YECDER KiTAPLARI ı YECDER • •• • • l.ULUSAL DIN GüREVLILERI • \J • SEMPOZYUMU TEBLIGLERI (22 Mayıs 2010) 3- YAYGIN DİN EGİTİMİ AÇlSINDAN DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERi VE EMPATİ Dr. Hayati TETİK- Eğitim Merkezi Öğretmeni 1 Erzurum Giriş İslam Dini, başlangıçtan itibaren bir eğitim-öğretim faali- yetidir. Din ise bir fert ve toplum gerçeği olup, manevi hayah zenginleştiren, derinleştiren faktörlerin başında gelir. Din eğitiminin önemli faaliyetlerinden biri olan "Yaygın Din Eğitimi" nin başlangıçtan günümüze kadar din hizmetlerinde önemli bir yeri vardır. Dünyanın hızla değiştiği sürekli değişen bir bir çağda, değerleri ve ihtiyaçları insanlıkla karşı karşıya bulunmaktayız. Bu değişim karşısında din hizmetlerini, bu değişimden uzak tutarak, sağlıklı bir iletişim kurmadan sürdürmek mümkün değildir. İletişim, tarih boyunca insan hayahnın pratiğinde hep var olmasına rağmen, özellikle günümüzde çok daha önem kazanmış ... ve bir bilim dalı haline gelmiştir. Zira bu alandaki bilgi, teknik ve tecrübeleri kullanmadan halkımıza din hizmetlerini verimli ve kaliteli bir şekilde sunmak mümkün değildir. İletişimin, sözlükte, "yüz ifadesi, ses tonu, jest, tavır, konuşma ve yazı, telefon, telgraf, radyo, televizyon gibi araçlarla düşünce veya duyguların bir kimseden başka bir kimseye geçişi" (Alaylıoğlu ve Oğuzkan, 1976:138) gibi anlamlara geldiği, İngilizce karşılığının ise, communication sözcüğü olduğu, bilgi ll ll 186 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları ve haber veren mesaj veya doküman anlamlarında (The New Webster, 1968: I, 167) bilinmektedir. kullamldığı Genel manada iletişim uBireyler arasında tek ya da iki yönlü olarak oluşan, düşünce, duygu ve haber alışverişidir" (Önder, 1992:30). Diğer bir ifadeyle, uDavranışlarda değişim meydana getirmeyi amaçlayan bilgi alışverişidir" (Bilgin, 1992: 35). Aynı zamanda iletişim, uBireyler arasında ortak bir simgeler sistemiyle gerçekleşebilen anlam ve bilgi alışverişi" (Ana Britannica, 1988: XI, 520), uBir kişi ya da bir grubun başka bir kişi ya da guruba bir düşünce içeriğini aktarması" (Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, 1988: XI, 520) şeklinde tarif edilebileceği gibi, uHaberin, bilginin ve kültürün insan topluluklarına dağıtımı olgusudur" (Oktay, 1993: 2, 75) şeklinde de tanımlanabilir. Yukarıdaki tanımlarından da anlaşılacağı gibi sosyal bir süreç olan iletişim, sadece bilgi verme, bilgilendirme faaliyeti değildir (Önder, 1992: 24). Bir tutum ve davranış değişikliği veya gelişimi için kişilerin duygu ve düşüncelerine hitap etmeyi, onları yönlendirmeyi ve ikna etmeyi de amaç edinınektedir (Önder, 1992: 164-165). İletişimin tanımıyla ilgili bu açıklayıcı bilgiyi verdikten sonra, din hizmetlerindeki öneminin daha da iyi anlaşılacağı kanaatindeyiz. Çünkü iletişimin olduğu her yerde etkileşim, etkileşimin olduğu her yerde de iletişim vardır. Bu kavramlar birbirlerinden vazgeçilmez iki olgunun parçalarıdır (Batlaş, 2007: 19). İnsanın olmadığı bir yerde iletişim gerçekleşemeyeceğinden burada zikredilen etkileşim bireyler arasında kurulan bir ilişki sürecidir. Bu etkileşimi sağlamada dilin çok önemli fonksiyonu olduğu ve ile- Yaygın Din Eğitimi ve Uygıılamaları • 187 tişimin öncelikle bir dil sistemine ve kodlarına ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır. Çünkü dilin de en temel işlevi iletişimdir ki (Lazar, 2001: 75), bu işlev din hizmetleri alanında olunca da iletişimin önemini daha da arhrmaktadır. Dinin esasını fert ve topluma doğru bir şekilde öğretmek, kabiliyetleri geliştirmek, dengeli ve sıhhatli kişilik sahibi fertlerden müteşekkil bir toplum oluşturmak için, din hizmetlerinde iletişi­ min etkili bir şekilde kullanılınası gerekmektedir. Hz Peygamber'in yirmi üç yıl süren insanları aydınlatma çalışması, O'nun bütün hayahnın bir iletişim süreci içinde geçtiğini ortaya koymaktadır. O, bu insanlaratarihte eşi ve benzerinin görülmediği yeni bir inanç sistemi, yeni bir anlayış, yeni bir yaklaşım tarzı getirmiş ve onlarla iyi bir iletişim kurmuş, onların büyük çoğunluğunu ikna etmeyi başarmıştır. (Macit, 2006: 12). Onun örneklik vasfı Kur'an-ı Kerimde: uAndolsun ki, sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşacağını uman ve Allah'ı çok zikredenler için Allah'ın RasUlü'nde üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır" (Ahzab, 33/21) şeklinde vasıflandırılmışhr. Bulunduğu toplum karşısında örneklik durumunun şuurunda ... olan Hz. Muhammed (s.a.s), sadece abdest, dua, namaz, oruç ve hac gibi ibadetlerin uygulamasında değil, birçoğu sünnet olarak algılanacak davranışlarını ashabına fiilen talim ve tatbik etmiş ve hayatm pratikleriyle ilgili örneklik sergilemiştir (Erot 2003:5). O kendisine gönderilen mesajları en doğru bir şekilde insanlara aktarmakla görevlendirilmiş olduğunun devamlı bilincinde olarak hareket etmiştir. nAllah beni ancak tebliğci olarak gönderdi" (Tirmizi, 1981: Tefs!r, 66) veya uBen bir muallim olarak gönderildim" (İbn Mace, 1992: Mukaddime, 17) hadis-i şeriflerindeki 188 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları "tebliğci" ve "muallim" kavramları, bu görevin önemini ortaya koymaktadır. İşte Hz. Peygamber ile din hizmetini verenler arasındaki benzerlik, tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Zira din hizmeti verenler dedinin esasını fert ve topluma doğru bir şe­ kilde öğretmek, anlatmak ve aktarmakla sorumludurlar. Diğer taraftan iletişim biliminin verilerini takip ederek kendilerini yetiştirrneli, hedef kitle ile kuracakları sözlü ve sözsüz iletişim teknikierine dikkat etmeli, duruşu, yürüyüşü ve oturuşu ile vakur bir kimlik sergilerneli, tuturn-davraruşlarıyla toplum içerisinde izlendiğini ve toplumda saygın bir yerinin olduğunu unutmamalıdır. Bu dururnda Hz. Peygamber'in İslam dinini tebliğ esnasında kullanmış olduğu her türlü iletişim metot ve teknikler, din hizmeti verenlerin önünde ihmal ederneyecekleri önemli bir örnektir. Arnacı ve üslubuna dair gerekli bilgiyi verdikten sonra iletişi­ min unsurlarını şöyle açıklayabiliriz: İLETİŞİM UNSURLARI Her iletişimde ileten, iletilen, ileti, iletişim biçimi olmak üzere dört temel iletişim unsuru bulunmaktadır. Bu öğeler sırasıyla; 1. İleten (Kaynak): İletişim sürecini başlatan, iletiyi gönderen unsurdur. Din hizmetleri iletişiminde kaynak din görevlisidir. Kaynağın temel özelliklerini şu şekilde açıklayabiliriz: a. Güvenirlilik: Mü'min, güvenen, güven veren insan demektir. Toplum olarak büyük ölçüde kaybettiğimiz değerlerden biri de "güvenilir olma" vasfıdır. Bugün, toplumumuzda var olan birçok sıkıntının temelinde, fertlerin birbirlerine güvenleri- ,--- . .., Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 189 Her şeyden önce mü'min ismi, bu vasfı öne çıkarmaktadır. Bir hadislerinde Allah Resfrlü (s.a.v.), mü' mini tarif ederken uMü'min, insanların malları ve canları konusunda kendisine güvendiği kişidir." (Tirmizi, 1992: İman, 13; Nesru, 1992: İman, 8) buyurarak, mü'min olan bir kişinin, başkalarının mallarına, canlarına, namuslarına zarar nin yok denecek kadar azalması yatmaktadır. veremeyeceğini belirtmiştir. Bilindiği gibi, Peygamberlerin sıfatlarından biri de "Emanet"tir. Allah'tan aldıkları vahyi, insanlara olduğu gibi aktarma görevi olan peygamberlerin bu vasfı, yani "güvenilirlik" vasfını taşımaları oldukça önemlidir. Hz. Peygambere uel-Emin" sıfah, peygamberliğinden önce verilmiştir. Toplumda herkes, O'nun doğru sözlü, kendisine güvenilen bir kişi olduğunda birleşmekteydi. Bu durum inkara şartlanmış olanlar dışında Hz. Peygamberin görevini yerine getirmede kendisine inananların bir anda çoğalmasına sebep olmuştur. Yüce dinimizin ismi olan "İslam" kelimesi de kök olarak barış, esenlik, güven anlamlarını taşımaktadır. Bir hadislerinde Hz. Peygamber, bu manayı vurgulamak üzere: uMüslüman, diğer insanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir" (Buhar!, 1992: İman 4, 5; Müslim, 1992: İman, 64, 65) buyurmaktadır. Kendisine inanmayanların bile en kıymetli eşyalarını ona teslim etmeleri onun ne kadar emin olduğunu göstermektedir. ~. Toplumsal hayatımızda işlerin düzgün gitmesi, birbirimize olan güven duygumuzla doğru oranhlıdır. Bir toplumda fertleri birbirine güvenen kişiler çoğaldıkça o toplum, hem maddeten hem de manen ilerler. Tam aksine, fertleri birbirine güvenmeyen 190 • Yaygın insanlar Din Eğitimi ve Uygulamaları çoğaldıkça da toplumda huzur, mutluluk ve kalkınma sağlanamaz. Etkili bir iletişim için, kaynağınsahip olması gereken pek çok nitelik sayılsa da bunlardan özellikle güvenilirlik ve çekiciliğe vurgu yapılmaktadır (Kağıtçıbaşı, 1988: 168-169; Doğan, 1991: 522). Din hizmeti sunanların "güvenilir" olabilme~i; özel alan (meslek) bilgisi, eğitme-öğretme formasyonu ve genel kültür yönüyle uzman olması yanında; dürüst ve tarafsız olması, sunduğu hizmette farklı niyet ve maksatlar taşımaması, makam, mevki, çıkar, şöhret elde etme amacı gütmemesi; yani samimi olması ile ilişkilidir (Koç, 2008:154). Nitekim çağdaş araştırmalar, kaynağın konuşulan konuda "uzman" olarak algılanmasının, herhangi bir çıkarı olmamasının yani "güvenilir-inanılır'' olmasının daha fazla tutum değişimi yaplığını göstermektedir (Kağıtcıbaşı, 1988: 109; Cüceloğlu, 1991: 523). b. Doğruluk-Dürüstlük: Doğruluk; düşüncede, sözde, niyetle, iradede, azimde, vefa ve arnelde doğruluk şeklinde tezahür eder. Bütün bunların kaynağı, Kur'an ve Sünnet'tedir. Zira Rasillullah (s.a.s.): "Dosdoğru ol" mesajı ile "Hud suresi beni kocattı" (Hud,ll/112) buyurarak doğruluğun önemini ve insana yüklediği sorumluluğu ifade etmiştir (Yazır, 1971: IV, 2829). Din hizmetine muhatap olanların bu