DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERi VEEMPATİ

advertisement
T
EKEV AKADEMi DERCİSİ Yıl: 13 Sayı: 41 (Güz 2009) - - - - - - - 159
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERi
VEEMPATİ
Hayati TETİK(*)
Özet
Din hivnetleri; dini esasların, ahlllkf değerlerinfert ve topluma doğru şekliyle öğre­
tilmesini sağlar. Dengeli ve sağlam bir kişiliğe sahip fertlerden müteşekkil bir toplumun
tesisinde önemli rolü olan din hivnetlerinin daha iyi verilmesi amacıyla birtakım yeni
yaklaşırnlara ihtiyaç duyulduğu muhakkaktır.
Bu yaklaşımlardan birisi de modern iletişim imkanlarını, tel.:niklerini ve becerilerini
Toplumun dinf hayatında karşılaşacağı güncel problemlerine ve ihtiyaçlarına cevap bulabilmek için iletişim biliminden ve tekniklerinden istifade etmek gerekir.
Sürekli etkileşim içerisinde bulunan bir toplumda empatik bir yaklaşımla makul, tutarlı ve
uygulanabilir çözümler gelirebilmenin yolu üst düzey bir iletişimden geçer. Bu bağlamda
din hivnetlerinde iletişim becerileri ve empati yeteneğinin nasıl oluşturulması gerektiği
.meselesi oldukça önem taşımaktadır. Makalemizde bu meselenin Kuran ve Hadis'ten yola
çıkarak çözümüne ilişkin bazı tespit ve önerileri üzerinde duracağız.
kullanmaktır.
Anahtar Kelime/er: Din Hivneti, İletişim, Empati
Communication Abilities and Empathy in the Religion Services
Abstract
Religious ·Service provides a proper teaching of essentials of religion and moral
valuesfor individual and society. There is no doubt that new approaches are needed for
providing a better religious service whichhas a significant role for establishing a society
which consists of individuals who have a well balenced and stable personality.
One of these new approaches is utilizing the techniques, resources and facilities
of modern communication. It is necessary to take the advantages of communication
knowledge and techniques for providing sofi.tions for actual problems and exigencies
which the society is confronted with. Ina society which is in constant process ofinteraction
the way for providing consistent, reasonable and feasible solitions in an empathetic, way · ·
depends on a qualified communication. In this cantext the question of how to effectuate.
communication and empathy accomplishments in religious service is of significantly
important. In this study we are going to consider in detail some verities and suggestions
about this question by referring to Kuran and hadis.
Key Words: Religion Services, Communication, Empathy
*) Dr., Erzurum M. N. Yılmaz Diyanet Eğitim Merkezi
(e- posta: hayati_tetik@hotmail. com)
160/ Dr. Hayati TETİK .....,---------EKEV AKADEMİ DERCİSİ
Giriş
Dünyanın hızla değiştiği
bir çağda, değerleri ve ihtiyaçlan sürekli değişen bir insanBu değişim karşısında din hizmetlerini, bu değişimden
uzak tutarak, sağlıklı bir iletişim kurmadan sürdürmek mümkün değildir. İletişim, tarih
boyunca insan hayatının pratiğinde hep var olmasına rağmen, özellikle günümüzde çok
daha önem kazanmış ve bir bilim dalı haline gelmiştir. Zira bu alandaki bilgi, teknik ve
tecrübeleri kullanmadan halkımıza din hizmetlerini verimli ve kaliteli bir şekilde sunmak
mümkün değildir.
lıkla karşı karşıya bulunmaktayız.
İletişimin, sözlükte, "Yüz ifadesi, ses tonu, jest, tavır, konuşma ve yazı, telefon, telgraf, radyo, televizyon gibi araçlarla düşünce veya duygulann bir kimseden başka bir kimse,Ye geçişi" CAlaylıoğlu ve Oğuzkan, 1976: 138) gibi anlarnlara geldiği, İngilizce karşı­
lığımn ise, "Communication" sözcüğü olduğu, bilgi ve haber veren mesaj veya doküman
anlamlannda kullamldığı (The New Webster, 1968: I, 167) bilinmektedir.
Genel manada iletişim "Bireyler arasında tek ya da iki yönlü olarak oluşan, düşünce,
duygu ve haber alışverişidir" (Önder, 1992: 30). Diğer bir ifadeyle, "Davranışlarda deği­
şim meydana getirmeyi amaçlayan bilgi alışverişidir" (Bilgin, 1992: 35). Aym zamanda
iletişim, "Bireyler arasında ortak bir simgeler sistemiyle gerçekleşebilen anlam ve bilgi
alışverişi" (Ana Britannica, 1988: XI, 520), "Bir kişi ya da bir grubun başka bir kişi ya da
guruba bir düşünce içeriğini aktarması" (Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, 1988: XI, 520)
şeklinde tarif edilebileceği gibi, "Haberin, bilginin ve kültürün insan toplulukianna dağı­
tum olgusudur" (Oktay, 1993: 2, 75) şeklinde de tanımlanabilir.
Yukandaki tamnılanndan da anlaşılacağı gibi sosyal bir süreç olan iletişim, sadece
bilgi verme, bilgilendirme faaliyeti değildir (Önder, 1992: 24). Bir tutum ve davramş
değişikliği veya gelişimi için kişilerin duygu ve düşüncelerine hitap etmeyi, onlan yönlendirmeyi ve ikna etmeyi de amaç edinınektedir (Önder, 1992: 164-165).
İletişimin tanımıyla ilgili bu açıklayıcı bilgiyi verdikten sonra, din hizmetlerindeki
öneminin daha da iyi anlaşılacağı bnaatindeyiz. Çünkü iletişimin olduğu her yerde etkileşim, etkileşirriin olduğu her yerde de iletişim vardır. Bu kavrarnlar birbirlerinden vazgeçilmez iki olgunun parçalandır (Baltaş, 2007: 19). İnsanın olmadığı bir yerde iletişim
gerçekleşeme- yeceğinden burada zikredilen etkileşim bireyler arasında kurulan bir ilişki
sürecidir. Bu etkileşimi sağlamada dilin çok önemli fonksiyonu olduğu ve iletişimin öncelikle bir dil sistemine ve kodlanna ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır. Çünkü dilin de en
temel işlevi ileti- şimdir ki (Lazar, 2001: 75), bu işlev din hizmetleri alamnda olunca da
· iletişimin önemini daha da artırmaktadır.
Dinin esasım fert ve topluma doğru bir şekilde öğretmek, kabiliyederi geliştirmek,
dengeli ve sıhhatli kişilik sahibi fertlerden müteşekkil bir toplum oluşturmak için, din
hizmetlerinde iletişimin önemi ortaya çıkmaktadu:.
Hz Peygamber'in yirmi üç yıl süren insanlan aydınlatma çalışması, O'nun bütün habir iletişim süreci içinde geçtiğini ortaya koymaktadır. O, bu insanlara tarihte eşi
ve benzerinin görülmedi ği yeni bir inanç sistemi, yeni bir anlayış, yeni bir yaklaşım tarzı
yatımn
r
ı
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERİ VE EMPATİ - - - - - 161
getirmiş
ve onlarla iyi bir iletişim kurmuş, onlann büyük çoğunluğunu ikna etmeyi ba(Macit, 2006: 12). Onun örneklik vasfı Kur'an-ı Kerimde: "Andolsun ki, sizin
için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşacağmı uman ve Allah 'ı çok zikredenler için Allah 'm
Rasulü'nde üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır" (Ahzab, 33/21) şeklinde vasıfiandınlrnıştır. Bulunduğu toplum karşısında örneklik durumunun şuurunda olan Hz.
Muhammed (s.a.v.), sadece abdest, dua, namaz, oruç ve hac gibi ibadetlerin uygulamasın­
da değil, birçoğu sünnet olarak algılanacak davramşlannı ashabına fiilen talim ve tatbik
etmiş ve hayatın pratikleriyle ilgili örneklik sergilemiştir (Erol, 2003: 5). O kendisine gönderilen mesajlan en doğru bir şekilde insanlara aktarmakla görevlendirilmiş olduğunun
devamlı bilincinde olarak hareket etmiştir. "Allah beni ancak teb/iğci olarak gönderdi"
(Tirmizi, 1981: Tefsir, 66) veya "Ben bir muallim olarak gönderildim" (İbn Mace, 1992:
Mukaddime, 17) hadis-i şeritlerindeki "tebliğci" ve "muallim" kavramlan, bu görevin
önemini ortaya koymaktadır. İşte Hz. Peygamber ile din hizmetini verenler arasındaki
benzerlik, tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Zira din hizmeti verenler de dinin esasım
fert ve topluma doğru bir şekilde öğretmek, anlatmak ve aktarmakla sorumludurlar. Diğer
taraftan iletişim biliminin verilerini takip ederek kendilerini yetiştirmeli, hedef kitle ile
kuracaklan sözlü ve sözsüz iletişim tekniklerine dikkat etmeli, duruş, yürüyüş, oturuşu
ile vakur bir kimlik sergilemeli, tııtıım- davramşlanyla toplum içerisinde izlendiğini ve
·toplumda saygın bir yerinin olduğunu unutmamalıdır. Bu durumda Hz. Peygamber'in
İslam dinini tebliğ esnasında kullanmış olduğu her türlü iletişim metot ve teknikler, din
hizmeti verenlerin önünde ihmal edemeyecekleri önemli bir örnektir.
şarmıştır.
Amacı
ve üslubuna dair gerekli bilgiyi verdikten sonra
iletişimin unsurlannı şöyle
açıklayabiliriz:
İletişim Unsurları
Her iletişiinde ileten, iletilen, ileti, iletişim biçimi olmak üzere dört temel
unsuru bulunmaktadır. Bu öğeler sırasıyla;
iletişim
1- İleten (Kaynak): İletişim sürecini başlatan, iletiyi gönderen unsurdur. Din hizmetleri iletişiminde kaynak din görevlisidir. Kaynağın temel özelliklerini şu şekilde açık­
layabiliriz:
a- Güvenirlilik: Mü'min, güvenen, güven veren insan demektir. Toplum olarak
büyük ölçüde kaybettiğimiz değerlerden biri de "güvenilir olma" vasfıdır. Bugün, toplumumuzda var olan birçok sıkıntının temelinde, fertlerin birbirlerine güvenlerinin yok
denecek kadar azalması yatmaktadır. Her şeyden önce mü'min ismi, bu vasfı öne çıkar­
maktadır. Bir hadislerinde Allah Resfilü (s.a.v.), mü'mini tarif ederken "Mü'min, insanların malları ve canları konusunda kendisine güvendiği kişidir." (Tirmizi, 1992: İman,
13; Nesru, 1992: İman, 8) buyurarak mü'min olan bir kişinin, başkalannın mallarına,
canlanna, namuslarına zarar veremeyeceğini belirtmiştir.
Bilindiği gibi; Peygamberlerin sıfatianndan biri de "Emanet"tir. Allah'tan aldıklan
vahyi, insanlara olduğu gibi aktarma görevi olan peygamberlerin bu vasfı, yani "güvenilirlik" vasfını taşımalan oldukça önemlidir. Hz. Peygambere "el- Emin" sıfatı, peygam-
162/ Dr. Hayati TETİK - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ DERCİSİ
herliğinden önce verilmiştir. Toplumda herkes, O'nun doğru sözlü, kendisine güvenilen
bir kişi olduğunda birleşmekteydi. Bu durum inkara şartlanmış olanlar dışında Hz. Peygamberin görevini yerine getirmede kendisine inananların bir anda çoğalmasına sebep
olmuştur.
Yüce dinimizin ismi olan "İslam" kelimesi de kök olarak barış, esenlik, güven anBir hadislerinde Hz. Peygamber, bu manayı vurgulamak üzere:
"Müslüman, diğer insanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir" (Buhfui, 1992:
İman 4, 5; Müslim, 1992:- İman, 64, 65) buyurmaktadır. Kendisine inanmayanların bile en
kıymetli eşyalarını ona teslim etmeleri onun ne kadar emin olduğunu göstermektedir.
lamlarını taşımaktadır.
hayatımızda işlerin
düzgün gitmesi, birbirimize olan güven duygumuzla
Bir toplumda fertleri birbirine güvenen kişiler çoğaldıkça o toplum,
hem maddeten hem de manen ilerler. Tam aksine, fertleri birbirine güvenmeyen insanlar
çoğaldıkça da toplumda huzur, mutluluk ve kalkınma sağlanamaz.
Toplumsal
doğru orantılıdır.
