MEDENiYET TARİHİNDE YENİ BİR İSLAM MEDENİYETİ Prof.Dr.Hüseyin ATAY Sözleri iyi dinleyip en gii;;cline uyanlara, ne mutlu! ( 39 Zümcr, 18) Insanlık tarıhı bir çok medeniyerin yükselışi ve ilc doludur. Bu medenıycılcrın çoğunluğu mahalli kalmış ve ınsanlığın dünya ıarıhi içindckı konumuna etkılerı çok sınırlı olmuştur. Bu bakımdan ın­ sanlık tarıhinin başlangıcından günümüze kadar medenıyetlerı mahalli ve evrensel olmak üzere ikı grupta toplamak mümkündür: nu yazıdn özellikle evrensel medeniyetler üzerinde durulacak ve ısıanı medeniyetının insanlık tarihi ıçerısındekı yerı ın­ cclcnccektır_ Mahalli medeniyetlerden bahsedilmeyişi bunların öneminı veya varlığını reddetmek manasında değildir. Evrensel medeniyerlere malzeme vererek onların daha şumüiJU olmalarına katkıda bulunan elbetteki mahalli medeniyetlerdir. Ancak bunların incelenmesi daha kapsamlı ve uzmanlık ile ilgili araştırmaları gerektirmektedir. Bu bakımdan, bu çalışmada ısıarn medeniyetinin insanlık tarihi içindeki önemı vurguianmış ve bunun günümüz isıarn dünyası ilc olan ılgisı ortaya I.RiRiNCi DÜNYA 1\tEDENiYETi çöküşü konulmuştur. Insanlık medeniyet var tarihinde, olmuştur. şimdiye Bunlar, kadar üç evrensel göre şun­ tarıh sırasına lardır: L':'unan medcniyetı II.Tslam medcniyctı m.Çağımızda Batı medeniyeti Bunlara evrensel medeniyet dememizin sebebi evreni izah etmeye ve onu bir bütün olarak kavramaya çalışmış olmalarıdır. Diğer medeniyetler bunlara malzeme vermişler, ama evrensel karaktere sahip olamamışlardır. Evrensel medeniyetlerin ıkinci bir özelliği, evreni bir bütün olarak anlamak ve yorumlamak için çağlannda her türlü bilgiye el atmaları ve onları genel bilgi ve kültüre katarak felsefelerini yapmış olmalarıdır. Mahalli medeniyetlerin bu çok ÇC§ith bilim dallarını içerdiği görOimemektedir. Şimdi zikrettiğimiz bu evrensel medeniyetleri özellikleri ile ele alıp inceleyelim. Yunan Medeniyeti Yunnn nıcdcniyt.:ıının uııın çağı Amı n'nun ynşadığı dönem olan MÖ. 300 yıllarıdır. Arısıo, febefi ve bılımsel sistemi ilc bu mcdcnıycıın zirvesinde kabul cdilGerçekten de o, hem bilgin ve hem filozof olma nileliklerini kendinde ı orlnmışıır. Yıne bu mcdcnıyeıin önemli nltın çağ lilownarından En::ııun , bu ö7cllıklere sahip dcğıldır. Çünkü Enaıun sadece bir fılozofıu, ama ilim adamı değıldı. llu iki lilozof ilc evrensellslam medeniye r ınin önemli ikı filozofu olan Farabfve lbn-i Sina arasında aynı türden bır benzerlik görmekteyiz. Zıra Farahi de Enaıun gihı sadece bir filozof olup bilim adamı değildi. Ancak İbn-i Sina, Arısıo gibi hem filozof hem de bılim adamı ıdi. mckıedır. olarak ele a lacağımız evrensel dünya olan Antık Yunan medeniycıındcn önce bır ço k mahallı medeniyetler var olmuştur. Bunların en önemlılcrı , Mısır, Mczopoı a mya, Anadolu, Sıcılya, Gırit , Iran, I !ını ve Çin mcdcnıyeı lcrıdır. Bunlardan hımları evrensel olmaya yakınlaşmı~ Onemli medenıyctlcr olmalarına rağmen genel l ıklc bunlar nıahallı ve tck yönlü olarak kalmışlardır. Ancak burada, evrensel niıelık taşımadığı ıleri sürülcbılecek olan bu mcdenıycılcrdcn Ilk medenıycıı bahscı meyeceğiz. Yunan medeniyetı M.Ö. 322 yılında Arısıo'nun öiOmü ile genlerneye başladı ve sönük bir şckılde devam etıı. Arisıo bir dahi ıdi; ilimde ve felsefede sarsılm ;-ız bir otorite olmuştu. Kendinden önce yaşayan bılıın adamı ve filozofların bilgilerıni toplamış çok güzel bir şekilde özetlemış ve felsefesim bunlar üzerıne kurrr ·.4tu. Böylece hemen her ilirnde oıorııe olmuştu; o kadar ki bu otoriteye mutlak güven ve in:ınç, ferdi araştırı.ı:ıyı gereksiz kılmaktaydı. Rır problemle karşılaşıldığı zaman, onların çözOmO için, ferdi araştırmadan ziyade, otoriteye başvurma ve gerçekleri onda arama geleneği yerleşti. Mesela, bir atın ağzında kaç dişin olduğu bilin- islômi Araştınnalar Cilt:3, Sayı:], Temmuz 1989 116 ııı..:k ı~to.:nd ;ğınde Ari,ıo·nun hayvanlar kitabına h:ıkılıruı, f<ıl<.ıt hı r n ı ın af_11 açılır dı~leri sayılnıa:tdı. Uu uurunı , ık ı tı i 'l !XIyl..: yıl hııı ~ ı l do.:v<ı nı cııı . Bc rıra n d ıJ cy:• n' l' hıl o.,o rhy , 5 . B<ı~kı , Russell"..: göre of Western Ne'' York. Jl)5:\ S: 159). o.:tnıı~ tır ( t\ ll ıst ory II.İKİNCİ DÜN'r'A MEDENİYETİ İslam Mcd~· ni)l'll 1 -.! :lnı . dın nl"ır:ı k M .S. fıiO yı lında ba~layıp 632 y:lı nd:ı t .ını:ın;i<ıntl; isl.ıııı nı..:ucnıyctııım doğuş tarihinı, K ur<ilı ·ın ı nJ ı rıldıği tll\ n cııılc tıa~l:ıuığın ı bc lı rı nıc k en 11;- gun yı ıldııı . / ır;ı ıncu..: n ıyc ıın 1 :ı rl ığı ıçi n on..:c zıh ­ n ıyct: n nlu~ııı:ı'ı ger,· kır ve İslfım nıedeniyet ınm doğuş t .