BUGÜNÜN KÜÇÜKLERİ YARININ BÜYÜKLERİ Her hafta çözülmesi gereken ve sayısı binleri bulan sorular, hafta içi tam gün eğitim ve hafta sonuna özel ek dersler, etütler, kurslar… Bu saydıklarım ve fazlası günümüz Türkiye’sinde velilerin çocuklarını iyi bir üniversiteye gönderebilmek için aradığı ders çalışma ilkelerinin temelini oluşturuyor. Aslında velileri suçlamıyorum çünkü bunu onlara şart koşan bir eğitim sistemimiz var. Asıl suçlanması gereken neredeyse her yıl sistemin işleyiş tarzının değişmesini bizlere aşina yapan yetkililer olduğu kanaatindeyim. Onlar da bir sorun olduğunu biliyorlar ama çözümü sistemin değişmesi gerekliliğinde değil de temeli aynı, işleyiş tarzı farklı metotlarda arıyorlar. Konu hakkında nasıl yorum yapılabileceğinden ziyade ne kadar soru çözülmesi gerektiğini tartışıyor sözde uzmanlar. Dışarıdan bakacak olursanız göreceğiniz resmin teması: monotonluk. Çantası ağzına kadar kitaplarla dolu olup okuldan sonra başka bir eğitim merkezine giden ya da masa başında saatlerce test çözmesi gereken öğrencilerden oluşan sıkıcı ve ruh özgürlüğünü köreltici bir resim. Ortaokuldaydım; formüllerle dolu stresli bir dersin ortasında hocamız bize o derste işlediğimiz konuların yurt dışında üniversitelerde öğretildiğini ve bu yüzden şanslı olduğumuzu söylemişti. Ben de içimden derslerimizin yoğunluğuna karşılık “Neden Türk bilim insanlarının sayısı diğer gelişmiş ülkelerin sahip olduğundan daha az?” diye düşünmüştüm ama soramamıştım çünkü soru çözmeye başlamıştık bile. İşin ironisi de burada aslında. Hocam bir yönden haklıydı, biz daha çok bilgi öğreniyorduk ama en bilgisizi bizdik. Daha açık olmak adına şöyle bir örnek verebilrim sizlere: Fen Bilgisi kitabıdan bir bakteri seçin. Haftada yüzlerce fen sorusu çözen bir öğrenci emin olun ki size bakterinin kâğıt üzerinde resmedilen şeklini, özelliklerini, üreme aşamalarını gösterebilir. Ama o bakteriyi mikroskoba koyduğunuzda adını bile söylemez çünkü bilgisi kalemle çizilen oval bir şekle ait onlarca maddeden başka bir şey değil. Farkına varılması gereken en büyük sorunlardan birisi bu bence. Ezber yapmayı zoraki kılmak yerine konunun özünü kavramayı ve yorum yapmaya açık hale getirmeyi hedeflemek inanıyorum ki geleceğin büyükleri olan öğrenciler için daha öğretici ve yararlı bir sistem olur. Bu düzen bizleri bilgi deryası içinde bilgisiz konumuna düşürmenin yanında gençliğimizi spordan ve sanatsal faaliyetlerden yoksun geçirmemize neden oluyor. Çözülen soru sayısına göre üniversite vadeden sisteme karşılık öğrencilerin fedakârlıkta bulunması gereken başlıca şeyler spor ve sanatla ilgili aktiviteler oluyor. Sosyal aktivitelerin yokluğunda geçen her dönemde görülüyor ki asosyal olmaktan kaynaklı psikolojik rahatsızlıklar gençler arasında büyük bir hızla artıyor. Birbirimizle olan ilişkilerimiz, toplumsal huzur ve güvenimiz iletişim eksikliğinden dolayı zarar görüyor. Eğitim sistemi sadece öğrencilerin sınavlardan aldığı sonuçlara göre değerlendirilmesinde kullanılan araç değil; bir ülkenin gelişiminde anahtar rol oynayan etkendir. Hangisi olursa olsun öğrencinin bir spor dalıyla uğraşmasını teşvik etmek onun sadece ter atmasını sağlamaz. Düzenli olmayı, ekip çalışmasını ve disiplini diğer yolların aksine daha eğlenceli olarak öğretir. Aynı durum sanatsal faaliyetler için de geçerlidir. Yeteneğiniz olmasa bile sanatla uğraşmak insanın ufkunu genişleten ve dünyaya farklı bir pencereden bakabilmemizi sağlayan bir uğraştır. Bu konuya değinmişken bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Ezber yaparak yıllar boyunca test çözmemizin amacı iyi bir üniveriteyi kazanmak değil mi? İyi bir üniversitenin amacı da iyi iş bulabilmek diyoruz. Sosyal yönden eksik olursanız yıllar boyu test çözerek hakkınızla kazandığınız o iyi üniversiteyi umursamazlar. İyi bir işe sahip olmak için ekip çalışmasını bilmek, iletişim kurma becerilerinin sağlam olması ve aktif sosyal yaşantı en az iyi bir üniversiteden mezun olmak kadar önemlidir. Öğrencileri tohuma, eğitim sistemimizi ise çiftçiye benzetiyorum. Bu tohumlarla ekilecek tarladan en fazla yararı alabilmenin yolu onları dipdibe ekmekten geçmez. Her ekine büyüyebilecekleri yeterli alan bırakılmalı, besini olan su düzenli olarak verilmelidir. Böylece tohumlar kaliteli bir şekilde büyür ve çiftçi sıkı sıkıya ekilen kalitesiz mahsülun aksine daha fazla kar elde edebilir. Öğrenciler için de gençlik zamanları masa başında geçmeye zorlanmamalıdır. Ruhumuzun gıdası sanat, vücudumuzun gıdası spor eksik bırakılmamalı ki bugünün öğrencileri büyüdüklerinde gerek sosyal gerekse eğitim yönünden kaliteli bireyler olabilsinler. Semih AÇIKGÖZ