Bütün iletişim yollarından en yaygın, en kolay, en sağlıklı ve ekonomik olanı dildir. Yazıyla ya da sözle yani dile aktarılan bir mesaj insanlara daha kolay bir şekilde ulaşabilir. Öteki iletişim yollarıyla anlaşmak sınırlı ve sordur. İletişim olgusunun temelinde paylaşma ihtiyacının giderilmesi vardır. ***İletişimin çeşitli türleri vardır: Beden hareketleriyle İLETİŞİM gerçekleştirilen iletişim, simgelerle gerçekleştirilen iletişim, dille gerçekleştirilen iletişim vb. İletişim: Duygu, düşünce veya bilgilerin çeşitli yöntemlerle Günlük hayatta bunların hepsi kullanılmaktadır. Ne var ki en başkalarına aktarılması ya da haberleşmedir. Bir başka yaygın olarak kullanılan yöntem dille gerçekleştirilen deyişle “iletişim” en az iki insan ya da insan grubu arasında iletişimdir. İletişim bireyi sosyalleştirir. gerçekleşen, duygu, düşünce, davranış ve bilgi alışverişine denir. İletişim için bir kişi yeterli değildir. En az ki kişi gereklidir. Bir kişi duygu ve düşüncelerini karşıdaki kişi ya da kişilere aktarır. Karşısındaki kişi ya da kişiler de ona cevap verir. Böylece iletişim gerçekleşmiş olur. İletişim bir anda gerçekleşmez, süreç gerektirir. İnsan sosyal bir varlıktır. Bu sebeple sürekli ve her yerde iletişim halindedir. İletişimi sağlayan çeşitli yöntemler vardır. İnsanlar birbirleriyle beden hareketleri, renkler, çeşitli sesler ( ıslık) vb. yardımıyla iletişim kurabilir. İletişimin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanın ar olmasıyla ortaya çıkan iletişimin temelinde paylaşma ihtiyacının giderilmesi yatmaktadır. Örneğin trafik polisiyle insanlar beden hareketleri yoluyla iletişim kurabilir. Trafik polisinin el kaldırması sürücüler için dur anlamındadır. Ders bittikten sonra zilin çalması yine bir iletişimdir; çünkü zil teneffüs anlamındadır. İletişim olmadan insanların bir arada bulunmaları, toplum oluşturmaları mümkün değildir. İletişimi olmayan insan büyük bir yalnızlık içindedir. İletişim bu yüzden çok önemlidir. İnsanlar tarih boyunca çok değişik iletişim araçları kullanmışlardır: Mağara duvarlarına çizilen resimler, duman, ateş, mektup, kuş, ıslık, trafik işaretleri, internet... “Çalılıklardan iki el silah sesi duyuldu.” (adet) İLETİŞİMİN ÖGELERİ İletişimin gerçekleşebilmesi için bazı temel öğelere ihtiyacı vardır. İletişimin temel öğeleri şunlardır: “El var pençe olmuş, el var yumruk olmuş.” ( insan eli) “Kâtip benim ben kâtibin, el ne karışır.” (yabancı) 5. Kanal: Göndericinin iletiyi alıcıya gönderirken kullandığı yol, yöntem veya araçtır. Konuşma için hava ve söz, yazı için kâğıt ve kalem birer kanaldır. 6. Fitre: Alıcının mesajı kendine göre değerlendirme tarzıdır. Bu kavram algılamayla yakından ilişkilidir. Algı; kişinin, bilgiyi duyma, anlama ve değerlendirme sürecidir. Kişinin 1- İleti: Gönderilmek istenilen bilgi, düşünce, duygu ve isteğe “ileti” denir. Yani ileti konuşan insanın karşısındakine iletmek istediği mesajdır. beklentileri, geçmiş yaşamı, ön yargıları, şartlanmışlıkları ile toplumsal ve kültürel unsurlar algıyı ve algılamayı etkilemektedir. 2- Gönderici: Duygu, düşünce, bilgi ve istekleri aktaran yani sözü söyleyen kişi veya kişilerdir. Her türlü iletişimde Tüm bu unsurlar kişilerin aynı mesajı farklı algılamalarına sebep olmaktadır. öncelikle gönderici gerekir. Göndericiye kaynak ya da verici 7. Şifre( Kod): Konuşan kişi anlatacaklarını yazıyla, resim de denir. çizerek, rakamlarla ya da hareket yaparak anlatmaya 3. Alıcı: Duygu, düşünce, bilgi ve isteklerin aktarıldığı, iletildiği kişi ya da topluluktur. İletinin yani mesajın çalışabilir. İşte bu tür iletişim şekillerine kod(şifre) denir. Harf, rakam, resim, birer şifredir. gönderildiği kişidir. Şifrenin belli kuralları vardır ve şifre doğaldır. 4.Bağlam: Bir dil birimini çevreleye, ondan önce veya sonra gelen, birçok durumda söz konusu birimi etkileyen, onun 8. Dönüt(Geri Bildirim): Alıcının göndericiye verdiği anlamını, olumlu ya da olumsuz her türlü yanıttır. bütünüdür. değerini belirleyen birim ya da birimler ( TDK) “Annesi Melih’i arayıp ona: “Eve giderken ekmek aldın mı?” Aslında bağlam, bir sözcüğün farklı cümlelerde farklı diye sordu. Melih de annesine: “ Hayır, ben almadım, sen anlamlar kazanmasıdır. Yani bağlam çok anlamlılıktır. alsan iyi olur.” diye cevap verdi. Bu örnekte Melih’in annesine verdiği cevap dönüttür. Bir sözcüğün hangi anlamda kullanıldığını bağlamına yani sözcüğün cümlede kazandığı anlama göre belirleriz. “Bugün hava çok durgun.”( sakin) “Bugün kardeşin her zamankinden durgun gözüküyor.” (neşesiz-keyifsiz) “Bugünlerde Türkiye’de piyasalar durgun.”(canlı olmayanhareketsiz) Yukarıdaki üç cümlede durgun kelimesi farklı anlamlarda kullanılmıştır. Görüldüğü gibi bir kelime farklı cümlelerde farklı anlamlar kazanabiliyor. İşte bu bağlamdır. İLETİŞİMDE ANNE GÖSTERGELERİN YERİ VE ÖNEMİ Bir kadının oğlu varmış. Oğlu yıllar sonra evlenmiş, o da çoluk çocuk sahibi olmuş. Kendi dışında bir başka şeyi gösteren, düşündüren, onun Bir gün, gecenin bir yarısı saat 3.00 civarında telefonu çalmış. Telefondaki ses annesinin sesiymiş. Anne: -Nasılsın oğlum, demiş sevgi dolu bir sesle. yerini alabilen nesne, görünüş ve olgulara gösterge denir. Örneğin kelimeler bir göstergedir. Buna göre adlarımız bizim göstergemizdir. “Hasan” kelimesi bir insanın Çocuk: göstergesidir. -Ne var anne, ne istiyorsun? Bu saatte beni niye rahatsız ediyorsun? Sabahı bekleyemedin mi, diye cevap vermiş. Aynı Kadın oğlunun kendisini azarlamasına çok içerlenmiş, yine de kırıcı bir söz söylememiş. vazoyu karşılar. Yazıda, konuşmada vazonun yerine geçer. Kendini toparlayan anne, biraz buruk, biraz da ağlamaklı bir sesle: alabildiği için“gösterge” diye adlandırılır. -Bundan 25 yıl önce bir gece yarısı saat 3.00 civarında sen de beni rahatsız etmiştin. “ Doğum günün kutlu olsun...” şekilde “vazo” kelimesi “vazo nesnesi”nin göstergesidir. “Vazo” kelimesi vazonun kendisi değildir ama Bu kelime, vazoyu gösterdiği, düşündürdüğü, onun yerini Kısaca gösterge; kendisi o şey olmadığı hâlde, o şeyi çağrıştırarak iletişim kurmayı sağlayan araçtır, nesnedir, olgudur. Göstergelerin ses ve anlam yönü vardır. “Odun” göstergesi “o, d, u, n” seslerinden oluşmuştur ve anlamı “yakmak için kullanılan sert bir nesne’dir. Buna göre her gösterge Yukarıdaki metni okuyarak iletişimin öğelerini belirlemeye çalışalım. Gönderici: “gösteren” ve “gösterilenden” oluşur. Bağlam: Alıcı: Dönüt: Kanal: İleti: Şifre: Harflerden oluşan sözcük, resim, şekil, işaret vb. öğelere gösteren denir. Gösteren maddi bir nitelik taşır. Göstergenin insanların zihninde çağrıştırdığı görüntü ve anlamlara ise gösterilen denir. Örneğin “boğa” sözcüğü bir göstergedir, hatta dil b. Sosyal Gösterge: Günlük hayatta insanların düzeni göstergesidir. “b.o.ğ.a” sesleri ise birer gösterendir. Bu sağlamak için koydukları işaret sistemine sosyal sesler gösterge boğa kelimesini oluşturmuştur. Bu kelimenin denir. çağrıştırdığı bir anlam vardır. Bu kelimeyi okuyan veya göstergelerdir. duyan hereksin aklına sığır türündeki bir hayvan gelir. Yani levhalar vb. Yani sosyal durumları Görgü kuralları, anlatan trafik lambaları, kelimenin anlamı zihinde canlanır. Bu da gösterilendir. Göstergeler ikiye ayrılır: Dil Dışı Göstergeler ve Özellikleri ***Belirti: Amacı olmayan, istem dışı gelişen doğal göstergelerdir. Gösterge kendi dışında başka bir şeyi anlatır. Belirtilerin hiçbir amacı yoktur; çünkü bunlar istem dışıdır. Belirtide gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki nedenlidir. Yorum gerektirir. 1- Dil Göstergeleri: Yazıyla veya sözle gerçekleştirilen her Belirtilere anlamlan biz yükleriz. türlü etkinlik dil göstergesiyle ilgilidir. “Kedi” kelimesi bir Yüklenen bu anlamlar ya daha önceki yaşantılarımızla ya dil göstergesidir. Bu gösterge, “k. e, d, i” seslerinden da bilimsel gerçeklerle bağlantılıdır. oluşmuştur. Kelimeyi oluşturan sesler gösteren, kelimenin Örneğin, geceleyin ışıkların kapanması insanların yattığının çağrıştırdığı anlam ise gösterilendir. ya da uyuduğunun Dumanın çıkması 2-Dil Dışı Göstergeler: Resim, şekil, işaret, hareket, jest, bulutların çoğalması mimikler vb. dil dışı göstergelerdir. Yani dil göstergeleri Sararmış yapraklar sonbaharın belirtisidir. Pencere açıkken dışındaki göstergelerdir. Dil dışı göstergeler ikiye ayrılır. perdenin havalanması rüzgârın belirtisidir a. Doğal Gösterge: Doğada kendiliğinden oluşan hareketlere, doğal olan her şeye doğal gösterge denir. Yağmurun yağması, deprem, sel, sonbaharda yaprakların sararması, ilkbaharda ağaçların yeşermesi vb. doğal göstergedir. ateş yandığının belirtisidir. yağmur belirtisidir. yağacağının Kara belirtisidir. ***Belirtke: İletişim kurma, bir ileti aktarma, bilgi verme ***Simge (Sembol): Bir tolumda amacı içeren göstergelerdir. gösterilen arasında sürekliliğini koruyan uzlaşımsal ve Bu göstergelerde gösterenle gösterilen arasındaki ilişki nedensizdir. Gösteren- gösterilen arasındaki ilişki uzlaşımsal olarak sağlanmıştır. Örneğin “ gösteren ile genellikle nedensiz ilişkiye dayanan görsel biçimdir. Uzlaşmaya bağlı olarak soyut ve sayılamayan, tek bir gösterilene göndermede bulunan görsel biçimdir. " yalnızca bir ok şekli olarak değerlendirilebilir. Ancak bir binanın koridorlarında bu Örneğin; Zeytin dalının barışı çağrıştırması, kum işareti gördüğümüzde gitmemiz gereken yönün neresi saatinin zamanı çağrıştırması, kalbin aşkı ve sevgiyi olduğunu bize ifade edecektir. Bunu ifade etmek için elbette çağrıştırması, terazinin adaleti çağrıştırması birer başka bir işaret de tercih edilebilirdi. simgedir. Trafik ışıkları, trafik levhaları, yasaklama işaretleri, mors alfabesindeki her bir harf belirtkedir. Tuvaletlerde bay ve bayan yazısı gösterge Tuvaletlerde şapka ve topuklu ayakkabı resmi belirtke Güvercin sözcüğü Güvercin resmi gösterge barışın belirtkesi Leblebi Çorum’un, horoz Denizli’nin, ters lale ise Hakkâri’nin simgesi yani sembolüdür. Bayrak ülkeler için bağımsızlığın ve devlet olmanın sembolüdür.( simgesidir) ***Görsel Gösterge( İkon):Dil kullanmadan bilgi ve iletileri aktaran görsel araçlardır. Gösteren ile gösterilen arasında neden ilişkisi değil benzerlik ilişkisi vardır. Resim, heykel, fotoğraf, bir kişinin portresi vb. NOT: Göstergeler içinde en önemlisi ve gelişmişi dil göstergesidir; çünkü insanın en gelişmiş anlatma aracı İNSAN-İLETİŞİM VE DİL İnsan, toplum hâlinde ve bir kültür çevresinde yaşayan, dildir. Dille gerçekleştirilen iletişim; resim, şekil, işaret düşünme ve konuşma yeteneği olan bir varlıktır. İnsanı diğer ve vücut diliyle gerçekleştirilen iletişimden çok daha varlıklardan ayıran en önemli özellik, konuşması, yani dile kullanışlı ve üstündür. sahip olmasıdır. Diğer göstergeler tek boyutlu iletişim araçlarıdır. Dil Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan, kendisine özgü ise bilgi aktarımının yanında insanların ruh hallerinin yasaları olan ve ancak bu yasalar çerçevesinde gelişen, ve duygularının da anlatılmasında kullanılabilen çok temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış seslerden örülmüş bir boyutlu bir iletişim aracıdır. anlaşma sistemidir. Dil göstergeleri kendi anlam değerlerinden başka anlamları da ifade eder. Yani dil göstergeleri sadece bir anlam ifade etmez. Kullanıldıkları yer ve zamana göre yeni ve farklı anlamlar ifade edebilir. Dil göstergelerinde bir kelime gerçek anlamlarının yanında yan ve mecaz anlamları ile de kullanılabilir. Örneğin “yüz” kelimesi çehre, surat anlamında kullanılabileceği gibi yorgana ya da yastığa çekilen kılıf ya da utanma anlamında da kullanılabilir. Bu özelliğiyle dil göstergeleri çok geniş bir anlatma olanağına sahiptir. Dille gerçekleştirilen iletişim gelecek nesillere aktarılmak üzere saklanabilir. Bu özelliğiyle de dil göstergeleri gelecek kuşaklarla da iletişime geçmeye elverişlidir. İletişim ise bir düşüncenin, bir duygunun konuşma yoluyla, yüz, el, kol ve baş hareketleriyle ya da yazı, telefon, radyo, televizyon, İnternet gibi bildirişim araç ve gereçlerinden yararlanarak bir kimseden başka bir kimseye iletimidir. İnsanların anlaşma ve paylaşma ihtiyacından doğan iletişim, hayatın akışını sağlayan unsurlardan biridir. İnsanlar duygu, düşünce ve hayallerini diğer insanlara daha çok konuşma yoluyla iletirler. Yani insanlar daha çok dil aracılığıyla iletişim kurarlar. Dil, sembollerle anlaşma yöntemlerinden biridir. Kısacası DİLİN OLUŞUMU dil bir semboller sistemidir, insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya seslerle Dilin ortaya çıkışı, yazının öğrenilmesi, dillerin çeşitliliği yaptıkları anlaşma sistemidir. gibi konular insanları daima meraklandırmıştır. Dille kurulan iletişim en gelişmiş anlaşma yöntemidir. İnsanlar “Dilin asıl kaynağı nedir?”, “Dil nasıl meydana İnsanlar dil dışında araçlar yardımıyla da anlaşabilmektedir. gelmiştir?”. “İlk konuşmalar nasıl olmuştur?” gibi sorulara sürekli cevap aramışlar ama bu sorulara kesin bir cevap Mektup, çizgi, şekil, sinema, tiyatro, televizyon, internet, bulamamışlardır. telefon, müzik, resim de birer iletişim aracı olarak Dilin meydana gelişi ve ortaya çıkışıyla ilgili bilim adamları sayılabilir. arasında kesin bir görüş birliği yoktur. Örneğin ilk insanlar dumanı bir iletişim aracı olarak kullanmışlardır. Günümüzde işitme engelliler işaret diliyle Bugüne kadar yapılan çalışmalarda dilin kaynağı ile ilgili anlaşmaktadırlar. ancak birçok teori ortaya konmuştur. Bunlardan birkaçına kısaca değinelim: a. İlahi(Tanrısal) kaynak: Bu teoriye göre Allah, insanı yarattı ve yarattığı insana dili öğretti. Zaten birçok dinde Allah’ın insana dili kullanmayı doğuştan bir yetenek olarak verdiği kabul edilir. b. Doğal (Yansıma) ses kaynağı: Bu teoriye göre dil doğal seslerin taklidi şeklinde oluşmuştur. Mesela bomba “bom” En gelişmiş, en yaygın ve en sevilen anlaşma aracı dildir. Çünkü dille gerçekleştirilen iletişim, diye patlaması sonucu bu ismi almıştır. diğer araçlarla gerçekleştirilen iletişimden çok daha kolay ve kullanışlıdır. c. Sözlerin ve jestlerin birleşimi: Beden hareketlerini temel Diğer araçlarla gerçekleştirilen iletişim çok sınırlıdır, hem alan bu teoriye göre dil, fiziksel jestlerin ve ağız yoluyla de zordur. üretilen seslerin arasındaki bağdan oluşmuştur. İnsan, dil olmadan iyi bir iletişim kuramaz. Tam anlamıyla Buna göre insanlar önce iletişim için bazı jestler oluşturdular anlatma ve anlaşma, yani iletişim dil yardımıyla sağlanır. ve daha sonra zamanla bu hareketler ağızdan çıkan seslerle birleşti. Mesela insanın kızgınlık belirtisi olarak “hom hom” Dil, insanın duygularını, düşüncelerini, isteklerini bütün yapmasından “homurdanmak” kelimesi, bir şeyi üflerken canlılığıyla ortaya koyma olanağı sağlar. İnsanın öteki “püf püf” yapmasından “üflemek” kelimesi ortaya çıkmıştır. insanlarla Birine güle güle derken el sallamak buna işarettir. anlaşabilmesine, onlarla birleştirici bağlar kurabilmesine imkân sağlar. d. Birlikte İş Teorisi: Bu teoriye göre kelimeler insanların Dil, bireyleri birbirine bağlayarak onların toplum potasında söyledikleri şarkılardan oluşmuştur. İlk insanlar zor işler birleşmesini sağlar. Bu açıdan dil, toplum hayatının can görürken ritmik birtakım sesler çıkararak çalışmalarını damarıdır. kolaylaştırıyorlardı. Bu sesler daha sonra şarkılara ve İnsanın, kendisi için hayati bir öneme sahip olan dilin kelimelere dönüşmüştür. inceliklerini, ayrıntılarını çok iyi öğrenmesi ve onu özenli e. Fiziksek Uygunluk Teorisi: Bu görüşe göre insanın bir dili dişlerinin dikey olması, ağzının çabuk açılıp kapanması için kullanmadan sosyalleşmesi, toplum hayatında kendine küçük olması, dudaklarının çok kaslı oluşu, dilin esnek başarılı bir yer edinmesi, diğer insanlarla sağlıklı bir iletişim oluşu dil için çok müsait olmayı gerektirir. Bu durumda dilin kurabilmesi mümkün değildir. oluşması ister istemez kaçınılmazdır. şekilde kullanması gerekir. Çünkü insanın “Aruz, şiirde ahengi sağlamak için kullanılan bir ölçüdür.” “Fatih Sultan Mehmet,29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul’a girdi.” “Suyun kaynama derecesi 100 santigrattır.” “Şinasi’nin yazdığı Şair Evlenmesi, Türk edebiyatında ilk tiyatro örneğidir.” “Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun şiir türünde yapıtı yoktur.” “Nurullah Ataç yazılarında “ve” bağlacını kullanmamıştır.” 2. Heyecana Bağlı İşlev: Gönderici (kaynak) iletisini, duygu ve heyecanlarını dile 1. Göndergesel İşlev: getirme amacıyla aktarmışsa, dil “heyecana bağlı işlev” İletinin, dilin göndergeyi olduğu gibi ifade etmesi de kullanılmıştır. amacıyla oluşturulmasıdır. Bu işlevde duygular, heyecanlar söz konusudur. Dilin bilgi verme işlevidir. Dilin heyecana bağlı işlevinde yorum, öznellik hâkimdir. İletişimde bilgiler alıcıya nesnel bir anlatımla aktarılıyorsa Bu işlevde çoğunlukla heyecan, korku, sevinç vb. bu, dilin göndergesel işlevde kullanıldığını gösterir. duygular dile getirilir. Dilin göndergesel işlevi daha çok, öğretici metinlerde, Özel mektuplar, lirik şiirler, eleştiri yazıları, hitabetler ders (söylev) ve öznel anlatılar dilin bu işleviyle oluşturulur. kitaplarında, ansiklopedilerde, kullanma kılavuzlarında, bilimsel metinlerde, gazete haberlerinde yemek tarifi kitaplarında karşımıza çıkar. “Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!” Örnekler: “Kırıcı sözlerle anneni üzmemelisin.” “İstanbul’da Sarayburnu sırtlarında kurulan ve yaklaşık 400 “Off! Canımı sıkma.” yıl Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi olan Topkapı Sarayı, dünyada günümüze gelebilmiş sarayların en eskisi ve “Ben bu davranışınızı etik bulmuyorum, siz yanlış davranıyorsunuz.” genişidir.” Bu cümlede Topkapı Sarayı ile ilgili bilgi aktarılmıştır. Bilgiye herhangi bir yorum eklenmemiş, yani bilgi nesnel bir üslupla aktarılmıştır. Dolayısıyla bu cümlede dil, göndergesel işlevde kullanılmıştır. “Aman Allah’ım! Bir insan bunu nasıl yapar?” “Çabuk olun, bir an evvel yetişmeliyiz!” 3. Şiirsel( Sanatsal) İşlev: 4. Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi: İleti edebi bir değerle, sözcükler imgeli bir teknik İleti alıcıyı harekete geçirmek üzere düzenlenmişse dil yoluyla aktarılıyorsa dil şiirsel işlevindedir. alıcıyı harekete geçirme işleviyle kullanılmış demektir. Bu işlevde ileti, kendi dışında herhangi bir şeyi ifade Bu işlevde ileti bir çeşit çağrı olarak kullanılır. Bu etmez, yansıtmaz. Yani ileti metnin kendisidir. çağrının yani iletinin amacı alıcıda tepki ve davranış Dilin bu işleviyle daha çok edebi metinlerde karşılaşırız. değişikliği yaratmaktır. Bilgi aktarmak önemli değildir, önemli olan okuyucuda Bu işlevde gönderici, alıcıyı işin içine sokmayı ve çeşitli çağrışımlar uyandırmaktır. sorgulamayı ister. Şiirlerde dil şiirsel işleviyle kullanılır. Şiirsel işlevde ileti Siyasi söylevler, reklam metinleri, genelgeler ve el amacın kendisidir. Yani şiirlerde şiirin amacı o şiirin ilanlarında dil bu işleviyle kullanılır. kendisidir. Örnek: Sesin perde perde genişledikçe Solan gözlerinden yağarken gece Sürür eteğini silik ve ince Bir gölge bahçenin uzaklarında ----------------------------------------Sen böyle kederden taştığın akşam Derim dudağında şarkı ben olsam Örnek: Gözlerinde damla, içinde gam “Toparlanın, hemen hareket ediyoruz.” Eriyen renk olsam yanaklarında “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır.” Bu dizelerde dil, şiirsel işlevde kullanılmıştır. Çünkü dörtlüklerde bir bilgi ya da anlam aktarmaktan çok, okuyanda çeşitli çağrışımlar uyandırmak amacı vardır. Örnek: Yeşil pencerenden bir gül at bana Işıklarla dolsun kalbimin içi. Geldim işte mevsim gibi kapına Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ. Örnek: Akşam, yine akşam, yine akşam; Bir sırma kemerdir suya baksam. Akşam, yine akşam, yine akşam; Göllerde bu dem bir kamış olsam. “Aç artık şu kapıyı.” “Çocuklar, tören başladı; hemen aşağıya inin!” “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ 5. Dil Ötesi( Üst Dil) İşlev: İleti dille ilgili bilgi vermek üzere düzenlemişse dil, dil ötesi işlevde kullanılmış demektir. Dil ötesi işlevin yer aldığı metinlerde iletiler, dili açıklamak, dille ilgili bilgi vermek için düzenlenmiştir. Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan doğal bir araçtır. Dil, diğer insanlarla bütün ilişkilerimizde bize aracılık eden, sosyal bağlarımızı düzenleyen bir araç olarak hayatımızın her aşamasında vardır. Evde, okulda, sokakta, çarşıda, iş yerinde ve her yerde onunla beraber yaşıyoruz. Örnek: “Adların yerine geçen sözcüklere zamir( adıl) denir.” Dilin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir: “Türkçe sondan eklemeli bir dildir.” “Türkçede ekler yapım ekleri ve çekim ekleri olmak “ üzere iki grup altında incelenir.” “Ek fiil isim soylu kelimelerin sonuna gelerek onların yüklem olmasını sağlayan ektir.” Dil, her şeyden önce sürekli gelişme gösteren canlı bir varlıktır. Dil, onu oluşturan topluma aittir, bunun için toplumsal bir değer taşır. “Cümlenin öğelerini bulunmalıdır.” bulmak için önce yüklem Dil, sistemli ve gelişmiş bir iletişim aracıdır. Dil, düşünce ve zekânın bir göstergesidir. Dil, sosyal ve canlı bir varlıktır. Dil birliği, bir milleti oluşturan özelliklerin başında gelir. 6. Kanal Kontrol İşlevi: İleti kanalın iletiyi iletmeye uygun olup olmadığını kontrol etmek amacıyla düzenlenmişse dil kanal kontrol işleviyle kullanılmıştır. Dilin bu işlevinde iletişimin sürüp sürmediğini kontrol etmek ve iletişim kanallarının çalışıp çalışmadığını kontrol etme amacı vardır. Eğitim sırasında konuşmalarda, söylevlerde, dilin kanal törenlerde, kontrol işlevi aile içi sıklıkla kullanılır. Not: Soru ifadeleri genellikle kanal kontrol işlevindedir. Örnek: Sesimi duyuyor musunuz? Dil, en küçük birimi olan seslerden örülmüş bir yapıdır. Dil, toplumsal rolü sayesinde kişiler arasında duygu ve düşünce ortaklığı sağlar. Bir milletin dili, onun tarihi, dini ve kültürüyle iç içedir. Kültür ise bir milletin tarih boyunca ortaya koyduğu ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerdir. Kültür, bir toplumun duyuş, düşünüş ve yaşayış biçiminin bir sonucudur. Kültür, bir toplumun kimliğidir, onu diğer toplumlardan ayıran değerlerdir. Dil, bir kültür aktarıcısı, bir kültür taşıyıcısıdır. Bir milletin tarihi, değer ölçüleri, folkloru, müziği, edebiyatı, bilimsel birikimi, dünya görüşü o milletin kültürünün birer parçasıdır. Bütün bu ortak değerler dil aracılığıyla gelecek kuşaklara aktarılır. Bu konu anlaşıldı mı? Tahtadaki örnekleri defterinize yazdınız mı? Mutfak penceresini kapattın mı? “Kitaptaki soruları cevapladınız mı?” “Bahçedeki dişbudak ağacını gösterebilir misiniz?” Gelenek ve görenekler, dünya görüşü, din, sanat, tarih vb. dil sayesinde nesilden nesile aktarılmaktadır. Kültür, bu sayede kesintiye uğramadan varlığını devam ettirmektedir. Kişiyi nasıl, inançları ayakta tutuyorsa; bir milleti de dünya milletleri arasında ayakta tutan, ona canlılık veren kültür değerleridir. Kültüre dinamizm kazandıran unsur ise dildir. Dil olmazsa kültür durağanlaşır, canlılığını yitirir. Bu bakımdan dil bir milletin ruhu gibidir. Ruh gidince ceset işe yaramaz. Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi şu şekilde özetleyebiliriz: Dil ile kültür birbirini tamamlayan ayrılmaz bir bütündür. Kültür ve dil bir milletin en önemli ortak özelliklerindendir. Kültür ve dil, toplumu oluşturan bireylerin iletişiminde önemli rol oynar. Bir toplumun oluşmasında ve ayakta kalmasında ortak dil ve kültürün önemli bir payı vardır. Hem dilin hem de kültürün kendine özgü kuralları ve özellikleri vardır. Dil ve kültür geçmiş ile gelecek arasında bir köprü vazifesi görür. Kültür ve dil bir toplumun yaşayış biçiminden önemli izler taşır. Dil ve kültür bir toplumun oluşmasında ve varlığını sürdürmesinde önemli etkendir. Dil ile Kültürün Farklı Özellikleri Dil taşıyan, kültür ise taşınandır. Kültür dili kapsar. Dil bir iletişim aracıdır; kültür, dili de içine alan bir değerler bütünüdür. NOT: Konuşma Dili ve Yazı Dili Kelime dağarcığı yazı diline göre sınırlı olan ve günlük hayatta kullanılan doğal dile “konuşma dili” denir. Konuşma dilinde vurgu, tonlama, söyleyiş tarzı, el, yüz ve vücut hareketleri önemli rol oynar. Bir ülkede resmi dil olarak kabul edilen ve her alanda aynı kurallarla kullanılan dile ise “yazı dili” denir. Konuşma dili ile yazı dili arasındaki fark şöyledir: 1) Bir ülkede bir yazı dili varken birden fazla konuşma dili vardır. 2) Konuşma dili doğaldır, yazı dili yapma bir dildir. 3) Yazı dinde kurallar varken konuşma dilinde kural yoktur. 4) Yazı dilinin kullanım sahası konuşma diline göre daha geniştir. 5) Konuşma dili günlük hayatta farklılık gösterirken yazı dil farklılık göstermez. 3. Ağız: Dilin yöreden yöreye, şehirden şehre değişebilen ve DİL FARKLILAŞMALARI sözcüklerin Çok köklü bir dilimiz olduğu için Türkçemiz bugünlere gelene dek birçok alt dala ayrılmış ve bu alt dallar dil standart dildeki söylenişlerinden farklı söylenişleriyle sınırlı kalan değişiklikler gösteren kollarına denir. biliminde “lehçe”, “şive” ve “ağız” olarak adlandırılmıştır. Bir ülke içinde aynı dilin farklı konuşma şekillerine 1. Lehçe: Dilin metinlerle takip edilemeyen dönemlerinde kendinden ayrılan koludur. Yani Orhun ağız denir. Abideleri yazılmadan önce Türkçeden ayrılan kollar Türkçenin Ağız, yörelere göre söyleyiş farklılıklarıdır. Bu farklılıklar lehçeleridir. yalnızca söyleyişte görülür, yazılış aynıdır. Zaten söz konusu olan, biçimsel bir başkalık değil, bir ses değişimidir. Lehçe ayrıldığı dilden büyük farklılıklar gösterir. Lehçelerde ses, şekil ve kelime ayrılıkları çok büyüktür. Lehçelerin oluşmasında coğrafi ve kültürel etmenler büyük rol oynar. Türkiye Türkçesinde “ Yeni yılınız kutlu olsun.” İfadesi Çuvaşçada “ Sene sul yaçepe salamlatap.” demektir. Türkçenin en önemli iki lehçesi şunlardır: Çuvaşça Yakutça 2. Şive: Dilin metinlerle takip edilebilen dönemlerinde kendinden ayrılan koludur. Dil ile onun şiveleri arasında ses ve şekil ayrılıkları vardır. Ancak lehçeler kadar bir ayrılık yoktur. Yani şivelerde ses ve şekil farklılıkları varken söz varlığında pek bir farklılık yoktur, yani kelime ayrılıkları yoktur. Söz gelimi, tokat ağzında “kadar” için “gadder”, “zira” için “zere”, “tekme” için “dekmük” sözcükleri kullanılır. Türkçenin en önemli şiveleri: Türkiye Türkçesinin konuşulduğu Anadolu’da “Karadeniz Ağzı, Konya ağzı, Sivas ağzı, Denizli ağzı” gibi ağızlar Türkçence( Türkmen Türkçesi) vardır. Kazakça ( Kazak Türkçesi) Azerice (Azeri Türkçesi) 4. Argo: Bir sosyal sınıfın, bir meslek grubunun ya da bir topluluğun üyelerinin kullandığı, genel dilin sözcüklerine yeni anlamlar yükleyerek ya da yeni sözcükler, deyimler katarak oluşturulan özel dile argo denir. Argoda kelimelerin anlamı örtülüdür. Argo uydurmadır. Ana dildeki kelimeyi bozma, yabancı kelimelerle yerli kelimeleri birleştirme yaygındır. En çok mizah ve küfürlü söyleyişlerde kullanılır. Argoya DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI eskiden “ külhanbeyli ağzı” veya “ ayaktakımı ağzı” denirdi. Her millet anlaşmak için kendine göre bir iletişim sistemi Teşbih, istiare, mecaz, hüsn-i talil, mübalağa gibi sanatlara yani dil oluşturmuştur. Bu bakımdan dünyada ne kadar açık bir dildir. millet varsa o kadar da dil vardır, diyebiliriz. NOT: Suç dünyasında, kapalı topluluklarda, göçmenlerde, Yeryüzündeki diller arasında hem sözcük hem de dilbilgisi eğlence ve futbol dünyasında, internette bu özel dile has yönüyle çeşitli benzerlikler vardır. kelimeler sıkça kullanılmaktadır. ***Dillerin Örnek: *Yaşlı insana moruk, sevgiliye manita, tuvalete yüz numara sınıflandırılması çalışmalarında fonetik(ses bilgisi), morfolojik(şekil bilgisi), etimoloji( köken bilimi), semantik(anlam bilgisi), sentaks(cümle bilgisi) dikkate alınır. denmesi argodur. *Ayvayı yemek kötü duruma düşmeyi anlatır. *Çalmak sözcüğü yerine aşırmak-yürütmek kelimesinin Dille ilgili araştırma yapan bilim adamları özellikle bazı diller arasında benzerliğin ve belli bir akrabalığın olduğunu görmüşlerdir. Bu yüzden dilleri belli gruplara ayırmışlardır. kullanımı argonun kullanılmasıdır. A. KÖKENLERİNE GÖRE DİLLER Dil gruplarına dil ailesi denir. Aynı dil ailesine mensup dillerin aynı kökenden türediği kabul edilir. Yani kökenlerine göre diller akraba dillerdir. Kökenleri bakımından başlıca dil aileleri şunlardır: A.1. Hint Avrupa Dil Ailesi Dünyanın en büyük dil ailesidir. Çok geniş bir coğrafyada konuşulur. Yüzlerce dil ve lehçeyi içerir. Bu dil ailesi biri Avrupa, diğeri Asya olmak üzere iki ana A.3. Hami Sami Dil Ailesi kola ayrılır. Avrupa kolunda Slav dilleri, Germen dilleri ve Latin dilleri bulunmaktadır. Asya kolunda ise Hint dilleri, İran dilleri ayrıca Hititçe ve Ermenice bulunmaktadır. