İhlas Kavramının Semantik Analizi YunusEKiN Yard. Doç. Dr., Sakaıya Ü. İlillliyat Fakültesi Giriş Yüce Allah, tariilin belirli evrelerinde, örneğin Hz. Nuh ve Hz. İbrahim'le, insanlığa bildirdiği evrensel yüce hakikatleri, son ilah! mesaj Kur'an'la ve son neb! Hz. Muhammed (s.a.v.)'le yinelenliş ve kemale erdirnliştir. Son bir defa, uluhiyet, nübüvvet, ahiret ve ubudiyet gibi temel dini esaslan tarif ve beyan etmiş­ tir. Hak ile batılı, doğru ile yaniışı tanımlamış ve böylece hakk batıldan ayrılmış­ tır. İslam öncesi Arap toplumu, şirke bulaştınlınış yaratıcı bir Tann tasavvuruna, melek inancına, alliret hayatı istisna metafizik bir alanın varlığına ve ruharn varlıklara inanıyorlardı. İslam bir yönüyle mevcudu islah ve tasfiye ederken bir yönüyle de toplumu ve değer sistemini yeniden inşa ediyordu. Bu çerçevede Yüce Allah, hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayıran kıstasları da belirtnliştir. İşte iblas, gerek inanç, gerekse kulluk ve ibadet! e ilgili arnellerio hak veya batı! oluş­ larını belirleyen temel din! ölçütlerden biridir. Bu yazı çerçevesinde ilılas kavramı, semantik yöntem açısından tahlil edilmek suretiyle, ilılasın Hadis ve Tasavvuf literatüründeki tekılik anlamlanyla Kur'an'ın kavram dokusu arasında mukayese imkanı verilıneye ve farklılıklara değinilmeye çalışılacaktır. i:ıııas•ın Lügat Anlamı H-1-s kökü, "arınmak, aynşmak, kurtulınak ve ayrılmak manalarına" gelir. Herhangi bir şeye, nialliyetinden alınayan bazı şeyler karışıp bulaştıktan sonra o :şeyin bu kanşan şeylerden kurtulup saftaşması ve arınması, h-l-s fiiliyle ifade edilir. İlılas ise, "bir şeyi, kendisine karışmış ve bulaşmış olan şeylerden arındın­ mak, ayrıştırmak, kurtarmak ve sadece kendisi yapmaktır." Nitekim beyaz renkli nesnelere "halis" denilınektedir. H-1-s kökü, bir yönüyle, eşyayı yabancı unsur- 148 tasawıif lardan ayırma, aynştırma olunca, bir yönüyle de aslına ve özüne ulaştırma anlaifade eder. Bu sebeple h-1-s kökü, "min" edatıyla kullanıldığında kurtulmak, aynimak manasma gelirken "ila" edatıyla kullanıldığında ise ulaşmak ve varmak anlamını taşımaktadır. 1 Bu anlamda bir şeyin yabancı unsurlardan ve kirlerden anrıması, kurtulması, onun özüne ulaşmasıdır. Yine insanın şirkten ayniması ve annması da fıtratına ve Yüce hakikate ulaşması demektir. Bilindiği üzere, Kur'an-ı Kerim, dini tem1inoloji veya kelimelerin şer'! anlamlan için en temel kaynaktır. Bununla beraber lugav! anlamların tespiti ve hatta tashil1i için kısmen de olsa temel bir sözlük niteliğindedir. Şöyle ki, Yüce Allah, ilaili mesajını Arapça olarak indirmiştir. Arap dilindeki kelimeleri istiare ederek muradım ifade etıniştir. Kur'an'ın kelime hazinesine dahil Arapça kelimelerden · bir bölümü, lugavVvaz'l anlamlarını aynen korumuştur. Bir kısmı ise söziin salubi Yüce Allah'ın maksadı ve kullanımının gereği yeni anlamlar kazanmıştır. Kelimelerin deıaletine/anlamlanna yapılan katkılar, Ebu Bekir Bakıllaru, İmam Gazzall, Fahreddin er-Razi gibi bazı alimierin de kabul ettiği üzere bir gelişme ve zenginleşmedir. Lugav! anlamlanndan tamamen soyutlanma ve müstakil yepyeni kavramlar yaratma değildir. 2 Bu sebeple, gerek ihlasın etimalajik anlamıyla ilgili verilerin genişletilmesi, gerekse mevcut bilgilerin bir yönüyle de doğrulan­ ması adına Kur'an metı1ine müracaat edilmesi yerinde olsa gerektir. Kur'an'ı Kerim'de h-1-s· kökünün geçtiği bazı ayetler, lugavi anlamını taşımak­ tadır. "Doğrusu davarlarda da size _deliller vardır. Zira size onlann kannlarındaki işkembe ile kan arasından, halis bir süt (lebenen halisan) içiriyoruz ki içeillerin boğazından afiyetle geçer."·~ Halis sütten maksat yabancı maddelerden arınmış, katışıksız saf süttür. Görüldüğü üzere burada "halisan" tabiri tamaman lugat anlamını taşımakta, şer'! manasıyla bir irtibatı bulunmamaktadır. mını iıııas'ın Kur'an'daki Anlam Alanı İhlasın dini anlamı ise, ibadette, sadece bir olan Allah'a kulluğun kastedilrne- si,4 Yüce Allah'a şirksiz ve tevhld üzere kulluk edilmesidir. Kısa ve öz bir şekil­ de arzedilen bu anlam Kur'an'da, muhlis, muhlas, muhlism, muhlasm, ed-dinu'lı Feyrı1zabadi, Muhaııuned b. Yakub, "his" md., el-Kiimı?sıt'l-Muhft, Beyruı 1996; İbn Manzfır, Muhaııuned b. Mükerrem, "his" md., Lisiiıııi'l-Arah, Beyrut 1990. 2 Bu konuda geniş bilgi için bk. el-Amidi, Ali b. Muhammed, e/-İbkiimfi Usuli;l-Abkfim, Beyrut 1986, c. I, ss. 62-72. 3 16 Nahl/66; Yine Hz. Yusufun küçük kardeşini yanında alıkoyması üzerine diğer kardeşleri­ nin insanlardan ayrılarak bir kenarda başlarına gelen hadiseyi değerlendirmelerini arılaıan şu ayette de halasfı kelimesi lugat arılamındadır: "Vakıa ki Yusufun onu vermesinden ümitlerini kesıiler, bir yana çekilip "Halasfı neciyyen"aralarında fısıldaşarak şöyle konuşmaya başladılar... " 12 Yusuf/SO; Ayrıca bk. 33 Alızab/50; 6 En'am/139; 2 Bakara/94. 