ırılııııı :\1 ~ - Nm yılı sayııı:ık , ya n ı E m evı h ;ılıfeM :'\ l u:ı 1ıyı· ·ııı n l\ l ü nı ü nucn sonra tıa~laınıak nıil nık ündOr. ( • ··~ "- 1'11 t : ını :ında M ı~ı r , lr: ın , S urıye, K uzey N nka ve :-.ı n ci l : ıhcdı i m ı ~. bl:i nı <::-.k ı r:ıedc n !yc tle rı n ilim, k ülı il r ve kb, IL ic rınc l11lcn 1arı1 o lıııu ~ıu . l !ur:ııl.ı .ı lda gclchılcrck ),OfU ~ u dur : Islam'dan ) ı l ! ık tw ).Üre ı çınde n ıçın tıa§ ka m edcnıyct t!.ıgı :ı:m ıı} 1 ı:ya Yunan nı etle nıyc tı alıın çağındaki r ar'.ı ldı ğı ı lı: n ıı;ı ıı ı.Jcvanı ct nı e m ış ti ? Yunan medeniyeti dt•vanı •·lh- ın.-Lılı; Ç ıinkıi , Yıın:ın Medeniyeti sarsılm a z ol:••ak ; ıı:ııııl :ın ilinı ııt o rite'i Aristo'yu yeti'jtirdi w oı : d :ın ' onra J.!t:lcııler ':ıd.-ce onıı anl:ım~ıyı en yüksek ilim ııH:rtcheo;i ,;ı ydıl:ır Ye on a mutlak h:ığlı kaldıl :ı r. D :ıh:ı s•.ırırala rı ı:-.e . Ro m:ı ve B ı z:ıns Mcdcnıyetlcri Arıs­ oı• ı u: l' ı ll ı ı 'ıı un ıi mı ot o rıtesı . ıll ın d:ı ezıldi . O halde l<>13 m 'ı n getirdiği ne idı ki, yeni bir rııctlenıyc ıı :ı dOf,U§llnu ~ağladı'! bitını'ın gct ırdıgı temel esas, tıilgı t co rısi ilc ılgılı mümkün olup ol mad ı ğın ı , ıl nıın ııc .ıltluğun u ve nasıl elde ctlilcccğıni ara~tırı r. isıanı 'ın r11 l;:ı ıt·orisınc gct ırip ycrlcşt ırdıği iki köşe t a~ı bu lunmak; · ıd ır . Ama insan nasıl bilcbılecckıir? İşte bunun cevabı ikinci köşe taşını ıeşkıl eder. İnsan Allah'ı gerçek ilim kaynağı kabul edıp h ıç bir insanı ilim otoritesi kabul etmeyecektir, derken şu nu kasıcdıyoruz. İnsan, kendisinden haşka herhangi b_ i r insa nın ilmini şaşmaz ilim olarak a lamayaca ktır. Insanda gerçek ilim ve şaşmaz bilgi yoktur. O, her zaman yanılabilir. Insanın Allah'tan. başka güveneceği i)im, kendisinin yaptığı ilim olacaktır. /\ncak Allah 'ın insana d oğuştan verdiği hir takını ak ı l ilk ele rı va rdır ki zaten bunlar da in sa nın elde cıııği ilımlc ça tı§maz. Kur'an' ın ilnıf metoda olan bir yer inde olacaktır . Z ira ona göre i nsa n ı n uyması gereken ve ilmi metodda tak ip etmesi gereken temel ılkc şudur: İncelenen bir konuda ilk ya p ı lması gereken bu konudaki biltOn bılgıl e rı toplamaktır. Sonra on ları sıstcmli bir şekilde değerlendir­ nı eye tabi tutarak fikirleri ölçilp biçerek ve karşıl aş tıra rak orı ay::ı en doğru sunu koymak gerekir. Ancak bununla da kal mayıp kendi haya tımızı ve davranışl a rını ızı bu en doğruya göre dil zenlc nı c liyiz (bknz. 39/ZOmer, 18). Kur'an'ın insa noğlu n a getırdiği en bilyük arm ağanı ışt e bu ılını metodudur. Aslında Kuran 'ın belirlediği bu metod, ınsa nın aklı ı le buldu ğu ve uyguladığı bır metottur. Burada Kur'an a kılı le bi rleşiyor. /\ncak Kur'an buna yenı bir şey katıyor. O da, bu ilnıf metOd ıl e bulunan sonuca u ym ayı ge re klı k ıl nı asıdır . Görillüyor ki, Kur'an, ınsa nda olan bi lgi l e rı bır ılı nı verisi olarak kabul ediyor, ama onla rın doğrusu ve ya n iışı olabileceğıni vurguluyor. Bunu bu bilgilerin ıçinde en doğrusunu bulnıayı tavsiye etmesinden anlıyoru z. Kur'an, ınsa n ın ilmf metodu kull a ndığı zaman d oğruy u ve en güzeli bulacağınd a n emin- Uu d u runıda k a tkıs ın ı zik retmc~ dır. ı tiı. ll ı lgı ıeorısı. tıı lgı n ın O halde Kur'§n' ın öne rdiğı tı ilgiyi elde etme yolu kademelerden geçmektedir. k ısaca şu A 13ilgi toplamak. Bırı ncı kllşe taşı ~udur: Ilmin kaynağı Allah'tır, sa~ m az ve gcr-sck ılını O ' n :ı aitt ir. O'ndan ba§ka hiç k i nı ­ ' e (rcyganıtx:r de dahıl) gcrçcğı b~lnıez. ilmin ı:erçeği w h ii tıınii All:ılı ' ındır. Bıı inanç, lsl:imda bir insanın diğer hir insan için ilim otoritesi olm:ısı inancını yıktı. Ancıl< , ın s.ını , kc ndis ı ıçin ı lını oıorıı es i olarak kabul etti. ( 1 ha ld~ gerçek ilim o ı o rıt esi A.lla h ' tır. Ama ıza fi ilim ı ıtori ı c~ı. insan ıç ın sadeec i n sa nın kc ndisı di r. Islam, bu g~ri.l~il yaln ı z bılgı ve k illıtl r olarak orı:ıya atmakla kalmad ı , aynı t~ır.ı:ı nda bu goro şc ın ıı nılması ge re ktiğini de vu rgu ladı. Yani, insanoğlu , Oncc tı ilccck, sonra ona oylecc ımınacık ve oçüncil olarak da öyle davra nacaktır. BOylece ılcrı sü rdilğil ılkelerde islam, başarı ıçin ilçlil bir denklem Onermcktc ıdi . Bız bu denklemi §Öyle ifade edcbilıriz: ii.