iletişim - Soru Cenneti

advertisement
Bütün iletişim yollarından en yaygın, en kolay, en sağlıklı
ve ekonomik olanı dildir. Yazıyla ya da sözle yani dile
aktarılan bir mesaj insanlara daha kolay bir şekilde
ulaşabilir. Öteki iletişim yollarıyla anlaşmak sınırlı ve
sordur. İletişim olgusunun temelinde paylaşma ihtiyacının
giderilmesi vardır.
***İletişimin çeşitli türleri vardır: Beden hareketleriyle
İLETİŞİM
gerçekleştirilen iletişim, simgelerle gerçekleştirilen iletişim,
dille gerçekleştirilen iletişim vb.
İletişim: Duygu, düşünce veya bilgilerin çeşitli yöntemlerle
Günlük hayatta bunların hepsi kullanılmaktadır. Ne var ki en
başkalarına aktarılması ya da haberleşmedir. Bir başka
yaygın olarak kullanılan yöntem dille gerçekleştirilen
deyişle “iletişim” en az iki insan ya da insan grubu arasında
iletişimdir. İletişim bireyi sosyalleştirir.
gerçekleşen, duygu, düşünce, davranış ve bilgi alışverişine
denir.
İletişim için bir kişi yeterli değildir. En az ki kişi gereklidir.
Bir kişi duygu ve düşüncelerini karşıdaki kişi ya da kişilere
aktarır. Karşısındaki kişi ya da kişiler de ona cevap verir.
Böylece iletişim gerçekleşmiş olur. İletişim bir anda
gerçekleşmez, süreç gerektirir.
İnsan sosyal bir varlıktır. Bu sebeple sürekli ve her yerde
iletişim halindedir. İletişimi sağlayan çeşitli yöntemler
vardır. İnsanlar birbirleriyle beden hareketleri, renkler,
çeşitli sesler ( ıslık) vb. yardımıyla iletişim kurabilir.
İletişimin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanın ar
olmasıyla ortaya çıkan iletişimin temelinde paylaşma
ihtiyacının giderilmesi yatmaktadır.
Örneğin trafik polisiyle insanlar beden hareketleri yoluyla
iletişim kurabilir. Trafik polisinin el kaldırması sürücüler
için dur anlamındadır. Ders bittikten sonra zilin çalması yine
bir iletişimdir; çünkü zil teneffüs anlamındadır.
İletişim olmadan insanların bir arada bulunmaları, toplum
oluşturmaları mümkün değildir. İletişimi olmayan insan
büyük bir yalnızlık içindedir. İletişim bu yüzden çok
önemlidir.
İnsanlar tarih boyunca çok değişik iletişim araçları
kullanmışlardır:
Mağara
duvarlarına
çizilen
resimler,
duman, ateş, mektup, kuş, ıslık, trafik işaretleri, internet...
“Çalılıklardan iki el silah sesi duyuldu.” (adet)
İLETİŞİMİN ÖGELERİ
İletişimin gerçekleşebilmesi için bazı temel öğelere ihtiyacı
vardır.
İletişimin
temel
öğeleri
şunlardır:
“El var pençe olmuş, el var yumruk olmuş.” ( insan eli)
“Kâtip benim ben kâtibin, el ne karışır.” (yabancı)
5. Kanal: Göndericinin iletiyi alıcıya gönderirken kullandığı
yol, yöntem veya araçtır. Konuşma için hava ve söz, yazı
için kâğıt ve kalem birer kanaldır.
6. Fitre: Alıcının mesajı kendine göre değerlendirme
tarzıdır.
Bu kavram algılamayla yakından ilişkilidir. Algı; kişinin,
bilgiyi duyma, anlama ve değerlendirme sürecidir. Kişinin
1- İleti: Gönderilmek istenilen bilgi, düşünce, duygu ve
isteğe “ileti” denir. Yani ileti konuşan insanın karşısındakine
iletmek istediği mesajdır.
beklentileri, geçmiş yaşamı, ön yargıları, şartlanmışlıkları ile
toplumsal ve kültürel unsurlar algıyı ve algılamayı
etkilemektedir.
2- Gönderici: Duygu, düşünce, bilgi ve istekleri aktaran
yani sözü söyleyen kişi veya kişilerdir. Her türlü iletişimde
Tüm bu unsurlar kişilerin aynı mesajı farklı algılamalarına
sebep olmaktadır.
öncelikle gönderici gerekir. Göndericiye kaynak ya da verici
7. Şifre( Kod): Konuşan kişi anlatacaklarını yazıyla, resim
de denir.
çizerek, rakamlarla ya da hareket yaparak anlatmaya
3. Alıcı: Duygu, düşünce, bilgi ve isteklerin aktarıldığı,
iletildiği kişi ya da topluluktur. İletinin yani mesajın
çalışabilir. İşte bu tür iletişim şekillerine kod(şifre) denir.
Harf, rakam, resim, birer şifredir.
gönderildiği kişidir.
Şifrenin belli kuralları vardır ve şifre doğaldır.
4.Bağlam: Bir dil birimini çevreleye, ondan önce veya sonra
gelen, birçok durumda söz konusu birimi etkileyen, onun
8. Dönüt(Geri Bildirim): Alıcının göndericiye verdiği
anlamını,
olumlu ya da olumsuz her türlü yanıttır.
bütünüdür.
değerini
belirleyen
birim
ya
da
birimler
( TDK)
“Annesi Melih’i arayıp ona: “Eve giderken ekmek aldın mı?”
Aslında bağlam, bir sözcüğün farklı cümlelerde farklı
diye sordu. Melih de annesine: “ Hayır, ben almadım, sen
anlamlar kazanmasıdır. Yani bağlam çok anlamlılıktır.
alsan iyi olur.” diye cevap verdi. Bu örnekte Melih’in
annesine verdiği cevap dönüttür.
Bir sözcüğün hangi anlamda kullanıldığını bağlamına yani
sözcüğün cümlede kazandığı anlama göre belirleriz.
“Bugün hava çok durgun.”( sakin)
“Bugün kardeşin her zamankinden durgun gözüküyor.”
(neşesiz-keyifsiz)
“Bugünlerde Türkiye’de piyasalar durgun.”(canlı olmayanhareketsiz)
Yukarıdaki üç cümlede durgun kelimesi farklı anlamlarda
kullanılmıştır. Görüldüğü gibi bir kelime farklı cümlelerde
farklı anlamlar kazanabiliyor. İşte bu bağlamdır.
İLETİŞİMDE
ANNE
GÖSTERGELERİN YERİ VE ÖNEMİ
Bir kadının oğlu varmış. Oğlu yıllar sonra evlenmiş, o
da çoluk çocuk sahibi olmuş.
Kendi dışında bir başka şeyi gösteren, düşündüren, onun
Bir gün, gecenin bir yarısı saat 3.00 civarında telefonu
çalmış. Telefondaki ses annesinin sesiymiş. Anne:
-Nasılsın oğlum, demiş sevgi dolu bir sesle.
yerini alabilen nesne, görünüş ve olgulara gösterge denir.
Örneğin kelimeler bir göstergedir. Buna göre adlarımız
bizim
göstergemizdir.
“Hasan”
kelimesi
bir
insanın
Çocuk:
göstergesidir.
-Ne var anne, ne istiyorsun? Bu saatte beni niye
rahatsız ediyorsun? Sabahı bekleyemedin mi, diye
cevap vermiş.
Aynı
Kadın oğlunun kendisini azarlamasına çok içerlenmiş,
yine de kırıcı bir söz söylememiş.
vazoyu karşılar. Yazıda, konuşmada vazonun yerine geçer.
Kendini toparlayan anne, biraz buruk, biraz da
ağlamaklı bir sesle:
alabildiği için“gösterge” diye adlandırılır.
-Bundan 25 yıl önce bir gece yarısı saat 3.00 civarında
sen de beni rahatsız etmiştin. “ Doğum günün kutlu
olsun...”
şekilde
“vazo”
kelimesi
“vazo
nesnesi”nin
göstergesidir. “Vazo” kelimesi vazonun kendisi değildir ama
Bu kelime, vazoyu gösterdiği, düşündürdüğü, onun yerini
Kısaca gösterge; kendisi o şey olmadığı hâlde, o şeyi
çağrıştırarak iletişim kurmayı sağlayan araçtır, nesnedir,
olgudur.
Göstergelerin ses ve anlam yönü vardır. “Odun” göstergesi
“o, d, u, n” seslerinden oluşmuştur ve anlamı “yakmak için
kullanılan sert bir nesne’dir. Buna göre her gösterge
Yukarıdaki metni okuyarak iletişimin öğelerini belirlemeye
çalışalım.
Gönderici:
“gösteren” ve “gösterilenden” oluşur.
Bağlam:
Alıcı:
Dönüt:
Kanal:
İleti:
Şifre:
Harflerden oluşan sözcük, resim, şekil, işaret vb. öğelere
gösteren denir. Gösteren maddi bir nitelik taşır.
Göstergenin insanların zihninde çağrıştırdığı görüntü ve
anlamlara ise gösterilen denir.
Örneğin “boğa” sözcüğü bir göstergedir, hatta dil
b.
Sosyal Gösterge: Günlük hayatta insanların düzeni
göstergesidir. “b.o.ğ.a” sesleri ise birer gösterendir. Bu
sağlamak için koydukları işaret sistemine sosyal
sesler
gösterge
boğa
kelimesini
oluşturmuştur.
Bu kelimenin
denir.
çağrıştırdığı bir anlam vardır. Bu kelimeyi okuyan veya
göstergelerdir.
duyan hereksin aklına sığır türündeki bir hayvan gelir. Yani
levhalar vb.
Yani
sosyal
durumları
Görgü kuralları,
anlatan
trafik lambaları,
kelimenin anlamı zihinde canlanır. Bu da gösterilendir.
Göstergeler ikiye ayrılır:
Dil Dışı Göstergeler ve Özellikleri
***Belirti: Amacı olmayan, istem dışı gelişen doğal
göstergelerdir.
Gösterge kendi dışında başka bir şeyi anlatır.
Belirtilerin hiçbir amacı yoktur; çünkü bunlar istem
dışıdır.
Belirtide gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki
nedenlidir.
Yorum gerektirir.
1- Dil Göstergeleri: Yazıyla veya sözle gerçekleştirilen her
Belirtilere anlamlan biz yükleriz.
türlü etkinlik dil göstergesiyle ilgilidir. “Kedi” kelimesi bir
Yüklenen bu anlamlar ya daha önceki yaşantılarımızla ya
dil göstergesidir. Bu gösterge, “k. e, d, i” seslerinden
da bilimsel gerçeklerle bağlantılıdır.
oluşmuştur. Kelimeyi oluşturan sesler gösteren, kelimenin
Örneğin, geceleyin ışıkların kapanması insanların yattığının
çağrıştırdığı anlam ise gösterilendir.
ya
da
uyuduğunun
Dumanın
çıkması
2-Dil Dışı Göstergeler: Resim, şekil, işaret, hareket, jest,
bulutların
çoğalması
mimikler vb. dil dışı göstergelerdir. Yani dil göstergeleri
Sararmış yapraklar sonbaharın belirtisidir. Pencere açıkken
dışındaki göstergelerdir. Dil dışı göstergeler ikiye ayrılır.
perdenin havalanması rüzgârın belirtisidir
a.
Doğal
Gösterge:
Doğada
kendiliğinden
oluşan
hareketlere, doğal olan her şeye doğal gösterge denir.
Yağmurun
yağması,
deprem,
sel,
sonbaharda
yaprakların sararması, ilkbaharda ağaçların yeşermesi
vb. doğal göstergedir.
ateş
yandığının
belirtisidir.
yağmur
belirtisidir.
yağacağının
Kara
belirtisidir.
***Belirtke: İletişim kurma, bir ileti aktarma, bilgi verme
***Simge (Sembol): Bir tolumda
amacı içeren göstergelerdir.
gösterilen arasında sürekliliğini koruyan uzlaşımsal ve
Bu göstergelerde gösterenle gösterilen arasındaki ilişki
nedensizdir.
Gösteren- gösterilen arasındaki ilişki uzlaşımsal olarak
sağlanmıştır.
Örneğin “
gösteren ile
genellikle nedensiz ilişkiye dayanan görsel biçimdir.
Uzlaşmaya bağlı olarak soyut ve sayılamayan, tek
bir
gösterilene
göndermede
bulunan
görsel
biçimdir.
" yalnızca bir ok şekli olarak
değerlendirilebilir. Ancak bir binanın koridorlarında bu
Örneğin; Zeytin dalının barışı çağrıştırması, kum
işareti gördüğümüzde gitmemiz gereken yönün neresi
saatinin zamanı çağrıştırması, kalbin aşkı ve sevgiyi
olduğunu bize ifade edecektir. Bunu ifade etmek için elbette
çağrıştırması, terazinin adaleti çağrıştırması birer
başka bir işaret de tercih edilebilirdi.
simgedir.
Trafik ışıkları, trafik levhaları, yasaklama işaretleri, mors
alfabesindeki her bir harf belirtkedir.
Tuvaletlerde bay ve bayan yazısı
gösterge
Tuvaletlerde şapka ve topuklu ayakkabı resmi
belirtke
Güvercin sözcüğü
Güvercin resmi
gösterge
barışın belirtkesi
Leblebi Çorum’un, horoz Denizli’nin, ters lale ise
Hakkâri’nin simgesi yani sembolüdür.
Bayrak ülkeler için bağımsızlığın ve devlet olmanın
sembolüdür.( simgesidir)
***Görsel Gösterge( İkon):Dil kullanmadan bilgi ve
iletileri
aktaran
görsel
araçlardır.
Gösteren
ile
gösterilen arasında neden ilişkisi değil benzerlik
ilişkisi vardır. Resim, heykel, fotoğraf, bir kişinin
portresi vb.
NOT: Göstergeler içinde en önemlisi ve gelişmişi dil
göstergesidir; çünkü insanın en gelişmiş anlatma aracı
İNSAN-İLETİŞİM VE DİL
İnsan, toplum hâlinde ve bir kültür çevresinde yaşayan,
dildir. Dille gerçekleştirilen iletişim; resim, şekil, işaret
düşünme ve konuşma yeteneği olan bir varlıktır. İnsanı diğer
ve vücut diliyle gerçekleştirilen iletişimden çok daha
varlıklardan ayıran en önemli özellik, konuşması, yani dile
kullanışlı ve üstündür.
sahip olmasıdır.
Diğer göstergeler tek boyutlu iletişim araçlarıdır. Dil
Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan, kendisine özgü
ise bilgi aktarımının yanında insanların ruh hallerinin
yasaları olan ve ancak bu yasalar çerçevesinde gelişen,
ve duygularının da anlatılmasında kullanılabilen çok
temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış seslerden örülmüş bir
boyutlu bir iletişim aracıdır.
anlaşma sistemidir.
Dil göstergeleri kendi anlam değerlerinden başka
anlamları da ifade eder. Yani dil göstergeleri sadece
bir anlam ifade etmez. Kullanıldıkları yer ve zamana
göre yeni ve farklı anlamlar ifade edebilir.
Dil göstergelerinde bir kelime gerçek anlamlarının
yanında yan ve mecaz anlamları ile de kullanılabilir.
Örneğin “yüz” kelimesi çehre, surat anlamında
kullanılabileceği gibi yorgana ya da yastığa çekilen
kılıf ya da utanma anlamında da kullanılabilir.
Bu özelliğiyle dil göstergeleri çok geniş bir anlatma
olanağına sahiptir. Dille gerçekleştirilen iletişim
gelecek nesillere aktarılmak üzere saklanabilir. Bu
özelliğiyle de dil göstergeleri gelecek kuşaklarla da
iletişime geçmeye elverişlidir.
İletişim ise bir düşüncenin, bir duygunun konuşma yoluyla,
yüz, el, kol ve baş hareketleriyle ya da yazı, telefon, radyo,
televizyon, İnternet gibi bildirişim araç ve gereçlerinden
yararlanarak bir kimseden başka bir kimseye iletimidir.
İnsanların anlaşma ve paylaşma ihtiyacından doğan iletişim,
hayatın akışını sağlayan unsurlardan biridir.
İnsanlar duygu, düşünce ve hayallerini diğer insanlara daha
çok konuşma yoluyla iletirler. Yani insanlar daha çok dil
aracılığıyla iletişim kurarlar.
Dil, sembollerle anlaşma yöntemlerinden biridir. Kısacası
DİLİN OLUŞUMU
dil bir semboller sistemidir, insanların düşündüklerini ve
duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya seslerle
Dilin ortaya çıkışı, yazının öğrenilmesi, dillerin çeşitliliği
yaptıkları anlaşma sistemidir.
gibi konular insanları daima meraklandırmıştır.
Dille kurulan iletişim en gelişmiş anlaşma yöntemidir.
İnsanlar “Dilin asıl kaynağı nedir?”, “Dil nasıl meydana
İnsanlar dil dışında araçlar yardımıyla da anlaşabilmektedir.
gelmiştir?”. “İlk konuşmalar nasıl olmuştur?” gibi sorulara
sürekli cevap aramışlar ama bu sorulara kesin bir cevap
Mektup, çizgi, şekil, sinema, tiyatro, televizyon, internet,
bulamamışlardır.
telefon, müzik, resim de birer iletişim aracı olarak
Dilin meydana gelişi ve ortaya çıkışıyla ilgili bilim adamları
sayılabilir.
arasında kesin bir görüş birliği yoktur.
Örneğin ilk insanlar dumanı bir iletişim aracı olarak
kullanmışlardır. Günümüzde işitme engelliler işaret diliyle
Bugüne kadar yapılan çalışmalarda dilin kaynağı ile ilgili
anlaşmaktadırlar.
ancak birçok teori ortaya konmuştur. Bunlardan birkaçına
kısaca değinelim:
a. İlahi(Tanrısal) kaynak: Bu teoriye göre Allah, insanı
yarattı ve yarattığı insana dili öğretti. Zaten birçok dinde
Allah’ın insana dili kullanmayı doğuştan bir yetenek olarak
verdiği kabul edilir.
b. Doğal (Yansıma) ses kaynağı: Bu teoriye göre dil doğal
seslerin taklidi şeklinde oluşmuştur. Mesela bomba “bom”
En gelişmiş, en yaygın ve en sevilen anlaşma aracı dildir.
Çünkü dille gerçekleştirilen iletişim,
diye patlaması sonucu bu ismi almıştır.
diğer araçlarla
gerçekleştirilen iletişimden çok daha kolay ve kullanışlıdır.
c. Sözlerin ve jestlerin birleşimi: Beden hareketlerini temel
Diğer araçlarla gerçekleştirilen iletişim çok sınırlıdır, hem
alan bu teoriye göre dil, fiziksel jestlerin ve ağız yoluyla
de zordur.
üretilen seslerin arasındaki bağdan oluşmuştur.
İnsan, dil olmadan iyi bir iletişim kuramaz. Tam anlamıyla
Buna göre insanlar önce iletişim için bazı jestler oluşturdular
anlatma ve anlaşma, yani iletişim dil yardımıyla sağlanır.
ve daha sonra zamanla bu hareketler ağızdan çıkan seslerle
birleşti. Mesela insanın kızgınlık belirtisi olarak “hom hom”
Dil, insanın duygularını, düşüncelerini, isteklerini bütün
yapmasından “homurdanmak” kelimesi, bir şeyi üflerken
canlılığıyla ortaya koyma olanağı sağlar. İnsanın öteki
“püf püf” yapmasından “üflemek” kelimesi ortaya çıkmıştır.
insanlarla
Birine güle güle derken el sallamak buna işarettir.
anlaşabilmesine,
onlarla
birleştirici
bağlar
kurabilmesine imkân sağlar.
d. Birlikte İş Teorisi: Bu teoriye göre kelimeler insanların
Dil, bireyleri birbirine bağlayarak onların toplum potasında
söyledikleri şarkılardan oluşmuştur. İlk insanlar zor işler
birleşmesini sağlar. Bu açıdan dil, toplum hayatının can
görürken ritmik birtakım sesler çıkararak çalışmalarını
damarıdır.
kolaylaştırıyorlardı. Bu sesler daha sonra şarkılara ve
İnsanın, kendisi için hayati bir öneme sahip olan dilin
kelimelere dönüşmüştür.
inceliklerini, ayrıntılarını çok iyi öğrenmesi ve onu özenli
e. Fiziksek Uygunluk Teorisi: Bu görüşe göre insanın
bir
dili
dişlerinin dikey olması, ağzının çabuk açılıp kapanması için
kullanmadan sosyalleşmesi, toplum hayatında kendine
küçük olması, dudaklarının çok kaslı oluşu, dilin esnek
başarılı bir yer edinmesi, diğer insanlarla sağlıklı bir iletişim
oluşu dil için çok müsait olmayı gerektirir. Bu durumda dilin
kurabilmesi mümkün değildir.
oluşması ister istemez kaçınılmazdır.
şekilde kullanması
gerekir.
Çünkü insanın
“Aruz, şiirde ahengi sağlamak için kullanılan bir ölçüdür.”
“Fatih Sultan Mehmet,29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul’a
girdi.”
“Suyun kaynama derecesi 100 santigrattır.”
“Şinasi’nin yazdığı Şair Evlenmesi, Türk edebiyatında ilk
tiyatro örneğidir.”
“Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun şiir türünde yapıtı
yoktur.”
“Nurullah Ataç yazılarında “ve” bağlacını kullanmamıştır.”
2. Heyecana Bağlı İşlev:
Gönderici (kaynak) iletisini, duygu ve heyecanlarını dile
1. Göndergesel İşlev:
getirme amacıyla aktarmışsa, dil “heyecana bağlı işlev”
İletinin, dilin göndergeyi olduğu gibi ifade etmesi
de kullanılmıştır.
amacıyla oluşturulmasıdır.
Bu işlevde duygular, heyecanlar söz konusudur.
Dilin bilgi verme işlevidir.
Dilin heyecana bağlı işlevinde yorum, öznellik hâkimdir.
İletişimde bilgiler alıcıya nesnel bir anlatımla aktarılıyorsa
Bu işlevde çoğunlukla heyecan, korku, sevinç vb.
bu, dilin göndergesel işlevde kullanıldığını gösterir.
duygular dile getirilir.
Dilin göndergesel işlevi daha çok, öğretici metinlerde,
Özel mektuplar, lirik şiirler, eleştiri yazıları, hitabetler
ders
(söylev) ve öznel anlatılar dilin bu işleviyle oluşturulur.
kitaplarında,
ansiklopedilerde,
kullanma
kılavuzlarında, bilimsel metinlerde, gazete haberlerinde
yemek tarifi kitaplarında karşımıza çıkar.
“Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde
dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!”
Örnekler:
“Kırıcı sözlerle anneni üzmemelisin.”
“İstanbul’da Sarayburnu sırtlarında kurulan ve yaklaşık 400
“Off! Canımı sıkma.”
yıl Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi olan Topkapı
Sarayı, dünyada günümüze gelebilmiş sarayların en eskisi ve
“Ben bu davranışınızı etik bulmuyorum, siz yanlış
davranıyorsunuz.”
genişidir.”
Bu cümlede Topkapı Sarayı ile ilgili bilgi aktarılmıştır.
Bilgiye herhangi bir yorum eklenmemiş, yani bilgi nesnel
bir üslupla aktarılmıştır. Dolayısıyla bu cümlede dil,
göndergesel işlevde kullanılmıştır.
“Aman Allah’ım! Bir insan bunu nasıl yapar?”
“Çabuk olun, bir an evvel yetişmeliyiz!”
3. Şiirsel( Sanatsal) İşlev:
4. Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi:
İleti edebi bir değerle, sözcükler imgeli bir teknik
İleti alıcıyı harekete geçirmek üzere düzenlenmişse dil
yoluyla aktarılıyorsa dil şiirsel işlevindedir.
alıcıyı harekete geçirme işleviyle kullanılmış demektir.
Bu işlevde ileti, kendi dışında herhangi bir şeyi ifade
Bu işlevde ileti bir çeşit çağrı olarak kullanılır. Bu
etmez, yansıtmaz. Yani ileti metnin kendisidir.
çağrının yani iletinin amacı alıcıda tepki ve davranış
Dilin bu işleviyle daha çok edebi metinlerde karşılaşırız.
değişikliği yaratmaktır.
Bilgi aktarmak önemli değildir, önemli olan okuyucuda
Bu işlevde gönderici, alıcıyı işin içine sokmayı ve
çeşitli çağrışımlar uyandırmaktır.
sorgulamayı ister.
Şiirlerde dil şiirsel işleviyle kullanılır. Şiirsel işlevde ileti
Siyasi söylevler, reklam metinleri, genelgeler ve el
amacın kendisidir. Yani şiirlerde şiirin amacı o şiirin
ilanlarında dil bu işleviyle kullanılır.
kendisidir.
Örnek:
Sesin perde perde genişledikçe
Solan gözlerinden yağarken gece
Sürür eteğini silik ve ince
Bir gölge bahçenin uzaklarında
----------------------------------------Sen böyle kederden taştığın akşam
Derim dudağında şarkı ben olsam
Örnek:
Gözlerinde damla, içinde gam
“Toparlanın, hemen hareket ediyoruz.”
Eriyen renk olsam yanaklarında
“Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve
meydanda Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır.”
Bu dizelerde dil, şiirsel işlevde kullanılmıştır. Çünkü
dörtlüklerde bir bilgi ya da anlam aktarmaktan çok,
okuyanda çeşitli çağrışımlar uyandırmak amacı vardır.
Örnek:
Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Örnek:
Akşam, yine akşam, yine akşam;
Bir sırma kemerdir suya baksam.
Akşam, yine akşam, yine akşam;
Göllerde bu dem bir kamış olsam.
“Aç artık şu kapıyı.”
“Çocuklar, tören başladı; hemen aşağıya inin!”
“Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”
DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ
5. Dil Ötesi( Üst Dil) İşlev:
İleti dille ilgili bilgi vermek üzere düzenlemişse dil, dil
ötesi işlevde kullanılmış demektir.
Dil ötesi işlevin yer aldığı metinlerde iletiler, dili
açıklamak, dille ilgili bilgi vermek için düzenlenmiştir.
Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan doğal bir araçtır.
Dil, diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde bize aracılık eden,
sosyal bağlarımızı düzenleyen bir araç olarak hayatımızın
her aşamasında vardır. Evde, okulda, sokakta, çarşıda, iş
yerinde ve her yerde onunla beraber yaşıyoruz.
Örnek:
“Adların yerine geçen sözcüklere zamir( adıl) denir.”
Dilin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:
“Türkçe sondan eklemeli bir dildir.”
“Türkçede ekler yapım ekleri ve çekim ekleri olmak “ üzere
iki grup altında incelenir.”
“Ek fiil isim soylu kelimelerin sonuna gelerek onların
yüklem olmasını sağlayan ektir.”
Dil, her şeyden önce sürekli gelişme gösteren canlı bir
varlıktır.
Dil, onu oluşturan topluma aittir, bunun için toplumsal
bir değer taşır.
“Cümlenin öğelerini
bulunmalıdır.”
bulmak
için
önce
yüklem
Dil, sistemli ve gelişmiş bir iletişim aracıdır.
Dil, düşünce ve zekânın bir göstergesidir.
Dil, sosyal ve canlı bir varlıktır.
Dil birliği, bir milleti oluşturan özelliklerin başında gelir.
6. Kanal Kontrol İşlevi:
İleti kanalın iletiyi iletmeye uygun olup olmadığını
kontrol etmek amacıyla düzenlenmişse dil kanal kontrol
işleviyle kullanılmıştır.
Dilin bu işlevinde iletişimin sürüp sürmediğini kontrol
etmek ve iletişim kanallarının çalışıp çalışmadığını
kontrol etme amacı vardır.
Eğitim
sırasında
konuşmalarda,
söylevlerde,
dilin
kanal
törenlerde,
kontrol
işlevi
aile içi
sıklıkla
kullanılır.
Not: Soru ifadeleri genellikle kanal kontrol işlevindedir.
Örnek:
Sesimi duyuyor musunuz?
Dil, en küçük birimi olan seslerden örülmüş bir yapıdır.
Dil, toplumsal rolü sayesinde kişiler arasında duygu ve
düşünce ortaklığı sağlar.
Bir milletin dili, onun tarihi, dini ve kültürüyle iç içedir.
Kültür ise bir milletin tarih boyunca ortaya koyduğu ve
kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi
özelliklerdir.
Kültür, bir toplumun duyuş, düşünüş ve yaşayış biçiminin
bir sonucudur. Kültür, bir toplumun kimliğidir, onu diğer
toplumlardan ayıran değerlerdir.
Dil, bir kültür aktarıcısı, bir kültür taşıyıcısıdır. Bir milletin
tarihi, değer ölçüleri, folkloru, müziği, edebiyatı, bilimsel
birikimi, dünya görüşü o milletin kültürünün birer
parçasıdır.
Bütün bu ortak değerler dil aracılığıyla gelecek kuşaklara
aktarılır.
Bu konu anlaşıldı mı?
Tahtadaki örnekleri defterinize yazdınız mı?
Mutfak penceresini kapattın mı?
“Kitaptaki soruları cevapladınız mı?”
“Bahçedeki dişbudak ağacını gösterebilir misiniz?”
Gelenek ve görenekler, dünya görüşü, din, sanat, tarih vb.
dil sayesinde nesilden nesile aktarılmaktadır. Kültür, bu
sayede kesintiye uğramadan varlığını devam ettirmektedir.
Kişiyi nasıl, inançları ayakta tutuyorsa; bir milleti de dünya
milletleri arasında ayakta tutan, ona canlılık veren kültür
değerleridir.
Kültüre dinamizm kazandıran unsur ise dildir.
Dil olmazsa kültür durağanlaşır, canlılığını yitirir. Bu
bakımdan dil bir milletin ruhu gibidir. Ruh gidince ceset işe
yaramaz.
Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi şu şekilde özetleyebiliriz:
Dil ile kültür birbirini tamamlayan ayrılmaz bir
bütündür.
Kültür
ve
dil
bir
milletin
en
önemli
ortak
özelliklerindendir.
Kültür ve dil, toplumu oluşturan bireylerin iletişiminde
önemli rol oynar.
Bir toplumun oluşmasında ve ayakta kalmasında ortak
dil ve kültürün önemli bir payı vardır.
Hem dilin hem de kültürün kendine özgü kuralları ve
özellikleri vardır.
Dil ve kültür geçmiş ile gelecek arasında bir köprü
vazifesi görür.
Kültür ve dil bir toplumun yaşayış biçiminden önemli
izler taşır.
Dil ve kültür bir toplumun oluşmasında ve varlığını
sürdürmesinde önemli etkendir.
Dil ile Kültürün Farklı Özellikleri
Dil taşıyan, kültür ise taşınandır.
Kültür dili kapsar.
Dil bir iletişim aracıdır; kültür, dili de içine alan bir
değerler bütünüdür.
NOT:
Konuşma Dili ve Yazı Dili
Kelime dağarcığı yazı diline göre sınırlı olan ve günlük
hayatta kullanılan doğal dile “konuşma dili” denir.
Konuşma dilinde vurgu, tonlama, söyleyiş tarzı, el, yüz ve
vücut hareketleri önemli rol oynar.
Bir ülkede resmi dil olarak kabul edilen ve her alanda aynı
kurallarla kullanılan dile ise “yazı dili” denir.
Konuşma dili ile yazı dili arasındaki fark şöyledir:
1) Bir ülkede bir yazı dili varken birden fazla konuşma dili
vardır.
2) Konuşma dili doğaldır, yazı dili yapma bir dildir.
3) Yazı dinde kurallar varken konuşma dilinde kural
yoktur.
4) Yazı dilinin kullanım sahası konuşma diline göre daha
geniştir.
5) Konuşma dili günlük hayatta farklılık gösterirken yazı
dil farklılık göstermez.
3. Ağız: Dilin yöreden yöreye, şehirden şehre değişebilen ve
DİL FARKLILAŞMALARI
sözcüklerin
Çok köklü bir dilimiz olduğu için Türkçemiz bugünlere
gelene dek birçok alt dala ayrılmış ve bu alt dallar dil
standart
dildeki
söylenişlerinden
farklı
söylenişleriyle sınırlı kalan değişiklikler gösteren kollarına
denir.
biliminde “lehçe”, “şive” ve “ağız” olarak adlandırılmıştır.
Bir ülke içinde aynı dilin farklı konuşma şekillerine
1. Lehçe: Dilin metinlerle takip edilemeyen dönemlerinde
kendinden
ayrılan
koludur.
Yani
Orhun
ağız denir.
Abideleri
yazılmadan önce Türkçeden ayrılan kollar Türkçenin
Ağız, yörelere göre söyleyiş farklılıklarıdır. Bu farklılıklar
lehçeleridir.
yalnızca söyleyişte görülür, yazılış aynıdır. Zaten söz
konusu olan, biçimsel bir başkalık değil, bir ses değişimidir.
Lehçe ayrıldığı dilden büyük farklılıklar gösterir. Lehçelerde
ses, şekil ve kelime ayrılıkları çok büyüktür. Lehçelerin
oluşmasında coğrafi ve kültürel etmenler büyük rol oynar.
Türkiye Türkçesinde “ Yeni yılınız kutlu olsun.” İfadesi
Çuvaşçada “ Sene sul yaçepe salamlatap.” demektir.
Türkçenin en önemli iki lehçesi şunlardır:
 Çuvaşça
 Yakutça
2. Şive: Dilin metinlerle takip edilebilen dönemlerinde
kendinden ayrılan koludur.
Dil ile onun şiveleri arasında ses ve şekil ayrılıkları vardır.
Ancak lehçeler kadar bir ayrılık yoktur. Yani şivelerde ses
ve şekil farklılıkları varken söz varlığında pek bir farklılık
yoktur, yani kelime ayrılıkları yoktur.
Söz gelimi, tokat ağzında “kadar” için “gadder”, “zira” için
“zere”, “tekme” için “dekmük” sözcükleri kullanılır.
Türkçenin en önemli şiveleri:
Türkiye Türkçesinin konuşulduğu Anadolu’da “Karadeniz
Ağzı, Konya ağzı, Sivas ağzı, Denizli ağzı” gibi ağızlar
 Türkçence( Türkmen Türkçesi)
vardır.
 Kazakça ( Kazak Türkçesi)
 Azerice (Azeri Türkçesi)
4. Argo: Bir sosyal sınıfın, bir meslek grubunun ya da bir
topluluğun üyelerinin kullandığı, genel dilin sözcüklerine
yeni anlamlar yükleyerek ya da yeni sözcükler, deyimler
katarak oluşturulan özel dile argo denir.
Argoda kelimelerin anlamı örtülüdür. Argo uydurmadır. Ana
dildeki kelimeyi bozma, yabancı kelimelerle yerli kelimeleri
birleştirme yaygındır.
En çok mizah ve küfürlü söyleyişlerde kullanılır. Argoya
DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI
eskiden “ külhanbeyli ağzı” veya “ ayaktakımı ağzı” denirdi.
Her millet anlaşmak için kendine göre bir iletişim sistemi
Teşbih, istiare, mecaz, hüsn-i talil, mübalağa gibi sanatlara
yani dil oluşturmuştur. Bu bakımdan dünyada ne kadar
açık bir dildir.
millet varsa o kadar da dil vardır, diyebiliriz.
NOT: Suç dünyasında, kapalı topluluklarda, göçmenlerde,
Yeryüzündeki diller arasında hem sözcük hem de dilbilgisi
eğlence ve futbol dünyasında, internette bu özel dile has
yönüyle çeşitli benzerlikler vardır.
kelimeler sıkça kullanılmaktadır.
***Dillerin
Örnek:
*Yaşlı insana moruk, sevgiliye manita, tuvalete yüz numara
sınıflandırılması
çalışmalarında
fonetik(ses
bilgisi), morfolojik(şekil bilgisi), etimoloji( köken bilimi),
semantik(anlam bilgisi), sentaks(cümle bilgisi) dikkate
alınır.
denmesi argodur.
*Ayvayı yemek kötü duruma düşmeyi anlatır.
*Çalmak sözcüğü yerine aşırmak-yürütmek kelimesinin
Dille ilgili araştırma yapan bilim adamları özellikle bazı
diller arasında benzerliğin ve belli bir akrabalığın olduğunu
görmüşlerdir. Bu yüzden dilleri belli gruplara ayırmışlardır.
kullanımı argonun kullanılmasıdır.
A. KÖKENLERİNE GÖRE DİLLER
Dil gruplarına dil ailesi denir. Aynı dil ailesine mensup
dillerin
aynı
kökenden
türediği
kabul
edilir.
Yani
kökenlerine göre diller akraba dillerdir.
Kökenleri bakımından başlıca dil aileleri şunlardır:
A.1. Hint Avrupa Dil Ailesi
Dünyanın en büyük dil ailesidir. Çok geniş bir coğrafyada
konuşulur. Yüzlerce dil ve lehçeyi içerir.
Bu dil ailesi biri Avrupa, diğeri Asya olmak üzere iki ana
A.3. Hami Sami Dil Ailesi
kola ayrılır.
Avrupa kolunda Slav dilleri, Germen dilleri ve Latin dilleri
bulunmaktadır.
Asya kolunda ise Hint dilleri, İran dilleri ayrıca Hititçe ve
Ermenice bulunmaktadır.
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya yayılmış çeşitli topluluklarca
A.2. Ural Altay Dil Grubu
konuşulan yaklaşık 250 dilden oluşur.
Hami grubu ve Sami grubu olmak üzere iki ana kola ayrılır.
A.4. Çin Tibet Dil Ailesi
Bu dil grubu Altay ve Ural olmak üzere iki ana kola ayrılır.
Ural ve Altay dil ailelerinin akrabalığı diğer dil ailelerinin
akrabalığı kadar sağlam değildir.
Bu yüzden aile yerine
grup sözcüğü ile karşılanır.
Bu dil ailesi Çin ve Tibet dil grupları içinde bulunan 300
kadar Doğu Asya dilinden oluşmaktadır.
A.5. Bantu Dil Ailesi
Ural ve Altay dil gruplarının akrabalığı kökenden çok
yapısal benzerliklere dayanmaktadır.
Örneğin her iki kolda da sözcük ve cümle yapıları aynıdır.
Bu dillerde ünlü uyumu sistemi, sözcük benzerlikleri ve
eşlikleri vardır.
Bu dil grubu içinde Moğolca ve Türkçe en yakın dillerdir.
Afrika’da özellikle Orta ve Güney Afrika’da konuşulan
diller Bantu dil ailesi içinde yer alır. Burada yaşayan
kabilelerin konuştuğu 400 civarında dilden oluşur.
 Bunların dışında Kafkas Dileri, Okyanus Dilleri
vardır.
B.2. Eklemeli ( Bitişken ) Diller
Bu dillerin temeli kelime köklerine ekler getirilerek yeni
kelimeler türetilmeye dayanır.
Bu dillerde tek veya çok heceli kelime kökleriyle ekler
vardır.
Ekler köklere getirilerek yeni kelimeler türetilir.
Türetme sırasında kökte bir değişme olmaz.
Köklerle ekler birbirinden kolayca ayrılabilir.
Kelime sonuna getirilen ekler olabildiği gibi kelime
B. YAPILARINA GÖRE DİLLER
B.1. Tek Heceli (Ayrımlı-Yalınlayan )Diller
başına getirilen ekler de vardır.
Dilimiz olan Türkçede ön ekler yoktur. Türkçe sondan
eklemeli bir dildir.
Bu dillerde her kelime tek heceden ibarettir, yani
kelimeler daima kök durumundadır.
Cümle çekimsiz kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşur.
Cümlenin anlamı genellikle kelimelerin sıralanışından ve
vurgusundan anlaşılır. Bu sebeple tek heceli dillerde çok
zengin vurgu ve tonlama vardır.
Aynı kelime hem isim hem sıfat hem zarf hem edat hem
bağlaç olarak kullanılabilir.
Yani bir kelime birden fazla anlamda kullanılabilir. Bu
anlamları belirleyen ise vurgu ve tonlamadır.
*Çince
*Tibetçe
*Vietnamca
*Siyamca
*Endonezyaca
*Bask Dili
*Bazı Afrika Dilleri
*Himalaya Dilleri
B.3 Çekimli (Bükümlü ) Diller
Eklemeli dillerde olduğu gibi bu dillerin kelimeleri de
eklerle türetilir.
Yeni kelime türetilirken kelimenin kökü de değişikliğe
uğrar.
Kelime türetilirken kökte oluşan değişiklik eski kelimeyi
tanınmayacak duruma getirebilir.
İngilizce going went gibi...
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ VE
TÜRKİYE TÜRKÇESİ
Eski Türkçe dönemine ait metinler üç grupta toplanır:
Göktürk metinleri:
a.
Türkçenin tarihi gelişimi şemada olduğu gibi dönemler
halinde incelenmiştir.