Etkili bir iletişim için, kaynağın sahip olması gereken pek çok nitelik sayılsa da bunlardan özellikle güvenilirlik ve çekiciliğe vurgu yapılmaktadır (Kağıtçıbaşı, 1988: 168169; Doğan, 1991: 522). Din hizmeti sunanların "güvenilir" olabilmesi; özel alan (meslek) bilgisi, eğitme- öğretme formasyon u ve genel kültür yönüyle uzman olması yanında;
dürüst ve tarafsız olması, sunduğu hizmette farklı niyet ve maksatlar taşımaması, makam,
mevki, çıkar, şöhret elde etme amacı gütmemesi; yani samimi olması ile ilişkilidir (Koç,
2008: 154). Nitekim çağdaş araştırmalar, kaynağın konuşulan konuda "uzman" olarak
algılanmasının, herhangi bir çıkarı olmamasının yani "güvenilir-inanılır'' olmasının daha
fazla tutum değişimi yaptığını göstermektedir (Kağıtcıbaşı, 1988: 109; Cüceloğlu, 1991:
523).
ı·
b- Doğruluk- Dürüstlük: Doğruluk; düşüncede, sözde, niyette, iradede, azİm­
de, vefa ve arnelde doğruluk şeklinde tezahür eder. Bütün bunların kaynağı, Kur'an ve
Sünnet'tedir. Zira RasiHullah (s. a. s.): "Dosdoğru ol" mesajı ile "Hud suresi beni kocattı" (Hud,11/112) buyurarak doğruluğun önemini ve insana yüklediği sorumluluğu ifade
etmiştir (Yazır, 1971: IV, 2829).
Din hizmetinemuhatap olanların bu hizmeti sunanlardan beklentileri; temiz ve düzenIi, özü ile sözü bir olmaları, dini güzelce anlatmaları, her kesimle iletişim kurup, hedef
kitleye rehber olabilmeleridir. (Tosun, 2002: 140) . Bir sahabe Hz. Peygamber' e "Ey
Allah'ın RasiHü bana İslfun'ı öyle tanıt ki, senden başka birine sorma ihtiyacını duymayayım" deyince, RasiHullah: "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol" (Müslim,1992:
İman, 62; Ahmed b. Hanbel, 1992: III, 413), başka bir hadis-i şerifte de "Doğru olunuz Id,
kurtuluşa erersiniz" (İbn Mace, 1992: Tahare, 4) buyurmuştur.
müslüman inancının bir tezahürüdür. Hz. Peygamber:
yöneltir, hayırlı işler de cennet'e kılavuzluk eder. Bir kimse,
dağruluğu prensip edinirse sıddık olur. Yalancılık da insanı kötülüğe ve fücura sürükler.
Kötülük de cehennem'e götürür. Bir kimse yalancılığı prensip edinirse Allah'ın divanın­
da kezzap (yalancı) defterine yazılır" (Buhan, 1992: Edeb, 69; Müslim, 1992: Birr, 103,
104) buyurmuştur.
·
Her
şeyden
önce
doğruluk
"Doğruluk insanı iyiliğe
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERi VE EMPATİ - - - - - 163
Din hizmetlerinde görev alanların topluma örnek olma mecburiyederi vardır. Zira her
bir hareketi toplum tarafından izlenmektedir. Hitap ettiği topluma ·doğru olmanın, iyi ve
güzel bir davranış olduğunu söyleyen ve bunun aksini sergileyen bir görevli, hem ilahi
birikaza maruz kalır (Saff, 6112), hem de bulunduğu toplum içinde yadırganmaktan da
öte kınanır. Kısaca denilebilir ki, toplumsal hayatımızın her alanında, aile hayatında, iş
hayatınd~a, tahsil hayatında hele hele din hizmetleri alanında kişilerin "doğru olma" vasfı
önem taşımaktadır.
c- Uzmanlık: Hangi meslek alanı olursa olsun kişi yaptığı işte uzman olmalıdır. Bu
saha din hizmetleri olunca bunun önemi daha da artmaktadır. Çünkü bu bir ehliyet, liyakat olayıdır.
Kur'an-ı Kerimdeve hadis-i şeritlerde, işlerin ehli olana yani alanının uzmanı olan
kimselere verilmesi, görev yerlerinin emanet olduğu, bu emanetlere riayet edilmesi, uyulması hususuyla ilgili şöyle buyurulur:
·
uAllah size, mutlaka emanetleri (işleri) ehli olanlara vermenizi ve insaniar arasmda
adaletle davranmanızı emreder." (Nisa, 4/58).
hükmettiğiniz zaman
uBiz emaneti (dinin emir ve yasaklarını ), göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar
bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğru­
. su o çok zalim, çok cahildir" (Ahzab, 33/72).
Ebu Hüreyre'den (r.a.) nakledilen bir hadis-i şerifte ise bir bedevinin kıyamet ne zaman kopacak sorusuna Hz. Peygamber, işin ehil olmayanlara verilmesi sonucunda kıya­
metin beklenınesi gerektiğini söylemiştir (Buhan, 1992: ilim, 2, Rikak, 35; İbn Hanbel,
1992: Müsned, IT, 361).
Bunun için her konuda olduğu gibi devlet işlerinde de birine görev verirken gerçek
ümmetine sunan Resuluilah (s.a.v.), rastgele kişileri iş başına getirmemiş, takvayla birlikte liyakat ve ehliyet aramıştır. Ebu Zer el- Gıffan (r.a.) bir gün O'na : "Ya
Resı1lallah! Bana bir görev vermez misin?" diye ricada bulunduğunda, Efendimiz ona
şöyle demiştir: "Ya Eba Zer! doğrusu sen zayıfsın, görev ise bir emanettir ve herhalde
kıyamet günü o rusvaylık ve pişmanlıktır. Ancak bu emaneti hakkıyla alıp yürütenler
müstesna .... "Bunun gibi amcası Hz. Abbas (r.a.) bir yere funil olarak görevlendirilmesini
talep ettiğinde, bu işin çok mesuliyetli olduğunu hatırlatarak vazgeçmesini söylemişti
(Yıldınm, 2008: U, 1349- 1350).
kıstası
Yüce Allah emanetin ehline verilmesini emretmekle, asaJet unvanı ölçüsünü kaldır­
yerine ehil olma ölçüsünü koymuştur. Bu emriyle Allah (c. c.), bilgi ve beceriyi öne
çıkartmış ve buna uyulmasını hükme bağlamıştır. Hz. Peygamber bu uygulamayı Zeyd b.
Harise'yi Mfite Savaşı'na ordu kumandanı atanıakla tatbik etmiştir. Bilindiği gibi Zeyd
kölelikten azat olmuş bir insandı. Onun bu durumu ordu kumandanı olarak atanmasına
engel olmamıştır. Yüce Allah (c. c.) da peygamberlik unvanını ehil olana vermek için
seçim yaptığını söylemektedir (AI-i İmran, 3/33). Demek ki emaneti ehline vermek hem·
Allah'ın sünneti hem de insanlara olan emridir. İleri toplum olabilmek için hangi çağ­
da yaşandığı öneınli değildir, öneınli olan görevlerin hangi ölçüye göre dağıtıldığıdır...
rnış,
1641 Dr. Hayati TETİK - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ DERCİSİ
Kamu görevlerinde adam kayımıacılık gibi ölçüler veya anlayışlar rol oynuyorsa, o toplum ilkellikten kurtulamamış demektir. Eğitim- öğretim .faaliyetleri bu kabil görevlere
ehil olanları yetiştirmek içindir. Bunu yerine getirdiğinde· eğitim, toplumsal görevinin bir
bölümünü yapmış olur. Her zaman işe göre adam seçmelidir. O eleman o işe layıksa o iş
ona verilmeli, layık d~ğilse, layık olan aranmalıdır (Bayraklı, 2008: V, 175- 181). Diğer
taraftan işlerin ehil olanlar tarafından yapılması bilhassa kul hakları ve dürüstlükle ilgisi
dolayısıyla dinimizce son derece önemli bir ahlaki ödev olarak görülmüştür. Zamanı­
mızda mesleklerin çoğalması meslekl eğitimin önemini daha da artırmıştır. Her meslek
sahibi, toplumsal bir hizmeti yerine getirmekte ve bir ihtiyacı karşılamaktadır. Bu ihtiyacı
karşılamanın en makul yolu ise her meslekten insanın özellikle de din hizmeti sunanların
kendi mesleklerini en iyi şekilde icra etmeleri ve bunun sorumluluğunu taşımalarıdır.
2- İleti (Mesaj): Bilginin kaynak tarafından kodlanmış halidir. Diğer bir ifadeyle
kaynaktan hedef kitleye aktarılan bilgi, duygu, düşüncelerin abartılardan uzak, özlü olarak olduğu gibi anlatılmasıdır. Din hizmetlerinde ise mesaj, dinleyenlere ulaştınlmak istenen dini bilgi, beceri, dini inanç, dini duygu ve din! tutum demektir (Kaya,l998: 85).
O halde hatip, hitap ettiği toplum tarafından daha iyi anlaşılabilmek için, mesajı etkili bir
şekilde dinleyicilerine ulaştırmalıdır. Mesajın, değerleri ve ihtiyaçları sürekli değişen bir
topluma içerik ve konu önceliğine göre verilmesi daha iyi anlaşılınasını sağlayacaktır.
3- İletiş biçimi (Araç- Oluk): Mesajların hedef kitleye ulaşmasını sağlayan araçtır.
Misal, televizyon, gazete bir kanaldır. Din hizmetlerinde iletiJiş biçimi (oluk); iletilen
mesajı kaynaktan alıcıya ulaştıran yoldur. Bunu başarmanın yöntemi de hem söylenen
iletiye hem de onun söyleniş şekline bağlıdır.
4- iletilen (Hedef Kitle- alıcı): İletişim sürecindekaynağın gönderdiği iletiye hedef
olan kesimdir. Din hizmetlerinde iletilen (alıcı); gönderilen iletiyi algılayanlardır.
Kaynağın aktardığı
mesaja muhatap olan kitleye hedefkitle denir. Misal, vaizin anlatdinleyen cemaat, hedef kitledir.
tıklarını, verdiği öğütleri
Bu bakımdan hedef kitlede şu unsurlara dikkat edilmesi gerekir:
a- Değerlere ve kültüre,
b- Yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, ekonoİnik duruma,
c- Hedefkitlenin kim veya kimler olduğuna göre davranılmasına.
Dini iletişimde esas olan sevgi ve merhamettir. Diğer bir ifade ile sevgi, saygı ve içenliktir. Hz. Peygamber de, bu konuda; "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, ürküt- meyiniz" (Buhfui., 1992: ilim, ll; Müslim, 1992: Cihad, 6,7; EbU Davı1d, 1992: Edeb,
17) buyurarak, ilahi emirler anlatılırken, kolaylık gösterilmesi, güçlük gösterilmemesi,
müjdenin esas ölçü alınıp, nefretten kaçınılmasını istemiştir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bu
emri, İsHlıniyet'le şereftenmiş herkesimuhatap almaktadır. Zira hadis-i şerifte; " ... Siz
kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil" (Buhari, 1992: Vudı1',
58; Müslim, 1992: Taharet, 98, 100) buyrulmaktadır. Böyle bir durumda din hizmeti veren herkesin, kendisini Hz. Peygamber tarafından İslarniyet'i öğretmek üzere görevlen-
r
1
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERİ VE EMPATİ - - - - - 165
dirilmiş
biri olarak düşünmesi gerekmektedir. Karşınuzdaki hedef kitleye din hizmeti
sunarken kolaylık göstermeli, zorluk çıkartılmamalı ve Yüce Rabbimizin Peygamber
Efendimiz'e söylediği şu irşad prensibini de hiç unutmarnalıdır: "Sen onlara kaba ve katı
yürekİi olsaydın, etrafından dağılıp giderlerdi" (Al-i İmran, 3/159).
Her milletin kendine göre önem verdiği ve kutsal saydığı değer yargıları vardır. Bu
Müslüman toplumlarda, hele hele bizlerde daha da bir anlam kazanmıştır.
Bazı değer yargıları bir ülkeyi ilgilendirir. Örneğin, bizi.ı;n için değerli olması sebebiyle
bayrağa hakaret edilemez. Hindistan'da Hinduların bulunduğu bir bölgede kutsal olduğundan inek kesilemez. Bazı değerler de aynı inancı taşıyan bütün insanlığı ilgilendirir.
Aynı zamanda ülkemizin bazı yörelerinde yaşayan vatandaşlarımızın kendilerine göre
farklılıkları vardır. İşte bu farklılıklar o insanların değer yargılarını ortaya koymaktadır.