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya yayılmış çeşitli topluluklarca A.2. Ural Altay Dil Grubu konuşulan yaklaşık 250 dilden oluşur. Hami grubu ve Sami grubu olmak üzere iki ana kola ayrılır. A.4. Çin Tibet Dil Ailesi Bu dil grubu Altay ve Ural olmak üzere iki ana kola ayrılır. Ural ve Altay dil ailelerinin akrabalığı diğer dil ailelerinin akrabalığı kadar sağlam değildir. Bu yüzden aile yerine grup sözcüğü ile karşılanır. Bu dil ailesi Çin ve Tibet dil grupları içinde bulunan 300 kadar Doğu Asya dilinden oluşmaktadır. A.5. Bantu Dil Ailesi Ural ve Altay dil gruplarının akrabalığı kökenden çok yapısal benzerliklere dayanmaktadır. Örneğin her iki kolda da sözcük ve cümle yapıları aynıdır. Bu dillerde ünlü uyumu sistemi, sözcük benzerlikleri ve eşlikleri vardır. Bu dil grubu içinde Moğolca ve Türkçe en yakın dillerdir. Afrika’da özellikle Orta ve Güney Afrika’da konuşulan diller Bantu dil ailesi içinde yer alır. Burada yaşayan kabilelerin konuştuğu 400 civarında dilden oluşur. Bunların dışında Kafkas Dileri, Okyanus Dilleri vardır. B.2. Eklemeli ( Bitişken ) Diller Bu dillerin temeli kelime köklerine ekler getirilerek yeni kelimeler türetilmeye dayanır. Bu dillerde tek veya çok heceli kelime kökleriyle ekler vardır. Ekler köklere getirilerek yeni kelimeler türetilir. Türetme sırasında kökte bir değişme olmaz. Köklerle ekler birbirinden kolayca ayrılabilir. Kelime sonuna getirilen ekler olabildiği gibi kelime B. YAPILARINA GÖRE DİLLER B.1. Tek Heceli (Ayrımlı-Yalınlayan )Diller başına getirilen ekler de vardır. Dilimiz olan Türkçede ön ekler yoktur. Türkçe sondan eklemeli bir dildir. Bu dillerde her kelime tek heceden ibarettir, yani kelimeler daima kök durumundadır. Cümle çekimsiz kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşur. Cümlenin anlamı genellikle kelimelerin sıralanışından ve vurgusundan anlaşılır. Bu sebeple tek heceli dillerde çok zengin vurgu ve tonlama vardır. Aynı kelime hem isim hem sıfat hem zarf hem edat hem bağlaç olarak kullanılabilir. Yani bir kelime birden fazla anlamda kullanılabilir. Bu anlamları belirleyen ise vurgu ve tonlamadır. *Çince *Tibetçe *Vietnamca *Siyamca *Endonezyaca *Bask Dili *Bazı Afrika Dilleri *Himalaya Dilleri B.3 Çekimli (Bükümlü ) Diller Eklemeli dillerde olduğu gibi bu dillerin kelimeleri de eklerle türetilir. Yeni kelime türetilirken kelimenin kökü de değişikliğe uğrar. Kelime türetilirken kökte oluşan değişiklik eski kelimeyi tanınmayacak duruma getirebilir. İngilizce going went gibi... TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ VE TÜRKİYE TÜRKÇESİ Eski Türkçe dönemine ait metinler üç grupta toplanır: Göktürk metinleri: a. Türkçenin tarihi gelişimi şemada olduğu gibi dönemler halinde incelenmiştir. Türk dilinin ilk iki dönemine ait yazılı belgeler olmadığı için bu dönemlere ait bilgiler tahminden ileri gitmemektedir. Dolayısıyla İlk Türkçe ve Ana Türkçe Dönemleri “karanlık dönemler”dir. İlk Türkçe döneminde Altay dileri olan “ Moğolca, Mançuca, Tunguzca, Korece ve Japonca” dillerinin birbirinden ayrılmadığı görülmektedir. Ana Türkçe döneminde ise Türkçenin Ana Altaycadan ayrıldığını kendi başına bir dil haline geldiğini söyleyebiliriz. Karanlık dönemde Türkçenin Çuvaşça ve Yakutça olmak üzere iki lehçesi vardır. “Türk” adıyla kurulan MS 552-745 yılları arasında hüküm süren Göktürklerin yazmış olduğu metinlerdir. Göktürkler kendi geliştirdikleri Göktürk alfabesiyle taşlar üzerine yazılar yazmışlar, kitabeler oluşturmuşlardır. Çok sayıda olmasına rağmen bu yazıtların en ünlüleri Kül Tigin, Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk adına diktirilen ve Köktürk Yazıtları (Orhun Abideleri) adıyla bilinenlerdir. “Bengi taş” diye adlandırılır. Bu yazıtlar ilk defa 1893’te Danimarkalı Türkolog V. Thomsen tarafından çözülerek okunmuştur. Türkçenin Eski Türkçe ve sonraki dönemlerine ait metinler günümüze kadar ulaşmıştır. Dolayısıyla bu metinlerden hareketle Türkçenin tarihî gelişimi rahat bir şekilde takip edilebilmektedir. Türkçenin yazılı metinlerle takip edilebilen dönemleri şu şekildedir: A. ESKİ TÜRKÇE (6-7.-13. yy.) Türkçenin 6-7. ve 13. Yüzyıllar arasındaki dönemidir. Bu dönem Türkçenin yabancı etkilere en kapalı dönemidir. Eski Türkçe dönemi Göktürkler, Karahanlılar ve Uygurlar dönemini içine alır. b. Uygur metinleri: Türk yazı dilinin ilk evresidir; çünkü Türkçenin ilk yazılı kaynakları bu döneme aittir. Eski Türkçe döneminde Türkçe Kuzey-Doğu Türkçesi ve Batı Türkçesi olarak iki kola ayrılmıştır. Tarih sahnesinde Köktürklerden sonra çıkan Uygurların(MS 745-840) oluşturdukları metinlerdir. Kuzey-Doğu Türkçesi ise 15. yüzyıldan itibaren Kuzey Budizm’i ve Maniheizm’i benimseyen Uygurlar, yeni Türkçesi ve Doğu Türkçesi olarak ikiye ayrıldı. ( dinlerinin de etkisiyle çeşitli taşlar ve kâğıtlar üzerine Karahanlılar döneminde 840-1212) Uygur yazısı ile metinler yazmışlardır. Bu dönemdeki dilin kurallarını, özelliklerini, tarihi gelişimini belirlemek için bol bol metin vardır. Bu eserlere Doğu Türkistan’daki kazılar sonunda ulaşılmıştır. Bu kazılarda bulunan yüzlerce eserin çoğu Budizm’le ilgilidir . Budizm’le ilgili bu önemli eserlerde ahşap baskı tekniği kullanılmıştır. NOT: Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın), Altun Yaruk (Altın Işık), Irk Bitig (Fal Kitabı), Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzadenin hikâyesi) Uygurlara ait metinlerdendir. Batı Türkçesinin dönemleri şu şekledir. a. Eski Anadolu Türkçesi Batı Türkçesinin ilk devresini içine alan Anadolu Türkçesi 13. Ve 15. asırlar arasında Anadolu’da konuşulan bir dildir. Batı Türkçesinin geçiş evresidir. Bundan dolayı bu döneme Batıdaki Orta Türkçe diyebiliriz. Bu dönemde Arapça ve Farsça unsurlar henüz fazla değildir fakat yabancı terkipler kullanılmaya başlanmıştır. Eski Anadolu Türkçesi Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve ilk Osmanlıların yazı dilidir. Eski Anadolu Türkçesinde cümle unsurları yerli yerindedir. c. Bu dönemin Türkçesi Osmanlı Türkçesinden daha açık Karahanlı metinleri: ve anlaşılırdır. Emre’nin “Divan”ı, “Risatetü’n Nushiye’si, Süleyman 840-1212 tarihleri arasında, devlet ve medeniyet kuran Çelebi’nin Mevlit’i, Âşık Paşa’nın “Garipname”si, Hoca Dehhani’nin kaside ve gazelleri bu dönemin en güzel Karahanlılara ait olan metinlerdir. İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar döneminde örnekleridir. İslami dönemin etkilerini taşıyan Divân-ı Hikmet, Atabetü’l-Hakayık, Dîvânü Lûgati’t-Türk ve Kutadgu b. Osmanlı Türkçesi Bilig gibi eserler yazılmıştır. Bu dönemde Türkçe Batı Türkçesi ve Kuzey-Doğu Türkçesi olmak üzere iki kola ayrılmıştır. olan dönemi Osmanlı Türkçesi olarak adlandırılır. Osmanlı Türkçesi dış yapısı ile diğerlerinde ayrılır. B.BATI TÜRKÇESİ (13. yy-21.yy ) Bu dönemde kültürel etkileşimden dolayı dilimize çok Batı Türkçesi Hazar’ın güneyinden batıya doğru yayılan Türklerin kullanmış olduğu dildir. devam ettirmiştir. bu yabancılaşmaya tepki olarak 15-16. yüzyıllarda “ Edirneli Nazmi-Aydınlı Visali-Tatavlalı Mahremi” nin Türk-i Basit hareketi ortaya çıkmış ve Batı Türkçesi gelişimini Eski Anadolu Türkçesi, Türkçesi sayıda Arapça ve Farsça kelime girmiştir. Dildeki Batı Türkçesi 13. yüzyıldan günümüze kadar varlığını Osmanlı Batı Türkçesinin 15.yüzyıldan 20.yüzyılın başına kadar ve Türkiye Türkçesi şeklinde sürdürmüştür. Batı Türkçesi Oğuz şivesine dayalıdır. NOT:13.yy eski Türkçenin bir kırılma noktasıdır. Bu tarihten sonra Oğuzlar Anadolu’ya yerleşmeye başlamış ve Eski Anadolu Türkçesi adı verilen yeni bir yazı dili ortaya çıkmıştır. Eski Anadolu Türkçesi dönemi, Osmanlı Türkçesi ile devam etmiştir. Türkiye Türkçesi de Batı Türkçesinin İstanbul ağzı temelinde şekillenmiştir. dilde sadeleşme çabaları 18.yüzyılda Mahallileşme akımı ile devam etmiştir. Nedim Bey ve Necati Bey Mahallileşme akımının önemli temsilcileridir. c. Türkiye Türkçesi a. Kuzey Türkçesi Batı Türkçesinin üçüncü ve son devresidir. 1908 15. yüzyıldan günümüze kadar varlığını devam ettiren ve Meşrutiyeti ile başlayan ve günümüzde de varlığını Kuzey Türklerinin kullandı bu kolun sürdüren bir yazı dilidir. Kıpçakçadır. yazı dili Bugün bu devrenin içinde bulunuyoruz. Kıpçak şivesine dayanması sebebiyle bu dile Kıpçakça Gramer özellikleri Osmanlıcayla benzerlik gösteren bu veya Tatarca da denmektedir. dönemde, dil oldukça sadeleşmiş, cümle kısalmış, yabancı sözcük ve tamlamalar büyük ölçüde bırakılmıştır. Bu dönemde Bu dönemin dil özelliklerini “ Hüsrev ile Şirin, Gülistan Tercümesi, Kodeks Komenikus” gibi eserlerde görmek mümkündür. İslami kültür unsurlarının Türkçe üzerindeki etkisi azalmış. Batılı kültür unsurlarının etkisi ise artmıştır. Günümüzde Kıbrıs, Balkanlar ve Anadolu’da konuşulan Türkçe, Türkiye Türkçesi olarak değerlendirilmektedir. b. Doğu Türkçesi 15. yüzyıldan günümüze kadar varlığını devam ettiren ve Orta Asya Türklerinin kullandığı yazı dilidir. Doğu Türkçesi Hakaniye ve Çağatay Türkçesi biçiminde devam etmiştir. 20.yüzyılda Orta Asya’da uygulanan dil politikası sebebiyle Kırgızca, Kazakça, Özbekçe gibi Türk yazı dilleri ortaya çıkmıştır. “Şecere-i Terakime, Şecere-i Türk, Mecalis’ün Nefais, Muhakemet’ül Lügateyn” Doğu Türkçesiyle yazılmış önemli eserlerdendir. D. ÇAĞDAŞ DÖNEM TÜRKÇESİ C.KUZEY-DOĞU TÜRKÇESİ Orta Asya’da ve Hazar Denizi’nin kuzeyinde Türkler arasında Eski Türkçeden sonra konuşulmaya başlayan bir dildir. Eski Türkçenin devamı niteliğindedir. Eski Türkçenin birçok özelliğini taşır. Bir yandan da yeni Türkçenin özellikleri görünmeye Çağdaş Türkçe şu anda Türk devletlerinde ve Türklerin yaşadığı bütün bölgelerde devam etmektedir. Bu dönem Türkçesi kendi içinde Türkiye Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Gagavuz Türkçesi gibi bölümlere ayrılmıştır. başlandığından Orta Türkçe diye isimlendirilir. Kuzey-Doğu Türkçesi 15. yüzyılda Kuzey Türkçesi ve Doğu Türkçesi olarak iki ayrı kola ayrılmıştır. NOT: Anadolu’da şekillenmiştir. Türkçe Oğuz ağzı temelinde TÜRKLERİN KULLANDIĞI ALFABELER Türklerin en çok kullandığı alfabeler sırasıyla “ Göktürk Alfabesi, Uygur Alfabesi, Arap Alfabesi ve Latin Alfabesi”dir. Bu alfabelerle birlikte çok geniş coğrafyaya yayılmış olan Türkler çeşitli alfabeler kullanmışlardır. Bunlar sırasıyla aşağıdadır: 1. Göktürk Alfabesi 2. Soğd Alfabesi 3. Uygur Alfabesi 4. Mani Alfabesi 5. Brahmi Alfabesi 6. Süryani Alfabesi 7. Ermeni Alfabesi 8. İbrani Alfabesi 9. Grek Alfabesi 10. Arap Alfabesi 11. Latin Alfabesi 12. Kiril( Slav ) Alfabesi TELAFFUZ (SÖYLEYİŞ) İnsanlar arasındaki en etkili iletişim aracı hiç şüphesiz konuşmadır. Başarılı bir iletişim için de güzel konuşma, anlaşılırlık ve sesi etkili kullanma gerekir. Sıkıcı-monoton bir konuşmanın dinleyiciler üzerinde pek de bir etkisi yoktur. Konuşma sırasında duygu ve düşüncelerimizi etkili bir şekilde aktarabilmemiz için vurgu ve tonlamaya dikkat etmemiz gerekir. Dili doğru, güzel, etkili bir şekilde kullanmada telaffuzun önemli bir yeri vardır. Ancak sözcüklerin yazılışı ile telaffuzu her zaman örtüşmez. Çünkü hiçbir dil yazıldığı gibi okunmaz. Türkçede de yazı ile söyleyişte farklılıklar vardır. Örneğin günlük hayatta “gelmiyeceğim-gelmeyecem” deriz; ama bunun doğrusu “gelmeyeceğim” şeklindedir. Bunun yanında yerel söyleyişler de vardır. Örneğin “kız” sözcüğü yerine “gız” , “ne yapıyorsun” yerine “nörüyon” denir. Seslerin ağızdan doğru şekilde çıkarılması anlamına gelen telaffuz öğrenilebilir bir yetenektir. Ses ve Telaffuz İlişkisi Ses; akciğerden verilen hava neticesinde insanın soluk borusundaki ses tellerinin titreşmesiyle oluşur. Telaffuzun temelinde de gırtlaktan çıkan ses vardır. Düzgün çıkmayan sese ne kadar şekil verilirse verilsin onunla iyi bir konuşma elde edilemez. Bundan dolayı ses ile telaffuz arasında sıkı ve doğrudan bir ilişki söz konusudur. Duraklama İnsanlar hiç nefes almadan sürekli konuşamaz, konuşurken ara ara nefes alıp verir. Nefes alıp verirken de duraklamak zorunda kalır. Sonra konuşmasına devam eder. İşte bu duruma “Duraklama” denir. Durak ahenk sağlayan bir çeşit ses kesimidir. Duraklarda kelimeler orta yerinden kesilemez. Durak yerleri kelimelerin sonlarına denk getirilir. Yazıl metinlerde durak yerlerinin belirtilmesi için noktalama işaretleri kullanılır. Duraklama yapılmadan okunan bir metin anlaşılmaz ya da anlaşılması zorlaşır. Durak yerleri sadece düz yazılarda değil, şiirlerde de uygulanır. Şiirde ahengi artırmak amacıyla mısraların belli yerlerinde durulur. Özellikle hece ölçüsüyle yazılmış bazı şiirlerde durak yerleri çok belirgindir. Vurgu Bir cümlede ya da dizede kimi hece ve sözcüklerin diğerlerinden daha baskılı ve belirgin okunuşuna “vurgu” denir. Vurgu söze anlam ve duygu değeri katar, dinleyenlerin ilgisini çeker, anlamı derinleştirir. Vurgu hem kelimelerde hem de cümlelerde karşımıza çıkar. **Kelimelerde bazı hecelerin diğerlerinden daha belirgin ve baskılı söylenmesine kelime vurgusu denir. Türkçe kelimelerde vurgu genellikle son hecededir. çiçekçiler Ankara Alanya Erzurum Konya kıpkırmızı yemyeşil kapkara hayır Olumsuzluk eki vurguyu kendinden önceki heceye aktarır. Sormamış açıklamasınlar... gitmesin konuşmayın Birleşik sözcüklerde vurgu genellikle ilk sözcüğün son hecesindedir. Ayakkabı Çanakkale... kahverengi hünkarbeğendi Tek heceli kelimelerde vurgu aranmaz. At, it, top vs. de bağlacında vurgu olmaz. “de” bağlacının bulunduğu cümlelerde “de” den önceki sözcüğün son hecesi vurguludur. Halk şiirinden koşmayı da öğrendik. Gecede sizi de bekliyoruz. Geldim işte mevsim gibi kapına. Soru eki “mi” ile “de-ki” bağlaçları vurguyu kendinden önceki kelimeye kaydırır. Kardeşin sabah erkenden okula mı gitti. Dün, sizi Burcu, buraya mı çağırdı? Pekiştirilmiş sözcüklerde ve ünlemlerde vurgu ilk hecededir. Tertemiz **Cümlede bazı kelime ya da sözlerin ötekilerden daha baskılı ve belirgin söylenmesine “cümle vurgusu” denir. Cümlede asıl anlatılmak istenilen şey vurgulanır. Ben bu hediyeyi doğum gününde ona almıştım. çiçekçilerden İki heceli yer adlarında kelime vurgusu genellikle ilk hecededir. Üç ya da daha fazla heceli yer adlarında ise vurgu ya ses sayısı fazla olan hecede ya da ünsüzle biten hecededir. Bodrum Mersin Köklere eklenen ( ile, iken, ise, idi, imiş) ekleri vurgu almazlar. Bu ekleri alan Sözcüklerde vurgu bu eklerden bir önceki hece üzerindedir. Ben bu hediyeyi ona doğum gününde almıştım. Bir sözcük el aldıkça vurgu alınan eke kayar çiçekçi ( - leyin) eki zaman anlamında kullanılmışsa vurguludur. geceleyin, akşamleyin sabahleyin,… Kurallı bir cümlede vurgulu öğe yükleme en yakın öğedir. Yüklem başta ise yüklemin kendisi vurguludur. Anne, arkadaş, çocuklar, baba, duygu, çiçek... çiçek Ek fiilin geniş zaman ekleri (im, sın, dir,iz,sinir,dirler) ekleri vurgu almazlar.Bu ekleri alan sözcüklerde vurgu bu eklerden önceki hece üzerindedir Yarınki maça sen de geleceksin. Soru anlamının soru sözcüğü ile sağlandığı cümlelerde vurgu soru sözcüğünün kendisindedir. Bu hediyeyi doğum gününde ona kim almış? Hangi çılgın ban zincir vuracakmış? Ulama Ünsüz harfle biten bir sözcükten sonra ünlü harfle başlayan bir sözcük geldiğinde iki sözcük birbirine bağlanarak okunur. Bu duruma Ulama denir. Bu sözcükler arasında herhangi bir noktalama işareti varsa ulama söz konusu olamaz. Örnek: Bir an kayboldun gibi yaşadım kıyamet Yoruldun ama buldu ey kalbim emaneti Örnek: Kâmil olanların bellidir yeri Yoluna koyarlar can ile seri Hakkın didarını görelden beri Gökler ağlar, derya ağlar, sel ağlar Örnek: Derken bir düdük öttü ansızın Bembeyaz gemi gitgide ufaldı. Korkunç yalnızlığıyla baş başa Rıhtımda bir adam kaldı 2. ÜNSÜZLER TÜRKÇENİN SESLERİ VE ÖZELLİKLERİ-1Bir dil konuşma dili ve yazı dili olmak üzere ikiye ayrılır. Konuşma dilinin temel öğesi ses, yazı dilinin temel öğesi ise harftir. Ses, dilin parçalanamayan en küçük birimidir. Terim olarak ses, akciğerlerden gelen havanın ağız yolundan çıkışı sırasında oluşan titreşimlerdir. Sesleri karşılayan işaretlere ise harf denir. Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Arap ve Latin alfabelerini kullanmışlardır. Çuvaşça ve Yakutçada zaman zaman Kiril alfabesi de kullanılmıştır. Şu an Türkiye Türkçesinde Latin Alfabesi kullanılmaktadır. Bu alfabede 8 ünlü( sesli), 21 ünsüz (sessiz) harf bulunmaktadır. Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlere yumuşak ( tonlu ) ünsüzler denir. Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlere sert ( tonsuz ) ünsüzler denir. 1-ÜNLÜLER BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU ( KALINLIK-İNCELİK UYUMU) Çıkış Yeri ve Dilin Durumuna Göre Ünlüler Kalın Ünlüler: a-ı-o-u İnce Ünlüler: e-i-ö-ü Dudakların Durumuna Göre Ünlüler Düz Ünlüler: a-e-ı-i Yuvarlak Ünlüler: o-ö-u-ü Çenenin Açıklığına Göre Ünlüler Geniş Ünlüler: a-e-o-ö Dar Ünlüler: ı-i-u-ü a-ı-o-u a-ı-o-u e-i-ö-ü e-i-ö-ü Kalınlık-incelik uyumu da denir. Bu kurala göre Türkçe bir kelimenin ünlülerinin tamamı ya kalın ya da ince olmalıdır. **sevilmek, ince, denizden, kelebekler, göstermelik... **satılık, kalın, oyun, uçurtma, aşağı, sorular, akıl… NOT: 1-Büyük ünlü uyumuna aykırı bazı Türkçe kelimeler de vardır: anne,(ana) dahi(dakı), elma(alma), hangi(hangı), hani(hanı), inanmak(ınanmak), kardeş(kardaş), şişman(şışman). Bu kelimelerin orijinalleri Türkçedir. NOT-2-Birleşik kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz: açıkgöz, bilgisayar, çekyat, hanımeli, aslanğzı, ayakkabı… **kova, orak, oğlak, oğlan, gözlem, önem, uğrak, uygar, uğraşmak, üzer, üçer NOT-3- Büyük ünlü uyumu alıntı kelimelerde aranmaz. **okul, kuru, uygun, olumlu, bozulmuş, çocuk, oğul, okul, ölümlü, öküz, uğur, ululuk, üçüz, üzüm, süzgün... ahenk, badem, ceylan, çiroz, dükkân, fidan, gazete, hamsi, kestane, limon, model, nişasta, pehlivan, selam, tiyatro, viraj, ziyaret… NOT-1- Küçük ünlü uyumu alıntı kelimelerde aranmaz. NOT-4- -gil, -ken, -leyin, -mtırak, -yor ekleri kimi zaman büyük ünlü uyumuna uymaz. alkol, daktilo, doktor, horoz, radyo, konsolos, profesör, aktör, bandrol, kabul, mühim, muzır, müzik, mümin, vakur… akşam-leyin, bakla-­gil-ler, çalışır-ken, ekşi-mtırak, yürüyor... NOT-2- ki aitlik eki yalnızca birkaç örnekte küçük ünlü uyumuna uyar. NOT-5- -daş (-taş) eki bazı kelimelerde büyük ünlü uyumuna uymaz. bugünkü, dünkü, öbürkü. din-daş, gönül-daş, meslek-taş, ülkü-daş... NOT-3-Tek heceli kelimelerde büyük ünlü uyumu ve küçük ünlü uyumu aranmaz. NOT-6- -ki aitlik eki büyük ünlü uyumuna uymaz. At-, it-, tut-, top-… akşamki, yarınki, duvardaki, yoldaki, ondaki, yazıdaki, onunki… NOT-4-Kelimelerin bu kurallara uyup uymadıklarına bakılırken kelimeler tek başlarına değerlendirilir. Ancak “de” bağlacı ve soru eki kendinden önceki kelimeye uyarlar: NOT-7- Dilimize başka dillerden gelmiş kelimelere gelen ekler, kalınlık incelik bakımından son heceye uygundur. Adalet-li anne-si şişman-lık... kardeş-lik meslektaş-ımız NOT-8- Yabancı sözcüklerde, tek heceli sözcüklerde ve birleşik sözcüklerde büyük ve küçük ünlü uyumları aranmaz. “mi” soru eki: geleyim mi, okudun mu “de” bağlacı: sen de, o da, aldı da, özledim de... NOT-6-Ek-fiilin çekimi olan “ise” kelimesiyle “ile” edatı (hem edat hem bağlaç), bitişik yazıldıkları zaman ünlü uyumlarına girerler: alır ise›alırsa, konu ile›konuyla... Türkçede büyük ünlü uyumuna uymayan sözcüklerde, küçük ünlü uyumu aranmaz. KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU (DÜZLÜK-YUVARLAKLIK UYUMU ) SES OLAYLARI 1-Ünsüz benzeşmesi(Sertleşmesi): f, s, t, k,ç, ş, h, p harfleri ile biten bir kelimeye b, c, d, g harfleri ile başlayan bir ek gelirse, ekin başındaki yumuşak harfler sertleşir. Buna göre; b-p c-ç, d-t, g-k olur. Yani, Türkçede sert ünsüzlerden sonra yumuşak ünsüzler gelmez. Sonunda sert ünsüz bulunan kelimelere yumuşak ünsüzle başlayan ek getirilemez. Bu kurala ünsüz benzeşmesi denir. Düzlük-yuvarlaklık uyumu da denir. **arkadaş, karanlık, kelime, merdiven, serilmek, ıslık, ılık, ırak, sıcaklık, incelik, iyi 3- Ünlü Düşmesi(Hece Düşmesi): İki heceli olup birinci hecesinde geniş (a, e, o, ö), ikinci hecesinde dar ünlü (ı, i, u, ü) bulunduran bazı Türkçe ve yabancı kelimelere ünlü ile başlayan veya tek ünlüden oluşan bir ek getirildiğinde kelimenin vurgusuz hâle gelen ikinci hecesindeki dar ünlünün düşmesine hece düşmesi denir. Buna orta hece düşmesi de denir. NOT: Bazı birleşik kelimeler ve matematiksel terimler bu kurala uymaz. ağız›ağzı, Dikdörtgen, Akciğer, İlkbahar, içgüdü, Üçgen, beşgen... ömür›ömrüm, cürüm›cürmü, hüküm›hükmü, fikir›fikri... 2-Ünsüz Yumuşaması(Değişmesi): “p, ç, t, k” seslerinden biri ile biten Türkçe veya yabancı kelimelere ünlü ile başlayan ekler (yapım veya çekim eki) getirilince, kelime sonundaki sert ünsüz yumuşar ve “b, c, d, g, ğ”ye dönüşür. Hatta “g”nin “ğ”ye dönüştüğü de görülür. dolap – a > dolaba, çekiç – e > çekice, kanat – ı > kanadı, yemek – e > yemeğe. tüfek›tüfeği, diyalog› diyaloğu borç›borcum, kalp›kalbi, kurt›kurdun, denk›dengim, renk›rengi, kepenk›kepengi… NOT-1- Sanat, millet, devlet, ahlâk, cumhuriyet, evrak, hukuk, sepet gibi bazı yabancı kelimelerde yumuşama olmaz. ahlâkım, merakımı, anketin, sanatı, millete, devletin, sürati, hakikatin, tazyiki, hukukun... NOT-2- Sert ünsüzle biten özel isimlerde meydana gelen yumuşama yazıda gösterilmez, telâffuzdan anlaşılır. Gemlik’e, Ahmet’i, Ürgüp’ün… NOT-3-Tek heceli kelimelerin çoğunda yumuşama olmaz. Çit-i→ çiti Tek-i→ teki Çöp-ü→ çöpü ip-e, suç-u, et-e, ak-ı, at-a, ok-u, aç-ı, tok-a, alt-ında, birik-en, acık-an, lig-in, org-um... NOT-4-Tek heceli kelimelerin bazısında ise yumuşama olur. Kap-ın →kabın cep›ceb-i, kap›kab-ı, çok›çoğ-u, taç›tac-ı, yurt›yurd-u... alın›alnı, burun›burnu, oğul›oğlu, koyun(bağır, döş)›koynuna, gönül›gönlüm, beniz,›benzi, ileri-le-mek›ilerlemek, kavuş ak›kavşak, uyu›uyku, koku-la-mak›koklamak devir-›devril-... NOT-1-Bazı durumlarda geniş ünlüler de düşebilir: nerede›nerde, burada›burda, şurada›şurda... NOT-2-Bazı Arapça kelimelere (isim) yardımcı fiil getirildiğinde de hece düşmesi görülür: kayıp›kaybolmak, sabır›sabretmek... emir›emretmek, keşif›keşfetmek, NOT-3-Bazı birleşik sözcüklerin oluşumu sırasında “ünlü düşmesi” görülür. pazar ertesi → pazartesi kayın ana ne için → niçin → kaynana ne asıl → nasıl NOT-4-Yapım ekleriyle sözcük türetilirken bazen “ünlü düşmesi” görülür. Sıyır-ık—sıyrık Kıvır-ım---kıvrım Sarı-ar---sarar- Kavur-ul-muş----kavrulmuş buyur-uk---buyruk Devir-ik---devrik NOT-5-Ünlüyle başlayan ek aldıklarında vurgusuz orta hecesindeki dar ünlüsü düşen kelimelerle oluşturulan ikilemelerde ikinci kelimenin dar ünlüsü düşmez. ağız ağıza, burun buruna, koyun koyuna (yatmak), omuz omuza, devirden devire, nesilden nesile, oğuldan oğula, şehirden şehire vb. NOT-6- İçeri, dışarı, ileri, şura, bura, ora, yukarı, aşağı gibi sözler ek aldıklarında sonlarında bulunan ünlüler düşmez. içerde değil içeride, dışardan değil dışarıdan, ilerde değil ileride, şurda değil şurada, burda değil burada, orda değil orada, yukarda değil yukarıda, aşağda değil aşağıda vb. 4-Ünsüz Düşmesi: 6-Ünlü Daralması: ***Kimi sözcüklerde türetme ve birleştirme sırasında “ünsüz düşmesi” görülür. Son sesi a veya e olan fiil kök ve gövdelerine, şimdiki zaman eki getirildiğinde kelime sonundaki sesli daralır. Bunun sebebi “y”nin daraltıcı etkisidir. küçük – cük → küçücük ufak – cık → ufacık yüksek – l → yüksel– alçak – l → alçal– seyrek – l → seyrel– ad – daş → adaş ast – teğmen NOT-1-: “a, e” ünlüleriyle biten fiillerde “-yor” ekinin dışında hiçbir ek daraltıcı etki yapmaz. Bunun sadece iki istisnası vardır: “de-” ve “ye-” fiilleri. “ağlıyor” ağla – yor “bekliyor” bekle – yor “söylüyor” söyle – yor → söylü – yor üst – teğmen → üsteğmen NOT: Normalde k sesi ile biten kelimelerde genellikle k sesi düşer. Ama somut bir yer adı bildirirse k sesi düşmez. kulak›kulakçı, düşmez) büyük--ce→büycek…(k sesi düşer) karın›karıncık, kapak›kapakçık...(k sesi 5-Ünlü Türemesi: “-cık, -cik” ekiyle sözcük türetirken, sözcükte ve ekte bulunmayan fazladan bir ünlü ortaya çıkar. Bu olaya “ünlü türemesi” denir. dar – cık → daracık az – cık → azıcık genç – cik → gencecik bir – cik → bekli – yor “oynuyor” oyna – yor → oynu – yor → asteğmen Ufak--cık→ufacık → ağlı – yor olumsuzluk kork-ma-yor›korkmuyor ekinin ünlüsü için de gel-me-yor›gelmiyor... NOT-3-"de-" ve "ye-" fiil köklerine gelecek zaman, istek kipi, sıfat-fiil ve zarf-fiil eki getirildiğinde veya başka bir ek getirilip de araya -y- kaynaştırma harfi girdiğinde, bu sesler (a, e) daralarak ı, i, u, ü olur. de-yor>diyor ye-en>yiyen Not-4 de-e>diye de-en>diyen de-e-lim>diyelim ye-ince>yiyince ye-ecek>yiyecek ne-ye>niye kelimesinde de daralma vardır. 7.Ulama: Ünsüzle biten kelimelerden sonra ünlü ile başlayan kelimeler gelirse, önceki kelimenin son ünsüzü, sonraki kelimenin ilk ünlüsüne bağlanarak okunabilir. → biricik NOT: Bazı sözcükler pekiştirilirken güçlendirilirken) “ünlü türemesi” olur. NOT-2-Daralma geçerlidir. (anlamca Bu durum konuşma dilinde kendiliğinden olurken şiir dilinde özellikle -bazen vezin gereği- yapılır. Buna ulama denir. sağlam → sa – p – a – sağlam **Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; yalnız → ya – p – a – yalnız **Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. gündüz → gü – p – e – gündüz *Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. *Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, *Dokuz asrın da bütün halkı, bütün memleketi NOT: Ulama yapılacak kelimeler arasında hiçbir noktalama işareti olmamalıdır. Aşağıdaki cümlede ulama yoktur: Ben, onu aradığımı söylemedim ki... 8. Ünsüz Türemesi 11. “n-b” Çatışması( n-m Değişmesi) Arapçadan dilimize giren ve özgün biçimlerinde sonunda ikiz ünsüz bulunan kelimeler Türkçede tek ünsüzle kullanılır. Bu kelimeler ünlüyle başlayan ek veya yardımcı fiille kullanıldıklarında sondaki ünsüz ikizleşir: Türkçede “b” ünsüzünden önce gelen “n” ünsüzü bazı sözcüklerde “m” ye dönüşür. hak (hakkı), his (hissi), ret (reddi), şer (şerri), tıp (tıbbı), zam (zammı), zan (zannı); af (affetmek), his (hissetmek) vb. 9. Metatez ( Göçüşme ) Bir kelime içinde birbirini izleyen iki ünsüzün yer değiştirmesidir. 10.Ses Aşınması Birleşen iki sözcükten bir ünlü bir ünsüz düşüyorsa, bu ses olayına aşınma denir: Pek+iyi>peki “yi” hecesi düşmüş, Pazar+ertesi>Pazartesi “er” hecesi düşmüş... **Konuşma dilinde yaygın bir kullanımla karşımıza çıkar: Hoca hanım Mustafa Efendi hocanım, Mustafendi... **-ar, -er ekiyle türetilen bazı sözcüklerde sözcüklerin köklerindeki ünlülerde de aşınma olur: Kızıl-ar Sarı-ar Yeşil-er kızar, sarar yeşer... NOT: n-b çatışması özel isimlerde ve birleşik sözcüklerde gerçekleşmez. İstanbul, onbaşı, binbaşı vs. Lavaboyu açmak için çalışıyor. ( tıkanıklığı gidermek ) KELİME BİLGİSİ Bir dilin anlamlı en küçük ses birliğine sözcük ( kelime ) Bu elbiseler seni çok açtı. ( güzel göstermek ) denir. Sözcükler dilin yapıtaşıdır. Kelime çeşitli anlamları ve anlam birimlerini içinde barındırır. Bu anlam birimleri Fidanlar için bahçeye çukur açtık. ( kazmak ) şunlardır: ************************************************ Kavram: Bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve Gözlerinden yanaklarına yaşlar süzülüyordu. (akmak) genel tasarımıdır. Çocuk, kapı aralığından yavaşça içeriye süzüldü. ( girmek) İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi istenen, özlenen Hastalık nedeniyle süzülmüş, bir deri bir kemik kalmıştır.( hayaldir. zayıflamak) Terim: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konuyla ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelimelerdir. Uçurtma havalanmış, göklerde süzülüyordu. ( uçmak ) Gösteren: Bir kelimeyi oluşturan seslerin her biri, harf. ************************************************ Gösterilen: Elindeki kitabı bırakıp diğer odaya geçti. ( bir yerden başka Kelimenin kavram yönüdür, zihinde çağrıştırılan anlamdır. bir yere gitmek ) Kavramlaştırma: Seven, yârinden geçer mi? ( bıramak-vazgeçmek ) Varlık, olay, duygu ve düşünceleri kelimelerle simge haline getirmektir. Anlamdandırma: Kelimelere ya da aktarılan iletiye anlam vermek, onu anlamlandırmaktır. Bu hastalık sana kimden geçti acaba? ( bulaşmak ) Bütün günüm seni beklemekle geçti. ( harcamak ) ************************************************ Gerçek(Temel-ilk-sözlük) Anlam: Kelimede Çok Anlamlılık Bir kelimeyi duyduğumuzda aklımıza gelen ilk anlamdır. Başlangıçta bir varlık ya da kavramı karşılayan sözcük, Sözüklerdeki anlam sıralamasında birinci sırada geldiği için zaman içinde yeni anlamlar kazanabilir. Yani bir kelime “ilk anlam” denilmiştir. birden çok anlamı karşılayacak hale gelir. Sözcüklerin birden çok anlamı karşılamasına “çok anlamlılık” denir. “İnce” sözcüğünü ele alalım. Gerçekte “kalın karşıtı” olan, nesnelerin eni (genişliği) ile ilgili kullandığımız bu sözcük, Yatmadan önce pencereyi açmalısın. ( bir şeyi açık duruma “Üzerinde ince bir gömlek vardı.” getirmek ) anlamı ile kullanılmıştır. Kaza sonrası yolu açmak için uğraşıyorlar. ( engeli kaldırmak ) cümlesinde gerçek Örnekler: Yazılıdan zayıf alınca dersten iyice soğudum “Çocuğu hep ağır çantayı kaldıramadı.”(Gerçek A.) İnce davranışlarıyla hepimizin gönlünü fethetti. “Evin camlarını kırmışlar.” (Gerçek A.) Galiba dün akşam annemi kırdım. “Bahçedeki kuru otları yakmış.” (Gerçek A.) Boş laflara karnım tok benim. “Kuru yapraklar teker teker dökülüyordu.” (Gerçek A.) İki arkadaş koyu bir sohbete dalmıştı. “Adamın tarladaki bütün ekinleri yandı.” (Gerçek A.) Taksit parasını harcayan oğluna köpürdü. “Balkona astığım çamaşırlar kurumamış.” (Gerçek A.) Arkadaş, bu kız seninle oynuyor. “Caminin minaresi çok uzundu.” (Gerçek A.) “Sarayın aydınlık bir odasından karanlık bir odasına geçmiştik.” (Gerçek A.) Gerçek anlam Mecaz anlam Zarfı damgaladı. Adamı hırsız damgaladılar. Köpek kudurdu. Eve geç kaldığım için annem öfkesinden kudurdu. “Çocuk kumsalda oynuyor.” (Gerçek A.) “Çocuğu ağır işlerde çalıştırmışlar.” (Mecaz A.) Yatmadan söndürdü. “N'olur beni kırma, maça birlikte gidelim.” (Mecaz A.) Elbisesini lekeledi. Babasının adını lekeledi. Hırsız polisin elinden kaçtı. Ayşe'nin uykusu kaçtı. Bu işin tadı kaçtı. “Sınavda yüksek not alamazsam yandım.” (Mecaz A.) Mecaz Anlam ( Değişmece Anlam ) Bir sözcüğün gerçek anlamından uzaklaşarak, bütünüyle önce insanın Ekmeğin kaç lira olduğunu İstanbul'a ekmek bilmiyor musun? kazanmaya gitti. parası Usta motoru yağladı. Annemi iyiden iyiye yağladım, geç kalmamama bir şey demez artık. Ağacı baltaladı. Enflasyonun yükselmesi ekonominin iyiye gidişini baltaladı. başka bir anlamda kullanılmasına “mecaz anlam”denir. Mecaz anlam, “ dolaylama, ada aktarması, istiare, ocağı Deprem binlerce ocağını söndürdü. olarak kişileştirme, konuşturma, kinaye, ve tariz” gibi yollarla yapılabilir. Yan(Yakıştırmaca) Anlam: Bir sözcüğün temel anlamı yanında, zaman içerisinde kazandığı yeni anlam veya anlamlara “yan anlam” denir. Kelime gerçek anlamından tamamen uzaklaşmaz. Benzetme yapılarak yan anlam oluşturulur. Tuğba’nın ayağına çivi batmış. (G.A.) Masanın bir ayağı kırılmış. (Y.A.) Kazadan sonra koluma iki diliş attılar. (G.A) Gömleğinin kolları kırışmış. (Y.A.) Bu olayda mutlaka onun da parmağı vardır. Son otobüse yetişemezsem, işte o zaman yandım. Toplantıda bize çok ağır sözler söyledi. Cesaretimin kırılmasına sen sebep oldun. Onun bu pişkinliğine bir anlam veremedik. Sokakta keskin bir kömür kokusu var. Kara haber tez duyulur. Gömleğimin düğmesi düşmüş. (G.A.) Televizyonu açmak için şu düğmeye basacaksın. (Y.A.) Sağ gözüm iki gündür sulanıyor. (G.A.) Arabanın anahtarı masanın alt gözünde olacak. (Y.A.) Yemek yerken ağzını kapamalısın. (G.A) Mağaranın ağzı örümcek ağlarıyla kaplanmıştı. (Y.A.) Çuvalın ağzını sıkıca bağladım. (Y.A.) Terim Anlam Ayakkabısının burnu yırtıktı. (Y.A.) Ünlü şarkıcı burnuna estetik yaptırmış. (G.A.) Bilim, sanat, spor ya da bir meslek dalıyla ilgili kavramları karşılayan sözcüklere “terim” denir. Bu terim olan kelimeler hangi bilim dalına ait ise o bilim dalıyla ilgili bir cümlede kullanılması ise terim anlamdır. Bu ders kafiye çeşitlerini işleyeceğiz. (Edebiyat) Bu cümlenin özne ve yüklemini kim bulabilir? (Dilbilgisi) Maçın uzatma dakikalarında hakem, penaltı verdi. (Futbol) Yuvasından düşen yavru kırlangıcın kanadı kırılmıştı. (G.A.) Çocuklar maket uçağın iki kanadını da kırmışlar. ( Y.A.) Partide çektiğimiz bütün resimler yanmış. (Yan A.) Hazan mevsiminde kurumuş yapraklar gibi. (Yan A.) Seninle mağaranın ağzında buluşuruz.(Yan Anlam) Oyunun üçüncü Paragraf başı yapmayı unutmayın. (Yan Anlam) heyecanlıydı. (Tiyatro) Kuşu uzun süre kafeste tutmayın. (Yan Anlam) Ülkemiz hangi meridyenler arasında yer almaktadır? Dağın eteklerine kar yağmıştı. (Yan Anlam) (Coğrafya) Uçurtmasına sarı bir kuyruk bağlamıştı.