iSLAM iLiMLERi ENSTiTÜSÜ DERGiSi

advertisement
ANKARA
İSLAM
ÜNiVERSiTESi
İ LİMLERİ
iLAHiYAT
ENSTİTÜSÜ
FAKÜLTESi
YAYINLARI - SAYI :
4
"ATATÜRK'ÜN 100. DOGUM YILINA ARMAGAN"
iSLAM iLiMLERi ENSTiTÜSÜ
DERGiSi
IV
~üdür
Prof. Dr. Neşet çAc;ATAY
ENSTİTÜ
YÖNETİM
KURULU
Müdür
Prof. Dr. Neşet ÇAGATAY
Genel Sekreter
Doç. Dr. Ethem Ruhi FIGLALI
Üyeler
Prof. Dr. Mehmet Altay KÖYMEN
Prof. D:r. Hüseyin ATAY
Prof. Dr. Mehmet S. HATİBOGLU
Dergide
-yayımlanan
ANKARA
yazıların
bilim ve dil yönünden
ÜNİVERSİTESİ
sorumluluğu yazariarına
BASIMEVİ.
aittir.
ANK.ARA-1980
HALİ FE LİK
Doç. Dr. İsmet KAYAOGLU
'Halife, Hz. Muhammed'in vefatından sonra onun yerine geçecek
din ve devlet işlerini yürüten kişiye verilmiş bir ünvan olarak bilinmektedir. Önce bu kelimenin tanımı, halifenin görevleri ve ilk devirler hakkındaki bilgimizi kısaca özetliyelim:
j
ı
ı
Kur'an'da halife ve (çoğul olarak) hulafa kelimeleri mevcuttur.
Halife, kendisinden önce yeryüzünde yaşamakta olan meleklerin halefi
ve yahut AJlah'ın naihi olarak Hz. Adem (II, 30) ve Hz. Davut hakkın­
da kulhinılnııştır. Hulajfi ise kendilerinden önce yeryüzünde yaşayan­
ların erdikleri nimetlerden yararlanan kişiler hakkında kullanılır. (Kur'
an VI, 165; XXJ.V, 55; x:x:vıı, 62). Bu ayetlerde peygamberin yerine geçecek birinin bulunması gerektiğine dair kesin bir işaret yoktur. Müslüman tarihçilerin belirttiklerine göre bu kelimeyi ilk kez Hz. Ebubekir
kendisi, Hz. Muhammed'in yerine geçtiğini belirtmek için ünvan olarak kııllallllllştır. Fakat onun fiilen bu ünvanı kullandığı şüphelidir 1 •
Halbuki Ömer h. Hattah deVI'inde HalifatuRasul Allah (Peygamberin
halefi) deyimi İslam Cemaatının başkanının genel bir ünvanıdır. Emir
el-muminin (müslümanların başı) ünvanı ise Hz. Ömer'in seçimi esnasında kabul edilmiştir. Burada HalifatuRasul Allah deyimi, Hz. Muhammed'in yerini alan şahsiyetlerin, onun yargıç ve cemaatın dünyevi
reisi olma görevlerini yüklendikleri fikrini ihtiva. etmekteydi. Öte yandan, vefatı ile birlikte peygamberlik görevi·sona eren Hz. Muhammed'
·in manevi liderlik görevi müslümanlardan birine düşüyordu. Yani, yeni
halife yeni dini meselelerde tevil ve yorum yapmaya yetkili değildi.
Görevi, mevcut dini korumak ve şeriatı savunmaktı. Halifatu Rasul
Allah ünvanı alışılmış olarak ilk halifeler (raşidlin) için kullanıldı. Daha
. sonra Emeviler zamanında Muaviye'nin, iktidan elinde tuttuğu için
sultan sıfatı yanında, Kur'an'a dayanarak (xvn, 35) Hz. Muhammed'in
temsilcisi değil, Halifat Allalı ünvanını benimsediği görülmektedir.
Halbuki Halifat Allalı ünvanı daha önce, içeriği ve cüreti itibariyle
1
ı
ıL
1) E.İ. (2 ed.), Khalifa, s. 980
134
İSMET KAYAOJELU
Hz. Ebubekir tarafından benimsenmem.İşti. Abbasilerin de Halifat
Allah terimini kullandığım fakat birçok din bilgininin (ulema) buna
karşı çıktıklan bilinmektedir. Bunun yanı sıra gerçek halifeliğin Hulefa-i Raşidin dönemine mahsus olduğunu söyleyen Peygamberin "HaliJelik benden sonra otuzyıl sürecek, ondan sonra lıiikiimdarlzğa (kırallzğa)
dönüşecek" hadisine dayanarak halifelik görevini sınırlamak İstiyen bir
başka görüş, rağbet bulmamıştır. Halbuki daha sonra SunnJ: fa~ler,
Dört Halife dönemindeki Halifelikle, daha sonraki biraz dünyev1 nitelikteki halifelik arasında bir fark görmüşlerdir2. Halifenin, peygamberin yerini alan kişi olm.adığını ileri sürenler, İslam sadece bir dindir
ve halifelik din! bir kurum değildir, savından hareket ederler. Ali Abdurrazik'a göre hilafet ne şer'an ve ne de aklen mevcuttur. Temel olarak alınan İcma, ilk üç halife hariç, hiçbir vakit mevcut olmadı. Halifelik dayanağı...nı silahlı kuvvet ve şiddet yoluyla sağladı. Ona göre İs­
lam yalnız bir dindir. Peygamberin sağlığında arap birliği din birliği
ile gerçekleşmiştir. Peygamber, şitlerin dediklerinin tersiıı:e, kendinden
sonra bir halef tayin etmediği gibi bir İs}am devleti için imada da bulunmaınıştır3. Binaenaleyh Peygamberin ölümünden sonra Risalet
sona erdiği gibi dini riyaset te son buldu. Peygamberin ölümünden
sonra dine dayanınıyan bir riyaset olalıiliı- ki buna hükumet ve devlet
riyaseti diyebiliriz .. ~
Halife ünvanı yanısıra imam ünvanı da kullaııılınıştır. Hemen hemen aynı anlamda kullaııılınıştır. Bir farkla ki imam, yani önder başta
olan kişi ile müslümanların namaz gibi ibadetlerini yönettiğinden, dini
sıfat vurgulallillak istenmiştir.
Halifelik 1..ıırumunun hukuki yönii ve koşulları ile bu kurumun
tarih! seyri üzerinde ayrı ayrı durulahileceğinden biz önce Hz. Muhammed ve ilk halifelerden başlıyarak bu konuyu inceleyeliın:
Önce Hz. Muhammed'in kurduğu devletten ve riyaset anlayış~­
dan söz etmek gerekir. Hz. Muhammed Mekke'de yaşar~en çevresinde
bir cemaat teşekkül ettiği halde, gerçek anlamda bir dev~et kurulmadı.
Ancak hicretten sonra Medine'de bütün halk onun başkanlığını tanıdı.
O, burada bir site-devlet'in başkaııı oldu.
Hz. Muhammed herşeyden önce, diııl sıfatı ile, bir peygamberdi.
Onun kutsal görevine inanaıilar, gurup halinde veya tek olarak kendi2) E.İ. (2 ed), .Klıalifa, s. 981
3) _'\. Sanlıoury, Le Califat, Paris 1926 s. 38; Ali Abdurrazık, İslamiyet ve Hükı'imeı, çev.
Ömer Rıza İstanbul 1346 (1927) s. 24, 95
-·
.. -
135
HALiFELiK
sine bicıt ediyorlardı. Yani bir sosyal antlaşma lruruluyordu. Peygaınbe­
r!n Mekke'de hiçbir siyasi ayrıcalığı yoktu. Medine'de başladığı bu
dıkey sırasında henüz bir devlet, otorite mefhumu mevcut değildi.
