T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI SKLERODERMALI HASTALARDA KARDİYAK FONKSİYONLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Vedat HEKİMSOY UZMANLIK TEZİ Olarak Hazırlanmıştır ANKARA 2015 T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KARDİYOLOJİ ANABİLİM DALI SKLERODERMALI HASTALARDA KARDİYAK FONKSİYONLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Vedat HEKİMSOY UZMANLIK TEZİ Olarak Hazırlanmıştır TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. Ergün Barış KAYA ANKARA 2015 iii TEŞEKKÜR Bu çalışmanın gerçekleşmesi için gerekli koşulları sağlayan, tezin planlanması, yürütülmesi ve yazım sürecinde değerli katkılarını aldığım sayın hocam Prof. Dr. E. Barış Kaya’ya; hasta alımında destek olan Romatoloji ünitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Akdoğan’a, asistanlık dönemimdeki tüm katkılarından dolayı başta Hacettepe Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necla Özer, Prof. Dr. Kudret Aytemir olmak üzere Hacettepe Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı’nın tüm öğretim üyelerine, çalışmanın istatistiksel analizinin yapılmasında destek olan istatistik uzmanı Hakan Çakır’a teşekkürlerimi sunarım. iv ÖZET Hekimsoy V, Sklerodermalı Hastalarda Kardiyak Fonksiyonların Değerlendirilmesi. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı, Uzmanlık Tezi, Ankara, 2015. Skleroderma, deri ve iç organların fibrozisi ve yaygın vaskuler lezyonlarla karakterize birden çok sistemi etkileyen bir hastalıktır. Sklerodermalı hastalar, sağ kalp yetmezliği ve ölüme neden olabilen pulmoner hipertansiyon (PHT) gelişme riski altındadırlar. Ayrıca klinik olarak genellikle semptoma neden olmamasına karşın kötü prognoz ile ilişkilendirilen kardiyak tutulum, skleroderma hastalarında sık görülmektedir. İki boyutlu nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle yapılan strain ekokardiyografi, global ve bölgesel sağ ve sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının kantitatif olarak değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır. Bu çalışmada iki boyutlu nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain analizi yapılarak skleroderma hastalarında global ve bölgesel sağ ve sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının değerlendirilmesi, PHT si olan skleroderma hastalarında gelişen sağ ventrikül disfonksiyonunun nokta takip yöntemiyle strain analizi yapılarak saptanıp saptanamayacağının belirlenmesi, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu korunmuş skleroderma hastalarında subklinik kardiyak tutulumun nokta takip yöntemiyle strain analizi yapılarak tespit edilip edilemeyeceğinin değerlendirilmesi ve skleroderma hastalarında nokta takip yöntemiyle strain analizi yapılarak hesaplanan strain değerlerinde takipte meydana gelen değişimlerin analiz edilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon saptanmasını öngören ekokardiyografik parametrelerin belirlenmesi ve bu ekokardiyografik parametrelerin pulmoner hipertansiyon tanısındaki tanısal ayrımcılığının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 80 skleroderma hastası (71 kadın, ortalama yaş 51±12 yıl) ve kontrol grubu olarak sistemik hastalığı bulunmayan 30 sağlıklı birey dahil edildi. Pulmoner hipertansiyon tanısı sağ kalp kateterizasyonu ile ortalama pulmoner arter basıncının 25 mmHg ve üzerinde olması sonucunda konuldu. Pulmoner hipertansiyon tanısının 80 skleroderma hastasından 11’ine sağ kalp kateterizasyonu ile konulduğu belirlendi. Doku Doppler görüntüleme ve iki boyutlu nokta takip yöntemiyle strain analizini de içeren ekokardiyografik çalışma, kontrol grubuna başlangıçta; skleroderma hastalarına ise başlangıçta ve takiben 6 ay sonra yapıldı. Skleroderma hastaları, PHT ve non-PHT grubu olmak üzere iki gruba ayrıldı. Pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastaları, PHT grubuna; pulmoner hipertansiyonu olmayan skleroderma hastaları ise non-PHT grubuna dahil edildi. PHT grubunda, non-PHT grubuna göre sağ ventrikül çaplarının, sağ atriyum ve sağ ventrikül alanlarının daha geniş, triküspit anüler düzlemin sistolik hareketi (TAPSE) değerinin daha düşük olduğu saptandı (hepsi için p<0,05). Sağ ventrikül serbest duvarının apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değeri, PHT grubunda non-PHT grubuna göre anlamlı şekilde daha düşük bulunmuştur (14,6±5,9% vs -22,2±7,5 p:0,034). Sağ ventrikül serbest duvarının basal ve mid kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinde iki grup arasında herhangi bir farklılık saptanmadı. Sağ ventrikül serbest duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin takipte her iki grupta da azaldığı tespit edildi fakat strain değerlerindeki azalma, sadece non-PHT grubunda istatistiksel açıdan anlamlıydı. Skleroderma hastalarında sağ kalp v kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı ile sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden, mid kısmından, bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerleri arasında yüksek düzeyde pozitif korelasyon saptanmıştır. Sağ atriyum alanı ve triküspit yetmezliği ciddiyetinin, skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon varlığı riskini artıran bağımsız öngördürücüler olduğu bulundu. Tüm skleroderma hastalarında, kontrol grubuna göre, sol ventrikülün septal, lateral, anterior ve inferior duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain ve apikal iki boşluk ve dört boşlukta hesaplanan global pik longitudinal sistolik strain değerlerinde azalma olduğu görüldü (hepsi için p<0,05). Yine tüm skleroderma hastalarında, kontrol grubuna göre parasternal kısa eksende hesaplanan sol ventrikülün septal, lateral, anterior ve inferior duvarının mid kısmındaki pik sirkumferensiyal ve radiyal sistolik strain değerlerinde azalma olduğu belirlendi ve parasternal kısa eksende sol ventrikül septal duvarının mid kısmında hesaplanan pik sirkumferensiyal sistolik strain değeri dışında, sol ventrikülün diğer tüm segmentlerinde hesaplanan strain değerlerindeki azalmanın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptandı (hepsi için p<0,05). Skleroderma hastalarında takipte parasternal kısa eksende hesaplanan sol ventrikülün septal, lateral, anterior ve inferior duvarının mid kısmındaki pik radiyal sistolik strain değerlerinde azalma olduğu tespit edildi (hepsi için p<0,05). Aynı zamanda tüm skleroderma hastalarında takipte apikal iki boşluk ve dört boşlukta hesaplanan global pik longitudinal sistolik strain değerlerinde azalma tespit edilmiş fakat bu azalma istatistiksel anlamlılığa ulaşamamıştır. Çalışmamızın sonuçları, pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastalarında kronik sağ ventrikül basınç yükünün, sağ ventrikül longitudinal sistolik strain değerlerinde bozulmaya yol açacak şekilde sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarını etkilediğini göstermektedir. Dolayısıyla pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastalarında iki boyutlu nokta takip yöntemiyle strain analizi yapılarak sağ ventrikülün bölgesel sistolik fonksiyonlarındaki bozulmanın saptanabileceği gösterilmiştir. Skleroderma hastalarında sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesinde ve takibinde, iki boyutlu nokta takip yöntemiyle yapılan strain analizinin diğer ekokardiyografik parametrelere ek olarak kullanılması önerilebilir. Ek olarak iki boyutlu nokta takip yöntemiyle yapılan strain analizi ile skleroderma hastalarında erken dönemdeki sol ventrikül sistolik fonksiyon anormalliklerinin ve sol ventrikül sistolik fonksiyonlarında meydana gelen değişimlerin saptanması mümkündür. Bu nedenle sklerodermalı hastalarda subklinik kardiyak tutulumun tespit edilmesi açısından, iki boyutlu nokta takip yöntemiyle strain analizi yapılarak sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi yararlı olabilir. Sonuç olarak; iki boyutlu nokta takip yöntemiyle yapılan strain analizi, konvansiyonel ekokardiyografinin yanında, skleroderma hastalarının rutin değerlendirilmesinde ve takibinde kullanılabilecek yararlı bir yöntemdir. Anahtar Kelimeler: Sistemik skleroz, Pulmoner hipertansiyon, Subklinik kardiyak tutulum, İki boyutlu nokta takip yöntemiyle yapılan strain ekokardiyografi vi ABSTRACT Hekimsoy V, Evaluation of Cardiac Functions in Systemic Sclerosis Patients. Hacettepe University Faculty of Medicine, Thesis in Cardiology, Ankara, 2015. Systemic sclerosis (SSc) is a multisystem disorder characterized by widespread vascular lesions and fibrosis of skin and distinct internal organs. SSc patients are at risk of developing pulmonary hypertension (PHT), a debilitating, progressive condition of the pulmonary vasculature that leads to right heart failure and death. Also cardiac involvement is a common finding in SSc patients but often clinically occult and associated with poor prognosis. Two-dimensional speckle tracking strain echocardiography (STE) provides quantitative assessment of regional and global right and left ventricular systolic function. The aims of our study were to evaluate regional and global right and left ventricular systolic function in systemic sclerosis patients by using STE, to assess whether STE may detect right ventricular dysfunction in SSc patients with pulmonary hypertension, to determine the ability of STE to detect subclinical myocardial involvement in SSc patients with preserved LV ejection fraction and to analyze changes in STE-derived strain in SSc patients during follow-up. We also aimed to determine echocardiographic parameters, which have the capability of detecting pulmonary hypertension in SSc patients and to evaluate these echocardiographic parameters’ sensitivity and specificity in detecting PHT in SSc patients. We enrolled 80 SSc patients (71 female, mean age 51±12) and 30 healthy controls. Of 80 SSc patients, 11 had PHT diagnosed previously by right heart catheterization. PHT was defined as mean pulmonary artery pressure ≥25 mmHg on right heart catheterisation. Echocardiographic study with tissue Doppler imaging (TDI) and two-dimensional speckle tracking strain analysis was performed at baseline and after 6 months. SSc patients were divided into PHT group and non-PHT group. SSc patients who had PHT diagnosed were included in PHT group and other SSc patients without pulmonary hypertension were included in nonPHT group. Patients with PHT had significantly larger RV diameters, lower TAPSE values, larger right atrium and ventricular area compared with non-PHT group (p<0,05 for all). Peak longitudinal systolic strain at the apical segment of the RV free wall was significantly impaired in the PHT group compared with non-PHT group (14,6±5,9% vs -22,2±7,5 p:0,034). There was no difference in the peak longitudinal systolic strain at the basal and mid segments of the RV free wall between groups. Peak longitudinal systolic strain at the basal, mid and apical segments of the RV free wall were reduced in the both groups at follow-up compared to baseline but vii reduction of strain values were statistically significant only in the non-PHT group. There was significant correlation between peak longitudinal systolic strain at the basal, mid, apical segments of the RV free wall and mean pulmonary artery pressure on right heart catheterisation in SSc patients. Right atrium area and severity of tricuspid regurgitation were independent predictors of elevated risk of detecting pulmonary hypertension in SSc patients. Peak longitudinal systolic strain at the basal, mid and apical segments of septal, lateral, anterior and inferior walls of left ventricle (LV) were reduced in all SSc patients compared to controls (p<0,05 for all). Global longitudinal peak systolic strain in the apical four chamber and apical two chamber view were reduced in all SSc patients compared to controls. Peak circumferential and radial systolic strain at the all mid segments of septal, lateral, anterior and inferior walls of LV in the parasternal short axis view were reduced in all SSc patients compared to controls and except peak circumferential systolic strain at the mid segments of septal wall of LV, reduction of strain values at the other segments of LV were statistically significant (p<0,05 for all). Peak radial systolic strain at the all mid segments of septal, lateral, anterior and inferior walls of LV in the parasternal short axis view were reduced in all SSc patients at follow-up compared to baseline (p<0,05 for all). Global longitudinal peak systolic strain in the apical four chamber and apical two chamber view were reduced in all SSc patients at follow-up compared to baseline but reduction of global strain values in the apical four chamber and apical two chamber view were not statistically significant. The findings of our study suggest that chronic RV pressure overload directly affects RV systolic function as manifested by impaired RV longitudinal deformation in SSc patients with PHT and STE can identify impaired RV regional systolic function in SSc patients with PHT. The use of systolic indexes derived from STE can be proposed as an adjunctive tool in the comprehensive evaluation of RV function in SSc patients with or without PHT at baseline and during follow-up. In addition, STE can detect early LV systolic function abnormalities and subtle changes of LV systolic function in SSc patients. Thus, evaluation of LV function by using STE appears to be useful to identify subclinical cardiac involvement in SSc patients. In conclusion, STE might be a valuable method in the routine evaluation and follow-up of SSc patients in addition to standard echocardiography. Key words: Systemic sclerosis, Pulmonary hypertension, Subclinical cardiac involvement, Two-dimensional speckle tracking strain echocardiography. viii İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR iii ÖZET iv ABSTRACT vi İÇİNDEKİLER SİMGELER VE KISALTMALAR viii x ŞEKİLLER xii TABLOLAR xiii 1. GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİLER 5 2.1. Sistemik Skleroz 5 2.1.1. Epidemiyoloji 5 2.1.2. Etiopatogenez 5 2.1.3. Tanı ve Sınıflandırma 6 2.1.4. Klinik Bulgular 8 2.1.5. Sklerodermalı Hastaların Değerlendirilmesinde Ekokardiyografinin Yeri 32 3. MATERYAL ve METOD 56 3.1. Çalışma Örneklemi 56 3.2. Hastaların Seçimi ve Çalışma Verilerinin Toplanması 56 3.2.1. Skleroderma Hastalarının Klinik ve Laboratuvar Özelliklerinin Belirlenmesi 58 3.2.2. Ekokardiyografi 60 3.2.3. İki Boyutlu Ekokardiyografik Ölçümler 60 3.2.4. Konvansiyonel Doppler Ekokardiyografik Ölçümleri 64 3.2.5. Doku Doppler Görüntüleme ile Yapılan Ölçümler 67 3.2.6. Nokta Takip (“Speckle Tracking”) Yöntemi ile Strain Analizi 68 3.3. Çalışma Dışı Bırakılma Kriterleri 71 3.4. İstatistiksel Yöntem 71 3.5. Etik Kurul Onayı 73 4. BULGULAR 74 ix 4.1. Skleroderma Hastalarının ve Kontrol Grubunun Bazal Klinik ve Demografik Özellikleri 74 4.2. Skleroderma Hastalarının Bazal Biyokimyasal Parametreleri 77 4.3. Skleroderma Hastalarının Sağ Kalp Kateterizasyonu Bulguları 78 4.4. Skleroderma Hastalarının ve Kontrol Grubunun İki Boyutlu ve Renkli Doppler Ekokardiyografik Bulguları 81 4.5. Skleroderma Hastalarının ve Kontrol Grubunun PW, CW ve Doku Doppler Ekokardiyografik Bulguları 84 4.6. Skleroderma Hastalarında Sağ Ventrikül Strain Ekokardiyografi Bulguları 86 4.7. Skleroderma Hastalarında ve Kontrol Grubunda Sol Ventrikül Strain Ekokardiyografi Bulguları 87 4.8. Skleroderma Hastalarında Demografik, Laboratuvar, Ekokardiyografik Parametrelerin Sağ Ventrikül Strain, Kateter ile Ölçülen Ortalama ve Transtorasik Ekokardiyografi ile Ölçülen Sistolik Pulmoner Arter Basıncı ile Korelasyon Analizinin Sonuçları 90 4.9. Skleroderma Hastalarında Pulmoner Hipertansiyonu, Kateter ile Ölçülen Ortalama Pulmoner Arter Basıncını, Transtorasik Ekokardiyografide Ölçülen Sistolik Pulmoner Arter Basıncını ve Sağ Ventrikül Lateral Duvarından Ölçülen Strain Düzeylerini Öngören Bağımsız Prediktörler 93 4.10. Skleroderma Hastalarında İki Boyutlu, Renkli Doppler Ekokardiyografik Parametrelerinin ve Sağ Ventrikül Strain Düzeylerinin Pulmoner Hipertansiyon Tanısında Tanısal A yrımcılığının Değerlendirilmesi 96 5.TARTIŞMA 99 6.SONUÇLAR 118 7. KAYNAKLAR 122 x SİMGELER VE KISALTMALAR ACR American College of Rheumatology ANA Antinükleer antikor BNP Beyin Natriüretik Peptid CW Continuous wave DDG Doku Doppler Görüntüleme DLCO Karbon monoksit difüzyon kapasitesi DSÇ Diyastol Sonu Çap EULAR European League Against Rheumatism ET Ejeksiyon zamanı FVC Zorlu vital kapasite İAH İnterstisiyel Akciğer Hastalığı İVCT İzovolümetrik kontraksiyon süresi İVRT İzovolümetrik relaksasiyon süresi KAH Koroner Arter Hastalığı LA Sol atrium LV Sol ventrikül mPAB Ortalama Pulmoner Arter Basıncı mRDS Modifiye Rodnan Deri Skoru NT proBNP N-terminal proBrainNatriüretik Peptid NYHA New York kalp birliği PAH Pulmoner Arteriyel Hipertansiyon PCWP Pulmoner kapiller kama basıncı PHT Pulmoner Hipertansiyon PW Pulsed Wave RA Sağ atrium RV Sağ ventrikül RVEF Sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu RVFAC Sağ ventriküler fraksiyonel alan değişimi RV apikal Sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain xi RV mid Sağ ventrikül lateral duvarının mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain RV bazal Sağ ventrikül lateral duvarının bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain RVs' Lateral triküspit anülüsten ölçülen sağ ventrikül pik sistolik miyokardiyal velositesi sPAB Sistolik Pulmoner Arter Basıncı SSÇ Sistol Sonu Çapı SV1 Sağ ventrikül bazal çaı SV2 Sağ ventrikül mid çapı SV3 Sağ ventrikül uzun eksen çapı TAPSE Tricuspid Annular Plane Systolic Excursion - Triküspit anüler düzlemin sistolik hareketi TGFβ Transforming Growth Factor beta TTE Transtorasik ekokardiyografi TY Triküspit Yetmezliği YRBT Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarlı Tomografi xii ŞEKİLLER Şekil 2.1. Sistemik sklerozda pulmoner hipertansiyon patogenezi 14 Şekil 2.2. Lagrangian ve doğal (“natural”) strainin farklı yönlerinin gösterimi. 40 Şekil 2.3. Miyokardiyumda sistol ve diyastol sırasında meydana gelen bölgesel deformasyonların şekil ile gösterimi. 42 Şekil 2.4. Rotasyonel deformasyon. 43 Şekil 2.5. Longitudinal strain eğrisi. 44 Şekil 2.6. Radial strain eğrisi. 45 Şekil 2.7. Doku Doppler görüntüleme ile strain analizi. 46 Şekil 3.1. Sağ ventrikül çap ölçümleri 61 Şekil 3.2. Sağ ventrikül diyastol sonu alanı ölçümü 62 Şekil 3.3. Triküspit anüler düzlemin sistolik yer değiştirmesinin (TAPSE) ölçümü 63 Şekil 3.4. Sağ atriyum diyastol sonu alanı ölçümü 64 Şekil 3.5. Transmitral diyastolik akım velositeleri 66 Şekil 3.6. İzovolumetrik relaksasyon zamanı (İVRT) ölçümü 67 Şekil 3.7. Doku Doppler görüntüleme ile miyokardiyal velositelerin ölçümü. 68 Şekil 3.8. Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile sağ ventrikülde pik longitudinal sistolik strain ölçümü 70 Şekil 4.1. Pulmoner hipertansiyon tanısında ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının, triküspit yetmezliğinin, sağ atriyum ve ventrikül alanlarının, sağ ventrikül ortalama strain düzeylerinin tanısal ayırımcılığının eğri altında kalan alan (AUC) değerleri ile incelenmesi. 97 xiii TABLOLAR Tablo 2.1. ACR / EULAR Sistemik skleroz klasifikasyon kriterleri 2013 Tablo 2.2 Pulmoner hipertansiyon sınıflandırması 2015 7 13 Tablo 2.3. Sistemik sklerozlu hastalarda pulmoner arteriyal hipertansiyon gelişimi açısından risk faktörleri 16 Tablo 2.4. Sistemik sklerozla ilişkili pulmoner arteriyel hipertansiyonda mortalite açısından risk faktörleri 18 Tablo 2.5. Bağ doku hastalıkları ile ilişkili pulmoner arteriyel hipertansiyonun taranması ve erken teşhisi ile ilgili genel öneriler. 23 Tablo 2.6. Skleroderma hastalarında pulmoner arteriyel hipertansiyon taranmasında yapılması önerilen tetkikler. 