hizmeti sunanlardan beklentileri; temiz ve düzenli, özü ile sözü bir olmaları, dini güzelce anlatmaları, her kesimle iletişim kurup, hedef kitleye rehber olabilmeleridir. (Tosun, 2002: 140). Bir sahabe Hz. Peygamber'e "Ey Allah'ın Rasulü bana İsliim'ı öyle tanıt ki, senden baş­ ka birine sorma ihtiyacını duymayayım" deyince, RasUlullah: Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 191 ~~llah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol" (Müslim,1992: İman, 62; Ahmed b. Hanbel, 1992: III, 413), başka bir hadis-i şerifte de "Doğru olunuz ki, kurtuluşa eresiniz" (İbn Mace, 1992: Tahare, 4) buyurmuştur. Her şeyden önce doğruluk, müslüman inanorun bir tezahürüdür. Hz. Peygamber: uDoğruluk insanı iyiliğe yöneltir, hayırlı işler de cennet'e kılavuzluk eder. Bir kimse, doğruluğu prensip edinirse sıddık olur. Yalancılık da insanı kötülüğe ve fiicura sürükler. Kö- tülük de cehennem'e götürür. Bir kimse yalancılığı prensip edinirse Allah'ın divanında kezzap (yalancı) defterine yazılır" (Buhan, 1992: Edeb, 69; Müslim, 1992: Birr, 103, 104) buyurmuştur. Din hizmetlerinde görev alanlann topluma örnek olma mecburiyetleri vardır. Zira her bir hareketi toplum tarafından izlenmektedir. Hitap ettiği topluma doğru olmanın, iyi ve güzel bir davranış olduğunu söyleyen ve bunun aksini sergileyen bir görevli, hem ilahi birikaza marıiz kalır (Saf!, 61/2), hem de bulunduğu toplum içinde yadırganmaktan da öte kınamr. Kısaca denilebilir ki, toplumsal hayatımızın her alanında, aile hayatında, iş hayatında, tahsil hayatında hele hele din hizmetleri alanında kişilerin "doğı;u olma" vasfı önem taşımaktadır. c. Uzmanlık: Hangi meslek alanı olursa olsun kişi yapbğı işte uzman olmalıdır. Bu saha dinhizmetleri olunca bunun önemi daha da artmaktadır. Çünkü bu bir ehliyet, liyakat olayıdır. Kur'an-ı Kerimdeve hadis-i şeriflerde, işlerin ehli olana yani alanının uzmanı olan kimselere verilmesi, görev yerlerinin emanet olduğu, bu emanetlere riayet edilmesi, uyulması hususuyla ilgili şöyle buyurulur: 192 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları '~llah size, mutlaka emanetleri (işleri) ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder." (Nisa, 4/58). "Biz emaneti (dinin emir ve yasaklannı), göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir" (Ahzab, 33/72). Ebu Hün~yre'den (r.a.) nakledilen bir hadis-i şerifte ise bir bedevinin kıyamet ne zaman kopacak sorusuna Hz. Peygamber, işin ehil olmayanlara verilmesi sonucunda kıyiimetin beklenmesi gerektiğini söylemiştir (Buhar!, 1992: İlim, 2, Rikak, 35; İbn Hanbel, 1992: Müsned, II, 361). Bunun için her konuda olduğu gibi devlet işlerinde de birine görev verirken gerçek kıstası ümmetine sunan Rasulüllah (s.a.v.), rastgele kişileri iş başına getirmemiş, takvayla birlikte liyakat ve ehliyet aramışhr. Ebu Zer el-Gıffar1 (r.a.) bir gün O'na: "Ya ResUlallahi Bana bir görev vermez misin?" diye ricada bulunduğunda, Efendimiz ona şöyle demiştir: "Ya Ebii Zer! Doğ­ rusu sen zayıfsın, görev ise bir emanettir ve herhalde kıyamet günü o rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak bu emaneti hakkıyla alıp yürütenler müstesna ... " Bunun gibi amcası Hz. Abbas (r.a) bir yere amir olarak görevlendirilmesini talep ettiğinde, bu işin çok mesuliyetli olduğunu hatırlatarak vazgeçmesini söylemişti (Yıldırım, 2008: II, 1349-1350). Yüce Allah emanetin ehline verilmesini emretmekle, asaZet unvanı ölçüsünü kaldırmış, yerine ehil olma ölçüsünü koymuş­ tur. Bu emriyle Allah (c.c.), bilgi ve beceriyi öne çıkartmış ve Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 193 hükme bağlamışhr. Hz. Peygamber bu uygulamayı Zeyd b. Harise'yi Mute Savaşı'na ordu kumandanı atamakla tatbik etmiştir. Bilindiği gibi Zeyd kölelikten azat olmuş bir insandı. Onun bu durumu ordu kumandanı olarak atanmasına engel olmamışhr. Yüce Allah (c.c.) da peygamberlik unvanını ehil olana vermek için seçim yaplığını söylemektedir (Al-i İmran,3/33). Demek ki emaneti ehline vermek, hemAllah'ın sünneti hem de insanlara olan emridir. İleri toplum olabilmek için hangi çağda yaşandığı önemli değildir, önemli olan görevlerin hangi ölçüye göre dağıhldığıdır. Kamu görevlerinde adam kayırmacılık gibi ölçüler veya anlayışlar rol oynuyorsa, o toplum ilkellikten kurtulamamış demektir. Eğitim-öğretim faaliyetleri bu kabil görevlere ehil olanları yetiştirmek içindir. Bunu yerine getirdiğinde eğitim, toplumsal görevinin bir bölümünü yapmış olur. Her zaman işe göre adam seçmelidir. O eleman o işe layıksa o iş ona verilmeli, layık değilse, layık olan aranmalıdır (Ba)rraklı, 2008: V, 175-181). Diğer taraftan işlerin ehil olanlar tarafından yapılması bilhassa kul hakları ve dürüstlükle ilgisi dolayısıyla dinimizce son derece önemli bir ahlaki ödev olarak görülmüştür. Zamanımızda mesleklerin çoğalması mesleki eğitimin önemipi daha da arhrmışhr. Her meslek sahibi, toplumsal bir hizmeti yerine getirmekte ve bir ihtiyacı karşılamaktadır. Bu ihtiyacı karşı­ lamanın en makul yolu ise her meslekten insanın özellikle de din hizmeti sunanların kendi mesleklerini en iyi şekilde icra etmeleri ve bunun sorumluluğunu taşımalarıdır. buna uyulmasını 2. ileti (Mesaj): Bilginin kaynak tarafından kodlanmış halidir. Diğer bir ifadeyle kaynaktan hedef kitleye aktarılan bilgi, duygu, düşüncelerin abartılardan uzak, özlü olarak olduğu gibi anlahl- 194 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları masıdır. Din hizmetlerinde ise mesaj, dinleyenlere ulaştırılmak istenen dini bilgi, beceri, dini inanç, dini duygu ve dini tutum demektir (Kaya,1998: 85). O halde hatip, hitap ettiği toplum tarafından daha iyi anlaşılabilmek için, mesajı etkili bir şekilde dinleyicilerine ulaşhrmalıdır. Mesajın, değerleri ve ihtiyaçları sürekli değişen bir topluma, içerik ve konu önceliğine göre verilmesi daha iyi anlaşılınasını sağlayacakhr. 3. İletişim biçimi (Araç-Oluk): Mesajların hedef kitleye ulaş­ masını sağlayan araçtır. Mesela televizyon, gazete bir kanaldır. Din hizmetlerinde iletiliş biçimi (oluk); iletilen mesajı kaynaktan alıcıya ulaştıran yoldur. Bunu başarmanın yöntemi de hem söylenen iletiye hem de onun söyleniş şekline bağlıdır. 4. iletilen (Hedef Kitle-alıcı): İletişim sürecinde kaynağın gönderdiği iletiye hedef olan kesimdir. Din hizmetlerinde iletilen (alıcı); gönderilen iletiyi algılayanlardır. Kaynağın aktardığı mesaja muhatap olan kitleye hedef kitle denir. Misal, vaizin anlattıklarını, verdiği öğütleri dinleyen cemaat, hedef kitledir. Bu bakımdan hedef kitlede gerekir: şu unsurlara dikkat edilmesi a- Değerlere ve kültüre, b- Yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, ekonomik duruma, c- Hedef kitlenin kim veya kimler olduğuna göre davranılmasına. Dini iletişimde esas olan sevgi ve merhamettir. Diğer bir ifade ile sevgi, saygı ve içt-enliktir. Hz. Peygamber de,-bu konuda; uKolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettir- Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 195 meyiniz" (Buhari, 1992: İlim, ll; Müslim, 1992: Cihad, 6,7; Ebu Davftd, 1992: Edeb, 17) buyurarak, ilahi emirler anlatılırken, kolaylık gösterilmesi, güçlük gösterilmemesi, müjdenin esas ölçü alınıp, nefretten kaçınılmasını istemiştir. Resill-i Ekrem (s.a.v.)'in bu emri, İsl8.miyet1e şereflenmiş herkesi muhatap almaktadır. Zira hadis-i şerilie; u ••• Siz kolaylık göstermekiçin gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil" (Buhar!, 1992: Vudu', 58; Müslim, 1992: Taharet, 98, 100) buyrulmaktadır. Böyle bir durumda <:lin hizmeti veren herkesin, kendisini Hz. Peygamber (s.a.s) tarafın­ dan İslamiyet' i öğretmek üzere görevlendirilmiş biri olarak düşünmesi gerekmektedir. Karşırnızdaki hedef kitleye din hizmeti sunarken kolaylık göstermeli, zorluk çıkartılmamalı ve Yüce Rabbimiz'in Peygamber Efendimiz'e söylediği şu irşad prensibini de hiç unutmamalıdır: n sen onlara kaba ve katı, yürekli olsaydın, etrafından dağılıp giderlerdi" (Al-i İmran, 3/159). Her milletin kendine göre önem verdiği ve kutsal saydığı değer yargıları vardır. Bu değer yargıları Müslüman toplumlarda, hele hele bizlerde daha da bir anlam kazanmıştır. Bazı değer yargıları bir ülkeyi ilgilendirir.. Örneğin, bizim için değerli olması sebebiyle bayrağa hakaret edilemez. Hindistan'da Hindularıfı. bulunduğu bir bölgede kutsal olduğundan inek kesilemez. Bazı değerler de aynı inancı taşıyan bütün insanlığı ilgilendirir. Aynı zamanda ülkemizin bazı yörelerinde yaşayan vatandaşlarımızın kendilerine göre farklılıkları vardır. İşte bu farklılıklar o insanların değer yargılarını ortaya koymaktadır. Eğer bu değer yargıları ve kültür farklılıklarına dikkat edilmezse, kişiler ve ülkeler arası demokratik oluşurnlar başlamadan biter ve onarılınası güç sonuçların meydana gelmesine sebep olabilir. 