Kur'an-ı Kerim'de Vela.yet Kavramı Melunet SÜRMELİ Sunuş İnsanların zihinsel tezkiyesini gerçekleştirip, otorite çatışması denilen şirk için Kitap ve Peygamber gönderen Yüce Allah; sıhhatli düşünmenin anahtarı olan kavramları, göndermiş olduğu kitaplar vasıtasıyla peygamberine açıklamıştır. Bu gerçeğe bağlı olarak bize Kur'an-ı Kerim'i gönderirken de Kitabı ve onun pratiğini öğretmeyi, vahiy vasıtasıyla değişimi (bk. 3 Al-i İmran/164) esas kabul etıniştir. Zihin ve kalp açısindan pozitif değişime uğramamızdaki temel kavramlardan biri de "velayet" kavramıclır. Çok yönlü anlarnlar içeren kavram; mutlak anlamda yaratıcımız Allah'la ilgili olduğu gibi, Rabbam iradeyi bize haber veren Hz. Peygamber, Allah'a ve ResUlüne iman ederek mü'min olma şerefini elde eden Müslümanlada da ilgilidir. Kavrarnlar noktasında Kur'an ve Sünnet'in özünden kopan Müslümanlar kendilerini zihinsel bir kargaşanın içerisinde buldular. Bu kargaşa onlann arneli hayatiarına da yansıdi. Vahiy zaviyesinden bakıldığında; Müslümanım diyen birçok insanın kavramlar noktasında hastalıklı olduklan görülmektedir. Bu bağlam­ da şunu söyleyebiliriz ki; Kur'an merkezli kavram çalışmalarının amacı, insanı­ mızın vahiy çerçevesinde düşünmelerini sağlamak ve pratik yapmalarını meleke haline getirmelerini temin etmektir. Böyle bir amacı kısmen de olsa gerçekleşti­ rebilmek için, bu çalışmada Kur'an'daki anahtar kavramlardan 'veHiyet' ele alınacaktır. Bu kavramın, akide konusuyla, sosyal ve siyasal hayatla da yakından ilgisi bulunmaktadır. Böyle önemli bir kavramı incelemeye Kur'an-ı Kerim'deki ayetleri tararnakla başladık. Ayetlerin sayısal açıdan çok olması bizi, hayatı Müslümanca anlamlanclırabilmek için 'velayet' kavramının doğru aniaşılıp zihinlere iyice yerleştirilme­ si gerektiği sonucuna ulaştırdı. Bu kavramı araştırırken klasik ve yeni tefsir kitaplannın tamamına yakınını hastalığına düşmemeleri · 304 tasavvıif taramakla beraber ayrıca .onlarqı. eski ve yeni kaynak ve tez çalışmalanndan da faydalandık Bu kaynaklarda şöyle ilginç bir nokta yakaladık: Namaz, zekat, oruç, talak ve ahlaki konularla ilgili ayetler alabildiğine geniş ele alınmış. Aynı genişliği evrene bakışımızı içeren kevru ayetlerle ilgili yorumlarda da görmek mümkün. Velayetle ilgili ayetlerin yorumunda ise, iki hususu tespit ettik. Birincisi; Ehl-i kitapla ilgili veHl.yeti ihtiva eden ayetlerin tefsirlerinde müfessirler bir hayli yorum yapıp, konulan zaman zaman da uzatmaları. İkincisi de; zalirnler, fasıklar ve velayete ehil olmayan diğer gruplarla ilgili ayetleri müfessirlerirnizin yeterince yorurnlamamalan. Bizce bunun sebebi; saltanat dönertılerinin yapısıy­ la ilgilidir. Saltanat dönernlerinde ehil olmayan insanlar belirli bir soydan olma avantajıyla iş başına gelip ehliyeti hiçe saymışlardır. Böyle bir uygulamanın yanlış olduğunu söyleyenler bir şekilde susturulmuştur. Siyasal yetkiyi elinde bulunduranların yapuğı zulmü gören birçok müfessir de bu alanla ilgili özgür bir ortam olmadığı için bu tip ayetleri özgün bir şekilde açıklayamamıştır. Araştırmamızda gördük ki, velayet konusuyla ilgili en güzel yorumlan Mevdudi (ö. 1979), Tejhimu'l-Kur'an adlı eserinde, Şeyh Hüseyin Fadlullah da .Min Vahyi'l-Kur'an adlı çalışmasında yapmıştır. Bu iki eserde yonırnlar özgün olmasına rağmen dünyada yönetim krizi yaşayan Müslümanlara bir proje sunmaktan uzaktırlar. Konuyla ilgili en güzel çalışmalardan birini Muhammed Salim el-Kahtani adlı araştırmacı yapmıştır. Kitabının adı el-Vera ve'l-Bertfdır. Yelayet konusunu itikadi ve siyası açıdan e.le almıştır. Fakat, Yahudi, Hristiyan, müşrik ve ateistlerle beraber yaşama projesiyle ilgili pratik bir çözümün olmayışı Kahtam'nin kitabında da gözükmektedir: Bizim çalışmamız da bir proje değildir. Sadece konuyla ilgili geniş malumat vermeyi ve İslam'ın tavrını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Semantik bakış öğrenilmeden velayet konusuna her türlü yaklaşırnın eksik olduğu düşünülerek, velayet kavramının konu bütünlüğü içerisinde semantiği yapılmaktadır. Bu bakımdan kısa da olsa kavramlarm önemini hatıriat­ makta fayda görüyoruz. Kur'an-ı Kerim'e baktığımız zaman kavramlarm yoğun biçimde yer aldığını görürüz. Peygamberlerin temel görevlerinden biri de Allah'ın insanlara göndermiş olduğu vahyi ve bu vahiyler içerisindeki kavramlan açıklamaktır. Günümüzde ise bu konuda en hassas olması gerekenler, nebevi ilıne varis olan alirnlerdir. Alimler gereken hassasiyeti göstermez ise ümmetin zihin dili ölür: Düşünsel açı­ dan özürlü bir toplum meydana gelir. Düşünce özrü taşıyan bir toplumun yapacağı ilk iş de "hak ile batıl''ı birbirine kanştırmaktır. Hakkın batıla karıştırılması­ nı Allah Teala da şu ayette kınarnıştır. "Bile bile gerçeği/hakkı batıila bulayıp 1 hakkı gizlerneyin ' Hak ile batılı birbirine karıştırmak, hak olanı tahrif etmektir. Kavramlarla ilgili şu hakikat unutulmamalı ki;. "İslam'm tüm kavramlan Allah ı 2 Bakara/42. kur'an-ı kerim 'de ve/ayet kaı~ramı 305 merkezlidir. Kur'an'ın dünya görüşünde; Allah kavramı üzerinde kurulan ve onun etrafında ~ıralanan bir kavram insicanu vardır ki, cahiliye sisteminde böyle bir durum bulunmaz. Yeni sistemde bütün semantik olanlar ve anahtar terimler bu merkezin, bu yüksek odak kelinıenin nüfuzu altındadır. Hiçbir şey bunun etkisinden kurtulamaz. Yalnız din ve imanla ilgili kavramlar değil, bütün moral kavramlar, hatta evlenme, boşanma, miras, ticareti ilgilendiren senetler, borçlar, faiz, ölçü ve tartılar gibi tamamıyla dünya hayatı ile ilgili şeyler de bu düşünce ile yakından alakalıdırlar" incelemiş olduğumuz veHiyet kavramını Araplar, Kur'an gelmezden önce biliyorlardı. Veli ve türevleriyle ilgili onların var olan bilgisini Allah .daha da zenginleştirmiştir. Bu bağlamda odak bir kelimeye dönüşen velayet kavramının semantiğini yaparak anlamaya çalışalım. 2 A. Velayet Kavram111ıo Sözlük ve Terim AnlamJan Vel:'iyet sözcüğü; "vela" fiilinden türeyen bir masdar olup sözlükte; yardımcı olmak, sevmek, dostluk kunnal<, yakınlık, himaye etmek, korumal<, birinin işleri­ ni üstlenmek ve akrabahl< tesis etmek anlarnlanna gelmektedir. 3 Kabul etsin veya etmesin birinin bir başkası.üzerinde söz salıibi olmasıdır.' 'Vela' fiilinden sıfatı nıü­ şebbehe olan veli; zaman, mekan, din, inanç ve nisbette yakınlık anlanıına gelir.; Yelayet sözcüğü bu formuyla Enfal suresi 72. ve Kelıf suresi 44. ayetlerde geçmektedir. Veli sözcüğü ise, tekil ve çoğul halleriyle Kur'an'da yaklaşık seksen ayette kullanılmaktadır. "Vly" maddesinden Allah'ı tavsif eden üç vasıf varid olmuştur. Bunlar: el-Veli, el-Mevla, el-Val1'dir. Anlam bakımından aynı asla varırlar. Bu kök aslında; yardım, yakınlık ve birinin işini üzerine almayı ifade eder. "Fa1l" vezninden sıfat olan "Veli", kayyım, idare eden, deruhte eden anlamında­ dır.6 "Mevla" kelimesi ise; rab, malik, seyyid, nimet veren, kendisine nimet verilen, azad eden, yardım eden, tabi, komşu, amcaoğlu, halif, soya yalan, köle, azad edilen demektir. 7 "Vali" ise imare manasma gelen vilaye mastarından ismi faildir. Bu kelime, eşyanın hepsine malik olan ve aniann tasarmf hal<kını elinde tutan anianıında Cenab-ı Hakk'ın Esma-i Hüsna'sındandır. İdare ve tasarruf salıi­ bi anlamına gelir. 8 el-Vali isminin tasarruf ve hakimiyet anlamından başka "devanılı surette inameden/karşılıksız nimet veren" manası da vardır. Veli kelime2 İzutsu, Toshihıko, Kur'an 'da Allalı ve İnsan, tre. Süleyman Ateş, İstanbu11992. 3 Ebu'I-Fazi Ceınaleddin Muhammed b. Mükerrem, Lisan11'l-Arab, Beyrut trs., c. XV, s. 406. 4 Cürcani, SeyYid Şerif, Tarifat, Beyrut 1995, s. 172. 5 İsfahani, Ebu'I~Kasım b. Muhammed, Mıifredat, Beyrut 1992, s. 172. 6 İbn Manzur, Lisanıt 'l-A rab, c. XV, s. 406. 7 Aym eser, c. XV, s. 408. 8 Aynı eser, c. XV, ss. 406-7. 306 tasatl!ltif sinin çoğultı "evliya", mevlarun çoğultı ise "mevall" şeklinde gelir. 9 B. Veiayet Kavramınm Kur'an'da KuJianılış Şekilleri Değişik biçimleriyle iki yüzden fazla ayeti kerimede geçen velayet kavramı, Kur'an'daki anahtar kelimelerden biridir. Sayısal olarak çok kullanılması kavramın öneminden dolayıdır. Kavramın Kur'an'daki türevleri ve kullanılış biçimi 10 16 17 11 12 4 15 şöyledir: Vell, evliya, yetevella, nı1velll, 13 tevella/ velayet, mevali, mevla, 18 evla. c. Kavramın Kur'an'daki Aıılaın1arı Kur'an-ı Kerim'in dilinin zenginliği tartışılmaz. Tek bir kelime ile değişik ına­ naları anlatan Kur'an, bazen de değişik kelimelerle tek bir manayı anlatır. Çok anlamlılık da dediğimiz vücuh kelimelerden olan velayet kavramı, Kur'an-ı Ke20 21 riın'de şu manalarda kullanılır: Rab, koruyucu, yardııncı, malik-efendi,ı.' yö26 28 netınek ve iş başına geçınek/ varis-rnirasçı, dost, çocukZ7 ve vekil. 19 22 4 25 D. Velayetin Anlam A]anına Giren Kavramlar Anlam olarak veli ve türevlerine çok benzeyen fakat keyfiyet farklılığından dolayı ayrı kelimelerle ifade edilen bazı Kur'an-ı Kerim kavramları vardır ki, biz onları davelayetle eş anlamlı olarak ele alacağız. Velayetle eşdeş kavrarnlar şun­ lardır: 9 Yıldırım, Suat, Kur'an 'da Ulıtbiyet, İstanbul 1987, s. 191. 10 2 Bakara/107, 2;7; 5 Maide/;5. l l 18 Kehf/102; 42 Şilra/9; 4 Nisa/139;; .Maide/;1, ;7, 82. 12 5 Maide/;6 ; 7 A'raf/196 ; 60 Mümtehine/9.. 13 6 En'aın/129; 4 Nisa/115. 14 2 Bakara/205. 15 s Enfain2. 16 4 Nisa/33. 17 3 AI-i İmran/149-1;0; S Enfal/40, 47 Muhanınıed/11. ıs 3 AI-i imran/68. · 19 Turgut, Ali, Tefsir Usı7/ıi ve Kaynak/an, s. 201. 20 7 A'raf/3. 21 ıs Kehf/44. 22 2 Bakara/257. 23 16 Nalıl/76. 24 2 Bakara/20;. 25 4 Nisa/33. 26 5 Maide/;1, 57. 27 .19 Meıyem/;-6. · 2s 42 şura/ıs. kuran-ı kerim'de ve/ayet kavmmı 307 1. Velice: Herhangi bir kavim ve gruptan olmadığı h:1lde onlara sonradan dahil olanlar için kullanılır. Şöyle de tanımlanabilir: Müşriklere Müslümanlann sır­ lannı bildirmek ve onları sırdaş edinmektir."" Bu durum ayeti kerimede şöyle cHle getirilmiştir: "Yoksa siz, içinizden cibad edenleri ve Allah 'tan ve Resulünden ve mü 'min/erden başka sır dostu (ve/ice) edinmeyenle1i Allah ortaya çıkarma­ dan bırakı!ıvereceğinizi mi sandırıız? Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi o/andır. ,nı Velice, sırdaş anlamına gelen "bitane" ile aynı anlamdadır. 2. Bitane: Bir işin iç yüzüne murral! olan kimseler için h-ullanılır. 33 Sırdaş olma anlamındadır. Kur'an'daki k-ullanılışı şöyledir: "Ey iman ederıle1~ kendinizden 14 olmayanı sırdaş (bitti ne) edinmeyin. .. " İslam toplumunun "haşeratı" diye nitelendirebileceğimiz münafıklarla olan ilişkilerimizi sağlam bir zemine oturtmamızı isteyen Allah Teala; kendi türümüz olan Müslümanların dışındakileri35 sır­ daş edinmemizi yasaklıyor. 