İM+INJ\N Ç +AM E L;::IJAŞARI. D. T arlanan bilgileri kendi a ralarınd a ka rşılaş ­ tırma k , C. Içlerinden en doğrusunu seçerek sonuca varmak. Uuraya kadar özetlemeye çalıştığımız gelişmelerde Kur'an ve ilim bir paralellik arzetmektedir. Ancak huradan sonra Kur'an iki önemli yenilik getirmektedir: llı r i, sonuca varmak için yapılaca k zihnf çalışmaya yön vermek ve amaç göstermektir ki, bu da insanı varılacak sonucun en doğru ve en yararlı olmasına dikkat etmeye teşvi k ctmesidir. Dolayıs ıyl a bu ilke, sonuca varmanın ölçilsüdür. Bu seçimin sorumluluğu insamn bizzat kendisine aittir. Diğer ikinci yenilik ise varılan sonucun niteliğine göre değerlendirilmesi ve buna göre onun hakkında hOküm verilmesidir. Diğer bir deyimle, insanın Medeniyet Tarihinde Yeni Bir İsliim Medeniyeti/ProfDr.Hüseyin ATAY ulaştığı sonucu uygulaması, icra etmesi ve ona uyma zorunluluğudur. Yani burada saymış olduğumuz bu beş işlernde göstereceği ihmal ve kötü niyetine göre günah işlemiş olması bu ikinci ilkenin ihlali neticesindedir. Kur'an bu il mf metodla varılan sonuca uygulanacak hükümleri, sonucun niteliği Kur'an'ın vereceği hükmün kaynağı oluyor. Yani burada sonuç Kur'a n 'ın vereceği hük~e göre daha önceden tespit ve tayin edilmiyor. Kur'an'ın vereceği hüküm, ilmi metodun gerektirdiği ilmi sonuca bağlı kalıyor. Bunu şu şekilde anlatmak, konunun daha iyi kavranmasına yardımcı olacaktır: a. Eğer ilmi metodla varılan sonuç, kesinlikle insan ya rarına ise ona uymayı ve onu uygulamayı Kur'an din yönünden zorunlu kılmaktadır. Ayrıca bu zorunlu kıldığı hükme iki tip müeyyide uyguluyor. Birincı müeyyide, yapana büyük mükafaat vermesidir. Çünkü iş çok faydalı olduğu için yapan da büyük çapta milkafaata hak kazanıyor. İkinci müeyyide ise, yapmayana ve ihmal edene büyük cezaverilmesidir. Böylece işin yapılm asını mükafaaı ve ceza kullanarak teminat altına almayı amaçlıyor. Adaletı mükafaatlandırıyor , haksızlığı, zulmu ceza l andırıycr. b. Eğer ilmi metod kullanılarak va rılan sonuç, ın­ sana çok zararlı ise, onu uygulamayı yasaklıyor. Ou kadar çok zara r lı bir işi yapmaktan insanı menetmek için, onu yapmaya na ödül veriyor, yapana ceza veriyor. Oöylece, i nsanı zararlı işi yapmaktan alıkoymak için hem mükafaat ve hem ceza desteğini kullanıyor. Mesela içki içmek, insana zararlı olduğu için, içmeycne mükafaat ve içene ceza veriyor. Burada cezayı yaln ız hukuki ceza olarak anlamak doğru değildir. içkinin asıl cezası fizıki kanunlara çarpılmasıdır ki, içkinin sebep oldu ğu hastalıklar, eksik doğumlar, geri zekalılıklar, adam öldürmeler, ı ralik kazaları fiziki cc1.a kapsamına gırcr. Bu suretle insana zarar lı olan içkiyi ve benzerı uyuşturucu ve keyif verenleri kullanmayı engelliyor. c. Eğer, ilmi metodla ulaşılan sonuç, insanlara ise, onu yapmayı tavsiye ediyor ve yapanı faydanın derecesine göre mükafatlandırıyor, yapmayanı da cezalandırmıyor. Çünkü böyle bir sonucun başkalarına zararı yok:tur. faydalı d. Eğer ilmi metod k:ullanılarak: varılan bir sonucun uygulanması, insana az zarar ve dengesizlik:, uygunsuzluk: veriyorsa, İslam bundan, insanı sakındırır, onun yapılmamasını tavsiye eder, yapmayanı beğenir ve iyi karşılar, yapanı yerınekle yetinir ve ayrıca ceza vermez. İlmf metod, bir §eyin zararlı veya yararlı olduğuna hUk:meder. Kur'an ise, zararlının yapılmamasını ve yararlı olanın yapılmasını k:esin hük:me bağlar ve insanı sorumlu tutar. Uygulama hakiandald bu dini hOk:Omler, sonucun, insanın maddi ve manevi varlığına en yararlı 117 veya en za rarlı oluşu na göre ve keza en yararlı veya en zara rlıya yakınlık derecesine göre belirlenir. Ikinci evrensel dünya medenijctı oian I slam medeniyetinin en önemli dayanak noktası bilgı teorisı olduğu için bu konuya biraz daha ayrınuh olarak girdık ve bu konuda Islam 'ın yaptığı katkılardan kısaca söz ctıık. Aslında Isıanı medeniyetinin diğer bazı önemli meseleleri üzerinde de durmak ı st iyoruz. 1\ne<:ık konunun bütünlüğünü bozmamak için önce üçüncü dünya medenıyeti olarak gördüğümüz çağdaş flall Medeniyetınİ konunıu;r.a olan ilgisi yönü ilc ele .ılıp tekrar ı sıarn medeniyeri ve bu mcdeniyctiıı çöküşü üzerı nde duracağız. Nihayet sonuç olarak da i sıanı nıcdeniyetinın yeniden doğuşu sorunlarına geneltılarak dcğincrchız. III. ÜÇÜNCÜ DÜNYA MEDENİYETi Ça~daş Ratı Medeniyt>ti İnsanlığın tarih boyunc.:1 meydana gcıırdıği üçuncü evrensel medeniyet bugünkü Rmı nıeurııiyeııdir. Çağınııza damgasını vuran bir mcde nıyct , !-;lam Medeniyetinin artık çüknıcyr başl:ıdığı onüçünc;i asırdan sonra oluşmaya b,ış!<ınııştır. i'ırcı bu nıcdcniyeıın başlamasındaki en önemlı cıken İslam Medcniyeti olup ancak ba tılıla rın bu nıcllcnıyctlc t <.:m.