Böbreküstü Bezi Hormonları

advertisement
Ders slaytları, konuyu daha iyi anlamanıza
yardımcı olması için hazırlanmıştır.
Sınavlarda “Guyton, Tıbbi Fizyoloji” kitabındaki
ilgili bölüm konuların tamamından sorumlu
olduğunuzu unutmayınız.
Başarı dileklerimle.
Doç. Dr. Atilla Uslu
Doç.Dr. Atilla Uslu
• Her biri yaklaşık 4 gr ağırlığında olan “Böbreküstü (Adrenal) Bezler” her iki böbreğin
üst kutbuna erleşmişlerdir.
• Böbreküstü bezi, adrenal medulla ve adrenal cortex olmak üzere iki farklı bölümden
oluşmuştur.
Adrenal bezler, inferior, orta ve süperior
suprarenal arterlerden kan alırken sadece
suprarenal ven tarafından drene edilir.
Korteksten medullaya zengin kan akışı,
kapsüler arterler ve meduller arteriyoller ile sağlanır
Böbreküstü Bezi Korteksi (adrenal cortex) üç farklı tabakadan oluşmuştur.
1). Zona glomeruloza (Mineralokortikoidler):
• Korteksin %15’ini oluşturur.
• Aldosteron salgılar,
• Aldosteron sentetaz enzimi bulunur.
• Salgısı anjiyotensin II ve K+ iyonu
konsantrasyonu tarafından kontrol edilir.
• Her iki durum aldosteron salgılanmasını
uyarır.
• Ekstrasellüler sıvı Na+ ve K+ düzeyini etkiler.
Böbreküstü Bezi Korteksi (adrenal cortex) üç farklı tabakadan oluşmuştur.
2). Zona fasikülata (Glikokortikoidler):
• Korteksin %75’ini oluşturur.
• Glikokortikoidlerin (kortizol ve kortikosteron)
yanı sıra az miktarda adrenal androjenler ve
östrojenler salgılar,
• Bu hücrelerin salgıları büyük ülçüde
adrenokortikotropik hormon (ACTH) aracılığı
ile hipotalamus-hipofiz aksı tarafından
kontrol edilir.
• Kan glikozunu artırması yanı sıra yağ ve
protein metabolizması üzerine de etkileri
vardır.
Böbreküstü Bezi Korteksi (adrenal cortex) üç farklı tabakadan oluşmuştur.
3). Zona retikülaris (Androjenler):
• Korteksin %10’nu oluşturur.
• Adrenal androjenler dehidroepiandesteron
(DHEA) ve androstenedion ile az miktarda
östrojen ve bazı glikokortikoidler salgılanır.
• Bu hücrelerin salgılarıda adrenokortikotropik
hormon (ACTH) tarafından kontrol edilir.
• Ancak, kontrolde hipofizden salgılanan
kortikal androjen uyarıcı hormon - cortical
androgen-stimulating hormone (CASH)’da
rol oynar.
Böbreküstü Bezi Medullası (adrenal medulla) bezin merkezinde bulunur.
Adrenal medulla:
• Böbreküstü bezin %20’sini oluşturur.
• İşlevsel olarak sempatik sinir sistemi ile
ilişkilidir.
• Sempatik uyarıya yanıt olarak epinefrin (E)
ve norepinefrin (NE) nörohormonlarını
salgılar.
• Vücutta sempatik sinirlerin doğrudan
uyarılmasında ortaya çıkan etkilere neden
olur.
• Glikokortikoid
hormonların yapımında
kullanılan kolesterolün
%80’i LDL aracılı olarak
kandan sağlanır.
• ACTH hem LDL reseptör
yapımını arttırır hem de
kolesterolü LDL’den
ayıran enzimlerin
aktivitesini arttırır.
Steroidogenic acute regulatory protein (StAR)
DHT: dihydrotestosterone
Mineralokortikoidler:
• Aldosteron: Çok güçlü, mineralokortikoid aktivitenin % 90’ından sorumludur.
• Dezoksikortikosteron: Aldosteronun 1/30 kadar etkilidir ancak çok az salgılanır.
• Kortikosteron: Hafif mineralokortikoid aktiviteye sahip.
• 9α - Florokortizol: Sentetik, aldosterondan hafif daha güçlü.
• Kortizol: Mineralokortikoid aktivitesi çok az ancak fazla miktarda salgılanır.
Glikokortikoidler:
• Kortizol: Çok güçlü, glikokortikoid aktivitenin %95’inden sorumlu.
• Kortikosteron: Toplam glikokortikoid aktivitenin %4’ünden sorumlu ancak
kortizole göre daha az güçlü.
• Kortizon: Sentetik, hemen hemen kortizol kadar güçlü.
• Prednizon: Sentetik, kortizol den 4 kat güçlü.
• Metilprednizon: Sentetik, kortizol den 5 kat güçlü
• Deksametazon: Sentetik, kortizol den 30 kat güçlü
Adrenokortikal Hormonlar Plazma Proteinlerine Bağlanırlar.