4 Ebu'l-Beka el-Kefevi, e/-Kı11l(VJ1a!, Beyrut 1993, ss. 414, 434, 64. ibliis kavramının sema.ntik analizi 149 halis, muhlisan lehu'd-dm, ahHisü omehum ve muhlısme lehu'd-dm, formlanyla anlatılmaktadır. İçerikleri itibanyla bu terimierin bir kısmı, bazı insaniann sıfatı olarak geçmekte ve onları betimlemektedir. ·Diğer bir kısmı ise, gerçek din ve dindarlığın sıfatı olarak ve gerçek kulluğu tavsif etmektedir. Bir yer hariç, tamamı isim olarak geçmektedir ki ihlasın zaman zaman elde edilen değil daimi bir sıfat olduğunu göstermesi itibanyla önem arzeder. . Kur'an-ı Kerim'de iki ayette, açık olarak, Hz. Musa ve Hz. Yusuf ilılas ile tavsif edilmektedir: "Kitapta Musa'yı da an, gerçekten O Allah tarafından ihlasa erdirilen/ilılasa ermiş bir kul idi, resul ve n ebi idi. "5 Ayette geçen muhlas kelimesi muhlis olarak da okunmuştur. Taber!, "h-1-s" maddesi, ism-i fail kalıbıyla muhlis şeklinde okunduğunda kelimenin anlamını, "Hz. Musa ibadeti ve kulluğu sırf Allah'a ayıran, tahsis eden ve Allah'ı uluhiyetinde birleyen, O'na şirk koşmayan biriydi." şeklinde vermiştir. Yine ism-i meful vezninde, "muhlas" şeklinde olrunduğunda ise, kelimeyi, "Allah Musa'yı risalet görevi için seçti, onu peygamberlilde diğer insanlardan ayırdı." diye anlarnlandırmıştır. Tabed; Hz. Yusuf'u niteleyen şu ayetteki "muhlasın/muhlism kelimesinin anlamı için de aynı açıklamayı yapmaktadır:' "Doğrusu hanım ona sahip olmayı iyice aklına koymuş ve buna yeltenmişti de. Eğer Rabb'inin burhanını görmeseydi o da kadına meyledecekti. İşte böylece biz, fenalığı ve fuhşu ondan uzaklaştır­ 6 mak için burhanırnızı gösterdik. Çünkü o bizim ihlasa erdirilmiş/ilıliisa ermiş kullarımızdandı. "" Her iki ayette geçen "h-l-s" maddesinin tefsiriyle ilgili, Kurtubi tefsirine bakıl­ dığınd~ ise, Hz. Musa'nın "muhlis" olması, "ibadette riyasız kişi" olarak anlamlandırılmaktadır.9 Kurtubi, ihlas kelimesini, riya karşıtlığı çerçevesinde açıkla­ maktadır. İbn Kesir ise, Hz. Musa'nın muhlis olarak nitelenmesini ibadetre ihlas olarak yorumladıktan sonra, Ebı1 Lubabe'den şu haberi naklediyor: Bir defasında havariler Hz. İsa'ya muhlis hakkında soru sorarlar, bunun üzerine İsa (a.s.), "Mulılis, öyle bir kişidir ki Allah için amel eder, ancak ir).sanların onu övmesini sevmez, arzulamaz." diye cevap verir. İbn Kesır'in bu yorumunda da geleneğin izleri gö10 rülmektedir. Zira ilılas kavramı, riya ile irtibatlı olarak anlarnlandınlmıştır. İşar! tefsir geleneğinin temsilcilerinden Kuşeyd ise Hz. Musa'nın ihlasla nitelenmesi-. ni, Allah dışında bir şeye teveccüh etmemesi, kınayanın kınamasına aldırmama5 19 Meryem/51. 6 et-Taberi, İbn Cerir, Camill'l-Beyan, Beyrut 1995, c. XVI, s. 118. 7 bk. Aynı eser, c. XII, s. 250. 8 12 Yusuf/24. 9 el-Kurtubi, Muhammed b. Ahmed, el-Cami' li Abkami'l-Kur'an, Beyrut 1993, c. XI, s. 39. ıo İbn Kesir, Ebu'l-Fida, Teftinı '1-Kllr'ani'I-Azim, İstanbul1984, c. V, s. 232. 150 tasavvıif sı, dünyev! bir hazzı elde etmek gibi bir arzuyla vazifesinde gevşeklik gösterip bir hakikatı gönnezlikten gelmemesi olarak açıklamıştır. Alus! ise, Hz. Yusuf'un muhliis olarak tavsif edilmesini, "Allah, Yusuf'u lananacak ve ayıplanacak davranışlardan korumak suretiyle kendine h.'Ulluk için seçmiştir."12 şeklinde tefsir etmektedir. Alus! muhlisterimine ise, muvahhid, Allah'a kullukta şirkten ve riyadan uzak kalmak şeklinde anlam vermektedir. ı:ı Hz. Yusuf hakkındaki ayette kelimenin "muhlas" şeklinde olumuşuna istinaden Alus!' nin yaptığı tefsir, kısmen kelam1 bir bakış açısını, konunun peygamberlerin ismeti açısından ele alınışını yansıtırken "muhlis" şeklinde okunuşuna verdiği mana ise, riyanın küçük şirk olduğunu belirten hadislerin ve bu çerçevede şekille­ nen sı1fi geleneğin etldsini yansıtmaktadır. Tabed, Kurtub1, İbn Kes1r ve Alus!'nin, muhlis/muhlas kelimelerinin anlamıy­ la ilgili beyanları bize, geleneğin zamanla Kur'an yorumunu nasıl etkilediğini ve şekillendirdiğini göstermesi açısından önemlidir. Ancak İbliisın Kur'an 'daki kavram alanıyla birlikte meseleye bakıldığında, Taberi'nin tefsiri daha yerinde ve isabetlidir. Nitekim ilk dönem müfessirlerinden Zeccac da muhlis kelimesini muvahhid olarak, "muhlas"ı ise, muhtar yani seçilmiş olarak açıklamaktadır. 1 ' İblis'in secde etmemesi üzerine kovulmasının anlatıldığı ayetlerde geçen "Allah' ın muhlis/muhlas kulları" tabiri de ilılas kavramının anlam alanının tespiti adına mühimdir: "İblis, Ya Rabbi, dedi. Beni azdınİıana karşılık, yemin ederim ki ben de dünyada onlara günalıları süsleyeceğim, ve ancak senin ihHisa erdirdiğin/ermiş ktılların müstesna, onların hepsini azdıracağıin ... Allah buyurdu: Şüp­ hesiz benim o mulilis/mulılas kullarımın üzerinde senin hiçbir nüfuzun yoktur, ancak senin peşine takılrnış şaşkın azgınlar başka!" 16 İblis'in azdırmaktan istisna ettiği kendilerinden ümit kestiği mulılas/muhlis kullardan maksat Tabed'ye göre ibadeti sadece Allalı'a tahsis eden mü'minlerdir. 