24 Tablo 2.7. Skleroderma hastalarında pulmoner arteriyal hipertansiyon taramasında kullanılan tetkiklerin uygulama sıklıkları ile ilgili öneriler. 24 Tablo 2.8. Skleroderma hastalarına sağ kalp kateterizasyonunun hangi durumlarda yapılması gerektiği ile ilgili öneriler. 25 Tablo 3.1 Sistemik skleroz hastalarında organ tutulumlarının sınıflandırılması 59 Tablo 4.1 Sistemik skleroz hastalarının demografik ve klinik özellikleri 76 Tablo 4.2. Bazal biyokimyasal parametreler açısından pulmoner hipertansiyonu olan ve olmayan skleroderma hastalarının karşılaştırılması 78 Tablo 4.3 Sağ kalp kateterizasyonu yapılan skleroderma hastalarının sağ kalp kateterizasyonu bulguları 80 Tablo 4.4. Skleroderma hastalarının ve kontrol grubunun konvansiyonel ekokardiyografi bulguları 83 Tablo 4.5. Skleroderma hastalarının ve kontrol grubunun PW, CW ve doku Doppler ekokardiyografi bulguları ve diyastolik disfonksiyon oranları 85 xiv Tablo 4.6 Skleroderma hastalarında sağ ventrikül strain ekokardiyografi bulguları 87 Tablo 4.7. Skleroderma hastalarında ve kontrol grubunda sol ventrikül strain ekokardiyografi bulguları 89 Tablo 4.8. Skleroderma hastalarında demografik, laboratuvar, ekokardiyografik parametrelerin sağ ventrikül strain, sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basınc ı ve transtorasik ekokardiyografide ölçülen sistolik pulmoner arter basıncı ile korelasyon analizinin bulguları 92 Tablo 4.9. Skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyonu, sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncını, transtorasik ekokardiyografide ölçülen sistolik pulmoner arter basıncını ve sağ ventrikül lateral duvarından ölçülen strain düzeylerini öngören bağımsız prediktörler 95 Tablo 4.10. Sağ ventrikül lateral duvarından ölçülen strain düzeylerinin, triküspit yetmezliğinin, transtorasik ekokardiyografide ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının, sağ atriyum ve ventrikül alanlarının pulmoner hipertansiyon tanısında tanısal ayrımcılığı 98 1 1. GİRİŞ Skleroderma, deri ve iç organların fibrozisi ve yaygın vaskuler lezyonlarla karakterize birden çok sistemi etkileyen bir bağ dokusu hastalığıdır.1 Skleroderma hastalarının yaklaşık %70 inde solunum sistemi tutulumu görülmektedir. Bu hastalarda solunum sistemi tutulumu sonucunda interstisyel akciğer hastalığı ve pulmoner hipertansiyon gelişebilmektedir.2 Skleroderma hastalarında en sık görülen pulmoner hipertansiyon alt grubu, grup 1 olarak da bilinen pulmoner arteriyal hipertansiyondur.1 Pulmoner arteriyal hipertansiyon, pulmoner fibrozis ile birlikte skleroderma hastalarında en sık ölüm nedenini oluşturmaktadır.3 Skleroderma hastalarında solunum sistemi tutulumu sonucunda gelişen pulmoner hipertansiyonun seyrinde sağ kalp yetmezliği görülebilmektedir. Bu hastalarda pulmoner hipertansiyona bağlı sağ kalp yetmezliği gelişimi kötü prognoz göstergesidir. Sağ kalp yetmezliği sürecinde sağ ventrikül diyastolik ve sistolik fonksiyonlarındaki bozulma ilerledikçe hastalarda görülen semptomların ciddiyeti artmaktadır. Sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının yeterli kalp debisi oluşturamayacağı noktaya gelindiğinde kalp debisi, kalp hızı arttırılarak korunmaya çalışılır. Sonunda hastalarda gelişen son dönem sağ kalp yetersizliği, sklerodermada solunum sistemi tutulumu sonucunda gelişen pulmoner hipertansiyondaki ana mortalite ve morbidite nedenidir.4 Sklerodermaya bağlı gelişen pulmoner arteriyal hipertansiyonun prognozu, diğer pulmoner arteriyel hipertansiyon alt gruplarına göre daha kötüdür.2,5 Sklerodermaya bağlı gelişen pulmoner arteriyal hipertansiyonun erken tanı ve tedavisinin hastalığın prognozunu olumlu yönde etkilediği gösterilmiştir.6 Pulmoner arteriyel hipertansiyon, genellikle sistemik skleroz tanısı konduktan sonra hastalığın seyrinde bir komplikasyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum sklerodermada pulmoner arteriyel hipertansiyonun uygun yöntemler kullanılarak erken tanısının yapılabileceğini göstermektedir.7 Bu yüzden skleroderma hastalarının pulmoner hipertansiyon gelişimi yönünden yakın takip edilmesi; pulmoner hipertansiyon gelişmiş skleroderma hastalarının ise, sağ kalp yetersizliği pulmoner hipertansiyondaki ana mortalite ve morbidite nedeni 2 olduğundan, sağ ventrikül fonksiyonlarının optimal olarak değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Klinik pratikte sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılan triküspit anüler düzlemin sistolik hareketi (TAPSE) ve lateral triküspit anülüsten ölçülen pik sistolik (s’) miyokardiyal velosite gibi konvansiyonel iki boyutlu ve doku Doppler ekokardiyografi parametreleri, ultrason dalgası ile miyokard hareketi arasındaki açının artışından etkilenmektedir. Bu parametreler sağ ventrikülün global fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanıldığından sağ ventrikülün bölgesel fonksiyonları hakkında bu parametreler kullanılarak bilgi elde edilememektedir. Sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının global ve bölgesel olarak değerlendirilmesinde son yıllarda daha fazla kullanılmaya başlayan iki boyutlu nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle yapılan strain analizi ise ultrason dalgası ile miyokard hareketi arasındaki açının artışından etkilenmemektedir. Diğer ekokardiyografik parametrelere kıyasla iki boyutlu nokta takip yöntemiyle yapılan strain analizinin açı artışından etkilenmemesi nedeniyle sağ ventrikül fonksiyonları strain analizi yapılarak daha doğru değerlendirilebilmektedir. Skleroderma hastalarında etkilenen sistemlerden birisi de kardiyovaskuler sistemdir.8,9 Kardiyak tutulum sklerodermanın en sık görülen olmasına komplikasyonlarından karşın klinik olarak genellikle asemptomatiktir.10 Kardiyak tutulumun sklerodermalı hastalarda semptomatik olma oranı değişkenlik göstermekle birlikte %15 ile %25 arasındadır. 11,12 Sklerodermalı hastalarda kardiyak tutulum hastalıkla ilişkili ölümlerin önemli nedenlerinden biridir.12,13 Skleroderma hastalarında kardiyak tutulumun mortalite riskini arttırdığı bilindiğinden, bu hastalarda kardiyak tutulumun erken dönemde saptanması hastalık prognozunun iyileştirilmesi açısından önem taşımaktadır. Klinik pratikte değerlendirilmesinde konvansiyonel iki sol kullanılan boyutlu ventrikül M-mod ekokardiyografi sistolik ve fonksiyonlarının Simpson parametreleri, metodu gibi endokardiyal 3 hareketin ve sol ventrikül duvarlarının kalınlaşmasının değerlendirilmesi sonucu sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunu hesaplamaktadır. M-mod ekokardiyografi ile sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunun doğru hesaplanabilmesi için ultrason dalgasının sol ventrikül miyokardına dik olması gerekmektedir. M-mod ekokardiyografi ile sol ventrikül miyokardına dik düşülememesi sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunun yanlış hesaplanmasına neden olabilir. Simpson metodu ile sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunun doğru hesaplanabilmesi için ekokardiyografi ile sol ventrikül endokardiyumunun tamamı görüntülenebilmelidir. Ekokardiyografi ile sol ventrikül endokardiyumu tamamı ile değerlendirilemediğinde, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu hesaplanmasında Simpson metodunun kullanılması yanlış sonuçlar elde edilmesine neden olabilir. Sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılan konvansiyonel iki boyutlu ekokardiyografi parametrelerinin tekrarlanabilirliğini fonksiyonlarının parametrelerin tüm etkilemektedir. bu Bu yüzden değerlendirilmesinde kısıtlılıklarından kısıtlılıkları, sol konvansiyonel etkilenmeyen yeni bu yöntemlerin ventrikül sistolik ekokardiyografik ekokardiyografik yöntemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Ultrason dalgası ile miyokard hareketi arasındaki açının artışından etkilenmeyen iki boyutlu nokta takip yöntemiyle yapılan strain analizi, sol ventrikül sistolik fonksiyonlarını kantitatif olarak değerlendirebilen, tekrarlanabilir, konvansiyonel ekokardiyografik parametrelerin kısıtlılıklarından etkilenmeyen yeni bir ekokardiyografik yöntem olarak geliştirilmiştir. Dolayısıyla iki boyutlu nokta takip yöntemiyle yapılan strain ekokardiyografi ile, sol ventrikülün sistolik fonksiyonları global ve bölgesel olarak değerlendirilebilmektedir. Bu çalışmada iki boyutlu nokta takip yöntemiyle strain analizi yapılarak skleroderma hastalarında global ve bölgesel sağ ve sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının değerlendirilmesi, pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastalarında gelişen sağ ventrikül disfonksiyonunun nokta takip yöntemiyle strain analizi yapılarak saptanıp saptanamayacağının belirlenmesi, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu korunmuş skleroderma hastalarında subklinik kardiyak tutulumun nokta takip yöntemiyle strain 4 analizi yapılarak tespit edilip edilemeyeceğinin değerlendirilmesi ve skleroderma hastalarında nokta takip yöntemiyle strain analizi yapılarak hesaplanan strain değerlerinde takipte meydana gelen değişimlerin analiz edilmesi amaçlanmıştır. hipertansiyon Ayrıca saptanmasını skleroderma öngören hastalarında ekokardiyografik pulmoner parametrelerin belirlenmesi ve bu ekokardiyografik parametrelerin pulmoner hipertansiyon tanısındaki tanısal ayrımcılığının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. 5 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Sistemik Skleroz Sistemik skleroz nedeni bilinmeyen, gelişiminde vaskülopati, immün aktivasyon ve fibrozisin rol oynadığı, deride progresif kalınlaşma ile karakterize, sistemik bir bağ dokusu hastalığıdır.14 2.1.1. Epidemiyoloji Sistemik skleroz, görülme sıklığı bölgesel olarak değişebilen nadir bir hastalıktır. İnsidans ve prevelans çalışmalarının sonuçları, metodolojik, coğrafi ve hasta tanımlamasındaki faklılıklardan dolayı çelişkilidir. Mevcut veriler prevelansın 50-300/106, insidansın 2.3-22.8/106/yıl arasında değiştiğini göstermektedir.15 Kadınlarda, erkeklere göre 7 kat daha sık görülür. Hastalık her yaşta gelişebilir; 30–50 yaşlar arası başlangıç en fazladır.16,17 2.1.2. Etiopatogenez Sistemik sklerozda inflamasyon ve otoimmunite hastalığın erken dönemlerinde daha belirgin iken, fibrozis ve vaskulopatiye bağlı komplikasyonlar geç dönemde daha baskındır. Genetik faktörler hastalığa olan duyarlılık ve klinik bulguları belirlemede rol oynamaktadır. Genetik olarak duyarlı bireylerdeki vasküler hasar ve endotel hücre fonksiyon bozukluğunun, immün mekanizmaların aktive olmasına yol açtığı düşünülmektedir. Sürekli ya da tekrarlayan vasküler hasar, immün cevabın sürekliliğine ve progresif obstrüktif vaskülopatiye yol açarak, birçok organda doku hipoksisine neden olmaktadır. Hastalarda kontrolsüz fibroblast aktivasyonu, kollajen ve hücre dışı matriks proteinlerinin birikimine neden olur. Kemik iliği kökenli mezenkimal progenitör hücreler ve vasküler kökenli hücreler miyofibroblastlara dönüşerek patolojik fibrozise neden olmaktadır. Sonuçta cilt başta olmak üzere diğer organlarda görülen fibrotik süreç ve vaskülopati klinik tablonun oluşumundan sorumludur.18 6 2.1.2.1. Vaskülopati Sistemik sklerozun vasküler zedelenme sonrası geliştiği düşünülmektedir. Vasküler hasar sistemik skleroz hastalarında tespit edilebilen ilk değişikliktir. Fibrozisden önce gelir ve küçük damarlarda, özellikle de arteriyollerde gözlemlenir.19 Hemen hemen tüm organlarda meydana gelen vasküler hasar, endotel hücreleri arasında büyük boşluklar oluşması ve bütünlük kaybı, endotel hücre sitoplazması içinde vakuolizasyon ile karakterizedir.20 Buna ek olarak perivasküler mononükleer hücre infiltrasyonu, obliteratif mikrovasküler lezyonlar da görülür.19 Vaskülopatiye bağlı gelişen hipoksiye tepki olarak, vasküler endotelial büyüme faktörü seviyelerinde artış olmasına rağmen vaskülogenezde problem vardır.19,21 Hipoksi aynı zamanda fibrozis gelişimine neden olan önemli uyaranlardan biridir. 22 Vaskülopatinin hipertansiyon ve dijital skleroderma ülser renal gelişiminde kriz, pulmoner arteriyel ana mekanizma olduğu düşünülmektedir.19 2.1.2.2. Fibrozis Hastalığın temel semptomlarının oluşmasının ana nedenidir. Hastalık ilerledikçe fibrozis, vasküler inflamatuvar fazın yerine geçer ve etkilenen doku yapısını bozar. Deride fibrozis alt dermis ve subkutan katmanın üst kısmında başlar, mikrovasküler yapı ve retiküler yapının kaybı eşlik eder.23 Doku inflamatuvar hücrelerinden salınan birçok sitokinler ve büyüme faktörleri kollajen gen ekspresyonunu uyarırlar. Aktive lenfositler ve monositler tarafından üretilen transforming growth factor beta (TGFβ), hücre dışı matriks sentezini uyararak fibrozisde önemli bir rol oynar. 23,24 2.1.3. Tanı ve Sınıflandırma Sistemik skleroz tanısı American College of Rheumatology (ACR) ve European League Against Rheumatism (EULAR) tarafından 2013 yılında yayınlanan kriterlere göre konulmaktadır (Tablo 1).25 7 Tablo 2.1. ACR / EULAR Sistemik skleroz klasifikasyon kriterleri 2013 Öğe Alt öğe Her iki el metakarpofalangeal proksimaline uzanan, ciltte kalınlaşma (tanı için yeterli kriter) Parmak cildinde kalınlaşma* Parmak ucu lezyonları* - Ağırlık/ Skor 9 Şiş (puffy) parmaklar Sklerodaktili 2 Parmak ucu ülserleri 2 Piting skar 3 4 Telenjiektazi - 2 Anormal kapilleroskopi - 2 PAH ve/veya İAH* Raynaud Fenomeni Sistemik skleroz ilişkili otoantikorlar (antisentromer, anti-SCL-70, anti-RNA-polimeraz III) (Maksimum skor 3)* PAH 2 İAH 2 - Antisentromer Anti-SCL-70 Anti-RNA-polimeraz III 3 3 *Birden fazla altöğe varlığında en yüksek skor alınır. Tanı için toplam skor ≥ 9 olmalıdır. Parmakları içermeyen deri kalınlaşması olan hastalarda veya hastanın kliniği skleroderma benzeri başka bir hastalıkla açıklanabiliyorsa (örneğin: Nefrojenik sklerozan fibrozis, generalize morfea, eosinofilik fasiit, eritromeralji, porfiria, liken sklerosis, graft-versus-host hastalığı) bu kriterlerin kullanılması uygun değildir. PAH: Pulmoner arteriyel hipertansiyon, İAH: İnterstisyel akciğer hastalığı ACR: American College of Rheumatology, EULAR: European League Against Rheumatism Sistemik skleroz genel olarak diffüz ve limitli form olarak 2 alt tipe ayrılır. Bu iki form deri tutulumunun yaygınlığına göre belirlenir. 26 2.1.3.1. Limitli hastalık Deri tutulumu diz/dirsek altı bölge, yüz ve boyun ile sınırlıdır. CREST sendromu (Calcinosis cutis, Raynaud phenomenon, Esophageal dysmotility, Sclerodactyly, and Telangiectasia) limitli sistemik sklerozlu hastalarda görülebilir.26 8 2.1.3.2. Diffüz hastalık Diffüz hastalarda deri tutulumu yaygındır ve böbrek, akciğer ve kalp tutulumu açısından daha büyük risk altındadır. Diffüz hastalık tanısı için temel kriter diz/dirsek üzerinde deri tutulumunun olmasıdır (özellikle proksimal ekstremite ve gövde üzerinde).26 2.1.4. Klinik Bulgular Sistemik skleroz birçok farklı organ tutulumunun birlikte görülebileceği klinik tablolara neden olabilir. Cilt tutulumu hastalığın karakteristik özelliğidir. Raynaud fenomeni yine hemen her hastada klinik tabloya eşlik eder. Sistemik skleroz ilişkili organ tutulumları iyi tanımlanmış olmak ile birlikte hastanın klinik gidişinin tahmin edilebilmesi zordur. 2.1.4.1. Cilt Bulguları Cilt tutulumu hastalığın karakteristik özelliğidir. Hastalığın başlangıç döneminde el ve ayaklarda şişlik belirgin olabilir; bu dönem ödematöz faz olarak adlandırılır. Zaman içinde deride sertleşme ve kalınlaşma gelişir. Cilt deri altı dokuya sıkıca yapışık hale gelir; bu dönem endüratif faz olarak tanımlanır. Endüratif fazda cildi hareket ettirmek, tutmak zorlaşır ve deri eklerinin (kıllar, ter bezleri, yağ bezleri) sayısı azalır.27 El parmaklarında sistemik skleroza ait değişiklik (sklerodaktili), daralma, yüzde palpebral aralıkta dudaklarda incelme, oral orifis açıklığında azalma, dudak çevresinde kırışıklıklar en sık tanımlanan cilt bulgularıdır. Eklem kontraktürleri sistemik sklerozun deri tutulumuna bağlı gelişen komplikasyonlarından biridir.27 Hastalık cilt tutulumunun yaygınlığına göre diffüz ve limitli sistemik skleroz olarak iki ana formda sınıflanır. Cilt tutulumunun yaygınlığı ve ilerleyici karakterde olması iç organ tutulumlarının ciddiyeti ile ilişkilidir.28,29 2.1.4.2. Raynaud Fenomeni Raynaud fenomeni soğuk ve emosyonel stres ile ortaya çıkan, el/ayak parmakları, kulaklar ve burun damarlarının epizodik vazospastik atakları ile karakterizedir. Sistemik sklerozun en erken belirtisidir ve hastaların %95’inde 9 Raynaud fenomeninde cilt renginde üç fazlı değişiklik olur. görülür. Solgunluk (arteriyollerin spazmı ve dijital arterlerde ortaya çıkan kollaps), takiben siyanoz (iskemi) ve son olarak kızarma (reperfüzyon dilatasyonu) oluşur.30 Her hastada üç faz gözlenmeyebilir. Raynaud fenomeni cilt bulguları gelişmeden yıllar önce var olabilir.27 2.1.4.3. Gastrointestinal Sistem Gastrointestinal sistem tutulumu hastaların yaklaşık %80’inde görülür Özefagus en sık tutulum görülen iç organdır. Gastro-özofageal reflü ve özofajit semptomları birçok hasta tarafından tariflenir. Özofagus tutulumu baryumlu grafiler veya özafagus fonksiyonel çalışmaları ile dökümante edilebilir. Gastrointestinal sistemin her kısmı hastalıktan etkilenebilir. Mide antrumunda telenjektaziler ve atrofi “watermelon stomach” görünümüne neden olur. Telenjektaziler gastrointestinal kanamaya neden olabilir.31 Otoimmün hepatit, sklerozan kolanjit ve primer bilier siroz hastalık seyrinde görülebilir.32 2.1.4.4. Renal tutulum Otopsi çalışmalarında diffüz sistemik sklerozlu hastalarda %60-80 oranında böbrek patolojisi olduğu gösterilmiştir.33 Ancak bunların büyük çoğunluğu kliniğe yansımaz.34 Mikroalbüminüri, plazma kreatinin düzeyinde hafif bir yükseklik ve/veya hipertansiyon hastaların %50’sinde görülebilmektedir. Ancak çoğu hastada kronik böbrek yetmezliğine ilerleme olmaz.35 Skleroderma renal kriz, ciddi ve hayatı tehdit eden bir durumdur. Hastaların yaklaşık %10-15’inde gelişir ve difüz sistemik sklerozlu hastalarda çok daha sık ve hemen hemen her zaman hastalığın erken dönemlerinde ortaya çıkar.35,36 Yaygın cilt tutulumu dışında yüksek dozda steroid kullanımı, anti RNA-III polimeraz antikor pozitifliği ve büyük eklem kontraktürleri varlığı skleroderma renal kriz gelişiminde risk faktörleri olarak tanımlanmıştır.37 10 2.1.4.5. Dijital Ülser Parmakların distal uçlarında ya da kemik çıkıntıların üzerinde gelişen nekrotik lezyonlar olarak tanımlanır. Dijital ülser sistemik sklerozlu hastalarda sık karşılaşılan, ciddi infeksiyona neden olabilecek bir tutulum şeklidir. Hastaların % 50’sinde dijital ülser görülür.38 Ülserler yavaş iyileşir ve enfeksiyonlar için giriş odağı oluştururlar. Doku enfeksiyonuna ikincil osteomiyelit gelişebilir, %14-29’u gangren ve otoamputasyona gidebilir.39 Dijital ülserli hastaların yaklaşık üçte birinde ülserler tekrarlayıcı karakterdedir.40 2.1.4.6. Kas İskelet Sistemi Sistemik sklerozda kas-iskelet sistemi tutulumu sıktır. Sıklıkla artralji, artrit, miyalji gözükürken, bazı hastalarda eroziv artrit ve miyozit gelişebilir.41 Ayrıca deri tutulumuna bağlı eklem bölgelerinde fleksiyon kontraksiyonları görülebilir.42 2.1.4.7. Solunum Sistemi Sistemik sklerozlu hastaların yaklaşık %70 inde solunum sistemi tutulumu görülür. İntertisyel akciğer hastalığı ve pulmoner hipertansiyon sistemik sklerozun iki önemli solunum sistemi tutulumudur. Bu iki tutulum şekli sistemik sklerozlu hastalarda en önemli mortalite nedenleridir.2 İntertisyel akciğer hastalığı yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT) ile hastaların %80’inde saptanabilir. İAH olan tüm hastalarda tutulumun progresif özellikte olduğu düşünülmektedir.43 İAH şiddetinin belirlenmesinde YRBT’de fibrozisin yaygınlığı (>%20) ve zorlu vital kapasite düşüklüğü (<%70) kullanılmaktadır.44 Sistemik sklerozun diğer bir solunum sistemi tutulumu da pulmoner hipertansiyondur. Sistemik skleroza bağlı gelişen pulmoner hipertansiyon, ilerleyici olarak sağ kalp yetmezliğine yol açtığından yaşam kalitesini kötü etkileyen bir durumdur ve kötü prognoz göstergesidir. 