Ahmet Asker* Misak-ı Millî’de, Osmanlı Devleti’nin yeni sınırların belirlenmesindeki ölçüt, Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı anda işgal edilmemiş yerler ve Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerdir. Dönemin şartları gereği Misak-ı Millî’den bazı tavizler verilmek zorunda kalınmış ve Türkiye’nin (Hatay ili hariç) bugünkü sınırları Lozan Antlaşması ile kabul edilmiştir. Ancak Misak-ı Millî içinde olmasına rağmen sınır dışı kalan Musul veya Sancak gibi yerler erken cumhuriyet döneminde Türk dış politikasının başlıca unsurları olacaktır. Bu çerçevede 1. Dünya Savaşı sonrasında güney sınırıyla ilgili olarak başlayan “Sancak Sorunu”, 1930’lu yıllar boyunca Türk dış politikasının gündeminde yer alan başlıca meselelerden biri olmuştur. Fransa ile Türkiye arasında 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması, İskenderun-Antakya bölgesi için özerk bir idari statü öngörmektedir. Bu statüden dolayı bölgede yaşayan Türklere tanınan idari ve kültürel hakların geleceği, Fransa’nın Suriye’ye bağımsızlık vermeyi planladığı 1936 yılında iyice belirsizleşince, Türkiye bu belirsizlik durumuna itiraz etmiştir. Türkiye, Fransa ve Suriye’nin taraf olduğu sorun, II. Dünya Savaşı arifesinde Türk-Fransız ilişkilerini olumsuz etkilemiştir. Bu durumun düzeltilmesi için Fransa ile Türkiye arasında 1939’da yapılan antlaşmalarla İskenderun ve Antakya’nın Türkiye’ye katılması kabul edilmiş, böylece “Sancak Sorunu” Türkiye lehine çözüme kavuşturulmuştur. Bu çalışmada, Atatürk’ün şahsi meselem dediği “Sancak Sorunu”, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi belgeleri ışığında uluslararası dış politika boyutuyla değerlendirilmeye çalışılmıştır. Giriş Sancak ve Hatay sözcükleri ve peşine eklenen sorunlar emperyalistlerce Osmanlı haritasının yeniden oluşturulması sürecinde ortaya çıkan terim ve anlaşmazlık konularından biridir. I. Dünya Savaşı sonrası dönemde “Sancak” adıyla anılmalarına rağmen, İskenderun ve Antakya, Osmanlı yönetim teşkilatında hiçbir zaman sancak (liva) statüsünde bir idari yapıya sahip olmamıştır.1 Antakya, XIX. yüzyılın sonlarına ait Osmanlı Devleti salnamelerinde Halep Sancağı’na ait kazalar arasında yer almaktadır.2 1918 tarihli salnamede de İskenderun ve Antakya’nın Halep Vilayeti’ne bağlı kazalar olarak idari statülerini korudukları görülmektedir.3 14 Mart 1918 tarihinde kabul edilen ve 1 Mart 1919 tarihinde yürürlüğe giren, Halep vilayetinin sınırlarında ve idari yapısında değişiklik öngören yasaya göre Antakya-İskenderun-Kırıkhan-Reyhanlı bölgelerinin idari yapıları değiştirilmiş, fakat bu tarihte Osmanlı yönetimi işgalci güçlerin denetiminde olduğu için yasa uygulanamamıştır.4 Fransız belgelerde İskenderun-Antakya bölgesinden “sandjak autonome d’Alexandrette” (Özerk İskenderun Sancağı) şeklinde bahsedildiği göze çarpmaktadır.5 Bunun sebebi ise İngiltere-Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot gizli antlaşmasında, İskenderun Limanı’nın İngiliz ticaretine açık, serbest bir liman olmasının kararlaştırılmasıdır.6 Bundan sonraki süreçte “Sancak” adı (Özerk İskenderun Sancağı), İskenderun ve Antakya bölgelerinin Ankara Antlaşması’yla kazandığı özerk yapının adı olarak (*) Yrd. Doç. Dr., Mersin Üniversitesi Fen-Ed. Fakültesi, Tarih Bölümü (1) Ataman Demir, Çağlar İçinde Antakya, Akbank Kültür Sanat, İstanbul, 1996, s.85. (2) Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye, 25. sene, 1287 (Miladi 1871/72), s. 221. (3) Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye, 68. sene, Helal Matbaası, 1334 (Miladi 1918), s. 604. (4) Gotthard Jäschke, “Alexandrette und Hatay”, Die Welt des Islams: international journal for the study of modern Islam, 22, Brill, 1940, s.149-150. (5) Jäschke, a.g.e.,150-151. (6) “Das englisch-französische Übereinkommen vom Jahre 1916 über die Aufteilung Syriens und Mesopotamiens (Accord Sykes-Picot)”, Die Welt des Islams. Bd. 8, 1, Arthur Collignon, Berlin, 1923-1926, s. 23. 1105 YENİ TÜRKİYE 93/2017 Misak-ı Millî’ den Anavatan’a: Sancak Meselesi ve Çözümü kullanılacak ve bu bölgede yaşanan sorunlar da “Sancak Sorunu” olarak adlandırılacaktır. 1106 “Hatay” adı ise 1930’lu yıllarda bölge üzerindeki rekabetin kızışması sırasında, Türkiye’nin İskenderun-Antakya bölgesinin 40 asırdan beri Türk yurdu olduğu tezine uygun şekilde formüle edilmiş bir ad olarak Türk basınında yer almaya başlayacaktır. 1936’ya kadar geçen sürede Türk Basını’ndaki haberlerde Sancak için “Türklerle meskûn İskenderun ve Antakya”, “Sancak”, “İskenderun Sancağı” tanımlamaları kullanılırken 1936 Ekim ortalarından itibaren “Hatay” adının yer almaya başladığı görülecek7 ve bölgeye verilen “Sancak” adının Fransa tarafından icat edilmiş olduğu, aslında bölgeyle ilgili böyle bir adlandırmanın yanlış olduğu savunulacaktır.8 Bu teze göre İskenderun-Antakya bölgesinin halkı Orta Asya’dan Çin’in güneyine göç eden ve göç ettikleri yere Hatay adını veren insanların torunları olmaktadırlar. Hataylılar Çin’den, bugünkü İskenderun-Antakya bölgesi de dâhil olmak üzere Anadolu’nun birçok yerine göç ederek Eti-Hitit medeniyetini kurmuşlardır. Anadolu’nun ilk yerleşim yerlerinden olan Hatuşaş ile Hatay-Hata-Ata-Eti aynı kökten gelen Türkçe sözcüklerdir.9 Dolayısıyla Sancak bölgesinin 40 asırdan beri Türk yurdu olduğu varsayımından hareketle bu bölge için Hatay adı kullanılmaya başlanacaktır. 1936 yılındaki meclis açılış konuşmasında Atatürk, bu bölgeden “İskenderun-Antakya” olarak bahsederken10, 1937 yılı açılış konuşmasında “Hatay” adını kullanacaktır.11 Türkiye’nin Sancak ile ilgili politikasına uygun olarak türetilen bu ad, Türk siyasi diline artık bu şekliyle yerleşecektir. YENİ TÜRKİYE 93/2017 Sorunun Başlangıcı “Sancak Sorunu”, Kilikya’nın Fransa tarafından işgalini sona erdiren 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması’nda kabul edildiği şekliyle özerk bir idari statü kazanan İskenderun-Antakya bölgesinin siyasi geleceği etrafında yaşanmış sorunlar sürecidir. Sorun, 1936 yılında Milletler Cemiyeti’ne taşınmasıyla uluslararası bir boyut kazanacak ve 23 Temmuz 1939’da İskenderun-Antakya bölgesinin “Hatay” adıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasıyla sonuçlanacaktır. Henüz I. Dünya Savaşı devam ederken Osmanlı Devleti’nin mirasının paylaşıldığı Sykes-Pikot anlaşmasında alınan kararlar İskenderun-Antakya bölgesinin geleceğiyle de ilgili belirleyici bir rol oynayacaktır.12 Bu anlaşmaya göre İngiliz ticaretine açık, serbest bir liman olması kabul edilen İskenderun Limanı, Fransa’nın yönetimine bırakılmış “mavi kuşak” içinde yer almaktaydı. Bu bölge yönetiminden sorumlu olan Fransız Şef Piépape, 27 Kasım 1918’de yaptığı açıklamada Antakya, Harem ve Belen kazalarının geçici süreyle İskenderun Özerk Sancağı’na bağlanacağını ifade etmiştir.13 İskenderun-Antakya bölgesinin Ankara Hükümeti ile Fransa arasında bir sorun olarak biçimlenmesine giden yol Mondros Ateşkes Antlaşması’nın hemen ardından başlayacaktır. Anlaşmanın 5. Maddesi sınırların denetlenmesi ve iç düzenin korunması için gerekli birlikler dışında Osmanlı askerlerinin derhal terhis edilmelerini, 16. Maddesi ise Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’ta bütün garnizonların en yakın müttefik komutanlıklarına teslim olmalarını öngörmekteydi.14 Osmanlı Hükümetine göre 31 Ekim 1918’de Osmanlı ordularının bulundukları mevziler (ateşkes hattı) gelecekteki egemenliklerinin sınırlarını çizmekteydi. Ateşkes imzalandığında İngiliz orduları Halep’i işgal etmiş ve İskenderun’un güneyine ise henüz gelmiş bulunuyorlardı.15 Müttefiklere göre ise ateşkes antlaşması, ne ileride nereye kadar ilerleneceği, ne de gelecekteki sınırlar konusunda bir taahhüt içeriyordu. Sadece Osmanlı ordusunun teslim olmasını sağlayan bir anlaşma idi. Dolayısıyla onlara göre ateşkes hattı diye bir hat ve belirlenmiş bir sınır yoktu. Mondros’ta sınırla ilgili kesin maddeler bulunmamakla beraber 16. maddede adı geçen Suriye ve Irak’tan ne anlaşıla(7) Cumhuriyet, 12-13 Ekim 1936, Türk Sözü, 3 Kânunuevvel 1936. (8) Yunus Nadi, “Sancak nedir? Hatay nedir?”, Cumhuriyet, 5 Haziran 1938. (9) İsmail Müştak Mayakon, “Bir Türk Camiasının Adı”, Cumhuriyet, 10 Ekim 1936; Mayakon, “Hata-Hatay ve Oronte-Urutube, Cumhuriyet, 22 Ekim 1936. (10)T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, XIII, 01.11.1936, s. 6. (11)T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, XX, 01.11.1937, s. 8. (12)Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, İletişim, İstanbul, 2002, s.179. (13)Jäschke, a.g.e., 150-151. (14)Nihat Erim, “Mondros Mütarekenamesi”, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri - Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1953, s.520, 522. (15)Lord Kinross, Atatürk, Altın Kitaplar, İstanbul, 2003, s.150-158. 1918 Kasımından itibaren bölge İskenderun’dan başlayarak işgalci güçlerin denetimine girecektir. Bundan sonra Fransızlar İskenderun Limanı’ndan bölgeye sürekli asker çıkararak Adana ve Halep bölgesine sevk etmeye başlayacaklardır. Anadolu’da işgallere karşı başlayan direniş hareketlerini tek bir çatı altında örgütleyerek düzenli bir ordu kurmak isteyen Mustafa Kemal, bir yandan yöre halkının destek arayışlarına cevap verirken19 diğer yandan Fransızlarla makul anlaşmalar yapmanın yollarını aramaktadır. 1920’deki bir konuşması niyetini ve amacını daha doğru yansıtmaktadır: “Cenub hududu İskenderun cenubundan başlar”20. 1920’li Yıllarda Sancak’ın Durumu Bir yandan kendi kamuoyunun baskısı21, bir yandan Anadolu’da içine düştüğü sıkıntılı durum, Fransa’yı Ankara hükümeti ile anlaşmaya istekli hale getiriyordu. Ankara hükümeti ise bütün güçlerini batı cephesinde Yunanlılara karşı kullanmak istediğinden Fransa ile bir anlaşmaya vararak üstündeki yükü hafifletmek amacındaydı. Dolayısıyla mevcut durum her iki tarafı da bir an önce bir barış antlaşması imzalanması konusunda istekli kılmaktadır.22 Taraflar arasında imzalanan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması, İskenderun-Antakya bölgesini Türkiye sınırları dışında bırakmakla beraber, 7. Maddesinde bu bölgede özel bir idarenin kurulacağını karara bağlamış ve Türklerin kültürel ve siyasi haklarını güvence altına almıştır: “İskenderon mıntıkası için usul-i idare-i mahsusa tesis olunacaktır. Mıntıkay-i mezkurenin Türk ırkından olan sekenesi harslarının inkişafı için her türlü teshilatdan müstefit olacaklardır. Türk lisanı orada mahiyet-i resmiyeyi haiz olacaktır”23 Antlaşma maddelerine ek olarak konulan bendlerde, bölgedeki diğer ayrıcalıklar açıklanmıştır. 3. bentte İskenderun-Antakya bölgelerinde yerleşmiş olan halka Türk bayrağını içeren özel bir bayrak oluşturmak yetkisinin verilmesi, 8. bentte ise İskenderun limanında Türk uyrukluların, Türk mallarının ve Türk bayrağı taşıyan gemilerin limandan yararlanmalarında eksiksiz bir özgürlüğe sahip olmaları gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca konuyla ilgili Fransız yetkilinin Yusuf Kemal Bey’e yazdığı güven mektubunda İskenderun bölgesinde uygulanacak özel yönetimdeki Türk çoğunluğunun bulunduğu bölgelerin genelde Türk soyundan gelen memurlarca yönetileceği belirtilmektedir.24 Anlaşmanın 8. maddesi Türkiye-Suriye sınır çizgisi ile ilgilidir. Buna göre sınır İskenderun körfezi üzerinden, Payas mevkiinin hemen güneyinden geçerek İskenderun Sancağı’nı Suriye’de bırakacak şekilde çizilmiştir. Sınır belirlenirken Servés’ ten farklı olarak hudut güneye kaydırılmış ve Türkiye lehine genişletilmiştir. Ankara ile Paris arasında imzalanan bu antlaşma sonucunda bölgede silahlı direniş sona ermiştir. Sınırları belirleyen bu antlaşmadan sonraki süreçte yaşananlar Fransa, Türkiye ve Suriye arasında siyasi bir sorun halini alacaktır.25 (16)Jehuda Lothar Wallach, Anatomie einer Militärhilfe. die preußisch-deutschen Militärmissionen in der Türkei, 1835 - 1919, Droste, Düsseldorf, 1976, s.246. (17)Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2004, s.85-94. (18)Atay Akdevelioğlu-Ömer Kürkçüoğlu, “Orta Doğu’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası -Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar-, Ed. Baskın Oran, Cilt I, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s.197. (19)Tayfur Sökmen, Hatay’ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1992, s.33-37. (20)T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, I, 24.04.1336, s.16. (21)Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu 1919-1922, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1998, s.344. (22)Salahi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, II. , Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1987, s.198. (23)[İskenderun bölgesi için özel bir yönetim rejimi kurulacaktır. Bu bölgenin Türk soyundan gelen halkı, kültürlerinin gelişimi için her türlü kolaylıktan yararlanacaklardır. Türk dili orada resmi bir dil olacaktır.] Ankara’da 20 Teşrinievvel 1337/1921 Tarihinde İmza Edilen Türk-Fransız İtilâfnamesi, BCA, Belge no: 030.10.224.510.12. (24)20.10.921 Tarihli Türk-Fransız İtilâfnamesine Merbut Mektup, BCA, Belge no: 030.10. 224. 