17 Nitekim aynı kıssanın anlatıldığı bir başka ayette aynı husus (ilılasa erıniş/erdirilmiş Allah ktılları) şöyle açıklanınaktadır: "Aslında, iman edip Rablerine güvenen ve dayananlar üzerinde onun (şeytanın) bir nüfuzu yoktur. Onun nüfuzu, ancak onu dost edinenler ve onu Allah'a ortak koşanlar üzerindedir. "18 Anlaşıldığı gibi muhlas kullar, ·iman edip Allah'a dayanan ve onu vek"ıl olarak tanıyanlardır. İblisin azdırdıldarı ise, İHih1 11 15 müşrilderdir. ll el-Kuşeyri, Letiiifiı'l-İşartit, Kahire trs., c. IV, s. 105. 12 el-Alusl, Şihabuddin, Rı1hu'I-Metin~ Beyrut 1997, c. XII, s. 326. 13 Aynı eser, c. XVI, s. ıso. 14 İbn Manziir, Listim1'1-Arah, "h-1-s md." ı; 15 Hıcr/39-42; 38 Sad/83. 16 15 Hıcr/40, 42. 17 et-Taberi, Ctimitt'l-Beyaıı, c. XIV, s. 44. ıs 16 Nahl/99-100. ibliis kavramının semantik analizi ısı Kur'an-ı Kerim'de iliHis teriminin anlam çerçevesiyle ilgili olarak "mublisfne lebu'd-dfn'ı ifadesi de önemlidir ki Kur'an'da on bir defa geçmektedir. Dini sadece Allah'a tahsis ederek insanların şirkin her türlüsünden arınmış bir imana sahip olmalan anlamına gelmektedir. ın "(Resülüm!) Şüphesiz ki Kitab'ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a has kılarak kulluk et. Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır: O'nu bıra­ kıp kendilerine bir takım dostlar ~dinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştır­ sınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola iletmez."21 Bu ayette geçen "mublisan lebu'd-din" Allah'a, ibadet ve itaatte şirk koşmamak olarak tefsir edilirken "ed-dinü'l-biilis" ise, şirkten arınmış, şirk bulaşmarnış din şeklinde açıklanınıştır. İlk ayette ihlas ile ibadet ernredildikten ve İslam veya Allah'a karşı h.'Ulluk diyebileceğiıniz dinin mahiyeti belirtildikten sonra, devam eden ayetlerde mesele zıtlarıyla karşılaştırılarak daha da anlaşılır hale getirilmektedir. Yani ihlasa zıt biribadetin ve dinin mahiyeti gözler önüne 23 serilınektedir. Bu ise, putlara Allah'a yaklaştırsınlar diye tapınmak olan şirktir. "Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na has kılarak(ihlasla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları siilimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, Allah'a ortak koş­ maktadırlar."24 Görüldüğü üzere ayet-i kerimede insanlardan bir kesimin, birbirine zıt iki tavrı beyan edilmektedir ki bunlar ihlas ve şirktir. O halde ihlas teriminin anlamı, şirk koşmamak yani tevhiddir. İhlas, teriminin içeriğindeki inanç ve ibadette Allah'ın birlenmesi yani tevhid manasını göstermesi açısından şu ayetler de dikkat çekicidir: "De ki: Bana, dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmem errırolundu." 25 " ••• De ki: "Bana, sadece Allah'a kulluk etmem ve O'na ortak koşmarnam ernrolundu." 26 Bu ilti ayetin metinleri karşılaştırıldığında, "mublisan lebu'd-din" ibaresine, "ve la üş1·ike bibi" ibaresinin tekabül ettiği görülmektedir ki söz konusu tekabülden ihlasın, şirk 9 22 koşmamak olduğu anlaşılmaktadır. "Muhlisan lehu'd-din" yani dini Allah'a has kılarak kulluk etmek ifadesini Kuveya ibadetin son derece huşü içinde gerçekleşmesi olarak şeyr!, yapılan işin 19 29 Ankebut/65; 4 Nisa/146; 39 Züıner/2; 7 A'raf/29; 98 Beyyine/5. 20 et-Taberi, Ciimiu'I-Beyan, c. V, ss. 455-456; el-Vahidi, Ali b. Ahmed, ei-Vasft fi Tefsiri'I- Kur'iini'I-Mecid, Beyrut 1994, c. N, s. 540. 2 ı 39 Zünıer/2-3. 22 el-Kurtubi, el-Cami; c. }..'V, s. 208; İbnü'l-Cevzi, Ebu'I-Ferec, Ziidıt'I-Mesfr, Beyrut 1994, c. VTI, s. 41. 23 eş-Şevkaru, Muhammed b. Ali, Fetbıı'l-Kadir, Beyrut 1997, c. N, ss. 562-563. 24 29 Ankebut/65. 25 39 Zünıer/11. 26 13 Ra'd/36. 152 tasavvuf açıkladıktan sonra, nefis, kalp ve ruh olmal{ üzere üç mertebesi olduğunu belirmektedir. Nefisle gerçekleşen ihlas, ibadetin eksiksiz, kusursuz eda edilmesidir. Kalp ile ihlas, kişilerin onun ibadetini görmesini görmemek, riyadan uzaklaş­ maktır. Ruh ile ise, manev1 beklentilerden arınmaktır. Görüldüğü üzere ihlas her türlü riyadan annma eksenli izah edilmiştir. Kur'an'ın şirke karşı davranış ve tepki süreciı1.in kronolojik yönden başlangıç devresinde yer alan, nüzGl açısından 22. sıradaki İlıHis suresinin28 muhtevasına, 29 isimlendirilişine ve faziletine ait rivayetlere bakıldığında, illias teriminin, tevhid · anİarnını içerdiği açıktır. Bu sebeple bazıları illiası tevhidle özdeşleştirmişlerdir. 30 İhla~ kavramının Kur'an'dalti anlam alanını doğnı tespit edebilmek için karşıtlarının tespit ve tefsiri de gerelr.ljdir. Temel karşıtları açıklandığında ihlasın anlam dokusu daha da belirgirıleşecektir. Bu bağlamda ihlas kelimesinin geçtiği siyaklar incelendiğinde, görülür ki ibliisın temel karşıtı şirktir. 31 İmam Gazzal1 de illiasın karşıtı olarak şirki zikreder ve muhlis olmayanı şirkin dereelerinden birini irtikapla veya bir tür şirke bulaşmakla niteler. 