Türk dilinin ilk iki dönemine ait yazılı belgeler olmadığı için
bu dönemlere ait bilgiler tahminden ileri gitmemektedir.
Dolayısıyla İlk Türkçe ve Ana Türkçe Dönemleri “karanlık
dönemler”dir.
İlk Türkçe döneminde Altay dileri olan “ Moğolca,
Mançuca, Tunguzca, Korece ve Japonca” dillerinin
birbirinden ayrılmadığı görülmektedir.
Ana Türkçe döneminde ise Türkçenin Ana Altaycadan
ayrıldığını kendi başına bir dil haline geldiğini
söyleyebiliriz.
Karanlık dönemde Türkçenin Çuvaşça ve Yakutça olmak
üzere iki lehçesi vardır.
 “Türk” adıyla kurulan MS 552-745 yılları arasında
hüküm süren Göktürklerin yazmış olduğu metinlerdir.
 Göktürkler kendi geliştirdikleri Göktürk alfabesiyle
taşlar
üzerine
yazılar
yazmışlar,
kitabeler
oluşturmuşlardır.
 Çok sayıda olmasına rağmen bu yazıtların en ünlüleri
Kül Tigin, Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk adına
diktirilen ve Köktürk Yazıtları (Orhun Abideleri) adıyla
bilinenlerdir.
 “Bengi taş” diye adlandırılır.
 Bu yazıtlar ilk defa 1893’te Danimarkalı Türkolog V.
Thomsen tarafından çözülerek okunmuştur.
Türkçenin Eski Türkçe ve sonraki dönemlerine ait metinler
günümüze kadar ulaşmıştır. Dolayısıyla bu metinlerden
hareketle Türkçenin tarihî gelişimi rahat bir şekilde takip
edilebilmektedir. Türkçenin yazılı metinlerle takip edilebilen
dönemleri şu şekildedir:
A. ESKİ TÜRKÇE (6-7.-13. yy.)
 Türkçenin 6-7. ve 13. Yüzyıllar arasındaki dönemidir.
 Bu dönem Türkçenin yabancı etkilere en kapalı
dönemidir.
 Eski Türkçe dönemi Göktürkler, Karahanlılar ve
Uygurlar dönemini içine alır.
b.
Uygur metinleri:
 Türk yazı dilinin ilk evresidir; çünkü Türkçenin ilk yazılı
kaynakları bu döneme aittir.
 Eski Türkçe döneminde Türkçe Kuzey-Doğu Türkçesi
ve Batı Türkçesi olarak iki kola ayrılmıştır.
 Tarih
sahnesinde
Köktürklerden
sonra
çıkan
Uygurların(MS 745-840) oluşturdukları metinlerdir.
 Kuzey-Doğu Türkçesi ise 15. yüzyıldan itibaren Kuzey
 Budizm’i ve Maniheizm’i benimseyen Uygurlar, yeni
Türkçesi ve Doğu Türkçesi olarak ikiye ayrıldı. (
dinlerinin de etkisiyle çeşitli taşlar ve kâğıtlar üzerine
Karahanlılar döneminde 840-1212)
Uygur yazısı ile metinler yazmışlardır.
 Bu dönemdeki dilin kurallarını, özelliklerini, tarihi
gelişimini belirlemek için bol bol metin vardır.
 Bu eserlere Doğu Türkistan’daki kazılar sonunda
ulaşılmıştır.
 Bu kazılarda bulunan yüzlerce eserin çoğu Budizm’le
ilgilidir
 . Budizm’le ilgili bu önemli eserlerde ahşap baskı tekniği
kullanılmıştır.
NOT: Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın), Altun Yaruk (Altın
Işık), Irk Bitig (Fal Kitabı), Kalyanamkara ve Papamkara
Hikâyesi (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli
Şehzadenin hikâyesi) Uygurlara ait metinlerdendir.
Batı Türkçesinin dönemleri şu şekledir.
a. Eski Anadolu Türkçesi
 Batı Türkçesinin ilk devresini içine alan Anadolu
Türkçesi 13. Ve 15. asırlar arasında Anadolu’da
konuşulan bir dildir.
 Batı Türkçesinin geçiş evresidir. Bundan dolayı bu
döneme Batıdaki Orta Türkçe diyebiliriz.
 Bu dönemde Arapça ve Farsça unsurlar henüz fazla
değildir
fakat
yabancı
terkipler
kullanılmaya
başlanmıştır.
 Eski Anadolu Türkçesi Selçuklular, Anadolu Beylikleri
ve ilk Osmanlıların yazı dilidir.
 Eski Anadolu Türkçesinde cümle unsurları yerli
yerindedir.
c.
 Bu dönemin Türkçesi Osmanlı Türkçesinden daha açık
Karahanlı metinleri:
ve anlaşılırdır.
 Emre’nin “Divan”ı, “Risatetü’n Nushiye’si, Süleyman
 840-1212 tarihleri arasında, devlet ve medeniyet kuran
Çelebi’nin Mevlit’i, Âşık Paşa’nın “Garipname”si, Hoca
Dehhani’nin kaside ve gazelleri bu dönemin en güzel
Karahanlılara ait olan metinlerdir.
 İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar döneminde
örnekleridir.
İslami dönemin etkilerini taşıyan Divân-ı Hikmet,
Atabetü’l-Hakayık, Dîvânü Lûgati’t-Türk ve Kutadgu
b. Osmanlı Türkçesi
Bilig gibi eserler yazılmıştır.
 Bu dönemde Türkçe Batı Türkçesi ve Kuzey-Doğu
Türkçesi olmak üzere iki kola ayrılmıştır.
olan dönemi Osmanlı Türkçesi olarak adlandırılır.
 Osmanlı Türkçesi dış yapısı ile diğerlerinde ayrılır.
B.BATI TÜRKÇESİ (13. yy-21.yy )
 Bu dönemde kültürel etkileşimden dolayı dilimize çok
 Batı Türkçesi Hazar’ın güneyinden batıya doğru yayılan
Türklerin kullanmış olduğu dildir.
devam ettirmiştir.
bu
yabancılaşmaya
tepki
olarak
15-16.
yüzyıllarda “ Edirneli Nazmi-Aydınlı Visali-Tatavlalı
Mahremi” nin Türk-i Basit hareketi ortaya çıkmış ve
 Batı Türkçesi gelişimini Eski Anadolu Türkçesi,
Türkçesi
sayıda Arapça ve Farsça kelime girmiştir.
 Dildeki
 Batı Türkçesi 13. yüzyıldan günümüze kadar varlığını
Osmanlı
 Batı Türkçesinin 15.yüzyıldan 20.yüzyılın başına kadar
ve
Türkiye
Türkçesi
şeklinde
sürdürmüştür.
 Batı Türkçesi Oğuz şivesine dayalıdır.
 NOT:13.yy eski Türkçenin bir kırılma noktasıdır. Bu
tarihten sonra Oğuzlar Anadolu’ya yerleşmeye başlamış
ve Eski Anadolu Türkçesi adı verilen yeni bir yazı dili
ortaya çıkmıştır.
 Eski Anadolu Türkçesi dönemi, Osmanlı Türkçesi ile
devam etmiştir.
 Türkiye Türkçesi de Batı Türkçesinin İstanbul ağzı
temelinde şekillenmiştir.
dilde sadeleşme çabaları 18.yüzyılda Mahallileşme akımı
ile devam etmiştir.
 Nedim Bey ve Necati Bey Mahallileşme akımının
önemli temsilcileridir.
c. Türkiye Türkçesi
a. Kuzey Türkçesi
 Batı Türkçesinin üçüncü ve son devresidir. 1908
15. yüzyıldan günümüze kadar varlığını devam ettiren ve
Meşrutiyeti ile başlayan ve günümüzde de varlığını
Kuzey Türklerinin kullandı bu kolun
sürdüren bir yazı dilidir.
Kıpçakçadır.
yazı dili
 Bugün bu devrenin içinde bulunuyoruz.
Kıpçak şivesine dayanması sebebiyle bu dile Kıpçakça
 Gramer özellikleri Osmanlıcayla benzerlik gösteren bu
veya Tatarca da denmektedir.
dönemde, dil oldukça sadeleşmiş, cümle kısalmış,
yabancı
sözcük
ve
tamlamalar
büyük
ölçüde
bırakılmıştır.
 Bu
dönemde
Bu dönemin dil özelliklerini “ Hüsrev ile Şirin, Gülistan
Tercümesi, Kodeks Komenikus” gibi eserlerde görmek
mümkündür.
İslami
kültür
unsurlarının
Türkçe
üzerindeki etkisi azalmış.
 Batılı kültür unsurlarının etkisi ise artmıştır.
 Günümüzde Kıbrıs, Balkanlar ve Anadolu’da konuşulan
Türkçe, Türkiye Türkçesi olarak değerlendirilmektedir.
b. Doğu Türkçesi
15. yüzyıldan günümüze kadar varlığını devam ettiren ve
Orta Asya Türklerinin kullandığı yazı dilidir.
Doğu Türkçesi Hakaniye ve Çağatay Türkçesi biçiminde
devam etmiştir.
20.yüzyılda Orta Asya’da uygulanan dil politikası
sebebiyle Kırgızca, Kazakça, Özbekçe gibi Türk yazı
dilleri ortaya çıkmıştır.
“Şecere-i Terakime, Şecere-i Türk, Mecalis’ün Nefais,
Muhakemet’ül Lügateyn”
Doğu Türkçesiyle yazılmış
önemli eserlerdendir.
D. ÇAĞDAŞ DÖNEM TÜRKÇESİ
C.KUZEY-DOĞU TÜRKÇESİ
 Orta Asya’da ve Hazar Denizi’nin kuzeyinde Türkler
arasında Eski Türkçeden sonra konuşulmaya başlayan
bir dildir.
 Eski Türkçenin devamı niteliğindedir.
 Eski Türkçenin birçok özelliğini taşır.
 Bir yandan da yeni Türkçenin özellikleri görünmeye
 Çağdaş Türkçe şu anda Türk devletlerinde ve Türklerin
yaşadığı bütün bölgelerde devam etmektedir.
 Bu dönem Türkçesi kendi içinde Türkiye Türkçesi, Azeri
Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Gagavuz Türkçesi gibi
bölümlere ayrılmıştır.
başlandığından Orta Türkçe diye isimlendirilir.
 Kuzey-Doğu Türkçesi 15. yüzyılda Kuzey Türkçesi ve
Doğu Türkçesi olarak iki ayrı kola ayrılmıştır.
NOT: Anadolu’da
şekillenmiştir.
Türkçe
Oğuz
ağzı
temelinde
TÜRKLERİN KULLANDIĞI ALFABELER
Türklerin en çok kullandığı alfabeler sırasıyla “ Göktürk
Alfabesi, Uygur Alfabesi, Arap Alfabesi ve Latin
Alfabesi”dir.
Bu alfabelerle birlikte çok geniş coğrafyaya yayılmış
olan Türkler çeşitli alfabeler kullanmışlardır. Bunlar
sırasıyla aşağıdadır:
1.
Göktürk Alfabesi
2.
Soğd Alfabesi
3.
Uygur Alfabesi
4.
Mani Alfabesi
5.
Brahmi Alfabesi
6.
Süryani Alfabesi
7.
Ermeni Alfabesi
8.
İbrani Alfabesi
9.
Grek Alfabesi
10. Arap Alfabesi
11. Latin Alfabesi
12. Kiril( Slav ) Alfabesi
TELAFFUZ (SÖYLEYİŞ)
İnsanlar arasındaki en etkili iletişim aracı hiç şüphesiz
konuşmadır. Başarılı bir iletişim için de güzel konuşma,
anlaşılırlık ve sesi etkili kullanma gerekir.
Sıkıcı-monoton bir konuşmanın dinleyiciler üzerinde pek de
bir etkisi yoktur. Konuşma sırasında duygu ve
düşüncelerimizi etkili bir şekilde aktarabilmemiz için vurgu
ve tonlamaya dikkat etmemiz gerekir.
Dili doğru, güzel, etkili bir şekilde kullanmada telaffuzun
önemli bir yeri vardır. Ancak sözcüklerin yazılışı ile
telaffuzu her zaman örtüşmez. Çünkü hiçbir dil yazıldığı
gibi okunmaz. Türkçede de yazı ile söyleyişte farklılıklar
vardır.
Örneğin günlük hayatta “gelmiyeceğim-gelmeyecem” deriz;
ama bunun doğrusu “gelmeyeceğim” şeklindedir.
Bunun yanında yerel söyleyişler de vardır. Örneğin “kız”
sözcüğü yerine “gız” , “ne yapıyorsun” yerine “nörüyon”
denir.
Seslerin ağızdan doğru şekilde çıkarılması anlamına gelen
telaffuz öğrenilebilir bir yetenektir.
Ses ve Telaffuz İlişkisi
Ses; akciğerden verilen hava neticesinde insanın soluk
borusundaki ses tellerinin titreşmesiyle oluşur.
Telaffuzun temelinde de gırtlaktan çıkan ses vardır. Düzgün
çıkmayan sese ne kadar şekil verilirse verilsin onunla iyi bir
konuşma elde edilemez. Bundan dolayı ses ile telaffuz
arasında sıkı ve doğrudan bir ilişki söz konusudur.
Duraklama
İnsanlar hiç nefes almadan sürekli konuşamaz, konuşurken
ara ara nefes alıp verir. Nefes alıp verirken de duraklamak
zorunda kalır. Sonra konuşmasına devam eder. İşte bu
duruma “Duraklama” denir.
Durak ahenk sağlayan bir çeşit ses kesimidir. Duraklarda
kelimeler orta yerinden kesilemez. Durak yerleri kelimelerin
sonlarına denk getirilir.
Yazıl metinlerde durak yerlerinin belirtilmesi için noktalama
işaretleri kullanılır.
Duraklama yapılmadan okunan bir metin anlaşılmaz ya da
anlaşılması zorlaşır.
Durak yerleri sadece düz yazılarda değil, şiirlerde de
uygulanır. Şiirde ahengi artırmak amacıyla mısraların belli
yerlerinde durulur. Özellikle hece ölçüsüyle yazılmış bazı
şiirlerde durak yerleri çok belirgindir.
Vurgu
Bir cümlede ya da dizede kimi hece ve sözcüklerin
diğerlerinden daha baskılı ve belirgin okunuşuna “vurgu”
denir.


Vurgu söze anlam ve duygu değeri katar, dinleyenlerin
ilgisini çeker, anlamı derinleştirir.
Vurgu hem kelimelerde hem de cümlelerde karşımıza
çıkar.
**Kelimelerde bazı hecelerin diğerlerinden daha belirgin ve
baskılı söylenmesine kelime vurgusu denir.
Türkçe kelimelerde vurgu genellikle son hecededir.
çiçekçiler
Ankara
Alanya
Erzurum
Konya
kıpkırmızı
yemyeşil
kapkara
hayır
Olumsuzluk eki vurguyu kendinden önceki heceye
aktarır.
Sormamış
açıklamasınlar...
gitmesin
konuşmayın
Birleşik sözcüklerde vurgu genellikle ilk sözcüğün son
hecesindedir.
Ayakkabı
Çanakkale...
kahverengi
hünkarbeğendi
Tek heceli kelimelerde vurgu aranmaz.
At, it, top vs.
de bağlacında vurgu olmaz. “de” bağlacının bulunduğu
cümlelerde “de” den önceki sözcüğün son hecesi
vurguludur.
Halk şiirinden koşmayı da öğrendik.
Gecede sizi de bekliyoruz.
Geldim işte mevsim gibi kapına.
Soru eki “mi” ile “de-ki” bağlaçları vurguyu kendinden
önceki kelimeye kaydırır.
Kardeşin sabah erkenden okula mı gitti.
Dün, sizi Burcu, buraya mı çağırdı?
Pekiştirilmiş sözcüklerde ve ünlemlerde vurgu ilk
hecededir.
Tertemiz
**Cümlede bazı kelime ya da sözlerin ötekilerden daha
baskılı ve belirgin söylenmesine “cümle vurgusu” denir.
Cümlede asıl anlatılmak istenilen şey vurgulanır.
Ben bu hediyeyi doğum gününde ona almıştım.
çiçekçilerden
İki heceli yer adlarında kelime vurgusu genellikle ilk
hecededir. Üç ya da daha fazla heceli yer adlarında ise
vurgu ya ses sayısı fazla olan hecede ya da ünsüzle biten
hecededir.
Bodrum
Mersin
Köklere eklenen ( ile, iken, ise, idi, imiş) ekleri vurgu
almazlar. Bu ekleri alan Sözcüklerde vurgu bu eklerden
bir önceki hece üzerindedir.
Ben bu hediyeyi ona doğum gününde almıştım.
Bir sözcük el aldıkça vurgu alınan eke kayar
çiçekçi
( - leyin) eki zaman anlamında kullanılmışsa vurguludur.
geceleyin, akşamleyin sabahleyin,…
Kurallı bir cümlede vurgulu öğe yükleme en yakın
öğedir. Yüklem başta ise yüklemin kendisi vurguludur.
Anne, arkadaş, çocuklar, baba, duygu, çiçek...
çiçek
Ek fiilin geniş zaman ekleri (im, sın, dir,iz,sinir,dirler)
ekleri vurgu almazlar.Bu ekleri alan sözcüklerde vurgu
bu eklerden önceki hece üzerindedir
Yarınki maça sen de geleceksin.
Soru anlamının soru sözcüğü ile sağlandığı cümlelerde
vurgu soru sözcüğünün kendisindedir.
Bu hediyeyi doğum gününde ona kim almış?
Hangi çılgın ban zincir vuracakmış?
Ulama
Ünsüz harfle biten bir sözcükten sonra ünlü harfle başlayan
bir sözcük geldiğinde iki sözcük birbirine bağlanarak
okunur. Bu duruma Ulama denir.
 Bu sözcükler arasında herhangi bir noktalama işareti
varsa ulama söz konusu olamaz.
Örnek:
Bir an kayboldun gibi yaşadım kıyamet
Yoruldun ama buldu ey kalbim emaneti
Örnek:
Kâmil olanların bellidir yeri
Yoluna koyarlar can ile seri
Hakkın didarını görelden beri
Gökler ağlar, derya ağlar, sel ağlar
Örnek:
Derken bir düdük öttü ansızın
Bembeyaz gemi gitgide ufaldı.
Korkunç yalnızlığıyla baş başa
Rıhtımda bir adam kaldı
2. ÜNSÜZLER
TÜRKÇENİN SESLERİ VE ÖZELLİKLERİ-1Bir dil konuşma dili ve yazı dili olmak üzere ikiye ayrılır.
Konuşma dilinin temel öğesi ses, yazı dilinin temel öğesi ise
harftir.
Ses, dilin parçalanamayan en küçük birimidir. Terim olarak
ses, akciğerlerden gelen havanın ağız yolundan çıkışı
sırasında oluşan titreşimlerdir.
Sesleri karşılayan işaretlere ise harf denir.
Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Arap ve Latin
alfabelerini kullanmışlardır. Çuvaşça ve Yakutçada zaman
zaman Kiril alfabesi de kullanılmıştır.
Şu an Türkiye Türkçesinde Latin Alfabesi kullanılmaktadır.
Bu alfabede 8 ünlü( sesli), 21 ünsüz (sessiz) harf
bulunmaktadır.
Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlere yumuşak (
tonlu ) ünsüzler denir.
Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlere sert ( tonsuz )
ünsüzler denir.
1-ÜNLÜLER
BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU
( KALINLIK-İNCELİK UYUMU)
Çıkış Yeri ve Dilin Durumuna Göre Ünlüler
Kalın Ünlüler:
a-ı-o-u
İnce Ünlüler:
e-i-ö-ü
Dudakların Durumuna Göre Ünlüler
Düz Ünlüler:
a-e-ı-i
Yuvarlak Ünlüler: o-ö-u-ü
Çenenin Açıklığına Göre Ünlüler
Geniş Ünlüler:
a-e-o-ö
Dar Ünlüler:
ı-i-u-ü
a-ı-o-u
a-ı-o-u
e-i-ö-ü
e-i-ö-ü
Kalınlık-incelik uyumu da denir.
Bu kurala göre Türkçe bir kelimenin ünlülerinin tamamı
ya kalın ya da ince olmalıdır.
**sevilmek, ince, denizden, kelebekler, göstermelik...
**satılık, kalın, oyun, uçurtma, aşağı, sorular, akıl…
NOT: 1-Büyük ünlü uyumuna aykırı bazı Türkçe kelimeler
de vardır:
anne,(ana) dahi(dakı), elma(alma), hangi(hangı), hani(hanı),
inanmak(ınanmak), kardeş(kardaş), şişman(şışman).
Bu kelimelerin orijinalleri Türkçedir.
NOT-2-Birleşik kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz:
açıkgöz, bilgisayar, çekyat, hanımeli, aslanğzı, ayakkabı…
**kova, orak, oğlak, oğlan, gözlem, önem, uğrak, uygar,
uğraşmak, üzer, üçer
NOT-3- Büyük ünlü uyumu alıntı kelimelerde aranmaz.
**okul, kuru, uygun, olumlu, bozulmuş, çocuk, oğul, okul,
ölümlü, öküz, uğur, ululuk, üçüz, üzüm, süzgün...
ahenk, badem, ceylan, çiroz, dükkân, fidan, gazete, hamsi,
kestane, limon, model, nişasta, pehlivan, selam, tiyatro,
viraj, ziyaret…
NOT-1- Küçük ünlü uyumu alıntı kelimelerde aranmaz.
NOT-4- -gil, -ken, -leyin, -mtırak, -yor ekleri kimi zaman
büyük ünlü uyumuna uymaz.
alkol, daktilo, doktor, horoz, radyo, konsolos, profesör,
aktör, bandrol, kabul, mühim, muzır, müzik, mümin,
vakur…
akşam-leyin, bakla-­gil-ler, çalışır-ken, ekşi-mtırak, yürüyor...
NOT-2- ki aitlik eki yalnızca birkaç örnekte küçük ünlü
uyumuna uyar.
NOT-5- -daş (-taş) eki bazı kelimelerde büyük ünlü
uyumuna uymaz.
bugünkü, dünkü, öbürkü.
din-daş, gönül-daş, meslek-taş, ülkü-daş...
NOT-3-Tek heceli kelimelerde büyük ünlü uyumu ve küçük
ünlü uyumu aranmaz.
NOT-6- -ki aitlik eki büyük ünlü uyumuna uymaz.
At-, it-, tut-, top-…
akşamki, yarınki, duvardaki, yoldaki, ondaki, yazıdaki,
onunki…
NOT-4-Kelimelerin bu kurallara uyup uymadıklarına
bakılırken kelimeler tek başlarına değerlendirilir. Ancak
“de” bağlacı ve soru eki kendinden önceki kelimeye uyarlar:
NOT-7- Dilimize başka dillerden gelmiş kelimelere gelen
ekler, kalınlık incelik bakımından son heceye uygundur.
Adalet-li
anne-si
şişman-lık...
kardeş-lik
meslektaş-ımız
NOT-8- Yabancı sözcüklerde, tek heceli sözcüklerde ve
birleşik sözcüklerde büyük ve küçük ünlü uyumları
aranmaz.
“mi” soru eki: geleyim mi, okudun mu
“de” bağlacı: sen de, o da, aldı da, özledim de...
NOT-6-Ek-fiilin çekimi olan “ise” kelimesiyle “ile” edatı
(hem edat hem bağlaç), bitişik yazıldıkları zaman ünlü
uyumlarına girerler:
alır ise›alırsa, konu ile›konuyla...
Türkçede büyük ünlü uyumuna uymayan sözcüklerde,
küçük ünlü uyumu aranmaz.
KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU
(DÜZLÜK-YUVARLAKLIK UYUMU )
SES OLAYLARI
1-Ünsüz benzeşmesi(Sertleşmesi):
f, s, t, k,ç, ş, h, p harfleri ile biten bir kelimeye b, c, d, g
harfleri ile başlayan bir ek gelirse, ekin başındaki yumuşak
harfler sertleşir. Buna göre; b-p c-ç, d-t, g-k olur.
Yani, Türkçede sert ünsüzlerden sonra yumuşak ünsüzler
gelmez. Sonunda sert ünsüz bulunan kelimelere yumuşak
ünsüzle başlayan ek getirilemez. Bu kurala ünsüz
benzeşmesi denir.
Düzlük-yuvarlaklık uyumu da denir.
**arkadaş, karanlık, kelime, merdiven, serilmek, ıslık, ılık,
ırak, sıcaklık, incelik, iyi
3- Ünlü Düşmesi(Hece Düşmesi):
İki heceli olup birinci hecesinde geniş (a, e, o, ö), ikinci
hecesinde dar ünlü (ı, i, u, ü) bulunduran bazı Türkçe ve
yabancı kelimelere ünlü ile başlayan veya tek ünlüden
oluşan bir ek getirildiğinde kelimenin vurgusuz hâle gelen
ikinci hecesindeki dar ünlünün düşmesine hece düşmesi
denir.
Buna orta hece düşmesi de denir.
NOT: Bazı birleşik kelimeler ve matematiksel terimler bu
kurala uymaz.
ağız›ağzı,
Dikdörtgen, Akciğer, İlkbahar, içgüdü, Üçgen, beşgen...
ömür›ömrüm, cürüm›cürmü, hüküm›hükmü, fikir›fikri...
2-Ünsüz Yumuşaması(Değişmesi):
“p, ç, t, k” seslerinden biri ile biten Türkçe veya yabancı
kelimelere ünlü ile başlayan ekler (yapım veya çekim eki)
getirilince, kelime sonundaki sert ünsüz yumuşar ve “b, c,
d, g, ğ”ye dönüşür. Hatta “g”nin “ğ”ye dönüştüğü de
görülür.
dolap – a > dolaba, çekiç – e > çekice, kanat – ı > kanadı,
yemek – e > yemeğe. tüfek›tüfeği, diyalog› diyaloğu
borç›borcum, kalp›kalbi, kurt›kurdun, denk›dengim,
renk›rengi, kepenk›kepengi…
NOT-1- Sanat, millet, devlet, ahlâk, cumhuriyet, evrak,
hukuk, sepet gibi bazı yabancı kelimelerde yumuşama
olmaz.
ahlâkım, merakımı, anketin, sanatı, millete, devletin, sürati,
hakikatin, tazyiki, hukukun...
NOT-2- Sert ünsüzle biten özel isimlerde meydana gelen
yumuşama yazıda gösterilmez, telâffuzdan anlaşılır.
Gemlik’e, Ahmet’i, Ürgüp’ün…
NOT-3-Tek heceli kelimelerin çoğunda yumuşama olmaz.
Çit-i→ çiti Tek-i→ teki Çöp-ü→ çöpü ip-e, suç-u, et-e, ak-ı,
at-a, ok-u, aç-ı, tok-a, alt-ında, birik-en, acık-an, lig-in,
org-um...
NOT-4-Tek heceli kelimelerin bazısında ise yumuşama
olur.
Kap-ın →kabın
cep›ceb-i, kap›kab-ı, çok›çoğ-u, taç›tac-ı, yurt›yurd-u...
alın›alnı,
burun›burnu,
oğul›oğlu,
koyun(bağır, döş)›koynuna,
gönül›gönlüm, beniz,›benzi,
ileri-le-mek›ilerlemek,
kavuş ak›kavşak,
uyu›uyku,
koku-la-mak›koklamak
devir-›devril-...
NOT-1-Bazı durumlarda geniş ünlüler de düşebilir:
nerede›nerde, burada›burda, şurada›şurda...
NOT-2-Bazı Arapça kelimelere (isim) yardımcı fiil
getirildiğinde de hece düşmesi görülür:
kayıp›kaybolmak,
sabır›sabretmek...
emir›emretmek,
keşif›keşfetmek,
NOT-3-Bazı birleşik sözcüklerin oluşumu sırasında “ünlü
düşmesi” görülür.
pazar ertesi → pazartesi kayın ana
ne için
→ niçin
→ kaynana
ne asıl
→ nasıl
NOT-4-Yapım ekleriyle sözcük türetilirken bazen “ünlü
düşmesi” görülür.
Sıyır-ık—sıyrık
Kıvır-ım---kıvrım
Sarı-ar---sarar-
Kavur-ul-muş----kavrulmuş
buyur-uk---buyruk
Devir-ik---devrik
NOT-5-Ünlüyle başlayan ek aldıklarında vurgusuz orta
hecesindeki dar ünlüsü düşen kelimelerle oluşturulan
ikilemelerde ikinci kelimenin dar ünlüsü düşmez.
ağız ağıza, burun buruna, koyun koyuna (yatmak), omuz
omuza, devirden devire, nesilden nesile, oğuldan oğula,
şehirden şehire vb.
NOT-6- İçeri, dışarı, ileri, şura, bura, ora, yukarı, aşağı gibi
sözler ek aldıklarında sonlarında bulunan ünlüler düşmez.
içerde değil içeride, dışardan değil dışarıdan, ilerde değil
ileride, şurda değil şurada, burda değil burada, orda değil
orada, yukarda değil yukarıda, aşağda değil aşağıda vb.
4-Ünsüz Düşmesi:
6-Ünlü Daralması:
***Kimi sözcüklerde türetme ve birleştirme sırasında
“ünsüz düşmesi” görülür.
Son sesi a veya e olan fiil kök ve gövdelerine, şimdiki
zaman eki getirildiğinde kelime sonundaki sesli daralır.
Bunun sebebi “y”nin daraltıcı etkisidir.
küçük – cük → küçücük
ufak – cık
→ ufacık
yüksek – l
→ yüksel–
alçak – l
→ alçal–
seyrek – l
→ seyrel–
ad – daş
→ adaş
ast – teğmen
NOT-1-: “a, e” ünlüleriyle biten fiillerde “-yor” ekinin
dışında hiçbir ek daraltıcı etki yapmaz. Bunun sadece iki
istisnası vardır: “de-” ve “ye-” fiilleri.
“ağlıyor” ağla – yor
“bekliyor” bekle – yor
“söylüyor” söyle – yor → söylü – yor
üst – teğmen → üsteğmen
NOT: Normalde k sesi ile biten kelimelerde genellikle k
sesi düşer. Ama somut bir yer adı bildirirse k sesi düşmez.
kulak›kulakçı,
düşmez)
büyük--ce→büycek…(k sesi düşer)
karın›karıncık,
kapak›kapakçık...(k
sesi
5-Ünlü Türemesi:
“-cık, -cik” ekiyle sözcük türetirken, sözcükte ve ekte
bulunmayan fazladan bir ünlü ortaya çıkar. Bu olaya “ünlü
türemesi” denir.
dar
– cık
→ daracık
az
– cık
→ azıcık
genç
– cik
→ gencecik
bir
– cik
→ bekli – yor
“oynuyor” oyna – yor → oynu – yor
→ asteğmen
Ufak--cık→ufacık
→ ağlı – yor
olumsuzluk
kork-ma-yor›korkmuyor
ekinin
ünlüsü
için
de
gel-me-yor›gelmiyor...
NOT-3-"de-" ve "ye-" fiil köklerine gelecek zaman, istek
kipi, sıfat-fiil ve zarf-fiil eki getirildiğinde veya başka bir ek
getirilip de araya -y- kaynaştırma harfi girdiğinde, bu sesler
(a, e) daralarak ı, i, u, ü olur.
de-yor>diyor
ye-en>yiyen
Not-4
de-e>diye de-en>diyen de-e-lim>diyelim
ye-ince>yiyince
ye-ecek>yiyecek
ne-ye>niye kelimesinde de daralma vardır.
7.Ulama:
Ünsüzle biten kelimelerden sonra ünlü ile başlayan
kelimeler gelirse, önceki kelimenin son ünsüzü, sonraki
kelimenin ilk ünlüsüne bağlanarak okunabilir.
→ biricik
NOT:
Bazı
sözcükler
pekiştirilirken
güçlendirilirken) “ünlü türemesi” olur.
NOT-2-Daralma
geçerlidir.
(anlamca
Bu durum konuşma dilinde kendiliğinden olurken şiir
dilinde özellikle -bazen vezin gereği- yapılır. Buna ulama
denir.
sağlam
→ sa – p – a – sağlam
**Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
yalnız
→ ya – p – a – yalnız
**Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
gündüz
→ gü – p – e – gündüz
*Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
*Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
*Dokuz asrın da bütün halkı, bütün memleketi
NOT: Ulama yapılacak kelimeler arasında hiçbir noktalama
işareti olmamalıdır. Aşağıdaki cümlede ulama yoktur:
Ben, onu aradığımı söylemedim ki...
8. Ünsüz Türemesi
11. “n-b” Çatışması( n-m Değişmesi)
Arapçadan dilimize giren ve özgün biçimlerinde sonunda
ikiz ünsüz bulunan kelimeler Türkçede tek ünsüzle
kullanılır. Bu kelimeler ünlüyle başlayan ek veya yardımcı
fiille kullanıldıklarında sondaki ünsüz ikizleşir:
Türkçede “b” ünsüzünden önce gelen “n” ünsüzü bazı
sözcüklerde “m” ye dönüşür.
hak (hakkı), his (hissi), ret (reddi), şer (şerri), tıp (tıbbı),
zam (zammı), zan (zannı); af (affetmek), his (hissetmek) vb.
9. Metatez ( Göçüşme )
Bir kelime içinde birbirini izleyen iki ünsüzün yer
değiştirmesidir.
10.Ses Aşınması
Birleşen iki sözcükten bir ünlü bir ünsüz düşüyorsa, bu ses
olayına aşınma denir:
Pek+iyi>peki “yi” hecesi düşmüş,
Pazar+ertesi>Pazartesi “er” hecesi düşmüş...
**Konuşma dilinde yaygın bir kullanımla karşımıza çıkar:
Hoca hanım
Mustafa Efendi
hocanım,
Mustafendi...
**-ar, -er ekiyle türetilen bazı sözcüklerde sözcüklerin
köklerindeki ünlülerde de aşınma olur:
Kızıl-ar
Sarı-ar
Yeşil-er
kızar,
sarar
yeşer...
NOT: n-b çatışması özel isimlerde ve birleşik sözcüklerde
gerçekleşmez.
İstanbul, onbaşı, binbaşı vs.
Lavaboyu açmak için çalışıyor. ( tıkanıklığı gidermek )
KELİME BİLGİSİ
Bir dilin anlamlı en küçük ses birliğine sözcük ( kelime )
Bu elbiseler seni çok açtı. ( güzel göstermek )
denir. Sözcükler dilin yapıtaşıdır. Kelime çeşitli anlamları
ve anlam birimlerini içinde barındırır. Bu anlam birimleri
Fidanlar için bahçeye çukur açtık. ( kazmak )
şunlardır:
************************************************
Kavram: Bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve
Gözlerinden yanaklarına yaşlar süzülüyordu. (akmak)
genel tasarımıdır.
Çocuk, kapı aralığından yavaşça içeriye süzüldü. ( girmek)
İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi istenen, özlenen
Hastalık nedeniyle süzülmüş, bir deri bir kemik kalmıştır.(
hayaldir.
zayıflamak)
Terim: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konuyla
ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelimelerdir.
Uçurtma havalanmış, göklerde süzülüyordu. ( uçmak )
Gösteren: Bir kelimeyi oluşturan seslerin her biri, harf.
************************************************
Gösterilen:
Elindeki kitabı bırakıp diğer odaya geçti. ( bir yerden başka
Kelimenin
kavram
yönüdür,
zihinde
çağrıştırılan anlamdır.
bir yere gitmek )
Kavramlaştırma:
Seven, yârinden geçer mi? ( bıramak-vazgeçmek )
Varlık, olay, duygu ve düşünceleri
kelimelerle simge haline getirmektir.
Anlamdandırma: Kelimelere ya da aktarılan iletiye anlam
vermek, onu anlamlandırmaktır.
Bu hastalık sana kimden geçti acaba? ( bulaşmak )
Bütün günüm seni beklemekle geçti. ( harcamak )
************************************************
Gerçek(Temel-ilk-sözlük) Anlam:
Kelimede Çok Anlamlılık
Bir kelimeyi duyduğumuzda aklımıza gelen ilk anlamdır.
Başlangıçta bir varlık ya da kavramı karşılayan sözcük,
Sözüklerdeki anlam sıralamasında birinci sırada geldiği için
zaman içinde yeni anlamlar kazanabilir. Yani bir kelime
“ilk anlam” denilmiştir.
birden çok anlamı karşılayacak hale gelir. Sözcüklerin
birden çok anlamı karşılamasına “çok anlamlılık” denir.
“İnce” sözcüğünü ele alalım. Gerçekte “kalın karşıtı” olan,
nesnelerin eni (genişliği) ile ilgili kullandığımız bu sözcük,
Yatmadan önce pencereyi açmalısın. ( bir şeyi açık duruma
“Üzerinde ince bir gömlek vardı.”
getirmek )
anlamı ile kullanılmıştır.
Kaza sonrası yolu açmak için uğraşıyorlar. ( engeli
kaldırmak )
cümlesinde gerçek
Örnekler:
Yazılıdan zayıf alınca dersten iyice soğudum
“Çocuğu hep ağır çantayı kaldıramadı.”(Gerçek A.)
İnce davranışlarıyla hepimizin gönlünü fethetti.
“Evin camlarını kırmışlar.” (Gerçek A.)
Galiba dün akşam annemi kırdım.
“Bahçedeki kuru otları yakmış.” (Gerçek A.)
Boş laflara karnım tok benim.
“Kuru yapraklar teker teker dökülüyordu.” (Gerçek A.)
İki arkadaş koyu bir sohbete dalmıştı.
“Adamın tarladaki bütün ekinleri yandı.” (Gerçek A.)
Taksit parasını harcayan oğluna köpürdü.
“Balkona astığım çamaşırlar kurumamış.” (Gerçek A.)
Arkadaş, bu kız seninle oynuyor.
“Caminin minaresi çok uzundu.” (Gerçek A.)
“Sarayın aydınlık bir odasından karanlık bir odasına
geçmiştik.” (Gerçek A.)
Gerçek anlam
Mecaz anlam
Zarfı damgaladı.
Adamı
hırsız
damgaladılar.
Köpek kudurdu.
Eve geç kaldığım için annem
öfkesinden kudurdu.
“Çocuk kumsalda oynuyor.” (Gerçek A.)
“Çocuğu ağır işlerde çalıştırmışlar.” (Mecaz A.)
Yatmadan
söndürdü.
“N'olur beni kırma, maça birlikte gidelim.” (Mecaz A.)
Elbisesini lekeledi.
Babasının adını lekeledi.
Hırsız polisin elinden kaçtı.
Ayşe'nin uykusu kaçtı. Bu
işin tadı kaçtı.
“Sınavda yüksek not alamazsam yandım.” (Mecaz A.)
Mecaz Anlam ( Değişmece Anlam )
Bir sözcüğün gerçek anlamından uzaklaşarak, bütünüyle
önce
insanın
Ekmeğin kaç lira olduğunu İstanbul'a
ekmek
bilmiyor musun?
kazanmaya gitti.
parası
Usta motoru yağladı.
Annemi
iyiden
iyiye
yağladım, geç kalmamama bir
şey demez artık.
Ağacı baltaladı.
Enflasyonun
yükselmesi
ekonominin iyiye gidişini
baltaladı.
başka bir anlamda kullanılmasına “mecaz anlam”denir.
Mecaz anlam, “ dolaylama, ada aktarması, istiare,
ocağı Deprem binlerce
ocağını söndürdü.
olarak
kişileştirme, konuşturma, kinaye, ve tariz” gibi yollarla
yapılabilir.
Yan(Yakıştırmaca) Anlam:
Bir sözcüğün temel anlamı yanında, zaman içerisinde
kazandığı yeni anlam veya anlamlara “yan anlam” denir.
Kelime
gerçek
anlamından
tamamen
uzaklaşmaz.
Benzetme yapılarak yan anlam oluşturulur.
Tuğba’nın ayağına çivi batmış. (G.A.)
Masanın bir ayağı kırılmış. (Y.A.)
Kazadan sonra koluma iki diliş attılar. (G.A)
Gömleğinin kolları kırışmış. (Y.A.)
Bu olayda mutlaka onun da parmağı vardır.
Son otobüse yetişemezsem, işte o zaman yandım.
Toplantıda bize çok ağır sözler söyledi.
Cesaretimin kırılmasına sen sebep oldun.
Onun bu pişkinliğine bir anlam veremedik.
Sokakta keskin bir kömür kokusu var.
Kara haber tez duyulur.
Gömleğimin düğmesi düşmüş. (G.A.)
Televizyonu açmak için şu düğmeye basacaksın. (Y.A.)
Sağ gözüm iki gündür sulanıyor. (G.A.)
Arabanın anahtarı masanın alt gözünde olacak. (Y.A.)
Yemek yerken ağzını kapamalısın. (G.A)
Mağaranın ağzı örümcek ağlarıyla kaplanmıştı. (Y.A.)
Çuvalın ağzını sıkıca bağladım. (Y.A.)