196 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları Her yörenin kendine has adet ve gelenekleri olması sebebiyle din hizmetlerini yürüten din adamları, bölgesel ve mezhepsel farklılıkları göz önünde bulundurarak ona göre bir iletişim ağı kurmalıdırlar. İletişim açısından yaş faktörü de önemlidir. Yetişkinlerin yanında gençler, çocuklar ve zaman zaman kadınlar vaazın hedef kitlesinin bir parçası olabilmektedir. Yetişkinlerdeki özelliklerle gençlerdeki özellikler bir değildir. Olayları anlama ve yorumlamaları farklılıklar gösterir. Hz. Peygamber'in cemaatln farklılığı­ na göre hareket etmesi sebebiyle yetişkinlere anlatılacak konular gençlere, gençlere anlatılacak konular da yetişkinlere anlatılma­ malıdır. İletişim açısından cinsiyet faktörü de hedef kitleyi etkileyeceğinden örf ve adetlerimiz gereği bayanların bulunduğu yerlerde daha dikkatli ve daha düzenli konuşulmalıdır. "İnsanlar kendilerine sunulan bilgileri bir sünger gibi değil, filtre gibi alırlar." Yani sadece kendilerini ilgilendiren ve işleri­ ne yarayan bilgilere açıkhrlar (Köylü, 2006:160). Dolayısıyla seçilen konular öncelikle güncel ve ikna edici olmalı ama sevdirici bir üslupla verilmelidir (Bayraktar, 1997: 83). Bunun yanında, dinleyicilerde merak ve ilgi uyandırmalıdır. "İlginin; cemaatin yaşamakta olduğu güncel veya ilk kez duyacağı konularla olabileceği gibi, sık tekrarlanan bir konunun farklı bir yaklaşımla sunulması ile de temin edilebilirliliği" (Tosun, 2000: 73) sağlan­ malıdır. Hedef kitle analizleriyle din görevlisinin etkili bir iletişim için, bütün bu ayrıntılar üzerinde durarak kendisini karşısındakinin Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 197 yerine koyması, vakıalara muhataplarının bakış açısıyla bakması, kaynakla alıcı arasındaki iletişimi sağladığı gibi, cemaatin seviye, ilgi, istek, ihtiyaç ve beklentilerini de karşılamış olacaktır. 5. Geri bildirim (Feedback): Alıcının kaynaktan gelen mesajlara verdiği tepkidir. Bunun da müspet veya menfi yansıması vardır. Örneğin, kişi yolda gördüğü arkadaşına gülümseyerek selam verir. Bu selama iletişim dilinde "İleti" denir. Hedef kitleye gülümsemenin bir anlamı vardır. Çünkü gülümseme hedef kitleyle ilgili düşünceleri ve duyguları iletme vasıtasıdır. Gülümsernede kişinin "kodlanmış" 54 duygu ve düşün­ celeri vardır. Hedef kitle ise, kodlanmış iletimi alıp çözmekte ve gülümsemenin ardındaki duygu ve düşüncelerinizi anlamakta ve karşı bir ileti göndermektedir. Bu eylemlerin tümü sistemli bir birleşim meydana getirdiğinde iletişim meydana gelmektedir. Bunu şu şekilde gösterebiliriz: Din hizmetleri sunulurken mesajın hedef kitleye (muhataplara) olumlu yansıması için korku yerine müjdeleme ve teşvik edici konuşmalar esas alınmalıdır. Çünkü devamlı korkutma etki yerine tepkiyi doğurmaktadır. Zira yapılan bazı araştırmalarda aşırı ve ölçüsüz korkunun şüphe ile karşılandığı, hedefin verilen Kodlama: Bir bilginin, düşüncenin, duygunun veya kanının iletime uygun ve hazır bir ileti biçimine dönüştürülınesidir. 55 198 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları mesaja karşı savunmaya geçtiği, rahatsız olduğu ve bu sıkın­ tılı durumdan kurtulmak için iletişimi reddettiği görülmüştür (Kağıtçıbaşı,1988:183-185). Dolayısıyla adalet ve ilisanı emreden (Nahl, 16/90) kaba ve kah yürekli olmayı yeren (.Al-i İmran, 3/159) bir dinin mensuplarının ve görevlilerinin, hedef kişi veya kitleye yönelik söylemlerinde, tutum ve davranışlarında gözetecekleri ilk husus adalet ve sonra da ilisan sahibi olmalarıdır (Güngör, 1995: 115). Aynı zamanda telkin ettiği hususları önce kendi nefsinde harfiyen uygulamalıdır. Pek tabidir ki; söyledikleri ile tutum ve davranışları arasında uyum olmayan bir hatibin, dinleyicilere müspet manada bir etkisi olmadığı gibi menfi tesirlerinin de yansıması kaçınılmazdır (Soysaldı, 2008: 145). Kısaca dine davet eden kişilerin, en güzel ahlaka sahip olmanın yanında din eğitimeisi olduklarını da unutmamaları gerekmektedir. Bu bakımdan dini bilgileri öğrenmek isteyenlere de yumuşak davranmalı, onlara karşı tatlı dilli olmalı, ürkütüp kaçırmamalı ve din hizmetlerinde olumlu sonuçlara ulaşılabilmesi için de, irşad ve tebliğ faaliyetlerinde hedef kitlenin yaş, cinsiyet, zeka ve öğ­ renim düzeyi dikkate alınmalıdır. Çünkü değerlendirmeyi yapacak olan konuşanlar değil, dinleyicilerdir. Konuşulan her söz, dinleyenlerin anlayışına göre değer taşır. Aksine hatibin güzel konuşması dinleyenler tarafından anlaşılmazsa, o konuşmanın zaman israfından öteye geçmeyeceği göz önünde bulundurulması gereken bir husustur. Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 199 İLETİŞİM TÜRLERİ İletişim tarz ve türleri hususunda farklı sınıflandırmalar yapılmışhr. Bunlardan yaygın olarak kullanılanlardan biri şu şekil­ dedir: 1- Kişi-içi İletişim: İnsanın kendi kendisiyle konuşmasını ve insanın kendini tanımasını ifade eder. İnsanın çevresiyle kuracağı iletişim, kendi içinde başlar (Dökmen, 1998: 21). Kendisini eksileri ve arhlarıyla bütüncül bir şekilde tanımaya çalışan, duygu, düşünce ve bilgi birikiminin hangi kriteriere dayandığını anlayabilen, çevresindeki olaylardan nasıl etkilendiğinin ve bu etkileşime nasıl katkıda bulunduğunun farkında olan kişilerin daha düzeyli ve etkin bir iletişim meydana getirmeleri muhtemeldir. 2- Kişiler-arası İletişim: Genel bir tanımlamayla, kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu iletişimiere "kişilerarası iletişim" adı verilir. a- Sözlü iletişim: Kişiler arası konuşmaların olduğu iletişim ~dür. Bunun temeli de dile dayanmaktadır. Zira dil insanın ve hayahn en canlı parçasıdır. EtkileşimleriınİZin çoğu, konuş­ madaki sözlerle gerçekleşmektedir ki, bu da dili, toplumsal yaşamın temeli yapmaktadır (Lazar, 2001: 54). Dil, aynı zamanda, uygarlığın gelişmesi, insanoğlunun kendini geliştirmesi ve yayılmasında en önemli araçtır. Kelime ile hayat arasında çok ince damar ve sinir ağlarıyla örülü ilişkiler vardır. Bir Arap şairinin dediği gibi "insan ancak kalbi ve diliyle insandır" (Kayaalp, 1998: 124). İnsanların bilgi birikimi, bu bilginin oluşmasında besiendikle- ri kaynakların ve bunun sonucunda da dünya görüşlerinin farklı 200 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları olması sebebiyle sırf nesnel bir anlahm hiç bir zaman mümkün değildir. Bir bilgiyi veya haberi sunan kişi, aynı zamanda onunla ilgili kanaatini de yansıtmaktadır. Asıl objektiflik, kişinin kanaatini, kendisine ait olduğunu belirterek ifade etmesidir. Bir yerde dil ya da dile tekabül eden işaretler olmaksızın düşünmenin olması da imkansız (Koç, 1995: 90) olduğu gibi, elbette çıkarılan her ses de konuşma değildir. Çünkü konuşma­ dan maksat karşımızdakinin bizi anlaması için mesajımızı net ve anlaşılır bir Şekilde iletebilmemizdir. Bu sebeple konuşmada ses hacmi, ses perdesi, hız, kalite, tonlama ve telaffuzda stil önem arz eder (Köknel, 1997: 84; Zıllıoğlu, 1993: 188-189). Öğretim faaliyetlerinde din hizmetini sunanlar, çoğu zaman farkına varmaksızın kullandığı kavram ve deyimlerin, alıcı (muhatap) tarafından aniaşılıp aniaşılmadığını devamlı kontrol etmek durumundadır. Bu sınamayı yapmayan bir kaynak (hatip), alıcıların anlamagüçlüğünün sebeplerini başka yerlerde arayabilir ve dolayısıyla da yanılabilir. İletişim bilgisini iyi kullanan bir din görevlisi, vaaz ve sohbetlerinde kavramları ve deyimleri, dinleyenlerin anlayabilecekleri bir dile dökmeyi asla ihmal etıne­ melidir. İletişim, tek yanlı bir bildirmeden ibaret değildir, cevaplandır­ ma ve karşı tavır sağlanmadıkça tamamlanmış sayılmaz. Özellikle din hizmeti sunanların muhataplarından gelecek sorulara karşı hazırlıklı ve anlayışlı olması gerekmektedir. İletişim almış bir din görevlisi, cemaatin tutumlarını sözsüz davranışlarından da anında fark edebilir ve onları doğru olarak değerlendirebi­ lir. Hatta din görevlisi bazen bir adım daha ilerieyebilir ve önce Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 201 davranarak cemaati, tutumlarını açığa vurmaya yöneltebilir (Bilgin,l997:37). Böylece gizlideki huzursuzluk, tam zamanında ifadeye dökülebilir ve karşılıklı hoşgörü içinde çözümlenebilir. Bilgileri, duyguları, düşünceleri anlatmanın ve paylaşma­ nın en etkili yolu olan sözlü iletişim, dilli iletişimdeki en etkili yoldur. Zira Kur'an bu yolla indirilmiş ve yayılmışhr. Hz. Peygamber (s.a.s)'in sözleri de ilk önce sözlü iletişim yoluyla rivayet edilmiştir. Kur'an'ın inciirildiği dönemde sözlü iletişim alhn çağını yaşa­ maktaydı. Kur'an-ı Kerim sözün doğru (Nisa, 4/9; Ahzab, 33/70), güzel (Bakara, 2/83; Nisa, 4/8), yumuşak ( Taha, 20/44; İsra)7/28) ve ruhlara işieyecek şekilde tesirli ( Nisa, 4/63) olması gereği üzerinde durmuştur. Bu konuda Kur'an'ın, Firavun gibi ilahlık davasında bulunan büyük bir azgına bile, yumuşak söz söylenınesini tavsiye etmesi dikkat çekicidir. Böylece, iletişimin yumuşak bir üslupla yapılması sayesinde Firavunun ibret alması, ya da yüce Allah'tan korkması umulmuştur (Taha, 20/43-44). Hz. Musa da, Firavuna gitmesi ve ilam mesajı iletmesi için görevlendirildiğin­ de, hazırlık yapmış ve: uRabbim benim göğsümü aç (risillet göre. vini yüklenebilmesi için yüreğimi genişlet). Bana işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki, sözümü anlasınlar. Bana ailemden bir vezir ver; Kardeşim Harun'u"( Taha, 20/25-30); uKardeşim Harun, o, dil bakımından benden daha güzel konuşur. Onu da benimle beraber, beni doğruZayan bir yardımcı olarak gönder. Zira ben, beni yalanlayacaklarından korkuyorum" (Kasas, 28/34) diyerek dua ehniş; anormal tutum ve davranışlar sergilemekten çekinmeyen Firavunun karşısına cesaretle ve sözlü iletişimde güçlü olarak çıkmak istemiştir ( Macit, 2006: 60-91). 