Kortizol.
• Plazmada Kortizol’ün yaklaşık % 90-95’i plazma proteinine bağlanır.
• % 80 Kortizol Bağlayan Globülin : Transkortin
• % 10 Albumin
• % 5 Serbest şekildedir.
• Plazma proteinlerine yüksek derecede bağlı olması nedeniyle yarı ömrü
nispeten (60-90 dk) uzundur.
Aldosteron.
• Plazmada Aldosteron’un sadece % 60’ı plazma proteinine bağlanır.
• % 40 Serbest şekildedir.
• Plazma proteinlerine düşük derecede bağlı olması nedeniyle yarı ömrü
oldukça (20 dk) kısadır.
• Adrenal steroidler başlıca KC’de yıkılırlar ve özellikle glukuronik asit ve daha
az ölçüde sülfatları oluşturmak üzere konjuge olurlar.
• Bu maddeler inaktiftir ve mineralokortikoid veya glikokortikoid aktiviteleri
yoktur.
• Konjuge maddelerin %25’i safra ve dışkı yoluyla, %75’ise dolaşıma katılır.
• Plazma proteinlerine bağlanmazlar, ileri derecede çözünür durumdadırlar ve
böbreklerden kolayca filtre edilip idrara atılırlar.
• KC hastalıklarında inaktivasyon hızı ve böbrek hastalıklarında ise inaktif
konjugatların atılma miktarı azalır.
• Aldosteron : plazma normal değeri 6 ng/dl, salgı hızı, 150 µg//gün’dür.
• Kortizol : plazma normal değeri 12 µg/dl, salgı hızı, 15-20 mg//gün’dür.
Mineralokortikoid Yetersizliği Böbreklerden Aşırı Miktarda NaCl
Kaybına ve Hiperkalemiye Yol Açar.
• Böbreküstü bezi korteks salgısının toplam kaybı durumunda eğer aşırı tuz
tedavisi veya mineralokortikoid enjeksiyonu yapılmadığı durumlarda hasta
genellikle 3 -15 gün içinde ölür.
• Mineralokortikoidlerin yokluğunda, ekstrasellüler K+ artar, Na+ ve Cl- azalır.
• Ekstrasellüler sıvı hacmi ve buna bağlı kalp debisi azalır, ölüm ile
sonuçlanan şok benzeri bir tablo gelişir.
• Tedavide aldosteron ve mineralokortikoid uygulamaları hayat kurtarıcıdır.
• Glikokortkoidler fiziksel ve mental stresin zararlı etkilerine karşı koymada
aynı ölçüde gereklidir.
Aldosteron Adrenalden Salgılanan Başlıca Mineralokortikoid’dir.
• Adrenokortikal salgılardaki mineralokortikoid aktivitenin hemen hemen
%90’ı Aldosteron tarafından sağlanır.
• Korteksten salgılanan başlıca glikokortikoid olan kortizol’de önemli
miktarda mineralokortikoid aktiviteye sahiptir.
• Aldosteron’un mineralokortikoid aktivitesi Kortizol’den 3000 kat fazladır.
• Kortizol’ün plazma konsantrasyonu Aldosteron’dan 2000 kat fazladır.
Aldosteron Böbreklerde Na+’ın Geriemilim
ve K+’un Sekresyon Düzeyini Artırır.
• Aldosteron özellikle toplayıcı kanal tübül
hücrelerindeki esas hücrelerde ve daha az
ölçüde distal tübül hücrelerinde Na+’ın geri
emilimini ve K+’un sekresyonunu artırır.
• Yüksek aldosteron düzeyi bu iki iyon üzerinde
güçlü etkisi vardır.
• Aldosteron yokluğunda ise idrarla günde 1020 gr Na+ kaybına neden olur, K+ ise hücredışı
sıvıda korunur.
Yüksek Miktarda Aldosteron Hücredışı Sıvı
Hacmini ve Kan Basıncını Artırır, Ancak
Plazma Na+ Konsantrasyonuna Çok Az
Etki Gösterir.
• Aldosteron böbreklerde Na+’un atılma hızını
azaltmada güçlü bir etkiye sahip olmasına
rağmen hücredışı sıvının Na+ düzeyinde çok az
bir artışa neden olur.
• Ancak bu küçük artış bile susamayı uyarır ve
su alımını artırır.
Şekil. Köpeklerde, aldosteronun 20 kat artıracak
şekilde infüzyonunun 2. gününde arter basıncın
artması ve idrarla sodyum atılmasının normale
dönmesi ile birlikte sodyum retansiyonundan “kaçış”.
(Normokalemi: 4.5 mEq/L):
(Hipokalemi: 2 mEq/L): Yüksek miktarda
aldosteron salgısı plazma K+ konsantrasyonunda
çok ciddi bir azalmaya neden olur.