Burada, verimli topraklar üzerine yerleşmiş olan kabileler arasmda
kavgalar süregelmekte idi. Hz. Muhammed'i başkan olarak seçenler
yanlız müslümanlığı kabul edenlerden ibaret olmadığıııdan bu sosyal
anlaşmada bir dualite vardı. Onu peygamber olarak tanıyanlar, hayatın bütün yönleriyle kendilerine başkan seçiyor, halbuki diğerlerİ yalnız
siyasi lider olarak kabul etmekteydi. Oysa, Prof. Muhammed Hamidullah'a göre, Hz; Muhammed tarafından tebliğ edilen İslam dininde
siyasi ve din! bir ayrılık yoktu. Bunun ıwnucu olarak Hz. Muhammed'
in peygamberlik sıfatının ta~ası, kendisi tarafından kurulan ve
yönetilen devletin hüküm süren bir cemaatını yaratıyordu. Müslümanlar bütün haklara sahlptiler. Ancak gayrİ müslim tebaya da müsamaha
edildi ve bunlar konmdu. Görülüyor ki peygamberliğin kaynağı İlahl
idi. Peygamber Tanrı'dan vahiy alıyordu. Fakat bu kutsal görevlen·
dirıne yetmiyordu. Tanrı elçisinin muhataplarını ikna etmesi ve ;Im
kişilerin, onun peygamberliğini tanıması, ona biat etmesi_gerekiyord;ı.
Hz. Muhammed Tanrı'nın elçisi olmasma rağmen bir insandı; O
da ölümlü idi. Ölüm onun görevini sona erdirdi. Üstelik Hi. Muhammed zaman zaman son peygamber olduğunu ve kendisinden sonra artık
- peygamber gelmiyeceğini söyledi. Tanrı elçisinin görevi, Tanrı'nın mesa·jını insanlara iletmektir. Hz. Muhammed bunu yaptı ve kendisinden
sonra Kur'an'ın bütünüyle korunması için tehdirler aldı4 • Müslümanlar
içm Kuran mevcuttur; o halde, ceriıaatın ihtiyaçlarina cevap veren
bir Kur'an bulunurken Peygamberlere arİıkihtiyaç yoktur. Bu siyasi
kanaatı taşıyan Hz. Muhammed kendinden sonrası için hh: halef tayju
ettiğini müslümanlara kesinlikle ifade etmedi.
Peygamberin . vefatından sonra Hz. Ebubekir'in halife olması,
müslümanlar için probleınin ilk ortaya çıkması açısından ön~mli _ve
üzerinde durulması gereken ilk örnektir.
Hz. Peygamberin vefatıyla ortaya çıkan otorite boşlu:ğu karşısında,
"bir halifeye ihtiyaç yöhtur" görüşüyle ortaya çıkan lzaricilerin bir kolu
dışında İslam cemaatı, onun yerine geçecek kişiyi belirleme yol1lna
koyuldu. Herkes bu otoxite hoşluğnııun doldurulmasından yana idi.
Bunun böyle devam etmesi-müslümanların kargaşaya düşmelerine ve
'1) llL Hamidulliıh, Le Clıef de l'etat musulman al'epoqııe du
de la Societe Jean Bodin, tome xx, 1970 s. 483-485
Proplıete
et des Califes, Recueil
136
İSMET KAYAOGLU
d~ğılmalarına neden olabilirdi. Nitekim "Kim Hz. Muhanım.ed'e tapı·
yorsa hilsinki 9 ölmüştür; kim ki Allah'a tapıyorsa şüphe~iz o bakidir,
hayattadır, ölmez" diyen Hz. Ehuhekir,. tedirgin müsljimanları teskjn
etmek istemiştir.
Bir halife seçmek için müslümanlar Medine'de BenuSaide adı verilen
bir avluda toplandılar, Burada, Ensar (müslümanlara Hicret sırasında
yardımcı olan Medine'liler)ın temsilcileri ve bunlardan Hazreclilerın
reisi Sa'd b. Uhade, Muhacirun (Medine'ye göç edenler)dan Ehuhekir,
Ömer b.Hattah ve Ebu Uheyde b. el-Cerrah vardı. Bu toplantıda liu·
lunmayan, bir kısım Kureyş ·kahilesine mensup kişiler Peygamberin
cenazesinin haşııidaidi: Hz. Ali ve Zuheyr, Peygamberin kızı Fatma'nın
evinde bulunmaktaydı. Toplantının acele olarak yapılınasında etkili
olan Ensar kendi arasında ulaşılacak hedef üzerinde bir karara varınış
değildi. Hatta buradaki münakaşalar esnasında iki halife olmasriu birinin Ensar arasından, diğe\inin Kureyşlilerin içinden seçilmesini İs·
tediklerini gör~ekteyiz. Ensar'ın başlangıçta halife namzedi olan Sad
b. Uhade, Hazrec'in reisi idi. Evs ve Hazrec kabileleri arasında devamlı
rekabet ve çekişme vardı. Benu Saide'de, Evs kahilesi temsilcileri hir
Hazreelinin hükmü ele geçireceğiııi fark ettikleri anda eski düşmanlık·
ları yeniden canlandı ve ona bir Kureyşliyi yeğlediler; sonunda Ebubekir'e o-.y v,erdiler. Yine bu topJantı sırasında Ensar, İslamiyete ve
müslümanlığa yaptıklan yardım ve hizmeti dile getirdi. Hz. Ömer'in,
Hz. Ebubekir'in seçilmesinde büyük payı vardı. O, "Peygamber ıriüs·
lümanlara senin namaz kıldırmanı enıretmedi mi? Böylece dinimiz
için seni seçmedi mi? Seni şimdi dünyamız için seçmiyelim mi? Elini
uzat hiat edelim, Resullullah yanında hepimizden daha sevgili olana
biat edelim". Ömer bir soruya karşılık "Vallalıi, o gün, içinde bulun·
duğumuz durumda, Ehuhekir'c hlat etmekten daha iyisi yoktu. Şayet
bit v-ukuhulmadan oradan ayrılsaydık, onlar (Ensar) kendi içlerinden
birine hiat ed,ecek1erdi ki bundan endişe ettik. Bu taktirde ya biz on·
]ara riayet edecektİk veya muhalif kalacaktık. Bunun sonu da anarşı
idi" demişti5 •
Ertesi gün, bu defa mescitte müslümanlar Hz. Ebuhekir'e hiat
ettiler. Bundan amaç daha önce, sınırlı olan Benu Saide toplantısında
bulunmayanların onun halifeliğiııi tanıması idi6 •
5) Sanhoury, A.g.e. s. 281-86; E.Tyan, İnstitutions du droit public mıısulman, le Califat,
Beyrut 1954 s. 157-163; :i\I.S. Hatiboglu, 1slamda ilk siyasi kavmiyeıçiıik HW;fetin Kureyşliliği,
A.Ü. ilahiyat Fak-ültesi Dergisi, C.ıX..XIII s .. 159; M. Orhan Üner, Hz. Ebubek-ir'in halifeliğinin
mümeyyiz :ıasfı, Prof. Ta1}ih Okiç ~~ğanı. Ankara 1978, s. 125-Ül6
. .
