlu bir hayat için bu gereklidir. Başkalarına el açmadan el emeği ve
alın teriyle kazanmak, başkalarına da yardımcı
olmak.. Dinimizde çalışmak daima teşvik edilmiş, dilenmek, başkasına el açmak yerilmiştir.
Nitekim Kuranı Kerimde: “Namaz kılınınca,
artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin;
umulur ki kurtuluşa erersiniz.”(1) buyrularak
cuma günü bile namazı kılar kılmaz işinin başına dönmeye, çalışmaya teşvik vardır. Hutbemin başında okuduğum ayet-i celilede ise:
”Bilsin ki insan için kendi çalışmasından
başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ilerde
görülecektir.”(2) buyrulmuştur. Bu ayette,
dünyada yapılan işlerin ahirette karşılığının verileceği ifade edilirken dünyada da çalışmanın
gereğine işaret vardır.
Muhterem Cemaat!
Şunu da unutmamalıyız ki herhangi bir
4
dua ve niyazda bulunacak hem de çalışmasıyla o yönde gayret sarf edecek. Mesela bir
tüccar Ya rabbi helal rızık ver diye dua ederken aynı zamanda, ticaretini dürüst yapmaya,
borcuna sadık kalmaya, kimseyi aldatmamaya
da özen gösterecek. Bir çiftçi “Ya Rabbi bol
mahsul ver” diye dua ederken aynı zamanda
çalışmasını zirai usullere göre yapacak. Bu şekilde verilen emek kutsaldır. İlerlemiş yaşlarına
rağmen hala bağına bahçesine bakan, tezgâhın başına geçen, el emeği alın teri döken eli
öpülesi ve tebrike şayan nice insanlarımız vardır. Allahın rızasını gözeterek emek sarf edenin hiçbir çabası boşa gitmez. Burada elde
edemese de ahirette bu iyi niyet ve gayretinin
mükâfatını görecektir.
Aziz Cemaat!
Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
in şu hadis-i şerifiyle bitirmek istiyorum: “Hiç
kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yiyecek yememiştir. Allah’ın peygamberi
Davut (a.s.) da elinin emeğinden yerdi.”(3)
KAYNAK:
1) Cum’a, 62/10
2) Necm, 53/39-4
3)Buhari.Büyu’.15,I,9.
Hazırlayan:Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
19
2008 HUTBELERİ
1
02 - Mayıs
ENGELLİLERE DESTEK OLALIM
Muhterem Mü’minler!
Yüce Allah (cc) insana gerek yaratılışındaki mükemmellik gerekse ikram ve ihsanda bulunduğu sayısız nimetler
bakımından özel bir lütufta bulunmuştur.
İnsan güneş, hava, su, toprak gibi hayatın devamını sağlayanlar yanında; akıl, göz, kulak,
el, ayak gibi hayatla tam olarak bütünleşmeye
yardımcı olan eşsiz nimetlere sahiptir. Hayatla
ölüm arasında geçici olarak insanın istifadesine sunulmuş bu nimetler yine insan için
birer imtihan olup asla kendini üstün görme,
övünme aracı değildir. “Nihayet o gün
(bütün) nimetlerden sorguya çekileceksiniz”(1) ayet-i kerimesi sözkonusu imtihan
keyfiyetini ortaya koymaktadır.
Değerli Mü’minler!
Doğuştan veya sonradan herhangi bir
nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal
ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde
3
edememek, nimetlerdeki incelik ve gayeliliği
görememek, hakikati konuşamamaktır. Özündeki kutsiliğe rağmen hayatı; yemek, içmek
ve basit arzuları tatminle israf ederek ahireti
unutmaktır. Nitekim Allah (cc) “andolsun biz,
cinlerden ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır ama kavrayamazlar, gözleri vardır ama
göremezler, kulakları vardır ama işitemezler...”(4) buyurarak asıl engelliliğin niteliklerini
bize haber vermiştir.
İslam Dini engelliliği bir vakıa olarak
kabul eder. Özrün durumuna göre sorumluluğu engelliden ya tamamen kaldırmış ya da
yetenekleri doğrultusunda ona ibadet etme
ruhsat ve kolaylığı tanımıştır. “Âmâya güçlük
yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur...”(5) ayet-i kerimesi İslam’ın sorumluluk bakımından engelliye yaklaşımının
özünü oluşturmaktadır.
Değerli Kardeşlerim!
Bugün ülkemizde yaklaşık 8.5 milyon
engelli kardeşimiz bulunmaktadır. Onlara
karşı en temel sorumluluğumuz acımak değil;
bilakis her zaman yanlarında olduğumuzu hissettirmektir. Bu çerçevede engellilerle ilgimiz
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kaybetmiş, ihtiyaçlarını karşılamada güçlük
çeken ve desteğe ihtiyaç duyan kişiye‘engelli’
denmektedir(2). Engellilik inişli-çıkışlı dünya
hayatında insanın hep karşı karşıya bulunduğu bir gerçektir. Tıpkı imkanlarımız gibi imkansızlığı ifade eden bu durum da insan için
önemli bir imtihandır. Nitekim peygamber
efendimiz (sav) “amellerinizde orta yolu ve
doğruyu bulmaya çalışın. Mü’mine musibet nevinden ne ulaşır ise günahlarına bir
kefaret olur. Musibet, beklenmedik bir hadise olmuş, ayağına batan bir diken olmuş
fark etmez”(3) buyurmuştur. Bu çerçevede
dinimiz başa gelen musibetlere rağmen nimetin gerçek sahibi olan Allah’a karşı inancını,
teslimiyetini, saygısını ve şükrünü yitirmeyip
sabredenlere büyük mükafatlar vaat etmiştir.
Aziz Mü’minler!
İnsan bazen ilahi irade ve imtihan
bazen de kendi kusur ve hataları nedeniyle
engelli olabilir. Görme, işitime, konuşma, ortopedik ve zihinsel hiçbir engellilik insandaki
üstün şerefe gölge düşürücü bir eksiklik ve
kusur değildir. Aksine Kuranı Kerim’e göre
gerçek engellilik hayatımızdaki milyarlarca
oluş ve delile rağmen Allah’ın varlığını idrak
4
sadece eğitim, rehabilitasyon ve bazı maddi
imkanlar sunmakla sınırlı kalmamalıdır. Engelli ailesini de düşünerek onları ziyaret
etmek, hayatın tabiiliği içinde onlarla iletişim
kurmak, onlara iltifatta bulunmak, yardımcı
olmak, yetenekleri ölçüsünde iş imkanı sağlamak en temel sorumluluklarımız arasındadır.
Peygamberimiz Hz Muhammed (sav)
engellilerin toplum hayatının dışında kalmasına asla rıza göstermemiş, onların yeteneklerinden faydalanmıştır. Âmâ bir sahabi olan
Abdullah İbn Mektum’u Medine’ye öğretmen
tayin etmiş daha sonra da Mescid-i Nebevi’de
müezzin olarak görevlendirmiş hatta kendisi
Medine dışına çıktığında zaman zaman yerine vekil bırakmıştır.
Netice itibariyle diyebiliriz ki insan,
Allah katında ancak iman, amel ve ahlakıyla
değerlidir. “Allah sizin dış görünüşünüze ve
mallarınıza bakmaz; fakat kalplerinize ve
amellerinize bakar”(6) hadis-i şerifi bu hakikati ortaya koymaktadır.
KAYNAK:
1- K.Kerim; 102/8
2- 5378 Sayılı Özürlüler Kanunu
3- Müslim; Birr, 52
4- K.Kerim; 7/179
5- K.Kerim; 24/61
6- Müslim; Birr, 33
HAZ : ŞABAN ERDİÇ - İL VAİZİ
Firhist’e Geri Dön
20
2008 HUTBELERİ
1
09 - Mayıs
VARLIĞIMIZIN SEBEBİ ANNE VE
BABALARIMIZ
Değerli Müminler!
Dünya'da sevgi, saygı ve iyiliğe en
fazla lâyık olan kişilerin başında anne ve babalar gelmektedir. Anneler, çocuklarını hamilelik dönemlerinde büyük zorluklarla
taşımakta, çeşitli eziyet ve sıkıntılarla dünyaya getirmektedirler. Doğum sonrasında
ise, uykularını bölerek onları emzirmekte, en
güzel ninnilerle uyutup, sevgiyle büyütmektedirler. Hepimiz maddî ve manevî gelişimimizi
annelerimizin sevgi, şefkat ve merhametine
borçluyuz. Çünkü bir çocuğun ruhsal ve bedensel gelişimi için anne sütü ne kadar
önemli ise, annenin sevgi, şefkat ve merhameti de en az o kadar önemlidir. Kişinin anneye olan ihtiyacı hayat boyu sürmektedir.
3
kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri,
ya da her ikisi yaşlanırsa, sakın onlara
"öf!" bile deme; onları azarlama; onlara
tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet
ederek tevazu kanadını indir ve de ki:
"Rabbim!, beni küçükken sevgi ve şefkatle koruyup büyüttükleri gibi sen de onlara merhamet et"[1]. Yetim olarak
ana-baba özlemiyle büyümüş peygamberimiz (sav) de bir hadis-i şeriflerinde, Allah'ın
en çok sevdiği amelin, vaktinde kılınan
namazdan sonra ana-babaya iyilik etmek
olduğunu bildirmişlerdir[2].
Aziz Müminler!
Anne ve babalarımıza karşı görev ve
sorumluluklarımız sadece dünya hayatıyla
sınırlı olmayıp; onlar aramızdan ayrıldıktan
sonra da devam etmektedir. Nitekim sahabeden Ebu Üseyd diyor ki, biz Rasûlullah'ın yanında otururken, bir adam çıkageldi ve; "Ey
Allah'ın elçisi! Anne ve babamın vefatlarından sonra onlar için yapmam gereken
herhangi bir iyilik var mı?" diye sordu.
Rasûlullah (sav); "Evet, onlara dua etmen,
onlar için Allah'tan af ve mağfiret dilemen,
verdiği sözlerini yerine getirmen, akraba-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Annelerimiz başlarımızın tâcı, dertlerimizin
ilâcı, gönüllerimizin sultanıdırlar. Bakınız şair
bu gerçeği ne güzel ifade ediyor: "Ana başa
tâc imiş, Her derde ilâc imiş, Bir evlât pîr
de olsa, Anaya muhtaç imiş". "Ağlarsa
anam ağlar, gayrisi yalan ağlar" özdeyişi
de bunu desteklemektedir.
Diğer yandan annelerimizle birlikte
babalarımızın da üzerimizde şüphesiz çok
büyük hak ve emekleri vardır. İyilik ve yardımlaşmanın, ağırbaşlılık ve sorumluluğun
sembolü olan babalarımız; soğuk-sıcak, yazkış demeden, gece-gündüz çalışır, çabalar,
helâlinden kazanır, maddeten ve manen büyüyüp gelişmemize ve hayata atılmamıza
katkıda bulunurlar. Baba sevgisi ve desteği
de çocuklar için önemli bir güç kaynağıdır.
Muhterem Kardeşlerim!
Yüce rabbimiz, kendisine kulluk emrinden hemen sonra, ana-babaya iyi davranmayı emretmiş, onları üzmek veya incitmek
şöyle dursun; yüzlerine karşı "öf" bile demeyi yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de bu
temel vazife şöyle hatırlatılıyor: "Rabbin,
kendisinden başkasına asla kulluk etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı
4
larını ziyaret etmen ve dostlarına ikramda
bulunmandır"[3] buyurdular.
O halde iyi bir Müslüman, Allah'a kulluk görevinin yanı sıra, öncelikle anne ve babasına karşı görev ve sorumluluklarını yerine
getirir. Varlık sebebi olan ana-babasını her
zaman hatırlar ve ihtiyaçlarını karşılar. Her
fırsatta sevgi ve saygılarını sunar. Onları incitecek söz ve davranışlardan sakınır. Dünya
ve ahiret mutluluğunun ana-babaya gösterilecek sevgi ve saygıya bağlı olduğunu aklından çıkarmaz.
Sözlerimi hutbemin başında okuduğum âyet-i kerimenin meâliyle bitiriyorum:
"İnsana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz
daha güçsüz düşerek taşımıştır. Onun
sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte
onun için) insana şöyle emrettik: "Bana
ve anne babana şükret. Dönüş
banadır"[4].
KAYNAK:
Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır.
[1] İsra 17/23-24
[2] Buhari, Edep 1
[3] İbn Mâce, Edep 2
[4] Lokman 31/14
Firhist’e Geri Dön
21
2008 HUTBELERİ
1
16 - Mayıs
GENÇLİĞİMİZ ve DEĞERLERİMİZ
Kıymetli Mü’minler,
Çocuklarımız ve gençlerimiz bize
maddî ve manevî bir emanettir. Sevgili
Peygamberimiz (sav) "Yeni doğan her
çocuk fıtrat üzere doğar, ana-babası onu
Yahudi yapar, veya Hıristiyan yapar; veyahut Mecûsî yapar." buyurmuştur.(1) Bu
hadiste, eğitim ve öğretimin çocuklarımız
ve gençlerimiz üzerinde olumlu ya da
olumsuz tesirlerine açık bir şekilde işaret
edilmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz
“O gün, hepiniz bütün nimetlerden sorguya çekileceksiniz.”(2) buyurmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) in ifadesiyle;
ihtiyarlık gelmeden gençliğin kıymetini
bilen gençlere ihtiyaç vardır.
Bir atasözünde veciz bir şekilde
ifade edildiği gibi: "Ne ekersen, onu biçer3
mevki sahibi olup; milletine hizmet verme
hedefini göstermeliyiz. Onlara her fırsatta
başarılı bir idareci, bir kumandan, bir iş
adamı, bir sanayici olmayı hedef göstermeliyiz. Bunlar teşvik edici unsurlardır. Çünkü,
bir milletin iyi niyetli, dürüst iş adamına, sanayici ve tüccara olan ihtiyacı; tıpkı hâkime, doktora, mühendise ve din
görevlisine olan ihtiyacı gibidir.
Değerli Kardeşlerim,
Türk milleti ve devleti olarak, üzerimize düşen görev gençliğimize sahip çıkmaktır. Onları gözümüz gibi sakınıp en
güzel şekilde yarınlara hazırlamaktır.
Gözlerimizin nûru gençliğimizin en güzel
şartlarda ve en üst düzeyde eğitilmeleri
noktasında uyanık olmalıyız. Millet-devlet,
okul-âile işbirliği ve dayanışmasının en
güzel örneğini vermek zorundayız. Gençlerimizi, ilelebet; Müslüman Türk Milletinin
şeref ve haysiyetini temsil edecek yapı ve
karakterde yetiştirmek boynumuzun borcudur. Bu husus, Türk Milletinin millî, dinî ve
tarihî vazifesidir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sin." Eğer gençliğin birer hayırlı nesil olmasını arzu ediyorsak, onların tertemiz
kalplerine sevgi ve saygıyı nakşetmek,
bomboş gönüllerini din, millet, vatan bayrak
sevgisi ve heyecanı ile doldurmak, bembeyaz birer sahife olan akıllarına ilim ve irfan
yazmak bizim görevimizdir.
Kıymetli Kardeşlerim,
Gençlerimize, birtakım yüce hedefler göstermemiz, onların maddî ve manevî
yönden başarılı olmalarına, dolayısıyla zararlı akımlardan korunmalarına vesile olacaktır. Gençlerimiz okul sıralarında bilgili,
yüksek ahlâklı ve temiz karakterli olmanın
önemini kavrarlarsa, kendilerini ona hazırlama gayreti içine girerler. Bu da hem
gençlerimiz, hem de temsil ettikleri milletimiz açısından gurur duyacağımız bir tablo
oluşturur.
Gençlerimize tarihi şahsiyetlerimizi
doğru bir şekilde öğretmeliyiz. Onları kendilerine örnek ve önder edinmelerini sağlamalıyız. Yine gençlerimize makam ve
4
Kendi değerlerimizi tanımak, tanıtmak, anlamak ve iyi anlatmak mecburiyetinde olduğumuzu asla unutmayalım.
KAYNAK:
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
Kemer Müftüsü
1. Buharî, Tecrid-i Sarih, Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayını; c. 4, s. 529, hadis
no: 664.
2. Tekasür, 8
Firhist’e Geri Dön
22
2008 HUTBELERİ
1
FETİH RUHU
23 - Mayıs
Muhterem Mü'minler,
Her milletin, kendisine ışık tutan
şevk ve heyecan kaynağı değerleri vardır.
Fertler, bu değerlerin etrafında kenetlendikleri zaman gerçek manada millet olma şuuruna ererler. Toplumu birbirine kaynaştıran
bu değerlerden biri de milli birlik duygusudur.
Şanlı tarihimiz, imanımızdan kaynaklanan, milli birlik ruhuyla kazanılmış
eşsiz zaferlerle doludur. Bu zaferler, geçmişimizi süsleyen ve geleceğimizi aydınlatan
çok önemli dönüm noktalarıdır. Tarih sahnesinde müstesna bir yere ve değere sahip
olan İstanbul'un fethi de, bu dönüm noktalarından birisidir.
Değerli Mü'minler,
Temelleri Malazgirt'te atılmış olan bu
zaferle, milletimiz sesini dünyaya daha gür
3
almak için harekete geçen kuvvetlere, öncelikle kilise önderleri ve şehrin yerli halkının karşı koymuş olması, bu fethin,
Müslümanlara sadece Bizans topraklarını
değil, Bizans insanının gönüllerini de açtığını net bir şekilde göstermiştir.
Değerli Kardeşlerim,
Özünü İslam'ın yüce değerlerinden
alan fetih ruhu, bugün artık daha çok, bilgi
ve inançla çalışıp üreterek ülkemize ve insanlığa yararlı olmak şeklinde algılanmalıdır. Her ferdin sorumluluk bilinciyle
vazifesini en güzel biçimde yapması bu anlayışın gereğidir. Gerçek ve kalıcı fethin,
gönülleri fethetmek olduğu bilinciyle hareket ederek, gelecek nesillerimizi İslamî ve
millî değerlerle donatıp bu ruh ve anlayışa
sahip olmalarını sağlamalıyız.
Bu vesileyle, vatan ve mukaddesat
uğruna canlarını feda eden fetih erleri şehit
ve gazilerimizle, ülkemiz için her türlü fedakarlığa katlanan ecdadımıza Allah'tan rahmet diliyor ve hutbemi Nasr suresinin
mealiyle bitiriyorum: “Allah'ın yardımı ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bir şekilde duyurmuştur. İnsanlık tarihi, İstanbul'un fethiyle, bir çağın kapanıp yeni
bir çağın açılmasına sebep olan en önemli
olaylardan birine şahit olmuştur. Peygamber efendimizin; "İstanbul mutlaka fethedilecektir. O'nu fetheden komutan ne
güzel komutan ve O'nu fetheden asker
ne güzel askerdir"[1] şeklindeki müjdesi
ise, bu fethe, apayrı bir anlam ve önem kazandırmıştır. İstanbul'u fethederek bu övgüyü hak eden büyük hükümdar Fatih
Sultan Mehmet, çıkardığı bir fermanla Bizans halkının hasret kaldığı can, mal, ırz
ve namus güvenliğini teminat altına alarak,
idaresi altındakilere, günümüze örnek olacak şekilde, sevgi, saygı ve hoşgörüye dayanan inanç ve ibadet hürriyeti tanımıştır.
Hiçbir ayrım yapmadan herkese yardım
elini uzatmış, yoksulları gözeterek sosyal
adaleti yerleştirmiş ve örnek yönetimiyle,
Bizans halkının yaşamakta olduğu zulme
son vermiştir. Bu erdemli davranışıyla o
büyük hükümdar, İstanbul'un fethini gönüllerin fethiyle taçlandırmıştır. İstanbul'u geri
4
fetih gelip, insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve
O'ndan bağışlanma dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir”(2).
KAYNAK:
Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır.
1 - Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 325
2- Nasr Süresi.
Firhist’e Geri Dön
23
2008 HUTBELERİ
1
CUMA NAMAZI
30 - Mayıs
Mühterem Müslümanlar !
Biz Müslümanlar için bayram günleri
vardır. Bu bayram günlerinden biri de
Cuma günüdür. Bu günde Müslümanlar temizlenir ve camiye koşarlar. Hutbemin başında okuduğum Cuma Suresi’nin 9. ve 10.
ayetinde Alahu Teâlâ mealen; “Ey iman
edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun
ve alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu,
sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınca
artık yer yüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
buyuruyor.