• AP hiperpolarize,
• Kas zayıflığı,
• Kardiyak aritmiler
• Glukoz intoleransı
(Hiperkalemi: 5 mEq/L): İleri derecede aldosteron
azalması ise plazma K+ konsantrasyonunda çok
ciddi bir artışa neden olur.
• AP daha az polarize,
• Kas zayıflığı,
• Kardiyak aritmiler
• Kalp yetmezliği
• Yüksek miktarda aldosteron salgısı toplayıcı tübülerin esas hücrelerinde
Na+’un geri emilimi için K+ değişimini sağlar.
• Ayrıca kortikal toplayıcı tübüllerin interkale hücrelerinde Na+ ile değişmeli
olarak H+ iyonlarının salgılanmasına ve hafif derecede alkoloza neden olur.
• Aldosteron böbrek tübülleri üzerinde gösterdiği etkileri ter ve tükrük
bezlerinde de gösterir.
• Ter bezlerinde : NaCl geri emilimini arttırır.
• Tükrük bezlerinde : NaCl geri emilimi, K+ ve HCO3- atımını sağlar.
• Barsaklarda : Na+ absorbsiyonunu belirgin bir şekilde arttırarak dışkı ile Na+
kaybını önler.
• Aldosteron yokluğunda emilemeyen NaCl ve su, ishale (Diarrhea) neden olur.
• Steroid bir hormon olan
aldosteron, diğer steroid
hormonların kullandığı hücre
içi sinyal yolakları kullanır.
• Yapılan proteinler, bir veya
daha fazla enzimin ve hücre
membranında Na+, K+ ve H+
transpotunda görevli taşıyıcı
proteinlerin bir karışımıdır.
• Özellikle Na+/K+ pompasının
çalışmasını sağlayan Na+K+
ATPaz enzimi sentez edilir.
• Aldosteron salgısının düzenlenmesi hücredışı sıvı/elektrolit konsantrasyonları,
kan hacimi, arter basıncı ve böbrek işlevleri ile yakından ilgilidir.
• Aldosteron salgısının düzenlenmesi, kortizol ve androjenlerden tamamen
bağımsız bir şekilde kontrol edilir ve 4 önemli faktör rol oynar.
1) Hücredışı sıvıda K+ artışı, aldosteron salgısını önemli ölçüde artırır.
2) Hücredışı sıvıda Na+ artması aldosteron salgısını çok az azaltır.
3) Renin-anjiyotensin sisteminin aktivasyonu aldosteron salgısını önemli ölçüde
artırır.
4) Ön hipofiz bezinden salgılanan ACTH, aldosteron salgısı için gereklidir ancak
salgı hızını kontrol etme etkisi azdır.
Hücredışı sıvıda K+ artışı ve Renin-anjiyotensin-aldesteron sisteminin (RAAS) aktivasyonu
aldosteron salgısının düzenlenmesinde çok güçlüdür.
Glikokrotikoid’ler, kan glikoz düzeyini önemli ölçüde artırdıklarından dolayı
bu ad verilmiştir.
• Adrenokortikal hormonların glikokortikoid
aktivitesinin en az % 95’i hidrokortizon
olarakta bilinen kortizol salgısından
kaynaklanır.
• Buna ek olarak, az salgılanmakla birlikte
önemli miktarda glikokortikoid aktivite
kortikosteron ile sağlanır.
*Cortisol - Dehidroepiandrosteron (DHEA)
Glikoneogenezin Uyarılması.
Kortizol ve diğer glikokortikoidler bilinen en önemli etkisi, KC’de
glikoneogenezi uyarma hızını 6-10 kat artırma yeteneğine sahip olmasıdır.
Kortizol bunu 2 yolla başarır.
1) KC hücrelerinde amino asitleri glikoza çevirmek için gerekli tüm enzimleri
artırır.
2) Başta kas olmak üzere KC dışı dokulardan amino asitlerin mobilizasyonuna
neden olur.
Hücreler Tarafından Glikoz Kullanımın Azaltılması.
• Kortizol aynı zamanda, vücuttaki tüm hücrelerin glikoz kullanım hızını orta
derecede azaltır.
• Kortizolün, glikozun hücreye girişi ile yıkımı arasındaki bir noktada glikoz
kullanımını yavaşlattığı sanılmaktadır.
Kan Glikoz Konsantrasyonunun Artması ve “Adrenal Diyabet”.
• Klasik olarak glikoneogenez hızının artması ve hücrelerde glikoz kullanımının
hızında azalmaya, kan glikoz düzeyinde artışa neden olur.
• Bu durum insülin salgısında artışa neden olur ancak, bu artış plazma glikozun
kontrolünde normalde olduğu gibi etkili değildir.
• Tam olarak anlaşılmayan nedenlerle, yüksek düzeyde glikokortikoid başta
iskelet kası ve yağ dokusu olmak üzere bir çok dokunun, insülinin glikoz
alımı ve tüketimini uyarıcı etkilerine karşı duyarlılıklarını azaltır.