ıs­ l arı bu asırda olmuştur. llırıstıyan lık ' 'C Batı dünyası, İslam Medeniycti ilc temasa geçip onu ı}ıt:'e ıanııııadnn bır çok asırlar geçmiş olnıa~ına rağmen evreosd bir medeniyet kuramanıışıır. Çünkü nıedcnıyctlt::r tizık kanunları gibi aniden ortaya çıkıp ~onra yok olmazlar. Çünkü bızce medeniyetler aslında c;ınlı organıLmalar gıbıdir. Aynen bir canlı gıbı yavaş yavaş büyür, gc lı~ır ve nihayet çöker. !Ialbukı Oatı , I sl aınc.Jan önce nn a~ır ıç inde Yunan Medeniyetınc varis olduğu halde hir medeniyet kuranıamı~tır. Ancak İslam Mcdcniyctı c.Jogı..luktan sonra bır medeniyet kurmanın e.\aslarına ve köşe taşlarına sahip oldu (islam nıedeıııyeıinın kö~c taşlarını yukarda anlattık). Hüylece Islam Mcd•·nıyeıi Yunan nıcdcniyetindcn başka bır nıcdcnıyet kurma örneğini vermiş ve fiılcn de imkanını gosternıı~tır Artık başka nıeden ıyetler kurulabilir. Yunan Medeniycti, Allah 'ın ınsana verdiği ;ıklın gereği olarak ferdi çabalar c;rıaya atı ldıktan w nra, on ları birleştirip bütünlcşıırıncc doğdu. Daha önce rağlı olduk- bir ilim otoritesi de bulunnıuyordu . Ancak, bu fcrdı Aristo bır araya ge tırin cc hem Yunan Medeniyeti dar boğaza girdi, bır bakıma pıramitin zirvesine ulaşu ve hem de ilım otoriıesı vücut buldu rakat bunun gerçekleşmesi ile çöküş başlac.Jı ve çökü ş ancak yeni bir medcniyetio, yani Islam Mcdcnıycıının temelinin atılması ile soo buldu. Yukarıda açıkla maya çalıştığımız gibi, İslam, insana metod getirdi. Başka bir deyişle İslam, insanın bilebileceği ve bazı durumlarda ları çabaları .. İsliimi Araştımıalar Cilt:J, Sayı:], Temmuz 1989 118 bilip uyguladığı halde, bazı durumlarda da yanıtıp kaldığı ilmi metodunu her hususta kullanmaya insanı davet etti ve insana onu hayaun ç~itli alanlarına uygulamasını sözle (Kur'an'la) anlatıı. İlk muhatabı müslümanlar olduğu için, bu bilgı teorısinı uygulayarak bır evrensel medeniyet kurdular. Baıı , Islam Medeniyeti ile tanışınca, aynı ilmf metodunu kullanarak ilını oıorı­ telerinı ve başta 1\rısto'yu yıktı. llür ilım otoritesi, ilim yapan he'rkesin kcndısı oldu. fiu da ılmf şahsıycti, terdf hüviycti ortaya çıkararak ve destekleyerek çağdaş Batı Medeniyetini meydana geıirdı. Batıda ilim otoritesi ilim adamının kcndisidır. I liç bir ılim adamı dığerı için otorite teşkıl etmez. Ru demek değildir ki, biri diğerinden istifade ctmemcktedir. Birbirinden istifade cımek başka, onu şa~maz ~erçeğı söyleyen biri olarak kabul etmek ba~ka şeydir. llım, şahsi çaba ve araştırma ıle iterler. Batıda ilim otoritesi ortaya çıktığı :ı:ım:ın, araştırma duracak ve Uatı Medeniyeti de duraklamaya baş­ layacak ve hudurum devam ederse çöküp ı:idecektir. llur:ıda medenıyet konusunu ele almamız aslında sorun halıne gelen Isıanı Medeniyetinin yer.iden ca nlanması nıesclesidir. Ancak bu konu bir çok nıeseleyi de ilgilendirdiği içın daha etranı incelenmelidir. 7.annederscm İslam Medeniyetinin neden durgunlaştığı üzerınde durursak konumuzia ilgilı bir çok sorunu daha iyi gün ışığına çıkarabilir ve bir çözüm Onerebiliriz. Runu açıklamak biLim asıl amacınıızdır. Bunu bıraz daha olsun gerçekleştirebiirnek içın Islam medeniyetinın çöküşü üzerinde durmak istiyorum. Bunu yaparken de konuya olan yaklaşımımı biraz açmak durumundayım. Şımdı biraz da bundan bahsedclim. çağımızda IV. DÖRDÜNCÜ DÜNYA MEDENiYET( I.RiRiNCi ISLAM MEDENIYETiNIN ÇÖKÜŞÜ İkinci evrensel dünya mcdeniyeıi birincı hicrı (Yedinci Miladı asır) başlamış ve dördüncü hicrı asırda ( ll.Miladi). en yük.sck düzeyıne çıkmış bundan sonraki asırlarda yaratıcılığını yavaş yavaş kaytx:tmeye başlamış ve günümü7e kadar kabuklaşmış ve donmuş olarak ulaşmıştır. Dördüncü asırda oluşan isıarn medeniyetinden dinamizm olarak hiç bir şey kalmamışıır. Islam medenıyeti bıze göre anık çÖkmüştür. Günümüzde yerel kültür ve düşünce biçimleriyle· de birleşerek ve donuk bır yaşayış biçimi alarak varlığını sürdürnıek.tedır. naskın batı medeniyetinin karşısında bu medeniyelin yok olacağı kaçınılmaz görünmelctedir, Ancak İslam Medeniyetinin yok oluşu ile müslümanların sonu mu olacak? Yoksa İslam ülkeleri ve müslümanlar yeni bir medeniyet mi vücuda getirecekler? isıamın yeniden canlanacağı ve tekrar yeni ve evrensel bir İslam medeniyetine doğru temelierin atılmak. istendiği ve bazı fikri kıpırdanmaların bulunduğu söylenebilir. Yeni bir İslam Medeniyeti için başarılması gereken on şartlar asırda nelerdir? Bu sorumuzu cevaplayabilmek için biraz geçmişe giderek İslam medeniyeti tarihine bir göz atmalıyız. Yeni İsıarn Medeniyetinin fikri temellerinin düzeyinde temellerinin atılması gerekir. Yukarıda İslam medeniyetinin bilgi teorisinde iki köşe taşını yerleştirmekle kurulduğunu anlattık. Bunu -ilk müslümanlar • uygu l adılar. Onlar llı.Muhammed'in peygamberliğine kesinlikle inandıkları balde onu Allah'tan a ldığı vabyin dışındaki bilgilerde mutlak ilim otoritesi olarak kabul et memişler ve