Terim Anlam
Ayakkabısının burnu yırtıktı. (Y.A.)
Ünlü şarkıcı burnuna estetik yaptırmış. (G.A.)
Bilim, sanat, spor ya da bir meslek dalıyla ilgili kavramları
karşılayan sözcüklere “terim” denir. Bu terim olan kelimeler
hangi bilim dalına ait ise o bilim dalıyla ilgili bir cümlede
kullanılması ise terim anlamdır.
Bu ders kafiye çeşitlerini işleyeceğiz. (Edebiyat)
Bu cümlenin özne ve yüklemini kim bulabilir?
(Dilbilgisi)
Maçın uzatma dakikalarında hakem, penaltı verdi.
(Futbol)
Yuvasından düşen yavru kırlangıcın kanadı kırılmıştı.
(G.A.)
Çocuklar maket uçağın iki kanadını da kırmışlar. ( Y.A.)
Partide çektiğimiz bütün resimler yanmış. (Yan A.)
Hazan mevsiminde kurumuş yapraklar gibi. (Yan A.)
Seninle mağaranın ağzında buluşuruz.(Yan Anlam)
Oyunun
üçüncü
Paragraf başı yapmayı unutmayın. (Yan Anlam)
heyecanlıydı. (Tiyatro)
Kuşu uzun süre kafeste tutmayın. (Yan Anlam)
Ülkemiz hangi meridyenler arasında yer almaktadır?
Dağın eteklerine kar yağmıştı. (Yan Anlam)
(Coğrafya)
Uçurtmasına sarı bir kuyruk bağlamıştı.( Yan Anlam)
Çile Bülbülüm adlı şarkının bestesi ve güftesi Sadettin
Ayakkabının burnunu yere vurdu.( Yan Anlam)
Özcan’a ait. (Müzik)
Masanın gözündeki kitapları getir.( Yan Anlam)
Verilen cümlede sıfatları bulunuz.(Dil bilgisi)
Defterin yaprağını yırtmışlar. ( Yan Anlam)
Tarlaları yine nadasa bıraktık. (Tarım)
Boru dirseğinden su sızdırıyor. ( Yan Anlam)
Ekvator Dünya’mızı ikiye bölen sanal bir çizgidir.
Çocuğun çürük dişi çekildi. ( Gerçek Anlam)
(Coğrafya)
Testerenin dişi kırılmış. ( Yan Anlam)
Notalara düzgün yerleştirememişsin. (müzik)
Sarımsakta iki diş var. ( Yan Anlam )
3. dava bugün görüşülecekmiş. (hukuk)
perdesi
oldukça
hareketli
Ameliyata 3 uzman doktor girdi. (tıp)
Şovale resim yapmayı kolaylaştırır. (resim)
Ortaçağ M.S. 5. yüz yıl ve 13. yüzyıllar arasını
kapsayan dilimin adı. (tarih)
ve
SÖZCÜKLER ARASI ANLAM İLİŞKİLERİ

Doğru haber veren gazeteler de var. (Gerçek anlam)

İki noktadan tek doğru geçer. (Terim anlam)
A) Eş Anlamlı(Anlamdaş) Kelimeler: Sesleri(yazılışları)

Olaya bir de şu açıdan bakalım. (Mecaz anlam)
farklı, anlamları aynı olan sözcüklere eş anlamlı (anlamdaş)

İkizkenar üçgenin taban açıları eşittir. (Terim anlam)
sözcükler denir.
Türkçede sözcükler arasında eş anlamlılıktan çok, yakın
Argo Anlam:
anlamlılık vardır.
 Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından
kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.
 Argo, dil içinde bir dil gibidir.
olduğu görülür.
NOT: Bir sözcüğün eş anlamlısı kullanıldığı cümleye göre
 Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı
yakalama isteğidir.
değişebilir.
Bu elbise bana bol oldu. (geniş)
 Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır.
sorumsuz
Türkçedeki eş anlamlılık, yabancı kökenli sözcüklerden
bunlardan birinin Türkçe, öbürünün yabancı kökenli sözcük
 Küfürle karıştırılmamalıdır.
ve
sözcüklerin sayısı çok azdır.
kaynaklanır. Eş anlamlı kelimelere bakıldığında genellikle
 Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir.
 Bağımsız
Bu nedenle Türkçede eş anlamlı
yaşayışın
dilidir
denebilir.
Örnekler:
Bu sene bol para kazandım. (çok)
de
Ekinler büyümeye başladı. (olgunlaşmak)
Kampanyaya ilgi büyüyor. (artmak)
O eskiden güçlü bir çocuktu
Güreşçimiz rakibinden daha kuvvetli.
abdestini vermek: azarlamak
arakçı: hırsız
aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek
röntgenci: kadınları gizlice gözetleme alışkanlığı olan erkek
mektep çocuğu: acemi, toy
zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak
manita: sevgili
moruk: yaşlı insan
torpil : adam kayırma
çakmak (sınıfta kalmak)
yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek
Annesine çok değerli bir hediye almış.
Kıymetli eşyalarını bir kutuya yerleştirdi.
O yıllarda köyümüzde mektep yoktu.
Okul, kişiyi pek çok yönden eğitir.
B)Eş Sesli (Sesteş) Kelimeler: Yazılışları ve söylenişleri
aynı, anlamları farklı olan sözcüklere “sesteş sözcükler”
denir.
Adresimi hemen bir kenara yaz.
Bu yaz yurtdışına çıkmayı düşünüyorum.
Depodaki bidonlar ağzına kadar dolu.
Bu mevsimde buralarda dolu yağar.
Ben, sizinle gelmek istemiyorum.
Çenesinde küçük bir ben vardı.
C) Zıt(Karşıt) Anlamlı Kelimeler: Birbirine bütünüyle zıt
Yaralı yolcu, çok kan kaybediyor.
Güler yüzüne, tatlı sözlerine kandım.
olan durum ve kavramları ifade eden sözcüklere “karşıt
anlamlı sözcükler” denir.
Yazın başı pişenin kışın aşı pişer.
Küçücük bir kara parçası için savaş çıkacaktı.
Senin kara gözlerin aklımı başımdan aldı.
Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır.
Tok, acın halinden anlamaz.
Kadının sol eli kapıya sıkışmış.
El sözüne kanıp da yuvanı yıkma.
İyi evlat babayı vezir, kötü evlat rezil eder.
Akıllı düşününceye kadar, deli oğlunu everir.
Düğün evine hangi yoldan gideceğiz?
Sinirinden annesinin saçını yolmuş.
Kurunun yanında yaş da yandı.
Çiftlikteki atların bakımıyla kim ilgileniyor?
Koridorun dar olmasına karşın, odalar gayet geniş.
Canı bir şeye sıkıldığında suya taş atar.
Sağlam yumurtaları paketlere diz, çürük yumurtaları ise
çöpe at.
Okulunuzda kaç tane bilgisayar var?
Yaylaya gece yarısı varmışlar.
Yıllardır kâr eden şirket, sen gidince zarar etmeye başladı.
Arabamın hem içini hem dışını güzelce yıkadım.
Köylü kadınlar çayın kenarında çamaşır yıkıyorlar.
Yemeğin üzerine bir bardak demli çay iyi gider.
Kimi gün güldük, kimi gün ağladık; koca bir ömrü tükettik.
Basketçiler uzun, halterciler kısa boylu olur.
Altınlarını sandığın içine saklamış.
Paraya az, morale çok ihtiyacımız var.
Terli terli buzlu su içmiş, sonra da hastalanmış.
Bu sınavda dört yanlış, bir doğruyu götürüyor.
Küçük bir salla karşı kıyıya geçtik.
Çocuğu hemen bakkala sal, kahve ile şeker alsın.
Bedenim yaşlandı, fakat ruhum hâlâ genç
NOT: Bir sözcüğün olumsuzu, onun karşıt anlamlısı demek
Yakın Anlamlı Bazı Kelimeler
değildir. Sözcüğün olumsuzu ile karşıt anlamlısı birbirinden
farklı şeylerdir.
gül–
olumsuzu → gülme– zıt anlamlısı → ağla–
neşeli olumsuzu → neşesiz karşıt anlamlısı → üzgün
gel-
olumsuzu → gelme-
mutluluk-sevinç
usanmak-sıkılmak
eş–dost–ahbap
çekinmek–kaçınmak
beklemek–durmak
küsmek–gücenmek–darılmak
uğraşmak-didinmek
iste-dilemek
zıt anlamlısı → gitE) Genel ve Özel Anlamlı Kelimeler:
Anlamca kapsamı geniş olan sözcüklere genel anlamlı
sözcükler, anlamca kapsamı daha dar olan sözcüklere de
özel anlamlı sözcükler denir.
Varlık- canlı- hayvan- keçi- Ankara keçisi.
Gül → çiçek → bitki → canlı
* Çocuk, geleceğin teminatı olduğundan ben çocuğumun
iyi yetişmesini istiyorum. ( 2. si 1. sine göre daha özel)
* Kitap, insanın en iyi dostudur. ( genel)
D) Yakın Anlamlı Kelimeler: Yazılışı ve okunuşu farklı
olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini
* Bu kitabı arkadaşıma ödünç verdim. (özel )
* Eğitim- öğretim sadece okulda yapılmaz ( genel)
tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan
kelimelerdir
* Okulumuz, şehrin en eski binasıdır. (özel )
Yakın anlamlı sözcüklerde anlamca eşitlik yoktur. Bu
E)Nicel ve Nitel Anlamlı Kelimeler:
nedenle
yakın
anlamlı
sözcükler
kullanılmamalıdır.
gelişigüzel
***Kavramların sayılabilen, ölçülebilen, azalıp çoğalabilen
özelliklerini
gösteren
sözcüklere
“nicel
Kardeşim sana küsmüş.(kesinlik-aşırılık)
sözcükler”denir.
Kardeşim sana kırılmış.(esneklik)
Bu binadaki dairelerin oldukça geniş odaları var.
Kardeşim sana gücenmiş.(üzülmek)
Ağacın uzun dallarını testereyle kestim.
Kardeşim sana darılmış.(gücenip görüşmez ol-)
Okul, yüksek binaların arasında kalmış.
anlamlı
Sırtında ağır bir çantayla güç bela yürüyordu.
İşyerime yakın bir ev satın almak istiyorum.
Örnek: İri taş, büyük halı, küçük bardak, temiz yol vs.
***Varlıkların
nasıl
olduğunu,
niteliğini
gösteren;
sayılamayan, ölçülemeyen bir değeri, özelliği ifade eden
sözcüklere
“nitel
anlamlı
sözcükler”
denir.
NOT:
Ekşi yoğurdu ayran yaparak değerlendirebilirsin.
Annemin lezzetli yemekleri burnumda tütüyor.
Deniz pırıl pırıl parlıyordu.
(Burada pırıl pırıl ikilemesi yansıma sözcük gibi gözüküyor
Güleç yüzüyle çevresine neşe saçıyordu.
ancak sese dayalı olmadığından yansıma sözcük değildir.)
Cimri insanların kimseye hayrı dokunmaz.
Gözleri ışıldıyordu.
Okula yırtık ayakkabılarla gidiyordu.
(Yine bu cümlede ışıldamak yansıma sözcük değildir. )
Örnek: kötü gün, mutlu adam, neşeli insan, garip davranış
Kuşlar sabaha kadar öttüler.
vs.
NOT: Sözcükler cümle içindeki kullanımına göre bazen
nicel bazen de nitel anlamlı olabilir.
Okul yıllarında onunla yakın arkadaştık. (nitel anlam)
Stadyum evimize çok yakındı. (nicel anlam)
Arkadaşlarına karşı her zaman sıcak davranır. (nitel anlam)
(Bu cümlede ötmek bir eylemdir yani fiildir. Ancak yansıma
sözcük değildir.)
H) Somut ve Soyut Anlamlı Kelimeler: Beş duyu
organımızdan en az biriyle algılayabildiğimiz varlıkları
karşılayan sözcüklere “somut anlamlı sözcükler” denir.
Rüzgâr, yağmur, soğuk, sıcak, ekşi, acı, çiçek, gürültü,
aydınlık, karanlık, mavi…
Dışarıda oldukça sıcak bir hava var. (nicel anlam)
G)Yansıma Sözcükler: Doğada duyulan seslerin taklit
edilmesi yoluyla oluşan seslerdir. Yani doğadaki varlıkların
( insan, hayvan, rüzgâr, vs.) çıkardıkları sesin sözcüklerle
ifade edilmesidir.
Köpek sabaha kadar havladı.
Bizim herif sabaha kadar horladı.
Beş duyu organımızdan herhangi biriyle algılayamadığımız
kavramları ifade eden sözcüklere “soyut anlamlı sözcükler”
denir.
Meşin kırbaç şakladı.
Kin, iyilik, kötülük, nefret, kıskançlık, ayrılık, özlem, aşk,
Dişlerini gıcırdatmadan konuş lütfen.
sevgi, üzüntü, mutluluk, vicdan, umut, sevinç, keder…
Televizyonun içinden çıtırtı geliyor.
SOYUTLAMA: Anlam genişlemesi yoluyla somut anlamlı
bir sözcük soyut anlam kazanabilir. Bu duruma“soyutlama”
denir.
Başarımın anahtarı planlı çalışmaktır.
( Bu cümlede “anahtar” kelimesi kilidi açıp kapamak için
kullanılan araç olarak kullanılmamıştır. Kelime bu cümlede
“yöntem-yol” olarak kullanılmıştır. Bu da kelimenin
kazanmış olduğu soyut anlamdır. Yani somut olan “anahtar”
kelimesi bu cümlede soyut anlamda kullanılmıştır.)
Katı atıkları ayrı poşetlere koymalısınız. ( Bu cümlede
* "Kendi yağıyla kavrulan bir aileydi.
“katı” sözcüğü somuttur. )
Müdür, iş yerinde katı kurallarıyla biliniyordu.
( Bu cümlede ise “katı” sözcüğü gerçek anlamının dışında
Somutlamanın olabilmesi için bir soyutun olması şarttır.
Aksi halde sadece kişileştirme veya benzetmeler söz
konusu olur.
yani mecaz anlamda kullanılmıştır. Bu sözcük “düşünce ve
"Ben bir ceviz ağacıyım Gülhaneparkı'nda." benzetmesinde
davranışlarında beli kurallara sıkı sıkıya bağlı olmak”
benzeyen öğe olan "ben" somuttur, kendisine benzetilen öğe
anlamında kullanılarak soyut anlam kazanmıştır.
olan
"ceviz
ağacı"
da
somuttur.
O halde
burada
somutlamadan söz edilemez. Burada sadece benzetme
Zavallı kızı bir odunla evlendirdiler. (anlayışsız) (
“odun”
kelimesi
gerçek
anlamının
kullanılmıştır.)
Bir ateş düştü içime yanarım da yanarım. (hüzün)
(
“ateş”
kelimesi
gerçek
anlamının
vardır.
dışında
dışında
kullanılmıştır.)
"Akşam
loşluğunda
deniz,
gülümsüyordu
bize."
kişileştirmesinde benzeyen öğe olan "deniz" somuttur ve
yine somut olan "insan"a benzetildiği için somutlamadan
söz edilemez.
"Eridim bir güzelin yüzünden." cümlesinde ise psikolojik
durum "erimek'le somutlanmıştır. Yani somutlama
vardır.
“Bu sorunu çözmenin başka bir yolu olmalı.” cümlesinde
“yol” kelimesi somuttur. Ancak cümlede “yöntem”
anlamında kullanılarak soyutlama yapılmıştır. Çünkü yol
“Ümitlerim
somuttur, yöntem soyuttur.
“ümitlerim” kelimesi soyuttur. Ancak bu cümlede
SOMUTLAMA: Soyu anlamlı bazı sözcükler kullanıldığı
cümleye göre somut anlam kazanabilir. Buna “somutlama”
denir.
Somutlamalar, genellikle kişileştirmelerle ve
benzetmelerle yapılır
Görünmez kanatlarıyla hatıralar camlara çarpıp duruyor.
(özlem)
Bu işyerinde herkes kurallara uyar sen de kuralları
çiğneyemezsin.
Bizi zamanında dinlemedi, şimdi bırakın çürüsün kahvehane
köşelerinde.
Dün olanları duyunca hepimize ateş püskürdü.
Onun sözleri bizi yaraladı.
Bu disiplin onu ve arkadaşlarını biledi.
Yaptığı iyilikler karşısında hepimiz ezildik.
"Yiğidin sevdiği güzel olursa ömrü ardından sökülür gider."
Burada soyut bir kavram olan "ömür" bir yumağa
benzetilerek somutlanmıştır.
Somutlamalara özellikle deyimlerde sık rastlanır.
* "Kabına sığamaz oldu son zamanlarda."
* "Yine mi bir çam devirdim?"
* "İpin ucunu kaçırırsanız, hiç iyi olmaz."
bana
yoldaş
oldu.”
Cümlesindeki
“yoldaş olmak” sözüyle bir varlığa benzetilmiş ve
somutlama yapılmıştır.
SÖZCÜKLERDE ANLAM DEĞİŞMELERİ
Anlam değişmesi, bir sözcüğün başlangıcında ifade ettiği
anlamda daralma, genişleme belirmesi ya da bir zaman
sonra
başka
bir
anlamı
karşılar
hâle
gelmesidir.
Sözcüklerdeki başlıca anlam değişmeleri şunlardır:
a. Anlam Genişlemesi:
Bir sözcük başlangıçta bir varlığın, eylemin bir bölümünü
ya da türünü karşılarken zamanla onların tamamını anlatır
duruma gelmesidir.
“Gökyüzünde yıldızları seyrettik uzun süre.” örneğinde
“yıldız”
sözcüğü eskiden
sadece gök cismi
olarak
kullanılırdı. Günümüzde ise anlam genişlemesine uğrayarak
“büyük
sanatçı-büyük
sporcu
vb.”
anlamlarda
da
kullanılmaktadır.
“Oraya
ulaşabilmek
için
okulun
çevresinden
dolaşmalısınız.” Cümlesinde ise “çevre” kelimesi eskiden
b. Alam Daralması
“bir şeyin yakını” anlamında kullanılırken günümüzde
anlam genişlemesi yoluyla “muhit-ortam-geometri terimi...”
olarak kullanılmaktadır.
Kelimelerin geniş bir anlama sahipken zamanla eski
anlamlarının bir türünü veya bir bölümünü karşılar duruma
Örneğin, "yağlı" sözcüğü "yağı çok olan" anlamını taşır.
Bu, yağlı sözcüğünün temel anlamıdır.
gelmesidir.
Örneğin, bugün kullandığımız “oğul” ve “oğlan” sözcükleri
"Yağlı bir müşteri görse hemen ellerini ovuşturur."
eskiden hem kız hem erkek çocukları için kullanılırdı. Şu
cümlesinde "varlıklı, zengin" anlamında kullanılmıştır.
anda
ise bu sözcük
yalnızca
erkek çocuklar
için
kullanılmaktadır. Bu anlam daralmasıdır.
Örneğin, “zannetmek” anlamında kullanılan “sanmak”
"Böyle yağlı bir iş hiç kaçırılır mı?" cümlesinde ise
kelimesi eskiden “düşünmek, yaşamak, öldükten sonra
"yağlı" sözcüğü, "çok fazla zahmet çekmeden, bol kazanç
dirilmek” gibi anlamları karşılıyordu. Görüldüğü gibi bu
sağlayan" anlamında kullanılmıştır. Görüldüğü gibi "yağlı"
kelime anlam daralmasına uğramıştır.
sözcüğü
anlam
kazanmıştır.
genişlemesi
yoluyla
yeni
anlamlar
Örneğin, “davar” kelimesi eskiden her türlü mal, varlık
anlamındayken bugün “ koyun, keçi, inek vb.” anlamları
karşılamaktadır. Yani anlam daralmasına uğramıştır.
Kelimelerdeki
bu
anlam
değişmesi
iyi
yönde
( anlam iyileşmesi ) veya kötü yönde ( anlam kötüleşmesi )
olabilir.
c.1.Anlam İyileşmesi
Bir sözcüğün kötü bir anlam taşırken zaman içinde iyi bir
anlamda kullanılması durumudur.
Örneğin, eskiden “mareşal” sözcüğü at bakıcısı olarak
kullanılırdı. Bu gün ise ordudaki en yüksek rütbe anlamında
kullanılmaktadır. Yani kelimenin anlamı iyileşmiştir.
Örneğin,
eskiden
“yavuz”
sözcüğü
kötü-hırsız
anlamlarındaydı. Bugün ise yiğit-kahraman anlamlarında
kullanılmaktadır. Yani anlam iyileşmesi söz konusudur.
Örneğin, eski Türk kavimlerinde “emek” sözcüğü “acıeziyet” anlamlarında kullanılırdı. Günümüzde ise bir işin
yapılması için harcanan beden ve kafa gücü anlamındadır.
Kelimenin anlamında iyileşme vardır.
c. Anlam Değişmesi
Örneğin, eski metinlerde “çocuk” sözcüğü domuz yavrusu
anlamında kullanılırken günümüzde ise küçük yaştaki oğlan
Bir sözcüğün başlangıçta karşıladığı anlamdan uzaklaşarak
veya kız anlamlarında kullanılmaktadır.
zaman içinde başka bir anlamı karşılayacak duruma
gelmesidir.
c.2.Anlam Kötüleşmesi
Anlamı iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kötü veya
kötüye doğru giden bir anlam kazanması durumudur.
Örneğin, “canavar” sözcüğü eskiden “canlı hayvan”
anlamında
kullanılırken
bugün
uğrayarak
“abani
yırtıcı
ve
anlam
kötüleşmesine
hayvan”
anlamında
kullanılmaktadır.
Örneğin, Arapçada geçen “ukala” sözcüğü “akıllar”
anlamındayken bugün “ kendini bilgili sanan, bilgilik
taslayan”
anlamında
kullanılmaktadır.
Yani
anlam
kötüleşmesine uğramıştır.
Örneğin, “keleş” sözcüğü eskiden “ yiğit, cesur, çok
yakışıklı, iyi huylu” anlamlarında kullanılırken bugün anlam
kötüleşmesine uğrayarak “ çirkin, kötü, kel” anlamlarında
kullanılmaktadır.
SÖZCÜKLER ARASINDAKİ ANLAM OLAYLARI
3-Kinaye ( Değinmece )
1-Dolaylama
Bir sözü hem gerçek hem de mecaz (değişmece) anlama
Bir kelime ile anlatılabilecek bir kavramı, birden fazla
gelecek bir biçimde kullanmadır. Kinayede asıl anlatılmak
kelime ile anlatmaya “dolaylama” denir. Dolaylamada
istenen mecaz anlamdır.
benzetme esastır.
**Bu yük onu çok yıprattı.
Bu sene bacasız sanayi gelirleri düştü. (Turizm)
Bu cümlede “yük” sözü gerçek anlamıyla “ağır bir nesne”,
Delikli demir icat oldu mertlik bozuldu. (Tüfek)
mecaz anlamıyla yaşamın ağır sorumluluğudur.
Bu yöremiz kara elmas açısından zengindir. (Kömür)
**Bu lekeyi kolay kolay çıkaramazsın.
Yazarın bu romanı da beyaz perdeye aktarıldı. (Sinema )
Bu cümlede leke sözü gerçek anlamıyla “kir izi”, “mecaz
anlamıyla” namusa dokunur suçtur.
Büyük kurtarıcı kurtuluş meşalesini Samsun’da yaktı.
**Bir gün ektiğini biçersin.
( Atatürk )
Bu
cümledeki
gerçek
anlam
“tarımsal
etkinlik”,
mecaz anlam, “yaptıklarının karşılığını göreceksin” dir.
**Yaptığı hatayı fark edince yüzü kızardı.
Bu cümledeki gerçek anlam “yüzünün renk değiştirmesi”,
mecaz anlam “utanmak”tır.
**Çok sevdiğim ve güvendiğim dostum kara günümde
elimden tuttu.
Bu cümledeki gerçek anlam “elinden tutmak”, mecaz anlam
2-Güzel Adlandırma
İnsanlarda
ise “ yardım etmek”tir.
iğrenme,
korku
gibi
olumsuz
duyguları
4-Tariz ( İğneleme ):
çağrıştıran sözcükler yerine bu kavramları daha güzel
Bir insanı iğnelemek maksadıyla, bir sözü karşıt anlamını
sözcüklerle anımsatmaya denir.
düşündürecek biçimde kullanmaya tariz diğer adıyla
ince hastalık
Verem
Börü( yabani hayvan)
Cin, peri
iyi saatte olsunlar
Kusmak
Ölmek
kurt
iğneleme
sanatı
denir.
Ayrıca
diğer
ismi
“Dokunaklı Söz Sanatı” dır.
Araba o kadar hızlıydı ki, yürüyerek geçebilir.
istifra etmek
vefat etmek, son yolculuğunu çıkmak
Kör
Aferin oğlum Ahmet, Bu yolda devam et.
görme engelli
Tuvalet
Bu yürekli insan, tavşandan çok korkar.
yüznumara, ayakyolu
Apartmandaki kibar (!) adam söyledi bize bunları.
Eksik etek: Kadın
Böyle çalışırsan (! ) Türkiye birincisi olursun.
Gapı kızı: Hizmetçi
Kara dam: Mezar
Kıyımsız: Cimri.
Çırpıcı: Hırsız.
O kadar cesurdu ki örümcekten bile korkardı.
Bozalak: Kel.
Cin arabası: Bisiklet
Öyle akıllı ki iki kere tekrarlamadan ne söylendiğini
kavrayamıyor.
Hediye namıyla bir şey gönderme
Âlem sele gitti gözüm yaşından
Âdet edip hiç misafir kondurma
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Komşunun evi yanar iken söndürme
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
El kârıyçin bir adımda uzanma
7-Benzetme:
****************************
Aralarında çeşitli yönlerden ilgi bulunan iki varlıktan zayıf
olanı güçlü olana benzetme sanatıdır.
Her nereye gidersen eyle talanı
Öyle yap ki ağlatasın güleni
Bir saatte söyle yüz bin yalanı
El bir doğru söz söylerse inanma.
NOT: Her benzetme bir karşılaştırmadır; ama her
karşılaştırma bir benzetme değildir.
**Şenyuva apartmanı bodrum katı Kutu gibi bir dairede
otururlar.
**Yollar köyleri saran eskimiş çerçevelerdir.
5-Kişileştirme( Teşhis ):
İnsan dışındaki canlı cansız varlıklara insan özelliği
kazandırmaktır.
NOT: Her teşhiste aynı zamanda kapalı istiare vardır.
**Unutmakta haklısın kömür gözlüm haklısın…
** Gözlerim çalışmaktan kan çanağına döndü.
** Deniz misali gözleri vardı.
** Odanın konforu, sanki kral dairesiydi.
* *Kepçe kulağı, hepimizi güldürürdü.
**Güzel yârim gitti diye pınar ağladı.
**Menekşeler külahını kaldırır.
**O çay ağır akar, yorgun mu bilmem,
Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem.
Benzetmede dört öğe vardır:
***Âh bu türküler, köy türküleri Ana sütü gibi candan Ana
sütü gibi temiz.
a) Kendisine Benzetilen: Ana sütü
b) Benzeyen: Köy türküleri
**Dağlara yaslanıp yatan güneşi
Yaralı, hastadır, yorgundur sandım
**Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi.
**Yeni aldığım kitaplar bana güzel hikâyeler anlattı.
c) Benzetme Edatı: Gibi
d) Benzetme Yönü: Candan, temiz
NOT: Benzetme edatı olarak “gibi” den başka; kadar, sanki,
güya, nitekim, meğer ki, misal, andırmak… gibi sözcüklerde
kullanılabilir.
8-Deyim Aktarması(İstiare-Eğretileme):
6-Mübalâğa (Abartma):
Herhangi bir durumu, olayı ya da gerçeği olduğundan daha
Benzeyen ve kendisine benzetilenden yalnız
kullanıldığı benzetmedir.
birinin
a. İnsana Özgü Kavramların Doğaya Aktarılması:
büyük ya da küçük göstererek anlatma yöntemine mübalağa
Ovadaki bütün çiçekler el ele tutuşmuş, hep bir ağızdan
(abartma) denir.
şarkı söylüyorlardı.
Sevinçten göklere zıpladım.
Güneş soldu puslu bir dağın
omzunda.
Gittiğini duyunca bir kez daha öldüm.
Bir ah çeksem, karşıki dağlar yıkılır.
Korkudan, yüreğim ağzıma geldi.
Bir bakışın. yüreğimi deldi geçti.
Bütün gün çalışmaktan iğne ipliğe döndü.
Gülen ayvam, ağlayan narımsın.
Öteki
vapurlarda
severlerdi
kaptanlarını.
Kuşlar neşe içinde cıvıldaşıyor.
Gönül bir kafeste tutsaktır. Uçmak ister uçamaz.
NOT: İnsana özgü kavramların doğaya aktarılmasına
yazında kişileştirme denir. Bu anlam olayında, Benzeyenbenzetilen ilişkisi olup benzetilen (insan) gösterilmediği
için, aynı zamanda kapalı eğretilemeden söz edilir.
b. Doğaya Özgü Kavramların İnsana Aktarılması:
d. Doğadan Doğaya Yapılan Aktarma:
Doğadaki bir varlığı, kavramı anlatmak için başka bir varlık
ya da kavramı kullanmaktır.
Ay, damlıyordu yaprakların arasından.
Gökyüzü bu sabah kurşunla kaplı.
Kalbim yırtılıyor her nefesimde.
Uludağ etekleri al ipekten bu akşam.
Bedir’ in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sabaha kadar uluyan rüzgâr bizi uyutmadı.
Dalgalanır deli gönül şafakta.
Kükreyen denizi beraber seyrettik
Sevinçten, heyecandan uçuyordum.
Yumuşak huylu bir insan olduğunu hemen anladım.
9-Mecaz-ı Mürsel(Ad Aktarması):
Ne tilkidir o, onu ben bilirim.
Bir sözü benzetme amacı gütmeden bir başka söz yerine
Kanadı altına almak
Kedi olalı bir fare tuttu.
kullanmaktır. Bunda, parça söylenip bütün, genel söylenip
Kurtlarını dökmek
Kuyruğunu kısmak;
özel çağrıştırılabilir. Ya da iç-dış, eser-yazar ilişkisi
NOT: Doğaya özgü kavramların insana aktarılması olayında
"kapalı eğretileme" örneklerine de rastlanır. Örneğin,
kurulabilir.
Parça-Bütün İlişkisi
"Ablam babamı görünce yumuşadı." tümcesinde yalnız
benzeyen ("ablam ") gösterildiği için "kapalı eğretileme" söz
Saçımı hep bu berberde kestiririm. ( Saçların tamamı değil
bir bölümü )
konusudur.
Gemi bir sabah vakti Samsun’a yaklaştı. ( Samsun’un
c. Duyularla İlgili Kavramların Birbirine Aktarılması
kendisi değil bir parçası olan liman )
Burada gerçek anlamı duyularımızdan biriyle ilgili bir
sözcük, başka bir duyumuzla ilgili bir kavrama
uygulanmaktadır.
Marmara’da her yelkenli uçar gibi neşeli. ( Geminin parçası
Örneğin, "sert, yumuşak, keskin,.." sözcüklerinin gerçek
anlamı dokunma duyusuyla ilgilidir. Bu sözcükleri aşağıdaki
örneklerde görüleceği gibi, öteki duyularla ilgili kavramları
anlatmakta da kullanabiliyoruz:
Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor. ( Bayrağın
yelken söylenmiş geminin tamamı kastedilmiştir. )
parçası hilal yazılmış bayrağın tamamı kastedilmiş. )
Bu içkinin sert bir tadı var.» tatma
Yumuşak sözlerle ortalığı yatıştırdı.»işitme
Aşağıdan keskin bir koku geliyordu, »koklama
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı./sıcak " »
görme dokunmaya
Kadının acı çığlığıyla yerimizden fırladık. ( tatma-duyma)
Bu
eserinde
sıcak
( dokunmadan- görmeye)
renkler
kullanmış.
Kan tükürsün, adını candan anan dudaklar. ( Parça dudak
bütün ise insanın kendisidir. )
İç-Dış İlişkisi
Yön-Ülke İlişkisi
Tabağını bitirmeden sofradan kalkma.
Batı, aile kurumunu güçlendirmeye çalışırken, bir yandan da
Doğu’nun aile yapısını bozma çalışmalarını devam ettiriyor.
Evden izin almadan bir yere gitme.
Şişler hazır olunca mangalı yak.
KARIŞIK ÖRNEKLER
Sınıf bu hafta sonu pikniğe gidecek.
Yaşar Kemal’i lise yıllarımda okudum.
Biz tatildeyken evdeki saksıları sulamayı da unutma.
Haberi duyunca bütün ev ayağa kalktı.
Salondaki soba gürül gürül yanıyordu.
Ayağını çıkarmadan içeri girme.
Bu acılı haberi ona hangi dil söyleyebilir?(insan)
Yer-İnsan İlişkisi
Bütün köy meydanda toplandı.
İstanbul olimpiyatlara hazırlanıyor.
Gökten sicim gibi bereket yağıyor.(yağmur)
Bu üzücü olaya Anadolu büyük tepki gösterdi.
Turnuvaya ünlü raketler katılıyor. (Sporcu)
Sanatçı-Eser İlişkisi
Yaylıya binip, bir tur attık. (Araba)
Yahya Kemal’i okumadan şiirin zevkine varamazsınız.
Ferdi Tayfur’u dinlemek beni rahatlatıyor.
10-Konuşturma ( İntak ):
Nitelik-Kişi İlişkisi
İnsan dışı varlıkları insan gibi konuşturmaya “intak” denir.
Halk müziğinin beğenilen seslerindendi. ( Nitelik: Güzel
NOT: İntak bulunan her yerde doğal olarak kişileştirme
sesli olması Kastedilen: Sanatçı )
(teşhis) de vardır, ancak teşhisin( kişileştirmenin) olduğu her
Mehmet
Akif
edebiyatımızın
güçlü
kalemlerindendi.
( Nitelik: Yazarlık Kastedilen: Sanatçı )
yerde intak yoktur.
Mor menekşe: “ Bana dokunma!” diye bağırdı.
Aklı ersin ermesin sevdama / Senden yanayım, dedi yeşeren
dal, senden yanayım.
Bugün şu gördüğün yüce çınar: “İki yüz yaşındayım, artık
yoruldum.” diyerek bana bütün dertlerini anlattı.
Neden-Sonuç İlişkisi
Gökyüzünden bereket yağıyordu. ( Berekete sebep olan
yağmur kastedilmektedir.)
KELİME GRUPLARI
Bunun hesabını senden er geç soracağım.
A) İKİLEMELER ( TEKRAR GRUPLARI )
Bisiklet sürmeyi düşe kalka öğreneceksin.
Bir nesneyi veya hareketi karşılamak için eş görevli iki
kelimenin meydana getirdiği kelime grubudur.
İkilemeler
arasında
kesinlikle
noktalama
Turnuvaya genç yaşlı pek çok sporcu katılmıştı.
Evin taksitlerini ödeyebilmek için gece gündüz çalışıyordu.
işareti
kullanılmaz.
Yaşlı kadının önünü kesip ileri geri konuşmuşsun.
Yengem ucuz pahalı demiyor, gördüğünü alıyor.
İkilemeler daima ayrı yazılır.
İkileme Çeşitleri:
1) Aynı kelimenin tekrarıyla oluşan ikilemeler:
ağır ağır,
güzel güzel, tatlı tatlı, konuşa konuşa, atlaya
atlaya, koşa koşa, deste deste, soğuk soğuk,
Sabah sabah demli çay içilir mi?
“Nasıl da tatlı tatlı gülerdin yüzüme / Senden başkasını
görmezdim.
3)
Eş/Yakın
Anlamlı
Sözcüklerin
Bir
Arada
Kullanılmasıyla Oluşan İkilemeler:
akıllı uslu, güçlü kuvvetli, mal mülk, ağrı sızı, ar namus,
ev bark, çanak çömlek, açık saçık, doğru dürüst,
yorgun argın, gizli saklı, ağzı burnu, saçı başı, delik deşik,
arada sırada, sessiz sedasız, güle oynaya…
Geçkin yaşına rağmen güçlü kuvvetli bir adamdı.
Karanlığa kalmamak için hızlı hızlı yürüyordu.
Bu konu hakkında doğru dürüst konuşamadık.
Girdiğimiz pastanede çocuklar için yapılmış renk renk
Şimdiye kadar doğru dürüst bir işte çalışmadım.
şekerlemeler vardı.
Bilinen en eski çanak çömlekler Çatalhöyük’te bulunmuştur.
Sıcak sıcak simitlerim var.
Ağabeyi bize soğuk soğuk espriler yapardı.
Serviler nazlı nazlı sallanıyordu bu güzel havada.
2) Zıt anlamlı kelimelerle oluşan ikilemeler:
iyi kötü, gece gündüz, er geç, acı tatlı, büyük küçük, ucuz
pahalı, az çok, genç yaşlı, ileri geri, düşe kalka,
yoğunu, irili ufaklı…
varını
Arada sırada ailecek pikniğe giderdik.
Çantasını vermemekte direnen kadını delik deşik etmişler.
Çalışan bayanların en büyük çilesi, yorgun argın eve gelip
bir de yemekle uğraşmaktır.
6) Yansıma Sözcüklerle Oluşan İkilemeler:
mışıl mışıl, şırıl şırıl, şangır şungur, gacır gucur, rap rap, horul
Eş dost yardımına koşmuştu.
horul, gurul gurul, fokur fokur, takır tukur, vızır vızır…
Gazeteler yalan yanlış bilgilerle doluydu
Sobanın yanına kıvrılmış, mışıl mışıl uyuyor.
Ortalıkta ses seda yoktu.
Mutfaktan şangır şungur sesler geliyor.
4) Biri Anlamlı Biri Anlamsız Kelimelerle Oluşan
Otobüsler, minibüsler, taksiler vızır vızır işliyor.
İkilemeler:
eğri büğrü, eski püskü, ufak tefek, yırtık pırtık, tek tük,
bölük pörçük, çarpık çurpuk…
Ünlü şarkıcının evi, eski püskü eşyalarla doluydu.
Yağsız kalan kapılar gacır gucur ötüyordu.
Tenceredeki süt fokur fokur kaynıyor.
Çocuklar rap rap yürüyen askerleri ilgiyle izledi.
Ağaçların dallarında tek tük sararmış yapraklar kalmıştı.
Bu kitabımda, çocukluk dönemime ait bölük pörçük
anılarım var.
Eğri büğrü dallardan güzel bir kulübe yapmış.
Evliliğimizin ilk yıllarında ufak tefek sorunlar yaşadık.
Şehrin bu yakasında çarpık çurpuk binalar yükseliyor.
7) “m” Harfi ile Yapılan İkilemeler:
şaka maka, çatal matal, kaşık maşık, çocuk mocuk, oyun
moyun, para mara…
Şaka maka okulu da bitirdik.
Çocuk mocuk dinlemem, alırım ayağımın altına!
5) İkisi de Anlamsız Kelimelerle Oluşan İkilemeler:
eciş bücüş, ıvır zıvır, abur cubur, karman çorman, allak
bullak, ıcığını cıcığını, abuk sabuk…
Panik havası daha şimdiden piyasaları allak bullak etti.
Reçetedeki eciş bücüş yazıyı binbir güçlükle okuyabildim
Kadıncağızın evini beş dakikada karman çorman etmişler.
Böylesi ıvır zıvır işlere ayıracak vaktim yok benim.
Sürekli abur cubur yediğim için kilo alıyorum.
Benim hakkımda abuk sabuk sözler söylemişsin.
--İKİLEMELERLE İLGİLİ NOTLAR--
NOT-6-: İkilemeler cümle içinde “AD” göreviyle
NOT-1-: İkilemeyi oluşturan sözcükler çekim eklerini
alabilir.
el ele, diz dize, göz göze, nefes nefese, baş başa, arka
kullanılabilir.
Çocukları
için
Canlarım
benim,
arkaya, kıyıda köşede, arada sırada, sağdan soldan, eli ayağı,
saçı başı, kaşı gözü, uzaktan uzağa…
varını
yoğunu
ikileme (AD)
malım mülküm
ikileme (AD)
harcamıştı.
size
feda
olsun
İnşaat kazısında çıkarılan çanak çömlekler beş yüzyıl
öncesine aitmiş.
İkileme (AD )
NOT-2-: İkilemeyi oluşturan sözcükler yapım eki almış
olabilir.
günlük güneşlik, irili ufaklı, güçlü kuvvetli, kırık dökük,
yerli yersiz, dalgın dalgın, dertli dertli…
NOT-3-:
İkilemeyi oluşturan sözcükler ayrı yazılır.
İkilemeyi
oluşturan
sözcüklerin
arasına
kullanılabilir.