202 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları Sözlü anialımda sözcüklerin hakkım vererek doğru seslendirilmesi, iletilen tarafından fazla kullamlmadığı bilinen sözcüklerin seçilmemesi, kelimelerin cümledeki konumuna doğru yerleş­ tirilmesi, cümlelerin anlamayı zorlaştırmayacak biçimde düzenli bir şekilde kurulması, anlamayı zorlaştıracak dev:rik cümlelerden kaçınılması, dilbilgisinin gerektirdiği kurallara uyulması, mahalli şivelerin bir tarafa bırakılması iletişimi kolaylaştırdığı gibi konuşmanın etkisini de arbrır. İnsanlar arası ilişkilerde önemli olan husus, beraber olduğu­ muz kişilerle gerçek ilişkiler geliştirmek ve bu kişilerin varlıkla­ rından zevk alır hale gelmektir. Zira, duyguların söylenınesi ve başkasına aktarımı, birikimi önler ve insanı rahatlabr (Işık, 1994: 151-152). Din görevlileri tarafından, iletişimin gücü fark edilip, dinl söylemlerin hedef kitleye nasıl daha etkili ve tesirli sunulabileceği hususunda zihinsel egzersizler yapılmalı, anlahm teknikleri yerli yerince kullamlmalı hatta bunu icra edebilmek için özel eği­ Zira Hz. Peygamber (s.a.s), bulunduğu toplumda, konuştuğu dilin bütün inceliklerine vakıf bir şekilde, son derece pürüzsüz, acele etmeden yavaş ve sade, kulağa hoş gelecek bir şekilde konuşması yanında, edebiyabn zirvede olduğu bir dönemde, mecaz, kinaye, teşbih gibi bütün aniabm tekniklerini kullanmış ve sonuçta onu dinleyenler, sözünü hemen ezberleyebilmişlerdir (Buhar!, 1992: Menakıb, 23). tim alınmalıdır. Hiç şüphesiz dini söylemler dikkat ister. Bu söylemlerin dinleyiciler tarafından doğru anlaşılması için de anlaşılır olması gerekir. Zira Hz. Muhammed (s.a.s)'in ,sözün iyice anlaşılması Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 203 kelime ve cümleleri üç defa tekrar ettiği, hatta namaz kıldınrken bile, dikkat çeken ayetleri, iki veya üç defa tekrarladığı (Tirmizi, 1992: Menakıb, 9) belirtilmektedir. Hz. Aişe ise, Peygamberimizin konuşmalanna işaret ederek, kelimelerini saymak isteyen bir kişinin sayabiieceği kadar ağır ve tane tane konuştuğunu rivayet etmiştir. (Ebu Davud, 1992: İlim,7). Gereğinden uzun ve bağırıp çağırarak konuşmak, alıcının mesajı kaynağa (göndericiye) geri çevirmesine neden olabilir. Dolayısıyla sözü dolandırmaya gerek yoktur. Az ve öz konuşmak, Hz. Peygamberin en belirgin özelliklerinden biridir. Hatta O, bir sözünde, Cevamiu'l-kelim55 ile gönderildiğini ifade etmektedir (Buhar!, 1992: Cihad, 122). için bazı Hz. Peygamber'in konuşmalarındaki hedefin, gerçekleri, muhataplarına, onları usandırmadan anlatmak, yaldızlı söz söyleyerek gerçekleri abartmak ve insanların takdirini kazanmak olmadığı unutulmamalıdır (Özbek,1997: 127). Kısaca denilebilir ki, dini iletişimde en etkili yol, sözlü iletişim yani konuşma yoludur. Daha önce de ifade edildiği gibi, Hz. Peygamberin mesajı da ilk önce sözlü iletişim yoluyla olmuştur. Yüce Kur'an'da da sözün doğru (Nisa,4/9; Ahzab, 33/70), güzel ( Bakara, 2/83; Nisa, 4/8), yumuşak ( Taha, 20/44; İsra, 17/28) ve ruhlara işieyecek şekilde tesirli (Nisa, 4/63) olmasının gereği üzerinde durmuştur (Çakan, 1992: 42-47). Dolayısıyla din görevlileri sözlü ifadelerini sade, anlaşılır, doğru, güzel ve tane tane sunmalı, cemaatiyle iyi bir iletişim sağlaması için de bazı kelimeleri yerinde ve zamanında kullanmalıdır. Şöyle ki; "Sizi ve gayretierinizi takdir ediyorum", ''il.caba sizin düşünceniz nedir?", 56 Ceviiıniu1-kelirn; Az sözle çok kelarn ifade etmektir. 204 • Yaygın "Lütfen", Din Eğitimi ve Uygulamaları "Teşekkür ederim" gibi (Çamdibi, 1994: 87) anahtar sayılabilen sözler, din hizmetini sunanla alan arasındaki iletişimi kolaylaşhracak, dolayısıyla, aralarında sevgi, saygı ve hoşgörü­ ye dayalı bir otoritenin sağlanmasına yardımcı olacaktır (Tetik, 2008: 55). Bu da din hizmeti sunanla alan arasında etkili ve verimli bir iletişimin oluşmasına vesile olacakhr. b- Sözsüz iletişim: Bu tip iletişimde konuşmalar yerine duygular ve beden dili hakimdir. Sözsüz iletişim, kişinin duygu ve düşüncelerini~ isteklerini, karşısındakine bilinçli veya bilinçsiz, sözsüz olarak aktarmasıdır. İletişim, bütün bir bedenin katıldığı karşılıklı etkileşimdir. Bu itibarla eğitim-öğretimde, duyguları ve etkileşimi de göz önüne alma zorunluluğu kaçınılmazdır. "Sözlü iletişim, akıl ve mantığı, sözsüz iletişim ise duygu ve ilişkileri en etkili ifade etme aracıdır" (Çamdibi, 1994: 85). Çünkü beden dili jestler ve mimiklerle gerçekleşir. Kişinin zihninde bulunan bir anlamı ifade etmesi ya da bir anlam oluşturması amacıyla yüz kaslarını kullanımı, mimikleri yani yüz ifadesini; ayak-bacak, el-kol, baş hareketleri ya da bedenin tümünün kullanımı da jestleri oluşturur. İyi bir konuşmacı söylediği sözlerin etkisini mimik ve jestleriyle artırır. Sözsüz iletişim araçları, sözlü olanlar kadar kişinin kontrolünde olmadığından, daha doğru, daha gerçek, daha önemli bilgiler verir. Nitekim bir iletişim sürecinde, ortalama olarak kelimelerin sözle ifadesinin % 10, ses tonunun % 30 ve beden dilinin ise % 60 rol oynadığı belirtilmektedir (Batlaş, 2007: 30; Doğan, 2000: 73). Beden dili, jestlerle ve mimiklerle gerçekleşir. Zira Hz. Pey- Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 205 gamber, bakışlarıyla muhataplarıru etkilemiş, örneğin sevindiklerinde gözlerini yumarak (Tirmizi, 1992: Şemail, 250) mutluluğunu ifade etmişlerdir. İyi bir konuşmacı da söylediği sözlerin anlamını mimik ve jestlerine yansıtır. Bunun en güzel örneğini ise, Hz. Peygamberin, yapılan bir işten veya söylenen bir sözden memnun kalıp kalmadığı, yüzündeki ifadeden anlaşılabildiği gibi, ses tonu ve vurgusundan da anlaşılabilmiştir ( Tirmizi,1992: Şemail, 360). Dil vasıtasıyla sözlerin nakledilmesinin mümkün olduğu gibi, davranışlar vasıtasıyla da bedenin kendini ifade etmesi mümkündür. Din hizmetini sunanlar cemaatin tavır ve hareketlerine, yüz ifadelerine dikkat etmelidirler. Genel olarak, bilinç dışı ve kontrolsüz dediğimiz iletişim biçimini oluşturan bu haller, etkilerin %50' sini oluşturmaktadır. Böyle sözsüz, bilinç dışı ve kontrolsüz etkileşimin, sözlü ve bilinç dışı etkileşimi doğruladığı, onunla paralel yürüdüğü durumlarda etki büyük olur. Sözsüz iletişimde ise, söylenenlerin tam tersini gösterdiği durumlarda tehlike büyük olur. Misal, samirniyetten ve iyilikseverlllikten söz eden bir öğreticinin, davranışlarıy!a riyakarlık ve düşmanlık ifadeleri göstermesi, onun sözlerinin yalan olarak anlaşılınasına sebebiyet verir (Bilgin, 1991: 36). Bundan dolayıdır ki, bilginin, öğrenilmiş kabul edilebilmesi için davranışlara ve ruhi hayata yansıması gerekmektedir. Bilgi ve prensipierin sözden ibaret olmayıp, ahlaki hayatta fiili bir düzenleyici değeri ifade etmeleri, davranışlar haline gelmeleriyle sağlanır. Bu hususu Gazan şöyle ifade etmektedir: uLisan-ı hal ile söylemek, sözle söylemekten daha fasihtir; insanın ta- 206 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları biatı sözlere uymaktan ziyade arnellerde müşahedeye daha meyillidir" (Gazali, t.y. :5 ). Mevlana ise, sözün bahane olduğunu belirttikten sonra, uBir insanı diğer bir insana doğru çeken şey söz değil, belki ikisinde mevcut olan ruhi birlikten bir parçadır" (Mevlana, 1992: 12) derken sözsüz iletişimin önemine işaret etmiştir. Diğer taraftan bir topluma hitap eden bir hatip ile onu dinleyenler, hitap süresince birbirlerine bakmalıdırlar. Bunun sebebi, gözlerden onları birbirlerine bağlayan bir çeşit akımın geçmesidir. Eğer dinleyici hitap edene bakrnıyorsa, dikkati ve düşünme gücü azalmış olur (Souche, 1977: 259-260). Örneğin, din görevlisi, hitap esnasında cernaatle göz iletişimini yitirrnernelidir. Cernaat hatibin kendisiyle ilgilendiğini ve kendisine hitap ettiğini bu göz iletişimi sayesinde anlarnış olur. Dolayısıyla hatibin, cernaati uyanık ve dikkatli tutabilrnesine yardırncı olan göz iletişimidir. Ancak bunu çok iyi ayarlamak gerekir. Camide sürekli olarak sadece bir yöne bakmak, diğer taraflara bakmamak doğru bir hareket değildir. Din görevlisi gücü ruspetinde camide cernaatiyle zaman zaman göz göze gelmeye çalışmalı ve kalpten gelen sevgisini bütün cemaate gözleriyle yansıtrnalıdır. İletişimin bu kadar önem kazandığı bir çağda din hizmetini yürütenler öncelik ve özellikle, Hz. Muhammed (s.a.s)'in örnek hayatından kendilerine yön verecek esasları rehber edinmelidirler. Diğer taraftan iletişim biliminin verilerini takip ederek kendilerini yetiştirrneli, hedef kitle ile kuracakları sözlü ve sözsüz iletişim tekniklerine dikkat etrneli, duruş, yürüyüş, oturuşu ile vakur bir kimlik sergilerneli, tuturn-davranışlarıyla toplum içerisinde izlendiğini ve toplurnda saygın bir yeriniri olduğunu unut- Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 207 mamalıdır. Zira kişiliği sağlam ve dengeli, mesleğini çok seven, samimi ve yüreği sevgiyle dolu din görevlileri, cemaatin üzerinde derin etki bırakırlar. Böyle din görevlileri gerek sözlü iletişimi, gerek sözsüz iletişimi cemaatleriyle çok rahat kurabilirler. 3- Örgüt içi İletişim: İş ve işlev bölümü yaparak, bir otorite hiyerarşisi içinde ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelmiş insanların faaliyetleridir ( Dökmen, 1998: 37). 