1 Pulmoner hipertansiyon tanısı sağ kalp kateterizasyonu ile dinlenme halinde ortalama 11 pulmoner arter basıncının 25 mmHg ve üzerinde olması ile konur. 45 2009 yılında Avrupa Kardiyoloji Derneği tarafından yayınlanan bir önceki pulmoner hipertansiyon kılavuzunda kabul edilen pulmoner hipertansiyon sınıflandırmasındaki 5 ayrı grup, 2015 yılında yayınlanan pulmoner hipertansiyon kılavuzunda da korunmuştur (Tablo 2.2).46 Yeni kılavuzda yer alan pulmoner hipertansiyon sınıflandırmasındaki 5 grubun ana özellikleri aşağıda verilmiştir.46 1. Grup; sağ kalp kateterizasyonu ile ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı (mPAB)≥25 mmHg, ekspiryum sonunda ölçülen pulmoner kapiller kama basıncı (PCWP)≤15 mmHg, pulmoner vaskuler direncin 3 Wood ünitesinin üzerinde olması ile karakterize olan pulmoner arteriyel hipertansiyon grubudur. 1ꞌ Grup; pulmoner venookluziv hastalık ve/veya pulmoner kapiller hemanjiyomatozisi kapsamaktadır. 1ꞌꞌ Grup, yenidoğanın ısrarcı pulmoner hipertansiyonunu kapsamaktadır. 2. Grup; sol ventrikülün sistolik veya diastolik disfonksiyonuna, valvuler hastalıklara bağlı oluşan yani sol kalp hastalıklarına bağlı gelişen pulmoner hipertansiyon grubudur. 3. Grup; kronik obstruktif akciğer hastalığı, interstisyel akciğer hastalığı gibi akciğer hastalıklarına ve/veya hipoksiye bağlı gelişen pulmoner hipertansiyon grubudur. 4. Grup; kronik pulmoner tromboemboliye ve diğer pulmoner arter obstrüksiyonlarına bağlı olarak gelişen pulmoner hipertansiyon grubudur. 5. Grup; hematolojik, sistemik veya metabolik hastalıkların sonucunda gelişen açıklanamayan multifaktöriyel mekanizmalara bağlı pulmoner hipertansiyon grubudur. 2015 yılında kabul edilen yeni sınıflanmada (Tablo 2.2), grup 1’in alt grubu olan kalıtsal pulmoner arteriyal hipertansiyon alt grubuna yeni tanımlanan gen mutasyonları eklenmiştir. Ayrıca eski sınıflamada birinci 12 grubun diğer hastalıklarla bağlantılı pulmoner arteriyel hipertansiyon alt grubunda yer alan kronik hemolitik anemi, grup 1’den çıkarılarak grup 5’e alınmıştır. Ek olarak 1ꞌ grubu genişletilmiş ve bu gruba idiyopatik; kalıtsal; ilaçlar, toksinler ve radyasyonla indüklenen ve diğer hastalıklarla bağlantılı olmak üzere dört alt grup eklenmiştir. 2009 yılındaki sınıflamada birinci grup içerisinde yer alan yenidoğanın ısrarcı pulmoner hipertansiyonu diğer pulmoner arteriyel hipertansiyon alt gruplarından farklılıklar içermesi nedeni ile birinci gruptan çıkarılmıştır ve grup 1ꞌꞌ olarak ayrı bir gruba dahil edilmiştir. İkinci gruba konjenital veya edinilmiş sol kalbin inflow/outflow obstruktif lezyonları ve konjenital kardiyomyopatiler, konjenital veya edinilmiş pulmoner ven stenozu adı altında iki alt grup eklenmiştir. Grup 4, kronik tromboembolik obstrüksiyonları pulmoner olarak hipertansiyon yeniden ve diğer isimlendirilmiştir. pulmoner Bu grup arter kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon, pulmoner anjiyosarkom, diğer intravaskuler tümörler, arteritis, konjenital pulmoner arter stenozu ve parazitler alt gruplarını içermektedir. Segmental pulmoner hipertansiyon, beşinci grubun diğerleri isimli alt grubuna eklenmiştir. 46 Sistemik skleroz hastalarında pulmoner hipertansiyon farklı mekanizmalara bağlı olarak gelişebilir (Şekil 2.1). Bu hastalarda görülen pulmoner hipertansiyonun etyolojisi, pulmoner damarlardaki inflamasyon ve fibrozise ikincil olarak gelişen pulmoner arteriyal hipertansiyona (grup 1) bağlı olabileceği gibi pulmoner venookluziv hastalığa (grup 1ꞌ), sol ventrikül sistolik veya diyastolik disfonksiyonu sonucu gelişen sol kalp hastalığına (grup 2), interstisyel akciğer hastalığı veya pulmoner fibrozis gibi akciğer hastalıklarına (grup 3) veya antifosfolipid antikorlarının tromboza eğilimi arttırması sonucu oluşan kronik tromboembolik akciğer hastalığına da bağlı olabilir.47,48 13 Tablo 2.2 Pulmoner hipertansiyon sınıflandırması 2015 Grup 1 Pulmoner arteriyel hipertansiyon 1.1 İdiyopatik 1.2 Kalıtsal 1.2.1 BMPR2 mutasyonu 1.2.2 Diğer mutasyonlar: ALK1, endoglin, SMAD9, CAV1,KCNK3 1.3 İlaçlara ve toksinlere bağlı 1.4 Diğer hastalıklarla bağlantılı (APAH) 1.4.1 Bağ dokusu hastalıkları 1.4.2 HIV enfeksiyonu 1.4.3 Portal hipertansiyon 1.4.4 Doğumsal Kalp Hastalığı 1.4.5 Şistozomiyaz 1ꞌ Pulmoner venookluzif hastalık ve/veya pulmoner kapiller hemanjiyomatoz 1ꞌ.1 İdiyopatik 1ꞌ.2 Kalıtsal 1ꞌ.2.1 EIF2AK4 mutasyonu 1ꞌ.2.2 Diğer mutasyonlar 1ꞌ.3 İlaçlar, toksinler ve radyasyonla indüklenen 1ꞌ.4 Diğer hastalıklarla bağlantılı 1ꞌ.4.1 Bağ dokusu hastalıkları 1ꞌ.4.2 HIV enfeksiyonu 1ꞌꞌ Yenidoğanın ısrarcı pulmoner hipertansiyonu 2 Sol kalp hastalığına bağlı pulmoner hipertansiyon 2.1 2.2 2.3 2.4 Sistolik disfonksiyon Diastolik disfonksiyon Valvüler hastalık Konjenital veya edinilmiş sol kalbin inflow/outflow obstruktif lezyonları ve konjenital kardiyomyopatiler 2.5 Konjenital veya edinilmiş pulmoner ven stenozu 3 Akciğer hastalıklarına ve/veya hipoksiye bağlı pulmoner hipertansiyon 3.1 3.2 3.3 3.4 3.5 3.6 3.7 4 Kronik obstrüktif akciğer hastalığı İnterstisyel akciğer hastalığı Karma restriktif ve obstrüktif yapıda diğer pulmoner hastalıklar Uykuda solunum bozukları Alveoler hipoventilasyon bozuklukları Kronik olarak yüksek irtifaya maruz kalmak Gelişimsel akciğer anormallikleri Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon ve diğer pulmoner arter obstruksiyonları 4.1 Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon 4.2 Diğer pulmoner arter obstrüksiyonları 4.2.1 Anjiyosarkom 4.2.2 Diğer intravaskuler tümörler 4.2.3 Arteritis 4.2.4 Konjenital pulmoner arter stenozu 4.2.5 Parazitler (Kist hidatik) 5 Mekanizmaları belirsiz ve/veya multifaktöriyel mekanizmalara bağlı pulmoner hipertansiyon 5.1 Hematolojik bozukluklar: Kronik hemolitik anemi, Myeloproliferatif bozukluklar, Splenektomi 5.2 Sistemik hastalıklar: Sarkoidoz, Pulmoner histiositoz, lenfanjiyoleiomiyomatoz, nörofibramatozis 5.3 Metabolik hastalıklar: Glikojen depo hastalığı, Gaucher hastalığı, tiroid bozuklukları 5.4 Diğerleri: Pulmoner tümoral trombotik mikroanjiyopati, fibröz mediastinit, diyalize bağımlı olan veya olmayan kronik böbrek yetersizliği, segmental pulmoner hipertansiyon 14 Şekil 2.1. Sistemik sklerozda pulmoner hipertansiyon patogenezi Sistemik sklerozda farklı nedenlere bağlı gelişen pulmoner hipertansiyon tiplerinin sıklığı ile ilgili literatürdeki veriler çelişkilidir. Sağ kalp kateterizasyonu ile ölçülen mPAB≥25 mmHg, ekspiryum sonunda ölçülen PCWP≤15 mmHg, pulmoner vaskuler direncin 3 Wood ünitesinin üzerinde olması ile karakterize olan pulmoner arteriyel hipertansiyon, sistemik sklerozda en sık görülen pulmoner hipertansiyon alt grubu olarak bilinmesine karşın, son yıllarda yapılan çalışmalarda sistemik sklerozlu 15 hastalarda sol kalp hastalıklarına bağlı gelişen pulmoner hipertansiyonun pulmoner arteriyal hipertansiyon kadar sık görüldüğü ortaya konmuştur.1,49,50 Hatta ortalama pulmoner arter basıncı 25 mmHg ve üzerinde, PCWP 15 mmHg ve altında olan bazı hastalarda eş zamanlı ölçülen sol ventrikül diastol sonu basıncının 15 mmHg üzerinde olduğu; bazı hastalarda ise sol ventrikül diyastol sonu basıncının 500 ml serum fizyolojiğin bolus infüzyonu sonrası 15 mmHg nın üzerine çıktığı gösterilmiştir. Bu durum sistemik skleroz hastalarında sol ventrikül diyastolik disfonksiyonunun gizli olabileceğini ve bu hasta grubunun yanlış olarak pulmoner arteriyel hipertansiyon tanısı alma riski ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir. 49 Sistemik sklerozlu hastalarda pulmoner arteriyal hipertansiyon gelişimi açısından risk faktörleri Tablo 2.3’de verilmiştir.1 Pulmoner arteriyel hipertansiyon, sistemik skleroz hastalarının %812’sinde görülmektedir.51,52 Pulmoner arteriyel hipertansiyonun sistemik sklerozun genellikle limitli formunda ve geç dönemde ortaya çıktığı bilinmektedir.53 Fakat son yıllarda yapılan çalışmalar, hastalığın diffüz tipinde pulmoner arteriyel hipertansiyon görülme oranının en az limitli tipinde görülen sıklıkta olduğunu göstermiştir.54 Yine yapılan çalışmalarda pulmoner arteriyel hipertansiyonun sistemik skleroz tanısı konmasından sonraki beş yıl içerisinde ortaya çıkabildiği saptanmıştır.55 Sklerodermaya bağlı gelişen pulmoner arteriyal hipertansiyonun prognozu, diğer pulmoner arteriyel hipertansiyon alt gruplarına göre daha kötüdür.2,5 İdiyopatik PAH’a bağlı 1 yıllık mortalite oranı %15’iken sklerodermaya bağlı gelişen PAH’ ta bu oran %30’a çıkmaktadır.13,56 Pulmoner arteriyel hipertansiyonun diffüz ve limitli sklerodermada görülebileceği, skleroderma tanısı konduktan sonra erken dönemde bir komplikasyon olarak karşımıza çıkabileceği ve diğer pulmoner arteriyel hipertansiyon alt gruplarına göre daha kötü prognoza sahip olduğu dikkate alındığında her skleroderma hastasının pulmoner hipertansiyon açısından değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Sklerodermaya bağlı gelişen pulmoner arteriyel hipertansiyonun erken tanı ve tedavisinin hastalığın prognozunu olumlu yönde etkilediği gösterilmiştir. 6 16 Tablo 2.3. Sistemik sklerozlu hastalarda pulmoner arteriyal hipertansiyon gelişimi açısından risk faktörleri Risk Faktörleri Hastalık süresinin uzun olması Hastalık başlangıcında yaşın ileri olması Ciddi Raynaud fenomeni varlığı Ciddi digital iskemi Ciltte telenjiektazi bulunması İzole düşük DLCO (DLCO <%50) DLCO alveoler hacim oranında azalma (DLCO/alveoler hacim<%70) FVC/DLCO > 1.6 Sağ ventrikül sistolik basıncında yılda 2 mmHg dan daha fazla artış olması DLCO: Karbon monoksit difüzyon kapasitesi; FVC: Zorlu vital kapasite Sağlıklı insanlarda dinlenme sırasındaki sağ kalp kateterizasyonu ile ölçülen ortalama pulmoner arter basıncının normal değeri 20 mmHg ve altıdır.57 Skleroderma hastalarının bir kısmında sağ kalp kateterizasyonu ile ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı 21 mmHg ile 24 mmHg arasında bulunmuştur. Ortalama pulmoner arter basıncının 21 ile 24 mmHg arasında olması, pulmoner hipertansiyon tanısı koydurmamakla birlikte bu değerlere sahip olan bireylerin sağlıklı olarak nitelenemeyeceği de açıktır. Bu yüzden son yıllarda sağ kalp kateterizasyonu ile ölçülen ortalama pulmoner arter basıncının 21 ile 24 mmHg arasında bulunması borderline pulmoner hipertansiyon olarak tanımlanmaktadır.58 Özellikle PCWP düşük, transpulmoner gradienti ve PVR si yüksek olan bireylerde borderline pulmoner hipertansiyon saptanması erken pulmoner vasküler hastalığın göstergesi olabilmektedir.59 Borderline pulmoner hipertansiyona sahip bireylerin klinik seyri ile ilgili literatürde az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bununla birlikte borderline pulmoner arteriyel hipertansiyonu olan sistemik skleroz hastalarında ortalama 3 yıl içerisinde pulmoner arteriyel hipertansiyon 17 gelişebileceği gösterilmiştir. Bu yüzden borderline pulmoner arteriyel hipertansiyonu olan sistemik skleroz hastalarının pulmoner arteriyel hipertansiyon gelişimi açısından yakın takip edilmesi gerekmektedir.60 Sistemik sklerozla ilişkili pulmoner arteriyal hipertansiyonun tedavisinde son yıllarda gelişme kaydedilmiştir fakat mortalite oranları azalmakla birlikte hala yüksektir. Sistemik sklerozla ilişkili pulmoner arteriyal hipertansiyon hastalarının 1. yıl ve 3. yıl sonunda hayatta kalma oranları sırasıyla %78 ve %47’dir.61 REVEAL (The Registry to EValuate Early And Long-term pulmonary arterial hypertension disease management) kayıtları kullanılarak elde edilen verilerle sistemik sklerozla ilişkili pulmoner arteriyel hipertansiyonda mortalite açısından risk faktörlerini belirlemeyi amaçlayan bir çalışmanın sonuçları 2014 yılında yayınlanmıştır. REVEAL kayıtları, Amerika Birleşik Devletlerinde 54 pulmoner hipertansiyon ile ilgilenen merkezin katılımı ile oluşturulmuştur. Bu çalışmaya 2006 ile 2009 yılları arasında REVEAL kayıtlarına verileri eklenen ve pulmoner arteriyal hipertansiyonu olan 500 skleroderma hastası alınmıştır. Çalışmaya alınan hastaların 3 yıl sonunda hayatta kalma oranı %51.2±4.0 olmuştur. Çok değişkenli analiz sonucunda sistemik sklerozla ilişkili pulmoner arteriyal hipertansiyonda mortalite açısından risk faktörleri; hastanın 60 yaşın üzerinde erkek olması, New York kalp birliği fonksiyonel sınıflaması (NYHA) fonksiyonel sınıf 3 veya 4 olması, sistolik kan basıncının 110 mmHg ve altında olması, 6 dakika yürüme testinin 165 m’nin altında olması, BNP değerinin 180 pg/ml’nin üzerinde olması, ortalama sağ atriyum basıncının 20 mmHg’nın üzerinde olması, pulmoner vasküler rezistansın 32 Wood ünitesinin üzerinde olması olarak bulunmuştur (Tablo 2.4).62 18 Tablo 2.4. Sistemik sklerozla ilişkili pulmoner arteriyel hipertansiyonda mortalite açısından risk faktörleri Risk Faktörleri 60 yaşın üzerinde erkek hasta NYHA fonksiyonel sınıf 3 veya 4 Sistolik kan basıncının 110 mmHg ve altında olması 6 Dakika yürüme testinin 165 m’nin altında olması BNP nin 180 pg/ml’nin üzerinde olması Ortalama sağ atriyum basıncının 20 mmHg’nın üzerinde olması Pulmoner vasküler rezistansın 32 Wood ünitesinin üzerinde olması NYHA: NewYork Heart Association; BNP: Brain Natriuretic Peptit Sistemik skleroz hastalarında pulmoner arteriyal hipertansiyon, pulmoner fibrozis ile birlikte en sık ölüm nedenidir. 3 Sklerodermaya bağlı gelişen pulmoner arteriyal hipertansiyonun erken tanı ve tedavisinin hastalığın prognozunu olumlu yönde etkilediği gösterilmiştir. 6 Pulmoner arteriyel hipertansiyon, genellikle sistemik skleroz tanısı konduktan sonra hastalığın seyrinde bir komplikasyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum pulmoner arteriyel hipertansiyonun uygun tarama yöntemleri kullanılarak erken tanısının yapılabileceğini göstermektedir. 7 Avrupa Kardiyoloji Derneği semptomu olan skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon açısından yıllık ekokardiyografi ile tarama yapılmasını önermektedir, semptomu bulunmayan hastalarda ise sınıf 2b önerisi ile yıllık ekokardiyografi ile tarama yapılabileceği belirtilmiştir. 45 Amerikan Kalp Cemiyeti ise semptomdan bağımsız olarak hastaların yıllık ekokardiyografi ile pulmoner hipertansiyon açısından taranmasını, ekokardiyografide sistolik pulmoner arter basıncı yüksek veya sağ boşluklar genişlemiş ise hastanın sağ kalp kateterizasyonuna yönlendirilmesini önermektedir.63 Pulmoner arteriyel hipertansiyon taramasında erişim kolaylığı ve non invaziv bir tetkik olması nedeni ile ekokardiyografi en etkili tarama araçlarındandır. Her tetkikte olduğu gibi ekokardiyografinin de birtakım 19 kısıtlılıkları mevcuttur. Bu kısıtlılıklardan biri ekokardiyografinin yapan kişinin tecrübesine bağımlı oluşudur. Ayrıca bazı hastalarda pulmoner arteriyal hipertansiyon varlığına rağmen triküspid yetersizliği jetinin belirgin olmayışı ekokardiyografi ile sistolik pulmoner arter basıncının ölçülememesine neden olmaktadır.64 Ekokardiyografide sistolik pulmoner basıncı, triküspid yetersizlik jeti hızının karesinin dört ile çarpımına ortalama sağ atriyum basıncı eklenerek bulunmaktadır. Kılavuzlar tarafından inferiyor vena cava çapı ve bu çapın solunumsal değişimi göz önüne alınarak ortalama sağ atriyum basıncının nasıl hesaplanması gerektiği belirlenmiştir. Fakat pratikte triküspid yetersizlik jeti hızının karesinin dört ile çarpımına eklenen ortalama sağ atriyum basıncı, ekokardiyografiyi yapan kişiye göre farklılıklar göstermektedir. Bu da aynı hastada sistolik pulmoner basıncının ekokardiyografiyi yapan kişiye göre değişmesine yol açacaktır. 65 Avrupa Kardiyoloji Derneğinin 2009 yılında yayınlanan pulmoner hipertansiyon tanı ve tedavi kılavuzuna göre triküspid yetersizlik jeti hızının 2.8 m/s ve altında olması ve pulmoner hipertansiyonu düşündürecek başka ekokardiyografi bulgusu olmaması durumunda hastada pulmoner hipertansiyon olma ihtimalinin düşük olduğunu belirtilmektedir. 45 Fakat 2013 yılında yayınlanan bir çalışmada sistemik skleroz ile ilişkili pulmoner arteriyal hipertansiyon tanısı konan hastaların üçte birinin triküspit yetersizlik jeti hızının 2.8 m/s’nin altında olduğu bulunmuştur. Bu durum sistemik skleroz ile ilişkili pulmoner arteriyal hipertansiyon taramasında tek başına ekokardiyografi ile ölçülen triküspit yetersizlik jeti hızının yeterli olmadığını göstermektedir.66 Literatürde skleroderma hastalarında sistemik skleroz ile ilişkili pulmoner arteriyal hipertansiyonun erken tanısının yapılabilmesi amacıyla oluşturulan tarama yöntemi ile ilgili ilk yayın 2004 yılında yayınlanmıştır. Triküspid yetersizlik jet hızı 3 m/s’nin üzerinde ve/veya karbonmonoksit difüzyon kapasitesi (DLCO) değeri tahmin edilen değerin %50’sinden daha az olan skleroderma hastalarına sağ kalp kateterizasyonu yapılmış. Sonuç olarak bu tarama yönteminin pozitif prediktif değerinin yüksek olduğu ve ilerlemiş pulmoner arteriyel hipertansiyon hastalarının tespitinde yeterli 20 olduğu belirtilmiştir. Fakat tarama kriterlerine uymadığı için sağ kalp kateterizasyonu yapılmayan hasta grubunda pulmoner arteriyel hipertansiyonun olmadığı sonucuna varılamayacağı vurgulanmıştır. 67 Bu alanda yapılan ilk prospektif çok merkezli çalışma 2005 yılında yayınlanmıştır. Fransa’da 21 merkezin katıldığı bu çalışmada solunum fonksiyon testlerinde ciddi bozukluk olmayan skleroderma hastaları ekokardiyografi ile değerlendirilmiştir. Triküspid yetersizlik jet hızı 3 m/s’nin üzerinde olan hastalara semptoma bakılmaksızın sağ kalp kateterizasyonu yapılmıştır. Triküspid yetersizlik jet hızı 2.5 ile 3 m/s arasında olan hastalar ise açıklanamayan dispne varlığında sağ kalp kateterizasyonuna yönlendirilmişlerdir. Triküspid yetersizlik jet hızı 2.5 m/s’nin altında olan hastalarda ise açıklanamayan dispne varlığına bakılmaksızın pulmoner hipertansiyon olmadığı varsayılmış. Sonuç olarak bu tarama yöntemi ile pulmoner arteriyel hipertansiyon erken dönemde saptanmış. Fakat pulmoner hipertansiyon olmadığı varsayılan gruba sağ kalp kateterizasyonu yapılmadığından bu tarama yöntemi sonucunda pulmoner hipertansiyon olmadığı saptanan hastaların gerçekte kaç tanesinde pulmoner hipertansiyon olmadığı saptanamamıştır. Yani bu tarama yönteminin negatif prediktif değeri belirlenememiştir. 51 Skleroderma hastalarında sistemik skleroz ile ilişkili pulmoner arteriyel hipertansiyonun erken tanısının yapılabilmesi amacıyla önerilen tarama yöntemleri ile ilgili literatürde birçok yayın bulunmaktadır. DETECT çalışması dışındaki bu yayınların kısıtlılıklarının ortak noktası önerilen tarama yöntemlerinin negatif prediktif değerlerinin bulunmamasıdır. Bunun nedeni tarama yöntemi ile değerlendirildikten sonra sadece pulmoner hipertansiyon olduğu varsayılan hastalara sağ kalp kateterizasyonu yapılmasıdır. Tarama yöntemi ile pulmoner hipertansiyon bulunmadığı varsayılan hastalara sağ kalp kateterizasyonu yapılmadığından bu hastaların gerçekte kaç tanesinde pulmoner hipertansiyon olmadığı saptanamamıştır. 68 Literatürdeki tarama yöntemlerinin negatif prediktif değerlerinin bilinmemesi, pozitif prediktif değerlerinin orta düzeyde oluşu; daha iyi tarama yöntemlerinin bulunması açısından çalışmaların yapılmasını tetiklemiştir. Literatürdeki tarama 21 yöntemlerinin bu ortak eksik yönlerini ortadan kaldıran yeni tarama yöntemi DETECT çalışması ile önerilmiştir. DETECT çalışması, tarama yöntemi ile değerlendirilen tüm hastalara sağ kalp kateterizasyonunun yapıldığı ilk çalışma olması açısından önem taşımaktadır. DETECT çalışmasına 18 ülkeden 62 merkez katılmıştır. 