Havuzun
çünkü
ikilemeyi
oluşturan
sözcüklerin arasına kısa çizgi konmaz.)
(Yanlış;
kırık
Evdeki
Bu
abuk
taşlar
vardı.
dökük
eşyaların
hepsini
çöpe
attım.
çünkü ikilemeyi
oluşturan
sabuk
fikirleri
Sınıfta
kaldığını
öğrenince
hüngür
Havuzun üzeri çerçöp dolmuştu.
Bu küçük kümeste yüzden fazla civciv yetiştiriyor.
NOT-5-: İkilemeler deyim içinde geçebilir.
Yabancı basın, Fatih Terim’i yere göğe sığdıramıyor.
Elden ayaktan düşünce kimseler istemez bizi.
Ben artık o işlerden elimi ayağımı çektim
hüngür
ağladı.
İkileme (ZARF)
Ben
gelene
kadar
akıllı
burada
uslu
oturun.
İkileme (ZARF)
Televizyon
Akşama cızbız köfte yapalım mı?
sokuyor?
kullanılabilir.
olmuş ikilemeler bitişik yazılır.
civciv, cızbız, çerçöp, fısfıs, şipşak, cırcır (böceği), çıtçıt,
dırdır, fırfır, hımhım, hoşbeş, şıpşıp (terlik), yüzgöz (olmak)
darmadağınık, darmaduman, karmakarışık.
kim
İkilemeler cümle içinde “ZARF” göreviyle
NOT-8-:
sözcüklerin arasına virgül konmaz.)
NOT-4-: Zaman içerisinde kalıplaşarak birleşik sözcük
kafana
İkileme (SIFAT)
bitişik yazılmaz.)
gündüz
ufaklı
İkileme (SIFAT)
gecegündüz (Yanlış; çünkü ikilemeyi oluşturan sözcükler
gece,
irili
İkileme (SIFAT)
gece gündüz (Doğru)
(Yanlış;
içinde
hiçbir
noktalama işareti (virgül, kısa çizgi vb.) konmaz.
gece-gündüz
İkilemeler cümle içinde “SIFAT” göreviyle
NOT-7-:
tamirinden
az
çok
İkileme (ZARF)
anlarım.
B) DEYİMLER
4.Çoklukla mastar hâlinde olduklarından fiil çekimine
girerler.
Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı bir anlamı olan,
Mastar
halinde
olmayan
deyimler
de
bulunmaktadır.
ilgi çekici bir anlatımı bulunan, ifadeyi daha zengin kılan,
iki veya daha fazla kelimeden meydana gelen, kalıplaşmış
"Burnunu çekmek" deyimi, "burnunu çekti"; "bozuk
söz topluluklarına "deyim (tabir)" denir.
çalmak" deyimi, "bozuk çaldı"; "güçlük çıkarmak" deyimi,
"güçlük çıkardı"
“ipe un sermek” deyimi “ipe un
seriyorsun” biçiminde çekimlenebilir.
“Dünkü çocuk, can pazarı, eski hamam eski tas, çantada
keklik” gibi deyimler mastar halinde değildir.
Deyimlerin Özellikleri:
1. Kalıplaşmış sözlerdir. Yerleri değiştirilemez; bir
kelime çıkarılıp, aynı anlama da gelse yerine başka bir
kelime konamaz.
"Eli yüzü düzgün" deyimi, "yüzü eli düzgün" biçiminde;
"baş kaldırmak" deyimi, "kafa kaldırmak" biçiminde
5.Anlatıma güzellik, canlılık ve çekicilik katmak için bu
şekilde kullanılırlar. Bu bakımdan, genel kural niteliği
taşımazlar.
değiştirilip söylenemez; söylense de deyim olmaz.
6.Kimi ikilemeler de çoklukla deyim sayılmaktadır.
2. Kısa ve özlü ifadeler taşırlar. Bir kavramı, bir
"Allak bullak", "oldum olası", "takım taklavat", "süklüm
düşünceyi, bir olayı az sözle belirtmek ya da daha etkili
püklüm", "ev bark" gibi.
kılmak için kullanılırlar.
3.En az iki kelimeden oluşurlar. Bir kısmı kelime grubu,
bir kısmı da cümle hâlinde biçimlenmiştir.
"Günaha sokmak, içini dökmek" ve "elifi görse mertek
sanır", "burnu yere düşse almaz" gibi.
7. Gerçek anlamlı olan deyimler de bulunmaktadır.
bin pişman olmak, Hem suçlu hem güçlü, Çoğu gitti azı
kaldı, yükte hafif pahada ağır
8. Sadece mecaz anlam taşıyan ikilemeler de vardır.
bir tasla iki kuş vurmak, eşeğini sağlam kazığa bağlamak,
gözü gibi sakınmak, kafa yormak, etekleri zil çalmak, göze
girmek…
Örnekler:
İnsan içine çıkamamak, açlıktan nefesi kokmak, açıkta
kalmak, iğneyle kuyu kazmak, çam devirmek, etekleri zil
çalmak, kaleminden kan damlamak, kaşla göz arasında, ah
aksi şeytan, Allah ömürler versin, haddini bilmek, ramak
kalmak, zehir etmek, paha biçilmez, paçayı kurtarmak...
12-Kelimelerin yerleri değiştirilemez. Değiştirildiği zaman
C) ATASÖZLERİ
değişik anlamlar ortaya çıkabilir.
ATASÖZLERİ
Atalarımızın
13-Denenmiş sözler olduğu için doğruluğu herkes tarafından
uzun
denemelere
dayanan
yargılarını,
tecrübelerini, bilgece düşünce ya da öğüt olarak ifade eden
ve
kalıplaşmış
biçimleri
bulunan
halk
tarafından
benimsenmiş özlü sözlerdir.
kabul edilir.
14-Atasözleri yargı bildirir. Genellikle cümle biçiminde
çekimlenir
 Atasözleri genellikle bir, en fazla iki cümleden oluşur.
 Halkın ortak malıdır ve halk tarafından aynı biçimde
söylenir.
 Atasözleri evrensel değerler yanında bir ulusa özgü kültürel
değerleri de yansıtır.
Örneğin "Gözden ırak olan, gönülden ırak olur", "Dağ dağa
Örnekler:
kavuşmaz, insan insana kavuşur", "Vakit nakittir" gibi
atasözleri evrenseldir. Bunlara benzer atasözlerini bütün
dilerde bulmak mümkündür.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Çalma elin kapısını çalarlar kapını.
"Osmanlı, tavşanı araba ile avlar", "Türk'ün aklı aldadır"
gibi atasözleri ise ulusaldır. Bunlara benzeyen atasözleri bir
Acı acıyı keser, su sancıyı. ( Bir güçlüğü yenmek için için
başka bir güç yola başvurmak gerekir.)
ulusun kültürünü yansıtır.
Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
Atasözlerinin Özellikleri
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
1-Halkın düşüncesini anlatır.
Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
2-Ulusaldırlar.
Acı patlıcanın kırağı çalmaz.
3-Kişinin ruhuna hitap ederler.
Acemi katır kapı önünde yük indirir.
4-Kesin tavırlıdırlar ve İnandırıcıdırlar.
Ağaca balta vurmuşlar, sapı bedenimden demiş.
5-Geniş halk kitlelerinin
yüzyıllardan
beri
geçirdiği
denemelerden ve bu denemelerden oluşan düşüncelerden
doğmuşlardır.
6-Yalın sözlerdir, anlatımları açıktır.
7-Doğa olaylarının oluşunu bildirirler.
8-Ahlak aşılarlar, ahlaklı olmayı öğretirler.
9-Bir veya iki cümleden meydana gelirler.
10-Birçoğunda mecaz vardır.
11-Atasözlerinde söz sanatları vardır.
Kartala bir ol değmiş, yine kendi yeleğinden.
Terzi kendi söküğünü dikemez.
D) YANSIMA GRUPLARI
E.2.İsim Tamlaması Grubu: En az iki ismin bir anlam
bütünlüğü içinde oluşturduğu kelime grubuna “isim
tamlaması” denir.
Doğadaki seslerin taklidi sonucu ortaya çıkan sözcüklere “
yansıma sözcükler” denir. Yansımalar ikileme oluşturmak
suretiyle kelime grubu olabilir.
Tamlamayı oluşturan birinci isim tamlayan, ikinci isim ise
tamlanandır. Tamlayan isim –(n)ın-(n)in-(n)un-(n)ün
eklerini, tamlanan isim ise -(s)ı-(s)i-(s)u-(s)ü eklerini alır.
At arabası taş döşeli yolda takır tukur ilerliyordu.
Çocuk, bardaktaki suyu lıkır lıkır içti ve konuşmaya
başladı.
Tenceredeki su fokur fokur kaynıyor.
E) TAMLAMA GRUPLARI
E.1.Sıfat Tamlaması Grubu: Bir sıfat ve bir ismin
oluşturduğu kelime gruplarına denir.
Masmavi deniz bana kucağınız açtı.
Yabancıya birkaç soru sorduk.
Tatlı su kaynağına doğru ilerlerken karşımıza güzel bir
ceylan çıktı.
Açık yeşil elbisesi rüzgârda uçuşuyordu.
Her gün ders çalışır, bir de kitap okurum.
Sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışım, çözülmüyor
Mihriban.
Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni.
Kuru ekmekleri ufalayarak pencereme koymuştum.
Sabahleyin iki güvercin pencereme kondu. Minicik
gagalarıyla ekmek kırıntılarını yemeye başladı.
Denizin kokusu
Yüksekova’nın havası
Kalbimin derinlikleri
Kapı kolu
Okul kuralları
Şekil bilgisi
E.2.a Belirtili İsim Tamlaması: Tamlayanın ve tamlananın
ek aldığı isim tamlamasıdır.
Bana henüz yolun sonu geldi, denmedi.
Duyguların dilinden kim anlar?
Son on yıldır kasabanın yolundan herkes şikâyetçiydi.
Deniz bütün içtenliğiyle ve büyüleyici sesiyle hasretin
türküsünü söylüyordu bize.
O kadar uğraşmama rağmen bilgisayarın monitörünü
kurtaramadım.
Yıllar önce notlarımı tuttuğum ve özenle sakladığım
defterin arasından bir gül yaprağı çıktı.
Beni bu şehre bağlayan en önemli şey denizin kokusudur.
NOT: Belirtili isim tamlamasında vurgu her iki unsurda
da eşittir, ama belirtisiz isim tamlamasında tamlayan
vurguludur.
Ev - in pencere -s – i
akıl-ın yol-u
Dolab - ın kapağ – ı
dondurma-n-ın kaymak-ı
Ceket - in düğme - s – i
masa-n-ın
NOT: Tamlayan ya da tamlanan söylenmemiş olabilir.
Genellikle tamlayanı zamir olan tamlamaların tamlayanı
düşer. Bu yüzden iki isimden de zincirleme tamlama
oluşabilir:
Konuşması herkesi rahatsız ederdi.
Yürüyüşünde de bir asalet vardı.
reng-i
NOT: Belirtili isim tamlamalarında tamlayan ile
tamlanan arasına başka sözcükler girebilir.
Kalemimin ucu bitti.
Kardeşleri ekmek parasını kazanmak için yurt dışına gitti.
"Kerem'in mavi gömleği güzelmiş."cümlesinde araya
"mavi" sıfatı girmiştir.
Okulumuz bu sene her zamankinden daha güzel olacak.
Oğlumun yıllar önce alınan kazağı
ancak tamlananı ek almış olan isim tamlamasıdır.
Çocuğun minik elleri
E.2.b Belirtisiz İsim Tamlaması: Tamlayanı ek almamış;
Osmanlı, bir çınar ağacına benziyordu.
Şehrin günlerdir akmayan suları
Bugünlerde yaşadıklarımdan ötürü rüyalar
İhtiyarın bir kış gecesi ölümü
âleminde
dolaşıyordum sanki.
Üsküdar'ın dost ışıkları
Evin doğu tarafına bakan sokak kapısını açık unutmuştum.
Kocaman bir masası ve koltuğu vardı annemin.
Arkadaşımın bitmek bilmeyen aile sorunları beni üzüyor.
Ders
kitaplarını
bedava
dağıtmakla
devlet
hata
yapmaktadır.
Serinliğini hissettin mi rüzgârın?
NOT: "- den" hal eki tamlayanda kullanılan ilgi ekinin
yerine geçerek belirtili isim tamlaması kurabilir.
"Resimlerin birini de ben alayım."cümlesindeki "resimlerin
birini" sözü belirtili isim tamlamasıdır. Biz bunu
"resimlerden birini" biçiminde de söyleyebiliriz. Yani
sadece tamlayan eki "-in" yerine, aynı işlevi gören "-den"
hâl ekini getirmiş oluyoruz.
Öğrencilerin
bazıları→öğrencilerden
onların biri→onlardan biri
bazıları
NOT: Belirtili isim tamlamalarında bir tamlayan birden
fazla tamlanana bağlanabileceği gibi, bir tamlanan
birden fazla tamlayana da bağlanabilir.
"Evin bahçesi, odaları, mutfağı o kadar geniş
ki..."cümlesinde "evin" tamlayan; "bahçesi, odaları,
mutfağı" sözcükleri de tamlanandır.
"Kırların, çiçeklerin, kuşların, böceklerin neşesi hepimizi
coşturmuştu."cümlesinde "kırların, çiçeklerin, kuşların,
böceklerin" tamlayan; "neşesi" tamlanandır.
Geçenlerde çocuk ayakkabısı almaya kalkınca başıma
gelmeyen kalmadı.
Çoban çeşmesi, hayal iklimleri, ahududu şerbeti, bahçe
kapısı, yazı tahtası, sınıf öğretmeni, erik ağacı, bahçe duvarı,
televizyon sehpası, ayakkabı boyası, ceket düğmesi
NOT: Bazen belirtisiz isim tamlamalarında sıfatın başa
gelmesi dil yanlışlığına yol açar. Bu yüzden sıfat başa
değil, ortaya gelir.
Konya eski milletvekili, (doğru)
eski Konya milletvekili ( yanlış )
devlet eski bakanı(doğru)
eski devlet bakanı (yanlış)
NOT: Belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan ile
tamlanan yer değiştirmez.
NOT: Birinci unsuru özel isim olan tamlamalar, şekil
bakımından
belirtisiz
oldukları
hâlde,
anlam
bakımından belirtili isim tamlaması özelliği taşır.
“İstanbul şehri, Türk Dili, Tuz Gölü”
NOT: Birinci unsuru cümle olan tamlamalar da anlam
bakımından belirtili sayılırlar.
“Ben başaramam” sözünü bir tarafa bırak.
Ortalık bir anda “isteriz” nidalarıyla inledi.
Kiralıktır levhası
Birleşme aşkın mezarıdır iftirası
Not: Günümüzde bu tür tamlamalar,
kullanılmaktadır ki bu, yanlış bir tutumdur.
tamlanansız
“Ben başaramam”ı bir tarafa bırak.
Ortalık bir anda “isteriz”lerle inledi.
Herkes birbirine “şimdi ne yapacağız”ı soruyordu.
NOT: Kimi belirtisiz isim tamlamaları bitişik yazılır:
E.2.d Zincirleme İsim Tamlaması: Başlı başına bir isim
hanımeli, yüzbaşı, aslanağzı, yavruağzı...
tamlaması çeşidi değildir. Bu tür isim tamlamalarının tek
NOT: Bazılarında da tamlayan çoğul eki alabilir:
öğretmenler odası, erkekler hamamı, kadınlar hamamı,
karılar koğuşu...
NOT: Bazı belirtisiz isim tamlamaları
yapılabilirken bazıları yapılamaz.
Kapı kolu
→kapının kolu
belirtili
olur
özelliği, bazen tamlayanın, bazen tamlananın, bazen de
her ikisinin birden herhangi bir isim tamlaması
olmasıdır.
Yani ikiden fazla isimden oluşmasıdır. Bu durum bu kelime
grubunun belirtili veya belirtisiz bir isim tamlaması olma
özelliğini değiştirmez.
Zincirleme denmesinin sebebi de, önceden oluşturulmuş
Telefon görüşmesi→telefonun görüşmesi
olmaz
Yaz yağmuru
→yazın yağmuru
olabilir
tamlanan) daha ekleniyor olması veya iki isim tamlamasının
Çöp kebabı
→çöpün kebabı
olmaz
birleştirilmesidir:
Misafir odası
→misafirin odası
olmaz
[çocuk + (sırt + çanta)] = çocuğun sırt çantası
olan bir isim tamlamasına yeni bir unsur (tamlayan ya da
NOT: Bazı belirtisiz isim tamlamaları, iyelik eki
olmadan kullanılır. Bu durum Türkçeye aykırıdır.
Şiş kebap(kebabı), Gönül Sokak(Sokağı), kestane
kebap(kebabı), Çiçek Otel(Oteli)...
[(su + ses) + nağme] = su sesinin nağmesi
[(şehir + hava) + kirlilik] = şehrin havasının kirliliği
[(hava + tahmin) + rapor] = hava tahmin raporu
[dünya + (kadınlar + gün)] = Dünya kadınlar günü
E.2.c Takısız İsim Tamlaması: Tamlayan ve tamlanan,
tamlama eklerini almaz. Tamlayan, tamlananın hangi
maddeden yapıldığını veya neye benzediğini bildirir. Takısız
isim
tamlamaları
karıştırılmamalıdır.
ile
sıfat
tamlamaları
birbirine
[(çelik + tencere) + marka] = çelik tencere markası
[(çocuk + edebiyat) + dizi] = çocuk edebiyatı dizisi
[(Ali + kardeşi) + (günlük + harçlık)] = Ali'nin kardeşinin
günlük harçlığı
"Macera romanlarının okuyucusu çoktur."
"Saka kuşunun ötüşü çok hoştu."
NOT: Zincirleme tamlamayı oluşturan kelimelerden en
NOT: Sayı grupları en az iki kelimeden oluşur. İkiden fazla
az biri sıfat görevinde kullanılıyorsa böyle tamlamalara
kelime bulunduran sayı gruplarında her unsur kendi içinde
KARMA TAMLAMA denir.
bir kelime veya kelime grubudur.
Karma tamlamalar, isim tamlamalarının tamlayanı ile
Yedi / yüz
sıfat tamlaması
Yedi yüz / elli
sayı grubu
Yedi yüz / elli iki
sayı grubu
tamlananı arasına bir sıfat girmesiyle oluşabildiği gibi, iki
sıfat tamlamasının birleşmesiyle de oluşabilir.
Babamın eski ceketi
Güzel ülkemin güzel çayı
F. SAYI GRUBU
Yedi yüz elli iki / bin
sıfat tamlaması
Yedi yüz elli iki bin / altı
sayı grubu
olur. Vurgu ise sondaki küçük sayıdadır.
Yedi yüz elli iki bin / altı yüz
sayı grubu
NOT: Sayı grubunda dikkat edilmesi gereken en önemli
Yedi yüz elli iki bin / altı yüz / on dört
sayı grubu
Sayı bildiren birden fazla sözcüğün oluşturduğu kelime
grubudur. Sayı grubunda büyük sayı başta küçük sayı sonda
nokta sayıların yazıyla yazıldığında grup oluşturmasıdır.
Rakamla yazılsaydı sayı grubu oluşturmazdı.
Yaş otuz beş yolun yarısı eder.
Tarih on dokuz mayıs bin dokuz yüz on dokuzdu.
Sınavdan üz yüz seksen yedi puan almış.
Tezkeresini almaya tam olarak yüz yirmi beş gün kalmıştı.
NOT: Sayı grubunun sıfat tamlamasından farkı:
1. Sayı grubunda en küçük sayın sonda bulunur:
on / altı,
elli iki bin / dört yüz / kırk iki
2. Sıfat tamlamasında ilk sayı ismi sondaki sayı isminin
adedini gösterir:
Elli / bin,
Basamak sistemine göre sıralanmış sayı isimleri
beş / yüz,
beş yüz / milyon
G. EDAT GRUBU
topluluğudur.
Sayılar sondan başa doğru büyür. Küçük sayı sonda
Bir edatla bir sözcüğün bir araya gelerek oluşturduğu
bulunur.
gruptur.
NOT: Genellikle ara sayılar sayı grubudur.
Her gece eğlendikten sonra sabaha karşı eve gelirdi.
Bir, beş, on, yüz, bin, milyon: Bunlar isimdir.
Dost bildiğiniz düşmanlar ölüm gibi sessiz olur.
İki yüz, beş bin, otuz milyon: Büyük sayı sonda olduğu için
Dün buradan beğendiğimiz elbise tam sana göreydi.
sıfat tamlamasıdır.
On bir, doksan iki, yüz elli dört: Küçük sayı sonda olduğu
için sayı grubudur.
On dakika konuşmak üzere kürsüye çıktı.
Dağılmak ister gibi bir haliniz var.
Yemekten sonra iyi yanmış nar gibi mangalı içeri aldı.
H.BAĞLAMA GRUBU
Bir bağlaçla onun birleştirdiği sözcüklerden oluşan gruptur.
Kırmızı ve Siyah, babalarla oğulları, olmak veya
olmamak, olmak ya da olmamak, Ayaşlı ve Kiracıları, üç
ilâ beş, çalışkan fakat şanssız, para değil mutluluk, güzel
ama vefasız, ne sevinç ne üzüntü, ne mendil ne de bir kol,
eli de ayağı da, ne yer ne yâr; hem annem, hem babam,
Haydi göreyim seni, sözleriyle oradan ayrıldı.
Ey Türk gençliği! Birinci görevin Türk bağımsızlığını, Türk
cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve savunmaktır.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
İlâhî bir kudretin, ebedî bir feyzin var, ey Türk!
Ey tatlı ve ulvî gece, yıllarca devam et.
hem de kardeşim zengin mi fakir mi;
**************************************
Çiçeklerden en çok gülü ve karanfili severim.
“Ey sevgi dalımda ilk açan tomurcuk,
Gül ve bülbül, eski edebiyatımızın ayrılmaz parçasıdır.
Kanımın akışını yenileştiren damar,
Seni de beni de bir iş için çağırmış
Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar,
Doğum günümde bana güzel ama çok güzel bir çanta almış.
İçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk.(Orhan Veli)
Hem sizi hem onları toplantıya çağırmışlar.
Ne müziğe ne sinemaya ilgi duyuyor.
J. UNVAN GRUBU
Her insanın yaşam boyunca geçirdiği sevinçli ve acılı
Unvan bildiren sözcüklerin birlikte kullanıldığı sözcükle
günleri olabilir.
oluşturduğu gruptur.
NOT: Bağlaçların grup oluşturabilmeleri için kelimeleri
NOT: Unvan grubunda ismin yanında unvanlar, meslekler,
birbirine bağlaması gerekir. Cümleleri birbirine bağlarsa
saygı bildiren kavramlar, lakaplar... olabilir.
grup oluşturmaz.
Doktor Ahmet Bey hastasını muayene ederken tanımadığı
Konuyu anladı ama soruları çözemedi. ( Bağlama grubu
bir kişi odasına geldi.
oluşturmaz. )
Bu öğrencinin velisi Kadir Çavuştur.
Seninle sonuna kadar gelirim ancak sözünün eri olmalısın.
( Bağlama grubu oluşturmaz. )
I. ÜNLEM GRUBU
Bir ünlemin açıklayıcısı olan sözcük ya da sözcüklerle
oluşturduğu kelime grubudur Ünlem başta, isim unsuru
sonda bulunur. Vurgu ünlem üzerindedir.
Yaşasın babam geliyor, diye haykırarak yanıma geldi.
Komutanlarından en çok Binbaşı Mehmet Bey’i severdi.
Hoş gelişler ola, Mustafa Kemal Paşa.
Ayşe Hanım bu aralar keyifsiz görünüyor.
Avukat Nizam Özkaya, hukukun toplumsal değişimlere
uygun olması gerektiğini savundu.
Önümüzdeki günlerde Üstad Necip Fazı Kısakürek’i
anacağız.
K. AİTLİK GRUBU
M. BİRLEŞİK FİİL GRUBU
Sıfat yapan “ki” ve ilgi zamiri olan “ki” ile yani aitlik ekiyle
En az iki sözcüğün bir tek fiil anlamını karşılamak üzere
bir ismin bir araya gelerek oluşturduğu gruptur.
oluşturduğu birleşik fiillerdir. Birleşik fiil grubu gerek
Dün akşamki filmi beğenmedim.
yardımcı fiillerle gerekse kurallı birleşik fiillerle oluşabilir.
Sendeki kitabı bir süre ödünç alabilir miyim?
Bunca zamandan sonra nihayet görüşebildik.
İstanbul- Ankara yolundaki çalışma halen devam ediyor.
Salı günkü maça Mehmet gelecekmiş.
Hastayı baka hastaneye sevk ettiler.
Kalbimdeki sevgin hiç bitmez.
Sen konuyu düşünedur, ben biraz dışarı çıkacağım.
L. FİİLİMSİ GRUPLARI
Filimsilerin ( isim fiil- sıfat fiil- zarf fiil ) kendilerinden
önceki
veya
sonraki
sözcüklerle
bir
araya
gelerek
oluşturdukları kelime gruplarıdır.
Ormanda ateş yakmak çok tehlikelidir.
Çocuklar bu yaşta oyun oynamayı çok sever.
Otobüsün erken gelişi herkesi bir anda telaşa soktu.
Evde kitap okumak bana ayrı bir zevk veriyor.
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.
Suyunu içmediğimiz memleket mi kaldı?
Öpülesi ellerini öpemedim ki anne.
Titreyen elleriyle bir şeyler yapmaya çalışıyordu.
Bu yabancı şehirde tanıdık bir yüz görmeyi beklemiyordum.
Bir iş yaparken müzik dinlemeyi çok severdi.
Yağmur yağınca evde duramaz, dışarı çıkar.
Sınıfa girer girmez ders anlatmaya başlıyordu.
NOT:
Her
fiilimsi
bir
sözcük
grubu
oluşturmaz.
Fiilimsilerin sözcük grubu oluşturmaları için bir isimle
birleşmeleri gerekir.
Kardeşim çalışırken uyuyakalmış.
Yazmak, insanı rahatlatan bir eylemdir.
Gelen, gideni her zaman aratır.
Bu olaydan ötürü böyle olacağını hissetmiştim.
CÜMLEDE ANLAM
Cümle: Sözcüklerin yan yana gelerek bir duyguyu, bir
düşünceyi, bir isteği, bir işi, kısacası bir yargıyı tam olarak
anlatabilir duruma gelmiş biçimine cümle denir.
ANLAM İLİŞKİLERİNE GÖRE CÜMLELER
1- Eş anlamlı ya da Yakın Anlamlı Cümleler:
Farklı sözcüklerle kurulan fakat aynı düşünceyi anlatan
cümlelerdir.
Sevgi sadakatle taçlaşmadıkça ömrü kızgın çöllerdeki bir
damla yaş kadardır.
Sadakatin olmadığı bir sevgi uzun ömürlü olamaz.
Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemeyen insan yeni
okyanuslar keşfedemez. (Andre Gide)
Hayatında riskleri göze alamayan insan başarılı olamaz.
İki saat önce ortalık çok sakindi, şimdi göz gözü görmüyor.
Doğaya can veren yağmur bir köye ölüm getirdi.
3-Neden-Sonuç Cümleleri:
Bu
tür
cümlelerde,
gerçekleşmesine
neden
yargılardan
biri,
diğerinin
olmaktadır.
Eylemin
hangi
gerekçeyle yapıldığını bildiren cümlelerde neden sonuç
ilişkisi vardır.
Bu tip yargıları bulmak için yükleme “niçin, ne sebeple,
hangi sebeple” sorusu sorulabilir.
Salıncağın ipi kopunca çocuk yere düştü.
Sınavda heyecanlandığı için bazı soruları yapamadı.
Bakımsızlıktan ev harabeye dönmüştü.
Eğer bir insan hangi limana yelken açtığını bilmiyorsa,
hiçbir rüzgâr işine yaramaz.
Belirli bir hedefi olmayan insan, hangi olanaklara sahip
olursa olsun başarılı olamaz.
Yaşam tüm güzelliklerinin yanında olumsuzlukları da
barındırır.
Yaşam içinde siyah da bulunan bir gökkuşağıdır.
Konuyu oldukça genel yönleriyle ele almışsınız
Konuyu ayrıntılara girmeden işlemişsiniz.
Hiçbir suçlu, kendi yargıçlığından kurtulamaz.
Suçlular yaşamları boyunca kendilerini yargılar.
Eskiden çok vakti yoktu, onun için uzun yazılar yazardı,
şimdi vakti bol; daha kısa ve güzel yazılar yazıyor.
Kısa ve özlü yazmak için uzun zamana ihtiyaç vardır.
Matbaanın bulunmasıyla okuma yazma oranı arttı.
Aşırı sıcaklar can kaybına yol açtı.
Yoğun kar yağışı nedeniyle yollar trafiğe kapatıldı.
Hediye almadım diye bana darılmış.
Yoğun kar yağışı yüzünden Ankara - İstanbul seferleri iptal
edilmiş.
Malzeme yetersizliğinden inşaat yarım kaldı.
Seni ziyaret edemedim, çünkü hastaydım.
Yağmurun yağmasıyla herkes içeri kaçıştı.
Yorgun olduğu için işi erken bıraktı.
Kazanamama korkusuyla gece gündüz çalışıyor.
Şiire yaşlı bir şair gibi başlamak, genç bir şair gibi onu
sürdürmek gerekir.
Şiir, deneyim ve coşkunun ürünüdür.
2-Karşıt Durum Bildiren Cümleler:
Bir cümlede birbirine ters iki durumun ya da karşıt iki
yargının birlikte verildiği cümlelerdir.
Sınava çok İyi hazırlandım, yine de kötü geçti.
Adamın yüzündeki yumuşak ifade bizimle konuşurken
birdenbire sertleşmişti.
Maddi imkânsızlık yüzünden okuyamamış.
Yemeği çok beğendi; tok olduğu halde iki tabak yedi.
Adresi bilmiyorduk; evi bulmak için çok uğraştık.
NOT: Neden-sonuç ilişkisi bildiren cümlelerde mutlaka
bitmiş, sonuçlanmış bir iş, durum vardır. Sonuç bildirmeyen
cümlelerde neden-sonuç ilişkisi yoktur.
Dışarısı günlük güneşlik, sımsıcak, hâlbuki burada
Kilo verebilmek için her gün bir saat yürüyor.( Burada
tamamlanmış, bitmiş bir iş yok. Bir amaç var.)
paltolarımız bile bizi ısıtmaya yetmiyor.
Babasından izin alabilmek için uğraşıyor.
Derin boğazlara girdiğinde coşup köpüren ırmaklar, düze
inince miskinleşiyor.
O sakin, beyefendi, kibar insan gitmiş; kaba, kavgacı, kibirli
biri onun yerini almıştı.
İki aydır, kiralık ev bulabilmek için şehri dolaşıyor.
4-Amaç-Sonuç Cümlesi:
Öznenin işi, hareketi gerçekleştirme amacı ve sonucu
cümle içinde verilir. Bu tür cümlelerde "için, diye, üzere,
dolayı, ötürü. maksadıyla..." ifadeleri sıkça geçer.
Bu ifadelerden bazıları "sebep-sonuç" bildiren cümlelerde
de geçebilir. Amaç-sonuç cümlelerinde sonuç cümlesine
"hangi amaçla, hangi maksatla, ne amaçla” soruları sorulur.
*Konuşma, patlatırım.
 İfade Ettiği Anlamlar Göre Cümleler:
1. Varsayım Cümleleri:
Bir durumun sonucunun ne olduğunu bilmeden onu
kendimize göre bir sonuca bağlamaya “varsayım”
diyoruz.
NOT: Bu tür cümleler de ise iki yargının bir tanesi işin
yapılma amacını anlatır ki; yargılardan bir tanesi hâlâ
yapılmamıştır.
NOT: Öyle olmadığı halde öyleymiş gibi kabul etmektir.
Borçlarından kurtulmak için evini satmış.
Diyelim ki bu yıl sınavı kazandın
Ailesini görmeye Almanya’ ya gitmiş.
Başbakan, ticari anlaşmalar yapmak üzere yurtdışına
çıkıyor.
Bu, bizi birbirimize düşürmek maksadıyla söylenmiş bir
sözdür.
Şair, şiirinde herkes anlayabilsin diye yalın bir dil kullanmış.
Varsayalım ki aniden çıkageldi.
Yarına kadar işlerimizi bitirdiğimizi varsayalım.
Farz et ki uçak seferleri iptal edildi.
Onunda senin gibi davrandığını düşün.
Diyelim ki onunla görüştün, sonra ne yapacaksın.
Farz edelim ki okulu bitirdin.
Yazar, eleştirmene şirin görünmek maksadıyla ikiyüzlü
davranıyor.
Konuşma yapmak
heyecanlanırsam.
Yoksulluktan kurtulmak için şehre göç etmiş.
Bir an için bu güzelim ülkede yaşadığını düşün.
5-Koşul-Sonuç Cümlesi:
Bu beş yüz sayfalık kitabı iki saatte okuduğunu düşünelim.
Bir olayın, durumun gerçekleşmesinin başka bir olaya,
duruma bağlandığı, şart koşulduğu cümlelerdir.
Sizi gördükçe kardeşimi hatırlıyorum.
Pikniğe gideriz ancak hava açmalı.
için
kürsüye
çıktığımda
da
Tut ki İstanbul'daki trafik sorunu tümüyle çözüldü.
Kabul edelim
getire­mediler.
ki
söz
verdikleri
tarihte
siparişleri
Diyelim ki doğanın kucağında şirin bir eviniz var.
Ders çalışırsan televizyon izleyebilirsin.
NOT: Varsayım cümlelerinde genellikle “ diyelim ki, farz et
ki, düşünelim ki, tut ki vs” gibi ifadeler bulunur.
Kitabı geri vermek üzere alabilirsin.
2- Tahmin ve Olasılık Cümleleri:
Kitap okuyunca düşünce dünyamız gelişir.
Bir sanat eserinin kalıcılığı biçim güzelliğine bağlıdır.
Bir işe başladı mı mutlaka bitirirdi.
Kapın her çaldığında beni hatırla.
*Sanatçı yapıtında toplumu anlatırsa ölümsüzleşir
*Akşam baban gelsin, alışverişe çıkarız.
*Müzik dinleyebilirsin ama sesini fazla açmayacaksın.
*Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin.
İhtimal, olasılık ve tahmin, bazı verilere dayanarak
gelecekteki bir şeyi, bir olayı kestirmek, onun olabilme
ihtimalini göz önünde bulundurmaktır.
Bu tür cümleler, gerçekleşme şansı, ihtimali, tehlikesi olan
bir durumu veya olayı ifade ederler.
Tahmin cümlelerinde olayların akışından hareketle sonuç
görülmeye çalışılır.
Kesinlik taşımayan, öznel yargılardır; cümleyi söyleyenin
kendince ulaştığı bir sonuçtur.
Bu kış, şiddetli geçebilir.
Dün beni arayan Hakan olmalı.
*Bizim buralara yağmur yağdıkça her yer toprak kokardı.
Dün evde değildim, Fikret beni aramıştır.
*Her güneş doğduğunda beni hatırla.
Zannederim bu konuyla ilgileniyorsunuz.
Sevdiği insanlar uzaklara gidince bizi aramıştır.
**Kitabın sonuna bir de kaynakça konsa iyi olur.
Yarın okulunuzda sizi ziyaret edebiliriz.
** Konuyu iyice anlamak istiyorsan, önce tekrar et, sonra da
bol bol soru çöz.
NOT: “e-bil- yeterlilik fiili, malı-meli gereklilik kipi ve
sanırım, galiba, belki herhalde, sanki zannederim ki” gibi
ifadelerle tahmin ve olasılık anlamı verilebilir.
3-Ön Yargı Cümleleri:
Bir olay veya kişiyle ilgili değişik sebeplerden dolayı
önceden edindiğimiz olumlu veya olumsuz yargılardır.
Olay veya kişiyle ilgili herhangi bir bilgiye sahip
olmadan peşin olarak aldığımız kararlardır. Kısaca
özetlersek ön yargı, sonuçla ilgili önceden karar
vermektir.
** Oyunda günlük yaşamın derinliğine fazlaca girilmeseydi,
oyun daha derli toplu olurdu.
**Siyah eteğin üstüne mavi desenli gömleğini giyersen sana
daha çok yakışır.
5-Beğenme-Takdir Etme Anlamı Veren Cümleler:
Bir sözü, bir eseri ya da bir davranışı iyi ve güzel bulma
ifadesidir.
Gereksiz betimlemelerden kaçınan, yoğun bir anlatım ilk
bakışta göze çarpıyor.
*Göreceksiniz kitabım çok satacak.
*Biliyorum çok fazla seyirci toplamayacak bu oyun.
Roman aradan geçen bunca yıla rağmen konusuyla,
üslûbuyla hala genç.
*Sanat dışında amacı olmayan filmler, ülkemizde ilgi
görmez.
Helâl olsun delikanlıya, rakibinin sırtını bir hamlede yere
getirdi.
*Yine birtakım projeler
sonuçlandırılamayacak.
hiçbiri
Her türlü rezaletin yaşandığı bu çevrede dürüst ve tertemiz
bir insan olarak yetişti.
* Ülkemizde hiçbir zaman, bir yapıtın değerlendirilmesinde
sanatın kuralları ölçüt alınmaz.
Eserlerinde yapaylığa kaçmadan, duygularını içten ve yalın
bir şekilde dile getirir.
*Bu kitap, piyasaya çıktığında çok ses getirecek.
Bozkırların ortasında açılmış sapsarı bir çiçektir bu şiirler.
*Bu sınavı kazanacağını hiç sanmıyorum.
6-Karşılaştırma Cümleleri:
açıklanacak,
ama
*Yeni şiirinde başarılı olacağını sanıyorum.
*Bu takım bu yıl şampiyon olamaz.
*Onun çevresindeki olaylara geniş açıdan bakması mümkün
değildir.
*Ali’yi bilirim, o toplumun değer yargılarının dikkate
Aralarında anlamca ilgi (ilişki) olan iki kavramı benzerlik
ya da zıtlık yönünden kıyaslamadır.
“Sütten beyaz dişleri var.” cümledeki dişlerin beyazlığı,
sütün beyazlığıyla karşılaştırılmıştır.
NOT: Karşılaştırma cümlelerinde genellikle “en, daha,
kadar gibi” ifadeler dikkat çeker.
almaz.
4-Öneri Cümleleri:
Herhangi bir konuda bir şeyin değiştirilmesi veya
düzeltilmesi gerekiyorsa bunun nasıl olması gerektiğini
belirten cümlelerdir. Yani bir eksikliğin giderilmesi için
teklif öne sürmektir.
*Sinema da tiyatro gibi görsel bir sanattır.
*Doğu Anadolu’nun kışı Akdeniz Bölgesi’ne göre daha
çetin geçer.
*Yahya Kemal de Necip Fazıl da şiirlerinde ölüm temasına
çok yer vermiştir.
*Bu yılki ürün geçen yıla nazaran daha bereketliydi.
**Hikâyede olayların yeri ve zamanı iyi tahlil edilip, yazıya
aktarılmalıdır.
*Sanatçı, diğer çağdaşlarına göre daha sade bir dil
kullanmıştır.
**Daha güzel yazılar yazmak için büyük şairleri kendine
örnek almalısın.
*Ressam bu yapıtında ise diğerlerine göre daha canlı
renkleri kullanmıştır.
**Övgüye değer işler yapmayı ilke edinin.
*Yeni şiirler eski şiirlere göre daha anlaşılır bir dille; ama
daha anlaşılmaz imgelerle yazılmaktadır.
**Sabır bir erdemdir sakın ondan vazgeçmeyin.
**Kendinize belli bir amaç çizin.
**Güler yüzlü olmayan dükkân açmasın.
*Öğretmen, sınıfın en çok konuşanını öne oturttu.
*Öykülerini de okudu; ama bunları şiirleri ve oyunları kadar
beğenmedi.
7-Tanım Cümleleri:
Herhangi bir şeyin ne olduğunu anlatan “Bu nedir?”
sorusuna cevap verebilen cümlelere “tanım cümlesi”
diyoruz.
Kitap, size istediğiniz zaman ders vermeye hazır bir
öğretmendir.
Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle
bağlantılı, tuzlu su kütlelerine deniz denir.
Atkı, soğuğa karşı omuzlara, başa, sırta ve boyna alınan
örtüye denir.
Toplumun onlarca yıldır unutmadığı bu kitapta Türk
toplumunun başından geçenler anlatılmıştır.(Konu)
9- Öznel ve Nesnel Anlatımlı Cümleler:
Öznel Anlatım
Doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye değişen,
doğruluğu tartışılan düşüncelerin anlatıldığı yargılara
öznel yargı denir. Bu yargıların kullanıldığı anlatıma da
öznel anlatım denir. Bu cümlelerde (yargılarda) bence
ifadesi vardır.
