ÇAYKUR’un AYLIK YAYınıdIR. Ağustos 2013 • Sayı 4 n e ş i ğ e d e y e lk ü Ülkeden çay kültürü [sunuş] Çalışanlarımızla varız Çay, dünya ölçeğinde pek çok ülkede tüketilen bir içecek. İçildiği her ülkede, o coğrafyanın karakteristik özelliklerini ve kültürünü yansıtıyor. Toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası, hatta törensel bir uygulama haline gelen çayın insanlığın yüz binlerce yıllık macerasına katkıları tartışılmaz. Bu sayıda, çayın farklı kültürlerde nasıl tüketildiğini, toplumsal yaşama ne tür etkileri olduğunu araştırdık ve ulaştığımız sonuçları kapak konumuz olarak sizlerle paylaştık. Ağustos ayı içerisinde kurumumuzda yaşanan yeniliklerden biri Cumhuriyet Çay Fabrikası bünyesinde kurulan yeşil çay üretim ünitesi oldu. Böylece, Çaykur’un son dönemlerdeki atılımlarına bir yenisi daha eklendi. En yeni teknolojiyle kurulan ünitemizin tüm kurumumuza hayırlı olmasını dileriz. “Çayın Ustaları”na emanet ettiğimiz bu birimimizden önümüzdeki dönemde büyük başarılar bekliyoruz. Çaykur’un en önemli birimlerinden olan Anatamir Fabrikası ve ekibi bu sayımızın bir diğer konusu. Kurumumuzun ve bağlı tüm birimlerinin makineden mobilyaya, kamyon kasasından makine parçalarına, elektrik panolarından motorlara dek tüm imalat, tamirat ve bakım işlerini üstlenen Anatamir Fabrikası, deneyimli kadrosu, mühendisleri ve çalışanlarının yarattığı disiplinli çalışma tarzıyla her türlü övgüyü hak ediyor. Tek koluyla hayata sımsıkı sarılmış ve bırakmaya hiç niyeti olmayan İbrahim Usta, Salarha Çay Fabrikası’nın imalat bölümünde çalışıyor ve azmin nelere kadir olduğunun, insanoğlunun isterse neleri başarabileceğinin canlı bir örneği olarak çıkıyor karşımıza. Bir kolunu küçük yaşta kaybeden ve her işini tek koluyla yapmak zorunda kalan Usta, aynı zamanda dünyaca ünlü bilişim devi Microsoft’tan sistem mühendisliği ve ağ güvenliği eğitimi de almış. “Hayatı bırakırsan ellerinin arasından kayıp gider” diyen İbrahim Usta, kendine güveni ve sağlam duruşuyla hepimize örnek olacak öyküsünü bizlerle paylaşıyor. Anatamir Fabrikası’nın renkli simalarından Mehmet Kazdal ise neşesi, enerjisi ve mizahi yönüyle çalışanlarımızın esprili ve hayata bağlı insanlardan oluştuğunun bir göstergesi. Ağustos ayının sonlarına doğru Ulucami Fabrikası’na atanan Kazdal, maket evler ve dokusunu kendisinin ördüğü iskemleler imal ediyor. Kazdal’ın bir diğer özelliği de şiirler, fıkralar, kıssalar ve öykülerden oluşan beş kitabın yazarı olması. Emek verenler köşemizin bu ayki konuğu ise Cumhuriyet Çay Fabrikası’ndan emekli Mehmet Makır. Bünyesinde odacı olarak görev yaptığı Çaykur’u “birinci adresim” diyerek tanımlayan Makır’dan çayın nasıl demlenmesi gerektiğine dair önemli bilgiler de aldık. Çaykur olarak, farklı ve özellikli çalışanlarımızla ne kadar övünsek azdır! İyi okumalar dileriz... AĞUSTOS 2013 [3] [busayıda] HOBİLERİMİZ VE BİZ EMEK VERENLER s. ÇAYIN USTALARI s. 10 6 içindekiler 6 EKİP RUHU s. 14 10 18 26 YaYIN KURULU Süleyman Pınarbaş, Yavuz Sütlüoğlu, Necla Yeşildağ Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu Mine Türkün, Cüneyt Kural Çaykur’un gizli hazinesi Anatamir Fabrikası Cumhuriyet Çay Fabrikası 22 HOBİLERİMİZ VE BİZ 26 GELENEK YAYINLAYAN “Zaman bana yetmiyor” Her ülkenin farklı çay kültürü var Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu (Yayın Danışmanları) 34SAĞLIK Cüneyt Kural (Editör) Guatr hastalığına dikkat 36 AİLE VE ÇOCUK 38 KİŞİSEL GELİŞİM Seyit Göktepe (Redaksiyon) 42 TEKNOLOJİ GÜNLÜĞÜ Dilan Karadağ (Muhabir) 44 GEZİ GÜNLÜĞÜ 50 ACI KAYBIMIZ GELENEK s. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Necla Yeşildağ (Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü) Mehmet Makır: “Birinci adresim Çaykur, ikinci adresim evim” l İbrahim Usta: “Hayatı bırakamazsın” FOTO RÖPORTAJ FOTO RÖPORTAJ s. EMEK VERENLER l 18 Yayın Yönetmeni Süleyman Pınarbaş (Genel Müdür Yardımcısı) “Ne kadar mutluysan, o kadar verimli olursun” EKİP RUHU 22 ÇAYIN USTALARI 14 s. Sahibi ÇAYKUR Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü adına İmdat Sütlüoğlu (Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür) Doğa Özkan (Sanat Yönetmeni) 9 soruda okul seçimi Fobilerinizden korkmayın Metin Özkan, Ahmet Akgül (Katkıda Bulunanlar) Her yönüyle özel bir yayla: Macahel Caner Kasapoğlu (Fotoğraflar) Mustafa Fıstık GEZİ GÜNLÜĞÜ s. 44 Cemal Sahir Sokak No: 26 - 28 Profilo Plaza A Blok Kat: 2 Mecidiyeköy / İstanbul T: 0 212 337 51 00 pbx BASKI VE RENK AYRIM Elma Bilgisayar ve Basım 0 212 697 30 30 [4] AĞUSTOS 2013 AĞUSTOS 2013 [5] [çayınustaları] “Ne kadar mutluysan Cumhuriyet Çay Fabrikası’nın yeni açılan yeşil çay ünitesiyle Çaykur, son dönemde yaptığı atılımlara bir yenisini daha ekledi. Yeşil çay ünitesi çalışanlarıyla üretime ve günlük hayatlarına dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik... Mahir Başaran (İmalat İşçisi): Ne zamandan beri Çaykur’da çalışıyorsunuz? Göreviniz nedir? 2007’den beri Çaykur’dayım. Yeşil çay ünitesinde kıvırma bölümünde çalışıyorum. Yeşil çay üretiminin siyah çaya göre farkı var mı? Yeşil çay üretimi siyah çaya göre çok daha kısa zaman alıyor. Siyah çay dokuz saatte çıkarken yeşil çayın tüm prosesi üç saatte tamamlanıyor. Şoklanan yeşil çay soğutmadan sonra ön kurutmadan geçirilerek kıvırma bölümüne aktarılıyor, daha sonra da tam kurutma işleminden geçerek tasnif bölümünde sınıflandırılıyor. Çalışanın bir günü burada nasıl geçiyor? Sabah kalkıyoruz, evden çıkıyoruz, saat sekizde işimizin başına geliyoruz; akşam dörde kadar buradayız. Tabii vardiyalar da dönüyor. 4-12, 12-8 gibi vardiyalar da değişiyor. Bunun haricinde pek bir şey yapamıyoruz. İşimiz zor olduğu için daha ziyade dinlenmekle geçiriyoruz özel zamanımızı. Bununla birlikte, çay üreticisi de olduğumuz için işten çıktıktan sonra çay topluyoruz. Bazı arkadaşlarımız da eğer vardiyası akşam saatlerindeyse sabah erkenden kalkıp çay topluyor ve sonra işbaşı yapıyor. o kadar verimli olursun” [6] AĞUSTOS 2013 Yaptığınız iş önemli bir sorumluluk gerektiriyor sanırım... Çaykur’un tek yeşil çay üretim tesisi burası. Bu çok güzel bir duygu. Burada üretilen çayın kalitesinden tamamen biz sorumluyuz. Yaptığımız işin bilincindeyiz; bu nedenle her şeye en ince ayrıntısına kadar dikkat ediyoruz. Her şeyi büyük bir titizlikle yapıyoruz. Çaykur, çay konusunda Türkiye’nin tartışmasız lideri konumunda. Bu büyük ailenin bir parçası olmak da bizim için büyük bir mutluluk kaynağı. AĞUSTOS 2013 [7] [çayınustaları] Çalışma koşulları ne durumda sizce? Çaykur, Türkiye’nin en büyük firmalarından biri. Hijyen açısından tüm kurallara dikkat ediyoruz. İşçi güvenliği açısından bizi zor duruma düşürecek bir şey de yok. Çaykur, çay konusunda Türkiye’nin tartışmasız lideri konumunda. Bu büyük ailenin bir parçası olmak da bizim için büyük bir mutluluk kaynağı. Tek sıkıntımız çalışma süremizin kısa olması. Biz mevsimlik çalışıyoruz. Çalışmalar mayıs ayında başlıyor; dört-beş ay çalışıyoruz ve sonra izne ayrılıyoruz. Bir süre daha fazla çalışmamız için gerekli koşulların oluşturulmasını istiyoruz. Ne gibi etkileri oluyor bu durumun? Yedi-sekiz ay dışarıda kalmak bizi ekonomik olarak çok etkiliyor. Daha genç olanlar gidip başka bir yerde çalışabiliyor ama yaşı ilerleyen arkadaşlar var, bayan arkadaşlar var. Onlar çalışamıyor ve evde oturmak zorunda kalıyorlar. Bu da ekonomik açıdan onları çok zorluyor. Sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyoruz ama bunun dışında bir getirimiz olamıyor maalesef. Ekip arkadaşlarınızla ilişkilerinizden de bahsedelim isterseniz... Ekip olarak önemli bir problem yaşamıyoruz. Herkesin çalışma alanı belirlenmiş durumda. Fabrikamızın mevcudu 230 kişi civarında; üretimde her vardiyada 30-40 kişi oluyor. Herkes kendi sorumluluk alanında faaliyet gösterdiği için herhangi bir sorun yaşanmıyor. Herkes işinin başında gayet mutlu biçimde çalışıyor. Fabrika yöneticilerimiz sürekli gelip işin işleyişiyle ve bizimle ilgileniyorlar. Amirlerimiz ve memurlarımızın ilgisi açısından ilişkilerimiz çok iyi. Bu durum çalışma şeklimizi de olumlu yönde etkiliyor. Daha çok motive oluyoruz yaptığımız işte. [8] AĞUSTOS 2013 Meryem Kalça (İmalat İşçisi): Çaykur’u nasıl değerlendiriyorsunuz? Özel sektörle karşılaştırıldığımızda, çalışma koşulları açısından önemli avantajlarımız var bizim. Özel sektörde çalışan arkadaşlarımla konuşuyorum bazen; hemen hepsinde en küçük bir hatalarında işten çıkarılma korkusu var. Bir işyerinde çalışırken korku duymadan mutlu olabilmeniz çok önemli. Çaykur diğer yönlerinin yanında bu açıdan da Rize için çok önemli bir kurum. Çalışanların özgüvenli olması gerekiyor. Çalışırken tedirgin olmamaları gerekiyor. Ne kadar mutluysan, bulunduğun ortam ne kadar rahatsa, işyerindeki iletişim ne kadar iyiyse o kadar verimli olursunuz ve orada çalışmaktan o kadar büyük tat alırsınız. İşinizden memnunsunuz yani... Biz burada işimizi severek yapıyoruz. Kendi evimizde çalışıyormuşuz gibi geliyor bana. Devletin fabrikasında ya da başka bir yerde çalıştığım gibi bir mantık taşıyamıyorum. O duygularla, gönülden geliyorum işime. Eksiklerimiz, hatalarımız olabilir, hepimiz insanız sonuçta; bu noktada genel yaklaşım çok önemli. Fabrikamızı kendi evimiz gibi seviyor ve benimsiyoruz. Çaykur, Rize için çok önemli bir nimet. İnşallah çalışma ortamı, verimlilik, üretim ve pazarlama açısından çok daha ileri gider. Bu konularda ekonominin ayakta durması için iyi durumda olması şart. Ürettiğiniz yeşil çayın kalitesine güveniyor musunuz? Yeşil çayımızın kalitesi çok güzel. Gerçi bizim toplumumuzda yeşil çay yaygın olarak içilen bir ürün değil. Ben severek içiyorum ama yaygınlaşması Fabrikamızı kendi evimiz gibi seviyor ve benimsiyoruz. Çaykur, Rize için çok önemli bir nimet. İnşallah çalışma ortamı, verimlilik, üretim ve pazarlama açısından çok daha ileri gider. Bu konularda ekonominin ayakta durması için iyi durumda olması şart. için biraz daha zaman gerekli. Üretimimiz ve kalitemiz daha ileri boyutlara taşındığında yeşil çay tüketimimiz de yaygınlaşacaktır diye düşünüyorum. Bir bayan olarak, Çaykur ailesinde çalışmak nasıl bir duygu? Bir bayan olarak Çaykur’da çalışmaktan çok memnunuz. Burada herhangi bir sorunla karşılaşmadan, huzurla ve güvenle çalışıyoruz. Sabah geliyorum, işimi yapıyorum ve çıkıp evime gidiyorum. Bazen birtakım küçük sorunlar olsa da üstesinden kolayca geliyoruz. Bu küçük sorunlar da kişiliklerden kaynaklanıyor çoğu zaman; siz uyumlu davranırsanız, insan ilişkilerinde esnek olursanız bir problem kalmıyor. Bayanlar için ağır bir iş değil mi çay üretimi? Bayanlar tabii ki ellerinden gelen hizmeti veriyorlar ama özellikle üretim fabrikalarında erkek gücü daha önemli. Mesela bazen bir erkeğin yapacağı işi iki bayan yapmak zorunda kalıyor. Böyle bir işyerinde diyelim 20 kişi işe alınacaksa bunun 15’i erkek, beşi bayan olabilir. Bu benim şahsi görüşüm tabii. Yoksa hepimiz çalışmak, ev ekonomimize katkıda bulunmak istiyoruz. Hayat zor; herkesin ailesi, çocukları var. Onlara bakmak zorundayız. Benim de iki oğlum var; biri üniversitede okuyor, diğeri de liseyi bitiriyor bu sene. Karadenizli bayanlar biraz daha dayanıklı oluyor galiba? Kadınlarımız sırtlarında kilolarca yük taşırlar ama bakarsanız hastanelerimiz doludur. Hemen hemen her 10 kişiden sekizinde bel kayması vardır ağır yükleri taşımak yüzünden. Yük taşımak öyle kolay bir şey değil, kadın gücünün üzerinde bir şey. Zaten yaradılışımızda bir fark var. Erkeğin gücüyle kadının gücü farklıdır; bunu kabul etmek lazım ama kadın işgücüne de ihtiyaç var. AĞUSTOS 2013 [9] [emekverenler] MEHMET MAKIR: “Birinci adresim Çaykur, ikinci adresim evim” 1958 doğumlu Mehmet Makır, 1987 yılında kuruma girmiş emektarlardan biri. İmalat bölümünde başlayan çalışma yaşamı Cumhuriyet Çay Fabrikası’nda odacılık göreviyle son bulan çiçeği burnunda emekli Makır için evi kadar benimsediği bir kurum olmuş Çaykur... Devlet büyüklerine hizmet etmek sizi heyecanlandırıyor olmalı... Öyle tabii. Mesela ben son olarak, cumhurbaşkanına servis yaptığım gün izinli olmama rağmen geldim ve görevimi yaptım. Babanızın kurumdaki görevi neydi? Babam da imalat işçisi olarak çalıştı. Ben de imalatta çalıştım ve sonrasında ne görev verildiyse onu yaptım. Buradan ekmek yiyoruz sonuçta. [10] AĞUSTOS 2013 Bey fabrika müdürü olduktan sonra, altı-yedi yıl boyunca odacılık yaptım. Bu fabrika benim her şeyim. Daha doğrusu Çaykur, Rize’nin her şeyi... Olmazsa olmazı. Başınızdan ilginç olaylar da geçmiştir yıllar içinde mutlaka... İşimizi severek, zevk duyarak yaparız biz. Bazı günlerde fabrika meydanında 12 otobüs olduğunu bilirim. Bu fabrika protokol fabrikası. Burada cumhurbaşkanını, başbakanı, genelkurmay başkanını ağırladık. Buradaki hayatımız hep hareketliydi. 