Eğer bu değer yargıları ve kültür farklılıklarına dikkat edilmezse, kişiler ve ilikeler arası
demokratik oluşumlar başlamadan biter ve onarılınası güç sonuçların meydana gelmesine
sebep olabilir.
değer y~ıları
din
Her yörenin kendine has adet ve gelenekleri olması sebebiyle din hizmetlerini yürüten
adamları bölgesel ve mezhep farklılıklarını göz önünde bulundurarak ona göre bir
iletişim ağı kurmalıdırlar.
İletişim açısından yaş faktörü de önemlidir. Yetişkinlerin yanında gençler, çocuklar
ve zaman zaman kadınlarvaazın hedef kitlesinin bir parçası olabilmektedir. Yetişkinler­
deki özelliklerle gençlerdeki özellikler bir değildir. Olayları anlama ve yorumlarnaları
farklılıklar gösterir. Hz. Peygamber'in cemaatin farklılığına göre hareket etmesi sebebiyle yetişkinlere anlatılacak konular gençlere, gençlere anlatılacak konular da yetişkinlere
anlatılınamalı dır.
İletişim açısından cinsiyet faktörü de hedef kitleyi etkileyeceğinden örf ve adetlerimiz
gereği bayanların bulunduğu
yerlerde daha dikkatli ve daha düzenli konuşulmalıdır.
"İnsanlar kendilerine sunulan bilgileri bir sünger gibi değil, filtre gibi alırlar." Yani
sadece kendilerini ilgilendiren ve işlerine yarayan bilgilere açıktırlar (Köylü, 2006: 160).
Dolayısıyla seçilen konular öncelikle güncel ve ikna edici olmalı ama sevdirici bir üslupla verilmelidir (Bayraktar, 1997: 83). Bunun yanında, dinleyicilerde merak ve ilgi uyandırınalıdır. "İlginin, cemaatin yaşamakta olduğu güncel veya ilk kez duyacağı konularla
olabileceği gibi, sık tekrarlanan bir konunun farklı bir yaklaşımla sunulması ile de temin
edilebilirliliği" (Tosun, 2000: 73) sağlanmalıdır.
Hedef kitle analizleriyle din görevlisinin etkili bir iletişim için, bütün bu aynntılar
üzerinde durarak kendisini karşısındakinin yerine koyması, vakıalara muhataplarının bakış açısıyla bakması, kaynakla alıcı arasındaki iletişimi sağladığı gibi, cemaatin seviye,
ilgi, istek, ihtiyaç ve beklentilerini de karşılamış olacaktır.
5- Geri bildirim (Feedback): Alıcının kaynaktan gelen mesajiara verdiği tepkidir.
Bunun da müspet veya menfi yansıması vardır. Örneğin, kişi yolda gördüğü arkadaşına
gülümseyerek selarn verir. Bu selama iletişim dilinde "İleti" denir.
166/ Dr. Hayati TETİK - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ VERGİSİ
Hedefkitleye gülümsemenin bir anlamı vardır. Çünkü gülümseme hedefkitleyle ilgili
ve duygulan iletme vasıtasıdır. Gülümsernede kişinin "kodlanmış" 1 duygu
ve düşünceleri vardır. Hedefkitle ise, kodlanmış iletimi alıp çözmekte ve gülümsemenin
ardındaki duygu ve düşüncelerinizi anlamakta ve karşı bir ileti göndermektedir. Bu eylemlerin tümü sistemli bir birleşim meydana getirdiğinde iletişim meydana gelmektedir.
Bunu şu şekilde gösterebiliriz:
düşünceleri
Din hizmetleri sunulurken mesajın hedef kitleye (muhataplara) olumlu yansıması için
korku yerine müjdeleme ve teşvik edici konuşmalar esas alınmalıdır. Çünkü devamlı korkutma etki yerine tepkiyi doğurmaktadır. Zira yapılan bazı araştırmalarda aşıri ve ölçüsüz
korkunun şüphe ile karşılandığı, hedefin verilen mesaja karşı savunmaya geçtiği, rahatsız
olduğu ve bu sıkıntılı durumdan kurtulmak için iletişimi reddettiği görülmüştür (Kağıt­
çıbaşı, 1988: 183- 185). Dolayısıyla adalet ve ilisanı emreden (Nahl, 16/90) kaba ve katı
yürekli olmayı yeren (AI-i İm.ran, 31159) bir elinin mensuplannın ve görevlilerinin, hedef
kişi veya kitleye yonelik söylemlerinde, tutum ve davranışlannda gözetecekleri ilk husus
adalet ve sonra da ilisan sahibi olmalandır (Güngör, 1995: I 15). Aynı zamanda telkin ettiği hususlan önce kendi nefsinde harfiyen uygulamalıdır. Pek tabidir ki; söyledikleri ile tutum ve davranışlan arasında uyum olmayan bir hatibin, dinleyicilere müspet manada bir
etkisi olmadığı gibi menfi tesirlerinin de yansıması kaçınılmazdır (Soysaldı, 2008: 145).
Kısaca dine davet eden kişilerin, en güzel ahlaka sahip olmalan yanında din eğitimeisi
olduklan da unutmamalıdır. Bu bakımdan diru bilgileri öğrenmek isteyenlere de yumuşak davranmalı, .onlara karşı tatlı dilli olmalı, ürküttip kaçırmamalı ve din hizmetlerinde
olumlu sonuçlara ulaşılabilmesi için de, irşad ve tebliğ faaliyetlerinde hedefkitlenin yaş,
cinsiyet, zeka ve öğrenim düzeyi dikkate alınmalıdır. Çünkü değerlendirmeyi yapacak
olan konuşanlar değil, dinleyicilerdir. Konuşulan her söz, dinleyenlerin anlayışına göre
değer taşır. Aksine batibin güzel konuşması dinleyenler tarafından anlaşılmazsa, o konuşmanın zaman israfından öteye geçmeyeceği göz önünde bulundurulması gereken bir
husustur.
İletişim Türleri
İletişim tarz ve türleri hususunda farklı sınıflandırmalar yapılmıştır. Bunlardan yaygın
olarak kullanılanlardan biri şu şekildedir:
I) Kodlama: Bir bilginin, düşüncenin, duygunun veya kanının iletime uygun ve hazır bir ileti biçimine
dönüştürülmesi dir.
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERİ VE EMPATİ - - - - - 167
1- Kişi-içi İleti§iın: İnsanın kendi kendisiyle konuşmı>sını ve insanın kendini tanıma­
sım ifade eder. İnsanın çevresiyle kuracağı iletişim, kendi içinde başlar (Dökmen, 1998:
ı
1
1
ı
ı
l
21). Kendisini eksileri ve artılanyla bütüncül bir şekilde tanımaya çalışan, duygu, düşün- .
ce ve bilgi birikiminin hangi kriteriere dayandığını anlayabilen, çevresindeki olaylardan
nasıl etkilendiğinin ve bu etkileşime nasıl katkıda bulunduğunun farkında olan kişilerin
daha düzeyli ve etkin bir iletişim meydana getirmeleri muhtemeldir.
2- Kişiler Arası İleti§im: Genel bir tanımlamayla, kaynağını ve hedefini insaniann
oluşturduğu iletişimiere "kişilerarası iletişim" adı verilir.
a- Sözlü iletişim: Kişiler arası konuşmalann olduğu iletişim türüdür. Bunun terndi
de dile dayanmaktadır. Zira dil insanın ve hayatın en canlı parçasıdır. Etkileşimlerimizin
çoğu konuşmadaki sözlerle gerçekleşmektedir ki, bu da dili, toplumsal yaşamın temeli
yapmaktadır (Lazar, 2001: 54). Dil, aynı zamanda, uygarlığın gelişmesi, insanoğlunun
kendini geliştirmesi ve yayılmasında en önemli araçtır. Kelime ile hayat arasında çok ince
damar ve sinir ağlanyla örülü ilişkiler vardır. Bir Arap şairinin dediği gibi "insan ancak
kalbi ve diliyle insandır'' (Kayaalp, 1998: 124).
İnsanların bilgi birikimi, bu bilginin oluşmasında beslendikleri kaynaklann ve bunun
sonucunda da dünya görüşlerinin farklı olması sebebiyle sırf nesnel bir anlatım hiç bir
zaman mümkün değildir. Bir bilgiyi veya haberi sunan kişi, aynı zamanda onunla ilgili
·kanaatini de yansıtmaktadır. Asıl objektifiik, kişinin kanaatini, kendisine ait olduğunu
belirterek ifade etmesidir.
B'ir yerde dil ya da dile tekabül eden işaretler olmaksızın düşünmenin olması da imkansız (Koç,-1995: 90) olduğu gibi, elbette çıkanlan her ses de konuşma değildir. Çünkü
konuşmadan maksat karşımızdakinin bizi anlaması için mesajımızı net ve anlaşılır bir şe­
kilde iletebilmemizdir. Bu sebeple konuşmada ses hacmi, ses perdesi, hız, kalite, tonlama
ve telaffuzdastil önem arz eder (Köknel, 1997: 84; Zıllıoğlu, 1993: 188- 189).
Öğretim faaliyetlerinde din hizmetini sunanlar, çoğu zaman farkına varmaksızın kullandığı kavram ve deyimlerin, alıcı (muhatap) tarafından aniaşılıp aniaşılmadığını devamlı kontrol etmek durumundadır. Bu sınamayı yapmayan bir kaynak (hatip), alıcilann
anlama güçlüğünün sebeplerini başka yerlerde arayabilir ve dolayısıyla da yanılabilir.
İletişim bilgisini iyi kullanan bir din görevlisi, vaaz ve sohbetlerinde kavramlan ve deyimleri, dinleyenlerin anlayabilecekleri bir dile dökmeyi asla ihmal etmemelidir.
İletişim, tek yanlı bir bildirmeden ibaret değildir, cevaplandırma ve karşı tavır sağlan­
madıkça tamamlanmış sayılmaz. Özellikle din hizmeti sunaniann muhataplanndan gelecek sorulara karşı hazırlıklı vı;ı a.nlay!~lı olması gerekmektedir. İletişim almış bir din görevlisi, cemaatin tutıımlannı sözsüz davranışlan~dan anında fark edebilir ve onlan doğru
olarak değerlendirebilir. Hatta din görevlisi bazen bir adıtTI daha ilerieyebilir ve önce
davranarak cemaati, tııtııınlanm açığa vurmaya yöneltebilir (Bilgin; 1~97: 37). Böylece
gizlideki huzursuzluk, tam zamanında ifadeye dökülebilir ve karşılıklı hoşgör'J içi.--:::!:: çözümlenebilir.
· _.
Bilgileri, duygulan,
düşünceleri anlatmanın ve paylaşmanın en etkili yolu olan sözlü
:--
iletişim, dini iletişimdeki en etkili yoldur. Zira Kur'an bu yolla indirilmiş ve yayılmıştır. Hz. Peygamberin sözleri de ilk önce sözlü iletişim yoluyla rivayet edilmiştir.
168/ Dr. Hayati TETİK - ' - - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ DERGİSİ
Kur'an'ın indirildiği
dönemde sözlü iletişim altın çağını yaşamaktaydı. Kur'an-ı Ke(Nisa, 4/9; Ahzab, 33170), güzel (Bakara, 2/83; Nisa, 4/8), yumuşak
(Taha, 20/44; İsra, 17/28) ve ruhlara işieyecek şekilde tesirli (Nisa, 4/63) olması gereği
üzerinde durmuştur. Bu konuda Kur'an'ın, Firavun gibi ilahlık davasında bulunan büyük bir azgırta bile, yumuşak söz söylenınesini tavsiye etmesi, dikkat çekicidir. Böylece,
iletişimin yumuşak bir üslupla yapılması sayesinde Firavunun ibret alması, ya da yüce
Allah 'tan korkması umulmuştur (Taha, 20/43- 44). Hz. Musa da, Firavuna gitmesi ve ilahi
mesajı iletmesi için görevlendirildiğinde, hazırlık yapmış ve: "Rabb'im benim göğsümü
aç (risalet görevini yüktenebitmesi için yüreğimi genişlet). Bana işimi kolaylaştır., dilimin
düğümünü çöz ki, sözümü anlasmlar. Bana ailemden bir vezir ver; Kardeşim Htlrun'u"
(Ttlhii, 20125- 30); "Kardeşim Harun, o, dil bakımından benden daha güzel konuşur.