2008 ile 2011 yıllları arasında hastalık süresi 3 yıldan uzun olan, DLCO değeri tahmin edilen değerin %60’ından az olan skleroderma hastaları çalışmaya dahil edilmiştir. Daha önce sağ kalp kateterizasyonu yapılarak pulmoner hipertansiyon tanısı alan, pulmoner hipertansiyon tedavisi alan, FVC değeri tahmin edilen değerin %40’ından az olan, böbrek yetmezliği olan, klinik olarak anlamlı sol kalp hastalığı olan veya gebe olan hastalar çalışmaya dahil edilmemiştir. Çalışmaya 466 hasta dahil edilmiş, sklerodermalı hastalarda pulmoner arteriyal hipertansiyon gelişimi ile ilişkili olabilecek 112 değişken hastalar değerlendirilerek kaydedilmiş. Bu hastaların tümüne sağ kalp kateterizasyonu yapılmış. Hastaların 145’inde pulmoner hipertansiyon saptanmış. Bu hastaların 87’sinde pulmoner arteriyel hipertansiyon, 30’unda sol kalp hastalığına bağlı pulmoner hipertansiyon, 27’sinde akciğer hastalığına bağlı pulmoner hipertansiyon saptanmış. Kalan bir hasta ise PCWP değeri olmadığından herhangi bir gruba dahil edilmemiş. Hastalar triküspit yetersizlik jeti hızına göre değerlendirildiklerinde %36’sının triküspit yetersizlik jeti hızının 2.8 m/s ve altında olduğu bulunmuş. Sklerodermalı hastalarda pulmoner arteriyel hipertansiyon gelişimi ile ilişkili olabilecek 112 değişkenden, sekiz değişken pulmoner arteriyel hipertansiyonu saptamadaki üstünlükleri dikkate alınarak seçilmiş. Bu sekiz değişken kullanılarak 2 basamaklı bir tarama yöntemi önerilmiştir. Tarama değerlendirilerek yönteminin hangi hastanın ilk basamağında ekokardiyografiye 6 değişken yönlendirileceği belirlenmektedir. Bu 6 değişken; zorlu vital kapasite (FVC) %/DLCO %, daha önce veya değerlendirme sırasında telenjiektazi bulunması, antisentromer antikor pozitifliği, N-terminal proBrain Natriuretik Peptit (NTproBNP) düzeyi, serum ürik bulunmasıdır. asit Her düzeyi, bir elektrokardiyografide değişkenin değeri sağ için aks deviasyonu puanlama sistemi oluşturulmuştur. Eğer 6 değişkenden elde edilen toplam puan 300’ü geçerse 22 hasta ekokardiyografiye yönlendirilmektedir. Tarama yönteminin ikinci basamağında ekokardiyografi sonrası elde edilen 2 değişken ve hastanın ilk basamakta topladığı puan değerlendirilerek hangi hastanın sağ kalp kateterizasyonuna yönlendirileceği belirlenmektedir. Ekokardiyografi ile belirlenen 2 değişken; sağ atriyum alanı ve triküspit yetersizlik jeti hızıdır. Yine tarama yönteminin ilk basamağında toplanan puan ve ekokardiyografi ile belirlenen 2 değişkenin değeri için puanlama sistemi oluşturulmuştur. Eğer tarama yönteminin ikinci basamağından elde edilen toplam puan 35’i geçerse hasta sağ kalp kateterizasyonuna yönlendirilmektedir. DETECT çalışmasının önerdiği 2 basamaklı tarama yöntemi ile pulmoner arteriyel hipertansiyon olduğu atlanan hasta oranı yani yanlış negatiflerin oranı %4 olarak bulunmuş. Aynı hastalar, Avrupa Kardiyoloji Derneğinin 2009 yılında yayınlanan pulmoner hipertansiyon tanı ve tedavi kılavuzuna göre değerlendirildiğinde pulmoner arteriyel hipertansiyon olduğu atlanan hasta oranı yani yanlış negatiflerin oranı %29’dur. Pulmoner arteriyel hipertansiyon olduğu düşünülen fakat sağ kalp kateterizasyonunda pulmoner arteriyel hipertansiyon saptanmayan hastaların oranı yani yanlış pozitiflerin oranı, her iki tarama yönteminde de benzer olarak bulunmuştur. Bu oran, Avrupa Kardiyoloji Derneğinin tarama yönteminde %60 iken DETECT çalışmasının önerdiği tarama yönteminde %65 olarak saptanmıştır. Bu sonuçlara bakıldığında Avrupa Kardiyoloji Derneğinin tarama yöntemine göre DETECT çalışmasının önerdiği tarama yöntemi ile daha az hastada pulmoner arteriyal hipertansiyon tanısı atlanmıştır.66 Skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyonun erken tanısının yapılabilmesi amacıyla önerilen tarama yöntemleri, grup 1 pulmoner hipertansiyonun yani pulmoner arteriyel hipertansiyonun erken tanısının yapılabilmesine yöneliktir. Fakat skleroderma hastalarında pulmoner arteriyel hipertansiyon dışında, sol kalp hastalığına bağlı, interstisyel akciğer hastalığına bağlı, kronik tromboembolizme bağlı ve pulmoner venookluzif hastalığa bağlı pulmoner hipertansiyon görülebileceği unutulmamalıdır.64 Skleroderma hastalarında pulmoner arteriyel hipertansiyonun tarama ve erken tanısının yapılabilmesi ile ilgili öneriler Tablo 2.5-8’de belirtilmiştir.64 23 Tablo 2.5. Bağ doku hastalıkları ile ilişkili pulmoner arteriyel hipertansiyonun taranması ve erken teşhisi ile ilgili genel öneriler. Genel Önerileri bakılmaksızın Semptoma tüm skleroderma hastaları pulmoner arteriyel hipertansiyon açısından taranmalıdır. Mikst bağ dokusu hastalığına sahip hastaların veya romatoid artrit, sistemik lupus eritematozus, Sjögren sendromu hastalarının asemptomatik olmaları durumunda pulmoner arteriyel hipertansiyon açısından taranmaları önerilmemektedir. Pulmoner arteriyal hipertansiyon açısından taranan skleroderma hastalarında tarama testinin pozitif olarak raporlanması durumunda yani tarama testinde pulmoner arteriyal hipertansiyon varlığı lehine bulguların saptanması durumunda, hasta sağ kalp kateterizasyonuna yönlendirilmelidir. Skleroderma hastalarında pozitiflik oranı vazoreaktivite testi yapılması önerilmemektedir. düşük olduğundan 24 Tablo 2.6. Skleroderma hastalarında pulmoner arteriyel hipertansiyon taranmasında yapılması önerilen tetkikler. Önerilen Tetkikler DLCO ölçümünü de içeren solunum fonksiyon testi Transtorasik ekokardiyografi NT-proBNP 3 yıldan uzun süredir skleroderma hastası ise ve DLCO değeri beklenenin %60’ından düşükse DETECT çalışmasındaki tarama algoritmasının uygulanması önerilmektedir. DLCO: karbon monoksit difüzyon kapasitesi Tablo 2.7. Skleroderma hastalarında pulmoner arteriyal hipertansiyon taramasında kullanılan tetkiklerin uygulama sıklıkları ile ilgili öneriler. PAH taramasında tetkiklerin uygulama sıklıkları ile ilgili öneriler Transtorasik TTE’nin, hastada yeni gelişen herhangi bir ekokardiyografi semptom yoksa yılda bir yapılması önerilir. (TTE) Yeni gelişen semptom varlığında hastaya transtorasik ekokardiyografi yapılmalıdır. Solunum fonksiyon testi NT-pro BNP DLCO ölçümünü de içeren solunum fonksiyon testinin, hastada yeni gelişen herhangi bir semptom yoksa yılda bir yapılması önerilir. Yeni gelişen semptom varlığında DLCO ölçümünü de içeren solunum fonksiyon testi tekrar yapılmalıdır. NT-pro BNP ölçümünün belirli aralıklarla tekrar ölçülmesi önerilmemektedir. Hastada eğer yeni gelişen semptom varsa NTproBNP ölçülmelidir. DLCO: karbon monoksit difüzyon kapasitesi 25 Tablo 2.8. Skleroderma hastalarına sağ kalp kateterizasyonunun hangi durumlarda yapılması gerektiği ile ilgili öneriler. Tetkikler Transtorasik ekokardiyografi Triküspid yetersizlik jet velositesinin 2,5-2,8 m/s arasında olması Triküspid yetersizlik jet velositesinin 2,8 m/s nin üzerinde olması Triküspit yetersizlik jet velositesi değerine bakılmaksızın en geniş sağ atriyum çapının 53 mm’nin üzerinde olması veya sağ ventrikülün mid kısmından ölçülen çapın 35 mm’nin üzerinde olması Solunum fonksiyon testi FVC/DLCO>1,6 ve/veya DLCO değeri beklenenin %60 ından düşükse* FVC/DLCO>1,6 ve NT-proBNP değerinin normalin üst sınırının 2 katından yüksek olması* Sağ kalp kateterizasyonu yapılması açısından semptomatik olma gerekliliği Hasta semptomatik olmalıdır Semptom varlığı gerekli değildir Semptom varlığı gerekli değildir Hasta semptomatik olmalıdır Semptom varlığı gerekli değildir Semptom varlığı gerekli DLCO değerinin beklenenin %60 ından düşük ve NT-proBNP değerinin değildir normalin üst sınırının 2 katından yüksek olması* 3 yıldan uzun süredir skleroderma hastalığı olan ve DLCO değeri beklenenin %60’ından düşük olan hastalarda sağ kalp kateterizasyon endikasyonunun, DETECT çalışmasındaki algoritma uygulanarak belirlenmesi önerilmektedir. FVC: zorlu vital kapasite, DLCO: karbon monoksit difüzyon kapasitesi *Transtorasik ekokardiyografide sistolik disfonksiyon, evre 2 veya 3 diyastolik disfonksiyon, orta veya ciddi mitral veya aortik kapak hastalığı bulunmamalıdır. Semptomlar; istirahat halinde veya egzersizle dispne varlığı, yorgunluk, presenkop/senkop, göğüs ağrısı, çarpıntı, baş dönmesi bulunmasıdır. 26 2.1.4.8. Kardiyak Tutulum Sistemik sklerozda kardiyak tutulum, ilk defa 1926 yılında tanımlanmıştır.69 Günümüze kadar yapılan birçok klinik çalışma ve otopsi çalışması sklerodermada kardiyak tutulumun en sık görülen komplikasyonlardan biri olduğunu göstermiştir. 8,9 Sklerodermada kardiyak tutulum, klinik olarak genellikle asemptomatiktir.10 Fakat klinik olarak semptomatik olduğunda sklerodermada kardiyak tutulum, kötü prognoz ile ilişkilidir. Sklerodermalı hastalarda kardiyak tutulumun semptomatik olma oranı %10.1’dir. Sklerodermada mortalite nedenlerini araştıran bir çalışmada semptomatik kardiyak tutulumu olan hastalarda 5 yıl sonundaki mortalite oranı %70 olarak bulunmuştur.70 2002 yılında yayınlanan İtalya’da 1012 skleroderma hastasının takip edildiği bir çalışmada ölümlerin %36’sının kardiyak tutuluma bağlı olduğu saptanmıştır. 38 Sistemik sklerozda kardiyak tutulum endokard, miyokard ve perikardı ayrı ayrı veya birlikte etkileyebilir. Dolayısıyla kardiyak tutulum çok farklı tablolarla karşımıza çıkabilir. 71 Sklerodermada kardiyak tutulum primer ve sekonder olmak üzere iki sınıfa ayrılır. Primer kardiyak tutulumda sklerodermaya bağlı vasküler, fibrotik ve inflamatuvar değişikliklerin endokardı, miyokardı, perikardı, koronerleri, kalp kapaklarını ve iletim sistemini etkilemesi söz konusudur. Sekonder kardiyak tutulum, interstisyel akciğer hastalığı veya pulmoner hipertansiyon gibi akciğer tutulumuna ikincil gelişir. 72 Primer kardiyak tutulumun prevelansı, çok farklı tablolarla karşımıza çıkmasına bağlı olarak belirlenmesi zordur.73 Ayrıca çoğu hastanın semptomatik olmayışı ve çalışmalarda tanı için farklı metodların kullanılması primer kardiyak tutulumun prevelansının belirlenmesini güçleştirmektedir.4 Bazı çalışmalarda primer kardiyak tutulumun prevelansının %20-25 arasında olduğu belirtilmiştir.11,74 Yine yapılan başka bir çalışmada primer kardiyak tutulumun insidansı limitli sklerodermada %7, diffüz sklerodermada %21 olarak bulunmuştur.75 27 Primer Kardiyak Tutulumun Patofizyolojisi Sklerodermaya bağlı oluşan vaskuler değişiklikler, koroner mikrodolaşımda bozulmaya yol açar. Koroner mikrodolaşımdaki bozulma sonucunda oluşan tekrarlayan fokal iskemi, miyokardiyal fibrozisin oluşma nedenlerinden oluşturulan biridir. kollajen Ayrıca sklerodermada üretiminde artış, fibroblastlar miyokardial tarafından fibrozisin oluşma nedenlerinden bir başkasıdır.71 Oluşan fibrozis odakları miyokardiyumda düzensiz bir şekilde dağılmış olduğundan ‘patchy’ fibrozis olarak isimlendirilmektedir. Fibrozis odaklarının miyokardiyumdaki bu dağılımı sklerodermaya bağlı primer kardiyak tutulumun karakteristik patolojik özelliğidir.11 Primer kardiyak tutulumda görülen fibrozis, aterosklerotik kalp hastalığına bağlı görülen fibrozisten çeşitli özellikleri ile ayrılmaktadır. Aterosklerotik kalp hastalığına bağlı görülen fibrozisin lokalizasyonu, koroner arterlerin beslediği bölgelerle uyum göstermektedir ve genellikle subendokardial bölge korunmuştur. Primer kardiyak tutuluma bağlı görülen fibrozisin lokalizasyonu tek bir koroner arterin beslediği bölge ile uyum göstermez ve çoğunlukla subendokardiyal bölgede yerleşimlidir.11 Primer kardiyak tutulum açısından risk faktörleri; yaş, erkek cinsiyet, diffüz skleroderma, hastalığın süresi, digital ülser varlığı, hastalığın aktif olması, renal tutulum, kas tutulumu, pulmoner fibrozis varlığıdır.76 Sklerodermada primer kardiyak tutulum ile ilgili yapılmış çalışma sayısı sınırlıdır. Konu ile ilgili yapılan çoğu histokimyasal çalışma, otopsi çalışması olduğundan bu çalışmalar subklinik kardiyak tutulumu olan hastaları kapsamamaktadır. Sklerodermada primer kardiyak tutulumun çoğunlukla asemptomatik olduğu düşünüldüğünde bu durum subklinik kardiyak tututulumu olan hastaların değerlendirilmesinde sorun oluşturmaktadır. Miyokardial fibrozis, sklerodermada kardiyak tutulumun karakteristik özelliğidir.4 Yapılan bir otopsi çalışmasında 52 skleroderma hastasının %50’sinde miyokardiyal fibrozis saptanmıştır. Sklerodermaya özgü olan bu miyokardiyal lezyonlar morfolojik olarak kontraksiyon band 28 nekrozu olarak isimlendirilir.77 Sklerodermalı hastalarda miyokardial hasarın sebebinin küçük koroner arter ve arteriyollerinin aralıklı vazospasmına bağlı olabileceği öne sürülmüştür. Bu durum literatürde miyokardial Raynaud fenomeni olarak isimlendirilmektedir.78 Yapılan sintigrafi çalışmalarında, koroner anjiyografi ile koroner arterlerinin normal olduğu gösterilen skleroderma hastalarının büyük kısmında istirahat halinde perfüzyon defektleri saptanması, bu defektlerden bir kısmının vazodilatör tedavi sonrası düzelmesi desteklemektedir.79,80 miyokardial Ayrıca Raynaud yapılan bir fenomeninin çalışmada, varlığını skleroderma hastalarında soğuk ile indüklenen perfüzyon defektleri olduğu gösterilmiştir, bu da skleroderma hastalarının vazospazma yatkınlığını göstermesi açısından önemlidir.81 Sol Ventrikül Sistolik ve Diyastolik Disfonksiyonu Sklerodermada kardiyak tutulumun karakteristik özelliği olan miyokardial fibrozis, zaman içerisinde sol ventrikülün sistolik ve diyastolik disfonksiyonuna prevelansı yol yapılan açabilir. Sol çalışmalarda ventrikül farklılık sistolik disfonksiyonunun göstermektedir. 10 Yapılan çalışmaların çoğunda sol ventrikül sistolik disfonksiyonunun prevelansı düşük olarak bulunmuştur. Fransa’da yapılan, 570 skleroderma hastasının dahil edildiği çok merkezli bir çalışmada sol ventrikül sistolik disfonksiyonunun prevelansı %1.4 olarak saptanmıştır.47 Uluslararası, çok merkezli 7073 skleroderma hastasının dahil edildiği başka bir çalışmada sol ventrikül sistolik disfonksiyonu, ejeksiyon fraksiyonunun %50’nin altında olması olarak tanımlanmış ve sol ventrikül sistolik disfonksiyonunun prevelansı bu çalışmada %5.4 olarak tespit edilmiştir.76 Bununla birlikte konvansiyonel ekokardiyografi ile sol ventrikül sistolik fonksiyonunun değerlendirilmesinin sol ventrikül sistolik disfonksiyonunun prevelansını olduğundan daha az göstereceği belirtilmektedir. Strain ve strain hızının ölçüldüğü doku Doppler çalışmalarında, konvansiyonel ekokardiyografi parametreleri normal olan skleroderma hastalarında sol ventrikül kontraktilitesinde azalma tespit edilmiştir. Dolayısıyla strain ve strain hızının 29 değerlendirilmesi ile skleroderma hastalarında subklinik kardiyak tutulumun gösterilmesi mümkün olmaktadır.82-84 Skleroderma hastalarında sol ventrikül diyastolik disfonksiyonunun sistolik disfonksiyona göre daha sık görüldüğü yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Fransa’da yapılan, 570 skleroderma hastasının dahil edildiği çok merkezli çalışmada sol ventrikül diyastolik disfonksiyonunun prevelansı %17.7 olarak bulunmuştur.47 Uluslararası, çok merkezli, 9165 skleroderma hastasının dahil edildiği başka bir çalışmada sol ventrikül diyastolik disfonksiyonunun prevelansı %17.4 olarak tespit edilmiştir. 85 Fakat transmitral Doppler akımında yaşa bağlı olarak oluşan değişiklikler nedeni ile, sağlıklı insanlarda da diyastolik relaksasyon gecikmesi görülebilir. Sklerodermalı hastalarda prevelansının araştırıldığı sol bu ventrikül iki diyastolik çalışmada disfonksiyonunun da kontrol grubu bulunmadığından bu çalışmalar ışığında sklerodermada sol ventrikül diyastolik disfonksiyonunun kardiyak tutuluma bağlı geliştiği söylenememektedir. Klinik olarak kardiyak semptomu olmayan sklerodermalı hastalarda kardiyak tutulumu araştıran bir çalışmada sol ventrikül diyastolik disfonksiyon oranı sklerodermalı hastalarda %45.9 iken kontrol grubunda %40.5 olarak bulunmuş, bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.86 Bu durum skleroderma hastalarında görülen diyastolik disfonksiyonun kardiyak tutuluma bağlı olmayabileceğini göstermektedir. Sağ Kalp Yetmezliği Sağ kalp yetmezliği, skleroderma hastalığının seyrinde pulmoner hipertansiyonun komplikasyonu olarak görülmektedir. Skleroderma hastalarında sağ kalp yetmezliği gelişimi kötü prognoz göstergesidir. Sağ ventrikül, kanı düşük dirençli pulmoner dolaşıma pompaladığından duvarı incedir. Pulmoner hipertansiyon gelişmesi ile artan pulmoner vaskuler direnç sonucunda sağ ventrikül hipertrofisi oluşur. Sağ ventrikül hipertrofisi gelişmesi sonrasında sağ ventrikül kompliyansında azalmaya bağlı olarak sağ ventrikülün diyastolik doluşu kısıtlanmakta, dolayısıyla sağ ventrikül debisinde azalma ve sonuç olarak kardiyak debide düşüş meydana 30 gelmektedir. Pulmoner vaskuler direnç artışı ve sağ ventrikül hipertrofisi gelişimine bağlı olarak sağ ventrikülün oksijen ihtiyacı artar fakat kardiyak debide azalma sonrası sistemik basıncın düşmesi nedeni ile sağ ventrikül miyokardının perfüzyonu bozulur ve sağ ventrikül miyokard iskemisi meydana gelir. Sağ ventrikül miyokard iskemisi sonucunda sağ ventrikülün diyastolik ve sistolik fonksiyonları bozulur. Sağ ventrikül diyastolik ve sistolik fonksiyonlarında bozulma ilerledikçe hastalarda sağ kalp yetmezliğine bağlı semptomlar görülmeye başlamaktadır. Sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının yeterli kalp debisi oluşturamayacağı noktaya gelindiğinde kalp debisi, kalp hızı arttırılarak korunmaya çalışılır. Sonunda hastalarda gelişen son dönem sağ kalp yetersizliği, pulmoner hipertansiyondaki ana mortalite ve morbidite nedenidir.4 Perikard Hastalıkları Skleroderma hastalarında görülen perikardiyal hastalıklar; fibrinöz perikardit, perikardiyal adezyonlar, konstruktif perikardit, perikardiyal efüzyon ve nadiren perikardiyal tamponaddır. Perikardiyal hastalıkların skleroderma hastalarında semptomatik olma oranı %5 ile %16 arasında değişmektedir. 