10 kardeşle nasıl bir hayatınız oldu? Çocukluğumuzu yaşayamadık desek yeridir. Çocuk yaşta çalışmaya başladık. Çağrı üzerine mi geldiniz o gün çalışmaya? Hayır, ben kendim geldim. Çünkü burası benim ekmek teknem. Çoluğuma çocuğuma buradan kazandıklarımla baktım. Bundan sonra da buradaki emeğimden kazandığım emekli maaşımla bakmaya devam edeceğim. Şu anda dışarıdayım ama yine çağırsalar, bana ihtiyaçları olsa yine seve seve gider ve işimi yaparım. Yorulmak nedir bilmeden çalışırım. Çaykur çalışanlarının kuruma bu bağlılıkları nereden geliyor? Çaykur’un hepimizin hayatında çok önemli bir yeri var. Babamın anlattıklarını dinlerdim; hayatları hep yoksullukla, gurbette geçmiş. 20 kilometre uzaktan sırtında kömür getirip satarak bizi büyütmüş. Dereden çakıl çıkarıp satarak 12 nüfuslu bir aileye bakmış. Şimdi biz bu kuruma sahip çıkmazsak kim çıkacak? Çaykur için elimizden geleni yapmalıyız. Çaykur’da çalışmaya ne zaman, hangi bölümde başladınız? 1987 yılında imalat bölümünde çalışmaya başladım. Burada beş yıl çalıştıktan sonra çatı onarımına, inşaat bölümüne geçtim. Altı-yedi yıl da orada çalıştım. Ardından, altı yıl boyunca bahçıvan olarak görev yaptım ki o zamanlar her yer çiçeklerle doluydu. Her taraf güllük gülistanlıktı. Her türlü çiçeğimiz vardı. İki arkadaşımla birlikte yaptık bu işi. Bahçıvanlık yaparken bir taraftan da fabrikanın meydan temizliğini yapıyorduk. O kadar çiçeğin içerisinde meydanın pis olması beni şahsen rahatsız ederdi; bırakamazdım. Son olarak da, Köksal olarak ben kaldım, ben bakmak zorundaydım. Yaşadığım sürece benim çocuklarım gibi onlara da bakılacak. Neler yaptınız mesela? Ne yapmadım ki? İşçilik yaptım, dereden çakıl çıkarıp sattım. Kaynımla ortak bir lokanta açtık, anlaşamadık ve ayrılıp ona bıraktım. 2007 yılında kadro aldım, o zamana kadar mevsimlik işçi olarak çalışıyordum. Ağabeyim okudu öğretmen oldu. Aile ancak bir kişiyi okutabildi o da çok büyük zorluklarla. Yani sıkıntılar içinde büyüdük. Dediğim gibi, çay bizim her şeyimiz. Çay Rize’ye yerleştikten sonra nihayet refaha kavuştuk. Ben yaşlılarımızla sohbet etmeyi çok severim. OnlaErbabından tavsiyeler: rın geçmiş hayatlarını öğrenmek için gece geç saatlere kadar konuşurum onlarla. Çay Rize’ye gelmeden önce Çay kalitesi çok önemli ama demlemesi de bir o kadar önemli. Bazı arkadaşlar çayın burada odun- kömürden başka bir üzerine kaynar suyu döküyor. O zaman çay şey yokmuş. Gurbet varmış. Erkekler yanıyor. Ben önce kaynar suyu demliğe gurbete çıkar, bayanlar da geçimlerini alırım, çayı da onun üzerine koyarım ve çay hayvancılıkla sağlamaya çalışırlarmış. kendiliğinden çöker. Böylece yanık kokusu Çay Rize’nin olmazsa olmazı. Benim olmaz. Aşağı yukarı 15 dakikada çay babam bu fabrikadan emekli. Ben de çöküyor. Zaten çayın demleme süresi en bu fabrikadan emekli oldum. fazla 15 dakikadır. 15 dakikadan önce çay Çay nasıl demlenir? açılmaz, 20-25 dakika geçtikten sonra da özelliğini kaybetmeye başlar çay. Toplam yarım saat içinde tüketilmelidir. Emeklilik için planınız nedir peki? Şu anda biraz dinlenmeyi düşünüyorum. Kafamı dinleyip yeni bir şeyler yapacağım. Çalışmak zorundayım yine. Ağabeyim ve yengem depremde hayatını kaybetti. Onların çocuklarının sorumluluğu da benim üzerimde. Üç çocukları var. Onlar için yine çalışmak zorundayım. Yeni bir şeyler yapacağım ama ne olur bilemiyorum. Bir-iki ay dinlenmek istiyorum. Devamlı çalışan bir insan olduğum için öyle çok fazla da dinlenemem. Kardeşinizin çocuklarına sahip çıkmanız çok asil bir davranış... Her insanın görevidir bu. Bir amca olarak görevimdir. Benden ufak iki kardeşim daha var ama bugüne kadar onların hiçbir katkısı olmadı. Onların katkısı olmadı diye benim çocukları bırakacak durumum yok. Görev benimdir. Ailenin büyüğü Çocuklarınız neler yapıyor peki? İki oğlum var. Biri üniversiteyi bitirdi, şu anda çalışıyor; diğerinin okulu devam ediyor. “Artık emeklisin; gelme, biraz dinlen” diyen oluyor mu? Yok. Burası benim evim. Burada olmadığım zamanlarda burayı özlüyorum. İnsan ailesini nasıl özlerse ben de burayı öyle özlüyorum. Daha önce de dediğim gibi, burası protokol fabrikası; aynı anda 500-600 kişiyi ağırladığımız zamanlar oldu. Elimizden geleni yaptık misafirlerimizi ağırlamak için. Onları memnun edebildiysek ne mutlu bize. Aldığımızın karşılığını vermişiz demektir. Görevimiz buydu, yapmamız gerekeni yaptık. Çünkü bu kurum bizim her şeyimiz. Ben birinci adresim olarak burayı gördüm hep. Yani birinci adresim burası, ikinci adresim evim oldu. Bu kurum için herkes elinden geleni yapmalı. Nasıl bizden öncekiler yaptıysa bizden sonrakiler de yapmalı. AĞUSTOS 2013 [11] [emekverenler] Salarha Çay Fabrikası’nın imalat bölümünde görev yapan İbrahim Usta, tek koluyla birçok güçlüğün üstesinden başarıyla gelmiş. Çocuk yaşlarda geçirdiği bir kaza sonucu bir kolunu kaybeden Meslek Lisesi Elektrik ve Elektronik Bölümü mezunu Usta, aynı zamanda Microsoft’ta sistem mühendisliği ve ağ güvenliği eğitimini tamamlamış bir bilişimci. İbrahim Usta’yla sıradışı yaşamını ve kurumdan beklentilerini konuştuk... “Hayatı bırakamazsın” Fabrikadaki göreviniz nedir? Şu anda imalat bölümünde çalışıyorum. 1998 yılında Çaykur’a girdiğimde elektrik ve elektronik servisinde görev yapıyordum. Ben sanat okulu elektronik bölümü mezunuyum. Daha sonra santral bölümüne geçtim. Buradayken Microsoft sistem mühendislik eğitimi ve ağ güvenliği eğitimi aldım. Buradayken santralden de ayrılmak zorunda kaldım. Ya işe gelmem ya da eğitimimi tamamlamam gerekiyordu. Buradan ayrıldım ve eğitimimi tamamladıktan sonra geri döndüm. Şu anda da imalat bölümünde görevliyim. Yılda dört ila 5 buçuk ay boyunca geçici işçi olarak çalışıyorum. [12] AĞUSTOS 2013 Emekliliğim de yaklaştı ve bu sırada İstanbul’daki bazı bilişim kurumlarından da teklifler geliyor. Ben de buradan emekli olup daha sonra o işlerle ilgilenmeye karar verdim. Burada çay üreticisiyim aynı zamanda ve onunla da ilgilenmem gerekiyor. Ben engelliyim, bir kolum yok ama orada işçi çalıştırıyoruz. Kardeşlerim de yardımcı oluyor. Emekli olduktan sonra artık kendi işimi kurmayı düşünüyorum. Engeliniz ne zaman oluştu? Ben 1969 doğumluyum. 1979 yılında kolumu kaybettim. Yüksek gerilim hattına bağlı bir elektrik direğine çıktım ve elektrik akımına kapıldım. Sonra gözümü hastanede açtım orada kolum ameliyatla alındı. Engeliniz yaşamınızı nasıl etkiledi? Yaşamımda hiçbir zorluk görmedim. Ben sol elimi kullanıyorum, zaten sağ elim yok. Küçük yaştan beri bu işlerle tek elimle uğraştığım için hiçbir zorluk görmüyorum. Ben bir elektronikçiyim. 1989 yılında yüksek frekans tekniğine geçmiştim. Özel radyo ve televizyonlar daha ortaya çıkmadan biz testlerini burada gerçekleştirdik. O dönemlerde kendi projelerimizle bir devreyi hayata geçirdik, onunla çalıştık ve büyüttük. Bunların hepsini tek elimle yapıyorum. Lehim makinesini bu elimle tutuyorum, lehim telini, tablayı, malzemeyi... Her şeyi bu elimle yapıyorum. Hiç kimsenin yardımı olmadan bunları küçük bir buzdolabı büyüklüğünde kabinlere yerleştiriyorum. Bunların iç ve dış donanımını kendim yapıyorum. Sadece beş parmak yeterli. Hem de fazlasıyla. Çünkü beynimiz ona göre çalışıyor. Beyin iki ele göre odaklanmıştır ama bende tek el varsa ona odaklanıyor. O şekilde kendimi geliştiriyorum. Hayatı bırakamazsın. Hayatı bırakırsan elinin arasından kayıp gider. Bende böyle bir şey hiç olmadı. Psikolojik bir rahatsızlık, ruhsal bir çöküntü yaşamadım. Uzuvlarım eksik olsa da şükrediyorum ki hayatta da Rabbim bana eksikliğini hissettirmiyor. Ben böyle düşünüyorum. Sizce Rize bir engellinin yaşaması için kolay bir şehir mi? Aslında benim için değil. Çünkü ulaşım olarak bizlere büyük şehirlerde imkânlar sağlanmış durumda. Mesela Bursa, İstanbul ya da başka bir büyük şehirde olduğum zaman çok rahatlıkla, istediğim gibi ücretsiz ulaşım sağlayabiliyorum, üstelik eşimle birlikte. Fakat burada o imkânı bulamıyoruz. Buranın coğrafi durumu biraz değişik ve ilimiz henüz kalkınmakta olan bir il olduğu için bu- Beyin iki ele göre odaklanmıştır ama bende tek el varsa ona odaklanıyor. O şekilde kendimi geliştiriyorum. Hayatı bırakamazsın. Hayatı bırakırsan elinin arasından kayıp gider. rada bu imkânlar pek sağlanamıyor. Sadece bu konuda biraz zorlanıyoruz. Devletimizin başka illerde sağladığı imkanları Rize’de pek kullanamıyoruz yani. Diğer konularda her şey normal. Bir Çaykur çalışanı olarak kurumdan beklentileriniz nelerdir? Çaykur size ne ifade ediyor? Çaykur bölgenin kalkınmasını sağlayan en önemli kurumdur. Rize’yi ayakta tutan en önemli, temel direktir diyebilirim. Bu direk kırıldığı zaman Rize bitmiş demektir. Organik çay uygulamasının yayılmasını ve yaşadığımız gübre sorununun çözülüp, organik gübre çalışmalarının bir sonuca bağlanmasını bekliyoruz. Bir de şöyle bir sorunumuz var: Özellikle engelli arkadaşlarımıza mevsimlik çalışma bittikten sonra ek bir iş verilmesini bekliyoruz. Kendim için değil, çünkü ben bir meslek sahibiyim zaten. Ama diğer engelli arkadaşlarımız buradan çıktıktan sonra başka bir yerde çalışamazlar. Sağlam insan ekmeğini taştan çıkartır ama bu kardeşlerimiz çıkartamaz. Onları işten çıkardığınızda, yılın geri kalan bölümünde evden dışarı adım atamazlar, masraf yapmamak için. Çünkü mesleği yok, geleceği yok. Tek mesleği çaydır arkadaşlarımızın. Aralarında evli insanlar var, hayat şartları zor. Dört-beş aylık ücretle ne olur ki? Bir süreklilik lazım. AĞUSTOS 2013 [13] [ekipruhu] Çaykur’un gizli hazinesi Anatamir Fabrikası Kurum içinde, çay üretiminde bulunmayan ama kuruma ait tüm işletme, müdürlük ve birimlere teknik destek veren Anatamir Fabrikası, işinin ehli ekibi ve iş disipliniyle övgüyü hak ediyor. Makineden mobilyaya