Sevgili peygamberimiz (sav), ilk
3
Cuma namazı, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar bütün Müslümanlarca farz kabul edilmiş ve bunun farz
olduğu konusunda herhangi bir ihtilafa düşülmemiştir. Alimler, Hz. Peygamber
(sav)’in, “Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman’a farzdır.”(2) Hadis-i şerifiyle cuma namazının
akıllı, buluğ çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve
mukim Müslüman erkeklere farz kılındığını
belirtmişlerdir
Mühterem Müslümanlar !
Cuma namazına gitmeyenleri şiddetle uyaran yüce peygamberimiz(sav):
“Cuma namazını kılmayan birtakım kişiler, ya bundan vazgeçerler ya da Allâh
kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.”(3) “Allâhu Teâlâ, önemsemeyerek
üç Cuma’yı terk eden kişinin kalbini mühürler”(4) buyurmuşlardır. Sevgili peygamberimiz (sav): “Güneşin doğduğu
günlerin en hayırlısı Cuma günüdür” buyurarak cuma gününün faziletini belirtmişlerdir. Bundan dolayı Cuma gününde her
Mü’min; mümkünse gusül abdesti almalı,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Cuma namazını hicret esnasında, Medine
yakınında bulunan Ranune vadisinde kılmıştır.
Cabir (r.a.) bildiriyor: Resulüllah
(sav) şöyle buyurmuşlardır: “Ey insanlar!
Ölmeden önce tevbe edip Allah’a yönelin. Meşguliyetler bastırmadan iyi işler
yapmak için elinizi çabuk tutun. Sık sık
hatırlayarak, gizli ve açık bol bol sadaka
vererek Rabbınızla aranızda bir bağ
kurun. Şunu iyi bilin ki, Allah Teâlâ bulunduğum yerde, bu günümde, bu
ayımda, bu yılımdan kıyamet gününe
kadar size Cuma namazını farz kılmıştır.
Ben hayatta iken ya da benden sonra
her kim, âdil veya zâlim bir imamı varken, önemsemeyerek veya farzlığını
kabul etmeyerek Cuma namazını kılmazsa Allah onun iki yakasını bir araya
getirmesin, Allah onun işini bereketlendirmesin. Biliniz ki, böylesinin, tevbe etmedikçe ne namazı ne zekatı, ne haccı,
ne orucu, ne de herhangi bir iyiliği Allah
katında bir değer taşır. Ancak, kim tevbe
ederse Allah tevbesini kabul eder.”(1)
4
temiz elbiseler giymeli, güzel kokular sürmeli ve camiye erken gitmelidir. Dikkatle
hutbeyi dinleyip huşu içinde Cuma namazını kılarsa geçmiş Cuma ile bu Cuma arasındaki günahlarının affolunacağı
müjdelenmiştir.
Hutbemi sevgili Peygamberimiz
(sav)’in Cuma gününün aynı zamanda
duaların kabul olma günü olduğunu belirten şu hadis-i şerifleriyle bitirmek istiyorum.
“Cuma gününde öyle bir zaman dilimi
vardır ki, ona denk gelen Müslüman’a,
Allah istediğini verir.”(5)
KAYNAK:
1- İbn-i Mace 2/1037(Hadis No:3108)
2- Nesâî, Cumu’a, 2;Ebû Dâvûd Taharet, 129
3- Müslim, Cumu’a, 12; Nesâî, Cumu’a, 2
4- Dâvûd, Salât, 210; Nesâî, Cumu’a, 2
5- Buhâri, Tecrid, Terc. c. 3, s. 105
HAZIRLAYAN: HALİL TAŞ
MANAVGAT MÜFTÜSÜ
Firhist’e Geri Dön
24
2008 HUTBELERİ
1
06-Haziran
ÇEVRE SORUMLULUĞU
Muhterem Mü’minler!
Bir şeyin etrafını belirleyen çizgi,
civar diye tarif edilen çevre, (1) yakın ve
uzak olmak üzere iki kısma ayrılır. Kişiyi en
fazla etkileyen ailesi, okulu ve yaşadığı
bölge yakın çevreyi; ülkesi ve içinde yaşadığı dünya ise uzak çevreyi oluşturur. Canlı
ve cansız varlıkları ile bu dünya tam bir
ahenk ve uyum içerisinde yaratılmıştır.
Yüce Allah’ın insanlardan istediği;
mevcut olan bu doğal düzene müdahale
etmemeleri ve dengeyi korumalarıdır. “Biz
Semud kavmine kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allaha itaat
edin, O’ndan başka tanrınız yoktur, sizi
topraktan yaratan ve orada yaşatan
3
Bu şekilde Allah belki doğru yola gelirler diye yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır”(4) ayeti çevre
kirliliğinin sebep ve sonucunu bildirmektedir. Sanayi artıkları, çöpler, nükleer atıklar
insanlığın en büyük düşmanı olarak meydan okumaktadır.
Değerli Müminler!
Fiziki ve manevi dünyamızın kirlenmesi sonucu ortaya çıkan problemlerin çözümü için harcanan emek ve sermaye,
kirlenmeyi önleyici tedbirlere harcanacak
olandan kat kat fazladır. Doğal dengenin
korunması imanî bir meseledir. Hz. Peygamber bir hadislerinde “İman 70 kusur
şubedir. En üstünü La ilahe illallah sözü
en alt derecesi ise yoldan insanlara eza
veren şeyi kaldırmaktır” (5) buyurmuşlardır. Hatta yolları, gölgelik yerleri parkları
kirletmeyi Allahın rahmetinden mahrumiyet
saymışlardır. (6) Mü’min asla tabiata ve
diğer canlılara zarar vermemelidir.
Değerli Müminler!
Bu dünyada yalnız biz yaşamıyoruz.
Kendi menfaatini düşünerek veya daha çok
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
O’dur” (2) ayetinde bazı müfessirler insanın yeryüzünü imar etme sorumluluğuna
dikkat çekmiştir. Görüldüğü gibi Allah, kendisine ibadet emrinin hemen ardından yaşadığımız dünyanın imar edilmesini
istemektedir. Bu emir her ferdin uymakla
mükellef olduğu farz-ı ayn olan emirlerden
sayılmıştır (3). İmar etmek; çevreyi tahrip
ve imkanları israf etmeden yaşanabilir doğallığın ve dengenin korunması demektir.
Değerli Müminler!
Günümüzde ne yazık ki çevremiz
kirletilmiş, canlılar hayatlarını sürdürme
noktasında tehlike sınırına yaklaşmışlardır.
İçtiğimiz sular, soluduğumuz hava, gezdiğimiz sokaklar hızla kirlenirken, güneşten
gelen zararlı ışınları engelleyen ozon tabakası incelmiş, gürültü kirliliği had safhaya
ulaşmıştır. Bunların sonucu oluşan iklim
değişiklikleri tüm canlıları tehdit eder hale
gelmiştir. “Allahın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada
ve denizde çürüme ve bozulma başladı.
4
kazanma hırsıyla başkalarının zararına olacak davranışlar ve sınırlı nimetleri israf derecesinde harcamak yanlıştır. Bazı çevre
problemleri, ülkelerin işbirliği ve devletlerin
müdahalesi ile halledilebilecek durumda
ise de bizlere düşen sorumluluklar da vardır. Oksijen kaynağımız, kapımıza eşik,
soframıza kaşık, bebeğimize beşik ormanlarımızı canımız gibi sevmeliyiz. Güzel ülkemizin çölleşmesine seyirci kalmamalı,
ortak kullanım alanlarını temiz tutmalıyız.
İnsanlık suçu sayılabilecek çevreyi kirletici,
doğal dengeyi bozucu davranışlardan uzak
durmalı, kimseye zarar vermemeliyiz.
“Müslüman elinden ve dilinden başkalarının zarar görmediği kişidir” (7) hadisini
aklımızdan çıkarmamalıyız.
KAYNAK:
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Kumluca Müftüsü
1-Meydan L.4/418 Sabah.g yay.
2- Hud 61
3-Hulasatül Beyan, M. Vehbi 8/2371
4- Rum 41
5-Buhari İman 2
6-Müslim Tahare 20
7-Nesai İman-8
Firhist’e Geri Dön
25
2008 HUTBELERİ
1
13-Haziran
DÜNYA HAYATI BİR İMTİHANDIR
Muhterem Mü’ minler!
İmtihan, kelime anlamı itibariyle öğrencilerin veya bir işe, bir mesleğe girmek
isteyenlerin bilgi, beceri, yetenek veya kabiliyetlerini tespit etme işidir.
Diğer taraftan imtihan, sorgu ve hesaba çekilmek olarak da değerlendirilebilir.
Çocuklukta Anne Babanın sınavı, okulda
öğretmenlerin sınavı, hastalandığımızda
doktorun sınavı, orta öğretim ve yüksek
öğretimde seçme sınavları, bir mesleğe girebilmek için Kamu Personeli Seçme Sınavı derken; bir gün de dünya hayatının
nasıl yaşandığı sınavı verilecektir. Çünkü
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde “QOnları tutuklayın, çünkü onlar hesaba çeki3
Babalar, Anneler, Eğitimciler ve Yöneticiler olarak sizlere de büyük görev ve
sorumluluklar düşmektedir. Sınavı kazanan
bir öğrencimiz yalnız kendisi değil; babası,
annesi, öğretmeni ve idarecisi ile birlikte
kazanmıştır. Kaybettiğinde ise hepsi beraberce kaybetmiştir.
O halde gençlerimiz sınavı kazanmadan önce biz onları kazanalım ki hepimiz birlikte asıl sınava, Rabbimizin
sınavına başarı ile yürüyebilelim. Yüce
peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde
“Hesap günü gelmezden önce, kendinizi
hesaba çekiniz”(2) diye buyuruyor.
Muhterem Müslümanlar!
Dünya ve ahirette sınav kaçınılmaz olduğuna göre bütün sınavların gereğini çok iyi
bir şekilde yerine getirmeliyiz. Hutbemi
başta okuduğum ayet-i celilenin meali ile
bitirmek istiyorum. “Andolsun ki sizi biraz
korku ve açlık, mallardan, canlardan ve
ürünlerden biraz azaltma (Fakirlik) ile
deneriz (Ey Peygamber) sabredenleri
Müjdele”(3).
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lecektir”(1) diye emretmektedir.
Değerli Müslümanlar!
Görülüyor ki insanın Dünyası da
Ahireti de sınav ve sorgularla devam etmektedir. O halde sınavda başarılı olmanın
ve sorguda da aklanmanın yollarını doğru
tespit etmek gerekir.
Mesela orta öğretim veya yüksek
öğretim sınavlarına girecek olan iki öğrenciyi değerlendirelim: Birisi Allah’ın verdiği
aklı ve imkanları doğru değerlendiriyor Gecesini gündüzüne katarak çalışıyor ve
Allah’ dan hayırlı başarılar istiyor. Böyle bir
öğrenci elbette Allah’ın izniyle başarılı olacaktır. Bir diğerinin ise kitap, kalem ve defterle pek ilgisi olmadığını düşünelim. Bütün
zamanlarını oyun ve eğlence ile geçiriyor.
Sınav günü gelip çattığında ise biraz okunmuş su içiyor, türbelere umut bağlayarak
sınav kazanma yollarını arıyor. Böyle bir
öğrencimizin ise başarılı olması oldukça
zordur. Çünkü ilimle uğraşmak yerine, hurafelerden medet ummaktadır.
Aziz Mü’ minler!
4
KAYNAK:
1. Saffat, 37 / 24
2. Tirmizi ,Kıyame,25
3. Bakar, 2/ 155
Hazırlayan: Mustafa ALTUN
Serik İlçe Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
26
2008 HUTBELERİ
1
20-Haziran
DİN EĞİTİMİ VE ÇOCUK
Muhterem Mü’minler!
Din, insanın doğuştan getirdiği bir
duygu, tarihin gördüğü bütün toplumların sosyal bir gerçeğidir. Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle
dünya ve ahiret saadetini temin eden fıtrattır.
19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yarısında
pek çok sosyal bilimci, sanayileşme ve modernleşmeye bağlı olarak, dinin fert ve toplum
hayatından uzaklaşacağını hararetle savunmuştu. Oysa modern dönemlerdeki sosyal çalkantılar, aşırı dünyevileşme, yabancılaşma,
yalnızlık duyguları, boşluk hissi, tamah, hırs,
güvensizlik gibi sosyal ve psikolojik problemler;
dinin hayat sunan evrensel ilkelerine, insanın
ne kadar muhtaç olduğunu bir kez daha ortaya
koymuştur. Bunca teknik donanım ve konfora
rağmen aradığı huzuru bulamayan günümüz
insanı, ruhundaki manevi açlığı doyurmak için
3
tiyan ya da Mecusi yapar”(3) buyururken din
eğitiminde aile ve çevre faktörlerine işaret etmiştir. Yine çocukları “cennet çiçeği” ve
“gönül meyvesi” olarak niteleyen Rehber
İnsan (sav), “bir babanın evladına bırakabileceği en değerli hediyenin güzel bir terbiye”(4) olduğuna vurgu yapmıştır. İslam
ahlakçıları da eğitimin, anne-baba üzerinde çocuğun bir hakkı olduğunu ifade etmişlerdir.
Muhterem Mü’minler!
Din eğitimi çocuğun ruhsal, zihinsel gelişimine uygun; ilgi, sevgi, kolaylık, yumuşaklık
ve hoşgörü ilkeleri içinde verilirse bir değer
ifade eder. Çocuklarımızın, dinin inanç, ibadet,
sosyal ve ahlaki yapısını ilk tecrübe ettikleri yer
evlerimizdir. Bu sebeple evde bulunan bir seccadenin, okunan Kuranı Kerim’in, sofrada yapılan duanın, çocukta dini duygunun oluşmasına
katkı sağlayacağı muhakkaktır.
Sağlıklı bir din eğitimi; insanın manevi
gelişiminde, modern hayatın gerginliklerinin
azaltılmasında, hayatın gaye ve anlamının
idrak edilmesinde, fertlerin toplumsal değerler
etrafında bütünleşmesinde çok önemli fonksiyonlar yerine getirecektir. Öte yandan insan fıtratında bulunan Allah tasavvuru ve kulluk
arzusu doğru bir şekilde yönetilmezse din ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
adeta bir arayış içine girmiştir. Adeta insanlık,
küresel problemler çerçevesinde, asla kaçamayacakları fıtratlarıyla tekrar yüz yüze gelmiştir.
Bu gerçek Kuranı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir; Allah’ın yaratma
kanununa (uygun olan dine dön) ki; Allah
insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din
budur. Fakat insanların çoğu bilmez.”(1)
Değerli Mü’minler!
İslam insanın Allah’a, kendine ve toplumuna karşı sorumlu; yüksek ahlakın gerektirdiği davranış bilincine sahip bir kişi olarak
yetişmesini hedeflemiştir. Diğer taraftan insan
maddi ve manevi yönleri olan, eğitim ve terbiyeye muhtaç bir varlıktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Sizler hiçbir şey bilmez bir
haldeyken Allah sizi annelerinizin karnından
dünyaya getirdi...” (2) buyrulurken insanın
eğitime olan ihtiyacına dikkat çekilmiştir. Bu sebeple yüce dinimiz genel eğitimle birlikte din
eğitimi ve öğretimi konusunda bizlere önemli
sorumluluklar yüklemiştir.
Sevgili peygamberimiz (s.a.v), “Her
doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar.
Ancak anne- babası onu Yahudi yahut Hris4
inanç konusunda, yanlış fikirlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
Değerli Kardeşlerim!
O halde dini ve milli bütünlüğümüzü
tehdit eden terör ve şiddetin; satanizm, ateizm
gibi sapkın akımların; din eğitiminde bırakılan
boşluklar, ihmaller üzerinde hayat bulduğunu
unutmayalım. Dünyevi olan hiçbir şeyin nihai
anlamda insana bir tatmin sağlamadığı; dinin
ise gerek maddi gerekse manevi dünyamızı
anlamlı hale getirmede önemli bir rol üstlendiği
dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda yüce dinimizin inanç, ibadet, sosyal hayat ve ahlakla ilgili
ilkelerinin başta çocuklarımız olmak üzere, sorumluluk alanımızdaki diğer kişilere öğretilmesi
temel bir vazifemizdir. Hutbemi Kur’an’ın,
baba-oğul ilişkilerinde ve çocuk eğitiminde bir
model olarak gösterdiği Lokman (as)’ın, oğluna
verdiği şu öğütle bitirmek istiyorum. “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten
vazgeçir ve başına gelene sabret. Çünkü
bunlar yapılması gereken işlerdendir.” (5)
KAYNAK:
1- Rum,30
2- Nahl,78
3-Buhari, Kader,3
4-Tirmizi,Birr,33
5-Lokman, 17
Hazırlayan: Şaban Erdiç- İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
27
2008 HUTBELERİ
1
27-Haziran
ÜÇ AYLAR VE REGAİB KANDİLİ
Muhterem Kardeşlerim!
Allah-ü Zülcelalin yarattığı mükevvanatta sayılamayacak kadar gök cisimleri;
onların arasında da seçilmiş, üstün kılınmış güneş ve ay vardır.
Yeryüzünde bir çok belde ve memleketler vardır; ama içerisinde vahiy ile belirlenmiş, seçilip üstün kılınmış olanları
bulunmaktadır. Bunlar da Mekke, Medine
bir de, Mescid-i Aksa’nın bulunduğu
Kudüs’tür.
Yaratılan milyarlarca insanın içerisinden seçilmiş, üstün kılınmış insanlar
vardır. Bunlar da peygamberler ve evliyaullahtır. Zamanların içerisinden Allah’ü Teala
nın seçip üstün kıldığı, kulluk yolunda çok
iyi değerlendirilmesi gereken zaman dilimleri vardır ki bunlardan birisi de Recep ayı3
ve üçaylara erişmenin manevi hazzı bu geceden itibaren tadılmaya başlanmıştır.
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz,
Recep ayını gördüklerinde şöyle dua ederlerdi; “Allah’ım Recep’i ve Şaban’ı hakkımızda mübarek kıl ve bizi Ramazan’a
kavuştur.” buyururlar. Başka bir hadis-i
şeriflerinde de “beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar geri dönmez (kabul
olunur). Recep’in ilk gecesi, Şaban’ın
yarısında bulunan gece, Cuma gecesi,
Ramazan ve Kurban bayramı geceleri.”
buyurmuşlardır.
Muhterem Mü’minler!
Regaip gecesine dair peygamber
efendimiz tarafından tayin edilmiş bir ibadet şekli mevcut değildir. Ancak bu gecede
insanlığın hali, çocuklarımızın dini ve dünyevi durumları hususlarında tefekkür etmeli, kusurlarımızı, yanlışlıklarımızı, göz
önüne getirmeli ve bol bol tevbe-istiğfar etmeli, nafile namazlar kılmalı, mealiyle beraber Kur’an okumalı ve hayr-ı hasenatta
bulunmalıyız.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nın ilk gecesidir. Yüce Rabbimiz yukarıda
okumuş olduğum Ayet-i Celile’nin mealinde; “Muhakkak ki Allah’ın Kitabında,
Allah Katında ayların sayısı, göklerin ve
yerin yaratıldığı günden beri on ikidir.
Bunlardan dördü haram aylarıdır” (1)
buyurur.
Recep ayı gerek İslamdan önce gerekse islam geldikten sonra mukaddes bilinen bir aydır. İslam öncesi bu ay girince
Arap kabileleri arasında harp etmek, baskın ve çapulculuk yapmak yasaklanırdı.
Herkes bu ayda kendisini emniyet ve selamette bulurdu. İslam güneşinin doğmasından sonra da bu ilahi hikmet ve takdir
gereğince bu aya olan hürmet ve tazim
devam ettirildi. Bu ay Regaip ve Miraç gibi
ilahi tecellilerle şereflendirildi. Önümüzdeki
3 Temmuz Perşembe akşamı Regaip gecesini, 29 Temmuz akşamı da Miraç gecesini
idrak ve ihya edeceğiz İnşa-Allah.
Değerli Kardeşlerim!
Lütuf ve inayetin bol bol verildiği
gece manasına gelen, Regaip Gecesi,
asırlardan beri Müslümanlarca ihya edilmiş
4
Üçayların girmesiyle manevi âlemimiz huzur bulsun. Kandiliniz mübarek
olsun değerli kardeşlerim.