510.12. (25)Fritz Rössler, “Die Lösung der Sandschak-Frage”, Welchen Weg geht die Türkei?, Krueger Verlag, Dresden, 1940, s.112-115. 1107 YENİ TÜRKİYE 93/2017 cağı açıklığa kavuşturulmamıştı. Mondros’un hükümleri gereğince Osmanlı ordusunda bulunun Alman askerlerin görevlerine derhal son verilmesiyle güney cephesindeki Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na atanan Mustafa Kemal Paşa16 ile Harbiye Nezareti arasında ateşkes anlaşmasının maddelerinin doğurabileceği sakıncalar konusunda sıkı bir telgraf trafiği yaşanmıştır.17 Harbiye Nezareti’nden bölgeyle ilgili gelen yanıtta, ahalisinin ¾’ü Arapça konuşan Türklerden oluşan Halep’in Suriye’ye dâhil olmadığı; İskenderun, Antakya, Samandağ, Katma ve Kilis bölgelerinin Türk nüfusa sahip yerler olduğu belirtilmiştir.18 YENİ TÜRKİYE 93/2017 1108 Ankara Antlaşması Fransız Parlamentosunca onaylanmamış olduğundan Türkiye, Lozan’da anlaşmanın bir kez daha onaylanmasını gerekli görüyordu. Ankara Anlaşması’nın sadece sınır çizen 8. maddesinin Lozan’ da zikredilmesinin özellikle bu maddeyi güçlendireceğine ve antlaşmanın özel yönetime ilişkin hükümlerini zayıflatacağına inanılıyordu. Fransa ise 1921 anlaşmasının yerel bir anlaşma olduğunu (transaction locale) ileri sürmekteydi.26 Bir bütün olarak Lousanne’da teyit edilmesinin anlaşmanın mahiyetini değiştireceğini, 1921 anlaşmasının tüm maddelerini Fransa’nın uyguladığını ve uygulamayı sürdüreceğini, mandater devlet olarak Suriye adına bu anlaşmayı imzaladığı için hukuken Fransız parlamentosunda onaylama zorunluluğu bulunmadığını, eğer İsmet Paşa kabul ederse, Fransa’nın ayrıca tüm anlaşmayı uygulayacağına dair güvence vermeye hazır olduğunu bildirmiştir. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lousanne Anlaşması’nın 3. maddesindeki; “Bahrisefidden İran hududuna kadar Türkiye’nin hududu berveçhi zir tesbit edilmiştir. Suriye ile 20 Teşrinievvel 1921 senesinde akdolunan Fransa-Türkiye itilafnamesinin 8. maddesinde musarrah ve muayen hudut”27 vurgusuyla Suriye sınırının, 20 Ekim 1921 günü yapılan antlaşmanın 8. maddesinde olduğu gibi kabul edildiği belirtilmiş olmaktaydı. Buna ek olarak Fransa Hükümeti adına General Pellé imzalı mektuplar İsmet Paşa’nın istediği güvenceyi veriyor ve Lozan Barış Antlaşması’nın 1921 anlaşmasının hükümlerine hiçbir zarar vermemiş olduğunu teyit ediyordu.28 Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra, 24 Temmuz 1922’de MC tarafından onaylanan Suriye’nin Fransa’nın mandası olmasına ilişkin anlaşma yürürlüğe girdi. Fransa, ilk iş olarak Suriye Mandasını Halep, Şam, Lübnan, Lazkiye Alevi devletçiklerine böldü.29 Buna ek olarak da Halep Devletine bağlı ‘İskenderun Özerk Sancağı’ nı kurdu. Fransa bununla bir yandan bu toprakları böl-yönet politikasına uygun olarak küçük siyasi birimler halinde yapılandırmakta, bir yandan da her devletçik içinde kendi yönetimine bağlı bir merkezileştirme süreci uygulamaktaydı.30 Bu uygulama hoşnutsuzluk yaratmaya başladığı zaman Fransa farklı çözüm yolları aramaya başlamıştı. Çünkü bu durum Arapların arzu ettikleri bir olu- şum değildi. Büyük Arabistan hayali kuran Arap milliyetçilerinin kabul edemeyecekleri uygulamalar yapılıyordu. Fransa yönetsel önlem alma gereğini anlamaya başlayınca 1 Ocak 1925’te Halep ve Şam devletlerini birleştirerek yönetsel konularda mevcut rejim korunmakla birlikte bölgenin Şam’a bağlandığını bildirdi.31 Arap milliyetçilerini memnun etmek için alınan bu kararlar Türkiye’nin genel memnuniyetsizliğini daha da arttırmıştır. Zira Türkiye’nin sorunu sadece Sancak sorunundan kaynaklanmamaktaydı. Henüz Fransa ile 1921 yılında imzalanan anlaşmadan hemen sonra, 10 Aralık’ta başlatılan Türkiye-Suriye sınırını çizme çalışmalarında devamlı sorunlar yaşanmaktaydı.32 Ayrıca Fransız yönetimi Sancak’ta, -nüfus dengeleriyle oynamak veya anti-Kemalistlere sığınma vermek gibi- Türkiye’yi rahatsız edecek bir takım uygulamalarda bulunuyordu.33 Türkiye’nin giderek artan hoşnutsuzluğunu gidermek üzere, taraflar arasında 30 Mayıs 1926’da “Dostluk ve eyi komşuluk mukavelenamesi” imzalanmıştır. İmzalanan anlaşmada Ankara Anlaşması’nın Sancak için öngördüğü idari yapı da bir kez daha teyit edilmiştir.34 Sancak’ın iki devlet arasında sorun olarak bir daha gündeme gelmesi 1930’lu yılları bulacaktır. 1930’lu Yıllarda İskenderun Sancağı’nda Politik durum 1930’lu yıllar Suriye’de politik gerginliğin, artarak devam edeceği yıllar olacaktır. Özellikle (26)Sonyel, a.g.e., 203. (27)Lozan Sulh Muahedesi 24.07.1339/1923, BCA, Belge no: 030.10.224.510.12. (28)Lozan Sulh Muahedesine Merbut Olarak Teati Edilen Mektuplar, BCA, Belge no: 030.10.224.510.12. (29)Erich Topf, Die Staatenbildungen in den arabischen Teilen der Türkei seit dem Weltkriege nach Entstehung, Bedeutung und Lebensfähigkeit, Friederichsen, de Gruyter, Hamburg, 1929, s.33. (30)Philip S. Khoury, “Eine Neubewertung der französischen Kolonialpolitik in Syrien: Die Mandatsjahre”, Der Nahe Osten in der Zwischenkriegszeit 1919 - 1939. Die Interdependenz von Politik, Wirtschaft und Ideologie, Franz Steiner Verlag, Stuttgart, 1989, s.77. (31)Melek Fırat - Ömer Kürkçüoğlu, “Sancak (Hatay) Sorunu”, Türk Dış Politikası -Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar-, Ed. Baskın Oran, Cilt I., İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s.280-281. (32)Soheila Mameli-Ghaderi, “Le tracé de la frontière entre la Syrie et la Turquie (1921-1929)”, Guerres mondiales et conflits contemporains, 52, H. 207, 2002, s. 127-128. (33)Hamit Pehlivanlı, Türk Dış Politikasında Hatay: (1918 - 1939), Avrasya Bir Vakfı ASAM Yayınları (Türkiye Araştırmaları Dizisi, 29), Ankara, 2001, s.37. (34)Türkiye ile Suriye arasında 30 Mayıs 1926 Tarihinde Ankara’da İmza Olunan Dostluk ve Eyi Komşuluk Mukavelenamesi, BCA, Belge no: 030.10.224.510.12. 1934’ün Nisanında Fransız delege Durieux daveti üzerine Halep’i ziyaret eden Gaziantep Valisi ve Emniyet Müdürü, Antakya’ya geldiklerinde, orada Atatürk portreleri ve Türk bayrakları tarafından bezenmiş coşkun bir kalabalık tarafından karşılanmışlardı. Karşılamanın yarattığı atmosfer sebebiyle Sancak’ın yakında Türkiye’ye bağlanacağı yolunda yayılan söylentileri yüksek komiser yalanlamak zorunda kalmıştı.35 Suriye’nin bölgede nüfuzu yokmuş gibi bir izlenim yaratan bu ziyaret Suriye’de tepkiyle karşılanmıştı. Bunun üzerine Suriye Devlet Başkanı ve Başbakanı Antakya’ya bir gezi düzenlemek kararı almışlardı. Devlet Başkanı gezi öncesinde kararlığını ve ısrarını belirtmişti: “Son zamanlarda Suriye arazisinden bir kısmının komşu bir hükümete teslim edileceği hakkında garazkârane söylentiler çıkmıştır.