kadar kurumun tüm imalat ve bakım ihtiyacını karşılayan fabrikanın bünyesinde bulunan beş ana atölyenin ustabaşılarıyla görev alanlarını ve yaptıkları işin niteliğini konuştuk. Anatamir Fabrikası, 1976 yılında Teknik Atölyeler Müdürlüğü olarak ayrı bir ünite statüsüyle kuruldu ve 1979 yılında aynı statüde isim değişikliğiyle Anatamir Fabrikası Müdürlüğü unvanını aldı. Rize Merkez Engindere mevkiinde 3 bin metrekaresi kapalı, 2 bin metrekaresi açık olmak üzere, toplam 5 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulu olan fabrikaya ait atölyelerde; Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı 46 adet yaş çay işletmesi ile bir adet çay paketleme fabrikası, iki adet Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürlüğü, yedi adet Bölge Müdürlüğü ve Atatürk Çay Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü olmak üzere toplam 56 adet ünitede mevcut olan imalat makinelerinin yedek parça ihtiyacı, işletmelerde yapılacak modernizasyon çalışmalarında gerekli parça ya da makinelerin imalatı, montaj- demontajı ile arızalanan parçaların bakım ve onarımları yapılıyor. İşletmelerde yapılan kapasite artırımları, makine düzenlemeleri, tasnif ve fırın kısımlarında bulunan toz emme sistemleri, paketleme fabrikalarında bulunan harmanlama makineleri, taşıyıcı ve yükleyici transportlar, fermantasyon dönüşümleri, hareketli soldurmalarda kullanılan yayıcı ve karıştırıcılar, fırın çıkış çay boşaltma yelpazeleri, fırın ve tasnif dairesi toz toplama boruları ve toz bacaları gibi tüm işler de Anatamir Fabrikası’nda gerçekleştiriliyor. Büyüklüğü ve ihtiyaç alanları düşünüldüğünde, Çaykur için çok ciddi maliyetlerin oluşmasına yol açabilecek bu faaliyetler Anatamir Fabrikası tarafından çok daha düşük giderlerle karşılanarak, kurumun önemli ölçüde tasarruf etmesi sağlanıyor. Mühendislerinden şoförlerine, kadar büyük bir uyum ve disiplinle çalışan fabrika, mühendis adayı stajyer öğrenciler için de bir okul işlevi görüyor. Kadir Karafazlı Çarkhane Atölyesi Ustabaşı Çarkhane’nin işlevi nedir? Çarkhane atölyemizde, kurumumuzun ihtiyacı olan her türlü talaşlı imalat işleri, kalıp imalatları, redüktör ve varyatör tamiratları, çeşitli imalat makinesi parçalarının imalatları, işletmelerimizdeki yaş çay imalat makinelerinin parçalarının tamirat ya da imalatları yapılıyor. Bunlar ne tür tamirat ya da imalatlar oluyor genellikle? Kıvırma krank mili, rotervan uzun mili, varyatör kasnağı, fırın mili, burçlar, gibi yaş çay imalat makineleri parçalarının imalatı ve tamiratları, her türlü dişli imalatı, redüktör tamirat ve bakımı, varyatör tamiratı ve bakımı gibi işler atölyemizde gerçekleştiriliyor. Bunların yanında; çay imalat makinelerinin bakımı ya da yeniden imal edilmeleri, her türlü talaşlı imalat ve bakım işleriyle, 40-60 tonluk büyük kantarların ve 0-500 kilogramlık küçük kantarların bakım ve kalibrasyonları da atölyemiz tarafından yapılıyor. Teknik olarak yeterli ekipmana sahip misiniz? Atölyemiz var olan en son teknik ekipmana sahip. Atölyemizde muhtelif özellik ve kapasitelerde, CNC torna, üniversal ve standart torna, freze, pres, taşlama, vargel, testere gibi 35 adet tezgâh bulunuyor. Çarkhane bünyesinde bulunan Kantar servisimizde ise işletmelerimizde bulunan büyük araç kantarlarının kalibrasyon ve bakımları yetki belgeli elemanlarımızca, iki yılda bir kalibre edilen etalon taşlarımızla yapılıyor. [14] AĞUSTOS 2013 AĞUSTOS 2013 [15] [ekipruhu] Yılmaz Dülger Dökümhane ve Lastikhane Atölyesi Ustabaşı Mevlut A. Avcı Soğuk Demirhane Atölyesi Ustabaşı Bu atölyemizde, Çaykur bünyesinde yer alan tüm işletmelerin ihtiyaçlarına göre, toz siloları, pakka kasaları ve midilton akarları, kıvırma kazanları gibi imalatlar ile muhtelif çelik konstrüksiyonlar, her türlü demir ya da krom işçilikleri, kalıp bükme ve kesme işlemleri gibi her türlü demir, sac ve çelik konstrüksiyon işleri gerçekleştiriliyor. Elektrot kaynağı, gaz altı kaynağı, tig, mig vb., toz siloları, siklonları ve bacalarına dair her türlü kaynak işlemi atölyemizin uzman ekibi tarafından yapılıyor. Perçinli ya da vidalı birleştirmeler, sıcak şekillendirme, soğuk bükme ve şekil verme işlemlerinin dışında; serpantinli ısıtıcı imalatı, imalat makinelerinin imalatı ve bakımı, mutfak kuzine tamiratı ve imalatı; sıcak su, soğuk su ve buhar tesisatlarının yapımı ve bakımı ile tank imalatları da atölyemizin işleri arasında. Soğuk Demirhane atölyemizde hidrolik, apkant ve mekanik pres, kesme makineleri, testere makineleri, gaz altı kaynak makineleri, redresör ve muhtelif kaynak makineleriyle kurumumuzun ihtiyaç duyduğu alanlarda faaliyet gösteriyoruz. Her türlü pik döküm (kazan ızgaraları, mesnetler, kapaklar, imalat makineleri parçaları vb.), alüminyum döküm (al kıvırma göbeği, imalat makineleri parçaları vb.), bronz ve pirinç döküm (imalat makineleri parçaları, burç malzemeleri vb.), lastik burç kaplama, yıldız kaplin lastikleri imalatı, kırıcıların lastik kaplanması, burçlu kaplin lastikleri, işletmelerimizdeki PVC bantların yapıştırma sistemiyle birleştirilmeleri ve tamirat işlemleri atölyemizde gerçekleştirilmektedir. Dökümhane atölyemizde pik, alüminyum, bronz ve pirinç döküm yapılmaktadır. Atölyemizin yıllık döküm kapasitesi tek vardiyada yaklaşık 100 ton civarındadır. Bu dökümler yer ocağı veya kupol ocağında yapılmaktadır. Lastikhane kısmında ise işletmelerimizde bulunan makineler üzerindeki lastik kaplama burçlar, kaplin lastikleri, kırıcıların kauçuk lastik kaplamaları gibi işler yapılmaktadır. Yer ocağı doğalgaz brülörlü atölyemizde, aynı anda 150’şer kilogramlık iki potada döner alev üflemesiyle bronz, pirinç ve alüminyum ergitilebilmektedir. Kupol ocağında ise kok kömürü başlangıçta mazot brülörüyle ateşlenmekte, tutuştuktan sonra kok kömürüyle beslenmektedir. Çetin Yılmaz Elektrikhane Atölyesi Ustabaşı A. Kadir Türüt Marangozhane Atölyesi Ustabaşı Marangozhane atölyemizde işletmelerimizde tasnif kısmında bulunan pakka kasaları (tasnif eleği) ya da midilton kasalarının (çöp ayırma eleği) imalatları ve tamiratları, araç kasalarının tamiratları ve yeniden imalatları, çay satış ve tanıtım reyonlarının imalatı ve tamiratı ile her türlü ahşap tamirat işleri yapılmakta. Kurumumuza ait lojmanlarda ve genel müdürlüğümüzde bulunan mutfak dolapları, kitaplıklar ve benzeri demirbaş mobilyalar da atölyemizde üretilmekte. İşçilik ve kalite açısından gayet ileri durumdayız. Ekibimizin kalitesi ve profesyonel görev anlayışı sayesinde Türkiye’nin dört bir yanında kurumumuzla ilgili tüm alanlarda hizmet veriyoruz. [16] AĞUSTOS AĞUSTOS2013 2013 Elektrikhane atölyemizde, işletmelerimiz ve tüm Türkiye’deki bölge müdürlüklerimizin elektrik alanında ihtiyaç duyduğu bakım, onarım ve imalatlar yapılıyor. Muhtelif güç ve devirdeki elektrik motorlarının sargı işlemleri, kaynak makineleri ve elektrikle çalışan çeşitli makinelerin tamiratları, elektrik güç panosu imalatları da burada gerçekleştiriliyor. Bu atölyemizde ayrıca, işletmelerimizde bulunan kalite kontrol laboratuvarlarındaki ısıtıcı ve etüv cihazlarının elektronik kartlarının tamiratları da yapılıyor. Kısaca sıralarsak; her türlü güçteki motorların sarım işlemleri, kompanzasyon panosu imalatı, muhtelif elektrik pano imalatı, kaynak makinelerinin tamiratı, elektrik tesisat işleri, elektronik kart tamiratı, etüv ve us arıtma cihaz tamiratı ve bakımı. Isıtıcı tamiratı ve bakımı gibi işlemler, her biri alanında uzman olan ekibimiz tarafından gerçekleştiriliyor. Bu da hem kurumumuzun dışarıda yapacağı büyük masraflardan tasarruf edilmesini hem de kalitesinden emin olunacak işlerin ortaya çıkarılmasını sağlıyor. Kurumumuzun gücüne güç katmak bize ayrıca gurur veriyor. AĞUSTOS 2013 [17] [fotoröportaj] CUMHURİYET ÇAY FABRİKASI Cumhuriyet Çay Fabrikası, çay üretiminin yanında, devlet büyüklerimiz ve yurtdışından gelen ziyaretçiler için protokol fabrikası olarak da hizmet veriyor. Temizliği ve düzeniyle örnek bir fabrika olan Cumhuriyet Çay Fabrikası Ağustos ayında yeşil çay üretimine başladı... Yeşil çay yaprakları soldurma makinesine yükleniyor, yaprakların yeşil kalması için su buharı verilerek şok soldurma işlemine tabi tutuluyor. Şok soldurma makinesinden çıkan yaş çay yaprakları soğutma ünitesinden alınıyor. [18] AĞUSTOS 2013 AĞUSTOS 2013 [19] [fotoröportaj] Soğutma ünitesinden sonra düşük ısılarda ön kurutma işlemine tabi tutularak, yaş çay yaprakları kıvırma işlemine hazır hale getiriliyor. Kıvırma işleminden sonra yaş çay yaprakları ikinci ve son kurutma işlemine tabi tutuluyor. En modern teknikler kullanılarak yeşil çay yaprakları kıvırma işlemine tabi tutuluyor. Kurutma işleminden sonra tasniflenerek ayrılan yeşil çay torbalanarak ambara alınıyor. [20] AĞUSTOS 2013 AĞUSTOS 2013 [21] [hobilerimizvebiz] Anatamir Fabrikası’nın renkli siması Mehmet Kazdal, mizahi kişiliği, yetenekleri ve hoş sohbetiyle arkadaşlarının çok sevdiği bir çalışanımız. İşçi olarak başladığı çalışma yaşamını ambar memuru olarak sürdüren Kazdal, bir taraftan maket evler ve iskemleler üretirken diğer taraftan beş tane kitap yazmış. “Zaman bana yetmiyor” [22] AĞUSTOS 2013 Bize kendinizden bahseder misiniz? 1968 yılında, Güneysu’ya bağlı Ortaköy’de doğdum. İlkokulu burada, ortaokulu Güneysu’nun merkezinde okudum. Liseyi de Rize’de endüstri meslek lisesinde tamamladım. Yüksek öğrenimime bir süre Bakü’de denizcilik okulunda devam ettim, burada denklik sayılmadığı için yarıda bıraktım ve geri döndüm. KTÜ Makine Teknikerliği Bölümü’nden 1996’da mezun oldum. Aynı yıl askere gittim. 1998’de askerlik hizmetimi bitirdikten sonra Ulucami Çay Fabrikası’nda işçi, 2003 yılında da Anatamir Fabrikası’nda tornacı olarak çalışmaya başladım. İki yıl önce de Çaykur’un kendi içinde yapmış olduğu bir statü değişikliğiyle memuriyet hayatıma adım attım ve ambar memuru oldum. 10 yıl Anatamir’de çalıştıktan sonra geçtiğimiz günlerde yine Ulucami Çay Fabrikası’na tayin edildim. 