KAYNAK:
1) Tevbe-36
Hazırlayan: Mehmet DEMİRHAN
Elmalı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
28
2008 HUTBELERİ
1
04-Temmuz
HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR
Aziz Müminler
Yüce Rabbimizin zatı dışında, yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak(I) ölümü
tadacaktır(2) Dünyadaki ömrünü tamamlayanlar, kabir hayatını da yaşayarak kıyamet günü
mahşer meydanına hesap için çağrılacaklardır.
İyilikleri fazla gelen müminler doğrudan, kötülükleri fazla gelenler ise ya cezalarını çekerek
ya da Allah’ın rahmeti ve dilemesiyle doğrudan
ebedi saadet yurdu cennete gireceklerdir.
Bazılarımız daha sözü edilir edilmez ürperse
de ölüm korkulacak bir şey değildir.
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber
(3)
diyen şair, İslami bakışı, bir beyte sığdırmıştır.
Çünkü ölüm; bir terhis, tebdil-i mekan, saadet-i
ebediye yurduna sevkiyat(4), zindan misali dert
3
perişan oluyoruz. Oysa zamanında hazırlanan
için ne güzel nimettir ölümP Akıllı kişi için;
O dem ki perdeler kalkar, perdeler iner
Azrail’e hoş geldin diyebilmekte hüner(1O)
diyen şairin tarif ettiği insan olmak zor değil.
Zor değil; zira sonunda dosta kavuşmak vardır.
Son hastalığında üzgün gördüğü hanımına, Hz
Bilal, ‘niçin üzülüyorsun, üzülme, dostuma,
Muhammed’e gidiyorum’(II) demişti. İbrahim
(as) ölüm meleğine ‘hiç dost dostun canını alır
mı demiş, yüce Allah ‘hiç dost dosta kavuşmak
istemez mi diye vahiy indirmiştir.(I2)
Aziz Müminler
Geçici dünya hayatının cazibesine esir
olup niçin dosta giden yollara set çekelim, niçin
yarınlarımızı karartalım? Dün geçti, yarına ulaşıp ulaşmayacağımız meçhul. Biz bu günü değerlendirelim. Dünya zevkleri sonu olmayan,
içtikçe susatan deniz suyuna benzer.
Ölümü gündeme alınız. Yani “Meşguliyet gelmeden boş vaktinizin, hastalanmadan sağlığınızın, fakirleşmeden
zenginliğinizin yaşlanmadan gençliğinizin,
ölüm gelmeden hayatınızın kıymetini biliniz”(I3). Gaflete düşüp ömür sermayenizi boşa
harcamayınız. Kime yar oldu bu dünya? Hangi
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dolu dünyadan bağıstana, canana varmak(5)
bir nevi uyku gibi dinlenmektir.(6) Nitekim Hz.
Peygamber (as) bir cenazede “rahat eden ve
edilen” demiş, ashap da bunun nasıl olduğunu sorduklarında “mümin ölünce dünya
sıkıntılarından rahatlar, fâcir ölünce onun
şerrinden diğer insanlar, ağaçlar, hayvanlar
rahat eder” (7) buyurmuşlardır.
Aziz Müminler
Ölüm güzelse bazılarımız neden korkmaktadır sorusuna, Seleme bin Dinar “dünyamızı imar ettik, ahiretimizi harap,
mâmûreden harâbeye gitmek istemiyoruz”(8) diye cevap vermiştir. Öleceğimizi bilmemize rağmen hiç ölmeyecekmiş gibi
sorumsuz bir hayat yaşamayı tercih etmekteyiz. Bu durumu Hz Peygamber “Ey insanlar!
sanki ölüm başkasına takdir edilmiş, sanki
vazifeler bize değil başkalarına yüklenmiş,
sanki namazlarını kıldığımız cenazeleri, yakında dönecek misafirlermiş gibi kabre koyuyor, miraslarını yiyor, bize bela geleceği
endişesinden uzak, kendi kusurlarımızı yok
farz ederek başkalarını eleştiriyoruz”(9) diye
anlatmaktadır. Ne kadar yaşlanırsak yaşlanalım ölmek istemiyor; ama gafletten de sıyrılamıyor, ölümün ayak tıkırtılarını duyunca da
4
güç sahibi öldürdü ölümü? Aşık Seyrâni;
“Dünya olur bir gün harap
Ne bülbül kalır ne gürap
Rızkına sebep olan türap
Gözlerine dolar bir gün”
derken ne kadar haklı.
Yaşadığımız onca güzelliğin, ahiret nimetleri yanında ne değeri olur? Hadiste bildirildiği gibi, elini denize daldıran birinin deniz
suyundan eline bulaşan ne ise dünyadan istifade ettiği de o kadardır.(I4) Denizin gürleyen
suyundan mahrum kalıp elinin bulaşığı ile sevinmek, gaflet değil midir? Mümin kişiye yakışan uyanık olmaktır. Allah’a kul olanlar için
kabir ve sonrası hayat daha güzeldir.
KAYNAK:
1)Rahman 26-27
2) Aliimran I85
3) Çile Necip Fazıl II3
4)Asay-ı Musa Bediüzzaman 3
5) Şualar I5
6)Mektubat Bediüzzman 7,8
7) Buhari Rikak 4I,Nesai Cenaiz 48,49
8) Darimi Sünen 56
9) Maverdi,Edebüddin veddünya I85
Hayatüssahabe 4/223
IO) Çile IIO
II) İhya 4/IOIO
I2) Tezkiratül Kurtubi I9
I3) M.Ehadis Nr 2OI
I4) İbn Mace Zühd 3
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Kumluca Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
29
2008 HUTBELERİ
1
11-Temmuz
ORGAN NAKLİ HAYAT KURTARIR
Muhterem Mü’minler!
Cenabı Allah İnsanoğlunu engüzel şekilde
yaratmış[1] ve ona sayısız nimetler bahşetmiştir[2]. Bu nimetlerin en başında da sağlık nimeti gelmektedir.
Sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (sav) bir hadisi şeriflerinde
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunlarda aldanmıştır. Sağlık ve boş vakit.”
[3] buyurmuşlardır.
Kıymetli Müminler!
Bizlere düşen görev; hayatımızı ve
sağlığımızı her türlü zararlı etkenlerden korumak, hastalandığımızda ise tedavi olmaktır. Peygamberimiz (sav): “Allah (cc)
verdiği derdin şifasını da verir.”[4]
“Qöyleyse tedavi olun.”[5] buyurarak
hasta olan kişilerin tedavi olmalarının dini
bir görev olduğunu hatırlatmışlar ve
3
alınacak kişinin ölmeden önce buna izin
vermiş olması, veya hayatta iken aksine
bir beyanı olmamak şartı ile yakınlarının
buna razı olması,
-Alınacak organ veya doku karşılığında
menfaat sağlanmaması, ücret alınmaması,
-Tedavisi yapılacak hastanın buna rıza
göstermesi.” gibi şartların bulunması halinde caiz görülmüştür.[6]
Aziz Kardeşlerim!
Organ nakli konusuna bu açıdan bakıldığında, bu işlem, büyük bir önem arz etmektedir. Yüce Allah (c.c) Maide süresinin
32. ayet-i kerimesinde: “..Her kim bir canı
kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi
olur..”[7] buyurmuş, Hz. Peygamber (sav)
de; “Qbir kimse Müslüman kardeşinin
ihtiyacını giderirse, Allah da ona yardım
ederQ”[8] demişlerdir.
Değerli Mü’minler!
Bir Müslüman olarak her zaman
diğer kardeşlerimize sıkıntılı anlarında
maddi ve manevi yönden yardımcı olmak,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
hastalandığı zaman, bizzat kendisi de tedavi olarak bizlere örnek olmuşlardır.
Değerli Mü’minler!
Günümüzde çeşitli tedavi yöntemleri
bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Organ
naklidir.
Dinimize göre insan bedeni, canlı
iken nasıl muhterem ise, cansız iken de öyledir. İnsan öldüğünde bedeninin herhangi
bir organına keyfi olarak zarar verilmesi
caiz değildir. Ancak bir hastaya tedavi maksadıyla organ nakli; “- Zaruret halinin bulunması, yani Hastanın hayatını veya
hayati bir uzvunu kurtarmak için başka
bir çaresinin olmaması.
- Hastalığın bu yolla tedavi edileceğine
kanaat getirilmesi,
-Organ veya dokusu alınacak kişinin, işlemin yapıldığı esnada hayatını kaybetmiş olması; organı alınacak kişi sağ ise
alınacak organ veya dokunun, hayati bir
organ olmaması,
-Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından, organ veya dokusu
4
hem insanî, hem de dinî bir görevimizdir.
Bu nedenle Cenabı Allah’tan sağlıklı bir
hayat temenni etmekle beraber, organ nakli
konusunda da gereken duyarlılığı göstermeli ve ilgililere yardımcı olmalıyız. Böylece hepimiz, insani ve dini bir görevi
yerine getirmenin huzur ve mutluluğunu yaşarız.
KAYNAK:
1. Tin Suresi; 95 / 4
2. İbrahim Suresi , 14/34.
3. Buhari, Rikak 1.
4- Buhârî, Tıb, 1.
5. Ebu Davud, Tıp,11
6- Din İşleri Yüksek Kurulunun 03.03.1980 tarih
ve 396/13 sayılı kararı.
7- Maide suresi 5/ 32
8- Riyazü’s- Salihin Terc. C.1, Hd:242.
HAZIRLAYAN: Durmuş Ali ÇETMİ
Serik İlçe Vaizi
Firhist’e Geri Dön
30
2008 HUTBELERİ
1
SU HAYATTIR
18-Temmuz
Muhterem Müslümanlar!
Su, sadece insanlar için değil; bütün
canlılar için hayati bir ehemmiyet arzediyor.
Suyun bu ehemmiyeti insanlığın ta ilk çağlarından beri kendini göstermiştir. Bundandır ki eski felsefe ve hikmet, hayatın dört
ana unsurundan biri olarak suyu görmüştür. Toprak, ateş, hava, suP Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinde “Biz her şeyi sudan
canlı kıldık” ¹ buyrulmaktadır.
Geçmişteki insanların ve halen yaşayan bütün insanların ortak bir fikri vardır
ki o da şudur: Su hayatın ana maddesidir,
içeceklerin de efendisidir. Kâinatı teşkil
eden unsurlardan biridir. Daha doğrusu asli
unsurudur. Allah her şeyi onunla hayatta ve
canlı kılmıştır. Nitekim Allah (cc) bir ayeti
kerimede şöyle buyuruyor. “Ölü bir yeri
diriltmek ve yarattığımız nice hayvan ve
3
manda sıhhatimiz için de zaruri bir temizlik
vasıtasıdır. Öyle ise temizlik unsuru olan
suyu ve su yataklarını temiz tutalım. Allah
Resulü (sav) ashabına “yolları, gölgelikleri ve su havzalarını temiz tutmalarını
hararetle tavsiyede bulunmuşlardır.
Nehir kenarlarında büyük abdest bozmayı, akarsularda da küçük abdest bozmayı kesinlikle yasaklamışlardır. Aynı
zamanda küçük kuyuların ve büyük kuyuların çevrelerini koruma altına almışlardır. Hayvan ağıllarının da kuyulardan
bir miktar uzaklaştırılmasını emretmişlerdir.”
Velhasıl Allah’ın bize nimetleri sonsuzdur. O nimetlerin başında da akıcı,
güzel sular gelmektedir. Su hayattır. Su
medeniyettir. Su temizliktir. Suyun kıymetini
bilelim. Suyu israf etmeyelim. Suları kirletmeyelim. Allah bu noktaya dikkatimizi çekmek için şöyle buyurmaktadır. “De ki
söyleyin bana suyunuz yerin dibine çekilse kim size bir kaynak suyu getirebilir.” 4
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
insanları sulamak için gökten tertemiz
su indirmişizdir.”² Yine başka bir ayette
de şöyle buyurur. “Gökten yeterince yağmur indirip onun yeryüzünde eğleşmesini sağladık, şüphesiz onu gidermeye
de gücümüz yeter. Bu su sayesinde size
hurmalıklardan, üzümlüklerden bağlar,
bahçeler yaptık, orada sizin için bir çok
meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz”³
İnsan olarak hayatımızı yakından ilgilendiren şeylerden biri ve belki de en birincisi sudur. Cennet nimetleri ile ilgili bir
çok Kur’anî tasvirlerin, cennetteki içeceklerin başında yine su gelmektedir. Orada hep
akan nehirlerden bahsedilmektedir. Susuzluktan ciğerleri kavrulmuş bir çöl yolcusu
için bir testi suyun ne kadar kıymetli olduğunu anlarsınız. Bundan dolayıdır ki kutlu
peygamber “Allah’ım! soğuk suyu bana
sevdirdiğin gibi imanı da bana sevdir ve
kalbime yerleştir.” buyurmuştur.
İnsan için suyun ehemmiyeti sadece
içeceğimiz olmasından değil. O aynı za4
KAYNAK:
1- Enbiya 30
2- Furkan 49
3- Mü’minun 18 - 19
4- Mülk 30
Hazırlayan :Bekir AĞLAMAZ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
31
2008 HUTBELERİ
1
MİRAÇ KANDİLİ
25-Temmuz
Değerli Müslümanlar!
Hz. Muhammed (sav) efendimizin
yüce makamlara çıkartılmasının vasıtası
olan miraç, hicretten bir buçuk sene önce
Recep ayının 27. gecesi meydana gelmiştir. Bu sene 29 Temmuz 2008 Salıyı Çarşambaya bağlayan gece Miraç Kandilidir.
Bu gibi mübarek geceler Rabbimizin, kullarına özel ikramıdır. Boş olarak geçirilmiş
zamanları telafi için az işe çok kıymet ve
sevap verilen özel gecelerdir.
Yüce Allah İsra Suresinde mealen
şöyle buyurmaktadır. “Bir gece, kendisine
ayetlerimizden bir kısmını gösterelim
3
öldürülmemesi, kibirlenilmemesi, bilinmeyen şeylerin arkasına düşülmemesi gibi yasaklar da bildirilmiştir.
Değerli Müslümanlar!
Bu gecede yapılabilecekleri şöyle
özetleyebiliriz! Öncelikle Miraç ile ilgili
doğru bilgileri öğrenerek çocuklarımıza ve
yakınlarımıza anlatmalıyız. Büyüklerimizin
gönlünü ve duasını almalıyız. Kur’an okumalı, ibadet yapmalı ve özellikle fakirlere
yardım etmeliyiz. En önemlisi de başımızı
iki elimizin arasına koyarak kendimize bazı
sorular sormalıyız.
Kaç yaşındayım? Buluğ çağından itibaren kaç senedir emir ve yasaklara muhatabım? Emirlerden neleri yaptım?
Yapmadığım emirlerden dolayı pişmanlık
duyabiliyor muyum? Beş vakit Namazı kılıyor muyum? Eksiklerim var mı?
Kısacası emirlerden neleri yerine
getirip getirmediklerimizi belirleyerek eksiklerimizi tamamlamalıyız. Yoksa ömrümüzden bir Miraç Kandili daha geçer de
farkında olamayız. Bize yakışan; Miraç geNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
diye kulu Muhammed’i Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan
sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten
işitendir, görendir.”
Değerli Mü’minler!
İsra denen bu yolculuk ve Miraç;
Yüce Allahın, zaman ve mekân mefhumlarını ortadan kaldırarak sevgili Habibini huzuruna kabul ettiği muazzam bir olaydır.
Miraç hâdisesinde Yüce Allah, Peygamberine birçok emir ve hikmetlerini bildirmiştir.
Bunlardan en önemlileri: “Beş vakit
Namaz, Bakara Suresi’nin son iki ayeti;
(yani Emener-Rasûli diye bildiğimiz
ayetler) ve ümmetinden, hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayanlara cennet” müjdesidir. Ayrıca İsra Suresinde; Ana-Babaya
ve Akrabaya iyilik yapılması, yetim malının
korunması, verilen sözde durulması, ölçü
ve tartının doğru yapılması gibi emirler;
israf yapılmaması, cimrilik edilmemesi,
geçim nedeniyle çocukların öldürülmemesi,
zinaya yaklaşılmaması, haksız yere insan
4
cesini en iyi şekilde değerlendirip hatalarımızdan tevbe etmek hayatımıza tertemiz
bir sayfa açmaktır.
Gönül aydınlığı olan Miraç Kandili
bütün Müslümanlara mübarek olsun, Yüce
Allah’tan Vatanımıza, Milletimize ve bütün
insanlığa hayırlar getirmesini niyaz ediyorum.
KAYNAK:
1- İsra 17/1
Hazırlayan: Ramazan AVCI
Kemer İlçe Vaizi
Firhist’e Geri Dön
32
2008 HUTBELERİ
1
01-Ağustos
KULLUK VE KAZANDIRDIKLARI
Aziz müminler!
İslam bilginlerince din, “akıl sahibi
insanları kendi iradeleriyle bizatihi hayrolan şeylere sevk eden ilahi kanun”(1)
diye tarif edilir. Hayrın da insanın saadeti
olduğu açıklanır. Şüphesiz bu tarif hak
dinin, yani İslam’ın tarifidir. İslam kelimesinde barış ve huzur manası vardır. Müslüman denince kendisi ve çevresi ile barışık,
mutluluğu yakalamış biri akla gelir. Oysa
günümüzde tam aksi manzara ile karşılaşmak, hem bizi üzmekte hem de hak dinin
vadinin neden gerçekleşmediği konusunda
düşünmeye sevketmektedir.
Taha suresinde “Bu Kur’an, sen sıkıntı çekesin diye indirilmedi”(2) buyrulmakta ve Hz Peygambere “bu acıklı
durum ebedi sürmeyecek, ileride şan ve
3
mektedir.(6) Yüce Allah “İnanıyorsanız
üstün gelecek olan sizlersiniz”(7) ayetiyle konuyu teyit etmektedir.
Aziz Mü’minler!
Allah, davasına arka çıkanlara
yardım edeceğini(8), sorumluluk bilinci
ile yaşayanları sıkıntılardan kurtarıp,
beklentilerinin ötesinde rızık vereceğini(9), bildirmektedir. Yardımının şartı olarak bizlerden kulluk görevimizi yapmamızı
istemektedir. Dini bilmeyen, bildiklerini uygulamayan kişilerin kulluk görevini yerine
getirdikleri söylenebilir mi? Yalnızca Müslümanım diyerek Allah’ın yardımını beklemek hiçbir gayret göstermeden aç birinin
ekmek diye sayıklayarak, açlığının gideceğini sanmasıyla aynı değil midir?
Çürük temele bina oturmaz. Önce bilgimizi
artıralım. Sonra bildiklerimizi hayatımıza
uygulayalım. Hadisi Şerifte geçtiği gibi
“kişi vazifesinde kusur yaparsa; Allah,
onu hüzün ve kedere boğar”(10) Gerçeğini unutmayalım. Herşeyden önce de şu
an bildiklerimizi yerine getirelim.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
şerefe kavuşacaksın”(3) müjdesi verilmektedir. Aynı şekilde Neml suresinde
“hamd olsun Allaha delillerini gösterecek, siz de tanıyacaksınız”(4) buyrularak
müminlere sıkıntılı günlerin biteceği bildirilmektedir. Müşriklerin işkencesinin dorukta,
müminlerin savunmasız olduğu dönemde
inananların galip geleceğine hangi Mekkeli
ihtimal veriyordu?
Değerli Müminler!
Şüphesiz Alemlerin Rabbine inananlar bu vaade inanmış; huzura, hürriyete,
şan ve şerefe kavuşmuşlardı. Hz Peygamber “İslam garip başladı, ileride tekrar
garip olacak. Ne mutlu o gariplere” (5)
hadisiyle hem ilk Müslümanların nereden
nereye geldiklerini hem de ileride menfi
şartlarla karşılaşsalar da yine öncekiler gibi
kaybettikleri huzur ve şerefi kazanacaklarını bildirmiştir.
Neml suresinin 93. Ayetine göre İslam’ın istikbali parlaktır. Ara sıra gelen karanlıklar onu dinlendirmek içindir.
Yukarıdaki Hadisi şerif bu gerçeği bildir4
Ne biliyoruz ki demeyiniz. Yalan, zina,
kumar, rüşvet bunların haram olduğunu bilmeyen var mı?
Muhterem Müminler !