4- Kitle iletişimi: Birtakım bilgilerin/sembollerin, birtakım hedefler tarafından üretilmesi, geniş insan topluluklarına iletilmesi ve bu insanlar tarafından yorumlanması sürecine "kitle iletişimi" adı verilir (Dökmen, 1998: 38). İletişim türleri hakkında bu açıklayıcı bilgiyi verdikten sonra, kişiler arası iletişimde karşımıza çıkan iletişim engellerini şöyle izah edebiliriz; 3. İLETİŞİM ENGELLERİ a. Aşın Genellemeler: Belli bir durum veya özelliğin her yerde, herkes için geçerli olduğunu düşünmek, genelleme yapmak; hr. Genelleme yapan kişiler, "herkes", uher zaman", udaima", uasla" gibi sözcükleri pek severler. İletişimde aşırı genellemeler kutuplaşmayı beraberinde getirir. Örneğin ff_Araplar pistir" dediğimiz zaman bütün Arapları pi~ olarak tasavvur etmiş oluruz. Elbette ki, her milletin temizinin de pisinin de var olması muhtemeldir. Diğer taraftan uannesine bak kızını al, kenarına bak bezini al" ( Dökmen, 1998: 87) diye bir deyim vardır. Bu sözün genelde haklılık payı vardır. Çünkü annelerine bakınca kızlarıy­ la ilgili bir ipucu alınabilir. Yapılan bu genelleme bütün dünyada 208 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları böyle olmak zorunda değildir. Zira iletişim çağında annesillin ilkokul mezunu bile olmayıp kızının doktora yapbğı birçok kişi vardır. Yapılan bir yanlıştan dolayı bütün bir camiayı ayru kategoride görmek de böyledir. İşte aşırı genellemeler kitle veya kitleleri her zaman sıkınbya sürükleyip, iletişimin kesilmesine neden olabilir. b. Kutuplaşbrma: iletişimi engelleyen faktörlerden biri de kutuplaştırmadır. Olaylara ve insanlara yönelik tutumlarımız sadece uç (ekstrem) noktalarda olduğunda kutuplaşmış oluruz. Kutuplaştıran kişi için ya siyah vardır, ya da beyaz; ya çok severler, ya da nefret ederler. Örneğin, çok iyi arkadaş iken aralarının bozulması ile birbirlerine ateş püskürmeleri gibi (Dökmen, 1998: 89). Kutuplaştırma eğilimi yüksek kişilerin, iki kutup arasında gidip geldikleri görülür. Böyle davranınakla bir yere varılama­ yacağı ortadadır. Elbette ki her insanın hem yaniışı hem de doğ­ rusu vardır. Önemli olan doğru ve yanlışlardan gerekli derslerin çıkarılmasıdır. Bir tarafı devamlı överkendiğer tarafı yerrnek diğer bir iletişim engeli olarak karşımıza çıkmaktadır. c. Mutlakçılık: Mutlakçılık da iletişimi engelleyen sebeplerden biridir. Gelmeli, gitmeli, kalmalı, olmalı, yapmalı gibi mutlakçılık ifade eden bu gibi yaklaşımlar kişiler arası iletişim engellerine sebep olabilmektedir. Kalıplaşmış düşüncelerimizden birisi de edindiğimiz bir takım kuralların asla değişmeyeceğini düşünmektir (Dökmen, 1998: 90). İnsanlar, sosyalleşmelen sırasında, büyük ihtimalle ana-babalarından öğrenerek, u ana-baba benlik durumlarının" bir parçası durumuna getirdikleri bir takım iç kurallara sıkı sıkı­ ya sarılır ve edindikleri kuralların mutlak olduğu ve asla değiş- Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 209 memesi gerektiği şeklinde bir düşüneeye sahip olurlar. Kendileri bu kurallara uydukları gibi, çevrelerini de bu kurallara uymaya zorlarlar. Daha da kötüsü, kafalarının icindeki bu kuralları on, , 0 ların da okuyup hissetmelerini beklerler. Zira bu -meli, -malı" kelimeler ve düşüncelerle mükemmeli yakalamak mümkün olmasa gerek. Çünkü herkes çok mükemmel, çok iyi veya istediği­ miz gibi olmak zorunda da değildir ki buna hakkımız da yoktur. d. Değiştirme Gayreti: Değiştirme gayreti kişilerin kendi değişimini gerçekleştirmeden dünyayı değiştirme gayretlerinden kaynaklanmaktadır. Eğer değişimin gerçekleşmesi gerekiyorsa bu eyleme öncelikli olarak kişinin kendisinden başlaması gerekir. Zira Cenab-ı Hak; nEy inananlari Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?" (Saff, 61/2) buyurarak kişinin muhataplarını değiştirme amacıyla birtakım tavsiyelerde bulunurken, ilk olarak kendisini göz önünde bulundurmasını, fiilieriyle sözlerinin arasında tezat oluşturucu davranışlarda bulunmamasını; tavsiyelerle amaçlanan değişime kişinin kendinden başlamasını öğüt­ lemektedir. Çevremizdeki insanların bizim gibi düşünmelerini, bizim istediklerimizi kendi istekleriymiş gibi yapmalarını istediğimiz{ie, onları değiştirmeye çalışıyoruz demektir. İnsanları değiştirmeye hakkımız olduğunu düşündüğümüzde, onlarla çahşma ihtimalimiz artar. uBen aynı kalayım, o değişsin" düşüncesine sahip olan kişilerin birlikte yaşamaları, önemli sorunları beraberinde getirir (Dökmen,l998: 91). Kişinin kendisini düzelimeden başkalarını düzelimesi mümkün değildir. Sigara içen birinin başkalarına içmemeyi tavsiye etmesi, yalan söyleyen ebeveynin çocuklarına söylememeyi 210 • Yaygın Din Eğitimi ve öğütlernesi değiştirme Uygulamaları gayretini başarısızlıkla sonuçlandırır. Tasavvufta da önemli olan, kişinin değişime önce kendi nefsinden başlamasıdır. Çünkü insan kendini değiştirmeden Allah o kişiyi değiştirmez. Zira ayette ; uBir millet kendini değiştir­ medikçeAllah onlann durumunu değiştirmez" (Ra'd, 13/11) buyrularak ilk önce değişime kişinin kendi nefsinden başlanmasına işaret edilmektedir. Toplumun geniş bir kitlesi tarafından benimsenen güzel bir söz vardır: uHerkes dünyayı değiştirmeye çalışır, hiç kimse kendisini değiştirmeyi düşünmez". uBen aynı kalayım, o değişsin" düşüncesine sahip kişilerin ilişkilerinde önemli sorunlar kaçınıl­ mazdır. nİnsanlar kendilerini değiştirsinler" derken, uçatışmayı önlemek için başkalannın şekline, güdümüne girsinler" anlamı çİkarılmamalı, aksine başkalarının duygu, düşünce ve davranış­ ıarına eleştirel baktıkları kadar, kendi duygu, düşünce ve davranışıarına da eleştirel bakmaları ve ona göre hareket etmeleri, din hizmeti sunanla-alan arasındaki iletişimi kolaylaşhrdığı gibi muhtemel zıtlaşmayı da ortadan kaldıracakhr. e. Keşkecilik: İslam'ın tabiatma aykırı olan keşkecilik, geçmişe hayıflanarak, geleceği gerektiği gibi değerlendirememektir. Zira güzel bir söz vardır: unu günümüzü çalan iki hırsız vardır. Birisi geçmişe ilişkin pişmanlıklarımız, diğeri ise; geleceğe ilişkin kaygılanmız". Bu iki durum bu günümüzü alıp götürür, bugünkü var oluşumuzun gerekliliklerini yapmayı da engeller. Sıklıkla ukeşke" demek veya ukeşke" diye düşünmek, sadece içimizde sorunlar meydana getirmekle kalmaz, diğer insanlarla ilişkilerimizide olumsuz yönde etkiler. Bu düşünme tarzı artan gerilimlere ve dolayısıyla da beklenmeyen, aniaşılamayan (ge- Yaygın cikmiş) Din Eğitimi ve Uygulanıaları • 211 tepkilere yol açarak ilişkilerimizi bozar (Dökmen, 1998: 94). Dünya imtihan sahnesidir. İnsan da ölüm noktasına doğru hızla ilerlemektedir. Bu gidiş esnasında çok değişik etkilerle, olaylarla karşılaşacakhr. Olumlu-olumsuz bütün olaylar karşı­ sında mü'min, L'Allah'a kul olma" vasfını korumakla yüküm.,. lüdür. Bunun için de önce inanış olarak sonra da bünye olarak güçlü olmak zorundadır. Müslümanlığı umutluluk yarışı" diye yorumlayacak olursak, bu yarışta güçlü, kuvvetli, eğitimli, disiplinli, istekli ve şuurlu olmanın gereği kendiliğinden ortaya çıkar. Mü' mini güçlü kılacak her işe ve tedbire sarılmak, bu konuda Allah' tan yardım dilemek, yılmamak, acz göstermernek gerekir. Zira, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Resillullah (s.a.v.): uKuvvetli mü'min, (Allah katında) zayıf mü'minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana yararlı olan şeyi elde etmeye çalış. Allah'dan yardım dile ve asla acz gösterme. Başına bir şey gelirse, ttşöyle yapsaydım, böyle olurdutt diye hayıflanıp durma. ttAUah'ın takdiri bu, O, ne dilerse yapartt de. Zira tteğer şöyle yapsaydımtt sözü, şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açM" (Müslim, 1992: Kader 34; İbn Mace, 1992: Mukaddime, 10) buyurmuştur. Bundan dolayıdır ki, bu gayretleri etkisizliğe uğra­ tacak, uKeşke şöyle yapsaydım, böyle yapsaydım ... " gibi birtakım faydasız ve karamsar hesaplara girmemek, L'Allah'ın takdiri böyleymiş" deyip teslimiyet göstermek ve yine mü'min olarak kulluk çizgisinde yapılması gerekenierin peşinde olmak ukuvvetli mü'min"in tavrı olarak öğütlenmektedir. Zira insan ueğer şöyle şöyle yapsaydım" gibi ihtimaliere yakasım kaphrırsa, 212 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları kadere karşı çıkma ve Allah' ı inkar gibi imanla taban tabana zıt bir hale düşebilir (Nevevi, 2001: I, 406). Çünkü kişinin başına gelen olay kişinin ya kendi durumundan kaynaklanmıştır ya da bir imtihanın sonucudur. Zira ayette: usana ne iyilik gelirseAllah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir (Nisa, 4/79) ve uMuhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiitmekle deneriz, sabredenleri müjdele!" (Bakara, 2/155) ayetleri aslında keşgeciliğin dinde yerinin olmadığını ve mü'mine olaylar karşısında yıkılmama, yıl­ ınama ve İslam' ın mensuplarından bağlılık ve heyecanla devam ettirmesini istediği tabii çizgisini koruma gücü verecektir. Din ve dünyaya faydası bulunan işleri başarmak için gayret göstermek gerekmektedir. Hele din hizmeti sunarken böyle olumsuzlukları bir tarafa bırakarak iletişimi engelleyecek durumlardan kaçınıl­ rızasızlık, malıdır. f. Toptancılık: Taptancılık kişiler arası ilişkileri bozan önemli bir çahşma kaynağıdır. Eğer kişi sahip olduğu özellikleri ve rolleri toptan/yekpare olarak algılıyorsa, bu özellikler ve roller arasında bir ayırım yapamıyorsa, bu kişinin "toptancı" eğilime sahip olduğu söylenebilir (Dökmen, 1998: 95). Örneğin; ders çalışma şekli eleştirilen bir öğrenci, uben tembel bir öğrenciyim" yargısı­ na ulaşıyorsa; yaphğı işlerden biri beğenilmeyen bir adam, uben işe yaramaz bir insanım" yargısına varıyorsa veya hitap tarzın­ daki üslubundan dolayı eleştirilen bir hatip, uben verimli olamı­ yorum" kanısınavarıyorsa taptancılık yapıyor demektir .. İnsan değerli bir varlıktır. Bir insan bir yönüyle hatalı olabilir ama bu onun bütün yönlerinin kötü olduğunu göstermez. Zira insanlar yetiştikleri aile ortamları ve yakın çevresinin özellikleri- Yaygın ne ve Din Eğitimi ve Uygulanıaları • 213 doğuştan getirdikleri potansiyeliere göre birbirinden farklıdırlar. Beden yapısı, düşünce, duygu ve davranışları birbirinin aynı olan iki insan bulmak imkansızdır. Kişinin kendisinin ve diğer insanların farklı olmasının tabii olduğu, öncelikli olarak bilinmesi ve kabullerrilmesi gereken bir durumdur. İşte toptancılık, kitle veya kitleleri her zaman başarısızlığı, eldeki değerlerin tam olarak kullanılamamasına, sıkıntıya sürükleyip, iletişiınin kesilmesine neden olabileceği için üzerinde dikkatle durulması gereken unsurlardandır. · g. Önyargı (Peşin Hüküm): İnsanlar kendileri farkında olmasada birtakım önyargılara sahiptirler. Bu önyargılar düşünce ve davranışları etkilemektedir. Önyargıda genellikle olumsuz bir duygu ve kalıplaşmış bir hüküm vardır. Önyargı kişinin belli bir konuda konuşmaya, tartışmaya baş­ lamadan önce o konu ile ilgili peşin hükümlerini savunmasıdır. Ön yargılı kişiler, karşısındakinin sözlerini dinlemeden, ·o ne söylerse söylesin kendi fikrini savunmayı sürdürür. Kişiler arası iletişim çatışmalarında farklı iletişim türleri birlikte sergilenebilir. ·En çok önyargılı ve