1990 yılında evlendim. İki kızım ve bir oğlum var. Büyük kızım ve oğlum bu yıl üniversiteden mezun oldu. Kızım İstanbul Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nü, oğlum Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. Ayrıca, oğlum profesyonel karate antrenörü ve capuera denilen Brezilya dövüş sporunun il temsilcisi. Küçük kızım da kahverengi kuşak karateci. Yani bizim pek boşumuz yok. Bazı insanlar zamanı dolduramaz, bize de zaman yetmiyor. Çok kitap okurum, 10 yıl önce okuduğum bir kitabın kapağını göreyim, size özetini anlatırım. Peki iş dışındaki zamanınızda neler yapıyorsunuz? İşten eve geldiğim zaman, özellikle de kışın, geceler bitmiyor. Uykuyu çok seven bir insan da değilim. “Ne yapabilirim?” diye düşündüm ve elsanatlarına yöneldim. Hiçbir teknolojik alet kullanmadan; çakı, keser ve tutkalla maket evler yapmaya başladım. İlk yaptığım evleri tencere altlığından aldığım parçalarla yaptım. Amacım hem zaman geçirmek hem de çocukları mutlu etmekti. Sonra işi biraz daha geliştirdim ve yöresel mimariye yöneldim. Güneysu kaymakamının ricası üzerine bir tane maket ev yaptım. Bu maket, düzenlenen her “Rize-Ankara Günleri” etkinliğinde sergilendi. Bunun yanında yine günümüz mimarisine uygun, ahşaptan evler yaptım. Çoğunu dağıttım, sadece iki tanesi bende kaldı. AĞUSTOS 2013 [23] [hobilerimizvebiz] Bir de kitap yazıyormuşsunuz... “Şerden hayır doğar” misali benimkisi. Psikolojik tedavi gördüm. Doktorum bana hastalığımın, bizim anlayacağımız dilde, aşırı duyarlılıktan kaynaklandığını söyledi. Toplumsal, siyasal tartışmaları ya da komşularımla, işyerindeki arkadaşlarımla yaşadığım sorunları çok fazla büyütüyor ve aşırı tepki gösteriyordum. Bir şeylerle meşgul olmam gerekiyordu; ben de yazmaya başladım. Kızımla birlikte başladık. İlk olarak birkaç tane şiir yazdık. Devam ettirdik ve her ikimizin şiirleri 200’ü geçti. Bir arkadaşım bunu duydu ve sponsor olup bastırmak istedi şiirlerimizi. İlk baskıda hüsrana uğradık ve şiirlerimiz matbaada kayboldu. O zamanlar teknolojiyi çok iyi kullanamıyorduk. Flash bellek yedeği falan yoktu. Tüm şiirleri teslim ettik; 65 tane şiirimiz kayboldu. Kitap değil de broşür tipi bir şey çıktı ortaya. Onunla başladık, iyi ki de başlamışız. Bu şiirlerde bizim insanlarımızın anlayabileceği yöresel sözcükler ağırlıktaydı. İçinde futboldan siyasete pek çok konudan etkilenerek kaleme aldığım şiirlerin yer aldığı “İliksiz Düğmeler” adlı kitabımı yayımladım. Peşine devamı olarak, insanların aklında kolay kalabilecek küçük öykülerden oluşan “Vaadedilen Yalanlar” adlı kitabımı yazdım. Ardından beşinci kitabımın hazırlığı olarak dördüncü kitabımı yazmaya karar verdim. Yöremizde yaşanan komik olaylardan oluşan, bizim fıkra sandığımız ama birebir içinde ya da çok yakınında olduğum olayları derledim ve 75 olayı yazdım. Son kitabımda 125 fıkra var; bu tamamen yaşanmış, hiçbir şekilde alıntı içermeyen bir kitabın hazırlığıdır. [24] AĞUSTOS 2013 Paketleme fabrikasından aldığımız varilleri boyattık ve üzerine “Çöp Kutusu” yazıp köyün muhtelif yerlerine koyduk. Kimseden para talep etmeden, yaz-kış ve ayda dört kez olmak üzere, bulduğumuz araçları kullanarak çöpleri toplamaya başladık. Sosyal yönünüz de gayet güçlü sanırım... Zaman bana yetmiyor. En fazla dört saat uyuyorum. Bunların yanında sosyal sorumluluklarım var. Memuriyete başlamadan önce 10 yıl boyunca köy ihtiyar heyetindeydim. Bunun üç yılında Ortaköy muhtarlığına vekalet ettim. Güneysu-Ortaköy Çevre Koruma Derneği’nin kurucusuyum. Şu anda da Güneysu İmam-Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’nin kurucusu ve yöneticisiyim. Böyle çeşitli sosyal olayların içerisindeyim. Hayat böyle gidiyor... Çevreye karşı da oldukça duyarlı olduğunuz söyleniyor. Bitkilere büyük zaafım var. İsimini bilmediğim ender bitkileri yetiştiririm. Ben dikerim, annem koparır “Oğlum bu işe yaramaz” diyerek. Fabrikadaki odamı çiçek bahçesine çevirmiştim. Şimdi tayinim çıkınca arkadaşlar bakamayacaklarını söyledi; ben de dağıttım hepsini. Bir de güzel havalarda derede olurum, evde duramam. Bizim derelerde kırmızı benekli alabalıklar var. Onları elle tutarım, zarar vermeden alıp eve getirir, severim. Bir tanesini bile yemeden, yakalanmayacakları bir göle götürüp serbest bırakırım. Çevre Koruma Derneği’nin ne gibi faaliyetleri var? Derneği kurma amacımız derelerin çöp sorununu çözmekti. O dönemde belediyemiz bu konuyla pek ilgilenemedi. İmamımızı, öğretmenlerimizi devreye soktuk ama bir sonuç alamadık. Üç-dört arkadaş evleri ziyaret ederek halkı bilinçlendirmeye çalıştık ama yine de başaramadık. Böylece bir dernek kurmaya karar verdik. Paketleme fabrikasından aldığımız varilleri boyattık ve üzerine “Çöp Kutusu” yazıp köyün muhtelif yerlerine koyduk. Kimseden para talep etmeden, yaz-kış ve ayda dört kez olmak üzere, bulduğumuz araçları kullanarak çöpleri toplamaya başladık. Daha sonra yetkililer duyarsız kalmadı bu işe. Bizim adımıza Güneysu Kaymakamlığı Ankara’daki Çevre Genel Müdürlüğü’nden bir adet çöp arabası talep etti ve araç kaymakamlığın emrine verildi. Şu anda bu araçlardan iki tane var. Bugün 27 köyün hepsinin çöpü düzenli olarak toplanıyor. Bu Ortaköy’ün girişimiyle oldu. Bunun yanında, derneğimiz sayesinde, Türkiye’de belediye sınırlarına dâhil olmayıp kendi imkânlarıyla kanalizasyon şebekesini yapan ilk köy Ortaköy oldu. Türkiye’de bir ilke imza attık. İmkânlarımız ölçüsünde öğrencilere ufak tefek burslar verdik. Belirli bir süre sonra derneğimizi yürütemedik ve şu anda faal değiliz. Biraz da yaptığınız işten bahsedelim dilerseniz... Bir ambar memuru nasıl çalışır? Ambar memurunun yaptığı iş bulunduğu fabrikaya göre değişir. Anatamir Fabrikası’ndaysanız başınızı kaşıyacak zamanınız olmaz. Çok ciddi bir iştir, sürekli takip ister. Zincirin halkalarından biri koparsa bütün ahenk bozulur. Binlerce çeşit malzeme var. Hangi fabrika olursa olsun ne üretilecekse Anatamir’de üretiliyor. Buna bölge müdürlüklerimizin birçok işi de dâhildir. Satın alma ve iaşe işleri var. Hem girdisi hem çıktısı kayıt altına alınmak zorunda. Ne kadar malzeme girdi, hangi fabrikada ne kadar malzeme kullanıldı gibi noktaların tümüne hâkim olmanız ve nerede ne olduğunu bilmeniz gerekiyor. AĞUSTOS 2013 [25] [gelenek] Her ülkenin farklı çay kültürü var [26] AĞUSTOS 2013 Tüm dünyada, toplumsal yaşamda oldukça önemli bir yer tutan çay, her ülkede farklı hazırlanarak kendi yerel kültürünü oluşturuyor. Ulaştığı her yere iz bırakan, farklı kültürlerce içselleştirilen, toplum yaşantısına anlam katan ve yolculuğuna devam eden çay, her ülkede farklı biçimlerde tüketiliyor ve damak tadını çeşitlendiriyor. AĞUSTOS 2013 [27] [gelenek] İran Fas Fas’ta naneli çay çok tüketilir. Nanenin hazma yardımcı olması nedeniyle gün boyu yemekle ve yemekten sonra tercih edilir. Çay, Fas kültüründe baskın bir rol oynar, bu rolün verdiği onur dolayısıyla da çoğunlukla aile reisi tarafından hazırlanır ve servis edilir. Fas halkı için çay, kültürlerinin çok özel bir parçasıdır. Naneli çay hazırlarken, yeşil Çin çayı taze ya da kurutulmuş nane yaprakları ile karıştırılır, çaydanlığın içine bol miktarda şekerle birlikte konulur, üzerine sıcak su eklenerek birkaç dakika demlenmesine izin verilir. Çay daha sonra küçük renkli cam bardaklara ince uzun ibrikli çaydanlıktan dökülür. Nanenin çaya verdiği aroma dört bir yana yayılır. İran’da kıtlama çay içme kültürü vardır. Çay için büyük boy cam bardaklar kullanılır. Çay içmek istemeyenler bardaklarını çay tabağına yan yatırırlar. İranlılar sadece kahvaltıda çaya şeker koyar ve buna “Şirin Çay” denilir. Semaver kalabalıkta kulllanılır. Ülkede Châikhâne (Çayhane) denilen pek çok çayevi bulunur ve sosyal yaşamda önemli yer tutarlar. FRANSA Fransızlar öğleden sonraları genellikle siyah çay tercih ederler. Çoğu Fransız çayına şeker katar, süt ve limon da tercih edilen diğer tatlandırıcılardır. Fransız kültüründe çay, uzun süre demlenmeden, şık porselen demliklerle, şık atmosferlerde, ince porselen fincanlarda ikram edilir. Hafif içimli bu çayın yanında çikolata, krokan veya pralin ikram edilerek çay geleneği sürdürülür. Pakistan Çay Pakistan’da çok popülerdir. Çoğunlukla kahvaltıda olmak üzere gün boyu tüketilir ve yanında kurabiye ve keklerle tercih edilir. Hem siyah çay hem de yeşil çay fazlaca içilir. Yeşil çay özellikle yemeklerden sonra tüketilir. Pakistan’ın Kaşmir bölgesinde sütlü ve tarçınlı olarak hazırlanan chai çayı tüketilir ve özel günlerde, düğünlerde, kış aylarında çokça tercih edilir. Lahore ve diğer şehirlerde de chai sevilir. Ayrıca Himalaya tuzu ile hazırladıkları çayı da şeker katmadan içmeyi severler. Pakistan’ın kuzey bölgelerinde tuzlu, tereyağlı Tibet stili çay tercih edilir. MISIR Mısırlılar genellikle koyu ve iyi demlenmiş siyah çay tercih ederler ve küçük bardaklarda içerler. Çaylarını bol şekerle tatlandırırlar. Mısır’ın kuzeyinde çay genellikle geleneksel şekilde sıcak suyla siyah çay birkaç dakika demlenerek tüketilir. Şekerle tatlandırılır ve içine birkaç yaprak nane eklenir. Süt de ilave edilebilir. ÇİN ABD Buzlu çay ABD’de çok popüler bir içecektir. Sıcak çaya göre daha çok tercih edilir, öyle ki oran yüzde 80 civarındadır. Çoğunlukla bol şekerle, aromalarla ya da uygun tatlandırıcılarla tatlandırılır. Ayrıca kafeinsiz soğuk ya da sıcak çay bulmak mümkündür. Sıcak çay ise çoğunlukla yemekten sonra kahveye alternatif olarak servis edilen ve içilen bir içecektir. Çoğunlukla siyah çay olmakla birlikte, yeşil çay, beyaz çay, chai, Hint masala çayı özellikle sağlıklı yaşam amacıyla tüketilmektedir. [28] AĞUSTOS 2013 Çin’de çay önceleri ilaç olarak kullanılmış, yaşamı uzatan ve canlılık veren bir sağlık içeceği olarak görülmüş. Günümüzde de geleneksel Çin tıbbında, yeşil çay ve puerh çayı pek çok sağlık şikâyeti için kullanılıyor. Çay ayrıca Budist rahiplerce meditasyon içeceği olarak kabul ediliyor. Çin’de halkın en sevdiği çay, bölgelere göre değişiyor. Pekinliler yasemin çayını, Shanghailılar yeşil çayı, Fujianlılar kırmızı çayı tercih ediyor. Bazı bölgelerde çaya değişik baharatlarla tat veriliyor. Hunan bölgesinde konuklara zencefilli ve tuzlu çay sunuluyor. Bu çayın içinde tuz, zencefil, kızarmış soya fasulyesi tohumları ve susam bulunuyor. Çay, çay bardağı sallanarak içiliyor ve soya fasulyesi tohumları, susam, zencefil ve çay ağızda güzel bir koku çıkıncaya kadar çiğneniyor ki buna “çay yeme” de deniliyor. Çin’de eskiden beri, çayın demlenmesine önem veriliyor. Çayın tadının tam olarak çıkarılması için, farklı çayların farklı özelliklerinin ve bilimsel demleme tekniğinin bilinmesi gerekiyor. Çin’in doğusunda yaşayanlar, çay demlerken büyük çaydanlık kullanmaktan hoşlanıyorlar. Misafir kapıdan girer girmez ev sahibi büyük çaydanlığına çay koyar ve içine kaynamış su döker. Sonra demlenen çayı bardağa koyarak misafire sunar. Çin’in Fujian eyaletinde Gongfu çayı içiliyor. AĞUSTOS 2013 [29] [gelenek] JAPONYA Çay, Japonya’ya Çin’den gelmiş. Japonlar çay hazırlamasını, sunmasını ve içmesini ritüel haline getirmiş, felsefesini derinleştirmiş ve geleneklerinin en önemli ve ayrılmaz parçalarından biri haline getirmişler. Mükemmel bir çay hazırlamak için tek bir yol yoktur. Sanat olarak algılanan çay, çay ustasının maharetiyle kendini belli eder. Çay da bir sanat eseri gibi yorumlanabilir. Tadanın damağında, hazırlayanın estetik anlayışında anlamını bulur, arkasındaki felsefeyle Japon kültürünü yansıtır. Japon evlerinin bahçesinde sadece çay törenlerinde kullanılmak üzere özel tasarlanmış, Hoshoan adı verilen küçük evler vardır. Giriş kapısı (sukiya) çok alçaktır. Bunun amacı alçakgönüllülüğü anımsatmaktır ki içeri eğilerek girilir. İçeri silah, değerli süs eşyası taşıyarak girilmez ki bu dünyevi olanı geride bırakmak ve tevazu sahibi olmak anlamına gelir. Evin içi de minimalist detaylara sahip, zarif ve sade döşenmiştir. İlk görülecek şey ise basit bir çiçek düzenlemesi olur. Japon çay seremonilerinde farklı aksesuarlar kullanılır: Kama (çaydanlık), chasen (çayı karıştırmak için kullanılan bambu fırça), chawan (çayın sunulduğu kâse), chakin (peçete). Azerbaycan Hindistan Moğolistan Moğollar, çaya yağ, tuz, un ya da darı ekleyerek tüketirler. Kuzu eti ile çay hazırlama alışkanlıkları da vardır. Dilim dilim edilip bir hafta açık havada kurutulmuş kuzu etini çayın içine atıp içerler. Soğuk iklim koşullarına ve göçebe hayata karşı güç ve enerji kazandırması açısından çay, Moğolistan halkı için yaşantılarında büyük yer tutar. Türkmenistan Türkmenistan’da her gün akşamüstü