Kulluk denince yalnız bilinen ibadetler akla gelmemelidir. İnsanlara karşı saygılı olmak, ilmi çalışmalar yaparak dünyayı
yaşanabilir kılmak, zayıf ve güçsüzlere,
hastalara yardım etmek gibi birçok vazifemiz vardır. Bunlar da Allah’ın emridir. Çölde
Hz. Hacer’i zemzeme kavuşturan Allah’ın
bizleri de kaybettiğimiz huzura ve umduklarımıza kavuşturacağını unutmamalıyız.
KAYNAK:
HAZIRLAYAN: Yusuf DEMİRYÜREK
Kumluca Müftüsü
1) Hak Dini 1/83
2) Taha 2
3) Razi 15/421
4) Neml 93
5) Müslim İman 45
6) Hak Dini 5/3713
7) Ali İmran 139
8) Hac 40
9) Talak 2
10) 250 Hadis No:31
Firhist’e Geri Dön
33
2008 HUTBELERİ
1
NEFS MUHASEBESİ
08-Ağustos
Muhterem Mü’minler!
Kainat ve onun içindeki bütün her
şey üstün özelliklerle yaratılmış olan insana verilmiştir. Bu lütuf ve ikramı bahşeden Allah’ı (cc) tanımak, ona kullukta
bulunmak insanın en temel sorumluluğudur. Yüce Allah Kuranı Kerim’de “ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet
etsinler diye yarattım”(1) buyurmak suretiyle bu duruma dikkatimizi çekmiştir.
İman ve ibadet dinin yapısını oluşturan, birbirini tamamlayan iki unsurdur. “İnsanlar sadece “inandık” demekle, hiç
sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?”(2) mealindeki ayet bunu açıkça ortaya koymaktadır.Bu sebeple akıl ve irade
sahibi insan; niçin dünyaya geldiğinin, nereye gideceğinin muhasebesini yapmak,
fani dünya hayatının en faydalı sermayesi
3
olarak yerine getirip getirmediği, ömrünün
imanla son bulup bulmayacağı, dünyaya
teslimiyetten kurtulup kurtulmayacağı konularında düşünmeyen kimse hüznü de sevinci de bilmiyor demektir.
Değerli Kardeşlerim!
Günümüz insanı modern dünyanın
dayattığı her türlü israf ve aşırılıkla yaratılışındaki kulluk duygusu arasında bir tercih
yapmak zorundadır. Ancak aldatıcı zevklerin ebedi saadete tercih edildiği, kanaatin
yerini hırs ve tutkuların kuşattığı bir ortamda ölçülü olmanın ve nefsi denetlemenin zorlukları da gözden uzak
tutulmamalıdır.
Nefsin kötü istekleriyle başa çıkmada kul öncelikle Allah’ın yardımına ihtiyaç duyar. Nitekim Kuranı Kerim’de “ben
nefsimi temize çıkarmam; çünkü rabbimin esirgediği hariç nefis daima kötülüğü emredicidirQ” (4) buyurulmuştur.
Bununla birlikte insan kişisel gayret içinde
olmalı ve devamlı Allah’ın gözetimi altında
olduğu şuuruyla hareket etmelidir. Günahlarını hatırlamalı, onları gözünde büyüt-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
olan sâlih ameller hususunda kendini murâkabe etmek durumundadır. Aksi takdirde
öz denetimden uzak bir hayat anlayışı, bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve istekler insanda gerçek bir kulluk şuurunun
oluşmasına engel olabilecektir.
Değerli Mü’minler!
Nefis muhasebesi kişinin Allah,
dünya ve insanlarla ilişkilerinde kendisiyle
yüzleşmesini ifade eden bir kavramdır. Kulluk şuurunu geliştirmek, insanlar arasında
yüksek ahlakın gereklerine göre davranmak, dünya ve ahiret dengesini gözeterek
bir hayat sürmek için kendimizi devamlı
murâkabe altında tutmanın önemi büyüktür. Dünya hayatı bir yönüyle ahiretin kazanıldığı fırsatlar diyarı; diğer yönüyle de “bir
oyun, eğlence, süs, övünme, mal ve
evlat çoğaltma yarışı, ... aldatıcı bir
zevktir.”(3) İnsan ise dünya ve onun içindeki geçici zevklere meyilli yaratılmıştır.
Hatta o, nefsin kötü istek ve arzularına
uyma, onları beğenme ve yaptığını haklı
sebeplere dayandırma duygusuna sahiptir.
Oysa denildiği gibi Allah’ın emirlerini tam
4
meli, nefsini temize çıkarmamalı ve işlediği
her kusurdan sonra Yüce Allah’ın devamlı
açık bulunan tevbe kapısına samimi olarak
müracaat etmelidir.
Aziz Mü’minler!
Ancak otokontrolünü yapan fertlerden müteşekkil bir toplum huzurlu olabilir.
İnsanların temel hak ve hukukuna saygı
sadece böyle bir toplumda pratiğe yansıyabilir.
İçinde bulunduğumuz mübarek günler ve yaklaşmakta olan ramazan ayı, her
alanda nefsimizle yüzleşmek, kalbimizi kötülüklerden arındırmak ve ruhlarımızı ibadetlerin olgunlaştırıcı iklimiyle yeniden
tanıştırmak için bir fırsat olabilir. Hutbemi
bir hadis mealiyle bitiriyorum: “Akıllı kişi,
nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan; aciz kimse ise nefsinin
arzularına tabi olan ve Allah’tan olmayacak şeyler temenni eden kimsedir.”(5)
KAYNAK:
1- K. Kerim; 51/ 56
2- K. Kerim; 29/ 2
3- K. Kerim; 57/20
4- K. Kerim; 12/53
5- Tirmizi; Kıyame, 25
HAZIRLAYAN: Şaban ERDİÇ - İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
34
2008 HUTBELERİ
1
BERAT KANDİLİ
18-Ağustos
Değerli Mü'minler!
Zaman; insan için büyük bir sermeyedir. Beraat gecesi ise bu nimet içinde
müstesna bir yere sahiptir. Bu gece biz
Müslümanlara sunulan ilahi bir bağış,
büyük bir fırsat ve ganimettir.
Berat; borçtan, suç ve cezadan,
hastalıklardan kurtulmak demektir. Şaban
ayının onbeşinci gecesinde Müslümanların Allah'ın affı ve bağışlaması ile günah
yükünden kurtulacağı umularak bu geceye Berat gecesi denmiştir. Berat gecesi, ihlas ve samimiyetle Allah'a açılan
ellerin boş çevrilmediği bir gecedir. Bu
gece; bir yıl boyunca günah kirleriyle
kararan kalplerin ilahi nurlarla aydınlığa
kovuşacağı, günahlarından arınacağı
müstesna bir gecedir.
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah, Duhan suresinde
3
Teala, bu gece güneşin batışından itibaren Dünya semasına rahmetle tecelli eder ve kullarına şöyle hitap
eder:
-Yok mu benden af dileyen, onun günahlarını bağışlayayım?
-Yok mu benden rızık isteyen, ona
rızık vereyim?
-Yok mu bir derde düşen, ona afiyet
bahşedeyim?
-Yok mu sunu isteyen, yok mu bunu isteyen diyerek tanyeri ağarıncaya kadar
devam eder.(2)
Muhterem Müminler!
Bu gecede bizden ısrarla istenen en
önemli şey, tövbe ederek Yüce Mevladan
af dilemektir.Yeniden kulluğa talip olmak
rabbimizle yeni bir sözleşme yapmaktır.
Kur’an-ı kerim, Salavat-i şerife okuyup,
zikir ve tesbihatta bulunmalıyız, varsa kaza
namazları kılmalı, nafile ibadetler yapmalı,
tövbemizin kabulüne sebep olacak samimi
göz yaşları dökmeliyiz. Bu gecede rahmet
pınarından fışkıran sudan nasiplenmemek
en büyük kayıplardan olsa gerektir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
"Apaçık kitaba yemin olsun ki, Biz
Kur'an-ı mübarek bir gecede indirdik.
Biz gerçekten uyarıcıyız. O mübarek
gecede her hikmetli iş katımızdan bir
emirle ayırt edilir..."(1) buyurmuştur.
Ayette geçen, mübarek geceden maksat;
Berat veya Kadir gecesidir. Bu gecede, rızıklar, eceller, hastalıklar vb. şeyler hükme
bağlanıp vazifeli meleklere teslim edilir.
Bu gece, günahların affedildiği,
suçların bağışlandığı bir gece olduğu
için affa ve mağfirete vesile olacak işler
daha çok yapılır. Fakir, muhtaç ve kimsesizlere daha çok yardım edilir. Yetim ve
dullar sevindirilir, hastalar ziyaret edilir.
Bütün azalar, bu gece bir daha günah
işlemekten Allah'a sığınır. Çöllerde günlerce susuz kalmış bir yolcu için su ne
ifade ederse; gerçek müminler için de
mübarek Beraat gecesi onu ifade eder.
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz bu geceye dair şöyle müjde veriyor: "Şaban
ayının yarı gecesi (Berat gecesi) olduğu zaman onu; ibadetle geçirin.
Gündüzünde de oruç tutun. Zira Allah
4
Hz. peygamber (sav) bu gecede tövbe edip
bağışlanma dileyen müminlerin sayısının
çokluğunu bir benzetmeyle Hz Aişe validemize şu şekilde anlatmıştır:
"Allah teâlâ Beraat gecesinde dünya semasına rahmetle tecelli ederek, Benî
kelp kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısında daha çok kimsenin günahlarını bağışlar."(3)
Beraat gecesinin milletimize ve insanlığa huzur ve mutluluklar getirmesini
diler, sağlık ve afiyet içinde Ramazan
ayına kavuşmamızı Yüce Allahtan temenni
ederim.
Hutbemize Hz. Peygamber (sav)'in
bu gecede yapmış olduğu şu özlü duası
ile son vermek istiyorum: "Allahım! azabından affına, gazabından hoşnutluğuna, senden yine sana sığınıyorum.
Şanın yücedir, seni gereği gibi övmekten aciziz. Sen kendini övdüğün gibi yücesin."
KAYNAK:
1-44'(1-3)Duhan suresi
2-ibn-i mace,ikametüs-salat,131
3-Tirmizi,2/47
HAZIRLAYAN: Şerife Gönül BİLGİ
İl Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
35
2008 HUTBELERİ
1
NİMETLERE ŞÜKÜR
22-Ağustos
Muhterem Mü’minler!
Şu hayatta sahip olduğumuz, elde ettiğimiz, faydalandığımız büyük, küçük, az çok
ne varsa bütün bunlar Yüce Rabbimizin bize
ihsan ettiği nimetlerdir. Farkında olduğumuz
veya olamadığımız öyle değerli nimetler vardır ki bunların kıymetini ancak kaybettiğimiz
zaman anlarız. Allah Teala, bize bahşettiği bu
nimetlerin sayılamayacak kadar çok olduğunu
hutbemin başında okumuş olduğum ayet-i kerimede şöyle beyan buyuruyor: “Eğer Allah’ın
nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Allah, gerçekten bağışlayıcıdır, merhametlidir.”(1) Nedir bu nimetler? Hayat,
sağlık bir nimettir. Elimiz ayağımız, gözümüz
kulağımız, aklımız, idrakimiz, yediğimiz içtiğimiz bütün gıdalar, aldığımız her nefes birer nimettir. Hayatı bunlarla sürdürüyor, var
olmanın, yaşamanın değerini bunlarla anlıyoruz.
3
makla gerçekleşir. Her tavır ve davranışımızda Rabbimizin rızasını gözetmek, hiçbir an
O’nu aklımızdan çıkarmamak, attığımız her
adımda yürüyebilmemizin değerini düşünmek,
konuşmamızın her kelimesinde konuşabilmenin sevincini yaşamak, gördüğümüz her şeyden ibret alarak görüyor olmanın mutluluğunu
duymak.
Değerli Mü’minler!
Şükür, her türlü nimetin tek sahibinin
Allah olduğunu ve yalnızca O’ndan geldiğinin
şuurunda olmak, bunu kalple ve dille ifade etmektir. Şükretmenin zıddı ise Kur’an’da, nankörlük anlamına gelen “küfür” terimiyle
tanımlanır.
Şükür hem büyük bir ibadettir, hem de
insanı “azgınlaşmaktan” koruyan bir kalkan gibidir. Çünkü insanın nefsinde, zenginleştiğinde ya da güçlendiğinde zalimleşmeye,
zorbalaşmaya, vicdansızlaşmaya karşı bir eğilim vardır. Zenginleşip güzel imkanlara kavuşunca acizliğini unutmaya ve kibirlenmeye
başlar. Şükür, işte bu “azgınlaşmayı” ve kibirlenmeyi engeller.
Bazı kimseler şükretmek için kendilerine çok
büyük, çok özel bir nimetin gelmesini, ya da
çok büyük bir probleminin çözülmesini bekler.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Aziz Cemaat!
Tanınmış bir kimsenin, değer verdiğimiz birisinin bize gönderdiği bir hediyeye ne
kadar seviniriz. O hediyeye gözümüz gibi
bakar onu gördükçe hediye vereni hatırlar, değerli bir armağan olarak daima saklarız. Maddi
değeri az bile olsa manevi değerinin çok
büyük olduğunu ifade ederiz. Neden? Çünkü
o hediye, onu bize verenin bizi tanıdığını bize
değer verdiğini gösteriyor. Aynı şekilde sahip
olduğumuz, faydalandığımız bütün nimetler,
Cenabı Hakkın bizi tanıdığını ve bize değer
verdiğini göstermiyor mu? O bize her an ikram
ve lütufta bulunurken bizim bütün bunları görmezden gelmemiz, düşüncemizden uzak tutmamız uygun mudur? Ve hele bu
organlarımızı Onun razı olmayacağı yanlış
yerlerde kullanmamız, insanlıkla, kadirşinaslıkla bağdaşır mı? Yoksa bu azalarımız çok
değersiz basit şeyler mi?
Muhterem Mü’minler!
Şunu da unutmamalıyız ki bütün bu nimetler şükür ister. Bu nimetleri bize lütfeden
Rabbimize minnet ve teşekkür gerektirir. Bu
da başta Cenab-ı Hakka sarsılmaz bir iman,
gönderdiği Resulüne ve kitabına derin bir bağlılık, emirlerine itaat, yasaklarından kaçın4
Oysa biraz dikkat edildiğinde, insanın her anının nimet içinde geçtiği görülür. Hayatı, sağlığı, aklı, şuuru, beş duyusu, nefes aldığı hava
ve bunlara benzer sayısız nimet kendisine her
an kesintisiz bir şekilde sunulmaktadır. Bu nimetlerin ise her biri ayrı şükür gerektirir. Allah’ı
anmasında, tefekküründe eksiklik olan kimseler gaflet içinde oldukları için, bu nimetlerin
değerini onlara sahipken bilmez, bunların şükrünü yapmaz; ancak bu nimetler ellerinden
alındığı zaman değerini anlarlar.
Eğer mümin, kendisine verilen nimetlerden dolayı azgınlaşmayacağını, kibirlenip
şımarmayacağını yaptığı şükürle , sergilediği
ibadet ve kullukla gösterirse, Allah da ona
daha fazla nimet vereceğini beyan buyurmaktadır. Hutbemi şu ayet-i kerimenin mealiyle bitiriyorum:“Rabbiniz şöyle buyurmuştu:
Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten
size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük
ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek
şiddetlidir” (2)
KAYNAK:
1) Nahl suresi,16/18.
2)İbrahim suresi, 14/7.
HAZIRLAYAN: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
36
2008 HUTBELERİ
1
28-Ağustos
ZAFER HAFTASI VE GAZA RUHU
Muhterem Mü’minler!
Ağustos, şanlı tarihimizin zaferlerle
süslediği bir aydır. Kahraman ecdadımızın
tarihe altın harflerle düştüğü bu zaferler sadece Türk- İslam tarihi için değil; aynı zamanda dünya tarihi için de önemli sonuçlar
ortaya koymuştur. Ağustos ayına damgasını
vuran Malazgirt, Kosova, Mohaç, Çaldıran
zaferleri ve bu yıl milletçe 86. yıldönümünü
kutlayacak olduğumuz Başkomutanlık Meydan Muharebesi Türk milletinin üstün inanç
ve imanının, istiklal aşkının, hür ve bağımsız
yaşama azminin, vatan ve millet sevgisinin
simgesi olmuştur.
Değerli Mü’minler!
200 bin kişilik ordusuyla Türkler’i
Anadolu’dan atmayı ve İslam ülkelerini istilâ
etmeyi düşünen Romen Diyojen karşısında
Türk Sultanı Alparslan ve onun 50 bin kişilik
3
kanlarını dökerek bu toprakları kutsal bir
vatan yapmışlardır. Onlar ki ana hasretlerini,
yar ve evlat özlemlerini sinelerine gömerek
hayatlarının baharında toprağın kara bağrına düşmüşler, bu topraklara kanlarıyla
hayat vermişlerdir. Onlar ki Kuanı Kerim’in
“Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır”(1)
müjdesine ulaşmış bahtiyarlardır. Bu destanlar ve zaferlerle Türk milleti adeta tarih yazmış; diğer taraftan düşmanlarını bile
kıskandıran adalet anlayışı, derin insan sevgisi, din ve inanç farklılıklarına gösterdiği
saygı ve ayak bastığı her yerde kurduğu
sosyal müesseselerle de tarih onları yazmıştır.
Muhterem Müslümanlar!
Din ve vatan müdafaasında kahraman ecdadımızın sahip olduğu ruh; bugün
ve gelecekte milletçe muhtaç olduğumuz
ruhtur. Dün olduğu gibi bugün de kutsal değerlerimiz üzerinde kötü emel besleyenlerin
olması mümkündür. Bu sebeple derin tarihi
tecrübelere sahip vatan evladının “Allah’a
ve elçisine itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkuya kapılırsınız, devle-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ordusu, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te
kesin bir zafer kazanmıştır. Bu zaferle Anadolu kapıları Müslüman Türkler’e açılmış ve
onların “îlâ-yı kelimetullah” sevdalarında
bu topraklar yüzyıllarca üst olmuştur.
Türk milletinin, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk önderliğinde 30 Ağustos 1922’de kazandığı büyük zaferle de Anadolu düşmandan temizlenmiş ve bu toprakların ilelebet
“Türk” ve “İslam” kalacağı bütün dünyaya
ilan edilmiştir. Müstemlike devletlerin topraklarımız üzerindeki emperyalist emelleri,
zulüm ve haksızlıkları en zor şartlar altında
bile büyük bir iman, bağımsız yaşama iradesi, ve yüksek millet şuuruyla ayaklar altına
alınmıştır. Bu yönüyle Türk’ün ateşle imtihanı olan kurtuluş hareketi aynı zamanda
mazlum milletlere bir ışık, bir rehber olmuştur.
Aziz Mü’minler!
Vatan ve millet, din ve mukaddesat
uğruna nice isimsiz kahramanlar bu topraklarda şehit düşmüştür. Onlar ki şairin;
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır;
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
dizelerinde anlamını bulduğu gibi uğruna
4
tiniz giderQ”(2) ; “hepiniz toptan Allah’ın
ipine sarılın, ayrılıp bölünmeyinQ”(3) ilahi
çağrıları etrafında buluşması elzemdir. Yine
millet savunması ve istikbal mücadelemizde
yarının aktörleri olacak gençlerimizi vatan
sevgisi, şehitlik ve gazilik ruhu içinde yetiştirmenin aziz milletimize karşı temel bir sorumluluğumuz olduğu asla unutulmamalıdır.
Bu vesileyle bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimizi minnetle yâd ediyoruz.
Değerli Kardeşlerim!
Ayrıca bugünlerde rahmet ve arınma
mevsimi ramazana kavuşacak olmanın
huzur ve heyecanını yaşıyoruz. Allah izin verirse önümüzdeki pazar akşamı ilk teravihi
kılarken pazartesi günü ilk orucumuzu tutmuş olacağız. Kur’an ayı ramazanın milletimize, İslam alemine ve bütün insanlığa
“hayır” getirmesini diliyorum.
KAYNAK:
1- K.Kerim; 9/11
2-K:Kerim; 8/46
3- K:Kerim; 3/103
HAZIRLAYAN: ŞABAN ERDİÇ
İL VAİZİ
Firhist’e Geri Dön
37
2008 HUTBELERİ
1
05 - Eylül
RAMAZAN VE KAZANDIRDIKLARI
Aziz Müminler!