tümden reddetme çatışmaları birlikte sergilenir. ... · Kendisine saygısı az, kendi kültürüne inançları zayıf olan insanlarda önyargıların daha etkili olduğu kabul edilmektedir. Kaynak ne olursa olsun önyargılar insanın hem kendisini ve özellikle de diğer insanları anlamasında önemli bir engel oluş­ turmaktadır. Einstein, uBen atomu parçaladım ama önyargıları parçalayamadım" demiştir. İnsanlar önyargılarını aştıkları zaman iletişim başlar. Eğer önyargılı hareket ederlerse iletişim başlamadan ke- 214 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları silir. Yaratam yaratandan dolayı sevmek insanların önyargısını ortadan kaldırır. Ayette de: "Kim sabredip bağışlarsa, bu ancak büyüklerin yapabileceği değerli bir davranıştır" (Şura, 42/43) buyrularak, esas olanın ayıplama değil, bağışlama olduğu ve hadiste de: "Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız .. ;" (Müslim, 19: İman, 93; Ebu Davı1d, 1992: Edeb, 131) buyrularak bu işin temelinde sevginin olduğu gerçeği dile getirilmiştir. Netice itibariyle denilebilir ki, Hz. Peygamber insanlara önyargılı davranmamış ve affedici olmuştur. Dolayısıyla kişiler arası iletişim engellerini ortadan kaldırmak veya asgari düzeye indirmek için, belli bir durum veya özelliğin her yerde, herkes için geçerli olduğunu düşünınemeli, her insanın hem yaniışı hem de doğrusu­ nun olabileceğini, insanları istediğimiz gibi düşünmeye veya bizim gibi hissedecek şekilde değiştirmeye hakkımızın olmadığını düşü­ nerek ona göre hareket etmelidir. Kişiler Arası İletişimde Başarılı Olabilmek İçin: 1. Gülümseyiniz: Gerçekten birçoğumuz, küçük şeyleri "iyilik" olarak değerlendirmernek yanılgısına düşeriz ve böylece dindeki iyilik imkftnlarını kullanamayız. Bu ise, giderek yozlaşan bir günlük yaşantıyı gündemimize getirmektedir. Oysa iman uyanıklığı ve şuuru içinde yaşayanlar, kimsenin tahmin etmediği birçok noktada iyilik ve hayır işleme fırsatı bulurlar. Zira Hz. Peygamber(s.a.s), Ebu Zer (r.a)'e hitaben: "Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabii) bir iyiliği bile sakın küçük görme!" (Müslim, 1992: Birr, 144; Ebu Davı1d, 1992: Libas, 24; Tirmizi, 1992: Et'ime, 30) buyurarak güler yüzlülüğün bir iyilik olduğunu belirtmiştir. Din kardeşini güler yüzle, neşeli bir şekilde karşılamak onu Yaygın Din Eğitimi ve Uygulaınaları • 215 sevindirir ve içini rahatlahr. Bir mü'mini gülümsemeyle de olsa sevindirmek, hiç şüphesiz başlı başına bir iyiliktir. Gülümsemek öyle bir şeydir ki, taşı suya attığımızda yayılan dalgalar gibi yüzden yüze yayılır ve iletişime değer katar. Bir Çin Atasözünde dendiği gibi; uyüzü gülmeyen, dükkiin açmasın!" Çünkü yüzü asık olan insanların başarılı olmaları zordur. Güler yüz sadece ticaret yapanları değil, diğer meslek sahiplerini de ilgilendirmektedir. Bu dinin temelinde hoşgörü, güler yüzlülük olduğundan müftü, vaiz, din görevlisi ve din hizmet sunan herkesin bu olguya elinden geldiğince dikkat etmesi gerekir. 2. isimlerle Hitap Ediniz: Bu aşamada amaç; tanışİna, selamlaşma ve başkalarına isimleriyle hitap etmenin öneminin kavranmasıdır. Çevredeki diğer insanlarla tanışmak, ilişki kurmanın başlangıcı olduğundan önemlidir. Günümüzde iletişim kurabilmek için tanışmak ve tanışhğımız kişiye de ismiyle hitap etmek önemli bir girişimdir. Zira selamlaşma ve tanışma, sosyal ilişkilerin başlamasında ilk adımdır. Birbirleri ile ismen tanışan, selamlaşma davranışı gösteren kişi veya kişiler arasında daha olUII).].u sosyal ilişkiler ve arkadaşlıklar gelişebilir. 3. Dinleyiniz: Dinleme muhatabın, ona gönderilen mesajı yorumlama süreddir. Kişiler arası ilişkilerde sağlıklı bir iletişi.min olması için de zaruridir. Dinleme, iletişimin alt birimlerinden biri olduğu için, kendimizi doğru ifade edebilmek, etrafımızı doğru algılayabilmek için sağlıklı iletişim kurabilme becerilerimizi geliştirmeliyiz. Mesajların iletilmesi kadar alınması da önemlidir. Yanlış edinilmiş bilgiler, yarım yamalak duyulmuş mesajlar gereksiz zaman kaybına, verimliliğin düşmesine ve moral bozukluğuna yol açar (Ian, 1977: 10). 216 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları İletişim kurma durumunda olan herkes, konuşmayı bildiği gibi, karşısındakileri dinlemeyi de bilmelidir. Çocuk, eş, arkadaş ve din hizmeti sunulan kişilerin "can kulağı" ile dinlenilmesi onların mutlu olmasını sağlayacakhr. Dinlemek, anlamak için önemli olduğu gibi, karşıınızdakine saygı duymak, dolayısıyla güven telkin etmek açısından da çok önemlidir. Biz ,başkalarını dinlemediğimiz zaman başkaları da bizi dinlemeyebilir. Bu takdirde insanlar arasındaki diyalog kopar, iletişim de kesilir. Bu ise din görevlisi için istenilmeyen bir durumdur. Zira Peygamberlerin varisieri olan din görevlileri, muhatabını reddeden değil, daima onları sabırla dinleyen iyi bir dinleyici olmak zorundadırlar. 4. Empati Empati, kişiler arası ilişkilerin olumlu olması için gerekli koşullardan biri olup, psikoloji ve psikiyatride adı sıklıkla geçen bir kavramdır. Psikolojide önemli bir yeri olan empati kavramı, hümanist psikologların önem verdikleri, insanları anlama, tanıma, kişiler arası ilişkileri geliştirme ve iletişim psikolojisi açısından önemle üzerinde durulan bir yaklaşım tarzıdır (Baymur, 1992: 304). Empati, duygusal olarak kendimizi başkasının yerine koymak, olaylara onlar açısından bakabilmek ve onlar gibi düşüne­ bilmektir. (Dökmen, 1998: 135) Diğer bir ifadeyle; 0 Empati, bir kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyarak, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir" (Dökmen, 1998: 129). İletişim stratejilerinden önemli bir aşaması olan karşı tarafın hislerini anlamaya çalışmak ve ona hitap edebilmek için, onun bakış açısın­ dan olayı değerlendirmek ve görmek önemlidir. Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 217 Konuya din hizmetleri açısından bakacak olursak empati, bireyler arası ilişkilerde sadece muhatabı ya da ötekini anlamak değil aynı zamanda anladığını herhangi bir şekilde ona iletmek suretiyle, karşı tarafı psikolojik olarak rahatlatarak verilecek tepkiyi belirlemek ve ona göre davranmakhr. Sosyal ilişkiler ve iletişimin daha sağlıklı bir şekilde kurulamaması, gerek din hizmetleri alanında gerekse diğer alanlarda istenilen başarının elde edilememesinin sebeplerinden biridir. Çünkü empatik etki bırakmanın başlıca iki yolu vardır. Bunlardan birincisi, yüzümüzü ya da bedenimizi kullanarak onu anladığımızı ifade etmek; diğeri ise sözlü olarak onu anladığımızı ifade etmek. Empatik etki bırakmanın en etkili yolu, herhalde ikisini birden kullanmakhr. Böylece daha etkili bir şekilde amacımıza ulaşabiliriz. Empatik yaklaşımla; dini danışmanın, kendini karşıdaki kişi­ nin yerine koyarak onun sorununu anlamaya çalışması (Aşıkoğ­ lu, 2008: 546), rahatsızlıkların sebeplerini keşfetmesine ve onun rahatlamasına yardımcı olacakhr. Eğer kendi bakış açımızı, bencil duygularımızı tatmin etmeyi bir tarafa bırakarak, kendimizi başkalarının yerine koyarak, meselelere bu açıdan bakarsak, 0 takdirde sosyal bütünlük içerisinde (Şentürk 1997: 54), kendimize tanıdığımız hakları başkalarına da tanımak suretiyle sosyal uyum sağlanmış olacaktır. Hz. Peygamberin: u sizden biriniz kendisi için istediğini baş­ kalan için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz." (Buhar!, 1992: İman, 7; Müslim, 1992: İman, 71-72; Tirmizi, 1992: Kıyame, 59) buyurması, inananların bencil davranmamaları, bir menfaat söz konusu olduğunda sadece kendilerini düşünme- 218 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları melerini ve empati yapmalarını istemektedir. Dikkat edilirse burada Hz. Peygamber (s.a.s), sağlıklı bir iletişim kurulabilmesi ve insanların birbirini anlayıp uzlaşabilmeleri için birbirlerinin dertleriyle ilgilenmelerini istemektedir. Diğer taraftan Hz. Peygamber (s.a.s), bütün insanlara nezaket, sevgi ve şefkatle muamele etmiş, düşmanlarına bile rahmet peygamberi olması­ nın bir gereği olarak sert ve ölçüsüz davranmamıştır. Bu husus Kuran'da, uo vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi." (.Al-i İmran, 3/159) buyrulması, din hizmeti sunanların nasıl hareket etmeleri gerektiğini Hz. Peygamberin şahsında bizlere göstermektedir. Hadis-i şerifler­ de ise, uMüminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerine şefkat göstermede bir vücut gibidirler. O vücudun herhangi bir organı rahatsızlandığında, diğer organlar da uykusuzluk ve rahatsızlık gibi nedenlerle etkilenir ve hastalanırlar" (Buhar!, 1992: Edeb, 27; Müslim, 1992: Birr, 66; İbn Hanbel, 1992: IV, 270), uKomşusu açken kendisi tok olan kimse, olgun bir mümin değildir." (Buhar!, 1992: Edebü1-Müfred, 61) buyrulmaktadır. Bu hadislerde Hz. Peygamber (s.a.s), bütün Müslümanların kendilerini mürnin kardeşinin yerine koyarak, birbirlerine karşı empati kurarak muamele etmelerini teşvik etmektedir. Sağlıklı ilişkiler kurulabilmesi ve iletişim sağlanabilmesi için kişiler arasında güven duygusunun oluşması şarttır. Kişilerin güvenli olmaları ise onların başkalarıyla aynı duygu, düşünce ve inana paylaşmalarıyla mümkündür. Zira Hz. Peygamber' in: uMüslüman elinden ve dilinden diğer Müslümanların selamette kaldığı, zarar görmediği kimsedir" (Buhar!, 1992: İman, 4-5; Yaygın Din Eğitimi ve Uygulanıaları • 219 Müslim, 1992: İman, 64) buyurması, empatik yaklaşımı sadece tavsiye etmekle kalmayıp, kendi davranışlarıyla da bunu hayata geçirdiğinin bir göstergesidir. Empati içgörüyü içeren bir eylemdir; diğer bir ifade ile karşıdakinin ruh dünyasına nüfuz etme ve duygularını okuyabilme çabasıdır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s)'in, yanına kendisiyle konuşmak için gelen bir adamın korkudan tir tir