ona itiraz etmişlerdir. Burada önemli nokta, onun yapı lan itirazla n kabul etmiş olmasıdır. itirazları, peygatx:rliğinden şOphelenmeyi gerektirm~iği için, o da onları dinden çıkmış ve kafir saymamıştı. Genellikle böyle durumlarda Peygamber'e söylediği sözün vahiy mi, yoka kendi fikri mi olduğunu sorarlardı. O da vahıyse, vahiy, değılse kendi fikri ve görüşü olduğunu söylerdi. Bu konuda yanılınca Peygamberliğinden şüpheye düşüleccğinden çekinmiyordu. Çekinseydi bile yine de doğruyu söyleyeccktı. Çünkü doğru olması zaten onun peygamtx:rliğinin bir gereğıydi. Peygamberliğinin dayanağı doğruluğu idi. Peygamberliğinden şüphe edilmesin diye yalan söyleyemezdi. Bu açıdan ilk müs!Omanlar vahye asla itiraz etmiyorlardı. Çünkü vahıy Allah 'ın sözüdür, Allah şaşmaz bilgi sahibidir. /\ncak, vabyi anlama hususunda soru sorma hakları vardı, onu kullanıyorladı. Eğer, peygamberin söyledıği sözü peygamberin kendi fikri idiyse ve onların bilgilerıne ters düşüyor idıyse, ona itiraz ediyorladı, bazan da ıtirazlarında haklı çıkıyorlardı. İlk müslümanların , peygamberin vahiy olan ve olmayan sözlerini ayırmaları, bilgi kaynağı bakımından çok Onemli idi. İlk müslümanların ilmi şahsiyeti, fikir ve ilim yapma hürriyetı bOyle teşckkül etmiş ve buna göre, yabancılar­ dan aldıkları ve öğrendikleri bilgileri tam otorite olarak kabul etmemişlerdir. Aldıkları bilgiler vahiy olmadıkları için, onların sOzgeçten geçirilmeleri gerektiğini iyi kavramış ve buna inanmışlardı. Çünkü benimseyecekleri söz ve fikirlere dayanarak üretecekleri iş ve fikirlerden, Allah katında hem dOnyada ve hem Ahirette sorumlu tutulacak ve sorguya çekileceklerini iyi biliyor, ona inanıyor ve ona göre davranıyorlardı. oluşması içın düşünce Ancak isıarn'ın oçonco asrından sonra diyebiliriz 4i müslümanlar buradaki Onemli bilgi ilkelerini gereği gibi uygulamamışlardır. Nitekim bilgi teorisinde arzettığımiz iki köşe taşının belirlediği esasıanna göre hareket etmemişlerdir. Halbuki yukanda belirttiğimiz gibi ilk müslümanlar bu ilkelere gereği gibi oymuşlar ve evrensel bir dünya medeniyetinin temeUerini atmışlardır. Ancak sonraki müslüman nesiller bu iki k~ taşının belirlediği esaslardan vaz geçtiler ve onlara eskileri gibi Medeniyet Tarihinde Yeni Bir lsliJm Medeniyeti/ProfDr.Hüseyin ATAY bağlanıp hareket etmediler, Medeniyeti de gerilerneye ve sönmeye yüz tuttu, donultla~tı ve ennihayet çöktü. Burada asıl önemli olan, ilk mostomanlar ile sonrakiler arasındaki farkı gözönüne acrmet ve bu farkı herleesin anlayacağı şekilde açıklamaktır. ~unu yapabilmek için de telcrar bilgi teOrisini ve iki köŞe taşını hatırlamamız lazımdır. cesaret ve samirniyetle İliinı • Birinci köşe taşına göre gerçek ilim AJiahın'dır, ınsanın değildir, insan peygamber de olsa, ancak izafi tckilde bilgi sahibi olabilir. Bazan yanlış da yapabilir. İkinci köŞe taşına göre de bilebileceği ilmi, kendisi yapmalıdır ve bir insan diğer insan için, mutlak ve şaşmaz ilim otoritesi olamaz. Bunun sonucu olarak, Allah'tan sonra ilim otoritesi-izali de olsa-, insanın kendısidir. Çünkü ilminden, inancından ve davranışından insanın kendisi sorumludur. iııc müslümanlar böyle bildi, bOyle ınandı , ve böyle davrandı . Sonrakiler de, öyle bildiler, öyle ınandılar, ama 0y1e davranmadılar. öyıe davranmamalarının sebepleri çoktur, fakat, biz esas sebep üzerinde duracağız. l:lunu anlamak ve bilmek çok zor değildir. Bilgi teorisini uygularsak, sebep kolayca anlaşılır. iık müslümanlarla sonrakilerin birleştikleri ve ayrıldıkları r.ususlar şunlardır: ı. Gerçek ilim sahibi Allahtır. Ondan başkası gerçeği olduğu gıbi bilemez. Bu iki nesil, önceki ve sonraki ncsıller bunda birleşmektedir. 2. Insan, gerçeği olduğu gıbi bilemez, ama onunla ilgili izafi bılgi sahibı olur. Burada nazari olarak öncekiler ve sonrakiler birlcşirler. /\ncak, üncckilcr, fiilen de buna göre hareket cdcrlcrdi. Sonrakiler ise, insanın da mutlak ve gerçek ilmc sahip olacağına göre hareket ettiler ve etmektedirler. Ilım kaynağında sapma oldu. 3. Peygamberin vahiy olmayan sözlerinın gerçek ve mutlak ilmı ıfade etmediğini, ılk müslümanlar bıldık­ leri halde, sonrakilcr, peygamberin beşeri rikir ve SOzlerıni de vahiy gibi mutlak gerçek ve şaşmaz bilgı olarak kabul ettiler. Böylece ilim metodundan sapmalar başladı. 4. Peygamberin sözleri, zamanında tesbıt edılıp peygamberin kontrolünden geçirılmcdıği için ve vahyin dqında peygamber ayrı bir ilim otoritesi gıbı kabul edil diği için, dava ve ideoloji sahipleri kendi davalarını ve fikirlerini destekleyecek bir çok sözü peygambere isnad ederek, onun söylediğini ileri sürdüler. Böylece birinci köŞe taşından ilcinci sapmalar ortaya çıktı. Bu sapma da hadis uydurmasıdır. 