32 Görüldüğü kadarıyla bu karşıtlık her ilti kavrama yönelik talllillerde il1mal edilmiştir. Özellikle şirk üzerine yapılan bazı ilm1 çalışmalarda bu hususa, il1ll1al edilmek suretiyle, hiç değinilrnezken, birçok yerde ise şirk kavramına zıt olarak tevhid kelimesi kaydedilmiştir. Halbuki ayetlerde tevhid mefhumu yoğun olarak işlenınelde beraber "tevhid" vezin ve kalıbında g~çmemektedir. Tevhid, ibliism muhtevasını ifade eden ve açıldayan bir terimdir. Bu yapı, tevhidin özellilde kelam1 tenninoloji içinde algılanınasıyla ve İllias teriminin de tasavvufi literatürde çokca geçmesiyle kısmen parçalanınış denilebilir. Ekseriyetle, işrak, şerfk ve şürekti kalıblanyla olmak üzere 168 yerde geçen şirk kökünün, lugav! anlamları ilti noktada özetlenebilir: Birincisi, yakınlaşmadır ki, ortak olmak~ ortak yapmak ve birbirine kanşmak anlamlan bu asla dayanır. İkincisi ise·, uzayıp gitıne ve istikamettir ki, yolun ortası, avcının ağı, ayakkabının bağı gibi anlamlar da, bu asla binaen türetilmişlerdir. 33 Yine bu cümleden olarak nasip, pay ve akrabalık manaları da "ş-r-k" maddesine yüklenen anlamlardandır. Şöyle ki, Araplar, bir kişi, başkasının kızıyla veya kız kardeşiyle evlendiğinde, . aradaki sıhriyeti ve yakınlığı anlatınak için "julanün şerfkü fulan" derler. 34 27 27 el-Kuşeyri, Lettıifu'l-İşô.rô.t, c. V, s. 267. 28 Yıldırım, Suat, Kur'an'da Ulub~vet, İstanbul1997, ss. 302-303. 29 İbn Kesir, Tefsir, c. VIII, ss. 538-544; el-Feyrfızibiidi, Besô.im Zevi't-Temyfz, Beyrut, trs., c. I, s. 553. 30 İbn Manzfir, Lisô.nıi '1-Arab, "his" md. 31 el-Askeri, Ebü Hilal, Kitabu'l-Fıın?k, Trablus Lübnan 1994, s. 253. 32 el-Gazz3li, Ebü Hamid, İhyiiıı Wıtmi'd-din, Kaltire 1992, c. IV, s. 580. 33 İbn Fiiris, Alımed b. Zekeriya, Mekayisfl'l-luğa, Mısır 1969, "ş-r-k md."; er-Rıiğıb el-İsfehani, Mı1frodô.tü Elfazi'l-Kur'ô.n, Dımeşk 1992, s. 451. 34 İbn Manzur, age., "ş-r-k md."; eı:Feyrüz:ibiidi, el-Kiimı1sıı'l-Mıthft, "ş-r-k md." ih/iis kavramının semantik analizi 153 Şirk, ulfihiyyetin hususiyederinden blrini müstakil olarak, bir başkasına tanı­ maktır. Bu durum, Allah'a şirk koşulan varlıklan, Allah'a müsav1 tutmak, onları bir takım yan tanrılar saymak, yaratmada dalıli olmayan şefaatçiler sanmak, ibadete hedef olmadığı halde Allah gibi emir ve yasaklan yerine getirilmek, yaratık­ lar üzerinde tam bir hüküm sahibi kabul etmek ve Allah'ı sever gibi onları sevmek suretiyle olabilir. Neticede bütün bu davranışlar şirktir. 35 Şirk kavramı hakkında yapılan tefsirlerde ve etüdlerde, büyük şirk ve küçük şirk şeklinde bir tasnife gidilmiştir. Bu tasnifın sebebi "hadislerde ihlasın kavramsal çerçevesi" başlığı altında zilrrettiğimiz Hz. Peygamber'in ihlas ve şirk ile igili beyarılan olabilir. Zira şirkin, küçük şirk demek olan riya anlamına da gelmesi, hacllslerde sarih bir şekilde görülmektedir: 36 Kur'an-ı Ker!m'de, hadislerdeki gibi, açık bir şekilde şirk-i hafiye delalet eden bir ayet yoktur. Kur'an'da, şirk ifadeleri, genel ve nihai olarak geçerken, Sünnet'te ise hem genel, hem de Kur'an'ın lafzen ihtiva etmese de manen işaret ettiği detaylanyla geçmektedir.~ Ancak bu konuya değirıen müfessirlerimiz, hemen hemen ittifakla, bir kaç ayetin, şirk-i hafiyi de ihtiva eder bir anlam çerçevesine sallip olduğunu dile getirmektedirler: Birincisi: "Fakat Allah orılara kusursuz bir çocuk verince, annesi de babası da kendilerine verdiği bu çocuk sebebiyle şirke bulaştılar, tuttular Allah'a bir takım ortaklar yakıştırdılar. Allah ise onlann ortak koştuğu şeyden yi.icedir." 38 Ayette kendilerine çocuk verilen ve neticede şirke düşenler tasrih edilmediği halde kimlikleri hakkında değişil\: şeyler söylenmiştir. Bazı müfessirler bu kişilerin Hz. Adem ve Havva olduğunu belirtmekte, ayette zikredilen şirkin ise itikadl alına­ yıp sadece bir isirrılendirmeden ibaret olduğu, rububiyette ve ibadette şirk yani büyi.ik şirk olmadığı te'viline gitmektedirler. Bazılarına göre ise, burada zikredilenler Arap müşrilderi veya genel olarak bu davranışa düşen insanlardır. 39 İbn Kesır, Hz. Adem ve Havva ile ilgili rivayerin israiliyyattan olduğunu belirterek reddederken, 40 Razı de, Hz. Adem ve Havva'ya şirk isnadı anlamına gelen ilk rivayeti değiş& açılardan eleştirerek reddetmekte ve ayetirı, genel olarak müşrik­ leri arılattığını beyan etmektedir.~ 1 Zemahşer1 ise, Hz. Adem ve Havva'nın şirkten uzak olduklannı belirttikten sonra, ayette söz konusu olarılann inkarcı müşrilder 2 olduğuna dair tefsirirı ihtiyatlı ve güzel olduğunu belirtmektedir." 7 35 Yıldırım, Ulı7hiyet, s. 285; Kılavuz, Salın, İman-Kıifılr Sınırı, İstanbul 1984, s. 60. 36 Ebu'l-Belci., e/-Kılll('vyat, s. 534. 37 eş-Şazell, eş-Şeyh Abdülmecid, Haddü'l-İsliiın ve hakikatıi'l-İman, Mekke 1983, s. 183. 38 7 A'raf/190. 39 el-Kurtubi, el-Ciimi', c. VII, s. 302. 40 İbn Kesir, Tefsir, c. III, s. 531. 41 Falıruddin er-Razi, Mefiitihü'l-ğayb, Beynıt 1997, c. V, ss. 427-429. 42 ez-Zemahşeri, Mahmud b. Ömer, el-Keşşiif an Hakaiki't-Tenzil, Beyrut 1995; c. II, s. 181. 