çay içilir, çayın yanında genellikle kuru ya da taze üzüm veya reçel yenilir. Yemeklerden sonra ise yeşil çay tercih edilir. Türkmenler çayı çok severek tüketirler. “Çaylık” denilen bir çaydanlıkta, çayı bitirinceye kadar içerler. Rusya Rusya’da her öğün çay içilmesi bir gelenektir. Sıcaklığı ve dinç tutma özelliğiyle çay, Rus yaşam düzeni için ideal bir içecektir. Ruslar, çay demlemek için semaveri benimsemiştir. Gümüş tutacaklı cam bardaklarla çay servisi yaparlar. Beyazlatılmamış şeker ve limon suyu, bal ya da reçelle tatlandırılmış, şerbeti bol ve çok demli çayı tercih ederler. Çaya şeker, kaymak koyanların yanı sıra, çayı bardak altlığına döküp oradan içenler de vardır. Misafirler, daha fazla çay gelmemesi için bardağın altlığını bardağın üstüne koyarlar. [30] AĞUSTOS 2013 Hindistan’da çay, İngiltere’nin ülkede çay tarımı başlatmasıyla beraber 19’uncu yüzyılda popülerleşmeye başlamış. O zamandan beri çay, Hindistan yaşamında önemli bir yer tutar. Cha-ya, çayın sokaklarda satılan ve tercih edilen biçimidir. Cha-ya güçlü bir siyah çaydır ve kakule, karanfil ve rezene gibi çeşitli baharatlarla tatlandırılır ki buna “Chai çayı” denilir. Hindistanda çokça tercih edilen bir çaydır. Çay Azerbaycan’ın milli kültürünün bir parçasıdır. Azerbaycan’da çay özel armudi bardaklarda içilir. Azerbaycan’da pek çok çayevi vardır. Çayevlerinde sadece çay sunulur. Çay kıtlama içilir ve çeşitli tatlılarla, reçel ve limonla sunulur. Eve gelen misafire ilk önce çay ikram edilir. Tibet Tibetliler çayı çok koyu bir renk alana kadar demleyip biraz tuz koyar; bu tür çaya “sade çay” denilir. Bu çay içme usulü en yaygın âdettir; bunun yanında çaya sığır ya da koyun sütü de ilave edip içerler. Bu tür çaya “sütlü çay” denilir. Sütlü çayı en çok kırsal kesimlerdeki Tibetliler sever. Tibetliler çay yapraklarını yer ve yararına inanır. En popüler çay, tereyağlı çaydır. Tereyağlı çay içmeyen kişi, Tibet’e gitmiş sayılmaz. Tibetliler sade çayı demledikten sonra çay suyunu bir çeşit özel çay fıçısına koyar; tereyağ, tuz, yumurta ve ceviz gibi maddeler ekler, hepsini bir çubukla karıştırıp servis eder. Tereyağ, süt ve tuz demlenmiş çaya eklenir ve bu sıcak içeceğe “Po cha” denilir. İNGİLTERE İngilizler, çoğunlukla bergamut aromalı Earl Grey çayını tecih ederler. Çay konukseverliğin işaretidir. Bir İngiliz çay davetinde, sohbetin akışının yiyecek ve içeceklerle kesilmesi hoş karşılanmaz. Çay sohbet için bir bahane gibi görülür; ancak çay, kültürlerinin temel parçalarından biridir. Davetlerde Çin çayı, Hint çayına tercih edilirken limonlu, sütlü ya da kremalı sunulur. Çayın yanında ise küçük sandviçler ve el yapımı çay pastaları tercih edilir. İngilizler ve İrlandalılar dünyada en çok çay içen ülkelerdendir. Çoğunlukla siyah çay, süt ve bazen de şeker ile servis edilir. İngilizler günde ortalama beş fincan çay içerler ve bu bazı kişilerde 10-15 fincana kadar çıkar. AĞUSTOS 2013 [31] [serbestkürsü] Çalışmalarını bizimle paylaşmak isteyen arkadaşlarımız için iletişim adresimiz: n.yesildag@caykur.gov.tr ŞİİR KÖŞESİ ÇAYCININ DESTANI Baharım bitince gelince yazım, Yediğim lokmayı edemem hazım, Terim soğutmaya biraz su lazım, Bu çay bizim, toprak bizim, su bizim. Ortalama doksan günüm güneşli, Boyun bükük, yağmur yakar ateşli, Doktor kollar, boynunda mı o beşli, Güneş bizim, yağmur bizim, hal bizim. Çok umutlar bekler gibi dikilmiş, Fidesine göz nuruyla bakılmış, Dostluğuna türkü yazıp yakılmış, Umut bizim, fide bizim, göz bizim Doksan kilo sırtım aldım çatladım, Anam öldü, bacım öldü ağladım, Geçimimi bir tek çaya bağladım, Geçim bizim, ölü bizim, sırt bizim. Ektim tahıl, göremedim başağı, Çürüdü bellerim, sardım kuşağı, Hayat standardı indi aşağı, Tahıl bizim, çay da bizim, bel bizim. On iki ayımın geçti dokuzu, Anamın, babamın düştü omuzu, Terleri akınca soluyor yüzü, Aylar bizim, çile bizim, yas bizim. Arttı derken gelirimiz azaldı, Bahtımıza inen yumruk hızlandı, Tek-el gibi özel sektör nazlandı, Devlet bizim, millet bizim, kan bizim. [32] AĞUSTOS 2013 Aldığımız yetişmiyor doktora, Ancak ama yetti giden yollara, Etim kaldı çaylıktaki dallara Doktor bizim, yollar bizim, et bizim. Kireçlendi bel kemiğim yük ile Çektiğimiz on iki ay hep çile Her ne dersen kolay gelir o dile, Kemik bizim, yaşam bizim, yük bizim. Uğraşırken bir zamanlar kamulan Avunurdum bahçemdeki tamulan, Özel sektör şimdi oldu komutan, Kartel bizim, tröst’ler bizim, rey bizim Buram, buram terler aktı alnımdan, Duyamadım hiçbir sesi ahımdan Nafakamı alamadım bağımdan Sofra bizim, yemek bizim, can bizim. Hububatla narenciye yürüdü, Çayımızın bedelleri çürüdü, Evimizi solucanlar bürüdü, Ekin bizim, meyve bizim, çay bizim. Gönülde taht kuran elbet sultandır, Akan gözyaşının çoğu ahtandır, Savrulup atılmaz, bu da mekandır, Mekan bizim, düşen bizim, yaş bizim. ŞİİR KÖŞESİ ÇAY Ekmek kadar değerli Su gibi azizdir çay Adı belirsiz renkli Sessiz bir mısradır çay Her meclisin öznesi Sadeliğin resmi çay Evimizin neşesi Aşk gibi üç harfli çay Hem ümittir hem hüzün Gurbet ve sıladır çay Ayarıdır kem sözün Huzur tesis eden çay En zor dar vakitlerde Gelip ulaşandır çay Telaşlı zor günlerde Dert ortağımızdır çay Her mevsimde içilir Mekan tanımazdır çay Her vakit tüketilir Gençliğin iksiri çay İmdat BAŞ (Rize Pazarlama Bölge Müdür Yrd.) Erdoğan Büyük Salarha Çay Fabrikası AĞUSTOS 2013 [33] [sağlık] Guatr hastalığına dikkat! Ülkemizde özellikle Karadeniz ve Orta Anadolu’da sıklıkla görülen guatr hastalığı, beslenme alışkanlıklarından kalıtımsal etkenlere kadar pek çok nedenle ortaya çıkıyor ve halk sağlığını olumsuz etkiliyor. Hastalığı tetikleyen başlıca etkenlerden biri de Karadeniz’de bolca tüketilen kara lahana... Tiroit bezinin iltihabi ve tümöral olmayan büyümelerine “guatr” adı verilir. Latince ‘’gutter’’ ve Fransızca goitre yani boğaz kelimesinden gelmiştir. Tiroit bezi bazen homojen (düzgün) büyür, bazen de içinde nodül adı verilen çeşitli büyüklükte yapılar ortaya çıkar. Tiroit bezi; boyun bölgesinde, nefes borusunun hemen önünde yer alan kelebek şeklinde bir bezdir ve yaklaşık olarak 20 gram ağırlığındadır. Tiroit bezinin salgıladığı hormonlar vücutta birçok metabolik olayda doğrudan veya dolaylı olarak görev alır. Tiroit bezi; l Metabolizma hızını l Vücudumuzun sıcak ve soğuğa uyumunu l Deri ve saçların kalitesini l Bebeklerin büyümesini ve zekasını l Fiziksel ve psikolojik streslere karşı uyumu etkiler. Kalıtımsal faktörler Guatrojen besinler: Kara lahana gibi bazı besinleri çok miktarda tüketen kişilerde guatr hastalığı görülür. Nedenleri İyot eksikliği: Vücuda giren iyot miktarı çok önemlidir. Her gün vücuda belirli bir miktarda iyot girmesi gereklidir. Bu miktar az veya çok olduğunda tiroit bezine ait problemler görülebilir. Nasıl teşhis edilir? Boyun muayenesi: Boyun muayenesi sırasında tiroit bezinin büyüklüğü, sertliği ve içinde nodül olup olmadığı saptanabilir. Boyun bölgesine dışarıdan bakıldığında, normalde tiroit bezi görülemez. [34] AĞUSTOS 2013 Kimlerde sık görülür? Guatr hastalığı ülkemizde özellikle Karadeniz ve Orta Anadolu bölgelerinde yaşayanlarda daha sık görülüyor. Bu bölgelerde toprak ve sudaki iyot oranlarının diğer bölgelere göre daha düşük olması hastalığı tetikleyen en önemli unsur olarak karşımıza çıkıyor. Guatr hastalığı genellikle kadınlarda görülmektedir. Her beş guatr hastasının dördü kadındır. Kadınların hormon yapılarının erkeklere göre daha komplike ve daha değişken olmasının bunda önemli bir etken olabileceği düşünülüyor. salgıladığı durumlarda (hipotiroiti varlığında) vücut metabolizması yavaşladığı için şişmanlık ortaya çıkar. Bu şişmanlık, uygulanan standart rejimlerle ortadan kalkmaz. Bu hastalarda kan kolesterol seviyeleri de genellikle yüksektir. Bu durumda öncelikle tiroit hormonları normal seviyeye getirilmelidir. Belirtileri nelerdir? Tiroit bezinin hızlı çalışması durumunda (Tiroit bezi hormonlarının kan düzeyinin yüksek olduğu hipertiroiti durumunda); l İştah artmasına rağmen kilo kaybı l Sinirlilik, çabuk yorulma ve acelecilik l Çarpıntı, yüksek kan basıncı l İshal veya sık dışkılama l Göz kürelerinin öne doğru fırlaması l Sıcağa tahammülsüzlük, aşırı terleme l Cildin her zaman nemli olması l Ellerde ve vücutta titreme Tiroit bezinin yavaş çalışması durumunda (Tiroit bezi hormonlarının kan düzeyinin düşük olduğu hipotiroiti durumunda); l Kalp atışlarında yavaşlama (nabzın yavaşlaması) l Kabızlık (bağırsak hareketlerinde azalma) l Yüzde ve göz kapaklarında şişmeler l Deride kalınlaşma l Saç dökülmesi ve kaşların kenarlarından dökülmesi l Dikkat azalması ve unutkanlık l Zihinsel aktivitelerde yavaşlık l Soğuğa karşı dayanıksızlık l Uyku eğiliminin artışı l Kan kolesterol seviyesinin yüksek çıkması şeklinde olur. Fakat tiroit bezi büyümüş olan hastalarda özellikle yutkunmakla hareket eden bir şişlik fark edilir. Tiroit; T3, T4, TSH gibi tiroit hormonlarının ölçülmesiyle, tiroit ultrasonografisi (Tiroit bezinin iç yapısı görülür) ile tiroit sintigrafisi (Tiroit bezinin fonksiyonel durumu görülür) ve ince iğne aspirasyon biyopsisi (Tiroit bezindeki şüpheli nodülden iğneyle hücre örneği alınabilir) aracılığıyla teşhis edilir. Guatr hastalığı zayıflamaya engel midir? Tiroit beziyle ilgili hormon testlerini yaptırmadan zayıflama diyetine başlamak doğru değildir.Tiroit bezinin yetersiz hormon Nasıl tedavi edilir? Basit guatrlı bir hastada eğer iyot yetersizliği varsa tiroit hormonları ile tedavisi yapılır ve iyotlu tuz kullanımına dikkat edilir. Özellikle nodül içermeyen toksik guatr olduğunda ilaç tedavisi denenir, bazı olgularda radyoaktif iyot tedavisi tercih edilmektedir. İlaç ve radyoaktif tedaviye yanıt alınamadığında veya hastalığın sık sık tekrar ortaya çıkması durumunda cerrahi tedavi tercih edilir. Nodüler guatr vakalarında, özellikle kanser riski taşıyanlarında cerrahi tedavi tercih edilir. Her hasta ameliyat olmalı mıdır? Tiroit bezinde her nödül saptandığında hemen ameliyat kararı alınmamaktadır. Özellikle şüpheli nodüllere öncelikle iğne biyopsisi uygulanır. Biyopsi sonucu benign (iyi huylu) gelen hastalar ultrason bulgularıyla takip edilir, biyopsi sonucu şüpheli olan veya kanser bulguları gelen hastalar cerrahi yol ile tedavi edilir. Ameliyat kararı alırken; hastanın yaşı, cinsiyeti, nodülün boyutları ve içeriği, hastanın daha önce radyasyona maruz kalıp kalmadığı gibi risk faktörleri göz önünde bulundurulur. İç-dış guatr ve dişi-erkek guatr ne demektir? Bunlar halk arasında kullanılan terimlerdir. Eğer tiroit bezinin büyümesi dışarıdan bakıldığında rahatlıkla görülüyorsa buna dış guatr denilir. Bez büyümüş fakat dışarıdan görünmüyorsa buna iç guatr denilir. Guatr nedeniyle ameliyat edilen hastalarda, nadiren de olsa çeşitli nedenlere bağlı olarak hastalığın tekrar ortaya çıkması söz konusudur. Kansere dönüşür mü? Tiroit bezinde görülen nodüllerin kansere dönüşme riski vardır. Her tiroit nodülü kansere dönüşmez. Bazı nodüllerin kansere dönüşüm riski daha fazladır. Nodülün çapı, boyutları, iç özellikleri, çeperinin düzensizliği gibi faktörler ve hastanın cinsiyeti, yaşı, radyasyona maruz kalıp kalmadığı önemlidir. Hastalığın tekrar etme riski var mıdır? Guatr hastalığından ameliyat olan hastalarda, hastalığın tekrar etme olasılığı düşük bir oranda da olsa vardır. Ameliyat sonrası takibi iyi yapılan hastalarda bu oran çok daha düşüktür. AĞUSTOS 2013 [35] [aileveçocuk] Aileler çocuklarına iyi bir gelecek hazırlayabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu gelecek inşası sırasında aileleri en çok, çocuklarının eğitimini sağlayacak okul seçimi zorluyor. soruda okul seçİmİ Türkiye’de eğitim kalitesinin çok uzun zamandır tartışılıyor oluşu aileleri çocukları için okul seçerken zora sokuyor. Devlet okullarında fiziki koşulların ve buna bağlı olarak eğitim kalitesinin tartışmalı oluşu ve özel okulların yüksek maliyetleri aileleri derin bir çıkmaza sürüklüyor. Peki aileler, çocuklarının geleceği için okul tercihi yaparken nelere dikkat etmeli? Ailelerin okullarda araması gereken özellikler neler olmalı? Çocuğunuz için uygun bir anaokulu mu arıyorsunuz? Bu soruların cevaplarını almadan karar vermeyin! [36] AĞUSTOS 2013 1 Okulun akreditasyonu ve lisansı var mı? 2 Öğretmenler yeterli mi? İlkokul, ortaokul ve liselerin aksine birçok anaokulu özel olarak işletilir. Bu durum anaokullarının farklı standartlara sahip olmasına ve nispeten az kontrol edilmesine yol açar. Birçok anaokulunun akreditasyonu veya lisansı eksiktir. Lisans kaliteyi garanti etmez; sağlık ve güvenlik konularında standartları size verir. Öğretmenler nerede, nasıl eğitim aldı? Çocuk gelişimi eğitimi var mı? Çocuklarla arası iyi mi? Daha önceden anaokulu öğretmenliği yapmış mı? Çok iş değiştirmesi bir öğretmenin mesleki anlamda mutsuzluğunun göstergesi olabilir. 