Onu da benimle beraber, beni doğruZayan bir yardımcı olarak gönder.· Zirtl ben, beni
yalanlayacaklarzndan korkuyorum" (Kasas, 28/34) diyerek dua etmiş; anormal tııtum ve
davranışlar sergilemekten çekinmeyen Firavunun karşısına cesaretle ve sözlü iletişimde
güçlü olarak çıkmak istemiştir (Macit, 2006: 60- 91).
rim sözün
doğru
Sözlü anlatırnda sözcüklerin hakkını vererek doğru seslendirilmesi, iletilen tarafından
fazla kullanılmadığı bilinen sözcüklerin seçilmemesi, kelimelerin cümledeki konumuna
doğru yerleştirilmesi, cümlelerin anlamayı zorlaştırmayacak biçimde düzenli bir şekilde
kurulması, anlamayı zorlaştırncak devrik cümlelerden kaçınılması, dilbilgisinin gerektirdiği kurallara uyulması, mahalli şivelerin bir tarafa bırakılması iletişimi kolaylaştırdığı
gibi konuşmanın etkisini de artırır.
insanlar arası ilişkilerde önemli olan husus, beraber olduğumuz kişilerle gerçek iliş­
kiler geliştirmek ve bu kişilerin varlıklarından zevk alır hale gelmektir. Zira, duyguların
söylenınesi ve başkasına aktarırnı, birikimi önler ve insanı rahatlatır (Işık, 1994: 151152).
Din görevlileri tarafından, iletişimin gücü fark edilip, dini söylemlerin hedef kitleye
daha etkili ve tesirli sunulabileceği hususunda zihinsel egzersizler yapılmalı, anlatım teknikleri yerli ve yerince kullanılmalı hatta bunu icra edebilmek için özel eğitim
alınmalıdır. Zira Hz. Peygamber bulunduğu toplumda, konuştuğu dilin bütün inceliklerine vakıf bir şekilde, son derece pürüzsüz, acele etmeden yavaş ve sade bir şekilde kulağa
hoş gelecek bir şekilde konuşması yanında, edebiyatın zirvede olduğu bir dönemde, mecaz, kiiıaye, teşbip gibi bütün anlatım tekniklerini kullanmış ve sonuçta onu dinleyenler
sözünü hemen ezberleyebilmişlerdir (Buhan, 1992: Menakıb, 23).
nasıl
Hiç şüphesiz dini söyiemler dikkat ister. Bu söylemlerin dinleyiciler tarafından doğru
Hz. Muhammed'in (a.s.), sözün iyice
anlaşılması için baz~ ~elirne ve cümleleri üç defa tekrar ettiği, hatta namaz kıldırırken
~~le, :1\kk:;.tçek~n: ayetleri, iki veya üç defa tekrarladığı (Tirmizi, 1992: Menakıb, 9) bellrt'ıi- mektedi.r. Hz. Aişe ise, Peygamberimizin konuşmalarına işaret ederek, kelimelerini saymak isteyen bir kişinin sayabiieceği kadar ağır ve tane tane konuştuğunu rivayet
etmiştir: (Ebu Davud, 1992: İlm,7). Gereğinden uzun ve bağınp çağırarak konuşmak,
alıcının mesajı kaynak (göndericiye)'a geri çevirmesine neden olabilir. Dolayısıyla sözü
aniaşılması için de anlaşılır ı;:ı'ıınası gerekir. Zira
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERİ VE EMPATİ - - - - - 169
dolandırmaya gerek yoktur. Az ve öz konuşmak, Hz. Peygamberin en belirgin özelliklerinden biridir. Hatta O, bir sözünde, Cevfuniu'l- kelirn2 ile gönderildiğini ifade etmektedir
(Buhan, 1992: Cihad, 122).
Hz. Peygamber'in konuşmalarındaki hedefin, gerçekleri muhataplarına,
onları us~­
dırrnadan anlatmak, yaldızlı söz söyleyerek gerçekleri abartmak ve ınsanların takdirini
kazanmak olmadığı unutulmamalıdır (Özbek,1997: 127).
~
Kısaca denilebilir ki,
dini iletişimde en etkili yol, sözlü iletişim yani konuşma yoludur.Daha önce de ifade edildiği gibi, Hz. Peygamberin mesajı da ilk önce sözlü iletişim yoluyla olmuştur. Yüce Kur'an'da da sözün doğru (Nisa, 4/9;Ahzab, 33170), güzel (Bakara,
2/83; Nisa, 4/8), yumuşak (Taha, 20/44; İsra, 17/28) ve ruhlara işieyecek şekilde tesirli
(Nisa, 4/63) olmasımn gereği üzerinde durmuştur (Çakan, 1992: 42- 47). Dolayısıyla din
görevlileri sözlü ifadelerini sade, anlaşılır, doğru, güzel ve tane tane sunmalı, cemaatiyle
iyi bir iletişim sağlaması için de bazı kelimeleri yerinde ve zamanında kullanmalıdır.
Şöyle ki; " Sizi ve gayretierinizi ta.Kdir ediyorum", "Acaba siziil düşünceniz nedir?",
"Lütfen", "Teşekkür ederim" gibi (Çamdibi, 1994: 87) anahtar sayılabilen sözler, din
hizmetini sunanla alan arasındaki iletişimi kolaylaştıracak, dolayısıyla, aralarında sevgi,
saygı ve hoşgörüye dayalı bir otoritenin sağlanmasına yardımcı olacaktır (Tetik, 2008:
55). Bu da din hizmeti sunanla alan arasında etkili ve verimli bir iletişimiil oluşmasına
vesile olacaktır.
b- Sözsüz iletişim: Bu tip iletişimde konuşmalar yerine duygular ve beden dili Mkimdir. Sözsüz iletişim, kişinin duygu ve düşüncelerini, isteklerini, karşısındakine bilinçli
veya bilinçsiz, sözsüz olarak aktarmasıdır. İletişim, bütün bir bedenin katıldığı karşılıklı
etkileşimdir. Bu itibarla eğitim- öğretimde, duygulan ve etkileşimi de göz önüne alma
zorunluluğu kaçınılmaZdır.
"Sözlü iletişim, akıl ve mantığı, sözsüz iletişim ise duygu ve ilişkileri en etkili ifade
etme aracıdır" (Çamdibi, 1994: 85). Çünkü beden dili jestler ve mimiklerle gerçekleşir.
Kişinin zihninde bulunan bir anlamı ifade etmesi ya da bir anlam· oluşturması amacıyla
yüz kaslarını kullanımı mimikleri, yani yüz ifadesini; ayak- bacak, el- kol, baş hareketleri
ya da bedenin tümünün kullanımı da jestleri oluşturur. İyi bir konuşmacı söylediği sözlerin etkisini mimik ve jestleriyle artırır.
Sözsüz iletişim araçları, sözlü olanlar kadar kişinin kontrolünde olmadığından, daha
daha gerçek, daha önemli bilgiler verir. Nitekim bir iletişim sürecinde, ortalama
olarak kelimelerin sözle ifadesinin % 10, ses tonunun % 30 ve beden dilinin ise % 60 rol
oynadığı belirtilmektedir (Baltaş, 2007: 30; Doğan, 2000: 73).
doğru,
Beden dili jestlerle ve mimiklerle gerçekleşir. Zira Hz. Peygaİnber, bakışlarıyla musevindiklerinde gözlerini yumarak (Tirmizi, 1992: Şemail,
250) mutluluğunu ifade etmişlerdir. İyi bir konuşmacı da söylediği sözlerin anlamını mi· ·• .
mik ve jestlerine yansıtır. Bunun en güzel örneğini ise, Hz. Peygamberin, yapılan bir işten
veya söylenen bir sözden memııun kalıp kalmadığı, yüzündeki ifadeden anlaşılabildiği ..
gibi, ses tonu ve vurgusundan da anlaşılahilmiştir (Tirrnizi,l992: Şemail, 360).
hataplarını etkilemiş, örneğin
2) Cevfuniu'J-kelim; Az sözle çok kelam ifade eımektir.
\
1
170/ Dr. Hayati TETİK - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ DERCİSİ
Dil vasıtasıyla sözlerin nakledilmesinin mümkün olduğu gibi, davranışlar vasıtasıyla
da bedenin kendini ifade etmesi mümkündür. Din hizmetini sunanlar cemaatin tavır ve
hareketlerine, yüz ifadelerine dikkat etmelidirler. Genel olarak, bilinç dışı ve kontrolsüz
dediğimiz iletişim biçimini oluşturan bu haller, etkilerin yüzde ellisini oluşturmaktadır.
Böyle sözsüz, bilinç dışı ve kontrolsüz etkileşimin, sözlü ve bilinç dışı etkileşimi doğru­
ladığı, onuııla paralel yürüdüğü durumlarda etki büyük olur. Sözsüz iletişimde ise, söylenenlerin tam tersini gösterdiği durumlarda tehlike büyük olur. Misal, samirniyetten ve
iyilikseveriiiikten söz eden bir öğreticinin, davranışlarıyla riyakilrlık ve düşmanlık ifadeleri göstermesi, onun sözlerinin yalan olarak anlaşılınasına sebebiyet verir (Bilgin, 1991:
36). Bundan dolayıdır ki, bilginin, öğrenilıniş kabul edilebilmesi için davranışlara ve ruhi
hayata yansıması gerekmektedir. Bilgi ve prensipierin sözden ibaret olmayıp, ahiakl hayatta fiili bir düzenleyici değeri ifade etmeleri, davranışlar haline gelmeleriyle sağlanır.
Bu hususu Gazali şöyle ifade etmektedir: "Lisan-ı hal ile söylemek, sözle söylemekten
daha fasihtir; insanın tabiatı, sözlere uymaktan ziyade arnellerde müşahedeye daha meyillidir" (Gazali, t.y.: 5). Mevlana ise, sözün bahane olduğunu belirttikten sonra, "Bir insanı
diğer bir insana doğru çeken şey, söz değil, belki ikisinde mevcut olan ruh! birlikten bir
parçadır" (Mevlana, 1992: 12) derken sözsüz iletişimin önemine işaret etmiştir.
Diğer taraftan bir topluma hitap eden bir hatip ile onu dinleyenler hitap süresince
birbirlerine bakmalıdırlar. Bunun sebebi, gözlerden onları birbirlerine bağlayan bir çeşit akımın geçmesidir. Eğer dinleyici hitap edene bakmıyorsa, dikkati ve düşünme gücü
azalmış olur (Souche, 1977: 259-260). Örneğin, din görevlisi, hitap esnasında cemaatle
göz iletişimini yitirmemelidir. Cemaat hatibin kendisiyle ilgilendiğini ve kendisine hitap
ettiğini bu göz iletişimi sayesinde anlarnış olur. Dolayısıyla hatibin, cemaati uyanık ve
dikkatli tutabilmesine yardımcı olan göz iletişimidir. Ancak bunu çok iyi ayarlamak gerekir. Camide sürekli olarak sadece bir yöne bakmak, diğer tarafıara bakmamak doğru bir
hareket değildir. Din görevlisi gücü nispetinde camide cemaatiyle zaman zaman göz göze
gelmeye çalışmalı ve kalpten gelen sevgisini bütün cemaate gözleriyle yansıtmalıdır.
İletişimin bu kadar önem kazandığı bir çağda din hizmetini yürütenler öncelik ve
özellikle, Hz. Muhanımed'in örnek hayatından kendilerine yön verecek esasları rehber
edinmelidirler. Diger taraftan iletişim biliminin verilerini takip ederek kendilerini yetiştir­
meli, hedef kitle ile kuracakları sözlü ve sözsüz iletişim tekniklerine dikkat e tmeli, duruş,
yürüyüş, oturuşu ile vakur bir kimlik sergilemeli, tutum- davranışlarıyla toplum içerisinde
izlendiğini ve toplumda saygın bir yerinin olduğunu unutmamalı dır. Zira kişiliği sağlam
ve dengeli, mesleğini çok seven, samimi ve yüreği sevgiyle dolu din görevlileri, cemaatin
üzerinde derin etki bırakırlar. Böyle din görevlileri, gerek sözlü iletişim ve gerekse de
sözsüz iletişimi cemaatleriyle çok rahat kurabilirler.
3- Örgüt içi İletişim: İş ve işlev bölümü yaparak, bir otorite hiyerarşisi içinde ortak
bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelmiş insanların faaliyetleridir (Dökmen, 1998:
37).
4- Kitle iletişimi: Birtakım bilgilerin/sembollerin, birtakım hedefler tarafından üretil- mesi, geniş insan topluluklarına iletilmesi ve bu insanlar tarafından yorumlanması
sürecine "kitie iletişimi" adı verilir (Dökmen, 1998: 38).