Güz yağmurlarının yazdan kalan
tozları yıkadığı gibi günah kirlerimizi yıkayan, Kuran’ın indirildiği mübarek ramazan
ayına girmenin sevinç ve heyecanını yaşıyoruz. Şüphesiz her an uyanık olmamız
gerekir; Ancak bu ayda daha canlı ve gayretli olmalıyız. Kısaca bunun sebeplerini
hatırlatmak istiyorum.
Ramazan, evveli rahmet, ortası
mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluş
beraatının verildiği, yapılan herhangi bir
hayırlı davranışın, diğer aylarda yapılan 70
farz ibadetin karşılığı sevapla ödüllendirildiği sabır ve yardımlaşma ayıdır.(1) Bu
ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır.(2)
3
davranışlardan da uzak durur. Tam bir
ihlas ile rabbine kulluk eder. Zira oruç dışarıdan gözlemlenebilen bir ibadet değildir.
Bu ihlasının sonucu, Hz Peygamberin
“Kim inanarak ve sevabını Allahtan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları af olur”(6) müjdesinin
muhatabı olur. Yatsı namazından sonra
coşkuyla eda edilen teravih namazlarının
ise kaynaşmanın ve kardeşliğin vesilesi olmadığını kim iddia edebilir? Hz peygamber
bu ayı tarif ederken müvâsât kelimesini
kullanmıştır. Her ne kadar yardımlaşma
manası varsa da esasen kara gün dostluğu, kendine yetecek miktarda elindeki nimeti hiç olmayanla paylaşmak müvâsâtın
tam karşılığıdır.
Değerli Müminler!
Bu ay Kur’an ayıdır. Hakkı batıldan
ayıran, doğru yolu gösteren rehber kitap
Kur’an bu ayda inmeye başlamıştır. O
Kur’an ki indiği ayı on bir ayın sultanı, indiği geceyi bin aydan daha hayırlı yapıyorsa kalplerimizi açtığımızda bizi nasıl
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Ezeli düşman şeytanın insanı etkileme yolları çoktur. Şeytan insanı şehvet,
gazap ve heva kanalıyla etkiler. Şehvet,
hırs ve cimriliğin; gazap, ucûp ve kibrin;
heva ise bidat ve küfrün kaynağıdır.(4)
Oruç ibadeti sayesinde aç kalarak şehvetimizi engellemekte, acizliğimizi idrakle kibrimizi kırmakta ve Allahın emrine boyun
eğmekle hevamızın önüne set çekmekteyiz. Geçici bir süre helal yiyeceklerden
uzak kalan, sonrasında harama neden
düşsün? Sair zamanlarda hatırlayamadığımız muhtaç insanları oruç sayesinde hatırlayarak yardım duygularımız kamçılanmaz
mı?
Aziz Müminler!
Yüce Allah “Ey inananlar, takvaya
kavuşasınız diye sizden öncekilere farz
olduğu gibi size de oruç farz kılındı”(5)
buyurmaktadır. Ayette geçen “takva” sorumluluk bilinci diye tefsir edilmektedir.
Oruçlu kişi yeme içme yasağı dışında, yaptıkları her ne kadar orucunu bozmasa da
orucun sevabını gideren yalan, gıybet gibi
4
değerli kılacaktır, düşünmeli. Yalnızca mukabele dinleyip yetinmemeli, anlamaya çalışmalıyız.
Gündüzünü oruç, gecesini teravihlerle geçirdiğimiz bu kutlu ayda Kuran ile
tanışarak rahmet ve berekete nail olan,
vahiy çizgisinde yaşama kararlılığını gösteren ve Ramazan sonunda bayram sevincini
tattığı gibi dünya hayatının bitiminde de
ebedi nimetlere kavuşacak siz seçkin insanlara selam olsun.
KAYNAK:
1)Münziri, Ettergıb 2/430 Müttaki Kenzül-ummal 8/482 nr 23738
2)Buhari savm 5
3) Gazâli İhya 3/77
4) Razi 1/372
5) Bakara 183
6) Buhâri Leyletül-kadr 17
HAZIRLAYAN: Yusuf DEMİRYÜREK
Kumluca Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
38
2008 HUTBELERİ
1
12 - Eylül
ÇOCUKLARIMIZI EĞİTİMDEN
MAHRUM BIRAKMAYALIM
Muhterem Müslümanlar!
Çocuklarımızı en güzel şekilde yetiştirmek, terbiye etmek hepimizin asli görevidir. Çocuk, Sevgili Peygamberimizin
dilinde; Cennet çiçeğidir, gönül meyvesidir.
Kur'an dilinde; dünya hayatının süsü, Allah'ın lütfu ve bir imtihan vesilesidir. Ümidimiz ve istikbalimiz çocuklarımız, Huzuru
İlahi'de bize şefaatçi de olabilir, şikayetçi
de? Onları güzel terbiye eder, Allah'ı, Peygamberini sevdirir; atasını, tarihini tanıtır;
islami ölçüler içerisinde örf ve adetlerimizi
belletir; helali, haramı öğretirsek bize
3
olan kişiye de "Cehaletin babası" manasına gelen "Ebu Cehil" denilmiştir. İslam,
cahiliyye dönemine son vererek ilim ve
irfan çağını açmış, Müslümanların okuryazar olmaları için her türlü tedbiri almıştır.
İnsanlık tarihinin gerçek mimarları ve en
büyük öğretmenleri annelerdir? Yarınların
anneleri olacak kız çocuklarımızı özenle
yetiştirmeliyiz ki; ülkemizin ihtiyaç duyduğu
aydın nesli onlar yetiştirecektir. Yeni eğitimöğretim yılının başladığı şu günlerde, çocuklarımızın okula kaydını yaptırırken
kız-erkek ayrımı gibi yanlış bir davranış
içine girmeyelim.
2
Firhist’e Geri Dön
şefaatçi olurlar. Bunları yapmadığımız
zaman da bizden şikayetçi olurlar.
Aziz Mü'minler!
Tarladaki ot, saksıya alınıp bakım
yapılırsa çiçek olur. Saksıdaki çiçek tarlaya
bırakılıp ihmal edilirse ot haline gelir. Nice
taşlar vardır ki işlenince, mücevher olur. Bu
nedenle evlatlarımızı sağlıklı, bilgili, kültürlü, çalışkan, dürüst, milli ve dini duygularla dopdolu yetiştirmeliyiz. Bunun yolu da
eğitimden geçer. Yüce Dinimiz, beşikten
mezara kadar ilim öğrenmeyi, kadın-erkek
her Müslümana farz kılmıştır. Bilgiyi, Çin’
de bile olsa gidip almayı tavsiye ederken;
Bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağını
beyan etmiştir.
Değerli Kardeşlerim!
Bilgi insanın ışığıdır. Eğitime sırt çevirmek ışığa küsmektir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet (sav) hayatı boyunca
cehaletle savaşmış; İslam'ın en büyük düşmanı olarak cehaleti görmüştür. Onun için,
İslam'dan önceki döneme "Cahiliyye
Devri"; Müslümanların en azılı düşmanı
4
KAYNAK:
Zümer 9
Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
39
2008 HUTBELERİ
1
19 - Eylül
ZEKAT VE YARDIMLAŞMA
Muhterem Müminler!
İslam güneşi henüz doğmadan önce
vicdanlardan merhamet hissi silinmiş, gönüllerden yardım duygusu sökülmüş, ruhlardan acıma hissi kaybolmuştu. İşte böyle
bir zamanda Cihanı nura boğan İslam,
bütün hakları tayin ediyor ve bütün kötülükleri yasaklıyordu.
İslam dini, vicdanlarda mahpus kalacak bir din değil; cemiyetin bütün dert ve
ihtiyaçlarını karşılayacak içtimai bir nizamdır. Bu nizamın beş temelinden biri olan
Zekat ise kelimenin tam manasıyla içtimai
bir yardım sistemidir.
Değerli Müminler!
Zekat, sahibini günah paslarından
temizleyen, cimrilikten kurtaran, saadete
ulaştıran ve kişinin dinde samimi olduğunu
3
içinde kıvranmaktadır. Eğer fakir haline
rıza gösteremez, zengin zenginliğine şükredemez, servetinden Allah ve kul hakkını
ayıramaz, zekat veremezse o mal mülk
saadet değil, felaket getirir. Zenginlik, malmülk bir emek mahsülü olsa bile yine
Allah’ın lütfüdür, takdiridir. Çünkü Allah dilediğine servet verir, dilediğini zengin kılar.
Allah’ın bu ilahi lütfuna mazhar olmuş bir
insanın, malını mülkünü Allah rızası için
değil de süfli emeller peşinde harcaması,
kumar masalarında tüketmesi, içki sofralarında bitirmesi, çılgın eğlence ve arzularla
yok etmesi, diğer taraftan malının pek az
bir kısmını zekat olarak verememesi akılsızlığın en korkuncudur.
O halde Allah’ın malını, Allah yolunda esirgeyerek zekat kaçakçılığı yapmayalım. Zekatlarımızı riya ve gösteriş
karıştırmadan tam bir ihlas ile ihtiyaç sahiplerine verelim Peygamberimiz (sav)in: “zekatını ihlas ile tam vermeyen kimse, hiç
zekat vermeyen gibidir.”(2) buyurduğunu
bilelim. Zekat olarak bütün servetini alıp
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ilan eden hakikat aynasıdır.
Zekat, müminler arasındaki kardeşliği tesis eden, zengini fakire, fakiri zengine yaklaştıran, sahibini hasislikten, mali
ihtiraslardan koruyan, ilahi rahmete vesile
kılan büyük bir ibadettir. Bu sebeple okuduğum ayeti kerimede Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Namazı dosdoğru kılın, zekatı
verin, Rasule itaat edin. Ta ki ilahi rahmete kavuşturulasınız.”(1)
Şu halde ilahi rahmete kavuşmanın
şartlarından biri de zekattır. Zekat vermeyen kimse imanın hakikatına eremez.
Zekat vermeyen kimse Allah’ın ve Rasülünün sevgisini kazanamaz. Hz. Ebubekir
(r.a) in: “Vallahi namaz ile zekat arasında
ayrım yapanlarla harbedeceğim. Çünkü
zekat malın hakkıdır” buyurmasındaki
hikmet budur.
Aziz Müminler!
Dünyaya bir imtihan için gönderilen
insan, çeşitli deneme ve tecrübelerden geçirilmektedir. Kimi insan mal-mülk içinde
yüzmekte, kimi de binbir türlü ihtiyaçlar
4
getiren ve Hz Rasulüllah’ın “Çoluğuna çocuğuna ne bıraktın”? sualine, “Allah’ı ve
Rasulünü bıraktım ya Habiballah” diye
cevap veren Hz. Ebubekir gibi müminlerden ibret alalım. Allah cümlemizi ve cümle
ümmeti Muhammedi ibret alan kullarından
eylesin.
KAYNAK:
1)Nur suresi,ayet 56
2)Buhari,Müslim,Ebu Davut,Tirmizi,
Hazırlayan: Enes MÜSLÜMOĞLU
Gündoğmuş Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
40
2008 HUTBELERİ
1
20 - Eylül
KADİR GECESİ VE TEVBE
Muhterem Müslümanlar!
İnsanlığa bir rehber olan, onları
doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden
Kur’an-ı Kerim Kadir gecesinde inmeye
başlamıştır. Yani kadir gecesi Kur’an’ın
doğum günüdür.
“Kadir” mevki, şeref, değer, azamet
manalarına gelir. Kur’an vahyinin başlamasından, o gecenin büyük fazilet ve bereketinden ve o gecede kâinatı kaplayan
ilahi esenlikten bahseden kadir suresinde
Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: “Biz
Kur’an’ı kadir gecesinde indirdik. Bilir
misin nedir kadir gecesi? Bin aydan
daha hayırlıdır. Kadir gecesi, o gece
Rablerinin izniyle ruh ve melekler, her
türlü iş için iner de iner, artık o gece bir
esenliktir gider, tan yeri ağarana kadar.”
(1)
3
ramazanın son on gününe girildiğinde Hz
Peygamber dünyevi işlerden uzaklaşıp
mescitte itikafa çekilir vaktini daha çok ibadet ve tefekkürle geçirirdi. Dolayısıyla
mü’minler de kadir gecesini ibadetle ve
dualarla ihya etmelidirler. Hz Aişe bu gecenin nasıl ihya edileceğini Hz peygambere
sormuş O’da “Allahım! Sen affedicisin, affı
seversin beni de affet” şeklinde cevap vermiştir.
Allah Kur’an-ı azimüşşanda şöyle
buyuruyor: “Ey iman edenler! Samimi ve
kesin bir dönüşle Allah’a tevbe ediniz.
Böyle yaparsanız Rabbiniz sizin günahlarınızı affedecektir.”(2) Ancak samimi ve
içten yapılan tevbe şöyle olmalıdır. Yapılana pişman olmak, gaflet ettiği farzları yerine getirmek, gaspettiği hak varsa onu hak
sahibine vermek, eziyet ettiği kimselerden
özür dilemek, işlediği günahları tekrar işlememeye azmetmek, günahtan zevk aldığı
gibi Allah’a itaat ederken de zevk almak.
Bu şartları yerine getiren kul tevbekâr olmuştur.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Müslümanlar!
Allah’ın bir ismi de “selam”dır. Yani
O bizatihi esenliktir ve esenliğin kaynağıdır.
Mü’min beş vakit namazından sonra “Allah’ım sen selamsın ve bütün esenlikler sendendir, bizi esenlikte yaşat” diyor.
Bakmak lazım şu ihtiyarlamış dünyanın halineP Savaş, kan, kıtal, zulüm, haddini bilmezlik, sınır tanımazlık, şımarıkça
kibirleniş, kutsala sırt dönüş, anlamsızlığın
zaferi, anlamın hezimeti, gücün ve şiddetin
kutsanması, servetin ilahlaştırılması, insanın aşağılanması, merhametin yerini şiddetin, muhabbetin yerini şehvetin almasıP
Böyle bir dünyada Kur’an’ın çağrısı tek
umuttur. Bu, bütün insanlığa bir çağrıdır.
Bu “insan insanın kurdudur” sloganını egemen kılan bir dünyaya “insan insanın
kardeşidir” düsturunu egemen kılma çağrısıdır. Bu, kendinden uzaklaşan insana
“kendine gel” çağrısıdır.
Bu ilahi esenlik en az bir yıl boyunca
genel esenliğin devamını sağlamakta, düzeni ve dengeyi korumaktadır. Bu sebeple
4
Değerli Kardeşlerim!
Af dilemek kulluğun bir gereğidir.
Allah karşısında alçak gönüllülük sergilemek her şeye rağmen ibadetlerini mükemmel görmeyip O’ndan af ve özür dilemek
mü’minin şiarındandır. Layıkıyla yapılan bir
tevbe; vicdanın sesini dinlemek anlamına
gelir. Her tevbe bir bilinç tazelemesidir. Yeniden kendine dönme, kendini bilme, kendini bulma süresidir. Allah Rasulü ne güzel
söylemiş: “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi senin sevgin ve dinin
üzere sabit kıl” Hutbemi Hz peygamber’in şu duasıyla bitiriyorum; “Allah’ım
sana hamd eder ve seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Beni bağışla, çünkü
sen tevbeleri kabul edensin”
KAYNAK:
1- K.Kerim; Kadr,1-5
2- K.Kerim;Tahrim8
Hazırlayan :Bekir AĞLAMAZ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
41
2008 HUTBELERİ
1
RAMAZAN BAYRAMI
30 - Eylül
Muhterem Kardeşlerim!
Manevî hayatımızı rahmet iklimiyle canlandıran, af ve mağfiret ayı Ramazanı on bir
aylık yolculuğuna tekrar uğurladık. Ne mutlu bu
ayı maksadına uygun değerlendirenlereP Ne
mutlu bu aydan arınarak çıkanlaraP Yeni bir
kulluk heyecanıyla bu Ramazanı milat kabul
eden mü’min gönüllereP Yaratılışındaki kulluk
duygusuyla hayatını buluşturan bahtiyar insanlara ne mutluP
Değerli Mü’minler!
Şükürler olsun ki bütün ibadetleri bünyesinde barındıran Ramazanın manevi coşkunluğunu bir kez daha tecrübe ettikten sonra
bayrama ulaşmış bulunuyoruz. Bugün milyonlarca müslüman “bir” olan Allah’a inanmanın,
Hz. Muhammed (sav) e ümmet olmanın ve
aynı kıbleye yönelmenin heyecanı içinde bayram coşkusunu yaşamaktadırlar.
Sevgili peygamberimizin Medine’ye hicret etmelerinden sonra “sevinç günleri” olarak
3
kulları kardeş olun. Bir müslümana üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması
helal olmaz”(1) buyurarak bizleri islamın kardeşlik iklimine davet etmiştir. “Affı seç, iyiliği
emret, cahillere aldırış etme”(2) ilahi emri bu
bayram günlerinde ne kadar da anlamlıdır!
Değerli Kardeşlerim!
İyilik ve ihsan duyguları içinde başta
anne-babalarımız olmak üzere akrabalarımızın
bayram sevinçlerine ortak olmalıyız. Dinimizin,
korunmasını emrettiği sıla-i rahim yani akrabalık bağına gereken önemi vermeli, özellikle
uzun süredir görüşmediğimiz yakınlarımızı aramalıyız. Zira peygamberimiz (sav) “Akrabalarından gelen iyiliğe misliyle karşılık veren
kimse tam manasıyla sıla etmiş değildir.
Gerçek sıla kendisiyle ilişkiyi kesenleri
görüp gözetmektir”(3) buyurmuşlardır.
Bayramlar çocukların dinî değerlerimizle tanışmasında önemli fırsatlar sunar. Bu sebeple onlara güzel örnek olunmalı ve tertemiz
zihinlerinde hoş bir bayram hatırası bırakılmalıdır. Komşularımız mutlaka ziyaret edilmelidir.
Fedakarlık ve ihsan duygularının doruğa ulaştığı bu mukaddes zamanlarda yoksul, dul,
yetim, hasta, yaşlı ve diğer muhtaç insanların
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
müjdeleyip ümmetine hediye ettiği bayramlar
dini-sosyal hayatımızda çok önemli yere sahiptir.
Bu günler sâir zamanlarda âdeta parçalara ayırdığımız sosyal ilişkilerimizi yeniden
onarma anlarıdır. Bu günler kardeşlik ve dayanışma duygularının güçlendirildiği önemli
zaman dilimleridir. Gündelik hayatta karşılaştığımız gerginliklerden uzaklaşarak kendimize
geldiğimiz; ziyaretler, tebrikler ve mesajlarla
dostluklarımızı ilerlettiğimiz; yeniden çalışma
şevkine kavuştuğumuz müstesnâ zaman dilimleridir bayramlarımız. Bu sebeple bayramlar
asla dost ve akrabalardan ayrı bir tatil fırsatı
olarak görülmemelidir.
Bayramlar aynı zamanda sevinç ve
neşe günleridir. Bayram sabahı herkes tebrikleşirken sırf ibadet kastıyla bile olsa camide kalıp
bayram sevincine iştirak etmemek dinimizce
hoş görülmemiştir. Her türlü kırgınlık ve düşmanlıklar böylesine kutlu bayram havasında
sevgi ve muhabbete dönüşmelidir. Birlikte yaşamanın en güzel örneklerini sunmuş olan
Rehber İnsan Hz Muhammed (sav) “birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın
4
ihtiyaçları karşılanarak bayrama neşe içinde iştirakleri sağlanmalıdır.
Bayramlar sadece diriler için değil; ölülerimiz için de özel anlamlar taşır. Özellikle
huzur ve güven içinde, ay yıldızlı bayrağımızın
gölgesi ve ezanımızın lâhûtî sesinde mabedimize gelip bayram havasını teneffüs etmişsek,
şehit ve gazilerimize olan rahmet ve minnet
borcumuz asla unutulmamalıdır. Duaların kabule şâyân olduğu bayram gecelerinde şehitlerimizi ve ahirete intikal etmiş yakınlarımızı
rahmetle analım. Dünyanın muhtelif yerlerinde
pek çok problemler içinde bayrama buruk girmiş olan kardeşlerimize dualar edelim. Ramazanda kazandığımız kulluk şuurunu daha da
ilerleterek bu konuda Rabbımızın inâyetini dileyelim.
Bu duygularla mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder; ülkemiz, İslam alemi ve
bütün insanlık için hayırlar getirmesini Cenab-ı
Zü’l-celâlden niyaz ederim.