( Yan Anlam) Çile Bülbülüm adlı şarkının bestesi ve güftesi Sadettin Ayakkabının burnunu yere vurdu.( Yan Anlam) Özcan’a ait. (Müzik) Masanın gözündeki kitapları getir.( Yan Anlam) Verilen cümlede sıfatları bulunuz.(Dil bilgisi) Defterin yaprağını yırtmışlar. ( Yan Anlam) Tarlaları yine nadasa bıraktık. (Tarım) Boru dirseğinden su sızdırıyor. ( Yan Anlam) Ekvator Dünya’mızı ikiye bölen sanal bir çizgidir. Çocuğun çürük dişi çekildi. ( Gerçek Anlam) (Coğrafya) Testerenin dişi kırılmış. ( Yan Anlam) Notalara düzgün yerleştirememişsin. (müzik) Sarımsakta iki diş var. ( Yan Anlam ) 3. dava bugün görüşülecekmiş. (hukuk) perdesi oldukça hareketli Ameliyata 3 uzman doktor girdi. (tıp) Şovale resim yapmayı kolaylaştırır. (resim) Ortaçağ M.S. 5. yüz yıl ve 13. yüzyıllar arasını kapsayan dilimin adı. (tarih) ve SÖZCÜKLER ARASI ANLAM İLİŞKİLERİ Doğru haber veren gazeteler de var. (Gerçek anlam) İki noktadan tek doğru geçer. (Terim anlam) A) Eş Anlamlı(Anlamdaş) Kelimeler: Sesleri(yazılışları) Olaya bir de şu açıdan bakalım. (Mecaz anlam) farklı, anlamları aynı olan sözcüklere eş anlamlı (anlamdaş) İkizkenar üçgenin taban açıları eşittir. (Terim anlam) sözcükler denir. Türkçede sözcükler arasında eş anlamlılıktan çok, yakın Argo Anlam: anlamlılık vardır. Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir. Argo, dil içinde bir dil gibidir. olduğu görülür. NOT: Bir sözcüğün eş anlamlısı kullanıldığı cümleye göre Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir. değişebilir. Bu elbise bana bol oldu. (geniş) Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır. sorumsuz Türkçedeki eş anlamlılık, yabancı kökenli sözcüklerden bunlardan birinin Türkçe, öbürünün yabancı kökenli sözcük Küfürle karıştırılmamalıdır. ve sözcüklerin sayısı çok azdır. kaynaklanır. Eş anlamlı kelimelere bakıldığında genellikle Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir. Bağımsız Bu nedenle Türkçede eş anlamlı yaşayışın dilidir denebilir. Örnekler: Bu sene bol para kazandım. (çok) de Ekinler büyümeye başladı. (olgunlaşmak) Kampanyaya ilgi büyüyor. (artmak) O eskiden güçlü bir çocuktu Güreşçimiz rakibinden daha kuvvetli. abdestini vermek: azarlamak arakçı: hırsız aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek röntgenci: kadınları gizlice gözetleme alışkanlığı olan erkek mektep çocuğu: acemi, toy zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak manita: sevgili moruk: yaşlı insan torpil : adam kayırma çakmak (sınıfta kalmak) yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek Annesine çok değerli bir hediye almış. Kıymetli eşyalarını bir kutuya yerleştirdi. O yıllarda köyümüzde mektep yoktu. Okul, kişiyi pek çok yönden eğitir. B)Eş Sesli (Sesteş) Kelimeler: Yazılışları ve söylenişleri aynı, anlamları farklı olan sözcüklere “sesteş sözcükler” denir. Adresimi hemen bir kenara yaz. Bu yaz yurtdışına çıkmayı düşünüyorum. Depodaki bidonlar ağzına kadar dolu. Bu mevsimde buralarda dolu yağar. Ben, sizinle gelmek istemiyorum. Çenesinde küçük bir ben vardı. C) Zıt(Karşıt) Anlamlı Kelimeler: Birbirine bütünüyle zıt Yaralı yolcu, çok kan kaybediyor. Güler yüzüne, tatlı sözlerine kandım. olan durum ve kavramları ifade eden sözcüklere “karşıt anlamlı sözcükler” denir. Yazın başı pişenin kışın aşı pişer. Küçücük bir kara parçası için savaş çıkacaktı. Senin kara gözlerin aklımı başımdan aldı. Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır. Tok, acın halinden anlamaz. Kadının sol eli kapıya sıkışmış. El sözüne kanıp da yuvanı yıkma. İyi evlat babayı vezir, kötü evlat rezil eder. Akıllı düşününceye kadar, deli oğlunu everir. Düğün evine hangi yoldan gideceğiz? Sinirinden annesinin saçını yolmuş. Kurunun yanında yaş da yandı. Çiftlikteki atların bakımıyla kim ilgileniyor? Koridorun dar olmasına karşın, odalar gayet geniş. Canı bir şeye sıkıldığında suya taş atar. Sağlam yumurtaları paketlere diz, çürük yumurtaları ise çöpe at. Okulunuzda kaç tane bilgisayar var? Yaylaya gece yarısı varmışlar. Yıllardır kâr eden şirket, sen gidince zarar etmeye başladı. Arabamın hem içini hem dışını güzelce yıkadım. Köylü kadınlar çayın kenarında çamaşır yıkıyorlar. Yemeğin üzerine bir bardak demli çay iyi gider. Kimi gün güldük, kimi gün ağladık; koca bir ömrü tükettik. Basketçiler uzun, halterciler kısa boylu olur. Altınlarını sandığın içine saklamış. Paraya az, morale çok ihtiyacımız var. Terli terli buzlu su içmiş, sonra da hastalanmış. Bu sınavda dört yanlış, bir doğruyu götürüyor. Küçük bir salla karşı kıyıya geçtik. Çocuğu hemen bakkala sal, kahve ile şeker alsın. Bedenim yaşlandı, fakat ruhum hâlâ genç NOT: Bir sözcüğün olumsuzu, onun karşıt anlamlısı demek Yakın Anlamlı Bazı Kelimeler değildir. Sözcüğün olumsuzu ile karşıt anlamlısı birbirinden farklı şeylerdir. gül– olumsuzu → gülme– zıt anlamlısı → ağla– neşeli olumsuzu → neşesiz karşıt anlamlısı → üzgün gel- olumsuzu → gelme- mutluluk-sevinç usanmak-sıkılmak eş–dost–ahbap çekinmek–kaçınmak beklemek–durmak küsmek–gücenmek–darılmak uğraşmak-didinmek iste-dilemek zıt anlamlısı → gitE) Genel ve Özel Anlamlı Kelimeler: Anlamca kapsamı geniş olan sözcüklere genel anlamlı sözcükler, anlamca kapsamı daha dar olan sözcüklere de özel anlamlı sözcükler denir. Varlık- canlı- hayvan- keçi- Ankara keçisi. Gül → çiçek → bitki → canlı * Çocuk, geleceğin teminatı olduğundan ben çocuğumun iyi yetişmesini istiyorum. ( 2. si 1. sine göre daha özel) * Kitap, insanın en iyi dostudur. ( genel) D) Yakın Anlamlı Kelimeler: Yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini * Bu kitabı arkadaşıma ödünç verdim. (özel ) * Eğitim- öğretim sadece okulda yapılmaz ( genel) tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir * Okulumuz, şehrin en eski binasıdır. (özel ) Yakın anlamlı sözcüklerde anlamca eşitlik yoktur. Bu E)Nicel ve Nitel Anlamlı Kelimeler: nedenle yakın anlamlı sözcükler kullanılmamalıdır. gelişigüzel ***Kavramların sayılabilen, ölçülebilen, azalıp çoğalabilen özelliklerini gösteren sözcüklere “nicel Kardeşim sana küsmüş.(kesinlik-aşırılık) sözcükler”denir. Kardeşim sana kırılmış.(esneklik) Bu binadaki dairelerin oldukça geniş odaları var. Kardeşim sana gücenmiş.(üzülmek) Ağacın uzun dallarını testereyle kestim. Kardeşim sana darılmış.(gücenip görüşmez ol-) Okul, yüksek binaların arasında kalmış. anlamlı Sırtında ağır bir çantayla güç bela yürüyordu. İşyerime yakın bir ev satın almak istiyorum. Örnek: İri taş, büyük halı, küçük bardak, temiz yol vs. ***Varlıkların nasıl olduğunu, niteliğini gösteren; sayılamayan, ölçülemeyen bir değeri, özelliği ifade eden sözcüklere “nitel anlamlı sözcükler” denir. NOT: Ekşi yoğurdu ayran yaparak değerlendirebilirsin. Annemin lezzetli yemekleri burnumda tütüyor. Deniz pırıl pırıl parlıyordu. (Burada pırıl pırıl ikilemesi yansıma sözcük gibi gözüküyor Güleç yüzüyle çevresine neşe saçıyordu. ancak sese dayalı olmadığından yansıma sözcük değildir.) Cimri insanların kimseye hayrı dokunmaz. Gözleri ışıldıyordu. Okula yırtık ayakkabılarla gidiyordu. (Yine bu cümlede ışıldamak yansıma sözcük değildir. ) Örnek: kötü gün, mutlu adam, neşeli insan, garip davranış Kuşlar sabaha kadar öttüler. vs. NOT: Sözcükler cümle içindeki kullanımına göre bazen nicel bazen de nitel anlamlı olabilir. Okul yıllarında onunla yakın arkadaştık. (nitel anlam) Stadyum evimize çok yakındı. (nicel anlam) Arkadaşlarına karşı her zaman sıcak davranır. (nitel anlam) (Bu cümlede ötmek bir eylemdir yani fiildir. Ancak yansıma sözcük değildir.) H) Somut ve Soyut Anlamlı Kelimeler: Beş duyu organımızdan en az biriyle algılayabildiğimiz varlıkları karşılayan sözcüklere “somut anlamlı sözcükler” denir. Rüzgâr, yağmur, soğuk, sıcak, ekşi, acı, çiçek, gürültü, aydınlık, karanlık, mavi… Dışarıda oldukça sıcak bir hava var. (nicel anlam) G)Yansıma Sözcükler: Doğada duyulan seslerin taklit edilmesi yoluyla oluşan seslerdir. Yani doğadaki varlıkların ( insan, hayvan, rüzgâr, vs.) çıkardıkları sesin sözcüklerle ifade edilmesidir. Köpek sabaha kadar havladı. Bizim herif sabaha kadar horladı. Beş duyu organımızdan herhangi biriyle algılayamadığımız kavramları ifade eden sözcüklere “soyut anlamlı sözcükler” denir. Meşin kırbaç şakladı. Kin, iyilik, kötülük, nefret, kıskançlık, ayrılık, özlem, aşk, Dişlerini gıcırdatmadan konuş lütfen. sevgi, üzüntü, mutluluk, vicdan, umut, sevinç, keder… Televizyonun içinden çıtırtı geliyor. SOYUTLAMA: Anlam genişlemesi yoluyla somut anlamlı bir sözcük soyut anlam kazanabilir. Bu duruma“soyutlama” denir. Başarımın anahtarı planlı çalışmaktır. ( Bu cümlede “anahtar” kelimesi kilidi açıp kapamak için kullanılan araç olarak kullanılmamıştır. Kelime bu cümlede “yöntem-yol” olarak kullanılmıştır. Bu da kelimenin kazanmış olduğu soyut anlamdır. Yani somut olan “anahtar” kelimesi bu cümlede soyut anlamda kullanılmıştır.) Katı atıkları ayrı poşetlere koymalısınız. ( Bu cümlede * "Kendi yağıyla kavrulan bir aileydi. “katı” sözcüğü somuttur. ) Müdür, iş yerinde katı kurallarıyla biliniyordu. ( Bu cümlede ise “katı” sözcüğü gerçek anlamının dışında Somutlamanın olabilmesi için bir soyutun olması şarttır. Aksi halde sadece kişileştirme veya benzetmeler söz konusu olur. yani mecaz anlamda kullanılmıştır. Bu sözcük “düşünce ve "Ben bir ceviz ağacıyım Gülhaneparkı'nda." benzetmesinde davranışlarında beli kurallara sıkı sıkıya bağlı olmak” benzeyen öğe olan "ben" somuttur, kendisine benzetilen öğe anlamında kullanılarak soyut anlam kazanmıştır. olan "ceviz ağacı" da somuttur. O halde burada somutlamadan söz edilemez. Burada sadece benzetme Zavallı kızı bir odunla evlendirdiler. (anlayışsız) ( “odun” kelimesi gerçek anlamının kullanılmıştır.) Bir ateş düştü içime yanarım da yanarım. (hüzün) ( “ateş” kelimesi gerçek anlamının vardır. dışında dışında kullanılmıştır.) "Akşam loşluğunda deniz, gülümsüyordu bize." kişileştirmesinde benzeyen öğe olan "deniz" somuttur ve yine somut olan "insan"a benzetildiği için somutlamadan söz edilemez. "Eridim bir güzelin yüzünden." cümlesinde ise psikolojik durum "erimek'le somutlanmıştır. Yani somutlama vardır. “Bu sorunu çözmenin başka bir yolu olmalı.” cümlesinde “yol” kelimesi somuttur. Ancak cümlede “yöntem” anlamında kullanılarak soyutlama yapılmıştır. Çünkü yol “Ümitlerim somuttur, yöntem soyuttur. “ümitlerim” kelimesi soyuttur. Ancak bu cümlede SOMUTLAMA: Soyu anlamlı bazı sözcükler kullanıldığı cümleye göre somut anlam kazanabilir. Buna “somutlama” denir. Somutlamalar, genellikle kişileştirmelerle ve benzetmelerle yapılır Görünmez kanatlarıyla hatıralar camlara çarpıp duruyor. (özlem) Bu işyerinde herkes kurallara uyar sen de kuralları çiğneyemezsin. Bizi zamanında dinlemedi, şimdi bırakın çürüsün kahvehane köşelerinde. Dün olanları duyunca hepimize ateş püskürdü. Onun sözleri bizi yaraladı. Bu disiplin onu ve arkadaşlarını biledi. Yaptığı iyilikler karşısında hepimiz ezildik. "Yiğidin sevdiği güzel olursa ömrü ardından sökülür gider." Burada soyut bir kavram olan "ömür" bir yumağa benzetilerek somutlanmıştır. Somutlamalara özellikle deyimlerde sık rastlanır. * "Kabına sığamaz oldu son zamanlarda." * "Yine mi bir çam devirdim?" * "İpin ucunu kaçırırsanız, hiç iyi olmaz." bana yoldaş oldu.” Cümlesindeki “yoldaş olmak” sözüyle bir varlığa benzetilmiş ve somutlama yapılmıştır. SÖZCÜKLERDE ANLAM DEĞİŞMELERİ Anlam değişmesi, bir sözcüğün başlangıcında ifade ettiği anlamda daralma, genişleme belirmesi ya da bir zaman sonra başka bir anlamı karşılar hâle gelmesidir. Sözcüklerdeki başlıca anlam değişmeleri şunlardır: a. Anlam Genişlemesi: Bir sözcük başlangıçta bir varlığın, eylemin bir bölümünü ya da türünü karşılarken zamanla onların tamamını anlatır duruma gelmesidir. “Gökyüzünde yıldızları seyrettik uzun süre.” örneğinde “yıldız” sözcüğü eskiden sadece gök cismi olarak kullanılırdı. Günümüzde ise anlam genişlemesine uğrayarak “büyük sanatçı-büyük sporcu vb.” anlamlarda da kullanılmaktadır. “Oraya ulaşabilmek için okulun çevresinden dolaşmalısınız.” Cümlesinde ise “çevre” kelimesi eskiden b. Alam Daralması “bir şeyin yakını” anlamında kullanılırken günümüzde anlam genişlemesi yoluyla “muhit-ortam-geometri terimi...” olarak kullanılmaktadır. Kelimelerin geniş bir anlama sahipken zamanla eski anlamlarının bir türünü veya bir bölümünü karşılar duruma Örneğin, "yağlı" sözcüğü "yağı çok olan" anlamını taşır. Bu, yağlı sözcüğünün temel anlamıdır. gelmesidir. Örneğin, bugün kullandığımız “oğul” ve “oğlan” sözcükleri "Yağlı bir müşteri görse hemen ellerini ovuşturur." eskiden hem kız hem erkek çocukları için kullanılırdı. Şu cümlesinde "varlıklı, zengin" anlamında kullanılmıştır. anda ise bu sözcük yalnızca erkek çocuklar için kullanılmaktadır. Bu anlam daralmasıdır. Örneğin, “zannetmek” anlamında kullanılan “sanmak” "Böyle yağlı bir iş hiç kaçırılır mı?" cümlesinde ise kelimesi eskiden “düşünmek, yaşamak, öldükten sonra "yağlı" sözcüğü, "çok fazla zahmet çekmeden, bol kazanç dirilmek” gibi anlamları karşılıyordu. Görüldüğü gibi bu sağlayan" anlamında kullanılmıştır. Görüldüğü gibi "yağlı" kelime anlam daralmasına uğramıştır. sözcüğü anlam kazanmıştır. genişlemesi yoluyla yeni anlamlar Örneğin, “davar” kelimesi eskiden her türlü mal, varlık anlamındayken bugün “ koyun, keçi, inek vb.” anlamları karşılamaktadır. Yani anlam daralmasına uğramıştır. Kelimelerdeki bu anlam değişmesi iyi yönde ( anlam iyileşmesi ) veya kötü yönde ( anlam kötüleşmesi ) olabilir. c.1.Anlam İyileşmesi Bir sözcüğün kötü bir anlam taşırken zaman içinde iyi bir anlamda kullanılması durumudur. Örneğin, eskiden “mareşal” sözcüğü at bakıcısı olarak kullanılırdı. Bu gün ise ordudaki en yüksek rütbe anlamında kullanılmaktadır. Yani kelimenin anlamı iyileşmiştir. Örneğin, eskiden “yavuz” sözcüğü kötü-hırsız anlamlarındaydı. Bugün ise yiğit-kahraman anlamlarında kullanılmaktadır. Yani anlam iyileşmesi söz konusudur. Örneğin, eski Türk kavimlerinde “emek” sözcüğü “acıeziyet” anlamlarında kullanılırdı. Günümüzde ise bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü anlamındadır. Kelimenin anlamında iyileşme vardır. c. Anlam Değişmesi Örneğin, eski metinlerde “çocuk” sözcüğü domuz yavrusu anlamında kullanılırken günümüzde ise küçük yaştaki oğlan Bir sözcüğün başlangıçta karşıladığı anlamdan uzaklaşarak veya kız anlamlarında kullanılmaktadır. zaman içinde başka bir anlamı karşılayacak duruma gelmesidir. c.2.Anlam Kötüleşmesi Anlamı iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kötü veya kötüye doğru giden bir anlam kazanması durumudur. Örneğin, “canavar” sözcüğü eskiden “canlı hayvan” anlamında kullanılırken bugün uğrayarak “abani yırtıcı ve anlam kötüleşmesine hayvan” anlamında kullanılmaktadır. Örneğin, Arapçada geçen “ukala” sözcüğü “akıllar” anlamındayken bugün “ kendini bilgili sanan, bilgilik taslayan” anlamında kullanılmaktadır. Yani anlam kötüleşmesine uğramıştır. Örneğin, “keleş” sözcüğü eskiden “ yiğit, cesur, çok yakışıklı, iyi huylu” anlamlarında kullanılırken bugün anlam kötüleşmesine uğrayarak “ çirkin, kötü, kel” anlamlarında kullanılmaktadır. SÖZCÜKLER ARASINDAKİ ANLAM OLAYLARI 3-Kinaye ( Değinmece ) 1-Dolaylama Bir sözü hem gerçek hem de mecaz (değişmece) anlama Bir kelime ile anlatılabilecek bir kavramı, birden fazla gelecek bir biçimde kullanmadır. Kinayede asıl anlatılmak kelime ile anlatmaya “dolaylama” denir. Dolaylamada istenen mecaz anlamdır. benzetme esastır. **Bu yük onu çok yıprattı. Bu sene bacasız sanayi gelirleri düştü. (Turizm) Bu cümlede “yük” sözü gerçek anlamıyla “ağır bir nesne”, Delikli demir icat oldu mertlik bozuldu. (Tüfek) mecaz anlamıyla yaşamın ağır sorumluluğudur. Bu yöremiz kara elmas açısından zengindir. (Kömür) **Bu lekeyi kolay kolay çıkaramazsın. Yazarın bu romanı da beyaz perdeye aktarıldı. (Sinema ) Bu cümlede leke sözü gerçek anlamıyla “kir izi”, “mecaz anlamıyla” namusa dokunur suçtur. Büyük kurtarıcı kurtuluş meşalesini Samsun’da yaktı. **Bir gün ektiğini biçersin. ( Atatürk ) Bu cümledeki gerçek anlam “tarımsal etkinlik”, mecaz anlam, “yaptıklarının karşılığını göreceksin” dir. **Yaptığı hatayı fark edince yüzü kızardı. Bu cümledeki gerçek anlam “yüzünün renk değiştirmesi”, mecaz anlam “utanmak”tır. **Çok sevdiğim ve güvendiğim dostum kara günümde elimden tuttu. Bu cümledeki gerçek anlam “elinden tutmak”, mecaz anlam 2-Güzel Adlandırma İnsanlarda ise “ yardım etmek”tir. iğrenme, korku gibi olumsuz duyguları 4-Tariz ( İğneleme ): çağrıştıran sözcükler yerine bu kavramları daha güzel Bir insanı iğnelemek maksadıyla, bir sözü karşıt anlamını sözcüklerle anımsatmaya denir. düşündürecek biçimde kullanmaya tariz diğer adıyla ince hastalık Verem Börü( yabani hayvan) Cin, peri iyi saatte olsunlar Kusmak Ölmek kurt iğneleme sanatı denir. Ayrıca diğer ismi “Dokunaklı Söz Sanatı” dır. Araba o kadar hızlıydı ki, yürüyerek geçebilir. istifra etmek vefat etmek, son yolculuğunu çıkmak Kör Aferin oğlum Ahmet, Bu yolda devam et. görme engelli Tuvalet Bu yürekli insan, tavşandan çok korkar. yüznumara, ayakyolu Apartmandaki kibar (!) adam söyledi bize bunları. Eksik etek: Kadın Böyle çalışırsan (! ) Türkiye birincisi olursun. Gapı kızı: Hizmetçi Kara dam: Mezar Kıyımsız: Cimri. Çırpıcı: Hırsız. O kadar cesurdu ki örümcekten bile korkardı. Bozalak: Kel. Cin arabası: Bisiklet Öyle akıllı ki iki kere tekrarlamadan ne söylendiğini kavrayamıyor. Hediye namıyla bir şey gönderme Âlem sele gitti gözüm yaşından Âdet edip hiç misafir kondurma Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Komşunun evi yanar iken söndürme Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın. El kârıyçin bir adımda uzanma 7-Benzetme: **************************** Aralarında çeşitli yönlerden ilgi bulunan iki varlıktan zayıf olanı güçlü olana benzetme sanatıdır. Her nereye gidersen eyle talanı Öyle yap ki ağlatasın güleni Bir saatte söyle yüz bin yalanı El bir doğru söz söylerse inanma. NOT: Her benzetme bir karşılaştırmadır; ama her karşılaştırma bir benzetme değildir. **Şenyuva apartmanı bodrum katı Kutu gibi bir dairede otururlar. **Yollar köyleri saran eskimiş çerçevelerdir. 5-Kişileştirme( Teşhis ): İnsan dışındaki canlı cansız varlıklara insan özelliği kazandırmaktır. NOT: Her teşhiste aynı zamanda kapalı istiare vardır. **Unutmakta haklısın kömür gözlüm haklısın… ** Gözlerim çalışmaktan kan çanağına döndü. ** Deniz misali gözleri vardı. ** Odanın konforu, sanki kral dairesiydi. * *Kepçe kulağı, hepimizi güldürürdü. **Güzel yârim gitti diye pınar ağladı. **Menekşeler külahını kaldırır. **O çay ağır akar, yorgun mu bilmem, Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem. Benzetmede dört öğe vardır: ***Âh bu türküler, köy türküleri Ana sütü gibi candan Ana sütü gibi temiz. a) Kendisine Benzetilen: Ana sütü b) Benzeyen: Köy türküleri **Dağlara yaslanıp yatan güneşi Yaralı, hastadır, yorgundur sandım **Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi. **Yeni aldığım kitaplar bana güzel hikâyeler anlattı. c) Benzetme Edatı: Gibi d) Benzetme Yönü: Candan, temiz NOT: Benzetme edatı olarak “gibi” den başka; kadar, sanki, güya, nitekim, meğer ki, misal, andırmak… gibi sözcüklerde kullanılabilir. 8-Deyim Aktarması(İstiare-Eğretileme): 6-Mübalâğa (Abartma): Herhangi bir durumu, olayı ya da gerçeği olduğundan daha Benzeyen ve kendisine benzetilenden yalnız kullanıldığı benzetmedir. birinin a. İnsana Özgü Kavramların Doğaya Aktarılması: büyük ya da küçük göstererek anlatma yöntemine mübalağa Ovadaki bütün çiçekler el ele tutuşmuş, hep bir ağızdan (abartma) denir. şarkı söylüyorlardı. Sevinçten göklere zıpladım. Güneş soldu puslu bir dağın omzunda. Gittiğini duyunca bir kez daha öldüm. Bir ah çeksem, karşıki dağlar yıkılır. Korkudan, yüreğim ağzıma geldi. Bir bakışın. yüreğimi deldi geçti. Bütün gün çalışmaktan iğne ipliğe döndü. Gülen ayvam, ağlayan narımsın. Öteki vapurlarda severlerdi kaptanlarını. Kuşlar neşe içinde cıvıldaşıyor. Gönül bir kafeste tutsaktır. Uçmak ister uçamaz. NOT: İnsana özgü kavramların doğaya aktarılmasına yazında kişileştirme denir. Bu anlam olayında, Benzeyenbenzetilen ilişkisi olup benzetilen (insan) gösterilmediği için, aynı zamanda kapalı eğretilemeden söz edilir. b. Doğaya Özgü Kavramların İnsana Aktarılması: d. Doğadan Doğaya Yapılan Aktarma: Doğadaki bir varlığı, kavramı anlatmak için başka bir varlık ya da kavramı kullanmaktır. Ay, damlıyordu yaprakların arasından. Gökyüzü bu sabah kurşunla kaplı. Kalbim yırtılıyor her nefesimde. Uludağ etekleri al ipekten bu akşam. Bedir’ in aslanları ancak bu kadar şanlı idi. Sabaha kadar uluyan rüzgâr bizi uyutmadı. Dalgalanır deli gönül şafakta. Kükreyen denizi beraber seyrettik Sevinçten, heyecandan uçuyordum. Yumuşak huylu bir insan olduğunu hemen anladım. 9-Mecaz-ı Mürsel(Ad Aktarması): Ne tilkidir o, onu ben bilirim. Bir sözü benzetme amacı gütmeden bir başka söz yerine Kanadı altına almak Kedi olalı bir fare tuttu. kullanmaktır. Bunda, parça söylenip bütün, genel söylenip Kurtlarını dökmek Kuyruğunu kısmak; özel çağrıştırılabilir. Ya da iç-dış, eser-yazar ilişkisi NOT: Doğaya özgü kavramların insana aktarılması olayında "kapalı eğretileme" örneklerine de rastlanır. Örneğin, kurulabilir. Parça-Bütün İlişkisi "Ablam babamı görünce yumuşadı." tümcesinde yalnız benzeyen ("ablam ") gösterildiği için "kapalı eğretileme" söz Saçımı hep bu berberde kestiririm. ( Saçların tamamı değil bir bölümü ) konusudur. Gemi bir sabah vakti Samsun’a yaklaştı. ( Samsun’un c. Duyularla İlgili Kavramların Birbirine Aktarılması kendisi değil bir parçası olan liman ) Burada gerçek anlamı duyularımızdan biriyle ilgili bir sözcük, başka bir duyumuzla ilgili bir kavrama uygulanmaktadır. Marmara’da her yelkenli uçar gibi neşeli. ( Geminin parçası Örneğin, "sert, yumuşak, keskin,.." sözcüklerinin gerçek anlamı dokunma duyusuyla ilgilidir. Bu sözcükleri aşağıdaki örneklerde görüleceği gibi, öteki duyularla ilgili kavramları anlatmakta da kullanabiliyoruz: Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor. ( Bayrağın yelken söylenmiş geminin tamamı kastedilmiştir. ) parçası hilal yazılmış bayrağın tamamı kastedilmiş. ) Bu içkinin sert bir tadı var.» tatma Yumuşak sözlerle ortalığı yatıştırdı.»işitme Aşağıdan keskin bir koku geliyordu, »koklama Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı./sıcak " » görme dokunmaya Kadının acı çığlığıyla yerimizden fırladık. ( tatma-duyma) Bu eserinde sıcak ( dokunmadan- görmeye) renkler kullanmış. Kan tükürsün, adını candan anan dudaklar. ( Parça dudak bütün ise insanın kendisidir. ) İç-Dış İlişkisi Yön-Ülke İlişkisi Tabağını bitirmeden sofradan kalkma. Batı, aile kurumunu güçlendirmeye çalışırken, bir yandan da Doğu’nun aile yapısını bozma çalışmalarını devam ettiriyor. Evden izin almadan bir yere gitme. Şişler hazır olunca mangalı yak. KARIŞIK ÖRNEKLER Sınıf bu hafta sonu pikniğe gidecek. Yaşar Kemal’i lise yıllarımda okudum. Biz tatildeyken evdeki saksıları sulamayı da unutma. Haberi duyunca bütün ev ayağa kalktı. Salondaki soba gürül gürül yanıyordu. Ayağını çıkarmadan içeri girme. Bu acılı haberi ona hangi dil söyleyebilir?(insan) Yer-İnsan İlişkisi Bütün köy meydanda toplandı. İstanbul olimpiyatlara hazırlanıyor. Gökten sicim gibi bereket yağıyor.(yağmur) Bu üzücü olaya Anadolu büyük tepki gösterdi. Turnuvaya ünlü raketler katılıyor. (Sporcu) Sanatçı-Eser İlişkisi Yaylıya binip, bir tur attık. (Araba) Yahya Kemal’i okumadan şiirin zevkine varamazsınız. Ferdi Tayfur’u dinlemek beni rahatlatıyor. 10-Konuşturma ( İntak ): Nitelik-Kişi İlişkisi İnsan dışı varlıkları insan gibi konuşturmaya “intak” denir. Halk müziğinin beğenilen seslerindendi. ( Nitelik: Güzel NOT: İntak bulunan her yerde doğal olarak kişileştirme sesli olması Kastedilen: Sanatçı ) (teşhis) de vardır, ancak teşhisin( kişileştirmenin) olduğu her Mehmet Akif edebiyatımızın güçlü kalemlerindendi. ( Nitelik: Yazarlık Kastedilen: Sanatçı ) yerde intak yoktur. Mor menekşe: “ Bana dokunma!” diye bağırdı. Aklı ersin ermesin sevdama / Senden yanayım, dedi yeşeren dal, senden yanayım. Bugün şu gördüğün yüce çınar: “İki yüz yaşındayım, artık yoruldum.” diyerek bana bütün dertlerini anlattı. Neden-Sonuç İlişkisi Gökyüzünden bereket yağıyordu. ( Berekete sebep olan yağmur kastedilmektedir.) KELİME GRUPLARI Bunun hesabını senden er geç soracağım. A) İKİLEMELER ( TEKRAR GRUPLARI ) Bisiklet sürmeyi düşe kalka öğreneceksin. Bir nesneyi veya hareketi karşılamak için eş görevli iki kelimenin meydana getirdiği kelime grubudur. İkilemeler arasında kesinlikle noktalama Turnuvaya genç yaşlı pek çok sporcu katılmıştı. Evin taksitlerini ödeyebilmek için gece gündüz çalışıyordu. işareti kullanılmaz. Yaşlı kadının önünü kesip ileri geri konuşmuşsun. Yengem ucuz pahalı demiyor, gördüğünü alıyor. İkilemeler daima ayrı yazılır. İkileme Çeşitleri: 1) Aynı kelimenin tekrarıyla oluşan ikilemeler: ağır ağır, güzel güzel, tatlı tatlı, konuşa konuşa, atlaya atlaya, koşa koşa, deste deste, soğuk soğuk, Sabah sabah demli çay içilir mi? “Nasıl da tatlı tatlı gülerdin yüzüme / Senden başkasını görmezdim. 3) Eş/Yakın Anlamlı Sözcüklerin Bir Arada Kullanılmasıyla Oluşan İkilemeler: akıllı uslu, güçlü kuvvetli, mal mülk, ağrı sızı, ar namus, ev bark, çanak çömlek, açık saçık, doğru dürüst, yorgun argın, gizli saklı, ağzı burnu, saçı başı, delik deşik, arada sırada, sessiz sedasız, güle oynaya… Geçkin yaşına rağmen güçlü kuvvetli bir adamdı. Karanlığa kalmamak için hızlı hızlı yürüyordu. Bu konu hakkında doğru dürüst konuşamadık. Girdiğimiz pastanede çocuklar için yapılmış renk renk Şimdiye kadar doğru dürüst bir işte çalışmadım. şekerlemeler vardı. Bilinen en eski çanak çömlekler Çatalhöyük’te bulunmuştur. Sıcak sıcak simitlerim var. Ağabeyi bize soğuk soğuk espriler yapardı. Serviler nazlı nazlı sallanıyordu bu güzel havada. 2) Zıt anlamlı kelimelerle oluşan ikilemeler: iyi kötü, gece gündüz, er geç, acı tatlı, büyük küçük, ucuz pahalı, az çok, genç yaşlı, ileri geri, düşe kalka, yoğunu, irili ufaklı… varını Arada sırada ailecek pikniğe giderdik. Çantasını vermemekte direnen kadını delik deşik etmişler. Çalışan bayanların en büyük çilesi, yorgun argın eve gelip bir de yemekle uğraşmaktır. 6) Yansıma Sözcüklerle Oluşan İkilemeler: mışıl mışıl, şırıl şırıl, şangır şungur, gacır gucur, rap rap, horul Eş dost yardımına koşmuştu. horul, gurul gurul, fokur fokur, takır tukur, vızır vızır… Gazeteler yalan yanlış bilgilerle doluydu Sobanın yanına kıvrılmış, mışıl mışıl uyuyor. Ortalıkta ses seda yoktu. Mutfaktan şangır şungur sesler geliyor. 4) Biri Anlamlı Biri Anlamsız Kelimelerle Oluşan Otobüsler, minibüsler, taksiler vızır vızır işliyor. İkilemeler: eğri büğrü, eski püskü, ufak tefek, yırtık pırtık, tek tük, bölük pörçük, çarpık çurpuk… Ünlü şarkıcının evi, eski püskü eşyalarla doluydu. Yağsız kalan kapılar gacır gucur ötüyordu. Tenceredeki süt fokur fokur kaynıyor. Çocuklar rap rap yürüyen askerleri ilgiyle izledi. Ağaçların dallarında tek tük sararmış yapraklar kalmıştı. Bu kitabımda, çocukluk dönemime ait bölük pörçük anılarım var. Eğri büğrü dallardan güzel bir kulübe yapmış. Evliliğimizin ilk yıllarında ufak tefek sorunlar yaşadık. Şehrin bu yakasında çarpık çurpuk binalar yükseliyor. 7) “m” Harfi ile Yapılan İkilemeler: şaka maka, çatal matal, kaşık maşık, çocuk mocuk, oyun moyun, para mara… Şaka maka okulu da bitirdik. Çocuk mocuk dinlemem, alırım ayağımın altına! 5) İkisi de Anlamsız Kelimelerle Oluşan İkilemeler: eciş bücüş, ıvır zıvır, abur cubur, karman çorman, allak bullak, ıcığını cıcığını, abuk sabuk… Panik havası daha şimdiden piyasaları allak bullak etti. Reçetedeki eciş bücüş yazıyı binbir güçlükle okuyabildim Kadıncağızın evini beş dakikada karman çorman etmişler. Böylesi ıvır zıvır işlere ayıracak vaktim yok benim. Sürekli abur cubur yediğim için kilo alıyorum. Benim hakkımda abuk sabuk sözler söylemişsin. --İKİLEMELERLE İLGİLİ NOTLAR-- NOT-6-: İkilemeler cümle içinde “AD” göreviyle NOT-1-: İkilemeyi oluşturan sözcükler çekim eklerini alabilir. el ele, diz dize, göz göze, nefes nefese, baş başa, arka kullanılabilir. Çocukları için Canlarım benim, arkaya, kıyıda köşede, arada sırada, sağdan soldan, eli ayağı, saçı başı, kaşı gözü, uzaktan uzağa… varını yoğunu ikileme (AD) malım mülküm ikileme (AD) harcamıştı. size feda olsun İnşaat kazısında çıkarılan çanak çömlekler beş yüzyıl öncesine aitmiş. İkileme (AD ) NOT-2-: İkilemeyi oluşturan sözcükler yapım eki almış olabilir. günlük güneşlik, irili ufaklı, güçlü kuvvetli, kırık dökük, yerli yersiz, dalgın dalgın, dertli dertli… NOT-3-: İkilemeyi oluşturan sözcükler ayrı yazılır. İkilemeyi oluşturan sözcüklerin arasına kullanılabilir. Havuzun çünkü ikilemeyi oluşturan sözcüklerin arasına kısa çizgi konmaz.) (Yanlış; kırık Evdeki Bu abuk taşlar vardı. dökük eşyaların hepsini çöpe attım. çünkü ikilemeyi oluşturan sabuk fikirleri Sınıfta kaldığını öğrenince hüngür Havuzun üzeri çerçöp dolmuştu. Bu küçük kümeste yüzden fazla civciv yetiştiriyor. NOT-5-: İkilemeler deyim içinde geçebilir. Yabancı basın, Fatih Terim’i yere göğe sığdıramıyor. Elden ayaktan düşünce kimseler istemez bizi. Ben artık o işlerden elimi ayağımı çektim hüngür ağladı. İkileme (ZARF) Ben gelene kadar akıllı burada uslu oturun. İkileme (ZARF) Televizyon Akşama cızbız köfte yapalım mı? sokuyor? kullanılabilir. olmuş ikilemeler bitişik yazılır. civciv, cızbız, çerçöp, fısfıs, şipşak, cırcır (böceği), çıtçıt, dırdır, fırfır, hımhım, hoşbeş, şıpşıp (terlik), yüzgöz (olmak) darmadağınık, darmaduman, karmakarışık. kim İkilemeler cümle içinde “ZARF” göreviyle NOT-8-: sözcüklerin arasına virgül konmaz.) NOT-4-: Zaman içerisinde kalıplaşarak birleşik sözcük kafana İkileme (SIFAT) bitişik yazılmaz.) gündüz ufaklı İkileme (SIFAT) gecegündüz (Yanlış; çünkü ikilemeyi oluşturan sözcükler gece, irili İkileme (SIFAT) gece gündüz (Doğru) (Yanlış; içinde hiçbir noktalama işareti (virgül, kısa çizgi vb.) konmaz. gece-gündüz İkilemeler cümle içinde “SIFAT” göreviyle NOT-7-: tamirinden az çok İkileme (ZARF) anlarım. B) DEYİMLER 4.Çoklukla mastar hâlinde olduklarından fiil çekimine girerler. Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı bir anlamı olan, Mastar halinde olmayan deyimler de bulunmaktadır. ilgi çekici bir anlatımı bulunan, ifadeyi daha zengin kılan, iki veya daha fazla kelimeden meydana gelen, kalıplaşmış "Burnunu çekmek" deyimi, "burnunu çekti"; "bozuk söz topluluklarına "deyim (tabir)" denir. çalmak" deyimi, "bozuk çaldı"; "güçlük çıkarmak" deyimi, "güçlük çıkardı" “ipe un sermek” deyimi “ipe un seriyorsun” biçiminde çekimlenebilir. “Dünkü çocuk, can pazarı, eski hamam eski tas, çantada keklik” gibi deyimler mastar halinde değildir. Deyimlerin Özellikleri: 1. Kalıplaşmış sözlerdir. Yerleri değiştirilemez; bir kelime çıkarılıp, aynı anlama da gelse yerine başka bir kelime konamaz. "Eli yüzü düzgün" deyimi, "yüzü eli düzgün" biçiminde; "baş kaldırmak" deyimi, "kafa kaldırmak" biçiminde 5.Anlatıma güzellik, canlılık ve çekicilik katmak için bu şekilde kullanılırlar. Bu bakımdan, genel kural niteliği taşımazlar. değiştirilip söylenemez; söylense de deyim olmaz. 6.Kimi ikilemeler de çoklukla deyim sayılmaktadır. 2. Kısa ve özlü ifadeler taşırlar. Bir kavramı, bir "Allak bullak", "oldum olası", "takım taklavat", "süklüm düşünceyi, bir olayı az sözle belirtmek ya da daha etkili püklüm", "ev bark" gibi. kılmak için kullanılırlar. 3.En az iki kelimeden oluşurlar. Bir kısmı kelime grubu, bir kısmı da cümle hâlinde biçimlenmiştir. "Günaha sokmak, içini dökmek" ve "elifi görse mertek sanır", "burnu yere düşse almaz" gibi. 7. Gerçek anlamlı olan deyimler de bulunmaktadır. bin pişman olmak, Hem suçlu hem güçlü, Çoğu gitti azı kaldı, yükte hafif pahada ağır 8. Sadece mecaz anlam taşıyan ikilemeler de vardır. bir tasla iki kuş vurmak, eşeğini sağlam kazığa bağlamak, gözü gibi sakınmak, kafa yormak, etekleri zil çalmak, göze girmek… Örnekler: İnsan içine çıkamamak, açlıktan nefesi kokmak, açıkta kalmak, iğneyle kuyu kazmak, çam devirmek, etekleri zil çalmak, kaleminden kan damlamak, kaşla göz arasında, ah aksi şeytan, Allah ömürler versin, haddini bilmek, ramak kalmak, zehir etmek, paha biçilmez, paçayı kurtarmak... 12-Kelimelerin yerleri değiştirilemez. Değiştirildiği zaman C) ATASÖZLERİ değişik anlamlar ortaya çıkabilir. ATASÖZLERİ Atalarımızın 13-Denenmiş sözler olduğu için doğruluğu herkes tarafından uzun denemelere dayanan yargılarını, tecrübelerini, bilgece düşünce ya da öğüt olarak ifade eden ve kalıplaşmış biçimleri bulunan halk tarafından benimsenmiş özlü sözlerdir. kabul edilir. 14-Atasözleri yargı bildirir. Genellikle cümle biçiminde çekimlenir Atasözleri genellikle bir, en fazla iki cümleden oluşur. Halkın ortak malıdır ve halk tarafından aynı biçimde söylenir. Atasözleri evrensel değerler yanında bir ulusa özgü kültürel değerleri de yansıtır. Örneğin "Gözden ırak olan, gönülden ırak olur", "Dağ dağa Örnekler: kavuşmaz, insan insana kavuşur", "Vakit nakittir" gibi atasözleri evrenseldir. Bunlara benzer atasözlerini bütün dilerde bulmak mümkündür. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Çalma elin kapısını çalarlar kapını. "Osmanlı, tavşanı araba ile avlar", "Türk'ün aklı aldadır" gibi atasözleri ise ulusaldır. Bunlara benzeyen atasözleri bir Acı acıyı keser, su sancıyı. ( Bir güçlüğü yenmek için için başka bir güç yola başvurmak gerekir.) ulusun kültürünü yansıtır. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Atasözlerinin Özellikleri Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. 1-Halkın düşüncesini anlatır. Akılsız başın cezasını ayaklar çeker. 2-Ulusaldırlar. Acı patlıcanın kırağı çalmaz. 3-Kişinin ruhuna hitap ederler. Acemi katır kapı önünde yük indirir. 4-Kesin tavırlıdırlar ve İnandırıcıdırlar. Ağaca balta vurmuşlar, sapı bedenimden demiş. 5-Geniş halk kitlelerinin yüzyıllardan beri geçirdiği denemelerden ve bu denemelerden oluşan düşüncelerden doğmuşlardır. 6-Yalın sözlerdir, anlatımları açıktır. 7-Doğa olaylarının oluşunu bildirirler. 8-Ahlak aşılarlar, ahlaklı olmayı öğretirler. 9-Bir veya iki cümleden meydana gelirler. 10-Birçoğunda mecaz vardır. 11-Atasözlerinde söz sanatları vardır. Kartala bir ol değmiş, yine kendi yeleğinden. Terzi kendi söküğünü dikemez. D) YANSIMA GRUPLARI E.2.İsim Tamlaması Grubu: En az iki ismin bir anlam bütünlüğü içinde oluşturduğu kelime grubuna “isim tamlaması” denir. Doğadaki seslerin taklidi sonucu ortaya çıkan sözcüklere “ yansıma sözcükler” denir. Yansımalar ikileme oluşturmak suretiyle kelime grubu olabilir. Tamlamayı oluşturan birinci isim tamlayan, ikinci isim ise tamlanandır. Tamlayan isim –(n)ın-(n)in-(n)un-(n)ün eklerini, tamlanan isim ise -(s)ı-(s)i-(s)u-(s)ü eklerini alır. At arabası taş döşeli yolda takır tukur ilerliyordu. Çocuk, bardaktaki suyu lıkır lıkır içti ve konuşmaya başladı. Tenceredeki su fokur fokur kaynıyor. E) TAMLAMA GRUPLARI E.1.Sıfat Tamlaması Grubu: Bir sıfat ve bir ismin oluşturduğu kelime gruplarına denir. Masmavi deniz bana kucağınız açtı. Yabancıya birkaç soru sorduk. Tatlı su kaynağına doğru ilerlerken karşımıza güzel bir ceylan çıktı. Açık yeşil elbisesi rüzgârda uçuşuyordu. Her gün ders çalışır, bir de kitap okurum. Sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışım, çözülmüyor Mihriban. Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni. Kuru ekmekleri ufalayarak pencereme koymuştum. Sabahleyin iki güvercin pencereme kondu. Minicik gagalarıyla ekmek kırıntılarını yemeye başladı. Denizin kokusu Yüksekova’nın havası Kalbimin derinlikleri Kapı kolu Okul kuralları Şekil bilgisi E.2.a Belirtili İsim Tamlaması: Tamlayanın ve tamlananın ek aldığı isim tamlamasıdır. Bana henüz yolun sonu geldi, denmedi. Duyguların dilinden kim anlar? Son on yıldır kasabanın yolundan herkes şikâyetçiydi. Deniz bütün içtenliğiyle ve büyüleyici sesiyle hasretin türküsünü söylüyordu bize. O kadar uğraşmama rağmen bilgisayarın monitörünü kurtaramadım. Yıllar önce notlarımı tuttuğum ve özenle sakladığım defterin arasından bir gül yaprağı çıktı. Beni bu şehre bağlayan en önemli şey denizin kokusudur. NOT: Belirtili isim tamlamasında vurgu her iki unsurda da eşittir, ama belirtisiz isim tamlamasında tamlayan vurguludur. Ev - in pencere -s – i akıl-ın yol-u Dolab - ın kapağ – ı dondurma-n-ın kaymak-ı Ceket - in düğme - s – i masa-n-ın NOT: Tamlayan ya da tamlanan söylenmemiş olabilir. Genellikle tamlayanı zamir olan tamlamaların tamlayanı düşer. Bu yüzden iki isimden de zincirleme tamlama oluşabilir: Konuşması herkesi rahatsız ederdi. Yürüyüşünde de bir asalet vardı. reng-i NOT: Belirtili isim tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasına başka sözcükler girebilir. Kalemimin ucu bitti. Kardeşleri ekmek parasını kazanmak için yurt dışına gitti. "Kerem'in mavi gömleği güzelmiş."cümlesinde araya "mavi" sıfatı girmiştir. Okulumuz bu sene her zamankinden daha güzel olacak. Oğlumun yıllar önce alınan kazağı ancak tamlananı ek almış olan isim tamlamasıdır. Çocuğun minik elleri E.2.b Belirtisiz İsim Tamlaması: Tamlayanı ek almamış; Osmanlı, bir çınar ağacına benziyordu. Şehrin günlerdir akmayan suları Bugünlerde yaşadıklarımdan ötürü rüyalar İhtiyarın bir kış gecesi ölümü âleminde dolaşıyordum sanki. Üsküdar'ın dost ışıkları Evin doğu tarafına bakan sokak kapısını açık unutmuştum. Kocaman bir masası ve koltuğu vardı annemin. Arkadaşımın bitmek bilmeyen aile sorunları beni üzüyor. Ders kitaplarını bedava dağıtmakla devlet hata yapmaktadır. Serinliğini hissettin mi rüzgârın? NOT: "- den" hal eki tamlayanda kullanılan ilgi ekinin yerine geçerek belirtili isim tamlaması kurabilir. "Resimlerin birini de ben alayım."cümlesindeki "resimlerin birini" sözü belirtili isim tamlamasıdır. Biz bunu "resimlerden birini" biçiminde de söyleyebiliriz. Yani sadece tamlayan eki "-in" yerine, aynı işlevi gören "-den" hâl ekini getirmiş oluyoruz. Öğrencilerin bazıları→öğrencilerden onların biri→onlardan biri bazıları NOT: Belirtili isim tamlamalarında bir tamlayan birden fazla tamlanana bağlanabileceği gibi, bir tamlanan birden fazla tamlayana da bağlanabilir. "Evin bahçesi, odaları, mutfağı o kadar geniş ki..."cümlesinde "evin" tamlayan; "bahçesi, odaları, mutfağı" sözcükleri de tamlanandır. "Kırların, çiçeklerin, kuşların, böceklerin neşesi hepimizi coşturmuştu."cümlesinde "kırların, çiçeklerin, kuşların, böceklerin" tamlayan; "neşesi" tamlanandır. Geçenlerde çocuk ayakkabısı almaya kalkınca başıma gelmeyen kalmadı. Çoban çeşmesi, hayal iklimleri, ahududu şerbeti, bahçe kapısı, yazı tahtası, sınıf öğretmeni, erik ağacı, bahçe duvarı, televizyon sehpası, ayakkabı boyası, ceket düğmesi NOT: Bazen belirtisiz isim tamlamalarında sıfatın başa gelmesi dil yanlışlığına yol açar. Bu yüzden sıfat başa değil, ortaya gelir. Konya eski milletvekili, (doğru) eski Konya milletvekili ( yanlış ) devlet eski bakanı(doğru) eski devlet bakanı (yanlış) NOT: Belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan ile tamlanan yer değiştirmez. NOT: Birinci unsuru özel isim olan tamlamalar, şekil bakımından belirtisiz oldukları hâlde, anlam bakımından belirtili isim tamlaması özelliği taşır. “İstanbul şehri, Türk Dili, Tuz Gölü” NOT: Birinci unsuru cümle olan tamlamalar da anlam bakımından belirtili sayılırlar. “Ben başaramam” sözünü bir tarafa bırak. Ortalık bir anda “isteriz” nidalarıyla inledi. Kiralıktır levhası Birleşme aşkın mezarıdır iftirası Not: Günümüzde bu tür tamlamalar, kullanılmaktadır ki bu, yanlış bir tutumdur. tamlanansız “Ben başaramam”ı bir tarafa bırak. Ortalık bir anda “isteriz”lerle inledi. Herkes birbirine “şimdi ne yapacağız”ı soruyordu. NOT: Kimi belirtisiz isim tamlamaları bitişik yazılır: E.2.d Zincirleme İsim Tamlaması: Başlı başına bir isim hanımeli, yüzbaşı, aslanağzı, yavruağzı... tamlaması çeşidi değildir. Bu tür isim tamlamalarının tek NOT: Bazılarında da tamlayan çoğul eki alabilir: öğretmenler odası, erkekler hamamı, kadınlar hamamı, karılar koğuşu... NOT: Bazı belirtisiz isim tamlamaları yapılabilirken bazıları yapılamaz. Kapı kolu →kapının kolu belirtili olur özelliği, bazen tamlayanın, bazen tamlananın, bazen de her ikisinin birden herhangi bir isim tamlaması olmasıdır. Yani ikiden fazla isimden oluşmasıdır. Bu durum bu kelime grubunun belirtili veya belirtisiz bir isim tamlaması olma özelliğini değiştirmez. Zincirleme denmesinin sebebi de, önceden oluşturulmuş Telefon görüşmesi→telefonun görüşmesi olmaz Yaz yağmuru →yazın yağmuru olabilir tamlanan) daha ekleniyor olması veya iki isim tamlamasının Çöp kebabı →çöpün kebabı olmaz birleştirilmesidir: Misafir odası →misafirin odası olmaz [çocuk + (sırt + çanta)] = çocuğun sırt çantası olan bir isim tamlamasına yeni bir unsur (tamlayan ya da NOT: Bazı belirtisiz isim tamlamaları, iyelik eki olmadan kullanılır. Bu durum Türkçeye aykırıdır. Şiş kebap(kebabı), Gönül Sokak(Sokağı), kestane kebap(kebabı), Çiçek Otel(Oteli)... [(su + ses) + nağme] = su sesinin nağmesi [(şehir + hava) + kirlilik] = şehrin havasının kirliliği [(hava + tahmin) + rapor] = hava tahmin raporu [dünya + (kadınlar + gün)] = Dünya kadınlar günü E.2.c Takısız İsim Tamlaması: Tamlayan ve tamlanan, tamlama eklerini almaz. Tamlayan, tamlananın hangi maddeden yapıldığını veya neye benzediğini bildirir. Takısız isim tamlamaları karıştırılmamalıdır. ile sıfat tamlamaları birbirine [(çelik + tencere) + marka] = çelik tencere markası [(çocuk + edebiyat) + dizi] = çocuk edebiyatı dizisi [(Ali + kardeşi) + (günlük + harçlık)] = Ali'nin kardeşinin günlük harçlığı "Macera romanlarının okuyucusu çoktur." "Saka kuşunun ötüşü çok hoştu." NOT: Zincirleme tamlamayı oluşturan kelimelerden en NOT: Sayı grupları en az iki kelimeden oluşur. İkiden fazla az biri sıfat görevinde kullanılıyorsa böyle tamlamalara kelime bulunduran sayı gruplarında her unsur kendi içinde KARMA TAMLAMA denir. bir kelime veya kelime grubudur. Karma tamlamalar, isim tamlamalarının tamlayanı ile Yedi / yüz sıfat tamlaması Yedi yüz / elli sayı grubu Yedi yüz / elli iki sayı grubu tamlananı arasına bir sıfat girmesiyle oluşabildiği gibi, iki sıfat tamlamasının birleşmesiyle de oluşabilir. Babamın eski ceketi Güzel ülkemin güzel çayı F. SAYI GRUBU Yedi yüz elli iki / bin sıfat tamlaması Yedi yüz elli iki bin / altı sayı grubu olur. Vurgu ise sondaki küçük sayıdadır. Yedi yüz elli iki bin / altı yüz sayı grubu NOT: Sayı grubunda dikkat edilmesi gereken en önemli Yedi yüz elli iki bin / altı yüz / on dört sayı grubu Sayı bildiren birden fazla sözcüğün oluşturduğu kelime grubudur. Sayı grubunda büyük sayı başta küçük sayı sonda nokta sayıların yazıyla yazıldığında grup oluşturmasıdır. Rakamla yazılsaydı sayı grubu oluşturmazdı. Yaş otuz beş yolun yarısı eder. Tarih on dokuz mayıs bin dokuz yüz on dokuzdu. Sınavdan üz yüz seksen yedi puan almış. Tezkeresini almaya tam olarak yüz yirmi beş gün kalmıştı. NOT: Sayı grubunun sıfat tamlamasından farkı: 1. Sayı grubunda en küçük sayın sonda bulunur: on / altı, elli iki bin / dört yüz / kırk iki 2. Sıfat tamlamasında ilk sayı ismi sondaki sayı isminin adedini gösterir: Elli / bin, Basamak sistemine göre sıralanmış sayı isimleri beş / yüz, beş yüz / milyon G. EDAT GRUBU topluluğudur. Sayılar sondan başa doğru büyür. Küçük sayı sonda Bir edatla bir sözcüğün bir araya gelerek oluşturduğu bulunur. gruptur. NOT: Genellikle ara sayılar sayı grubudur. Her gece eğlendikten sonra sabaha karşı eve gelirdi. Bir, beş, on, yüz, bin, milyon: Bunlar isimdir. Dost bildiğiniz düşmanlar ölüm gibi sessiz olur. İki yüz, beş bin, otuz milyon: Büyük sayı sonda olduğu için Dün buradan beğendiğimiz elbise tam sana göreydi. sıfat tamlamasıdır. On bir, doksan iki, yüz elli dört: Küçük sayı sonda olduğu için sayı grubudur. On dakika konuşmak üzere kürsüye çıktı. Dağılmak ister gibi bir haliniz var. Yemekten sonra iyi yanmış nar gibi mangalı içeri aldı. H.BAĞLAMA GRUBU Bir bağlaçla onun birleştirdiği sözcüklerden oluşan gruptur. Kırmızı ve Siyah, babalarla oğulları, olmak veya olmamak, olmak ya da olmamak, Ayaşlı ve Kiracıları, üç ilâ beş, çalışkan fakat şanssız, para değil mutluluk, güzel ama vefasız, ne sevinç ne üzüntü, ne mendil ne de bir kol, eli de ayağı da, ne yer ne yâr; hem annem, hem babam, Haydi göreyim seni, sözleriyle oradan ayrıldı. Ey Türk gençliği! Birinci görevin Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve savunmaktır. Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin? İlâhî bir kudretin, ebedî bir feyzin var, ey Türk! Ey tatlı ve ulvî gece, yıllarca devam et. hem de kardeşim zengin mi fakir mi; ************************************** Çiçeklerden en çok gülü ve karanfili severim. “Ey sevgi dalımda ilk açan tomurcuk, Gül ve bülbül, eski edebiyatımızın ayrılmaz parçasıdır. Kanımın akışını yenileştiren damar, Seni de beni de bir iş için çağırmış Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar, Doğum günümde bana güzel ama çok güzel bir çanta almış. İçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk.(Orhan Veli) Hem sizi hem onları toplantıya çağırmışlar. Ne müziğe ne sinemaya ilgi duyuyor. J. UNVAN GRUBU Her insanın yaşam boyunca geçirdiği sevinçli ve acılı Unvan bildiren sözcüklerin birlikte kullanıldığı sözcükle günleri olabilir. oluşturduğu gruptur. NOT: Bağlaçların grup oluşturabilmeleri için kelimeleri NOT: Unvan grubunda ismin yanında unvanlar, meslekler, birbirine bağlaması gerekir. Cümleleri birbirine bağlarsa saygı bildiren kavramlar, lakaplar... olabilir. grup oluşturmaz. Doktor Ahmet Bey hastasını muayene ederken tanımadığı Konuyu anladı ama soruları çözemedi. ( Bağlama grubu bir kişi odasına geldi. oluşturmaz. ) Bu öğrencinin velisi Kadir Çavuştur. Seninle sonuna kadar gelirim ancak sözünün eri olmalısın. ( Bağlama grubu oluşturmaz. ) I. ÜNLEM GRUBU Bir ünlemin açıklayıcısı olan sözcük ya da sözcüklerle oluşturduğu kelime grubudur Ünlem başta, isim unsuru sonda bulunur. Vurgu ünlem üzerindedir. Yaşasın babam geliyor, diye haykırarak yanıma geldi. Komutanlarından en çok Binbaşı Mehmet Bey’i severdi. Hoş gelişler ola, Mustafa Kemal Paşa. Ayşe Hanım bu aralar keyifsiz görünüyor. Avukat Nizam Özkaya, hukukun toplumsal değişimlere uygun olması gerektiğini savundu. Önümüzdeki günlerde Üstad Necip Fazı Kısakürek’i anacağız. K. AİTLİK GRUBU M. BİRLEŞİK FİİL GRUBU Sıfat yapan “ki” ve ilgi zamiri olan “ki” ile yani aitlik ekiyle En az iki sözcüğün bir tek fiil anlamını karşılamak üzere bir ismin bir araya gelerek oluşturduğu gruptur. oluşturduğu birleşik fiillerdir. Birleşik fiil grubu gerek Dün akşamki filmi beğenmedim. yardımcı fiillerle gerekse kurallı birleşik fiillerle oluşabilir. Sendeki kitabı bir süre ödünç alabilir miyim? Bunca zamandan sonra nihayet görüşebildik. İstanbul- Ankara yolundaki çalışma halen devam ediyor. Salı günkü maça Mehmet gelecekmiş. Hastayı baka hastaneye sevk ettiler. Kalbimdeki sevgin hiç bitmez. Sen konuyu düşünedur, ben biraz dışarı çıkacağım. L. FİİLİMSİ GRUPLARI Filimsilerin ( isim fiil- sıfat fiil- zarf fiil ) kendilerinden önceki veya sonraki sözcüklerle bir araya gelerek oluşturdukları kelime gruplarıdır. Ormanda ateş yakmak çok tehlikelidir. Çocuklar bu yaşta oyun oynamayı çok sever. Otobüsün erken gelişi herkesi bir anda telaşa soktu. Evde kitap okumak bana ayrı bir zevk veriyor. Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez. Suyunu içmediğimiz memleket mi kaldı? Öpülesi ellerini öpemedim ki anne. Titreyen elleriyle bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Bu yabancı şehirde tanıdık bir yüz görmeyi beklemiyordum. Bir iş yaparken müzik dinlemeyi çok severdi. Yağmur yağınca evde duramaz, dışarı çıkar. Sınıfa girer girmez ders anlatmaya başlıyordu. NOT: Her fiilimsi bir sözcük grubu oluşturmaz. Fiilimsilerin sözcük grubu oluşturmaları için bir isimle birleşmeleri gerekir. Kardeşim çalışırken uyuyakalmış. Yazmak, insanı rahatlatan bir eylemdir. Gelen, gideni her zaman aratır. Bu olaydan ötürü böyle olacağını hissetmiştim. CÜMLEDE ANLAM Cümle: Sözcüklerin yan yana gelerek bir duyguyu, bir düşünceyi, bir isteği, bir işi, kısacası bir yargıyı tam olarak anlatabilir duruma gelmiş biçimine cümle denir. ANLAM İLİŞKİLERİNE GÖRE CÜMLELER 1- Eş anlamlı ya da Yakın Anlamlı Cümleler: Farklı sözcüklerle kurulan fakat aynı düşünceyi anlatan cümlelerdir. Sevgi sadakatle taçlaşmadıkça ömrü kızgın çöllerdeki bir damla yaş kadardır. Sadakatin olmadığı bir sevgi uzun ömürlü olamaz. Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret edemeyen insan yeni okyanuslar keşfedemez. (Andre Gide) Hayatında riskleri göze alamayan insan başarılı olamaz. İki saat önce ortalık çok sakindi, şimdi göz gözü görmüyor. Doğaya can veren yağmur bir köye ölüm getirdi. 3-Neden-Sonuç Cümleleri: Bu tür cümlelerde, gerçekleşmesine neden yargılardan biri, diğerinin olmaktadır. Eylemin hangi gerekçeyle yapıldığını bildiren cümlelerde neden sonuç ilişkisi vardır. Bu tip yargıları bulmak için yükleme “niçin, ne sebeple, hangi sebeple” sorusu sorulabilir. Salıncağın ipi kopunca çocuk yere düştü. Sınavda heyecanlandığı için bazı soruları yapamadı. Bakımsızlıktan ev harabeye dönmüştü. Eğer bir insan hangi limana yelken açtığını bilmiyorsa, hiçbir rüzgâr işine yaramaz. Belirli bir hedefi olmayan insan, hangi olanaklara sahip olursa olsun başarılı olamaz. Yaşam tüm güzelliklerinin yanında olumsuzlukları da barındırır. Yaşam içinde siyah da bulunan bir gökkuşağıdır. Konuyu oldukça genel yönleriyle ele almışsınız Konuyu ayrıntılara girmeden işlemişsiniz. Hiçbir suçlu, kendi yargıçlığından kurtulamaz. Suçlular yaşamları boyunca kendilerini yargılar. Eskiden çok vakti yoktu, onun için uzun yazılar yazardı, şimdi vakti bol; daha kısa ve güzel yazılar yazıyor. Kısa ve özlü yazmak için uzun zamana ihtiyaç vardır. Matbaanın bulunmasıyla okuma yazma oranı arttı. Aşırı sıcaklar can kaybına yol açtı. Yoğun kar yağışı nedeniyle yollar trafiğe kapatıldı. Hediye almadım diye bana darılmış. Yoğun kar yağışı yüzünden Ankara - İstanbul seferleri iptal edilmiş. Malzeme yetersizliğinden inşaat yarım kaldı. Seni ziyaret edemedim, çünkü hastaydım. Yağmurun yağmasıyla herkes içeri kaçıştı. Yorgun olduğu için işi erken bıraktı. Kazanamama korkusuyla gece gündüz çalışıyor. Şiire yaşlı bir şair gibi başlamak, genç bir şair gibi onu sürdürmek gerekir. Şiir, deneyim ve coşkunun ürünüdür. 2-Karşıt Durum Bildiren Cümleler: Bir cümlede birbirine ters iki durumun ya da karşıt iki yargının birlikte verildiği cümlelerdir. Sınava çok İyi hazırlandım, yine de kötü geçti. Adamın yüzündeki yumuşak ifade bizimle konuşurken birdenbire sertleşmişti. Maddi imkânsızlık yüzünden okuyamamış. Yemeği çok beğendi; tok olduğu halde iki tabak yedi. Adresi bilmiyorduk; evi bulmak için çok uğraştık. NOT: Neden-sonuç ilişkisi bildiren cümlelerde mutlaka bitmiş, sonuçlanmış bir iş, durum vardır. Sonuç bildirmeyen cümlelerde neden-sonuç ilişkisi yoktur. Dışarısı günlük güneşlik, sımsıcak, hâlbuki burada Kilo verebilmek için her gün bir saat yürüyor.( Burada tamamlanmış, bitmiş bir iş yok. Bir amaç var.) paltolarımız bile bizi ısıtmaya yetmiyor. Babasından izin alabilmek için uğraşıyor. Derin boğazlara girdiğinde coşup köpüren ırmaklar, düze inince miskinleşiyor. O sakin, beyefendi, kibar insan gitmiş; kaba, kavgacı, kibirli biri onun yerini almıştı. İki aydır, kiralık ev bulabilmek için şehri dolaşıyor. 4-Amaç-Sonuç Cümlesi: Öznenin işi, hareketi gerçekleştirme amacı ve sonucu cümle içinde verilir. Bu tür cümlelerde "için, diye, üzere, dolayı, ötürü. maksadıyla..." ifadeleri sıkça geçer. Bu ifadelerden bazıları "sebep-sonuç" bildiren cümlelerde de geçebilir. Amaç-sonuç cümlelerinde sonuç cümlesine "hangi amaçla, hangi maksatla, ne amaçla” soruları sorulur. *Konuşma, patlatırım. İfade Ettiği Anlamlar Göre Cümleler: 1. Varsayım Cümleleri: Bir durumun sonucunun ne olduğunu bilmeden onu kendimize göre bir sonuca bağlamaya “varsayım” diyoruz. NOT: Bu tür cümleler de ise iki yargının bir tanesi işin yapılma amacını anlatır ki; yargılardan bir tanesi hâlâ yapılmamıştır. NOT: Öyle olmadığı halde öyleymiş gibi kabul etmektir. Borçlarından kurtulmak için evini satmış. Diyelim ki bu yıl sınavı kazandın Ailesini görmeye Almanya’ ya gitmiş. Başbakan, ticari anlaşmalar yapmak üzere yurtdışına çıkıyor. Bu, bizi birbirimize düşürmek maksadıyla söylenmiş bir sözdür. Şair, şiirinde herkes anlayabilsin diye yalın bir dil kullanmış. Varsayalım ki aniden çıkageldi. Yarına kadar işlerimizi bitirdiğimizi varsayalım. Farz et ki uçak seferleri iptal edildi. Onunda senin gibi davrandığını düşün. Diyelim ki onunla görüştün, sonra ne yapacaksın. Farz edelim ki okulu bitirdin. Yazar, eleştirmene şirin görünmek maksadıyla ikiyüzlü davranıyor. Konuşma yapmak heyecanlanırsam. Yoksulluktan kurtulmak için şehre göç etmiş. Bir an için bu güzelim ülkede yaşadığını düşün. 5-Koşul-Sonuç Cümlesi: Bu beş yüz sayfalık kitabı iki saatte okuduğunu düşünelim. Bir olayın, durumun gerçekleşmesinin başka bir olaya, duruma bağlandığı, şart koşulduğu cümlelerdir. Sizi gördükçe kardeşimi hatırlıyorum. Pikniğe gideriz ancak hava açmalı. için kürsüye çıktığımda da Tut ki İstanbul'daki trafik sorunu tümüyle çözüldü. Kabul edelim getire­mediler. ki söz verdikleri tarihte siparişleri Diyelim ki doğanın kucağında şirin bir eviniz var. Ders çalışırsan televizyon izleyebilirsin. NOT: Varsayım cümlelerinde genellikle “ diyelim ki, farz et ki, düşünelim ki, tut ki vs” gibi ifadeler bulunur. Kitabı geri vermek üzere alabilirsin. 2- Tahmin ve Olasılık Cümleleri: Kitap okuyunca düşünce dünyamız gelişir. Bir sanat eserinin kalıcılığı biçim güzelliğine bağlıdır. Bir işe başladı mı mutlaka bitirirdi. Kapın her çaldığında beni hatırla. *Sanatçı yapıtında toplumu anlatırsa ölümsüzleşir *Akşam baban gelsin, alışverişe çıkarız. *Müzik dinleyebilirsin ama sesini fazla açmayacaksın. *Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin. İhtimal, olasılık ve tahmin, bazı verilere dayanarak gelecekteki bir şeyi, bir olayı kestirmek, onun olabilme ihtimalini göz önünde bulundurmaktır. Bu tür cümleler, gerçekleşme şansı, ihtimali, tehlikesi olan bir durumu veya olayı ifade ederler. Tahmin cümlelerinde olayların akışından hareketle sonuç görülmeye çalışılır. Kesinlik taşımayan, öznel yargılardır; cümleyi söyleyenin kendince ulaştığı bir sonuçtur. Bu kış, şiddetli geçebilir. Dün beni arayan Hakan olmalı. *Bizim buralara yağmur yağdıkça her yer toprak kokardı. Dün evde değildim, Fikret beni aramıştır. *Her güneş doğduğunda beni hatırla. Zannederim bu konuyla ilgileniyorsunuz. Sevdiği insanlar uzaklara gidince bizi aramıştır. **Kitabın sonuna bir de kaynakça konsa iyi olur. Yarın okulunuzda sizi ziyaret edebiliriz. ** Konuyu iyice anlamak istiyorsan, önce tekrar et, sonra da bol bol soru çöz. NOT: “e-bil- yeterlilik fiili, malı-meli gereklilik kipi ve sanırım, galiba, belki herhalde, sanki zannederim ki” gibi ifadelerle tahmin ve olasılık anlamı verilebilir. 3-Ön Yargı Cümleleri: Bir olay veya kişiyle ilgili değişik sebeplerden dolayı önceden edindiğimiz olumlu veya olumsuz yargılardır. Olay veya kişiyle ilgili herhangi bir bilgiye sahip olmadan peşin olarak aldığımız kararlardır. Kısaca özetlersek ön yargı, sonuçla ilgili önceden karar vermektir. ** Oyunda günlük yaşamın derinliğine fazlaca girilmeseydi, oyun daha derli toplu olurdu. **Siyah eteğin üstüne mavi desenli gömleğini giyersen sana daha çok yakışır. 5-Beğenme-Takdir Etme Anlamı Veren Cümleler: Bir sözü, bir eseri ya da bir davranışı iyi ve güzel bulma ifadesidir. Gereksiz betimlemelerden kaçınan, yoğun bir anlatım ilk bakışta göze çarpıyor. *Göreceksiniz kitabım çok satacak. *Biliyorum çok fazla seyirci toplamayacak bu oyun. Roman aradan geçen bunca yıla rağmen konusuyla, üslûbuyla hala genç. *Sanat dışında amacı olmayan filmler, ülkemizde ilgi görmez. Helâl olsun delikanlıya, rakibinin sırtını bir hamlede yere getirdi. *Yine birtakım projeler sonuçlandırılamayacak. hiçbiri Her türlü rezaletin yaşandığı bu çevrede dürüst ve tertemiz bir insan olarak yetişti. * Ülkemizde hiçbir zaman, bir yapıtın değerlendirilmesinde sanatın kuralları ölçüt alınmaz. Eserlerinde yapaylığa kaçmadan, duygularını içten ve yalın bir şekilde dile getirir. *Bu kitap, piyasaya çıktığında çok ses getirecek. Bozkırların ortasında açılmış sapsarı bir çiçektir bu şiirler. *Bu sınavı kazanacağını hiç sanmıyorum. 6-Karşılaştırma Cümleleri: açıklanacak, ama *Yeni şiirinde başarılı olacağını sanıyorum. *Bu takım bu yıl şampiyon olamaz. *Onun çevresindeki olaylara geniş açıdan bakması mümkün değildir. *Ali’yi bilirim, o toplumun değer yargılarının dikkate Aralarında anlamca ilgi (ilişki) olan iki kavramı benzerlik ya da zıtlık yönünden kıyaslamadır. “Sütten beyaz dişleri var.” cümledeki dişlerin beyazlığı, sütün beyazlığıyla karşılaştırılmıştır. NOT: Karşılaştırma cümlelerinde genellikle “en, daha, kadar gibi” ifadeler dikkat çeker. almaz. 4-Öneri Cümleleri: Herhangi bir konuda bir şeyin değiştirilmesi veya düzeltilmesi gerekiyorsa bunun nasıl olması gerektiğini belirten cümlelerdir. Yani bir eksikliğin giderilmesi için teklif öne sürmektir. *Sinema da tiyatro gibi görsel bir sanattır. *Doğu Anadolu’nun kışı Akdeniz Bölgesi’ne göre daha çetin geçer. *Yahya Kemal de Necip Fazıl da şiirlerinde ölüm temasına çok yer vermiştir. *Bu yılki ürün geçen yıla nazaran daha bereketliydi. **Hikâyede olayların yeri ve zamanı iyi tahlil edilip, yazıya aktarılmalıdır. *Sanatçı, diğer çağdaşlarına göre daha sade bir dil kullanmıştır. **Daha güzel yazılar yazmak için büyük şairleri kendine örnek almalısın. *Ressam bu yapıtında ise diğerlerine göre daha canlı renkleri kullanmıştır. **Övgüye değer işler yapmayı ilke edinin. *Yeni şiirler eski şiirlere göre daha anlaşılır bir dille; ama daha anlaşılmaz imgelerle yazılmaktadır. **Sabır bir erdemdir sakın ondan vazgeçmeyin. **Kendinize belli bir amaç çizin. **Güler yüzlü olmayan dükkân açmasın. *Öğretmen, sınıfın en çok konuşanını öne oturttu. *Öykülerini de okudu; ama bunları şiirleri ve oyunları kadar beğenmedi. 7-Tanım Cümleleri: Herhangi bir şeyin ne olduğunu anlatan “Bu nedir?” sorusuna cevap verebilen cümlelere “tanım cümlesi” diyoruz. Kitap, size istediğiniz zaman ders vermeye hazır bir öğretmendir. Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu su kütlelerine deniz denir. Atkı, soğuğa karşı omuzlara, başa, sırta ve boyna alınan örtüye denir. Toplumun onlarca yıldır unutmadığı bu kitapta Türk toplumunun başından geçenler anlatılmıştır.(Konu) 9- Öznel ve Nesnel Anlatımlı Cümleler: Öznel Anlatım Doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye değişen, doğruluğu tartışılan düşüncelerin anlatıldığı yargılara öznel yargı denir. Bu yargıların kullanıldığı anlatıma da öznel anlatım denir. Bu cümlelerde (yargılarda) bence ifadesi vardır. *Çorum, tarihi ve doğal güzellikleriyle eşsiz bir şehrimizdir. *Şair söyleyiş güzelliğiyle türkü tadında bir şiir sunuyor bize. Kafiye, mısra sonlarındaki ses benzerliğidir. *Konferansa katılanların saçma sapan fikirleri beni iyice sıkmıştı. Sanat, hayatı yüceltme ve daha anlamlı kılma çabasıdır. *Yazar, sürükleyici anlatımı ve ilginç betimlemeleriyle okuyucuyu olayın içinde yaşatıyor. Faylar boyunca çökerek oluşan çukurlara graben denir. 8-Üslûp ve İçerik Cümleleri: İçerik konu demektir. Yazar ne anlatıyor, neden bahsediyorsa yani konu neyse içerik odur. Cümlemiz konuyla ilgili bir cümle ise içerik cümlesidir. *Çatık kaşları, yaralı yüzüyle insanı ürküten bir havası vardı. * Yeşilliklerin içinde bir dere kenarı, insana huzur verir. Sanatçının dili kullanma biçimi, anlatım şeklidir. Konuyu yani içeriği nasıl anlattığı ise üslup ile ilgilidir. * Bu uçsuz bucaksız deniz, insana yaşamdaki zavallılığını anımsatır. Sanatçı, eserinde gerçekleri kısa, yalın cümlelerle dile getirmiştir.(Üslûp) * Başarılı olmak için, her şeyden önce başarıya koşullanmak gerekir. Yazar yapıtında 1.Dünya Savaşı yıllarındaki insanların çektiği acıları gözler önüne serer.(Konu) * Oltayı atıp saatlerce beklemek bana zaman kaybı gibi geliyor. Betimlemelerde sıfatlara sıkça yer veren sanatçı cümleleri uzun tutmuştur.(Üslûp) * Cahit Sıtkı’nın şiirlerinin tadı başka bir ozanda yoktur. Romanda, Batı’nın yaşam tarzına özenen bir ailenin yavaş yavaş çöküşü anlatılır.(Konu) Şairin, şiirlerinde oldukça az kullanılan sözcüklere ve deyimlere yer vermesi dikkati çeker.( Üslup ) Atasözü ve deyimlerle getirmiş.(Üslup) anlatımı Reşat Nuri bu eserinde kullanmıştır.(Üslup) daha kendine akıcı özgü Yazar, çocukluğunu bu öyküde anlatmıştır.(Konu) bir hale dil * Kendisine yapılan iyiliği takdir etmeyecek insan yoktur. Nesnel Anlatım Doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye değişmeyen, deney ve gözleme dayanan tarafsız yargılara nesnel yargı denir. Bu yargıların kullanıldığı anlatıma da nesnel anlatım denir. Nesnel yargılarda duygu ve izlenimlere yer verilmez. *Filmde olaylar küçük bir kasabada geçiyor. *Eser dört bölüm halinde sinemaya uyarlanmış. *Turizm gelirleri geçen yıla oranla yüzde 5’lik bir artış göstermiştir. *Artık bahar geldi derken birden bire hava bozmuş; damlar, sokaklar, kırlar, karla örtülmüştü. *Aruz ölçüsüyle yazılan şiirde nazım birimi dörtlüktür. *Az konuşan, doğruyu söyleyen, söylediğini tartan bir adamdı. *Dört perdede oluşan bu oyunda yazar, aile bireyleri arasındaki sorunları anlatır. *Şinasi’nin yazdığı Şair Evlenmesi, Türk edebiyatında ilk tiyatro örneğidir. * Türkiye’de ilköğretim 7 yıl önce 8 yıla çıkarıldı. * Zeytinin en çok yetiştiği bölge Ege’dir. *Söylenenleri hiç duymuyormuşçasına dalgın ve düşünceli bir tavırla işini yapmayı sürdürdü. *İçli, çok duygulu bir adamdı; konuşurken herkesi ağlatırdı. *Yeşilin açığından koyusuna değin bütün tonlarıyla bezenmiş ağaçların süslediği yamaçlardan, tepelerden geçtik. 