4 Limitli skleroderma hastalarında perikardiyal hastalıkların görülme prevelansı diffüz skleroderma hastalarından daha yüksektir. Yapılan bir çalışmada hastaların %41’inde perikardiyal efüzyon görüldüğü saptanmıştır. Skleroderma hastalarında perikardiyal tutulum genellikle asemptomatiktir. Bu hastalarda görülen perikardiyal efüzyonların büyük çoğunluğu 10 mm’nin altındadır ve genellikle semptoma yol açmazlar.87 Perikardiyal efüzyon, genellikle skleroderma hastalığının diğer klinik bulguları ortaya çıktıktan sonra tespit edilir. Fakat masif perikardiyal efüzyonların, skleroderma hastalarında cilt kalınlaşması ortaya çıkmadan önce görülebileceği unutulmamalıdır. Yani etiyolojisi belli olmayan perikardiyal efüzyonlarda altta yatan neden skleroderma olabilmektedir. Ayrıca skleroderma hastalarında perikardiyal efüzyon, pulmoner hipertansiyona veya böbrek yetmezliğine ikincil olarak da gelişebilmektedir.73 31 Aritmiler ve İleti Sistemi Bozuklukları Aritmi ve ileti sistemi bozuklukları, ileti sistemi ve miyokardiyumda fibrozis gelişimi sonucunda meydana gelirler. Atriyal ve ventriküler taşiaritmiler, miyokardiyal fibrozis gelişimi; ileti sistemi bozuklukları ve bradiaritmiler ise ileti sisteminde fibrozis gelişimi sonrasında oluşurlar.73 Supraventriküler aritmiler, sklerodermada en sık görülen aritmi tipini oluşturmaktadır.88 Yüz iki skleroderma hastasının elektrokardiyografi özelliklerinin incelendiği bir çalışmada anormal elektrokardiyografi bulguları olan hastaların oranı %32 olarak bulunmuştur. İstirahat halindeki elektrokardiyografilerde en sık görülen anormal bulgular, sol ön dal bloğu ve birinci derecede atriyoventriküler blok olarak saptanmıştır. Elektrokardiyografide sol dal bloğu veya sağ dal bloğu ve sol ön dal bloğu olması sol ventrikül sistolik disfonksiyonu ile ilişkili bulunmuştur.89 Holter monitorizasyonu kullanılarak yapılan diğer çalışmalarda patolojik bulgu saptanan hasta oranı daha yüksek olarak bulunmuştur.90 Dolayısıyla aritmi düşündürecek semptomları olan skleroderma hastalarının uygun tanı yöntemleri kullanılarak araştırılması gerekmektedir. Ateroskleroz Ateroskleroz, sistemik inflamatuvar hastalıklarda sadece geleneksel kardiyovasküler risk faktörleri ile açıklanamayacak şekilde hızlı ilerlemektedir. Bu durum kardiyovasküler morbidite ve mortalitede artışa yol açmaktadır. Sistemik inflamasyon ve immün sistemin aktivasyonu erken dönemde ateroskleroz oluşumuna yol açmaktadır. Romatoid artrit ve sistemik lupus eritematozusun geç döneminde en sık mortalite nedeni aterosklerotik kalp hastalığıdır.91 Sistemik inflamatuvar hastalıklardan biri olan sklerodermada ateroskleroz prevelansı ile ilgili literatürde çelişkili veriler bulunmaktadır.78 Skleroderma hastalarında ateroskleroz prevelansını araştıran bir çalışmada, sklerodermada ana koroner arterlerdeki ateroskleroz prevelansı genel popülasyon ile benzerlik gösterdiği görülmüştür.92 Skleroderma hastalarında 32 subklinik ateroskleroz prevelansını araştıran bir çalışmada skleroderma hastaları ve kontrol grubu bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmiş, skleroderma hastalarında koroner ateroskleroz bulguları gösteren hasta sayısı daha fazla bulunmuştur.93 Romatoid artrit ve sistemik lupus eritematozusda ateroskleroz görülme riski artmışken sklerodermada neden ateroskleroz riskinde artış görülmediği bilinmemektedir. Bu durum sklerodermada romatoid artrit ve sistemik lupus eritematozusa göre daha az sistemik inflamasyon görülmesi ile açıklanmaya çalışılmıştır.94 Skleroderma da kardiyak tutulum, klinik olarak genellikle asemptomatiktir fakat kardiyak tutulum klinik olarak semptomatik olduğunda mortalite oranının yüksek olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla sklerodermalı hastalarda kardiyak tutulumun asemptomatik dönemde non invaziv testlerle belirlenmesi prognozun iyileştirilmesi açısından önem taşımaktadır. Sklerodermalı hastalarda kardiyak tutulumun asemptomatik dönemde tespit edilmesinde konvansiyonel ekokardiyografi yetersiz kalmaktır. Konvansiyonel ekokardiyografi parametreleri normal olan skleroderma hastalarında strain ve strain hızı ölçümü ile sol ventrikül kontraktilitesinde azalma tespit edilmiştir. Dolayısıyla konvansiyonel ekokardiyografiye ek olarak strain ve strain hızının değerlendirilmesi ile asemptomatik dönemde kardiyak tutulum daha yüksek oranda tespit edilebilir ve böylelikle sklerodermalı hastaların prognozunda iyileşme elde edilebilir. 2.1.5. Sklerodermalı Hastaların Değerlendirilmesinde Ekokardiyografinin Yeri Ekokardiyografi, skleroderma hastalarında kardiyak ve pulmoner komplikasyonların tanısında ve izleminde önemli bir yere sahip olan tanı yöntemidir. Ekokardiyografi ile atriyum ve ventriküllerin çapları, sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonları, kapak darlıkları ve yetmezlikleri, pulmoner hipertansiyon ve perikardiyal efüzyon varlığı değerlendirilebilir. Amerikan Kalp Cemiyeti skleroderma hastalarına pulmoner hipertansiyonun erken 33 tanısı açısından yıllık ekokardiyografi yapılmasını önermektedir. Skleroderma hastalarında görülen pulmoner hipertansiyonun sebebi sadece pulmoner arteriyel hipertansiyon gerekmektedir. olmayan yolla tanısı hipertansiyon konulmadan Ekokardiyografi, ölçülebilmesine olmadığından önce diğer pulmoner imkan pulmoner sebeplerin arteriyel dışlanması arter basınçlarının sağlaması yanında invaziv pulmoner hipertansiyona neden olabilecek sol taraflı kalp hastalıklarının tanısının konulmasına da olanak sağlamaktadır. Ayrıca pulmoner hipertansiyona bağlı sağ ventrikül ardyük artışının yol açtığı sağ ventriküler ve sağ atriyal yapısal ve fonksiyonel değişiklikler ekokardiyografi ile değerlendirilebilir. Sklerodermalı hastaların ekokardiyografik değerlendirilmesi, 2 boyutlu ekokardiyografi, geleneksel Doppler ekokardiyografi, M-mod ekokardiyografi ve doku Doppler ekokardiyografi ile yapılabilir. 2.1.5.1. İki Boyutlu Ekokardiyografi İki boyutlu ekokardiyografi ile ciddi pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastalarında sağ ventriküler ve atriyal genişleme dikkat çekmektedir. Bu genişlemelerin derecesi ekokardiyografiyi yapan kişi tarafından görsel olarak kalitatif yöntemle değerlendirilebileceği gibi kantitatif olarak da boşluk boyutları ölçülebilir. Kalitatif değerlendirmede sağ ventrikül ve atriyumun sol taraflı odacık karşılıklarına göre göreceli büyüklükleri değerlendirilmektedir. Buna göre, normalde kalp apeksine kadar uzanmayan ve tabanı triküspit anülüs düzlemi olan sağ ventrikülün sol ventrikülün uzun eksen uzunluğunun 2/3’ünü geçmemesi gerekir. Bu oran eğer 2/3’ü geçmiş ancak 1/1 oranından küçükse hafif sağ ventrikül genişlemesinden, oran 1/1 ise orta derecede genişlemeden ve 1/1’den büyük ve apeksin büyük kısmını veya tamamını sağ ventrikül oluşturuyorsa ileri genişlemeden söz edilebilir. Aynı şekilde, sağ atriyum için kabaca sol atriyum boyutlarının aşılması sağ atriyal dilatasyonu düşündürür. Kalitatif yöntemler ilk bakışta ekokardiyografıyi yapanın sağ ventrikül ve atriyumu genişleten nedenlere odaklanmasını sağlaması bakımından oldukça yönlendiricidirler. 34 Sağ ventrikül boyutlarının değerlendirilmesinde kullanılan kantitatif 2 boyutlu yöntemler ise kavite çaplarının ve duvar kalınlığının ölçülmesine dayanır. Yakın zamanlı bir kılavuzda bu ölçümlerin nereden yapılacağı bildirilmiştir. Sağ ventrikül kavite çapları en iyi parasternal kısa eksen pencerede kalbin bazal kesitinin alındığı seviyede ve apikal dört boşluk görüntüde ölçülür. Ciddi pulmoner hipertansiyonda sağ ventrikül duvar kalınlığında artış olmaktadır. Buna sıklıkla sağ ventrikül trabekülasyonunda artış eşlik etmektedir. Sağ ventrikül lateral duvar kalınlığının klinik pratikte 5 mm’nin üzerinde değerlendirilmektedir. olması Ciddi sağ ventrikül pulmoner hipertrofisi hipertansiyonda sağ olarak ventrikül trabekülasyonu arttığı için sağ ventrikül duvar kalınlığını ölçmek bazı durumlarda zor olabilir.95 Ciddi pulmoner hipertansiyonda tespit edilen bir başka önemli değişiklik, interventriküler septum şekil ve fonksiyon değişiklikleridir. Sağ ventrikül basınç yükü varlığında sağ ventriküler lateral duvar gibi interventriküler septumda da hipertrofi meydana gelir. Septum hipertrofisine ek olarak, pulmoner hipertansiyonda interventriküler septal değişiklikler de saptanabilir. Bunların en iyi bilineni septal düzleşmedir ve sağ ve sol ventriküller arasındaki anormal basınç farkına bağlıdır. Normal kalpte sol ventrikülün yuvarlak şekli tüm kalp döngüsü boyunca korunmaktadır ve bunun nedeni sol ventrikül basıncının sağa göre daha yüksek olmasıdır. Sağ ventrikül basıncı arttıkça septumun bu normal kürvatürü değişerek düzleşmekte ve sol ventriküle doğru yer değiştirmektedir. Bu yer değiştirme, artan sağ ventrikül basınçları ile paralel şekilde artmaktadır. Sağ ventrikülün basınç yüklenmesi örneğinde septal yer değiştirme ve septal düzleşme tüm kalp döngüsü boyunca, yani hem sistol hem diyastolde sürmektedir. Bu özellik, sağ ventrikülün basınç ve hacim yüklenmelerinin ayırıcı tanısında önemli yer tutmaktadır; sağ ventrikül hacim yüklenmesinde septal düzleşme ve sola yer değiştirme yalnızca diyastolde olmaktadır. Septal düzleşme sol ventriküler ekzantriklik indeksi ile kantifiye edilebilmektedir. Bu yaklaşımda parasternal kısa eksen görüntüde korda tendinealar hizasında sol ventrikülün birbirine dik iki çapı oranlanmaktadır. Normal bireylerde bu oran 35 1 veya 1’den küçüktür. Septal düzleşme durumunda bu oran 1’den büyük olmaktadır.96 Bunlara ek olarak ciddi pulmoner arteriyel hipertansiyonda perikardiyal sıvı da tespit edilebilir ve bu durum kötü prognoz göstergesidir. M-Mod Ekokardiyografi M-mod ekokardiyografi ile gerek sağ ventrikül lateral duvar gerekse interventriküler septumun incelenmesi mümkündür. Parasternal uzun eksen görüntüde M-Mod ekokardiyografi ile septumun paradoks hareketi izlenebilir. Bu durum genel olarak sağ ventrikül hacim yüklenmelerinde görülmekle birlikte basınç yüklenmesinde de gözlenebilir. Ayrıca M-mod ekokardiyografi ile parasternal uzun eksenden sol atriyum çapı, sol ventrikülün sistol sonu ve diyastol sonu çapları, sol ventrikülün ejeksiyon fraksiyonu hesaplanabilir. Ekokardiyografi İle Sağ Ventriküler Fonksiyonların Kantitatif Olarak Değerlendirilmesi Pulmoner hipertansiyonda sağkalımın majör öngördürücüsü olan sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Sağ ventrikülün fonksiyonel ve yapısal olarak değerlendirilmesi bazı nedenlerden dolayı sorun teşkil etmektedir. Bunlardan biri, sağ ventrikülün sol ventrikülü saran yarımay şeklinde olan kompleks geometrik yapısıdır. Diğeri ise ana kuvvet üreten inflow kısmından ayrı bir infundibulumu ve belirgin trabekülasyonu olmasıdır. Bu özellikleri, sağ ventrikülün herhangi bir geometrik modele oturtulamamasına ve hacim hesapları yapılırken sorunlara yol açmaktadır.97 Sağ ventriküler ejeksiyon fraksiyonunun (RVEF) kantitatif olarak hesaplanması için kullanılan manyetik görüntüleme, radyonüklid ventrikülografı gibi teknikler invaziv, görece pahalı, zaman alıcı ve RV’nin kompleks geometrisinden etkilenen tetkiklerdir.98,99 Bu nedenle, klinik pratikte çok fazla uygulanamamaktadır. Ekokardiyografi ise görece ucuz, girişimsel olmayan bir tetkik olarak sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılabilir. Sağ ventrikül fonksiyonları için geliştirilen 36 bir dizi 2 boyutlu ekokardiyografik parametre bulunmaktadır. Bunlar, iki düzlemli Simpson analizi, triküspit annüler düzleminin sistolik hareketi (TAPSE) ve sağ ventriküler fraksiyonel alan değişimi (RVFAC)’dir.96 Sağ ventriküler fraksiyonel alan değişimi (RVFAC) apikal dört boşluktan ölçülen bir parametre olup sağ ventrikül alan değişiminin hesaplanması ile sağ ventrikül sistolik fonksiyonları hakkında bilgi vermektedir. Sağ ventrikül fraksiyonel alan değişiminin sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının belirlenmesinde güvenilir olduğu bildirilmiştir.96 Manyetik rezonans görüntüleme ve radyonüklid ventrikülografi ile ölçülen sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ile oldukça iyi ilişkili olduğu bildirilmiştir.100 Ancak, ölçümünde sistolde ve diyastolde olmak üzere iki ayrı sağ ventrikül alanı kullanılması, sağ ventrikül endokardının çok iyi takip edilmesi zorunluluğu gibi nedenlerle, biplan Simpson metodu ile ölçülen sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu kadar olmasa da, hatalara açık olan bir yöntemdir. TAPSE (tricuspid annular plane systolic excursion - triküspit anüler düzlemin sistolik yer değiştirmesi) standart sağ ventrikül ölçümlerinden birisidir. Sağ ventrikül hareketinin büyük kısmı, sağ ventrikül duvarında longitudinal olarak yerleşen subendokardiyal miyokardiyal lifler sayesinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle uzun eksende anüler düzlem ve apeks arasında meydana gelen triküspit anülüs hareketi global sağ ventrikül sistolik fonksiyonları hakkında bilgi vermektedir. Bu ölçümün RVEF ile korelasyonunun iyi olduğu gösterilmiştir. 101 Uygulanması kolay, hızlı, hataya açık olmayan bu parametre, sağ ventrikül sistolik fonksiyonları açısından diğer iki boyutlu parametrelere göre daha çok tercih edilmektedir. 2.1.5.2. Konvansiyonel Doppler Görüntüleme Konvansiyonel Doppler inceleme continuous wave (CW) Doppler, renkli Doppler ve pulsed wave (PW) Doppler görüntüleme olarak üçe ayrılır. Pulmoner hipertansiyonu olan hastaların çoğunda eşzamanlı triküspit yetersizliği bulunmaktadır. Renkli Doppler görüntüleme ile görüntülenen triküspit yetersizliği jetinden sağ ventrikül sistolik basıncının ve dolayısıyla 37 pulmoner arter sistolik basıncının CW Doppler ile hesaplanması mümkündür. Pulmoner arter akımının, PW Doppler ekokardiyografi ile yapılan incelemesinde pulmoner arter akım trasesinin şeklinden pulmoner basınçlar hakkında bilgi sahibi olunabilir. Normal bireylerde pulmoner akım trasesinin simetrik bir şekli olup pik akım hızı sistol ortasına denk gelmektedir. Pulmoner basınçlar arttıkça pik akım hızı sistolün başına doğru kaydığı ve akımın başlangıcından zirve hızına kadar olan sürenin (pulmoner akselerasyon süresi) kısaldığı, pulmoner arter akımında geç sistolik çentiklenme meydana geldiği görülebilir. Son olarak, ciddi pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda sağ ventrikül basınç yükünün indirekt etkisine veya azalan sol atriyal basınca bağlı olarak sol ventrikül diyastolik fonksiyon bozukluğu (E/A oranında azalma) gözlenebilir.96 2.1.5.3. Doku Doppler Görüntüleme Doku Doppler görüntüleme (DDG), pulsed wave (PW) Doppler yönteminin modifiye edilmiş bir şeklidir. İlk kez Isıaz ve ark. tarafından PW Doppler tekniği kullanılarak, miyokardiyal velositelerin değerlendirilmesi amacıyla ortaya çıkarılmıştır.102 Bu yöntemde, düşük hızlı ve yüksek amplitüdlü miyokardiyal hızlar görüntülenerek, yüksek hız ve düşük frekanslarda hareket eden kan akımı filtre edilmektedir.103 Doku Doppler inceleme, PW doku Doppler ve renkli doku Doppler görüntüleme olarak iki bölümde değerlendirilir. Renkli DDG’de, miyokard duvar hareketinin transdüsere göre yer değiştirmesi baz alınarak, transdüserden uzaklaşan hareket mavi (negatif velositeler), yaklaşan hareket ise kırmızı (pozitif velositeler) olarak kodlanmaktadır. Renkli görüntüler önce kaydedilir, sonra analiz edilirler. Spektral Dopplerden farklı olarak, endokardiyal ve epikardiyal tabakalar ayrı ayrı değerlendirilebilir. Spektral PW DDG ise, velositelerin ve intervallerin gerçek zamanlı olarak hesaplanmasına olanak sağlar ve zamansal rezolüsyonu da oldukça iyidir. 38 Fakat, örnek volümü sabit kalıp miyokard duvarı hareket ettiğinden, uzaysal rezolüsyonu zayıftır ve bu yöntemle miyokard tabakaları ayrı ayrı değerlendirilemez. PW DDG ile kardiyak siklus boyunca sistolik Sm, erken diyastolik Em ve geç diyastolik Am dalgaları görüntülenir. Bu dalgaların pik hızları ve oluşum zamanlamaları normal kalpte segmentler ve seviyeler arasında farklılık gösterir.104 Kalp döngüsü boyunca apeks göreceli olarak sabit olup kalbin bazali aksiyal planda uzun eksen boyunca hafif rotasyonla birlikte apikale doğru hareket eder. Bu nedenle sistolik ve diyastolik miyokard hızları bazal ve lateral segmentlerde en yüksektir. Bölgesel miyokardiyal kasılmayı değerlendirken miyokardiyal velosite ölçümlerinin kısıtlılıklarını bilmek gereklidir. Bu kısıtlılıklardan bahsetmek gerekirse; apeksin sınırlı hareketinden dolayı, apikal segmentler değerlendirilemez; pik velosite ölçümü incelenen bölge ve transdüser arasındaki açıya bağlıdır, apikal bölgede açı fazla olacağından yanlış sonuçlar alınabilir; genel kalp hareketi, kardiyak rotasyon ve yan dokuların kontraksiyonu tethering (asma, çekme) etkisi ölçülen velosite değerlerini etkilemektedir. Doku Doppler görüntüleme parametreleri, çeşitli sistolik ve diyastolik velositeler ve zaman aralıklarından oluşmaktadır. Sistolik miyokardiyal velosite (Sm), bazal miyokardiyumun kalbin uzun eksenine paralel olarak apekse doğru longitudinal hareketinin hızıdır. Erken diyastolik velosite (Em) ve geç diyastolik velosite (Am), sistolik miyokardiyal velositenin ters yönünde olan miyokardiyal velositelerdir. Diyastol bitiminden aortik/pulmoner kapak açılımına kadar olan süre izovolümetrik kontraksiyon süresi (İVCT), aortik/pulmoner kapağın açılması ve kapanması arasında geçen ve kanın aorta/pulmoner artere pompalandığı süre ejeksiyon zamanı (ET) ve aortik/pulmoner kapağın kapanmasından mitral/triküspit kapak açılımına kadar geçen süre izovolümetrik relaksasyon süresidir (İVRT). İVCT ve ET sistolik parametre, İVRT ise diyastolik parametredir.96 39 2.1.5.4. Strain Strain, uygulanan kuvvet sonrası bir cismin başlangıç şekli ve büyüklüğüne göre o cisimde meydana gelen deformasyonu, değişikliği ifade etmektedir. Strain hızı ise cisimde meydana gelen deformasyonun yani değişimin hangi hızla gerçekleştiğini ifade etmektedir. Tek boyutlu bir cismin örneğin bir çizginin şekil ve büyüklüğü sadece tek bir yönde deforme olabilir yani değişebilir. Tek boyutlu bir cisme kuvvet uygulandığında o cisim tek bir yönde ya uzayabilir ya da kısalabilir. Cisimde meydana gelen bu uzunluk değişimini tanımlamak için iki farklı strain kullanılabilir, bunlar Lagrangian ve doğal (“natural”) straindir.105 Lagrangian strain ölçüldüğünde cisimde meydana gelen tüm şekil ve büyüklük değişimleri tek bir referans uzunluğuna yani başlangıç uzunluğuna göre hesaplanır. Lagrangian strain, aşağıdaki matematiksel formülle ifade edilebilir.105 Formülde L(t) cismin kuvvet uygulandıktan sonra ölçülen uzunluğunu; Lo ise cismin kuvvet uygulanmadan önce ölçülen uzunluğunu, yani referans uzunluğunu ifade etmektedir. Formülden anlaşılacağı gibi, strain oran veya yüzde olarak raporlanmaktadır. 105 Lagrangian strain hızı, lagrangian strainin zamana bağlı değişimini gösterir ve aşağıdaki matematiksel formülle ifade edilebilir. 105 Formülde dL(t), kuvvet uygulanması ile cismin uzunluğunda meydana gelen değişimi; Lo cismin başlangıç uzunluğunu; dt ise birimi saniye olmak üzere kuvvetin uygulandığı süreyi ifade etmektedir. görülebileceği gibi strain hızı birimi 1/s veya s -1 dir.105 Formülden 40 Doğal (“natural”) strain ölçülürken ise cisimde meydana gelen şekil ve büyüklük değişimleri tek bir referans uzunluğuna yani tek bir başlangıç uzunluğuna göre hesaplanmaz. Bu strain türünde referans yani başlangıç uzunluğu, cisim deforme oldukça değişmektedir. Dolayısıyla bu strain türü ile cisimde meydana gelen anlık şekil ve büyüklük değişimleri hesaplanabilir. Doğal (“natural”) strain hızı, cismin uzunluğunda meydana gelen anlık değişimin hızını göstermektedir.105 Şekil 2.2. Lagrangian ve doğal (“natural”) strainin farklı yönlerinin gösterimi. Solda Lagrangian strain (SL) grafik ile gösterilmiştir, grafikten de anlaşılacağı gibi değerlendirilen cismin başlangıç yani referans uzunluğu kuvvetin uygulandığı süre boyunca sabit kalmaktadır. Sağda doğal (“natural”) strain (SN) grafik ile gösterilmiştir, bu strain türünde ise değerlendirilen cismin başlangıç yani referans uzunluğu kuvvetin uygulandığı süre boyunca değişiklik göstermektedir.105 Bazı durumlarda, Lagrangian ve doğal (“natural”) strainden uygun olanın tercih edilmesi gerekmektedir. Eğer strain ölçümleri için ekokardiyografik yöntem olarak doku Doppler görüntüleme kullanılacaksa doğal (“natural”) strain tercih edilmelidir çünkü doku Doppler görüntüleme ile değerlendirilmek istenen cismin veya bölgenin başlangıç yani referans uzunluğu sürekli olarak değişkenlik göstermektedir. Diğer taraftan eğer strain ölçümleri için ekokardiyografik yöntem olarak iki boyutlu nokta takip 41 (“speckle tracking”) yöntemi kullanılacaksa Lagrangian strain tercih edilmelidir çünkü bu durumda değerlendirilmek istenen cismin veya bölgenin başlangıç yani referans uzunluğu sürekli olarak değişkenlik göstermemekte yani sabit kalmaktadır.105 Kardiyak siklus boyunca, miyokardiyumda bölgesel deformasyon longitudinal, sirkumferensiyal ve radiyal olmak üzere üç ana yönde meydana gelmektedir.106 Bu yüzden miyokardiyumda meydana gelen bölgesel deformasyonun değerlendirilmesinde kullanılan strainin longitudinal strain, sirkumferensiyal strain ve radiyal strain olmak üzere üç tipi bulunmaktadır. Ventrikül kasılırken kalp kası longitudinal ve sirkumferensiyal yönde kısalırken; radiyal yönde uzayıp kalınlaşmaktadır. Kasılma sırasında kalp kası longitudinal ve sirkumferensiyal yönde kısaldığından hesaplanan strain değeri negatif; radiyal yönde uzadığından hesaplanan strain değeri pozitif olarak bulunmaktadır.107 Longitudinal strain ve strain hızı apikal dört boşluk, apikal iki boşluk ve apikal uzun eksen görüntülerde; sirkumferensiyal, radiyal strain ve strain hesaplanmaktadır. hızı ise parasternal kısa eksen görüntülerde 42 Şekil 2.3. Miyokardiyumda sistol ve diyastol sırasında meydana gelen bölgesel deformasyonların şekil ile gösterimi. (A) Longitudinal, (B) Radiyal ve sirkumferensiyal. Miyokardiyumda sistolde meydana gelen deformasyon kalın çizgilerle; diyastolde meydana gelen deformasyon kesikli çizgilerle gösterilmiştir. LONG: longitudinal; RAD: radiyal; CIRC: sirkumferensiyal108 43 Ayrıca sistol sırasında kalbin bazal kısmında ve apekste bükülme hareketi gözlenmektedir. Sistol sırasında kalbe apeksten bakıldığında kalbin bazal kısmının saat yönünde; apeksin ise saatin tersi yönde rotasyon yaparak hareket ettiği görülür. Diyastol sırasında ise sistolde gerçekleşen bu hareketin tam tersi meydana gelir. Kalbin sistol ve diyastol sırasındaki bu hareketi rotasyonel deformasyon olarak bilinmektedir. 