*Çorum, tarihi ve doğal güzellikleriyle eşsiz bir şehrimizdir.
*Şair söyleyiş güzelliğiyle türkü tadında bir şiir sunuyor
bize.
Kafiye, mısra sonlarındaki ses benzerliğidir.
*Konferansa katılanların saçma sapan fikirleri beni iyice
sıkmıştı.
Sanat, hayatı yüceltme ve daha anlamlı kılma çabasıdır.
*Yazar, sürükleyici anlatımı ve ilginç betimlemeleriyle
okuyucuyu olayın içinde yaşatıyor.
Faylar boyunca çökerek oluşan çukurlara graben denir.
8-Üslûp ve İçerik Cümleleri:
İçerik konu demektir. Yazar ne anlatıyor, neden
bahsediyorsa yani konu neyse içerik odur. Cümlemiz
konuyla ilgili bir cümle ise içerik cümlesidir.
*Çatık kaşları, yaralı yüzüyle insanı ürküten bir havası
vardı.
* Yeşilliklerin içinde bir dere kenarı, insana huzur verir.
Sanatçının dili kullanma biçimi, anlatım şeklidir.
Konuyu yani içeriği nasıl anlattığı ise üslup ile ilgilidir.
* Bu uçsuz bucaksız deniz, insana yaşamdaki zavallılığını
anımsatır.
Sanatçı, eserinde gerçekleri kısa, yalın cümlelerle dile
getirmiştir.(Üslûp)
* Başarılı olmak için, her şeyden önce başarıya koşullanmak
gerekir.
Yazar yapıtında 1.Dünya Savaşı yıllarındaki insanların
çektiği acıları gözler önüne serer.(Konu)
* Oltayı atıp saatlerce beklemek bana zaman kaybı gibi
geliyor.
Betimlemelerde sıfatlara sıkça yer veren sanatçı cümleleri
uzun tutmuştur.(Üslûp)
* Cahit Sıtkı’nın şiirlerinin tadı başka bir ozanda yoktur.
Romanda, Batı’nın yaşam tarzına özenen bir ailenin yavaş
yavaş çöküşü anlatılır.(Konu)
Şairin, şiirlerinde oldukça az kullanılan sözcüklere ve
deyimlere yer vermesi dikkati çeker.( Üslup )
Atasözü ve deyimlerle
getirmiş.(Üslup)
anlatımı
Reşat Nuri bu eserinde
kullanmıştır.(Üslup)
daha
kendine
akıcı
özgü
Yazar, çocukluğunu bu öyküde anlatmıştır.(Konu)
bir
hale
dil
* Kendisine yapılan iyiliği takdir etmeyecek insan yoktur.
Nesnel Anlatım
Doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye değişmeyen,
deney ve gözleme dayanan tarafsız yargılara nesnel yargı
denir.
Bu yargıların kullanıldığı anlatıma da nesnel anlatım
denir. Nesnel yargılarda duygu ve izlenimlere yer
verilmez.
*Filmde olaylar küçük bir kasabada geçiyor.
*Eser dört bölüm halinde sinemaya uyarlanmış.
*Turizm gelirleri geçen yıla oranla yüzde 5’lik bir artış
göstermiştir.
*Artık bahar geldi derken birden bire hava bozmuş; damlar,
sokaklar, kırlar, karla örtülmüştü.
*Aruz ölçüsüyle yazılan şiirde nazım birimi dörtlüktür.
*Az konuşan, doğruyu söyleyen, söylediğini tartan bir
adamdı.
*Dört perdede oluşan bu oyunda yazar, aile bireyleri
arasındaki sorunları anlatır.
*Şinasi’nin yazdığı Şair Evlenmesi, Türk edebiyatında ilk
tiyatro örneğidir.
* Türkiye’de ilköğretim 7 yıl önce 8 yıla çıkarıldı.
* Zeytinin en çok yetiştiği bölge Ege’dir.
*Söylenenleri hiç duymuyormuşçasına dalgın ve düşünceli
bir tavırla işini yapmayı sürdürdü.
*İçli, çok duygulu bir adamdı; konuşurken herkesi ağlatırdı.
*Yeşilin açığından koyusuna değin bütün tonlarıyla
bezenmiş ağaçların süslediği yamaçlardan, tepelerden
geçtik.
11- Eleştiri ve Değerlendirme Bildiren Cümleler:
Herhangi bir kişi, eser, olay, olgu veya konunun olumlu ve
olumsuz; doğru ve yanlış; iyi ve kötü yanlarını belirten
cümlelerdir.
**Bu roman dönemin sosyal olaylarını aydınlatmak için bir
başyapıt sayılır. (olumlu eleştiri)
**Eser edebi açıdan çok başarılı. (olumlu eleştiri)
**Eserin dili çok ağırdı ve okuyucunun anlaması çok zordu.
(olumsuz eleştiri)
* Bursa nüfus yönüyle Türkiye’nin beşinci büyük kentidir.
* Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun şiir türünde yapıtı
yoktur.
* Nurullah Ataç bu yazısında “ve” bağlacını kullanmamıştır.
* Ülkemizdeki tiyatro izleyicisi sayısında bu yıl artış oldu.
* Türkiye’nin yıllık ithalatı, ihracatından fazladır.
10- Betimleme Cümleleri:
Bir varlığın ya da bir manzaranın zihinde
canlandırılabilecek biçimde anlatıldığı cümlelerdir. Bu
cümlelerde gözlem ön plandadır. Sıfatlar bolca kullanılır.
*Geniş balkonlu ve güzel manzaralı bir ev almayı
düşünüyor.
*Karanlık basınca tepedeki evlerde gaz lambalarının titrek
ışıkları göze çarpar.
**Başarılı ama tembel bir öğrencidir. (hem olumlu hem
olumsuz eleştiri)
Bir sanat eserinin, sanatçının ya da herhangi bir durumun
iyi ya da kötü yönlerini ortaya koymaya veya
özelliklerini belirlemeye değerlendirme denir.
Değerlendirmeler öznel ya da nesnel nitelik gösterebilir.
*Yazarın bu romanında çok etkileyici bir anlatım var.
* Yazar, sürekli gerilimler yaratarak okurun ilgisini hep
canlı tutuyor.
* Son sergideki resimlerinde, yeşil tonları kırmızı tonlardan
daha çok kullanmış.
*Yazarın anlatımında bir tek düzelik ve kuruluk görülüyor.
*İnsanların yalnızlaştığı günümüzde sevgiye çok muhtacız.
*Aklına gelen her şeyi söyleyen insanların sonu budur işte.
*Son derece sakin, sinek uçsa sesi duyulacak kadar sessiz
bir odadayız.
*Bu gidişle çocukların neşeyle koşup oynayacağı yeşil alan
kalmayacak.
*Yeşil, yumuşak çimenlerin üzerine oturmuş, göz­lerinden
birbiri ardı sıra yuvarlanan gözyaşları arasından bana
bakıyor.
*Davranışları etkilemede iletişim araçlarının büyük etkisi
vardır.
*Köyün üzerini örten kara bulutlar gitmiş, yerini masmavi
gökyüzüne bırakmıştı.
12-Aşamalı Durum Bildiren Cümleler:
Bir olayın, durumun olumlu ya da olumsuz yönde
giderek değiştiğini anlatan cümlelerdir.
*Kadın, her geçen gün biraz daha kötüleşiyor.
*Bu çocuğun günden güne huyu değişiyor.
*Ülkemiz her geçen yıl biraz daha büyüyen ekonomisiyle
gelecekte gelişmiş ülkeler seviyesine çıkacaktır.
*Zavallı adam sürekli zayıflıyor, her geçen gün biraz daha
küçülüyordu.
*Uçak önce havalandı, sonra yavaş yavaş bulutların
arasında kayboldu.
*Hastamız günden güne iyiye gidiyor.
*Kurşun sırtından girince, asker önce dizlerinin üzerine
çöktü, sonra boylu boyunca yere yığıldı.
NOT: Aşamalı durum bildiren cümlelerde “ giderek,
gittikçe, git gide, her geçen gün, günden güne, vs.” gibi
ifadelere sıkça rastlanır.
15-Doğrudan Anlatım:
Herhangi bir konuda bir kişinin görüş ve düşünceleri
hiçbir değişikliğe uğratılmadan, olduğu gibi noktası
noktasına verilir.
Doğrudan anlatım iki şekilde yapılır:

15.1-Tırnak içine alarak:
Çiçero’nun “Bir yerde yaşam varsa orada umut da
vardır.”sözü çok hoşuma gider.
Fatih, yavaşça eğilerek: “Birazdan kalkalım mı?”diye
fısıldadı.
Bu konuda atalarımız: “Cesurun bakışı, korkağın kılıcından
keskindir.”der.
Deskartes’in: “Düşünüyorum öyleyse varım.”sözü çok
ünlüdür.

15.2- Virgülle ayırarak:
En iyi romanlar, bir bunalım döneminde yazılır, der
Dostoyevski.
Ben bu işin böyle yapılmasını istemedim, dedi.
13-Hayıflanma Anlamı Taşıyan Cümleler:
Hayıflanma, bir olay ya da durum karşısında üzülmektir.
Yapılmayan bir iş, kaçırılan bir fırsat için üzülme söz
konusudur
Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım. (Hayıflanma)
16-Dolaylı Anlatım:
Bir kişinin sözünün söylendiği biçimde değil de, bazı
değişiklikler yapılarak söylenen sözü değiştirip kendimize
göre aktardığımız cümlelerdir.
Ne yazık ki, hayattayken ondan yeterince faydalanamadım
*Onunla bir daha konuşmayacağını söyledi.
Sınava keşke biraz daha çalışsaydım
*Necip Fazıl, düşünmenin ruhun kendisiyle konuşması
olduğunu söylerdi.
Bir de aldığı gibi getirmesini öğrense.(Yakınma)
Keşke senin gibi güzel bir insanı önceden tanımış
olsaydım.(Yakınma)
NOT: Hayıflanma üzülmektir, yakınma ise şikâyet etmektir.
14- Yakınma Bildiren Cümleler:
Bir işten, bir durumdan şikâyet etmek, sızlanma anlamı
bildiren cümlelerdir.
**Bir haftadır hasta yatıyorum kimse bana nasılsın, diye
sormadı.
**Çevreyi koruma konusunda büyükler küçüklere iyi örnek
olmak yerine kötü örnek oluyor.
**Kurallara uyan yok herkes bildiğini okuyor.
**Boş boş geziyor hiçbir işe elini sürmüyor.
**Her defasında en zor işi bana veriyor.
**Başlığı ile içeriği birbirine uymayan yazılar bizi çok
zorluyor.
**Nice ünlü yapıtı okumamış aydınlar var.
*Doktor, babama ilaçları mutlaka içmesi gerektiğini tembih
etti.
*Yazar, sanatçı olunabilmek için çok çalışılması gerektiğini
vurguladı.
*En iyi romanların bir bunalım döneminde yazılacağını
söylüyor Dostoyevski.
*Yazar, roman kahramanının gerçek hayatta da yaşadığını
söyledi.
*Annem, akşam eve erken gelmem gerektiğini tembihledi.
17-Uyarı Cümleleri:
Bir konu hakkında ya da bir kişinin yanlış tutumları
karşısında yapılan ikazdır. Önemli bir durum üzerine
dikkati çekmekte denilebilir.
*Ben ders anlatırken aranızda konuşmayın!
Tren bile Toroslar’ı geçerken tünelin birinden çıkıp ötekine
girer.
Kış güneşinin sönük ışıkları kayboldu artık.
Gece yarısına doğru, bu çetin soğuk etkisini artıracak.
* İlaçları çocukların erişemeyeceği yere kaldırmalısın!
*Lütfen çimlere basmayınız!
* Kaş yapayım derken göz çıkarmayın sakın!
O kadar çalışmasına rağmen sınavı kazanamamış.
20. Benzetme Cümleleri:
*Her yemekten sonra dişlerinizi fırçalamayı unutmayın!
Cümlede geçen yargıları daha belirgin hale getirmek,
anlatılanı somutlamak için onu başka bir varlık ya da
kavrama benzeterek anlatan cümlelerdir.
18-Eşitlik Cümleleri:
Kimi cümleler, herhangi bir şeyin ortadan ya da eşit
biçimde bölündüğü anlamı taşır. Bu tür yargılarda eşitlik
söz konusudur.
**Harçlıklarını kardeş payı yaparak birkaç gün idare ettiler.
(Eşitlik Anlamı)
**Bir elmayı yarı yarıya paylaşıp yediler. (Eşitlik Anlamı)
Yıldızlar bir bayrak gibi süsler gökyüzünü.
Toroslar, Çukurova’yı at nalı biçiminde kuşatmış bir
duvardır sanki.
Çukurova’dan bakılınca çelikten dev bir testere ağzını
andıran tepeler, yaz kış ışıl ışıldır.
**Kardeşler, mirastan paylarına düşeni alıp, sessizce
ayrıldılar. (Eşitlik söz konusu değil)
Pamuk ellerinden öptüm, yaşlı dedemin.
**Şirketin karını hisseleri oranında paylaştılar. (Eşitlik söz
konusu değil)
Erkenden yağan yoğun kar, sanki beyaz bir ölümdü.
Bu olaydan sonra kendimi kuş gibi hafif hissediyorum.
NOT: Eşitlik cümlelerinde cümle içindeki paylaşımların
aynı olması gerekir.
Bülbülün güle kavuşması gibiydi iki sevgilinin buluşması.
Güneş bu sabah, dalından koparılmış taptaze portakalı
Bu konuyu senin kadar ben de bilirim.
andırıyor.
Sabahleyin birer yumurta yediler.
21. Dilek Cümleleri:
Yemeği aralarında kardeş payı yaptılar.
Yenişemediler, berabere kaldılar.
19. Haber Cümleleri:
Bilgi ve haber verme amacındaki cümlelere “haber
cümleleri” denir.
Bu cümlelere dil göndergesel işlevde kullanılır.
Herhangi bir konuyla ilgili tasarı, istek ve niyetin anlatıldığı
cümlelerdir. Bu tür cümlelerin yüklemleri dilek kipleriyle
(
Gereklilik Kipi- İstek Kipi- Şart Kipi- Emir Kipi )
çekimlenir. Doğrudan bilgi verme amacı yoktur. Öznel
ifadelere sıkça rastlanır.
Keşke şimdi kocaman bir külah dondurmam olsa.
Bu cümlelerde yüklemler haber kipleriyle ( Görülen Geçmiş
Hemen buraya gel.
Zaman- Duyulan Geçmiş Zaman- Gelecek Zaman- Şimdiki
Ben bu akşam tiyatroya gideyim.
Zaman- Geniz Zaman ) çekimlenir.
Düzenli olarak her gün dişlerimizi fırçalamalıyız.
Gecenin bu saatinde nereye gidiyorsun?
Kitaplara, bilgi dağarcıklarımıza, nasıl uzak durabiliriz ki?
22. Duygu Cümleleri:
Not: Fiilimsilerin yüklem olduğu cümleler isim cümlesidir.
Günlük hayatta bizleri az ya da çok etkileyen bazı olay ya da
*Amacım buradan gitmekti. (isim cümlesi )
durumlar meydana gelebilir. Bu olayların üzerimizde
*Eski bir tanıdığıydı. (isim cümlesi)
bıraktığı etkileri ve izlenimleri anlatan cümleler “duygu
cümleleri”dir.
Yüklemi isim soylu bir kelime olup, ek-fiilin
zamanlarından biri ile çekimlenmiş olan cümlelerdir.
Keşke şimdi köyümde olsam. ( özlem )
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu’daydık.
Bunu yaptığına inanamıyorum. ( öfke )
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
O bile bu işi yapabilir. ( küçümseme )
Odasını
toplamayı
bir
türlü
2. İsim Cümlesi:
öğrenemedi
gitti.
( Yakınma/şikâyet)
İçinde kaybolup gittiğini sandığı bu kalabalık şehirde bir tek
tanıdığı bile yoktu. Ama şimdi sevgili öğrencileri, vefalı
arkadaşları, dostları var.
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,
İsim cümleleri genellikle iki unsurdan, özne ve
yüklemden meydana gelir.
İnsan, üç beş damla kan, ırmak, üç beş damla su.
Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur;
Sinem, özüm ateş ile doludur.
İnsan olan vatanının kuludur.
Bu topraklar ecdadımın ocağı;
Evim, köyüm hep bu yerin bucağı.
B) ÖĞELERİN DİZİLİŞİNE GÖRE CÜMLELER
A) YÜKLEMİN TÜRÜNE GÖRE CÜMLELER
1-Fiil (Eylem)Cümlesi:
Yüklemi çekimli bir fiilden kurulu cümlelere fiil cümlesi
denir.
Fiil cümlelerinde yüklem haber ya da dilek
kiplerinden biriyle çekimlenir.
*Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin (Görülen
geçmiş zamanla çekimlenmiş )
*Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile (Görülen
geçmiş zamanla çekimlenmiş)
*Suya versin bağban gülizarı zahmet çekmesün (Emir kipi)
*Artık buradan gitmeliyim (Gereklilik kipiyle çekimlenmiş)
Annem dün sessizce odama girdi.
Sen ilkbahara kadar, mutlaka evleneceksin!
1. Kurallı (Düz) Cümle
Yüklemi sonda bulunan cümledir. Dilimizin söz dizim
özelliğine göre asıl öğe sonda, yardımcı öğeler de başta
bulunur.
Kapalıçarşı'da birkaç istikametten düdük sesleri gelmeye
başladı. Bu, çarşı bekçilerinin verdiği bir işarettir.
O saatte Sahaflar Çarşısı tarafındaki büyük kapıdan içeri bir
göz atmak korkunçtur.
Gözlerim gözlerinde dinlenirken eriyor.
Zerrelerim çözülmüş gibi sesler veriyor.
Ben sıcak denize inen buzdan bir dağım.
Neşemin tılsımı hâlâ o demir pençededir.
Gurbet ademden kara, hasret ölümden acı.
Ben ömrümü harcadım; bu yollar tükenmedi.
2. Devrik Cümle
Yüklemi sonda değil, herhangi bir yerinde bulunan
cümlelerdir.
Görmüyor musun sana doğru geldiğini?
Bendim dün gece evinizin önünden geçen.
Şiirde ve günlük konuşmalarda çok kullanılır.
Çok insan anlayamaz eski musikimizden
3. Eksiltili Cümle:
Eksiltili cümle yüklemi söylenmemiş olan cümledir.
Eksik cümle ya da bitmemiş cümle olarak da bilinir.
Eksiltili cümleye yüklemi olmayan cümle denmesi doğru
değildir. Bu cümlelerde yüklem vardır, ancak yüklemin
söylenmesi gereksiz görüldüğü için yüklem söylenmez.
Günlük konuşma dilinde eksiltili cümle çok sık
kullanılır:
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.
- Geçen hafta nereye gittiniz?
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...
- Bandırma'ya...
Kız beşikte, çeyiz sandıkta... (olmalı)
Borç vermekle, düşman vurmakla... (tükenir)
Bugün bana ise, yarın sana... (olur)
Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
Bez alırsan Musul'dan, kız alırsan asilden... (al)
Balı dibinden, yağı yüzünden... (al)
Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın... (olandır)
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan... (alır/
etkilenir)
Kaz kazla, daz dazla, kel tavuk kel horozla... (gezer/ dolaşır)
Şiirlerde de eksiltili cümle örneği dizeler zaman zaman
görülür:
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,
"Gözlerimde parıltısı (var) bakır bir tasın"
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
"Dışarıda kar, lapa lapa..." (yağıyor)
"Hülya tepeler, hayal ağaçlar;
Atasözleri de kafiye amaçlı devrik yapılabilir:
Durgun suda dinlenen yamaçlar..."
Gülme komşuna, gelir başına.
"Ne uzun yol yürümüş hali, ne yorgunluk izi... (var)"
Sakla samanı, gelir zamanı.
"Yarın yine ayrılık
Besle kargayı, oysun gözünü.
Yine sevenler yalnız... (olacak)"
"Memleketten ayrılalı beri
Ünlem cümleleri de devrik olabilir.
Gel buraya!
Git başımdan!
Ne bir bardak tavşankanı çay
Ne de yayık ayranı..." (içtim)
İsim cümlelerinde, ekfiilin geniş zamanında üçüncü
tekildeki "-dır, -dir" eki çoğu zaman düşer. Bu ekin
düştüğü örnekler eksiltili cümle değildir, böyle
cümlelerde yüklem vardır.
"Her mevsimi böyledir bu semtin/ Pek ilgisi yok geçen
zamanla."
Bu iki dizeden ikincisine eksiltili cümle denmesi doğru
değildir. Birinci dize nasıl eksiltili cümle değilse, ikinci dize
de eksiltili cümle değildir. Bu dizenin yüklemi "yok"(tur)
sözcüğüdür.
Aşağıdaki dörtlükte sonundaki "-dır, -dir" eki düşmüş
birçok yüklem vardır. Dörtlükteki dizelerin hiçbiri
eksiltili cümle değildir.
"Panjurlu, beyaz geniş saçaklı
Balkonları sarmaşıkla örtük;
Bin hatıra bahçesinde saklı.
Yoldan bu saat geçen de tek tük."
C) ANLAMINA GÖRE CÜMLELER
1. Olumlu Cümle
Fiil cümlesinde işin, oluşun yapıldığını veya olduğunu;
isim cümlesinde ise sözü edilen kavramın bulunduğunu,
var olduğunu, bahsedilen şekilde olduğunu bildiren
cümlelerdir.
Bursa bu mevsimde soğuktur.
Yarın daha erken gelmelisin.
Bu binanın yerinde şeftali bahçesi vardı.
Yarın daha erken gelmemelisin.
Buraları daha önce hiç görmemiştim.
Ateşle oyun olmaz.
Bursa bu mevsimde soğuk değildir.
Bu binanın yerinde şeftali bahçesi yoktu.
Sokakta ne araba ne de insan var.
Ankara bugün hem elektriksiz hem susuz.
Bazı cümleler yapı bakımından olumsuz olduğu hâlde
anlamca olumlu olabilir.
Çocuklarının okumasını istemiyor değildi. İstiyordu.
Cezaya çarptırılanlar suçsuz değildiler. Suçluydular.
Yangından korkmayan yoktur.
Beni sevindiren onun iyi haberlerini almaktan başka bir şey
değildi.
Soru eki, olumsuz çekimlenmiş bir fiille birlikte anlamca
olumlu cümle; olumlu çekimlenmiş bir fiille birlikte
anlamca olumsuz cümle yapabilir:
Senin ne kadar zorluğa katlandığını bilmez miyim? Bilirim.
Anlattıklarına inanmaz olur muyum? İnanırım.
Sen çağırırsında o gelmez mi? Gelir.
Mazisi yıkık milletin atisi olur mu? Olmaz
İnsanları kendine inandırmak kolay mı? Kolay değil
Bu kadar eşyayı almaya para mı yeter? Yetmez.
Vapur rıhtımdan kalkıp ta Marmara'ya doğru uzaklaşmaya
yolcular ferahladılar.
O küçücük çocuğa bu ağır işler yaptırılır mı? Yaptırılmaz.
Çocukcağız Arabistan'da rahat eder.
Yeşilden daha güzel renk olur mu? Olmaz.
Filistin'in ücra bir kasabasına gönderiliyordu.
2. Olumsuz Cümle
Fiil
cümlesinde
işin,
oluşun
yapılmadığını,
yapılmayacağını veya olmadığını; isim cümlesinde ise
sözü edilen kavramın bulunmadığını, var olmadığını,
bahsedilen şekilde olmadığını bildiren cümlelerdir.
Fiil cümleleri, olumsuzluk ekiyle ve “ne.....ne”
bağlacıyla; isim cümleleri de “yok, değil” kelimeleriyle,
“ne....ne” bağlacıyla ve “-sİz” olumsuzluk ekiyle
kurulur.
Bir cümle aynı anlamı verecek şekilde hem olumlu hem
de olumsuz kullanılabilir:
Uygarlığın başlıca özelliği bilime dayanması ve bilimle
beslenmek
zorunda
olmasıdır.
›
Uygarlığın bilime dayanmaması ve bilimle beslenmemesi
düşünülemez.
3. Soru Cümlesi
2. Birleşik Cümle
İçinde soru anlamı bulunan; bir konuda bilgi edinmek,
şüpheleri gidermek ve düşünceleri onaylatmak için kurulan
cümlelere soru cümlesi denir.
Cümlenin öğelerini bulmaya yönelik
kelimeleriyle soru cümleleri yapılabilir.
tüm
soru
Elimdekinin ne olduğunu kim söyleyecek? Özne
Babası çocuğa ne getirmiş? nesne
Yarın kimi göreceksiniz? nesne
Ankara’ya ne zaman yerleştiniz? Zarf tüml.
Burayı nasıl buldunuz? Zarf tüml.
Daha sonra nereye gidecekler? Dolaylı tüml.
D) YAPISINA GÖRE CÜMLELER
1. Basit Cümle
İçerisinde tek yargı, tek fiil, dolayısıyla isim veya fiil
cinsinden tek yüklem bulunan cümledir.
Başka bir cümleye bağlanmaz, yani bağımsız bir
cümledir. Tamamladığı ya da onu tamamlayan bir
cümlecik yoktur.
Yarın akşam maç yapacaklar.
Bir temel cümle ile onun anlamını tamamlayan en az bir
yan cümlecikten meydana gelen cümlelerdir. Yani
yapısında birden fazla cümle bulunduran cümlelerdir.
Temel cümleyle yan cümlenin bir araya geliş şekillerine
göre birleşik cümleler çeşitlere ayrılır.
a. Girişik Birleşik Cümle
Bu tür cümlelerde yan cümlecik temel cümleciğin
herhangi bir öğesi olabildiği gibi, bir öğenin parçası da
olabilir.
Girişik birleşik cümleler, fiilimsilerle ve çekimli fiillerle
kurulur.
Havaların ısınması / tatil düşkünlerini sevindirdi. Özne
Çadırları çalanlar / bulunamadı. Sözde özne
Evlerin ne zaman biteceğini / bilmiyoruz. Nesne
Yarın / bir tanıdığa / gideceğiz. Dolaylı tüml.
Babasını karşısında görünce / çok sevindi. Zarf tüml.
Havalar soğuduğundan / artık dışarı çıkmıyor. Edat tüml.
Ellerim takılırken / rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına,
Zayıf kolları kirli tunç rengindeydi. Tekrar başını kaldırdı.
Gökle denizin birleştiği dumandan çizgiye baktı.
****Bazı dil bilimcilere göre içerisinde yüklemin dışında
isim-fiil, sıfat-fiil ve zarf-fiil bulunan cümleler de basit
cümledir; bu kelimeler ve kelime grupları yargı
bildirmezler.
Rüzgâr, denizin yüzünü pürüzlendirerek küçük savaşlar
yaratıyordu.
Birden köşe başından, iki karayağız atın çektiği bir fayton
peyda oldu.
b. İç İçe Birleşik Cümle
Bir temel cümleyle, herhangi bir sebeple onun içinde
kullanılan bir yardımcı cümleden oluşan cümlelerdir.
Yardımcı cümle de temel cümle gibi bağımsız bir cümle
yapısındadır. Asıl yargı sonda bulunur.
Yardımcı cümle nesne olarak kullanılabilir. Alıntı
hâlindedir.
Adam, / “Kartınız geçerli değil.” / demez mi?
Şark için “Ölümün sırrına sahiptir.” derler.
“Savaşı önce kendime karşı kazanmalıyım.” diye düşündü.
Artık “Ev alma komşu al.” atasözünün hükmünün
kalmadığına inanıyorum.
c. İlgi Cümlesi( ki’li Birleşik Cümle)
Temel cümlenin herhangi bir öğesi olan veya bir öğenin
açıklayıcısı olan yan cümleciğin, bağlı bulunduğu veya
açıkladığı öğeye “ki” bağlacıyla bağlanması sonucu
ortaya çıkan cümleye ilgi cümlesi denir.
Bu cümlelerde ki atılarak yan cümleciğin hangi öğeye
bağlı olduğu görülür.
“Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu, /
Gökler bulutlanıyor, / rüzgâr serinliyordu.”
Sarı çiçeğin saçları yolunmuş, kana bulanmıştı.
Bu, asırlardan beri böyle olagelmişti, asırlarca da böyle
dürüp gidecekti.
Sıralı cümle ikiye ayrılır.
1) Bağımlı Sıralı Cümle
Muhsin, / ki öğrencilerimizdendir, / böyle bir şey yapmaz.
Dün gece, / ki oradaki son gecemizdi, / çok eğlendik.
Oradaki son gecemiz olan dün gece...
d. Şartlı Birleşik Cümle
Bir temel cümle ve onun şartı olan bir cümleden oluşan
birleşik cümlelerdir.
Şart cümlesi tek başına yargı bildirmez; ana cümleyi
zaman, şart, sebep ve benzetme yönlerinden tamamlar.
Onun zarfı olarak kullanılır.
Hava güzel olursa / yarın pikniğe gideriz.
Çanakkale’yi de gezerdik, / vaktimiz olsaydı.
Öğelerinden en az biri ortak olan sıralı cümlelerdir.
* Yaşlı kadın buraya kadar geldi sizi sordu (özne ortak)
*Beni aramış ama bulamamış (özne ve nesne ortak)
*Türkiye de bu kitabı bastırmış satmıştı. (özne DT, N ortak)
*Onu bana beni ona şikâyet eder. (yüklem ortak)
*Yazın Antalya ya gider orada gezerdik (özne ve zarf tümleci
ortak )
2) Bağımsız Sıralı Cümle:
Öğelerinden hiçbiri ortak olmayan cümlelerdir.
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun.
*Evden sessizce çıktık, sokakta lambalar yanmıyordu
“Havaya bakarsam hava alırım
*Yağmur durmuştu, yollar çamurdan görünmüyordu
Toprağa bakarsam dua alırım
* O geziyordu, ben çalışıyordum
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
*Deneme başka şeydir, felsefe başka şeydir.
Benim sadık yârim kara topraktır.”
*Otobüs her zamanki gibi yine geç geldi, biz de derse geç
kaldık.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
3. Sıralı Cümleler
Bağımsız cümlelerin, aralarındaki anlam ilgisinden
dolayı virgülle veya noktalı virgülle birbiri ardına
sıralanmasıyla oluşan cümleler topluluğudur.
En az iki cümleden oluşur.
“Yağız atlar kişnedi, / meşin kırbaç şakladı, /
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, /
4. Bağlı Cümle
Aralarındaki ilgiden dolayı birbirlerine bir bağlaçla
bağlanan cümlelerdir.
Bağlaçlar cümle öğesi değildir.
“ve, veya, ya da, da, fakat, ama, lâkin, hâlbuki, ne.....ne,
meğer...” edatlarıyla birbirine bağlanan bağımsız
cümleler topluluğudur.
Hava bulutlu ve durduğumuz tepe rüzgârlı idi.
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...”
Çocukluk günlerini hatırladı ve gözlerinde iki damla yaş
belirdi.
“Gök sarı, / toprak sarı, / çıplak ağaçlar sarı...
Okumayı bilmiyor veya numara yapıyor.
Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,”
“Ne doğan güne hükmim geçer
Ne hâlden anlayan bulunur.”
Bu ev güzel, temiz, her şeyi yerinde bir ev; / ama / Şinasi
Bey'in istediği ev değil.
Onun bu sözlerinin samimî olduğuna hiç şüphe etmediler /
ve / bir çocuk ruhu kadar temiz ruhundan gelen nutuklarını
sessizce dinlediler.
Dün resim yapmadı / da / maça gitti.
Hava bulutlu ve durduğumuz tepe rüzgârlı idi.
Ayakkabılarını ayağına geçirdi ve kendini sokağa attı.
İstediğiniz evrakları getireceğim, fakat okuyabileceğinizi
sanmıyorum.
Ben saatinde gelmiştim, ama o henüz ortalıkta yoktu..
Ya okumayı bilmiyor ya numara yapıyor.
ARASÖZ/ ARA CÜMLE
Kendinden önceki sözlerin açıklayıcısı olarak cümlede
kullanılan iki virgül ya da iki kısa çizgi arasında yazılan
söz öbekleridir. Söz öbeği seklinde olursa “ arasöz”,
cümle şeklinde olursa “ara cümle” denir.
Arasöz ya da ara cümle her zaman açıkladığı öğeden
sonra gelir.
Kars’ı, bu serhat şehrini, çok sevmiştim. ( Arasöz )
Selim -ön sırada oturan- sınıfın en çalışkan öğrencisidir.
( Arasöz )
Dün Ali amcalara, eski komşumuza, gittik. ( Arasöz )
Doğup, büyüdüğü yerleri, memleketini, çok özlemişti.
( Arasöz )
Bu işi 2012 sonuna kadar bitireceklerini -inanılacak gibi
değil- söylüyorlar. ( Ara cümle )
Ahmet’i, sen de hatırlayacaksın, çok uyardım. ( Ara cümle )
Bu adam, seni temin ederim, sahtekârın biridir. (Ara cümle )
Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz. ( Ara cümle )
PARAGRAFTA ANLAM
Paragraf, bir düşünceyi tam olarak anlatabilmek için bir
araya getirilen cümleler topluluğudur. Paragrafın bütün
cümleleri aynı konuyu işler ve aynı düşünceyi açıklar ya da
destekler.
“Bazı yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için okurların
çaba harcamasını isterler.” cümlesi bir parçanın giriş
cümlesi olabilir. Çünkü bu cümle bir düşüncenin devamı
özelliği taşımamaktadır. Bir düşünceyi başlatan, bir konuya
giriş yapan bir cümle özelliğini göstermektedir. Bu cümlede
ele alınan düşünce devam ettirilebilir.
Tek bir düşünce etrafında oluştuğundan kendi içinde bir
bütünlük gösterir; kendinden önceki ya da sonraki
paragraflara bir bağlılık göstermez.
“Bence bu, kendini beğenmişliktir.” cümlesi ise giriş
cümlesi özelliği taşımaz. Çünkü bu cümle, yukarıda
verdiğimiz cümlenin devamı niteliğindedir. “Bence bu”
Paragraf sorularının çözümünde nelere dikkat
ifadesi bağlayıcı sözdür. Bu cümleyi kendinden önceki
etmeliyiz?
cümleye bağlamakta, onun devamı özelliğini taşıdığını
1.Önce soru okunur.
göstermektedir.
Bu
cümlede
yazar,
“yazdıklarını
anlayabilmek için okurların çaba harcamalarını” isteyen
2.Daha sonra parça (metin) okunur.
yazarların bencil olduğunu belirtmiştir.
3.Parça okunurken, önemli yerlerin altı çizilir. (Önemli yer,
Bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olan cümleler:
sorunun cevabı olabilecek olan yerdir)
4.Cevap bulunurken, yazıda anlatılanlar dikkate alınmalıdır.
Eleştirmenlerin görüşlerine güvenmeyen sanatçının başarılı
olacağına inanmıyorum.
Kendi görüş ve düşüncelerimize göre hareket edilmemelidir.
Türk şiirinde kullanılmış birçok ölçü vardır.
5.Doğru seçenek bulunurken yanlış seçenekler elenmelidir.
Her eser, yazarından okuyucuya bir mektuptur.
6. Kesinlikle bir cümle anlaşılmadan diğer cümleye
Okumayan insanlar ile hiçbir işin başarılamayacağını birçok
insan kabul ediyor.
geçilmemelidir.
7.Olumsuz ve altı çizili ifadeler varsa dikkat edilmelidir.
8. Kendimize göre değil paragrafa göre soruyu
cevaplamalıyız.
***Dikkat edilirse bu sütundaki cümleler, kendilerinden
önce başka cümlelere gerek duymadan bir paragraf
başlatabilirler. Çünkü bu cümlelerde, sonraki cümlelerde
ispatlanması gereken birer yargı vardır. Bağlayıcı öğe
yoktur. Demek ki bu cümleler bir yazının ilk cümlesi
olabilir.
Bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olmayan cümleler:
PARAGRAFIN YAPISI

Giriş Bölümü:
*Genel bir yargı niteliğindedir. Bu bölüm bir ya da iki
cümleden oluşur.
*Paragrafın konusu genellikle bu cümlelerdir.
*Giriş bölümü paragrafın bir çeşit özet olduğundan ana
düşünce hakkında ipuçları verir.
*Asla bağlaçla başlamaz. Kısa ve ilgi çekicidir.
*Giriş cümlesinde kendisinden önce bir cümle daha
olduğunu düşündürecek bazı zamir, sıfat ya da edatlar
bulunmaz.
Eleştirmenin bu görüşüne güvenmeyen sanatçı başarılı
olamaz.
Türk şiirinde kullanılmış bunun gibi daha birçok ölçü
vardır.
Özetle, her eser yazarından okuyucuya bir mektuptur.
Bundan dolayı, okumayan insanlar
başarılamayacağını savunuyorum.
ile
hiçbir
iş
***Dikkat edilirse bu sütundaki cümlelerde siyah yazılan
sözler bu cümleyi daha önceki cümleye bağlıyor. Demek ki
bu cümlelerden önce başka cümleler var. Öyleyse bunlar bir
yazının ilk cümlesi olmaya uygun değildir. Öyleyse şunu
bilmemiz gerekiyor ki bir yazının ilk cümlesi olacak
cümlede bundan dolayı, çünkü, ama, ancak, şöyle ki, fakat,
yalnız gibi, önceki bir cümlenin habercisi, bağlayıcı
sözcükler bulunmamalıdır.
Aşağıdaki cümlelerde bağlayıcı öğelerin olmadığına ve
bu cümlelerin bir yazının ilk cümlesi olmaya
uygunluğuna dikkat ediniz.
Bu bölümde yer alan düşünceler paragrafın konusuyla
Sanatçılar, dış dünyadan algıladıklarını iç dünyalarıyla
birleştirerek bunları eserlerine yansıtırlar.
olduğu için bağlayıcı öğe dediğimiz bundan dolayı,
Sözcükleri kişilerin özelliklerine göre ve titizlikle seçmeleri,
ustaca kullanmaları sanatçıların üslûplarına ayrı bir özellik
kazandırır.
bulunduğu cümleyi bir önceki cümleye bağlayan sözler
Öykülerde konu olarak genelde insan ve deniz işlenir.
Sait Faik'in hikâyelerine toplumun her kesimi, her insan, her
duygu konu olmuştur.
Gözlem yeteneği güçlü yazarlar konu sıkıntısı çekmezler.
ilgili olmalıdır, yoksa anlatımın akışı bozulur.
Bu bölümde açıklama, destekleme, ispatlama esas
çünkü, ama, ancak, bu görüşe göre, öyle ise gibi,
göze çarpar.
Örnek: Aşağıdaki örnek parçada bağlayıcı öğelere dikkat
edelim. Böylece gelişme bölümünün hangi cümleyle
başladığını bulalım.
Sözcükler
zamanla,
çeşitli
sebeplerle,
çok
değişik
kavramları karşılar hale gelebiliyorlar. Sözgelimi, önceleri
Sait Faik, İstanbul’un daha çok kenar mahallelerini ve
adaları anlatmıştır.
sırf koyun, sığır, deve gibi hayvanların topuna birden mal
Yazarların eserlerinde çevrelerini anlatmaları iyidir ne var ki
bu bazen aşırıya kaçıyor.
servet anlamında kullanılmaktadır. Çünkü bir zamanlar
Aşağıdaki cümlelerde bulunan bağlayıcı öğelere ve bu
cümlelerin bir yazının ilk cümlesi olamayacağına dikkat
ediniz.
büyükbaş hayvanları tanıyorlardı; başka kültür çevreleriyle
Sanatçılar, dış dünyadan algıladıkları bu görüntüleri iç
dünyalarıyla birleştirerek eserlerine yansıtırlar.
nesneleri de içine aldı.
Sözcükleri kişilerin özelliklerine göre ve titizlikle seçmesi
ustaca kullanması üslubuna ayrı bir özellik kazandırmıştır.
Öykülerinin ana konusu insan ve denizdir.
Özetleyecek olursak hayatın herhangi bir dakikası, birkaç
saati öykülerine konu olabilir.
Çünkü gözlem yeteneği güçlüydü ve konu sıkıntısı
çekmiyordu.
Sait Faik, İstanbul’un daha çok kenar mahallelerini ve
adaları bunun için anlatmıştır.
Ne var ki yazarların, eserlerinde çevrelerini anlatmaları
bazen aşırıya kaçıyor.

bölümündeki
çobanlıkla geçinen dedelerimiz servet olarak yalnız bu
temasa geçince, servet olarak başka nesneleri de öğrendiler.
Böylece mal sözcüğü kültür değişimi sonunda öteki
**Parça okunduğunda görülüyor ki ilk cümle giriş
bölümünü oluşturuyor. Ana fikir bu cümleden anlaşılıyor.