(…) Arz-ı Vatan’ın sınırları son şeklini almıştır. Bu sınırlardan bir karış topraktan vazgeçilemez.”, Başbakan da aynı görüşteydi: “Artık bu konuya son vermeye kararlıyız. Bir daha bu konuyu gündeme getiren, yayın yapan olursa şiddetli cezaya çarptırılacaklar, bunlar vatan hukukuna tecavüz ve devletin selametini ihlal etmiş sayılacaklardır. Bunu herkes bilmelidir. Suriye Devleti kendi namına yapılan taahhütlere hürmet etmeye azimlidir.”36 Bu ve benzeri açıklamalar Türkiye tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Türkiye’de oluşan olumsuz havayı dağıtmak üzere 27 Mart 1935’te Suriye-Lübnan’daki Fransa Yüksek Komiseri de Martel tarafından Ankara’ya yapılan ziyaret sırasında imzalanan belgede bir kez daha, ‘Sancak’ın özerkliğinin korunması ve anlaşmalara uyulması’ ibarelerine yer verilmiştir.37 Fransa ise bir yandan Türkiye’nin Sancak’taki beklentilerini karşılamaya çalışırken, diğer yandan Suriye’de giderek artan bağımsızlık isteklerine cevap vermeye ve bölgedeki imajını güçlendirmeye çalışmaktaydı. Çünkü Hitler yönetimi altında hızla silahlanan Almanya’nın Avrupa ve Ortadoğu’daki faaliyetleri en çok Fransa’yı kaygılandırmaktaydı. Fransa’nın uyguladığı politikalar sonucu kendilerini aldatılmış hisseden Arap milliyetçileri arasında taraftar bulan Nazizm’in Ortadoğu’daki etkinliğinin giderek arttığı böyle bir ortamda Fransa, Avrupa’daki gelişmelere yoğunlaşabilmek için geçici olarak üstlendiği Suriye’deki manda yönetimini sona erdireceğini açıkladı. Kendisi için düşmanca duygular taşıyan bir Suriye yerine bağımsızlığını vereceği dost bir Suriye ile ittifak yapmayı daha akıllıca buluyordu. 1 Mart 1936’da Fransız yüksek komiseri ile Suriye Milliyetçi Cephesi’nin temsilcileri arasında Suriye’nin geleceğini görüşmek üzere Paris’e bir heyetin gönderilmesi kararlaştırılmış ve görüşmeler Fransa’nın bazı koşullarla Suriye’nin egemenliğini tanıyan bir antlaşma imzalamasıyla sona ermiştir. 9 Eylül 1936’da Suriye ile Fransa arasında imzalanan ve Suriye’deki manda yönetimini sona erdiren antlaşma, Suriye ve Fransız Parlamentolarının gerekli onay işlemlerini tamamlamasından 3 yıl sonra yürürlüğe girecekti. Antlaşma’nın 3. maddesindeki “Yüksek akit taraflar manda rejiminin sona erdiği gün, Fransa Hükümeti tarafından Suriye ile ilgili olarak ya da bu memleket adına imzalanan bütün antlaşma, sözleşme ve diğer milletlerarası taahhütlerden doğan hak ve vecibelerini yalnız Suriye hükümetine devretmek için bütün tedbirleri alacaktır”38 ifadesi Sancak’taki özerk yönetimin geleceğini belirsiz bırakmaktaydı. Zira bu devir işlemi gerçekleştikten sonra Suriye Hükümeti Sancak için doğal varis konumuna gelecek ve istediği gibi tasarrufta bulunabilecekti. (35)Selim Çelenk, Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesi Anıları, Antakya Gazeteciler Cemiyeti, Antakya, 1997, s. 52-54; Yerasimos, a.g.e., 191. (36)Mehmet Tekin, Tarihte Hatay ve Hatay Devleti, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası, Hatay, 1987, s.48-49. (37)27 Mart 1935 Tarihinde Türkiye Hükümeti Mümessilleri ile Suriye ve Lübnan’daki Fransa Yuca Komiseri Arasında Hariciye Vekâletinde Cereyan Eden Müzakerat Zabıtnamesinin İlk Fırkası, BCA, Belge no: 030.10.224.510.12. (38)Fırat-Kürkçüoğlu, a.g.m., s.283. 1109 YENİ TÜRKİYE 93/2017 İngiltere’nin 1932’de Irak’taki manda yönetimini sona erdirerek bu ülkeye bağımsızlık vermesi, Suriye Araplarının da bağımsızlık isteklerini daha yüksek sesle dillendirmelerine sebep olacaktır. Fransız yönetimi ise kimi zaman yaptığı gibi kendi yönetimine muhalefet halindeki Arap milliyetçilerine karşı Sancak’ın özel durumunu koz olarak kullanmaktaydı. Fransa’nın Suriye’deki varlığını uzun süre devam ettiremeyeceği anlaşıldıkça Suriye, Türkiye ve mandater devlet olarak Fransa’nın Sancak’ta düğümlenen ilişkileri giderek bozulacak ve Türkiye yaşanan olaylara paralel olarak, Sancak üzerindeki etkisini arttıracaktır. 23 Eylül 1936 yılında Suriye Devlet Başkanı Adnan Atasi’ nin babası olan Haşim Atasi başkanlığındaki 7 kişilik Suriye heyeti, Fransa dönüşünde Türk makamlarıyla temasa geçerek varılan anlaşma hakkında yetkilileri bilgilendirmiştir. Konuyla ilgili yapılan açıklamada, Sancak Türklerinin Araplarla aynı hak ve sorumluluklara sahip olacakları ifade edilmiştir. Manda rejimi devam ettiğinden dolayı henüz Sancak’ın geleceği ile ilgili resmi bir karar alma gücünden yoksun olan Suriye yetkililerinin bu açıklamaları Türkiye’yi tatmin etmemiştir.39 Bundan sonraki süreçte Türkiye, sorunu uluslararası boyuta taşıyacaktır. Milletler Cemiyeti Süreci ve Sandler Raporu 1110 Taraflar 14–16 Aralık 1936 tarihleri arasında Milletler Cemiyeti’nde konuyla ilgili görüşmelerde bulunmuşlardır. Görüşmelerde Türk Heyeti, bağımsız bir devlet olmasından sonra dahi Suriye’nin Sancak ile ilgili alınmış kararlara uyması gerektiğini savunmuştur.40 Toplantılar sonucunda durumu yerinde tespit edebilmek için Sancak’a bir heyet gönderilmesi kararlaştırılmış ve gönderilen heyetin hazırladığı aşağıdaki Sandler Raporu Milletler Cemiyeti’nin 27 Ocak 1937’deki olağan toplantısında oybirliği ile kabul edilmiştir.41 1.Uzmanlar komitesince ayrı bir statüsü ve anayasası hazırlanacak olan Sancak; ‘ayrı bir varlık’ olarak kabul edilecek, içişlerinde bağımsız kalacak, dışişleri Suriye devletince yönetilecektir. Ama Suriye MC konseyinin izni olmadan Sancak’ın bağımsızlığına zarar verici karar alamayacaktır. YENİ TÜRKİYE 93/2017 2.Suriye ile Sancak arasında bir gümrük ve para birliği olacak, ortak işler için özel memurlarla eşgüdüm sağlanacaktır. 3.Sancak’ta resmi dil Türkçe olacak, ikinci bir dil için MC konseyi karar verecektir. 4.Sancak’ın yeterli jandarma ve polisten başka askeri gücü bulunmayacaktır. 5.Fransa ve Türkiye konseyin tavsiye kararına saygılı kalacak ve aralarında bir anlaşma yaparak Sancak’ın toprak bütünlüğünü güvence altına alacaklardır. 6.Türkiye, Suriye ve Fransa arasında yapılacak bir anlaşmayla Türkiye-Suriye sınırının dokunulmazlığı ve kışkırtmaların önlenmesi için yükümlülükler getirilecektir. 7.Türkiye’nin İskenderun Limanı’ndan yararlanması için Sancak statüsüne hükümler konulacaktır. 8.Sancak statüsü ve anayasası konseyin kararıyla yürürlüğe girecektir ve konseyde Sancak ile ilgili kararlar 2/3 çoğunlukla alınabilecektir. 