5. Artık peygamberin, Allahtan aldığı vahyin dqında beşerf yönü ile bir insan olarak elde ettiği bilgiler, vahiy gibi kabul edilince, sonraki müslümanlar, peygamberin beşert yönünü örnek alarak, başka insan- 119 lara da mutlak ve gerçek itme ulaşabilme imk~ııını tanıyarale on ları da peygamber gibi ilim otoritcsı kabul ettiler. Gerçi İsıarn bilginleri ile yapılan münakaşalarda, bunun İsiama aykırı olduğunu rilcren kabul etmek zorunda kaldılarsa da, fiili olarak, insanın ilim otoritesi olmasını kabul etmekten vazgeçmediler, bunda direttiler. Böylece, Allah'm yanında insanoğlu da bir ilim otoritesi olarak. ortaya çıktı. Yunan Medeniyetinde görUicn 1\risto tipi ilim otoriteleri İsıamda meydana geldi. İnsanlar, bunların etrafında halka oldular ve sınınara ayrıldılar. İşte en büyük sapma burada başladı. 6. Peygamhcr 7;ıma nında, vahiy yolu ilc Allah'ın mcse le hakkındaki hükmü öğre nilchilıyordu. Ama, peyganıhcrin ölümünden sonra Allah ile doğ rudan ıcm asta olan kimse yoktu. Fakat, Allah insana bıldırmck istedağını bildirdı. Insanın anlamasının imkansız veya zor olacağı yerleri açıklamada da elçisini görevlendirdi. Peygamhcrın ölümü ıle insanın vahyc, yani doğrudan Allah'ın bilgisine ıhtıyac ı kalmayacak şekilde vahiy ıanıamlandı. O halde insan her zaman Kur'an'la ıcmasa geçip onu öğrenccek, onu yorumlayacak ve onun dışında kalan hususlarda kendi ilmine göre hareket edecektir. işte müslümanların ılk üç veya d(~rt ncslı hüylc hareket eııı. b ır Sonrakilcr, bu öncekileri ilim otoritesı ve Allah'ın mümtaz kulları ve yanılmaz alimleri olarak kabul etmekle bilgi teorisi ilc ilgılı ıkin ci köşe taşını kırdılar , ufalttıl ar kendilerinden kendilerini değil, öncekileri sorumlu tuttular, yani yanlış veya doğru yapma sorumluluğunu kendilerı yüklcncmcdiler, öncekilcnn sırtına yük.ledılcr. Klasik dcyim ı ilc taklıtçilığı tercih ettılcr. Öncekiler kendilerine yüklenen bu ağır yükü çckcmcdı ve İsıarn Mcdcnıycti de çöktü. Kısaca, ı s ıanı Medcniycti bu ilmi sorumluluktan ka çnıak la yıkıldı. Kentli ifademizlc söyleyecek olursıık, İslam medeniyetinin yıkılışı, Kur'an ' ın mutlak ilim kaynağı olmasının unutulması ve insanın başka Hir insanı mutlak ilim otoritesi olarak kabul etmesi sonucunda meydana geldi. 7. !lk müslümanlar taklıtci dcğildı. Kendı bilgilerine ve anlayışiarına göre hareket ediyorlardı. Sonrakiler taklitci oldu ve taklidi yalnız kendileri için değil , başkaları için de meşru görmenin ötesinde zorunlu kıldılar. artık, herkes taklitci ol acaktır ama, kimi taklit edecektir? iık müslümanlar bile bir kural koynıamışl ardı. Buna karşılık. , sonrakiler yani tl'l-'ıtçiler, ilk müslümanların en iyisini yapmış olduklarını, artık on ların kutsallığını kabullenmişlerdi. Burada özetlemeye çalıştığmız bu noktalardan da a nlaşılacağı gibi takliteilik İslam Medeniyetinde ilmi İslami Araştırmalar Cilt:J, Sayı:], Temmuz 1989 120 durgunluğu başlatan çok önemli bir etkendir. İslam ondört asrın ilk üç asrını talditsiz, serbest, hOr düşüneeli asır kabul edersek, daha sonrakı onbir asır süresince İslam , taldit karanl'j\ına yani düşüncesizliğe ve düşünme düşmanlığına saplanmış kalmıştır. Taldidin söz anlamı, Kurbanlık veya herhangi bır hayvanın tanınması ıçin boynuna tasma ıakmaktır. düşOneesinde Jlu onbir asır iÇinde sayı'an ancak elin on parmağını geçmeyen taklid aleyhtarı alim gelmişsc de azınlıkta kalmı~lar ve etkisiz kalıp hiçbir yenilik ve düşünme faalıye ti başlatamamışlardır. Ancak sonraki nesiller takltd kelımesi nin gerçekte bu kadar hafif sözlük manasını nasıl şeriatlaştırdılar ve büyLk düşünür kabul edilenler hile nasıl bu gcrdanlığı takınınayı bir meziyeı saydılar: in),.'lnoğlu bir defa yanılnıasın arıık kendisini kurtarması ınık~nsız gibidir. Yunanlılar insandı, 1V·sıoyu şaşmaz ilim adamı kabul etmektc yanıldılar. Sonradan gelen diğer milleıler de bu ya nılgıya uydular ve öyle devam eıııler. Ilırısıiyanlar da insandırlar. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu bır defa öncekiler '<abul eııiler diye anık son· rakılcr de dcsıeklcyip durdular. Artık İsa'nın oğul olma key!i)'Clı için ıarih boyunca llırısııyan IJ§hiyatçı ları ve !il01o0arı mılyonl a rca kııap yazarak bu yaniışı yaymaya ve gcrçrkmı~ gihı kabul eııirm.::ye çalışıılar ve çalışmak­ tadırlar. İsl~m dini, Hırısıiyanların yanılgısını çok önem verdıği halde düzeltemedi. Hırıstiyantar yanılgıianna Ml§ devam etmektedirler. Demek kı ılimde yanılgı kolayca düzeltilebiliyor da dindeki ya nılgı düzcltitemıyor. Çünkü ilim objektif, din ise !