KAYNAK:
1-Buhari; Edep, 57, 58.
2-K.Kerim; 7/199
3-Buhari; Edeb, 15
Hazırlayan: ŞABAN ERDİÇ
İL VAİZİ
Firhist’e Geri Dön
42
2008 HUTBELERİ
1
03 - Ekim
CAMİLER VE DİN GÖREVLİLERİ
Muhterem mü’minler!
Allahu Teâlâ bizim birlik ve beraberlik içinde kardeşce yaşamamızı emrediyor.
Bunun için de cemaat halinde olmamızı
arzu ediyor. Bizlerin biraraya gelmesi, kaynaşması için dinimiz cami, ve cemaate özel
bir önem vermiştir.
Cami; toplayan, bir araya getiren manasına gelmektedir. Camilerimiz toplu olarak, tek yürek halinde Alah’a ibadet
etiğimiz, niyazda bulunduğumuz, bir araya
gelip kaynaştığımız, dertlerimizi paylaştığımız, çözüm ürettiğimiz mekanlardır. Hutbeler, vaazlar ve cami dersleriyle dinimizi
öğrendiğimiz, yaz kurslarında da yavrularımızın dinlerini öğrendikleri mübarek mekanlardır.
3
Allahu Teâlâ camileri kimlerin inşa edeceğini Tevbe suresi’nde şöyle belirtiyor: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve
ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru
kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder.
İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.”(2)
Peygamberimiz (sav) de: “Bir
kimse, Yüce Allah’ın rızasını gözeterek
bir mescit inşa ederse Allah da ona cennette bir köşk hazırlar” buyurmuşlardır.
(3)
Muhterem kardeşlerim!
Peygamberiz (sav)’den bu güne biz inananlar yerleştiğimiz yerlerde önce Allah’ın
evini inşa etmişiz ve inşa etmeye devam
ediyoruz. Bir yerde cami ve Allah’ın birliğini
gökyüzüne doğru haykıran minareler varsa
orası Müslüman yurdudur. Onun için bulunduğumuz bölgedeki camilerin imarına, inşasına gücümüz yettiğince katkıda
bulunmalıyız.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Camiler, yüce Rabbimizin yeryüzündeki evleridir. Bu kutsal yerleri ziyaret
edenler de O’nun misafirleridir. Ev sahibinin misafire ikram etmesi bir görevdir. Yüce
Rabbımızın ikramı da camilere gelenlere
af, mağfiret ve rahmetle olacaktır. Cami ve
cemaate devam etmek bu sebeple önemlidir. Peygamberimiz (sav); “Camide kılınan
namaz, evde veya işyerinde kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür” buyurmuş(1), ayrıca camiye gelmeyenleri
şiddetle uyarmıştır.
Aziz Mü’minler!
Allah’ın evi en güzel olmalı diyerek
camileri evlerimizden daha güzel inşa ederiz. Kendi evimizden önce Allah’ın evini yaparız. Ecdadımız gittikleri her yerde
arkalarında çil çil kubbeler bırakmışlardır.
Peygamber Efendimiz (sav) Medineye hicrette Kuba’da 14 gün kalmış ve İslam'ın ilk
mescidini inşa etmiştir. Medine’ye varınca
da kendi kalacağı yerden önce Allah’ın evinin yerini belirlemiş, bizzat bedenen çalışarak da caminin inşaatına katılmışlardır.
4
Unutmayalım ki camilerin gerçek
imarı, bu mekanları cemaatle doldurarak
güzelleştirmektir. Bu yıl ekim ayının üçüncü
haftası camiler ve din görevlileri haftası
olarak kutlanacaktır. Hayırlara vesile olsun.
Rabbim bizleri camileri seven, camilerin de
kendilerini sevdiği kullarından eylesin.
KAYNAK:
1-Buhârî, Salât 87
2-Tevbe 9/18
3- Buhârî, Salât 65
Hazırlayan: Halil TAŞ
Manavgat Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
43
2008 HUTBELERİ
1
10- Ekim
İSLAM’DA AİLE VE ÖNEMİ
Muhterem Mü’minler!
Aile insanlığın en eski kurumudur.
Tarihte olduğu gibi bugün de önemini korumaktadır. Kuran-ı Kerim aile hayatını karşılıklı anlayış, sevgi, saygı ve olgunlukla
yürütülebilecek insani bir müessese saymıştır. Ailenin sağlıklı bir şekilde kurulup
devam etmesi, aile fertlerinin hak ve görevlerini tam olarak yerine getirmesi için üyelerde temel insani ve ahlaki erdemlerin
oluşması ön şarttır. Zira insanın, üzerinde
hakkı olan kişilerin başında aile fertleri gelmektedir. Kişinin sevincini ve üzüntüsünü
ilk önce ailesi paylaşır.
Değerli Mü’minler!
Sevgili Peygamberimiz (sav) örnek
3
Aileler birleşerek toplumları meydana getirir. Sağlıklı nesiller bu yuvada yetişir. Çocuk ahlaki terbiyeyi aileden alır. Bir
toplulukta aile ne kadar sağlam temellere
oturur ise, o aileden meydana gelen toplum o nispette sağlam olur.
Evlenip yuva kurmak isteyen kişi, nikahın önemini, evliliğin sorumluluk ve mahremiyetini, hayat arkadaşını nasıl
seçeceğini, eşine ve çocuklarına karşı
nasıl davranacağını önceden öğrenmelidir.
Aile fertleri insan olduklarını, din kardeşi olduklarını, dost olduklarını, sırdaş olduklarını, akraba olduklarını ve kader birliği
içinde bulunduklarını asla unutmamalıdır.
Değerli Kardeşlerim!
Her konuda bizler için en güzel
örnek olan Peygamber Efendimiz (sav),
evlilik ve aile hayatı konusunda da biz
Müslümanlar için en güzel numunedir. O
halde onu kendimize rehber edinmeli ve
gösterdiği nurlu yolda yürümeliyiz ki aile ve
toplum hayatımız huzur ve saadetle dolsun, ahiretimiz mâmûr olsun.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bir aile reisiydi. Hanımlarına ve çocuklarına
karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi. O’nun evi örnek bir evdi, hanesinde
her zaman mutluluk kokardı. 25 yaşında
iken kendisinden yaşça büyük ve iki defa
evlenip dul kalmış olan Hz. Hatice ile evlenmiş, onunla uzun yıllar mutlu bir hayat
geçirmiştir. Bu evlilikte göze çarpan en
önemli husus sıcak bir dostluk ve arkadaşlık olmuştur. Nitekim O, “Mü’minlerin
iman bakımından en mükemmel olanı,
onların ahlak bakımından en güzel olanlarıdır. Onların en hayırlıları da aile fertlerine karşı hayırla muamelede
bulunanlarıdır.”(1) buyurmuşlardır.
Aziz Mü’minler!
Aile hayatı evlenme ile başlar. Evlilik
hem eşlerin biyolojik ihtiyaçlarını karşılamasına ve neslin devam etmesine hem de
eşlerin birbirleriyle hayatın maddi ve manevi bütün yönlerini paylaşmasına sebep olduğundan dolayı çok yönlü yarar ve
hikmetler taşır.
4
Hutbemi, okuduğum ayet-i kerimenin mealiyle bitiriyorum: “Kendilerinde
sükun bulasınız diye kendinizden sizin
için eşler yaratması O’nun ayetlerindendir. O, aranıza sevgi ve merhamet
koydu. Şüphesiz bunda düşünen bir
topluluk için ibretler vardır.”(2)
KAYNAK:
1- K.Kerim, Rum/ 21
2- Müsned 2/250
HAZIRLAYAN: Saliha MANCA
İl Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
44
2008 HUTBELERİ
1
17 -Ekim
HUZUR KAYNAĞI İBADETLERİMİZ
Muhterem Mü’minler!
İnsanın yaratılış gayesi ibadettir.
Yüce Allah (cc) “Ben cinleri ve insanları,
ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”(1) buyurarak bu hususa dikkatimizi
çekmiştir.
İbadet eşsiz nimetlerle donatılan insanın, yaratıcısına karşı kulluğunu, itaat ve
saygısını ifade eder. Diğer bir yaklaşımla
ibadet kulun ilahi emir ve yasaklara uygun
hareket etmesidir. İbadet bir aksiyondur,
imanın pratiğe yansıması ve kulun Rabbı
ile iletişimidir. İbadet aynı zamanda bütün
bir kainata insan için serpilmiş nimetlerin
gerçek bir şükrüdür. Hayatının her alanında mürebbiye muhtaç insan için güçlü
bir denetim mekanizmasıdır. Zira dinin direği olan namaz, insanı kötülük ve fuhşiyattan alıkoyarken; oruç insanî hasletlerin
3
dalar sağlar. İnsanın yaratılışındaki güzelliğe uygun hareket etmesi, hayatta Allah’ın
razı olacağı bir istikamet kazanması ibadetin eğitici rolüyle mümkün olabilir. İbadetler
ancak “ihlas” ve “samimiyet”le yapıldıkları zaman Allah katında bir değer taşırlar.
Yani Allah’ın rızasının dışında dünyevî,
hatta uhrevî bir beklenti ile yapılamazlar.
Halis bir niyetle yüce yaratıcıya sunduğumuz ibadetlerimizdir ki bizi Allah ile dostluğa yükseltir, huzur ve mutluluğa
kavuşturur, hayatımızı anlamlı hale getirir.
Kin ve nefretten sevgiye, cimrilikten cömertliğe, tefrikadan dayanışmaya, gururdan tevâzûya ulaştırır.
Değerli Kardeşlerim!
Gösterişten uzak, “ihsan” duygusu
içinde yaptığımız amellerin, bize sunulan
geçici dünya hayatının en değerli kazanımı
olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Yüce
Allah Kuranı Kerim’de “Hanginizin daha
güzel amel yapacağını denemek için
ölümü de hayatı da yaratan O’dur” buyurmuştur. Bu sebeple ömrümüzü ibadet
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ve takvanın daha belirgin ortaya çıkmasına, nimetin gerçek sahibinin daha iyi takdir edilmesine sebep olmaktadır. Zekat
cimrilikten uzaklaşıp cömertlik duygularının
yerleşmesine ve paylaşma kültürünün gelişmesine destek olurken; hac bir mahşer
ortamında dünya ile ilişkilerin tekrar gözden geçirilmesine yardımcı olmaktadır.
Değerli Mü’minler!
İbadetler kulun Allah, insan ve tabii
çevresiyle ilişkilerindeki müspet düşünce
ve fiilleri içine alan geniş bir çerçeveye sahiptir. Nitekim Allah Rasûlü (sav) “Mü’min
kardeşine tebessüm etmen sadakadır.
İyiliği emredip kötülükten sakındırman
sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye
yol göstermen sadakadır. Yoldan taş,
diken kemik gibi şeyleri kaldırıp atman
da senin için sadakadır”(2) buyurmak suretiyle ibadetin “insan” ve “çevre” bağlamına dikkatimizi çekmiştir.
Yüce Kitabımız Kuranı Kerim’de
“salih amel” olarak sıkça bize hatırlatılan
ibadetler, insan ve toplum için önemli fay4
neşvesi içinde geçirmeli, hesabını verebileceğimiz tutum ve davranışlar içinde olmalıyız. Zira sevgili peygamberimiz (sav) de
“Muhakkak Allah sizin şekillerinize ve
mallarınıza değer vermez; ancak kalplerinize ve amellerinize değer verir” buyurmuşlardır. Yine O, “Allah senin geçmiş ve
gelecek günahlarını affettiği halde niçin
kendini bu kadar hırpalıyorsun” diyenlere “Allah’a şükreden bir kul olmayayım
mı” diye mukabelede bulunmuştur. O
halde “Sana ölüm gelene kadar Rabbına
ibadet et” ilahi emri her müslümanın hayat
prensibi olmalıdır.
KAYNAK:
1- K.Kerim; 51/56
2- Tirmizi; Birr /36
3- K.Kerim; 67/2
4- Müslim; Birr /33
5-Buhari; Teheccüd /16
6-K.Kerim; 15/ 99
Hazırlayan : ŞABAN ERDİÇ- İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
45
2008 HUTBELERİ
1
24 - Ekim
CUMHURİYET VE İSTİŞARE
Muhterem Mü’minler!
Cumhur, sözlük anlamı olarak halk
topluluğu, heyet, aynı kararı veya hükmü
kabul edenler, alimlerin çoğu, seçimle idare
edilen devlet anlamlarına gelmektedir.
İstişare ise her hangi bir konuda doğruya
ulaşmak maksadıyla bir başkasının veya
başkalarının görüşlerine baş vurmaktır.
Bir yönetim şekli olan cumhuriyet,
yönetilenlerin görüşlerini dikkate alarak
halkın iradesini hayata hakim kılma işidir.
Değerli Mü’minler!
Allah’ın (cc) kendisine halife olarak
yarattığı insanın görüşüne ve düşüncelerine değer vermek, kendi düşüncelerini
kendi hayatına hakim kılmak takdire değer
bir olaydır.
İslam ve insanlık tarihine baktığı3
cumhurun istişare görüşü devam etmiş,
henüz Peygamberimiz (sav) defnedilmeden Muhacir ve Ensar’ın seçimiyle Hz.
Ebubekir halife seçilmiştir. Hz. Ebubekir’in
vefatında aday gösterilen on kişiden biri
olan Hz.Ömer halife seçilmiştir. Daha sonraki asırlarda da atalarımız, Selçuklular,
Osmanlılar istişareyi ön planda tutmuşlar,
ilim aydınlığında “cumhur” görüşünü hakim
kılmışlardır.
Değerli Mü’minler!
Sevr Antlaşmasıyla koca bir imparatorluk, bir millet yok edilmek istenmiştir.
Ancak tarih boyunca zulme boyun eğmeyi
asla kabul etmemiş aziz milletimiz Gazi
Mustafa Kemal önderliğinde kıyam etmiştir.
1919’da başlatılan bağımsızlık mücadelesi
Amasya, Erzurum ve Sivas’ta yapılan
kongrelerle yürütülmüştür. 23 Nisan 1920
tarihinde milletimizin kaderini belirleyecek,
bağımsızlığına ulaştıracak istişarelerin yapılacağı ve kararların alınacağı TBMM Ankara’da açılmıştır. Burada yapılan
istişareler ve alınan kararlarla kurtuluş saNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mızda şu gerçekleri görüyoruz: İnsanlık Allah’ın gönderdiği elçilerin önderliği ve rehberliğinde yönetilmişse halkın görüşüne
değer verilmiş, bunlardan uzaklaşıldığında ise despot ve diktatör yönetimler ortaya çıkmıştır.
Aziz Mü’minler!
Yaratılmışların en üstünü olan Peygamberimiz (sav) in hayatına baktığımızda,
işlerini istişare ile yürüttüğünü ve sahabenin görüşüne büyük önem verdiğini görüyoruz. Her hangi bir konuda karar vermeden
önce Hz.Ebubekir’i sağına, Hz.Ömer’i soluna alıp onlarla görüşür sonra da sahabenin tamamının görüşüne başvurduktan
sonra çoğunluğun kararını uygulardı. İlgili
bazı örneklere baktığımızda Uhut savaşında kendisi Medine’de kalmak istediği
halde sahabenin görüşü şehirden çıkma
doğrultusunda olduğu için Uhut’a çıkılmıştır. Hendek Savaşı öncesi istişare yapılırken de İran’dan gelip Müslüman olan
Selmani Farisi’nin görüşü kabul edilmiştir.
Peygamberimizin vefatından sonra da
4
vaşı kazanılmış ve milletimizin inancına,
karakterine ve bağımsızlığına yaraşır Türkiye Cumhuriyeti Devleti 29 Ekim 1923’te
kurulmuş ve ilan edilmiştir. Milletçe verilen
bu mücadelede şehit düşenleri ve bugün
ahirete intikal etmiş gazilerimizi rahmet ve
minnetle yâd ediyoruz.
Hutbemi, okuduğum ayet-i celilenin
mealiyle bitirmek istiyorum. Yüce Rabbimiz
şöyle buyuruyor: “(Ey Habibim) iş hakkında onlara danış, kararını verdiğin
zaman da artık Allah’a dayanıp güven.
Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.”(1)
KAYNAK:
1-Kuranı Kerim 3/159
HAZIRLAYAN: Mustafa ALTUN
Serik İlçe Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
46
2008 HUTBELERİ
1
İSRAF
31 - Ekim
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam, israfı yasaklamış, itidali ve tutumluğu emretmiştir.
İsraf genel olarak inanç, söz ve davranış bakımından din, akıl ve örfün uygun
gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle
mal veya imkânları, meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder.
Maddi ve manevi imkânları Allah’ın
insanlara bağışladığı birer emaneti sayan
İslam dini, bunları Allah’ın rızasını kazanmaya insanlara mutluluk getirmeye elverişli
yerlerde kullanmayı emreder. Kumar,
fuhuş, rüşvet gibi içtimai ve ferdi zararlar
doğuran hususlarda yapılan harcamalar
yanında, insanların tutkularını kamçılayan
ve toplumda kıskançlık doğuran bir tüketimin de yasaklanması aynı gerekçelere da3
eden Allah Rasulü bir hadis-i şeriflerinde
şöyle buyuruyor:
“Rabbim bana dokuz şey emretti:
1- Gizli halde aleni halde de Allah’a saygılı olmamı,
2- Öfke ve rıza halinde de adaletli söz
söylememi,
3- Fakirlikte de zenginlikte de iktisat
yapmamı, tutumlu olmamı,
4- Benden kopana da sılayı rahim yapmamı,
5- Beni mahrum edene de vermemi,
6- Bana zulmedeni affetmemi,
7- Susma halimin tefekkür olmasını,
8- Konuşma halimin zikir olmasını,
9- Bakışımın da ibret olmasını, mârufu
(doğru ve güzel olanı) emretmemi”(3).
Muhterem Mü’minler!
İmkanlarımız sınırlı; ihtiyaç, arzu ve
ihtiraslarımız ise sınırsızdır. Nefsani arzular
için aşırı tüketim israftır. Tutumluluk faziletli
toplumun bir özelliğidir. Ne yazık ki bugünkü Endüstri toplumu inanç ve düşünceden ahlaka, bireysel ve toplumsal alandan
tabii çevresine varıncaya kadar tam bir
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yanmaktadır. Dinen haram kılınan maddelerle lüks sayılanların tüketimi israf olduğu
gibi, helal kabul edilen maddelerin günün
icaplarına göre ihtiyaçtan fazla tüketimi de
haram sayılır. Esasen genel olarak tutumluluk ve itidal İslam’ ın ibadetlerde bile
öğütlediği temel bir ilkedir.
Nitekim yüce Mevla’mız (cc) da
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “ Ey
Adem oğulları, her mescide gidişinizde
güzel elbiselerinizi giyinerek gidin,
yiyin, için fakat israf etmeyin. Zira Allah
İsraf edenleri sevmez”(1). Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver, fakat
saçıp savurma. Çünkü (gereksiz yere mallarını) saçıp savuranlar şeytanlarla kardeş
olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok
nankördür. Elini boynuna bağlayıp cimri
olma, büsbütün de saçıp savurma, sonra
pişman olur, önceki durumunun özlemini
çekersin(2).
Değerli Mü’minler!
Canlı Kur’an olan Hz. Peygamberimiz (sav) de bu konu da bize çok güzel ilkeler sunmuştur. Az sözle çok şey ifade
4
israf haliyle karşı karşıyadır. İnsanlık bu israftan dönmezse maddi ve manevi problemlerle karşılaşması, kara ve denizlerde
bozulmaların artması kaçınılmaz olacaktır.
O halde insanlar yemede, içmede, giyimde,
söz ve davranışlarda her zaman dengeyi
korumalıdırlar.
Kainat hal diliyle müsrif insanlara
adeta şöyle haykırmaktadır: “Bütün kainatın ve bütün mevcudatın hareket prensibi olan iktisat, nezâfet ve adaleti
yapamadığından, umum mevcudatı zulmünle, ölçüsüzlüğünle, israfınla kızdırıyorsun.”
Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “(Allah) göğü yükseltti ve ölçüyü
koydu. Ölçüde sınır aşmayın, sakın ölçüyü kaçırmayın.”
KAYNAK:
1- K.Kerim; Araf/31
2-İsra:26,27,29
3- Kütüb-ü sitte c:16 Shf:252
4- K.Kerim; Rahman/7-8
HAZIRLAYAN: Bekir AĞLAMAZ
İL VAİZİ
Firhist’e Geri Dön
47
2008 HUTBELERİ
1
07 - Kasım
İSLAM’IN TERÖRE BAKIŞI
Muhterem Mü’minler!