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERİ VE EMPATİ - - - - -
171
İletişim türleri hakkında bu açıklayıcı bilgiyi verdikten sonra, kişiler arası iletişiinde
karşımıza çıkan iletişim
engellerini şöyle izah edebiliriz;
İletişim Engelleri
a. Aşırı Genellemeler: Belli bir durum veya özelliğin her yerde, herkes için geçerli
olduğunu düşünmek,
genelierne yapmaktır. Genelierne yapan kişiler, "herkes", "her zaman", "daima", "asla" gibi sözcükleri pek severler. iletişiinde aşırı genellemeler kutuplaşmayı beraberinde getirir. Örneğin "Araplar pistir'' dediğimiz zaman bütün Araplan pis
olarak tasavvur etmiş oluruz. Elbette ki, her milletin temizinin de pisinin de var olması
muhtemeldir. Diğer taraftan "annesine bak kızını al, kenarına bak bezini al" (Dökmen,
1998: 87) diye bir deyim vardır. Bu sözün genelde haklılık payı vardır. Çünkü annelerine
bakınca kızlanyla ilgili bir ipucu alınabilir. Yapılan bu genelierne bütün dünyada böyle olmak zorunda değildir. Zira iletişim çağında annesinin ilkokul mezunu bile olmayıp
kızının doktora yaptığı birçok kişi vardır. Yapılan bir yanlıştan dolayı bütün bir camiayı
aynı kategoride görmek de böyledir. İşte aşırı genellemeler kitle veya kitleleri her zaman
sıkıntıya sürükleyip, iletişimin kesilmesine neden olabilir.
b. Kutnplaştırma: iletişimi engelleyen faktörlerden biri de kutuplaştırmadır. Olaylara ve insanlara yönelik tutuınlanmız sadece uç (ekstrem) noktalarda olduğunda kutup·laşmış oluruz. Kutuplaştıran kişi için ya siyah vardır, ya da beyaz; ya çok severler, ya
da nefret ederler. Örneğin, çok iyi arkadaşken aralannın bozulması ile birbirlerine ateş
püskürmeleri gibi (Dökmen, 1998: 89).
Kutuplaştırma eğilimi yüksek kişilerin, iki kutup arasında gidip geldikleri görülür.
Böyle davranınakla bir yere vanlamayacağı ortadadır. Elbette ki her insanın hem yaniışı
hem de doğrusu vardır. Önemli olan doğru ve yanlışlardan gerekli derslerin çıkarılması­
dır. Bir tarafı devarnlı överken diğer tarafı yerrnek diğer bir iletişim engeli olarak karşı­
mıza çıkmaktadır.
c. Mutlakçılık: Mutlakçılık da iletişimi engelleyen sebeplerden biridir. Gelmeli, gitmeli, kalmalı, olmalı, yapmalı gibi mutlakçılık ifade eden bu gibi yaklaşımlar kişiler arası
iletişim engellerine sebep olabilmektedir.
Kalıplaşmış düşüncelerimizden
birisi de
edindiğimiz
bir takım kurallann asla
değiş­
meyeceğini düşünmektir (Dökmen, 1998: 90). İnsanlar, sosyalleşmeleri sırasında, büyük
ihtimalle ana- babalanndan öğrenerek, "ana- baba benlik durumlarının" bir parçası durumuna getirdikleri bir takım iç kurallara sıkı sıkıya sarılır ve edindikleri kurallann mutlak
olduğu ve asla değişmemesi gerektiği şeklinde bir düşüneeye sahip olurlar. Kendileri bu
kurallara uydukları gibi, çevrelerini de bu kurallara uymaya zorlarlar. Daha da kötüsü, kafalannın içindeki bu kurallan onların da okuyup hissetmelerini beklerler. Zira bu - meli,
- malı kelimeler ve düşüncelerle mükemmeli yakalamak mümkün olmasa gerek. Çünkii
herkes çok mükemmel, çok iyi veya istediğimiz gibi olmak zorunda da değildir ki, buna '
hakkımız da yoktur.
d. Değiştirme Gayreti: Değiştirme gayreti kişilerin kendi değişimini gerçekleştir­
meden dünyayı değiştirme gayretlerinden kaynaklanmaktadır. Eğer değişimin gerçek-
172/ Dr. Hayati TETİK - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ DERCİSİ
leşmesi gerekiyorsa bu eyleme öncelikli olarak kişinin kendisinden başlaması gerekir.
Zira Cenab-ı Hak; "Ey inananlari Yapmayacağımz şeyi niçin söylersiniz?" (Saff, 61/2)
buyurarak kişinin muhataplarını değiştirme amacıyla birtakım tavsiyelerde. bulunurken
ilk olarak kendisini göz önünde bulundurmasını, fiilieriyle sözlerinin arasında tezat oluş­
turucu davranışlarda bulunmamasını, tavsiyelerle amaçlanan değişime kişinin kendinden
başlamasını öğütlemektedir.
Çevremizdeki insanların bizim gibi düşünmelerini, bizim istediklerimizi kendi istekleriymiş gibi yapmalarını istediğimizde, onları değiştirmeye çalışıyoruz demektir. İnsan­
ları değiştirmeye hakkımız olduğunu düşündüğümüzde, onlarla çatışma ihtimalimiz artar.
"Ben aynı kalayım, o değişmesin" düşüncesine sahip olan kişilerin birlikte yaşamaları,
önemli sorunları beraberinde getirir (Dökmen, 1998: 91).
Kişinin kendisini düzeltineden başkalarını düzeltinesi mümkün değildir. Sigara içen
birinin başkalarına içmemeyi tavsiye etinesi, yalan söyleyen ebeveynin çocuklarına söyIememeyi öğütlernesi değiştirme gayretini başarısızlıkla sonuçlandırır.
Tasavvufta da önemli olan kişinin değişime önce kendi nefsinden başlaması dır. Çünkü insan kendini değiştirmeden Allah o kişiyi değiştirmez. Zira ayette; '%r millet kendini
değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez" (Ra'd, 13/11) buyrularak ilk önce
değişime kişinin kendi nefsinden başlanmasına işaret edilmektedir.
Toplumun geniş bir kitlesi tarafından benimsenen güzel bir söz vardır: "Herkes dünhiç kimse kendisini değiştirmeyi düşünmez". "Ben aynı kalayım, o değişsin" düşüncesine sahip kişilerin ilişkilerinde önemli sorunlar kaçınılmazdır.
"İnsanlar kendilerini değiştirsinler" derken, "çatışmayı önlemek için başkalarının şekline,
güctümüne girsinler" anlamı çıkarılmamalı, aksine başkalarının duygu, düşünce ve davranışiarına eleştirel baktıkları kadar, kendi duygu, düşünce ve davranışiarına da eleştirel
bakmaları ve ona göre hareket etineleri, din hizmeti sunanla- alan arasındaki iletişimi
kolaylaştırdığı gibi muhtemel zıtlaşmayı da ortadan kaldıracaktır.
yayı değiştirmeye çalışır,
e. Keşgecilik: İslam'ın tabiatina aykın olan keşgecilik, geçmişe hayıflanarak, gelecegib.i değerlendirememektir. Zira güzei·bir söz vardır: "Bu günümüzü çalan iki
hırsız vardır. Birisi geçmişe ilişkin pişmanlıklarımız, diğeri ise; geleceğe ilişkin kaygıla­
nmız". Bu iki durum bu günümüzü alıp götürür, bugünkü var oluşumuzun gerekliliklerini
yapmayı da engeller.
ği gerektiği
Sıklıkla "keşke" demek veya "keşke" diye düşünmek, sadece içimizde sorunlar meydana getirmekle kalmaz, diğer insanlarla ilişkilerimizi de olumsuz yönde etkiler. Bu düşünme tarzı artan gerilimiere ve dolayısıyla da beklenmeyen, aniaşılamayan (gecikmiş)
tepk!Jere yol açarak ilişkilerimizi bozar (Dökmen, 1998: 94).
Dünya imtihan sahnesidir. İnsan da ölüm noktasına doğru hızla ilerlemektedir. Bu
çok değişik etkilerle, olaylarla karşılaşacak:tır. Olumlu- olumsuz bütün
olaylar karşısında mü'min, "Allah'a kul olma" vasfını korumakla yükümlüdür. Bunun
için de önce inanış olarak sonra da bünye olarak güçlü olmak zorundadır. Müslümanlığı
"mutluluk yarışı" diye yorumlayacak olursak, bu yarışta güçlü, kuvvetli, eğitimli, disiplinli, istekli ve şuurlu olmanın gereği kendiliğinden ortaya çıkar.
gidiş esnasında
r
ı
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERİ VE EMPATİ - - - - - 173
Mü'mini güçlü kılacak her işe ve tedbire sanlmak, bu konuda Allah'tan yardım dilernek, yılmamak, acz göstermernek gerekir. Zira, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet edildiğine
göre, Resillullah (s.a.v.): "Kuvvetli mü'min, (Allah katında) zayıjmü'minden daha hayırlı
ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana yararlı
olan şeyi elde etmeye çalış. Allah'dan yardım dile ve asla acz gösterme. Başına bir şey
gelirse, 'şöyle yapsaydım, böyle olurdu' diye hayzflanzp durma. 'Allah'zn takdiri bu, O,
ne dilerse yapar' de. Zira 'eğer şöyle yapsaydzm' sözü şeytanı memnun edecek işlerin
kapısını açar" (Müslim, 1992: Kader 34; İbn Mace, 1992: Mukaddime, 10) buyurmuştur.
Bundan dolayıdır ki, bu gayretleri etkisizliğe uğratacak, "Keşke şöyle yapsaydım, böyle
yapsaydzm . .. " gibi birtakım faydasız ve karamsar hesaplara girmemek, -"Allah 'm takdiri
böyleymiş" deyip teslimiyet göstermek ve yine mü'min olarak kulluk çizgisinde yapıl­
ması gerekenierin peşinde olmak "kuvvetli mü'min"in tavn olarak öğütlenmektedir. Zira
insan "eğer şöyle şöyle yapsaydım" gibi ihtimaliere yakasım kaptırırsa, nzasızlık, kadere
karşı çıkma ve Allah' ı inkar gibi imanla taban tabana zıt bir hale düşebilir (Nevevi:, 2001:
I, 406). Çünkü kişinin başına gelen olay kişinin ya kendi durumundan kaynaklanmıştır
ya da bir imtihanın sonucudur. Zira ayette: "Sana ne iyilik gelirse Allah'tandzr, sana ne
kötülük dokunursa kendindendir (Nisa, 4/79) ve "Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık
ve nıallardan, can/ardan, ürünlerden biraz eksiitmekle deneriz, sabredenleri nıüjdele!"
(Bakara, 2/155) ayetleri aslında keşgeciliğin dinde yerinin olmadığını ve mü 'mine olaylar
. karşısında yıkılınama, yılınama ve İslam'ın mensuplanndan bağlılık ve heyecanla devam
ettirmesini istediği tabii çizgisini koruma gücü verecektir. Din ve dünyaya faydası bulunan işleri başarmak için gayret göstermek gerekmektedir. Hele din hizmeti sunarken böyle olumsuzlukları bir tarafa bırakarak iletişimi engelleyecek durumlardan kaçınılmalıdır.
f. Toptancılık: Taptancılık kişiler arası ilişkileri bozan önemli bir çatışma kaynağıdır.
·Eğer kişi sahip olduğu özellikleri ve rolleri toptan/yekpare olarak algılıyorsa, bu özellikler ve roller arasında bir ayının yaparnıyorsa, bu kişinin "toptancı" eğilime sahip olduğu
söylenebilir (Dökmen, 1998: 95). Örneğin; ders çalışma şekli eleştirilen bir öğrenci, "ben
tembel bir öğrenciyim" yargısına ulaşıyorsa; yaptığı işlerden biri beğenilmeyen bir adam,
"ben işe yaramaz bir insanım" yargısına vanyorsa veya hitap tarzındaki üslilbundan dolayı eleştirilen bir hatip, "ben verimli olarnıyorum" kanısına vanyorsa taptancılık yapıyor
demektir.
İnsan değerli bir varlıktır. Bir insan bir yönüyle hatalı olabilir ama bu onun bütün
yönlerinin kötü olduğunu göstermez. Zira insanlar yetiştikleri aile ortanılan ve yakın çevresinin özelliklerine ve doğuştan getirdikleri potansiyellere göre birbirinden farklıdırlar.
Beden yapısı, düşünce, duygu ve davranışlan birbirinin ayın olan iki insan bulmak imkansızdır. Kişinin kendisinin ve diğer insaniann farklı olmasımn tabii olduğu, öncelikli
olarak bilinmesi ve kabullenilmesi gereken bir durumdur.