_
6) E.Tyau, A.g.e., s. 163; 1\I. Haınidullah. İsUlm. Müesseseleri Tarihi, çoğaltılmış notlar,
Erzurum ] 975, s. 67-68
HALiFELik
137
Hz. Ebubekir'in kısa süren iki yıllık bilafetinden sonra Hz. Ömer
halife oldu. Ömer'in halife olııiası seçimden daha deği~ik bir yöntem
ile oldu. Tarihçiler Hz. Ömerili halifeliğe gelişini şöyle anlatırlar: Hasta
olan Ehuhekir, katibi Hz. Osman'ı çağırır. Benim söylediklerimi yaz,
·der. Besınele ve salvele'den sonra "Allah'm kulu olan Ehuhekir. bu
dünyadaki son dakikada ve öbür dünyaya intikal edeceği ilk dakikada
sizden, aşağıdaki hususları istiyor. Ben sizin için şu şahsa hiat etmenizi
istiyorum ... " dedikten s_onra isminin yerini hoş bırakıyor. Ve o anda
hayıliyor. Hz. Ebubekir bayıldığı için Hz. Osman cümleyi tamamlı­
yamıyor. Şonra Osman cümleyi tamanılıyarak "Ömer" adını ya.Zıyor.
Birkaç dakika son:ra Hz. Ebubekir kendine geliyor. Büyük ihtimalle
Hz. Osman, Hz. Ebubekir'in vefat ettiğini sanmıştı. Devlet sekreteri
olması hasebiyle halifenin vasiyetnamesini tamanılamış ve onu mühürleyip halka gösterecekti. Hz. Ehubekir, uyanınca Hz. Osman'a ne
yazdığmı sorar. Hz. Osman bunu okur: "Ben ölürsem Hz. Ömer'e hiat
edin". Hz. Ebubekir bundan çok duygulanır ve· Hz. Osman'a "Sel!halifeııin bütün şartlarına haizsin, kendi adını yazahilirdin, fakat Ömer'
in adını, yazdın, Allah senden razı olsun" der. Böylece Ebubekir vasiyetnarneyi tamamlar ve Hz. Osman'abunu hilafet mührü ile mülıürleme:­
mesini söyler. Daha sonra şehirde emniyetle sorumlu kişiyi çağt..rarak
ona şöyle der: "Bu zarfı al, dışarı çık ve müslümanları çağırarak oıılara
de ki, bu kapalı zarfta, Ebubekir'in vasiyetnamesi ve onun yerine geçecek olan halifenin adı yazılıdır. Bu adı yazılı olan halifeye hiat edin".
Bu kişi, kimin adının yazılı olduğunu bilmiyordu. Bunu yalnız. Hz.
Osman biliyordu. Emniyetle sorumlu kişi halifenin vasiyetini halka
duyurdu. Müslümanlar Hz. Ömer'e hiat ettiler. Çünkü onu Ebubekir
seçmişti. Müslümanlar: "Madem ki bunu Hz. Ebubekir seçti~ o kim
olursa olsun bizim halifemiz oJ acak".
Yine Hz. Ömer'in halife seçilmesi konusunda başka şöyle bir olay
anlatılır: Buna göre Hz. Ömer'in seçildiğini duyan Hz. Ali, Sa'd h.Ehi
Vakkas gibi müslümanlardan ileri gelen birkaç kişi Ehubekir'e gidip
hal ve hatırını sorduktan sonra Şunları söylerler: "Muhtemelen sen
Ömer'i seçtin" Ebubekir "evet" der. Ona hitap eden kişi "Sen Allah'a
ne cevap vereceksin? Böyle bir şahsı tayin etmek için, Allah'tan korkniuyormusun? Herkes onun ne kadar sert bir kişi olduğunu biliyor.
O, hiçkimseyi dinlemek istemez, sen nasıl onu seçersin ?" Bu olayı nakleden şöyle devam ediyor: "Hz. Ebubekir o kadar üzülüp kızdı ki uzanmış olduğu yatağından harekete geldi, oturdu ve şöyle dedi: Ben Allah'a
diyeceğim ki, hen bu dünyada mevcut .en iyi şalısı tayin ettim. Ben
i38
İSMET KAYAOGLU
Ömer'i sizden daha iyi tanıyorum' ve dç·vamla, _';Ben Allah'ı sizden
daha iyi tanırım, Ömer, şüp:lıesiz serttir, fakat hilafete gelip, sorumluluğu yüklenince başka türlü hareket edecektir. Şayet Ömer, benim
düşündüğüm şekilde hareket ederse ne ala ve hen onun, düşündüğüm.
şekilde hareket edeceğine inanıyorum. Fakat o böyle hareket etmezse
Allah onu cezalandıracaktır''. Bunu müteakip ziyaı:etçiler çıkarlar,
birkaç dakika sonm da Hz. Ebubekir son nefesini veı'İ;r.
Böylece görüyoruz ki, Hz. Ebubekir bir nevi seçimle hilafete geldiği halde Hz. Ömer seçimle değil, tayinle hilafete geldi. Fakat her iki
durumda da ortak taraf müslümanların onlara hiat edişidir7 •.
Bu yukarıda anlatılan Ebubekir'in vasiyeti olayı iki büyük orientalist, Caetani ve Della Vida tarafından kabule şayan görülmemiştir.
Bu bilginler Ömer'in hilafeti 1.."Uvvet yoluyla, fülen (de facto) ele geçirdiğini ifEd e ederler. Peygamberin ölümünden sonra halk indinde kazandığı otorite, Ebubekir'in hilafeti esnasında ilk planda ~ynadığı rol ve
nihayet peygamberin kay-ınpederi oluşu Ömer'e iktidara ulaşma fırsatı­
vermiştir. Bu da zaten İslam öncesi dönemde kah~le reisi olma geleneğindeki yönteme pek uygun idi. M. Della Vida'ya göre vasiyet yoluyla
tayin değerinden büsbütün yoksun olurdu. Çünkü arap geleneğine
ters düşerdi. Halbuki fiilen iktidarı ele geçirmek bu gelenek içinde
gayet tabii idi 8 •
Hz. Ömer'in hilafetinin ayrıntılarına girıniyeceğiz. Onun İslam
Devletinin mali organizasyonu meselesi ele alındı. Bir hisseye sahip
olan aı·ap kahileleri üyelerinin Ömer'in kurmuş olduğu divanda kayıt­
ları vardı. Gaziler, ganimetierden hisse aldıkları gibi bu payı zamanla
yine kayıtlı maaş haline dönüştü. Önceleri Medine'de teŞekkül eden
divan diğer vilayetlere de yayıldı. Önce yağına sonra toprak vergisi
yoluyİa beslenen bir Hazine (Beyt ul-mal) kuruldu. Ömer, daha birçok
idari kurumların öncüsü oldu.
Hz. Ömer, bütün halifeliği boyunca, kelıdinden sonra kinıin halife
olacağını düşünuıüştür. Fakat istediği niteliktekiı:riseyi bulamadığı için
hir sonuca varamaınıştır. O, bu konuda kendisine sorulduğunda şöyle
cevap vermişti: "Şayet mevla Huzayfe hayatta olsaydı onu halife tayin
ederdim". Sahabi olan bu şahıs yalancı Müseyleme'ye karşı yapılan
savaşta şehit düşmüştü. Ve o, Kureyş'ten değildj: Böylece görüyoruz
7) M.Hamiddlalı, 1slc'im Jiiile"sseseleri Tarihi, s. 77-79
8) E.Tyaı:ı, 1rıstitııtions dıı droiı pııblic mıısıılman, la Califaı, s. 177; L'\. Ömer' mad.
. ' • - '-!.
HALiFELİK
ki, Hz. Ömer Kureyş'ten olmayan bu şahsı-hayatta olsaydı- Peygam·
1Jerin -halifesi seçecekti.