3. Nasir/Yardımcı: Allah'tan kula ve kuldan Allah'a olmak üzere iki boyutludur. Allah'ın kuluna yardımı açıktır. Kulun Allah'a yardımı ise onun koyduğu sı­ nırlara riayet etmek, ahirlerini yerine getirmek, hükümlerine sarılmak ve yasaklanndan kar;ınmakla olur. 36 Kulun Rabb'ine yardımıyla ilgili ayet şöyledir: "Ey iman edenie1~ Allah 'ın ym·dırncılan olun, nitekim Me1yem oğlu İsa da b avarifere; '~4llah yalımda benim yardımcıtarzın kimdir? demişti. Havariler: ~!Iab (yolun)ım yardımcılan biziz' dediler. İsrailoğulları'ndan bir ziimre inandı, bir zümre inkar etti. Biz de inananlan dilşmanlara karşı destek!edik. ,;ı 4. Mevedde: Bir şeye sevgi duymak ve onun meydana gelmesini arzulamak anlamındadır. İld manadan her biri için kullanılır ki; bir şeyin olmasını isternek aynı zamanda onu sevmek demektir. Sevgi, meydana gelen şeyin içerisinde zaten vardır. :lB "Mevedde" sözcüğü Mümtehine suresi 1. ayette velayete eşdeş anlamda kullanılmaktadır. 5. Şefi: Birbirine yardımcı olması ve istediğini vermesi için müracaatta bulunmaya şefaat denir. Mertebe ve hürmete liyakat hususunda daha yüksek olana daha aşağı derecede olan müracaat eder.;\'' Mekk! dönemin başından itibaren Al29 32 7 29 el-Isfalıani, Miifredat, ss. 882-883. 30 el-Hazin, Ali b. Muhammed, Lıibiib11 't-Te't'il fi Meani't-Tenzil, İstanbul1317, c. II, s. 246. 31 9 Tevbe/17. 32 Kurtubi, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed, ei-Camf' li Abkiimi'I-Kıtr'an, Beynıt 1965, c. VIII, s. 88. 33 el-Isfahani, age., s. 131. 34 3 AI-i İmran/118. 35 ez-Zeınahşeri, Muhammed b. Ömer, ei-Ke~c;,<af aıı bakaiki gavamiz'i-t tenzil ve uyımi'lekiiı:il, Beynıt 1995, c. I, s. 398. 36 el-Isfahani, age., s. 809. 37 61 Saf/14. 38 el-Isfahani, age., s. 860. 39 Aynı eser, s. 459. 308 tasavvıif lah mutlak anlamda şefaatin kendisine ve iznine bağlı olduğunu şu ayette olduğu gibi daha birçok ayette bildirmiştir: "O gün, Rabman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasinın şejaati bir yarar sağlayamaz. ,,ın 6. Halil: Hullet'den türetilmiştir. Dost anlamına gelir. Allah Teala'run İbrahim (a.s.)'i dost/halil edinınesi ona bir dost gibi ikramda bulunup, onu bir takun gizli sırlardan haberdar etmesinden mecazdır.' Şu ayette 'halil' dost anlamına gelmektedir: "İyilik yaparak kendini Allah 'a teslim eden ve Hanif (tevhidf) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din/i kimdir? Allah, İbrahim'i dost 12 edinmiştir. " Onun dost edinilmesinin sebebi, Allah nzası için tağuta karşı gelmesi, Allah uğrunda ateşe atılmaktim çekinmemesi, oğlunu kurban etmekten ve malını misafife ikramdan kaçınmamasıdır. 43 • 7. ihve-ihvan: iki taraftan birinin diğeri ile doğumda, sütte müşterek olması­ dır. Aynca, kabilede, dinde, sanatta, davranışlarda sevgi ve benzeri konulardaki müştereklik için de istiare yoluyla bu kelime kullanılır. 44 Müslümanla, gayr-i ı:Iı:üslim arasında velayet aynlığı vardır. Bir kişi ne zaman ki, İslam'ı tercih eder · ve Müslümanlığın sembollerinden olan namaZ, zekat gibi ibadetleri yerine getirirse mü'rninlerle kardeş olur.'5 Bu kardeşlik aynı zamanda karşılıklı velayet hukukunu doğurur. 8. Kadn: Evlilikte olduğu gibi iki şeyi bir araya getirmek veya çeşitli manalara gelen bir şeyi tek manada toplamaya denir. Araplar iki deveyi bir araya getir-· meye, ipliğini birbirine bağlamaya da 'kametmek' derler. Hac ile umreyi bir araya getirmek suretiyle yapılan hacca da 'kıran haccı' denir. Yakın dostluğu ifade eden 'kar!n', şu ayette dost olmariın gerekçesiyle beraber açıklanınıştır: "Kim Rabman (olan Allah)'ın zikrini görmezlikten gelirse, ona bir şeytan sardın.rız; aıtık onun (yanından. ayrılmaz, ona sürekli olarak kötülükleri telkin eder) arkadaşı/karfni olur. ,ıc. 9. Hubb-Muhabbet: Sevgideki çokluğu ifade eder. Kendisinden hayır gördüğü ve zannettiği şeye karşı duyulan istektir. Genellilde 'muhabbet', irade şeklin­ de tefsir edilmiştir. Buna bağlı olarak da kulun Allah'a muhabbeti; ibadeti yalnız­ ca ona has kılıp ondan başkasına rağbet etmemesinden ve nefislerinin yalnızca onu istemesinden mecazdır. Allah'ın kuluna olan muhabbeti ise, ondan razı olup 47 yaptığı işleri övmesi demektir. Ayette bu durum şöyle izah edilir: "De ki; Eğer 11 . 40 20 Jil.hii/109. 41 Zemahşerl, Keşşaj. c. I, s. 557. 42 4 Nisa/25. 43 Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1979, c. 3, s. 25. 44 el-Isfahiini, Milfredat, s. 68. 45 Bkz. 9 Tevbe/11. 46 43 Zuhruf/36. 47 Zemalışeri, age., c. I, s. 347. kur'an-ı kerim'de ve/ayet kavramı 309 Allah 'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağış­ lasın. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. •A• 10. Sultan: Üstünlükten dolayı yerleşmek ve muktedir olmak manalanna gelir. Kelime daha çok hıiccet!delil anlamınadır. Ayrıca mülk ve kuvvetli güç anlamı da vardır. VeHiyet kavramıyla ilgisi ise koruyucu güç olmasından dolayıdır. Yetkiyle de alakalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) müşrik bir siyasanın yetki alanın­ da yaşamak istemiyordu. Onun bu isteğine olumlu cevap veren Allah bir dua öğ­ retmişti ki; bu duayı Kur'an şöyle hikaye eder: "Ve de ki: 'Rabb'inı beni girilecek yere doğru bir girdirişle girdir ve çıkanlacak yerden doğnı bir çıkanlışla çıkar. Katından bana sultan/yardımcı bir kuvvet ver. ,flj Böyle bir şeyi isternekten amacı ise; Allah'ın kitabını, şer'! cezalan, Allah'ın farzlarını ve dinini uygulama arzusuydu. 51 ll. İmam: Kendisine uyulan demektir. Sözi.ine ve fıillerine uyulan "ihsan" ve "kitap" için kullanılır. Çağulu "eimme"dir. 52 Öne düşmek, kendisine yönelmek ve tabi olmak manasında isimdir. Bu bağlamda büyük imamlık; din ve dünya iş­ lerinde kendisine tabi olunan reis anlamında kullanılır. Bunun daha mükemmel biçimi de peygamberlik mertebesidir. 53 İmam~tin tüm anlamlannı kuşatması bakımından şu ayet güzel bir örnektir: "Şunu da hatırda tutun: Bir vakit Rabb'i, İbrahim 'i bir takım kelimeler/e imtihan etti. O on/an tanı olarak yerine getirince: 'Ben, seni bütün insanlara imam/önder yapacağını' buyurdu. 'Ya Rabbi, soyumdan da' dedi. (Allah) buyurdu ki: 'Benim abdimisözüm zalimler için geçerli değildir..... Önderliğin amacı zulme engel olmak olduğuna göre zalimin ve fasığın imameti caiz değildir. Yukarıdaki ayetten anlaşılıyor ki; velayet konusunda olduğu gibi imametiönderlik konusunda da kafirin, zalimin ve Allah'a itaatten uzak olan insanların mü'minler üzerinde önderlik hakkı yoktur. Hatta zalimin halife, hakim, müftü, şahit veravi olması bile uygun değildir. 56 12. Seyyid: Büyük bir cemaatin işlerini üstlenen kimse demektir. "Kavmin seyyidilefendisi" derken de bumana gözetilir. Cemaatin seyyidi olan kimsenin, alılakının da düzeltilmiş ve terbiye edilmiş olması gerekir. Kendisinde fazilet bulunan herkes bu anlamda "seyyid"dir. 57 Kavmine, şeref konusunda üstünlüğün49 55 48 3 Al-i İmran/31. 49 İbni Kesir, Ebu'l-Fida İsmail b. Ömer, Tefsint'l-Kur'ilni'l-Azim, Kahire 1993, c. III, s. 58. 50 17 İsra/80. 51 İbni Kesir, age., c. III, s. 58. 52 el-Isfahani, Mıifredilt, s. 87. 53 Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kıır'iln Dili, c. VIII, s. 394. 54 2 Bakara/124. 55 Zemahşeri, Keşşilj, c. I, s. 184. 56 İbni Kesir, age., c. I, s. 160. 57 el-Isfahani, age., s. 432. / 310 tasawuf den dolayı "efendi" olabilen kimseye seyyid denir. 58 Seyyid'e şu manalar da verilmiştir. Kerim, hilim sahibi, ahlaklı, mut:takl, derin anlayış sahibi alim, Allah'ın hükmüne razı olan, akranlarına üstünlük sağlayan dost, tevekkül eden, hased etmeyen, kendisine itaat edilen malik vb. 59 Bu özellikleri taşımayan insanlan seyyid-vell edinmek, neticesi cehennemle noktalanacak kötü bir iştir. Konuyla ilgili ayet şöyledir: "Ve dediler ki: 'Rabb'inıiz, biz beylerinıize ve büyük/erimize uyduk da biz/yoldan saptı?·dılar. ,(,() 13. Vekil: Kişinin kendisinden başkasına güvenip dayanması, kendi yerine güvendiği kişiyi naib/vekil olarak tayin etmesi demektir. "Tevekkül" de aynı kelimeden türetilmiştir.'' Allah Teala, İsra Süresi'nin ilk ayetlerinde, kendisinden başkasının "vekil" edinilmemesini istemiştir. Konuyla ilgili ayet şöyledir: "lv!usa'ya kitap verdik ve 'Benden başka vekil edinmeyi1ı' diye, onu İsrailoğulları için kılavuz hı/dık. '62 Allalı'tan başkasının vekil edinilınemesi; O'na hiçbir şeyi 6 oıtak ko şmamak demektir. ·' 1 E. VeJayetin .Anlıım Alanına Girmeyen Kavramlar 1. Ber'a: Mekruh göriilen herhangi bir şeyden veya benzerlerinden uzaklaş­ Bunun için de şöyle denilmiştir: "Bera'tü minel meradi/Hastalıh..t:an kurtuldum" "el-Bari", Allah Teaiii'ya has kılınan bir isimdir.<>ı Allah (c.c.), her türlü noksan sıfatıardan münezzeh olduğu için kendisini bu isimle vasıflandumıştır. Ber'a; iki kişinin arasındaki alakanın bitmesidir. Beraet; herhangi bir çirkinlikten selamet bulmak ve uzaklaşmak gibi asi! anlamını içemıekle beraber, özellilde hukukl ve siyası manası ile ülkeler hukuku terminolojisinde, harp durumunun ortaya çıkmasını gerektiren münasebet kesilmesi demektir. 65 Mü'minlerle kafırler arasında Ber'a'nın fonksiyonel anlamda gerçekleşmesi için Yüce Allah günde birkaç kez okuduğumuz Kafırfin süresini indirmiştir. 2. Tağut: Kur'an-ı Kerim'in üzerinde özellilde durup mü'mirıleri sakındırdığı kavramlardan birisi de 'tağut'tur. Suyun taşmasından istiare yollu alınmış bir kavramdır. Allah'a karşı haddi aşan ve kendisine kulluk edilen her şeydir. Bu kulluk maktır. 66 58 Zemahşeri, Ke.şşiij. c. I, s. 354. 59 Alüsi, Şihabuddin Maluııud, Rubu 'l-lvfeiini fi Te.fsiri'l-Kur'iiııi'I-Azim ve's-Sebil Mesanf, Beyrut1994,c.III,s. 147. 60 33 Alızab/67. 61 el-Isfahani, age., s. 882. 62 17 İsra/2. 63 Taberi, Camiu'l-Beyan, c. VIII, s. 17. 64 el-Isfahani, age., s. 121. 65 Yazır, Muhanuned Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, c. IV, s. 167. 66 el-Kahtani, el-Ve/ii ve'l-Ber'a, s. 178. kur'an-ı 311 kerim 'de veliiyet kaııramı ister kişinin kendi iradesi ile olsun ister zorla, fark etmez. Kendisine ibadet edi. len mabudun insan, şeytan veya put olmasının da farkı yoktur. 67 Batıl olan her şeye tağut denildiği gibi saptırmak şamndan olan her asi ve tuğyan edene de tağut denir. 69 Hakka, hakikateve imana karşı gelen, Allah Teala'nın kulları için 7 çizdiği nizarnı ve sınırları aşan her şeyi ifade eder. ° Kur'an'a göre şeytan, Al72 lah'ın hükümlerini değiştiren zalimler, Allah'ın emirleriyle hüküm vermeyenler/3 Allah'tan ayrı olarak gaybı bildiğini iddia edenler74 ve Allah'tan başka ibadet edilen ve kendisi de bu ibadete razı olan kişi de tağuttur. 