109 Şekil 2.4. Rotasyonel deformasyon. Sistol sırasında kalbe apeksten bakıldığında kalbin bazal kısmının saat yönünde; apeksin ise saatin tersi yönde rotasyon yaparak hareket ettiği görülür. Miyokardiyumda sistolde meydana gelen deformasyon kalın çizgilerle; diyastolde meydana gelen deformasyon kesikli çizgilerle gösterilmiştir.108 44 Şekil 2.5. Longitudinal strain eğrisi. P: Pozitif pik sistolik strain, erken sistol sırasında zaman zaman görülebilen bölgesel miyokardiyal gerilmeye bağlı oluşan pozitif strain değerini belirtmektedir. S: Pik sistolik strain; ES: Sistol sonu strain; PSS: Pik strain; AVC: Aort kapağının kapanması. 105 Şekil görülmektedir. 2.5.’de (yukarıdaki) Miyokardiyum şekilde sistol longitudinal sırasında strain longitudinal eğrisi yönde kısaldığından longitudinal strain negatiftir. Yeşil renkli çizgi, aortik kapağın kapanmasını ifade etmektedir, sistolün sonlandığının göstergesidir. Sistol sonu strain, ‘ES’ olarak kısaltılmış ve sistolün sonlandığı andaki strain değerini ifade etmektedir. Pik strain, ‘PSS’ olarak kısaltılmış ve kardiyak siklus süresi boyunca görülen en yüksek strain değerini belirtmektedir. Pik sistolik strain, ‘S’ olarak kısaltılmış ve sistol süresi boyunca görülen en yüksek strain değerini göstermektedir. Longitudinal strain eğrisi; apikal dört boşluk, apikal iki boşluk ve apikal uzun eksen görüntüler değerlendirilerek hesaplanmaktadır. Sirkumferensiyal strain eğrisi, longitudinal strain eğrisi gibi negatif bir eğridir ve longitudinal strain eğrisine benzemektedir. Sirkumferensiyal strain eğrisinin longitudinal strain eğrisinden tek farkı parasternal kısa eksen görüntülerde hesaplanmasıdır.105 45 Miyokardiyum sistol sırasında radiyal yönde uzadığından hesaplanan radiyal strain değeri pozitif olarak bulunmaktadır. Şekil 2.6 (aşağıdaki) şekilde radiyal strain eğrisi görülmektedir. Bu eğride de longitudinal strain eğrisinde olduğu gibi strain değerleri aort kapağının kapanmasına yani sistolün sonlandığı noktaya göre değerlendirilmektedir. Strain eğrisinin solundaki kesikli çizgiden yani QRS in başlangıcından aort kapağı kapanmasına kadar geçen süre sistolü göstermektedir. Sistol sonu strain, sistolün sonlandığı yani aort kapağının kapandığı andaki strain değerini; pik strain, kardiyak siklus süresi boyunca görülen en yüksek strain değerini; pik sistolik strain, sistol süresi boyunca görülen en yüksek strain değerini ifade etmektedir. Radial strain eğrisi, parasternal kısa eksen değerlendirilerek hesaplanmaktadır. 105 Şekil 2.6. Radial strain eğrisi. Radial strain eğrisi, parasternal kısa eksen görüntüleri değerlendirilerek hesaplanmaktadır.110 görüntüleri 46 Strain görüntüleme, miyokard fonksiyonlarının bölgesel olarak değerlendirilmesine olanak sağlar. İlk defa doku Doppler görüntüleme ile elde edilen velosite verilerinin bilgisayar ortamında program yardımı ile strain hızına ve straine dönüştürülmesi ile kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra teknolojideki gelişmeler neticesinde strain, bilgisayar ortamında nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile hesaplanmaya başlanmıştır. 111 Doku Doppler Görüntüleme ile Strain Analizi Strain, ilk olarak doku Doppler görüntüleme ile elde edilen velosite verilerinin kullanılmasıyla hesaplanmıştır. Elde edilen veriler hız ile ilgili olduğundan bu verilerden aşağıdaki formül ile önce strain hızı hesaplanmış, sonrasında strain hızı kullanılarak strain değeri bulunmuştur.111 Şekil 2.7. Doku Doppler görüntüleme ile strain analizi. Formülde, V1 bir noktadaki anlık miyokardiyal velositeyi; V2 ikinci bir noktadaki anlık miyokardiyal velositeyi; L ise bu iki nokta arasındaki uzaklığı ifade etmektedir. Genellikle bu iki nokta arasındaki uzaklık 10 mm olarak belirlenmektedir.111 47 Doku Doppler görüntüleme ile miyokardiyumun hareketi, incelenen miyokard bölgesinin transdüsere göre yer değiştirmesi yani yaklaşıp uzaklaşması baz alınarak değerlendirilir ve bu yöntemle miyokardiyal velositeler hesaplanabilir. Fakat bu yöntemde incelenen miyokard bölgesinin hareketi transdüsere göre değerlendirildiğinden, incelenen miyokard bölgesi hareketsiz bile olsa kalbin rotasyonuna veya komşu miyokardiyal segmentlerin hareketi ile oluşan tethering (asma, çekme) etkisine bağlı olarak transdüsere göre yer değiştirebilmektedir. Bu durum aslında hareketsiz olan miyokardiyal segmentin hareketli olarak algılanmasına ve hareketsiz olan miyokardiyal segmentte miyokardiyal velosite hesaplanmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla miyokardiyal velositelerin doku doppler görüntüleme yöntemi ile hesaplanması bu tip kısıtlılıkları karşımıza çıkarmaktadır. Doku Doppler görüntüleme ile strain ve strain hızı hesaplanırken kullanılan miyokardiyal velosite verileri, bu tip kısıtlılıkları olan bir yöntemle elde edildiğinden bu durumun strain ve strain hızı hesaplamalarını etkilemesi olasıdır.112 Doku Doppler görüntüleme ile strain hızı, komşu miyokardiyal segment velositelerinin birbirinden farkının miyokardiyal segmentler arasındaki uzaklığa bölünmesi ile elde edilir. Komşu miyokardiyal segment velositelerinin ölçümü ve birbiri ile karşılaştırılması tetkik sırasında meydana gelen sinyal gürültüsüne oldukça hassastır. Sinyal gürültüsü nedeni ile miyokardiyal velosite ölçümünde hatalar oluşabilmekte, bu durum da strain hızı analizini etkilemektedir. Sinyal gürültüsünü azaltmak için komşu miyokardiyal segmentler arasındaki uzaklık arttırılabilir. Miyokardiyal segment velosite verilerinin optimal bir şekilde elde edilebilmesi açısından reverberasyon, drop out gibi artefaktlar en az indirilmeli, uygun frame hızında görüntüler bilgisayar ortamında analiz yapılmak üzere kaydedilmelidir.112 Doku Doppler görüntüleme ile strain ve strain hızı hesaplanırken miyokardın hareketi ultrason dalgası ile paralel olmalıdır. Bu yüzden bu yöntemle strain ve strain hızı hesaplanırken ultrason dalgası ile miyokard 48 arasındaki açının en az olduğu apikal dört boşluk veya iki boşluk görüntüleri tercih edilir, böylelikle longitudinal strain ve strain hızı hesaplanmış olur. 111 Doku Doppler ile elde edilen tüm veriler miyokardın hareketi ile ultrason dalgası arasındaki açıya bağlı olarak değişmektedir. Doku Doppler görüntüleme ile strain ve strain hızı hesaplarken en doğru verileri elde edebilmek için miyokard hareketi ile ultrason dalgası birbirine paralel olmalıdır. Bunu sağlamak için miyokard hareketi ile ultrason dalgasının birbirine paralel olmadığı bölgelerde miyokard hareketi ile ultrason dalgası arasındaki açıyı düzelten programlar geliştirilmiştir. Fakat geliştirilen programlara rağmen miyokard hareketi ile ultrason dalgası arasındaki açı 900 ye yaklaştığında miyokard hareketinin değerlendirilmesi mümkün olmamaktadır. Literatürde doku Doppler görüntüleme ile strain ve strain hızının hesaplandığı çoğu çalışmada ultrason dalgası ile miyokard arasındaki açının en az olduğu apikal dört boşluk veya iki boşluktan elde edilen görüntüler kullanılmıştır ve bu yüzden sadece longitudinal strain ve strain hızı hesaplanabilmiştir.111 Doku Doppler görüntüleme ile strain ve strain hızı analizinin diğer bir kısıtlılığı, miyokardiyal deformasyonun yalnızca ultrason demeti yönünde olan kısmının ölçülmesidir. Buna karşılık miyokardiyum üç boyutlu bir cisim olduğundan miyokardiyal deformasyon eş zamanlı olarak üç ayrı düzlemde gerçekleşmektedir.112 Doku Doppler görüntüleme ile strain ve strain hızı analizi için kullanılacak görüntülerin kaydedilmesi zaman gerektiren bir süreçtir. Analiz için kullanılacak görüntülerin optimal kaydedilmesi için bilinmesi gereken teknik detaylar, bu sürecin daha da uzamasına neden olmaktadır. Ayrıca bu yöntemle strain ve strain hızı analizi önemli oranda bilgi ve deneyim gerektirmektedir ve bu durum miyokard fonksiyonlarının değerlendirilmesinde bu yöntemin günlük pratikte rutin olarak neden kullanılmadığını açıklamaktadır. Bütün bu konular dikkate alındığında doku Doppler görüntüleme ile yapılan strain ve strain hızı analizi sonuçlarının, yapan kişinin bilgi ve deneyimine, kaydedilen görüntülerin optimal olup 49 olmamasına bağlı olduğu açıktır. Tüm bu konular bu yöntemin tekrarlanabilirliğini etkilemekte ve aynı görüntülerin farklı kişilerce analizi sonrası %10 ile %15 arasında değişen oranlarda birbirinden farklı sonuçların hesaplanmasına neden olmaktadır.112 Fakat bahsedilen bu kısıtlılıklara rağmen doku Doppler görüntüleme ile strain ve strain hızı analizi, manyetik rezonans görüntüleme ve sonomikrometre yöntemleri ile yapılan deformasyon analizleri ile karşılaştırılmış ve geçerliliği doğrulanmıştır. 113,114 Nokta Takip (“Speckle Tracking”) Yöntemi ile Strain Analizi Strain analizi, ilk olarak doku Doppler görüntüleme ile elde edilen velosite verilerinin kullanılmasıyla yapılmıştır. Daha sonra teknolojideki gelişmeler neticesinde strain, bilgisayar ortamında nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile hesaplanmaya başlanmıştır. Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizi, rutin konvansiyonel ekokardiyografik görüntülerin bilgisayar programında değerlendirilmesi ile yapılır. Rutin konvansiyonel ekokardiyografik görüntülerde miyokardiyumdaki her noktanın o noktaya özgü bir renk paterni bulunmaktadır. Önce bilgisayar programı yardımı ile strain analizinin yapılacağı miyokardiyum bölgesi seçilir. Sonrasında, seçilen miyokardiyumdaki her noktanın renk paterni farklı olduğundan bu renk paternlerine ait pikseller, miyokardiyumun kasılma veya gevşeme hareketi boyunca bilgisayar programı yardımı ile takip edilir. Dolayısıyla miyokardiyumun tüm hareketi boyunca, strain analizinin yapılmak istendiği miyokardiyum bölgesindeki herbir noktanın hareketi bilgisayar programı yardımı ile kaydedilmiş olur. Böylelikle strain analizi yapılmak istenen miyokardiyum bölgesinin, bilgisayar programı ile miyokard hareketi başlamadan önceki uzunluğu ve bittikten sonraki uzunluğu saptanarak strain ve strain hızı hesaplanabilir.111 Doku Doppler görüntüleme ile strain analizi, miyokard hareketi ile ultrason dalgası arasındaki açının artışından etkilendiğinden bu yöntem ile sadece longitudinal strain ve strain hızı hesaplanabilmektedir. Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizi, miyokard hareketi ile ultrason dalgası arasındaki açının artışından etkilenmemektedir ve bu yöntem ile 50 longitudinal strain ve strain hızı yanında sirkumferensiyal ve radiyal strain ve strain hızı da hesaplanabilmektedir.111 Doku Doppler görüntüleme ile strain ve strain hızı analizi miyokardiyal deformasyonun yalnızca ultrason demeti yönünde olan kısmını değerlendirmektedir yani yapılan değerlendirmeler tek boyutludur. Buna karşılık, nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizi, iki boyutlu rutin konvansiyonel yapıldığından ekokardiyografik deformasyon görüntülerin analizi değerlendirilmesiyle açısından değerlendirilecek miyokardiyumun hareketi, iki düzlem boyunca takip edilebilir yani bu yöntemle yapılan değerlendirmeler iki boyutludur. Bu yöntemle miyokardiyumun hareketi, incelenen miyokardiyal segmente özgü renk paternlerine ait pikseller yardımı ile takip edilmektedir dolayısıyla doku Doppler görüntüleme ile yapılan strain ve strain hızı analizi aksine miyokardiyal hareket, incelenen miyokard bölgesinin transdüsere göre yer değiştirmesi baz alınarak değerlendirilmemektedir. Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile miyokardiyal hareket transdüsere göre yer değiştirme baz alınarak değerlendirilmediğinden bu yöntemle miyokardiyal hareketin değerlendirilmesi miyokard ile ultrason dalgası arasındaki açıdan etkilenmemektedir.112 Doku Doppler görüntüleme yöntemi ile strain ve strain hızı hesaplanmasında kullanılan miyokardiyal velosite ölçümü, nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain hesaplanırken kullanılmamaktadır. Sinyal gürültüsünün miyokardiyal velositelerin ölçümünde hatalara yol açarak doku Doppler görüntüleme yöntemi ile strain analizi sonuçlarını etkilediği bilinmektedir. Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain hesaplanırken miyokardiyal velosite ölçümü kullanılmadığından bu yöntem ile strain analizi, miyokardiyal velosite ölçümünde hatalara yol açan sinyal gürültüsünden etkilenmemektedir.112 Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizi yapılabilmesi için analizin yapılacağı iki boyutlu ekokardiyografik görüntülerin yeterli kalitede olması gerekmektedir. Bu durum, çeşitli nedenlere bağlı olarak 51 ekokardiyografik görüntü kalitesi kötü olan hastalarda bu yöntemin uygulanamamasına neden olmaktadır. Bu yöntemle analizin yapılacağı iki boyutlu ekokardiyografik görüntüler uygun frame hızında kaydedilmelidir, iki boyutlu ekokardiyografik görüntülerde nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizi yapılabilmesi için uygun frame hızı saniyede 60 ile 80 frame aralığında olmalıdır. Doku Doppler görüntüleme yöntemi ile strain ve strain hızı hesaplanmasında kullanılan ekokardiyografik görüntüler için optimal frame hızı, nokta takip (“speckle tracking”) yöntemine göre daha yüksektir. Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizi için gereken optimal frame hızının göreceli olarak daha düşük olması özellikle taşikardik hastalarda strain analizinde sorun yaratmaktadır. Taşikardik hastalarda bu yöntemle strain analizi yapıldığında kaydedilen görüntülerin frame hızının göreceli olarak düşük olmasından dolayı miyokard hareketi uygun bir şekilde takip edilememektedir. Bu durum da sonuçların doğruluğunu etkilemektedir.112 Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizi, doku Doppler görüntüleme ile yapılan strain analizi ile karşılaştırıldığında daha basit ve daha az zaman alan bir yöntemdir. Özellikle analiz için kullanılacak görüntülerin optimal kaydedilmesi, doku Doppler görüntüleme ile yapılan strain analizinde olduğu gibi karmaşık teknik detayların kullanılmasını gerektirmemektedir ve bu yüzden analiz için kullanılacak görüntüler daha kısa sürede kaydedilebilmektedir. Ayrıca nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizinde miyokard hareketinin bilgisayar programı ile takip edilmesi, bu analiz yöntemi ile yeterli deneyimi olmayan kişiler açısından kullanım kolaylığı sağlamakta ve yapılan ölçümlerin kullanıcılar arasında bilgi ve deneyime bağlı değişkenliğini azaltmaktadır. 112 Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizinin tekrarlanabilirliği doku Doppler görüntüleme ile yapılan analize göre daha iyidir. Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizinin gözlemciler arası değişkenliğinin yapılan çalışmalarda %7 ile %11.8 arasında değiştiği saptanmıştır. 115 Yapılan bir çalışmada nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizinin gözlemciler arası 52 değişkenliğinin doku Doppler görüntüleme ile yapılan analize göre daha düşük olduğu bulunmuştur; ayrıca aynı çalışmada nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile yapılan analiz süresinin doku Doppler görüntüleme ile yapılan analize göre daha kısa sürdüğü tespit edilmiştir.116 Görüldüğü gibi doku Doppler görüntüleme ile yapılan strain analizi ile karşılaştırıldığında, nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile yapılan strain analizinin birçok avantajlı yönü bulunmaktadır. Bu avantajlı yönlerden en önemlisi bu yöntemin, miyokard hareketi ile ultrason dalgası arasındaki açıdan etkilenmemesidir. Bu yüzden bu yöntemle apikal segmentlerde daha doğru strain analizi yapılabilmekte ve ayrıca sirkumferensiyal ve radiyal strain ve strain hızı da hesaplanabilmektedir. 2.1.5.5. Strain ve Strain Hızının Kardiyak Patolojilerde Kullanımı Son yıllarda literatürde deformasyon analizi ile ilgili birçok çalışma yayınlanmış ve değerlendirmede bu diğer yöntemin miyokard ekokardiyografik kontraktil yöntemlere fonksiyonlarını olan üstünlüğü gösterilmiştir. Yapılan bu çalışmalar sonucunda deformasyon analizi yani strain ve strain hızı ölçümü klinik pratikte birçok alanda kullanılmaya başlanmıştır. Strain ve strain hızı ölçümü, bölgesel miyokard fonksiyonlarını değerlendirmede önemli bilgiler verdiğinden, koroner arter hastalarında dobutamin stres ekokardiyografi ile iskemi varlığının kantitatif olarak tespitinde kullanılmaya yaygınlaşmaktadır. başlanmış Koroner arter ve bu alanda hastalarında kullanımı dobutamin giderek stres ekokardiyografi ile iskemi varlığı, dobutamin ile kalbin iş yükü arttırılmadan önce ve arttırıldıktan sonra miyokardiyal duvar hareketlerinin görsel olarak değerlendirilmesi ile tespit edilir. Dobutamin stres ekokardiyografi ile miyokardiyal duvar hareketleri görsel olarak değerlendirildiğinden bu yöntem kalitatif bir yöntemdir. Dobutamin stres ekokardiyografide strain ve strain hızı ölçümü ile miyokardiyal duvar hareketleri kantitatif olarak değerlendirilebilir ve iskemi varlığı objektif olarak tespit edilebilir. Bu yöntemle iskemi indüklendiğinde miyokardiyumda longitudinal ve radiyal strain ve strain hızında azalma ve postsistolik kısalma meydana gelir. Bu şekilde dobutamin 53 stres ekokardiyografide strain ve strain hızı ölçümü ile, iskemi varlığı kantitatif olarak belgelenmiş olmaktadır. Ayrıca strain ve strain hızı ölçümü, koroner arter hastalarında dobutamin stres ekokardiyografi ile miyokardiyal canlılık değerlendirmesinde de kullanılmaktadır. Dobutamin sonrası strain hızı ve strain değerlerinde artış, miyokardiyumda canlı doku varlığının bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. 117,118 Strain ve strain hızı ölçümünden, kardiyak transplantasyon yapılmış hastalarda takipte yararlanılmaktadır. akut Akut rejeksiyon rejeksiyon gelişiminin gelişimi, saptanmasında transplantasyon sonrası hesaplanan ilk strain ve strain hızı değerleri ile karşılaştırma yapılarak anlaşılmaktadır. Transplantasyon sonrası takiplerde strain ve strain hızı değerlerinde ilk ölçümlere göre düşüşün saptanması akut rejeksiyonun bir göstergesidir. Kardiyak transplantasyon hastalarında akut rejeksiyon gelişimi sonrası longitudinal, radiyal ve sirkumferensiyal strain ve strain hızlarında ciddi düşüş izlenmektedir.118 Kardiyak yan etkileri olan antineoplastik tedavi alan kanser hastalarında sol ventrikül fonksiyonlarında bozulmanın erken tespiti önem taşımaktadır. Kardiyotoksik ilaç kullanan kanser hastalarının kardiyak yan etkiler açısından takibi ekokardiyografi ile yapılmaktadır. Bu hastalarda kardiyak yan etkiler konvansiyonel ekokardiyografi parametreleri ile strain ve strain hızı analizine göre daha geç dönemde tespit edilmektedir. Hastalarda ejeksiyon fraksiyonunda değişiklik olmadan strain ve strain hızında kardiyotoksik etkiye bağlı olarak düşüş saptanabilmekte ve antineoplastik tedaviye ara verilmesi sonrası strain ve strain hızı değerlerinin tekrar normale döndüğü izlenmektedir. Dolayısıyla kardiyotoksik ilaçlarla tedavi edilen kanser hastalarında strain ve strain hızı ölçümü ile sol ventrikül fonksiyonlarındaki bozulma erken dönemde tespit edilebilmektedir.119 Strain ve strain hızı analizi ile intraventriküler dissenkroni tespit edilerek kardiyak resenkronizasyon tedavisinden yarar görecek uygun hastalar seçilebilir. Ayrıca kardiyak resenkronizasyon tedavisinin etkinliği strain ve strain hızı analizi ile değerlendirilebilir. 