titrediğini görünce, ona: '~rkadaş titreme! Ben kral değilim. Ben güneşte kurutulmuş tuzlu et yiyen bir kadının oğluyum." ( İbn Mace, 1992: Et'ime, 30) buyurması insanlara verdiği değeri ve onların ruh dünyasına nüfuz etme ve duygularını okuyabilme çabasıdır. Aynı zamanda din hizmeti sunanlara da muhataplarıyla nasıl bir iletişim kurmaları gerektiğinin en güzel örneğidir. Daha önce de izah edildiği gibi, empati otomatik bir tepki değil, zihinsel ve duygusal bir çabadır. Ötekini anlamak için sabırlı ve arzulu olınayı gerektirir. Empati yoluyla kurulan ilişki­ lerde hata yapma oranı azdır. Zaten empati kurmanın amacı da bireysel ve toplumsal ilişkilerde duygusal. ve çevresel etkilerin altılı.da kalarak yanlış yapmayı önlemek, doğru tepkiyi belirlemektir. Çünkü empatinin varlığının, tutum ve davranışlar üzerinde olumlu ve yararlı, olınayışının ise olumsuz etkileri vardır (Ağırman, 2006: 23-24). Nitekim Kureyş kabilesinden bir genç, Hz. Peygamber (s.a.s)'in huzuruna gelerek, "Ey Allah'ın elçisi, bana zina etmek için izin ver" dediğinde sahabeden bazıları, bu ifadeleri İslam terbiyesine aykırı görerek genci azarlayıp üzerine yürüdüler. Hz. Peygamber (s.a.s) ise son derece sakin bir şekilde delikanlıya seslendi ve "Yanıma gel, otur" diye yer gösterdi. Sonra onunla sohbet etmeye başladı: 220 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları "Söyle bakayım; bir başkasının senin annenle zina etmesini ister misin? -Yoluna feda olayım, hayır kesinlikle istemem. -Zaten hiç kimse annelerine böyle bir şey yapılmasını istemez. Bir başkasının senin kızınla zina etmesine razı olur musun? -Hayır, uğrunda öleyim ey Allah'ın elçisi, razı olmam. -Öyleyse hiç kimse kızlarıyla zina edilmesine razı olmaz." Hz. Peygamber delikanlıya kız kardeşi, halası ve teyzesiyle zina edilmesine razı olup olmayacağını sordu. Delikanlı hep "Yoluna feda olayım, hayır istemem" diye cevap veriyordu. Arhk hatasını anladığını görünce Hz. Peygamber (s.a.s), elini bu gencin omzuna koyarak, ''Allah'ım! Bunun günahını affet, kalbini temizle ve uzuvlarını günah işlernekten koru!" (İbn Hanbel, 1992: V, 257) diye dua etti. Hz. Peygamber (s.a.s), delikanlıya zinanın Kur'an'daki hükmünü anlatabilir ve onu korkutabilirdi. Ama bunu yapmak yerine gencin duygularına seslenip, yapmak istediği şeyin yanlışlığını, kişisel zekayı kullanarak ona öğret­ miştir. Öncelikle sorular sorarak gence muhakeme yaphrmış, daha sonra empati kurmayı öğreterek başkalarının duygularını da anlamasını sağlamıştır. Bir insanı etkilemek, inanç, görüş ve düşüncelerini değiştirmek, hemen birdenbire gerçekleştirilebile­ cek bir mesele değildir. Buna zaman, sabır, teenni ve tahammül gerekir. Unutmamak gerekir ki, duygu ve düşüncelerin değişti­ rilmesi bir süreç işidir. Sabırsız ve aceleci bir yaklaşımla hemen netice almaya kalkılırsa, her an olumsuz bir tepki ile karşılaşmak mümkündür (Saka, 1991: 181). Din hizmeti sunanların, davranışların değiştirilmesinde önce muhatabın inanç yapısını ve o inancı besleyen temel faktörleri Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 221 iyice bilip teşhis etmesi gerekir. Çünkü insan çeşitli zaafları ve temayülleri olan bir varlıktır. Her insanın kavrayış derecesi ve kültür düzeyi bir olmadığı gibi, sosyolojik, psikolojik ve ekonomik şartlar açısından da herkes aynı durumda değildir. Bütün bu faktörler insanı birçok yönden etkilediği gibi, inanç ve davranışların değişmesinde de önemli ölçüde etkili olmaktadır. Hitap edilecek fert ve toplumun yapısı bilinmeli, ona göre kelime, üslup ve metod (Richard ve Crutchfield, 1970: 102) kullanılmalı­ dır. Çünkü muhatabın durumunu iyi bilmeden onun görüşlerini değiştirmeye kalkışmak, hastalığı teşhis etmeden önce hastayı tedavi etmeye çalışmak manasma gelmektedir. Cenab-ı Hak, hitap ettiği toplumun fikri, sosyal, dini vb. yapısını dikkate almış, dolayısıyla Kur'an'ı Arapların anadili üzere ve onların anlayabilecekleri bir açıklık ve sadelikte göndermiş­ tir. Hatta Mekkelilere hitap eden ayet ve surelerle, Medinelilere hitap eden ayet ve sureler, o toplumların dil, edebiyat ve kültür düzeylerine göre bir takım farklılıklar arz etmektedir. Örneğin, Mekke'de nazil olan ayet ve sureler daha kısa ve edebi sanatlar yonünden daha zengindir (Zerkfuıl 1988: 189-197). Çünkü Mekkeliler fesahat ve belağah anlayan kimselerdi. Yine müşrik­ leri ikna etmek için kullanmış olduğu delillerle, Kitap ehli için kullanmış olduğu deliller, her grubun inancındaki bozuk yönleri ortaya koyacak ayrı ayrı özellikler içermektedir. Kur'an, muhataplarının bu durumunu dikkate alarak vermiş olduğu örnekleri, hep onların tanıdığı ve bildiği varlıklardan seçmiştir (Bakara, 2/266; En'am, 6/99; İsra, 17/91). Bu konuda Hz. Aişe'den nakledilen uRasUlullah (s.a.s)'in konuşması, herkesin anlayacağı şe­ kilde açık ve seçikti" (Ebu Davfid, 1992: Edep 18) hadisi, Allah 222 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygıılamaları Raslilü'nün herkesin düzeyine göre ve anlayabileceği bir dil ve üslupta insanlara hitap etmek üzere gönderildiğini ifade etmektedir. Konuşulan her söz muhatap tarafından kolayca anlaşıl­ malıdır ki, ona göre bir tepki verilsin. Zira muhatabı tanıma ve onun anlayacağı bir şekilde diyaloga girmesi açısından Hz. Peygamber (s.a.s)'in şu ikna yöntemi güzel bir ömektir:/'Karısından şüphelerren bir adam Hz. Peygambere gelerek ~Ya Resulallah, karım siyah bir çocuk doğurdu' dedi. Aynı zamanda 'kendisinin ve karısının da siyah olmadığını ifade ederek, çocuğun zina mahsulü olup olmadığı hususunda şüphelendiğini' belirtti. Hz. Peygamber, ~senin develerin var mı?' Adam, 'evet var.' ~Renkleri nasıldır?' Adam, ~sarıdır.' Hz. Peygamber, ~peki bu nereden geldi?' Adam, ~elki damara çekmiştir.' Hz. Peygamber, 'bu da öyle, belki damara çekmiştir' (Buhan, Sahih, 1992: VII. 68-69) buyurarak adamın anlayabileceği bir dille ona hitap etmiş ve onu en güzel bi:ıı şekilde aydınlatmıştır." Diğer taraftan Hz. Peygamberin (s.a.s), çocuk olsun yetişkin olsun, diğer insanlarla olan ilişkile­ rini empati temeli üzerine bina ettiği, yani kişilerle yaşına, konumuna, anlayış kapasitesi ve benzeri durumlarına göre konuştu­ ğu ve ona göre davranış sergilediği görülmektedir. Zira empati kurabilmenin en önemli unsurlarından biri de sevgi, şefkat ve merhamettir. Bu güzellikler sevgi ve merhamet abid esi olan Hz. Peygamberin hayatında doruk noktasına ulaşmış, oğlu İbrahim vefat ettiğinde ağlamış, "Sen de mi Ey Allah'ın Rasulü?" dediklerinde, "Evet, ben de! Bu rahmet ve şefkatin ifadesidir. Şüphesiz göz ağlar, kalp mahzun olur... Ey İbrahim! Bizler senin ayrılı­ ğınla pek mahzun ve kederliyiz" (Buhar!, 1992: Ceniliz, 43) buyurmuştu. Kızının evine gittiğinde, "Oğullarımı bana çağırın!" ---- .. --- . .., Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 223 der, torunlarını getirtip kucağına alır, onları okşar, sever, koldardı (Tirmizi, 1992: Menakıb, 30). Bir gün, Rasillullah (s.a.v.) torunu Hasan' ı öperken yanında Akra' b. Habis adında biri vardı. Onun bu hareketini tuhaf karşılayarak, nBenim on tane çocuğum var. Fakat onlardan hiçbirini öpmedim" dediğinde bunu duyan Hz. Peygamber onun bu ha.Iine üzülerek nMerhamet etmeyene merhamet olunmaz" (Buhar!, 1992: Edeb, 18; Müslim, 1992: Fedilit 65; Tirmizi, 1992: Birr, 12) buyurması, çocuklara olan bu sevgi ve şefkat dolu yaklaşımı, onları öpüp okşaması ne kadar empatik ise, söz konusu bedevi ve Akra' b. Habis'in çocuklarını hiç öpüp okşamaması da empatiden o kadar uzak; çocukları anlamamak, duygularına nüfUz edememektir. Günümüzde ayrı ana-babanın çocuklarına bu sevgiyi verememeleri ve yetim çocukların bu sevgiden yoksun olmalarının onlar üzerinde bırakhğı psikolojik etkiyi hiçbir şeyin karşılaması mümkün değildir. Oysa onların da sevgiye, okşanmaya ve ana-baba sevgisine ihtiyaçları vardır. İşte din hizmetini sunanların toplumun bu yarasına merhem olabilmesi için bu alanda üzerine düşen vazifeyi ihmal etmemeleri gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s) çocuklara yaşlarına göre davra.nı:ru.ş, onlarla karşılaşhğında selam vermiş (Buhar!, 1992: İsti'zan, 15), imkan bulduğu her alanda seviyelerine inmiş, konuşmuş; kucağına alarak, öpmüş ve okşamıştır (Buhar!, 1992: Edeb, 22). Bazen onlarla şakalaşmış, bazen de oynamışhr ( Buhari, 1992: İlın, 18). Hz. Peygamber'in çocuklar arasında ayırım yapmayarak onlarla tek tek ilgilendiği, hatta kendisine hizmet eden bir Yahudi çocuğun hastalandığını duyunca kalkıp ziyaretine.gittiği de rivayet edilmiştir (Buhar!, 1992: Cenaiz, 80; Ebu Davfid, 1992: Cenaiz, 224 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları 5). Yine bir gün namaz kılarken, torunları Umame bt. Zeyneb ve Ebu'l-'As b. Rabia yanına gelmiş, ikisini de sırtına alarak, secdeye gittiğinde onları ineitmeden yere koyduğu, kalktığında yine sırtına aldığı rivayet edilmektedir (Buhar!, 1992: Salat, 106; Müslirn, 1992: Mesacid, 41 -43; Ebu Davlid, 1992: Salat, 165). Bu ve bunun gibi hadis-i şerifler Hz. Peygamber'in çoc,uklara karşı ne kadar empatik davrandığım, onların seviyelerine inip duygularına göre hitap ettiğinin en güzel göstergelerinden biridir. Bugün bazı yörelerimizde camiye gelen çocukların camiyi kirletir veya konuşur gerekçesiyle camilerden kovulmaları veya camiye alınmamaları, Hz. Peygamber (s.a.s)in onlara gösterdiği yaklaşımlarla katiyen bağdaşmamaktadır. Din görevlileri bu konuda toplumu aydınlatmalı, toplumun bu konudaki yanlış telakkilerini elinden geldiğince düzeltmeye çalışmalı ve bu konuda görevinin, kendisine yüklemiş olduğu gerekli hassasiyeti göstermelidir. Sonuç olarak denilebilir ki, dünyanın hızla değiştiği bir çağ­ da, değerleri ve ihtiyaçları sürekli değişen