Hz. Ömer bir suikaste kurhan gidince, daha ölüm döŞeğinde iken,
kendisini ziyarete gelen birçok sahabi, ona bir halife seçmenin zorunlu
oldu~ınu söylediler. Ve Hz. Ebubekir'in bunu yaptığınıilave ettiler.
"Şayet sen, kendine bir veliaht seçmezsen, senden sonra karışıklıklar
olacak ve belki de bir iç savaş çıkacak". Hz. Ömer'e dindar, alim ve
iyi insan olan oğlu Abdullah h. Ömer'i seçmesini teklif ettiler. Hz: Ömer
bu teklife çok kızdı ve dedi ki "Ne yapacağımı biliyorum. Şayet birini
tayin edersem, henden önce, henden daha iyi olan birisi bunu yaptı.
Şayet kimseyi seçmezsem, bunu da benden önce ve heriden ç~k daha
iyi olan Peygamber yaptı. Şu halde her iki şekilde de hareket edebilirim". Ve sözlerine devamla "Bu dünyada olduğu gibi, öbür dünyada
da sizi idare etmenin mesuliyeti altıiıa girmek istemiyorum". Bu söz·
leri iie şunu anlatmak istiyordu: "Ben birveliaht tayin edersem, dolayh
olarak, öldükten sonra da sizi idare etmiş olacağım ve bu velialıtın
yaptıkları ile hen de sorumlu olacağım. Bmiu istemiyorum". Hz. Muhammed vefat ettiğinde, onun en çok sevdiği on kişi vardı. Hatta Hz.
Peygamher, bu kişilerin öldükten sonra cennete gideceklerini müjdelemişti (aşere·i muheşşire). İşte bunlar arasından kendinize bir halife
seçin". Bu on İci.şiden ikisi ölmüş, Hz. Ömer de yaralı idL Bunlar, pey~
gamherin amcazadesi ve damadı Hz.. Ali, damadı Hz. Osman, Zuheyr,
Talha, Sa'd ve Abdurrahman h. Avf idi. Yeni Halifeyi seçecek dan bu
heyete üç kişi bir tarafta, üç kişi diğer tarafta kalmaması için, yedinci
şahıs olarak kendi oğlu Ahdullah'ı ilave etti. Yalnız bazı şartlar ileri
sürdü: O, Halife seÇilemiyecekti. Şayet çoğunhık temin edilirse, bu
durumda o çoğunluğa uyacaktı (mesela altıya karşı-iki). Şayet her iki
taraf, eşit olarak üçer kişi olursa Abdullah. h~ Ömer, Abdurrahman
h. Av-f hangi tarafta ise reyini o tarafa kullanacaktı. Bu altı kişi toplandı.
İlk olarak kimin aday olacağı soruldu. Üç kişi "hen aday değilim" dedi.
Geriye üç kişi kaldı. Hz. Ali, Hz. Osman ve Hz. Abdurrahman h. Avf.
Tam bu sırada Abduralıman h. Avf 'Ben aday değilim~ Beni hakem
tayin ederseniz ikinizin arasından (Hz. Ali ve Hz. Osman) hilafete daha
layık olduğmıu zannettim kişiyi, bütün varlığımla Allah'tan korkaiak
seçeceğim' dedi. Her ikisi de kabul ettiler: Bunun üzerine Ahdurrah~
manın davranışı enteresandır. 1\fedine'de birçok gün halkın arasında, gece
gündüz dolaşarak; karşılaştığı her şahsa şunu sordu: "Hz. Ali ve Hz.
Osman'dan hangisini tercih edersin?". Her kesimden, esnaf, sanatkar;
genç, yaŞlı; kadın, erkek birçok kişinin görüşünü aldı. İbn Kesiı·'in he1
140
İSMET KAYAOGLU
lirttiğine göre: "Abdurrahman b. A:vf'ın karşılaştığı şahıslardan iki kişi
müstesna, herkes Hz. Osman'ı tercih etti". Yaptığı kamu oyu yoklaması bittikten sonra o, camiye gitti, sabah namazım kıldıktan sonra
nıinpere çıkıp müslümanlara: "Şimdi size yeni halifenizi hlidireceğim"
dedi. Minherden Hz. Osman ve Hz. Ali'ye ayrı ayrı, aynı.soruyu sordu.
Önce Hz. Ali'ye "Şayet ben seni halife tayin edersem, sen her zaman
Kur'an-ı Kerim'e, Hz. Peygamberin sünnetine ve Hz. Ebubekir.ile
Ömer'in tatbikatina uymaya söz verir misin?". Hz. Ali şu cevabı verdi:
"Kur'an-ı Kerim Vf' Hz. Muhammedin süıinetıne evet, fakat ılk iki
halifenin tatbikatina uymaya mecbur değilim. Ben de ictihad yapabili- ·
rim, müctehidim, onlara her şeyde uymaya mecbur değilim''. Aynı
soruyu bu defa Hz. Osman'a yöneltti, o da şu cevabı verdi: "Evet Kur'
an'ı Kerim, Peygamberin sünne~i ve ilk iki halifenin tatbikatina uyacağıma söz veriyorum". Bu sırada, Abdurrahman b. Avf ellerini ha·
vaya kaldırarak "Ya Rabbi, sen şahit ol ki, İslam ıriimfeatı için, beiı.
Osman'ı halife olarak seçtim" dedi ve minherden inerek Hz; Osman'a
minhere çıkmasını söyledi. Oradaki müslümanlar Hz. Osman'a biat
ettiler9 •
Hz. Ömer'in on yıl süren halifeliğinden sonra devam eden Hz.
Osman'ın Hilafeti (644-656) daha çok halefinin siyasetini takip etmek
ve geliştirmek olmuştur. En büyük hizmeti de herhalde bugün elimizde
bulunan Kur'an'ı toplattırnıış olmasıdır. Yalnız Hz. Osman, ailesini,
Haşimileri, koruyup onlara yüksek görevler verdiğinden, müslümanlar
arasında hoşnutsuzluklara sebep olmuştur Hatta onun bu şekilde kayırıcılık yapması, düşmanl\ffi tarafından katiedilmesine yol açmıştır.
Hz. Osman'ın öldürülmesinden s<mra, başsız müslümanlar bir müddet şaşkınlık ve duraksama içinde beklediler. Daha sonra Hz. Ali'yi,
mescitte biat etmek suretiyle, ]ıalife tanıdılar. Fakat Osman'ın ölümü
olayını iınutmayan Emevi soyuna mensup olanlarl~ birlikte Hz. Ayşe,
Talha ve Zubeyr bu cinayetten dolayı Hz. Ali'yi ithama devam ettiler.
Bu kişiler, ~escitte bulunmadılar ve ona biat etmediler. Medine'deki
Yahudi'lerin oyunları ve teşvikleri ile Basra'ya giden Hz. Ayşe Hz.
Ali'ye baş kaldırdı. İlk defa iki müslüman toplum karşı kacşıya geldi.
Bu hepimizin bildiği Cemel Vakasıdır (656). Bu savaşın başlangıcında
Hz. Ali tarafından birkaç müslüman, Hz. Ayşe tarafına geçip "Niçin
savaşmak istiyorsunuz?" diye sordu. Bundan az sonra her iki taraf
anlaştılar. Barış sağlanınca herkes sakin bir şekilde dinlenmeye· çekildi.