Daha sonraki bölümde ana fikir ispatlanıyor. Sözgelimi
ifadesiyle örnek veriliyor. Çünkü ifadesiyle açıklama
yapılıyor. Böylece ifadesiyle anlatılan örnek derlenip
toparlanıyor.
Örnek: Aşağıdaki parçayı inceleyip giriş ve gelişme
bölümlerine dikkat edelim.
Bugün biz insanlarımıza, kendi dillerinde, kendileri için
gerekli temel bilgileri verecek olan kitapları dahi okutabilme
konusunda tam bir başarısızlık içindeyiz. Basılan gazete,
dergi ve kitap sayılarına baktığımızda bunun çarpıcı bir
olumsuzluk
olarak
karşımızda
durduğunu
görmekte
gecikmeyiz. Buna kütüphanelerden yararlanma oranlarını da
ekleyebiliriz. Hatta kitapların baskı adetlerine de bir göz
Gelişme Bölümü:
Gelişme
denirken, bu sözcük bugün daha çok, her türlü taşınabilen
atabiliriz.
cümleler,
giriş
cümlesinde
İtiraf etmeliyiz ki insanlarımızın kitaplardan
yararlanma oranı çok düşük.
belirtilen konuyu açıklığa kavuşturur; ana düşüncenin
belirginleşmesine yardımcı olur.
Her biri dil ve düşünce yönünden diğer cümlelere
bağlıdır.
Karşılaştırma, örnekleme, tanık gösterme, benzetme...
gibi yöntemlere en çok gelişme cümlelerinde rastlanır.
İkiden fazla cümleden meydana gelir.
**Yukarıdaki parçada ilk işarete kadar olan kısım giriş
cümlesidir. Burada insanımızın kitaplardan yararlanmadığı
görüşü belirtilmiştir. Sonraki bölümde yani gelişme
bölümünde bu düşünceyi inandırıcı hale getirmek amacıyla
deliller sıralanmış ve sonuç bölümü olan son cümlede de
düşünce yinelenmiş, derli toplu bir şekilde belirtilmiştir.
Örnek: Aşağıdaki parçayı inceleyip giriş ve gelişme
bölümlerine dikkat ediniz.
Her birine çok büyük saygı gösterdiğim bazı kitapevlerinin
80'li yıllardan itibaren değişik derecelerde yozlaştığı
görüşündeyim. Bunlar önceleri bir kitapevi zincirinin
parçası oldular. Kâr kaygılarıyla raflarındaki edebiyat ve şiir
kitaplarının sayısını en aza indirdiler. Kaset, dergi, gezi
rehberi, takvim gibi nesneler satmaya başladılar.
Masraflarını kısmak için asgari ücrete razı kitap sevmez
insanlar çalıştırmaya başladılar. Kitaplardan gasp ettikleri
bölümlerde çay ve kahve satma girişimleriyle övünür
oldular.
**Okuduğunuz parçada ilk bölümde konuya giriş
yapılmıştır. Biz bu cümlelerle konunun kitapevlerindeki
değişim olduğunu anlıyoruz. İkinci cümleyle başlayan
gelişme bölümünde ise bu değişimin nasıl olduğu
anlatılıyor.

Örnek: Aşağıdaki parçada da sonuca ulaşmak için nasıl bir
yol izlendiğine, sondaki yargı cümlesine ulaşmak için
yazarın parçaya kendi hayatından bir örnekle başladığına
böylece sonuca nasıl ulaştığına dikkat edelim.
Önceleri taşradan da büyük sanatçılar çıkacağını
zannederdim, ilk romanımı yayımlayınca pek ses getirdi
diyemem. Bir şeyi çok iyi anladım o zaman. Gerçek bir
yazar olmak gerçek bir üne kavuşmak bir taşra kentinde
kesinlikle mümkün değildi. Ben de kalktım İstanbul’a
gittim, yani büyük kente. Evet, İstanbul büyük kenttir ve
büyük kentlere özgü kurallar uygulanır orada. Hiçbir zaman,
hiçbir taşra kentinde ben yazarım deyip yazar olamazsınız,
kimse olamaz.
***Yazar bu parçada taşra kentlerinde büyük bir yazar
olunamayacağını anlatmış. Konuya girebilmek için kendi
yaşamından örnek vermiş ve anlatmak istediği sonuca bu
örneğin desteğiyle ulaşmıştır.
Sonuç Bölümü:
ÖRNEK SORULAR
Dil ve düşünce yönünden kendinden önceki cümleye
bağlıdır.
ÖRNEK
Özele ilişkin bir yargıyla başlayan paragraflarda ana
Aşağıdaki cümlelerden hangisi bir paragrafın başlangıç
cümlesi olabilir?
düşünceyi verebilir.
Genelde kendisinden önceki düşünceleri bir sonuca
bağlayan, özetleyen bir cümle niteliği taşır. Bu yüzden,
özet anlamlı bağlaçlarla başlayan cümleler sonuç
cümlesi olmaya daha elverişlidir.
Genellikle bir cümleden ibarettir.
Anlatılmak
istenen
düşünceyle
ilgili
son
sözün
ÖRNEK
söylendiği bölümdür.
Yazar paragrafta asıl anlatmak, vurgulamak istediği
düşüncesini (ana düşünce) genellikle bu bölümde verir.
Sözlerin toparlanması niteliğinde olduğundan kapsamlı
bir yargıdır. Bu yönüyle de giriş cümlesine benzer.
Toparlayıcı, özetleyici olması nedeniyle “demek ki,
sonuç
olarak,
başlayabilir.
öyleyse,
A) Oysa bu sanatçının çağında daha niceleri yaşamış, ürün
vermiştir.
B) Kimi ise sanatın en çetin doruklarına tırmanmayı
bilmiştir.
C) Bir de gerçek insanlık örneği olmuş kişiler vardır.
D) Bunun bir nedeni olmalı diye düşünmez misiniz?
E) Geçen gün şiir kitaplarını şöyle bir karıştırdım.
özetle…”gibi
sözlerle
1. (I) Bu dönemde, kendi kafalarıyla düşünemeyenlerin
hataları gelip halkımızın sırtında büyümeye başlamıştır. (II)
Böylece, o, zamanı yaşamak isterken, zaman onu yaşamış;
yani zaman içinde etkisiz kalmış; yaşadığı döneme
damgasını vuramamıştır. (III) En başta, kendi kafasıyla
düşünmediği için, başka kafaların etkisinde kalmıştır. (IV)
Yeryüzündeki büyük sanat yapıtları, bilimsel aşamaların
ürünü değildir. (V) Düşünce tarihi, iskambil kâğıdından
egemenliklerle insanın yüce gücü arasındaki savaşlarla
doludur.
Numaralanmış cümlelerden hangisi bir paragrafın
“sonuç cümlesi” olmaya diğerlerinden daha uygundur?
A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V.
ÖRNEK
Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümlesi
olmaya en uygundur?
A) Ancak bugünkü sanat ortamına baktığımızda, sanatçıların
bireyselleştiğini görüyoruz.
B) Bu parçalanmışlığı yeni baştan düşünmek,
parçalanmışlığı yeni baştan empati duygusuna çekmek
gerekiyor.
C) Geçmişi sözlü geleneğe bağlı olan ve yazmaya üşenen
toplumların belgeleri her zaman yetersiz kalır.
D) Yaşanmışa olan ilgi, sıradanmış gibi gözüken olayların
arkasındaki anlam da fotoğrafa ışık tutuyor.
E)
Tarihsel
bağlamda
da,
günün
değerlerinin
kavranabilmesi, geçmişte yapılan çalışmalara bağlıdır.
PARAGRAFIN KONUSU
Paragrafta hakkında söz söylenen düşünce, olay ya da
durumlar konuyu verir. Konuyu bulmak için "Parçada neden
söz ediliyor?" diye sorabiliriz. Yani üzerinde durulan neyse
konu da odur.
**Bazen konu soruları şiir şeklinde de karşımıza çıkabilir.
Tema: Şiire hâkim olan duygu veya şiirde bahsedilen
konuya tema denir.
Bir paragrafı çözümlerken ilk önce konuyu doğru bir
şekilde belirlemek gerekir. Çünkü konusu bilinmeyen bir
paragrafın anlaşılması zordur.
Konuyu bulmak için “Bu parça neden söz edilmektedir?”
sorusunu sorabiliriz. Bu soruya alınan cevap, paragrafın
ÖRNEK
I. Onlar tarafından sevilmek istiyorsanız onlar kadar
değişken olacaksınız.
II. Hem çocukları olacaksınız, hem babalan.
III. Ve onlar sizi hiçbir zaman tarif edemeyecek.
IV. Hem dostları olacaksınız, hem düşmanları.
V. İnsanla zaman arasındaki mesafe azalıyor.
Yukarıdaki cümlelerden hangisi bir paragrafın ilk
cümlesi olabilecek niteliktedir?
A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V.
ÖRNEK
Aşağıdaki cümlelerin hangisi bir paragrafın giriş cümlesi
olabilecek niteliktedir?
A) Zamanlama yaşamımızın hemen her yönü için çok
önemlidir.
B) Onların hedef ve arzularını ortaya çıkarmanız çok
önemlidir.
C) Bu, kişinin zaman ve enerjisinin harika bir kullanımıdır.
D) Görülebilmeleri zordur; güçlü bir hayal gücünü
gerektirebilir.
E) Kitabın temel mesajı sadece bunları içermiyor.
konusunu oluşturur.
“Aydın karşılaştığı her meseleyi yeniden irdeleyen insandır.
Fikirler, üzerinde düşünülmeyince basmakalıp hâle gelir; bir
nevi batıl inanç şekline girer. Aydın, başkalarından önce
kendine karşı hür olan insandır. Onun için hakikat, en üstün
kıymettir.”
Parça neyi anlatıyor? sorusunu bu parçaya yönelttiğimizde
alacağımız cevap: "Aydın"ı anlatıyor olacaktır. Peki,
"Aydın"ın neyini anlatıyor? dediğimizde "Özelliklerini..."
cevabını veriyoruz. Öyleyse bu parçanın konusu "aydının
özellikleri"dir.
“Şiir çok zor bir sanat. Öncelikle yetenek işidir şiir. Bunun
yanında birikim, azim ve sabır gerektirir şiir. Sonra şairin
çevresi bu sanata uygun olmalı. Sabır çok önemli. Yazacak
beğenmeyecek, yazacak eleştirilecek. Gece yok, gündüz yok.
Yerine
göre
sosyal
yaşamdan
soyutlanacak,
evine
kapanacak. İlhamını başarılı bir biçim, dil ve anlatımla
ortaya koyacak. Yerine göre saatlerce çalışacak ama bazen
bir dörtlük bazen bir dize yazacak.”
Bu parçaya sorduğumuz “Bu parçada neyden söz
edilmektedir?”
sorusunu
sorduğumuzda
“şiirin
zor
yazıldığından” cevabını alıyoruz. Çünkü parçanın ilk
cümlesinde konuya giriş yapılmış, şiirin zor bir sanat
olduğu düşüncesi verildikten sonra bu düşünce açılarak
daha anlaşılır hâle getirilmiştir. Azim, sabır istemesi, şairin
gecesinin gündüzünün olmaması vs.
“Yıllar sonra çocukluğumu ve ilk gençliğimi yaşadığım
kasabaya gittim. Çocukluğumun en güzel günlerinin geçtiği
bu güzelim yeri neredeyse tanıyamadım. Evimizin yerinde
yeller esiyor; koşup oynadığım sokakların hiçbiri yok.
Okuduğum okullar yok olmuş; bina yerinde dursa bile adı ve
işlevi değişmiş. Mahallenin küçük, güzel ahşap mescidine
garip bir minare eklenmiş. Gece gündüz şırıl şırıl akan
kitabeli, güzelim çeşmeyi yıkıp yerine çirkin bir şey
yapmışlar. İnanın, kendimi zaman zaman geçmişi olmayan
biri gibi hissediyorum.”
Bu parçaya sorduğumuz “Bu parçada neyden söz
edilmektedir?”sorusuna “Çocukluğunun geçtiği kasabanın
tanınmaz hâle gelmesinden” cevabını alıyoruz. Yazar,
parçada çocukluk döneminin geçtiği kasabada başta evleri
olmak üzere oynadığı sokakların, okuduğu okulun, tarihi
çeşmenin
kaybolup
gitmesinden;
bazı
mekânların
isimlerinin ve işlevlerinin değişmesinden söz etmektedir.
Yazar, yıllar içinde kasabada yaşanan olumsuz değişimi
anlatmaktadır.
ÖRNEK SORU 1
Çocukları bizden oldukları için severiz. Etlerine etimiz,
kemiklerine kemiğimiz karışmıştır; ama bizim dünyaya
getirdiğimiz daha başka şeyler de var ki, hiç de
çocuklarımızdan aşağı kalmaz. Ruhumuzun, kafamızın,
bilgimizin doğurduğu çocuklar da diğerleri kadar değerli ve
önemlidir. Biri diğerine değil, ikisi de bir arada öncelikli
olmalıdır. Anası ya da babası olduğumuz çocukların
değerleri bizden çok kendilerinindir; bize sadece onuru,
sevinci düşer. Oysa kısaca kafamızın yarattığı çocukların
bütün güzellikleri, bütün incelikleri, bütün olgunlukları
bizimdir. Öyleyse birine, değerli olsunlar sevinelim diye;
diğerine de bizi ruhen doyursun, tümüyle kendimizin olsun
diye sahip olalım.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden
hangisidir?
A) İnsanoğlu için çocukları, sahip olabileceği en değerli
varlıklardır.
B) Eser
sahibi
olmak,
çocuk sahibi
olmak kadar
önemsenmelidir.
C) Çocuklarımızın sahip olduğu değerler onlara aittir.
D) Çocuklarımızla onur duyar, başarılarının sevincini
NOT:
tadarız.
"Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir?"
E) Eser sahibi olmaya harcanan emek, çocuk yetiştirmeye
"Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?"
"Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden yakınılmaktadır?"
gibi sorular konuyu sorar.
yoğunlaştırılmalıdır.
ÖRNEK SORU 2
Ozan kendine özgü bir dil aramaz, kendine özgü bir dili
olmalıdır. Ozanın dili, kişiliği demektir. Kişilik nasıl
aranmakla bulunmazsa, şiir dili de özentiyle bulunamaz.
Ozan, dilini aştıkça dilini bulur; kişiliğini aştıkça kişiliğini
bulur.
Bu paragrafta asıl vurgulamak istenen aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Kişiliğini zenginleştirmek isteyen ozan, daha çok
yazmalıdır.
B) Ozanın kendi kişiliği gibi, özgün bir dili olmalıdır.
C) Bir ozan, kendine özgü bir dil yakalayabilmek için, daha
büyük ozanlara benzemeye çalışmalıdır.
D) Bir ozanın ilk görevi, kendine özgü bir dil ve söyleyişi
öncelikle gerçekleştirmektir.
E) Ozan olmak isteyen herkesin her şeyden önce güçlü bir
dile ihtiyacı vardır.
ÖRNEK SORU 3
İnsan düşünür, aklını kullanarak düşüncelerini harekete
geçirir. Hareket halinde olmayan düşünceler donar kalır. Bu
durumda da düşünebilme çerçevesi daralır, sığlaşır. Böylece
bir insandan çok boyutlu düşünebilmesi, sağlıklı karar
alması beklenemez.
Yukarıdaki paragrafta, aşağıdaki konulardan hangisi
üzerinde durulmaktadır?
a)
Düşünceleri durağanlıktan kurtarma
b) İnsanlar arası düşünce farklılığı
c)
İnsanın aklını kullanmamasının sonuçları
d) Düşüncenin hareket halinde olması
e)
Aklın düşünceler üzerindeki işlevi
PARAGRAFIN ANA FİKRİ
Paragrafta savunulan, kabul ettirilmek istenen düşünce,
varılmak istenen amaç, ana düşüncedir.
“Yazarın amacı ne, bize neyi öğütlemek istiyor?”
sorularının yanıtı ana düşünceyi verir.
Ana fikir cümlesi öznel bakış açılarını yansıtamaz.
Parçada olaylara ve kavramlara olumlu bir bakış varsa,
ana fikir cümlesinde olumsuz bir bakış açısı
dillendirilmez.
ÖRNEK
"Sanat eseri hiçbir fikri yaymaz demek mi istiyo­rum?
Hayır, öyle şey olmaz. Her eser, ister iste­mez bir insanın,
bir toplumun düşüncelerini bildirir. Hatta sadece güzellik
kaygısıyla yazılmış olanlar bile bir dünya görüşünden haber
verir. Her şiirde, her romanda yazanın da, yazıldığı çevrenin,
zamanın da eğilimlerini, nelere inan­dığını görebiliriz. Ama
bu isteyerek olmaz. Sanatçı, yalnız güzellik yaratmak için
çalışır. O, içinden gelen sesi duyar, onun için eser verir,
kimseyi aydınlatsın, bir faydası olsun diye değil."
(Nurullah ATAÇ)
Bu parçada yazar her sanat eserinde bir düşüncenin,
görüşün bulunacağını, ama sanat eserinin amacının bir fikrin
savunuculuğunu yapmak olmadığını anlatıyor. Bu parçanın
konusu "sanat eserinde düşüncenin yeri" olabilir. Bu ifade
"sanat eseri ve düşünce" biçimine getirilerek paragrafın
başlığı da olabilir.
Parçanın Ana fikri: Her sanat eserinde bir düşünce vardır;
Ana düşünce, yazının bütününe sindirebileceği gibi
paragrafın son cümlelerinde de yer alabilir. Bazı
paragraflarda da ana düşünce ilk cümlelerde verilip
örneklerle açıklama, kanıtlama yoluna gidilir.
ancak sanatçının amacı bir düşünceyi yaymak değildir.
Ana düşünce özlü ve açık bir yargı cümlesi olur.
"Nedir kişiyi sanat eylemine iten? Hangi etken ya da
etkenlerdir? Sanatçının kişiliğine göre, yaşadığı çağa göre
değişebilir sanat yapma eyleminin nedenleri. Örneğin bir
sanatçı çıkıp, ben diyebilir yaşadığım toplumun, yaşadığım
çağın tarihini yazmak, günümü saptamak istiyorum. Bir
başka sanatçıya göre ağırlığını duyduğu sorunlardan
kurtulmak, bir boşalımdır yazmak ya da çizmek. Bakarsınız
bir kişi de çıkar, benim sanatsal eylemimin nedeni kişiliğimi
tanımak adınadır; kendimi biçimsel bir yapıda sınırlamam
gerekli der. Ben yazdıkça, çizdikçe düşünebiliyorum,
duyabiliyorum diyenler de olabilir, yaratmanın nedeni
sadece içgüdüseldir diyenler de."
Bir yazının ya da paragrafın ana fikri olabilecek
cümlelerin birtakım özellikleri vardır:
Ana düşünce cümleleri kesin yargı, sonuç bildirir. Bir
sonuç bildirmeyen cümleler ana düşünce olamaz.
"Okumanın söz dağarcığına katkısı" sözü ana fikir olamaz.
Böyle bir konuda "Söz dağarcığının genişlemesinde
okumanın önemi büyüktür." cümlesi ana fikir olabilir.
Ana fikir yazarın bakış açısını yansıtmalıdır; bizim bakış
açımızı ya da bir başkasının bakışını değil.
Ana fikir kapsamlı olmak zorundadır; bir parçada ya da
paragrafta anlatılanların bir bölümünü değil, bütün
paragrafı kapsamalı, içermelidir. Paragrafta anlatılanların
bir bölümünü içeren yargılar ana fikir olamaz.
Ana fikir yazıdaki bakış açısıyla uyumlu olmalıdır.
Verilen parçada bir saptama, tespit varsa ana fikir de bu
yönde olmalıdır. Verilen parçada bir öğüt, öneri söz
konusu ise, ana fikir cümlesinde bir saptama olamaz.
Verilen parçada geçen örnekler ve ayrıntılar ana fikir
olmaz.
ÖRNEK
(Sabahattin Kudret AKSAL)
Bu parçada insanların niçin sanata yöneldikleri, neden sa­nat
eseri verme gereksinimi duydukları üzerinde duruluyor.
Sanatçıların eser verme gerekçeleri ile ilgili birbirinden çok
farklı örnekler sıralanıyor. Bu parçaya bir başlık bulmak
gerekirse "Sanatçılar Niçin Eser Verir?" sözü parçanın
başlığı olabilir. Bu söz aynı zamanda bu parçanın konusunu
da ortaya koyar.
Parçanın Ana fikri: "Sanatçılar birbirinden farklı nedenle
sanata ve eser vermeye yönelirler.
ÖRNEK
ÖRNEK SORU 1
"Romanın hiçbir genel kuralı, belli hiçbir tekniği yoktur.
Türlü biçimlerinin amaçlarında da birlik yoktur; hem de
denilebilir ki kaynağı ve doğası bunların olmasına engeldir.
O, tarihin, destanın, felsefenin, şiirin, bilimin, masalın bir
mirasyedisidir. İstekleri günden güne artan, sınırları günden
güne genişleyen ve her yeni deha ile kendine bir kıta, bir
dünya, bir bilim daha bulan romanı bütün kapsamıyla
anlatan bir tanım bulmak güç değil, olanaksızdır. "Roman
şudur, oysa bu değildir." yollu tanımların hiçbiri onu
anlatmaya yetmez. Çünkü daima böyle belirlenen sınırların
dışında kalan birçok değerli eserler, bu sözlerin yeter bir
kapsamı olmadığını gösterecektir. Roman, uzunluğu kısalığı
bakımından da hiçbir kurala bağlı değildir."
İnsanı insana anlatmak, başlıca kaygısıdır sanatın. Çağlar
boyunca, sözle olsun, renkle, ezgiyle olsun, tüm sanat
ürünleriyle insanın iç ve dış evreni yansıtılmak istenmiştir.
Duygular, tutkular, düşler, düşünceler değişik biçimler
içinde ele alınmış, işlenmiştir. İşleyiş, ele alış biçimleri
sanatçıdan sanatçıya, çağdan çağa değişse de amaç aynı
kalmıştır: İnsanı insana anlatmak... Bir bakıma sanatın
işlevindeki soyluluk da bu amaçtan doğar. Yaşamın
tatlanması, çirkinliklerden arınması, insanın insanı
anlamasına bağlı değil midir? Mutsuzluklar, uyumsuzluklar
hep insanın insanı anlamamasından kaynaklanmaz mı?
(Abdülhak Şinasi HİSAR)
Parçada romandan, daha doğrusu romanın ne olmadığından
söz ediliyor? Bu parçaya bir başlık bulmak gerekseydi
herhalde "Roman Nedir?" başlığı uygun düşerdi. Parçanın
konusu "Romanın belirli kurallara bağlanamayacağı"dır.
Parçaya göre, romanla ilgili çizilecek her sınır yetersiz
kalacaktır. Ana fikir cümlesinin de roman konusunda
kurallar konulamayacağı ile ilgili olması gerekir.
Parçanın Ana fikri: Romanın ne olduğunu belirleyen kesin
kurallar ortaya koymak mümkün değildir.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Duygu ve düşüncelerin anlatımı çeşitli sanat dallarına
göre farklılık gösterir.
B) Sanat ürünleri, bireylerin birbirine yakınlaşmasını,
yaşamın güzelliklerini sezmesini ve algılamasını sağlar.
C) Sanatın etki gücü, her şeyden önce yaşamı olduğu gibi
yansıtmasından ileri gelir.
D) Sanatsal yaratıların yaygınlaşıp gelişmesiyle yaşam
koşulları arasında sıkı bir etkileşim vardır.
E) Aynı konuyu işleyen iki sanatçının konuya bakış açıları,
konuyu işleyiş yöntemleri birbirinden farklı özellikler
gösterebilir
ÖRNEK
İnsan nelerden huzur duyduğunu bazen bilemiyor. Güneşli
bir günde çay kaşığının şıngırtısı çok kişinin dikkatini bile
çekmemiştir. Mutluluğu hep büyük şeylerde aramak, bizi,
farkında olmadan karamsarlığa İtiyor. Bir kuşun ötüşü, bir
kedinin miyavlayışı bile hayatın güzelliğini gösterir. Mutlu
olmak için, var olanları değerlendirmek; olumsuzlukları
lehimize çevirmek gerekir.
ÖRNEK SORU 2
Tiyatrolarda
bayağı
oyunlar
oynanıyor.
Sebebini
sorduğumuzda, yetkililer halkın sözcüsü olduklarını, halkın
ihtiyaç duyduğu oyunlar oynadıklarını iddia ediyorlar. Oysa
tiyatronun görevi halkı avutmak değil, sanat eserlerini halka
tanıtmaktır.
Özellikle,
devletin
desteklediği
şehir
tiyatrolarının görevi budur. Devlet tiyatrolarının seyirciyi
Bu paragrafın ana fikri “Hayatın her anı insanı mutlu
edecek kadar güzeldir.” olmalıdır.
çoğaltarak para kazanma amacı olamaz. Avrupa'da kâra
geçen kültür tiyatroları şüpheyle karşılanmaktadır.
Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Avrupa'da tiyatroculuğun çıkar amacıyla yapılmadığı
B) Tiyatroların seyircinin isteğine uyarak kötü oyunlar
sahnelemelerinin doğru olmadığı
C) Tiyatroların tek amacının seyirci sayısını artırmak
olduğu,
D)
Tiyatrolarda,
sanat
değeri
olan
oyunların
sahnelenemediği,
E) Halkın sanat değeri yüksek oyunları izlemekten
hoşlanmadığı,
ÖRNEK SORU 3
İyi bir şair dünyayı kavrayıp özümseyecek bir kültür
birikimine sahip olmalıdır. Edebiyatı iyi bilmek iyi şair
olmaya yetmez. Sadece edebiyat bilgisiyle şiir yazılacak
olsa en güzel şiirleri edebiyat öğretmenlerinin yazması
gerekirdi. Tevfik Fikret, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet
Kutsi Tecer, Behçet Necatigil gibi az sayıdaki örnekleri
saymazsak genellikle kötü şiirlere imza atmıştır edebiyat
öğretmenleri.
Bu
parçada
vurgulanmak
istenen
düşünce
aşağıdakilerden hangisidir?
A) En güzel şiirleri yazan şairler dünyayı anlayarak
özümseyen şairlerdir.
B) Edebiyat öğretmenleri sadece edebiyat bilgisine sahip
oldukları için kötü şiir azarlar.
C) Edebiyat bilgisinin yanında dünyayı kavrayacak kültür
birikimine sahip olan şairler iyi şair olabilir.
D) Tevfik Fikret, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler
edebiyat öğretmeni oldukları halde iyi şairlerdir.
E) İyi şiir yazabilen şairler yeteneğiyle bilgisini bir araya
getirebilen şairlerdir.
ÖRNEK SORU 4
Şairler kalabalıklar arasında yalnız insanlardır. Okyanusun
ortasındaki küçük adacıklara benzerler. Çok acı çekerler.
Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir haksızlık,
bir kıyım onları derinden yaralar.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Şairler olaylar karşısında duyarlık gösteren yalnız
insanlardır.
B) Şairler kalabalıklar arasında yalnız yaşamak isteyen
insanlardır.
C) Şairler şiirlerinde dünyada meydana gelen kötü olaylar
karşısında duydukları üzüntüyü dile getirirler.
D) Şairler insanların arasında kendilerini yalnız hissettikleri
için acı çekerler.
E) Dünyada meydana gelen üzücü olaylar en çok şairleri
etkiler.
DÜŞÜNCENİN AKIŞINI BOZAN CÜMLE
Her paragrafta bir konu işlenir. Farklı düşünceler ya da
düşüncenin farklı bir yönü, farklı paragraflarda ele alınır.
Akışı bozan cümlelerle ilgili sorularda paragrafın anlam
bütünlüğüne uymayan, paragrafta işlenen düşüncelerin
dışında bir düşünceye yer verilir.
Paragrafta işlenen düşünce bütünlüğüne uymayan bu
cümleler düşüncenin akışını bozar.
Örnek: Aşağıdaki
parçada
bütün
cümlelerin
konularının ortak olup olmadığını inceleyelim.
(I) Dünya onu anlatan kitaplardan, dergilerden, yazılardan
çok daha hızlı bir biçimde yol alıyor. (II) Hayat şartlarının
değişmesi bizi yer yer zorda bırakıyor. (III) Ne yazarsak
yazalım, ne anlatırsak anlatalım dünya gene bizim
önümüzde. (IV) Onun şaşırtıcı hızına değişimine kalem
uydurmak mümkün değil. (V) Her gün bir öncekinden daha
fazla sürprizlerle dolu olarak gelip kuruluyor kâğıtlarımıza,
ekranlarımıza, perdelerimize, gözlerimize.
Okuduğunuz parçada II. cümlenin haricindeki cümlelerin
konusu dünyadaki değişim iken II. cümlenin konusu hayat
şartlarındaki değişimdir. Demek anlatanın akışını bozan
cümle II. cümle olmalıdır.
Örnek: Aşağıdaki
parçanın
anlatımındaki
akış
bozukluğu da fikir farklılığından doğmuştur. Dikkatlice
okuyup, anlatımın akışını bozan cümleyi bulmaya
çalışalım.
(I) Faust efsanesi, ortaya çıktığı günden bu yana sayısız
yazınsal müzikal ve görsel sanat yapıtının konusunu
oluşturmuştur. (II) Goethe bunun en çok bilinen örneğini
yazınsal alanda vermiştir. (III) Konunun opera türüne
uygunluğu nedeniyle birçok değerli müzik adamı bu konuyu
işleyen yapıt ortaya koymuştur. (IV) Ünlü efsane nedense
görsel sanatlarda pek rağbet görmemiştir. (V) Özellikle
Alman Edebiyatını şöyle bir karıştırırsanız Faust adında
onlarca farklı yapıtla karşılaşırsınız.
Okuduğunuz parçada IV. cümlenin dışındaki cümlelerin
anlattığı fikir Faust efsanesinin sayısız yazınsal müzikal ve
görsel sanat yapıtına konu olduğudur. IV. cümledeki fikir ise
Faust efsanesinin görsel sanatlara konu olmadığıdır. Bu iki
fikir çelişmektedir. Parçanın genelindeki fikir esas olduğuna
göre IV. cümledeki fikir akışı bozuyor diyoruz ve bu
cümleyi, anlatımın akışını bozan cümle olarak
adlandırıyoruz.
ÖRNEK SORU-3-
ÖRNEK SORU-1(I)
Güncel
olaylarımız,
sevinçlerimiz,
üzüntülerimiz,
arzularımız kısaca yaşantımızın tümü, karikatür sanatı ile
bizlere yansımaktadır. (II) Karikatür, kimi zaman gülmece
ile, kimi zaman da düşünsel, çizgisel eleştiri olarak
çıkmaktadır karşımıza. (III) Karikatürist, son yapıtında
düşünce üretme, özgür düşünceye, daha güzeli ve doğruyu
aramaya önem vermiştir. (IV) Karikatür genelde bir gülmece
sanatı olarak bilinir fakat bunun yanında düşündürür de. (V)
Toplumdaki her türlü olayı, davranışları mizahi yolla anlatır,
eleştirir ve toplumu yönlendirir. (VI) Aynı zamanda evrensel
bir dil olma özelliğine de sahiptir karikatür.
(I)
Dış
dünyaya
yönelik
tutumumuz,
geçmişimize,
niteliklerimize, inançlarımıza ve kendimiz hakkında neler
hissettiğimize bağlıdır. (II) Bencil bir tutumumuz varsa
insanlara büyük bir olasılıkla şüpheyle bakarız. (III) Kişisel
gelişimimizde ilerledikçe kişisel gelişim gösteren insanları
yaşamımıza çekeriz. (IV) Cömert bir tutuma sahipsek güven
duymaya daha yatkın oluruz. (V) Kendimize karşı dürüstsek
ve
insanlara
adil
davranırsak,
onlara
bizi
her
an
aldatabilecek kişiler gözüyle bakmayız.
Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın
akışını bozmaktadır?
Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi
A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V.
düşüncenin akışını bozmaktadır?
ÖRNEK SORU-4A) II.
B) III.
C) IV.
D) V.
E) VI.
(I) Bir yazarın sanat yaşamını iki ayrı aşamada incelemek
gerek sanırım. (II) ilk dönem bütün duyguların alabildiğine
ÖRNEK SORU-2(I) Kişiliğimiz iletişim içinde olduğumuz insanlarınkinden
farklıdır. (II) Hepimiz dünyayı bir miktar farklı algılarız.
(III) Aynı olayı gören iki kişiye ne gördüklerini sorarak
bunu
doğrulayabiliriz.
(IV)
Hepimizin
baskın
bir
gereksinimi vardır. (V) İnsanların farklı kişiliklere sahip
başıboş ve özgür olduğu çocukluk ve ilk gençlik yıllarıdır.
(İli) Gözlemleri ona yaşamın katı yüzünü gösterir. (IV) Bu
yıllarda, duygusallığı, düşçülüğü ve içe dönüklüğüyle
yaşıtlarından çok farklı bir yapıdadır yazar. (V) Henüz tam
gelişmemiş sağlam bir kişiliğin denetiminde olmayan bu
farklı yapı her şeyden kolayca etkilenir.
olduğu düşüncesi uzun yıllar önce Cari Jung tarafından ileri
sürülmüştür. (VI) Bir insanın kişiliğini ve gereksinimini
anlayamadıkça o insanla karşılıklı tatmin edici bir ilişki
kurmanız mümkün değildir.
akışını bozmaktadır?
B) III.
C) IV.
D) V.
E) VI.
parçada
anlatımın
A) I.
Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın
A) II.
Bu
numaralanmış
cümlelerden
akışını
B) II.
C) III.
hangisi
bozmaktadır?
D) IV.
E) V.
PARAGRAF ÇEŞİTLERİ
Günlük yaşamda duygu, düşünce ve gözlemlerimizi
genellikle sözlü veya yazılı olarak ifade ederiz.
Bir metinde bir düşüncenin geliştirildiği her bir bölüm
paragraf olarak isimlendirilir.
ÖRNEK
Koca Ali en kalın, en katı demirleri mısır yaprağı gibi
incelten,
kâğıt
gibi
yumuşatan
sanatını
kimseden
öğrenmemiş, kendi kendine bulmuştu. Daha on iki
yaşındayken, sert bir beylerbeyi olan babasının başı
Ele alınan konu, duygusal ya da düşünsel bir niteliğe sahip
olabilir. Bu nedenle bir paragrafta bireyler arası ilişkiler,
toplumsal sorunlar, sanat, edebiyat, bilimsel gelişmeler,
sevgi, ayrılık, özlem vb. konular işlenebilir.
Paragraflarda konuların farklı biçimlerde ele alınması, farklı
paragraf türlerini ortaya çıkarmıştır. Örneğin bilimsel bir
metin düşünce paragraflarıyla yazılırken anlatmaya bağlı
metinler olay paragraflarıyla yazılır. Paragraf çeşitleri genel
olarak şunlardır:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
vurulmuş, öksüz kalmıştı. Amcası çok zengindi. Gösterişe
düşkün bir vezirdi. Onu yanına aldı. Okutmak istedi. Belki
devlet katında yetiştirecek, büyük görevlere çıkaracaktı.
Ama Ali’nin yaratılışında başkasına gönül borcu olmak gibi
bir
sızlanmaya
yer
yoktu.
‘Ben
kimseye
eyvallah
etmeyeceğim.” dedi. Bir gece amcasının konağından kaçtı.
Başıboş bir adsız gibi dağlar, tepeler, dereler aştı. Adını
bilmediği ülkelerde dolaştı. Sonunda Erzurum’da yaşlı bir
Olay Paragrafı
Tahlil (Çözümleme) Paragrafı
Düşünce Paragrafı
Açıklama Paragrafı
Tartışma Paragrafı
Düşsel (Fantastik) Paragraf
Mizahi Paragraf
Betimleme (Tasvir) Paragrafı
demircinin yanına girdi. Otuz yaşına kadar Anadolu’da
uğramadığı kent kalmadı. Kimseye boyun eğmedi. Gönül
borcu olmadı. Ekmeğini taştan çıkardı.
Ömer Seyfettin’in “Diyet” hikâyesinden alınan bu paragrafta
yazar, hikâyenin başkahramanı Koca Ali’nin özelliklerini ve
Anadolu’ya gidişini anlatmıştır. Yazar, hikâyenin bu
bölümünde, kahramanın kimseye boyun eğmeyen, ekmeğini
taştan çıkaran biri olduğunu söyleyerek onu yüceltmiştir.
1. Olay Paragrafı
Ardından da Koca Ali’nin kimseye muhtaç olmamak için
Yaşanmış ya da tasarlanmış bir olayı yer, zaman ve kişi
pek ülke dolaştıktan sonra Erzurum’da yaşlı bir demircinin
öğelerine
yanında çalışmaya başladığını ifade etmiştir.
bağlı
olarak
anlatan
paragraflara
olay
paragrafı denir.
Bu paragraflarda uzun ya da kısa bir zaman dilimini
ÖRNEK
içeren bir olay ele alınabilir.
Olay paragrafının kimi zaman amacı bir düşünceyi
Sınavların yapıldığı okul, karşı yöne düşüyordu. Yeniden
vurgulamak, kimi zaman yaşamdan bir kareyi göz önüne
geçtiler caddeyi, ürke ürke. Ara sokaktan yürüdüler. Yüksek
sermek, kimi zaman bir duruma dikkat çekme olabilir.
bir duvarın yanındaki kapıda durdular. Okulun öğrenci giriş
Bu paragraf türünün temel özelliği anlatımın bir olay
kapısıydı bu. İçerden uğultular geliyordu. Yağmur, taş
çevresinde örgütlenmesidir.
duvarların arasından çıkan aykırı yeşillikleri parlatmıştı.
Olay paragrafında hareket ve olaylar her zaman ön
"Bizden de erken gelenler olmuş. Geç meç kalmış
plandadır.
olmayalım?" Hademe giyimli bir kadın, onlara doğru
Sözü edilen olay, belli bir zaman diliminde, belli bir
yürüdü taşlı yoldan. Bezgin, alışık bakışlarıyla anne, kızın
mekânda ve belli kişiler etrafında geçer.
üstünden dışarı bir şeye bakıyordu. Anne, saygılı sordu:
Yazarın anlatımında bu tür paragrafı tercih etmesinin
"Geciktik mi acaba? Çocukların çoğu gelmiş." Hademe
temel nedeni okuru, olayın içine çekmek ve onu olayın
kadın ilgisiz, şöyle dedi: "Parasız yatılı imtihanlarının
içinde yaşatmak istemesidir.
çocukları hep erken gelir. Hiç gecikmezler."
Yazar, paragrafta ele aldığı olayı kahraman ya da
gözlemci bakış açısıyla anlatır.
Öykü, roman gibi anlatmaya bağlı metin türlerinin
anlatımında olay paragrafından yararlanılır.
2.Tahlil (Çözümleme) Paragrafı
3.Düşünce Paragrafı
Genellikle hikâye ve roman kahramanlarının iç
dünyalarını, onların psikolojik yönlerini anlatan ya da
bir düşünceyi çözümleme yoluyla inceleyen paragraflara
tahlil paragrafı denir.
Tahlil paragrafında bir eser, bir konu veya bir kişi
parçalara ayrılarak incelenir.
Bu paragraf türünden, genellikle roman ve hikâye
kahramanlarını iç dünyalarıyla okurlara tanıtmak için
yararlanılır.
Tahlil paragrafında yazar, kahramanların iç dünyalarını,
psikolojik durumlarını, üzüntülerini, sevinçlerini,
umutlarını vb. yorumunu katarak anlatır.
Bir fikrin inandırıcı şekilde ortaya konduğu paragraflara
düşünce paragrafı denir.
Bu tür paragraflarda ilk olarak bir düşünce verilir. Daha
sonra bu düşünceye ilişkin nedenler, kanıtlar, örnekler
mantıksal bir sıralanışla belirtilir.
Bilgi
vermek
amacıyla
oluşturulan
düşünce
paragraflarında nesnellik ağır basar. Bu nedenle de
düşünceler kanıtlardan, örneklemelerden, tanıklardan,
karşılaştırmalardan vb. yararlanılarak ortaya konur.
Düşünce ağırlıklı olması nedeniyle bu tür paragraflarda
mecazlı ifadelere ve söz sanatlarına pek yer verilmez; dil
ÖRNEK
göndergesel işleviyle kullanılır.
“Evet, her şey çürüyor, demek biz de çürüyeceğiz.” diye
Düşünceler nesnel bir tutum ve anlaşılır bir dille anlatılır.
düşündü. Demek ki kendisi de çürüyecekti. Böyle hiçbir
Düşünce paragrafları daha çok, bilimsel içerikli metinler
saadet görmeden, daha henüz beklerken, hayatını nasıl
ile makale, sohbet, fıkra eleştiri gibi yazı türlerinde
gaflet içinde geçirmiş olduğunu anladıktan sonra artık
kullanılır.
hiçbir şey yapma imkânı kalmağını görerek çürüyüp gitmek
ona pek insafsız, pek acı geliyordu. Saadetten mahrum
olmak, daha gençliğinin baharında iken hayatının elinden
uçup gitmesi bu delikanlıya çok ağır geliyordu.”