bir insanlıkla karşı karşıyayız. Bu değişim karşısında din hizmetlerini, bu değişirn­ den uzak tutarak, iletişim kurmadan sağlıklı bir şekilde sürdürmek mümkün değildir. Dün olduğu gibi bugün de nitelikli, ihlaslı, fedakar, söz ve fiilieri birbirine uyumlu din görevlilerine ihtiyaç vardır (Aydın, M.Zeki, 2008: 32). Din hizmetiyle amaçlanan hedefe ulaşabilmek için, mesleki bilgisi yeterli, görevini seven ve görevi için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan, dini öğrenim görmüş, kültürel farklı­ lıkları bünyesinde harmanlayabilmiş, modem dünyanın toplum üzerindeki etkilerinin farkında olup, teknolojinin imkanlarından Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 225 faydalanarak hedef kitleye hizmet sunan, rnesleğiyle ilgili yeterli bilgi ve yetenek donanırnına sahip görevliler gerekmektedir. Bu amaçla Diyanet İşleri Başkanlığı, bu alanlarda halkın dini bilgi ve davranışlarını doğru, kalıcı ve kolay bir şekilde ternin ederek nitelikli din hizmeti verebilmek, teşkilat bünyesinde hizmetlerin aksaklığa uğrarnamasını ternin edebilmek amacıyla iyi organize . olmak ve bu alanların özel şartlarına uygun şekilde görev yapacak yetişkin elemanlara sahip olmak için gerekli çalışmaları en üst seviyede sürdürmektedir. Ernpati, farklı duygu, düşünce ve kişileri daha iyi anlama imkarn sunmaktadır. Ernpatiyi diğerlerini anlama çabası olarak . içselleştirrniş birey, her konuda kendini ötekinin yerine koyabil~ me kabiliyetini kazanır. Farklılıkları, arada uzlaşmayı ve din hiz~ metinin verimli bir şekilde sunulmasını yok eden birer uçurum değil, aksine ortak bir noktada buluşmayı ternin eden zenginlikler olarak görecektir. Bundan dolayıdır ki ernpati yapma becerisi gelişmiş birey, her konuda kendini ötekinin yerine koymayı becerdiğinden dolayı, kendisinden farklı olanları kolay kolay ötekileştirerek ezrneyi, yok etmeyi düşünerneyecek, onlara karşı böylesi olumsuz duygular geliştirerneyecektir. Bunu başaran 'birey, çahşrnaksızın/uzlaşarak bir arada yaşayabilmek için herkesin kendisi gibi olmasını şart koşrna yanlışlığına düşmeyecektir (Aydın, 2009: 23). İşte bunu başarabilen birey din hizmetlerinde istenilen hedefe ulaşmayı kolaylaşhracaktır. Zamanımızda din hizmetini yürütenlerin; toplum nezdinde kendi değerlerine, gelenek ve göreneklerine uygun yapıcı gündem oluşturmak, zaman ve mekan ayırımı yapmaksızın dinamik, aktif bir yapıyla aktüaliteyi yakalamak amacıyla Hz. Peygamber 226 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları örneğinde olduğu gibi, toplumla iç içe olarak her aşamada d:inl, manev1 ve toplumun edinmiş olduğu müspet değerleri temsil eden bir kişiliğe sahip olmaları gerekmektedir. Diğer taraftan din hizmetleri sunulurken, mesajın hedef kitleye (muhataplara) olumlu yansıması için korku yerine müjdeleme ve teşvik edici konuşmalar esas alınmalıdır. Bu da ancak bu hizmeti sunaiıların, din hizmeti alanların seviyesinden haberdar olması ve kişilere akılları seviyesinde hitap etmeleriyle mümkün olabilir. Din hizmetlerinde verimliliği yükseltmek için yapılacak iş­ lerden biri de din görevlisinin iletişim tekniklerini kullanarak insanlara kendini sevdirmesi, her konuda onlara rehber olması, dini, hurafelerden arındırarak anlatması, anlattığı konuları ilk önce kendisinin yaşaması, kişileri şüpheye düşürecek hareketlerden ve sözlerden de kaçınmasıdır. Zira toplumun, iyi ve doğru olanı söz ve fiilieriyle gösterecek, problemlerine çözüm önerileri sunabilecek, sıkıntılı anlarında empati yapabilmeyi becerebilen nitelikli din görevlilerine ihtiyacı vardır. Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 227 KAYNAKÇA Ağırrnan, Cemal (2006). "İdeal Bir Davranış Biçimi Olarak 'Em- pati' ve Hadislerde 'Empati' Örnekleri", Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, X/2: 23-53. Alaylıoğlu, Ruşen Oğuzkan, A. Ferhan (1976). Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü, İstanbul: İnkılap Kitapevi. ve Ana Britannica GenelKültürAnsiklopedisi (1988), CiltXI. İstanbul. Aşıkoğlu, Nevzat Yaşar (2008), "Din Hizmetleri Sunumunda Alternatif Yöntem: Dini Danışmanlık", I. Din Hizmetleri Sempozyumu, 3-4 Kasım 2007, Ankara. Aydın, M. Şevki (2009). " Günümüz Din Eğitiminin Önleyeceği Hususlardan Empati ", Diyanet Aylık Dergi, Mart, s.23. Aydın, M. Zeki (2008), "Verimli ve Kaliteli Din Hizmeti Nasıl Ol.,. ..... malıdır?", I. DinHizmetleri Sempozyumu, 3-4 Kasım 2007, Ankara. . . Batlaş, Zuhal ve Baltaş, Acar (2.007). Bedenin Dili. İstanbul: Remzi Kitapevi. •. Baymur, Feriha (1992). Genel Psikoloji. İstanbul: İnkılap Kitabevi . . Bayraklı, Bayraktar (2008). Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Tef- siri. İstanbul: Bayraklı Yayınlan. Bayraktar, M. Faruk (1997). Türkiye'de Vaizlik Tarihçesi ve Problemleri. İstanbul: M. Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınlan. Bilgin, Beyza ve Selçuk, M. (1991). Din Öğretimi. Ankara: Akid Yayıncılık. Bilgin, Beyza (1992). Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi. İstanbul: 228 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları A.Ü.İ.F. Yayınları. Buhar!, EbuAbdullahMuhammed b. İsmail (1992). el- Cami'u'sSahih. İstanbul: Çağrı Yayınları. Bünyamin, Erol (2003). "Hz. Peygamber'in insanlarla İletişimin­ de Beden Dilini Kullanımı" Diyanet Aylık Dergi, S~yı:156. Cüceloğlu, Doğan (1991). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitapevi. Çakan, İsınan L. (1992). Hakkı Tavsiye Metod ve Vasıtaları. İs­ tanbul: Büşra Yayınları. Çamdibi, H. Mahmut (1994). "Beşeri Münasebetler", Din Eğiti­ mi Araştırmaları Dergisi, 1, 87. -----------, (1994). Din Eğitiminin Temel Meseleleri. İstanbul: MÜİFAV. Yayınları. Doğan, Orhan (2000). Kişiler Arası İlişkiler. Ankara: Somgür Yayınları. Dökmen, Üstün (1998). İletişim Çatışmaları ve Empati. İstan­ bul: Sistem Yayınları. Ebu Davild, Süleyman b. Eş'as es-Sicistani (1992). Sünen. İstan­ bul: Çağrı Yayınları. Gazili, Muhammed.b. Muhammed (t.y.). Bidayetü"l-Hidaye. Mısır. Güngör, Erol (1995). Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak. İstan­ bul: Ötüken Yayınları. Ian, Mackay (1977). Dinleme Becerisi. Çev.,Aksu Bora ve Onur Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 229 Cankoçak. Ankara: İlkaynak Yayınları. Işık, Zeynep (1994). "Etkili İletişim Teknikleri" M.Ü. Eğitim Bi- limleri Dergisi, 6, 149-153. İbn Hanbel, A. (1992). Müsned. İstanbul: Çağrı Yayınları. İbn Mace, Ebu Abdiilah Muhammed b. Yezid el-Kazvinl(1992). Sünen. İstanbul: Çağrı Yayınları. İmam Nevevi (2001), Riyazü's-Salihin. Çev., M. Yaşar Kandemir, İ. Lütfi Çakan, Raşit Küçük. İstanbul: Erkarn Yayınları. Judith, Lazar (2001). İletişim Bilimi, Çev., Cengiz Anık. Ankara: Vadi Yayınları. Kağıtçıbaşı, Çiğdem (1988). İnsan ve İnsanlar. İstanbul: Evrim Yayınları. Kaya, Mevlüt (1998). Din Eğitiminde İletişim ve Dini T,utum. Samsun: Etüt Yayınları. Kayaalp, İsa (1998). İletişim ve Dil. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Koç, Ahmet (2008), "Etkili İletişim ve Öğretim Teknikleri Açı­ sından Vaaz", I. Din Hizmetleri Sempozyumu, 3-4 Kasım 2007, Ankara. Koç, Turan (1995). Din Dili, Kayseri: İz Yayıncılık. Köknel, Özcan (1997). İnsanı Anlamak. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınları. Köylü, Mustafa (2006). Psiko-Sosyal Açıdan Dini İletişim. Ankara: Ankara Okulu Yayınları. 230 • Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları Krech, David ve Richard, S. Crutchfield (1970). Sosyal Psikoloji. Çev.,Erol Güngör. İstanbul: Ötüken Yayınları Macit, Yusuf (2008). "Din Hizmetlerinde Sözlü ve Sözsüz İleti­ şim", I.Din Hizmetleri Sempozyumu 3-4 Kasım 2007, Ankara. ---------, (2006). İletişimde Model Olarak Hazreti Muhammed, İz. ' mir: Yeni Akademi Yayıncılık. Mevlana (1992). Fihi Mafi.h. Çev.,M.Ülker Aınbarcıoğlu, İstan­ bul: MEB Yayınları. Müslim, Ebu Hüseyin Müslim b.Haccac (1992). Sahih. I-ID. İs­ tanbul: Çağrı Yayınları. Nesm A.B~Ş. (1992). Sünen. İstanbul: Çağrı Yayınları. Oktay, Mahmut (1993). "Demokratik Sürecin Sağlıklı işleyişi Açısından Siyasal İletişimde SosyalSorumlulukMeselesi" Marmaraİletişim Dergisi, Sayı: 2,77. Önder, N. Kemal (1992). Öğretimde Program, İlkeve Yöntemler. İstanbul. Özbek, Abdullah (1997). Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, İstanbul: Esra Yayınları. Saka, Şevki (1991). Kur'an-ı Kerim'in Davet Metodu. İstanbul: Seha Neşriyat. Sosyal Bilimler Ansiklopedisi (1991). İstanbul: ilisale Yayınları. Souche, Aime (1977). Yeni Pratik Pedegoji. Çev., Selahaddin Odabaş, Ankara: MEB. Yayınları. Soysaldı, Mehmet (2008). "Cami İçi Din Hizmetlerinden Vaazın Yaygın Din Eğitimi ve Uygulamaları • 231 Hazırlanışı ve Sunuluşunda Dikkat Edilecek Hususlar", I.Din Hizmetleri Sempozyumu, 3-4 Kasım 2007, Ankara. Şentürk, Habil (1997). Din Psikolojisi. İstanbul: Esra Yayınları. Tetik, Hayati (2008). Din Görevlilerinin Fonksiyonları Din Eğitimi Açısından). İstanbul: Aktif Yayınları. (Yaygın The New Webster Dictionary of the English Laonguage (1968), U.S.A. Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa (1992), Sünen, İstanbul: Çağrı Yayınları. Tosun, Cemal (2000). "Eğitim Yöntemleri IşığındaVaazda Yöntem", Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, İstanbul: MEB. Yayın­ ları. ----------, (2002). Din Hizmetlerinde İletişim, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Türkçe Sözlük (2005). Ankara: Türk Dil Kurumu. Yazır, Elmalılı Harndi (1971). Hak Dini Kur'an Dili. İstanbul: Eser Kitabevi. Yıldırım, Celal (2008). İlmin Işığında Asrın Kur'an Tefsiri. İstan­ bul: Anadolu Yayınları. Zerkam, Muhammed Abdula.Zım (1988). Menahilü'l-İrfan fUlumi'l-Kur'an. Beyrut. fi Zıllıoğlu, Merih (1993). İletişim Nedir?. İstanbul: Cem Yayınları.