Kainattaki bütün canlılar huzurlu ve
güvenli bir ortamda yaşamak isterler. Bu
canlılardan birisi de insandır. Şayet insan
hürriyetinden, canından, malından, ırz ve
namusundan, mukaddes değerlerini korumaktan emin olmazsa mutlu bir hayat süremez. İnsanın mutlu ve huzurlu bir hayat
sürmesi, karşılıklı sevgi, saygı, dostluk ve
kardeşlik duyguları içinde birbirlerine bağlanmaları ile mümkündür.
Değerli Mü’minler!
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Allah’ü Teala: “Yeryüzünde bozgunculuk
isteme, doğrusu Allah bozgunculuk
edenleri sevmez”[1] buyurarak, bozgunculuk yapanları uyarırken, ideal müslümanı
da: “Siz insanların iyiliği için çıkarılmış
3
içinde ebedi kalacağı cehennemdir.
Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş,
onun için büyük bir azap hazırlamıştır”[6] “Kim masum bir cana kıyar veya
yeryüzünde çıkardığı fesada karşılık olmaksızın bir kimseyi öldürürse o, bütün
insanları öldürmüş gibidir. Kim de bir insanı kurtarırsa sanki o, bütün insanları
kurtarmış gibidir”[7] buyurmaktadır.
Aziz Mü’minler!
Allah nezdinde insan bedeni o kadar
mukaddestir ki, bırakın başkasını öldürmeyi, kendi bedenimiz hakkında bile tasarruf hakkımız yoktur. Kur’an-ı Kerim’ de
“Kendi canlarınıza kıymayınız, doğrusu
Allah size karşı çok merhametlidir”[8]
buyrulmakta, sevgili peygamberimiz de;
“Her kim intihar ederse, kıyamet gününde cehennem ateşinde devamlı olarak aynı şekilde azap görür”[9]
buyurarak bu konuya dikkat çekmiştir.
Muhterem Mü’minler!
Vatanımızın ve milletimizin bütünlüğüne, insanlarımızın huzuruna kasteden
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
en hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder,
kötülükten alıkoyarsınız. Allah’a da
iman edersiniz”[2] şeklinde tarif etmektedir. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed
(sas) de: “Müslüman, elinden ve dilinden
insanların güvende olduğu kimsedir”[3]
“Sizin hayırlınız, iyiliği umulan ve kendisinden kötülük gelmeyeceğinden emin
olunanızdır. Kötünüz ise, kendisinden
iyilik ümit edilmeyen ve kötülüğünün
dokunmayacağından emin olamadığınızdır”[4] buyurarak müslümanın her yönden insanlara güven telkin eden bir kişiliğe
sahip olması gerektiğini belirtmektedir.
Değerli Kardeşlerim!
Yüce dinimiz İslam, “İman etmediğiniz sürece cennete giremezsiniz, birbirinizi tam olarak sevmedikçe de iman
etmiş olamazsınız”[5] hadis-i şerifinde
işaret edilen sevgi temeli üzerine kurulmuştur. Dinimize göre insan eşref-i mahlukattır.
Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Bundan
dolayıdır ki Hz. Allah, “Her kim bir
mü’mini kasten öldürürse, cezası;
4
teröre karşı milletçe, birlik ve beraberlik
içinde kenetlenmeliyiz. “İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın”
[10] İlahi fermanına kulak vermeliyiz. Hutbemize sevgili peygamberimizin şu kardeşlik çağrısıyla son verelim.
“QMüslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez.
Peygamberimiz göğsüne üç defa işaret
ederek “takva buradadır” buyurdular.
Müslümanın kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her
müslümanın kanı, malı ve ırzı başka
müslümana haramdır.”[11]
KAYNAK:
Hazırlayan: Durmuş Ali ÇETMİ
Serik İlçe Vaizi
[1] Kasas, 77
[8] Nisa, 29
[2] Ali- İmran, 110
[9] Buhari, Tıb, 56
[3] Buhari, iman, 5
[10] Maide, 2
[4] Tirmizi, Fiten, 62
[11] Buhari, Edep, 57
[5] Buhari, İman, 7
[6] Nisa, 93
[7] Maide, 32
Firhist’e Geri Dön
48
2008 HUTBELERİ
1
HELAL KAZANÇ
14 - Kasım
Muhterem Mü’minler!
Müslümanın en başta gelen vazifelerinden birisi, Cenab-ı Hakk’ın rızası istikametinde helal dairede yaşamak ve helalinden
kazanmaktır. Allah (cc) bizi imtihan etmek
için bazı şeyleri helal, bazı şeyleri haram kılmıştır. Fakat helal dairesini o kadar geniş tutmuştur ki harama girmeye ne ihtiyaç, ne de
mecburiyet vardır. Bununla birlikte haram
dairesi mayınlı bölge gibi sayısız tehlikelerle
dolu iken, helal dairede huzur vardır, mutluluk vardır. Yüce Rabbimiz birçok emir ve yasağı da sırf bizim iyiliğimiz, dünya ve ahiret
mutluluğumuz için koymuştur. Bunlara riayet
edilmesi halinde dünyamız bile cennete dönecek, uyulmadığında da hayatımızı karar3
Haramdan kaçınmak gibi helal kazanç sağlamak da farz bir emirdir. Hırsızlık,
kumar, tefecilik, aldatma, hileli alış-veriş ve
gasp gibi yollarla elde edilen bütün kazançlar
haram kılınmıştır.
Aziz Cemaat!
İmanı kalbine sindirmiş, Allah’a tam
inanıp itimat etmiş bir mü’minin düşüncesi,
nasıl olursa olsun sadece para kazanmak
değil; helalinden kazanmak olmalıdır. Helal
kazanç yolları o kadar çoktur ki insan birazcık bir gayretle bunları elde edebilir. Yeter ki
niyeti halis, inancı istikamette olsun. Böyle
yapmayıp da “Zaman değişti ne yapalım
geçim meselesi” diyerek haram yollara başvurmak, hayatını hem manen hem maddeten
karartmak, aynı zamanda toplumsal huzurun
bozulmasına da zemin hazırlamak demektir.
Haramda hayır da yoktur, bereket de.
Kazançlarının helal olup olmadığını düşünmeden sadece dünyalık peşinde koşanlar
dünyada huzur bulamadıkları gibi manevi hayatları da felç olur. Ne ibadetlerinin ne de
yaptıkları iyiliklerin zevkine varabilirler.
Abdullah b. Ömer (r.a.) ın şu sözleri
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
tacak birçok problemlere kapı açmış olacağız. Hutbemin başında okuduğum ayet-i celilede Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor:
“Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken insanların
mallarından bir kısmını haram yollarla yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere
veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.”(1)
Bu ayette işaret edilmek istenen mânâ, daha
ziyade rüşvet ve çıkarcılıktır. Ancak bununla
birlikte hile ve aldatma ile elde edilen bütün
kazançlar haramdır.
Konu ile ilgili diğer ayet-i kerimelerde
de mealen: “Yerde hem sizin için hem de
rızkları size ait olmayanlar için (gerekli)
geçim vasıtaları yarattık”(2) “Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın
lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin;
umulur ki kurtuluşa erersiniz.”(3)
Bu ayetler bize helal ve temiz rızıklardan istifade etmemizi, haram yollara girmememizi, yeryüzünde birçok helal rızk temin
etme ve geçim vasıtaları bulunduğunu, yeryüzüne dağılıp Allahın lütfundan bunları istememizi emretmektedir.
4
oldukça düşündürücüdür: “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çöp gibi olsanız (zayıf düşseniz) bile haram ve
şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o
ibadetleri kabul etmez.”(4)
Aziz Müminler!
Allah Rasulü haramdan kaçınma,
helal lokma yeme konusunda öylesine emir
ve tavsiyelerde bulunmuştur ki bunlar bize
kurtuluşun helal yoldan başka bir yolla asla
olamayacağını göstermektedir. Hutbemi kulağımıza küpe olabilecek hadis-i şeriflerin
mealleriyle bitiriyorum: “Öyle bir devir gelecek ki, insanoğlu aldığı şeyin helalden mi
haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak.
Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez.”(5) “Helal kazanç uğrunda yorgun
olarak akşamlayan kimse günahları bağışlanmış olarak yatar. Allah kendisinden
razı olarak sabahlar.”(6)
KAYNAK:
(1) Bakara 2/188
(2) Hicr, 15/20.
(3) Cum’a, 62/10.
(4) İhya ter. 2. c. sh. 239
(5) Buhari, Büyu’, 7,23.
(6) İhya Ter. 2.c.sh.237
HAZIRLAYAN: BAHATTİN ATAKLI
AKSEKİ MÜFTÜSÜ
Firhist’e Geri Dön
49
2008 HUTBELERİ
1
21 - Kasım
İSLAM’IN İLME VE İLİM ADAMINA
VERDİĞİ DEĞER
Muhterem Müslümanlar!
İnsanın yaratılış amacı yaratıcısını
tanımak, O’na iman edip ibadet etmektir.
Bu amaca ulaşmak ta ancak ilimle ve bilgi
ile mümkün olur. Helal-haram, iyi-kötü,
yanlış-doğru, iman-küfür ilim sayesinde birbirinden ayırt edilebilir. Bu yüzden yüce dinimiz İslam’ın ilk emri “oku” olmuştur.
Değerli kardeşlerim!
Kur’an-ı Kerim ayetleri ve peygamber efendimiz (sav) in hadisi şerifleri incelendiği zaman İslam dini kadar ilmin ve
alimin değerini yücelten başka bir din ve
3
Peygamber efendimiz’in, Mescid-i Nebevînin en önemli kısmını okul yapması; Bedir
savaşında alınan esirlerin serbest bırakılmalarının 10 müslümana okuma yazma
öğretme şartına bağlanması Rasülüllah
(sav)’in ilme verdiği değerin açık ifadesidir.
Değerli Müminler!
Dinimize göre öğrenilecek ilmin faydalı olması gerekir. İlimden maksat onu hayata geçirmek ve yaşamaktır. Yaşanmayan
ve faydası olmayan bir ilim, insan için kuru
bir yüktür. Onun içindir ki Yunus Emre
şöyle demiştir:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hakkı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nazariyenin olmadığı çok açık görülecektir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimin çeşitli ayetlerinde; “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur
mu?” “Kulları içinde ancak alimler, Allah’a (gereğince) saygı duyarlar.”
“Allah, içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.” “Bilmiyorsan bilenlerden sorun.”
“Sakın cahillerden olma.” “Deki: Ya
Rabbi, ilmimi artır.” buyurarak, ilmi ve
ilim sahiplerini övmüştür.
Peygamberimiz (sav) de “İlim
mü’minin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alsın.” “İlim tahsil etmek kadınerkek her müslümana farzdır.” “Alimler,
peygamberlerin varisleridir” . “Mahşerde alimlerin mürekkebi, şehitlerin
kanlarıyla muvazene edilir (tartılır).”
“Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir: Allah'ın kendisine ihsân ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse ve
Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da
öğreten kimse." buyurmuşlardır.
4
Hutbemi Peygamber efendimizin konumuzla ilgili bir tavsiyesi ile bitiriyorum; “Ya öğreten, ya öğrenen, ya
dinleyen, ya da ilmi seven ol. Fakat
sakın beşincisi olma, yani bunların dışında kalma, helak olursun”
KAYNAK:
1- Zümer, 9
2- Fatır, 28
3- Mücadele11
4- Nahl;43
5- En’am, 35
6- Taha, 114
7-Tirmizi,İlim,19-2688
8- Keşfu’l-Hafa, C. 2, S. 43
9- Tac, C. 1 S. 97
10- Cami’ul- Beyan,ilim,33
11- Riyazü’s-Salihin, H.no:1380
12- Mecmau’z- Zevaid, C.1, s.122)
Hazırlayan: A. Hamdi BAŞPINAR
Alanya İlçe Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
50
2008 HUTBELERİ
1
28 - Kasım
ABDEST VE TEMİZLİK
Kıymetli Mü’minler!
İslam’da bütün ibadetler ve her çeşit
dini hayat temizlik üzerine kurulmuştur. Temizlik, gerek maddi gerek manevi olsun
her Müslüman'ın mutlaka riayet etmesi gereken bir husustur.
Yüce Rabbimiz mâide suresinde
şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzünüzü ve
dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Cünüp iseniz, boy abdesti
alın... Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor. Fakat sizi temiz kılmak ve size
olan nimetlerini tamamlamak istiyor.
Umulur ki şükredersiniz."(1)
3
Abdestin nasıl alınacağını Sevgili Peygamberimiz (sav) den öğrenmekteyiz. Abdest
alırken sünnetlerine ve adabına riayet etmeliyiz. Çünkü abdest, namaz ibadeti için
önemli bir hazırlıktır.
Mü’min en yüce makam olan Allah’ın huzuruna çıkarak, O’na kulluğunu,
duasını, yakarışını ve aczini sunacaktır.
Namaz kılmak bu yüce huzura çıkıştır,
namaz kılınan yer ise bu yüce makamın
dünyadaki sembolik yeridir. Bu nedenle
kulun miracı olan ve Allah’la buluşmasını
sağlayan namaz görevi hazırlıksız ve rastgele olamaz.
Sevgili Kardeşlerim!
Abdest bir arınma ve manevi temizlik sağlaması yanında, başlı başına bir
maddi temizlik ve pek çok tıbbi faydaları
içinde barındıran bir ibadettir. Abdest almakla insan, dışarı ile temas eden organlarını yıkar, böylece bir çok mikrobun vücuda
yerleşmesini önlemiş olur. Yine ağız ve
burnun bir kaç defa yıkanması, boynun
ıslak elle meshedilmesi, el ve ayakların
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Hz. Peygamber (sav) efendimiz, Temizliğin
imanın yarısı olduğunu(2); hiçbir namazın
taharetsiz kabul olunmayacağını(3); abdest
alırken yıkanan uzuvlardan günahların döküleceğini, kıyamet gününde Müslümanların, abdestin eseriyle yüzleri, el ve ayakları
parlak olduğu halde çağrılacaklarını, ifade
buyurmaktadır.
Peygamberimizin sünnetinde, insan
bedeninin temizliği yanında, elbisenin,
namaz kılacağı yerin, evinin hatta yaşanan
muhit ve çevrenin de temizliği söz konusudur. Vücut sağlığı için bu temizlik vazgeçilmezdir.
Değerli Mü’minler!
Abdest ve gusülde hem maddî, hem
de manevî temizlik vardır. Abdest, Allah'ın
huzurunda bulunmak demek olan namazın
ön şartlarındandır. Namaz ise, insanı kötülüklerden alıkoymasıyla temizliğin ta kendisidir. Zira namaz, hem bedenî hem de ruhî
temizliği gerektirir. İbadet görevini bu şekilde yerine getiren bir kimse ise ruhen dinlenmiş ve temizlenmiş olur.
4
yıkanması, vücuttaki kan dolaşımının, en
uzak noktalardan uyarılması gibi bir pratik
yarar sağlamaktadır.
İşte on dört asır önce İslâmiyet, suyun
“altın” olduğu bir noktadan yeryüzüne yayılırken, abdesti bu akıl almaz hikmeti içinde
insanlığa sunmuştur.
Hutbemizin sonunda; Sevgili peygamberimizin şu sözünde, abdestin hem
fizyolojik hem de manevî faydasını içeren
derin bir hikmetin var olduğunu unutmayalım: "Öfke şeytandandır, şeytan ateşten
yaratılmıştır. Ateş ancak su ile söndürülür, o halde öfkelendiğiniz zaman onu
yenmek için abdest alınız."(4)
KAYNAK:
1- Maide Suresi, Ayet, 6
2- Davudoğlu, Ahmed, S. Müslim Terc. Ve Şerhi, 2/269,
Kitabü't-Tahare, 223.
3- Davudoğlu, a.g.e., 2/275, Kitabü't-Tahare, 224, Bab: 2;
4- Ebu Davud, Edeb, 3.
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
Kemer İlçe Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
51
2008 HUTBELERİ
1
KURBAN
05 - Aralık
Muhterem Müslümanlar!
Bize ihsan ettiği nimetlere karşı
yüce Rabbimize şükran borcumuzu ödeyebilmemiz, manen O’na yaklaşabilmemiz ve
O’nun sevgisini kazanabilmemiz için yapabileceğimiz görevlerden biri de kurban ibadetidir.
“Kurban”; belirli hayvanları kurban
bayramı günlerinde Allah rızası için keserek veya vekâlet yolu ile kestirerek yerine
getirilen bir ibadettir.
Kurban ibadeti; Allah’ın emrine boyun
eğdiğimizin, malımızı Allah rızasını kazanabilmek için feda edebileceğimizin açık
ifadesidir.
Kurban ibadeti; Allah sevgisini bütün
sevgilerin üstünde tuttuğumuzun, hak yo3
yapılabilecek en sevimli ve en değerli ibadettir. Nitekim Peygamberimiz (sav); “Âdemoğlu kurban bayramında Allah için
kurban kesmekten daha sevimli bir iş
yapmış olmaz.”(5) buyurmuştur.
Kurban etlerini aile fertlerimiz ile yiyerek Rabbimizin nimetlerinden yararlandığımız gibi misafirlerimize ikram ederek ve
fakirlere vererek onlarla bayram sevincimizi
paylaşmış, onlara şefkat, merhamet ve
saygıyı gerçek anlamda hayata geçirmiş
oluruz.
Muhterem Müslümanlar!
Çağımızda özellikle büyük şehirlerde kurban ibadetini bireysel olarak yerine getirmek zorlaşmıştır. Bu zorluğu
gidermek için bazı kurumlar vekâleten kurban kesim hizmeti sunmaya başlamıştır.
Bu, önemli bir hizmet ve kolaylıktır. Toplumu din konusunda aydınlatma ve ibadet
yerlerini yönetme görevi verilen Diyanet İşleri Başkanlığı’na destek olmak, fakir muhtaç ve öğrencilere yardım etmek, cami ve
Kur’an kursu yaptırmak ve yaşatmak üzere
kurulan Türkiye Diyanet Vakfı, Diyanet
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lunda fedakârlığımızın bir göstergesidir.
Kurban kesen veya vekâlet yoluyla
kestiren mü’minler, “Rabbin için kurban
kes”(1) emrini yerine getirmiş, Allah’a teslimiyetini göstermiş, kulluk bilincini tazelemiş, Peygamberimizin sünnetine uymuş ve
çok sevap kazanmış olur. Peygamberimiz
(sav) “Kurbanlık hayvanın yünlerinin her
bir kılına on hasene sevap verilir.”(2)
“Kurban, kıyamet günü boynuzları ve
tüyleri ile birlikte gelir. Kesilen kurban,
kanı yere düşmeden Allah katındaki yerine ulaşır.”(3) buyurarak kurban ibadetinin sevabının çokluğunu ve önemini dile
getirmiştir.
Aziz Mü’minler!
Kurban ibadetinde asıl olan kişinin
niyeti ve samimiyetidir. Bu hususu yüce
Rabbimiz; “Kurbanların ne etleri Allah’a
ulaşır ne kanları; O’na ulaşacak olan sadece sizin takvanız ve samimiyetinizdir”
(4) ayeti ile dile getirmiştir.
Kurban; Allah sevgisini kazandıran,
benlik duygusunu önleyen ve Müslümanı
kulluk bilincine ulaştıran ve bayramda
4
İşleri Başkanlığı ile işbirliği yaparak vekâleten kurban kesim hizmeti sunmaktadır.Bu
hizmeti yürütme görevi, Bakanlar Kurulu
kararı ve ilgili yönetmelikle belirlenmiştir.
İslamî usullere uygun olarak kesilen
kurbanların etleri, muhtaç insanlara ulaştırılmaktadır. Diyanet Vakfına vekâleten kurban kestirmek isteyen kardeşlerimiz,
Müftülüklerimize müracaat edebileceği gibi
Ziraat Bankası şubelerinde bu amaçla açılmış olan kurban hesabına da paralarını yatırabilirler.
Değerli Müslümanlar!
Bizzat keserek veya vekâlet yoluyla
kestirerek kurban ibadetini yerine getirelim.
Arefe günü sabah namazından başlayıp
bayramın dördüncü günü ikindi namazına
kadar devam eden teşrik tekbirlerini, her
farz namazın akabinde getirmeyi unutmayalım.