Bu tahlil paragrafında yazar, roman kahramanı gencin,
mutluluğu yakalayamadan dünyadan göçüp gideceğine
ilişkin üzüntülerini, korkularını yansıtmıştır.
ÖRNEK
Sanki herkesin bütün işleri yolunda ve bütün dilekleri
gerçekleşiyordur da bir onun işleri bozuktur, bir onun
istekleri gerçekleşmiyordur. Kızgındır, ağlamak, haykırmak,
isyan etmek çözüm değildir ki içindeki sıkıntıdan kurtulmak
için yapmak istediği tüm şeyler, birilerinin onu akıl hastası
olarak addetmesinden başka bir işe de yaramayacaktır; bilir
bunu, bilir ve derin bir nefes alıp herhangi biri, sorunsuz,
tanıdık biri olmaya çalışır yeniden. Evine gelir sonra
odasına saklanır belki kaçmak için her gün gördüklerinden
ve dünya yeniden başına yıkılır yalnız kaldığında.
ÖRNEK
Toplum olarak güzellik duygumuzu, estetik hazlarımızdan
pek çoğunu kaybettik. Güzellikleri kaybede kaybede
çirkinlikleri normal karşılayan bir toplum hâline geldik.
Daha beteri iki asırdan beri doğru dürüst bir güzellik ortaya
koyamadığımızı söyleyince eleştiriliyorum. Oysa yaptığımız
estetikten yoksun inşa edilen anıtlar, köprüler, çeşitli yapılar
güzellik duygumuzu yitirdiğimizi anlatmaya yetiyor. Tıpkı
işitme engelli birinin çevresindeki şamatayı duymaması
gibi…
Paragrafın giriş cümlesinde yazar, güzellik duygumuzu
yitirdiğimizi belirtmiştir. Ardından da bu cümlede ileri
sürdüğü düşüncenin doğruluğunu örneklerden yararlanarak
kanıtlama yoluna girmiştir.
ÖRNEK
Yazar, okuruna söyleyeceği bir sözü, ileteceği bir mesajı
olan insandır. Okur, yazar açısından hem bitmez tükenmez
bir konu kaynağı hem de yaşamına yön vermek, renk katmak
istediği bir topluluktur. Yazar, okuruna yerine göre bilgi,
yeni bir görüş aktarır; yerine göre de yaşanmış olayları
başka bir açıdan seyrettirir, yani yaşam deneyleri sunar.
Yazar, okurunu insanlık sürecinde her yönden eğitme ve
bilinçlendirme çabasındadır. Kendisinin ve yapıtının da
ancak okurun ilgisiyle geçerli ve gerçek olabileceğini bilir.
Bilir ki kendisini okursuz yapamayacak, okuru da yazarsız.
4.Açıklama Paragrafı
Bir konunun ya da bir sorunun açıklandığı, öğretici yönü
ağır basan paragraflara açıklama paragrafı denir.
Açıklama paragrafında, bir konu hakkında bilgisi
olmayanları bilgilendirme, konuyla ilgili bilinmeyenleri
açıklığa kavuşturma söz konusudur.
Bu paragraf türünde bilgi verme ve öğreticilik ağır
bastığından; dil göndergesel işlevde kullanılır.
Yazar anlatımını nesnel bir tutumla yapar ve işin içine
duygularını karıştırmaz.
Ele alınan konuya göre terim ve bilimsel kavramlardan
yararlanır.
ÖRNEK
Şinasi, Tanzimat Döneminin en önemli şair ve yazarlarından
biridir. Agâh Efendi ile birlikte ülkemizin ilk özel gazetesi
Tercüman-ı Ahval’i, ardından tek başına Tasvir-i Efkâr
gazetesini çıkarmıştır. Fransızcadan ilk şiir çevirilerini
yapmış, ilk yerli oyunumuz Şair Evlenmesi’ni yazmıştır.
Sanatçı, edebiyatımızda ilk makaleyi yazmış, nesirde bağfiillerle uzayıp giden cümleyi süsten kurtarıp düşünceyi ve
anlaşılmayı ön plana almıştır.
Bu paragrafta ise Tanzimat Döneminin ünlü sanatçılarında
Şinasi hakkında bilgi verilmiştir. Parçada, sanatçının
çıkardığı gazetelerden, eserlerinden, nesir alanına yaptığı
katkılardan söz edilmiştir. Sanatçıyla ilgili açıklamalar
nesnel bir tutumla ortaya konmuştur.
ÖRNEK
Açıklama paragrafı daha çok, ansiklopedilerde, ders
kitaplarında, edebiyat, ahlak felsefe vb. konularda
yazılan kitaplarda kullanılır.
Bir atasözü açıklanırken veya bir şair, yazar, bilim adamı
tanıtılırken; beyin, kalp, akciğerler, elementler vb.
hakkında bilgi verilirken açıklama paragraflarından
yararlanılır.
ÖRNEK
Beyin, kafatasının içinde, beyin zarlarıyla örtülmüş,
beyazımtırak ve yumuşakça bir kitle durumundaki sinir
organıdır. Duyum ve bilinç merkezini oluşturan beyin,
insanları hayvanlardan ayıran en önemli organdır. Bu
yönüyle insan beyni hayvanlarda görülmeyen konuşma,
bilinç, sevinç, üzüntü gibi eylem ve duyguların merkezdir.
Dış dünyayla ilgili bütün ilişkiler, duyular aracılığı ile
beyne iletilir, orada değerlendirilir ve vücudun gerekli
tepkiyi göstermesi sağlanır. Gri ve beyaz hücrelerden oluşan
beyin, kafatasının arkasında bulunan bir delikle omuriliğe
bağlanır. Beyin ve omurilik, üç katlı koruyucu zarla
sarılıdır. Beyne en yakın olan iç zar ile orta zar arasında
beyin sıvısı denilen bir sıvı bulunur. Anatomik bakımdan
beyin; beyin yarıküreleri, orta beyin, beyincik ve beyin
sapından oluşur.
Bu açıklama paragrafında vücudumuzun en önemli
organlardan bir olan “beyin” hakkında bilgi verilmiştir.
Parçada, bu organın özellikleri ve işlevleri anlatılırken
“hücre, omurilik, beyin sıvısı” gibi terim ve kavramlar
kullanılmış, anlatım nesnel bir tutumla yapılmıştır.
Edebiyat eserlerinden seçme parçalan bir araya toplayan
kitaplara "antoloji" denir. Yunancadaki "anthos" (çiçek) ile
"legein" (toplamak) kelimelerinden türemiştir. İlk
antolojileri Eski Yunanlılar derlemişlerdir. Bilinen ilk
antoloji MÖ II. yüzyılda derlenmiştir. "Çelenk" adındaki bu
antolojinin derleyicisi Meleagros'tur.
5.Tartışma Paragrafı
ÖRNEK
Bir fikri, bir görüşü okura kabul ettirmek için kanıtlama
yönteminden de yararlanılarak oluşturulan paragraflara
tartışma paragrafı denir.
Tartışma
paragrafında
yazarın
amacı,
savunduğu
doğruyu okura kabul ettirmektir.
Yazar, bunu sağlamak adına kendi görüşüyle birlikte
karşıt görüşü de verir. Daha sonra kendi görüşünün
doğru olduğunu kanıtlarla ortaya koyar.
Tartışma paragrafında, konu en az iki farklı bakış
açısıyla ele alınır.
Örnek olarak “Ülkemizin kalkınması adına ulaşımda
öncelik
kara
yollarına
mı
hava
yollarına
mı
verilmelidir?” konusunu inceleyelim.
Bu tartışmada, konunun iki farklı yönden ele alındığı
görülmektedir.
Tartışmanın temelinde “Ulaşımda öncelik kara yollarına
verilmelidir?”,
“Ulaşımda
öncelik
hava
yollarına
verilmelidir?” bakış açıları bulunmaktadır.
Yazar, bu bakış açılarından hangisini benimsediyse onu
diğerinden üstün göstermek ve o konuda okuru ikna
etmek için çaba harcar.
Bu
amacına
ulaşmak
örneklendirmelerden,
uzman
kişilerin
için
de
tanımlamalardan,
karşılaştırmalardan,
görüşlerinden,
bilimsel
alanında
verilerden
yararlanır.
İleri sürdüğü tezle ortaya koyduğu örnekler, kanıtlar
arasında mantıksal ilişkiler kurmak ve ikna edici olmak
için zaman zaman “ama, fakat, ancak, çünkü, oysa ki,
hâlbuki, bu nedenle” gibi bağlayıcı sözlerden yararlanma
yoluna gider.
Bu tür paragraflara genellikle öğretici metinlerde yer
verilmesi nedeniyle yazar, dili göndergesel işleviyle
kullanır.
“Eğitimin tam gün mü yarım gün mü olması daha
faydalıdır?” sorusu son dönemlerde sık sık tartışılıyor. Bazı
eğitimciler “Eğitim tam gün olmalıdır!” deyip geçiyor. Oysa
böyle diyerek işin içinden sıyrılamayız. Hele konu
geleceğimiz olan çocuklarımız ise… Bence çocuklarımız tam
gün eğitim yüzünden zamanının büyük bölümünü okullarda
geçiriyor. Böyle olunca da dinlenmeye, eğlenmeye, kitap
okumaya, ödev hazırlamaya, uykuya yeterince zaman
ayıramıyor. Tam gün eğitim gören öğrenciler eve yorgun
geliyor, dinlenemeden tekrar okula dönüyorlar. Oysa yarım
gün eğitim gören öğrencilerimiz, eğitim faaliyetlerine daha
istekli katılıyor ve daha başarılı oluyor. Bu durum da tam
gün eğitimin öğrencilerin verimini oldukça düşürdüğünü
göstermektedir. Öğrencilerin öğleye kadar eğitim görüp
öğleden sonra da spor, resim, müzik, el sanatları, tiyatro,
okuma, yazma gibi etkinliklerin içinde olması gerektiğini
ortaya koymuştur.
Bu paragrafta yazar “Eğitimin tam gün mü yarım gün mü
olması daha faydalıdır?” sorusundan hareketle bir eğitim
sorununa parmak basmıştır. Tam gün eğitimin sakıncalarına
dikkat çeken yazar, yarım gün eğitimin daha faydalı olduğu,
eğitimde öğleden sonra sosyal faaliyetlere yer verilmesi
gerektiği konusunda okuru ikna etmeye çalışmıştır. Bunu da
örneklerden ve karşılaştırmalardan yararlanarak ortaya
koyuyor. Paragrafta dili göndergesel işlevde kullanan yazar,
okuru ikna etmek için “oysa, o hâlde” gibi ifadeler
kullanmıştır. Bu paragraf türünden “makale, deneme, fıkra,
eleştiri” gibi yazı türlerinde sıkça yararlanılır.
ÖRNEK
Çocukluğunda kâşif olmayı düşleyenlerin kimsenin ayak
basmadığı topraklara gitmek isteyişi gibi, neredeyse yazıyla
uğraşan herkes de o güne kadar kimsenin yazmadığı
cümleler yazma peşinde. Peki, bu mümkün müdür sence?
Hiç kimsenin yazmadığı bir cümle yazılabilir mi? Kimileri
bunu deneyebilir, ama gramer kuralları doğrultusunda
ilerleyeceğin için daha önce hiç yazılma
6. Düşsel (Fantastik) Paragraf
7.Mizahi Paragraf
Gerçek ya da gerçeküstü öğelerden, hayal gücünden
Okura hoşça vakit geçirtmek, onu eğlendirmek ve
yararlanılarak oluşturulan paragraflara düşsel paragraf
dinlendirmek için yazılan paragraflara mizahi paragraf
denir.
denir.
Bu paragrafın temelinde olay bulunur. Bu olaylarda
Bu paragraf türünde yazar, gülmece öğelerinden
olağanüstülük ağır basar.
yararlanarak okura mesaj vermeye çalışır.
Yazar, çoğu zaman belirsiz bir zaman ve çevrede
Mizahi paragrafları güldürü yanında eleştiri, yergi,
kahramanların başından geçen olayları ele alır.
iğneleme, ders verme özellikleriyle de dikkat çeker.
Bu tür paragraflarda kahramanlar insan, hayvan, bitki ve
Fıkra türünde mizahi anlatımdan yararlanılır. Nasrettin
hayalî varlıklardır.
Hoca, İncili Çavuş ve Bektaşi fıkraları ile Karagöz
Düşsel paragrafta yazarın amacı bilgi vermekten çok,
oyununda mizahi paragraftan yararlanılır.
sanat gücünü ortaya koymaktır.
Bu nedenle düşsel paragraflarda dil, sanatsal işlevde
ÖRNEK
kullanılır.
Yahya Kemal Beyatlı, çok sevdiği Boğaziçi’ndeki bir tepeye
tırmanıyordu. Hava sıcak ve kendisi de çok kilolu olduğu
için çabucak terleyip yorulmuştu. Ünlü şair, tam o sırada
yok kenarındaki bir bakkal dükkânın önünde bir iskemle
olduğunu gördü. Sanatçı kendisini aceleyle iskemleye
bıraktı. Bakkal, yağlı bir müşteri bulmanın memnuniyetiyle
şaire nazikçe sordu:
- Bir şey mi alacaksınız efendim?
Şair, hiç istifini bozmadan cevap verdi:
- Evet; müsaade ederseniz biraz nefes alacağım.
Mecazlı ifadelerle yüklü, etkileyici bir anlatıma yer
verilir.
ÖRNEK
Susuzluktan çatlamak üzere olan küçük kıza üvey annesi:
“Su buldum ama gene suyun başında bir dev var. O da bir
yudum su için bir göz istiyor.” demiş. Ağladıkça gözünden
inciler dökülen, güldükçe yüzünde güller açan küçük kız,
üvey annesinin bu sözüne de inanmış. Çaresiz, diğer gözünü
de vermiş. Kadın biraz sonra küçük kıza bir miktar su
içirmiş. Araba tekrar yola koyulmuş. Ormanlık bir yere
gelince biraz dinlenmek için inmişler.
Bu parçada kızın ağladıkça gözünden inciler dökülmesi
olağanüstü bir olay; “dev” ise olağanüstü bir kahramandır.
Bunlardan dolayı parçada düşsel öğeler söz konusudur.
Gerçek yaşamda ise bu tür olay ve kişilere rastlanmaz.
ÖRNEK
Kitapçı düzenlediği senetleri "Birinci Kadın"a uzatır,
sırıtarak alır kendisine ikram edilen suyu. Bir dikişte içtikten
sonra, "Ne tatlıymış, hiç böyle su içmemiştim ben." der.
Sözü biter bitmez de boncuk boncuk terlemeye başlar, titrer.
Enine boyuna küçülmeye başlar büyük bir hızla. Şimdi sokak
kapısının önünde, bir hamam böceğinin boyutlarına
inmiştir. "İkinci Kadın" avucuna alır kitapçıyı, hızla oturma
odasına seğirtir ve adamı iki kalın ansiklopedinin arasına
koyar.
Bu mizahi paragrafta, Yahya Kemal’le bir bakkal arasında
yaşanan olay mizahi bir dille anlatmıştır. Bu parçada şairin
“Evet; müsaade ederseniz biraz nefes alacağım.” sözüyle
bakkala şakalı ve biraz da iğneleyici bir dille cevap verdiği
görülmektedir.
ÖRNEK
Kalabalık bir akşam yemeği sonrasında, kendisine bir
konuşma yapması için ricada bulunulan büyüklerden biri,
kalkıp yemekleri övmeye başlamış ve konuşmasını da
uzatmış... Bir ara: "Bu güzel sofrada, eğer bir lokma daha
yeseydim bu konuşmayı yapamayacaktım." deyince, Aziz
Nesin seslenmiş: "Efendiye bir tabak daha verebilir miyiz?"
2. Ankara'daki yoksul halka parasız ilaç dağıtacak belediye
ANLATIM BİÇİMLERİ
eczanesi dün hizmete açılmıştır. Açılış töreninde Belediye
A) AÇIKLAYICI ANLATIM (AÇIKLAMA)
Başkanı, amacın, yoksul ve dar gelirli halka hizmet
 Her türlü konuya uygulanabilen bu anlatım biçiminde
götürmek olduğunu belirtmiştir. Bu eczane, Belediye Sağlık
düşünceyi
İşleri Müdürlüğüne bağlı olacaktır. Eczaneden yararlanmak
aydınlatmaktır. Bu bakımdan en çok kullanılan anlatım
isteyenlerin, mahalle muhtarlarından yoksulluk belgesi
biçimidir.
almaları gerekmektedir. Söz konusu belge ile belediye
amaç
bilgi
vermek,
herhangi
bir
 Açıklayıcı anlatım, üzerinde durulan konuyla ilgili
'Niçin?, Nedir?, Nasıl?" gibi soruların yanıtını vermeye
hastanelerinin yazdığı reçetelerdeki ilaçlar hiçbir ücret
alınmadan hastalara verilecektir.
yarar.
 Bu anlatım biçimiyle bir olay anlatılır, bir şeyin oluşu
Bu parçada da "belediyenin yoksul ve dar gelirli halka
hizmetleri
belirtilir, bir durum, davranış nedeniyle ortaya konur,
sağlık
kavramlar tanımlanır, varlıklar belirgin nitelikleriyle
açıklanmıştır.
konusunda
yapacağı
çalışma"
tanıtılır, düşünceler aydınlatılır.
 Açıklama, bilgi verme amacı taşıdığı için ansiklopediler,
Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve temiz
ders kitapları, gazeteler, açıklamalı sözlükler, yemek
bir Türkçeyle
tarifi kitapları... bu anlatım biçimini kullanır. Yine bir
benimsemiştir. Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde
düşüncenin
kendilerini, çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri
aydınlanması
amaç
makale, fıkra, deneme, eleştiri,
edinildiğinde
röportaj...
gibi yazı
türlerinde bu anlatım biçimine diğerlerine oranla daha
çok yer verilir.
 Açıklamada bir konuyu berraklaştırmak, geliştirmek,
anlaşılır duruma sokmak ön planda olduğu için sanatlı
yazmış,
öykücülükte
Çehov
tarzını
bulur gibi olurlar. Esendal, günlük hayatı iyimser bir hava
içinde verir. Öykülerindeki olaylar son derece basittir.
Bu paragrafta Memduh Şevket Esendal’ın öykücülük
anlayışı bizlere açıklanmıştır.
kullanımdan kaçınılır. Yani benzetme, mecaz-ı mürsel,
MÖ. VI. yüzyılda başlayıp yüzyılımızın başına dek etkisini
teşhis gibi sanatlar pek kullanılmaz.
yoğun biçimde sürdüren türler arasında tiyatro, felsefe ve
 Açıklayıcı anlatım biçimi uygulanırken tanımlama,
tarih vardır. İlkçağ tiyatrosu tragedya ve komedya diye ikiye
karşılaştırma, örnekleme... gibi düşünceyi geliştirme
ayrılır. Tragedya, bağbozumu tanrısı Dionysos adına
yolları kullanılabilir.
düzenlenen törenlerden doğmuştur. Tragedyanın amacı,
ÖRNEKLER
seyircide korku ve acıma duygusu uyandırmaktır. Bu da
gerilimlerle sağlanır. Oyunun sonunda ise her şey çözüme
1. Milyonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya
sinemaya gidiyor. Neden? Belli ki kendisini aşmak istiyor
insan. Gerçek anlamda insan olmak istiyor. Ayrı bir birey
olmakla yetinmiyor; bireysel yaşamının kopmuşluğundan
kurtulmaya, bireyciliğinin bütün sınırlarıyla onu yoksun
bıraktığı ama yine de onu sezip özlediği bir dostluğa, daha
anlamlı bir dünyaya geçmek için çabalıyor.
Bu paragrafta insanların kitap okuma, müzik dinleme,
sinema ve tiyatroya gitme nedenleri açıklayıcı anlatım
biçimiyle
veriliyor. Yazara göre
bunların nedeni
"insanın kendini aşma isteği, daha anlamlı bir dünyada
yaşama arzusu" dur.
kavuşur.
Bu parçada tiyatro, tarih ve felsefenin ortaya çıkışı,
tragedyanın hemen bütün özellikleri bilgilendirmeye
yönelik, açıklayıcı bir yöntemle, anlatılmıştır.
Herkes her şey olamaz. Nasıl iyi asker olmak için disiplin,
B) TARTIŞMACI ANLATIM (TARTIŞMA)
iyi öğretmen olmak için bilgi, iyi tüccar olmak için para
yeterli değilse, nasıl bütün mesleklerin, kendilerine göre
biraz doğuştan gelme, çoğu da sonradan öğrenilen incelikleri
Bu anlatım biçimi, herhangi bir düşünceyi savunmak,
okuyucuyu ya da dinleyiciyi bu düşünceye inandırmak
amacıyla kullanılır.
varsa politikacıların da rastgele, herkesin beceremeyeceği
yönleri vardır. Bunları becerebilen kimseler, on binlerce
kişinin karşısına çıkıp nutuk söyleyebiliyor, binlerce kişinin
elini sıkabiliyor, çömelip ayran içebiliyor…
Bu parçada politikacıda bulunan ve bulunması gereken
özellikler açıklanmıştır.
Deneme sözcüğünü yeni bir edebiyat türüne ilk defa ad
olarak koyan Montaigne olmuştur. Montaigne'in türlü
konular üzerindeki düşünceleri gözden geçirilirse bu
düşünceleri hiçbir plana uymadan hiçbir şeyi kanıtlamaya
çalışmadan, sırf düşünmekten zevk aldığı bu zevki bize
tattırmak istediği için yazdığı anlaşılır. Onun denemelerinin
Aslında tartışmacı anlatım, açıklayıcı anlatımın biçim
değiştirmiş şeklidir. Bu anlatım biçimini açıklamadan
ayıran yön, okuyucunun ya da dinleyicinin yerleşmiş
kanılarını, düşünce ve davranışlarını değiştirmeye
yönelmesi,
savunulan
düşüncenin
doğruluğunu
kanıtlamaya çalışmasıdır.
Tartışmacı anlatım biçiminin uygulanabilmesi için öne
sürülen önermenin tartışmaya, delillerle kanıtlanmaya
uygun olması gerekir.
Herkesin üzerinde anlaştığı bir düşünce bu yolla
işlenmez. Ancak böyle bir düşünce yerleşmiş anlayışlara
aykırı bir taraf bulunduğu zaman tartışmacı anlatımla
işlenebilir.
ispatsız anlatan görgülü bir adamın hayatından derlenmiştir.
Tartışmacı anlatım biçimini uygularken, düşünceyi
geliştirme yollarından tanık gösterme, kanıtlama,
örneklendirme... kullanılabilir. Çünkü bu düşünceyi
geliştirme yolları öne sürülen düşüncenin inandırıcılığını
artırır.
Okuduğunuz parçada yazar, deneme türü üzerine bize
Yazarın, bir düşüncenin, bir önerinin doğru olmadığını
ortaya koymak amacıyla hazırladığı yazılarda
başvurduğu bir yöntemdir.
konusu bütün hayattır, hayat tecrübeleridir. Bu tecrübeler
insan ruhu üzerine eğilen, gördüğünü tatlı bir dille delilsiz
bilgiler vermeye çalışıyor. Yazarın tavrı, bunları ben
biliyorum ama okuyucu bilmiyor, öyleyse okuyucuyu
Yazar okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir üslupla
bilgilendireyim diyor. Demek ki parçada açıklama tekniği
yazısını oluşturur.
kullanılmış.
Devrik cümlelerle, soru ve cevaplarla yazısına akıcılık
kazandırır.
Halide Edip Adıvar’ın Bütün Eserleri serisinin ilki olarak
Sonuçta burada da bilgi ortaya konmuş olabilir; ancak
yayımlanan Mor Salkımlı Ev, yazarın çocukluk günlerinden
bir görüşün başka bir görüşe karşı savunuculuğunun
1918'e kadar olan hatıralarıdır. Bir roman üslubuyla kaleme
yapılması onu açıklamadan ayırır.
alınan eser, edebiyat meraklılarına olduğu kadar yakın
Yazar, görüşlerini inandırıcı kılmak için kanıtlama
dönem Türk tarihiyle ilgilenen okuyuculara da hitap ediyor.
yoluna başvurur. Kanı niteliği taşıyan yargılardan
Yeni İstanbul Gazetesi'ndeki yayımı ve hatıralarının
kaçınır, nesnel olmaya çalışır.
İngilizce baskısı ile karşılaştırılarak hazırlanan Mor Salkımlı
Ev, yazarın özgün anlatımı ve sadeleştirilmemiş orijinal
diliyle ve günümüz genç okuru da düşünülerek notlar ve
açıklamalarla sunuluyor.
Okuduğunuz parçanın yazarı, bu parçayı yeni yayımlanan
söz konusu kitap üzerine okuyucuya geniş bilgi vermek için
yazmıştır. Yani açıklama tekniğini kullanmıştır.
“… Politika “ahkâm kesmek” olsaydı, bunu becerebilecek o
ÖRNEKLER
kadar çok insan bulunurdu ki Türkiye’de. Üniversite
Günümüzde yaygın bir yanlış vardır: Bilimin kesin olduğu
inancı; çağdaş yaşayışın, çağdaş uygarlığın değişmez temeli
olan bilimsel kesinlik. Oysa sürekli bir değişikliktir bilimi
var edip ayakta tutan.
Bilim bilgi üretir; bilimsel
doğrulardır bunlar. Ancak bilim sonsuz bir yenilenme
içindedir. Bilimde öne sürülen her doğru, yanlış olduğu
henüz kesinlikle belgelenmemiş olan doğrudur. Birtakım
koşutlardan ötürü doğru sayılan bilgilerdir bunlar.
kürsüsünün yüksekliğinde ahkâm kesmek, üniforma zırhının
gerisinde ahkâm kesmek gazete sütununun açıklığında
ahkâm kesmek, büyük memur masasında ahkâm kesmek çok
kolay. Hatta oralarda kesilen ahkâmın politikacılardaki
düşüncelerden de parlak olduğu söylenebilir. Ama, onlarınki
kadar gerçekçi ve yığınlarla bağlantılı olduğu söylenebilir
mi?
Bu paragrafta yazar, mantık yoluyla bilimsel doğruların,
Parçada “ahkâm kesmek” ile ilgili görüşler tartışmacı bir
henüz yanlışlığı belgelenmemiş doğrular olduğunu, her
anlatımla ele alınmıştır.
bilginin değişebileceğini kanıtlamaya çalışıyor.
Eskiden Türk hafif
Kimi şair ve yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için
okurların çaba harcamasını, zorlanmasını isterler. Bence bu,
kendini beğenmişliktir. Yazdıklarımı anlayabilmek için okur
zorlanacağına, onları anlatabilmek için ben zorlanmalıyım.
Bence okur bir kitabı, bir yazıyı okurken, salt anlamak için
değil, okuyup anladıktan sonra birtakım sonuçlar
çıkarabilmek için çaba harcamalıdır.
müziği,
şimdilerde
Türk
pop müziği denilen şarkılar bir yanıyla müzik, öbür yanıyla
şiir olması gereken yapıtlar değil midir? Bu şarkılara söz
yazanlar, hak edilmemiş şöhretlere ulaşmanın yanı sıra,
Türkçeden milyonlar, milyarlar vururken biraz daha özen
gösteremezler mi? Üstelik bunu söylerken herkesçe alay
konusu edilen “Kıl oldum abi”leri, “Bandıra bandıra ye
beni”leri kast etmiyorum…
Bu parçalarda konuya tek taraflı yaklaşıldığı görülmektedir.
Bu paragrafta da yazar, "bir yazar, anlatacağını açık seçik
Yani ileriye sürülen düşüncelere karşı çıkılabilir. Bu nedenle
anlatmalı",
bir
düşüncesini
kabul
ettirme
çabasındadır.
tartışma
İnandırıcı, etkileyici olmak için tartışmacı anlatım biçimini
açıklandığından
kullanmıştır.
oluştururlar.
“Edebiyat metninin dili günlük iletişim dilinden bütün
bütüne ayrıymış gibi görülegelmiştir bizde. İstiareli,
aktarmalı, doğallıktan uzak bir dil olarak düşünülmüştür
hep. Edebiyat sözcüğü; süslü püslü, özentili, abartmalı ve
boş sözler yığını gibi bir anlam kazanmıştır bu yüzden.
Bunu da, edebiyat dilini günlük dilden apayrı gören bir
anlayışa bağlayabiliriz. Oysa edebiyat dili günlük dilden
tümüyle kopuk bir dil değildir. Gündelik dilin güzel,
duygusal bir doku içinde yeniden düzenlenmesidir bir
bakıma.”
Yazar bu paragrafta edebiyat dilin süslü anlatıma sahip
olmadığını anlaşılır olduğunu gündelik dile yani konuşulan
dile yakın olduğunu bize kanıtlamaya çalışıyor. Yani
tartışmacı anlatım kullanıyor.
konusu
bunlar
olabilecek
tartışmacı
konularda
görüş
anlatıma
örnek
C) BETİMLEYİCİ ANLATIM (BETİMLEME-
Betimleme çeşitleri:
TASVİR ETME- TASVİR EDİCİ ANLATIM)
a) İzlenimsel( Sanatsal) Betimleme:
Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme
işidir.
Yazarın betimlediği şeye kendi duygularının ışığı altında
Varlıkların niteliklerini, bu varlıkların duyularımız
üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir.
bakması ve onu o şekilde aktarmasıdır.
Betimleme nesnelerin, varlıkların, belirgin özelliklerini
tanıtıp göz önünde canlandırmaktır.
Anlattığı şeyler gerçektir; ancak yazarın beğenileri
Bu anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek
anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır.
Bunda yazar, okuyucunun duygularına seslenir.
kişiseldir.
Bu betimleme okuru etkilemek için ve yazarın sanat
gücünü ortaya koyması için yapılır.
Bu amacın gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir.
Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına
özen gösterilir.
Örnek: “ Burası küçük, sesiz bir sokaktı. Yol boyunca
Bir paragrafı okuduğumuzda o paragrafta sıfatlar bolca
uzanan vitrinler, sıra sıra gülümseyen kızlar gibi insanı
kullanılmışsa
o sırada
kendilerine çekiyordu. Göz alıcı güzelliklerinin örtüldüğü ve
anlatım
yolun başka günlere göre ıssız olduğu pazar günleri bile
gözümüzde
ve
okuduğumuz paragraf
canlanabiliyorsa
betimleyici
kullanılmış demektir.
burası pis komşu sokaklarla karşılaştırılınca sanki ormanda
parıldayan bir ateşi andırıyordu. Yeni boyanmış kepenkleri,
Yazarın, gördüklerini okuyucunun gözünde canlanacak
pırıl pırıl parlatılmış pirinç tokmakları, genel temizliği ve
biçimde anlatmasıyla oluşan bir anlatım biçimidir.
neşeli durumu geçenlerin hep gözüne çarpar, hoşa giderdi.”
Betimlemede asıl olan görselliktir. Bu nedenle gözle
algılanan renk ve biçim ayrıntılarına büyük yer verilir.
Betimleme, yalın bir söyleşiyle sözcüklerle resim çizme
sanatıdır.
“Bu parçada bir sokak betimlenmiştir. Yazar sokağı
anlatırken gerçekleri anlatmış; ancak kendi beğenilerini de
katmıştır. Yapılan benzetmeler, karşılaştırmalar, yazarın
izlenimlerini daha iyi belirtebilmek için seçilmiştir.”
“Köyün üzerini örten kara bulutlar, yerini masmavi bulutlara
bırakmıştı. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla akan derenin suları,
Görme, işitme, tatma, dokunma, koklama… gibi duyu
coşkulu türküler söyleyerek akıyordu. Vadi rengârenk
organlarımız aracılığıyla varlıkların belirleyici eşyaların
tomurcuk ve çiçeklere bürünmüştü. Arılar, türlü renklerdeki
ve olayların en belirgin özellikleriyle tanıtılıp, göz
kelebekler çiçek çiçek dolaşıyordu. Kuşlar semada özgürce
önünde canlandırılmasına yönelik bir anlatım yoludur.
uçuyor, kuzular yemyeşil çimenler arasında oraya buraya
Betimleme, bir bakıma varlıkların, nesnelerin ve
koşuşuyordu.”
olayların sözcüklerle resmini çizmektir.
“Yazar burada öznel bir bakış açısıyla gerçekleri etkileyici
bir üslupla anlatmıştır. Yazar burada sanat gücünü ortaya
koymaya çalışmıştır.”
Kapıdan orta yaşlı bir adam girdi. Üzerinde biraz eski, açık
b) Açıklayıcı Betimleme:
yeşil bir takım elbise vardı. Ceketinin üst cebindeki üçgen
Bilgi vermek amacıyla yazılır.
şeklinde kıvrılmış mendil, kravatıyla aynı renkteydi. Yer yer
Genel ayrıntılar üzerinde durulur.
ağaran saçlarını sol tarafa yatırmış, hala siyahlığını koruyan
Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir.
bıyıklarını
Amaç sanat yapmak için değil, bir konu hakkında bilgi
bırakmıştı. Ayağında yıllar önce gençlerin, oldukça rağbet
vermektir.
ettiği ucu küt biçimli ayakkabılar vardı... ( Fiziksel Portre-
Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde
Fiziksel Betimleme )
üst
dudağının
üzerini
kapatacak
şekilde
durulmaz.
Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler
Kırk yılda bir olsun gülümsemeyen, ters yüzlü, söyleyişi
katılmaz.
soğuk olduğu kadar kıt, tutuk bir adamdı. Pek duygulu
değildi. Bezgin görünmesine karşın yine de sevimli bir
“San Markus Meydanı Avrupa’nın en geniş meydanıdır. Bu
görünüşü vardı. Eş dost toplantılarında gözlerinde iyilik
meydan, oldukça geniş, ışıklı ve renkli; aynı zamanda
parıldardı. Bu yönü hiçbir zaman sözlerinden anlaşılmaz,
güvercinlerle dolu. Deniz bir yanda, eski çağlardan kalma
yüzünden okunur, davranışlarında daha açık bir şekilde
yapılar bir yanda. Rahtımın karşısında kubbelerle süslü ve
belirginleşirdi. ( Ruhsal Portre- Ruhsal Betimleme )
önü insan kaynayan San Giorgio Kilisesi görünüyor.
Yapının duvarlarındaki mozaikler parıl parıl parlıyor.”
ÖRNEKLER:
“Bu parçada yazar, San Markus Meydanı ve onun
“ Kenar mahalleler... Birbirine geçmiş, yaslanmış tahta
çevresindeki yapılarla ilgili bilgiler vermiştir. Yazarın
evler... Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin
amacı bilgi vermek olduğundan söz konusu mekânı nesnel
balkonu biraz daha eğrilmiş, kimi biraz daha öne eğilmiş,
bir tutumla betimlenmiştir.”
kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır; onları
seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum.”
“Akdeniz Bölgesinin çatısı, Toros dağları tarafından
oluşturulmaktadır. Dağlar bazı yerlerde denize çok sokulur,
“Gördüğünüz gibi bu paragrafta sıfatlar bolca kullanılıyor
kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerine dikine inerler.
ve okuduğumuz metin gözümüzde canlanıyor. O halde
Bazı yerlerde ise kıyı çizgisi ile dağ sıraları arasına Adana
burada betimleyici anlatım kullanılmıştır.”
Ovası gibi geniş düzlükler girer.”
“Gökyüzünün açık güneşli olduğu bir ilkbahar günüydü.
Öğleden sonra saat tam beşe çeyrek kala, arabamla
c) Kişi Betimlemeleri ( Portre ):
Guercina’nın Pazar yerine geldim. Alan insan kaynıyordu.
Kişilerin dış görünüşlerini (fiziksel) ve karakterlerini (ruhsal
Birden çanlar çalmaya, sirenler ötmeye başladı. İlk kez
durum) tanıtan betimlemedir.
gökten düşen bir bombayı, sonra bunun ardından on sekiz
tane kadar olduğunu sayabildiğim savaş uçaklarını gördüm.
Kişi betimlemelerine portre denir. Portre; fiziksel portre ve
Bombaların patlaması anlatılamaz bir panik yarattı. Ben beş
ruhsal portre olarak ikiye ayrılır.
milis askeriyle birlikte küçük bir tahta köprünün altına
saklandım. Oldukça iyi gizlendiğimiz yerden meydanda
1. Fiziksel portre: Kişilerin dış görünüşlerinin anlatıldığı
olup bitenleri, kadınların, erkeklerin, çocukların ve hatta
betimlemedir. Betimlemede kişiyi, diğer kişilerden ayıran
hayvanların nasıl bir şaşkınlık ve korku içinde kaçıştıklarını
fiziksel özellikler belirtilir. Portresi çizilen kişi hakkında
dehşetle görebiliyorduk…”
özel görüş ve izlenimler de verilebilir.
2.
Ruhsal
portre: Kişilerin
anlatıldığı betimlemedir.
karakter
özelliklerinin
Bu parçada yazar, birdenbire karşısına çıkan savaş ortamını;
bu ortamda insanların nasıl davrandıklarını betimliyor.
Sıfatlar bolca kullanılıyor.
“Sarı yağmur incecik, ışığın üstüne yağan başka bir ışık gibi
D) ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (ÖYKÜLEME- HİKÂYE
iniyordu. Yerler, ince yağmuru buradan alıp hızla az öteye
ETME- HİKÂYE EDİCİ ANLATIM)
döküveriyordu. Kuşlar boyunlarını içlerine çekmişler,
tüyleri domur domur, dallarda kıpırtısız duruyor. Yağmurun
Bu anlatımda amaç; olayı okuyucunun gözü önünde
içinden mor bir kelebek seli geçti. İleride akar çayın
canlandırmak, anlatmak istenileni bir olay içerisinde
kıyısında bir çıvgına tutulup, bir hayat çalısının üstünde
vermektir.
kasırgalandı, hayat çalısı mosmor oldu, tepeden tırnağa; bir
Öyküleyici anlatımda olaylar oluş haline uygun olarak
süre karmakarışık iç içe uğunarak, salkım saçak toparlanıp
bir dizi halinde verilirse birbirine bağlanır.
dağılarak, orada savruldu. Sonra mor toparlak sarının
Öyküleme, tasarlanan ya da yaşanan bir olayın
ışıltısında eridi, dağıldı, usul usul yitip gitti. “
anlatımıdır.
Roman, hikaye ve masalların anlatımı öyküleyici anlatım
Bu parçada doğadaki olaylar bir devinim (hareket) içinde
biçimindedir.
verilirken varlıklar çeşitli özellikleriyle çoğunlukla görme
Belli bir zaman diliminde gelişen olayların anlatıldığı
duyusuna
durumlarda başvurulan anlatım biçimidir.
seslenen
bir
biçimde
gözler
önünde
canlandırılmıştır.
Olayın olmadığı yerde öyküleme olmaz.
“Kelebekler Vadisi 250 metre uzunluğunda bir sahile sahip.
Vadinin derinlerinde bir şelale bulunmaktadır. Bu şelalenin
suyu Babadağ eteklerinden doğan Sarp Deresi'nden gelir.
Kış aylarında yağmur suları ile birlikte derenin suyu artarak
dar vadiyi geçip sahili yararak denize akar. Vadinin iç
kesimlerinde ormanlık alanda, başta kaplan kelebeği olmak
üzere çok sayıda kelebek türü yaşamaktadır.”
Anlatım
yönüyle betimlemeye
benzer;
ancak
betimlemelerde yazarın izlenimleri söz konusu olduğu
halde,
öykülemede
olayın
aktarımı,
durumların
değişmesi, zaman süreci söz konusudur.
Konuyu, yani anlatılanı eylem içinde verme ve gösterme
Bu parçada da bol bol sıfat tamlamalarına yer veriliyor.
biçimidir.
Okuduğumuzda anlatılanın beynimizde resmedildiğini
Nasıl bir eylemin bir ortaya çıkış, bir gelişim, bir de sona
görebilirsiniz. Yani betimleme kullanılmış.
eriş durumu varsa öyküleyici anlatımda da öyle bir akış
görülür.
Bu
anlatımda
okuyucuyu
olay
içinde
yaşatmak
amaçlanır.
Bu anlatım
biçimi öykü, roman,
masal,biyografi…
gibi eserlerin temel örgüsünü oluşturur.
Yazar, konuyla ilgili ana düşüncesini okuyucusuna
belirli bir olayı yaşatarak algılatmayı amaçlamıştır.
Bu anlatım biçimi çoğu zaman “betimleme” ile birlikte
kullanılır.