9) M.Hamiilullah, 1slam müesseseleri tarihi, s. 85-88; N.Elisseeff, !'Orient musulman au
Moycn-age (622-1260), Paris 1977, s. 72
HALİPEL İK
141
Fakat burada bulunan Abdullah İbn Sehe, bu haberden memnun değil­
di, yanına birkaç yahudi alarak, Hz. Ayşe tarafından Hz. Ali tarafına
doğru hücüm etti. Gece haslanı olduğundan birkaç kişi öldürüldü. Kimse ne old.uğunu anlamadan uyandı. Taraflar birbirlerine ihanet edildiğini sandılar. İşte Cemel vakasının asıl sebebi bu idi, müslümanlarm
·
hatası yoktu10 •
Hz. Ali, Muaviye'yi kendisine itaat etmeye çok çalıştı. Onu iloıa
etmek için mektuplar yazdı, elçiler gönderdi. Ama, Şam'da Hz. Osman'
ın kanlı gömJeğini teşhir eden ve onun kanını dava eden Muaviye, Ali
ile .anlaşamadı. Bilindiği gibi aralarında Sıffin savaşı (Q.57) vnkuhuldu.
Bu savaş esnasında, Hz.· Ali yanlıları başanya ulaşacakları esnada,
Cemel vakasından sonra Muaviye'ye katılan Amr h. As bir hile düşün·
dü. Şöyleki: İki taraf arasmda anlaşmazlığın lı.alli için Allah'ın Kitabı'
nın hakem ·olınasını istedi. Kur'an sayfalarını, Şam askerleri, ınızrak·
larının uçlarına taktılar. Her ne kadar, Hz. Ali bunun bir hiıe olduğunu·
KufeJilere ve yaniudakilere söyledi .ise de bunlar Kur'an'a karşı sava·
şanııyacaklarını söyledile:r. Her iki ordu savaşı bıralap hakenılerİiı
kararlarını beklediler. Hakenıler birkaç aylık bir düşünme dönemin•
den sonra Dumat al-Candal'da buluştular (658). Fakat bir sonuca varıl­
madı. Bir yıl sonra huluşmaya karar verildi. Zaman Muaviye'nin lehine
çalıştı. Zira Hariciler denilen yeni bir gurup Ali'den ayrılarak, onu,
Muaviye 'ye karşı savaşmadığı için kınadılar ve yeni bir sorun yarattılar.
Ertesi yıl (659) Ezruh'ta buluşan iki tarafın hake~eri arasmda
nasıl bir usulün uygulandığı haklanda burada ayrıntıya girmiyeceğiz.
Hakenıler Osman'ın haksız yere öldüriiıdüğünü ve Hz. Ali'nin sorunılu
olduğunu ilan ettiler. Hz. Ali bu kar~a itiraz etti ve bunun Kur'an'a
uygun olmadığını ifade etti. Bundan shura yeni bir halife seçimi balıis
konusu oldu. Ali'nin halifeliğinin tasdiki halkın hatırından geçnıiyordu.
Bu yeni seçim konusunda tartışmalar oldu. Amr, Muaviye'nlı:ı. seçil·
mesi gerektiğini düşünüyordu. Ebu Musa ise halifenin gerçek bir seçimle belirlenmesinden yana idi. Onun da Hz. Ömer'in oğlu .Abdullah'a
meyli vardı. Fakat bütün saflığı ile ve ilılasl,a "Ali'yi de Muaviye'yi
de azle karar verdiğini" söyledikttın sonra Amr h. As: "Ebu Musa ile.
birlikte Ali'yi aziettiklerini ve kendisinin Muaviye'yi nasbettiğini"
hallan huzurunda söyledi. Ebu Musa'nın itirazları yankı hulınadı. Böy:.
lece yeni halife Muaviye (660-680) oldu 11 •
10) M. Hanıidullah, lsliim 11Ii1esseseleri Tarihi, s. 95-97
ll) İ.A., Ali mad.; İ.A. E:rruh maddesi yazan P. Lammens hakem olayının geÇtiği yerin
Dnmat al-Candal veya Ezruh'tan hangisi olduğu hususunda bilginler arasında çeşitli görüşte
olanların bulunduğunu söyler; N.Elisseeff, l'Orient musulman au Moyen-iige; s. 79.:._80 Hakem
olayından sonra bir sonuç alınmadiğını Ali yanlılarının hak-im olduklan topraklarda; Muaviye
yaniılannın Mısır ve Suriye'de ayn ayn hüküm sünneğe dev~ ettiklerini yaZar.
142
İSMET KAYAOGLU
Böylece, dört halifenin nasıl halife olduklarını ve uygulanan yön·
ternleri görmüş olduk. Daha sonraki dönemlere Şöyle bir gÖz cıtarsak:
Aİi ve- Muaviye kendi oğullarını tayin ettiler. Eme,rilerden, V eli d üç'
naib birden tayin eder. Önce kardeşi, sonra yeğeni ve nihayet bir ikinci
kardeşi. Abbasiler devrinde birinci ve ikinci halifeler kardeştir. Aynı
şekilde 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 17., 19., 20., ve 21. halifeler kardeştiler.
Bunlar hep önceden tayin ile halife olmuşlardır 12 •
Emeviler iktidara gelir gelmez siyasi cinayetierin sorumlularını
yakalama yiikümlüğünü unutturdular. Emevi hanedanının babadan
oğula halife olması ilkesini kabul ettirmeğe çalıştılar. Bunun için halifeye
mutlak itaat fikrini canlı tuttular. Yanlız bunu yaparken, yeni halifeye
hiat etme prensibini sfudürdüler. Emevi halifesi Ahdulı:İıelik'le birlikte,
yeni bir yazı yoluyla tayin -"ahd" usulü başladı. Veliahtlar, yazılı olarak önceden tayin edildi. Biat merasimi ikinci planda kaldı. Emeviler
döneminde, onların hanedanlık meşruiyetlerini tanıtmak için hüyiik
gayret gösterildi. Övgücüler, Ahdulmelik'ten Mervan'a; Muaviye'den
Osman'a kadar varan bir hukuk temeli bulunduğunu dile getirdiler.
Hatta bazıları, Emevi halifelerinin "Peygamberin mirasını" paylaş­
tıkları fikrini ileri sürmeye kadar gittiler13 •
Daha önce Ebubekir tarafından hoş görülmüyerek red edilen Halifatullah unvanı artık Erneviierin ilk döneminden itibaren, hu sülaleye
itaat sorunıluluğunu yükleceği düşünülerek henimsenmiş ve 1.ııllanıl·
ınıştırt 4 •
Abbasiler devrinde, halifelik anlay-ışına yeni bazı değişilikler getir}Jdi. Ahhasiler, peygamberin ailesine mensup olduklarını her defa·
sında dile getiriyordı. Bu sıfat iledir ki ilk halifeler kendi hareketlerini
meşru kaynağa dayandınyorlardı. Sonrakiler halifeliği özellikle El~
Abbas'ın soyundan olanların, yani peygamberin sülalesinin hakkı olduğunu ileri sürdüler. Fakat, Abbasilerin legal dayanakları Ali soyun1
dan gelc:nleri hertaraf etmek için yet eri derecede kesin dayanak olmaya
~afi gelmemekteydi.
Abbasiler iktidarın teokratik niteliğini artırdılar. Erneviierin kullandıkları ünvanlara yenisi eklendi. Mansur, Allah'ın yeryüzündeki
sultanı (Sultanullah fi arzihi) lakahını aldı. Kendi şahısları üzerinde
12) M. Hamidullah, Le chcf de l'eıat musulman
Recueil, s. 496
13) E.İ. (2 ed), 1Clıalifa, s. 971
14) Aynı yer
·
lı
l'epoque du
Proplıeıe
et des Califes, A.g.