9.Sancak statüsü ve anayasasına uyulmasını konsey adına denetlemek üzere Sancak’a Fransız uyruklu bir delege atanacaktır. Bu ilkelere uygun olarak komisyonca saptanan metin 29 Mayıs 1937’de Türkiye ve Fransa tarafından imzalanmış ve Konsey bu anlaşmanın 29 Kasım’da uygulanmasına karar vermiştir. Süreci başından beri dikkatle izleyen Atatürk ve İnönü, konseyden çıkan kararları Türk dış politikası açısından bir başarı olarak yorumlamışlardır.42 Aynı gün Türkiye-Fransa arasında da birtakım ikili anlaşmalar imzalanmış ve belgelerde “Ayrı Varlık” olarak tanımlanan Sancak’ın toprak bütünlüğü güvence altına alınmıştır.43 İmzalanan bir diğer anlaşmada ise Türkiye-Suriye sınırı kesinleştirilmiştir.44 Sandler Raporu’na uygun olarak 5 kişilik bir uzmanlar Komitesince hazırlanan Sancak’ın statüsü ve anayasası, 29 Mayıs 1937’de MC konseyine sunulmuş ve oybirliğince kabul edilmiştir. Sancak’ta Etnik Yapı ve Seçim-Sayım İşleri Sancak Anayasası’nın 5. Maddesi iki dereceli seçimle oluşturulacak bir yasama meclisini tanımlamaktaydı: “Yasama erki Sancak halkı adı(39)Yücel Güçlü, The Alexandretta question 1936 - 1939, Helsinki, 1994, s. 42. (40)Akvam Cemiyeti Konseyinin 93. Toplantısı Zabıtları - 4.Celse, BCA, Belge no: 030.10.224.510.12. (41)Cemiyeti Akvam Mukarreratı -Sandler Raporu, BCA, Belge no: 030.10.224.510.12. (42)Başvekâlet Neşriyat Müdürlüğü, BCA, Belge no: 030.10.222.501.5. (43)Traité de Garantie de I’Intégrité Territoriale du Sandjak, BCA, Belge no: 30.10.224.510.11. (44)Accord de Garantie de la Frontiére Turco-Syrienne, BCA, Belge no: 030.10.224.510.11. Sancak ayrı bir varlık olarak kabul edildiğinde; Fransa’nın istatistiklerine göre 220.000 nüfusa sahipti Oysa Türk basınındaki bazı haberlere göre 300.000 Türk Sancak’ta yaşamaktaydı.46 Bu nüfus toplamı içerisindeki topluluklar; dilleri, etnik ve dini yapıları bakımından farklılık arz ediyorlardı. Bu etnik yapı içerisinde Türklerin %39, Arap Alevilerin %28, Ermenilerin %11, Sünni Arapların %10, Rum Ortodoksların %9 ve diğerlerinin (Kürt, Çerkez, Yahudi, İsmaili, Arnavut) %3. oranında olduğu anlaşılıyordu.47 Dini sınıflandırmaya göre ise içinde Türk, Kürt, Arap ve Çerkezlerin olduğu Sünni Müslümanların genel nüfusa oranı %51,1; Araplardan oluşan Alevi ve İsmaili Müslümanların %27,9; farklı mezheplere ait Ermeni ve Arap Hıristiyanların % 20,7 ve Yahudilerin %0,3 idi. Sancak’taki toplulukların %47,5’i Arapça (Alevi, Sünni, Hıristiyan ve Yahudiler); % 38,3’ü, Türkçe (Sünni Türk Müslümanlar), % 11,3’ü Ermenice (Hıristiyan Ermeniler); %2,2’si Kürtçe (Sünni Kürt Müslümanlar) ve %0,7’si Çerkezce (Sünni Çerkez Müslümanlar) konuşmaktaydılar.48 1891–1921 yılları arasındaki dönemde bu bölge nüfusu ile ilgili kaynakların farklı rakamlar vermesi görüş ayrılıklarını ve farklı çıkarları yansıtmasına karşın, aynı zamanda savaş ve göçlerle dolu bölgenin nüfus yapısının istikrarsızlığını da ortaya koymaktadır.49 Bu oranlar toplulukların blok halinde hareket ettikleri anlamına gelmemelidir. Topluluklar kendi içlerinde dahi farklı siyasi yönelimler sergilemekteydiler. Ermenilerin, Türkiye’ye bakış açıları olumsuz olduğundan Sancak’ın Türkiye ile ilgili her türlü ilişkisine kaşıydılar. Ermeniler dört farklı politik grup halinde bulunuyorlardı. İlk grupta kuruluşu XIX. Yüzyılın sonlarına kadar uzanan, Fransızların sempatisini kazanmış Maurice Dirkalusiyan liderliğindeki milliyetçi-devrimci “Dashnaq” partisi ile “İttihad-el Watani” bulunmaktaydı. Bir diğeri milliyetçi-sosyalist parti olarak tanınmış olan Dr. Awadi liderliğindeki “Hunshaq” partisiydi. Üçüncü grup Dr. Matusiyan liderliğindeki yerel bir gruptu. Antakya’daki varlığı diğer gruplardan daha baskın olan komünist partisi ise Ermenilerin diğer bir grubuydu. Bu partinin Fransız Sosyalist partisi ve manda yönetimi ile ilişkileri iyiydi ve diğer Ermeni gruplarına nazaran daha çok üyesi vardı. Ermeniler politik mücadelelerinde Türklere karşı Araplarla dayanışma halinde hareket etmekteydiler.50 Diğer bir unsur olarak Türkler iki grup halinde bulunmaktaydılar. Geleneksel, muhafazakâr Sünni Türkler Sancak’ın tarafsızlığından yana tavır almaktaydılar. Büyük arazi sahibi ailelerden oluşan bu grup kendi topraklarında çalışan Sünni Türkler arasında önemli bir etkiye sahipti. Türkiye’de gerçekleştirilen reformları, dine karşı bir tehlike olarak algıladıklarından Kemalist Türkiye’ye karşı mesafeliydiler. Bunun yanında Türkiye’ye katılmanın onların bölgedeki yerel güçlerini kıracağı kaygısını da taşıyorlardı.51 Diğer bir grup, Türkiye’ye katılımın şiddetli savunucuları olan Tayfur Sökmen ve Abdurrahman Melek gibi reform yanlısı genç Kemalist Türklerin başını çektiği gruptu. Sancak Sorunu’nun başından beri Ankara ile temas halinde Anavatan olarak kabul ettikleri Türkiye’ye katılmak veya en azından bağımsız bir yönetim elde etmek için çaba harcamaktaydılar.52 Türkiye’de yapılan reformları, karşılaştıkları tep(45)Traité de Garantie de I’Intégrité Territoriale du Sandjak, BCA, Belge no: 30.10.224.510.11. (46)Cumhuriyet, 30 Eylül, 1 Ekim 1936. (47)Avedis K. Sanjian, “The Sanjak of Alexandretta (Hatay) : its impact on Turkish-Syrian relations, 1939-1956”, The Middle East journal, Jg. 10, H. 4, 1956, s. 380. (48)Robert B. Satloff, “Prelude to Conflict: communal interdependence in the Sanjak of Alexandretta 1920-1936”, Middle Eastern studies, Jg. 22, H. 2, 1986, s. 154-155. (49)Serhan Ada, Türk-Fransız İlişkilerinde Hatay Sorunu. 1918 - 1939, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005, s. 86-88. (50)Dalal Arsuzi-Elamir, Arabischer Nationalismus in Syrien. Zaki al-Arsuzi und die arabisch-nationale Bewegung an der Peripherie Alexandretta/Antakya 1930 - 1938. Lit, Hamburg, 2003, s.109-110. (51)Arsuzi-Elamir, a.g.e., 110-111. (52)Abdurrahman Melek, Hatay Nasıl Kurtuldu, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1966, s.8-10. 