ÖRNEKLER:
1-Ateş oyunları arasında daha büyükleri, hatta kazalara yol
açanları vardı. Baruttan gemiler, kuleler yapılarak şenlik
yerine
taşınır,
burada
bunlara
ateş
verilir,
büyük
patlamalarla yanıp tutuşmaları zevkle seyredilirdi. Ağzından
ateş püsküren ejderhalar, tekerlekler üstünde halk arasında
gezdirilir, görenler kaçar, seyredenler gülerdi.
2-On altıncı katta asansörden indik. Bana odayı gösterecek
6-"...Sabaha karşı bir kumsalda uyandım. Omuzlarım
çocuğun peşlinden yürüyordum. Çocuk kısa bir koridoru
ağrıyordu, bacaklarım uyuşmuştu. Güçlükle ayağa kalktım,
geçti, bir odanın önünde durdu. Ben de durdum. Kapıyı açtı,
rüzgâr çıkmıştı gene. Denize bakındım: Görünürlerde yoktu
içeri girdik. Perdeler sıkı sıkıya kapalı. Çocuk perdeleri açıp
teknem. Elimi kolumu oynatıp kendime gelmeye çalıştım.
dışarıyı göstermek istedi. Engel oldum. Lambaları yaktı.
İlerilere bakındım sonra. Alabildiğine uzanıyordu kumsal.
Banyonun kapısı açtı. Bir şey isteyip istemediğimi sordu.
Yürümeye çalışayım, bir eve varırım belki, dedim.
İstemediğimi söyledim. Haşişini verdim, gitti.
Yürüyemedim. Ayağımdan yakalamış bırakmıyordu beni.
Bir adım olsun attırmıyordu artık. O, leş sandığım o. Tüm
3-Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan. Olanları düşündü bir
gücüyle çekiyordu beni kendine."
süre. Otursam mı oturmasam mı diye bir tereddüt geçirdi.
Sonra oturdu bir köşeye isteksiz. Babadan kalma tütün
ÖRNEK SORU 1
tabakasını çıkardı, kalınca bir sigara sardı. Öyle dalmıştı ki
Geçen haziranda İç Anadolu’yu gezdik, ilk durağımız
Ankara’nın Gölbaşı ilçesiydi. Daha sonra geniş bozkırlarda
yol aldık. Yıkılmış, duvarları çatlamış birçok kervansarayı
gezdik. Ne var ki görmek istediğimiz birkaç önemli yeri
görmeden döndük.
masasına
konan
çay bardağının
sesi
bile dikkatini
çekmemişti.
4-Tilki, yol başında durmuş etrafı gözetliyor muş. Karşıdan
yaman bir kurtla bir çoban köpeğinin güle oynaya
geldiklerini
görmüş.
Yanlarına
gidip
dostluklarının
gerekçesini sormuş. Köpek: "Dün bu kurt bizim sürüye
saldırdı. Birkaç koyunu boğazladı. Arkasından koştum; ama
yetişemedim. Çoban da beni evire çevire dövdü. Ben de
gidip eski düşmanımla dost oldum... Dostluğumuzun
gerekçesi çobandır." demiş.
gelir. Roma komutanı büyük bir törenle Kartaca'ya girer.
Tam bu sırada bir kadın: "Komutanı görmek istiyorum!"
diye bağırır. Muhafızlar onu uzaklaştırmaya çalışırken
komutan: "Buraya getirin onu!" diye emir verir. Kadın
komutanın yanma getirilir. Komutan kadına isteğini sorar.
Kadın, orada bulunan askerlerden birini işaret ederek: "Bu
askeriniz savaş sırasında çocuklarımın elindeki son mısır
ekmeği dilimini ellerinden alarak yedi ve çocuklarımın
oldu.
Bu askerin
Beyoğlu’nun ara sokaklarından birinde, bir kebapçıdaydık o
gün. Masada ayran, acılı kebaplar, yeşillikler…
Kulaklarımızı tırmalayan bir arabesk müzik. Dışarıdaysa
İstanbul’un o inanılmaz güzellikteki eylülünün son günü.
Ayranlar kebapların dilimizdeki acısını dindirmeye
yetmiyor. Pencerelerden vuran güneşin sıcaklığı bize
rehavet veriyor.
Bu parçanın anlatımında ayrıntıların seçiminde
aşağıdakilerin hangisinden yararlanılmamıştır?
A) İşitme
B) Tatma
C) Görme
D) Dokunma
E) Koklama
cezalandırılmasını
istiyorum." der. Komutan: "Bak, der, yalan söylüyorsan
ölürsün." Kadın iddiasında ısrar edince komutan kılıcını
çeker, askerin karnını yarar ve kadına dönüp haklıymışsın."
der.
A) Betimleme – Örnekleme
B) Açıklama – Tartışma
C) Öyküleme – Betimleme
D) Karşılaştırma – Öyküleme
E) Açıklama – Tartışma
ÖRNEK SORU 2
5-Kartaca-Roma Savaşı'nın sonunda Roma ordusu galip
ölümüne neden
Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangilerine
başvurulmuştur?
ÖRNEK SORU 3
O dönemde Şirket-i Hayriye (Şimdiki Şehir Hatları)
vapurlarının satıcıları simitlerini Beylerbeyi’nden alırlardı.
Yukarı Boğaz’a ya da İstanbul’un içine akraba, eş dost
ziyaretlerine giden kadınlar yirmi beş otuz simidi hediye
olarak götürürlerdi. Başka semtlerde oturan ehli keyf
beyzâdeler faytonlarla Beylerbeyi’ne simit yemeye gelirdi.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine
başvurulmuştur?
A) Öykülemeye
B) Betimlemeye
C) Tartışmaya
D) Karşılaştırmaya
E) Örneklemeye
ÖRNEK SORU 4
ÖRNEK SORU 7
Bineceği at, yelesi ve kuyruğu siyah, sağ ön bacağında
beyaz bir leke olan, güneşte kısa tüyleri parlayan sütlü
kahverenginde, bin altınlık, heybetli bir İngiliz kısrağıydı ki
yürüyüşünde bile bir asalet vardı. Dörtnala kalktığında bir
yay gibi geriliyor, karnı yere değecek gibi oluyor, küçük
kulakları arkaya yatıyordu.
Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi ağır
basmaktadır?
A) Açıklama
B) Betimleme
C) Öyküleme
D) Tartışma
E) Örnekleme
Bir handan çok, geniş avlusu olan bir konağa benziyordu
bina. Avlu duvarlarının diplerine oturma yerleri yapılmıştı.
Üç beş kişinin bir arada oturabileceği birbirinden farklı
renklerde oturma grupları konulmuştu. Avlu duvarlarına, her
oturma grubunun ardına belli aralıklarla insan boyunda
aynalar yerleştirilmişti. Giriş kapısının sağ tarafına
gelenlerin pardösülerinin asılması için büyük bir vestiyer
yapılmıştı.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır
basmaktadır?
ÖRNEK SORU 5
A) Açıklama
Deneme, makale gibi düşünce yazıları tamam da, bir
romanda insanın gönlünde çiçekler açtıracak sözler
döktürmek her yazarın harcı değildir. Bu konuda başarılı
olanın sayısı çok azdır. Bunu en çok Oscar Wilde’de
gördüm ben. Oscar Wilde, neredeyse her sayfada
kahramanına öyle oturaklı sözler söyletir ki sözün kudreti
karşısında şapka çıkarırsınız. Pervasızdır Wilde. Üslubunun
üstünü kapattığı hiç görülmemiştir.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdaki anlatım tekniklerinden
hangisine başvurulmuştur?
A) Örneklemeye
B) Tanık Göstermeye
C) Açıklamaya
D) Öyküleme
E) Karşılaştırmaya
ÖRNEK SORU 6
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte arkadaşlarla İshak Paşa
Sarayını görmek için yola çıktık. Yolda giderken bazı
arkadaşlar saray ve çevresinin korumaya alınmış, bekçili bir
yer olduğunu söylediler. Saraya vardığımızda hayal
kırıklığına uğramıştık. Sarayın çevresindeki duvarlar yer yer
yıkılmış gedik gedik olmuştu. Kitabeleri okunmayacak
kadar kararmış. İçerisini çobanların attığı yiyecek artıkları,
naylon poşetler kaplamıştı.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangilerine
başvurulmuştur?
A) Betimleme – Karşılaştırma
B) Öyküleme – Betimleme
C) Tartışma – Açıklama
D) Karşılaştırma – Öyküleme
E) Açıklama – Örnekleme
B) Karşılaştırma
D) Betimleme
C) Öyküleme
E) Tartışma
ÖRNEK SORU 8
Adaçayımdan birkaç yudum aldım. Etrafıma bakındım.
Gelen giden yoktu. Yerimden kalktım kapının önüne kadar
geldim. Cep telefonum çaldı. Telefonu açtığımda daha
evden yeni çıktığını, on beş yirmi dakikada burada olacağını
söyledi. Ben çay ocağına döndüğümde oturulacak yer
kalmadığını gördüm. O gelinceye kadar ayakta dikildim.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine
başvurulmuştur?
A) Tartışmaya
B) Örneklemeye
C) Karşılaştırmaya
D) Öykülemeye
E) Tanık göstermeye
ÖRNEK SORU 9
Babam çiftliğe gelir gelmez benimle uzun bir yürüyüşe
çıkmak isterdi. Hem yürür, hem de konuşurduk. Bu
konuşmalar esnasında çiftliğe dönük plânlar yapardık.
Bunların içinde kendimize dönük planlar da vardı. Her
sabah saat altıda yüzmeye gitmek bunlardan biriydi. Sabah
erkenden yataktan kalkardı, gözlüklerini takar, pencereden
dışarı bakardı. Her gün bir bahane uydururdu ve yüzmeye
gidemezdik.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır
basmaktadır?
A) Betimleme
B) Öyküleme
C) Açıklama
D) Tanımlama
E) Tartışma
ÖRNEK SORU 13
ÖRNEK SORU 10
Ölüm olgusu ve ölüm korkusu bütün insanlarda önemli bir
yer tutar. Buna rağmen tartışılmaz, gündeme getirilmez,
onunla ilgili fırtına yüreğinizde esip durur. Ancak toplumun
bireylerinin geneline yakınının örtbas ettiği bu korku
sanatçıların elinde ölümsüz dizelere dökülmüş, birçok şair
bunu dile getirmiştir. Necip Fazıl, Cahit Sıtkı, Yahya Kemal,
Abdülhak Hamit, Ziya Osman Saba dizelerinde ölümün
abidesini dikmişlerdir.
Bu parçanın yazarı, düşünceyi geliştirmek için
aşağıdakilerden hangisine başvurmuştur?
A) Tanımlamaya
B) Karşılaştırmaya
C) Tanık göstermeye
D) Örneklemeye
E) Tartışmaya
ÖRNEK SORU 11
Gençler bütün yaz boyunca bu sahilde yaşarlar. Voleybol
oynarlar, denize girerler, yemeklerini yerler, kısacası burada
yaşarlar. Tuttukları balıklara saldıran martılarla eğlenirler.
Balık pişirmek için yaktıkları ateşin üzerinden atlarlar. Sahil
boyunca uzun yürüyüşlere çıkarlar. Akşam güneş battı mı
tatlı bir yorgunluk içinde eve dönerler. Onlar eve
döndüklerinde evdekiler akşam yemeğini çoğunlukla yemiş
olur.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır
basmaktadır?
A) Betimleme
B) Örnekleme
D) Tanık gösterme
C) Öyküleme
E) Tanımlama
ÖRNEK SORU 12
Şair, yoksullar kadar olmasa bile zenginlerin de
yaşantısından ufak kesitler sunuyor. Sözgelişi akşamleyin
yorgun argın evine dönen bir işçinin iç dünyasını, otobüsle
şehre gidip gelen köylülerin konuşmalarını, ince hastalığa
yakalanarak ölen bir emekçinin serüvenini, meyve bahçesine
kimseyi sokmayan cimri Hacı Beyin hikâyesini anlatıyor.
Yukarıdaki paragrafta aşağıdaki anlatım biçimlerinden
en çok hangisine başvurulmuştur?
A) Açıklama
B) Öyküleme
C) Tanık Gösterme
D) Örnekleme
E) Betimleme
Yüksek tavanlı bir koca oda, solda iki büyük pencere,
yokuşa ve girişe bakıyor. Hemen yanlarında üç tane masa,
içeride üç hanım var. Biri kısaca boylu, tıknaz, kısa sarı
saçları var, üzerinde koyu yeşil tayyör, ayakta ve arkası
dönük, ortadaki masada duran klasörlerde bir şeyler arıyor.
Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi ağır
basmaktadır?
A) Açıklama
B) Betimleme
C) Öyküleme
D) Örnekleme
E) Tartışma
DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
Bir
yazıda
ileriye
sürülen
görüş
ve
düşüncenin
inandırıcılığını sağlamak ve anlaşılırlığı artırmak amacıyla
yazar çeşitli yollara başvurur. Düşünceyi geliştirme yolları,
Örnek-2
“İnsanın bazen mırıltısı, bazen çığlığıdır öykü. Ölüme karşı
başkaldırıdır. Kör geceye tutulan şavktır. Çölde bulunan
vahadır. Bir anlığına bile olsa, bağımsızlıktır. Ölümlü,
çaresiz hayatlarımızda, bir kavalcının nefesindeki ezgi, bir
ekmekçinin koca hamur teknesine saldığı güzel mayadır…”
daha çok açıklayıcı ve tartışmacı anlatım tekniklerinin
içinde kullanılırlar.
Örnek:
*İnsan vücudunun en küçük yapı taşına hücre denir.
Düşünceyi geliştirme yolları anlatım biçimlerinin içinde
(Nesnel)
kullanılır. Yani bir paragraf açıklama tarzıyla yazıldıysa
* Yiğitlik, kahramanlık, savaş temalarını işleyen şiirlere
yine aynı paragrafta tanımlama, örnekleme gibi düşünceyi
epik şiir denir. (Nesnel)
geliştirme yolları kullanılabilir.
* Yaşam, güçlükleri yenebilme sanatıdır. (Öznel)
* Toros dağlarının etekleri Akdeniz’den başlar. (Değil)
1) TANIMLAMA: Bir kavrama ya da olayın belirgin
özellikleriyle tanıtılmasına tanımlama denir. Tanım kısaca
2) ÖRNEKLENDİRME: İleriye sürülen soyut düşüncenin
“nedir” sorusuna verilen cevaptır. Sözü edilen kavram ya da
somutlaştırılması
varlığın ne olduğunun açıklanmasıdır. Daha çok açıklama ve
okuyucunun
tartışma tekniklerinde kullanılan bu yolla tanımlanan şeyin
yöntemdir. Sözü edilen bir düşüncenin zihinlerde somut hâle
okurun zihninde daha kolay belirmesi amaçlanır. Parça
getirilebilmesi için başvurulan bir düşünceyi geliştirme
içinde bir tek tanımın verilmesi tanımlama için yeterlidir.
yoludur. Yerinde verilen bir örnek bazen söylenecek birçok
yöntemidir.
kafasında
Söylenmek
canlandırılmasını
istenilenin
sağlayan
bir
sözden daha etkili ve kalıcı olabilir
Örnek-1
Sabır; acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar
karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme
erdemidir. Üstesinden gelinmez gibi çetin işler karşısında
istifini ve istikametini bozmadan günlerce, aylarca, yıllarca
çalışabilme gücüne sahip olmadır. Hemen herkesin “Artık
her şey bittir deyip bir köşeye çekildiği anda iradesini ve
gücünü toplayıp yeniden hamle yapabilme gücünü kendinde
bulmaktır. Canından çok sevdiği insanları kaybetmiş olsa
bile yaşama sevincini yitirmeden hayat yolculuğuna devam
edebilmektir.
Bu paragrafın ilk cümlesinden başlanarak “sabır”
kavramının tanımı yapılmıştır. Fakat bu kavramın, giriş
cümlesinden sonraki cümlelerde de farklı biçimlerde tanımı
verilmiştir. Bunun nedeni ise sabır gösterilmesi gereken olay
ve durumların değişik biçimlerde ortaya çıkmasıdır.
Örnek-2
Örnek:“Toplumda insanlar arası güvensizlik, iletişimsizlik
ve bencillik artarak devam ediyor. İnsanlar arsındaki uçurum
her gün artıyor. Bu tablo karşısında derin bir ümitsizliğe
düştüğümüzde bazen öyle insani olaylarla karşılaşıyoruz ki
birden bire yüreğimizdeki kireçler çözülüyor; umutsuzluklar
çiçek
açan
umutlara
dönüyor.
Bir
sanatçımız
için
düzenlenen konser de bunlardan biri. Amansız bir hastalığa
yakalanan
bu
müzisyeni
iyileştirmek,
onun
tedavi
masraflarını karşılamak için bütün müzisyen arkadaşları
seferber olmuşlar.”
Örnek: Genç Kalemler hareketi, edebiyatımıza özellikle dil
konusunda yepyeni bir anlayışı getirmiştir. Türkçe kendi
benliğine yavaş yavaş dönmeye başlamış; halk, aydınların
Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek
kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze
çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapıdır. Bir ulusun
tarih boyunca kazandığı zaferleri, verdiği mücadeleleri,
medeniyete yaptığı katkıları yansıtan sanat eserleri anıt
olarak isimlendirilir. Anıtlar sayesinde ulusların kendilerine
olan güveni artar, genç kuşaklar geçmişte büyük başarılar
kazanan örnek kişileri tanıma imkânı bulurlar.
Bu paragrafın birinci ve ikinci cümlelerinde anıt kavramının
tanımı yapılmıştır. Daha sonraki cümlelerde ise anıtların bir
ulusun bireyleri için neden önemli olduğu ifade edilmiştir.
yazdıklarını anlar duruma gelmiştir. 1911’li yıllarda yazan
Ömer Seyfettin’i, Ziya Gökalp’i açıp okuyun, severek,
anlayarak okursunuz yazdıklarını. Sözcükler, tamlamalar…
hep anlayacağınız biçimdedir.
3)SAYISAL VERİLERDENYARARLANMA: Düşünceyi
4) BENZETME: Bir kavramı ya da varlığı başka kavram ya
inandırıcı kılmanın yollarından biri de sayısal verilerden
da varlığa ait özelliklerle anlatmadır.
yararlanmadır.
İnsanlar
okuduklarının
sayılarla
desteklendiğini görürlerse yazıyı daha da inandırıcı bulurlar.
Benzetmeye başvurulan paragraflarda varlıklar ya da
kavramlar birbirine benzetilerek anlatılır. Bundan dolayı
Örnek: Adapazarı Şeker Fabrikası 1953’te işletmeye açıldı.
benzetmeyle karşılaştırmanın birbirine karıştırılmaması
Kuruluşta günde 1800 ton olan pancar işleme kapasitesi
gerekir.
1980’de 6000 tona çıkarıldı. Bu büyük bir gelişme.
Benzetmede yalnızca aralarında benzerlik ilgisi bulunan
varlıkların, kavramların ortak noktaları belirtilir.
Örnek: Eleştirmenlerimizin eleştiriyi yan meslek olarak
Karşılaştırmada ise varlıkların hem ortak hem de farklı
algılamaları bilinen bir gerçek ama işin korkutucu boyutu
yönleri birlikte anlatılır ve kıyaslanır.
birçok kimsenin ilgisini çekmiyor. Eleştirmenlerimizin
yüzde 83'ünün ekmeğini kazandığı mesleği eleştirmenlikle
ilgisiz: yüzde 33'ü ticaretle uğraşıyor, yüzde 10'u tekstilci,
yüzde 40'ı doktor, çok az bir kısmı da yazar, işin en
"Erciş sapağında, Van Gölü mavi bir çarşaf gibi önüme
ürkütücü
serildi."
yönü,
aydınlarımızın
yüzde
72'sinin,
eleştirmenlerin eleştiri dışında işler yapmalarını oldukça
"Beş altı araba, gelin alayı gibi sıralandı."
doğal karşılamaları. Sanki bu durum eleştiriyi olumsuz
"Fırtınada bir deniz feneri kadar yalnızdım."
yönde etkilemezmiş gibi.
"Rujlu dudakları açık bir yarayı andırıyordu.”
Örnek-1
Örnek: Öğrencilerin çalışırken ara verip dinlenmeleri
gerektiğini düşünenlerdenim. Mola verilmeden yapılan uzun
soluklu bir çalışma, verimi düşürür. Ellişer kişiden oluşan
iki ayrı gruba yüz soruluk bir test uygulanır. Grubun biri,
testi hiç ara vermeden yanıtlarken, diğer gruba elli sorudan
sonra 15 dakikalık dinlenme verilir. Dinlenme almayan
grubun başarısı, alan grubun başarısından % 30 düşük çıkar.
Şimdi ucu püsküllü gecelik külahı gibi görünen Vezüv,
miladın 79. yılı bir ağustos günü yeri göğü kaplayan yoğun
dumanla birlikte ateş püskürmüş. Yavrularını yiyen bir
hayvan gibi yöresindeki Herkulanum ve Pompei şehirlerini
yakıp kavurmuş, insanları boğmuş, ağaçları yakmış.
Bu paragrafta yazar, Vezüv yanardağının biçimsel
özelliklerini ve yıkıcı etkisini daha etkili şekilde anlatmak
için benzetmeye başvurulmuştur. Paragrafın ilk cümlesinde
yazar, Vezüv’ün ucunu külaha, ikinci cümlede bu yanardağı
yavrularını yiyen bir hayvana benzetmiştir.
Örnek-2
Bu şehrin göğünde sürekli bir duman, yollarında yuvarlanan
toz bulutları vardı. Yakıcı güneşin altında harap olmuş
sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler
renkleri solmuş bir tabloyu andırıyordu.
Bu paragrafta harap olmuş bir şehirden söz edilmiş ve bu
şehirdeki “harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar,
pencereler, çerçeveler” renkleri solmuş eski bir tabloya
benzetilmiştir
6) TANIK GÖSTERME (ALINTI YAPMA): Anlatılmak
Örnek-3
Uygarlıkta üstün olan bir ulus nereye giderse gitsin dilini,
düşünce biçimini, alışkanlıklarını oraya benimsetir. Bir
Fransız ya da İngiliz Afrika’da, Hindistan’da memleketinde
olduğundan farklı yaşamaz. Fakat geri kalmış ulusların
bireyleri uygar ülkelere gittiklerinde önce bir kimlik
bunalımı yaşar, ardından da oradaki insanlar gibi
yaşamaya başlar. Zamanla gelenek ve göreneklerinden
uzaklaşır.
Bu paragrafta, uygar uluslarla geri kalmış ulusların
bireylerinin hayata bakış açıları karşılaştırılmıştır. Bu
insanların farklı ülkelere gittiklerinde nasıl bir tutum
takındıkları ortaya konmuştur.
istenilen düşüncenin başkalarının görüşlerinden, sözlerinden
yararlanarak açıklanması yoludur. Başkalarının aynı konuda
söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak gösterilir. Tanık
olarak düşüncesine başvurulan kişinin, konusunda uzman
güvenilir olması gerekir. Yazar, okuru kendi düşüncelerinin
doğruluğuna inandırmak için sözünü ettiği konuda söz
sahibi olan birisinin sözünü yazısına alabilir. Böylece
kendinin de haklı olduğunu belirtir. Tanık gösterilecek kişini
sadece adının anılması yetmez. Ona ait sözün de yazıda
olması gerekir.
Örnek: Andre Gide bir yazısında şöyle der: "Sanatçının
5) KARŞILAŞTIRMA: Herhangi bir düşünceyi açıklamak
konusu insandır. Bir insanın yaşamı o insanın düşlerinin de
için iki varlık, iki kavram arasındaki benzerlik ya da
kaynağıdır." Bu söze katılıyorum. ; Çünkü yaşananlarla
karşıtlıklardan
düşler iç içedir. Sanatçı, yazar, ozan da insan yaşamını,
yararlanmaktır.
Karşılaştırma
da
insan düşlerini bir yapıtta gerçeğe dönüştürendir. Başkasına,
somutlaştırmayı sağlayan bir yoldur
geleceğe bakandır. Kendi yaşadıklarına, düşlerine herkesi
Örnek: “Arı, on binlerce yıldır aynı işi en kusursuz biçimde
ortak edendir.
yapar: Düzgün, geometrik ölçülerle peteğini örer ve
topladığı bin bir çiçek tozundan, bir kimya laboratuarının
Örnek: “Türk şiirinde deha şairler çıktı. Fakat şiiri değerli
imbiklerinden daha üstün biçimde balını süzer. Oysa
kılan sadece daha şairler değildir. Küçük şairler de şiire
insanoğlu uğraştığı on binlerce işi binlerce yıldır giderek
katkıda bulunur. Eliot: ‘Bir büyük şair vardır, bunlar
geliştirmekte ve hâlâ en kusursuza ulaşmaya çalışmaktadır,
edebiyatta devrim yaparlar. Bir de küçük şairler vardır ki
işte insan budur.”
onlar da bireysel ruh durumlarını dışa vuran çok güzel şiirler
yazarak edebiyat dünyasını zenginleştirirler.’ Sözleri ile
bunu desteklemektedir.”
Bu parçada insanla arı karşılaştırılarak verilmiştir. Bu
karşılaştırmadan
"İnsanoğlu,
uğraştığı
işi
giderek
Örnek: Jan Paul Sartre şöyle der: “İnsan bazı şeyleri
geliştirmekte ve kusursuzluğa ulaşmaya çalışmaktadır." ana
söylemeyi seçtiği için yazardır.” Bu görüşe katılmamak
düşüncesine ulaşılmıştır
mümkün mü? Söz sanatçısı dediğin, herkesin söylemek
isteyip de söyleyemediği sözleri, kendine özgü biçimler
Örnek:
“İnternet medyanın bir parçasıdır ancak çok
seçeneğe sahip olması açısından medyadan daha üstündür.
İnternette geri beslenme açısından müthiş bir olanak mevcut.
arasından seçerek söyleyivermeli ve okuyucuya : “Benim
söylemek istediğimden daha güzel” dedirtmeli.
Çok seçenek olduğu için insanları geleneksel medya gibi bir
Örnek: Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında. İsteyen
kulvarda tutamazsın. Bir gazeteyi al demekle, bir siteyi izle
herkes, her an mutlu olabilir. Filozof Sokrates: “Bir kitap,
demek arasında çok büyük fark vardır. İnsan medyaya
bir çiçek, bir kuş…ne büyük saadet!” derken bunu
kıyasla internette sürekli yeni şeyler keşfediyor.”
anlatmıyor mu?
Örnek: Hayvanların koşullanmaya ve denem yanılma
Örnek:
etkinliğine
insan
kuyumcuya benzetirim ben kuyumcu nasıl değerli madeni
öğrenmesinin ayrı bir niteliği vardır. İnsanın her öğreniş
bin bir özenle işleyerek çok değerli eserler oluşturursa,
aşaması bedence belirli bir olgunlaşmayı gerektirir. Söz
deneme yazarı da sözcükleri büyük bir dikkatle ve özenle bir
gelimi; konuşmayı öğrenmek yalnız ses çıkarmak değildir.
araya getirerek eserini oluşturur.”
dayanan
öğrenmeleri
yanında,
“Deneme yazarı bir söz işçisidir. Onun bir
Bir metnin anlatım biçimi ve dil özelliklerinin temelinde
METİN VE PARAGRAF
Metin,
iletişim
kurmak
için
oluşturulan
cümleler
topluluğudur. Sözlü ya da yazılı iletişim için üretilen anlamlı
yapıdır. Yazar, iletmek istediği mesajı metin aracılığıyla
ifade eder.
metnin türü, içeriği, anlatımın amacı, okur kitlesinin düzeyi,
özellikleri bulunur. Yazar, iletisini tam olarak verebilmek
için metin yazarken bütün bunlara dikkat etmelidir. Bu
amaca ulaşmak isteyen yazar, bir düşüncesini aktarırken ya
da bir olayı okurun gözü önünde canlanacak şekilde
Bir metin, aralarında anlam, anlatım bakımından ilişki ve
bütünlük bulunan paragraflardan oluşur. İyi kurgulanmış bir
metinde, her paragraf bir düşünce birimidir. Metindeki
anlatırken metne uygun olan anlatım tekniklerinden
yararlanmalıdır. Örneğin hikâye ve roman yazarken olay
(öyküleme),
betimleme
paragraflarından;
düşünce
paragraf sayısı, o metnin içerdiği düşünce sayısını verir.
yazılarında örneklendirme, tanık gösterme, tanımlama,
Bunun nedeniyse her düşüncenin bir paragrafta tam olarak
karşılaştırma gibi anlatım yöntemlerinden yararlanmalıdır.
ortaya
konmasıdır.
Sözcükler
seslerden,
cümleler
sözcüklerden, paragraflar ise cümlelerden oluşur.
Metni oluşturan en büyük yapı paragraftır. Düzyazılarda
genellikle satır başlarıyla birbirlerinden ayrılan bölümlerin
her birine paragraf adı verilir. Paragrafın oluşumu konuyla
doğrudan ilgilidir. Çünkü yazar, duygu ve düşüncelerini bir
olay ve olgudan hareketle anlatır. Ele aldığı konuyu,
amacına göre sınırlayıp birbiriyle ilintili paragraflar hâlinde
verir. Bu, metin oluşturulurken uyulması gereken en önemli
kurallardan biridir.
anlatım bakımından birbirini tamamlayan, destekleyen bir
bütündür. Bu yapı özelliği sayesinde metinde anlamla yapı
yönüyle bir bütünlük ve uyum ortaya çıkar. Bu bütünlüğün
sağlanabilmesi adına metindeki paragrafların dil ve anlatım
yönüyle birbirine bağlanması büyük bir önem taşır.
yapboz
bağlanmasına
oluşturmak
gereksinim
için
parçaların
duyulması
gibi
birbirine
bir
metin
gerekir. Bir görüşün, bir duygunun işlendiği metinlerde de
görüş
ve
duyguların
birbirini
destekleyecek
paragraflar şeklinde, mantıksal bir sıra ile ele alınması
gerekir.
Örnek
ağacı her yerde arayıp yetiştirmiş, ona gönüllerinin en derin
sevgisini ve saygısını armağan etmişlerdir. Ağaçlarımız,
halkımızın duyuşuna, düşüncesine girmiş, sinmiştir. Onlarda
bizi, bizde onları görmemek mümkün olmaz.
Yukarıdaki parça, ağacın önemini anlatan bir metnin giriş
paragrafıdır. Yazar, bu paragrafta halkımızın ağaca büyük
olarak
olayın
işlendiği
metinlerde
paragrafların zaman, kişi, çevre gibi öğelerin sırasına dikkat
edilmesi gerekir. Buna dikkat edilmezse paragraflar arasında
zaman, kişi, mekân vb. yönlerden karışıklıklar ortaya çıkar,
metnin anlaşılması güçleşir.
Ağaç kelimesi eski çağlardan beri dilimizde yaşamaktadır.
Orhun Yazıtları’nda bile ağaçla karşılaşırız. Türk şiirinde
ağaca karşı derin bir ilgi görülür. Memleketimizde birçok
yerin adı ağaçtan alınmıştır: Çamlıbel, Kirazlıyayla,
Kırkağaç… Bunlar halkın ağaca verdiği önemi gösterir.
Bazı ağaçlarla ilgili yerlerin ayrıca bir tarihi de vardır:
oluşturmak için de paragrafların birbirine bağlanması
işlenen
Dedelerimiz, ömürleri boyunca verimli arkadaş saydıkları
bir önem verdiğini, onunla bütünleştiğini anlatmıştır.
Metindeki paragraflar, bir zincir şeklinde anlam, dil ve
Bir
Örnek-1
Göynük teki “Beykavağı” adlı yere ad verilmesinde Yıldırım
ın oğlu Süleyman’ın rolü olduğunu Âşıkpaşazade Tarihi
yazar. Eskiden beri birçok Türk boyuna, birçok kişiye ağaç
adı verilmiştir. Yeni soyadı kanununa göre pek çoğumuz,
soyadımızı ağaca bağlamış bulunuyoruz. Bu da gösteriyor ki
halkımız, ağaca karşı beslediği sevgiyi hâlâ yüreğinde
yaşatmaktadır.
Ağaç, yalnız şairin belleğinde değil, halkın hayatında da bir
andaç,
bir
nişandır.
Çocuk
doğduğunda,
düğün
yapıldığında, uzun bir yolculuğa çıkılırken ağaç dikilir.
Artık onun büyümesi için elden gelen yapılır. Ağaç
boylandıkça hatıralar da içimizde serpilir, gümrahlaşır.
Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinden birçoğu ağaç çağrışımları
Mehmet dehşetli bir İngiliz düşmanıdır aslında. Ötekilere
ve buluşlarıyla doludur: “Çiçek açar, domur domur dal
pek o kadar kızmaz, her biri için ayrı ayrı mazeretler
verir / Kimi uzar, birbirine el verir / Kimi meyve verir, kimi
bulmaya çalışır,
gül verir / Ağaçlar üstünde dillenir kuşlar”
hissederdi. Fakat İngilizlere çok kızgındı. Zor şartlarda yol
sulh olursa onları
affedebileceğini
alırken, İngiliz büsbütün “stop” deyip durmasın mı?
Giriş paragrafından sonra gelen bu paragraflar metnin
Mehmet bu sefer büsbütün telaşlandı:
gelişme bölümünden alınmıştır. Bu paragraflarda yazar,
halkımızın eskiden beri ağaca büyük önem verdiğini
- Vay anam, ben ona adam ol derken o büsbütün cüdam
anlatmıştır. Bu görüşünü kanıtlamak için de Türk tarihinden
oldu… Hey beri bak… Hele şöyle kımılda bakayım… Yürü
ve adını ağaçtan alan yurt köşelerinden örnekler vermiştir.
de evvelki gibi yürü razıyım… Hastaneye çok kalmadı…
Orada seni rahat yatağa yatırırlar, sıcak yemek verirler.
Ağaca verilen değer bugün daha da artmıştır. İzinsiz ağaç
Haftaya kalmaz domuz gibi olursun, diye söyleniyordu kendi
kesmek yasaktır. Bu konuda bazı ülkelerde çok ağır cezalar
kendine.
verilmektedir.
Bizim
memleketimizde
ise
halkımızın
gönlünde derin bir ağaç sevgisi vardır. Onun bu sevgisi,
- Yahu para sende, rahat sende, memleket sende, dükkân,
modern ağaç bilgisiyle ışıklanırsa yurdumuz kısa zamanda
tezgâh sende… Yedi deniz aşırı yerden, kale gibi gemilerine
yemyeşil olacaktır.
binip ne halt etmeye gelirsin buralara, benimle muharebeye
tutuşursun… beni öldürüp de yamalı donumu mu alacaksın?
Son paragrafta ise yazar, yazısını bir sonuca bağlamış ve
Ne adını bilirim… ne memleketini bilirim, sen Çanakkale’ye
yurdumuzun yemyeşil olabilmesi için halkımızın modern
geldin diye davarımı satar, ocağımı söndürür, çoluk
ağaç bilgisiyle donatılması gerektiğini söylemiştir.
çocuğumun her birini bir yana dağıtır gelirim… Muhareben
de kahpece… yanına sokmadan, suratını göstermeden,
Örnek-2
Mehmet adlı bir Türk askeri Çanakkale’de İngilizlerle
savaşırken yaralanır. Haydarpaşa Hastanesinde tedavi
edilir. Ayağı bir parça sakat kaldığı için hafif hizmete ayrılır
ve hastanede görevlendirilir. Mehmet’e bir gün Haydarpaşa
Tren İstasyonu’ndan hastaneye götürülmek üzere esir İngiliz
askeri teslim edilir. Mehmet ve hasta İngiliz asker, yağmurlu
bir havada kör topal yola devam ederler.
Bu paragrafta, olay paragrafına özgü nitelikler ağır
basmaktadır. Bir hikâyenin serim (giriş) bölümü olan
paragrafta olay, kişiler ve olayın yaşandığı çevre birlikte
verilmiştir.
uzaktan şarapnelini yerim, ayağım sakat kalır… Elime
düştün… seni bir tepmede yere gömsem yeridir… ille
zebunluğunu görüyorum… besbelli bir taksiratım var ki
Cenab-ı Mevla seni bu dünya âlemde bana musallat etti…
Gel başımın belası… gel seni sırtımda taşıyayım da tamam
olsun…
Serim bölümünden sonra gelen bu gelişme paragraflarında
yazar, Mehmet’in İngilizlere karşı duyduğu öfkeyle birlikte
onun ağzından, bu ulusun o dönemde haksız yere
Çanakkale’ye gelişini anlatmıştır. İnsanımızın düşmanlarına
karşı bile merhametle yaklaştığını ortaya koymuştur.
Yazarın bütün bunları anlatmadaki amacı ise Türk askerinin
derin bir inanca, sağlam bir ahlaka ve yüksek bir insanlık
sevgisine sahip olduğunu göstermektir.
Mehmet, çok zor şartlar altında, düşe kalka, yağmurdan
Bu metin dört paraftan oluşan bir düşünce yazısıdır.
sırılsıklam hâlde ezeli düşmanı, yaralı İngiliz askerini
Şimdi metnin paragraflarını sırasıyla inceleyelim.
hastaneye ulaştırır. Böylece üzerindeki dağ gibi yükten
kurtulur.
I. Paragraf: Giriş paragrafıdır. Yazar bu paragrafta zararlı
bir alışkanlık olan yazıp bozmaktan söz ederek yazısına giriş
Çözüm (sonuç) paragrafında ise yazar. Mehmet’in öfkesini
yapmıştır. Bunun yanında yazıp bozma alışkanlığının
bastırıp karakteri yaralı İngiliz askerini hastaneye bırakıp bu
çocuklukta ortaya çıktığını ve bu alışkanlığın ileri yaşlarda
yükten kurtulmasını anlatmıştır.
da sürdüğünü belirtmiştir. Bu paragrafta bir işe başlayıp onu
yarım bırakmanın zararları üzerinde duracağını söyleyerek
Örnek-3
ele alacağı konuyu ortaya koymuştur.
Zararlı bir alışkanlık: Yazıp bozmak; bir satır bozuk oldu
II. Paragraf: Gelişme paragraflarının ilkidir. Yazar, bu
mu hemen o yaprağı yırtmak; birkaç yaprak yırtınca da o
paragrafta maymun iştahlı, hevesi çabuk geçen insanlardan
defteri kaldırıp atmak… Bu alışkanlık, çocukla beraber
örnek vermiş ve bu yaratılıştaki kişilerin başarısız olduğunu
büyür. Defterde, kalemde çocuk kadar küçük olan yeni
vurgulamıştır.
baştan usulü” yaş ilerledikçe hayatın her dönemine
geçmektedir.
III. Paragraf: Bu gelişme paragrafında ise yazar başarılı
olmak için başlangıçta ortaya çıkan zorluklara katlanmak
Bir şeyi yok etmeden düzeltmeye alışmak da lazım. Başlanan
gerektiğini söylemiştir. Bu görüşünü desteklemek için de
bir şeye devam etmek ve onu bitirmek, insan iradesinin
hayattan ve insanlığın ulaştığı tecrübelerden örnekler
başarısıdır. Bunun zıddına biz, maymun iştahlılık deriz.
vermiştir.
Maymun iştahlı, mesela bir atkı örmeye başlar, bitirmeden
başka bir işe geçer; bir kitabı okumaya koyulur, sekiz on
IV. Paragraf: Sonuç paragrafıdır. Bu paragrafta yazar,
sayfa bile okumadan onu atar, bir diğerinin yapraklarını
hayatı bir esere benzetmiş ve her insanın hayatını en güzel
karıştırmak ister.
şekilde
tamamlaması
gerektiğini,
bir
eser
koyamayanların mutlu olamayacaklarını söylemiştir.
Hayatın her döneminde başarılı olmak için insanlığın uzun
tecrübeler sonunda elde ettiği kural şudur: İyiye başlamak,
iyi başlamak ve iyi bir yolda devam edip onu bitirmek.
Kıymeti ne olursa olsun, eser sahibi olabilmek için bundan
başka çare yoktur. Başlarken her şey güçtür. İlk zamanda o
güçlüğe katlanmak gerekir. Devam edince aynı şey sıkıntı
verir, bu sıkıntıyı sineye çekmeli. Fakat eser bittiği zaman
duyulan zevk, bütün bu güçlükleri, bütün bu çekilmiş
sıkıntıları karşılayacaktır.
Bizzat hayat da bir eserdir. Ölüm gelip de insan, gözlerini
dünyaya kapayacağı zaman: “Ben şu işi yaptım, şu kitapları
yazdım, şu sözleri söyledim, şu insanları yetiştirdim, şu
iyilikleri ettim, şu kalpleri kazandım…” diyebiliyorsa en
büyük eseri olan hayatını gönül rahatlığıyla bitirmiş olur.
Bütün ömrü yazboz tahtası olanların bu mutluluğa
ermelerine, verimli bir insan olmalarına imkân var mı?
ortaya
Download