HALİFELiK·
ilahi bir bağ kurma gayreti göze çarptı. lı_hbasi halifelerinin, birini huzura kabul ederken, peygambere ait oldı:ğu söylenen.bir cübbe (bıt'rda)"
giyineleri haston (kadib) taşıımilan, haş1anna kalansuva giymeleri (bu
Enieviler döneminde de görülür), onların dini yönlerinin ·daha fazla
vurgulanmasını kolaylaştumıştır 15 •
Daha son:ı:a, Selçuklıılar döneminde, emirler. ve komutanlar tarahalifelere saygı gösterilerek ve otoriteleri tanınarak onlai:ın
manevi desteğinden yararlanıldı. Selçuklar ve Büveyhoğnllan ha]ifeye
karşı. asker sevk ederek onu inağlup ettiideri halde ona biat etmekten,
hürmete lay:ık görmekten kurtulamamışlardı. Selçuklu hükünidarlan,
halifeliğin dünyevi otoritesini ellerinde tutuyor ve sultan ünv.anini
taş;yorlardı. Selçuklu sultanlan, h<Jifeyi o şekilde avuçlan içine almış­
lardı ki, hoşlarına gitmese bile, halifeler onlann ist~k1erine boyun eğ­
mekteydi. Bu cümJeden olarak halife Kaiin, kızını Tuğrul Beğ'e vermeye mecbur kalmıştı. Tuğrul Beğ ayrıca halifeden· melik ul-maşrik
fından,
ve'l-mağrib ünvanını
almışt 16 •
Büyük SeiçnkluJar döneminde ve. hemen sonraki dönemde birçok
yerel yönetimleı·in haıniliğini .A.hbasi halifesi yapmakta idi. _1\n.adÖiu,
Suriye ve İrandaki birçok emirlikler, halifenin otoritesi altında olup
ondan emir el-nıımıinin ünvanım alarak bağlarını koparmamakta idiler. Suriyedeki Zenginler ve Ey-y-ubiler, Yemendeki Resuliler, GazneliIer, Guriler, Doğu İran ve Hindistandaki prensler hep Bağdat halifesini tanımakta idiler. Batı İslam Dünyasının bir hükümdan olan El1\furabıt'Iardan Yusuf b. Taşfin en4r el-müıninin sıfatını Bağdat halifeliğinden tasdik ettinniştil 7 •
Irak'ı
istila eden Moğollar 1258 yılında son Ahbasi halife~! Muöldiirdülersc de halifelik kurıımu ortadan kalkmadı. Kısa
bir duraklamadan sonra lVIısır'da halifelik tesis edildi; Mısır ve Suriye'
ye hakim olan l\'Iemluk'Jai·, son Ahbasi halifesinin amcasnn Kahire'
yeçağiı·arak halife yaptılar. Sult~n Ba:yhars~ Mı~ır kadısınıiı ya:rdım­
lanyia bn kişinin nesebin.in Abbasilere ait olduğunu tahkik ettirerek',
Ona Mustansır ünvanı ile birlikte bütlin İslam Dünyasının halifelik
otorite ve imtiyazlarını tanıdı. Ondan sonra Memluklu halifeleri ta Osri:ıanlılara kadar süregeldi.
tasım Billah'ı
15) Aynı yer
16) Corci Zeydan, islam Medeniyeıi Tarihi, çev. Zeki ~.!eğanıiz, 2. baskı, fstanhul1914
C. IV, s. 367-370; E.İ. (2 ed) IGıalifa, s. 975
17) E.!. (2 ed.), aynı yer
İSMET KAYAOÖLU
144
Yukandan heri açıklamaya çalıştığımız halifeliğin' hu tarihi seyri
içinde, hir gurup müslüman vardır ki, halifeliğin meşruluğu hususunda
ihtilafa düşerek, tarihçiler tarafından şii görüş denilen hir fikri henimsemişlerdir. Buna göre Hz. Muhammed, henüz vefat etmeden Hz. Ali'yi
doğrudan doğruya, kendisine halife tayin etmiştir. Şiilere göre böylece
peygamber hir din ve devletin yanı sıra hir de sülale oluşturdu. Peygamberin erkek eviadı ohnadıği için, oriun hem damadı (Hz. Eatma' ·
nın kocası) hem de amcasının oğlu olması hasebiyle Ali'nin hu işe ·üstünlüğü vardır. Zaten peyganıher tarafından Ali'ye hir sır tevdi edilmiş, o da hunu oğluna söylemiş, hu suretle imamet-nesilden nesile intikal etmiştir. Onun hu üstünlüğü ta Adem'den heri mevcut olan ve her
nesil hu seçkin birisinde kendisini gösteren ilahi hir nfuu taşıması idi
ki Hz. Ali hu m1rn. kendisine halef olan her imama intikal etıniştirı 8 •
Bu görüşte olan şiiler, Ahhasi halifelerini zaman zaman güç duruma sokmuşlardı. Mesela, Fatımıterin Mısır'a hakim olmalarından sonra
burada İsmaili hareketinden kaynaklanan hir şii halifelik kuruhnuştu
(909). Bu haliyle, Fatin:ıi halifeleri sünııi halifelerden ayrılıyor, imam
masum sıfatı ile, yanıhnaz ve şeriatın en yüksek açıklayıcısı (muctehid)
olarak kahul ediliyorlardı.
Yine imameti Ali soyundan gelen birine, Hz. Hasan'ın soyuna,
gören hir haşka h;ıreket vardır ki hunlar Zeydiler adıyla bilinmektedir. Zeydiler'in Taheristanda :k;urduklan devlet kısa ömürlü (ıx. yüzy-ıl ortaları) ohnuşsa da Yemen'deki devletleri daha uzun süre yaşaınış·
tır. Bunlara göre, imam masum değildir. fakat müctehittir. Ona, Kur'an
hükümlerinden ve sünnetten ayrıldığı vakit mutlak itaat gerekmez.
Aynca, İmamet hahadan oğula zorunlu olarak geçmeyehilir. Hz Ali
,
neslinden olması yeterlidir 19 •
layık
-yukanda Cem el V akası dola:y-ısyle deHariciler haşka hir görüş ileri sürerler: Halifelik hiç hir aile
ve kabileye talısis edihnemiştir. Herhangi hir müslüman, arap ohnasa
hatta köle hile olsa, halife seçilebilir. Daha da ileri giderek hir İmam
mevcut ohnasının dini hir vecihe ohnadığına, İmam'ın yokluğunun,
müslümanların dini yükümlülüklerini yerine getirmelerine engel olmadığıru, meşru hir hükümet şekline sahip olabileceklerini ileri s-ij.:rer·
ler. Hariciler, dunımun gereği hir İmam bulunması gerekiyorsa hu
Bu
şii görüşün karş!sında,
ğindiğimiz
18) İ.A., Halife mad.; Ali Abdurrazık, lslamiyeı ve Hükumet, s. 90; Sanh,oury, le Califat,
s. 75-76
19) E.İ. (2 ed)KJ:ıalifa, s. 977
HALiFELİK
imaının seçilehileceğine
görülürse, O
imaının
145
ve herhangi bir sebeple maksada uygun olmadığı
hal veya katlolunahileceğine kanidirler.