11- Eleştiri ve Değerlendirme Bildiren Cümleler: Herhangi bir kişi, eser, olay, olgu veya konunun olumlu ve olumsuz; doğru ve yanlış; iyi ve kötü yanlarını belirten cümlelerdir. **Bu roman dönemin sosyal olaylarını aydınlatmak için bir başyapıt sayılır. (olumlu eleştiri) **Eser edebi açıdan çok başarılı. (olumlu eleştiri) **Eserin dili çok ağırdı ve okuyucunun anlaması çok zordu. (olumsuz eleştiri) * Bursa nüfus yönüyle Türkiye’nin beşinci büyük kentidir. * Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun şiir türünde yapıtı yoktur. * Nurullah Ataç bu yazısında “ve” bağlacını kullanmamıştır. * Ülkemizdeki tiyatro izleyicisi sayısında bu yıl artış oldu. * Türkiye’nin yıllık ithalatı, ihracatından fazladır. 10- Betimleme Cümleleri: Bir varlığın ya da bir manzaranın zihinde canlandırılabilecek biçimde anlatıldığı cümlelerdir. Bu cümlelerde gözlem ön plandadır. Sıfatlar bolca kullanılır. *Geniş balkonlu ve güzel manzaralı bir ev almayı düşünüyor. *Karanlık basınca tepedeki evlerde gaz lambalarının titrek ışıkları göze çarpar. **Başarılı ama tembel bir öğrencidir. (hem olumlu hem olumsuz eleştiri) Bir sanat eserinin, sanatçının ya da herhangi bir durumun iyi ya da kötü yönlerini ortaya koymaya veya özelliklerini belirlemeye değerlendirme denir. Değerlendirmeler öznel ya da nesnel nitelik gösterebilir. *Yazarın bu romanında çok etkileyici bir anlatım var. * Yazar, sürekli gerilimler yaratarak okurun ilgisini hep canlı tutuyor. * Son sergideki resimlerinde, yeşil tonları kırmızı tonlardan daha çok kullanmış. *Yazarın anlatımında bir tek düzelik ve kuruluk görülüyor. *İnsanların yalnızlaştığı günümüzde sevgiye çok muhtacız. *Aklına gelen her şeyi söyleyen insanların sonu budur işte. *Son derece sakin, sinek uçsa sesi duyulacak kadar sessiz bir odadayız. *Bu gidişle çocukların neşeyle koşup oynayacağı yeşil alan kalmayacak. *Yeşil, yumuşak çimenlerin üzerine oturmuş, göz­lerinden birbiri ardı sıra yuvarlanan gözyaşları arasından bana bakıyor. *Davranışları etkilemede iletişim araçlarının büyük etkisi vardır. *Köyün üzerini örten kara bulutlar gitmiş, yerini masmavi gökyüzüne bırakmıştı. 12-Aşamalı Durum Bildiren Cümleler: Bir olayın, durumun olumlu ya da olumsuz yönde giderek değiştiğini anlatan cümlelerdir. *Kadın, her geçen gün biraz daha kötüleşiyor. *Bu çocuğun günden güne huyu değişiyor. *Ülkemiz her geçen yıl biraz daha büyüyen ekonomisiyle gelecekte gelişmiş ülkeler seviyesine çıkacaktır. *Zavallı adam sürekli zayıflıyor, her geçen gün biraz daha küçülüyordu. *Uçak önce havalandı, sonra yavaş yavaş bulutların arasında kayboldu. *Hastamız günden güne iyiye gidiyor. *Kurşun sırtından girince, asker önce dizlerinin üzerine çöktü, sonra boylu boyunca yere yığıldı. NOT: Aşamalı durum bildiren cümlelerde “ giderek, gittikçe, git gide, her geçen gün, günden güne, vs.” gibi ifadelere sıkça rastlanır. 15-Doğrudan Anlatım: Herhangi bir konuda bir kişinin görüş ve düşünceleri hiçbir değişikliğe uğratılmadan, olduğu gibi noktası noktasına verilir. Doğrudan anlatım iki şekilde yapılır: 15.1-Tırnak içine alarak: Çiçero’nun “Bir yerde yaşam varsa orada umut da vardır.”sözü çok hoşuma gider. Fatih, yavaşça eğilerek: “Birazdan kalkalım mı?”diye fısıldadı. Bu konuda atalarımız: “Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir.”der. Deskartes’in: “Düşünüyorum öyleyse varım.”sözü çok ünlüdür. 15.2- Virgülle ayırarak: En iyi romanlar, bir bunalım döneminde yazılır, der Dostoyevski. Ben bu işin böyle yapılmasını istemedim, dedi. 13-Hayıflanma Anlamı Taşıyan Cümleler: Hayıflanma, bir olay ya da durum karşısında üzülmektir. Yapılmayan bir iş, kaçırılan bir fırsat için üzülme söz konusudur Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım. (Hayıflanma) 16-Dolaylı Anlatım: Bir kişinin sözünün söylendiği biçimde değil de, bazı değişiklikler yapılarak söylenen sözü değiştirip kendimize göre aktardığımız cümlelerdir. Ne yazık ki, hayattayken ondan yeterince faydalanamadım *Onunla bir daha konuşmayacağını söyledi. Sınava keşke biraz daha çalışsaydım *Necip Fazıl, düşünmenin ruhun kendisiyle konuşması olduğunu söylerdi. Bir de aldığı gibi getirmesini öğrense.(Yakınma) Keşke senin gibi güzel bir insanı önceden tanımış olsaydım.(Yakınma) NOT: Hayıflanma üzülmektir, yakınma ise şikâyet etmektir. 14- Yakınma Bildiren Cümleler: Bir işten, bir durumdan şikâyet etmek, sızlanma anlamı bildiren cümlelerdir. **Bir haftadır hasta yatıyorum kimse bana nasılsın, diye sormadı. **Çevreyi koruma konusunda büyükler küçüklere iyi örnek olmak yerine kötü örnek oluyor. **Kurallara uyan yok herkes bildiğini okuyor. **Boş boş geziyor hiçbir işe elini sürmüyor. **Her defasında en zor işi bana veriyor. **Başlığı ile içeriği birbirine uymayan yazılar bizi çok zorluyor. **Nice ünlü yapıtı okumamış aydınlar var. *Doktor, babama ilaçları mutlaka içmesi gerektiğini tembih etti. *Yazar, sanatçı olunabilmek için çok çalışılması gerektiğini vurguladı. *En iyi romanların bir bunalım döneminde yazılacağını söylüyor Dostoyevski. *Yazar, roman kahramanının gerçek hayatta da yaşadığını söyledi. *Annem, akşam eve erken gelmem gerektiğini tembihledi. 17-Uyarı Cümleleri: Bir konu hakkında ya da bir kişinin yanlış tutumları karşısında yapılan ikazdır. Önemli bir durum üzerine dikkati çekmekte denilebilir. *Ben ders anlatırken aranızda konuşmayın! Tren bile Toroslar’ı geçerken tünelin birinden çıkıp ötekine girer. Kış güneşinin sönük ışıkları kayboldu artık. Gece yarısına doğru, bu çetin soğuk etkisini artıracak. * İlaçları çocukların erişemeyeceği yere kaldırmalısın! *Lütfen çimlere basmayınız! * Kaş yapayım derken göz çıkarmayın sakın! O kadar çalışmasına rağmen sınavı kazanamamış. 20. Benzetme Cümleleri: *Her yemekten sonra dişlerinizi fırçalamayı unutmayın! Cümlede geçen yargıları daha belirgin hale getirmek, anlatılanı somutlamak için onu başka bir varlık ya da kavrama benzeterek anlatan cümlelerdir. 18-Eşitlik Cümleleri: Kimi cümleler, herhangi bir şeyin ortadan ya da eşit biçimde bölündüğü anlamı taşır. Bu tür yargılarda eşitlik söz konusudur. **Harçlıklarını kardeş payı yaparak birkaç gün idare ettiler. (Eşitlik Anlamı) **Bir elmayı yarı yarıya paylaşıp yediler. (Eşitlik Anlamı) Yıldızlar bir bayrak gibi süsler gökyüzünü. Toroslar, Çukurova’yı at nalı biçiminde kuşatmış bir duvardır sanki. Çukurova’dan bakılınca çelikten dev bir testere ağzını andıran tepeler, yaz kış ışıl ışıldır. **Kardeşler, mirastan paylarına düşeni alıp, sessizce ayrıldılar. (Eşitlik söz konusu değil) Pamuk ellerinden öptüm, yaşlı dedemin. **Şirketin karını hisseleri oranında paylaştılar. (Eşitlik söz konusu değil) Erkenden yağan yoğun kar, sanki beyaz bir ölümdü. Bu olaydan sonra kendimi kuş gibi hafif hissediyorum. NOT: Eşitlik cümlelerinde cümle içindeki paylaşımların aynı olması gerekir. Bülbülün güle kavuşması gibiydi iki sevgilinin buluşması. Güneş bu sabah, dalından koparılmış taptaze portakalı Bu konuyu senin kadar ben de bilirim. andırıyor. Sabahleyin birer yumurta yediler. 21. Dilek Cümleleri: Yemeği aralarında kardeş payı yaptılar. Yenişemediler, berabere kaldılar. 19. Haber Cümleleri: Bilgi ve haber verme amacındaki cümlelere “haber cümleleri” denir. Bu cümlelere dil göndergesel işlevde kullanılır. Herhangi bir konuyla ilgili tasarı, istek ve niyetin anlatıldığı cümlelerdir. Bu tür cümlelerin yüklemleri dilek kipleriyle ( Gereklilik Kipi- İstek Kipi- Şart Kipi- Emir Kipi ) çekimlenir. Doğrudan bilgi verme amacı yoktur. Öznel ifadelere sıkça rastlanır. Keşke şimdi kocaman bir külah dondurmam olsa. Bu cümlelerde yüklemler haber kipleriyle ( Görülen Geçmiş Hemen buraya gel. Zaman- Duyulan Geçmiş Zaman- Gelecek Zaman- Şimdiki Ben bu akşam tiyatroya gideyim. Zaman- Geniz Zaman ) çekimlenir. Düzenli olarak her gün dişlerimizi fırçalamalıyız. Gecenin bu saatinde nereye gidiyorsun? Kitaplara, bilgi dağarcıklarımıza, nasıl uzak durabiliriz ki? 22. Duygu Cümleleri: Not: Fiilimsilerin yüklem olduğu cümleler isim cümlesidir. Günlük hayatta bizleri az ya da çok etkileyen bazı olay ya da *Amacım buradan gitmekti. (isim cümlesi ) durumlar meydana gelebilir. Bu olayların üzerimizde *Eski bir tanıdığıydı. (isim cümlesi) bıraktığı etkileri ve izlenimleri anlatan cümleler “duygu cümleleri”dir. Yüklemi isim soylu bir kelime olup, ek-fiilin zamanlarından biri ile çekimlenmiş olan cümlelerdir. Keşke şimdi köyümde olsam. ( özlem ) Uzun bir yolculuktan sonra İncesu’daydık. Bunu yaptığına inanamıyorum. ( öfke ) Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık. O bile bu işi yapabilir. ( küçümseme ) Odasını toplamayı bir türlü 2. İsim Cümlesi: öğrenemedi gitti. ( Yakınma/şikâyet) İçinde kaybolup gittiğini sandığı bu kalabalık şehirde bir tek tanıdığı bile yoktu. Ama şimdi sevgili öğrencileri, vefalı arkadaşları, dostları var. Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları, İsim cümleleri genellikle iki unsurdan, özne ve yüklemden meydana gelir. İnsan, üç beş damla kan, ırmak, üç beş damla su. Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur; Sinem, özüm ateş ile doludur. İnsan olan vatanının kuludur. Bu topraklar ecdadımın ocağı; Evim, köyüm hep bu yerin bucağı. B) ÖĞELERİN DİZİLİŞİNE GÖRE CÜMLELER A) YÜKLEMİN TÜRÜNE GÖRE CÜMLELER 1-Fiil (Eylem)Cümlesi: Yüklemi çekimli bir fiilden kurulu cümlelere fiil cümlesi denir. Fiil cümlelerinde yüklem haber ya da dilek kiplerinden biriyle çekimlenir. *Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin (Görülen geçmiş zamanla çekimlenmiş ) *Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile (Görülen geçmiş zamanla çekimlenmiş) *Suya versin bağban gülizarı zahmet çekmesün (Emir kipi) *Artık buradan gitmeliyim (Gereklilik kipiyle çekimlenmiş) Annem dün sessizce odama girdi. Sen ilkbahara kadar, mutlaka evleneceksin! 1. Kurallı (Düz) Cümle Yüklemi sonda bulunan cümledir. Dilimizin söz dizim özelliğine göre asıl öğe sonda, yardımcı öğeler de başta bulunur. Kapalıçarşı'da birkaç istikametten düdük sesleri gelmeye başladı. Bu, çarşı bekçilerinin verdiği bir işarettir. O saatte Sahaflar Çarşısı tarafındaki büyük kapıdan içeri bir göz atmak korkunçtur. Gözlerim gözlerinde dinlenirken eriyor. Zerrelerim çözülmüş gibi sesler veriyor. Ben sıcak denize inen buzdan bir dağım. Neşemin tılsımı hâlâ o demir pençededir. Gurbet ademden kara, hasret ölümden acı. Ben ömrümü harcadım; bu yollar tükenmedi. 2. Devrik Cümle Yüklemi sonda değil, herhangi bir yerinde bulunan cümlelerdir. Görmüyor musun sana doğru geldiğini? Bendim dün gece evinizin önünden geçen. Şiirde ve günlük konuşmalarda çok kullanılır. Çok insan anlayamaz eski musikimizden 3. Eksiltili Cümle: Eksiltili cümle yüklemi söylenmemiş olan cümledir. Eksik cümle ya da bitmemiş cümle olarak da bilinir. Eksiltili cümleye yüklemi olmayan cümle denmesi doğru değildir. Bu cümlelerde yüklem vardır, ancak yüklemin söylenmesi gereksiz görüldüğü için yüklem söylenmez. Günlük konuşma dilinde eksiltili cümle çok sık kullanılır: Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden. - Geçen hafta nereye gittiniz? Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak... - Bandırma'ya... Kız beşikte, çeyiz sandıkta... (olmalı) Borç vermekle, düşman vurmakla... (tükenir) Bugün bana ise, yarın sana... (olur) Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... Bez alırsan Musul'dan, kız alırsan asilden... (al) Balı dibinden, yağı yüzünden... (al) Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın... (olandır) Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller; Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan... (alır/ etkilenir) Kaz kazla, daz dazla, kel tavuk kel horozla... (gezer/ dolaşır) Şiirlerde de eksiltili cümle örneği dizeler zaman zaman görülür: Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta, "Gözlerimde parıltısı (var) bakır bir tasın" Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... "Dışarıda kar, lapa lapa..." (yağıyor) "Hülya tepeler, hayal ağaçlar; Atasözleri de kafiye amaçlı devrik yapılabilir: Durgun suda dinlenen yamaçlar..." Gülme komşuna, gelir başına. "Ne uzun yol yürümüş hali, ne yorgunluk izi... (var)" Sakla samanı, gelir zamanı. "Yarın yine ayrılık Besle kargayı, oysun gözünü. Yine sevenler yalnız... (olacak)" "Memleketten ayrılalı beri Ünlem cümleleri de devrik olabilir. Gel buraya! Git başımdan! Ne bir bardak tavşankanı çay Ne de yayık ayranı..." (içtim) İsim cümlelerinde, ekfiilin geniş zamanında üçüncü tekildeki "-dır, -dir" eki çoğu zaman düşer. Bu ekin düştüğü örnekler eksiltili cümle değildir, böyle cümlelerde yüklem vardır. "Her mevsimi böyledir bu semtin/ Pek ilgisi yok geçen zamanla." Bu iki dizeden ikincisine eksiltili cümle denmesi doğru değildir. Birinci dize nasıl eksiltili cümle değilse, ikinci dize de eksiltili cümle değildir. Bu dizenin yüklemi "yok"(tur) sözcüğüdür. Aşağıdaki dörtlükte sonundaki "-dır, -dir" eki düşmüş birçok yüklem vardır. Dörtlükteki dizelerin hiçbiri eksiltili cümle değildir. "Panjurlu, beyaz geniş saçaklı Balkonları sarmaşıkla örtük; Bin hatıra bahçesinde saklı. Yoldan bu saat geçen de tek tük." C) ANLAMINA GÖRE CÜMLELER 1. Olumlu Cümle Fiil cümlesinde işin, oluşun yapıldığını veya olduğunu; isim cümlesinde ise sözü edilen kavramın bulunduğunu, var olduğunu, bahsedilen şekilde olduğunu bildiren cümlelerdir. Bursa bu mevsimde soğuktur. Yarın daha erken gelmelisin. Bu binanın yerinde şeftali bahçesi vardı. Yarın daha erken gelmemelisin. Buraları daha önce hiç görmemiştim. Ateşle oyun olmaz. Bursa bu mevsimde soğuk değildir. Bu binanın yerinde şeftali bahçesi yoktu. Sokakta ne araba ne de insan var. Ankara bugün hem elektriksiz hem susuz. Bazı cümleler yapı bakımından olumsuz olduğu hâlde anlamca olumlu olabilir. Çocuklarının okumasını istemiyor değildi. İstiyordu. Cezaya çarptırılanlar suçsuz değildiler. Suçluydular. Yangından korkmayan yoktur. Beni sevindiren onun iyi haberlerini almaktan başka bir şey değildi. Soru eki, olumsuz çekimlenmiş bir fiille birlikte anlamca olumlu cümle; olumlu çekimlenmiş bir fiille birlikte anlamca olumsuz cümle yapabilir: Senin ne kadar zorluğa katlandığını bilmez miyim? Bilirim. Anlattıklarına inanmaz olur muyum? İnanırım. Sen çağırırsında o gelmez mi? Gelir. Mazisi yıkık milletin atisi olur mu? Olmaz İnsanları kendine inandırmak kolay mı? Kolay değil Bu kadar eşyayı almaya para mı yeter? Yetmez. Vapur rıhtımdan kalkıp ta Marmara'ya doğru uzaklaşmaya yolcular ferahladılar. O küçücük çocuğa bu ağır işler yaptırılır mı? Yaptırılmaz. Çocukcağız Arabistan'da rahat eder. Yeşilden daha güzel renk olur mu? Olmaz. Filistin'in ücra bir kasabasına gönderiliyordu. 2. Olumsuz Cümle Fiil cümlesinde işin, oluşun yapılmadığını, yapılmayacağını veya olmadığını; isim cümlesinde ise sözü edilen kavramın bulunmadığını, var olmadığını, bahsedilen şekilde olmadığını bildiren cümlelerdir. Fiil cümleleri, olumsuzluk ekiyle ve “ne.....ne” bağlacıyla; isim cümleleri de “yok, değil” kelimeleriyle, “ne....ne” bağlacıyla ve “-sİz” olumsuzluk ekiyle kurulur. Bir cümle aynı anlamı verecek şekilde hem olumlu hem de olumsuz kullanılabilir: Uygarlığın başlıca özelliği bilime dayanması ve bilimle beslenmek zorunda olmasıdır. › Uygarlığın bilime dayanmaması ve bilimle beslenmemesi düşünülemez. 3. Soru Cümlesi 2. Birleşik Cümle İçinde soru anlamı bulunan; bir konuda bilgi edinmek, şüpheleri gidermek ve düşünceleri onaylatmak için kurulan cümlelere soru cümlesi denir. Cümlenin öğelerini bulmaya yönelik kelimeleriyle soru cümleleri yapılabilir. tüm soru Elimdekinin ne olduğunu kim söyleyecek? Özne Babası çocuğa ne getirmiş? nesne Yarın kimi göreceksiniz? nesne Ankara’ya ne zaman yerleştiniz? Zarf tüml. Burayı nasıl buldunuz? Zarf tüml. Daha sonra nereye gidecekler? Dolaylı tüml. D) YAPISINA GÖRE CÜMLELER 1. Basit Cümle İçerisinde tek yargı, tek fiil, dolayısıyla isim veya fiil cinsinden tek yüklem bulunan cümledir. Başka bir cümleye bağlanmaz, yani bağımsız bir cümledir. Tamamladığı ya da onu tamamlayan bir cümlecik yoktur. Yarın akşam maç yapacaklar. Bir temel cümle ile onun anlamını tamamlayan en az bir yan cümlecikten meydana gelen cümlelerdir. Yani yapısında birden fazla cümle bulunduran cümlelerdir. Temel cümleyle yan cümlenin bir araya geliş şekillerine göre birleşik cümleler çeşitlere ayrılır. a. Girişik Birleşik Cümle Bu tür cümlelerde yan cümlecik temel cümleciğin herhangi bir öğesi olabildiği gibi, bir öğenin parçası da olabilir. Girişik birleşik cümleler, fiilimsilerle ve çekimli fiillerle kurulur. Havaların ısınması / tatil düşkünlerini sevindirdi. Özne Çadırları çalanlar / bulunamadı. Sözde özne Evlerin ne zaman biteceğini / bilmiyoruz. Nesne Yarın / bir tanıdığa / gideceğiz. Dolaylı tüml. Babasını karşısında görünce / çok sevindi. Zarf tüml. Havalar soğuduğundan / artık dışarı çıkmıyor. Edat tüml. Ellerim takılırken / rüzgârların saçına Asıldı arabamız bir dağın yamacına, Zayıf kolları kirli tunç rengindeydi. Tekrar başını kaldırdı. Gökle denizin birleştiği dumandan çizgiye baktı. ****Bazı dil bilimcilere göre içerisinde yüklemin dışında isim-fiil, sıfat-fiil ve zarf-fiil bulunan cümleler de basit cümledir; bu kelimeler ve kelime grupları yargı bildirmezler. Rüzgâr, denizin yüzünü pürüzlendirerek küçük savaşlar yaratıyordu. Birden köşe başından, iki karayağız atın çektiği bir fayton peyda oldu. b. İç İçe Birleşik Cümle Bir temel cümleyle, herhangi bir sebeple onun içinde kullanılan bir yardımcı cümleden oluşan cümlelerdir. Yardımcı cümle de temel cümle gibi bağımsız bir cümle yapısındadır. Asıl yargı sonda bulunur. Yardımcı cümle nesne olarak kullanılabilir. Alıntı hâlindedir. Adam, / “Kartınız geçerli değil.” / demez mi? Şark için “Ölümün sırrına sahiptir.” derler. “Savaşı önce kendime karşı kazanmalıyım.” diye düşündü. Artık “Ev alma komşu al.” atasözünün hükmünün kalmadığına inanıyorum. c. İlgi Cümlesi( ki’li Birleşik Cümle) Temel cümlenin herhangi bir öğesi olan veya bir öğenin açıklayıcısı olan yan cümleciğin, bağlı bulunduğu veya açıkladığı öğeye “ki” bağlacıyla bağlanması sonucu ortaya çıkan cümleye ilgi cümlesi denir. Bu cümlelerde ki atılarak yan cümleciğin hangi öğeye bağlı olduğu görülür. “Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu, / Gökler bulutlanıyor, / rüzgâr serinliyordu.” Sarı çiçeğin saçları yolunmuş, kana bulanmıştı. Bu, asırlardan beri böyle olagelmişti, asırlarca da böyle dürüp gidecekti. Sıralı cümle ikiye ayrılır. 1) Bağımlı Sıralı Cümle Muhsin, / ki öğrencilerimizdendir, / böyle bir şey yapmaz. Dün gece, / ki oradaki son gecemizdi, / çok eğlendik. Oradaki son gecemiz olan dün gece... d. Şartlı Birleşik Cümle Bir temel cümle ve onun şartı olan bir cümleden oluşan birleşik cümlelerdir. Şart cümlesi tek başına yargı bildirmez; ana cümleyi zaman, şart, sebep ve benzetme yönlerinden tamamlar. Onun zarfı olarak kullanılır. Hava güzel olursa / yarın pikniğe gideriz. Çanakkale’yi de gezerdik, / vaktimiz olsaydı. Öğelerinden en az biri ortak olan sıralı cümlelerdir. * Yaşlı kadın buraya kadar geldi sizi sordu (özne ortak) *Beni aramış ama bulamamış (özne ve nesne ortak) *Türkiye de bu kitabı bastırmış satmıştı. (özne DT, N ortak) *Onu bana beni ona şikâyet eder. (yüklem ortak) *Yazın Antalya ya gider orada gezerdik (özne ve zarf tümleci ortak ) 2) Bağımsız Sıralı Cümle: Öğelerinden hiçbiri ortak olmayan cümlelerdir. Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun. *Evden sessizce çıktık, sokakta lambalar yanmıyordu “Havaya bakarsam hava alırım *Yağmur durmuştu, yollar çamurdan görünmüyordu Toprağa bakarsam dua alırım * O geziyordu, ben çalışıyordum Topraktan ayrılsam nerde kalırım *Deneme başka şeydir, felsefe başka şeydir. Benim sadık yârim kara topraktır.” *Otobüs her zamanki gibi yine geç geldi, biz de derse geç kaldık. Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. 3. Sıralı Cümleler Bağımsız cümlelerin, aralarındaki anlam ilgisinden dolayı virgülle veya noktalı virgülle birbiri ardına sıralanmasıyla oluşan cümleler topluluğudur. En az iki cümleden oluşur. “Yağız atlar kişnedi, / meşin kırbaç şakladı, / Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, / 4. Bağlı Cümle Aralarındaki ilgiden dolayı birbirlerine bir bağlaçla bağlanan cümlelerdir. Bağlaçlar cümle öğesi değildir. “ve, veya, ya da, da, fakat, ama, lâkin, hâlbuki, ne.....ne, meğer...” edatlarıyla birbirine bağlanan bağımsız cümleler topluluğudur. Hava bulutlu ve durduğumuz tepe rüzgârlı idi. Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...” Çocukluk günlerini hatırladı ve gözlerinde iki damla yaş belirdi. “Gök sarı, / toprak sarı, / çıplak ağaçlar sarı... Okumayı bilmiyor veya numara yapıyor. Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,” “Ne doğan güne hükmim geçer Ne hâlden anlayan bulunur.” Bu ev güzel, temiz, her şeyi yerinde bir ev; / ama / Şinasi Bey'in istediği ev değil. Onun bu sözlerinin samimî olduğuna hiç şüphe etmediler / ve / bir çocuk ruhu kadar temiz ruhundan gelen nutuklarını sessizce dinlediler. Dün resim yapmadı / da / maça gitti. Hava bulutlu ve durduğumuz tepe rüzgârlı idi. Ayakkabılarını ayağına geçirdi ve kendini sokağa attı. İstediğiniz evrakları getireceğim, fakat okuyabileceğinizi sanmıyorum. Ben saatinde gelmiştim, ama o henüz ortalıkta yoktu.. Ya okumayı bilmiyor ya numara yapıyor. ARASÖZ/ ARA CÜMLE Kendinden önceki sözlerin açıklayıcısı olarak cümlede kullanılan iki virgül ya da iki kısa çizgi arasında yazılan söz öbekleridir. Söz öbeği seklinde olursa “ arasöz”, cümle şeklinde olursa “ara cümle” denir. Arasöz ya da ara cümle her zaman açıkladığı öğeden sonra gelir. Kars’ı, bu serhat şehrini, çok sevmiştim. ( Arasöz ) Selim -ön sırada oturan- sınıfın en çalışkan öğrencisidir. ( Arasöz ) Dün Ali amcalara, eski komşumuza, gittik. ( Arasöz ) Doğup, büyüdüğü yerleri, memleketini, çok özlemişti. ( Arasöz ) Bu işi 2012 sonuna kadar bitireceklerini -inanılacak gibi değil- söylüyorlar. ( Ara cümle ) Ahmet’i, sen de hatırlayacaksın, çok uyardım. ( Ara cümle ) Bu adam, seni temin ederim, sahtekârın biridir. (Ara cümle ) Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz. ( Ara cümle ) PARAGRAFTA ANLAM Paragraf, bir düşünceyi tam olarak anlatabilmek için bir araya getirilen cümleler topluluğudur. Paragrafın bütün cümleleri aynı konuyu işler ve aynı düşünceyi açıklar ya da destekler. “Bazı yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamasını isterler.” cümlesi bir parçanın giriş cümlesi olabilir. Çünkü bu cümle bir düşüncenin devamı özelliği taşımamaktadır. Bir düşünceyi başlatan, bir konuya giriş yapan bir cümle özelliğini göstermektedir. Bu cümlede ele alınan düşünce devam ettirilebilir. Tek bir düşünce etrafında oluştuğundan kendi içinde bir bütünlük gösterir; kendinden önceki ya da sonraki paragraflara bir bağlılık göstermez. “Bence bu, kendini beğenmişliktir.” cümlesi ise giriş cümlesi özelliği taşımaz. Çünkü bu cümle, yukarıda verdiğimiz cümlenin devamı niteliğindedir. “Bence bu” Paragraf sorularının çözümünde nelere dikkat ifadesi bağlayıcı sözdür. Bu cümleyi kendinden önceki etmeliyiz? cümleye bağlamakta, onun devamı özelliğini taşıdığını 1.Önce soru okunur. göstermektedir. Bu cümlede yazar, “yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamalarını” isteyen 2.Daha sonra parça (metin) okunur. yazarların bencil olduğunu belirtmiştir. 3.Parça okunurken, önemli yerlerin altı çizilir. (Önemli yer, Bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olan cümleler: sorunun cevabı olabilecek olan yerdir) 4.Cevap bulunurken, yazıda anlatılanlar dikkate alınmalıdır. Eleştirmenlerin görüşlerine güvenmeyen sanatçının başarılı olacağına inanmıyorum. Kendi görüş ve düşüncelerimize göre hareket edilmemelidir. Türk şiirinde kullanılmış birçok ölçü vardır. 5.Doğru seçenek bulunurken yanlış seçenekler elenmelidir. Her eser, yazarından okuyucuya bir mektuptur. 6. Kesinlikle bir cümle anlaşılmadan diğer cümleye Okumayan insanlar ile hiçbir işin başarılamayacağını birçok insan kabul ediyor. geçilmemelidir. 7.Olumsuz ve altı çizili ifadeler varsa dikkat edilmelidir. 8. Kendimize göre değil paragrafa göre soruyu cevaplamalıyız. ***Dikkat edilirse bu sütundaki cümleler, kendilerinden önce başka cümlelere gerek duymadan bir paragraf başlatabilirler. Çünkü bu cümlelerde, sonraki cümlelerde ispatlanması gereken birer yargı vardır. Bağlayıcı öğe yoktur. Demek ki bu cümleler bir yazının ilk cümlesi olabilir. Bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun olmayan cümleler: PARAGRAFIN YAPISI Giriş Bölümü: *Genel bir yargı niteliğindedir. Bu bölüm bir ya da iki cümleden oluşur. *Paragrafın konusu genellikle bu cümlelerdir. *Giriş bölümü paragrafın bir çeşit özet olduğundan ana düşünce hakkında ipuçları verir. *Asla bağlaçla başlamaz. Kısa ve ilgi çekicidir. *Giriş cümlesinde kendisinden önce bir cümle daha olduğunu düşündürecek bazı zamir, sıfat ya da edatlar bulunmaz. Eleştirmenin bu görüşüne güvenmeyen sanatçı başarılı olamaz. Türk şiirinde kullanılmış bunun gibi daha birçok ölçü vardır. Özetle, her eser yazarından okuyucuya bir mektuptur. Bundan dolayı, okumayan insanlar başarılamayacağını savunuyorum. ile hiçbir iş ***Dikkat edilirse bu sütundaki cümlelerde siyah yazılan sözler bu cümleyi daha önceki cümleye bağlıyor. Demek ki bu cümlelerden önce başka cümleler var. Öyleyse bunlar bir yazının ilk cümlesi olmaya uygun değildir. Öyleyse şunu bilmemiz gerekiyor ki bir yazının ilk cümlesi olacak cümlede bundan dolayı, çünkü, ama, ancak, şöyle ki, fakat, yalnız gibi, önceki bir cümlenin habercisi, bağlayıcı sözcükler bulunmamalıdır. Aşağıdaki cümlelerde bağlayıcı öğelerin olmadığına ve bu cümlelerin bir yazının ilk cümlesi olmaya uygunluğuna dikkat ediniz. Bu bölümde yer alan düşünceler paragrafın konusuyla Sanatçılar, dış dünyadan algıladıklarını iç dünyalarıyla birleştirerek bunları eserlerine yansıtırlar. olduğu için bağlayıcı öğe dediğimiz bundan dolayı, Sözcükleri kişilerin özelliklerine göre ve titizlikle seçmeleri, ustaca kullanmaları sanatçıların üslûplarına ayrı bir özellik kazandırır. bulunduğu cümleyi bir önceki cümleye bağlayan sözler Öykülerde konu olarak genelde insan ve deniz işlenir. Sait Faik'in hikâyelerine toplumun her kesimi, her insan, her duygu konu olmuştur. Gözlem yeteneği güçlü yazarlar konu sıkıntısı çekmezler. ilgili olmalıdır, yoksa anlatımın akışı bozulur. Bu bölümde açıklama, destekleme, ispatlama esas çünkü, ama, ancak, bu görüşe göre, öyle ise gibi, göze çarpar. Örnek: Aşağıdaki örnek parçada bağlayıcı öğelere dikkat edelim. Böylece gelişme bölümünün hangi cümleyle başladığını bulalım. Sözcükler zamanla, çeşitli sebeplerle, çok değişik kavramları karşılar hale gelebiliyorlar. Sözgelimi, önceleri Sait Faik, İstanbul’un daha çok kenar mahallelerini ve adaları anlatmıştır. sırf koyun, sığır, deve gibi hayvanların topuna birden mal Yazarların eserlerinde çevrelerini anlatmaları iyidir ne var ki bu bazen aşırıya kaçıyor. servet anlamında kullanılmaktadır. Çünkü bir zamanlar Aşağıdaki cümlelerde bulunan bağlayıcı öğelere ve bu cümlelerin bir yazının ilk cümlesi olamayacağına dikkat ediniz. büyükbaş hayvanları tanıyorlardı; başka kültür çevreleriyle Sanatçılar, dış dünyadan algıladıkları bu görüntüleri iç dünyalarıyla birleştirerek eserlerine yansıtırlar. nesneleri de içine aldı. Sözcükleri kişilerin özelliklerine göre ve titizlikle seçmesi ustaca kullanması üslubuna ayrı bir özellik kazandırmıştır. Öykülerinin ana konusu insan ve denizdir. Özetleyecek olursak hayatın herhangi bir dakikası, birkaç saati öykülerine konu olabilir. Çünkü gözlem yeteneği güçlüydü ve konu sıkıntısı çekmiyordu. Sait Faik, İstanbul’un daha çok kenar mahallelerini ve adaları bunun için anlatmıştır. Ne var ki yazarların, eserlerinde çevrelerini anlatmaları bazen aşırıya kaçıyor. bölümündeki çobanlıkla geçinen dedelerimiz servet olarak yalnız bu temasa geçince, servet olarak başka nesneleri de öğrendiler. Böylece mal sözcüğü kültür değişimi sonunda öteki **Parça okunduğunda görülüyor ki ilk cümle giriş bölümünü oluşturuyor. Ana fikir bu cümleden anlaşılıyor. Daha sonraki bölümde ana fikir ispatlanıyor. Sözgelimi ifadesiyle örnek veriliyor. Çünkü ifadesiyle açıklama yapılıyor. Böylece ifadesiyle anlatılan örnek derlenip toparlanıyor. Örnek: Aşağıdaki parçayı inceleyip giriş ve gelişme bölümlerine dikkat edelim. Bugün biz insanlarımıza, kendi dillerinde, kendileri için gerekli temel bilgileri verecek olan kitapları dahi okutabilme konusunda tam bir başarısızlık içindeyiz. Basılan gazete, dergi ve kitap sayılarına baktığımızda bunun çarpıcı bir olumsuzluk olarak karşımızda durduğunu görmekte gecikmeyiz. Buna kütüphanelerden yararlanma oranlarını da ekleyebiliriz. Hatta kitapların baskı adetlerine de bir göz Gelişme Bölümü: Gelişme denirken, bu sözcük bugün daha çok, her türlü taşınabilen atabiliriz. cümleler, giriş cümlesinde İtiraf etmeliyiz ki insanlarımızın kitaplardan yararlanma oranı çok düşük. belirtilen konuyu açıklığa kavuşturur; ana düşüncenin belirginleşmesine yardımcı olur. Her biri dil ve düşünce yönünden diğer cümlelere bağlıdır. Karşılaştırma, örnekleme, tanık gösterme, benzetme... gibi yöntemlere en çok gelişme cümlelerinde rastlanır. İkiden fazla cümleden meydana gelir. **Yukarıdaki parçada ilk işarete kadar olan kısım giriş cümlesidir. Burada insanımızın kitaplardan yararlanmadığı görüşü belirtilmiştir. Sonraki bölümde yani gelişme bölümünde bu düşünceyi inandırıcı hale getirmek amacıyla deliller sıralanmış ve sonuç bölümü olan son cümlede de düşünce yinelenmiş, derli toplu bir şekilde belirtilmiştir. Örnek: Aşağıdaki parçayı inceleyip giriş ve gelişme bölümlerine dikkat ediniz. Her birine çok büyük saygı gösterdiğim bazı kitapevlerinin 80'li yıllardan itibaren değişik derecelerde yozlaştığı görüşündeyim. Bunlar önceleri bir kitapevi zincirinin parçası oldular. Kâr kaygılarıyla raflarındaki edebiyat ve şiir kitaplarının sayısını en aza indirdiler. Kaset, dergi, gezi rehberi, takvim gibi nesneler satmaya başladılar. Masraflarını kısmak için asgari ücrete razı kitap sevmez insanlar çalıştırmaya başladılar. Kitaplardan gasp ettikleri bölümlerde çay ve kahve satma girişimleriyle övünür oldular. **Okuduğunuz parçada ilk bölümde konuya giriş yapılmıştır. Biz bu cümlelerle konunun kitapevlerindeki değişim olduğunu anlıyoruz. İkinci cümleyle başlayan gelişme bölümünde ise bu değişimin nasıl olduğu anlatılıyor. Örnek: Aşağıdaki parçada da sonuca ulaşmak için nasıl bir yol izlendiğine, sondaki yargı cümlesine ulaşmak için yazarın parçaya kendi hayatından bir örnekle başladığına böylece sonuca nasıl ulaştığına dikkat edelim. Önceleri taşradan da büyük sanatçılar çıkacağını zannederdim, ilk romanımı yayımlayınca pek ses getirdi diyemem. Bir şeyi çok iyi anladım o zaman. Gerçek bir yazar olmak gerçek bir üne kavuşmak bir taşra kentinde kesinlikle mümkün değildi. Ben de kalktım İstanbul’a gittim, yani büyük kente. Evet, İstanbul büyük kenttir ve büyük kentlere özgü kurallar uygulanır orada. Hiçbir zaman, hiçbir taşra kentinde ben yazarım deyip yazar olamazsınız, kimse olamaz. ***Yazar bu parçada taşra kentlerinde büyük bir yazar olunamayacağını anlatmış. Konuya girebilmek için kendi yaşamından örnek vermiş ve anlatmak istediği sonuca bu örneğin desteğiyle ulaşmıştır. Sonuç Bölümü: ÖRNEK SORULAR Dil ve düşünce yönünden kendinden önceki cümleye bağlıdır. ÖRNEK Özele ilişkin bir yargıyla başlayan paragraflarda ana Aşağıdaki cümlelerden hangisi bir paragrafın başlangıç cümlesi olabilir? düşünceyi verebilir. Genelde kendisinden önceki düşünceleri bir sonuca bağlayan, özetleyen bir cümle niteliği taşır. Bu yüzden, özet anlamlı bağlaçlarla başlayan cümleler sonuç cümlesi olmaya daha elverişlidir. Genellikle bir cümleden ibarettir. Anlatılmak istenen düşünceyle ilgili son sözün ÖRNEK söylendiği bölümdür. Yazar paragrafta asıl anlatmak, vurgulamak istediği düşüncesini (ana düşünce) genellikle bu bölümde verir. Sözlerin toparlanması niteliğinde olduğundan kapsamlı bir yargıdır. Bu yönüyle de giriş cümlesine benzer. Toparlayıcı, özetleyici olması nedeniyle “demek ki, sonuç olarak, başlayabilir. öyleyse, A) Oysa bu sanatçının çağında daha niceleri yaşamış, ürün vermiştir. B) Kimi ise sanatın en çetin doruklarına tırmanmayı bilmiştir. C) Bir de gerçek insanlık örneği olmuş kişiler vardır. D) Bunun bir nedeni olmalı diye düşünmez misiniz? E) Geçen gün şiir kitaplarını şöyle bir karıştırdım. özetle…”gibi sözlerle 1. (I) Bu dönemde, kendi kafalarıyla düşünemeyenlerin hataları gelip halkımızın sırtında büyümeye başlamıştır. (II) Böylece, o, zamanı yaşamak isterken, zaman onu yaşamış; yani zaman içinde etkisiz kalmış; yaşadığı döneme damgasını vuramamıştır. (III) En başta, kendi kafasıyla düşünmediği için, başka kafaların etkisinde kalmıştır. (IV) Yeryüzündeki büyük sanat yapıtları, bilimsel aşamaların ürünü değildir. (V) Düşünce tarihi, iskambil kâğıdından egemenliklerle insanın yüce gücü arasındaki savaşlarla doludur. Numaralanmış cümlelerden hangisi bir paragrafın “sonuç cümlesi” olmaya diğerlerinden daha uygundur? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. ÖRNEK Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümlesi olmaya en uygundur? A) Ancak bugünkü sanat ortamına baktığımızda, sanatçıların bireyselleştiğini görüyoruz. B) Bu parçalanmışlığı yeni baştan düşünmek, parçalanmışlığı yeni baştan empati duygusuna çekmek gerekiyor. C) Geçmişi sözlü geleneğe bağlı olan ve yazmaya üşenen toplumların belgeleri her zaman yetersiz kalır. D) Yaşanmışa olan ilgi, sıradanmış gibi gözüken olayların arkasındaki anlam da fotoğrafa ışık tutuyor. E) Tarihsel bağlamda da, günün değerlerinin kavranabilmesi, geçmişte yapılan çalışmalara bağlıdır. PARAGRAFIN KONUSU Paragrafta hakkında söz söylenen düşünce, olay ya da durumlar konuyu verir. Konuyu bulmak için "Parçada neden söz ediliyor?" diye sorabiliriz. Yani üzerinde durulan neyse konu da odur. **Bazen konu soruları şiir şeklinde de karşımıza çıkabilir. Tema: Şiire hâkim olan duygu veya şiirde bahsedilen konuya tema denir. Bir paragrafı çözümlerken ilk önce konuyu doğru bir şekilde belirlemek gerekir. Çünkü konusu bilinmeyen bir paragrafın anlaşılması zordur. Konuyu bulmak için “Bu parça neden söz edilmektedir?” sorusunu sorabiliriz. Bu soruya alınan cevap, paragrafın ÖRNEK I. Onlar tarafından sevilmek istiyorsanız onlar kadar değişken olacaksınız. II. Hem çocukları olacaksınız, hem babalan. III. Ve onlar sizi hiçbir zaman tarif edemeyecek. IV. Hem dostları olacaksınız, hem düşmanları. V. İnsanla zaman arasındaki mesafe azalıyor. Yukarıdaki cümlelerden hangisi bir paragrafın ilk cümlesi olabilecek niteliktedir? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. ÖRNEK Aşağıdaki cümlelerin hangisi bir paragrafın giriş cümlesi olabilecek niteliktedir? A) Zamanlama yaşamımızın hemen her yönü için çok önemlidir. B) Onların hedef ve arzularını ortaya çıkarmanız çok önemlidir. C) Bu, kişinin zaman ve enerjisinin harika bir kullanımıdır. D) Görülebilmeleri zordur; güçlü bir hayal gücünü gerektirebilir. E) Kitabın temel mesajı sadece bunları içermiyor. konusunu oluşturur. “Aydın karşılaştığı her meseleyi yeniden irdeleyen insandır. Fikirler, üzerinde düşünülmeyince basmakalıp hâle gelir; bir nevi batıl inanç şekline girer. Aydın, başkalarından önce kendine karşı hür olan insandır. Onun için hakikat, en üstün kıymettir.” Parça neyi anlatıyor? sorusunu bu parçaya yönelttiğimizde alacağımız cevap: "Aydın"ı anlatıyor olacaktır. Peki, "Aydın"ın neyini anlatıyor? dediğimizde "Özelliklerini..." cevabını veriyoruz. Öyleyse bu parçanın konusu "aydının özellikleri"dir. “Şiir çok zor bir sanat. Öncelikle yetenek işidir şiir. Bunun yanında birikim, azim ve sabır gerektirir şiir. Sonra şairin çevresi bu sanata uygun olmalı. Sabır çok önemli. Yazacak beğenmeyecek, yazacak eleştirilecek. Gece yok, gündüz yok. Yerine göre sosyal yaşamdan soyutlanacak, evine kapanacak. İlhamını başarılı bir biçim, dil ve anlatımla ortaya koyacak. Yerine göre saatlerce çalışacak ama bazen bir dörtlük bazen bir dize yazacak.” Bu parçaya sorduğumuz “Bu parçada neyden söz edilmektedir?” sorusunu sorduğumuzda “şiirin zor yazıldığından” cevabını alıyoruz. Çünkü parçanın ilk cümlesinde konuya giriş yapılmış, şiirin zor bir sanat olduğu düşüncesi verildikten sonra bu düşünce açılarak daha anlaşılır hâle getirilmiştir. Azim, sabır istemesi, şairin gecesinin gündüzünün olmaması vs. “Yıllar sonra çocukluğumu ve ilk gençliğimi yaşadığım kasabaya gittim. Çocukluğumun en güzel günlerinin geçtiği bu güzelim yeri neredeyse tanıyamadım. Evimizin yerinde yeller esiyor; koşup oynadığım sokakların hiçbiri yok. Okuduğum okullar yok olmuş; bina yerinde dursa bile adı ve işlevi değişmiş. Mahallenin küçük, güzel ahşap mescidine garip bir minare eklenmiş. Gece gündüz şırıl şırıl akan kitabeli, güzelim çeşmeyi yıkıp yerine çirkin bir şey yapmışlar. İnanın, kendimi zaman zaman geçmişi olmayan biri gibi hissediyorum.” Bu parçaya sorduğumuz “Bu parçada neyden söz edilmektedir?”sorusuna “Çocukluğunun geçtiği kasabanın tanınmaz hâle gelmesinden” cevabını alıyoruz. Yazar, parçada çocukluk döneminin geçtiği kasabada başta evleri olmak üzere oynadığı sokakların, okuduğu okulun, tarihi çeşmenin kaybolup gitmesinden; bazı mekânların isimlerinin ve işlevlerinin değişmesinden söz etmektedir. Yazar, yıllar içinde kasabada yaşanan olumsuz değişimi anlatmaktadır. ÖRNEK SORU 1 Çocukları bizden oldukları için severiz. Etlerine etimiz, kemiklerine kemiğimiz karışmıştır; ama bizim dünyaya getirdiğimiz daha başka şeyler de var ki, hiç de çocuklarımızdan aşağı kalmaz. Ruhumuzun, kafamızın, bilgimizin doğurduğu çocuklar da diğerleri kadar değerli ve önemlidir. Biri diğerine değil, ikisi de bir arada öncelikli olmalıdır. Anası ya da babası olduğumuz çocukların değerleri bizden çok kendilerinindir; bize sadece onuru, sevinci düşer. Oysa kısaca kafamızın yarattığı çocukların bütün güzellikleri, bütün incelikleri, bütün olgunlukları bizimdir. Öyleyse birine, değerli olsunlar sevinelim diye; diğerine de bizi ruhen doyursun, tümüyle kendimizin olsun diye sahip olalım. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) İnsanoğlu için çocukları, sahip olabileceği en değerli varlıklardır. B) Eser sahibi olmak, çocuk sahibi olmak kadar önemsenmelidir. C) Çocuklarımızın sahip olduğu değerler onlara aittir. D) Çocuklarımızla onur duyar, başarılarının sevincini NOT: tadarız. "Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir?" E) Eser sahibi olmaya harcanan emek, çocuk yetiştirmeye "Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?" "Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden yakınılmaktadır?" gibi sorular konuyu sorar. yoğunlaştırılmalıdır. ÖRNEK SORU 2 Ozan kendine özgü bir dil aramaz, kendine özgü bir dili olmalıdır. Ozanın dili, kişiliği demektir. Kişilik nasıl aranmakla bulunmazsa, şiir dili de özentiyle bulunamaz. Ozan, dilini aştıkça dilini bulur; kişiliğini aştıkça kişiliğini bulur. Bu paragrafta asıl vurgulamak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Kişiliğini zenginleştirmek isteyen ozan, daha çok yazmalıdır. B) Ozanın kendi kişiliği gibi, özgün bir dili olmalıdır. C) Bir ozan, kendine özgü bir dil yakalayabilmek için, daha büyük ozanlara benzemeye çalışmalıdır. D) Bir ozanın ilk görevi, kendine özgü bir dil ve söyleyişi öncelikle gerçekleştirmektir. E) Ozan olmak isteyen herkesin her şeyden önce güçlü bir dile ihtiyacı vardır. ÖRNEK SORU 3 İnsan düşünür, aklını kullanarak düşüncelerini harekete geçirir. Hareket halinde olmayan düşünceler donar kalır. Bu durumda da düşünebilme çerçevesi daralır, sığlaşır. Böylece bir insandan çok boyutlu düşünebilmesi, sağlıklı karar alması beklenemez. Yukarıdaki paragrafta, aşağıdaki konulardan hangisi üzerinde durulmaktadır? a) Düşünceleri durağanlıktan kurtarma b) İnsanlar arası düşünce farklılığı c) İnsanın aklını kullanmamasının sonuçları d) Düşüncenin hareket halinde olması e) Aklın düşünceler üzerindeki işlevi PARAGRAFIN ANA FİKRİ Paragrafta savunulan, kabul ettirilmek istenen düşünce, varılmak istenen amaç, ana düşüncedir. “Yazarın amacı ne, bize neyi öğütlemek istiyor?” sorularının yanıtı ana düşünceyi verir. Ana fikir cümlesi öznel bakış açılarını yansıtamaz. Parçada olaylara ve kavramlara olumlu bir bakış varsa, ana fikir cümlesinde olumsuz bir bakış açısı dillendirilmez. ÖRNEK "Sanat eseri hiçbir fikri yaymaz demek mi istiyo­rum? Hayır, öyle şey olmaz. Her eser, ister iste­mez bir insanın, bir toplumun düşüncelerini bildirir. Hatta sadece güzellik kaygısıyla yazılmış olanlar bile bir dünya görüşünden haber verir. Her şiirde, her romanda yazanın da, yazıldığı çevrenin, zamanın da eğilimlerini, nelere inan­dığını görebiliriz. Ama bu isteyerek olmaz. Sanatçı, yalnız güzellik yaratmak için çalışır. O, içinden gelen sesi duyar, onun için eser verir, kimseyi aydınlatsın, bir faydası olsun diye değil." (Nurullah ATAÇ) Bu parçada yazar her sanat eserinde bir düşüncenin, görüşün bulunacağını, ama sanat eserinin amacının bir fikrin savunuculuğunu yapmak olmadığını anlatıyor. Bu parçanın konusu "sanat eserinde düşüncenin yeri" olabilir. Bu ifade "sanat eseri ve düşünce" biçimine getirilerek paragrafın başlığı da olabilir. Parçanın Ana fikri: Her sanat eserinde bir düşünce vardır; Ana düşünce, yazının bütününe sindirebileceği gibi paragrafın son cümlelerinde de yer alabilir. Bazı paragraflarda da ana düşünce ilk cümlelerde verilip örneklerle açıklama, kanıtlama yoluna gidilir. ancak sanatçının amacı bir düşünceyi yaymak değildir. Ana düşünce özlü ve açık bir yargı cümlesi olur. "Nedir kişiyi sanat eylemine iten? Hangi etken ya da etkenlerdir? Sanatçının kişiliğine göre, yaşadığı çağa göre değişebilir sanat yapma eyleminin nedenleri. Örneğin bir sanatçı çıkıp, ben diyebilir yaşadığım toplumun, yaşadığım çağın tarihini yazmak, günümü saptamak istiyorum. Bir başka sanatçıya göre ağırlığını duyduğu sorunlardan kurtulmak, bir boşalımdır yazmak ya da çizmek. Bakarsınız bir kişi de çıkar, benim sanatsal eylemimin nedeni kişiliğimi tanımak adınadır; kendimi biçimsel bir yapıda sınırlamam gerekli der. Ben yazdıkça, çizdikçe düşünebiliyorum, duyabiliyorum diyenler de olabilir, yaratmanın nedeni sadece içgüdüseldir diyenler de." Bir yazının ya da paragrafın ana fikri olabilecek cümlelerin birtakım özellikleri vardır: Ana düşünce cümleleri kesin yargı, sonuç bildirir. Bir sonuç bildirmeyen cümleler ana düşünce olamaz. "Okumanın söz dağarcığına katkısı" sözü ana fikir olamaz. Böyle bir konuda "Söz dağarcığının genişlemesinde okumanın önemi büyüktür." cümlesi ana fikir olabilir. Ana fikir yazarın bakış açısını yansıtmalıdır; bizim bakış açımızı ya da bir başkasının bakışını değil. Ana fikir kapsamlı olmak zorundadır; bir parçada ya da paragrafta anlatılanların bir bölümünü değil, bütün paragrafı kapsamalı, içermelidir. Paragrafta anlatılanların bir bölümünü içeren yargılar ana fikir olamaz. Ana fikir yazıdaki bakış açısıyla uyumlu olmalıdır. Verilen parçada bir saptama, tespit varsa ana fikir de bu yönde olmalıdır. Verilen parçada bir öğüt, öneri söz konusu ise, ana fikir cümlesinde bir saptama olamaz. Verilen parçada geçen örnekler ve ayrıntılar ana fikir olmaz. ÖRNEK (Sabahattin Kudret AKSAL) Bu parçada insanların niçin sanata yöneldikleri, neden sa­nat eseri verme gereksinimi duydukları üzerinde duruluyor. Sanatçıların eser verme gerekçeleri ile ilgili birbirinden çok farklı örnekler sıralanıyor. Bu parçaya bir başlık bulmak gerekirse "Sanatçılar Niçin Eser Verir?" sözü parçanın başlığı olabilir. Bu söz aynı zamanda bu parçanın konusunu da ortaya koyar. Parçanın Ana fikri: "Sanatçılar birbirinden farklı nedenle sanata ve eser vermeye yönelirler. ÖRNEK ÖRNEK SORU 1 "Romanın hiçbir genel kuralı, belli hiçbir tekniği yoktur. Türlü biçimlerinin amaçlarında da birlik yoktur; hem de denilebilir ki kaynağı ve doğası bunların olmasına engeldir. O, tarihin, destanın, felsefenin, şiirin, bilimin, masalın bir mirasyedisidir. İstekleri günden güne artan, sınırları günden güne genişleyen ve her yeni deha ile kendine bir kıta, bir dünya, bir bilim daha bulan romanı bütün kapsamıyla anlatan bir tanım bulmak güç değil, olanaksızdır. "Roman şudur, oysa bu değildir." yollu tanımların hiçbiri onu anlatmaya yetmez. Çünkü daima böyle belirlenen sınırların dışında kalan birçok değerli eserler, bu sözlerin yeter bir kapsamı olmadığını gösterecektir. Roman, uzunluğu kısalığı bakımından da hiçbir kurala bağlı değildir." İnsanı insana anlatmak, başlıca kaygısıdır sanatın. Çağlar boyunca, sözle olsun, renkle, ezgiyle olsun, tüm sanat ürünleriyle insanın iç ve dış evreni yansıtılmak istenmiştir. Duygular, tutkular, düşler, düşünceler değişik biçimler içinde ele alınmış, işlenmiştir. İşleyiş, ele alış biçimleri sanatçıdan sanatçıya, çağdan çağa değişse de amaç aynı kalmıştır: İnsanı insana anlatmak... Bir bakıma sanatın işlevindeki soyluluk da bu amaçtan doğar. Yaşamın tatlanması, çirkinliklerden arınması, insanın insanı anlamasına bağlı değil midir? Mutsuzluklar, uyumsuzluklar hep insanın insanı anlamamasından kaynaklanmaz mı? (Abdülhak Şinasi HİSAR) Parçada romandan, daha doğrusu romanın ne olmadığından söz ediliyor? Bu parçaya bir başlık bulmak gerekseydi herhalde "Roman Nedir?" başlığı uygun düşerdi. Parçanın konusu "Romanın belirli kurallara bağlanamayacağı"dır. Parçaya göre, romanla ilgili çizilecek her sınır yetersiz kalacaktır. Ana fikir cümlesinin de roman konusunda kurallar konulamayacağı ile ilgili olması gerekir. Parçanın Ana fikri: Romanın ne olduğunu belirleyen kesin kurallar ortaya koymak mümkün değildir. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Duygu ve düşüncelerin anlatımı çeşitli sanat dallarına göre farklılık gösterir. B) Sanat ürünleri, bireylerin birbirine yakınlaşmasını, yaşamın güzelliklerini sezmesini ve algılamasını sağlar. C) Sanatın etki gücü, her şeyden önce yaşamı olduğu gibi yansıtmasından ileri gelir. D) Sanatsal yaratıların yaygınlaşıp gelişmesiyle yaşam koşulları arasında sıkı bir etkileşim vardır. E) Aynı konuyu işleyen iki sanatçının konuya bakış açıları, konuyu işleyiş yöntemleri birbirinden farklı özellikler gösterebilir ÖRNEK İnsan nelerden huzur duyduğunu bazen bilemiyor. Güneşli bir günde çay kaşığının şıngırtısı çok kişinin dikkatini bile çekmemiştir. Mutluluğu hep büyük şeylerde aramak, bizi, farkında olmadan karamsarlığa İtiyor. Bir kuşun ötüşü, bir kedinin miyavlayışı bile hayatın güzelliğini gösterir. Mutlu olmak için, var olanları değerlendirmek; olumsuzlukları lehimize çevirmek gerekir. ÖRNEK SORU 2 Tiyatrolarda bayağı oyunlar oynanıyor. Sebebini sorduğumuzda, yetkililer halkın sözcüsü olduklarını, halkın ihtiyaç duyduğu oyunlar oynadıklarını iddia ediyorlar. Oysa tiyatronun görevi halkı avutmak değil, sanat eserlerini halka tanıtmaktır. Özellikle, devletin desteklediği şehir tiyatrolarının görevi budur. Devlet tiyatrolarının seyirciyi Bu paragrafın ana fikri “Hayatın her anı insanı mutlu edecek kadar güzeldir.” olmalıdır. çoğaltarak para kazanma amacı olamaz. Avrupa'da kâra geçen kültür tiyatroları şüpheyle karşılanmaktadır. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Avrupa'da tiyatroculuğun çıkar amacıyla yapılmadığı B) Tiyatroların seyircinin isteğine uyarak kötü oyunlar sahnelemelerinin doğru olmadığı C) Tiyatroların tek amacının seyirci sayısını artırmak olduğu, D) Tiyatrolarda, sanat değeri olan oyunların sahnelenemediği, E) Halkın sanat değeri yüksek oyunları izlemekten hoşlanmadığı, ÖRNEK SORU 3 İyi bir şair dünyayı kavrayıp özümseyecek bir kültür birikimine sahip olmalıdır. Edebiyatı iyi bilmek iyi şair olmaya yetmez. Sadece edebiyat bilgisiyle şiir yazılacak olsa en güzel şiirleri edebiyat öğretmenlerinin yazması gerekirdi. Tevfik Fikret, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Behçet Necatigil gibi az sayıdaki örnekleri saymazsak genellikle kötü şiirlere imza atmıştır edebiyat öğretmenleri. Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir? A) En güzel şiirleri yazan şairler dünyayı anlayarak özümseyen şairlerdir. B) Edebiyat öğretmenleri sadece edebiyat bilgisine sahip oldukları için kötü şiir azarlar. C) Edebiyat bilgisinin yanında dünyayı kavrayacak kültür birikimine sahip olan şairler iyi şair olabilir. D) Tevfik Fikret, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler edebiyat öğretmeni oldukları halde iyi şairlerdir. E) İyi şiir yazabilen şairler yeteneğiyle bilgisini bir araya getirebilen şairlerdir. ÖRNEK SORU 4 Şairler kalabalıklar arasında yalnız insanlardır. Okyanusun ortasındaki küçük adacıklara benzerler. Çok acı çekerler. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir haksızlık, bir kıyım onları derinden yaralar. Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır? A) Şairler olaylar karşısında duyarlık gösteren yalnız insanlardır. B) Şairler kalabalıklar arasında yalnız yaşamak isteyen insanlardır. C) Şairler şiirlerinde dünyada meydana gelen kötü olaylar karşısında duydukları üzüntüyü dile getirirler. D) Şairler insanların arasında kendilerini yalnız hissettikleri için acı çekerler. E) Dünyada meydana gelen üzücü olaylar en çok şairleri etkiler. DÜŞÜNCENİN AKIŞINI BOZAN CÜMLE Her paragrafta bir konu işlenir. Farklı düşünceler ya da düşüncenin farklı bir yönü, farklı paragraflarda ele alınır. Akışı bozan cümlelerle ilgili sorularda paragrafın anlam bütünlüğüne uymayan, paragrafta işlenen düşüncelerin dışında bir düşünceye yer verilir. Paragrafta işlenen düşünce bütünlüğüne uymayan bu cümleler düşüncenin akışını bozar. Örnek: Aşağıdaki parçada bütün cümlelerin konularının ortak olup olmadığını inceleyelim. (I) Dünya onu anlatan kitaplardan, dergilerden, yazılardan çok daha hızlı bir biçimde yol alıyor. (II) Hayat şartlarının değişmesi bizi yer yer zorda bırakıyor. (III) Ne yazarsak yazalım, ne anlatırsak anlatalım dünya gene bizim önümüzde. (IV) Onun şaşırtıcı hızına değişimine kalem uydurmak mümkün değil. (V) Her gün bir öncekinden daha fazla sürprizlerle dolu olarak gelip kuruluyor kâğıtlarımıza, ekranlarımıza, perdelerimize, gözlerimize. Okuduğunuz parçada II. cümlenin haricindeki cümlelerin konusu dünyadaki değişim iken II. cümlenin konusu hayat şartlarındaki değişimdir. Demek anlatanın akışını bozan cümle II. cümle olmalıdır. Örnek: Aşağıdaki parçanın anlatımındaki akış bozukluğu da fikir farklılığından doğmuştur. Dikkatlice okuyup, anlatımın akışını bozan cümleyi bulmaya çalışalım. (I) Faust efsanesi, ortaya çıktığı günden bu yana sayısız yazınsal müzikal ve görsel sanat yapıtının konusunu oluşturmuştur. (II) Goethe bunun en çok bilinen örneğini yazınsal alanda vermiştir. (III) Konunun opera türüne uygunluğu nedeniyle birçok değerli müzik adamı bu konuyu işleyen yapıt ortaya koymuştur. (IV) Ünlü efsane nedense görsel sanatlarda pek rağbet görmemiştir. (V) Özellikle Alman Edebiyatını şöyle bir karıştırırsanız Faust adında onlarca farklı yapıtla karşılaşırsınız. Okuduğunuz parçada IV. cümlenin dışındaki cümlelerin anlattığı fikir Faust efsanesinin sayısız yazınsal müzikal ve görsel sanat yapıtına konu olduğudur. IV. cümledeki fikir ise Faust efsanesinin görsel sanatlara konu olmadığıdır. Bu iki fikir çelişmektedir. Parçanın genelindeki fikir esas olduğuna göre IV. cümledeki fikir akışı bozuyor diyoruz ve bu cümleyi, anlatımın akışını bozan cümle olarak adlandırıyoruz. ÖRNEK SORU-3- ÖRNEK SORU-1(I) Güncel olaylarımız, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, arzularımız kısaca yaşantımızın tümü, karikatür sanatı ile bizlere yansımaktadır. (II) Karikatür, kimi zaman gülmece ile, kimi zaman da düşünsel, çizgisel eleştiri olarak çıkmaktadır karşımıza. (III) Karikatürist, son yapıtında düşünce üretme, özgür düşünceye, daha güzeli ve doğruyu aramaya önem vermiştir. (IV) Karikatür genelde bir gülmece sanatı olarak bilinir fakat bunun yanında düşündürür de. (V) Toplumdaki her türlü olayı, davranışları mizahi yolla anlatır, eleştirir ve toplumu yönlendirir. (VI) Aynı zamanda evrensel bir dil olma özelliğine de sahiptir karikatür. (I) Dış dünyaya yönelik tutumumuz, geçmişimize, niteliklerimize, inançlarımıza ve kendimiz hakkında neler hissettiğimize bağlıdır. (II) Bencil bir tutumumuz varsa insanlara büyük bir olasılıkla şüpheyle bakarız. (III) Kişisel gelişimimizde ilerledikçe kişisel gelişim gösteren insanları yaşamımıza çekeriz. (IV) Cömert bir tutuma sahipsek güven duymaya daha yatkın oluruz. (V) Kendimize karşı dürüstsek ve insanlara adil davranırsak, onlara bizi her an aldatabilecek kişiler gözüyle bakmayız. Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın akışını bozmaktadır? Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. düşüncenin akışını bozmaktadır? ÖRNEK SORU-4A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI. (I) Bir yazarın sanat yaşamını iki ayrı aşamada incelemek gerek sanırım. (II) ilk dönem bütün duyguların alabildiğine ÖRNEK SORU-2(I) Kişiliğimiz iletişim içinde olduğumuz insanlarınkinden farklıdır. (II) Hepimiz dünyayı bir miktar farklı algılarız. (III) Aynı olayı gören iki kişiye ne gördüklerini sorarak bunu doğrulayabiliriz. (IV) Hepimizin baskın bir gereksinimi vardır. (V) İnsanların farklı kişiliklere sahip başıboş ve özgür olduğu çocukluk ve ilk gençlik yıllarıdır. (İli) Gözlemleri ona yaşamın katı yüzünü gösterir. (IV) Bu yıllarda, duygusallığı, düşçülüğü ve içe dönüklüğüyle yaşıtlarından çok farklı bir yapıdadır yazar. (V) Henüz tam gelişmemiş sağlam bir kişiliğin denetiminde olmayan bu farklı yapı her şeyden kolayca etkilenir. olduğu düşüncesi uzun yıllar önce Cari Jung tarafından ileri sürülmüştür. (VI) Bir insanın kişiliğini ve gereksinimini anlayamadıkça o insanla karşılıklı tatmin edici bir ilişki kurmanız mümkün değildir. akışını bozmaktadır? B) III. C) IV. D) V. E) VI. parçada anlatımın A) I. Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın A) II. Bu numaralanmış cümlelerden akışını B) II. C) III. hangisi bozmaktadır? D) IV. E) V. PARAGRAF ÇEŞİTLERİ Günlük yaşamda duygu, düşünce ve gözlemlerimizi genellikle sözlü veya yazılı olarak ifade ederiz. Bir metinde bir düşüncenin geliştirildiği her bir bölüm paragraf olarak isimlendirilir. ÖRNEK Koca Ali en kalın, en katı demirleri mısır yaprağı gibi incelten, kâğıt gibi yumuşatan sanatını kimseden öğrenmemiş, kendi kendine bulmuştu. Daha on iki yaşındayken, sert bir beylerbeyi olan babasının başı Ele alınan konu, duygusal ya da düşünsel bir niteliğe sahip olabilir. Bu nedenle bir paragrafta bireyler arası ilişkiler, toplumsal sorunlar, sanat, edebiyat, bilimsel gelişmeler, sevgi, ayrılık, özlem vb. konular işlenebilir. Paragraflarda konuların farklı biçimlerde ele alınması, farklı paragraf türlerini ortaya çıkarmıştır. Örneğin bilimsel bir metin düşünce paragraflarıyla yazılırken anlatmaya bağlı metinler olay paragraflarıyla yazılır. Paragraf çeşitleri genel olarak şunlardır: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. vurulmuş, öksüz kalmıştı. Amcası çok zengindi. Gösterişe düşkün bir vezirdi. Onu yanına aldı. Okutmak istedi. Belki devlet katında yetiştirecek, büyük görevlere çıkaracaktı. Ama Ali’nin yaratılışında başkasına gönül borcu olmak gibi bir sızlanmaya yer yoktu. ‘Ben kimseye eyvallah etmeyeceğim.” dedi. Bir gece amcasının konağından kaçtı. Başıboş bir adsız gibi dağlar, tepeler, dereler aştı. Adını bilmediği ülkelerde dolaştı. Sonunda Erzurum’da yaşlı bir Olay Paragrafı Tahlil (Çözümleme) Paragrafı Düşünce Paragrafı Açıklama Paragrafı Tartışma Paragrafı Düşsel (Fantastik) Paragraf Mizahi Paragraf Betimleme (Tasvir) Paragrafı demircinin yanına girdi. Otuz yaşına kadar Anadolu’da uğramadığı kent kalmadı. Kimseye boyun eğmedi. Gönül borcu olmadı. Ekmeğini taştan çıkardı. Ömer Seyfettin’in “Diyet” hikâyesinden alınan bu paragrafta yazar, hikâyenin başkahramanı Koca Ali’nin özelliklerini ve Anadolu’ya gidişini anlatmıştır. Yazar, hikâyenin bu bölümünde, kahramanın kimseye boyun eğmeyen, ekmeğini taştan çıkaran biri olduğunu söyleyerek onu yüceltmiştir. 1. Olay Paragrafı Ardından da Koca Ali’nin kimseye muhtaç olmamak için Yaşanmış ya da tasarlanmış bir olayı yer, zaman ve kişi pek ülke dolaştıktan sonra Erzurum’da yaşlı bir demircinin öğelerine yanında çalışmaya başladığını ifade etmiştir. bağlı olarak anlatan paragraflara olay paragrafı denir. Bu paragraflarda uzun ya da kısa bir zaman dilimini ÖRNEK içeren bir olay ele alınabilir. Olay paragrafının kimi zaman amacı bir düşünceyi Sınavların yapıldığı okul, karşı yöne düşüyordu. Yeniden vurgulamak, kimi zaman yaşamdan bir kareyi göz önüne geçtiler caddeyi, ürke ürke. Ara sokaktan yürüdüler. Yüksek sermek, kimi zaman bir duruma dikkat çekme olabilir. bir duvarın yanındaki kapıda durdular. Okulun öğrenci giriş Bu paragraf türünün temel özelliği anlatımın bir olay kapısıydı bu. İçerden uğultular geliyordu. Yağmur, taş çevresinde örgütlenmesidir. duvarların arasından çıkan aykırı yeşillikleri parlatmıştı. Olay paragrafında hareket ve olaylar her zaman ön "Bizden de erken gelenler olmuş. Geç meç kalmış plandadır. olmayalım?" Hademe giyimli bir kadın, onlara doğru Sözü edilen olay, belli bir zaman diliminde, belli bir yürüdü taşlı yoldan. Bezgin, alışık bakışlarıyla anne, kızın mekânda ve belli kişiler etrafında geçer. üstünden dışarı bir şeye bakıyordu. Anne, saygılı sordu: Yazarın anlatımında bu tür paragrafı tercih etmesinin "Geciktik mi acaba? Çocukların çoğu gelmiş." Hademe temel nedeni okuru, olayın içine çekmek ve onu olayın kadın ilgisiz, şöyle dedi: "Parasız yatılı imtihanlarının içinde yaşatmak istemesidir. çocukları hep erken gelir. Hiç gecikmezler." Yazar, paragrafta ele aldığı olayı kahraman ya da gözlemci bakış açısıyla anlatır. Öykü, roman gibi anlatmaya bağlı metin türlerinin anlatımında olay paragrafından yararlanılır. 2.Tahlil (Çözümleme) Paragrafı 3.Düşünce Paragrafı Genellikle hikâye ve roman kahramanlarının iç dünyalarını, onların psikolojik yönlerini anlatan ya da bir düşünceyi çözümleme yoluyla inceleyen paragraflara tahlil paragrafı denir. Tahlil paragrafında bir eser, bir konu veya bir kişi parçalara ayrılarak incelenir. Bu paragraf türünden, genellikle roman ve hikâye kahramanlarını iç dünyalarıyla okurlara tanıtmak için yararlanılır. Tahlil paragrafında yazar, kahramanların iç dünyalarını, psikolojik durumlarını, üzüntülerini, sevinçlerini, umutlarını vb. yorumunu katarak anlatır. Bir fikrin inandırıcı şekilde ortaya konduğu paragraflara düşünce paragrafı denir. Bu tür paragraflarda ilk olarak bir düşünce verilir. Daha sonra bu düşünceye ilişkin nedenler, kanıtlar, örnekler mantıksal bir sıralanışla belirtilir. Bilgi vermek amacıyla oluşturulan düşünce paragraflarında nesnellik ağır basar. Bu nedenle de düşünceler kanıtlardan, örneklemelerden, tanıklardan, karşılaştırmalardan vb. yararlanılarak ortaya konur. Düşünce ağırlıklı olması nedeniyle bu tür paragraflarda mecazlı ifadelere ve söz sanatlarına pek yer verilmez; dil ÖRNEK göndergesel işleviyle kullanılır. “Evet, her şey çürüyor, demek biz de çürüyeceğiz.” diye Düşünceler nesnel bir tutum ve anlaşılır bir dille anlatılır. düşündü. Demek ki kendisi de çürüyecekti. Böyle hiçbir Düşünce paragrafları daha çok, bilimsel içerikli metinler saadet görmeden, daha henüz beklerken, hayatını nasıl ile makale, sohbet, fıkra eleştiri gibi yazı türlerinde gaflet içinde geçirmiş olduğunu anladıktan sonra artık kullanılır. hiçbir şey yapma imkânı kalmağını görerek çürüyüp gitmek ona pek insafsız, pek acı geliyordu. Saadetten mahrum olmak, daha gençliğinin baharında iken hayatının elinden uçup gitmesi bu delikanlıya çok ağır geliyordu.” Bu tahlil paragrafında yazar, roman kahramanı gencin, mutluluğu yakalayamadan dünyadan göçüp gideceğine ilişkin üzüntülerini, korkularını yansıtmıştır. ÖRNEK Sanki herkesin bütün işleri yolunda ve bütün dilekleri gerçekleşiyordur da bir onun işleri bozuktur, bir onun istekleri gerçekleşmiyordur. Kızgındır, ağlamak, haykırmak, isyan etmek çözüm değildir ki içindeki sıkıntıdan kurtulmak için yapmak istediği tüm şeyler, birilerinin onu akıl hastası olarak addetmesinden başka bir işe de yaramayacaktır; bilir bunu, bilir ve derin bir nefes alıp herhangi biri, sorunsuz, tanıdık biri olmaya çalışır yeniden. Evine gelir sonra odasına saklanır belki kaçmak için her gün gördüklerinden ve dünya yeniden başına yıkılır yalnız kaldığında. ÖRNEK Toplum olarak güzellik duygumuzu, estetik hazlarımızdan pek çoğunu kaybettik. Güzellikleri kaybede kaybede çirkinlikleri normal karşılayan bir toplum hâline geldik. Daha beteri iki asırdan beri doğru dürüst bir güzellik ortaya koyamadığımızı söyleyince eleştiriliyorum. Oysa yaptığımız estetikten yoksun inşa edilen anıtlar, köprüler, çeşitli yapılar güzellik duygumuzu yitirdiğimizi anlatmaya yetiyor. Tıpkı işitme engelli birinin çevresindeki şamatayı duymaması gibi… Paragrafın giriş cümlesinde yazar, güzellik duygumuzu yitirdiğimizi belirtmiştir. Ardından da bu cümlede ileri sürdüğü düşüncenin doğruluğunu örneklerden yararlanarak kanıtlama yoluna girmiştir. ÖRNEK Yazar, okuruna söyleyeceği bir sözü, ileteceği bir mesajı olan insandır. Okur, yazar açısından hem bitmez tükenmez bir konu kaynağı hem de yaşamına yön vermek, renk katmak istediği bir topluluktur. Yazar, okuruna yerine göre bilgi, yeni bir görüş aktarır; yerine göre de yaşanmış olayları başka bir açıdan seyrettirir, yani yaşam deneyleri sunar. Yazar, okurunu insanlık sürecinde her yönden eğitme ve bilinçlendirme çabasındadır. Kendisinin ve yapıtının da ancak okurun ilgisiyle geçerli ve gerçek olabileceğini bilir. Bilir ki kendisini okursuz yapamayacak, okuru da yazarsız. 