3 Çocuğum okulda güvende mi? 4 Veli katIlımını ne oranda bekliyorsunuz veya istiyorsunuz? Çocuğunuzu okula bırakıp alma politikası nedir? Yetkililerden, çocuğunuzun iç ve dış ortamlarda güvenliğini sağlama adına okulun yapısal özelliklerini ve aldığı güvenlik önlemlerini açıklamasını isteyin. Ayrıca çalışanların suni teneffüs, ilkyardım, oyun alanı güvenliği ve beslenme konusunda eğitimli olup olmadığını öğrenin. Son olarak, çocuğun okulda yaralanması durumunda izlenecek yolları sorun. 5 Okul, ailenin ihtiyaçlarını karşılıyor mu? 6 Okul çocuğunuzun ihtiyaçlarını karşılıyor mu? 7 Okulun disiplin felsefesi nedir? 8 Sınıf içi düzeni nasıl? 9 Çocukların ne kadar boş zamanı var? Birçok okul özel olarak fonlanmaktadır. Bazıları veli katkısı veya gönüllülük bekleyebilir. Okulun bağış ve finansal destek konusunda sizden neler beklediğini kesin olarak öğrenin. Eğer okulda vakit geçirmek istiyorsanız “öğretmene yardımcı” rolünü üstlenebilirsiniz. Eğer böyle bir uygulama yoksa ziyaret konusunda nasıl bir politika izlediklerini sorun. Bulduğunuz okul ilinizde veya ilçenizdeki en iyi anaokulu olsa bile ailenin ihtiyaçlarını karşılamıyorsa bir kez daha düşünmenizde yarar var. Okul giriş-çıkış saatleri aile çalışanlarının işe gidiş ve işten çıkış saatleriyle örtüşüyor mu? Mesafe sizin için uygun mu? Okulun eğitim süresi ne kadar? Anaokulu ara beslenme ve öğle yemeği veriyor mu? Eğer yemek veriyorlarsa kullandıkları besin içerikleri neler ve nerelerden alıyorlar? Anaokuluna giden çocuklar geniş bir olgunluk yaşı yelpazesi sergiler. Bazı çocukların tuvalet eğitimi olabilir, bazı çocukların ise yoktur. Bazıları ailelerine çok düşkündür, bazıları ise daha özgür. Bazı çocuklar gün içinde uyuma ihtiyacı duyarken bazıları buna ihtiyaç duymayabilir. Okulun bu tarz durumlarla nasıl başa çıktığını ve çocuğunuz adına neler yapılabileceğini öğrenin. Okulun öğrenci sayısı ve ortalama sınıf sayısını öğrenin. Okulun türü de çocuğun okul içinde nasıl vakit geçirdiğini ve nasıl bir eğitim aldığını büyük oranda belirler. Öğretmen zor durumlarda çocuğunuza sizin yaklaştığınız gibi mi yaklaşıyor? Öğretmene çocuğun vurma, ısırma ve itme durumlarında nasıl bir tepki verdiğini sorun. Çocuklar problemleri kendi yollarıyla mı çözüyor yoksa yardım alıyorlar mı? Çocuklar boş zamanı serbestçe mi kullanıyor yoksa boş zamanlar için kullanılan herhangi bir teknik var mı? Çocuk ağladığında veya sinir krizi geçirdiğinde nasıl bir yöntem izleniyor? Öğretmen ve öğrenci etkileşimi hakkında daha çok bilgi almak için sınıfta biraz zaman geçirmenizi öneririz. Sınıf büyüklüğü ve eğitmen sayısı çocuğunuzla ne derecede ilgilenileceğinin bir göstergesidir. Öğretmen-öğrenci oranını sorun. Ayrıca yaşa göre sınıf ayrımı olup olmadığını veya karışık sınıfları olup olmadığını öğrenin. Son olarak, farklılıklar sizin için önemliyse karışık sınıflara göz atın ve okulda bu durumun bir öncelik olup olmadığını öğrenin. Bazı anaokulları daha akademik olur ve daha az boş zamana sahiptir. Bazıları ise daha çok oyun bazlı okullardır ve çocukların aktivitelere kendi istekleri doğrultusunda katılmalarına olanak verirler. Çocuğunuz ve çocuğunuzun farklılık psikolojisi için hangi uygulamanın daha iyi olacağına karar verin. AĞUSTOS 2013 [37] [kişiselgelişim] Çağımızın en yaygın psikolojik hastalıklarından birini de fobiler oluşturuyor. Günlük hayatta karşılaştığımız pek çok duruma karşı ortaya çıkan korkularımız, depresyonla birleşerek başa çıkamadığımızı düşündüğümüz korkulara zemin hazırlıyor. Oysa tüm bu korkuların ortadan kaldırılması basit tedavilerle mümkün. Fobilerinizden korkmayın Özgül fobiler, eskiden basit fobi olarak da bilinen, bazı durumlar veya nesnelerden duyulan mantıksız/aşırı korkudur. Çok eski çağlardan beri bilinmesine rağmen özgül fobilerin günümüzdeki şekliyle ele alınması geçen yüzyılın başlarında olmuştur. Psikiyatride mantıksız korkular arasında özgül fobiler dışında sosyal fobi ve agorafobi gibi mantıksız korkular da incelenir. Ancak özgül fobiler, fobiler grubu arasında en yaygın olan türdür. Özgül fobinin başlama yaşı ortalama 16 buçuktur. Birçok hasta çocukluğundan beri bu korkularının olduğunu, bir kısmı ise ergenlik döneminden sonra oluştuğunu söyler. İleri yaşta özgül fobi başlaması nadirdir. Hastalığın seyri genellikle kroniktir. Özgül fobisi olanların tedavi için başvurma oranları oldukça düşüktür. Ancak altı fobikten biri tedavi için başvurur. Psikiyatri kliniklerinde, genellikle tedaviye başka sorunlarla gelen hastalarda, bu fobiler tesadüfen fark edilir. Başvurunun düşük olmasının başlıca nedenleri arasında fobilerin hastalık [38] AĞUSTOS 2013 değil huy veya kişilik özelliği olduğunun düşünülmesi, tedavisinin olmadığının sanılması sayılabilir. Birçok hasta kendileri tedavi aradıkları halde bu sorunun bir hastalık olmadığını doktorlarından duymuş bile olabilirler (“Hangimizde yok ki”, vb.). Bunlara ek olarak özgül fobilerin diğer anksiyete bozukluklarından önemli bir farkı da başvurunun az olmasını açıklayabilir: Özgül fobilerde korkulan belirli bir durum veya nesne olduğu için, çoğu kez hastalar başarılı kaçınma taktikleriyle sorunsuz bir hayat yaratmış olabilirler. Örneğin kedi fobisi olan bir kişi evinde kedi besleyen arkadaşlarına gitmeyerek, kedilerin dolaşma ihtimali olan sokaklarda dolaşmayarak, nispeten rahat bir hayat sürebilir. Bazen hastalar belli bir yaşa gelinceye kadar özgül fobilerinin farkına varmamış olabilirler. Bunun nedeni o fobik ortamla hiç karşılaşmamış olmalarıdır. Özgül fobilerin genel olarak iş ve sosyal hayatta fazla olumsuz etkisi olmadığı düşünülür. Ancak bu yanıltıcı bir düşüncedir. Toplum araştırmalarından özgül fobisi olanların yüzde 15’inin son bir ayda bir hafta veya daha fazla süre işe gidememiş olduklarını öğreniyoruz. Basit gibi görünen hayvan fobileri ağır olduklarında hayatı büyük oranda kısıtlayabilir, hatta evden çıkamamaya neden olabilir. Yükseklik korkusu olan kişi yükseğe çıkmayı gerektiren işlerde çalışamayabilir. Uçak fobisi kişinin seyahat etmesini engelleyebilir. Yutma fobisi olan kişi yemesi-içmesi bozulduğu için ciddi kilo kaybı yaşayabilir... Yetiyitimini dolaylı olarak artıran bir başka neden de özgül fobilerin, diğer tüm anksiyete bozuklukları gibi, başta depresyon olmak üzere diğer ruhsal hastalıklarla birlikte sık görülmesidir. Yani kişinin özgül fobisinin olması ek bir psikiyatrik hastalığının olması ihtimalini artırmaktadır. Depresyonun hem işgücü kaybına hem de sosyal hayatta bozulmaya yol açtığı iyi bilinmektedir. Genetik nedenler Özgül fobilerin oluşmasında kişilerin yaşadığı olumsuz olayların rolünün olduğu düşünülse de bu düşünce yanıltıcıdır. Örneğin, asansörde mahsur kaldıktan sonra asansör korkusu yaşayan, bir köpek tarafından kovalandıktan sonra köpek fobisi gelişen kişileri hepimiz biliriz. Ancak daha az bilinen gerçek, bu tür deneyimleri yaşamadan da bu tür korkuları taşıyan pek çok insanın var olduğudur. Hatta daha ilginci; çocukluğunda yüksekten düşmüş olma ile erişkinlikte yükseklik korkusu ilişkisi araştırıldığında beklenenin tam tersi bir sonuç çıkmıştır ortaya: Çocukluğunda yüksekten düşmüşlerde, erişkinlikte yükseklik korkusu olma ihtimali daha azdır. Araştırıcılar bunu şöyle açıklıyor: Yükseklik korkusu olanlar, çocukluklarında da bu korkuları olduğu için daha tedbirli davranırlar ve tehlikeli yerlerden kaçınırlar. Korkuların genetik olarak belirlendiğini, yani bazı nesne ve durumlardan korkacağımızın daha biz doğmadan belirlenmiş olduğunu gösteren güçlü bulgular vardır. Örneğin fobilerin ailevi özelliği çok iyi bilinir, Hayvan fobileri: En sık görülen özgül fobi türüdür. En çok korkulan hayvanların başında kedi, köpek, kuş, böcek gibi hayvanlar gelir. Korkulan hayvan türleri kültürler arası farklılık gösterir. Örneğin İngiltere’de örümcekten korkma çok yaygınken, kültürümüzde örümcek fobisi yaygın değildir. Hayvan fobisi olan insanların bir kısmı o hayvanla kötü bir deneyimden sonra (sözgelimi, köpek ısırması) fobilerinin başladığını ifade ederler. Bir kısmında ise böyle bir başlatıcı bulunamaz. Fobik hasta tipik olarak kendine rahat bir gündelik yaşam sağlamaya uygun bir kaçınma davranışı geliştirmiş olur. Ziyaret edilecek/edilmeyecek arkadaşlar bellidir (köpek-kedi var veya yok). Televizyonda korkulan hayvanla ilgili belgeseller seyredilemeyebilir. Nerelerde dolaşılacağı belli kurallara bağlıdır. Bazı durumlarda hayvanın fotoğrafından ya da onu andıran şekillerden (yılan fobisinde kıvrık çizgilerden korkma gibi) bile korkulabilir. Araba kullanma fobisi: Birçoğumuz için keyif verici olan araba kullanma veya arabaya binme, kişide fobi varsa korkunç bir deneyime dönüşür. Sürekli olarak kaza yapacağını, bir tarafa çarpacağını ve başka bir arabanın çarpacağını düşünür. Bu nedenle arabası olduğu halde kullanamayan birçok kişi vardır. AĞUSTOS 2013 [39] [kişiselgelişim] anne veya babasında bir özgül fobi olan kişide benzer fobilerin sıklıkla geliştiğini biliyoruz. İki-dört yaşları arasındaki çocuklarda hayvan korkuları yaygındır. Bu korku çocuk hiç hayvanlarla karşılaşmadan veya zararlı olduğunu öğrenmeden önce başlayabilir. Ayrıca, her nesneye karşı fobi gelişimi aynı olasılıkta değildir. İnsanlar (ve hayvanlar) bazı nesne ve durumlara karşı daha kolay fobi geliştiriyor. Örneğin yükseklik, sivri cisimler, karanlık, hayvanlar gibi unsurlara fobi kolayca gelişirken bitkilere, yiyeceklere daha seyrek gelişmektedir. Bazı durum veya nesnelerden korkmaya hazır olarak doğmak hayvan deneylerinde gösterilmiş bir bulgudur. Daha önce yılanla hiç karşılaşmamış yavru maymunlara yılan veya yılan resmi gösterildiğinde yavrular büyük korku