154 tasavvuf İkincisi: "Onlann çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler." 43 Hem şirk-i celi:Yi hem de şirk-i hafıyi içinde banndıran bir anlam dokusuna sahip olduğu belirtilmekle beraber sadece müşrikler hakkında nazil olduğu da rivayet edilmektedir. Alust konuyla ilgili rivayetleri zikrettikten sonra, meseleyi şöyle izah etmeh."tedir: "Ayetin zahirinden anlaşılan ve yaygın olan şirk-i celi olmakla beraber şirk-i hafı anlamı da ayetin muhtevasında melhuzdur. Evla olan ise ayetin umum ifade etmesidir. "44 Müşriklerin içine düştükleri şirkin ve getirdikleri "telbiye"nin mahiyetini gözönünde bulunduran müfessirlerin ekseri, ayetinmüş­ rikleri tasvir ettiğini kabul etmişlerdir. Nitekim müşrikler "Buyur, Allah'ım buyur! Senin ortağın yoktur. Ancak bir ortağın var ki oda senin mülkündedir. Sen onun da, sahip olduklannın da ~alikisin." diyerek telbiye getirmekteydiler."16 Üçüncüsü: "De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. Ancak şu farkla ki, bana, ilahınızın, sadece bir ilah olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabb'ine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabb'ine ibadette hiçbir şeyi O'na ortak koş­ 47 masın. " Bu ayette zikredilen şirk için hem celt şirk veya cahiliye şirki hem de hafı şirk anlamı zilaedilmekle beraber ayetin zahirinden büyük zulüm olarak nitelenen şirk-i celi kastedildiği anlaşılmaktadır_4s Kur'an'da Hılas kavramının ikinci müteradifı ise hanifkelimesidir. İki yerde çoğul olarak, toplam on ild ayette geçmektedir. Bunlardan yedisi Hz. İbrahim'le iliş­ lcli olarak geçmekte; bir kısmında Hz. İbrahim'in harlif olduğu beyan edilirken diğerlerinde ise, hanif kelimesi "millet-i İbrahim" tabiriyle birlikte zilaedilmektedir. Hanif kelimesinin luğavt manasıyla ilgili olarak, meyletmek ve istikamet anlamlan zikredilmektedir. Yani hanlf, meyletmek anlamında, batıldan hakka ve İslam'a yönelen kişi demektir. Nitekim, Hz. İbrahim'in, hanif olarak tavsif edilmesiyle, kelimenin kök anlamı arasındaki kuvvetli bağın malıiyerini anlamak için, onun ibret ve hikmet dolu kıssasındaki, İslam'a ve tevhide yöneliş devresinin hatırlanınası kafıdir.' Nübüvvet öncesi dönemde Araplar, Hz. İbrahim'in dinine mensup olanları, hacc ibadetini eda edenleri ve sünnet olanlan hanif olarak isimlendirmekteydile~.50 Ebu'l-Beka, hanifkelimesinin, "niüslim" kelimesiyle beraber geçtiği ayetlerde hacceden, yalnız geçtiği yerlerde ise, İslam dinine mensup Müslüman manasma geldiğini dile getirmektedir. 51 45 9 43 12 Yusuf/106. 44 el-A.h1si, Rılbıt'l-meiinf, c. XVI, ss. 78-79. 45 et-Taberi, Ciimiu'I-Beyiın, c. XIII, ss. 100-103; el-Kurıubi, el-Cami', c. IX, s. 238. 46 ed-Dihlevi, Şah Veliyyullah, ei-Huccetullahi'l-biiliğa, Lübnan 1990, c. I, s. 184; et-Tabersi, Ebii Ali, Mecmau'I-Beyiin, Beyrut 1995, c. V, s. 462. 47 18 Kehf/110. 48 er-Ra.ğıb, Mıifrediit, s. 452; Halebi, .Umdetı/'1-bıı.ffaz, c. II, s. 266. 49 el-Maverdi, Ebu'l-Hasan, en-Niiket tJe'I-Uyr1n, Beyrut 1992, c. I, s. 194; er-Rağıb, age., s. 260. 50 el-Feyriizabadi, Besiiir, c. II, s. 505; es-Semin el Halebi, Umdetii '1-bıı.ffiiz, Beyrut 1996, c. I, s. 459. 51 Ebu'l-Bekıi, el-Kıill(VJ'llf, s. 409. ibliis kavramının sernanlik analizi 155 Hanif kavramının geçtiği ayetlere bakıldığında ekserisinde, şirk kavramıyla olarak yer aldığı, iki yerde ihlas, birer yerde de İslam ve şükür kavramla52 rıyla paralel anlamda geçmektedir. Yine işar1 tefsir geleneğinin temsilcilerinden İsmail Hakkı Bursev1, hanif terimini bozuk inançlardan (şirkten) aynlıp İslam'a yönelmek olarak açıklar ve 98 Beyyine süresi 5. ayette ihlasın hemen arkasından zikredilmesini, "hanif' teriminin ihlası teyid e_tmesiyle irtibatlandınr ve ihlası, en büyfığü Allaha ortak koşmak olan her türlü bozuk inançtan arınma olarak izah eder. 53 Böylece hanif terimini şirkle doğrudan ilişkilendirirken ihlası daha kapsamlı olarak algılamaktadır ki böylece riyanın da her çeşidini içine alsın. Hanif kavramının mahiyetinin anlaşılması adına şu ayet önemlidir: "O halde sen yüzünü hanif olarak dine, .t\llah insanları hangi fıtrat ile yaratrnışsa ona çevir ... "s-1 Burada, hanifliğin, fıtratla ilgisine dikkat çekilmektedir Nitekim bir kud55 Sı hadiste "Ben kullarıının tamamını hanif olarak yarattım. " buyurularak insanın yaratılış itibanyla tevhide meyyal olduğu anlatılmaktadır. karşıt Hadis-i Şeritlerde i:ııias'ın Kavramsal Çerçevesi Peygamber Efendimiz (s.a.v.) pekçok defa ihHisın niteliği ve önemiyle ilgili açıldamalarda bulunmuş, hatta ayetlerde zikredilen anlamını daha da genişlet­ miş yeni açılımlar kazandırmıştır. Özellilde şirkle ilgili tasnifınde gizli şirk tabirini kullanarak, dalaylı olarak ihlas kavramının muhtevasına katkıda bulunmuş veya sarilı olarak zikredilmeyen noktalar tefsir edilıniştir. İhlasla ilgili hadis-i şe­ riflerden bazılarını aşağıda arzederek konuyu açalım: "Benim şefaatim ihlas ile lailahe iliallah diyenleredir. Çünlru muhlis olanın kalbi dilini, dili kalbini doğrular.