İşte toptancılık, kitle veya kitleleri her zaman başansızlığı, eldeki değerlerin tam olarak kullarulamamasına, sıkıntıya sürükleyip, iletişirnin kesilmesine neden olabileceği için
üzerinde dikkatle durulması gereken unsurlardandır.
g. Önyargı (Peşin Hüküm): İnsanlar kendileri farkında olmadan birtakım önyargıla­
ra sahiptirler. Bu önyargılar düşünce ve davranışlan etkilemektedir. Önyargıda genellikle
olumsuz bir duygu ve kalıplaşrmş bir hüküm vardır.
1741 Dr. Hayati TETİK - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ DERCİSİ
Önyargı kişinin belli bir konuda konuşmaya, tartışmaya başlamadan önce o konu ile
ilgili peşin hükümlerini savunmasıdır. Ön yargılı kişiler, karşısındakinin sözlerini dinlemeden, o ne söylerse söylesin kendi fikrini savunmayı sürdürür. Kişiler arası iletişim
çatışmalarında farklı iletişim türleri birlikte sergilenebilir. En çok önyargılı ve tümden
reddetme çatışmaları birlikte sergilenir.
Kendisine saygısı az, kendi kültürüne inançları zayıf olan insanlarda önyargıların
daha etkili olduğu kabul edilmektedir. Kaynak ne olursa olsun önyargılar insanın hem
kendisini ve özellikle de diğer insanları anlamasında önemli bir engel oluşturmaktadır.
Einstein, "Ben atomu parçaladım ama önyargıları parçalayamadım" demiştir. İnsan­
lar önyargılarını aştıkları zaman iletişim başlar. Eğer önyargılı hareket ederlerse iletişim
başlamadan kesilir. Yaratanı yaratandan dolayı sevmek insanların önyargısını ortadan
kaldınr. Ayette de: "Kim sabredip bağış/arsa, bu ancak büyük/erin yapabileceği değerli
bir davr~nıştır" (Şüra, 42/43) buyrularak, esas olanın ayıplama değil bağışlama olduğu
ve hadiste de: "Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman
etmiş olamazsınız ..." (Müslim, 19: İman, 93; Ebu Davfid, 1992: Edeb, 131) buyrularak
bu işin temelinde sevginin olduğu gerçeği dile getirilmiştir.
Netice itibariyle denilebilir ki, Hz. Peygamber insanlara önyargılı davranmamış ve
affedici olmuştur. Dolayısıyla kişiler arası iletişim engellerini ortadan kaldırmak veya
asgari düzeye indirmek için, belli bir durum veya özelliğin her yerde, herkes için geçerli olduğunu düşünmemeli, her insanın hem yaniışı hem de doğrusunun olabileceğini,
insanları istediğimiz gibi düşünmeye veya bizim gibi hissedecek şekilde değiştirmeye
hakkımızın olmadığını düşünerek ona göre hareket etmelidir.
Kişiler Arası İletişiınde Başarılı Olabilmek İçin:
1. Gülfunseyiniz: Gerçekten birçoğumuz, küçük şeyleri "iyilik" olarak değerlendir­
mernek yanılgısına düşeriz ve böylece dindeki iyilik imkanlarını kullanamayız. Bu ise,
giderek yozlaşan bir günlük yaşantıyı gündemimize getirmektedir. Oysa iman uyanıklığı
ve şuuru içinde yaşayanlar, kimsenin tahmin etmediği birçok noktada iyilik ve hayır iş­
leme fırsatı bulurlar. Zira Hz. Peygamber: Ebu Zer (r.a.)'e hitaben: "Din kardeşini güler
yüzle karşılamak gibi (tabif) bir iyiliği bile sakın küçük görme!" (Müslim, 1992: Birr,
144; Ebu Davud, 1992: Libas, 24; Tirmizi, 1992: Et'ime, 30) buyurarak güleryüzlülüğün
bir iyilik olduğunu belirtmiştir.
Din
hatlatır.
kardeşini
güler yüzle, neşeli bir şekilde karşılamak onu sevindirir ve içini raBir mü'mini gülümsemeyle de olsa sevindirmek, hiç şüphesiz başlı başına bir
iyiliktir.
Gülüİnsemek öyle bir şeydir ki, taşı suya attığımızda yayılan dalgalar gibi yüzden
yüze yayılır ve iletişime değer katar. Bir Çin Atasözünde dendiği gibi; "Yüzü gülmeyen,
dükkan açmasın!" Çünkü yüzü asık olan insanların başarılı olmaları zordur. Güler yüz
sadece ticaret yapanları değil diğer meslek sahiplerini de ilgilendirmektedir. Bu dinin
temelinde hoşgörü, güler yüzlülük olduğundan müftü, vaiz, din görevlisi ve din hizmet
sunan herkesin bu olguya elinden geldiğince dikkat etmesi gerekir.
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERİ VE EMPATİ - - - - - 175
2. isimlerle Hitap Ediniz: Bu aşamada amaç; tanışma, selamiaşma ve başkalanna
isimleriyle hitap etmenin öneminin kavranmasıdır. Çevredeki diğer insanlarla tanışmak,
ilişki kurmanın başlangıcı olduğundan önemlidir. Günümüzde iletişim kurabilmek için
tanıŞmak ve tanıştığımız kişiye de ismiyle hitap etmek önemli bir girişimdir. Zira selamlaşma ve tanışma, sosyal ilişkilerin başlamasında ilk adımdır. Birbirleri ile ismen tanışan,
selamiaşma davranışı gösteren kişi veya kişiler arasında daha olumlu sosyal ilişkiler .ve
arkadaşlıklar gelişebilir.
3. Dinleyiniz: Dinleme muhatabın, ona gönderilen mesajı yorumlama sürecidir. Kişi­
ler arası ilişkilerde sağlıklı bir iletişimin alınası için de zaruridir. Dinleme, iletişimin alt
birimlerinden biri olduğu için, kendimizi doğru ifade edebilmek, etrafırnızı doğru algıla­
yabilmek için sağlıklı iletişim kurabilme becerilerimizi geliştirmeliyiz.
Mesajların
iletilmesi kadar alınması da önemlidir. Yanlış edinilmiş bilgiler, yarım
mesajlar gereksiz zaman kaybına, verimliliğin düşmesine ve moral
bozukluğuna yol açar (Ian, 1977: 10).
yamalak
duyulmuş
İletişim kurma durumunda olan herkes, konuşmayı bildiği gibi, karşısındakileri dinlemeyi de bilmelidir. Çocuk, eş, arkadaş ve din hizmeti sunulan kişilerin "can kulağı"
. ile dinlenilmesi aniann mutlu olmasını sağlayacaktır. Dinlemek, anlamak için önemli
olduğu gibi, karşımızdakine saygı duymak, dolayısıyla güven telkin etmek açısından da
çok önemlidir. Biz başkalarını dinlemediğimiz zaman başkalan da bizi dinlemeyebilir.
Bu takdirde insanlar arasındaki diyalog kopar, iletişim de kesilir. Bu ise din görevlisi için
istenilmeyen bir durumdur. Zira Peygamberlerin varisieri olan din görevlileri, muhatabını
reddeden değil, daima onları sabırla dinleyen iyi bir dinleyici olmak zorundadırlar.
Empati
Empati, kişiler arası ilişkilerin olumlu olması için gerekli koşullardan biri olup, psikoloji ve psikiyatride adı sıklıkla geçen bir kavramdır. Psikolojide önemli bir yeri olan
empati kavramı, hümanist psikologlann önem verdikleri, insanlan anlama, tanıma, kişiler
arası ilişkileri geliştirme ve iletişim psikolojisi açısından önemle üzerinde durolan bir
yaklaşım tarzıdır (Baymur, 1992: 304).
Empati, duygusal olarak kendimizi başkasının yerine koymak, olaylara onlar açısın­
dan bakabilmek ve onlar gibi düşünebilmektir. (Dökmen, 1998: 135) Diğer bir ifadeyle;
"Empati, bir kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyarak, o kişinin duygularını ve
düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir"
(Dökmen, 1998: 129). İletişim stratejilerinden önemli bir aşaması olan karşı tarafın hislerini anlamaya çalışmak ve ona hitap edebilmek için onun bakış açısından olayı değerlen­
dirmek ve görmek önemlidir.
Konuya din hizmetleri açısından bakacak olursak empati, bireyler arası ilişkilerde sadece muhatabı ya da ötekini anlamak değil aynı zamanda anladığını herhangi bir şekilde
ona iletmek suretiyle, karşı tarafı psikolojik olarak rahatlatarak verilecek tepkiyi belirlemek ve ona göre davranıiıaktır.
176/ Dr. Hayati TETİK - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ DERCİSİ
Sosyal ilişkiler ve iletişimin daha sağlıklı bir şekilde kurulamaması, gerek din hizmetleri alanında gerekse diğer alanlarda istenilen başarının elde edilememesinin sebeplerinden biridir. Çünkü empatik etki bırakmanın başlıca iki yolu vardır. Bunlardan birincisi,
yüzümüzü ya da bedenimizi kullanarak onu anladığımızı ifade etmek; diğeri ise sözlü
olarak onu anladığırnızı ifade etmek. Eıiıpatik etki bırakmanın en etkili yolu, herhalde
ikisini birden kullanmaktır. Böylece daha etkili bir şekilde amacırnıza ulaşabiliriz.
Empatik yaklaşımla; dini danışmanın, kendini karşıdaki kişinin yerine koyarak onun
sorununu anlamaya çalışması (Aşıkoğlu, 2008: 546), rahatsızlıkların sebeplerini keş­
fetmesine ve onun rahatlamasına yardımcı olacaktır. Eğer kendi bakış açırnızı, bencil
duygularıınızı tatmin etmeyi bir tarafa bırakarak, kendimizi başkalarının yerine koyarak,
meselelerebu açıdan bakarsak, o takdirde sosyal bütünlük içerisinde (Şentürk, 1997: 54),
kendimize tanıdığımız hakları başkalarına da tanımak suretiyle sosyal uyum sağlanmış
olacaktır.
Hz. Peygamberin: "Sizden biriniz kendisi için istediğini başkaları için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz. "(Buhan, 1992: İman, 7; Müslim, 1992: İman,
71- 72; Tinnizi, 1992: Kıyame, 59) buyurması, inananların bencil davranmamaları, bir
menfaat söz konusu olduğunda sadece kendilerini düşünmemelerini ve empati yapmalannı istemektedir. Dikkat edilirse burada Hz. Peygamber sağlıklı bir iletişim kurulabilmesi
ve insanların birbirini aniayıp uzlaşabilmeleri için birbirlerinin dertleriyle ilgilenmelerini
istemektedir. Diğer taraftan Hz. Peygamber, bütün insanlara nezaket, sevgi ve şefkatle
muamele etmiş, düşmaniarına bile rahmet peygamberi olmasının bir gereği olarak sert ve
ölçüsüz davranmarnıştır. Bu husus Kuran 'da, "O vakit Allah 'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp
giderlerdi" (Al-i İmran, 3/159) buyrulması, din hizmeti sunanların nasıl hareket etmeleri
gerektiğini Hz. Peygamberin şahsında bizlere göstermektedir. Hadis-i şerifte ise, "Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerine şefkat göstermede bir
vücut gibidirler. o vücudun herhangi bir organı rahatsızlandığında, diğer organlar da
uykusuzluk ve rahatsızlık gibi nedenlerle etkilenir ve hastalanırlar" (Buhan, 1992: Edeb,
27; Müslim, 1992: Birr, 66; İbn Hanbel, 1992: IV, 270), "Komşusu açken, kendisi tok
olan kimse olgun bir mürnin değildir" (Buhan, 1992: Edebü'l- Müfred, 61). Bu hadislerde Hz. Peygamber bütün Müslü- manların kendilerini mürnin kardeşinin yerine koyarak
birbirlerine karşı empati kurarak muamele etmelerini teşvik etmektedir.
Sağlıklı ilişkiler kurulabilmesi ve iletişim sağlanabilmesi için kişiler arasında güven
duygusunun oluşması şarttır. Kişilerin güvenli olmaları ise onların başkalarıyla aynı duygu, düşünce ve inancı paylaşmalarıyla mümkündür. Zira Hz. Peygamber' in: "Müslüman
elinden ve dilinden diğer Müslümanların selamette kaldığı, zarar görmediği kimsedir"
(Buhan, 1992: İman, 4- 5; Müslim, 1992: İman, 64) buyurması, empatik yaklaşımı sadece
tavsiye etmekle kalmayıp, kendi davranışlarıyla da bunu hayata geçirdiğinin bir göstergesidir.