3. Adavet: Antlaşmanın, kaynaşmanın karşıtı olarak kullanılır. Bazen kalple olur. Bazen de davranışlarda adaleti ihlal etmekle adavet/düşmanlık olur. 76 Adavet; kalpte intikam ve zarar verme duygusunun yerleşmesidir. Allah (c. c.), kavramın kullanılış biçimini ayette şöyle ifade etmiştir: "Böylece herpeygambere, insan ve cin şeytanlardan düşman kı/dık. Onlardan bazısı bazısına aldatma ile yaldızlı sözler.fısıldarlar. Rabb'in dileseydi bunu yapmaz/ardı. Öyleyse onları yalan olarak dilzmekte olduklarıyla baş başa bırttk ''8 4. Buğz: Muhabbetin, sevginin zıttıdır. Kendisine istek duyulan her şeyden nefsin nefret etmesidir. 79 Küfür ebiinin kinlerinin büyüklüğü konusunda Yüce Allah mü'rninleri uyarmıştır: "Ey iman edenler! Kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülı'ik ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkın­ tı verecek şeylerden boşlanırlar. Buğz (ve düşmanlık/arı) ağızlarından dışarı mmnuştıır. Sineterin gizli tuttukları ise daha büyüktür. Size ayetlerimizi açık­ ladık; belki akıl erdirirsiniz. •llll 5. Hazul: Kendisine yardım etmesi umulan kişiyi terk etmesi ve yardımsız bı­ rakmasıdır.81 Hakka karşı yardımsız bırakıp, Hak'tan yüz çevirmekle beraber ki82 şiyi batılda kullanmak ve batıla çağırmak anlamlarına gelir. Şeytanın insanı bu68 71 75 77 67 Taberi, Caıniıı'l-Beyan, c. III, s. 21. 68 Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur'an-ı Kerim'in Yflce Meali Alisi ııe Tefsiri, İstanbul 1994, c. III, s. 616. 69 Vehbi, Konyalı Mehmet, Hıtlasiitu'I-Beyan, İstanbul 1966, c. III, s. 959. 70 Kutup, Seyyid, Ff Zıliili'I-Ktlr'iin, Beyrut 1990, c. I, s. 292. 71 36 Yasin/Go. 72 4 Nisa/60. 73 5 Maide/44. 74 6 En'aııı/59. 75 9 Tevbe/31. 76 el-Isfahani, Mıifredar, s. 553. 77 Cürcani, Seyyid Şerif, Tarifat, s. 148. 78 6 En'aııı/112. 79 el-Isfalıani, age., s. 190. 80 3 Al-i İınran/118. 81 Alüsi, Rubu '1-Meiini, c. XIX, s. 13. 82 İbni Kesir, Tefsiru'l-Kur'iini'I-Azim, c. m, s. 306. / 312 tasavmif lunduğı:ı 3 haleti ruhiyeden k:urtaramamasıdır." Bu anlam, a.yeti kerimede de şöy­ le gelmiştir: "Çünkü o, gerçekten bana gelmiş bulunduktan sonra benizikirden (Kur'an 'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı yapayalnız ve yardımsız bıra­ kandır. •IYi F. İslfuni İlimlerde Yelayet Kavramı ı. Hadis'te Velayet: Peygamberlik makamının fonksiyonlarından olan; insanları terbiye etme ve tezkiye etme,"' helal ve haram konularında görüş bildirme,86 insanlık için model olmah7 ve adaletle hükmedebilme88 için veHiyet makamını elde tutmak gerekir. Tüm peygamberler "veHiyet makarnını" elde etmek için mücadele ettikleri gibi Hz. Peygamber de bu uğurda gayretini ortaya koymuştur. Bu bağlamda o, velayet konusunu içten dışa doğm tanzim etmiş ve din bağ~ru kan bağının üzerinde tutmuştur. Yarurida müşrik akrabalarından bazılan arulınca o; "Onlar benim velflerimldostlarım değil, benim velfm Allah (c.c.) ve nıü'minlerin salih/eridir.•JJ<ı buyurmuştur. Duygusal bağlılıklannın ileride fikİi. bir etkileşime yol açabileceğini düşünen peygamber (s.a.v.) dost seçiminde dikkatli olmamızı istemiş ve şöyle bir ölçü koymuştur: "Kişi arkadaşının dini üzerinedir, sizden biriniz seçeceği dostuna dikkat etsin."90 Hadisteki din kavramı takip edilen, yaşanan hayat tarzı demektir. Al-· lah Resulü kontrolsüz bir veli edinmenin kişinin hayatına mal olacağını haber vermiştir. Mü'minler arası sevginin temelinde Allah nzası olmalıdır. Allah'ın nzasını kazanmak için sevme konusunda Hz. Peygamber öyle teşvik edici bir dil kullanmış ki; buna göre, insaniann sevgilerini yeni baştan gözden geçirip sıhhatli bir zemine oturtmalan gerekir. Hz. Ömer (r.a.), Peygamberimiz (s.a.v.)'in konuyla ilgili şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Allah'ın kulları içinde bir takım insanlar vardır ki, nebi, şehid değildir. Fakat kıyamet günü Allah Teala'run kendilerine balı­ şettiği lütuf ve makamlardan dolayı peygamberler de, şehidler de kendilerine gıpta ederler" Sahabe: "Ya Resulullah, onların kimler olduğunu bize haber verir misin?" deyince Allah Resulü: "Onlar, aralarmda herhangi bir mal alışverişi ve akrabalık bulunmadan Allah 'ın muhabbeti için birbirlerini sevenlerdir. Allah 'a B3 Taberi, Caıiıiu '/-Beyan, c. IX, s. 385. B4 25 Furkan/29. 85 3 Al-i İnıran/164. B6 7 A'raf/157. B7 33 Alızab/25. BB 4 Nisa/105. B9 Müsliın, Ebu'l"HÜseyin Müsliın b. el-Haccac el-Kuşeyri, es-Sabib, İman, İstanbul1981, c. I, s. 197. 90 Ebu Davud, Süleyman b. Eşas, es-Sıinen, Edeb, İstanbul1981, c. V, s. 168. kıır'iin-ı kerim 'de ve!iiyet kauramı 313· yemin olsun ki, onlann yüzleri nur gibi parlamakla ve kendileri de nurdan min.berler üzerinde bulunmaktadır/ar. İnsanlar korktıtklan·zaman onlar korkmazlar. Yine, insanlar üzilldükleri zaman onlar asla mahzun olmazlar. '91 Birbirlerini veli edinen mü'minler arasında iyi bir" dayanışmanın olması gerekir. İşte bu dayanışmanın temini için Müslümanlar lıicretle emrolunmuştur. Hicret etmemek suretiyle müşrilderin arasında kalan bir Müslümanla küfür ehli insanlar arasında onların üstünlüğüne dayanan bir velayet doğabilir. Bu tehlikeli duruma karşı Peygamber (s.a.v.) şu uyarıyı yapmıştır: "Müşriklerle birlikte oturmayınız ve onlann cemaatZerine dahil olrriayınız. Kim onlann cemaat/erine dahil olur ve onlarla beraber olursa o bizden değildir. '92 Hz. Peygamber bu sö~üyle mü'minleri kapalı bir toplum haline getirmek istememiştir. Çünkü tüm İslami emir ve yasaldan insanlara ayırım yapmadan duyurınal<: bir görevdir. Bu hadisi hicretin farz olduğu dönemin şartları ve ortamı içerisinde düşünürsek daha iyi anlarız. Müslüman olmayanlara karşı içimizde bir dostluk ve sevgi dağınaması için Hz. Peygamber kitap elili dahif:ı hifür ehlini taklit etmeyi yasaklamıştır. Ayrıca başta münafıklar olmak üzere İslam binasını yıkmak isteyen kötü niyetli insanlara karşı Müslümanların saygı ifadesi kullanmalarını istememiş ve şu uyarıyı yapmıştır: "Münafığa efendim demeyiniz. Şayet münajık seyyidiniz/efendiniz olursa şüphesiz ki, (bu davranışınız!a) şanı yüce olan Rabb'inizi kızdırmış 94 olım;unuz. ' Seyyidlik makamı; yöneticilik makamlarından birisi olduğu gibi sosyo-ekonomik farklılaşmanın neticesinde elde edilen bir konum da olabilir. Peygaınberirniz, bizleri bu gibi hassas yerleri mü'ıninlerin ellerinde tutınaları bakımından hem uyarmış hem de teşvik etıniştir. 2. Fıkıh'ta Velayet İslam fıkhında velayetin önemi çok büyüktür. Topluında herkes fiziki ve ak- ll eşitlik içerisinde değildir. Çocuk, deli, bunak, yetim ve sefih insanlar olduğu gibi hayatını idame ettirebileceği organlarını yitirmiş kişiler de vardır. Bu gibi insanlarla 'emir' makarnındaki kişiler birinci derecede ilgilendiği gibi akrabaların da aralarındaki hukuka göre ilgileurnesi gerekir. Ehliyeti ortadan kaldıran arıza­ lar sebebi ile bu insanların haklannın korunınası ve işlerinin yürütülmesi 'velayet' ve 'vesayet' gibi hukuki temsil müesseselerinin dağınasına sebep olınuştur. 9; Velayet; raşid-reşid durumdaki büyük bir kişinin "kasır" durumdaki birinin şah­ si ve mali: işlerini yürütınesidir. 'Kasır' ise, eda ehliyetini tam olarak bulundurmayan kimseye denir. 96 91 Ebu Davud, Büyu', 3/799. 92 Hakim, Mıistedrek, 2/141. 93 Müslim, İliın, 4/2054. 94 Ebu Davud, Edeb, 5/257. 95 Karaman, Hayrettin, Mukayeseli İslam Hukuku, c. I, ss. 195-6. 96 Zuhayli, Vehbe, e!-Fıkhu'l-is!iimfue Edil!etuh, Dımaşk 1984, c. X, s. 70. 314 tasammf Fıkıhtaki velayet daha çok bireylerin sosyal ve iktisadi tasarruflarını içermektedir. Kur'an'ın bütünlüğüne bağlı olarak, İsHlm'ın dışındaki din sahipleri ile olan nıünasebetlere, fıkıh ilminin bir dönem dar anlaşılması sebebi ile pek değinilmemiştir. 2. Tasavvuf'ta Yelayet Hadis'teki, Kelam'daki ve Tasavvuf'taki velayet arasında Kur'an'dan ve Sünnet'ten referans almalan bakımından yakın ilgi vardır. Tasavvuftaki velayet anlayışını incelediğimizde bu ilgiyi daha yakından tanıma fırsatı­ Fıkıh'taki, nı bulmuş olacağız. Velayet; velilik, em1işlik, Hakk'ın kulunu, kulun Mevla'sını dost edinmesi, Allah (c.c.) ile hllu arasındaki karşılıklı sevgi ve dostluk, Allah'ın kulu, kulun da Allah'ın vellsi olma halidir. Bu bağlamda velayeti dört kısma ayırabiliriz: a. Yelayeti uzma; son peygamberin velayetidir. b. Velayeti h.i.ibra; öbür peygamberlerin velayetidir. c. Velayeti vusta; evliyanın velayetidir. d. Velayeti suğra; tüm mü'rninlerin velayetidir. 97 VeHl.yetin iki şıkkı vardır. Bunlardan biri asıl diğeri ise şarttır. Asıl, iıuan ve takvadır. Şartı ise; sevgi, buğuz, dostluk, düşmanlık, ResGlullah'ın bütün getirdiklerine iman, ibadet, ahlak, edep ve inanç esaslarından bildirdiiderinin hepsine uymak konusunda tam bir uygunluktur. Çüıik.ü, kulun Allah'ı sevmesi şu ayette belirtildiği gibi ancak Resulüne uyma şartı ile tamam olur. "De ki: 'Eğer Allab'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allab da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışla­ sın. Allah, bağışlayan ve esfrgeyendir. ,ps Yelayet konusunda zaman zaman ölçüler kaçırılmakta, velinin bir öğretınen olduğu unutulmaktadır. Bu açıdan, kişilerin tasavvuf yoluna girmeden evvel İs­ lami ilimlerde olgunlaşmaları gerekir. Konunun önemine binaen Cüneyd1 Bağ­ dad1 (ö. 297): "Kim Kur'an'ı ezberleyip hadisi yazmazsa bizce, tasavvuf konusunda ona itibar edilmez. Bizim bu bilgilerimiz Kitap ve Sünnet'le kayıtlıdır." Binaenaleyh, tasavvufi velayet konusunda ölçüyü kaçırmamak için şu önemli tespitleri hatırda tutınak zorundayız: 1. "Mürşid", velayet sahibi olmak itibarı ile, makamı_ne olursa olsun peygamberin mertebesine asla ulaşamaz. Çünkü, Cüneyd (k.s.)'in çok güzel bir şekilde ifade ettiği gibi; "Velinin sahip olabileceği yakinin en yüce mertebesi nebilerin 99 nıertebelerinin başlangıcıdır." 2. Velayetle nübüvvet makamları arasında sıddikiyet dır. Sıddfldık şöyle tanımlanmıştır: denen bir makam varVellliğin bütün derecelerinden yüce, 97 Uludağ, Süleyman, TasaımıtfTerim/eri S6zlıiğıi, İstanbul1995, s. 564. 98 3 Al-i İıuran/31. 