112 54 Strain ve strain hızı analizi ile çeşitli hastalıklarda kardiyak tutulum erken dönemde saptanabilmektedir. 112 Semptomu olmayan skleroderma, diabetes mellitus ve amiloidoz hastalarında strain ve strain hızı analizi ile kardiyak tutulumun erken dönemde tespit edilebildiği yapılan çalışmalarla gösterilmiştir.120-122 Bu hastalıklarda strain ve strain hızı değerlendirilmesi ile subklinik kardiyak tutulumun tanısı daha yüksek duyarlılık oranlarıyla konabilmiştir.123 Dolayısıyla strain ve strain hızı analizi, subklinik kardiyak tutulumun tanısının erken dönemde konulabilmesini sağlayan faydalı bir yöntemdir. Sağ ventrikülün kompleks geometrik yapısı, sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesinde sorunlarla karşılaşılmasına neden olmaktadır. Sağ ventrikülün etkilendiği birçok hastalıkta sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi önem taşımaktadır. 117 Strain ve strain hızı analizi, farklı etyolojilere bağlı sağ ventrikülün etkilendiği birçok hastalıkta ve pulmoner hipertansiyonda sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi açısından yararlı bir yöntemdir.112 Sağ ventrikül serbest duvarında ölçülen strain değerinin radyonüklid ventrikülografi ile değerlendirilen sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ile korelasyonun iyi olduğu gösterilmiştir. Sağ ventrikül serbest duvarının bazal kısmından ölçülen pik sistolik strain değerinin %25’in üzerinde olması %81 sensitivite ve %82 spesifite ile sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonun %50’nin üzerinde olduğunu göstermektedir.123 Sağ ventrikülün etkilendiği hastalıklarda, sağ ventrikülün pik sistolik strain ve strain hızında azalma olduğu gözlenmektedir. Pulmoner hipertansiyon hastalarında da sağ ventrikül strain ve strain hızı değerlerinde bozulmalar olduğu görülmüştür.123 Yapılan bir çalışmada, farklı etyolojilere bağlı pulmoner hipertansiyon gelişen hastalarda pulmoner arter basıncının artışı ile orantılı olarak sağ ventrikül serbest duvarında ölçülen pik longitudinal strain değerinde azalma saptanmıştır. 124 Literatürdeki diğer birçok çalışmada da, pulmoner hipertansiyon ciddiyeti ile sağ ventrikül strain ve strain hızlarındaki azalmanın korele olduğu gösterilmiştir. 125-127 Hatta yapılan bir çalışmada vazodilatör tedavi sonrası pulmoner arter basıncında azalma olan hastalarda sağ ventrikül strain ve strain hızında düzelme olduğu 55 saptanmıştır.128 Ayrıca sağ ventrikül strain ve strain hızı ölçümü ile pulmoner hipertansiyon hastalarında sağ ventrikül fonksiyonlarında bozulma erken dönemde tespit edilebilir.123 Yapılan bir çalışmada pulmoner arter basıncı normal olan skleroderma hastalarında nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain ve strain hızı ölçümü ile sağ ventrikül fonksiyonlarında değişiklik gözlenmiş ve bu yöntemle skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon gelişmeden önce sağ ventrikül fonksiyonlardaki değişikliğin erken dönemde saptanabileceği belirtilmiştir. 129 Strain ve strain hızı analizi, sağ ventrikül fonksiyonlarının kantitatif olarak değerlendirilmesinde önemli bir yöntemdir ve bu yöntemle farklı etyolojilere bağlı sağ ventrikülün etkilendiği hastalıkların patofizyolojisi daha iyi anlaşılabilir. 123 56 3. MATERYAL ve METOD 3.1. Çalışma Örneklemi Çalışmaya, Mayıs 2014 - Kasım 2014 tarihleri arasında, ekokardiyografik değerlendirme için Hacettepe Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı’na başvuran ve skleroderma tanısı ile Hacettepe Üniversitesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bölümü tarafından takip edilen hastalar dahil edildi. Çalışmaya ortalama yaşı 51±12 yıl olan 9’u erkek, toplam 80 skleroderma hastası alındı. Ayrıca sistemik hastalığı bulunmayan, ekokardiyografide sistolik disfonksiyon, orta ve ciddi kapak hastalığı ve pulmoner hipertansiyon saptanmayan ve yaş ortalaması 50,87±14,56 yıl olan 30 sağlıklı bireyden kontrol grubu oluşturuldu. 3.2. Hastaların Seçimi ve Çalışma Verilerinin Toplanması Her hasta medikal öykü ve fizik muayene ile değerlendirildi. Bütün hastalar, yaş, cinsiyet, koroner arter hastalığı (KAH) öyküsü, diyabet, hiperlipidemi, hipertansiyon, diğer eşlik eden hastalıklar ve kullandığı ilaçlar yönünden sorgulandı ve bu bilgiler kaydedildi. Skleroderma hastalarının organ tutulumlarına ait bulgulara ve laboratuvar sonuçlarına hastane veri tabanı ve hasta dosyalarından ulaşıldı. Çalışmaya dahil edilen hastalardan, pulmoner hipertansiyon varlığı şüphesi ile daha önce sağ kalp kateterizasyonu yapılmış olanların kateterizasyon bulguları kaydedildi. Bütün hastalara transtorasik ekokardiyografi yapıldı, nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizi için apikal dört boşluk, apikal iki boşluk, apikal uzun eksen, parasternal kısa eksen ekokardiyografik pencerelerinden sol ventrikülün; apikal dört boşluktan sağ ventrikülün uygun frame hızındaki görüntüleri kaydedildi. Daha sonra bu görüntüler kullanılarak bilgisayar ortamında sağ ve sol ventrikülün nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizi yapıldı. Sağ ventrikül strain analizi yapılan hastalardan daha önce sağ kalp kateterizasyonu yapılmış olanlar, sağ kalp kateterizasyonundaki ortalama pulmoner arter basıncı değerlerine göre iki gruba ayrıldı. Sağ kalp kateterizasyonunda ortalama pulmoner arter basıncı 57 25 mmHg’nın altında olan hastalar non-PHT grubuna, 25 mmHg ve üzerinde olan skleroderma hastaları ise PHT grubuna dahil edildi. Sağ kalp kateterizasyonu yapılmamış hastalar ise transtorasik ekokardiyografi aracılığı ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncına göre değerlendirildi. Dolayısıyla hastalar pulmoner hipertansiyon grubu (PHT grubu) ve pulmoner hipertansiyon olmayan grup (non-PHT grubu) olmak üzere iki gruba ayrılmış oldu. Bu iki grup arasında sağ ventrikül lateral duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerleri karşılaştırıldı. Skleroderma hastalarında subklinik kardiyak tutulumun varlığını ortaya koymak amacıyla bilinen kardiyak tutulumu olmayan skleroderma hastalarında ve kontrol grubunda sol ventrikülün strain analizi yapıldı. Apikal dört boşluk ekokardiyografik penceresinden kaydedilen görüntüde septum ve lateral duvarın bazal, mid ve apikal kısmında; apikal iki boşluk ekokardiyografik penceresinden kaydedilen görüntüde anteriyor ve inferiyor duvarın bazal, mid ve apikal kısmında pik longitudinal sistolik strain hesaplandı. Ayrıca apikal dört boşluk ekokardiyografik penceresinden kaydedilen görüntüde ve apikal iki boşluk ekokardiyografik penceresinden kaydedilen görüntüde hesaplanan global pik longitudinal sistolik strain kaydedildi. Parasternal kısa eksen ekokardiyografik penceresinde papiller kasların göründüğü seviyeden kaydedilen görüntüde; anteriyor septum, anteriyor, anterolateral, inferolateral, inferiyor, inferiyor septumun mid kısmında pik radiyal sistolik strain ve pik sirkumferensiyal sistolik strain hesaplandı. Hesaplanan strain değerleri bilinen kardiyak tutulumu olmayan skleroderma hastaları ile kontrol grubu arasında karşılaştırıldı ve strain analizi ile skleroderma hastalarında subklinik kardiyak tutulumun varlığı ortaya konmaya çalışıldı. Hastalar transtorasik ekokardiyografi ile tekrar değerlendirilmek için 6 ay sonra kontrole çağırıldı. Çalışmaya dahil edilen 80 skleroderma hastasından 59 hasta kontrole geldi. Kontrole gelen 59 skleroderma hastasına transtorasik ekokardiyografi yapıldı. Transtorasik ekokardiyografi aracılığıyla kaydedilen görüntülerde yapılan sağ ve sol ventrikülün strain analizinde yukarıda belirtilen miyokardiyal segmentlerde, altı ay önce yapılan 58 transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen aynı strain değerleri tekrar hesaplandı ve bu strain değerleri, altı ay önce ölçülen strain değerleri ile karşılaştırıldı. 3.2.1. Skleroderma Hastalarının Klinik ve Laboratuvar Özelliklerinin Belirlenmesi Medikal öykü ve fizik muayene ile değerlendirilen, hasta dosyalarından organ tutulumları ve laboratuvar değerleri kaydedilen hastaların klinik ve laboratuar özelliklerinin belirlenmesi ve gruplandırılması Tablo 3.1’de gösterilmiştir. 59 Tablo 3.1 Sistemik skleroz hastalarında organ tutulumlarının sınıflandırılması Hastalık süresi Raynaud fenomeni dışı hastalık ilişkili ilk semptom veya bulgunun ortaya çıkması sonrası geçen zaman. Cilt tutulumu Hastalık süresince fizik muayenelerinde saptanan en yaygın cilt tutumuna göre hastalar limitli ve diffüz hastalar olarak sınıflandırıldı. Dosya kayıtlarından fizik muayene sırasında 17 ayrı cilt bölgesi mRDS değerlendirilerek hesaplanan Rodnan deri skor değeri kaydedildi. Raynaud fenomeni Öykü, fizik muayene ve dosya kayıtları incelenerek belirlendi (var/yok). Dijital ülser Herhangi bir zamanda pitting skar, dijital ülser veya gangren varlığı (var/yok). Uzun süreli gastrointestinal sistem tutulumuna ait tipik semptomların varlığı veya laboratuvar/görüntüleme yöntemleri GIS ile tutulum varlığının tespit edilmesi (var / yok). İAH YRBT bulgularına göre değerlendirildi (var/yok). Sağ kalp kateterizasyon sonuçlarına göre değerlendirildi (sağ kalp kateterizasyonunda oPAB ≥ 25 mmHg) (var/yok). PHT Ekokardiyografi, anjiyografi gibi tanı yöntemleri ile dökümente Kardiyak tutulum edilmiş semptomatik kardiyak tutulumu olan hastalar (var/yok). Artrit Eklem şişliği tarifleyen ve/veya fizik muayenelerinde hassas ve şiş eklemi tespit edilmiş hastalar (var/yok). Otoantikorlar mRDS: Modifiye ANA, anti-SCL-70 antikor, anti sentromer antikor pozitifliği Rodnan Deri Skoru, İAH: İnterstisyel Akciğer Hastalığı, GIS: Gastrointestinal sistem, YRBT: Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarlı Tomografi, oPAB: ortalama Pulmoner Arter Basıncı, sPAB: sistolik pulmoner arter basıncı, ANA: Anti-nükleer Antikor 60 3.2.2. Ekokardiyografi Skleroderma hastalarına çalışmaya dahil edildikleri tarihte ve bu tarihten 6 ay sonra transtorasik ekokardiyografi yapıldı. Çalışmaya 30 kişi kontrol grubu olarak alındı ve kontrol grubu da transtorasik ekokardiyografi ile değerlendirildi. Ekokardiyografik inceleme, sol lateral pozisyonda " Vivid S6, GE Medical Systems, Horton, Norway" ekokardiyografi cihazının M4S-RS probu kullanılarak, parasternal uzun eksen, parasternal kısa eksen ve apikal uzun eksen, apikal iki boşluk, apikal dört boşluk, apikal beş boşluk görüntülerden yapıldı. Ekokardiyografik ölçümler Amerikan Ekokardiyografi Derneği'nin önerdiği kriterler baz alınarak yapıldı. Hastalara sırasıyla M-mod ekokardiyografik, iki boyutlu ekokardiyografik, PW, CW Doppler, renkli Doppler, PW ve renkli doku Doppler ekokardiyografik değerlendirilmeler yapıldı. 3.2.3. İki Boyutlu Ekokardiyografik Ölçümler 3.2.3.1. Sol Ventrikül Ölçümleri Parasternal uzun eksende sol ventrikül, sol atriyum ve aortik kapağın net olarak izlendiği görüntüde; ventrikülün uzun aksına dik şekilde mitral kordal seviyede M-mod ile sol ventrikül diyastol sonu çapı, sol ventrikül sistol sonu çapı, interventriküler septum kalınlığı, arka duvar kalınlığı kaydedildi ve bu ölçümlerden yararlanılarak ejeksiyon fraksiyonu ve fraksiyonel kısalma hesaplandı. Yine parasternal uzun eksende aort kapak ve sol atriyum üzerinden geçen kesitten alınan M-mod kayıtlarından aortik çap, sol atriyum ön ve arka çapı ölçüldü. 3.2.3.2. Sağ Ventrikül Ölçümleri Apikal dört boşlukta diyastol sonunda yapılan ölçümlerle sağ ventrikülün üç çapı elde edildi. Apikal dört boşlukta triküspit anülüs hizasında mediyal triküspit anülüsten lateral triküspit anülüse kadar yapılan ölçümle 61 bazal çap, sağ ventrikül bazali ile apeksi arasındaki mesafenin tam ortasından yapılan ölçümle mid kaviter çap, anülüsten apekse kadar yapılan ölçümle sağ ventrikülün uzun eksen çapı hesaplandı. (Şekil 3.1) Şekil 3.1. Sağ ventrikül çap ölçümleri Apikal 4 boşluk penceresinden sağ ventriküle ait bazal, mid kaviter ve uzun eksen çaplarının ölçülmesi. RVD1: Sağ ventrikül bazal çapı, RVD2: Sağ ventrikül mid çapı, RVD3: Sağ ventrikül uzun eksen çapı, RA: Sağ atriyum, RV: Sağ ventrikül, LA: Sol atriyum, LV: Sol ventrikül. Apikal dört boşluk ekokardiyografik penceresinde, sağ ventrikül boyutunun en fazla olduğu diyastol sonunda sağ ventrikül endokardının sınırları çizilerek sağ ventrikül diyastol sonu alanı ölçüldü. 62 Şekil 3.2. Sağ ventrikül diyastol sonu alanı ölçümü Triküspit anüler düzlemin sistolik yer değiştirmesi (TAPSE), apikal dört boşlukta triküspit lateral anülüsün M-Mod ekokardiyografik görüntülenmesi ile ölçüldü. Sağ ventrikül lateral triküspit anülüsün sağ ventrikül sistolü sırasında diyastolik pozisyonundan apekse doğru katettiği en fazla mesafe TAPSE değeri olarak kaydedildi. 63 Şekil 3.3. Triküspit anüler düzlemin sistolik yer değiştirmesinin (TAPSE) ölçümü 3.2.3.3. Sağ Atriyum Ölçümleri Apikal dört boşluk ekokardiyografik penceresinde, sağ atriyum boyutunun en fazla olduğu diyastol sonunda sağ atriyum endokardının sınırları çizilerek sağ atriyum diyastol sonu alanı ölçüldü. 64 Şekil 3.4. Sağ atriyum diyastol sonu alanı ölçümü 3.2.4. Konvansiyonel Doppler Ekokardiyografik Ölçümleri 3.2.4.1. Sistolik Pulmoner Arter Basıncının Hesaplanması Sistolik belirlenebilmesi pulmoner için arter triküspit basıncının yetersizliğinden ekokardiyografik faydalanılmaktadır. olarak Sağ ventrikül sistolü sırasında meydana gelen triküspit yetersizlik jeti, sistol sırasında sağ ventrikül ile sağ atriyum arasında meydana gelen zirve basınç farkını yansıtır. Eğer bu fark, triküspit yetersizliği jetinin hızından Bernoulli prensibi yardımıyla ölçülebilirse ve sağ atriyal basınç biliniyorsa, sağ ventrikül sistolik basıncı hesaplanabilir. Dolayısıyla, sağ ventrikül sistolik basıncının ölçülmesi için sistol sırasında sağ ventrikülden sağ atriyuma geçen triküspit yetersizliği akımının triküspit kapaktan köken aldığı noktaya CW Doppler kürsörü yerleştirilerek triküspit yetersizliğinin zirve hızı ölçüldü. Bu hızın daha sonra karesi alınıp dört ile çarpılarak sağ ventrikül ve sağ atriyum arasındaki sistolik basınç farkı hesaplandı ve tespit edilen değere, 65 inferiyor vena kavanın çapına, inspirasyon ile kollabe olup olmamasına göre 5-15 mmHg eklenerek sağ ventrikül sistolik basıncı elde edildi. Hastada eş zamanlı pulmoner kapak veya sağ ventrikül çıkım yolu obstrüksiyonu bulunmadığında, hesaplanan sağ ventrikül sistolik basıncının sistolik pulmoner arter basıncına eşit olduğu kabul edildi. Sistolik pulmoner arter basıncının mümkün olduğunca doğru ölçülebilmesi için, triküspit yetersizliği jetinden sağ ventrikül sistolik basıncı ölçülürken ultrason demeti ile yetersizlik akımının mümkün olduğunca birbirine paralel olmasına dikkat edildi. Bunun için triküspit yetersizliğinin renkli Doppler ekokardiyografi ile en iyi görüntülendiği ve ultrason demeti ile yetersizlik akımının mümkün olduğunca birbirine paralel olduğu ekokardiyografik pencere seçildi. Ayrıca triküspit yetersizliği jetinin CW Doppler spektral görüntüsünde zirve değerinin net olarak seçilebilmesine özen gösterildi. 3.2.4.2. Aortik ve Pulmoner Pik Velositelerin Ölçümü Pulmoner pik velosite, parasternal kısa eksende kalbin bazal kesitinin alındığı seviyede pulmoner kapağa PW Doppler ekokardiyografi örnek volümü konularak ölçüldü. Aortik pik velosite, apikal 5 boşlukta aort kapağının sol ventriküle bakan bölümüne CW Doppler ekokardiyografi örnek volümü konularak ölçüldü. Aortik ve pulmoner pik velosite ölçümü ile aortik ve pulmoner kapaklarda gradient varlığı da değerlendirilmiş oldu, aortik ve pulmoner kapaklarda orta veya ciddi darlık olduğu saptanan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. 3.2.4.3. Kapak Yetmezliklerinin Değerlendirilmesi Renkli doppler ekokardiyografi ile kapaklardaki yetmezlikler değerlendirildi ve derecelendirilmesi yapıldı. Aort, mitral ve triküspit kapaktaki yetmezlikler (hafiften şiddetliye) 1’den 4’ e kadar derecelendirildi. 66 3.2.4.4. Transmitral Diyastolik Akımların ve İzovolumetrik Relaksasyon Zamanının Ölçümü "Pulsed wave Doppler" (PW) kullanılarak örnek volüm apikal 4 boşluk görüntüsünde mitral kapak uçlarına yerleştirildi ve transmitral diyastolik akım velositeleri kaydedildi. Bu velositeler bir erken diyastolik dalga (E) ve bir geç diyastolik dalga (A)’dan oluşmaktadır. E dalgası erken diyastolik doluş fazında gerçekleşen transmitral akımı temsil ederken A dalgası atriyal kontraksiyonla meydana gelen ventrikül doluşunu yansıtmaktadır. Buradan mitral erken (E) ve geç (A) diyastolik velositeleri ile E dalgasının deselerasyon zamanı ölçüldü. Continuous wave Doppler kullanılarak örnek volüm, transmitral diyastolik akım ile aortik akımın aynı anda elde edilebileceği şekilde sol ventrikül çıkış yolu ile mitral kapağın arasına yerleştirildi. Aortik akımın bitişinden mitral E dalgasının başlangıcına kadar geçen süre izovolumetrik relaksasyon zamanı (İVRT) olarak kaydedildi. Şekil 3.5. Transmitral diyastolik akım velositeleri E: erken diyastolik velosite; A: geç diyastolik velosite; Edes: E dalgasının deselerasyon zamanı 67 Şekil 3.6. İzovolumetrik relaksasyon zamanı (İVRT) ölçümü 3.2.5. Doku Doppler Görüntüleme ile Yapılan Ölçümler PW doku Doppler ölçümleri için, apikal dört ve iki boşluk ekokardiyografik pencerede örnek volüm septal, lateral, inferiyor, anteriyor mitral anülüse ve yine apikal dört boşlukta örnek volüm, lateral triküspit anülüse konuldu. Bu şekilde pik sistolik (s’), pik erken diyastolik (e’), pik geç diyastolik (a’) velositeler, her bölge için ayrı ayrı ölçüldü ve kaydedildi. 68 Şekil 3.7. Doku Doppler görüntüleme ile miyokardiyal velositelerin ölçümü. sꞌ: pik sistolik velosite, eꞌ: pik erken diyastolik velosite, aꞌ: pik geç diyastolik velosite. 3.2.6. Nokta Takip (“Speckle Tracking”) Yöntemi ile Strain Analizi Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile strain analizi için apikal dört boşluk, apikal iki boşluk, apikal uzun eksen, parasternal kısa eksen ekokardiyografik pencerelerinden sol ventrikülün; apikal dört boşluktan sağ ventrikülün saniyede 60 ile 80 frame aralığında olan iki boyutlu ekokardiyografik görüntüleri en az üç kardiyak siklusu kapsayacak şekilde kaydedildi. Kaydedilen iki boyutlu ekokardiyografik görüntülerde endokardın ve miyokardiyal segmentlerin optimal şekilde görüntülenmesine dikkat edildi. Kayıtların, respirasyonla oluşan kardiyak hareketten etkilenmemesi için, respirasyon sırasında kardiyak hareketin en az olduğu ekspriyumun sonunda alınmasına özen gösterildi. Daha sonra kaydedilen görüntüler, bilgisayar ortamına aktarıldı ve strain analizinde “Echopac PC versiyon BT13” bilgisayar yazılım programı kullanıldı. Kaydedilen apikal uzun eksen ekokardiyografik pencere görüntüsünde aort kapağının kapanma zamanı 69 belirlendi. Daha sonra apikal dört boşluk ekokardiyografik penceresinden kaydedilen görüntüde sol ventrikül septum ve lateral duvarının bazal, mid ve apikal kısmında; apikal iki boşluk ekokardiyografik penceresinden kaydedilen görüntüde sol ventrikül anteriyor ve inferiyor duvarının bazal, mid ve apikal kısmında pik longitudinal sistolik strain hesaplandı. Ayrıca apikal dört boşluk ekokardiyografik penceresinden kaydedilen görüntüde ve apikal iki boşluk ekokardiyografik penceresinden kaydedilen görüntüde sol ventrikülün global pik longitudinal sistolik strain değeri ölçüldü. Parasternal kısa eksen ekokardiyografik penceresinde papiller kasların göründüğü seviyeden kaydedilen görüntüde; sol ventrikül anteriyor septum, anteriyor, anterolateral, inferolateral, inferiyor, inferiyor septumunun mid kısmında pik radiyal sistolik strain ve pik sirkumferensiyal sistolik strain hesaplandı. Ek olarak sağ ventrikülün apikal dört boşluktan kaydedilen görüntüsünde, sağ ventrikül lateral duvarının bazal, mid ve apikal kısmında pik longitudinal sistolik strain hesaplandı. Bahsedilen ekokardiyografik pencerelerde kaydedilen görüntülerde pik sistolik strainin ölçülebilmesi için, ölçümün yapılacağı iki boyutlu ekokardiyografik görüntüde ventrikül endokardı noktalarla işaretlendi ve böylelikle strain analizinin yapılacağı miyokard bölgesi seçilmiş oldu. İlgilenilen miyokard bölgesinin (‘region of interest’) genişliği Echopac bilgisayar programı kullanılarak belirlendi. Endokardı işaretlemede kullanılan noktaların ventrikül sistolü sırasında endokard ile birlikte hareket edip etmediği kontrol edildi. Echopac bilgisayar programı kullanılarak strain analizinin yapıldığı iki boyutlu ekokardiyografik görüntüde, ilgilenilen miyokard bölgesi otomatik olarak altı segmente bölündü ve altı segmentten herbirinin strain eğrisi aynı grafikte farklı renklerle kodlanmış olarak elde edildi. Strain eğrilerinin aort kapağı kapanmadan önceki pik değerleri bulunarak pik sistolik strain hesaplandı. 