~' 56 "Kim kalbini, imanın dışındaki şeylerden 57 arındırır, sadece imana tahsis ederse kurtulur." Burada inancın niteliği açısın­ dan Hılasın ön~rni vurgulanmıştır. İhlas, iman kadar amel için de önenıli bir yapı taşıdır. İlıHis amellıı özü mesabesindedir. Bir hadiste bu durum şöyle ifade edilir: "Ey insanlar billniz ki (mü'min) kalpler şu üç şeyde hairılik yapmaz (onları tam olarak yerine getirir): Arneli sırf Allah rızası için yapmak, buyruk sahiplerinin hayrını istemek, Müslümanların cemaatine bağlı kalmak. Zira o Müslümanların duası arılan arkalanndan kuşatır. "58 52 16 Nahl/120-123; 6 En'am/79, 161; 2 Bakara/135; 3 AI-i İınran/67, 95; 22 Hac/31; 98 Beyyine/5. 53 Bursevi, İ. Hakkı, Rllbtı'l-Beyiin, İst. 1997, Terc. Heyet, c. X, s. 131. 54 30 Rum/30. 55 Müslim, Ebu'I-Huseyn b. Hacciic, el-Mıisnedti's-Sabfb, İst. 1992, Cennet, 63. 56 Aluned b. Hanbel, Mıisned, İst. 1992, c. II, s. 307. 57 Aynı eser, c. V, s. 147. 58 Darimi, St"ineıı, İst. 1992, Mukaddiıne, 24; İbn .Mace, Sı1nen, İst. 1992, Mukaddüne, 18. 156 tasamm.f ibadet ve kulluğun özü duanın eda edilişinde ihlas nasıl önemli bir rükun ise aynı şekilde ibadet ve duanın kabülünde de mühim şartlardandır. Bir defasında "Bir müslümanın cenaze namazını kıldığıruzda onun için ihlasla d{ıa edin. "59 diye tavsiye de bulunan ResUluilah bir başka hadisinde ise "Her zaman arnellerinizde ihlası gözetin; zira Allah sadece arnelin halis olaruru kabul eder."r, diyerek arnelierin ihlas merkezli olmasına dikkatleri çeker. Yine "Di.nl hayatında ihlaslı ol, az da olsa ihlaslı amel sana yeter." 61 buyurur. Gerçekten amel bir cesed ise, ihlas onda can, amel bir kanatsa ihliis da diğer kanattır. Ne ceset cansız olabilir ne de tek kanada bir yere varılabilir. Peygamber Efendimiz bir kısım hadislerinde de ihlas kelimesini zikretmeksizin içeriğine vurgu yapmıştır: "Şüphesiz Allah sizin süret ve dış görünüşlerinize değil; kalplerinize bakar. "62 İhlas bir kalp arnelidir ve Allah da kalplerin değişim ve temayülleıine göre insana değer verir. Burada ihlasla ilgili bazı hadisler zikredilerek tamamı hakkında ipuçları verilmeye çalışıldı. Konumuz açısından önemli olan bir kısım hadislerde ise şirk, aÇık ve gizli; büyük ve küçük şeklinde tasnif edilıniştir. Gizli şirk ile ıiya kastedilmektedir. Bir gün Resülullah, arkadaşlarının yaruna geldiğinde, onlara."Sizin hakkıruz­ da beni, Deccal'in şerrinden daha çok endişelendiren bir kaygımı haber vereyim mi?" buyurmuştu. Onlar da, "Buyur Ey Allah'ın Rasulü" diye mukabele etıniş, bunun üzerine Hz. Peygamber, "Bu gizli şir!rur ki kişinin namaz kılmaya kall<tığın­ da kendisini görenler için namazını güzelleştiımesi, allayıp pullamasıdır." 63 diye cevap vermiştir. Bu hadisin benzeri diğer iki rivayette ise, şirk-i hafi (gizli şirk) yerine şirk-i sağfr ve şirk-i serairifadeleri yer almaktadır.G-1 Küçük şirk veya şirk-i hafi ise, müslüman bir ferdin, di.n1 bazı iş ve arnelleri yaparken, Allah'ın dışında ldşileıin rızasını hesaba katmasıdır ki İslami ter111inolojide, riya terimiyle ifade edilmektedir. 65 Hz. Peygamber'in riya ile ilgili hadislerinden bilinde "Sizin hakkıruzda kaygı­ landığım küçük şirkten sizi uyarırım" diye buyurur. Küçük şirk nedir diye kendisine sorulduğunda ise "riyadır" diye cevap verdi ve devarnında "Yüce Allah, arnellerinin karşılıklarını görecekleri günde kullarına şöyle buyuracaktır: "Dünyadayken yarallillaya çalıştığınız kimselerin yaruna gidin, bakın onlardan bir 59 Ebu Davud, Sı"/nen, İst 1992, Cenaiz, 60. 60 el-Münavi, Abdürraiif, el-Feyzıi'l-Kadir Şerbıı Camii's-Sağfr, Beyrut 1972, c. I, s. 217. 61 Aynı eser, c. I, s. 216. 62 Müsliın, Birr, 33; İbn Mace, Zühd, 9. 63 İbn Mace, Zühd, 21. 64 Aluned b. Hanbel, Mıisned, c. II, s. 30. 65 Aynı eser, c. II, s. 30; İbnü'l-Cevzi, Ebu'l-Ferec, Nıizbetıi'l-ıı:Vıın, Beyrut 1987, s. 372; er-Rağıb, Mıi.fredat, s. 452; el-Feyruzabadi, Besair, c. III, s. 313; el-Masri, Zekeriyya Abdürrezzak, Ehemve Hatani'ş-Şirk, Beyrut 1996, ss. 147-149. m~vyetü't-Tevbid ibliis kaırramının semaııtik analizi 157 karşılık görecek misiniz. " Yine bir hadiste "Hardal tanesi kadar riya bulaşıruş 66 hiç bir amel kabul edilmeyecektir."67 buyı.ırulmaktadır. Büyük veya açık şirk ise şu hadiste de ifade edildiği gibi günahların en büyüğüdür. Bir keresinde, İbn Mesud'un, "En büyük günah hangisidir?" diye sorması üzerine Hz. Peygamber, "Seni yaratan Allah'a bir şeyi eş ve denk tutrnandır" diye cevaplaıruştır. 