99 Tıblavl, Mahmud Sad, İbni Teymiye'de Tasawuj, tre: Ali Durusoy, İstanbul1989, s. 128. kur'an-ı kerim'de ve/ayet kavramı 315 vet derecesinden aşağı olan bir mertebedir. Bu mertebeyi elde etmek için peygamberin tebliğatını ilim, fıil ve söz yoluyla tasdik etmek ve peygamberle olan sıkı münasebetinin kazandırdığı imkandan da yararlanarak onun batırll dünyası­ na aşina olmak gerekiyor. Bunu elde eden bir benlik sıddik olur. 100 3. Mürşidin aracılık vasfı geçicidir. Öteki sistemlerin, özellikle Hristiyanlığın aksine tasavvufta mürşidin aracılığı geçici bir süre içindir. Bunun bir neticesi olarak müridin atılması söz konusu olmaz. Başka bir ifadeyle; müridin feyzini kesip artık terakkisine yardımcı olmama imkanı varsa da verilen geri alınmaz. Kısaca­ 101 sı mürşid bir ışık yakar ve çekilir. Yolu yürüyecek olan müriddir. Allah'a muhabbet ve velayet iddiasında bulunup da Allah'ın eqli.r ve yasaklanna uymayan kişinin velilik iddiası boşunadır. O, Allah Teala'illn velilerinden değildir. Yelayet makarnındaki kişi nitelikli olmalıdır. Velfde bulunması gereken nitelikler şu şekilde ifade edilebilir: 1. Veli şeriatın zahiri hükümlerine ve şer'! ölçülere saygılıdır. Bunları titizlikle uygular. 103 Bir takım ruh1-manev1 makamlara sahip olduğunu öne süren bir zatı dirılernek için önce onun şeriatle ilgisine bakmalıyız. Aksini kabul etmek İsla­ mi esasların ortadan kalkmasına kadar gider. 104 Ebu Yezid bir gün veli olduğu söylenen birinin mescidden çıkmasını beklerken, o zatın, çıkış kapısının önünde tüki.irdüğünü görmüş ve hemen oradan ayrılmıştı. Yanindakilere; şeriat ada105 bına riayet etmeyen bir kimsenin Hakk'ın sırlarını anlamayacağını söylemiştir. 2. Veli, günah üzerine ısrar etmekten korunmuştur. Hak Teala onları günaha düşmekten değilse bile, düştükleri günalıra ısrar etmekten korur. Veli, hasbelbeşer günah işler ama tevbe eder ve günahta ısrar etmez. Hata etınemek ve yanıl­ mamak, vellnin şartlarından değildir. ıııu 3. Bir silsile ile Hz. Peygamber' e bağlı olmak. Batıili feyz verme iddiasındaki her fert bu feyzi, bir silsile ile Hz. Peygamber'den aldığını ispatlamak zonında­ dır. Tasavvufi gelenek hüdai nabit cinsinden bir mürşid anlayışına karşıdır. 4. Mürşid, sülükunu tamamlayarak halk arasına girmiş olmalıdır. Sülükunu tamamlamamış, "temkin" haline ulaşmamış sillikler sürekli değişmektedirler. Halleri asla birbirini tutmaz. Bunlar bir nevi geçici meczupluk hali içindedirler. Meczuptan mürşid olmaz. 5. Mürşid nefsi emmaresini tamamen dizgirılemiş, saf dışı bırakmıştır. "Ölme102 100 bk: 4 Nisa/69. 101 Öztürk, Yaşar Nuri, Kuran-ı Ken·m ı-e Sıinnete Göre TasamJIIj, İstanbul 1979, ss.460-61. 102 İbni Teymiye, Ahmed Takiyeddin Ebu! Abbas, Beyne evliya'i-r-Rabman ve 'ş-şeytan, Beynıt trs., ss.S-9. 103 Uludağ, Süleyman, Tasavtmfi Terinı/er Sözlıiğti, s. 566. 104 Öztürk, Yaşar Nuri, age., s. 542. 105 Er:ıydın, Selçuk, Tasavııufve Tarikat/ar, İstanbul 1994, s. 93. 106 İbn Teynıiye, age., s. 58. 316 tasavımf den evvel ölünüz." nüktesi buna işarettir. Bunun için, mürşidde acelecilik, şeh­ vet, öfke, sabırsızlık ve kavgacılık yoktur. 6. Mürşid itmi'nana ermiş olmalıdır. Kur'an-ı Kerim bu hali "Allah'tan razı olmak ve Allah'ın razı olması" şeklinde tanımlıyor: "Ey itmi'nana ermiş ruh: Dön Rabb'ine, sen O'ndan, O senden razı olarak. '' 07 7. Mürşid, muhsin olmalıdır. Allah Resfılü'nün İhsan Hadisi'nde belirttiği gibi murakabeyi makam haline getirmek sureti ile, her an "Rabbaru gözetim" altında olduğunu bilmelidir.. 8. Mürşid, fakih olmalıdır. İrşad edilen insanların her türlü itikad1, sosyal ve ahiakl problemleri ancak fakil1 bir önderin gayreti ile çözülür. 9. Mürşid, insanlan Allah yoluna hikmetle çağıran, "hakim" olmalıdır. "Ra bb 'inin yoluna hikmet/e ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabb'in, yolundan sapanı bilendir. '' 08 ay~ti onların bu özelliğine işaret etmektedir. 10. Mürşid, insanlardan alan değil, onlara sürekli olarak veren bir kişi olmalıdır. İnsanlan menfaat elde etmek için başına toplamaz. Kur'an-ı Kerim bu inceliğe şu ayette temas etmektedir: "Sizden biçbir ücret istemeyen kimselere uyun. Onlar bidayete ermiş kiınselerdir. '' 09 Seriyyi Sakat1 (ö. 257) yeğeni ve müridi Cüneydi Bağdad! (k.s.)'ye: "Sana cennete giden çok kısa bir yol göstereceğim; insanlardan bir şey isteme,· onlara yarayacak şeyleri elinde tutma." derniştir. Kısaca niteliklerini tanıtmaya çalıştığımız veli ile ilgili anahtar terimlerden birisi de keramettir. Kelime anlamı olarak; insandan meydana gelen güzel fiilieri ifade eder. Keramet, insandan zuhur eden fıillerin daha çok büyüideri için kullanılır. Aynı zamanda "el-Kerim" Allal1 Teala'nın isimlerinden biridir. Bu övülen filllerle de aneale Allah'ın nzası kastedilir. 111 Terlın anlamı ise; mü'min ve salih bir kimseden meydana gelen olağanüstü hallerdir. Fakat bu olağanüstü haller, nübüvvet id112 diasında bulunmal<:sızıİı velinin elinde meydana gelir. Kerameti inl<:ar edenler, onun mucizeyle karıştınlmasından korktuldan için onu kabul etmemişlerdir. Oysa; nebi ile veli arasında açık farldar olduğu gibi, mucize ile keramet arasında da 113 açık farldar vardır. Keramet hak olmalda beraber ilmin sebeplerinden değildir. ve başkalarına delil olmaz. Keramet gösterisinde bulunmale "hayz-ı rica!" olarale değerlendirilmiştir. Velayet mertebesine ermiş kimselerin örnek hayatı, sözleri, eserleri bir tarafa bıralalıp, kevn! kerametiere itibar etmek irşad için faydalı olmaz. 114 110 107 89 Fecir/27-29. 108 16 NahJ/125. 109 36 Yasin/21. · 110 Öztürk, Y<l§ar Nuri, Kıır'iin-ı Kerim ve Szinnate Göre Tasali/Juf, s. 464. lll el-Isfahanl, Mıifrediit, s. 707. 112 Taftazani, Saaduddin Mesud b. Ömer, Şerhıı'I-Akaidi'l-Kestelf, İstanbul 1973, s. 75. 113 Gölcük, Şerafettin, Keliinı, Konya 1985, s. 327. 114 Eraydın, Selçuk, TasaV!1ufııe Tarikat/er, s. 124. kur'an-ı kerim'de veliiyet kavramı 317 · Sözün özü; Kitap ve Sünnet'in emirlerinden Allah'ın veli kullan dahil hiçbir kimsenin dışarı çıkması söz konusu değildir. Kim ki Allah'ın vellierinden birinin zahiren ve batmen Hz. Muhammed (s.a.v)'in yolundan başka bir yola uyacağını zanneder ve başka bir yola tabi olursa küfürdedir. Çünkü kul; imanı ve takvası · oranında Allah'ın velisi olur. Kimin imanı kamil olursa velayeti de Allah için kamil olur. Bu bakımdan insanlar, Allah'ın vellsi olması noktasında derece derecedirler. 115 Kamil imanın sahibi olan Peygamber Efendimiz, Allah'ın velilerinin de önderidir. Allah'ın hidayetini uygularnada ve şer'! tekliflerle arnel etmede insanlığın önderidir. Bu açıdan veli, "türbe ve hırka sahibi olan" dernek değildir. Ayrıca o ne kerarnet iddiasında ne de gelecekle ilgili müjde veya sıkıntılı haberler veren birisidir. Allah'ın veli kullan; "... Öyle kimselerdir !ai; yeryüzünde mütevazi olarak yürür/er, cahiller kendilerine laf atarsa 'selam' derler. '' 16 Allah'ın vell kulIan, Allah yolunda canlarıyla ve mallarıyla cihad edenlerdir. Onlar, rnü'rninleri ve İslarn'ı materyalizmin sapık uzantılanndan, şirkten ve düşmanların şerrinden korurlar. Çünkü onlar, iman ve takvii ehlj kişilerdir. 117 Ayetlerde Veliiyet Kavramının Ele Alıruşı ı. Mekki Ayetlerde Yelayet Kur'an'da kullanılış biçiminin çokluğuyla anahtar terimlerden birisi haline gelen velayet; Mekkl ayetlerde büyük bir yekun tutar. Daha çok da peygamber kıssalarında yoğunlaşır. Mekkl ayetlerdeki velayet konusunu üç ana başlık altın­ da ele almak mümkündür. Bunlar: a. Geçmiş ümmetierde velayet b. Müşriklere karşı velayet c. Zalirnlere karşı velayettir. a. Geçmiş Ümmetierde Yelayet Kur'an-ı Kerin1 konuyla ilgili çarpıcı örnekler verir. Özellikle de insanlığın ikinci atası, Hz. Nuh'la ilgili anlatılan tevhid mücadelesinde; günümüz insanının alması gereken bir çok ibret vardır. Önemine binaen iki peygamberden örnek vereceğiz: 1. Hz. Nuh'da velayet örnekleri: Nuh (a.s.) tevhid! dünya görüşünü egemen kılıp insanların vahye göre hayatlarını düzenleyecekleri bir toplum oluşturmala­ n için ilkeli bir çalışma ortaya koymuştur. "Gece gündüz davet ederek,;'" insanlığa örnek olmuştur. Küfür ehli, kendilerine şefkatle uzanan elin sahibini kabul 115 İbni Teyıniye, Beyne Evliyai'r-Rahmaıı, ss. 21-110. 116 25 Furkan/63. 117 el-Belıiy, Muhammed, Min .Mefiihimi'l-Kur'iinfi'l-Akfde ve's-Stiluk, s. 217; t.y. 118 bk. 71 Nuh/5-7. 320 tasaıvıtf · riya ile Allalı'a ibadet edenler, Allah d~.§ındaki varlıklan veli edinmiş olurlar. 130 Müşriklerle ilgili Mekkl ayetlerde onlarla olan 'velayet' bağının kesilmesi emredilirken akrabalık bağının kesilmesi istenmedi. Şu ayet bu konuda güzel bir delildir:· "Biz, insana anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlm·, hakkında bilgin olmayan şeyle bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayarak olurlarsa, bu dımımda onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. Artık, yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim. ,Bı En yakın akrabalan da olsa şirk ehline karşı zerre kadar velayet hissi taşıma­ makla emrolunan Hz. Peygamber, hakikati onlara duyurmaktan bir an geri kalmamıştır. Onlan veli edirımemek, davetin sınırlarını· kapatmak suretiyle az sayı­ da Müslümanla "getto" oluşturmak anlamına gelmez. Davetin müşrildere mutlaka ulaştınlması gerekir. Nitekim bu durum Kur'an'da şöyle dile getirilmiştir: "Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir. ,w Açıktan emrettiğin zaman da delilli bir şekilde konuş. Onlann söylemiş oldukları şeye al134 dırma.ı:ı~ Hak ile batılın arasını emrolunduğun şeyi ilan ederek ayır. Ayette istenen, Resulullah'ın müşrildere tavır koymasıdır. Kur'an-ı Kerim'de Allah'a ortak koşanlara karşı tavır koymayı emreden birçok ayet vardır. Bu meyanda Yüce Allalı buyuruyor ki; "Eğer onlar seni yalanladı/arsa de ki: Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size. Siz benim yaptı-. ğımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım .•m Eğer müşrilder seni yalanlarlarsa İbrahim'in kavminin müşriklerinden uzaldaştiğı gibi sen de onlardan ve onlann yapmış olduklan işlerden uzaklaş. 136 b. Zal.imlere Karşı Veffiyet Zulüm; bir şeyi esas olması gereken yerden başka bir yere, uygun olmayan bir mekana koymak demektir. Pindeki terim anlamı ise; haddi aşmak suretiyle haktan batıla dönmeyi ifade eder. Başkasının mülkünde tasamıfta bulunmak: ve konulan sınırları çiğnemek anlamlan da vardır. m Büyük ve küçük günah anlamında da kullanılan zulüm, üç boyutludur: insanda Allah'a karşı olaru şirk ve küfürdür. Diğer ikisi ise, insanın kendi cinslerine ve kendi kendisine yapmış olduğu zı.ılümdür. 138 130 Yazır, Muhammed Haındi, Hak Dini Kur'iin Dili, c. V, s. 572. 29 Ankebut/8. 132 15 Hicr/94. 133 Aliisi, Rubıt'l-Meani, c. XIV, ss. 85-6. 134 Zemahşeri, Keşşaj, c. II, s. 567. '135 10 Yunus/41. 136 İbni Kesir, Tr:ifsinı '1-Kıtr'ani'l-Azfm, c. II, s. 400. 137 Cürcani, Seyyid Şerif, Tarifat, s. 144. 