>u hj e ktıftir. Dıni hurafe ve yanlıştar ilim sahasının dışına ıtılınce dü7cltilme ımktlnı kalkıyor? Durada çok önemlı bir hususa değinmek gerekiyor. O da İstarn dini nın, objektifiiğı ve ilmiliği imandan üneeye almasıdır. Du nun iki sonucu olur. Ama düzcltnıeye 13ırincısi , insanlar arasında orıak olan aklın ılkelerine ve ilim verilerine uymaya çağırması ve onlara dayanmasıdır. İkınciı.ı ise, ilmilığe ve objektiOiğe dayanmasından dotayı vukubulan yanlışların düzeltilmesine imkan ve bunun zorunlu bir metod olarak kul lanılmasın ı dıni hir görev sayı.ıasıdır. vermiş olması Sonraki Müslümanlar Kur'an·a inandıklarını ilan edfp durdukları halde, Kur'an'ın kendilerine tanıdığı hür !ikirliliği, hOr düşünceyi ve onlara verdiğı şereni dereceyi kaldıranıadılar ve altırıda ezıldiler. Kur'an anlaşılmayacak bır kııap da değildir. Yukardan beri açıklanıaya çalıştığımız bılgi teorisi ve ikinci köşe taşına ışte şu ap<ıçık anlamlı ve insana ferdiyet, ilmi şahsiyet ve hüviyeı veren ayeı esas teşkil eder: "Fikirleri mukayese edip en güzeline uyana ne mutlu! O, Allah'ın gösu•rdiği doğru yoldadır ve Ince akıllı kimsedir. ,.zomer 39/18. Bu ayetin, düşünerek sonuca varmaya verdiği talditçiler kavrayamadılar, yani boyunduruk altına girdiler ve kapaklandılar. Üstelik bundan da zevk aldılar ve ~ref payı çıkardılar. Taklidin terim manası başka bir insanın sözüne sırf o ·insanın sözU olduğu için uymak, demektir. Taklitçiler bundan rencide olmamaktadır. Ama, şu gerçektir ki, aniann etkisi ile artık bir isıarn Medeniyeti yaşamamaktadır. İsliim Medeniyetinin yıkılmasının şerefi (!) taklitçitere aittir. Bundan ~ ref duysunlar! Bu beyanımıza şüphesiz verecekleri cevapta taklitçiliği "tam yapamamak"tan yakınacaldardır. Böylece hala yıkmaya devam ettiklerini tekrar ortaya koyacaklardır. Ama ne yazık ki, bunun da farkında bile değillerdir. ·kıymeti 13iltün bunlar bizi çok önemli bir konuya geıirmek­ tedir. Dau medeniyetinin bugün içine girdiği bunalım açık bır ~kilde hissedilmektedir. Bir çok sosyal ve ahlaki sorunların yanında , bilım ve teknolojiyi haksız ve dengesiz kullanma çevre kirliliği, tabiata ve insan duygularının tatminsizliğine olan duyarsızlık bu medeniyeti bir çökilşün eşiğine getirmiştir. Batı'da görülen bu olumsuz gelişmeler yanında isıanı Medeniyetinin de bir atılımın eşiğinde olduğunu SÖyleyebiliriz. {lu bakikatlar bizi yeni bir evrensel İslam Medeniyetinin doğabileceğıni ılerı sOrmeye zorlamakıadır. Şimdi bu durum üzerinde bazı görüşler bclirtebiliriz. ll. YENI BIR ISLAM MEDENIYETININ ooCuşu Dünya, bundan sonra dördüncü bir dünya medeniyerini beklemektedir. Tarihte evrensel veya mahalli medeniyetlere baktidığı zaman, insanoğlunun bu ümidini İslam 'ın gerçekleşıirebileccği görülür. Çünkü, İslam, ıarıhıe birinci örneğini vermiştir. Zamanımızcıa da tarihte kurmuş olduğu cihanşumul medeniyeti:ıin ilkelerini ve dinamizmini verebilecek güçte ve keza kainatı kuşatıcı anlayışa ve evrensel ruha sahiptir. İnsanoğlu atala~ından kalma bir evi, içinde yaşadığı zamanın gereklerine ve hayat şartlarına göre yeniden inşa etmek zorunda kalır. Çünkü, eski ata evi ib· ııyac ını artık karşılamaktan uzaktır. Eski evi yıkar yerine yenisini yapar. Eski evden, yenisinin inşasında kullanacağı sağlam ve dayanıklı malzemeyi seçip alır. ~ yaramayan malzemeyi atar. Aynı ~kilde yeni İslam Medeniyet! için gerekli olan tutum elqtirel bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımda geçmiş kUltUrOmUzden günümüzü ilgilendiren hakikatleri seçip ayırabiliriz. Böyle bir yaklaşımın modern bilimlerde nasıl bir başan Medeniyet Tarihinde Yeni Bir İslam Medeniyeti/ProfDr.Hüseyin ATAY getirdiğini batı medeniyetinde gördük. isıarn medeniyetinin de tekrar dirilmesi ve evrenselleşmesi için bu tutum §arttır. Burada önerdiğimiz elC§tirel yaldaşım aslında ikinci dünya medeniyeti olan isıarn düşünce tarihinin en temel anlamda ilmf metodunu teşkil ettiği gibi yeni doğacak olan isıarn Medeniyetinin de ilmi metodunun özünü oluşturacaktır. Burada ilmi metod derken en geniş anlamda iki şeyi kastediyoruz: Birincisi, bilinen akıl ilkelerini kullanarak verdiğimiz hükmün sonuçta doğru olup olmadığını kontrol etmek; ikincisi ise, deneysel bilgi verilerinin mümkün olduğu kadar en çoğunu elde ettikten sonra aralannda karşılaştırma yaparak bizi sonuca en kısa ve en emin yoldan götürecek olanını seçmektir. !Ju metod elbette her ilirnde değişik şekillerde ve o ilmin konularına uyacak şekilde uygulanır. Ancak doğruyu bulmanın genel şekli olarak burda açıklamaya