• Olası bir mekanizma, glikokortikoidlerin etkisi ile yağ dokusundan mobilize
olan yağ asitlerinin, insülinin dokularda etkilerini bozmalarıdır.
Kan Glikoz Konsantrasyonunun Artması ve “Adrenal Diyabet”.
• Aşırı glikokortikoid salgısı, aşırı miktarda büyüme hormonu bulunan
kişilerde görülene benzer şekilde karbonhidrat metabolizması bozulur.
• Kan glikozunda artış bazan normalin %50 veya daha fazla olabilir ve bu
duruma “adrenal diyabet” denir.
• Adrenal diyabette insülin verilmesi kan glikoz düzeyini sadece orta derecede
düşürür.
• Pankreatik diyabette alınan yanıtı oluşturamaz, çünkü dokular insülinin
etkilerine dirençlidirler.
Hücresel Proteinlerde Azalma.
• Kortizol KC hariç diğer tüm dokularda, protein katabolizması sonucunda
protein depolarını azaltırken aynı zamanda amino asit transportunu da
azaltır.
• Kaslarda ileri derecede yıkım ve lenfoid dokularda bağışıklık işlevlerinde
önemli ölçüde azalma görülür.
Kortizol, KC ve Plazma Proteinlerini Artırır.
• Vücutta proteinler azalırken, KC proteinleri artmaya başlar.
• Kortizol, KC’de protein sentezi için enzimleri ve amino asit taşınmasını artırır.
• KC’de sentezlenen proteinlerin mobilizasyonunu artırarak kan plazma
protein düzeyini artırırlar.
Yağ Asitlerinin Mobilizasyonu.
• Kortizol kastan amino asit mobilizasyonunu artırdığı gibi, yağ dokusundan
da yağ asitlerinin mobilizasyonunu artırır.
• Plazma düzeyi yükselen serbest yağ asitleri, hücrelerin açlık ve stres
durumlarında enerji kaynağı olarak kullanma önceliklerini glikozdan yağ
asitlerine kaydırırlar.
Yüksek Miktarda Kortizole Bağlı Şişmanlık.
• Fazla miktarda kortizol salgılayan kişilerde “bizon gövde” ve “aydede yüz”
olarak adlandırılan özel tip şişmanlık gelişir.
Fiziksel ve nörojenik streslerin hertürü ön hipofizden hızla aşırı miktarda
ACTH salınmasına neden olur ve bunu izleyen dakikalar içinde adrenal
korteksten kortizol salgısı artar.
Kortizol salgısını artıran farklı stres tiplerinin bazıları :
•
•
•
•
•
•
•
•
Her tip travma
Enfeksiyon
Aşırı sıcak ve soğuk ortam
Norepinefrin ve diğer sempatomimetik ilaçların enjeksiyonu
Cerrahi girişimler.
Deri altına nekroz yapıcı maddelerin enjeksiyonu
Hareketlerin kısıtlanması
Her türlü yıpratıcı hastalık
Şekil. Tibiya ve fibula’nın kırılmasıyla
oluşan strese sıçanın böbreküstü
bezi korteksinin hızlı yanıtı
• Travma, bakteri enfeksiyonu veya başka bir şekilde doku hasarı oluştuğunda
daima inflamasyon başlar
• Bazı koşullarda inflamasyon, travmaya veya romatoid artritteki gibi
hastalığın kendisine göre daha fazla harabiyet yapar.
• Yüksek miktarda kortizol verilmesi inflamasyonu ve etkilerini önemli ölçüde
gerileyebilir.
İnflamasyonun temel bulguları : rubor (kızarıklık), tümör (şişlik), calor (ısı artışı)
ve dolor (ağrı) ve functio laesa (fonksiyon kaybı)
1). Hasarlı dokulardan inflamasyonu
aktive eden histamin ve bradikinin,
proteolitik enzimler, prostoglandinler
ve lökotrienler salınır.
2). Salınan bu maddelerden bazıları kan
akımını artırır ve buna eritrem denir.
3). Kapiller permablite artar, hasarlı
dokuya plazma sızar ve ödem oluşur.
4). Bu alanlara lökositler infilitre olurlar.
5). Günler veya haftalar sonra doku
iyileşmesi ve fibroz doku oluşur.
• Kortizol, inflamasyona neden olan harap olmuş hücrelerin lizozomal
zarlarını stablize ederek proteolitik enzimlerin salınımını azaltır.
• Proteolitik enzimlerin azalması kapiler permabliteyi azaltarak dokulara
plazma kaybını önler.
• Lökositlerin inflamasyon alanına göçüp ve harap olmuş hücrelerin
fagositozunu azaltır.
• İmmün sistemi baskılar, özellikle T lenfosit yapımını belirgin olarak azaltır.