138 el-Isfahani, Müfrodat, ss.537-8. ~31 km·'iiız-ı kerim'de velii_yet kavramı 321 Zalimlere karşı reddiyeci bir tavır takınan dinimiz, bu olumsuz tavn sergileyen insanlan veli edinip aniann zulmüne onay vermeyi de yasaklar. Bu bağlam­ da şu çağnyı tüm evrensel planda ilan eder: 'Zalim/ere karşı eğilim göstermeyin, yoksa sizlere ateş dokunur. Sizin Allah 'tan başka velfniz yoktur, sonra yardım da göremezsiniz. '" 39 Ayette şirke meyletmek yasaklandıği gibi şirk ehlinin eylemlerinden razı olmak ve onlan onaylamak şeklindeki sözle olan meyil· de ya- . saklanmıştır. Meyletmek bazı müfessirlerce 'yağcılık' olarak yoruınlanınıştır. Ayette yasaklanan 'rükı1n'dan maksat; az bir meyil, meylin en aşağı derecesidir. 140 Zalimlere meyil; onların hevalanna tabi olmak, sohbetlerine ve meclislerine devam etmektir. Ayetin kapsamı geniş tutulmuş ve yasaklama t]'.im müşrikler ve asiler hakkında umuınldir, denilmiştir. 141 Mekkl bir dönem içerisinde inen bu ayetler; mü'rninlere gerekli uyarılan yapmak suretiyle zalimleri ve müşrikleri vell eclinıneyi yasaklıyor. Öyle ki; zalimlere duyulan yakınlık bile zulüm olarak nitelendiriliyor ve zalimlere yakınlık duymaya devam edilirse şöyle bir sünnetullah'ın tecelll edeceği Vurgulanıyor. "Böylece biz, kazandıkları (günah) dolayısıyla zalim/erin bir kısmını bir kısmının başına geçiririz. '142 II- Medelli Ayetlerde Ve:tayet Hz. Peygamber Mekke'de yönetirnin Müslümanların inisiyatifinde olduğu bir İslam toplumu kuramamıştı. Kısacası, "Mekke"yi "Medine" yapamamıştı. Tüm "yer küre Allab,'ın" 143 olduğuna göre yeni bir mekan aramak gerekiyordu. Sonunda Medine'yi buldu. Medine'deki toplumsal mozaik farklı din ve kültürlerden meydana geldiği için onlarla ilişkilerin şekli vabiy merkezli olarak kurallara bağ­ landı. Hz. Peygamber bir strateji belirledi. Belirlenen stratejiye göre; yönetim gibi girift bir meseleden tutun da farklı dinlerdeki insanlarla ilişkilere kadar takı­ nılması gereken tavırlar tespit edildi. Buna göre Müslümanların Medine'deki gruplarla olan ilişkilerini şu başlıklar altında verebiliriz: a. Müşriklerle ilişkilerde Ve:tayet: Müşriklerin sıfatı olan şirk; ibadet mahiyeti taşıyan herhangi bir uygulama ile Allah'tan başka~ına yönelmenin adıdır. Mevcudattan bir varlığı -insan, tabiat veya kıymeti olan herhangi bir şeyi- ululukta Allah konumuna yükseltmektir. 144 Da139 l l Hud/113. 140 Taber'i, Ebu Cafer, Camiu'I-Beyiin, c. VII, ss. 122-3. 141 Kurtub'i, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed, el-Cami' li Ahkiimi'I-Kıtr'iin, Beyrut 1965, c. IX, s. 108. 142 6 En'a1n/129. 143 29 Ankebut/56. 144 el-Behiyy, Muhammed, Min Mifiibimi'I-Kıtr'iin, s. 85. 322 tasawıif ha doğrusu inançta ve zihinde oluşturulan bir otorite çatış(tır)masıdır. Evrenin sevk ve idaresinde böyle bir çatışma yoktur. 145 Evren ve içindekiler için konulmuş olan ilaili kurallar insanı da kapsamı içine alır. Onun da düzeninin bozulmaması için hayatına yön veren mutlak varlık Allah (c.c) olmalıdır. Çünkü, ululıiyyetin özelliklerinden birini müstakil olarak bir başkasına tanıyan herkes, Kur'an nazannda müşriktir. Şirki bu şekilde tanımlayan İslam bilginleri, müşrilderle Müslümanların arasın­ daki velayet bağının derecelerini Kur'an lcaynaldı olarak şu şekilde açıldamışlardır. 1. Müşriklerle olan velayet ilişkisi onların küfürlerine bile razı olmayı gerektiren bir durumda ise bu küfürdür ve haramdır. 2. Dünyada güzel bir şekilde karşılıklı davranışlarda bulunmak ise yasak de146 ğildir. 3. Bu iki derecenin ortasında bir durumdur ki; onlara meyletmenin sonunda kabul etmek şeklinde bir sonuç ortaya çıl(anyorsa; bu durum Müslüman bir insanı İslam dininden çıkarır. 147 Şirk olayını aydınlatmada ve velayet konusun anlamada yardımcı olur ümidiyle yaptığımız bu açıklamadan sonra şöyle bir tespitte bulunmak mümkündür: Medeni ayetlerde 'kafir'den kasdedilen, genellilde müşriklerdir. Çünlru Kur' an, diğer batıl din sahiplerini küfür kavramının türleri içerisinde ele aln:ı.ı.ştır. Medine'de üç grup cemaat vardı. Birinci grup; Muhacir ve Ensar'dan oluşan Müslümanlar, ikinci grup; İslam'ı kabul etmeyen Evs ve Hazreç kabilesinden bazı müşrilder, üçüncü grup ise; Yahudiler. 148 Bunlara ek olarak civar yerlerde meskGn Hristiyanlar ve İslanli· siyasaya görünürde teslim olan münafıklar vardı. Kur'an bunlardan da çok yerde bahseder. Kur'an-ı Kerim, büti.in türleriyie; "Mü 'minleri bırakıp da ktifirieri dost edinmeyi" yasakladı. Altideyi göz önünde bulundurmaksızın her kim ki; kafırleri vel1 edinirse onun için Allah'ıiı. dostluğundan hiçbir nasip yoh.'tllr.' Çünkü, Allah için sevmek ve buğzetmek imanın aslındandır. ı ;o Müslüman, en yakınları da olsa aralarındaki ilişkide inanç bağını en belirleyici faktör olarak göri.ir ve onlara karşı mesafesini korur. Konuyla ilgili Allah'ın buyruğu şöyledir: "Allah'a ve.ahiinançlarını 149 ret gününe inanan bir milletin babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa Allah 'a ve elçisine düşman olanlara dostluk ettiğini göremezsin ... ''51 Zira, İslam'daki yakınlık din yakınlığıdır, beden yakınlığı değil. Eğer din ayrılı152 145 Bak: 21 Enbiya/22. 146 Yıldırım, Suat, K11r'iin'da Ulubiyyet, İstanbul1987, s. 285. 147 Hallaf, Abdulvahhab, es-S~vasetu'ş-Şer'iyye, Beytut 1993, s. 80. 148 Nebhani, Takıyuddin, ed-Deulettt'I-İsliim('vye, Beyrut 1994, s. 57. 149 3 Al-i İnıran/28. 150 Zema.hşerl, Keşşaf, c. I, s. 345. l5l 58 Mücadele/22. l52 Kurtubi, Ebu Abdullah Muhammed, el-Cami If Abkami'I-Kur'iin, c.. VIII, s. 94. kur'an-ı kerim 'de ve/ayet kavramı 323 ğı şirk üzerine kurulmuşsa; İslam iki kişi arasındaki evliliği yasaklaımştır: "Müş­ rik kadın/an, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye -boşıinuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlanıayın ... ,m Ayette, hangi türden olursa olsun müşriklerle evlenme yasaklanmış fakat daha sorıra Elıl-i Kitap'tan olan kadınlar­ la evlenmek istisna edilmiştir. 154 Ayrıca Medeni ayetlerden öğreniyoruz ki; dindeki ayrılık bir dönem ıniras aynlığını da getirmiştir. 155 Yine Kur'an bize haber veriyor ki; ibadethaneler/mescitler üzerinde müşrik­ lerin denetleyiciliği yoktur. 156 b. MünaftkJarla ilişkilerde Yelayet Kur'an-ı Kerim'de sıfatlan ve İslam toplumuna olan kötülükleri üzerinde en çok durolan grup münafıklardır. İmanlan olduğunu dilleriyle ortaya karlar, 'fakat kalplerindekim gizlerler. 157 Hayır taraflarını gösterip şer yönlerini gizleyen158 münafıklar; İslam toplumunun sosyal dokusu için en büyük tehlikedir. Büyük nifak ve küçük nifak şeklinde iki türü vardır. İtikad! nifak dediğimiz büyük nifak, cehennemirı en altında kalmayı gerektiren bir suçtur. İslam toplumu için oluştur­ muş oldukları telilikeden dolayı Allah Teala, Bakara Suresi'nin baş kısmılannda kafirlerle ilgili iki ayet indirirken münafıklarla ilgili on üç ayet indirdi. Onların iki yüzü vardır. Bir yüzleriyle mü'ıninlere bakarken diğer yüzleriyle kafir olan kar~ 159 deşlerine bakarlar. Allah (c.c) birçok surede onlardan bahsetmesine rağmen, onların kusurlarını özellikle Tevbe Suresi'nde tek tek sayıp döktüğü için bu sureye "Sure-i Fadaha" denmiştir. Mekke'de durum Müslümanların aleyhine gözüktüğü için münafık yoktu. Medine'de İslam toplumu hayata hakim olup Allah'ın hükümleri yürürlüğe girince münafıldar ortaya çıktı. Medine'de münafıklann sayısı bir hayli fazlaydı. Medine nüfusunun en az üçte biri onların yanındaydı. Bu durum Uhud Savaşı'nda ortaya çıktı. Her ne kadar Medine'de mü'ıninlerle münafıklar vatandaşlıl<: gereği aynı coğrafyayı paylaşsalar da onlara itaat etmeme ve vell/dost edinmeme konusunda şu ayette de belirtildiği gibi uyanlmışlardır: "Ey Peygamber, Allah 'tan sakın, ktifiriere ve milnajik!ara itaat etme. Şüphesiz Allab bilendi1~ büküm ve hikmet sahibidir. ''61 160 153 2 Bakara/221. 154 Taberi, Camiu'I-Kw·'iin, c. II, ss. 388-89, İbni Kesir, Tq/Sim'l-Kur'iini'l-Azfm, c. I, s. 244. 155 bk: 8 Enfal/72. 156 bk: 9 Tevbe/17. . 157 Cürcanl, Seyyid Şerif, Tarifat, s. 245. 158 Sabuni, Muhammed Ali, Safvetu't-Tefiisir, Beyruı 1981, c. I, s. 35. 159 İbni Kayyım, Şemseddin Ebu Abdullah Muhammed b. Ebubekir, Mediiricll's-Siilikfn, Beyruı 1995, c. I, ss. 386-9 . 160 Sabuni, Muhammed Ali, Kıbes Mine'I-Kur'iini'I-Azfm, Şam 1987, c. N, s. 8. 161 33 Alızab/1. 324 tasavvııf Mec:İine'de Müslümanlada aynı ortamı paylaşan münafıklar onlara karşı hain- likten geri durmamışlardır. Yüce Allah da onların bu durumlarına karşı mü'minleri uyarmış ve onların toplantılarına katılmayı şu ayetle yasaklamıştır: "(Allah) size Kitapta indirmişti ki: Allah 'ın ayetlerinin inktir edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar (bu sözü bırakıp) başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Şüphesiz Allah, bütün iki yüzlüleri ve ktifirieri cehennemde toplayacaktır. ''62 Bu ayete göre, küfür ehlinin meclislerinde oturarak onların küfrüne razı ol.anın kendisi de küfre girer. Bir günahın işlenmesine rıza gösterip, bu günahı işleyenierin içine karışan kimse de günahta onlar gibidir. 163 Münafıklar, İslam'ın hak çizgisinin karşısındaki batıl ehlidir. Tevhid ehline muhabbet duyup müşriklere kin duymak imanın en sağlam kulpu olduğu gibi, hak ehline buğzedip batıla muhabbet duymak da münafıkların sıfatıdır. 161 Kur'an-ı Kerim, münafıklann bu sıfatlarina ek olarak onların şu özelliklerini de bizlere haber vermektedir: "Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazı­ sındandır; kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah 'ı unuttular, O da on lan unuttu. Şüphesiz münajiklarfıska sapan/ardır. ,M Zikirden, şük:ürden uzak olan bu çirkin insanlar, her zaman ve mekanda iki yüzlüdürler. Gizli kötülük, alçak bir gizlilik, jumalcilik ve hilekarlık işte 166 onların başlıca alametleridir. Mü'minler, nifak ehlinin velayetlerini kabul etmedikleri gibi onlara karşı çetin davranınakla da yükümlüdürler. Bu yükümlülük ayette şöyle vurgularuruştır: "Ey Peygamber, ktifirlerle ve münafıklada cihad et ve onlara karşı sert ve cay67 dıncı davran. Onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o. '' Bu ayet, artık münafıkların İslam toplumunun bir parçası olarak kabul edilınemesi­ rıi, onlara yönetirnde söz hakkı tanınmamasını ve hiçbir meselede onlara danı­ şılınamasıru emretmektedir. Kısacası; her Müslüman davranışıyla, İslam toplumunda bir mürtafığın saygın, şerefli bir yeri alınayacağını göstermelidir. 168 Bu bağlamda hemen şunu da ortaya koymalıyız ki; Kur'an-ı Kerim münafıklara verilecek ceza meyanında onların cenaze namazlannın kılınmamasıru 169 ve onlar için Allah'tan bağışlanma talebinde bulunulınamasıru da istemektedir. 