çalıştık. Çünkü burada bizi asıl ilgilendiren, bütün ilimierin en genel anlamda yansıdıkları bir medeniyeti nasıl oluşturduklarıdır. İşte yeni isıarn Medeniyetinin oluşmasında da bu ilmf met~ önemli rol oynayacaktır. Zira bugün bizler de eski I slam medeniyelinden miras kalan bilgileri gözden geçirip gilnilmüzde geçerli alanını, yani bizim için doğru alanını, gilnümilzde geçerlılığini yitirmiş, yani ~anlış olanından ayırd etme durumundayız. Aksi halde Islam'ın yeni bir evrensel medeniyet olarak tekrar doğması söz konusu olamaz. İlk müslümanların uyguladıkları seçme kabiliyetini, yani, iyiyi kötüden ve sağiarnı sakattan ayırma mah areı ini şimdikilerin de kazanmaları ve aynı zamanda samimiyel ve ciddiyeıle de tatbık etmeleri lazımdır. Eskilerin eserlerini ezberlemenin, kitabı teybe almaktan bir farkı yoktur. Bu durumda kitap bir nüsha daha fazla baskı yapılmıştan öteye geçmez. Yeniler içinde eskilerin metodlarını bilenler yok değildir. Bu sonrakilerde eksik olan ilmi cesarettir. Bu cesaretsizlik ve sünepelik onların zihinlerini çalıştırmaz hale getirmiştir. Verileni olduğu gibi tekrar eder, verilenden başka bir şey veremezse, kitabı ezberleyen de kitabı aşamaz. Çünkü düşünme ve muhakeme edip eskilerinkinden başka bir neticeye varmak bir suç, günah ve çoğu kez de kürür sayılmıştır ve bu tutum devam etmektedir. İslam dünyasının yegane çıkınazı budur. Aslında, ilk: müslümanların sahip oldukları ruhun kaynağı, bugün daha net olarak müslümanların elindedir. O da Kur'an ve sağlam hadislerdir. Müslümanlar birinci defa ayırdetme ve seçip alma kabiliyeti ile medeniyet kurdular. Bunu tekrar yapabilecek asıl kaynağa sahiptirler. Ne yazık ki, bjJnu söyleyen varsa da, metodunu ve yolunu gOSteren yolctur. Yol ve metod yukandan beri anlatmaya çalı.ştığımız eski ilim otoritelerinin içinde bulunduklan kaleyi yıkıp, kalenin 121 içinde işe yaramayan molozları aımaktır. İşte bu da kendini fethetmesidir. Demek oluyorki, medeniyet kurmanın ana temelleri ve kÖ§C taşlan her medeniyet için aşağı yukarı aynıdır. Ancak, yere, yurda, milletin kültür dilzeyine ve çeşidine ve işlenen konunun özelliğine göre değişiklikler ve gel~meler gOStermesi, yeni değişik fikirlere, uygulamalara, ilkelere dayanması, kendine has sonuçlara, yargılara ve insanı davranışlara ulaşması , her medeniyetin diğerinden ayrılan özelliğidir. Medeniyet kurmak, öyle bina, köşk, okul, gemi, yol yapmak gibi, biz medeniyet kuracağız nasıl ve nereden başlayacağız? gibi bir şekilde olmaz. Yapılarda ve benzeri şeylede ne yapılacağı önceden k.estirilir, tayin edilir, malzeme ı oplanır ve bina yapılır. Medeniyet, böyle niyeıle hedefi daha önce tesbit ve tayin edilerek pc§in fıkirlerle kurulmaz ve meydana gelmez. O, yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız ilmi metodu, toplumun her ferdi, heves ettiğı meslekteki çalışmasına uygular ve mesleğine samirniyeıle sarılarak bütün gücü ile uğraşır. Sonra hepsı kendiliğinden bir araya gelir ve medeniyet bu suretle kendiliğinden kurulur. Yoksa öyle güctürnlü medeniyet evrensel olamaz. Müslümanların her sahada, inandıkları Kur'an'ın şu ayetinin tavsiyesine uymaları inançlarının gereğidir. Çünkü uydukları zaman yapıcı oldukları görüldü. Uymadıkları zaman, yıleıeı olduklarının acısını yalnız kendileri değil, dünya tadıyor. Kur'an bir meseleyi, bir zaman içinde ya da bir olay dahilinde anlatmış, gitmiş ve iş bitmiş değildir. Onun genel emir ve tavsiyeleri herkes için süresızdir ve bir zamana bağlı değildir. İnsanoğlunu konu alır, onun hayat, sosyal, ekonomi ve fiziksel kanunIarına ışık tutar. İşte bilgi ıeorısinin ve ıkinci köşe taşımızın daya ndığı bu süresiz manayı ifade eden Kur'an ayetini burada bir daha tekrar edelim. "Sözleri iyice dinleyip en güzeline uyanlara, ne mutlu, Onlar, Allah'ın gösterdiği doğru yoldadırlar. Onlar, ince düşünce sahibidirlcr" (39/Zümer, 18). Birinci cümle hem metod ve bem mutlak fikir hürriyeti getirmiştir. Medeniyet için gerekli olan ilim, hem metod ve hem hürriyet ister. insanın Hür düşüncenin §artı, §3rlSız olmaktır. Düşünce şarta bağlanırsa, her düşünen kendi şartını ileri sürecek- tir. Böylece düşünceler kendi §artları ve kalıpları içinde birbirinden kopuk kalacak ve aralarında diyalog bulunmayacaktır. Birbirinin çatışmasından ve faaliyetinden kuwet ve canlılık kazanamayan doşonceler, ipek böceği gibi kendi kozalağı içinde canlılığını yitirecek ve OlUp gidecektir. Müslümanlar metod ve hür düşi; nce alışkanlığını elde ettikleri zaman, yeni medeniyet kuracaklardır. Ve bunun için diyorum ki, hOr düşüncenin ilt adımı, ona saygı duymaktır.