66 Görüldüğü üzere hadislerde ilıHis terimi daha detaylı ve Müslümanhin ilgilendiren müspet ve menfi yönleriyle de anlatılmaktadır. İhlasa mani şeylere değinilmekte, inanç ve amelin hem mahiyetine ve kabülüne ait bir şart olduğu üzerinde dunılmaktadır. Bir kfi.fir sıfatının Müslümanda da bulunabileceği ihtimaline karşı da riyanın da ililasa mani olduğu beyan edilmektedir. Tasavvufi Geleneğinin İ1iliis Kavramını Algılayışı İlk mutasavvıflardan Haris el-Muhasibi (v. 243/857) riya ve ihlas konusunda en eski ve aynntılı eser konumundaki "er-Riaye" isimli eserinde ililası, manevi olarak güçlü insaniann ve abidlerin seçkinleri (havass)nin makanu olarak tarif etınektedir.M Yine Gazzfi.li, Muhasibl'den şu tarifi de nakletınektedir: "Kulun Rabb'iyle muamelelerinde halkı aradan çıkarmasıdır." S.ehl b. Abdullah et-Tüsterl (v. 283/896)'ye ilılas sonılduğunda, "ililas, nefse en ağır gelen ameldir, zira nefsin ilılasta bir payı yo_!ctur." 70 şeklinde cevaplaıruştır. Cüneyd Bağdadi Cv. 297/909) ise, "İlılas, kul ile Allah arasında bir sırdır. Melek onu bilmez ki sevap yazsın. Şeytan ona muttali olamaz ki ifsad etsin. Heva ve heves onu fark edemez ki kendisine meylettirsin." şeklinde ililası açıklamıştır? Fudayl b. İyaz (v. 187/802) ise ilılası şöyle tanımlamaktadır: "İnsanlardan dolayı ameli terketrnek riyadır. İnsanları düşünerek amel ise şirktir. İhlas ise Allah'ın kişiyi her ikisinden de uzak ve afiyette kılmasıdır." Kuşeyrl (v. 465/1072), ihlasla ilgili birkaç tanım getirmiştir: Birisi, amelleri onlara anz olan manevi kirlilikten anndırmaktır ki bu manevi kirler amelden "salih" vasfını kaldınr. Diğeri ise ibadette sadece Allah'ın gözetilmesi, birlenmesi demektir ki kul taatıyla yalnızca Allaha yaklaşınayı diler, asla birisine yaranmak, inyazılan 72 73 66 Tirmizi, Nüzür, 3; İbn Mace Fiten, 19. 67 Müslim, İman, 148,149.Ebu Davud, Libas, 26. 68 Müslim, İman, 141. 69 el-Muhasibi, el-Haris b. Esed, er-Riiiye li buku kil/ab, Beyrut trs., s. 156. 70 el-Kuşeyri, er-Risalelıi'I-Kuşeyriyye, Mısır 1959, s. 105; Gazali, İbyii, c. N, s. 583; Abdülkadir İsa, Hakiiik aııi't-Tasautmf, Haleb 1993, s. 315. 71 el-Kuşeyri, age., s. 104. 72 el-Gazziili, age., c. N, s. 584; Abdülkadir İsa, age., s. 311. 73 Kuşeyri, Letiiifu '1-İşô.riit, c. m, s. 281. 158 tasawıif sanlann övgüsünü kazanmak gibi şeyleri ibadetlerinde düşünmez, gaye de t::dinmez. Kısaca ihlas arneli riyadan anndırmaktır. Ebu Ali ed-Dakkak (v. 405/1014)da benzer bir yaklaşımla ihlası, arneli insanlara gösteriş ve yaranma duygusundan koruyabilmek olarak tarif eder. 75 Abdullah el-Ensar! (v. 481/1089)'ye göre ilılas, arnelin her türlü yabancı şey­ lerden anndırılması, dupduru eda edilmesi olarak tanımlamakta ve üç derecesinin olduğunu belirtmektedir: Birinci derece, KiŞinin arnelini kendinden bilmekten, ona güvenmekten, yetinmekten ve karşılık beklemekten kurtulmasıdır. İkinci derece, kişinin bütün gayretiyle amel etın:esine reğmen arnelinden haya · duyması, nefsiyle değil de Allah'ın fazlı ve keremiyle irtibatlandırmasıdır. Üçüncüsüne gelince, arnelini ilme tabi kılıp kendisini de hakkın hükmüne teslim etmesi, masivadan kurtulmasıdır. 76 Bir diğer slıfı Ruzbihan el-Bakli (v. 606/1209) de ilılasın, Allah'ın sırlaiından bir sır olduğunu söylemiş ve kişinin nefsinden annması, arnellerinde ilılası görmemesi ve arneli sadece Allah için yapmak şeklinde tanımlamıştır. İbn Kayyim el-Cevziyye (v. 751/1350), ise ilılasla ilgili ayet, hadis ve selefın izahlannı zikrettikten sonra ilılası sıdk ile ilişkilendirmekte ve ihlası matlubun (gayenin) tevhidi, ' sıdkı ise talebin (iradenin) tevhidi, birlenmesi olarak açıklamaktadır.7ll İbn Amuilah İskenderı (v. 709/1309) arnelleri birer beden, ilılası ise onlann ruhu olarak açıklamaktadır. Bu benzetmenin şerhinde ise, Abdülmedd eş-Şer­ nuh!, ilılasın kişilerin manevi durumuna göre üç mertebesi olduğunu belirtip bunlan açıklar: Birincisi Abid/erin (Avliının) ihlc1sıdır ki kişinin arnellerinin açık ve gizli riyadan ve nefs! hazlardan h."Urtulması, Allah'ın mükafatını ve ikabııu düşünerek kulluk etınesidir. İldncisi ise Mubibbfnin ih/iisıdır ki kişi arnellerinde sadece Allah'ı yüceltıneyi ve tazimi kasteder. Üçüncüsü ise, Mukarrebfnin ibiası­ dır ki kişinin her türlü tahrik ve teskinde Allalun birliğini müşahede etmeleri, kendilerini bir güce ve kuvvete saltip görmekten uzaklaşarak her şeyi Allahın lütfu ve ilisanı olarak görmeleridir. 79 İmam Gazzall, ilılası, şirkle karşıtlığı üzerine anlanılandırmakta ve ild kısım­ da mütalaa etmektedir. Nasıl şirkin eelisi ve hafısi varsa buna mukabil gelen ilılas da vardır. Birincisi tevhidde ilılastır ki Yüce Allah'a ululliyyetinde ortak koşma­ maktır. İlılasın ildnci derecesi ise, kişinin niyet ve maksatlannda sadece Allah'a müteveccih olmasıdır ki riyasız bir arneli ifade eder."" İsmail Ankarav! (v. 71 77 74 Kuşeyri, er-Risa/e, s. 104. 75 Abdülkadir İsa, Hakaik aııi't-Tasam-1tf, s. 311. 76 Abdullah el-Ensan, Meııiizi/11 's-Siiirfıı, Mısır trs., s. ll. 77 Ruzbilıan el-Bakli, Kitabu Meşrebi'l-Emlib, İst. 1974, s. 38. 78 İbn Kayyun el-Cevziyye, Mediiıicı1 :ç-Sfilikfıı, Beyrut 1997, c. II, s. 97. 79 eş-Şemübi, Abdülmedd, Şerbı1'l-Hikemi'I-Atli~yye, Duneşk 1989, s. 23. 80 el-Gazz:ili, İbyii, c. IV, s. 580. ibliis kavramının semantik analizi 159 1041/1631) ise ihHisı dini arnelleri kibirveriyadan anndınp halis, saf hale getirmektir. Hakikat şu ki ih.las yalnız ve yalnız Allah için ve O'nun nzasını kazanmak yolunda yapılan ibadetle kazanılır. Bası sufilerin tasavvı.