170 Müfes162 4 Nisa/140. )63. Hazin, Ali b. Muhammed, Lubabtt't-Te'vilfi Meiini't-Tenzfl, İstanbull317, c. II, s. lll. 164 Kahtani, Muhammed Salim, el-Ve/ii ve'l-Bera, s. 262. 165 9 Tevbe/67. 166 Kutup, Seyyid, Ff Zilali1-Kur'an, c. ın, s. 1673. 167 9 Tevbe/73. 168 Mevdiidi, Tcifbimıı'l-Kıtr'an, c. II, s. 326. 169 bk: 9 Tevbe/84. 170 bk: 9 Tevbe/80. kur'an-ı f?erim 'de ı>e/ayet kavramı 325 sir Tabeı1 (ö. 310/923), münafıklann İsHim'a girdikten sonra tekrar dinden çıkan mürtedler olduklannı söyler. 171 Hz. Peygamber, her ne kadar Abdullah b. Ubey'in cenaze namazını kılsa da bu ilahl uyan üzerine bir daha hiçbir münafı­ ğın cenaze namazını kilmarnıştır. Zira kişi sapıtır ve küfrederek İslam milletinden 172 çıkarsa, bir tavır olarak ondan uzaklaşmak gerekir. c. Ehl-i Kitap'la ilişkilerde VeJ.ayet Gerçek şu ki, gerek Hz. Musa (a.s.) gerekse ondan önceki ve sonraki peygamberlerin getirdiği din İslam'dan başka bir şey değildi. Bu peygamberlerden hiç biri Yahudi değildi. "Yahudilik" terimi daha sonraki devrin ürQnüdür. Yahudilik, Hz. Yakub'un dördüncü oğlu Yahuda'ya atfeçlilmektedir. Onun soyundan gelenler arasında çok sayıda rahip, kahin, rabbi ve alıbar doğdu. Bunlann kendi fikir ve felsefeleri doğrultusunda bir inanç, dua, ibadet ve töreler manzumesi meydana geldi ki; buna sonradan Yahudilik dendi. Gerçek dinin çok azı Yahudilik içinde korunabildL Ehl-i Kitab'ın bir diğer versiyonu olan Hristiyanlara da "Nasraru" denir. Bu sözcüğün kökü, Hz. İsa (a.s.)'ın doğduğu yer olan "Nasıra"dan gelmektedir. Nusret/yardımlaşma kökünden türediğini söyleyenler de vardır ve söylemlerini ispat için de AI-i İnıran süresi'nin 52. ayetiyle istişhad ederler. şu tespiti özellikle yapmak gerekir ki; Hz. İsa kendisine tabi olanlara hiçbir zaman "Hristiyan" veya "Mesihi" adını vermemişti. M.S. 70'te Romahlar tarafından Filistin'de katliama uğrayan Yahudiler M.S. 132'de Hicaz'a sığındılar. Yahudiler Ayle, Makna, Tebuk, Teyma, el-Kur'a vadisi, Fedek ve Hayher'de nüfuz sahibi oldular. Beni Kureyza, Beni Nadir, Beni Bakdel ve Beni Kaynuka'da Yesrib'e yerleşti. Hristiyanhl<: ise Miladi III. yüzyılda Arabistan'a girdi. Hristiyanlık önce Necran'da yayıldı ve Hicaz'ın diğer bölgelerinde pek müsait ortam bulamadı. Fakat Gassan ve Beni Rebiyye'de az sayıda da olsa Hristiyan vardı. Yanınadaya yukanda anlatılan biçimde yerleşen Yahudi ve Hristiyanlar Hz. Peygamber'in komşuları oldular. Medine'deki Yahudilerle antlaşma yapıldı. Antlaşmaya göre kötülüklerin kall<:ması için beraber çalışılacak, Medine'den Hz.· Muhammed'in izni olmadan kimse çıkmayacak, savaş durumlarında yurdun ko174 runması için ortak harcama yapılacaktı. Müslümanlara karşı inatçı ve düşmanca bir tavır sergileyen bu insanlarla iliş­ kiler konusunda Kur'an'da yüzlerce ayet vardır. Onların mü'minler için hayır is173 171 Taberl, Cami11'l-Beyan, c. VI, s. 440. 172 Ulvan, Abdullah, İslam ve'l-Hubb, Beyrut 1986, s. 39. 173 Mevdudi, Ebu.'I-Aiii., Hz. Peygamberin Hayatı, tre. Alımet Asrar, İstanbul 1983, c. I, s. 546. 174 Gadban, Münir Muhaııuned, Nebevf Hareket Metodu, tre. Tarık Akarsu, İstanbul1991, c. I, s. 290. tasavvuf 326 temediklerini, 175 yollarına uymadıkça lVIüslümanlardan hoşnut olmayacaklan·nı, 176 Müslümanlar onlara tabi olacak olurlarsa onları hak olan yoldan saptıracak­ lannı177 ve kesinlikle dost edinilmemesi gerektiğini Kur'an-ı Kerim'den öğreni­ yoruz. Kur'an'ın Yahudi ve Hristiyanlarla dostluğu/velayeti yasaklaması onlarla aynı coğrafyada kalınmaz anlamına gelınez. Zira, Hz. Peygamber onlarla bir arada kalmış, ilk yıllar itibanyla "Medine Birleşik Devleti/Konfederasyon" denilen bir devlet lnırmuştu. Daha sonra, Yahudilerin aynlınasıyla müstakil bir İslam Devleti'ne dönüştü. 179 Onlar, Kitap ehli alınanın gerçı:::k anlamını taşıdıklan sürece İs­ lam, yemekleıini Müslümanlara helai kıldığı gibi, tek taraflı olarak onların kadın­ lanyla evlenme konusunda da mü'minlere ruhsat verdi. ıoo Şurasını da iyi bilmek gerekir ki; gayr-i müslimleri dost edirııneyi yasaklamak onlara kirı gütıneyi emretınek anlamına gelınez. Fakat, tüm h.i.ifür elilini Müslümanlar aleyhine kışkırtanlann, iki yüz sene haçlı seferleri düzenleyenlerin, Endülüs'te Müslümanlara korkunç katliam uygulayanlann, Filistinli Müslümanlan yurtlanndan kovup Yahudileri yerleştirenlerin el11-i kitaptan insanlar olduğu da 178 unutulınamalıdır. Netice olarak şunu da söyleyebiliriz ki; Yahudilik ve Hristiyanlık bugünh.i.i şekliyle sonradan ortaya çıkıruş beşeri dinlerdir. Hz. Musa ve İsa'nın tebliğ ettiği dinler değildir. Onlar, Müslümanlara düşmanca tavırlar sergiterken kapitalizm ve materyalizm şeklinde kendini gösteren koyu dirısizlik sisten1leriyle de tam bir dayanışma içerisindedirler. ısı Ve.layetin Çeşitleri ı. Müspet veıa Veli edinilınesi eınredilenler, velayetin olun1lu yönünü ifade eder. Müspet veladan kasıt budur. Cenab-ı Allah, birçok Mekki ve Medelli ayette, mutlak anlamda kendisinin, önderlik konumunda Resulü'nün, iman etmek suretiyle de mü'minlerin oluşturacağı velayet üzerinde durmuştur. ı. Veli Olarak Allah Kur' an, sık sık Allah'ın (c. c.) veli edinilınesini A. emretıniş ve Allah'tan başkası- 175 2 Bakara/105. 176 2 Bakara/120. ın 3 Al-i İmran/100. 178 4 Nisa/144; 5 Maide/51. ı79 Algül, Hüseyin, "Asrı Saadette İdari Hayata Bakış", Din Devlet İlişkileri Sempozyumu, İstan­ bul1996, s. 90. ıso bk: 5 Maide/5. ısı Sanoğlu, Ekrem, Kur'an'da İnsan m Toplum, İstanbul1993, ss. 170-1. kur'an-ı kerim 'de. ve/ayet kavramı ·327 ru veli edinenierin trajik sonları bizlere hikaye etmiştir. Dolayısıyla, Allah'tan vell edirunek akıllı bir davraruş değildir. Kur' an, konuyla ilgili şu hatır­ Iatmayı yapar: "Allah 'ın dışında başka vetffer edinenleriri örneği, kendine ev edinen önımcek örneği'ne benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksızı ön"lmcek evidir; bir bilse/erdi... ''82 Allah Teala burada örümcek meseliyle bizleri tevhid! çizgiden çıkınama konusunda uyarmıştır. Bu uyarıya uymayanların sonu, halk arasında "karaduVankebut" denen dişi örümcekle erkek örümcek arasında­ ki ilişkiye benzer. Karadul kendisine sevgi ve .dostlukla teslim olanları kullarup mahvetrnede çok tipik bir yaratıktır. Bu yaratık, kendisiyle çiftleşecek kadar ona yakınlık duyan erkek örümceği çiftleşme bittikten sorıra derhal öldürür. İşte bir tür "karaduVankebut"a benzeyen Allah dışı dostlar, sonunda kendilerine teslim 183 olanları böyle mahvederler. ;Kur'an-ı Kerim, Allah'ın dışında vellier ediruneyi yasaklarken mutlak vellmiz olan Allah Teala'yı da fonksiyonel anlamda tarutır. Yüce Allah'ta olan bu sıfatlar başka velilerde yoktur. Bu sıfatlar açısından bakarsak vellmiz olan Allah; yaratan ve emreden, ıa.ı mülkünde ortaksız olan, ıs; rahmetini bütün malılukata ayırım gözetrneksizin yayan, 186 vahiy indirip salihleri koruyan, 187 İman edenleri karanlıklar­ dan n ura çıkaran, 188 hem dünyada hem ahirette vell olan, 189 kullarına yardım eden, 190 şefaat yetkisi kendinde olan, 191 kullarını koruyan, 192 bağışlayıp merhamet eden, 193 ölüleri dirilten191 ve hakiki mürşid olandır. başkasım 195 Kendisi bu özelliklerin sahibi olan Allah (c.c.), sevip vell edindiği insanların sıfatlanru Kur'an'da açıklamıştır ki; biz de o vasıflarla donanalım ve bu vasıfları taşıyan insanları veliler edinelim. Allah'ın sevip vell edindiği insanlar; muhsinler,196 mücahidler, 197 Resı1l'e tabi olup onun hayatıru kendi hayatına katanlar, 198 182 29 Ankebut/41. 183 Öztürk, Yaşar Nuri, K11r'an'daki İ~liim, İstanbul1994, s. 333. 184 7 A'raf/154. 185 17 İsra/111. 186 42 Şüra/28. 187 7 A'raf/196. 188 2 Bakara/257. 189 12 Yusuf/101. 190 47 Muhammedn. 191 2 Bakara/255. 192 13 Rad/37. 193 7 A'raf/155. 194 42 Şüra/9. 195 2 Bakara/256. 196 3 Al-i İmran/148. 197 61 Saf/4. 198 3 Al-i İnırarı/31. 328 tasawııj sabredenler, 199 tevbe edenler, 200 yalnızca Allah'a güvenip dayananlar, 201 Allah'a 202 203 karşı bilinçli kullar/rnuttakiler, ternizlenenler, muksit/hayatının her anında ilaili hukuka riayet edenler. 2l>l Allah Teaiii sevdiği ve veli edindiği insanların sıfatlai:ını Kur'an'da açıkladığı gibi, sevrnediği ve veli edinınediği insan tiplerini sıfatlarıyla yine biilere Kerim 205 206 kitabında açıklamıştır. Bunlar; kafırler, zalirnler, dine eklernede veya çıkar­ mada bulunarak aşın gidenler, 207 hainler, 208 fesatcılar, israf edenler, 210 kendini 214 212 213 beğenip övünenler, 211 şımaranlar, çok günah işleyenler ve rnüstekbirlerdir. 209 b. Vel1 Olarak Peygamber İnsanları, içinde bulunduklan zulrnün her türlüsünden İslam'ın aydınlığına çıkarmak için elçi tayin edilen peygamberler, hassas ve yıkılmaz şahsiyetleri ile sars~adan ve korkusuzca ilahi tebligatı ilan ederek, insanlan uyuşukluk ve düşük ahlaki gerilim durumundan, Allah'ı Allah olarak, şeytanı da şeytan olarak açıkça görebilecekleri bir teyakkuz/uyanıklık durumuna geçmeleri için vicdanlarını silkeleyerek uyandırarı olağanüstü insanlardır. Bu üstün yeteneklere sahip olan Hz. Muhammed de ürnrnetini ıslah etmek ve kötülükleri ortadan kaldır­ mak için üstün bir gayret sergileyerek hem görevini yapmış hem de ürnrnetine olan sevgi, şefkat ve rn.erharnetin yüce bir temsilcisi olarak onlara karşı velayetini açıkça ortaya koymuştur. Ümmetiyle olan karşılıklı ilişki ve peygamberden ümmete doğru uzanan Allah merkezli sorumluluk, peygamberin fonksiyonlarını ortaya koyar. Peygamberimizin veliyetinin özünü de bu fonksiyonların varlığı ve işleyişi teşkil eder. Hz. Peygamber'in (s.a.v)'in velayeti ile fonksiyonları arasında doğru bir orantı vardır. O'nun fonksiyonlarını şu şekilde sıralayabiliriz: Hz. Muhammed (s.a.v), önce Kur'an'ı öğreten, okuyan, zihin ve ruhları tez215 199 3 Al-i İınran/146. 200 2 Bakara/222. 201 3 Al-i İrnran/159-160. 202 16 Nahl/126. 203 9 Tevbe/108. 204 5 Maide/42. 205 3 Al-i İmran/32. 206 3 Al-i irnr:ın/57. 207 2 Bakara/190. 208 8 Enfal/58. 209 2 Bakara/205. 210 7 A'raf/31. 2l157 Hadid/23. 212 28 Kasasn6. 213 2 Bakara/276. 21416 Nahl/23. 215 Fazlur Rahnıan, Ana Konıtlanyla Kur'iin, tre. Alparslan Açıkgenç, Ankara 1987, s. kur'lin-ı kerim 'de uelayet kavramı 329 kiye eden bir öğretmen, 216 kitabın açıklayıcısı, kapalılıkların gidericisi, 217 örnek 218 alınması gereken bir lider, kanunların uygulayıcısı, davalarabakan bir kadı ve bir devlet yöneticisiydi. 