• Hipotalamustaki ısı kontrol merkezinin temel uyarıcılarından biri olan
interlökin-I (IL-I)’in lökositlerden serbestlenmesini azlatarak ateşi düşürür.
• İnflamasyonun geliştiği durumda bile kortizol verilmesi inflamasyonu saat
veya günler içinde geriletip hızla iyileşmesini sağlar.
• Kortizol bu etkisini inflamasyona neden olan faktörlerin reaksiyonlarını bloke
ederek göstermektedir.
• Kortizolün anti-inflamatuar etkisi özellikle romatoid artrit, romatizmal ateş
ve akut glomerülonefrit gibi hastalıkların tedavisinde önemli rol oynar.
• Antijen ve antikor arasındaki temel allerjik reaksiyon, kortizolden etkilenmez.
• Ancak, allerjik reaksiyonların ciddi ve bazan öldürücü olan çoğu etkilerinden
inflamatuar yanıtlar sorumlu olduğundan, kortizol verilmesi inflamasyon ve
ürünlerinin serbestlenmesini azaltmada hayat kurtarır.
• Örneğin bir çok kişinin ölümüne neden olan anaflakside şok veya ölümü etkin
bir biçimde önler.
• Kortizol kanda eozinofil ve lenfositlerin sayısını azaltır ve eozinopeni ve
lenfopeni aşırı kortizol yapımının spesifik bir bulgusudur.
• Yüksek miktarda kortizol verilmesi lenfoid dokuda ciddi atrofiye neden olur,
T lenfositlerin çıkışını, antikorların salımını ve immün yanıtı azaltır.
• Kortizol ve ve diğer glikokortikoidlerlerin bağışıklığı baskılamadaki bu
yetenekleri organ transplantasyonu sonrası organ reddini önlemek için
kullanılmaktadır.
• Kortizol bilinmeyen bir nedenle eritrosit yapımını artırarak polisitemiye
neden olur.
• Ancak bazen de önceden kontrol altına alınmış tüberkülozlu kişilerde süratle
kötüleşen (fulminan) tip tüberkülozuna dönüşmesine neden olmaktadır.
• Kortizol diğer steroid
hormonlar gibi yağda
çözünür olması
nedeniyle hızla zardan
geçerek hücreiçi
reseptörüne bağlanır.
• Kortizolün metabolik
etkileri hızla ortaya
çıkmaz, protein sentezi
45-60 dak, tüm etkileri
birkaç saat veya gün
sonra ortaya çıkar.
HSP : Heat Shock Proteins
• Aldesteron’dan farklı olarak, kortizol salgılayan
adrenal hücrelerde hiçbir uyaran doğrudan kontrol
etkisine sahip değildir.
• Gerçekten kortizol salgısı tamamen ön hipofizden
salgılanan ACTH ile kontrol edilir.
• Kortikotropin veya adrenokortikotropin’de denilen
bu hormon adrenal androjenlerin yapımını da artırır.
• ACTH ön hipofizden saf şekilde izole edilmiş 39 amino
asit zincirinden oluşmuş büyük bir polipeptiddir.
• ACTH salgısı hipotalamustan salgılanan
kortikotropin serbestleştrici hormon (CRH) ile
kontrol edilir.
• CRH 41 amino asitten oluşan bir polipeptittir.
• CRH salgılayan nöronların gövdeleri, paraventriküler
çekirdekte bulunur ve limbik sistem ve beyin sapının
daha aşağısından bir çok sinirsel bağlantılar alır.
• CRH salgısını, hipotalamusun medyan eminens
bölgesinde hipofizin portal sistemin "primer kapiller
pleksus" una salgılar.
• Buradan ön hipofize taşınarak ACTH salgısına neden olur.
• ACTH’da böbreküstü bezinden kortizol salınmasını uyarır.
• ACTH’ın adrenokortikal hücre zarında adenil siklaz (AC)’ı aktive eder ve ardından
sitoplazmada ikincil haberci olan cAMP oluşturur.
• Adrenokortikal salgıyı kontrol etmede ACTH ile uyarılan bütün aşamalar arasında
en önemlisi protein kinaz A (PKA) enziminin aktivasyonudur.
• Bu enzim, ilk aşama olan
kolesterol’ün pregnelon’a
dönüşümüne neden olur.
• Bu dönüşüm tüm adrenokortikal
hormonlar için “hız sınırlayıcı”
aşamadır.
•CRF,
ACTH ve
kortizol
(max)
• Corticotropin-releasing factor (CRF), ACTH ve kortizol sekresyon hızı sabahın
erken saatlerinde yüksek, akşamın geç saatlerinde ise düşüktür.
• Plazma kortizol düzeyleri, sabah saat 7-8 arası 20 µg/dl gibi yüksek bir değer ile
gece yarısı 5 µg/dl gibi düşük değerler arasındadır.
• Bu etki kortizol salgısına neden olan
hipotalamus sinyallerinin 24 saatlik
döngüsel değişikliğinden kaynaklanır.