Bir de burada üzerinde durulması gereken halifenin Kureyş kahilesinden birinin olması sorunu var. Konunun krynağı "İmamlar
K.ureyştendir" hadisine dayanmaktadır. Bir çok ehli sünnete bağlı fı­
kıh-kelam bilginleri bu hadisi görüşlerine mesned olarak ku11anmış­
lardır. İmam Şafii (öl. 820), Hilafeti Kureyş'in hakkı olarak göstermektedir. Namaz vakti· cemaat içinden seçilecek imam da hile nesep
unsuruna dikkat etmektedir. Ahmet İbn Hanbel'e (öl. 855) göre Halifelik, Kureyşli bir fasık ve facire açık olmaktadır. Hangi Kureyşli eıi­
ne kılıç alıp, iktidarı ele geçirirse ona emiru'l-muminin denilehilıİıe~­
tedir. Eş' ari (öl. 935), müslümanların içine düştükleri ilk ihtilafın imarnet olduğunu Makalfitu'l İslamiyyin adlı eserinde yazar. Ebu Mansur
Muhammed el-Mfituridi (öi. 944), Makalfitın'da "Mesele dini açıdan
ele alınırsa, en dindar, e:p. takva sahibini, işleri en iyi görecek, en jyi
kararı verebilecek olanı aramak, böyle olanı İmamete getirmek guekir. Ne var ki Hz. Peyganıhe.c, İmamlar Kureyş'tendir, demiŞ, Peygamberin arkadaşları da, İmaını Kureyş'ten seçmiş, onlara hiat et·
miştir". Burada Maturidi meseleyi Kur'an açısından bir türlü, peygamden menkul söze ve uygulamaya göre de başka türlü anlatmaktadır.
Bakilliini (öl. 1013) ise imam olmanın yollarının nas ve seçim ol~uğunu,
şiamn nas görüşünü ele alarak bunu reddettikten sorira geriye seçim
yolunun kaldığını söyler. Fakat bu seçinıde aradığı sıfatlar içinde Kureyşlilikten vazgeçmez. Bu arada . Bakıllani, Ebubekir'in seçildikten
sonra müslüm'41lara "En hayırlınız olmadığım halde başınıza secirıl­
dim" ifadesinin kahile ve aşiret hakımından en hayırlınız değilim de·
rnek istemesidir. Çünkü Hasimiler nesep yönünden üstün idi. Böylece anlatmak istiyordr ki, bu büyük mevkie neseh yüksekliğiyle erişile­
mez ve bu makam "İmamlar Kureyştendir" hadisinin gerçeği karşısın­
da Kureyşin sırf Haşimi koluna değil, bütün kollarının hakkıdır. Abdul·kadir Bağdadı (öl. 1038), Usulu'd-Din adlı eserinde şu ifadeyi 1..ııllanır
"Şeriat, İmameti Kureyş'e tahsis etmiştir", "İmametin Kureyş'e has
olduğuna dair Ehl-i sünnetin delili, Hz. Peygamberin: "İmamlar Kureyştendir" sözüdür. Bu haber sebebiyle, Ensar, Sakife günü, Hılafeti
Kureyş'e teslim etıniştir". Bu aniatış şekli tarilıi gerçeğe uymamaktadır. El Maverdi (öl. 1058), el-A/ıkamu's-Sultaniye, adlı eserinde İma­
mete bir kısım ayırınış ve "hakkında nas ve icma olduğu için, İmaının
Kuı·eyşli olması gerekir. Herkesten ayn düşünüp, imameti bütün insanlara caiz gördüğü için de, Dırar İbn Amr'ın sözüne itibar edilmez"
\
146
İSMET KAYAOGLU
<l,er. r:a~ali (öl. 1111) de ayın hadisin ve icmaınn ışığı altında Kureyş'
lilerden l1aşkasına halifeliği meşru göı·mez. Aynı görüş paraleli.ııde Nesefi (öl. ll15), Şehristani (öl. ll53), İbn Teymiye (öl. 1238) gibi bilginler vardır..
Aksi görüşte olan bilginler de vardır: Sadru'ş-Şeria, Ubeydullah
Ibn Mes'ud el-Buhari (öl. 1346) Tadilu'l 'Ulfım adlı eserinde, gerçek lıi­
hilafetin otuz yılda ömrünü tamamladığını söyledikten sonra ~'zarfr·
ret varsa, şart ortadan kalkar. Zamaınmızda Kureyşlilik şartı. da
düşmüştür" der. Ünlü Şiı-azh Şafii alim, .Kadi lci (öl. 1355) el-Mevakıf adlı eserinde, neseh unsfuunu üstünlük ölcüsü olarak tanımadı·
ğıın belirtir. Sahabenin adı geçen hadis istikametinde hareket ettiğini,
dolayısiyle bu şartın kesinleştiğini ileri sürer20 •
· Ünlü bilgin ve düşünür İbn Haldıl.n (öl~ 1406) Mukaddeme'sinde,
her ne kadar 'İmamlar Kureyştendii' hadisini sahilı sayıyorsa da, bunu o devrin şartlarına bağlaması yönünd~n diğerlerinden ayrılır. İma­
nun tayini işini, 'Elılıı'l-akdi ve'l-lıalP denilen, ümmet içinde kararlah muteher kimselerin seçmesine bırakır. İmamda aranacak vasıflar
içinde Kureyşlilik şartının bulunmasında ihtilaf edildiğini söyler21
Prof. M. Hamidullalı'a göre Peygamber 'İmamlar Kureyştendi-?
sözünü o günkü şartlar içinde söylemiştir. Çünkü o biliyordu ki, Araplar, ancak Kureyş ten olan birini halife kabul ederler. Fakat Hz .. Pey·
gam.her 'Kav-ınİ.ııizin mevlası sizdendir sözü ile bunu yumuşatnııştır.
Ve böylece herhangi bir müslülnan kureyşin mevlası ve bu yolla halife olahilir22 •
Bütün hunlaı-Ia birlikte, gerek dört halife Kureyş kahilesinden
olduklan gibi, Ernev-i halifeleri Kureyş'in en şerefiisi sayilan Haşımi'
lerden ve P.....hhasi halifeleri de yine ayın kahileden olmuştur. Tarih boyunca İslam aleıninde, nazariye yerine, k-uvvetin kaim olduğunu göz
önünden uzak tutmamak gerekir.
.
Her ne şekilde olursa olsun, görüldüğü gibi ister seçim, ister ve·
raset yoluya halife tayin edilsin ve isterse bu iş bir grup insan tarafın­
fından yapılsın, halife iktidarda ölünceye kadar kalıyordu. O mutlak ha·
kimdi23 •
20) M.S. Hatihoğlu, Hilô.fetin Kureyşliliği, Jı..Ü. İliiliiyat Fakültesi Dergisi, C. XXIII s.
172-185. Konu için yararlandığımız bu araştırmaya daha geniş bilgi almak için başvurulahilir.
21) l\I.S. Hatihoğlu, A.g.m., s. 184
22) 1\:I. Hamidullah, İslam müesseseleri iarihi, teksir notlan Erzurum 1975, s. 84
· 23) I<:.Tyan;Le systeme motıocratiqiıe dans !'İslam sunnite, Recueil de Ia"Societe Jean Bo·
din, Tome X-X, 1970, s. 505
HALiFELİK
147
İslam_huk-ukçuları, halifenin kendinden sonraki halifeyi tayin etmesini halifelik için gerekli şartları taşıması ve kendisine biat edilmesi
şartıyla kabul ettiler. Halifeye biat edilmesinin önemi büyüktür. Bu
bir 'ictima1 antlaşma'dır. Bu işle uğraşan bilginiere göre, Devletin baş­
langıcında bir esiyası antlaşma~ olmalıdır. Önce kendi aralarında anlaşan kişiler, bir şalıısla bazı şartlarla anlaşıp onu Başkan yaparlar.
Ancak bu şekilde, kendisini kuvvet ile Halife yapanın, meşru dayanağı ortadan kaldırılınış olur.