221 Tüm bu ayetlerde tanıtılan özellikler Hz. Peygamber' e Allah (c.c.) tarafından verilen görevlerin bir kısmıdır. Peygamberi veli edinmek sözle olmaz. Onu vell edinmenin bir bedeli olması gerekir. Bu bedel yukarıdaki fonksiyonların hayatı­ mıza katılmasıyla mümkün olur. Onun fonksiyonlarının hayatımıza katılmasına sünnet diyonız. Bu bağlamda, daha kuşatıcı bir sünnet tanımı yapabiliriz: "Hz. Peygamber'in İslam toplumunun akide, ibadet, tebliğ, siyaset, ekonomi, eğitim, alılak, hukuk gibi çeşitli alanlarda kısacası, bireysel, toplumsal v_e evrensel olmak üzere hayatın her alanında, yönlenditip yönetmede, Kur'an başta olmak üzere, esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluştUrduğu bir zihniyet ya da dünya görüşjidür. Amacı da; beşed hayatın her alanında sünnetin koyduğu ilkeleri esas alan yeni bir İslam toplumu ve medeniyeti modeli oluşturmaktır. Böyle bir model oluştumlurken peygamberin buynıklanna teorik olarak yaklaşıp pratikte, onu tanımamak bir ucu Allah'a kadar varan bir isyandır. Tersi de doğ­ nıdur; peygamber model olarak alınır ve istekleri yerine getirilirse Allah'ın sevgisi de beraberinde elde edilmiş olur. Konuyla ilgili ayette şöyle buynıluyor: "De ki: Eğer siz Allab 'ı seviyorsanız bana uyun; Allab da sizi sevsin ve günahları­ nızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.•m Resı1le tabi olmak; Hristiyanlann yaptığı gibi, onu yaratmada Allah'a ortak koşmak anlamında değildir. Bilakis, Resı1lullah'a tabi olmak O'nun velayetini kabul etmektir. Sahabe nesli tam bir teslimiyetle peygambere bağlanıp onun velayetini kabullendikleri için Kur'an'da övülmüştür: "Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır. ,;12s İbn Abbas'ın (ö. 68/687) yonımuna göre, Nebi (s.a.v.) bir şeye çağı­ rıyor, nefis de bir şeye çağırıyorsa mutlaka peygambere itaat edilmelidir. Zira, nefisler yok olmaya, Resuluilah ise kurtuluşa davet eder. 226 Peygamber (s.a.v.), davet, risalet ve liderlikte velldir. O, Allah'a itaat ve iba- · deti ihya eden bir şeye çağırdığında insanlar ona icabet etmelidirler. O, Allah'ın insanlardan risaletine inanmalarını istediği bir peygamberdir. Allah'ın, mü'min219 220 222 224 216 2 Bakar:ı/151; 3 Al-i İmran/164; 62 Cuma/2. 217 16Nahl/44. 218 33 Ahzab/21. 219 7 A'raf/157. 220 4 Nisa/105. 221 4 Nisa/64. 222 Kırbaşoğlu, Hayri, İsliipı Dıişüncesinde Sünnet, Ankara 1993, ss. 90-1. 223 3 At-i İınran/31. 224 Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, c. II, s. 1076. 225 33 Ahzab/6. 226 Hazin, Lıtbabıı't-Te'uil Ff Meani't-Tenzil, c. IIl, s. 464. 330 tasavvıif lere kendi nefislerinden daha değerli kıldığı bir komutandır. O, Müslümanların kendilerinin sahip olmadıklan değerli şeylere sahiptir. Onların kendisine itaat etmeleri üzerlerindeki hakladıı·. Resül'e itaat eden Allah'a itaat eder.:ın Allah'ı ve Resulünü vell edinip; velayetinin bedeli olarak itaat edeni Yüce Allah, mükafatın en güzeliyle ödüllendireceğini şu ayetiyle bildirmektedir: "Allah 'a ve Restıle kim itaat ederse, işte onlar, Allah 'm kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddfk!er, şehitler ve salihler/e beraberdiı-. Ne iyi arkadaştır onlar. ';!28 c. Veli Olarak Melekler Kur'an-ı Kerim, melelderle mü'minler arasında olan bir velayet üzerinde çok aynntılı durmaz. Fakat her mü'min imanının gereği; meleklerin varlığını kabul eder. Ayette de belirtildiği gibi mü'rninler, onların kendilerine çok yalan varlık­ lar olduklarını da bilirler. "Oysa gerçekten sizin üzerinizde koruyucular var, 'şe1'efli-üstün' yazıcılar. Her yapmakta olduğunuzu bilirler. 'ıı Onlar yapmış olduğunuz kötülükleri karşılık vermeden yazarlar. 230 Müslümanlar, melelderin kendilerine yakınlığını rahmet olarak algılar. Onlara karşı düşmanca tavır sergilemek doğru bir davranış değildir. Çünkü onlara kin beslemek, nübüvvet davasında tekelci düşünen Yahudilere ait bir sıfattır. Kur' an, bu çirkin anlayışı şu ayet! e kınar: "Her kim Allah 'a, peygamberlerine, Cibril'e, Mikai/'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da ktifirierin düşmanıdır. ,aıı Yahudiler savaşlardaki birçok yenilgilerini, yaşadıklan sürgünleri, Hz. Peygamber'e vahiy getirmesini ve Resülullah'ı, Yahudi toplumunun sırlanna vakıfkılma­ 232 sını Cebrail'le alakalı gördülderi için onu düşman bilrnişlerdir. Onu savaş meleği olarak tanıyorlardı. ı.u Meleklere imanı tevhidin gereği bilen Müslüman irısanla, Allah'a kulluğu alesatmadan yapan melekler arasında bir dostluğun olmaması mümkün değildir. Kur'an'a göre bu dostluğun oluşması, istikamet üzerine sürülecek bir hayatın varlığına ve bu hayatın mutlu sonla/tevhidle sona ermesine bağlamıştır. Bu durum Kur'an'da şöyle ifade ediliyor: "Şüphesiz 'Bizim Rabb'inıiz Allah'tır' deyip sonra dosdoğru bir islikarnet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) 'Korkmayın ve hiizne kapılmayın, size söz verilen cennetle sevinin.' Biz, dünya hayatında da ahiret hayatında da sizin velfleriniziz. Orada nefıslerinizin arzuladığı her şey siz_indiı- ve istemekte olduğumuz her şey de 9 227 Fadlullalı, Miıı Vahyi'I-KIIr'iin, tre. Cuma Ağaç-Muharrem Tan, İstanbul1991, c. VIII, s. 18. 228 4 Nisa/69. 229 82 İnfıtar/10-12. 230 İbni Kesir, Tefsinı'l-KIIr'iini'l-Azim, c. IV, s. 483. 231 2 Bakara/98. 232 Aliisi, R11bu'l-Meiini, c. I, s. 33. 233 Taberi, Ciimiıı'l-Beyan, c. I, s. 478. !ntr'liıı-ı kerim'de ve/ayet kauramı 331 sizindir. ,ı.ı Bu velayetin neticesi olarak da melekler birçok savaşta mü'minleri fiilen desteldemişlerdir. ı.ıs 4 d. Vell Olarak Mü'.m.inler birbirlerinin hem vellleri hem de kardeşleri olduğu gerçeğini Aliab Teala şu ayette dile getiriyor: "Mü 'miııler aııcak kardeştir/er. Öyleyse kardeş­ lerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah 'tan korkup sakmın; umulur ki esirgenirsiniz. ,.._'16 Allah'ın kardeş ilan ettiği bu insanlar arasında sevgi, selamlaşma, yardımlaşma ve cemaatleşmenin olması gerekir ki bunlar, İslam toplumunun üyelerinin birbirlerine karşı görevleıidir. Her yönden mükemmel bir fert ve bu fertlerin oluşturduğu bii ümmet meydana getirmeyi isteyen İslam; velayetin tüm özelliklerini fonksiyonel olarak icra edecek şekilde mü'minleri birbirlerinin velisi ilan etmiştir. Şu ayet bu gerçeğin delili dir: "lvfü 'min erkekler ve kadınlar birbirlerinin velfleridirler. İyifiği emreAel~ kötülükten sali!mdırırlar, namazı dosdoğru kılarlaı~ zeli!atı verirler ue Allah 'a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah 'ın Izendileri ne rahmet edeceği buıılctr­ dır. Şüphesiz Allah, iistüıı ue güçlüdür, hüküm ue hikmet sabibidir. ,.z:ııı Yüce Allah, mü'min velllerle münafık vellleıi ayeti kerimelerde birbirine yakın olarak sı­ raladı ki iki grup arasındaki fark ortaya çıksın, hidayet ve dalalet ehli birbirinden 239 ayırt edilsin. Mü'minlerin birbirleriyle velayeti konusunda kişisel ve karşılıklı sorumluluk açısından dört mesele vardır: 1. Mü'minlerin kalpleri; sevgide, ülfette ve lütufta birdir. 2. Birbirlerine tevhidi ve yalnızca Allah'a ibadeti emrederler. Putçuluk ve benzeri şeylerden, onlara ibadetten men ederler. Öyle ki; nerede "nehyi ani'lmünker" ve "emri bi'l-mamf" zikredilse, orada putlara ve şeyt<ına kulluktan saMü'riıinlerin 237 kındırma vardır. 3. Namazı beş vakit olarak ikame ederler ve zekatı verirler. 4. Farzlan yerine getirme konusunda Allah'a itaat ederler ve kendileri için konulan kllrallara ve Resul'e uyarlar. 240 Veli olarak birbirlerine yardım ederler ve 241 münafıklann aksine birbirlerini destelderler. Mü'minlerin birbirlerine destelderinin tam olabilmesi için, aralannda birlilnelik oluşturmak zorundadırlar. Faziletierin muhafazası, var olan iyiliklerio devamı 234 41 Fussilet/30-3J. 235 bk: 8 Enfal/9-12. 236 49 Hucurat/10. 237 Havva, Said, ei-Emsfl't-Tifsir, Kahire 1989, c. IX, s. 5409. 238 9 Tevbenı. 239 Siibiini, Kılıes mine'l-Kttr'iin, c. IV, s. 60. 240 Kurtubi, el-Cami' li Ahkiiıni'l-Kur'iin, c. VIII, s. 203. 241 ~iisi, Ruhu'/-Meiini, c. V, s. 325. 332 tasawıif için Müslümanlar şu ayette de tavsiye edildiği gibi cemaatleşmelidirler: "Ey iman edenler, Allah 'tan sakının ız ve doğru (sadık) olanlarla beraber olunuz. ,;Hı Bu ~irliktelik en geniş an).amıyla düşünülmelidir. Mü'minlerin mü'rninlerle dünyada oluşturduklan saminıl beraberlik Allah'a itaat ve takvii temeli üzerine olursa ahirette de beraber olurlar. Sadıklada beraber olmak tüm davraruşlanmızda Hz. Muhammed (s.a.v) ve ashabının yolu üzerine olmaktır. Müslümaniann birlikte bir dünya yerine, tevlıidi eksenden kopuk bir bl oldaş­ ma oluştunnalan, Kur'an-ı Kerim'in de onay vermediği bir davraruştır: "On!aı~ mü'minleri bırakıp ktifirieri dost (ve!f) edinirler. Kuvvet ve onuru onların yanında mı arıyor/ar? Şüphesiz, bütün kuvvet ve onur Allah 'mdır.•ı-M Şuurlu mü'minler, değil gayr-i müslimlerin yanında izzet/onur aramak; Allah'ın (ç.c), onlara "ahd" vermediğinin bilincinde olduklan için arılan kendilerine hakim olacak liiçbir konuma getirmezler. Hasbelkader, hakim konuma gelrnişlerse bile, adalet sıfatını kaybettikleri an mü'minlerin hayatından uzaklaştınrlar. 245 Çünkü adil olmayanların da mü'minlerin üzerinde velayet hakları yoktur. 243 n. Menfi veıa Veli kavramı ile sevgi, saygı, şehadet, koruyuculuk, denetim ve itaat manalabir arada düşündüğümüzde bu anlamlara sıfat olarak hiç de layık olmayan kişiler de vardır. Onlarla olan ilkeli ilişkilerimiz ve tavırlı yaklaşırrumız merıfi velayı, bir başka söylemle "beraet"i meydana getirir. Beraet sözlükte; uzaklaşmak, kurtulmak ve aynimak demektir. Kavramsal anlamı ise; uyanp sakındırdıktan sonra uzaklaşmak ve kurtulmaktır. Mü'rninler 'menfi vela' dediğimiz veli edinilmesi yasaklanan varlık ve kurumlardan ne kadar uzaklaşırsa; Allah'ın velayetine de o kadar liyakat kazanırlar. Bu münasebetle mü'minlerin veli edinmemeleri gereken gruplar şu şekilde sıralanabilir: nın 246 a. Kimler Veli Edinilmez ı. Şeytan Yüce Allah, kullanna, şeytana tapmama 247 ve şeytarun vermiş olduğu vesveselere itaat etıneme konusunda tavsiyel~rde bulunmuş, akl! ve nakli birçok deliller de sunmuştur. "Şeytana ibadet etıneme" ifadesinin anlamı, "Şeytana itaat etıneme"dir. Yani insan sadece şeytana secde etınekten men olunınakla kalmı­ yor, aynı zamanda ona uymaktan ve itaat etınekten de men olunuyor. İşte bu 248 242 9 Tevbe/119. 243 Taberi, Ciimi11'l-Beyan, c. V, s. 509. 244 4 Nisa/139. 245 Eryarsoy, B~ir. İslam Deı>let Yapısı, İstanbul1992, s. 172. 246 Kah tani, el-Ve/ii ve'l-Berii, s. 89. 247 36 Yasin/6o. 248 Zemahşed, Ke.şşiif, c. IV, s. 22. 