1111 YENİ TÜRKİYE 93/2017 na meclis tarafından kullanılır: 4 yıllık bir süre için seçilmiş 40 üyeden oluşan tek bir varlıktır.” Birinci seçmenler Türk, Alevi, Arap, Ermeni, Rum Ortodoks, Kürt topluluğundan (veya diğer topluluklardan) birine mensup olmak üzere kütüğe yazılacaklardı (Madde 9). “Aynı topluluk için yazılmış seçmenlerin sayısı, milletvekillerinin sayısını ve tüm Sancak için bu topluluğa ayrılacak ikinci seçmenlerin sayısını belir[leyecek]” (Madde 10) ve böylece her topluluğa sağlanan en az milletvekili sayıları belirlenecekti. Anayasa bu sayıları da belirlemişti: Türkler 8, Aleviler 6, Araplar 2, Ermeniler 2, Rum Ortodokslar 1.45 kilere rağmen uygulamaktan çekinmemişlerdi.53 Örneğin, Türkiye’de 1928 yılında latin alfabesinin kullanılmaya başlanmasından sonra yeni alfabeyi Sancak’ta da yaygınlaştırmak için kurs açılmış ve Yeni Gün adıyla yayınlanmakta olan gazetenin bir sayfası Latin alfabesiyle yayınlanmıştı.54 Bu grubun üyeleri 1936 yılında Halk Partisi şubesini kurarak örgütlenmelerini daha disiplinli şekilde gerçekleştireceklerdir. YENİ TÜRKİYE 93/2017 1112 Birçok farklı gruplara ayrılmış olan Araplar, Sancak’ın Suriye’den ayrılmasına karşıydılar. Fakat gene de yönelimleri farklılık göstermekteydi. Araplar, Alevi-Hıristiyan-Sünni olarak üç dinsel grup halinde bulunmaktaydılar. Alevi önderleri Suriye yönetiminde etkili olan Sünni Araplar karşısında güçsüz bir pozisyonda kalmaktan çekindikleri için kendi yerel yönetimlerini kurma arzusundaydılar. Hıristiyanlar, olabilecek her türlü değişikliğin durumlarını olumsuz etkileyeceğine inandıkları için Sancak’taki statükodan yana tavır almaktaydılar. Arap-Sünni topluluğunun yönelimleri ise Sancak’taki politik sorunların tırmanmasıyla değişecektir. Sünni Türkler ile aralarındaki ortak dinsel bağdan dolayı bu gruba sempatiyle bakmakta ve bu grupla ortak hareket etmek suretiyle yerel yönetimde büyük bir politik güç elde etmek arzusundaydılar. Fakat Türkiye’nin desteği ile Kemalist Türk grubun Sancak’ta artan etkinliği bu grubu Türk Sünni gruptan uzaklaştırarak daha fazla güç elde edebileceklerini umdukları Şam yönetimine yaklaştırmıştır. Bundan başka içlerinde Ermeni, Kürt ve Çerkezlerin de bulunduğu birçok farklı politik eğilimde Arap partiler de bulunmaktaydı.55 Yapılması öngörülen seçimleri düzenlemek ve denetlemek üzere Milletler Cemiyeti tarafından Sancak’a gönderilen seçim komitesi 1937 yazında çalışmalarına başladı. Sancak nüfusunun cemaatlere göre belirlenerek kaydedilmesinden sonra seçimler yapılacaktı. Seçim tarihi yaklaştıkça Sancak’taki gerilim hızla artmaktaydı. Sorun seçmenlerin hangi topluluklara yazılacağı konusunda odaklanıyordu. Topluluk ayrımları hem dinsel hem de etnik aidiyete göre yapılmış olduğu için etnik ve dinsel kimliğe sahip toplulukların hangi cemaate yazılmaları gerektiği konusunda tartışmalar yaşanıyordu. Türkiye, Sancak Türklerinin azınlıkta kalmasından kaygılandığından, sonucu kendi lehine çözüme kavuşturacak yollar aramaktaydı. Bir yandan, Sancak sınırları içerisinde doğan fakat şu an orada bulunmayan bütün Türklerin bir an önce Sancak’a giderek kütüğe yazılmaları teşvik ediliyor56 diğer yandan Milletler Meclisi Komisyonunca hazırlanacak olan seçim listelerinin doğum prensibine göre değil, şahsi ifadelere göre kaydedilmesi için çaba harcanıyordu. Fransa’ya göre Türkiye’nin savı hukuken savunulabilir değildi fakat askeri üstünlükleri dolayısıyla isteğini kabul ettirebilecek durumdaydı.57 Zira Suriye ile Fransa’ya gözdağı şeklindeki ordu birliklerinin geçit resmi Atatürk’ün de katılımıyla henüz Mayıs 1938’de Mersin ve Adana’da gerçekleştirilecekti.58 Ayrıca Türkiye askeri tedbirler de almaya başlamıştı.59 İplerin yeniden gerilmesinden endişelenen Fransız Hükümeti, Türkiye ile yapılan anlaşmaların suya düşme olasılığına karşı konuyu Milletler Cemiyeti’ ne götürme teklifinde bulundu. 19 Mayıs 1938’de toplanan Milletler Cemiyeti, seçmenlerin doğdukları topluluğa göre değil, istedikleri topluluğa göre kendilerini yazdırabilecekleri konusundaki Türk görüşünü onaylayacaktır. Gerçekleştirilecek seçimler öncesinde özellikle Alevi seçmenleri kazanabilmek için taraflar çeşitli propagandalar yapmaktaydılar. Duruma göre izlenecek stratejiyi belirlemek üzere Atatürk’le görüşen Tayfur Sökmen, Atatürk’ün Alevilerin aslında Arap değil Eti Türkü olduklarını söylemesi üzerine, Antakya’daki Hatay Egemenlik Cemiyeti’ne gönderdiği talimatta Alevilerin kendilerini kütüğe Arap veya Alevi olarak yazdırmamaları gerektiğini, aslında Eti Türkü oldukları için kendilerini Türk olarak yazdırmaları gerektiğini ifade edecektir.60 15 Mayıs 1938’de başlayan sayımın raporları günübirlik Ankara’ya gönderiliyordu.61 Raporlar etnik unsurların, istisnai durum(53)Çelenk, a.g.e., 30- 31, 70- 71; “Antakya’daki İrtica Hadisesi”, Cumhuriyet, 19 Aralık 1934. (54)Çelenk, a.g.e., 44-48. (55)Arsuzi-Elamir, a.g.e., 111-112. (56)Mehmet Tekin, Hatay Tarihi-Osmanlı Dönemi, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2000, s.223. (57)Yerasimos, a.g.e., 195. (58)Cumhuriyet, 21 Mayıs 1938; Türk Sözü, 25 Mayıs 1938. (59)Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü, BCA, Belge no: 080.18.01.02.84.71.15.; 030.18.01.02.84.84.4.; Belge no: 030.18.01.02._._.2. (60)Sökmen, 97-98. (61)Antakya Sayım Raporu, BCA, Belge no: 030.10.223.505.57. Katılımın Gerçekleşmesi İşi şansa bırakmak istemeyen Türkiye, sorunu kendi lehine çözüme kavuşturmak amacıyla Fransa’ya baskı yapmaktaydı. Avrupa’da gittikçe büyüyen Alman tehlikesi ve İngiltere’nin dolaylı baskısı64 Fransa’yı Türkiye ile anlaşmak konusunda ikna etmiştir. Böylelikle Fransa, bloklaşmaların hızlandığı bir dönemde Türkiye’yi memnun edecek adımlar atmaya başlayacaktır.65 Varılan uzlaşma sonrasında Sancak’ta Türkiye lehine idari ve askeri önlemlerin arttırıldığı görülecektir. Buna göre Milletler Cemiyeti’nin seçim komisyonunun görevine son verilecek,66 Abdurrahman Melek Hatay Valiliği’ne atanacak,67 Samandağ Dâhiliye Müdürü değiştirilerek kayıt bürosu başka bir merkeze taşınacak68 ve Sancak’ta bulunan Fransız temsilci Goro görevden alınarak69 Türkiye lehine çalışmalarda bulunması direktifi alan Albay Collet temsilci olarak görevlendirilecekti.70 Türk Hükümeti tarafından Sancak’a Olağanüstü Temsilci olarak atanan Cevat Açıkalın ile Fransa’nın Sancak temsilcisi Albay Collet, Türkiye’nin Sancak ile ilgili politikasına uygun önlemler almak konusunda anlaşmışlardı.71 Türk-Fransız heyetleri arasında yapılan görüşmeler sonucunda (3 Temmuz’da askeri anlaşma, 4 Temmuz’da dostluk anlaşması) imzalanan antlaşmalara göre Türkiye’nin Sancak’ta askeri varlığı kabul ediliyordu. Türk askerleri ile Fransız askerleri eşit sayıda olacak, gerektiğinde tarafların ortak kararlarıyla bu sayı arttırılabilecekti. Şayet taraflardan birine saldırı olursa öteki taraf tarafsız kalacaktı.72 Askeri birlikler Antakya, İskenderun, Kırıkhan, Beylan ve Batrakent’te konuşlandırılacaktı.73 Bu anlaşmanın imzalanması dolayısıyla yayınlanan ortak bildiride 1921 Ankara Anlaşması’nın geçerliliğinin devam ettiği yinelenerek Sancak’ın özerk yapısının devam ettiği vurgulanıyordu. “Taraflar İskenderun Sancağı statüsü ve anayasasının yürürlüğe konması ve uygulanmasını, Sancak’ta Türk elemanının üstünlüğünü tanımakla birlikte Sancak sorununun Türkiye için bir toprak sorunu olmadığını gösteren 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması içinde sürdürülecektir.”74 Fakat Türkiye’nin ve Sancaklı Kemalist Türklerin İskenderun-Antakya mıntıkasının Türkiye’ye katılmasını amaçladıkları bir