• Kişi günlük uyku alışkanlığını
değiştirdiği zaman döngü de ona
uygun şekilde değişir.
• Bu döngü, kan kortizol düzeylerinin
ölçüm yapılan saatlere göre
değerlendirilmesi gereğinden dolayı
önemlidir.
Abbreviations:
ACTH : adrenocorticotropic hormone
AVP : vasopressin
AVP-R : vasopressin receptor
CRH : corticotropin-releasing hormone
CRH-R : corticotropin-releasing hormone receptor
GR : glucocorticoid receptor
MC2R : melanocortin receptor 2
MR : mineralocorticoid receptor
PC 1: prohormone convertase 1
POMC : proopiomelanocortin
PVN : paraventricular nucleus.
Pro-opiomelanocortin (POMC)
NH2-Terminal
Peptide
JP
ACTH
β-Lipotropin
Corticotrope
Melanotrope
Arcuate neurons
Melanocytes
Keraniocytes
γ-MSH
α-MSH
CLIP
γ -Lipotropin
β-MSH
Melanine
Synthesis
Immune
Response
β-Endorphin
β-Endorphin
Food
Intake (↓)
JP : Joint Protein, MSH : Melanocyte-stimulating hormone, CLIP : Corticotropin-like intermediate protein,
PC : Prohormon convertase -1, -2
• Ön hipofizden ACTH salgılanırken aynı anda benzer kimyasal yapılara sahip başka
birçok hormon salgılanır.
• Bunun nedeni ACTH oluşturan RNA molekülünün başlangıçta Pro-opiomelanocortin
(POMC) adlı oldukça büyük bir preprohormon protein molekülünü oluşturmasıdır.
• POMC’un alt birimlerinden birimlerinden biri ACTH’dır ve ayrıca Melanosit Uyarıcı
Hormon (MSH), β-endorfin ve diğer bazı hormonların da öncüleridir.
• Normal koşullarda, bu hormonlar insanda belirgin bir etki gösterbilecek düzeyde
salgılanmazlar.
• Ancak, Addison hastalığında olduğu gibi ACTH salgısının arttığı durumlarda diğer
POMC kaynaklı hormonlar da artabilir.
>>
• POMC geni, ön hipofizin kortikotrop hücreleri, hipotalamusta arkuat
çekirdekteki POMC nöronları, dermis hücreleri ve lenfoid doku gibi bazı
dokularda aktif olarak eksprese edilir.
• Hipofizin kortikotrop hücrelerinde sadece Prohormon konveraz -1 (PC-1)
enzimi bulunur.
• PC-1 enzimi, POMC’dan N-terminal peptit, Bağlantı proteini (JP), ACTH,
β-endorfin ve β-lipotropini oluşturur.
• Hipotalamusta ise sadece Prohormon konveraz -2 (PC-2) enzimi bulunur.
• PC-2 enziminin bazı hedef dokularda eksprese edilmesi α, β ve γ-MSH
oluşumuna yol açar.
>>
• Melanosit Uyarıcı Hormon (MSH), derinin dermis ve epidermis tabakaları
arasında yerleşen melanositlerden koyu pigment olan melanin oluşmasına
ve epidermiste yayılmasına neden olur.
• Eğer bir kişiye, 8-10 gün süreyle MSH enjeksiyonu
uygulanırsa, cilt renginde belirgin bir koyulaşma
görülebilir.
• Bu etki, genetik olarak koyu cilt rengine sahip
kişilerde, beyazlara oranla daha belirgindir.
Melanin
• Aşağı sınıf bazı hayvanlarda ön ve arka hipofizin arasında bulunan ve büyük
miktarda MSH salgılayan orta (pars intermedya) lobu oldukça gelişmiştir.
• MSH salgısı hayvanın maruz kaldığı ışık miktarına ve çevresel faktörlere yanıt
hipotalamus’tan bağımsız olarak kontrol edilir.
• Bu yetenek ile hayvan mevsimlere göre postunun rengini değiştirebilir.
• MSH’a benzerliği nedeniyle ACTH,
MSH’ın melanosit uyarıcı etkisinin
yaklaşık 1/30’una sahiptir.
• İnsanlarda salgılanan saf MSH miktarı
ileri derecede az, ACTH ise daha
fazladır ve derideki melanin
pigmentinin miktarını belirlemede
MSH’tan çok ACTH rol almaktadır.
SCN: suprachiasmatic nucleus
• Böbreküstü korteksinden özellikle fötal yaşam sırasında adrenal androjenler
denilen (en önemlisi dehidroepiandrosteron-DHEA) orta derecede aktif bir
çok erkek seks hormonu sürekli olarak salgılanır.
• Ayrıca dişi cinsiyet hormonları olan progesteron ve östrojen’de az miktarda
salgılanır.
Dihidrotestesteron (DHT)
• Normal koşullarda insanda androjenlerin etkileri zayıftır.