1 kur'an-ı bağlamda itaat, ibadet anlamı taşır. kerim 'de uelayet kauramı 333 249 İnsanı dosdoğru yoldan çıkarmak için Allah'tan mühlet isteyed;o şeytanın; mü'minlerin, hakkın karşısında direnmeleri için sürekli vesvese verdiğini şu ayet bildirmektedir: "Üzerinde Allah 'ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin; çünkü bu bir fısktır (yoldan çıkıştır). Gerçekten şeytan/ar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlanna gizli çağnlarda bulunurlar. Onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz. ,;m Kafirlerden ve müşriklerden olan şeytanlar insanların akıllarını kanştırmak ve onları üzerinde .bulunduklan veya yaklaşmakta olduklan doğru yolda tereddüde düşürmek amacıyla ortaya çeşitli şüpheler atmak yolunda birbirlerine yardımcı olurlar. Amaç, insanı takva yolundan saptırmaktır. Takva yolundan sapan kişi şeytanın vel1si olur. 252 Şeytanı veli ediı:ien insanların bir takım özellikleri vardır: Bunları tanıyıp bu vasıflarla sıfatıanmamak gerekir: 253 Kur'an-ı Kerim'den öğrendiğimize göre şeytanın velileri/dostlan taklitçi, olum255 254 lu şeylere karşı isyankar, Allah'ın ayetlerinden yüz çeviten, kibirli, 256 Allah yolunda çalışmayı engelleyen, 257 alaycı ve korkak259 kişilerdir. 258 2. Küfre Batanlar Tevhidin gerek uluhiyet gerekse rububiyet boyutunu inkar etmek suretiyle h.'Üfre düşen insanlarla dostluk kurmak haramdır. Bu durum Kur'an'da da ifade edildiği gibi çok ağır bir bedelle sonuçlanabilir: "Mü 'minler, mü 'minleri bırakıp da ktifirieri dost edinmesin; bunu kim yaparsa Allah ile ilişiği kesilmiş olur. Meğer ki ktifirierden gelebilecek bir tehlikenden dolayı sakınmış olasınız. Allah size kendisinden sakınmanızı emrediyor. Nihayet gidiş de ancak Allah 'adır. '~ Cenab-ı Allah, mü'minlerin kafirlerle olan münasebetlerinde çok hassas davranmalarını yani her türlü hak ve vecibelere riayet etmekle beraber hiçbir zaman onlan hakiki dost kabul etmemelerini emir buyuruyor. Ancak, zevahiri kurtarmak, ölümden kurtulmak, mü'minlerin menfaatlerini himaye etmek için kafirlerin dost kabul edilmesinde bir sakınca yoktur. Böyle bir mecburiyet olmadığı, nefis tehlikeye düşmediği zamanlarda ise dostluk asla caiz değildir. 261 60 249 Mevdudi, Tejhiınıt '1-Kıır'an, c. IV, s. 530. 250 7 A'raf/14. 251 6 En'am/121. 252 El-Behiy, Muhammed, Min Mefabimi'l-Kur'an, s. 216. 253 5 Maide/104. 254 4 Nisa/46. 25 5 32 Secde/22. 256 40 Gafır/56. 257 8 Enfal/36. 258 2 Bakara/212. 259 3 AI-i İmran/175. 260 3 AI-i İmran/28. 261 Yıldırım, Cehil, Kıtr'anAbkamı, İstanbul1972, c. ll, s. 177. 334 tasammf 3. Yahudi ve Hristiyanlar Ehl-i Kitap diye adlandırılan Yahudi ve Hristiyanlan veli edinmenin yasaklığını Yüce Allah şu ayette emretmektedir: "Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost olarak benimsemeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır. Allah, zulmeden laişileri doğnı yola eriştirmez. ,ır.z Onlarla dostluğun yasaldanınasındaki temel espiri onlann İslam'a 26 karşı duymuş olduldan düşmanlıktan kaynaklanmaktadır. ; Allah'ın dinine ve o dinin mü'minlerine karşı kindar davranan bu insanlara hala bir şey yairmuş gibi davranmak Müslümaniann "izzet" anlayışına yakışmaz. Bü açıdan, mesafeyi iyi ayarlamak zorundadırlar. Mesafenin iyi ayarianmadığı bir velayet ilişkisinin nasıl bir akıbede biteceğini bize Allah Teala şu ayette haber vermiştir: "Ey iman edenler, eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba boyun eğecek olursanız, sizi imanınızdan sonra tekrar kiifre döndürür/er. ,ıGı Kur'an'da, Ehl-i Kitap'la ilgili tanıtıcı mahiyette yüzlerce ayet vardır. Bu ayetler, Müslümanlan onların sapıklıklan konusunda uyarmaktadır. Din hususunda onlara güvenmemek gerekir. Çünkü onlar çok hasetçi bir ruh halinin temsilcileridir. Aynca, kendi kitaplannı inkar etıniş, peygamberlerini öldürmüş, dinleri konusunda tamamen şaşırmış ve kendi öz benliklerini korumaktan aciz insanlara nasıl güvenilsin kif65 İnançlada Alay Edenler Mü'minler, inançlanyla alay eden insanlara karşı Müslümanca bir tavır geliştirmek zorundadırlar. Daha Mekke dönemindeyken bu tavn kullanna öğ­ reten Allah (c.c.), konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır: "Ayetlerimiz konusunda alay/ı tmtışnıalara dalanlar -onlar bir başka söze geçineeye kadar- onlardan yüz çevir. Şeytan sana ımutturacak olursa, bu dunmıda; batıdamadan sonra artık zulmeden toplulukla beraber otumıa. ,;u;ı; Mü'min kişi, kafirlerin veya münafıklann meclislerinde/oturumlannda bulunduğu sırada, Allah'ın ayederini, indirdiği iman esaslarını, İslami kavramlan ve hükümleri, dünya ve ahiretin gizliiiiderine ilişkin Kur'aru haberleri çekiştirecek olurlarsa, bu ilahi olgıılara saldır­ maya, bunları karalamaya veya bunlarla alay etıneye kalkışırlarsa, açıktan açığa · veya üstü kapalı olarak çeşidi yöntemlerle bu saldırılardan herhangi birine giriş­ tilderini görürse ve buna doğrudan bir karşılık vermeye gücü yetmezse, yani fikre fikirle, fiili saldırıya fiili saldınyla, alaya karşı alayla karşılık vermeye gücü yetmezse üzerine düşen o meclisten çekilerek oturumu terk etınektir. 267 4. 262 5 Maide/51. 263 İbni Kesir, Tefsinı'I-Kur'ani'I-Azfm, c. II, s. 65. 264 3 Al-i İınran/100. 265 Taberi, Camiu '/-Beyan, c. III, s. 373. 266 6 En'am/68. 267 Fadlullah, Hüseyin, Min Vabyi'I-Kıır'an, c. IX, ss. 98-9. kur'an-ı kerim 'de veliiyet kaıwamı 335 5.Küfrü İmana Tercih Edenler mü'minleri kardeş ilan etnıiş,:u;s öz oğul da olsa kişi, Allah'a teı;lim olmadıkça mü'min aileden kabul edilmenıiştir. 269 Küfür elili de, Müslüman olan en yakın akrabalanna bile zulmün her türlüsünü reva görerek onları kendilerinden saymarnışlardır. Bir yandan Müslüman olduğunu söyleyip bir yandan da İslam'a karşı açık açık düşmanlık gösterenlerle dostluklarını devam ettiren kimseletin mü'nıin nıi, münafık mı olduklannı ciddi bir şekilde düşünıneleri gerekir. İslam düşmanlannı, akraba da olsa vell edinmemekle ilgili olarak Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Ey İman edenler, eğer imana karşı küfrü sevip tercib ediyor/arsa, babalannızı ve kardeşlerinizi vetffer edinmeyin. Sizden kim onları velf edinirse işte zulme sapanlar onlardır. ,;rıo Çünkü böyle kötü bir eylem,· Allah'ın koyduğu meşru sınırlan aşmak suretiyle kişinin kendirıi cehenneme arz etmesidir. Kişi, şirk ehlini vell edinınek suretiyle onlar gibi olmayı istiyorsa, bu durum şir­ ke nza göstermektir. Şirke nza da şirktir. Mü'min, imanının devarnı için küfrü imana tercih edenleri kesinlikle vell edinmemelidir. İslam, 271 6. Tağutlar Kur' an, tağutlaşmayı daha çok kafirlere ait bir sıfat olarak anlatır. ın Fıtratı zorlayarak kendisini Allah'a rağmen enıir ve hüküm sahibi ilan eden bu kişilere dostluk göstermek, onların azgınlığını onaylamaktır. Bu açıdan her Müslüman bilmelidir ki, tağut; killirlerin vellsidir: "Allab, iriımı edenlerin velfsidir. Onları karanlıklardan nura çıkanr. Kilfreden/erin velfleri ise tağuttur. Onlan da nurdan, karanlıklara çıkarır/ar. İşte onlar ateşin halkıdırlar, orada sürekli olarak kalacak/ardır. ,m Ayette de işaret edildiği gibi, tağutun vell edirıilmemesinin hik:meti; onun fonksiyonudur. "Nur-aydınlıktan karanlıklara çıkarması" işlevidir. Tagut, vell/dost edinilmediği gibi onu hayatın hiçbir alanında karar mekanizması haline de getirmernek gerekir. Tağutu hayatın karar merkezine taşımak, imanla çelişen bir durumdur: Böyle bir çelişkiyi yaşayanlan Allah Teala şu ayetiyle kınamak­ tadır: "Sana ve senden öncekilere indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağutun önünde muhakeme olmayı istemektedir/er; oysa onlar onu reddetmekle emroluıımuşlardır. Şeytaıı da on/an uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister. ,;r;.ı Ayetin arka plfuurıda; münafık birisiyle Medüıeli bir Yahudi arasında çıkan anlaşmazlık üzerine, Müslüman gözüken münafığın 268 bk: 49 Hucurar/10. 269 bk: ll Hud/46. 270 9 Tevbe/23. 271 Sabuni, Muhammed Ali, Kı bes min Nuri'I-Kıır'an, c. IV, s. 23. 272 bk: 2 Bakara/257; 4 Nisa/60; 5 Maide/60; 91 Şems/11. 273 2 Bakara/257. 2744 Nisa/60. 336 tasawııf hakem olarak Yahudi bilgini Kab b. Eşref' e gitme arzusunu kınama vardır. Müslümana yaraşan, küfrü çok olan ve şeytana benzeyen insaniann hükümlerini reddetmektir. 275 Sonuç VeHiyet, kullanım zenginliği bakımından Kur'an'ın anahtar kavrarnlarından biridir. "Vela" fiilinden türeyen bu kelime; yardımcı olmak, sevmek, dostluk kurmak, yakınlık, himaye etmek, korumak, birinin işlerini üstlenmek ve akrabalık tesis etmek anlamlanna gelmektedir. 'Vela'dan sıfatı müşebbehe olan 'veli' ise; zaman, mekan, din, inanç ve nisbette yakınlık demektir. Allah (c.c.), velayet kavramını etimalajik olarak değişik şekillerde ifade etmiştir. Bunlar; veli, evliya, yetevella, nüvelll, tevella, velayet, meva.Ii, mevla ve evla sözcükleridir. Değişik ayetlerde farklı anlaml(lnn verildiği veli kelimesi; rab, koruyucu, yardımcı, malik, yönetici, vans, dost, çocuk ve vekil anlamlanna gelmektedir. Kur'an-ı Kerim'de 'velayet' kavramının anlam alanına giren birçok sözdik vardır. Bunlar; vellce, bitane, nasir, meveddet, şefi', halil, ihvan, karin, hubb, sultan, imam, seyyid ve vekil kelimeleridir. Velayet kavramının karşıtı olan, anlam alanına girmeyen sözcükler ise şunlardır: Ber'a, tağut, adavet, buğuz ve hazul. Velayet kavramı sadece Kur'an ilminin değil, Fıkıh, Hadis ve Tasavvuf ilminin de odak terimlerinden biridir. Bu üç ilmin kullanış biçiminde kavram, anlam daralmasına uğrarnıştır. Mekkl ve Medelli dönemlerde çokça kullanılan bu kavramı Kur'an-ı Kerim mutlak anlarnda yalnızca Allah'a hasreder. Mutlak anlamda vell olmasının bir tezahürü olarak Allah (c.c.), bazı insanlan da kendisine vell edinip sever. Bunlar; muhsinler, mücahidler, peygambere tabi olanlar, sabredenler, tevbe edenler, yalnızca Allah'a tevekkül edenler, muttakller, madden ve manen temizlenenler v~ adaletli olanlardır. Bazı insanlar da var ki; Allah'ın koyduğu sınırlara uymadıklan için Allah (c. c.) onlan sevip veli edinmez. Allah'ın sevmediği bu grupta, kafirler, zalimler, dinde aşırı gidenler, hainler, fesatcılar, israf edenler, kendilerini beğenip böbürlenenler, şımaranlar, çok günah işleyenler ve müstekbirler vardır. İslam dininde veli edinilmesi yasak olan bir grup daha vardır. Bunlan gönüllü olarak veli edinmenin Müslümanı İslam'dan uzaklaştıran bir suç olduğunu vurgulamayı Kur'an-ı Kerim ihmal etmemiştir. Kur'an'a göre vell edinilmesi yasak olanlar; şeytan, küfre batan insanlar, Yahudi ve Hristiyanlar, inançlada alay edenler, tağutlar, zalimler ve ilaili gazaba uğrayanlardır. 275 A.h1si, Rıtbıt 'l-Metini, c. III, ss. 65-6.