ıf tanımlanyla ihlas arasında da benzerlikler vardır. Bu açıdan bir dönem veya bazı çevrelerde tasavvuf kullukta ihlasa ermek olarak da anlaşılmış denilebilir. Bişrü'l-Hafi (v. 227/841) tasavufu, "kişinin kalbini Allah için saflaştırması" olarak, Zu'n-m1n el-Mısri (v. 245/859) ise mutasavvıflan Allah'ı her şeye tercih eden ve Allah'ın da onlan tercih ettiği bir topluluk olarak tarif eder. Cüneyd-i Bağdad! (v. 297/909) "St1fi, İbrahim (a.s.)'ın kalbi gibi dünyev! kaygılardan selamet bulduğu halde Allah'ın emirlerine itaat eden biı: kalbe sahip olan kişidir. Süfi, teslimiyeti İsmail (a.s.)'ın teslimiyeti, hüznü Davud (a.s.)'ın hüznü, fakn İsa (a.s.)'ın fakn, münacattaki şevki Musa (a.s.)'ın şevki ve ihlası Muhammed (s.a.v.)'in ilılası gibi olan kişidir. Abdülkadir İsa ihlasla ilgili bazı süfilerin tanımlannı verdikten sonra konuyu şöyle özetlemektedir: "Bütün bu ihlas tariflerinin özü, kişinin kalbi ve bedeni olmak üzere bütün ibadet ve amellerinde, nefsine pay çıkarmaması, hatta ilılasını dahi gö:rmemesidir." 83 Evet özetle ilılas, doğnı, saminı!, katışıksız, dupdunı olma ve kalbi bulandıracak şeylere karşı kapalı kalma ve yaşama-halidir. Diğer bir deyişle gönül safveti, fikir istikameti Allah ile münasebetlerinde dünyev! garazlardan uzak kalma ve tam bir sadakatle kullukta bulunma halidir. 81 82 Sonuç İslaırll gelenek içinde, salat, savm ve hacc gibi amell hususlan ifade etmede kullanılan kavramlar ve benzerleri istisna edilirse bir çok Kur'an kavramında, anlam değişmeleri veya anlam zenginleşmeleri görülür. Bu dunım yadırganacak bir şey değil bilakis, Kur'an'ın anlam zenginliği, dilin canlı ve değişken yapısı ile insanın tarihselliğinin ve sosyo-kültürel bağlamının tabi! neticesidir. Kur'an'ın anlam dokusuna bakıldığında, ihltisın şirkten arınmış bir şekilde tevhid üzere kulluk etmek anlamını taşıdığı söylenebilir. Hadis-i şeriflerde ise ihlas, şirk karşıtlığına riya kavramı da eklenerek riyasız kulluk etmek manasını da taşımaya başlamıştır. Tasavvufi gelenekte ise ihlas terimi artık riya karşıtlığı üzerine anlarnlandınlmak suretiyle tasavvufi hallerden biri haline gelmiştir. Kur'an-ı Kerim'deki ilgili ayetlerin literal anlamına bakıldığında, hadislerdeki gibi açık bir şekilde şirk-i hafiye ve ihlasın riyasız kulluk anlamını taşıdığına de81 İsınail Ankaravl, Minbiieti '1-jitkarii, hzl. Saadettin Ekici, İstanbul 1996, s. 252. 82 Sfıfilerin tasav"VUf tarifleri için bkz. Cebecioğlu, Etheın, "Prof Nicholson'ın Kronolojik TasavvufTarifleri", AÜİF. Dergisi, S. 29 (1987), ss. 387-395. 83 Abdülkadir İsa, Hakaik ani't-Tasauvuf, s. 312. Esaslı 160 tasawuf lalet etmediği, öncelikle ihlasın, şirksiz tevhid üzere kulluk anlamını taşıdığı düşünülmektedir. Yine Kur'an'da, şirk ifadeleri, genel ve niha:i olarak geçerken, Sünnet'te ise hem genel, hem de Kur'an'ın lafzen ihtiva etmese de manen işaret ettiği detaylarıyla geçtiği söylenebilir. Kur'an'da riyanın bir müşrik ve münafık vasfı olarak zikredildiği belirtilmişti. Bilindiği gibi bir Müslümanda kafır vasfı bulunabileceği gibi bir kafirde de Müslüman özelliği bulunabilir. Münafıklann İslam toplumunun bir parçası olarak yaşamalan da düşünüldüğünde muhtemelen Hz. Peygamber (s.a.v.) inananlan bu kafir ve münafık vasfı (riya)na karşı uyarmak istemiş, riyanın şirkle ilişkisine dikkat çekerek gizli şirk olarak riyayı gÖstenniştir. İhlas kavramının Kur'an tenninolojisindeki içeriğiyle, Tasavvufi tenninolojideki anlam çerçevelerinin kısmen farklı görünümü ayetlerin gramatik anlaınla­ nyla çelişmedikçe yanlış olarak algılanmamalıdır. Bu husus ibare ve işare, zahir ve barın çeşitliliği olarak da algılanabilir. Yüce Allah, Fıkıh sahasında ümmetin alimlerine içtihad edecekleri bir alan bırakmıştır. Aynı şeldlde maneviyar aleminin alimlerine de benzer bir alan bırakmış olabilir. Böylece onlar da içtihadları denilebilecek keşif, ilham, müşahede ve mükaşefeleriyle bu alanda açıklamalar­ da bulunmuş, yeni terminolojiler geliştirmiş olabilirler. İhlas teriminin anlam çerçevesine hadis-i şeriflerde yapılan katkı bir açıdan, İmam Şafii'nin yaklaşımı esas alınarak, ilılas ile ilgili yeni bir anlam olarak değer­ lendirilebileceği gibi, Şatıb:i'nin yaklaşımı esas alınarak Kur'an'da kökleri ve özü bulunan bir mananın açılımı olarak da değerlendirilebilir. Bu durumda ihlasın riyasızlığı ifade etmesi ve şirkin ikili taksimi daha kolay anlaşılabilir. Ancak kanaatimizce Kur'an tenninolojisi açısından unutulınaması gereken nokta ilılasın anlam alanının, öncelilde şirk karşıtlığı üzerine kurulmasıdır. İhlasın, riyasızlığı da ifade ettiği inkar edilmemelde beraber, ilılasın, riyasızlığa indirgenmesi ve tevhid (şirksiz kulluk) anlamından tamamen soyutlanarak algılannıası, söz konusu kavram için önemli bir semantik kayma ve mana ihmali olarak düşünülebilir.