4.Açıklama Paragrafı Bir konunun ya da bir sorunun açıklandığı, öğretici yönü ağır basan paragraflara açıklama paragrafı denir. Açıklama paragrafında, bir konu hakkında bilgisi olmayanları bilgilendirme, konuyla ilgili bilinmeyenleri açıklığa kavuşturma söz konusudur. Bu paragraf türünde bilgi verme ve öğreticilik ağır bastığından; dil göndergesel işlevde kullanılır. Yazar anlatımını nesnel bir tutumla yapar ve işin içine duygularını karıştırmaz. Ele alınan konuya göre terim ve bilimsel kavramlardan yararlanır. ÖRNEK Şinasi, Tanzimat Döneminin en önemli şair ve yazarlarından biridir. Agâh Efendi ile birlikte ülkemizin ilk özel gazetesi Tercüman-ı Ahval’i, ardından tek başına Tasvir-i Efkâr gazetesini çıkarmıştır. Fransızcadan ilk şiir çevirilerini yapmış, ilk yerli oyunumuz Şair Evlenmesi’ni yazmıştır. Sanatçı, edebiyatımızda ilk makaleyi yazmış, nesirde bağfiillerle uzayıp giden cümleyi süsten kurtarıp düşünceyi ve anlaşılmayı ön plana almıştır. Bu paragrafta ise Tanzimat Döneminin ünlü sanatçılarında Şinasi hakkında bilgi verilmiştir. Parçada, sanatçının çıkardığı gazetelerden, eserlerinden, nesir alanına yaptığı katkılardan söz edilmiştir. Sanatçıyla ilgili açıklamalar nesnel bir tutumla ortaya konmuştur. ÖRNEK Açıklama paragrafı daha çok, ansiklopedilerde, ders kitaplarında, edebiyat, ahlak felsefe vb. konularda yazılan kitaplarda kullanılır. Bir atasözü açıklanırken veya bir şair, yazar, bilim adamı tanıtılırken; beyin, kalp, akciğerler, elementler vb. hakkında bilgi verilirken açıklama paragraflarından yararlanılır. ÖRNEK Beyin, kafatasının içinde, beyin zarlarıyla örtülmüş, beyazımtırak ve yumuşakça bir kitle durumundaki sinir organıdır. Duyum ve bilinç merkezini oluşturan beyin, insanları hayvanlardan ayıran en önemli organdır. Bu yönüyle insan beyni hayvanlarda görülmeyen konuşma, bilinç, sevinç, üzüntü gibi eylem ve duyguların merkezdir. Dış dünyayla ilgili bütün ilişkiler, duyular aracılığı ile beyne iletilir, orada değerlendirilir ve vücudun gerekli tepkiyi göstermesi sağlanır. Gri ve beyaz hücrelerden oluşan beyin, kafatasının arkasında bulunan bir delikle omuriliğe bağlanır. Beyin ve omurilik, üç katlı koruyucu zarla sarılıdır. Beyne en yakın olan iç zar ile orta zar arasında beyin sıvısı denilen bir sıvı bulunur. Anatomik bakımdan beyin; beyin yarıküreleri, orta beyin, beyincik ve beyin sapından oluşur. Bu açıklama paragrafında vücudumuzun en önemli organlardan bir olan “beyin” hakkında bilgi verilmiştir. Parçada, bu organın özellikleri ve işlevleri anlatılırken “hücre, omurilik, beyin sıvısı” gibi terim ve kavramlar kullanılmış, anlatım nesnel bir tutumla yapılmıştır. Edebiyat eserlerinden seçme parçalan bir araya toplayan kitaplara "antoloji" denir. Yunancadaki "anthos" (çiçek) ile "legein" (toplamak) kelimelerinden türemiştir. İlk antolojileri Eski Yunanlılar derlemişlerdir. Bilinen ilk antoloji MÖ II. yüzyılda derlenmiştir. "Çelenk" adındaki bu antolojinin derleyicisi Meleagros'tur. 5.Tartışma Paragrafı ÖRNEK Bir fikri, bir görüşü okura kabul ettirmek için kanıtlama yönteminden de yararlanılarak oluşturulan paragraflara tartışma paragrafı denir. Tartışma paragrafında yazarın amacı, savunduğu doğruyu okura kabul ettirmektir. Yazar, bunu sağlamak adına kendi görüşüyle birlikte karşıt görüşü de verir. Daha sonra kendi görüşünün doğru olduğunu kanıtlarla ortaya koyar. Tartışma paragrafında, konu en az iki farklı bakış açısıyla ele alınır. Örnek olarak “Ülkemizin kalkınması adına ulaşımda öncelik kara yollarına mı hava yollarına mı verilmelidir?” konusunu inceleyelim. Bu tartışmada, konunun iki farklı yönden ele alındığı görülmektedir. Tartışmanın temelinde “Ulaşımda öncelik kara yollarına verilmelidir?”, “Ulaşımda öncelik hava yollarına verilmelidir?” bakış açıları bulunmaktadır. Yazar, bu bakış açılarından hangisini benimsediyse onu diğerinden üstün göstermek ve o konuda okuru ikna etmek için çaba harcar. Bu amacına ulaşmak örneklendirmelerden, uzman kişilerin için de tanımlamalardan, karşılaştırmalardan, görüşlerinden, bilimsel alanında verilerden yararlanır. İleri sürdüğü tezle ortaya koyduğu örnekler, kanıtlar arasında mantıksal ilişkiler kurmak ve ikna edici olmak için zaman zaman “ama, fakat, ancak, çünkü, oysa ki, hâlbuki, bu nedenle” gibi bağlayıcı sözlerden yararlanma yoluna gider. Bu tür paragraflara genellikle öğretici metinlerde yer verilmesi nedeniyle yazar, dili göndergesel işleviyle kullanır. “Eğitimin tam gün mü yarım gün mü olması daha faydalıdır?” sorusu son dönemlerde sık sık tartışılıyor. Bazı eğitimciler “Eğitim tam gün olmalıdır!” deyip geçiyor. Oysa böyle diyerek işin içinden sıyrılamayız. Hele konu geleceğimiz olan çocuklarımız ise… Bence çocuklarımız tam gün eğitim yüzünden zamanının büyük bölümünü okullarda geçiriyor. Böyle olunca da dinlenmeye, eğlenmeye, kitap okumaya, ödev hazırlamaya, uykuya yeterince zaman ayıramıyor. Tam gün eğitim gören öğrenciler eve yorgun geliyor, dinlenemeden tekrar okula dönüyorlar. Oysa yarım gün eğitim gören öğrencilerimiz, eğitim faaliyetlerine daha istekli katılıyor ve daha başarılı oluyor. Bu durum da tam gün eğitimin öğrencilerin verimini oldukça düşürdüğünü göstermektedir. Öğrencilerin öğleye kadar eğitim görüp öğleden sonra da spor, resim, müzik, el sanatları, tiyatro, okuma, yazma gibi etkinliklerin içinde olması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu paragrafta yazar “Eğitimin tam gün mü yarım gün mü olması daha faydalıdır?” sorusundan hareketle bir eğitim sorununa parmak basmıştır. Tam gün eğitimin sakıncalarına dikkat çeken yazar, yarım gün eğitimin daha faydalı olduğu, eğitimde öğleden sonra sosyal faaliyetlere yer verilmesi gerektiği konusunda okuru ikna etmeye çalışmıştır. Bunu da örneklerden ve karşılaştırmalardan yararlanarak ortaya koyuyor. Paragrafta dili göndergesel işlevde kullanan yazar, okuru ikna etmek için “oysa, o hâlde” gibi ifadeler kullanmıştır. Bu paragraf türünden “makale, deneme, fıkra, eleştiri” gibi yazı türlerinde sıkça yararlanılır. ÖRNEK Çocukluğunda kâşif olmayı düşleyenlerin kimsenin ayak basmadığı topraklara gitmek isteyişi gibi, neredeyse yazıyla uğraşan herkes de o güne kadar kimsenin yazmadığı cümleler yazma peşinde. Peki, bu mümkün müdür sence? Hiç kimsenin yazmadığı bir cümle yazılabilir mi? Kimileri bunu deneyebilir, ama gramer kuralları doğrultusunda ilerleyeceğin için daha önce hiç yazılma 6. Düşsel (Fantastik) Paragraf 7.Mizahi Paragraf Gerçek ya da gerçeküstü öğelerden, hayal gücünden Okura hoşça vakit geçirtmek, onu eğlendirmek ve yararlanılarak oluşturulan paragraflara düşsel paragraf dinlendirmek için yazılan paragraflara mizahi paragraf denir. denir. Bu paragrafın temelinde olay bulunur. Bu olaylarda Bu paragraf türünde yazar, gülmece öğelerinden olağanüstülük ağır basar. yararlanarak okura mesaj vermeye çalışır. Yazar, çoğu zaman belirsiz bir zaman ve çevrede Mizahi paragrafları güldürü yanında eleştiri, yergi, kahramanların başından geçen olayları ele alır. iğneleme, ders verme özellikleriyle de dikkat çeker. Bu tür paragraflarda kahramanlar insan, hayvan, bitki ve Fıkra türünde mizahi anlatımdan yararlanılır. Nasrettin hayalî varlıklardır. Hoca, İncili Çavuş ve Bektaşi fıkraları ile Karagöz Düşsel paragrafta yazarın amacı bilgi vermekten çok, oyununda mizahi paragraftan yararlanılır. sanat gücünü ortaya koymaktır. Bu nedenle düşsel paragraflarda dil, sanatsal işlevde ÖRNEK kullanılır. Yahya Kemal Beyatlı, çok sevdiği Boğaziçi’ndeki bir tepeye tırmanıyordu. Hava sıcak ve kendisi de çok kilolu olduğu için çabucak terleyip yorulmuştu. Ünlü şair, tam o sırada yok kenarındaki bir bakkal dükkânın önünde bir iskemle olduğunu gördü. Sanatçı kendisini aceleyle iskemleye bıraktı. Bakkal, yağlı bir müşteri bulmanın memnuniyetiyle şaire nazikçe sordu: - Bir şey mi alacaksınız efendim? Şair, hiç istifini bozmadan cevap verdi: - Evet; müsaade ederseniz biraz nefes alacağım. Mecazlı ifadelerle yüklü, etkileyici bir anlatıma yer verilir. ÖRNEK Susuzluktan çatlamak üzere olan küçük kıza üvey annesi: “Su buldum ama gene suyun başında bir dev var. O da bir yudum su için bir göz istiyor.” demiş. Ağladıkça gözünden inciler dökülen, güldükçe yüzünde güller açan küçük kız, üvey annesinin bu sözüne de inanmış. Çaresiz, diğer gözünü de vermiş. Kadın biraz sonra küçük kıza bir miktar su içirmiş. Araba tekrar yola koyulmuş. Ormanlık bir yere gelince biraz dinlenmek için inmişler. Bu parçada kızın ağladıkça gözünden inciler dökülmesi olağanüstü bir olay; “dev” ise olağanüstü bir kahramandır. Bunlardan dolayı parçada düşsel öğeler söz konusudur. Gerçek yaşamda ise bu tür olay ve kişilere rastlanmaz. ÖRNEK Kitapçı düzenlediği senetleri "Birinci Kadın"a uzatır, sırıtarak alır kendisine ikram edilen suyu. Bir dikişte içtikten sonra, "Ne tatlıymış, hiç böyle su içmemiştim ben." der. Sözü biter bitmez de boncuk boncuk terlemeye başlar, titrer. Enine boyuna küçülmeye başlar büyük bir hızla. Şimdi sokak kapısının önünde, bir hamam böceğinin boyutlarına inmiştir. "İkinci Kadın" avucuna alır kitapçıyı, hızla oturma odasına seğirtir ve adamı iki kalın ansiklopedinin arasına koyar. Bu mizahi paragrafta, Yahya Kemal’le bir bakkal arasında yaşanan olay mizahi bir dille anlatmıştır. Bu parçada şairin “Evet; müsaade ederseniz biraz nefes alacağım.” sözüyle bakkala şakalı ve biraz da iğneleyici bir dille cevap verdiği görülmektedir. ÖRNEK Kalabalık bir akşam yemeği sonrasında, kendisine bir konuşma yapması için ricada bulunulan büyüklerden biri, kalkıp yemekleri övmeye başlamış ve konuşmasını da uzatmış... Bir ara: "Bu güzel sofrada, eğer bir lokma daha yeseydim bu konuşmayı yapamayacaktım." deyince, Aziz Nesin seslenmiş: "Efendiye bir tabak daha verebilir miyiz?" 2. Ankara'daki yoksul halka parasız ilaç dağıtacak belediye ANLATIM BİÇİMLERİ eczanesi dün hizmete açılmıştır. Açılış töreninde Belediye A) AÇIKLAYICI ANLATIM (AÇIKLAMA) Başkanı, amacın, yoksul ve dar gelirli halka hizmet Her türlü konuya uygulanabilen bu anlatım biçiminde götürmek olduğunu belirtmiştir. Bu eczane, Belediye Sağlık düşünceyi İşleri Müdürlüğüne bağlı olacaktır. Eczaneden yararlanmak aydınlatmaktır. Bu bakımdan en çok kullanılan anlatım isteyenlerin, mahalle muhtarlarından yoksulluk belgesi biçimidir. almaları gerekmektedir. Söz konusu belge ile belediye amaç bilgi vermek, herhangi bir Açıklayıcı anlatım, üzerinde durulan konuyla ilgili 'Niçin?, Nedir?, Nasıl?" gibi soruların yanıtını vermeye hastanelerinin yazdığı reçetelerdeki ilaçlar hiçbir ücret alınmadan hastalara verilecektir. yarar. Bu anlatım biçimiyle bir olay anlatılır, bir şeyin oluşu Bu parçada da "belediyenin yoksul ve dar gelirli halka hizmetleri belirtilir, bir durum, davranış nedeniyle ortaya konur, sağlık kavramlar tanımlanır, varlıklar belirgin nitelikleriyle açıklanmıştır. konusunda yapacağı çalışma" tanıtılır, düşünceler aydınlatılır. Açıklama, bilgi verme amacı taşıdığı için ansiklopediler, Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve temiz ders kitapları, gazeteler, açıklamalı sözlükler, yemek bir Türkçeyle tarifi kitapları... bu anlatım biçimini kullanır. Yine bir benimsemiştir. Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde düşüncenin kendilerini, çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri aydınlanması amaç makale, fıkra, deneme, eleştiri, edinildiğinde röportaj... gibi yazı türlerinde bu anlatım biçimine diğerlerine oranla daha çok yer verilir. Açıklamada bir konuyu berraklaştırmak, geliştirmek, anlaşılır duruma sokmak ön planda olduğu için sanatlı yazmış, öykücülükte Çehov tarzını bulur gibi olurlar. Esendal, günlük hayatı iyimser bir hava içinde verir. Öykülerindeki olaylar son derece basittir. Bu paragrafta Memduh Şevket Esendal’ın öykücülük anlayışı bizlere açıklanmıştır. kullanımdan kaçınılır. Yani benzetme, mecaz-ı mürsel, MÖ. VI. yüzyılda başlayıp yüzyılımızın başına dek etkisini teşhis gibi sanatlar pek kullanılmaz. yoğun biçimde sürdüren türler arasında tiyatro, felsefe ve Açıklayıcı anlatım biçimi uygulanırken tanımlama, tarih vardır. İlkçağ tiyatrosu tragedya ve komedya diye ikiye karşılaştırma, örnekleme... gibi düşünceyi geliştirme ayrılır. Tragedya, bağbozumu tanrısı Dionysos adına yolları kullanılabilir. düzenlenen törenlerden doğmuştur. Tragedyanın amacı, ÖRNEKLER seyircide korku ve acıma duygusu uyandırmaktır. Bu da gerilimlerle sağlanır. Oyunun sonunda ise her şey çözüme 1. Milyonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya sinemaya gidiyor. Neden? Belli ki kendisini aşmak istiyor insan. Gerçek anlamda insan olmak istiyor. Ayrı bir birey olmakla yetinmiyor; bireysel yaşamının kopmuşluğundan kurtulmaya, bireyciliğinin bütün sınırlarıyla onu yoksun bıraktığı ama yine de onu sezip özlediği bir dostluğa, daha anlamlı bir dünyaya geçmek için çabalıyor. Bu paragrafta insanların kitap okuma, müzik dinleme, sinema ve tiyatroya gitme nedenleri açıklayıcı anlatım biçimiyle veriliyor. Yazara göre bunların nedeni "insanın kendini aşma isteği, daha anlamlı bir dünyada yaşama arzusu" dur. kavuşur. Bu parçada tiyatro, tarih ve felsefenin ortaya çıkışı, tragedyanın hemen bütün özellikleri bilgilendirmeye yönelik, açıklayıcı bir yöntemle, anlatılmıştır. Herkes her şey olamaz. Nasıl iyi asker olmak için disiplin, B) TARTIŞMACI ANLATIM (TARTIŞMA) iyi öğretmen olmak için bilgi, iyi tüccar olmak için para yeterli değilse, nasıl bütün mesleklerin, kendilerine göre biraz doğuştan gelme, çoğu da sonradan öğrenilen incelikleri Bu anlatım biçimi, herhangi bir düşünceyi savunmak, okuyucuyu ya da dinleyiciyi bu düşünceye inandırmak amacıyla kullanılır. varsa politikacıların da rastgele, herkesin beceremeyeceği yönleri vardır. Bunları becerebilen kimseler, on binlerce kişinin karşısına çıkıp nutuk söyleyebiliyor, binlerce kişinin elini sıkabiliyor, çömelip ayran içebiliyor… Bu parçada politikacıda bulunan ve bulunması gereken özellikler açıklanmıştır. Deneme sözcüğünü yeni bir edebiyat türüne ilk defa ad olarak koyan Montaigne olmuştur. Montaigne'in türlü konular üzerindeki düşünceleri gözden geçirilirse bu düşünceleri hiçbir plana uymadan hiçbir şeyi kanıtlamaya çalışmadan, sırf düşünmekten zevk aldığı bu zevki bize tattırmak istediği için yazdığı anlaşılır. Onun denemelerinin Aslında tartışmacı anlatım, açıklayıcı anlatımın biçim değiştirmiş şeklidir. Bu anlatım biçimini açıklamadan ayıran yön, okuyucunun ya da dinleyicinin yerleşmiş kanılarını, düşünce ve davranışlarını değiştirmeye yönelmesi, savunulan düşüncenin doğruluğunu kanıtlamaya çalışmasıdır. Tartışmacı anlatım biçiminin uygulanabilmesi için öne sürülen önermenin tartışmaya, delillerle kanıtlanmaya uygun olması gerekir. Herkesin üzerinde anlaştığı bir düşünce bu yolla işlenmez. Ancak böyle bir düşünce yerleşmiş anlayışlara aykırı bir taraf bulunduğu zaman tartışmacı anlatımla işlenebilir. ispatsız anlatan görgülü bir adamın hayatından derlenmiştir. Tartışmacı anlatım biçimini uygularken, düşünceyi geliştirme yollarından tanık gösterme, kanıtlama, örneklendirme... kullanılabilir. Çünkü bu düşünceyi geliştirme yolları öne sürülen düşüncenin inandırıcılığını artırır. Okuduğunuz parçada yazar, deneme türü üzerine bize Yazarın, bir düşüncenin, bir önerinin doğru olmadığını ortaya koymak amacıyla hazırladığı yazılarda başvurduğu bir yöntemdir. konusu bütün hayattır, hayat tecrübeleridir. Bu tecrübeler insan ruhu üzerine eğilen, gördüğünü tatlı bir dille delilsiz bilgiler vermeye çalışıyor. Yazarın tavrı, bunları ben biliyorum ama okuyucu bilmiyor, öyleyse okuyucuyu Yazar okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir üslupla bilgilendireyim diyor. Demek ki parçada açıklama tekniği yazısını oluşturur. kullanılmış. Devrik cümlelerle, soru ve cevaplarla yazısına akıcılık kazandırır. Halide Edip Adıvar’ın Bütün Eserleri serisinin ilki olarak Sonuçta burada da bilgi ortaya konmuş olabilir; ancak yayımlanan Mor Salkımlı Ev, yazarın çocukluk günlerinden bir görüşün başka bir görüşe karşı savunuculuğunun 1918'e kadar olan hatıralarıdır. Bir roman üslubuyla kaleme yapılması onu açıklamadan ayırır. alınan eser, edebiyat meraklılarına olduğu kadar yakın Yazar, görüşlerini inandırıcı kılmak için kanıtlama dönem Türk tarihiyle ilgilenen okuyuculara da hitap ediyor. yoluna başvurur. Kanı niteliği taşıyan yargılardan Yeni İstanbul Gazetesi'ndeki yayımı ve hatıralarının kaçınır, nesnel olmaya çalışır. İngilizce baskısı ile karşılaştırılarak hazırlanan Mor Salkımlı Ev, yazarın özgün anlatımı ve sadeleştirilmemiş orijinal diliyle ve günümüz genç okuru da düşünülerek notlar ve açıklamalarla sunuluyor. Okuduğunuz parçanın yazarı, bu parçayı yeni yayımlanan söz konusu kitap üzerine okuyucuya geniş bilgi vermek için yazmıştır. Yani açıklama tekniğini kullanmıştır. “… Politika “ahkâm kesmek” olsaydı, bunu becerebilecek o ÖRNEKLER kadar çok insan bulunurdu ki Türkiye’de. Üniversite Günümüzde yaygın bir yanlış vardır: Bilimin kesin olduğu inancı; çağdaş yaşayışın, çağdaş uygarlığın değişmez temeli olan bilimsel kesinlik. Oysa sürekli bir değişikliktir bilimi var edip ayakta tutan. Bilim bilgi üretir; bilimsel doğrulardır bunlar. Ancak bilim sonsuz bir yenilenme içindedir. Bilimde öne sürülen her doğru, yanlış olduğu henüz kesinlikle belgelenmemiş olan doğrudur. Birtakım koşutlardan ötürü doğru sayılan bilgilerdir bunlar. kürsüsünün yüksekliğinde ahkâm kesmek, üniforma zırhının gerisinde ahkâm kesmek gazete sütununun açıklığında ahkâm kesmek, büyük memur masasında ahkâm kesmek çok kolay. Hatta oralarda kesilen ahkâmın politikacılardaki düşüncelerden de parlak olduğu söylenebilir. Ama, onlarınki kadar gerçekçi ve yığınlarla bağlantılı olduğu söylenebilir mi? Bu paragrafta yazar, mantık yoluyla bilimsel doğruların, Parçada “ahkâm kesmek” ile ilgili görüşler tartışmacı bir henüz yanlışlığı belgelenmemiş doğrular olduğunu, her anlatımla ele alınmıştır. bilginin değişebileceğini kanıtlamaya çalışıyor. Eskiden Türk hafif Kimi şair ve yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamasını, zorlanmasını isterler. Bence bu, kendini beğenmişliktir. Yazdıklarımı anlayabilmek için okur zorlanacağına, onları anlatabilmek için ben zorlanmalıyım. Bence okur bir kitabı, bir yazıyı okurken, salt anlamak için değil, okuyup anladıktan sonra birtakım sonuçlar çıkarabilmek için çaba harcamalıdır. müziği, şimdilerde Türk pop müziği denilen şarkılar bir yanıyla müzik, öbür yanıyla şiir olması gereken yapıtlar değil midir? Bu şarkılara söz yazanlar, hak edilmemiş şöhretlere ulaşmanın yanı sıra, Türkçeden milyonlar, milyarlar vururken biraz daha özen gösteremezler mi? Üstelik bunu söylerken herkesçe alay konusu edilen “Kıl oldum abi”leri, “Bandıra bandıra ye beni”leri kast etmiyorum… Bu parçalarda konuya tek taraflı yaklaşıldığı görülmektedir. Bu paragrafta da yazar, "bir yazar, anlatacağını açık seçik Yani ileriye sürülen düşüncelere karşı çıkılabilir. Bu nedenle anlatmalı", bir düşüncesini kabul ettirme çabasındadır. tartışma İnandırıcı, etkileyici olmak için tartışmacı anlatım biçimini açıklandığından kullanmıştır. oluştururlar. “Edebiyat metninin dili günlük iletişim dilinden bütün bütüne ayrıymış gibi görülegelmiştir bizde. İstiareli, aktarmalı, doğallıktan uzak bir dil olarak düşünülmüştür hep. Edebiyat sözcüğü; süslü püslü, özentili, abartmalı ve boş sözler yığını gibi bir anlam kazanmıştır bu yüzden. Bunu da, edebiyat dilini günlük dilden apayrı gören bir anlayışa bağlayabiliriz. Oysa edebiyat dili günlük dilden tümüyle kopuk bir dil değildir. Gündelik dilin güzel, duygusal bir doku içinde yeniden düzenlenmesidir bir bakıma.” Yazar bu paragrafta edebiyat dilin süslü anlatıma sahip olmadığını anlaşılır olduğunu gündelik dile yani konuşulan dile yakın olduğunu bize kanıtlamaya çalışıyor. Yani tartışmacı anlatım kullanıyor. konusu bunlar olabilecek tartışmacı konularda görüş anlatıma örnek C) BETİMLEYİCİ ANLATIM (BETİMLEME- Betimleme çeşitleri: TASVİR ETME- TASVİR EDİCİ ANLATIM) a) İzlenimsel( Sanatsal) Betimleme: Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir. Yazarın betimlediği şeye kendi duygularının ışığı altında Varlıkların niteliklerini, bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir. bakması ve onu o şekilde aktarmasıdır. Betimleme nesnelerin, varlıkların, belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde canlandırmaktır. Anlattığı şeyler gerçektir; ancak yazarın beğenileri Bu anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır. Bunda yazar, okuyucunun duygularına seslenir. kişiseldir. Bu betimleme okuru etkilemek için ve yazarın sanat gücünü ortaya koyması için yapılır. Bu amacın gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir. Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen gösterilir. Örnek: “ Burası küçük, sesiz bir sokaktı. Yol boyunca Bir paragrafı okuduğumuzda o paragrafta sıfatlar bolca uzanan vitrinler, sıra sıra gülümseyen kızlar gibi insanı kullanılmışsa o sırada kendilerine çekiyordu. Göz alıcı güzelliklerinin örtüldüğü ve anlatım yolun başka günlere göre ıssız olduğu pazar günleri bile gözümüzde ve okuduğumuz paragraf canlanabiliyorsa betimleyici kullanılmış demektir. burası pis komşu sokaklarla karşılaştırılınca sanki ormanda parıldayan bir ateşi andırıyordu. Yeni boyanmış kepenkleri, Yazarın, gördüklerini okuyucunun gözünde canlanacak pırıl pırıl parlatılmış pirinç tokmakları, genel temizliği ve biçimde anlatmasıyla oluşan bir anlatım biçimidir. neşeli durumu geçenlerin hep gözüne çarpar, hoşa giderdi.” Betimlemede asıl olan görselliktir. Bu nedenle gözle algılanan renk ve biçim ayrıntılarına büyük yer verilir. Betimleme, yalın bir söyleşiyle sözcüklerle resim çizme sanatıdır. “Bu parçada bir sokak betimlenmiştir. Yazar sokağı anlatırken gerçekleri anlatmış; ancak kendi beğenilerini de katmıştır. Yapılan benzetmeler, karşılaştırmalar, yazarın izlenimlerini daha iyi belirtebilmek için seçilmiştir.” “Köyün üzerini örten kara bulutlar, yerini masmavi bulutlara bırakmıştı. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla akan derenin suları, Görme, işitme, tatma, dokunma, koklama… gibi duyu coşkulu türküler söyleyerek akıyordu. Vadi rengârenk organlarımız aracılığıyla varlıkların belirleyici eşyaların tomurcuk ve çiçeklere bürünmüştü. Arılar, türlü renklerdeki ve olayların en belirgin özellikleriyle tanıtılıp, göz kelebekler çiçek çiçek dolaşıyordu. Kuşlar semada özgürce önünde canlandırılmasına yönelik bir anlatım yoludur. uçuyor, kuzular yemyeşil çimenler arasında oraya buraya Betimleme, bir bakıma varlıkların, nesnelerin ve koşuşuyordu.” olayların sözcüklerle resmini çizmektir. “Yazar burada öznel bir bakış açısıyla gerçekleri etkileyici bir üslupla anlatmıştır. Yazar burada sanat gücünü ortaya koymaya çalışmıştır.” Kapıdan orta yaşlı bir adam girdi. Üzerinde biraz eski, açık b) Açıklayıcı Betimleme: yeşil bir takım elbise vardı. Ceketinin üst cebindeki üçgen Bilgi vermek amacıyla yazılır. şeklinde kıvrılmış mendil, kravatıyla aynı renkteydi. Yer yer Genel ayrıntılar üzerinde durulur. ağaran saçlarını sol tarafa yatırmış, hala siyahlığını koruyan Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir. bıyıklarını Amaç sanat yapmak için değil, bir konu hakkında bilgi bırakmıştı. Ayağında yıllar önce gençlerin, oldukça rağbet vermektir. ettiği ucu küt biçimli ayakkabılar vardı... ( Fiziksel Portre- Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde Fiziksel Betimleme ) üst dudağının üzerini kapatacak şekilde durulmaz. Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler Kırk yılda bir olsun gülümsemeyen, ters yüzlü, söyleyişi katılmaz. soğuk olduğu kadar kıt, tutuk bir adamdı. Pek duygulu değildi. Bezgin görünmesine karşın yine de sevimli bir “San Markus Meydanı Avrupa’nın en geniş meydanıdır. Bu görünüşü vardı. Eş dost toplantılarında gözlerinde iyilik meydan, oldukça geniş, ışıklı ve renkli; aynı zamanda parıldardı. Bu yönü hiçbir zaman sözlerinden anlaşılmaz, güvercinlerle dolu. Deniz bir yanda, eski çağlardan kalma yüzünden okunur, davranışlarında daha açık bir şekilde yapılar bir yanda. Rahtımın karşısında kubbelerle süslü ve belirginleşirdi. ( Ruhsal Portre- Ruhsal Betimleme ) önü insan kaynayan San Giorgio Kilisesi görünüyor. Yapının duvarlarındaki mozaikler parıl parıl parlıyor.” ÖRNEKLER: “Bu parçada yazar, San Markus Meydanı ve onun “ Kenar mahalleler... Birbirine geçmiş, yaslanmış tahta çevresindeki yapılarla ilgili bilgiler vermiştir. Yazarın evler... Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin amacı bilgi vermek olduğundan söz konusu mekânı nesnel balkonu biraz daha eğrilmiş, kimi biraz daha öne eğilmiş, bir tutumla betimlenmiştir.” kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır; onları seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum.” “Akdeniz Bölgesinin çatısı, Toros dağları tarafından oluşturulmaktadır. Dağlar bazı yerlerde denize çok sokulur, “Gördüğünüz gibi bu paragrafta sıfatlar bolca kullanılıyor kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerine dikine inerler. ve okuduğumuz metin gözümüzde canlanıyor. O halde Bazı yerlerde ise kıyı çizgisi ile dağ sıraları arasına Adana burada betimleyici anlatım kullanılmıştır.” Ovası gibi geniş düzlükler girer.” “Gökyüzünün açık güneşli olduğu bir ilkbahar günüydü. Öğleden sonra saat tam beşe çeyrek kala, arabamla c) Kişi Betimlemeleri ( Portre ): Guercina’nın Pazar yerine geldim. Alan insan kaynıyordu. Kişilerin dış görünüşlerini (fiziksel) ve karakterlerini (ruhsal Birden çanlar çalmaya, sirenler ötmeye başladı. İlk kez durum) tanıtan betimlemedir. gökten düşen bir bombayı, sonra bunun ardından on sekiz tane kadar olduğunu sayabildiğim savaş uçaklarını gördüm. Kişi betimlemelerine portre denir. Portre; fiziksel portre ve Bombaların patlaması anlatılamaz bir panik yarattı. Ben beş ruhsal portre olarak ikiye ayrılır. milis askeriyle birlikte küçük bir tahta köprünün altına saklandım. Oldukça iyi gizlendiğimiz yerden meydanda 1. Fiziksel portre: Kişilerin dış görünüşlerinin anlatıldığı olup bitenleri, kadınların, erkeklerin, çocukların ve hatta betimlemedir. Betimlemede kişiyi, diğer kişilerden ayıran hayvanların nasıl bir şaşkınlık ve korku içinde kaçıştıklarını fiziksel özellikler belirtilir. Portresi çizilen kişi hakkında dehşetle görebiliyorduk…” özel görüş ve izlenimler de verilebilir. 2. Ruhsal portre: Kişilerin anlatıldığı betimlemedir. karakter özelliklerinin Bu parçada yazar, birdenbire karşısına çıkan savaş ortamını; bu ortamda insanların nasıl davrandıklarını betimliyor. Sıfatlar bolca kullanılıyor. “Sarı yağmur incecik, ışığın üstüne yağan başka bir ışık gibi D) ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (ÖYKÜLEME- HİKÂYE iniyordu. Yerler, ince yağmuru buradan alıp hızla az öteye ETME- HİKÂYE EDİCİ ANLATIM) döküveriyordu. Kuşlar boyunlarını içlerine çekmişler, tüyleri domur domur, dallarda kıpırtısız duruyor. Yağmurun Bu anlatımda amaç; olayı okuyucunun gözü önünde içinden mor bir kelebek seli geçti. İleride akar çayın canlandırmak, anlatmak istenileni bir olay içerisinde kıyısında bir çıvgına tutulup, bir hayat çalısının üstünde vermektir. kasırgalandı, hayat çalısı mosmor oldu, tepeden tırnağa; bir Öyküleyici anlatımda olaylar oluş haline uygun olarak süre karmakarışık iç içe uğunarak, salkım saçak toparlanıp bir dizi halinde verilirse birbirine bağlanır. dağılarak, orada savruldu. Sonra mor toparlak sarının Öyküleme, tasarlanan ya da yaşanan bir olayın ışıltısında eridi, dağıldı, usul usul yitip gitti. “ anlatımıdır. Roman, hikaye ve masalların anlatımı öyküleyici anlatım Bu parçada doğadaki olaylar bir devinim (hareket) içinde biçimindedir. verilirken varlıklar çeşitli özellikleriyle çoğunlukla görme Belli bir zaman diliminde gelişen olayların anlatıldığı duyusuna durumlarda başvurulan anlatım biçimidir. seslenen bir biçimde gözler önünde canlandırılmıştır. Olayın olmadığı yerde öyküleme olmaz. “Kelebekler Vadisi 250 metre uzunluğunda bir sahile sahip. Vadinin derinlerinde bir şelale bulunmaktadır. Bu şelalenin suyu Babadağ eteklerinden doğan Sarp Deresi'nden gelir. Kış aylarında yağmur suları ile birlikte derenin suyu artarak dar vadiyi geçip sahili yararak denize akar. Vadinin iç kesimlerinde ormanlık alanda, başta kaplan kelebeği olmak üzere çok sayıda kelebek türü yaşamaktadır.” Anlatım yönüyle betimlemeye benzer; ancak betimlemelerde yazarın izlenimleri söz konusu olduğu halde, öykülemede olayın aktarımı, durumların değişmesi, zaman süreci söz konusudur. Konuyu, yani anlatılanı eylem içinde verme ve gösterme Bu parçada da bol bol sıfat tamlamalarına yer veriliyor. biçimidir. Okuduğumuzda anlatılanın beynimizde resmedildiğini Nasıl bir eylemin bir ortaya çıkış, bir gelişim, bir de sona görebilirsiniz. Yani betimleme kullanılmış. eriş durumu varsa öyküleyici anlatımda da öyle bir akış görülür. Bu anlatımda okuyucuyu olay içinde yaşatmak amaçlanır. Bu anlatım biçimi öykü, roman, masal,biyografi… gibi eserlerin temel örgüsünü oluşturur. Yazar, konuyla ilgili ana düşüncesini okuyucusuna belirli bir olayı yaşatarak algılatmayı amaçlamıştır. Bu anlatım biçimi çoğu zaman “betimleme” ile birlikte kullanılır. ÖRNEKLER: 1-Ateş oyunları arasında daha büyükleri, hatta kazalara yol açanları vardı. Baruttan gemiler, kuleler yapılarak şenlik yerine taşınır, burada bunlara ateş verilir, büyük patlamalarla yanıp tutuşmaları zevkle seyredilirdi. Ağzından ateş püsküren ejderhalar, tekerlekler üstünde halk arasında gezdirilir, görenler kaçar, seyredenler gülerdi. 