Empati içgörüyü içeren bir eylemdir; diğer bir ifade ile karşıdakinin ruh dünyasına
nüfuz etme ve duygularını okuyabilme çabasıdır. Zira Hz. Peygamber' in, yanına kendisiyle konuşmak için gelen bir adarnın korkudan tir tir titrediğini görünce, ona: "Arkadaş
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERi VE EMPATİ - - - - - 177
türemel Ben kral değilim. Ben güneşte kurutulmuş tuzlu et yiyen bir kadının oğluyum. "
(İbn Mace, 1992: Et'ime, 30) buyurİlıası insanlara verdiği değeri ve onların ruh dünyası­
na nüfuz etme ve duygularını okuyabilıne çabasıdır. Aynı zamanda din hizmeti sunanlara
da muhataplanyla nasıl bir iletişim kurmalan gerektiğinin en güzel örneğidir.
Daha önce de izah edildiği gibi, empati otomatik bir tepki değil, zihinsel ve duygusal bir çagadır. Ötekini anlamak için sabırlı ve arzulu olmayı gerektirir. Empati yoluyla
kurulan ilişkilerde hata yapma oranı azdır. Zaten empati kurmanın amacı da bireysel ve
toplumsal ilişkilerde duygusal ve çevresel etkilerin altında kalarak yanlış yapmayı önlemek, doğru tepkiyi belirlemektir. Çünkü empatinin varlığının, tutum ve davranışlar üzerinde olumlu ve yararlı, olmayışının ise olumsuz etkileri vardır (Ağırman, 2006: 23- 24).
Nitekim Kureyş kabilesinden bir genç Hz. Peygamber (s.a.v.) 'in huzuruna gelerek, "Ey
Allah'ın elçisi, bana zina etmek için izin ver" dediğinde Sahabeden bazıları, bu ifadeleri
İslam terbiyesine aykın görerek genci azarlayıp üzerine yürüdüler. Hz. Peygamber ise
son derece sakin bir şekilde delikanlıya seslendi ve "Yanıma gel, otur" diye yer gösterdi.
Sonra onunla sohbet etmeye başladı:
"Söyle bakayım; bir başkasının senin annenle zina etmesini ister misin?
-Yoluna feda olayım, hayır kesinlikle istemem.
- Zaten hiç kimse annelerine böyle bir şey yapılmasını istemez. Bir başkasının senin
kızınlazina etmesine razı olur musun?
-Hayır, uğrunda öleyim ey Allah'ın elçisi, razı olmam.
-Öyleyse hiç kimse kızlanyla zina edilmesine razı olmaz."
Hz. Peygamber delikanlı ya kız kardeşi, halası ve teyzesiyle zina edilmesine razı olup.
olmayacağını
sordu. Delikanlı hep "Yoluna feda olayım, hayır istemem" diye cevap veriyordu. Artık hatasını anladığını görünce Hz. Peygamber, elini bu gencin omzuna koyarak,
"Allah'ım! Bunun günahını affet, kalbini temizle ve uzuvlannı günah işlernekten koru!"
(İbn Hanbel, 1992: V, 257) diye dua etti. Hz. Peygamber (s.a.v.), delikanlıya zinanın
Kur'an'daki hükmünü anlatabilir ve onu korkutabilirdi. Ama bunu yapmak yerine gencin duygulanna seslenip, yapmak istediği şeyin yanlışlığını kişisel zekayı kullanarak ona
öğretmiştir. Öncelikle sorular sorarak gence muhakeme yaptırmış, daha sonra empati kurmayı öğreterek başkalannın duygularını da anlamasını sağlamıştır. Bir insanı etkilemek,
inanç, görüş ve düşüncelerini değiştirmek, hemen birdenbire gerçekleştirilebilecek bir
mesele değildir. Buna zaman, sabır, teenni ve tahammül gerekir. Unutmamak gerekir ki,
duygu ve düşüncelerin değiştirilmesi bir süreç işidir. Sabırsız ve aceleci bir yaklaşımla
hemen netice almaya kalkılırsa, her an olumsuz bir tepki ile karşılaşmak mümkündür
(Saka, 1991: 181).
Din hizmeti sunanlann, davranışların değiştirilmesinde önce muhatabın inanç yapı­
ve o inancı besleyen temel faktörleri iyice bilip teşhis etmesi gerekir. Çünkü insan
çeşitli zaafian ve temayülleri olan bir varlıktır. Her insanın kavrayış derecesi ve kültür
düzeyi bir olmadığı gibi, sosyolojik, psikolojik ve ekonomik şartlar açısından da herkes
aynı durumda değildir. Bütün bu faktörler insanı birçok yönden etkilediği gibi, inanç ve
davranışların değişmesinde de önemli ölçüde etkili olmaktadır. Hitap edilecek fert ve
sını
-~~-------------------------~----,-~--'"~=---~-=---------
178/ Dr. Hayati TETİK - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ DERCİSİ
toplumun yapısı bilinıneli, ona göre kelime, üslup ve metod (Richard ve Crutchfield,
1970: 102) kullanılmalıdır. Çünkü muhatabın durumunu iyi bilmeden onun görüşlerini
değiştirmeye kalkışmak, hastalığı teşhis etmeden önce hastayı tedavi etmeye çalışmak
manasma gelmektedir.
Cenab-ı
toplumun fikri, sosyal, dilli vb. yapısını dikkate almış, doanadili üzere ve onların anlayabilecekleri bir açıklık ve sadelikte göndermiştir. Hatta Mekkelilere hitap eden ayet ve surelerle, Medinelilere hitap
eden ayet ve sureler, o toplurnların dil, edebiyat ve kilittir düzeylerine göre bir takım
farklılıklar arz etmektedir. Örneğin, Mekke'de nazil olan ayet ve sureler daha kısa ve
edebi sanatlar yönünden daha zengindir (Zerkani 1988: 189- 197). Çünkü Mekkeliler
fesahat ve belağatı anlayan kirnselerdi. Yine müşrikleri ikııa etmek için kullanmış olduğu
delillerle, kitap ehli için kullanmış olduğu deliller, her grubun inancındaki bozuk yönleri
ortaya koyacak ayn ayn özellikler içenııektedir. Kur'an muhatapların bu durumunu dikkate alarak vermiş olduğu örnekleri, hep onların tanıdığı ve bildiği varlıklardan seçmiştir
(Bakara, 2/266; En'am, 6/99; İsra, 17/91). Bu konuda Hz. Aişe'den nakledilen "Rasfilullah (s.a.v.)'ın konuşması, herkesin anlayacağı şekilde açık ve seçikti'' (Ebu Davfid, 1992:
Edep, 18) hadisi, Allah Rasfilti' nün herkesin düzeyine göre ve anlayabileceği bir dil ve
üslupta insanlara hitap etmek üzere gönderildiğini ifade etmektedir. Konuşulan her söz
muhatap tarafından kolayca anlaşılmalıdır ki, ona göre bir tepki verilsin. Zira muhatabı
tanıma ve onun anlayacağı bir şekilde diyaloga girmesi açısından Hz. Peygamber'in şu
ikııa yöntemi güzel bir örnektir: Karısından şüphelenen bir adam Hz. Peygamber' e gelerek "Ya Resulallah, karım siyah bir çocuk doğurdu, dedi. Aynı zamanda kendisinin ve kansının da siyah olmadığını ifade ederek, çocuğun zina malısulU olup olmadığı hususunda
şüphelendiğini belirtti. Hz. Peygamber, senin develerin var mı? Adam, evet var. Renkleri
nasıldır? Adam, sandır. Hz. Peygamber, peki bu nereden geldi? Adam, belki damara çekmiştir. Hz. Peygamber, bu da öyle, belki damara çekmiştir" (Buhan, Sahih, 1992: VII.
68- 69) buyurarak adarnın anlayabileceği bir dille ona'lıitap etmiş ve onu en güzel bir
şekilde aydınlatrnıştır. Diğer taraftan Hz. Peygamberin, çocuk olsun yetişkin olsun, diğer
insanlarla olan ilişkilerini empati temeli üzerine bina ettiği, yani kişilerle yaşına, konumuna, anlayış kapasitesi ve benzeri durumlarına göre konuştuğu ve ona göre davranış sergilediği görülmektedir. Zira empati kurabilmenin en önemli unsurlanndan biri de sevgi,
şefkat ve merhamettir. Bu güzellikler sevgi ve merhamet abidesi olan Hz. Peygamberin
hayatında doruk noktasına ulaşmış, oğlu İbrahim vefat ettiğinde ağlarnış, "Sen de mi Ey
Allah'ın Resfilü?" dediklerinde, "Evet, ben de! Bu rahmet ve şefkatin ifadesidir. Şüphe­
siz göz ağlar, kalp malızun olur... Ey İbrahim! Bizler senin aynlığınla pek malızun ve
kederliyiz" (Buhan, 1992: Cenaiz, 43) buyurmuştu. Kızının evine gittiğinde, "Oğullarırnı
bana çağınn!" der, torunlarını getirtip kucağına alır, onları okşar, sever, koklardı (Tirmizi,
1992: Meniikıb, 30). Bir gü_n, ResUluilah (s.a.v.) tarunu Hasan'ı öperken yanında Akra'
b. Habis adında biri vardı. Onun bu hareketini tuhaf karşılayarak, "Benim on tane çocuğum var. Fakat onlardan hiçbirini öpmedim" dediğinde bunu duyan Hz. Peygamber onun
bu hilline üzülerek "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" (Buhan, 1992: Edeb, 18;
Müslim, 1992:· Fedrul, 65; Tirmizi, 1992: Birr, 12) buyunııası, çocuklara olan bu sevgi ve
Hak, hitap
ettiği
layısıyla Kur'an'ı Arapların
-..
2.
r
1
DİN HİZMETLERİNDE İLI;:TİŞİM BECERİLERi VE EMPATİ - - - - - 179
şefkat dolu yaklaşımı, onlan öpüp akşaması ne kadar empatik ise, söz konusu bedevi ve
Akra' b. Habis'in çocuklannı hiç öpüp akşamaması da empatiden o kadar uzak; çocuklan
anlamamak, duygulanna nüfuz edememektir. Günümüzde ayn ana- babanın çocuklanna
bu sevgiyi verememeleri ve yetim çocuklann bu sevgiden yoksun olmalannın onlar üzerinde bıraktığı psikolojik etkiyi hiçbir şeyin karşılaması mümkün değildir. Oysa onlann
da sevgiye, okşanmaya ve ana- baba sevgisine ihtiyaçlan vardır. İşte din hizmetini sunanlann tôplumun bu yarasına merhem olabilmesi için bu alanda üzerine düşen vazifeyi
ihmal etmemeleri gerekir.
Hz. Peygamber çocuklara yaşianna göre davranmış, onlarla karşılaştığında selam vermiş (Buhfui, 1992: İsti'zan, 15), imkan bulduğu her alanda seviyelerine inmiş, konuşmuş;
kucağına alarak, öpmüş ve akşamıŞtır (Buhfui, 1992: Edeb, 22). Bazen onlarla şakalaş­
mış, bazen de oynamıştır (Buhfui, 1992: İlm, 18). Hz. Peygamber'in çocuklar arasında
ayınm yapmayarak onlarla tek tek ilgilendiği, hatta kendisine hizmet eden bir Yahudi
çocuğun hastalandığını duyunca kalkıp ziyaretine gittiği de rivayet edilmiştir (Buhfui,
1992: Cenaiz, 80; Ebu Davud, 1992: Cenaiz, 5). Yine bir gün namaz kılarken, torunlan
Umame bt. Zeyneb ve Ebu '1- 'As b. Rabia yanına gelmiş, ikisini de sırtına alarak, secdeye
gittiğinde onlan ineitmeden yere koyduğu, kalktığında yine sırtına aldığı rivayet edilmektedir (Buhfui, 1992: Salat, 106; Müslim, 1992: Mesacid, 41- 43; Ebu Davfid, 1992:
Salat, 165). Bu ve bunun gibi hadis-i şerifler Hz. Peygamber'in çocuklara karşı ne kadar
empatik davrandığını, onlann seviyelerine inip duygulanna göre hitap ettiğinin en güzel
göstergelerinden biridir.
Bugün bazı yörelerimizde camiye gelen çocuklann camiyi kirletir veya konuşur gerekçesiyle camilerden kovulmalan veya camiye alınmamalan Hz. Peygamberin onlara
gösterdiği yaklaşımlarla katiyen bağdaşmamaktadır. Din görevlileri bu konuda toplumu
aydınlatmalı, toplumun bu konudaki yanlış telakkilerini elinden geldiğince düzeltmeye
çalışmalı ve bu konuda görevinin kendisine yüklemiş olduğu gerekli hassasiyeti göstermelidir.