• Adrenal androjenler, erkeklerde puperta öncesi döneminde cinsel organların gelişimi
kısmen, dişilerde ise sadece puperta öncesi değil yaşam boyunca etki gösterir.
• Dişide koltukaltı ve genital kılların büyümesinden bu hormon sorumludur.
• Adrenal androjenlerlerin bir kısmı erkeklerde adrenal dışı dokularda androjenik
aktivitenin çoğundan sorumlu testesteron’a dönüşür
Hipoadrenalizm – Addison Hastalığı
• Addison hastalığı, adrenal kortekste ACTH hormon yapımının yetmezliğinden
kaynaklanan bir hastalıktır.
• Bunun nedeni genellikle adrenal korteksin “primer atrofisi”dir ve olguların
yaklaşık %80’inde atrofinin nedeni kortekse karşı gelişen otoimmün yanıttır.
• Böbreküstü bezi korteksinin işlevinin bozulmasının nedenleri arasında
böbreküstü bezi tüberkülozü ve kanserleri de bulunmaktadır.
böbreküstü bezi tüberkülozü
böbreküstü bezi kanseri
Hipoadrenalizm – Addison Hastalığı
Mineralokortikoid Eksikliği.
• Aldesteron salgısı eksikliğinde böbrek tübüllerinde Na+ reabsorpsiyonun
fazlasıyla azaltır, idrarla büyük miktarda Na+ ve Cl- ile hücredışı sıvı
kaybına neden olur.
• Ayrıca, Na+ reabsorpsiyonu için değişmeli olarak K+ ve H+ iyonlarının
sekresyonlarının yetersizliği hiponatremi, hiperkalemi ve hafif asidoza yol
açar.
• Hücredışı sıvı kaybından dolayı plazma hacmi azalır polisitemi görülür,
kanın viskozitesi artar, kalp debisi azalır ve hasta şoktan ölür.
• Mineralokortikoid salgısının sona ermesinden sonra tedavi edilmeyen
hastalar genellikle 4 gün ile 2 hafta içinde ölüm gerçekleşir.
Hipoadrenalizm – Addison Hastalığı
Glikokortikoid Eksikliği.
• Addison hastası bir kişide kortizol salgısının yokluğuna bağlı olarak,
glikoneogenez bozulduğundan dolayı öğünler arası kan glikoz düzeyi ve normal
düzeyde değildir.
• Kortizol yokluğunun en önemli etkisi, dokulardan protein ve yağların enerji
mobilizasyonu yavaşlar, glikoz ve diğer besinler bol olsa bile kaslar güçsüzleşir.
• Glikokortikoid
salgısının
yetersiz
olması Addison hastasının çeşitli
tipteki stresin zararlı etkilerine karşı
dayanıksız kılar ve hafif bir solunum
yolu enfeksiyonu ölüme neden olabilir.
Hipoadrenalizm – Addison Hastalığı
Melanin Pigmentasyonu.
• Addison hastaların büyük bir kısmında müköz zarlarda ve ciltte melanin
pigmentasyonunda artış gözlenir.
• Melanin pigmenti genellikle, dudakların müköz zarları ve meme başının
ince derisi gibi kısımlarında lekeler şeklinde depolanmıştır.
• Kortizol salgısı baskılandığı zaman, hipotalamus ve ön hipofize uygulanan
normal negatif geri bildirim de baskılanır ve böylece eş zamanlı olarak
ACTH ile MSH salgısıda artar.
• Pigmentasyona muhtemelen anormal miktarda salgılanan ACTH neden
olur, çünkü ACTH, MSH’a benzer şekilde melanositlerden melanin
oluşumunu uyarabilir.
Hipoadrenalizm – Addison Hastalığı
Addison Hastalığının Tedavisi.
• Adrenalleri tümüyle harap olmuş hastalar eğer tedavi edilmezlerse güçsüzlük ve
genellikle dolaşım şoku nedeniyle birkaç gün veya birkaç hafta içinde ölür.
• Ancak bu hastaya, günlük az miktarlarda glikokortikoid ve mineralokortikoid
uygulanır ise yıllarca yaşayabilir.
• Özellikle travma, hastalık, ameliyat gibi diğer streslerde ortaya çıkan “addison
krizi” gibi, glikokortikoid ihtiyacının akut olarak fazla olduğu durumlarda ölümü
önlemek için normal dozun 10 katı veya daha fazlası verilebilir.
Hiperadrenalizm – Cushing Sendromu
• Böbreküstü korteksinin aşırı salgısı sıklıkla Cushing sendromu denilen
hormonal etkiler kompleksine neden olur.
• Cushing Sendromundaki anormalliklerin çoğu anormal miktarda kortizol
ve androjenlerin salgılanmasıdır.
Hiperkortizolizm bir çok nedene bağlı olabilir.