2-On altıncı katta asansörden indik. Bana odayı gösterecek 6-"...Sabaha karşı bir kumsalda uyandım. Omuzlarım çocuğun peşlinden yürüyordum. Çocuk kısa bir koridoru ağrıyordu, bacaklarım uyuşmuştu. Güçlükle ayağa kalktım, geçti, bir odanın önünde durdu. Ben de durdum. Kapıyı açtı, rüzgâr çıkmıştı gene. Denize bakındım: Görünürlerde yoktu içeri girdik. Perdeler sıkı sıkıya kapalı. Çocuk perdeleri açıp teknem. Elimi kolumu oynatıp kendime gelmeye çalıştım. dışarıyı göstermek istedi. Engel oldum. Lambaları yaktı. İlerilere bakındım sonra. Alabildiğine uzanıyordu kumsal. Banyonun kapısı açtı. Bir şey isteyip istemediğimi sordu. Yürümeye çalışayım, bir eve varırım belki, dedim. İstemediğimi söyledim. Haşişini verdim, gitti. Yürüyemedim. Ayağımdan yakalamış bırakmıyordu beni. Bir adım olsun attırmıyordu artık. O, leş sandığım o. Tüm 3-Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan. Olanları düşündü bir gücüyle çekiyordu beni kendine." süre. Otursam mı oturmasam mı diye bir tereddüt geçirdi. Sonra oturdu bir köşeye isteksiz. Babadan kalma tütün ÖRNEK SORU 1 tabakasını çıkardı, kalınca bir sigara sardı. Öyle dalmıştı ki Geçen haziranda İç Anadolu’yu gezdik, ilk durağımız Ankara’nın Gölbaşı ilçesiydi. Daha sonra geniş bozkırlarda yol aldık. Yıkılmış, duvarları çatlamış birçok kervansarayı gezdik. Ne var ki görmek istediğimiz birkaç önemli yeri görmeden döndük. masasına konan çay bardağının sesi bile dikkatini çekmemişti. 4-Tilki, yol başında durmuş etrafı gözetliyor muş. Karşıdan yaman bir kurtla bir çoban köpeğinin güle oynaya geldiklerini görmüş. Yanlarına gidip dostluklarının gerekçesini sormuş. Köpek: "Dün bu kurt bizim sürüye saldırdı. Birkaç koyunu boğazladı. Arkasından koştum; ama yetişemedim. Çoban da beni evire çevire dövdü. Ben de gidip eski düşmanımla dost oldum... Dostluğumuzun gerekçesi çobandır." demiş. gelir. Roma komutanı büyük bir törenle Kartaca'ya girer. Tam bu sırada bir kadın: "Komutanı görmek istiyorum!" diye bağırır. Muhafızlar onu uzaklaştırmaya çalışırken komutan: "Buraya getirin onu!" diye emir verir. Kadın komutanın yanma getirilir. Komutan kadına isteğini sorar. Kadın, orada bulunan askerlerden birini işaret ederek: "Bu askeriniz savaş sırasında çocuklarımın elindeki son mısır ekmeği dilimini ellerinden alarak yedi ve çocuklarımın oldu. Bu askerin Beyoğlu’nun ara sokaklarından birinde, bir kebapçıdaydık o gün. Masada ayran, acılı kebaplar, yeşillikler… Kulaklarımızı tırmalayan bir arabesk müzik. Dışarıdaysa İstanbul’un o inanılmaz güzellikteki eylülünün son günü. Ayranlar kebapların dilimizdeki acısını dindirmeye yetmiyor. Pencerelerden vuran güneşin sıcaklığı bize rehavet veriyor. Bu parçanın anlatımında ayrıntıların seçiminde aşağıdakilerin hangisinden yararlanılmamıştır? A) İşitme B) Tatma C) Görme D) Dokunma E) Koklama cezalandırılmasını istiyorum." der. Komutan: "Bak, der, yalan söylüyorsan ölürsün." Kadın iddiasında ısrar edince komutan kılıcını çeker, askerin karnını yarar ve kadına dönüp haklıymışsın." der. A) Betimleme – Örnekleme B) Açıklama – Tartışma C) Öyküleme – Betimleme D) Karşılaştırma – Öyküleme E) Açıklama – Tartışma ÖRNEK SORU 2 5-Kartaca-Roma Savaşı'nın sonunda Roma ordusu galip ölümüne neden Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangilerine başvurulmuştur? ÖRNEK SORU 3 O dönemde Şirket-i Hayriye (Şimdiki Şehir Hatları) vapurlarının satıcıları simitlerini Beylerbeyi’nden alırlardı. Yukarı Boğaz’a ya da İstanbul’un içine akraba, eş dost ziyaretlerine giden kadınlar yirmi beş otuz simidi hediye olarak götürürlerdi. Başka semtlerde oturan ehli keyf beyzâdeler faytonlarla Beylerbeyi’ne simit yemeye gelirdi. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur? A) Öykülemeye B) Betimlemeye C) Tartışmaya D) Karşılaştırmaya E) Örneklemeye ÖRNEK SORU 4 ÖRNEK SORU 7 Bineceği at, yelesi ve kuyruğu siyah, sağ ön bacağında beyaz bir leke olan, güneşte kısa tüyleri parlayan sütlü kahverenginde, bin altınlık, heybetli bir İngiliz kısrağıydı ki yürüyüşünde bile bir asalet vardı. Dörtnala kalktığında bir yay gibi geriliyor, karnı yere değecek gibi oluyor, küçük kulakları arkaya yatıyordu. Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi ağır basmaktadır? A) Açıklama B) Betimleme C) Öyküleme D) Tartışma E) Örnekleme Bir handan çok, geniş avlusu olan bir konağa benziyordu bina. Avlu duvarlarının diplerine oturma yerleri yapılmıştı. Üç beş kişinin bir arada oturabileceği birbirinden farklı renklerde oturma grupları konulmuştu. Avlu duvarlarına, her oturma grubunun ardına belli aralıklarla insan boyunda aynalar yerleştirilmişti. Giriş kapısının sağ tarafına gelenlerin pardösülerinin asılması için büyük bir vestiyer yapılmıştı. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır? ÖRNEK SORU 5 A) Açıklama Deneme, makale gibi düşünce yazıları tamam da, bir romanda insanın gönlünde çiçekler açtıracak sözler döktürmek her yazarın harcı değildir. Bu konuda başarılı olanın sayısı çok azdır. Bunu en çok Oscar Wilde’de gördüm ben. Oscar Wilde, neredeyse her sayfada kahramanına öyle oturaklı sözler söyletir ki sözün kudreti karşısında şapka çıkarırsınız. Pervasızdır Wilde. Üslubunun üstünü kapattığı hiç görülmemiştir. Yukarıdaki paragrafta aşağıdaki anlatım tekniklerinden hangisine başvurulmuştur? A) Örneklemeye B) Tanık Göstermeye C) Açıklamaya D) Öyküleme E) Karşılaştırmaya ÖRNEK SORU 6 Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte arkadaşlarla İshak Paşa Sarayını görmek için yola çıktık. Yolda giderken bazı arkadaşlar saray ve çevresinin korumaya alınmış, bekçili bir yer olduğunu söylediler. Saraya vardığımızda hayal kırıklığına uğramıştık. Sarayın çevresindeki duvarlar yer yer yıkılmış gedik gedik olmuştu. Kitabeleri okunmayacak kadar kararmış. İçerisini çobanların attığı yiyecek artıkları, naylon poşetler kaplamıştı. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangilerine başvurulmuştur? A) Betimleme – Karşılaştırma B) Öyküleme – Betimleme C) Tartışma – Açıklama D) Karşılaştırma – Öyküleme E) Açıklama – Örnekleme B) Karşılaştırma D) Betimleme C) Öyküleme E) Tartışma ÖRNEK SORU 8 Adaçayımdan birkaç yudum aldım. Etrafıma bakındım. Gelen giden yoktu. Yerimden kalktım kapının önüne kadar geldim. Cep telefonum çaldı. Telefonu açtığımda daha evden yeni çıktığını, on beş yirmi dakikada burada olacağını söyledi. Ben çay ocağına döndüğümde oturulacak yer kalmadığını gördüm. O gelinceye kadar ayakta dikildim. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur? A) Tartışmaya B) Örneklemeye C) Karşılaştırmaya D) Öykülemeye E) Tanık göstermeye ÖRNEK SORU 9 Babam çiftliğe gelir gelmez benimle uzun bir yürüyüşe çıkmak isterdi. Hem yürür, hem de konuşurduk. Bu konuşmalar esnasında çiftliğe dönük plânlar yapardık. Bunların içinde kendimize dönük planlar da vardı. Her sabah saat altıda yüzmeye gitmek bunlardan biriydi. Sabah erkenden yataktan kalkardı, gözlüklerini takar, pencereden dışarı bakardı. Her gün bir bahane uydururdu ve yüzmeye gidemezdik. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır? A) Betimleme B) Öyküleme C) Açıklama D) Tanımlama E) Tartışma ÖRNEK SORU 13 ÖRNEK SORU 10 Ölüm olgusu ve ölüm korkusu bütün insanlarda önemli bir yer tutar. Buna rağmen tartışılmaz, gündeme getirilmez, onunla ilgili fırtına yüreğinizde esip durur. Ancak toplumun bireylerinin geneline yakınının örtbas ettiği bu korku sanatçıların elinde ölümsüz dizelere dökülmüş, birçok şair bunu dile getirmiştir. Necip Fazıl, Cahit Sıtkı, Yahya Kemal, Abdülhak Hamit, Ziya Osman Saba dizelerinde ölümün abidesini dikmişlerdir. Bu parçanın yazarı, düşünceyi geliştirmek için aşağıdakilerden hangisine başvurmuştur? A) Tanımlamaya B) Karşılaştırmaya C) Tanık göstermeye D) Örneklemeye E) Tartışmaya ÖRNEK SORU 11 Gençler bütün yaz boyunca bu sahilde yaşarlar. Voleybol oynarlar, denize girerler, yemeklerini yerler, kısacası burada yaşarlar. Tuttukları balıklara saldıran martılarla eğlenirler. Balık pişirmek için yaktıkları ateşin üzerinden atlarlar. Sahil boyunca uzun yürüyüşlere çıkarlar. Akşam güneş battı mı tatlı bir yorgunluk içinde eve dönerler. Onlar eve döndüklerinde evdekiler akşam yemeğini çoğunlukla yemiş olur. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır? A) Betimleme B) Örnekleme D) Tanık gösterme C) Öyküleme E) Tanımlama ÖRNEK SORU 12 Şair, yoksullar kadar olmasa bile zenginlerin de yaşantısından ufak kesitler sunuyor. Sözgelişi akşamleyin yorgun argın evine dönen bir işçinin iç dünyasını, otobüsle şehre gidip gelen köylülerin konuşmalarını, ince hastalığa yakalanarak ölen bir emekçinin serüvenini, meyve bahçesine kimseyi sokmayan cimri Hacı Beyin hikâyesini anlatıyor. Yukarıdaki paragrafta aşağıdaki anlatım biçimlerinden en çok hangisine başvurulmuştur? A) Açıklama B) Öyküleme C) Tanık Gösterme D) Örnekleme E) Betimleme Yüksek tavanlı bir koca oda, solda iki büyük pencere, yokuşa ve girişe bakıyor. Hemen yanlarında üç tane masa, içeride üç hanım var. Biri kısaca boylu, tıknaz, kısa sarı saçları var, üzerinde koyu yeşil tayyör, ayakta ve arkası dönük, ortadaki masada duran klasörlerde bir şeyler arıyor. Bu parçada aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi ağır basmaktadır? A) Açıklama B) Betimleme C) Öyküleme D) Örnekleme E) Tartışma DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI Bir yazıda ileriye sürülen görüş ve düşüncenin inandırıcılığını sağlamak ve anlaşılırlığı artırmak amacıyla yazar çeşitli yollara başvurur. Düşünceyi geliştirme yolları, Örnek-2 “İnsanın bazen mırıltısı, bazen çığlığıdır öykü. Ölüme karşı başkaldırıdır. Kör geceye tutulan şavktır. Çölde bulunan vahadır. Bir anlığına bile olsa, bağımsızlıktır. Ölümlü, çaresiz hayatlarımızda, bir kavalcının nefesindeki ezgi, bir ekmekçinin koca hamur teknesine saldığı güzel mayadır…” daha çok açıklayıcı ve tartışmacı anlatım tekniklerinin içinde kullanılırlar. Örnek: *İnsan vücudunun en küçük yapı taşına hücre denir. Düşünceyi geliştirme yolları anlatım biçimlerinin içinde (Nesnel) kullanılır. Yani bir paragraf açıklama tarzıyla yazıldıysa * Yiğitlik, kahramanlık, savaş temalarını işleyen şiirlere yine aynı paragrafta tanımlama, örnekleme gibi düşünceyi epik şiir denir. (Nesnel) geliştirme yolları kullanılabilir. * Yaşam, güçlükleri yenebilme sanatıdır. (Öznel) * Toros dağlarının etekleri Akdeniz’den başlar. (Değil) 1) TANIMLAMA: Bir kavrama ya da olayın belirgin özellikleriyle tanıtılmasına tanımlama denir. Tanım kısaca 2) ÖRNEKLENDİRME: İleriye sürülen soyut düşüncenin “nedir” sorusuna verilen cevaptır. Sözü edilen kavram ya da somutlaştırılması varlığın ne olduğunun açıklanmasıdır. Daha çok açıklama ve okuyucunun tartışma tekniklerinde kullanılan bu yolla tanımlanan şeyin yöntemdir. Sözü edilen bir düşüncenin zihinlerde somut hâle okurun zihninde daha kolay belirmesi amaçlanır. Parça getirilebilmesi için başvurulan bir düşünceyi geliştirme içinde bir tek tanımın verilmesi tanımlama için yeterlidir. yoludur. Yerinde verilen bir örnek bazen söylenecek birçok yöntemidir. kafasında Söylenmek canlandırılmasını istenilenin sağlayan bir sözden daha etkili ve kalıcı olabilir Örnek-1 Sabır; acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemidir. Üstesinden gelinmez gibi çetin işler karşısında istifini ve istikametini bozmadan günlerce, aylarca, yıllarca çalışabilme gücüne sahip olmadır. Hemen herkesin “Artık her şey bittir deyip bir köşeye çekildiği anda iradesini ve gücünü toplayıp yeniden hamle yapabilme gücünü kendinde bulmaktır. Canından çok sevdiği insanları kaybetmiş olsa bile yaşama sevincini yitirmeden hayat yolculuğuna devam edebilmektir. Bu paragrafın ilk cümlesinden başlanarak “sabır” kavramının tanımı yapılmıştır. Fakat bu kavramın, giriş cümlesinden sonraki cümlelerde de farklı biçimlerde tanımı verilmiştir. Bunun nedeni ise sabır gösterilmesi gereken olay ve durumların değişik biçimlerde ortaya çıkmasıdır. Örnek-2 Örnek:“Toplumda insanlar arası güvensizlik, iletişimsizlik ve bencillik artarak devam ediyor. İnsanlar arsındaki uçurum her gün artıyor. Bu tablo karşısında derin bir ümitsizliğe düştüğümüzde bazen öyle insani olaylarla karşılaşıyoruz ki birden bire yüreğimizdeki kireçler çözülüyor; umutsuzluklar çiçek açan umutlara dönüyor. Bir sanatçımız için düzenlenen konser de bunlardan biri. Amansız bir hastalığa yakalanan bu müzisyeni iyileştirmek, onun tedavi masraflarını karşılamak için bütün müzisyen arkadaşları seferber olmuşlar.” Örnek: Genç Kalemler hareketi, edebiyatımıza özellikle dil konusunda yepyeni bir anlayışı getirmiştir. Türkçe kendi benliğine yavaş yavaş dönmeye başlamış; halk, aydınların Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapıdır. Bir ulusun tarih boyunca kazandığı zaferleri, verdiği mücadeleleri, medeniyete yaptığı katkıları yansıtan sanat eserleri anıt olarak isimlendirilir. Anıtlar sayesinde ulusların kendilerine olan güveni artar, genç kuşaklar geçmişte büyük başarılar kazanan örnek kişileri tanıma imkânı bulurlar. Bu paragrafın birinci ve ikinci cümlelerinde anıt kavramının tanımı yapılmıştır. Daha sonraki cümlelerde ise anıtların bir ulusun bireyleri için neden önemli olduğu ifade edilmiştir. yazdıklarını anlar duruma gelmiştir. 1911’li yıllarda yazan Ömer Seyfettin’i, Ziya Gökalp’i açıp okuyun, severek, anlayarak okursunuz yazdıklarını. Sözcükler, tamlamalar… hep anlayacağınız biçimdedir. 3)SAYISAL VERİLERDENYARARLANMA: Düşünceyi 4) BENZETME: Bir kavramı ya da varlığı başka kavram ya inandırıcı kılmanın yollarından biri de sayısal verilerden da varlığa ait özelliklerle anlatmadır. yararlanmadır. İnsanlar okuduklarının sayılarla desteklendiğini görürlerse yazıyı daha da inandırıcı bulurlar. Benzetmeye başvurulan paragraflarda varlıklar ya da kavramlar birbirine benzetilerek anlatılır. Bundan dolayı Örnek: Adapazarı Şeker Fabrikası 1953’te işletmeye açıldı. benzetmeyle karşılaştırmanın birbirine karıştırılmaması Kuruluşta günde 1800 ton olan pancar işleme kapasitesi gerekir. 1980’de 6000 tona çıkarıldı. Bu büyük bir gelişme. Benzetmede yalnızca aralarında benzerlik ilgisi bulunan varlıkların, kavramların ortak noktaları belirtilir. Örnek: Eleştirmenlerimizin eleştiriyi yan meslek olarak Karşılaştırmada ise varlıkların hem ortak hem de farklı algılamaları bilinen bir gerçek ama işin korkutucu boyutu yönleri birlikte anlatılır ve kıyaslanır. birçok kimsenin ilgisini çekmiyor. Eleştirmenlerimizin yüzde 83'ünün ekmeğini kazandığı mesleği eleştirmenlikle ilgisiz: yüzde 33'ü ticaretle uğraşıyor, yüzde 10'u tekstilci, yüzde 40'ı doktor, çok az bir kısmı da yazar, işin en "Erciş sapağında, Van Gölü mavi bir çarşaf gibi önüme ürkütücü serildi." yönü, aydınlarımızın yüzde 72'sinin, eleştirmenlerin eleştiri dışında işler yapmalarını oldukça "Beş altı araba, gelin alayı gibi sıralandı." doğal karşılamaları. Sanki bu durum eleştiriyi olumsuz "Fırtınada bir deniz feneri kadar yalnızdım." yönde etkilemezmiş gibi. "Rujlu dudakları açık bir yarayı andırıyordu.” Örnek-1 Örnek: Öğrencilerin çalışırken ara verip dinlenmeleri gerektiğini düşünenlerdenim. Mola verilmeden yapılan uzun soluklu bir çalışma, verimi düşürür. Ellişer kişiden oluşan iki ayrı gruba yüz soruluk bir test uygulanır. Grubun biri, testi hiç ara vermeden yanıtlarken, diğer gruba elli sorudan sonra 15 dakikalık dinlenme verilir. Dinlenme almayan grubun başarısı, alan grubun başarısından % 30 düşük çıkar. Şimdi ucu püsküllü gecelik külahı gibi görünen Vezüv, miladın 79. yılı bir ağustos günü yeri göğü kaplayan yoğun dumanla birlikte ateş püskürmüş. Yavrularını yiyen bir hayvan gibi yöresindeki Herkulanum ve Pompei şehirlerini yakıp kavurmuş, insanları boğmuş, ağaçları yakmış. Bu paragrafta yazar, Vezüv yanardağının biçimsel özelliklerini ve yıkıcı etkisini daha etkili şekilde anlatmak için benzetmeye başvurulmuştur. Paragrafın ilk cümlesinde yazar, Vezüv’ün ucunu külaha, ikinci cümlede bu yanardağı yavrularını yiyen bir hayvana benzetmiştir. Örnek-2 Bu şehrin göğünde sürekli bir duman, yollarında yuvarlanan toz bulutları vardı. Yakıcı güneşin altında harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler renkleri solmuş bir tabloyu andırıyordu. Bu paragrafta harap olmuş bir şehirden söz edilmiş ve bu şehirdeki “harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler” renkleri solmuş eski bir tabloya benzetilmiştir 6) TANIK GÖSTERME (ALINTI YAPMA): Anlatılmak Örnek-3 Uygarlıkta üstün olan bir ulus nereye giderse gitsin dilini, düşünce biçimini, alışkanlıklarını oraya benimsetir. Bir Fransız ya da İngiliz Afrika’da, Hindistan’da memleketinde olduğundan farklı yaşamaz. Fakat geri kalmış ulusların bireyleri uygar ülkelere gittiklerinde önce bir kimlik bunalımı yaşar, ardından da oradaki insanlar gibi yaşamaya başlar. Zamanla gelenek ve göreneklerinden uzaklaşır. Bu paragrafta, uygar uluslarla geri kalmış ulusların bireylerinin hayata bakış açıları karşılaştırılmıştır. Bu insanların farklı ülkelere gittiklerinde nasıl bir tutum takındıkları ortaya konmuştur. istenilen düşüncenin başkalarının görüşlerinden, sözlerinden yararlanarak açıklanması yoludur. Başkalarının aynı konuda söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak gösterilir. Tanık olarak düşüncesine başvurulan kişinin, konusunda uzman güvenilir olması gerekir. Yazar, okuru kendi düşüncelerinin doğruluğuna inandırmak için sözünü ettiği konuda söz sahibi olan birisinin sözünü yazısına alabilir. Böylece kendinin de haklı olduğunu belirtir. Tanık gösterilecek kişini sadece adının anılması yetmez. Ona ait sözün de yazıda olması gerekir. Örnek: Andre Gide bir yazısında şöyle der: "Sanatçının 5) KARŞILAŞTIRMA: Herhangi bir düşünceyi açıklamak konusu insandır. Bir insanın yaşamı o insanın düşlerinin de için iki varlık, iki kavram arasındaki benzerlik ya da kaynağıdır." Bu söze katılıyorum. ; Çünkü yaşananlarla karşıtlıklardan düşler iç içedir. Sanatçı, yazar, ozan da insan yaşamını, yararlanmaktır. Karşılaştırma da insan düşlerini bir yapıtta gerçeğe dönüştürendir. Başkasına, somutlaştırmayı sağlayan bir yoldur geleceğe bakandır. Kendi yaşadıklarına, düşlerine herkesi Örnek: “Arı, on binlerce yıldır aynı işi en kusursuz biçimde ortak edendir. yapar: Düzgün, geometrik ölçülerle peteğini örer ve topladığı bin bir çiçek tozundan, bir kimya laboratuarının Örnek: “Türk şiirinde deha şairler çıktı. Fakat şiiri değerli imbiklerinden daha üstün biçimde balını süzer. Oysa kılan sadece daha şairler değildir. Küçük şairler de şiire insanoğlu uğraştığı on binlerce işi binlerce yıldır giderek katkıda bulunur. Eliot: ‘Bir büyük şair vardır, bunlar geliştirmekte ve hâlâ en kusursuza ulaşmaya çalışmaktadır, edebiyatta devrim yaparlar. Bir de küçük şairler vardır ki işte insan budur.” onlar da bireysel ruh durumlarını dışa vuran çok güzel şiirler yazarak edebiyat dünyasını zenginleştirirler.’ Sözleri ile bunu desteklemektedir.” Bu parçada insanla arı karşılaştırılarak verilmiştir. Bu karşılaştırmadan "İnsanoğlu, uğraştığı işi giderek Örnek: Jan Paul Sartre şöyle der: “İnsan bazı şeyleri geliştirmekte ve kusursuzluğa ulaşmaya çalışmaktadır." ana söylemeyi seçtiği için yazardır.” Bu görüşe katılmamak düşüncesine ulaşılmıştır mümkün mü? Söz sanatçısı dediğin, herkesin söylemek isteyip de söyleyemediği sözleri, kendine özgü biçimler Örnek: “İnternet medyanın bir parçasıdır ancak çok seçeneğe sahip olması açısından medyadan daha üstündür. İnternette geri beslenme açısından müthiş bir olanak mevcut. arasından seçerek söyleyivermeli ve okuyucuya : “Benim söylemek istediğimden daha güzel” dedirtmeli. Çok seçenek olduğu için insanları geleneksel medya gibi bir Örnek: Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında. İsteyen kulvarda tutamazsın. Bir gazeteyi al demekle, bir siteyi izle herkes, her an mutlu olabilir. Filozof Sokrates: “Bir kitap, demek arasında çok büyük fark vardır. İnsan medyaya bir çiçek, bir kuş…ne büyük saadet!” derken bunu kıyasla internette sürekli yeni şeyler keşfediyor.” anlatmıyor mu? Örnek: Hayvanların koşullanmaya ve denem yanılma Örnek: etkinliğine insan kuyumcuya benzetirim ben kuyumcu nasıl değerli madeni öğrenmesinin ayrı bir niteliği vardır. İnsanın her öğreniş bin bir özenle işleyerek çok değerli eserler oluşturursa, aşaması bedence belirli bir olgunlaşmayı gerektirir. Söz deneme yazarı da sözcükleri büyük bir dikkatle ve özenle bir gelimi; konuşmayı öğrenmek yalnız ses çıkarmak değildir. araya getirerek eserini oluşturur.” dayanan öğrenmeleri yanında, “Deneme yazarı bir söz işçisidir. Onun bir Bir metnin anlatım biçimi ve dil özelliklerinin temelinde METİN VE PARAGRAF Metin, iletişim kurmak için oluşturulan cümleler topluluğudur. Sözlü ya da yazılı iletişim için üretilen anlamlı yapıdır. Yazar, iletmek istediği mesajı metin aracılığıyla ifade eder. metnin türü, içeriği, anlatımın amacı, okur kitlesinin düzeyi, özellikleri bulunur. Yazar, iletisini tam olarak verebilmek için metin yazarken bütün bunlara dikkat etmelidir. Bu amaca ulaşmak isteyen yazar, bir düşüncesini aktarırken ya da bir olayı okurun gözü önünde canlanacak şekilde Bir metin, aralarında anlam, anlatım bakımından ilişki ve bütünlük bulunan paragraflardan oluşur. İyi kurgulanmış bir metinde, her paragraf bir düşünce birimidir. Metindeki anlatırken metne uygun olan anlatım tekniklerinden yararlanmalıdır. Örneğin hikâye ve roman yazarken olay (öyküleme), betimleme paragraflarından; düşünce paragraf sayısı, o metnin içerdiği düşünce sayısını verir. yazılarında örneklendirme, tanık gösterme, tanımlama, Bunun nedeniyse her düşüncenin bir paragrafta tam olarak karşılaştırma gibi anlatım yöntemlerinden yararlanmalıdır. ortaya konmasıdır. Sözcükler seslerden, cümleler sözcüklerden, paragraflar ise cümlelerden oluşur. Metni oluşturan en büyük yapı paragraftır. Düzyazılarda genellikle satır başlarıyla birbirlerinden ayrılan bölümlerin her birine paragraf adı verilir. Paragrafın oluşumu konuyla doğrudan ilgilidir. Çünkü yazar, duygu ve düşüncelerini bir olay ve olgudan hareketle anlatır. Ele aldığı konuyu, amacına göre sınırlayıp birbiriyle ilintili paragraflar hâlinde verir. Bu, metin oluşturulurken uyulması gereken en önemli kurallardan biridir. anlatım bakımından birbirini tamamlayan, destekleyen bir bütündür. Bu yapı özelliği sayesinde metinde anlamla yapı yönüyle bir bütünlük ve uyum ortaya çıkar. Bu bütünlüğün sağlanabilmesi adına metindeki paragrafların dil ve anlatım yönüyle birbirine bağlanması büyük bir önem taşır. yapboz bağlanmasına oluşturmak gereksinim için parçaların duyulması gibi birbirine bir metin gerekir. Bir görüşün, bir duygunun işlendiği metinlerde de görüş ve duyguların birbirini destekleyecek paragraflar şeklinde, mantıksal bir sıra ile ele alınması gerekir. Örnek ağacı her yerde arayıp yetiştirmiş, ona gönüllerinin en derin sevgisini ve saygısını armağan etmişlerdir. Ağaçlarımız, halkımızın duyuşuna, düşüncesine girmiş, sinmiştir. Onlarda bizi, bizde onları görmemek mümkün olmaz. Yukarıdaki parça, ağacın önemini anlatan bir metnin giriş paragrafıdır. Yazar, bu paragrafta halkımızın ağaca büyük olarak olayın işlendiği metinlerde paragrafların zaman, kişi, çevre gibi öğelerin sırasına dikkat edilmesi gerekir. Buna dikkat edilmezse paragraflar arasında zaman, kişi, mekân vb. yönlerden karışıklıklar ortaya çıkar, metnin anlaşılması güçleşir. Ağaç kelimesi eski çağlardan beri dilimizde yaşamaktadır. Orhun Yazıtları’nda bile ağaçla karşılaşırız. Türk şiirinde ağaca karşı derin bir ilgi görülür. Memleketimizde birçok yerin adı ağaçtan alınmıştır: Çamlıbel, Kirazlıyayla, Kırkağaç… Bunlar halkın ağaca verdiği önemi gösterir. Bazı ağaçlarla ilgili yerlerin ayrıca bir tarihi de vardır: oluşturmak için de paragrafların birbirine bağlanması işlenen Dedelerimiz, ömürleri boyunca verimli arkadaş saydıkları bir önem verdiğini, onunla bütünleştiğini anlatmıştır. Metindeki paragraflar, bir zincir şeklinde anlam, dil ve Bir Örnek-1 Göynük teki “Beykavağı” adlı yere ad verilmesinde Yıldırım ın oğlu Süleyman’ın rolü olduğunu Âşıkpaşazade Tarihi yazar. Eskiden beri birçok Türk boyuna, birçok kişiye ağaç adı verilmiştir. Yeni soyadı kanununa göre pek çoğumuz, soyadımızı ağaca bağlamış bulunuyoruz. Bu da gösteriyor ki halkımız, ağaca karşı beslediği sevgiyi hâlâ yüreğinde yaşatmaktadır. Ağaç, yalnız şairin belleğinde değil, halkın hayatında da bir andaç, bir nişandır. Çocuk doğduğunda, düğün yapıldığında, uzun bir yolculuğa çıkılırken ağaç dikilir. Artık onun büyümesi için elden gelen yapılır. Ağaç boylandıkça hatıralar da içimizde serpilir, gümrahlaşır. Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinden birçoğu ağaç çağrışımları Mehmet dehşetli bir İngiliz düşmanıdır aslında. Ötekilere ve buluşlarıyla doludur: “Çiçek açar, domur domur dal pek o kadar kızmaz, her biri için ayrı ayrı mazeretler verir / Kimi uzar, birbirine el verir / Kimi meyve verir, kimi bulmaya çalışır, gül verir / Ağaçlar üstünde dillenir kuşlar” hissederdi. Fakat İngilizlere çok kızgındı. Zor şartlarda yol sulh olursa onları affedebileceğini alırken, İngiliz büsbütün “stop” deyip durmasın mı? Giriş paragrafından sonra gelen bu paragraflar metnin Mehmet bu sefer büsbütün telaşlandı: gelişme bölümünden alınmıştır. Bu paragraflarda yazar, halkımızın eskiden beri ağaca büyük önem verdiğini - Vay anam, ben ona adam ol derken o büsbütün cüdam anlatmıştır. Bu görüşünü kanıtlamak için de Türk tarihinden oldu… Hey beri bak… Hele şöyle kımılda bakayım… Yürü ve adını ağaçtan alan yurt köşelerinden örnekler vermiştir. de evvelki gibi yürü razıyım… Hastaneye çok kalmadı… Orada seni rahat yatağa yatırırlar, sıcak yemek verirler. Ağaca verilen değer bugün daha da artmıştır. İzinsiz ağaç Haftaya kalmaz domuz gibi olursun, diye söyleniyordu kendi kesmek yasaktır. Bu konuda bazı ülkelerde çok ağır cezalar kendine. verilmektedir. Bizim memleketimizde ise halkımızın gönlünde derin bir ağaç sevgisi vardır. Onun bu sevgisi, - Yahu para sende, rahat sende, memleket sende, dükkân, modern ağaç bilgisiyle ışıklanırsa yurdumuz kısa zamanda tezgâh sende… Yedi deniz aşırı yerden, kale gibi gemilerine yemyeşil olacaktır. binip ne halt etmeye gelirsin buralara, benimle muharebeye tutuşursun… beni öldürüp de yamalı donumu mu alacaksın? Son paragrafta ise yazar, yazısını bir sonuca bağlamış ve Ne adını bilirim… ne memleketini bilirim, sen Çanakkale’ye yurdumuzun yemyeşil olabilmesi için halkımızın modern geldin diye davarımı satar, ocağımı söndürür, çoluk ağaç bilgisiyle donatılması gerektiğini söylemiştir. çocuğumun her birini bir yana dağıtır gelirim… Muhareben de kahpece… yanına sokmadan, suratını göstermeden, Örnek-2 Mehmet adlı bir Türk askeri Çanakkale’de İngilizlerle savaşırken yaralanır. Haydarpaşa Hastanesinde tedavi edilir. Ayağı bir parça sakat kaldığı için hafif hizmete ayrılır ve hastanede görevlendirilir. Mehmet’e bir gün Haydarpaşa Tren İstasyonu’ndan hastaneye götürülmek üzere esir İngiliz askeri teslim edilir. Mehmet ve hasta İngiliz asker, yağmurlu bir havada kör topal yola devam ederler. Bu paragrafta, olay paragrafına özgü nitelikler ağır basmaktadır. Bir hikâyenin serim (giriş) bölümü olan paragrafta olay, kişiler ve olayın yaşandığı çevre birlikte verilmiştir. uzaktan şarapnelini yerim, ayağım sakat kalır… Elime düştün… seni bir tepmede yere gömsem yeridir… ille zebunluğunu görüyorum… besbelli bir taksiratım var ki Cenab-ı Mevla seni bu dünya âlemde bana musallat etti… Gel başımın belası… gel seni sırtımda taşıyayım da tamam olsun… Serim bölümünden sonra gelen bu gelişme paragraflarında yazar, Mehmet’in İngilizlere karşı duyduğu öfkeyle birlikte onun ağzından, bu ulusun o dönemde haksız yere Çanakkale’ye gelişini anlatmıştır. İnsanımızın düşmanlarına karşı bile merhametle yaklaştığını ortaya koymuştur. Yazarın bütün bunları anlatmadaki amacı ise Türk askerinin derin bir inanca, sağlam bir ahlaka ve yüksek bir insanlık sevgisine sahip olduğunu göstermektir. Mehmet, çok zor şartlar altında, düşe kalka, yağmurdan Bu metin dört paraftan oluşan bir düşünce yazısıdır. sırılsıklam hâlde ezeli düşmanı, yaralı İngiliz askerini Şimdi metnin paragraflarını sırasıyla inceleyelim. hastaneye ulaştırır. Böylece üzerindeki dağ gibi yükten kurtulur. I. Paragraf: Giriş paragrafıdır. Yazar bu paragrafta zararlı bir alışkanlık olan yazıp bozmaktan söz ederek yazısına giriş Çözüm (sonuç) paragrafında ise yazar. Mehmet’in öfkesini yapmıştır. Bunun yanında yazıp bozma alışkanlığının bastırıp karakteri yaralı İngiliz askerini hastaneye bırakıp bu çocuklukta ortaya çıktığını ve bu alışkanlığın ileri yaşlarda yükten kurtulmasını anlatmıştır. da sürdüğünü belirtmiştir. Bu paragrafta bir işe başlayıp onu yarım bırakmanın zararları üzerinde duracağını söyleyerek Örnek-3 ele alacağı konuyu ortaya koymuştur. Zararlı bir alışkanlık: Yazıp bozmak; bir satır bozuk oldu II. Paragraf: Gelişme paragraflarının ilkidir. Yazar, bu mu hemen o yaprağı yırtmak; birkaç yaprak yırtınca da o paragrafta maymun iştahlı, hevesi çabuk geçen insanlardan defteri kaldırıp atmak… Bu alışkanlık, çocukla beraber örnek vermiş ve bu yaratılıştaki kişilerin başarısız olduğunu büyür. Defterde, kalemde çocuk kadar küçük olan yeni vurgulamıştır. baştan usulü” yaş ilerledikçe hayatın her dönemine geçmektedir. III. Paragraf: Bu gelişme paragrafında ise yazar başarılı olmak için başlangıçta ortaya çıkan zorluklara katlanmak Bir şeyi yok etmeden düzeltmeye alışmak da lazım. Başlanan gerektiğini söylemiştir. Bu görüşünü desteklemek için de bir şeye devam etmek ve onu bitirmek, insan iradesinin hayattan ve insanlığın ulaştığı tecrübelerden örnekler başarısıdır. Bunun zıddına biz, maymun iştahlılık deriz. vermiştir. Maymun iştahlı, mesela bir atkı örmeye başlar, bitirmeden başka bir işe geçer; bir kitabı okumaya koyulur, sekiz on IV. Paragraf: Sonuç paragrafıdır. Bu paragrafta yazar, sayfa bile okumadan onu atar, bir diğerinin yapraklarını hayatı bir esere benzetmiş ve her insanın hayatını en güzel karıştırmak ister. şekilde tamamlaması gerektiğini, bir eser koyamayanların mutlu olamayacaklarını söylemiştir. Hayatın her döneminde başarılı olmak için insanlığın uzun tecrübeler sonunda elde ettiği kural şudur: İyiye başlamak, iyi başlamak ve iyi bir yolda devam edip onu bitirmek. Kıymeti ne olursa olsun, eser sahibi olabilmek için bundan başka çare yoktur. Başlarken her şey güçtür. İlk zamanda o güçlüğe katlanmak gerekir. Devam edince aynı şey sıkıntı verir, bu sıkıntıyı sineye çekmeli. Fakat eser bittiği zaman duyulan zevk, bütün bu güçlükleri, bütün bu çekilmiş sıkıntıları karşılayacaktır. Bizzat hayat da bir eserdir. Ölüm gelip de insan, gözlerini dünyaya kapayacağı zaman: “Ben şu işi yaptım, şu kitapları yazdım, şu sözleri söyledim, şu insanları yetiştirdim, şu iyilikleri ettim, şu kalpleri kazandım…” diyebiliyorsa en büyük eseri olan hayatını gönül rahatlığıyla bitirmiş olur. Bütün ömrü yazboz tahtası olanların bu mutluluğa ermelerine, verimli bir insan olmalarına imkân var mı? ortaya