Sonuç olarak denilebilir ki, dünyanın hızla değiştiği bir çağda, değerleri ve ihtiyaçlan
sürekli değişen bir insanlıkla karşı karşıyayız. Bu değişim karşısında din hizmetlerini,
bu değişimden uzak tutarak, iletişim kurmadan sağlıklı bir şekilde sürdürmek mümkün
değildir.
Dün olduğu gibi bugün de nitelikli, ihlaslı, fedakar, söz ve fiilieri birbirine uyumlu
din görevlilerine ihtiyaç vardır (Aydın, M. Zeki, 2008: 32). Din hizmetiyle amaçlanan
hedefe ulaşabilmek için, mesleki bilgisi yeterli, görevini seven ve görevi için hiçbir fedakiirlıktan kaçınmayan, dilli öğrenim görmüş, kültürel farklılıklan bünyesinde harmanlayabilmiş, modem dünyanın toplum üzerindeki etkilerinin farkında olup, teknolojinin
imkanlanndan faydalanarak hedef kitleye hizmet sunan, mesleğiyle ilgili yeterli bilgi ve
yetenek donanımına sahip görevliler gerekmektedir. Bu amaçla, Diyanet İşleri Başkanlı­
ğı, bu alanlarda halkın dini bilgi ve davranışlannı doğru, kalıcı ve kolay bir şekilde temin
ederek nitelikli din hizmeti verebilmek, teşkilat bünyesinde hizmetlerin aksaklığa uğra­
rnamasını temin edebilmek amacıyla iyi organize olmak ve bu alaniann özel şartlarına
uygun şekilde görev yapacak yetişkin elemanlara sahip olmak için gerekli çalışmalan erı
üst seviyede sürdürmektedir.
180/ Dr. Hayati TETİK - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ DERCİSİ
Empati, farklı duygu, düşünce ve kişileri daha iyi anlama imkanı sunmaktadır. Empatiyi diğerlerini anlama çabası olarak içselleştirmiş birey, her konuda kendini ötekinin
yerine koyabilme kabiliyetini kazanır. Farklılıkları, arada uzlaşmayı ve din hizmetinin
verimli bir şekilde sunulmasını yok eden birer uçurum değil, aksine ortak bir noktada
buluşmayı temin eden zenginlikler olarak görecektir. Bundan dolayıdır ki empati yapma becerisi gelişmiş birey, her konuda kendini ötekinin yerine koymayı becerdiğinden
dolayı, kendisinden farklı olanları kolay kolay ötekileştirerek ezmeyi, yok etmeyi düşünemeyecek, onlara karşı böylesi olumsuz duygular geliştiremeyecektir. Bunu başaran
birey, çatışmaksızın/uzlaşarak bir arada yaşayabilmek için herkesin kendisi gibi olmasını
şart koşma yanlışlığına düşmeyecektir (Aydın, 2009: 23). İşte bunu başarabilen birey din
hizmetlerinde istenilen hedefe ulaşmayı kolaylaştıracaktır.
Zamanımııda din hizmetini yürütenlerin; toplum nezdinde kendi değerlerine, gelenek
ve göreneklerine uygun yapıcı gündem oluştıırmak, zaman ve mekan ayırımı yapmaksı­
zın dinamik, aktif bir yapıyla aktüaliteyi yakalamak amacıyla Hz. Peygamber örneğinde
olduğu gibi, toplumla iç içe olarak her aşamada diıll, manevi ve toplumun edinmiş olduğu
müspet değerleri temsil eden bir kişiliğe sahip olmaları gerekmektedir. Diğer taraftan din
hizmetleri sunulurken mesajın hedef kitleye (muhataplara) olumlu yansıması için korku
yerine müjdeleme ve teşvik edici konuşmalar esas alınmalıdır. Bu da ancak bu hizmeti
sunanların din hizmeti alanların seviyesinden haberdar olması ve kişilere akılları seviyesinde hitap etmeleriyle mümkün olabilir.
Din hizmetlerinde verimliliği yükseltmek için yapılacak işlerden biri de din görevlisinin iletişim tekniklerini kullanarak insanlara kendini sevdirmesi, her konuda onlara rehber olması, dini, humfelerden arındırarak anlatması, anlattığı konuları ilk önce kendisinin
yaşaması, kişileri şüpheye düşürecek hareketlerden ve sözlerden de kaçınmasıdır. Zira
toplumun, iyi ve doğru olanı söz ve fiilieriyle gösterecek, problemlerine çözüm önerileri
sunabilecek, sıkıntılı anlarında empati yapabilmeyi becerebilen nitelikli din görevlilerine
ihtiyacı vardır.
Kaynakça
Ağırman, Cemal (2006). "İdeal Bir Davranış Biçimi Olarak 'Empati' ve Hadislerde 'Empatİ' Örnekleri", Cumhuriyet Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, X/2:
23-53.
Alaylıoğlu, Ruşen ve Oğuzkan, A. Perhan (1976). Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü, İstanbul:
İnkılap Kitapevi.
Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi (1988), Cilt XI. İstanbul.
Nevzat Yaşar (2008), "Din Hizmetleri Sunumunda Alternatif Yöntem: Dini
Danışmanlık", I. Din Hizmetleri Sempozyumu, 3-4 Kasım 2007, Ankara.
Aydın, M. Şevki (2009)." Günümüz Din Eğitiminin Önleyeceği Hususlardan Empati",
Diyanet Aylık Dergi, Mart, s. 23.
Aydın, M. Zeki (2008), "Verimli ve Kaliteli Din Hizmeti Nasıl Olmalıdır?", I. Din Hizmetleri Sempozyumu, 3-4 Kasım 2007, Ankara.
Aşıkoğlu,
ı
1
DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM BECERİLERi VE EMPATİ - - - - - 181
Baltaş, Zuhal ve Baltaş, Acar (2007). Bedenin Dili. İstanbul: Remzi Kitapevi.
Baymur, Feriha (1992). Genel Psikoloji. İstanbul: İnkılap Kitabevi.
Bayraklı, Bayraktar (2008). Yeni Bir Anlayışın Jşığında Kur' an Tefsiri. İstanbul: Bayraklı
Yay.
Bayraktar, M. Faruk (1997). Türkiye'de Vaizlik Tarihçesi ve Problemleri. İstanbul: M. Ü.
~
İlahiyat Fakültesi Yay.
Bilgin, Beyza ve Selçuk, M. (1991). Din Öğretimi. Ankara: Akid Yayıncılık.
Bilgin, Beyza (1992). Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi. İstanbul: A. Ü. İ. F. Yay.
Buhan, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail (1992). el- Cami'u's- Sahih. İstanbul: Çağn
Yay.
Bünyamin, Erol (2003). "Hz. Peygamber'in insanlarla İletişiminde Beden Dilini Kullanımı" Diyanet Aylık Dergi, Sayı: 156.
Cüceloğlu, Doğan (1991). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitapevi.
Çakan, İsmail L. (1992). Hakkı Tavsiye Metod ve Vasıtaları. İstanbul: Büşra Yay.
Çamdibi, H. Mahmut (1994). "Beşeri Münasebetler", Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi,
ı, 87 .
.-----------, (1994); Din Eğitiminin Temel Meseleleri. İstanbul: MÜİFAV Yay.
Doğan, Orhan (2000). Kişiler Arası İlişkiler. Ankara: Somgür Yay.
Dökmen, Üstün (1998). İletişim Çatışmaları ve Empati. İstanbul: Sistem Yay.
Ebfi Davfid, Süleyman b. Eş'as es- Sicistani (1992). Sünen. İstanbul: Çağn Yay.
Gazau, Muhammed b. Muhammed (t.y.). Bidayetü"l- Hidaye. Mısır.
Güngör, Erol (1995). Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak. İstanbul: Ötüken Yay.
Ian, Mackay (1977). Dinleme Becerisi. Çev., Aksu Bora ve Onur Cankoçak. Ankara: İl­
kaynak Yay.
Işık, Zeynep (1994). "Etkili İletişim Teknikleri" M. ü. Eğitim Bilimleri Dergisi, 6, 149153.
İbn Hanbel, A. (1992). Müsned. İstanbul: Çağn Yay.
İbn Mace, Ebfi Abdiilah Muhammed b. Yezid el- Kazvirıl (1992). Sünen. İstanbul: Çağn
Yay.
İmam Nevevi (2001), Riyazü's- Salihin. Çev., M. Yaşar Kandemir, İ. Lütfi Çakan, Raşit
Küçük. İstanbul: Erkarn Yay.
Judith, Lazar (2001). İletişim Bilimi, Çev. , Cengiz Anık. Ankara: Vadi Yay.
Kağıtçıbaşı, Çiğdem (1988). İnsan ve İnsanlar. İstanbul: Evrim Yay.
Kaya, Mevlüt (1998). Din Eğitiminde İletişim ve Dini Tutum. Samsun: Etüt Yay..
Kayaalp, İsa (1998). İletişim ve Dil. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.
Koç, Ahmet (2008), "Etkili İletişim ve Öğretim Teknikleri Açısından Vaaz", I. Din Hizmetleri Sempo:zyumu, 3-4 Kasım 2007, Ankara.
Koç, Turan (1995). Din Dili, Kayseri: İz Yayıncılık.
182 /Dr. Hayati TETİK - - - - - - - - - E K E V AKADEMİ DERCİSİ
Köknel, Özcan (1997). İnsanı Anlamak. İstanbul: Altın Kitaplar Yay.
Köylü, Mustafa (2006). Psiko-Sosyal Açıdan Dini İletişim. Ankara: Ankara Okulu Yay.
Krech, David ve Richard, S. Crutchfield (1970). Sosyal Psikoloji. Çev. ,Erol Güngör.
İstanbul: Ötüken Yay.
Macit, Yusuf (2008). "Din Hizmetlerinde Sözlü ve Sözsüz İletişim", I. Din Hivnetleri
Sempozyumu 3- 4 Kasım 2007, Ankara.
_ _ _ , (2006). İletişimde Model Olarak Hazreti Muhammed, İzmir: Yeni Akademi
Yayıncılık.
:::;
~
...
Mevlana (1992). Fihi Mfijih. Çev. ,M. Ülker Ambarcıoğlu, İstanbul: MEB Yay.
Müslim, Ebu Hüseyin Müslim b. Haccac (1992). Sahih. I-iii. İstanbul: Çağrı Yay.
Nesru A. B. Ş. (1992). Sünen. İstanbul: Çağrı Yay.
Oktay, Mahmut (1993). "Demokratik Sürecin Sağlıklı işleyişiAçısından Siyasal İletişimde Sosyal Sorumluluk Meselesi" Marmara İletişim Dergisi, Sayı: 2, 77.
Önder, N. Kemal (1992). Öğretimde Program, ilke ve Yöntemler. İstanbul.
Özbek, Abdullah (1997). Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, İstanbul: Esra Yay.
Saka, Şevki (1991). Kur'an-ı Kerim'in Davet Metodu. İstanbul: Seha Neşriyat.
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi (1991). İstanbul: Risale Yay.
Souche, Aime (1977). Yeni Pratik Pedegoji. Çev. , Selahaddin Odabaş, Ankara: MEB.
Yay.
Soysaldı, Mehmet (2008). "Cami İçi Din Hizmetlerinden Vaazın Hazırlamşı ve Sunuluşunda Dikkat Edilecek Hususlar'', /. Din Hivnetleri Sempozyumu, 3- 4
Kasım 2007, Ankara.
Şentürk, Habil (1997). Din Psikolojisi. İstanbul: Esra Yay.
Tetik, Hayati (2008). Din Görevlilerinin Fonksiyonları (Yaygın Din Eğitimi Açısından).
İstanbul: Aktif Yay.
The New Webster Dictionary oj the English Laonguage (1968), U. S. A.
Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa (1992), Sünen, İstanbul: Çağrı Yay.
Tosun, Cemal (2000). "Eğitim Yöntemleri IşığındaVaazda Yöntem", Din Öğretiminde
Yeni Yaklaşımlar, İstanbul: MEB. Yay.
--- -- ----- , (2002). Din Hivnetlerinde İletişim, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay.
Türkçe Sözliik (2005). Ankara: Türk Dil Kurumu.
Yazır, Elmalılı Harndi (1971). Hak Dini Kur'an Dili. İstanbul: Eser Kitabevi.
Yıldırım, Celal (2008). İ/min Işığında Asrın Kur' an Tefsiri. İstanbul: Anadolu Yay.
Zerkan!, MuhammedAbdulazlın (1988). Menahilü'l- İrfanfi 'Ulumi'l- Kur'fin. Beyrut.
Zıllıoğlu,
Merih (1993). İletişim Nedir? İstanbul: Cem Yay.
Download