• Ön hipofiz adenomu ve aşırı ACTH salgılanması sonucu adrenal hiperplazi
ve yüksek düzeyde kortizol salgısı.
• Hipotalamustan yüksek düzeyde CRH salgılanmasına neden olan işlev
bozuklukları aşırı düzeyde ACTH salgılanmasını uyarır.
• Abdominal karsinoma gibi “ektopik ACTH” salgılayan tümör bulunması.
• Adrenal korteksin adenomları.
Hiperadrenalizm – Cushing Sendromu
• Cushing sendromunda aşırı miktarda ACTH salgılanması sekonder olarak
gelişmiş ise bu Cushing Hastalığı adı verilir.
• Cushing hastalığının özgül niteliği, vücudun alt kısımlarında yağalar mobilize
olurken göğüs ve karnın üst bölgesinde yağların depolanmasıdır.
• Bu durum “bizon hörgücü” olarak adlandırılan görünüme neden olur.
Hiperadrenalizm – Cushing Sendromu
• Cushing sendromlu hastada stereoidlerin fazla salgılanmasından dolayı
yüzün ödemli görünmesine neden olur ve hormonların androjenik etkinliği
bazen akne ve yüz kıllarının aşırı büyümesine (hirsuitzm) neden olur.
Hiperadrenalizm – Cushing Sendromu
• Cushing sendromlu hastada yüzün genel görünümü sıklıkla “aydede yüz”
olarak adlandırılır.
• Bu hastaların yaklaşık %80’inde muhtemelen kortizolün hafif minerlokortikoid
etkileri nedeniyle hipertansiyon vardır.
Hiperadrenalizm – Cushing Sendromu
Cushing sendromlu hastada ayrıca şu belirtiler görülür;
• Ekstremite kaslarında zayıflık, kardiyak hipertrofi, cilt ülserleri, yaraların geç
iyileşmesi, obezite ve buna bağlı abdominal ve meme derisinde çatlakların
oluşumu, adet kanamasının görülmemesi (amenorrhea) ve osteporoz görülür.
Hiperadrenalizm – Cushing Sendromu
Cushing Sendromunun Tedavisi.
• Cushing sendromunun tedavisinde mümkünse ACTH salgısı azaltılır veya
böbreküstü bezi tümörü varsa cerrahi olarak çıkartılır.
• Hipertrofiye olmuş hipofiz bezi veya ACTH’in aşırı
salgısına neden olan küçük tümörler transsphenoidal
mikrocerrahi yöntemi ile kısmen veya tamamen
çıkartılabilir veya radyoterapi ile doku harap edilebilir.
1 pound (lbs) 0.45 kg
Hiperadrenalizm – Cushing Sendromu
Cushing Sendromunun Tedavisi.
• Cushing sendromunun tedavisinde cerrahi tedavinin mümkün olmadığı
durumlarda mertirapon, ketokonazol ve aminoglutetimid gibi steroidojenezi
bloke eden ilaçlar kullanılabilir.
• Ayrıca seretonin antagonistleri ve GABA-transaminaz inhibitörleri gibi ACTH
salgısını baskılayan ilaçlar kullanılabilir.
• ACTH salgısı tüm bunlara rağmen
azaltılamıyorsa tek tedavi yöntemi
olarak adrenal bezin bilateral veya
tümüyle çıkartılması (adrenalektomi)
uygun olur.
• Daha sonra, yetersizlik gelişmemesi
için adrenal steroidler verilir.
Primer Aldesteronizm – Conn Sendromu
• Böbreküstü korteksi zona glomeruloza hücrelerinde bulunan küçük bir
tümörden büyük miktarda aldesteron salgılanmasına “Primer
Aldesteronizm veya Conn Sendromu” adı verilir.
• Bazı durumlarda hiperplastik böbreküstü korteksi kortizolden fazla
aldesteron salgılar ve bunun sonucunda;
• Hipokalemi, hücredışı ve kan hacminde artma, plazmada hipernatremi ve
daima hipertansiyon görülür.
• Primer aldesteronizmin tanı kriterlerinden biri de plazma renin salgısının
azalmasıdır.
• Primer aldesteronizmin tedavisi, genellikle tümörün veya hiperplaziye
bağlı ise adrenal dokunun büyük bir kısmının cerrahi olarak çıkartılmasıdır.
• Bazan adrenogenital tümörler fazla miktarda androjen salgılayarak vücutta yoğun
maskülinizan (erkeksileşme) etkilere neden olur.
• Eğer bu durum dişide olursa sakal oluşumu, sesin kalınlaşması, kellik, erkeksi
pubis ve vücut kılları dağılımı, klitorisin penise benzer şekilde büyümesi ve
kaslarda protein depolanması gibi viril karakterler gelişir.
• Eğer bu durum puperta öncesi dönemde erkekte olursa, dişide
görülen etkilerin yanı sıra cinsiyet organlarının erken gelişmesi
ve seksüel arzuların ortaya çıkmasına neden olur.
Download