tepkisi verirler. Benzer şekilde, güvercinlere yırtıcı olmayan kuş veya kuş resmi gösterilmesi korku oluşturmazken, kartal gibi kuşların fotoğrafları gösterildiğinde çok korkuyorlar. Bütün bu bilgiler, özgül fobilerin ortaya nasıl çıktığı konusunda tek bir açıklama olmadığını, genetik olarak doğuştan getirdiğimiz özelliklerin, edindiğimiz deneyimler ve çevre etkisinin de önemli olduğunu gösteriyor. Mantıksız korkunun belirtileri Mantıklı ve mantıksız korku sırasında yaşananlar, yani bedenimizde ve zihnimizde oluşan değişiklikler aynıdır. Yani sokakta birisinin veya tehlikeli bir hayvanın saldırısına uğradığımızda kalbimiz nasıl çarpıyor, nefesimiz sıkışıyor, her yanımız uyuşuyorsa, mantıksız korkular sırasında da aynı şeyler olur. Kişiden kişiye değişiklikler olmakla birlikte bu durumlarda en sık görülen belirtiler şunlardır: Kişinin kalbi çarpar/sıkışır, nefesi daralır, göğsü sıkışır, titreme/terleme olur, uyuşma/karıncalanma, baş dönmesi, bayılma hissi, sık idrara gitme isteği oluşur. Kişi korktuğu durum ya da nesneyle karşılaştığında bu duyguları yaşadığı gibi, bu durumları düşündüğü/hayal ettiğinde de benzer şeyleri yaşayabilir. Yüksek bir yerden aşağı bakmak birçok insan için heyecan verici, korkutucu olabilir, ancak fobik kişide korku o kadar aşırıdır ki, yüksek binalara çıkamaz bile. Bazen de normalde kimsenin korkmayacağı durumlardan korkma gibi mantıksız korkular görülür. Örneğin cam kırıkları, bıçak gibi kesici aletler batacak korkusu gibi... Kişi bunun aşırılığının ve mantıksızlığının farkındadır. [40] AĞUSTOS 2013 Klostrofobi: Kapalı/basık yerlerden duyulan korkudur. Korkulan durumlara tipik örnekler arasında asansör, basık tavanlı odalar ve koridorlar, kapıları kapalı ve kalabalık otobüsler, yeraltı çarşıları, metro, altgeçitler, oturulan oda kapısının kapalı veya kilitli olması vb. sayılabilir. Hastaların temel korkuları anılan yerde sıkışıp kalmak, çıkamamak, nefes alamamak, boğulmak gibi korkulardır. Sinema ve tiyatroya gidemez, gitseler de dip koltuklarda oturamazlar. Boğazlı, dik yakalı giysilerden rahatsız olabilirler, yakalarını ilikleyemezler. Kapalı giysiler onları “boğabilir”. Bu hastalarda sisli, kapalı havalarda huzursuz olma ihtimali yüksektir. Sisli, kapalı hava etrafı kapatan, korkutucu bir duvar gibi algılanır. Aynı zamanda hamam, duş, sauna gibi yerlerde de boğuluyor gibi olurlar. Uçak korkusu: Bu kişiler uçağa bineceklerine çok daha uzun sürecek, daha eziyetli yolculuklar yapmaya razıdırlar. Uçağa binmek zorunda kaldıklarında uçağın düşeceğine dair şiddetli bir korkuları vardır. Uçağın her hareketini, her sarsıntıyı büyük bir korkuyla izlerler, duydukları sesleri patlayan bir motor, bir arıza işareti olarak yorumlarlar. Bu nedenle, böyle saçma bir şeyden/durumdan korktuğundan utandığı için, bazı kişiler fobilerinden bahsetmek de istemeyebilirler. Fobilerin gündelik hayatı en çok ve en olumsuz etkileyen yönü kaçınmadır. Özgül fobisi olanların çoğu, korkulan durum ve nesnelerden koşullar el verdiği ölçüde uzak durmaya çalışır; kedisi olan eve gitmez, yükseklere çıkmaz, asansöre binmez, yağmur yağdığında evden çıkmaz... Yalnızlık fobisi: Çoğu kez evde tek başına kalmaktan duyulan korkudur. Akşamları ve gece artar. Gündüz tek başına kalabilen birçok hasta gece kalamayabilir. Nedensiz bir huzursuzluk olabilir, ya da evde birisi, hırsız, bir yaratık varmış gibi bir duygu tarif edilebilir. Yalnızlık fobisinin ayrılık anksiyetesiyle ilişkisi olduğu öne sürülmektedir. Çocuklukta ayrılık anksiyetesi yaşayanların erişkinlikte agorafobi ve panik bozukluğu geliştirme olasılığı yüksek bulunmuştur. Türkiye’de yapılan toplum taramasında da ayrılık korkusunun agorafobi ile ilişkisi diğer tüm özgül fobilerden daha kuvvetli olarak bulunmuştur. Önleme ve tedavi Özgül fobilerin tedavisi hem mümkündür, hem de başarı oranları yüksektir. Bu korkuların tedavisinde ilaçların rolü azdır. Hatta bazı durumlarda ilaçlar zararlı bile olabilir. Örneğin uçak korkusunu yenmek için uçuş öncesi sakinleştiriciler almak, o yolculuğun rahat geçmesini sağlasa da bağımlılık ve ilaç yan etkileri gibi sorunlara yol açabilir. Fobiye ek olarak kişide depresyon da varsa antidepresan ilaç tedavileri yararlı olacaktır. Bunaltı bozukluklarında yaygın biçimde kullanılan davranışçı tedaviler özgül fobilerde ilk seçenektir. Alıştırma (exposure) adı verilen yöntem en yaygın kullanılan davranışçı tekniktir. Bireysel veya grup halinde uygulanabilir. Bu teknikte kişinin korktuğu durumun ayrıntılı bir analizi yapıldıktan sonra korkulan durumla gitgide artan derecede karşılaşması sağlanır. Başlangıçta sıkıntı ve korku verici olan bu işlem, hasta korkulan ortamda yeteri kadar kalabilirse alışmayla ve korkunun azalmasıyla sonuçlanır. Tedaviye istekli olan ve tedavi uyumu iyi olan vakalarda birkaç seansta tama yakın düzelme elde etmek mümkündür. Alıştırma tedavisinin, imkân olduğunca, gerçek nesne veya ortamda yapılmasının uygun olduğu düşünülür. Ancak bu her zaman şart da değildir, mümkün de olmayabilir. Örneğin uçak fobisinde her zaman deneme yapmak zordur. Böyle durumlarda hastanın korkulan durumlarla hayalinde karşılaşması sağlanabilir ve bu da gerçek durumla karşılaşma kadar yarar sağlayabilir. Hatta son yıllarda sanal gerçeklik uygulamaları adı verilen yöntemlerle kişi kafasına takılan bir kaskın içindeki görüntü ve seslerle yüzleşerek korkusundan kurtulabilmektedir. Hayvan deneylerinde korkunun anne-babadan çocuğa geçebildiği gibi korkusuzluğun da öğretilebildiği gösterilmiştir. Yılan görünce korkan yavrular korkusuz bir anne veya başka bir yetişkini model alıp korkusuzluğu öğrenebiliyorlar. Önceden dişçiye gitme ve diş çekme oyunu oynatılan çocukların dişçide çok daha az korku yaşadıkları gösterilmiştir. Strese karşı aşılama uzun yıllardır bilinen ve başarıyla uygulanan bir modeldir. Özgül fobilerin birçoğu çocukluk ve ergenlikte başlar. Bu korkuların hepsi erişkinliğe kadar sürmez, ancak çocukken fobisi olan kişinin erişkinlikte fobi geliştirme riskinin yüksek olduğu bilindiği için anne-babalara önemli bir rol düşmektedir. Çocuklara hem korkusuz erişkin modeli olarak, hem de korkularının üzerine gitme konusunda onları cesaretlendirerek önleyici bir rol oynamaları yararlı olacaktır. AĞUSTOS 2013 [41] [teknolojigünlüğü] Güneşlenen balinalar Mars’tan mı geldik? İtalya’nın Floransa kentinde düzenlenen uluslararası bir bilim konferansında dünyadaki hayatın Mars’tan kaynaklandığı fikri gündeme geldi. Yeni araştırma, bundan milyarlarca yıl önce hayatın başlaması için Kızıl Gezegen’in Dünya’dan daha uygun bir yer olduğu fikrini destekliyor. Araştırmada, hayatın oluşumu için şart olan ilk moleküller incelendi. Bilim insanları uzun zamandır canlıların üç temel moleküler bileşenini, yani RNA, DNA ve proteinleri oluşturan atomların nasıl olup da bir araya geldiğini çözmeye çalışıyor. Goldschmidt Toplantısı adıyla bilinen konferansta biyokimya profesörü Steven Brenner’ın açıkladığı teoriye göre, atomların canlı moleküllere dönüşmesi için bor ve molibdenum içeren mineraller gerekiyor. RNA için gereken bor mineralinden Dünya’da yeterince bulunmadığı, Dünya’daki molibdenumun da “doğru kimyasal formüle sahip olmadığı” sanılıyor. Brenner’a göre molibdenumun hayat için gerekli olan oksitlenmiş hali, Dünya’dan çok önce Mars’ta oluştu. Brenner “Bundan 3 milyar yıl önce Dünya yüzeyinde fazla oksijen yoktu ama Mars’ta vardı. Hayat başladığı sırada oksitlenmiş molibdenum Dünya’da var olamazdı,” diyor. Profesöre göre ilk canlı moleküller, Mars’ta oluştuktan sonra meteorlar tarafından Dünya’ya taşındı. Mars’ın hayatın başladığı ilk yer olduğuna bir diğer kanıt da Dünya’nın tamamen suyla kaplı olduğu sırada Kızıl Gezegen’in daha kuru bir yüzeyinin olması. Zira bor madeni ancak kuru yerlerde bulunabiliyor. Brenner’a göre ayrıca suyun, DNA’dan önce şekillenen ilk genetik molekül olduğu düşünülen RNA’yı aşındırıcı bir özelliği bulunuyor. Bu da hayatın Mars’ta başladığı savını biraz daha güçlendiriyor. Ancak Brenner bir noktaya dikkat çekiyor: Hayatın oluşumu değil de sürdürülebilirliği söz konusu olduğunda, iki gezegen arasında Dünya üstün geliyor. [42] AĞUSTOS 2013 Beyin kontrolü mümkün mü? Araştırmacılar bir insanın beynini kullanarak bir başka insanın kaslarını hareket ettirmeyi başardılar. Yani insan beyni, insan beyni ile kontrol edildi. Bu nasıl oldu diyorsanız, cevabı hemen verelim: Washington Üniversitesi’den araştırmacılar, iki insan beynini birbirine bildiğimiz internet ile bağlıyorlar. Deney şöyle gerçekleştiriliyor: Sayısal Nörolog Rajesh Rao, bir bina içerisinde kafasına beynin elektriksel etkinliğini ölçen elektroensefalografi şapkasını giyerek oturuyor. Dr. Rao, hedefe top atılan basit bir bilgisayar oyununu izlemeye başlıyor. Bu sırada Dr. Rao, sağ elini ateş etmek üzere hareket ettirdiğini hayal ediyor, ancak gerçekte elini hiç kımıldatmıyor. Dr. Rao’nun iş arkadaşı Profesör Andrea Stocco da kafasının üzerinde beyne manyetik uyarılar veren bir başlık giyiyor. Kafa derisi üzerine oturan bu aygıt, beynin kas kontrol bölgelerini manyetik olarak uyarıyor. Dışardan gelen sesleri engelleyen kulaklıklar takan Stocco, yüzünü de videodan farklı bir yöne çeviriyor. Dr. Rao’nun şapkasından gelen sinyaller, internet üzerinden Dr. Stocco’nun başlığına iletiliyor. Sonuç olarak Dr. Stocco’nun parmağı, Dr. Rao’nun komutuyla oyunu hiç görmeden “ateş” düğmesine basıyor. Deney çılgınca görünse de kullanılan bileşenlerin hepsi şu an halihazırda mevcut bileşenler. Beyinden-beyine bu tür bir iletişim, daha önce fareler arasında ve insanın fareyi kontrol etmesi şeklinde yapılmıştı. Washington Üniversitesi takımı, iki insan beyni arasındaki arayüzü ilk olarak kendilerinin gerçekleştirdiğini iddia ediyor. Meksika’nın California Körfezi’nde yaşayan gök, ispermeçet ve çatal kuyruklu balinaların deri örneklerini inceleyen bilim insanları, dev balıkların derilerinde çok net bronzlaşma etkileri tespit etti. Ocak 2007 ile Haziran 2009 arasında toplanan numuneler, balinaların morötesi ışınlardan korunmak için güneşlendiği düşüncesini ortaya koydu. Gök balinaların, her yıl Arktik ile California Körfezi arasında göç ettiği biliniyor. İngiltere’nin Newcastle Üniversitesi’nden Mark Birch-Marchin’in başını çektiği araştırma ekibi, morötesi radyasyonun körfezde artış gösterdiği Şubat-Mayıs aylarında, gök balinaların derisinde melanin etkisiyle kararma yaşandığını tespit etti. Boyları 30 metreye, ağırlıkları ise 170 tona kadar çıkabilen gök balinalar, var olan en büyük canlılar olarak kabul ediliyor. Araştırmacılar, balinaların derisi karardıkça, hücrelerdeki mitokondriyal DNA’nın (sadece anneden geçen DNA) aldığı hasarın da azaldığını fark etti. Böylece, tıpkı insanlarda olduğu gibi melaninin balinalarda da morötesi ışınların neden olduğu DNA hasarını önlediği anlaşıldı. Bilim insanları, gök balinaların aksine, çatal kuyruklu ve ispermeçet balinalarının derisinde renk değişiminin çok fazla olmadığını belirtti. Bunun sebebi, diğer iki balina türünün morötesi ışınlara daha fazla maruz kalması ve güneşlenmeye fazla ihtiyaç duymamaları. Gök balinaların aksine, çatal kuyruklu balinalar tüm yıl boyunca California Körfezi’nde geziniyor ve yüksek miktarda