KAYNAK:
1- Kevser; 2
2- İbn Mace; Edahi
3- Tirmizi; Edâhî
4- Hac; 37
5- Tirmizi; Edâhi
HAZIRLAYAN: Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ
DİB İç Denetçisi
Firhist’e Geri Dön
52
2008 HUTBELERİ
1
KURBAN BAYRAMI
08 - Kasım
Muhterem Mü’minler!
Bayramlar insanların sevinç ve mutluluk duyduğu günlerdir. Bayram günlerinde kalplerden kötü düşünceyi, gözlerden
düşmanca bakışı, lisanlardan zararlı sözü
tamamen söküp attıktan sonra fenalıklara
geri dönüş kapılarının kapatılması gerekir.
Çünkü bayramlar affetme, bağışlama ve
sevgiyle dolup taşma günleridir. Aydınlıkta
karanlığın yeri olmayacağı gibi sevginin
bulunduğu yerde de kine, nefrete ve kötülüklere yer olmaz. Bu nedenle bu bayramda gönül kapılarımızı sevgiye, şefkat
ve merhamete sonuna kadar açalım. Yaşadığımız şu çağda toplumumuzun bu değerlere o kadar çok ihtiyacı var ki;
mutluluğumuz, geleceğimiz, dünyamız ve
ahiretimiz için sevgiyi birinci sıraya koymamız gerekiyor. Çünkü sevgili Peygamberi3
Rabbimizin emri gereği keseceğimiz
kurbanların da, rabbimize yaraşır şekilde
olması gerekir, çünkü O, Kevser suresinde
“Biz sana kevseri verdik, o halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”[2] buyuruyor. Kurbanın anlamı; yaklaşmak ve
yakın olmaktır. Bu yakınlığı gerçekleştirirken kusur işlenmemelidir. Kurbanlarımıza
eziyet etmemeli, onu ehil olanlara kestirmeliyiz.
Kurbanı kesilen kişinin, kesim esnasında hazır bulunması dinen tavsiye edilen
bir davranıştır. Peygamberimiz kızı Hz. Fâtıma'ya : "Kurbanın kesilirken orada
hazır bulun. Zira işlemiş olduğun her
günah, kurbanın kanından ilk damlası
yere düştüğünde bağışlanır"(3) buyurmuştur.
Kurban gibi önemli bir ibadet yerine
getirilirken temizlik şartlarına gereken hassasiyet gösterilmeli, atıklar rasgele çevreye
bırakılmamalıdır.
Hz. Peygamber (sav) kurban etinin üçe
taksim edilip, bir bölümünün kurban
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
miz (sav) hadis-i şeriflerinde “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi
sevmedikçe de olgun Mümin olamazsınız.”(1) buyurmuşlardır.
Aziz kardeşlerim!
Bu bayramda İbrahim gibi evlattan
geçmeyi, İsmail gibi canı feda etmeyi,
Hacer gibi susuzluktan rahmete koşmayı
bilmeliyiz ki Resulullah gibi Allah’a dost olabilelim. Bu nedenle bayramda yapacaklarımızın bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
Kökümüzle bağımızı koparmamak için mezarlık ziyareti yapmalı, onları rahmetle anmalıyız. Mahallemizde, sitemizde,
kasabamız ve köyümüzde bulunan yaşlıları, hastaları, yetimleri mutlaka ziyaret etmeli, onların gönüllerini ve hayır dualarını
almalıyız. Küs olanlar kesinlikle barışmalı
ve barıştırılmalıdır.
Çocuklar muhakkak sevilmeli ve sevindirilmelidir. Bayram onların hayatında,
tatlı bir söz, yeni bir elbise, küçük bir hediye ile kalıcı bir iz bırakmalıdır.
Kıymetli Mü’ minler!
4
kesemeyen yoksullara dağıtılmasını, bir
bölümünün akraba, tanıdık ve komşularla
paylaşılmasını, bir bölümünün de evde bırakılmasını tavsiye etmiştir.[4]
Değerli Mü’ minler!
Bu mübarek bayram gününde, dünyanın çeşitli bölgelerindeki insanlar için dua
etmeli, vatanımızda bağımsız ve özgür bir
şekilde, birlik beraberlik içinde yaşamanın
ne kadar büyük bir nimet olduğunu bir kez
daha hatırlamalı, bu vatanı bize emanet
eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi bu
vesileyle rahmetle anmalıyız.
Bu güzel duygularla Kurban Bayramınızı tebrik eder, bayramın ülkemiz, milletimiz ve İslâm alemi için hayır ve
bereketlere vesile olmasını Cenâb-ı
Hakk'tan niyaz ederim.
KAYNAK:
1- Müslim İman 93
2- Kevser ; 1-2.
3- Et-Tergib ve't-Terhîb, c. 2, s. 154
4- Ebû Davud, Dahâyâ, 10
HAZIRLAYAN: MUSTAFA ALTUN
Serik Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
53
2008 HUTBELERİ
1
MEVLANA VE İNSAN
12 - Aralık
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Rabbimiz, bizleri yaratılmışların
en seçkini, en şereflisi olarak var etmiş ve
ebedi cenneti kazanmamız için de bu dünyaya göndermiştir. Bir defaya mahsus olmak
üzere verilen bu fırsatın nasıl değerlendirileceği konusunda yol göstermek için yine insanlar içinden peygamberler
görevlendirmiştir. Bu kutlu elçilere tabi olup
arkasından gidenlere dünyada izzetli ve
onurlu bir yaşayış, ahirette ise sonsuz bir
mutluluk vaat edilmiştir.
Aziz Cemaat!
İnsanları yanlış ve batıl yollardan doğruya, hakikate çağıran, cennete davet eden
peygamberler halkasının sonuncusu Hz. Muhammed (sav) dir. Kur’an-ı Kerim’de: “And
olsun, Allah'ın Resulü’nde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman,
Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir
3
latmaktadır.
Hz. Mevlana miras olarak ne maddi bir
servet ne de saltanat bırakmıştır. O, Peygamberimizden ve Kuran'dan aldığı dersle öyle bir
insan sevgisi ve manevi miras bırakmış ki
asırlar geçmesine rağmen liyâkatı olanlar, kulağını gerçeklere kapatmamış bulunanlar
onun cazibesiyle İslam’a koşuyorlar. Dünya
onu tanımaya çalışıyor. UNESCO geçtiğimiz
2007 yılını “Mevlana Yılı” ilan etmişti.
O büyük zat, düşüncesinde ve felsefesinde insanı esas almış, ona seslenmiş, onu
Allah’a çağırmış, Kuran’a yönlendirmiş, peygamberin yoluna davet etmişti. Bunları yaparken de kırmadan, incitmeden, ürkütmeden
herkesi kuşatan şefkatli bir dil kullanmıştı.
Aziz Mü’minler!
Yaratılış ağacının meyvesi insandır.
Dolayısıyla şu kainatta her varlık insanın hizmetindedir. İnsanın yaratılış gayesi de Rabbini tanımak, O’na ibadet ve şükür etmektir.
Hayatını Cenabı Hakk’ın ihsan ettiği nimetlerle sürdürdüğü halde Allah’ı tanımayıp
başka şeylerin önünde eğilmesi durumunda
başta verilen temiz fıtratını bozmuş ve aşağıların aşağısına yuvarlanmış olur. Bu husus
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
örnek vardır.”(1) buyrulmaktadır.
Değerli Müminler!
Peygamberimiz (sav) in numune-i imtisal, yani örnek alınacak en güzel insan modeli olması itibariyle ona tabi olan nice güzel
insanlar bu hayattan gelip geçmişlerdir. Bu
güzel insanlardan birisi olan Hz Mevlâna, vefatının üzerinden 735 yıl geçmiş olmasına
rağmen hâlâ insan sevgisiyle, müsâmaha ve
hoşgörüsüyle, bıraktığı manevi mirasıyla insanları etkilemeye devam etmektedir. Günümüzden yaklaşık sekiz asır önce yaşamış
olmakla birlikte hâlâ eserleri üzerinde araştırmalar yapılan ve gün geçtikçe fikirleri daha da
önem kazanan Mevlâna Celâleddin-i Rûmî,
Türk-İslam dünyasının yetiştirdiği düşünürlerin en başında gelmektedir. O, eserleriyle
asırlardır bize Allah, peygamber ve insan sevgisini, Kuran-ı Kerim ve Rasulullah’a bağlılığı
anlatmaya devam etmektedir.
Hz. Mevlâna eserlerinde; kendisiyle
barışık, huzurlu, Allah'ın kendisine verdiği
maddi ve manevi güzelliklerin farkında olan,
ona şükreden, zorluklar karşısında nasıl düşünüp hareket edeceğini bilen, hoşgörülü,
sevgi dolu bir insan olabilmenin yollarını an4
Kur’an’da şöyle ifade edilir: “Biz insanoğlunu (fıtrat ve yetenek açısından) en güzel
bir biçimde yarattık... Sonra (insanoğlu bu
fıtratı ile yüce Allah'ın kendisine gösterdiği, açıkladığı ve iki yoldan birisini seçsin
diye özgür bıraktığı çizgiden sapınca) biz
de onu aşağıların en aşağısı kıldık.”(2)
İnsan kendini bilmediği, Rabbini tanımadığı, dünyanın mahiyetini idrak edemediği,
yaptıklarının sonucunu göreceği bir ahiret hayatını hesaba katmadığı takdirde her kötülüğü
işleyebilir. Yeter ki fırsatını bulsun. Dizginlenemeyen hevesleri, kontrol edilemeyen hırsları,
bencilce davranışları onu yanlışlara götürebilir.
Hutbeme Hz. Mevlana’nın çağları aşıp
gelen, temiz fıtratını koruyan insan olmanın
yolunu gösteren sözleriyle son veriyorum:
“Sevgide güneş gibi ol, dostlukta ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede
gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol; ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.”
KAYNAK:
(1) Ahzap: (33/21)
(2) Tin : (95/4-5)
HAZIRLAYAN: BAHATTİN ATAKLI
AKSEKİ MÜFTÜSÜ
Firhist’e Geri Dön
54
2008 HUTBELERİ
1
19 - Aralık
NAMAZIN HAYATIMIZDAKİ YERİ
Muhterem Müslümanlar!
Namaz Müminler için vakitleri belli
olan bir farizadır. Kur’an ve sünnette namaz
mutlak biçimde defalarca emredilmiş, çeşitli
üsluplarla önemine dikkat çekilmiş, kılanlardan övgü ile söz edilerek namazı ciddiye almayıp özünden uzaklaşanlar yerilmiştir.
İmandan sonra en faziletli amel sayılan ve kelime-i şahadetten sonra İslam’ın en
önemli rüknu kabul edilen namaz kişinin bedeni, dili ve kalbiyle kısaca bütün varlığıyla
Allah’a yönelmesi halidir. Bu özelliğinden dolayı namaz diğer bütün ibadetlerin özü sayılmıştır. Hz. Peygamber bir hadisinde “Namaz
Dinin direğidir”(1) buyurmuş, namaz’ın en
önemli rüknü durumundaki secdeyi ise,
“kulun Allah’a en yakın olduğu an”(2) olarak nitelendirmiştir. Kur’an’da Allah’a saygı
ile bütünleştirilen Namaz’ın Mü’minlerin kurtuluşuna vesile olacağı bildirilmiş(3), özünün
3
çüde gideren, eşitlik ve kardeşlik duygularını
pekiştiren dini bir coşku yaşanır.
Namaz aynı zamanda mü’minin hayatında bir denge unsurudur. Her gün belirli vakitlerde eda edilen bu ibadet, kişiyi disipline
ve düzenli bir hayata alıştırır. Namaz kişiyi
ruhen arındırıp yüceltmesi yanında; beden,
elbise ve namaz mahalliyle ilgili temizlik şartı
gereği maddi temizliğe vesile olur. Ayrıca vücudun çeşitli organlarının hareket etmesine,
eklemlerin bükülmesine ve kasların gerilip
gevşemesine imkan sağlayarak vücuda zindelik verir.
Muhterem Cemaat!
Namaz bütün varlıkların ibadet şekillerini içinde toplayan bir ibadettir. Kur’an-ı
Kerim; “Göklerde ve yerde olan her şeyin
kendi varlık tarzına ve ifade biçimine göre
Allah’ı andığını, ona boyun eğerek secde
ettiğini, onu övgü ile anıp yücelttiğini, dua
ve ibadetle ona yakınlaşmaya çalıştığını
bildirmektedir.”(5) Metafizik bir bakışla dağların dikey, hayvanların yatay durumları, bitkilerin başları aşağı vaziyetle kendi varlık
tarzlarına göre Allah’a ibadette bulundukları
dikkate alındığında; insan da namaz sırasın-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ise kalpteki saygı hissi olduğuna dikkat çekilmiştir.
Değerli Mü’minler!
Bütün ibadetlerin esasını teşkil eden
“Allah’ı anma”nın en güzel şekli namazdır. Nitekim bir ayette “Beni anmak için
namaz kıl”(4) buyrulmuştur. Günün belirli
vakitlerinde yerine getirilmesi gereken
namaz, günlük hayatın yoğun meşguliyetleri
içinde kişinin Allah’ı hatırlamasını ve yaptıklarından Allah’ın haberdar olduğunu fark etmesini sağladığı gibi ona Allah’ı unutturacak
durumlara karşı koruyucu bir siper vazifesi
de görür. Diğer taraftan namaz Allah’ın ihsan
ettiği nimetlere karşı kulun şükrünün bir ifadesidir.
Namaz sadece ferdi boyutu olan bir
ibadet olmayıp, özellikle farz namazlar ve bilhassa cuma ve bayram namazları; müminleri
ırk, renk, dil, sosyal statü ayrımı gözetmeksizin Allah’a karşı kullukta aynı safta toplaması, dayanışma ve yardımlaşmayı
sağlayarak kollektif şuuru pekiştirmesi açısından ayrı bir öneme sahiptir. Böylece aynı
amaç ve idealleri paylaşan bir cemaat ortamında, fertler arasındaki ayrılıkları önemli öl4
daki kıyam, rüku ve secde halleriyle bu tesbihata katılmış olur(6).
Namaz aynı zamanda hata ve günahlardan arınmanın bir yoludur. Namaz Allah ile
kul arasındaki ilişkiyi bir ömür boyu ameli
olarak sürdüren, insanın eylemlerinin dini ve
ahlaki hükümler çerçevesinde gelişmesine
yardımcı olan bir ibadettir.
Namaz’a devam edildikçe genellikle
kötülüklere ve günahlara karşı koyma duygusu gelişir. Böylece kişi günahlardan uzak
kalabilir. Ayrıca Namaz insanlardaki yalnızlığı
ve kimsesizliği de giderir. Namaz demek Allah’la Peygamberle ve Allah’ın salih kullarıyla
günde beş defa selamlaşmak demektir. Şairin bir beytiyle hutbeme son veriyorum:
Beni kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem.
KAYNAK:
1-Tirmizi; İman,8
2-Müslim; salat ,215
3- El Mü’minun/ 1-2 4-Taha/ 14
5- Er-Rad/15
6-Hamidullah; İslam’a Giriş s.60
HAZIRLAYAN: BEKİR AĞLAMAZ
İL VAİZİ
Firhist’e Geri Dön
55
2008 HUTBELERİ
1
26 - Aralık
BİR KUTLU YOLCULUK: HİCRET
Muhterem Müslümanlar!
Önümüzdeki pazartesi günü Hicrî 1 Muharrem 1430. Bu tarih oruç, hac, zekat gibi farz
ibadetlerimiz yanında özel dinî gün ve gecelerimizi tayin eden kameri yılın başlangıcı; İslam
dünyasının yılbaşısıdır.
Elbette bu günler öncelikle ömür sermayemizden akıp giden yılların yaratana kulluk
bağlamında sorgulanmasını gündeme getirmektedir. Diğer taraftan hicrî yılbaşları bizi,
İslam kültür ve medeniyetinin toplum ve yönetim zeminini şekillendiren hicret olayını anlamaya sevk etmektedir.
Değerli Mü’minler!
Hz Muhammed (sav), kendisine peygamberlik ve açıktan davet sorumluluğu veril3
ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu...”(1)
Muhammed’e yardım etmezseniz bilin ki
inkar edenler onu Mekke’den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşı
Ebûbekir’e: “Üzülme, Allah bizimledir” diyordu. Allah ta ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkar
edenlerin sözünü alçaltmıştır.(2)
Muhterem Cemaat!
Hicret; hayatın her alanını kuşatan topyekün bir tebliğ faaliyetidir. Hicret; İslam’ın toplumsal hayattan uluslararası ilişkilere, hukuktan
iktisada, eğitimden çevreye her alanda kurumsallaşmaya başladığı bir aksiyondur.
Hicret; inandıkları gibi yaşama kararlılığı gösterenlerin açtığı evrensel bir çığırdır. İslam’ı yeni bir iklimde, yeni bir solukla yaşamak
ve yaşatmak için uğruna her şeyin feda edildiği
bir aşktır. Hicret kötü şartlardan kaçış değil; bilakis şirkten tevhide, kavgadan sulha, zulümden adalete, her türlü kölelikten Allah’a kulluğa
yürüyüş, zamanda yükseliştir.
Hicret; Allah’a ve Rasûl’üne gönülden
bağlılığın, imanda samimiyetin pratiğe yansımasıdır. Hicret; tarihin bir kez gördüğü gerçek
dostluk, dayanışma ve paylaşma kültürünün
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dikten sonra her alanda tefessüh etmiş Mekke
toplumunu İslam’a davet etmişti. Mekkeli müşrikler onun bu davetine şiddetle karşı çıkmış,
Müslüman olanlara sosyal ve ekonomik yaptırımlar uygulamış, akla gelmez işkenceler yapmışlardır. Nitekim artarak devam eden zulme
daha fazla dayanamayan Müslümanlar daha
güvenli gördükleri Habeşistan’a ilk hicreti gerçekleştirmişlerdir. Bu şartlar içinde Allah Rasulü yeni bir coğrafyada İslam’ı tebliğ etmeyi
düşünerek Taif’e gitmiş; ancak orada da şiddetli bir tepkiyle karşılaşmış, taşa tutulmuştur.
Nihayet daha önce Akabe’de bey’at edenlerle
onların yanında gelen diğer Medineli Müslümanlar Kutlu Elçi’ye kucak açmışlar, kendini ve
beraberindekileri koruma sözü vermişlerdir.
Akabe’de yapılan bu bey’atla Mekkeli Müslümanlar doğup büyüdükleri topraklarını, evlerini
terk ederek sırf imanları uğruna Medine’ye hicret etmeye başlamışlardır. Sevgili Peygamberimiz de müşriklerin tutuklama, öldürme planları
arasında yanına Hz Ebubekir’i alarak tarihin
gördüğü en kutlu yolculuğa çıkmıştır. Kuranı
Kerim bu olayları şöyle haber veriyor: “İnkar
edenler seni tutup bağlamak, öldürmek ya
da (yurtlarından) çıkarmak için sana tuzak
kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyordu, Allah
4
çekirdeğidir. Hicret; her türlü imkansızlıklara
rağmen kardeşini kendine tercih etme diğerkâmlığıdır.
Yüce Allah’ın “iman edip hicret eden,
Allah yolunda cihat edenler ve (muhacirleri)
barındırıp (onlara) yardım edenler var ya;
işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için
bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır”(3)
müjdesine nâil olan, hicretin gerçek mîmarlarına selam olsun.
Değerli Kardeşlerim!
Hicretin İslam tarihinin en önemli olayı
olmasının yanında, bugün de devam eden evrensel bir tebliğ faaliyeti olduğu asla unutulmamalıdır. Hutbemi başta okuduğum ayet-i
kerimenin meâliyle bitiriyorum: “Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde gidecek
çok yer ve genişlik bulur. Kim Allah’a ve Rasûl’üne hicret etmek amacıyla çıkar da
sonra kendine ölüm yetişirse şüphesiz
onun mükafatı Allah’a düşerQ”(4)
Yeni hicrî yılınızı tebrik eder ülkemiz,
İslam âlemi ve bütün insanlık için hayır getirmesini temenni ederim.
KAYNAK:
1- Enfal /30
2- Tevbe /40
3- Enfal /74
4- Nisâ /100
HAZIRLAYAN : ŞABAN ERDİÇ-İL VAİZİ
Firhist’e Geri Dön
56
Download
Study collections