sır değildi. Bundan sonraki süreç ise bu amaca uygun olarak devam edecektir. Türk askeri denetiminde yürütülen sayım işleri 3 Ağustos 1938’de sonuçlandırılmıştır. Buna göre kayıt altına alınan 57.000 kişinin 35.700’ü kendini Türk olarak yazdırmış ve 40 parlamenterden oluşacak parlamentonun yapısı şöyle belirlenmiştir: 22 Türk, 9 Alevi, 5 Ermeni, 2 Arap, 2 Rum.75 Meclis 2 Eylül’den itibaren çalışmalara başlamış ve devlet başkanlığına Sancak’taki Kemalistlerin ileri gelenlerinden Tayfur Sökmen seçilmiştir. Hatay Devleti parlamentosu bundan sonraki kısa ömründe mesaisini Türkiye’deki yasaları aynen kabul etmekle geçirecektir.76 Türkiye ile Fransa arasında 23 Haziran 1939’da imzalanan “Türkiye ile Suriye arasındaki toprak sorunlarının kesin çözümüne ilişkin anlaşma”da Suriye - Türkiye sınırı, İskenderun ve Antakya’yı Türkiye sınırları içerisinde bırakacak şekilde çizilmiş ve 23 Temmuz’a kadar Hatay’ın tamamen Fransız askerlerden arındırılması kararlaştırılmıştır.77 Henüz bu anlaşma yürürlüğe girmeden, 29 Haziran’da toplanan Hatay Devleti Meclisi, oy birliği ile kendini dağıtma ve Türkiye’ye katılma kararı alacaktı. Türkiye ise bu kararı (62)Hariciye Vekâleti Umumi Kâtiplik Kalemi, BCA, Belge no: 030.10.223.508.13. (63)Açık Tel, BCA, Belge no: 030.10.223.507.46. ; Sökmen, a.g.e., 12. (64)Ada, a.g.e., 210. (65)Güçlü, a.g.e., 67. (66)“Hataya Aid Hataların Tashihi”, Cumhuriyet, 25 Haziran 1938. (67)République Syrienne Postes-Télégraphes, Numero:91, Belge no:71, 02.06.1938. (68)Hariciye Vekâleti Umumi Kâtiplik Kalemi, Açık Tel, BCA, Belge no: 030.10.223.507.46. (69)Türk Sözü, 4 Haziran 1938. (70)Hariciye Vekâleti, BCA, Belge no: 030.10.224.511.2. (71)Hariciye Vekâleti Umumi Kâtiplik Kalemi, BCA, Belge no: 030.10.224.511.9. (72)“Askeri İtilâf Dün Hatay’da İmzalandı”, Cumhuriyet, 4 Temmuz 1938; “Türkiye ile Fransa Arsında Dostluk Muahedesi”, BCA, Belge no: 030.10.224.510.11. (73)Genelkurmaylar Anlaşmasına Merbut 1 No. lı Protokol (Antakya’da Yapılan), Genelkurmay Matbaası, Ankara, 1938, s.12. (74)Fırat-Kürkçüoğlu, a.g.m., 289. (75)“Hatayda Tesçilin Blânçosu”, Türk Sözü, 4 Ağustos 1938. (76)“Hatay Devleti Resmi Gazete, sayı: 56, 62, 17, 2 Eylül 1938; Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü, BCA, Belge no: 030.18.01.02.86.15.10. (77)“Hatay İşinde Kat’î Anlaşma”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 1939; Başvekâlet Hususi Kalem Müdürlüğü, BCA, Belge no: 030.01.56.343.8. 1113 YENİ TÜRKİYE 93/2017 lar dışında doğum prensibine göre yazıldıklarını göstermektedir.62 Fakat Aleviler yönlendirmeye göre kendilerini bazen Türk, bazen Arap, bazen de Alevi topluluğuna yazdırabilmekteydi.63 meclisinde onaylayarak İskenderun ve Antakya’yı sınırlarına dâhil edecektir.78 1114 Bu katılım ve sonrasındaki tepkiler, bir yönüyle 1930’lı yılların çalkantılı uluslararası konjonktürüyle yakından ilgilidir. İtalya’nın 1935 yılında Habeşistan’ı işgali ve Akdeniz’de giderek güçlenen bir donanmaya sahip olması Akdeniz ve Orta Doğu bölgesindeki kuvvet dengesinin yapısında önemli bir değişiklik meydana getirmiş bulunmaktaydı. Bu durum Akdeniz üstünlüğünde önemli çıkarları olan İngiltere ile Akdeniz’e kıyısı olan Türkiye’yi ortak tehdit karşısında birbirlerine yakınlaştıracaktır.79 2. Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında savaş dışı kalmak için her türlü çabayı harcayacak olan Türkiye’nin, Almanya’ya karşı bir ittifak pahasına Sancak karşılığında Fransa ile anlaşmış olduğu görüntüsü veren80 bu hamlesi Türk dış politikasının hedefi açısından bir risktir. Nitekim Türk-Fransız anlaşması hakkında Nazi basınında çıkan bir haberde Sancak ile ilgili “Satılık Manda” ifadesinin kullanılması, Alman basınının bu katılıma bakışını yansıtmaktadır.81 Fakat Almanya’nın asıl rahatsızlığı bu “Türk Anschlussu”ndan dolayı değil, bu sorunun Türkiye lehine çözümüne ilişkin İngiliz ve Fransız onayının Almanya’ya karşı bir ittifak karşılığında verildiğini düşünmesinden kaynaklanmaktadır.82 Türkiye, İngiltere ve Fransa’nın yakınlaşması sonucu Doğu Akdeniz’deki etkisinin zayıfladığını düşünen İtalya bu katılıma sert tepki vermiştir.83 İtalya ve Almanya, bu durumu Araplarla olan ilişkilerinde Fransa ve İngiltere’nin aleyhinde bir propaganda unsuru olarak kullanmışlardır. YENİ TÜRKİYE 93/2017 Sonuç Kökenleri 1918 sonrası gelişmelere uzanan “Sancak Sorunu”, 1930’lu yıllarda boğazların güvenliğini sağlayan Mountreaux Antlaşması’ndan sonra, Türk dış politikasının öncelikli gündemini işgal etmiştir. Faşist İtalya’nın Roma İmparatorluğu’nu yeniden canlandırmak istediği ve Nazi Almanyası’nın “Lebensraum” politikasını dillendirdiği yayılmacı bir ortamda Türk dış politikasının bu öncelikli gündem maddesinin Türkiye lehine çözüme kavuşturulmasının çok boyutlu dinamikleri ve etkileri olmuştur. Bu dinamikler arasındaki en büyük payı ise iki savaş arası dönemin sağladığı özgün koşullara vermek doğru olur. Bu ilhak, Misak-ı Milli sınırları çerçevesinde takip edilen kararlı bir politikanın başarısıdır. Türk dış politikasının bu konuyla ilgili vurgulanması gereken diğer bir başarısı; revizyonist-antirevizyonist bloklaşma pazarlıklarının yapıldığı 2. Dünya Savaşı arifesinde, iç ve dış politik argümanlarını yerinde kullanarak, İskenderun-Antakya bölgesini 2. Dünya Savaşı’na girmeden sınırlarına dahil edebilmesidir. Kaynakça Arşivler Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 20.10.921 Tarihli Türk-Fransız İtilâfnamesine Merbut Mektup, Belge no: 030.10. 224. 510.12. 27 Mart 1935 Tarihinde Türkiye Hükümeti Mümessilleri ile Suriye ve Lübnan’daki Fransa Yuca Komiseri Arasında Hariciye Vekâletinde Cereyan Eden Müzakerat Zabıtnamesinin İlk Fırkası, Belge no: 030.10.224.510.12. Accord de Garantie de la Frontiére Turco-Syrienne, Belge no: 030.10.224.510.11. Açık Tel, Belge no: 030.10.223.507.46. Akvam Cemiyeti Konseyinin 93. Toplantısı Zabıtları – 4.Celse, Belge no: 030.10.224.510.12. Ankara’da 20 Teşrinievvel 1337/1921 Tarihinde İmza Edilen Türk-Fransız İtilâfnamesi, Belge no: 030.10.224.510.12. Antakya Sayım 030.10.223.505.57. Raporu, Belge no: Başvekâlet Hususi Kalem Müdürlüğü, Belge no: 030.01.56.343.8. Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü, Belge no: 030.18.01.02._._.2. Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü, Belge no: 030.18.01.02.84.84.4. ; Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü, Belge no: 030.18.01.02.86.15.10. Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü, Belge no: 080.18.01.02.84.71.15. ; Başvekâlet Neşriyat Müdürlüğü, Belge no: 030.10.222.501.5. (78)“B.M. Meclisimiz Hatay İltihakını Dün Kabul Etti”, Türk Sözü, 2 Temmuz 1939; Hatay Gazetesi, 2 Temmuz 1939. (79)Aptülahat Akşin, Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991, s.217. (80)Akten zur Auswärtigen Politik 1918-1945, Serie D, Band VI, Nr. 3, 15.03.1939, Baden-Baden, , s. 4. (81)“Verkauftes Mandat”, Völkischer Beobachter, Nr. 175, Norddeutscher Ausgabe, 24 Juni 1939. (82)Ada, a.g.e., 216-217. (83)Ada, a.g.e., 217. Hariciye Vekâleti Umumi Kâtiplik Kalemi, Açık Tel, Belge no: 030.10.223.507.46. Hariciye Vekâleti Umumi Kâtiplik Kalemi, Belge no: 030.10.223.508.13. Hariciye Vekâleti Umumi Kâtiplik Kalemi, Belge no: 030.10.224.511.9. Hariciye Vekâleti, Belge no: 030.10.224.511.2. Lozan Sulh Muahedesi, 24.07.1339/1923, Belge no: 030.10.224.510.12. Lozan Sulh Muahedesine Merbut Olarak Teati Edilen Mektuplar, Belge no: 030.10.224.510.12. Traité de Garantie de I’Intégrité Territoriale du Sandjak, Belge no: 30.10.224.510.11. Türkiye ile Fransa Arsında Dostluk Muahedesi, Belge no: 030.10.224.510.11. Erim, Nihat, “Mondros Mütarekenamesi”, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri - Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, (1953), s. 519–524. Genelkurmaylar Anlaşmasına Merbut 1 No. lı Protokol (Antakya’da Yapılan), Genelkurmay Matbaası, Ankara, 1938. Güçlü, Yücel, The Alexandretta question 1936 – 1939, Helsinki, 1994. Khoury, Philip S., “Eine Neubewertung der französischen Kolonialpolitik in Syrien: Die Mandatsjahre”, Der Nahe Osten in der Zwischenkriegszeit 1919 – 1939. Die Interdependenz von Politik, Wirtschaft und Ideologie, Franz Steiner Verlag, Stuttgart, (1989), s. 65-89. Jäschke, Gotthard “Alexandrette und Hatay”, Die Welt des Islams: international journal for the study of modern Islam, 22, Brill, (1940), s. 149–154. Kinross, Lord, Atatürk, Altın Kitaplar, İstanbul, Türkiye ile Suriye Arasında 30 Mayıs 1926 Tarihinde Ankara’da İmza Olunan Dostluk ve Eyi Komşuluk Mukavelenamesi, Belge no: 030.10.224.510.12. 2003. Hatay Vilayet Arşivi Mayakon, İsmail Müştak, “Hata-Hatay ve Oronte-Urutube, Cumhuriyet, 22 Ekim 1936. République Syrienne Postes-Télégraphes, Numero:91, Belge no:71, 02.06.1938. Kitaplar-Makaleler Ada, Serhan, Türk-Fransız İlişkilerinde Hatay Sorunu. (1918 – 1939), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005. Akşin, Aptülahat, Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1991. Akten zur Auswärtigen Politik 1918–1945, Serie D, Band VI, Nr. 3, 15.03.1939, Baden-Baden. Akyüz, Yahya, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu 1919–1922, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1998. Arsuzi-Elamir, Dalal, Arabischer Nationalismus in Syrien. Zaki al-Arsuzi und die arabisch-nationale Bewegung an der Peripherie Alexandretta/Antakya 1930 – 1938. Lit, Hamburg, 2003. Akdevelioğlu-Kürkçüoğlu, Atay-Ömer, “Orta Doğu’yla İlişkiler”, Türk dış politikası -Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar-, Ed. Baskın Oran, Cilt I, İletişim Yayınları, İstanbul, (2003), s. 194–212. Çelenk, Selim, Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesi Anıları, Antakya Gazeteciler Cemiyeti, Antakya, 1997. “Das englisch-französische Übereinkommen vom Jahre 1916 über die Aufteilung Syriens und Mesopotamiens (Accord Sykes-Picot)”, Die Welt des Islams. Bd. 8, 1, Arthur Collignon, , Berlin, (1923–1926), s. 22–24. Demir, Ataman Çağlar İçinde Antakya, Akbank Kültür Sanat, İstanbul, 1996. Mayakon, İsmail Müştak, “Bir Türk Camiasının Adı”, Cumhuriyet, 10 Ekim 1936. Melek, Abdurrahman, Hatay Nasıl Kurtuldu, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1966. Nadi, Yunus, “Sancak nedir? Hatay nedir?”, Cumhuriyet, 5 Haziran 1938. 1115 Pehlivanlı, Hamit, Türk dış politikasında Hatay : (1918 – 1939), Avrasya Bir Vakfı ASAM Yayınları (Türkiye Araştırmaları Dizisi, 29), Ankara, 2001. Rössler, Fritz, “Die Lösung der Sandschak-Frage”, Welchen Weg geht die Türkei?, Krueger Verlag, Dresden, (1940), s. 110-116. Sanjian, Avedis K., “The Sanjak of Alexandretta (Hatay) : its impact on Turkish-Syrian relations, 1939–1956”, The Middle East journal, Jg. 10, H. 4, (1956), s. 379–394. Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye, 25. sene, 1287 (Miladi 1871/72). Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye, 68. sene, Helal Matbaası, 1334 (Miladi 1918). Satloff, Robert B., “Prelude to Conflict: communal interdependence in the Sanjak of Alexandretta 1920–1936”, Middle Eastern studies, Jg. 22, H. 2, (1986), s. 147–180. Soheila, Mameli-Ghaderi, “Le tracé de la frontière entre la Syrie et la Turquie (1921–1929)”, Guerres mondiales et conflits contemporains, 52, H. 207, (2002), s. 125–138. Sonyel, Salahi R., Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, II, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1987. Soyak, Hasan Rıza, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2004. YENİ TÜRKİYE 93/2017 Cemiyeti Akvam Mukarreratı –Sandler Raporu, Belge no: 030.10.224.510.12. Sökmen, Tayfur, Hatay’ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1992. Tekin, Mehmet, Hatay Tarihi-Osmanlı Dönemi-, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2000. Tekin, Mehmet, Tarihte Hatay ve Hatay Devleti, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası, Hatay, 1987. Topf, Erich, Die Staatenbildungen in den arabischen Teilen der Türkei seit dem Weltkriege nach Entstehung, Bedeutung und Lebensfähigkeit, Friederichsen, de Gruyter, Hamburg, 1929. Fırat-Kürkçükoğlu, Melek-Ömer, “Sancak (Hatay) Sorunu”, Türk dış politikası -Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar-, Ed. Baskın Oran, Cilt I, İletişim Yayınları, İstanbul, (2003), s.279– 292. Wallach, Jehuda Lothar, Anatomie einer Militärhilfe. die preußisch-deutschen Militärmissionen in der Türkei, 1835 – 1919, Droste, Düsseldorf, 1976. YENİ TÜRKİYE 93/2017 1116 Watenpaugh, Keith D., ““Creating Phantoms”: Zaki al-Arsuzi, the Alexandretta Crisis, and the Formation of Modern Arab Nationalism in Syria”, International journal of Middle East studies, Jg. 28, H. 3, (1996), 363–390. Yerasimos, Stefanos, Milliyetler ve Sınırlar, İletişim, İstanbul, 2002. Gazeteler Cumhuriyet Gazetesi, 19 Aralık 1934; 30 Eylül 1936; 1, 10, 12,13, 22 Ekim 1936; 21 Mayıs 1938; 5, 25 Haziran 1938; 4 Temmuz 1938; 1 Temmuz 1939. Hatay Devleti Resmi Gazete, 2 Eylül 1938. T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, I, 24.04.1336; XIII, 01.11.1936; XX, 01.11.1937. Türk Sözü, 3 Kânunuevvel 1936; 25 Mayıs, 4 Haziran, 2 Temmuz, 4 Ağustos 1938. Völkischer Beobachter, 24 Juni 1939.