morötesi ışına maruz kalıyor. Dolayısıyla, en yüksek melanin oranını ortaya koyan çatal kuyruklular, en koyu deriye sahip balina olarak belirlendi. Newscientist sitesinin haberine göre, denizin yüzeyinde uzun süreli kalan ispermeçet balinaları ise güneşten korunmak için melanin ve ‘ ısı şoku proteini 70’ adı verilen bir maddeyi kullanıyor. Bu madde, morötesi ışınların zarar verdiği proteinleri onarıyor. Birch-Marchin, DNA ve deriden elde edilen bulguların, hayvanların güneşten korunmak için pigmentlere başvurduğuna işaret ettiğini belirtti. Güneş yanığına sahip ilk balinanın üç yıl önce tespit edildiğine dikkat çeken İngiliz bilim insanı, güneş yanıklarının melanom adlı kanser türüne neden olup olmadığını henüz bilmediklerini söyledi. Bırakın akıllı robotlar temizlesin... Temizlik yapmak her ne kadar sağlık ve hijyen açısından oldukça gerekli de olsa yapan için büyük bir eziyete dönüşür çoğu zaman. Saatlerinizi harcayabileceğiniz temizlikler bazen bir gününüzün tamamını ele geçirebilir. Yeni ortaya çıkan robotlar ise bu işi tek başlarına ve çok kısa sürede yapabiliyor. Fakat geliştirilen bu yeni robot diğerlerinden çok daha farklı. Söz konusu robotu diğerlerinden ayıran en büyük özellik, birden fazla küçük robotu içerisinde barındırması. İçerisinde minik bir robot daha barındıran temizlik robotu, içindeki jel toplar sayesinde evi temizleyebiliyor. Temizlik işlemi bittikten sonra ise akıllı istasyonu sayesinde toplar tekrar merkezde toplanıyor ve temizlik sona eriyor. Bu robot şu an için piyasada bulunmuyor, ancak kısa zaman içerisinde mağazalarda satışa sunulması bekleniyor. AĞUSTOS 2013 [43] [gezigünlüğü] Her yönüyle özel bir yayla Macahel Macahel, Artvin’in ilçesi Borçka’ya bağlı, doğal güzelliklerini korumuş altı köyden (Camili-DüzenliEfeler-Kayalar-Maral-Uğur) oluşan yörenin adı. Doğal güzelliklerinin yanında, barındırdığı endemik tür sayısı ve muhteşem bitki örtüsüyle ziyaretçilerine doyumsuz bir atmosfer sunuyor. [44] AĞUSTOS 2013 AĞUSTOS 2013 [45] [gezigünlüğü] Artvin ve çevresindeki yerleşimlerin köklerinin tarihte “Huriler “ olarak anılan uygarlığa değin uzanmakta olduğu sanılıyor. Yerel düzeyde Macahel’ in tarihini yazmak mümkün olmamakla beraber Artvin ve civarı, coğrafi konumu dolayısıyla akınların gelip geçtiği, savaşların patlak verdiği ve sık sık el değiştiren bir bölge olduğundan, Macahel de tarih boyunca çeşitli krallıklara tabi olmuş. Binli yıllarda Efeler Kilisesi’nde görev yapan bir din adamının bu yörede yaşayan ailelerden söz etmesi ve söz konusu ailelerin günümüzde de varlığını sürdürmesi yörede önemli bir değişikliğin olmadığını gösteriyor. 1380’den 1405’e kadar Aksak Timur ( Timurlenk) Gürcistan’a dört sefer düzenler ve saldırı yapılan bölgeler harabeye döner. Harabeye dönen ülke 1412’den 1442’ye kadar uzanan süreçte yeniden imar edilir. Bu tarihten sonra Anadolu’yla tarihi bir dostluk kuran ve sürekli iyi ilişkiler içinde bulunan Gürcistan’ın, Osmanlılar’ın Anadolu’da ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte Batı’yla ilişkileri ve ticari alışverişleri bitmiş, yoksullaşmayla birlikte de ülkede iç karışıklıklar başlamış. Bunun sonucunda ülke birkaç beyliğe ayrılmış. Bu beyliklerden biri de daha sonraları Samtkhe Atabekleri olarak tanınan Macahel’in de içinde bulunduğu Sabedinano Beyliği’dir. Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1461 yılında Trabzon Rum Pontus Krallığı ortadan kaldırılınca Osmanlı hâkimiyeti bölgede kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Yavuz Sultan Selim’in Trabzon Valiliği’nde Acara ve Macahel kendi istekleriyle Müslümanlığı kabul edip Trabzon’a bağlanarak birer küçük beylik haline geldi. İklim ve bitki örtüsü Macahel’de ılıman bir iklim hâkim. İlkbahar, yaz ve sonbahar mevsimleri bol yağmurlu; kışlar ise yumuşak fakat bol kar yağışlı geçiyor. Ortalama sıcaklık 20-25 derece civarında seyrediyor. Macahel, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunlarını Araştırma Derneği’nden bilim adamları ve uzmanlardan oluşan bir heyetçe yapılan araştırmalarda, ormanlarının “ El Değmemiş” bir ekosisteme sahip olduğu belirlenince bilim çevrelerinin gündemine geldi. Derneğin 1994 yılında yayınladığı, araştırma sonuçlarını içeren raporda, Macahel ormanlarındaki biyolojik çeşitliliğin son derece zengin olduğu belirtildi. [46] AĞUSTOS 2013 Bu raporda; bölgede doğal anıt sayılabilecek nitelikte, çeşitli türde ağaç toplulukları bulunduğu, arazinin topografik yapısının hayranlık uyandırdığı, kısa mesafeler içinde denizden yüksekliğin 350 metreden 3 bin 100 metreye çıkabildiği, mevsimsel iklim değişmeleri sırasında bitki örtüsü görünümünün hem dikey hem de yatay olarak büyük değişkenlik gösterdiği, Türkiye ve Avrupa’da bu denli kıymetli orman ekosistemlerinin yok denecek kadar az olduğu vurgulanmış. Ayrıca yapılan bir diğer araştırmada 318 tür otsu ve odunsu bitki tespit edilmiş; bunlardan 55’inin tıpta kullanıldığı da belirlenmiş. Yabanıl yaşam Yeryüzünde sadece Macahel’de yaşayan yeni bir örbeşik böceği (Trichoptera) türü bulunuyor. Bölgedeki dağlarda yapılan araştırmalar sonucunda bilim dünyası için yeni dokuz tür daha bulundu. Macahel’in biyolojik zenginliğini açıkça ortaya koyan bu yeni türlerin bulunuşuyla bölgenin sahip olduğu endemik türlerin, yani sadece Camili’de bulunan türlerin sayısı 10’a çıkmış durumda. Bulunan bu yeni türlere yine bölgeye özgü isimler, özellikle de bulundukları yerlerin isimleri verilmiş ve bilim dünyasında bu isimlerle anılıyorlar. Rhyacophila Borcka, Gorgit Yaylası’nda bulunan Rhyacophila Gorgitensis (Gorgit’li Rhyacophila), Lekoban Yaylası’nda bulunan Stactobia Lekoban bunlardan bazıları. Yine Camili’de Eylül ve Ekim aylarında ortaya çıkan yeni bir tür daha bulundu. Bu türün dâhil olduğu cinsin Kafkasya’da iki türü daha var. Dağılımı sadece Kafkasya’yla sınırlı olan Kelgena cinsi Türkiye faunası için yeni bir tür ve ülkemizde sadece bu bölgede bulunuyor. Bu türe, Kelgena Macahelensis (Macahelli Kelgena) adı verilmiş durumda. Macahelli Kelgena Camili’de, Uğur’da, Maral’da hatta CamiliBorçka yolu üzerindeki derelerde yaygın olarak bulunuyor. Endemik türler, yani yeryüzünde sadece belli bir bölgede bulunan türler bir faunanın zenginliğini ve eşsizliğini gösteren en önemli bilgileri verir. Anadolu faunası, endemik türler açısından oldukça zengin. Ancak Macahel Anadolu’nun çeşitli yerlerine kıyasla çok daha zengin bir faunaya sahip. Macahel’in bu farklılığı onun geçmiş jeolojik çağlarda yeryüzünde meydana geldiği bilinen ani hava soğumaları, buzullaşma ve bunu takip eden yeniden ısınma dönemlerinde Kuzey’den ve Güney’den gelen pek çok hayvan grubu için bir sığınak olduğunu gösteriyor. Macahel’ in ormanları, gölleri ve akarsuları, o zamana kadar sahip olduğu türlere ek olarak bu yeni konuklara da ideal yaşama alanları sunmuş. Yeni gelenlerle faunası zenginleşmiş, aradan geçen uzun zaman içinde farklılaşmış ve özgün bir fauna oluşmuş. Bu nedenle, Macahel’in ormanları, dağlardaki gölleri ve akarsuları özel bir öneme sahip. Bu, yaşama alanlarını ve içinde barınan canlıları titizlikle korumamız gerektiği anlamına da geliyor elbette. AĞUSTOS 2013 [47] [gezigünlüğü] Macahel Havzası’nda Bulunan Bazı Ağaç ve Bitkiler l Köknar l Akağaç l Ladin l Kayın l Ceviz l Gürgen l Huş l Kızılağaç l Fındık l Kestane l Kara Yemiş l Sarı Çam l Üvez l Meşe l Işılgan l Orman Gülü l Böğürtlen l Ihlamur l Ayı Üzümü l Doğu Karadeniz Köknarı l Doğu Ladini l Doğu Kayını l Kara Ağaç l Sütleğen l Elma l Armut l Erik l Şeftali l Dut l Dağ Çileği Mutlaka Gidilmeli Camili Köyü Camii: Camii içindeki süsleme ve ahşap oymalar görülmeye değer. Uğur Köyü’ndeki kilise: Mustafaşvili Kadir Özdemir’in evinin üzeri. Kilisenin bir odası canlılığını hâlâ koruyor. Pınarlar: Uğur Köyü Vel Mahallesi Velistavi-Hetsnalay Maral Köyü Zemtkis Mahallesi Cicariyani Tavi mevkii Uğur Köyü Vel Mahallesi Feyzioğlu Davut’un evinin yanı Camili Köyü Kotroban Mevkii’nde Maden Suyu Efeler Köyü Punduği Yaylası Maden Suyu Sayimes’te soğuk su Düzenli Köyü Sahalya Mevkii. Düzenli Köyü Samnistavi Mevkii Lodivake Yaylası Yağcıoğlu’nun evinin karşısındaki Punduği Yaylası’nın dereyle birleştiği yerde. Mide yanmasına iyi geldiği söyleniyor. Ilıca: Kayalar Köyü’nün tepesinde etrafı taşlarla çevrilmiş içme suyu Mağaralar: Mereta Yaylası’na çıkarken [48] AĞUSTOS 2013 Tsitlobitavi Mahallesi mevkii Uğur Köyü Pirdapir Mahallesi’nde doğal soğuk hava deposu yerine kullanılan bir mağara. Buzdolabından önce, yöre insanı yiyeceklerini saklamak için bu depoyu kullanıyordu. Petro’nun Mağarası (Petrosas Mağara) Maden Galerisi: Maral Köyü Tsimnaret Mahallesi. Galeri içinde toprak çökmesi olmuş. Bu ismi bu ocaktan maden çıkarıp Batum’ a atlarla taşıyan Ermeni asıllı bir madenciden almış. Çakmak Taşı (Kvesis Kva): Lodivake İnasvinda arasında, Lodivake’den çıkınca Lekoban’a doğru giderken yolda Kaldurmebi ve çevresinde bulunuyor. Nefis kokulu bir ateş elde etmek isteyenlere... Taş Parke (Plake-Sapikle): Lekoban Yaylası’nda Çhutunarebi üzerindeki arazide tahta biçiminde, genişliği 70-80 cm, kalınlığı 3-5 cm arasına değişen taşlar. Biley Taşı (Sakasre): Lodivake-Sasveniİnasvinda Dziri güzergahında Naçadirev Dere kısmında bulunuyor. Çıkarılan taştan Çarklı Biley Taşı (Çarhi) ve Elde Tutulan Biley Taşı (Kasri) yapılmakta ve günümüzde hâlen kullanılmakta. Maral Köyü Khavtitaşi Madeniğele mevkii Skvedili Şelalesi (Skvedili Çheri): Maral Köyü Didtke’den yaklaşık yarım saat sonra önünüze çıkıyor. Yüksekliği 69 metre olup şelalenin tam dibine inmek mümkün. Mutlaka görün. Köprü: Bugünkü TürkiyeGürcistan sınırında (MacahelSapukriyet sınırı) bulunuyor. 1965 yılına kadar sağlam olup bilinmeyen bir nedenden dolayı yıkılmış. Kalıntıları az da olsa yerli yerinde duruyor. Hapishane (Hasisvari): Camili Köyü Şahankaya Tepesi’nde ka- lıntıları mevcut. Hâlen Şahankaya’ ya çıkmak için kullanılan ardıç ağacından yapılmış tırmanma çivileri (Ongal) var. Karagöl: Borçka-Macahel yolu üzerinde, 20’nci kilometrede. İkiz Göl: Karçhal Dağı Ziyaret Tepesi ‘nde iki göl. Cancği Gölü: Düzenli Yaylası üzerinde. Naçadirev Gölü: Fındık Yaylası sonunda. Kuyruklu Göl (Kudyani Gölü): Maral Köyü -Mereta Yaylası’ nda, Lekoban Yaylası’na yakın kısımda. Sadaraco Gölü: Efeler Köyü Demirkapı üzerinde. AĞUSTOS 2013 [49] Acı KayBIMIZ MUSTAFA FISTIK Çaykur Zihni Derin Çay Fabrikası Tarım Kısım Müdürü Mustafa Fıstık yakalandığı amansız hastalığa yenik düşerek hayatını kaybetti. Cenazesi 28 Ağustos’ta Rize Sahil Camii’nde düzenlenen törenden sonra memleketi Ordu’ya gönderilen Mustafa Fıstık’a Allah’tan rahmet, ailesine, yakınlarına ve çalışma arkadaşlarına sabırlar diliyoruz. 01.05.1960 yılında Ordu’nun Korgan ilçesinde dünyaya geldi. 09. 09. 1980 yılında Zihni Derin Çay Fabrikası Müdürlüğü’nde çay eksperi olarak göreve başladı. l 20. 03. 2007 tarihinde şef, 07.04.2008 tarihinde kısım müdürü oldu. l Sırasıyla Zihni Derin, Aşıklar, Ortapazar ve yine Zihni Derin çay fabrikalarında görev yapan Fıstık, son olarak Zihni Derin Çay Fabrikası’nda Tarım Kısım Müdürü olarak görev yaptı. l Mustafa Fıstık, kurumumuza 32 yıl boyunca hizmet veren değerli bir çalışma arkadaşımızdı. l Evli ve 3 çocuk babasıydı.. l l [50] AĞUSTOS 2013