Halifenin, müslümanlar tarafından görevinden uzaklaştırılması,
onun. adaleti gevşetmesi veya duyu organlarından birisinin. fonksiyon~ınu yitirmesiyle mümkün olur. Bazı şüpheli dini akideJere kendisini
kaptırıııası da hilafetten alınmasına yeterlidir. Bir de, halife kendi iradesi ile iş göremez, iktidarı çevresindeki şeriata uymayan kişiler doldurursa yine aynı sonuç doğar. Yalnız, halifenin hareketinin, iradesi:iıin kısıtlanması (hacr ·olayı) dini akide ve pratiklere aykırı değilse,
halife meşru sayılır. Zalim ve adil olmayan halife· veya onu vesayet
altında tutana karşı çok açık savaş, müslümanların üzerine düşen bir
görevdir.
İslam fakihleri, halifenin görevlerini tesbit etmişlerdir. Özellikle
el-Mii.verdi bunu lO maddede toplamıştır2 \ BnnJar:
I.
Esasları
tesbit
edilıniş
olan
diııi
korumak; bu esaslardan uzak-
laşan biri çıkarsa, şüpheli fikirler ileri sürerek İslam ilkelerinden uzaklaşan olursa, ona doğru yolu öğretmek ve la yık olduğu cezayi vermek,
2. Adaleti hakim kılmak, verilen kararların uygulanmasını takip etmek,
3. İslam topraklarını, onun düşmaniarına karşı korumak ve ıç­
te de düzensizliği karışıklığı önlemek,
4. Allalıuı kanuniarına karşı gelenlere hukuki cezalan (hudud)
uygulam3:k; Allahın kurallarının -bu kelimeye dikkat!- haklarına saygı gösterilmesini sağlamak,
5.
(suğfi.r)
Müslümanların
oturduğu yerlerin düşmanla olan sınırlarını
berkitmek. Oraya asker, silah ve y-iyecek koydnrtmak,
6. islamı kucaklamayı reddedenlere kaı·şı cihad yapmak. Böylece İslaını:ıi bütün diniere üstünlüğünü göstermek,
N) Ebu'l Hasan Ali el-Maverdi:, Les statzıts gozıverııementaux ou regles de droit
administratif, çev. F. Fagnan, .•Uger 1915, s. 30-31
1
puhliiı
et
İSMET KAYAOGLU
14B
7. Kur'an hükümlerine ve onun açıklamasına uygun olarak, Beytul mal de toplanacak sadakaları, fey; ha'rac, cizye ve üşr'ü korkmadan
ve haksızlık yapmadan toplamak,
9. Devlet görevlerinin (velaye) iyi
yetkilerini belirtmek,
işlemesini
temin etmek ve so-
rumluların
10. Milletin yönetin'ıi ve dinin savunulması için bizzat işleri murakahe etmek. İktidan doğrudan doğruya (muhaşara) üstle'n.mek,
.
Son karar mercii halifedir. Fakat onun yürütme hakkı yine yasa
ile sınırlıdır. Her ne kadar halife kadı'yı tayin ediyorsa da kendisi hile
hu kadının kararına bağlıdır. İslam'da hiçbir zaman, devlet başkanı
bir mahkemenin yetkisinin dışında düşünülmedi25 • Çüıikü o mutlak
bir iktidara sahip değildi.
Daha önce,
Moğol istilasına
kadar (1258)
halifeliğin
durumunu
gönnüştük. Şimdi, aradaki zaman içindeki durum üzerinde burada
açıklamaya
girmeden konuya son vennek için sözü OsmanlıZara getirmek istiyoruz. Osmanlı sultanlanndan ilk defa I. Murad (saltanatı
1362-1389) kendisine saygı tedbirleri içinde halife kelimesini kullanmıştır lHalifetullah fi arzilıi). Oğlu sultaıı Bayezit (saltanatı 1389-1402)
"Seni yeryüzünde halife kıldık" (Kur'an vı, 165) ayetini benimsedi.
Savaştığı h aşka ülke hükümdarlan ·tarafından hu ünvan kabul edildi.
Çelebi Mehmet (saltanatı 1413-1421) aynı şekilde kendi halifeliğinden
bahseder. Yalnız ilk Osmanlı Sultanlan kendi müttefikleriyle yazış­
malannda, onlar hakkında da halife ünvanını kullanınada tereddüt
etmemişlerdir. Yalnız II. Mehmet (Fatih) (1451-1481) halife ünvanı·
nı kendisi hiç kullanmadı.
Daha sonraki kaynağı belirsiz. rivayetlerin aksine I. Selim (1512~
1520) in, 1517 de Kahire'ye ginnesinden sonra halifelik maka:ı:ıı ve ünvanıhı aldığı helgeleric kanıtlanınış değildir. Os~anlı hükümdarlan
birbuçuk asırdan beri ecdlerine ve kendilerine halife ünvanı verilmesine alışmışlardı. Kahire'de tutulan bir günce (ruzname) de I. Selim'in
Kalıire ulemasını toplayıp, saltanatın meşruiyeti için, hilafet makamından icazet talebi laz~ olup olmadığını sormuş ve ülemanın h öyle
bir işleme lüzum olıııadığını söylemeleri üzerine, kendisinin hu hususta halife ile asla temas etmemiş olduğu anlaşılmaktadıJ:2 6• Selim 'in ve
kendinden sonraki sultanların ne siyasi yazışma belgelerinde, ne eserleri üzerinde ve ne de sikkelerinde, sultan, hfikan, emir el-muminin la25) M. Hamidullah, Le chef de
26) İ.A. Halife mad.
l'etaı
musulman., s. '499
HALİPEL İK
1
'
kaplarından başkası
kadim el-harameyn
149
yoktur. Ancak MısiT'ın fethinden sonra Selim,
kullanll'.
ünvanını
Avrupa halifenin, tıpkı papanın katoliklerin dini .reisi olduğu gibi, bütün müslümaniann ruhani lideri olduğuna dair yanlış bir kanıya,
v arınıştll'.
Osmanlı padişalılan
II (1876-1909) lıalifeliği
siyasi destek olarak düşünmüştür. 1876 Kanun-ı Esasisisinde (mad. 4)
"Zat-ı hazret-i padişahl hashe'l-hilafe din-i İslaının hamisi" kaydı buiçinde
Abdul/ıamit
lunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, ilk defa, sultanlık kaldı­
rıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kanun yapma yetkisini taşıdı. Anayasa, Meclis ve yasalar sistemi getirildi. Halifeliğin kaldınlınası T.B. M. Meclisinde görüşüldü. Halifeliğin lehinde ve aleyhinde görüşler
ortaya serildi27 • Halifeliğin lüzumuna dair Kur'an da hiçbir ayet olmadığına ve Peygamber'in bunu ü.mmetine terk ettiğine "hilafet-i hakikiye" ve "hilafet-i sfuiye" adıyla iki hilafet olup bunlardan lıilafet-L
hakikiye'nin şimdi şartlar içinde mevcut olmadığı, hilafeti sfuiyt 'nin
mevcut olouğu, bunun güç kullanmak yoluyla kazanılınış bir nevi hükü.mdarlık olduğu, ünlü fıkıh alimi İzmir ıp.ebusu Seyit Bey tarafın­
dan uzun uzun anlatıldı. O zaman başhakan İsmet Paşa'nın lıilafetin
kaldırılmasınm, Türkiye'nin hiçbir iç ve dış siyasetine etki yapınıya­
cağı hususunda ikna edici konuşmasından sonra, halifeliğin kaldll'ıl­
ması kabul edilıniştir (3 Mart 1924)28 •
27) Türkiye Büyük Millet Meclisi ::abıt ceridesi v!I, 4~70
28} Hiliifetin mahiyyet-i şeriyesi, ya'y. S. Menteş, İstanhull969. Seyyid Beğ'in T.B.lii.M.
de halifeliğin kaldınlınası konusunda yaptığı konuşmanın metni; İ.A. Halife mad.
Download