70 Şekil 3.8. Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemi ile sağ ventrikülde pik longitudinal sistolik strain ölçümü 71 3.3. Çalışma Dışı Bırakılma Kriterleri Koroner arter hastalığı olan hastalar, Diyabetik hastalar, Ekokardiyografide orta veya ciddi mitral ve aort kapak hastalığı saptanan hastalar, Gebe olan hastalar, Ekokardiyografide ejeksiyon fraksiyonunun %50’nin altında olduğu saptanan hastalar, Atriyal fibrilasyonu olan hastalar, Skleroderma dışında başka kollajen doku hastalığı tanısı bulunan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. 3.4. İstatistiksel Yöntem Çalışmada istatistiksel analiz “SPSS (Statistical Program for Social Sciences) sürüm 20.0 for Windows” paket programı programı kullanılarak yapıldı. Verilerin normal dağılımı Kolmogorov-Smirnov testi ile değerlendirildi. Sayısal değişkenlerden normal dağılım sergileyenler ortalama±standart sapma olarak gösterildi, normal dağılım sergilemeyenler ortanca (min-max) olarak gösterildi. Kategorik değişkenler sayı ve yüzde olarak belirtildi. Sayısal değişkenlerin iki grup karşılaştırmalarında student T testi (normal dağılım gösteren değişkenlerde) ve Mann Whitney U testi (normal dağılım göstermeyen değişkenlerde) kullanıldı. Kategorik verilerin kıyaslanmasında Ki-Kare ve Fisher’in Kesin Ki-Kare testi kullanıldı, ki-kare koşulu sağlanmayan durumlarda Monte-Carlo simülasyonu uygulandı. Skleroderma hasta grubunda ikinci vizitlerindeki farklılıklar; normal dağılım gösteren sayısal değişkenler için bağımlı örneklemlerde T testi, normal dağılım göstermeyen sayısal değişkenler için Wilcoxon işaret testi kullanıldı. Skleroderma hasta grubunda pulmoner hipertansiyon olan ve olmayan hastalara göre ikinci vizitlerdeki farklılıklar tekrarlı örneklemlerde çift yönlü ANOVA (TANOVA) testi ile incelendi. RV serbest duvarının apikal, mid ve bazal kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerine (RV apikal, RV mid ve RV bazal) korelasyon ve regresyon analizi öncesi normal dağılım 72 göstermesi amacıyla logaritmik dönüşüm uygulandı. Skleroderma hastalarında sağ kalp kateterizasyonu ile ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı (kateter mPAB), transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncı (EKO sPAB), log(RV apikal), log(RV mid) ve log(RV bazal) değişkenleri ile sayısal risk faktörleri arasındaki ilişki Pearson veya Spearman korelasyon analizi ile, kategorik risk faktörleri arasındaki ilişki student T testi veya ANOVA testi ile incelendi ve p<0,25 olan risk faktörleri doğrusal regresyon modeline dahil edildi. Oluşturulan regresyon analizi sonucunda skleroderma hastalarında kateter mPAB, EKO sPAB, log(RV apikal), log(RV mid) ve log(RV bazal) düzeylerini etkileyen bağımsız öngördürücüler saptandı. Skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon ile ilişkili bulunan veya p<0,25 altında olan risk faktörlerinden oluşturulan çok değişkenli lojistik regresyon modelinde pulmoner hipertansiyonu öngören bağımsız prediktörler tespit edildi. RV apikal, RV mid ve RV bazal düzeylerinin pulmoner hipertansiyon tanısı için kestirim değeri ROC Curve analiz ile tespit edildi. Optimal kestirim değerinin belirlenmesinde Youden Index metodu kullanıldı. EKO sPAB, RV apikal, RV mid ve RV bazal değişkenlerinin pulmoner hipertansiyon için tanısal ayırımcılığı eğri altında kalan alan (AUC-Area under the curve) ile değerlendirildi. Tüm analizlerde p değeri 0,05’in altında olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. 73 3.5. Etik Kurul Onayı Çalışma için, Hacettepe Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulundan onay alındı (karar No: GO 13/477-33, tarih: 11/12/2013). 74 4. BULGULAR 4.1. Skleroderma Hastalarının ve Kontrol Grubunun Bazal Klinik ve Demografik Özellikleri Çalışmaya dahil edilen 80 skleroderma hastasından 11’inde sağ kalp kateterizasyonunda ortalama pulmoner arter basıncının 25 mmHg ve üzerinde olması ile pulmoner hipertansiyon varlığı tespit edildi ve bu hastalar PHT grubuna dahil edildi. 69 hastada ise sağ kalp kateterizasyonunda ortalama pulmoner arter basıncının 25 mmHg’nın altında olması veya transtorasik ekokardiyografide sistolik pulmoner arter basıncının 40 mmHg ve altında olması sonucunda pulmoner hipertansiyon tanısı dışlanmış oldu ve bu hastalar, non-PHT grubuna dahil edildi. Pulmoner hipertansiyonu olan gruba (PHT grubu) dahil edilen 11 hastanın hepsi kadındı. Kontrol grubuna 4’ü erkek toplam 30 sağlıklı kişi dahil edildi. Kontrol grubunun yaş ortalaması 50,87±14,56 yıl olarak bulundu. Kontrol grubu ile skleroderma hastaları yaş ortalamaları açısından karşılaştırıldığında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık saptanmadı (Kontrol 50,87±14,56 yıl vs skleroderma 51±12 yıl p=0,922). Çalışmaya dahil edilen 80 skleroderma hastasının ise 9’u erkekti. Kontrol grubu ile skleroderma hastaları cinsiyet dağılımı açısından karşılaştırıldığında her iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık saptanmadı (Kontrol vs skleroderma p=0,748). PHT ve non-PHT grubu yaş ortalamaları ve vücut kitle indeksleri açısından karşılaştırıldığında pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastalarının yaş ortalamasının 61±10 yıl, vücut kitle indekslerinin 29±3,9 kg/m2 olduğu; pulmoner hipertansiyonu olmayan skleroderma hastalarının yaş ortalamasının 50±12 yıl, vücut kitle indekslerinin 26,3±5,1 kg/m2 olduğu saptandı. İki grup arasındaki yaş ortalamaları ve vücut kitle indeksi açısından saptanan farklılıkların istatistiksel açıdan anlamlı olduğu bulundu (yaş ortalaması non-PHT vs PHT p=0,003; vücut kitle indeksi non-PHT vs PHT p=0,004). 75 İki grubun skleroderma tanısının konduğu yaş ortalamaları açısından karşılaştırılmasında pulmoner hipertansiyonu olan hastalarının daha geç dönemde skleroderma tanısı aldığı görüldü (skleroderma tanı yaşı non-PHT 37±12 yıl vs PHT 51±12 yıl; p=0,001). Skleroderma hastaları, cilt tutulumunun yaygınlığı baz alınarak limitli ve diffüz skleroderma olarak sınıflandırıldığında, non-PHT grubunda hastaların %66,7’sinde; PHT grubunda ise hastaların %63,6’sında limitli skleroderma görüldüğü bulundu. İki grup arasında sklerodermanın limitli tipinin görülme oranları açısından saptanan bu farklılık istatistiksel açıdan anlamlı değildi (Hastalık tipi non-PHT vs PHT p=0,844). Skleroderma hastalarında cilt tutulumunun yaygınlığı ve ciddiyetini değerlendiren mRD skoru açısından, non-PHT ve PHT grupları arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık yoktu [mRDS non-PHT 8(1-29) vs PHT 5 (3-22); p= 0,805]. İki grup arasında skleroderma hastalığının görülme süresi karşılaştırıldığında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık saptanmadı [Hastalık süresi (yıl) non-PHT 13,1±8,6 vs PHT 11,6±6,9; p=0,763]. Akciğer, gastrointestinal sistem, kas iskelet sistemi, karaciğer ve böbrek tutulumu gibi organ tutulumlarının gruplar arasındaki sıklıkları değerlendirildiğinde bu organ tutulumları açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık bulunmadı. Skleroderma hastalığının önemli komplikasyonlarından biri olan dijital ülser, iki grupta da benzer oranlarda görülmekteydi (Tablo 4.1). Hipertansiyon ve hiperlipidemi görülme oranları açısından non-PHT ve PHT grubu birbirleri ile karşılaştırıldığında hiperlipideminin her iki grupta görülme oranları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık yokken, hipertansiyon PHT grubunda non-PHT grubuna göre daha görülmekteydi (Hipertansiyon non-PHT %23 vs PHT %72,7; p=0,019). fazla 76 Tablo 4.1 Sistemik skleroz hastalarının demografik ve klinik özellikleri Değişkenler Cinsiyet Erkek Kadın Yaş (yıl) VKI (kg/m2) Sigara Hiç içmemiş Hala içiyor Eskiden içmiş Hastalık Süresi (Yıl) Hastalık Süresi (Ay) Tanı Yaşı (yıl) Hastalık Tipi Diffüz Limitli Dijital ülser mRDS Organ Tutulumu Akciğer GIS Artrit/Artralji Myozit Kronik karaciğer hastalığı Renal Kriz Hipertansiyon Hiperlipidemi Tüm Popülasyon n=80 nonPHT n=69 PHT n=11 9(11,3) 71(88,8) 51±12 26,66±4,99 9(13) 60(87) 50±12 26,3±5,1 0(0) 11(100) 61±10 29±3,9 27(61,4) 4(9,1) 13(29,5) 11(2-48) 132(24-576) 39±13 23(60,5) 4(10,5) 11(28,9) 13,1±8,6 11(2-48) 132(24-576) 37±12 4(66,7) 0(0) 2(33,3) 11,6±6,9 9(2-22) 108(31-264) 51±12 27(33,8) 53(66,3) 49(69) 8(1-29) 23(33,3) 46(66,7) 44(71) 8(1-29) 4(36,4) 7(63,6) 5(55,6) 5(3-22) 0,844 49(61,3) 67(83,8) 51(63,8) 5(6,3) 2(2,5) 42(60,9) 58(84,1) 45(65,2) 5(7,2) 2(2,9) 7(63,6) 9(81,8) 6(54,5) 0(0) 0(0) 0,861 0,852 0,515 0,361 0,570 1(1,3) 31(38,8) 26(32,5) 0(0) 23(33,3) 25(36,2) 1(9,1) 8(72,7) 1(9,1) 0,137 0,019* 0,093 *p<0,05 istatistiksel anlamlılık göstermektedir. Kısaltmalar: VKI: Vücut kitle indeksi, mRDS: Modifiye Rodnan Deri Skoru, GIS: Gastrointestinal Sistem p 0,347 0,003* 0,004* 0,965 0,763 0,796 0,001* 0,444 0,805 77 4.2. Skleroderma Hastalarının Bazal Biyokimyasal Parametreleri Mayıs ve Kasım 2014 arasında skleroderma hastalarına ilk transtorasik ekokardiyografinin yapıldığı tarihteki laboratuvar değerlerine hastane veri tabanı ve hasta dosyalarından ulaşıldı ve bu değerler kaydedildi. Kaydedilen biyokimyasal parametrelerin non-PHT ve PHT grupları arasında farklılık gösterip göstermediği araştırıldı. Kaydedilen biyokimyasal parametrelerin ortalama, ortanca ve p değerleri; non-PHT, PHT grupları ve tüm skleroderma hastaları için tablo 4.2 de gösterilmiştir. PHT ve non-PHT grupları arasında hemoglobin, platelet, ALT, kreatinin, açlık kan şekeri, ürik asit, vitamin D ve TSH düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı. Sklerodermada hastalık aktivasyonun göstergesi olan biyokimyasal parametrelere bakıldığında lökosit, lenfosit ve nötrofil düzeylerinin iki grup arasında farklılık göstermediği fakat sedimentasyon ve CRP düzeylerinin PHT grubunda anlamlı olarak yüksek olduğu bulundu [sırasıyla; non-PHT 12(2-80) mm/saat vs PHT 31(274) mm/saat, p=0,023; non-PHT 0,4(0,1-7) mg/dL vs PHT 1(0,5-31,4) mg/dL p=0,002]. PHT grubunda ortalama LDL kolesterol düzeyi 114,1±20 mg/dL; nonPHT grubunda ise 136,3±29,1 mg/dL olarak saptandı ve bu fark anlamlıydı (p= 0,023). BNP değerinin, PHT grubunda anlamlı derecede yüksek olduğu bulundu [non-PHT 63,5(10-2976) pg/ml vs PHT 171(28,3-486,2) pg/ml p=0,034]. Anti nükleer antikor, anti-scl 70, anti sentromer antikor gibi otoantikorların pozitiflik oranları her iki grup arasında benzerdi. 78 Tablo 4.2. Bazal biyokimyasal parametreler açısından pulmoner hipertansiyonu olan ve olmayan skleroderma hastalarının karşılaştırılması Değişkenler Hemoglobin (g/dL) Beyaz küre (103/µL) Lenfosit (103/µL) Nötrofil (103/µL) Platelet (103/µL) Sedim (mm/saat) CRP (mg/dL) ALT (U/L) Kreatinin (mg/dL) Açlık kan şekeri (mg/dL) Ürik asit (mg/dL) LDL-K (mg/dL) Vitamin D (µg/L) TSH (µIU/ml) BNP (pg/ml) ANA Negatif Pozitif Anti-Scl 70 Negatif Pozitif Anti Sentromer Negatif Pozitif Tüm Popülasyon n=80 p 12,8±1,5 8,8±2,8 2,0±0,8 5,1(2,5-14,8) 269,9±93,7 13(2-80) 0,5(0,1-31,4) 17(3-165) 0,7(0,4-8,7) nonPHT n=69 12,9±1,4 8,6±2,6 2±0,8 5,1(2,5-12,7) 269,2±96,5 12(2-80) 0,4(0,1-7) 17(3-165) 0,7(0,4-4,1) PHT n=11 12,5±2 9,9±3,9 1,9±0,6 6,5(2,6-14,8) 274,5±77,9 31(2-74) 1(0,5-31,4) 18(5-58) 0,8(0,6-8,7) 0,396 0,330 0,557 0,353 0,863 0,023* 0,002* 0,585 0,083 92,8±24,3 92,7±25,4 93,6±16,4 0,913 4,7(1,9-11,9) 133,4±27,8 19,6(5-97,4) 1,7(0,4-21,2) 68,6(10-2976) 4,6(1,9-11,9) 136,3±29,1 18,7(5-97,4) 1,7(0,4-21,2) 63,5(10-2976) 5,5(3,1-7,4) 114,1±20 28,7(10,6-74,7) 1,7(0,6-4,0) 171(28,3-486,2) 0,333 0,023* 0,103 0,720 0,034* 9(12,7) 62(87,3) 7(11,5) 54(88,5) 2(20) 8(80) 0,605 31(47,7) 34(52,3) 27(47,4) 30(52,6) 4(50) 4(50) 0,889 51(79,7) 13(20,3) 45(83,3) 9(16,7) 6(60) 4(40) 0,192 *p<0,05 istatistiksel anlamlılık göstermektedir. CRP: C-reaktif protein, ALT: Alanin aminotransferaz, TSH: Tiroid stimule edici hormon, BNP: Brain natriüretik peptit, ANA: Anti-nükleer antikor, Anti-SCL-70: Anti topoizomeraz-I antikor 4.3. Skleroderma Hastalarının Sağ Kalp Kateterizasyonu Bulguları Çalışmaya dahil edilen skleroderma hastalarından daha önce sağ kalp kateterizasyonu yapılmış olanların sağ kalp kateterizasyonu sonuçları analiz edilmiş ve Tablo 4.3 te gösterilmiştir. Çalışmaya dahil edilen skleroderma hastalarından 24’ü sağ kalp kateterizasyonu ile değerlendirilmiş. Sağ kalp kateterizasyonu yapılan 24 hastanın sonuçları incelendiğinde 13’ünün ortalama pulmoner arter basıncının 25 mmHg’nın altında olduğu saptandı. Bu 79 hastaların sağ kalp kateterizasyonu ile ilgili sonuçları Tablo 4.3 te non-PHT sütununda gösterilmiştir. Diğer 11 hastanın ortalama pulmoner arter basınçları 25 mmHg ve üzerindeydi. Bu hastalar, PHT grubuna dahil edildi ve bu 11 hastanın sağ kalp kateterizasyonu ile ilgili sonuçları Tablo 4.3 te PHT sütununda gösterilmiştir. Sağ kalp kateterizasyonu ile ölçülen ortalama sağ atriyum basıncı, sistolik ve diyastolik sağ ventrikül basıncı; sistolik, diyastolik ve ortalama pulmoner arter basıncı; pulmoner arter kama basıncı PHT grubunda anlamlı derecede yüksekti (Tablo 4.3) (sırasıyla p değerleri 0,006; <0,001; 0,003; <0,001; <0,001; <0,001; 0,038). İki grup arasında kardiyak debi, pulmoner ve sistemik vasküler direnç açısından anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0,05). PHT grubundaki 2 hastaya adenozin ile vazoreaktivite testi yapıldığı saptandı ve iki hastanın da vazoreaktivite testi sonucunun negatif olduğu tespit edildi. 80 Tablo 4.3 Sağ kalp kateterizasyonu yapılan skleroderma hastalarının sağ kalp kateterizasyonu bulguları Değişkenler Nabız(atım/dk) SKB (mmHg) DKB (mmHg) RAmean (mmHg) RVs (mmHg) RVd (mmHg) PABs (mmHg) PABmean (mmHg) PABd (mmHg) PCWP (mmHg) CO (L/dk) PVR (WU) SVR (WU) Vazoreaktivite Yapılmadı Negatif Skleroderma p non-PHT n=13 80±8,8 80,5(60-95) 126,7±14,5 127,5(110-154) 75,6±11,6 75(60-95) 6,0±2,7 5,0(3-12) 31,2±5,9 30(18-40) 5,7±2,7 5(3-12) 30,7±3,8 30(24-35) 19,7±3,0 20(14-24) 12,6±3,3 12,5(7-18) 9,9±3,0 10(5-16) 5,5±1,1 5,3(3,6-7,0) 2,0±0,5 2(1,1-3,0) 15,4±2,4 15,6(12-19,6) PHT n=11 88,1±9,5 91,5(70-97) 130±19,1 125(110-164) 80,6±12,2 80(58-100) 9,8±2,9 10(5-14) 61,0±22,7 55(35-100) 10,0±4,3 9,5(9-23,0) 61,2±22,8 55(35-100) 38,6±12,6 34,5(25-61) 25,3±9,1 24(15-40) 13,2±4,3 12(9-23) 5,5±0,9 5,4(4,3-7,3) 4,7±2,7 4,3(1,5-10,9) 15,5±4,0 14,4(11,0-22,9) 13(100) - 9(80) 2(20) 0,078 0,682 0,384 0,006* <0,001* 0,003* <0,001* <0,001* <0,001* 0,038* 0,997 0,905 0,93 0,163 *p<0,05 istatistiksel anlamlılık göstermektedir. SKB: Sistolik kan basıncı, DKB: Diyastolik kan basıncı, RAmean: ortalama sağ atriyum basıncı, RVs: sağ ventrikül sistolik basıncı, RVd: sağ ventrikül diyastolik basıncı, PABs: sistolik pulmoner arter basıncı, PABmean: ortalama pulmoner arter basıncı, PABd: diyastolik pulmoner arter basıncı, PCWP: pulmoner kapiller kama basıncı, CO: kardiyak output, PVR: pulmoner vasküler rezistans, SVR: sistemik vasküler rezistans. 81 4.4. Skleroderma Hastalarının ve Kontrol Grubunun İki Boyutlu ve Renkli Doppler Ekokardiyografik Bulguları PHT, non-PHT ve kontrol grubunun iki boyutlu ve renkli Doppler ekokardiyografi analiz sonuçları Tablo 4.4’te verilmiştir. İki boyutlu ekokardiyografide M-mod ile ölçülen ejeksiyon fraksiyonu ortalamaları kontrol grubunda %64,9±2,6; non-PHT grubunda %64,9±2,8; PHT grubunda %65,2±2 olarak bulundu. Ejeksiyon fraksiyonu ortalamaları açısından kontrol grubu ile non-PHT grubu arasında, kontrol grubu ile PHT grubu arasında ve non-PHT ile PHT grubu arasında anlamlı bir farklılık yoktu. Apikal dört boşluk görüntüde diyastol sonunda ölçülen sağ ventrikülün bazal çapı, mid kaviter çapı ve uzun eksen çapı gruplar arasında karşılaştırıldığında non-PHT ile kontrol grubu arasında üç çap açısından herhangi bir farklılık bulunmazken, PHT grubunda üç çapın da ortalamaları diğer iki gruba göre anlamlı şekilde daha yüksekti (Tablo 4.4). Sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılan TAPSE; kontrol, nonPHT ve PHT grubundaki hastalarda ölçüldü. TAPSE ölçümünün ortalamaları her grup için hesaplandı. Bu ortalamalar, Tablo 4.4 te gösterilmiştir. TAPSE ölçümünün ortalamaları açısından non-PHT ile kontrol grubu arasında farklılık saptanmazken (20,5±2,9 cm vs 21,9±2,3 cm p=0,055); PHT grubunda (18,2±3,4 cm) kontrol ve non-PHT grubuna göre TAPSE ölçüm ortalamaları anlamlı derecede daha düşüktü (PHT vs kontrol p=0,001; PHT vs non-PHT p=0,046). Apikal dört boşluk ekokardiyografik penceresinde, sağ atriyum ve sağ ventrikül boyutunun en fazla olduğu diyastol sonunda sağ atriyum ve sağ ventrikül endokardının sınırları çizilerek PHT ve non-PHT grubunda sağ atriyum ve sağ ventrikül diyastol sonu hacmi ve alanı ölçüldü. PHT ve nonPHT grubu arasında sağ atriyum ve sağ ventrikül diyastol sonu hacmi ve alanı karşılaştırıldığında bu ölçümlerin PHT grubunda anlamlı şekilde yüksek olduğu görüldü (RA alanı PHT 16,1±4,1 cm2 vs non-PHT 12,4±2,4 cm2 p<0,001; RA hacmi PHT 42,6±19,9 ml vs non-PHT 29,5±8,6 ml p= 0,001; RV 82 alanı PHT 22,3±4,2 cm2 vs non-PHT 19,1±3,6 cm2 p= 0,009; RV hacmi PHT 61,3±17,4 ml vs non-PHT 47,3±12,5 ml p=0,003). PHT, non-PHT ve kontrol grubu perikardiyal sıvı varlığı açısından değerlendirildiğinde PHT ve non-PHT grubunda perikardiyal sıvı saptanan hastaların yüzdesi kontrol grubuna göre daha yüksekti. PHT ve non-PHT grubu arasında ise perikardiyal sıvı saptanan hastaların yüzdesi benzerdir ve bu açıdan her iki grup arasında anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir (p>0,05). Diğer iki boyutlu ekokardiyografik parametreler açısından üç grup arasında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Renkli Doppler ekokardiyografi ile triküspit yetmezliği, 0’dan 4’ e kadar hafifden ciddiye doğru olacak şekilde derecelendirildi. PHT ve non-PHT grubunda triküspit yetmezliği, kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha ciddiydi. Triküspid yetmezliği açısından PHT ve non-PHT grubu birbiri ile karşılaştırıldığında PHT grubunda triküspit yetmezliğinin daha ciddi olduğu görüldü (Tablo 4.4). CW Doppler ile triküspit yetersizlik jetine dik düşülerek hesaplanan sistolik pulmoner arter basıncı, üç grupta da hesaplandı. Sistolik pulmoner arter basıncının ortalaması kontrol grubunda 25,5±4,2 mmHg, nonPHT grubunda 30,9±5,8 mmHg, PHT grubunda 61,4±26,2 mmHg olarak bulundu. PHT ve non-PHT grubunda sistolik pulmoner arter basıncı kontrol grubuna göre daha yüksekti (PHT vs kontrol p <0,001; non-PHT vs kontrol p= 0,030). PHT grubunda ise non-PHT grubuna göre sistolik pulmoner arter basıncı beklenildiği gibi daha yüksek olarak bulundu (sPAB PHT 61,4±26,2 mmHg vs non-PHT 30,9±5,8 mmHg p<0,001). 83 Tablo 4.4. Skleroderma hastalarının ve kontrol grubunun konvansiyonel ekokardiyografi bulguları Değişkenler DSÇ (cm) SSÇ (cm) EF (%) LA (cm) SV1 (cm) SV2 (cm) SV3 (cm) Tapse (cm) AY 0 1 2 MY 0 1 2 TY 0 1 2 3 4 sPAB (mmHg) RA Alanı (cm2) RA Hacmi (ml) RV Alanı (cm2) RV Hacmi (ml) PerikardSıvı Yok Var nonPHT vs Kontrol 0,999 p değerleri PHT vs Kontrol 0,999 PHT vs nonPHT 0,999 0,999 0,999 0,999 0,999 0,999 0,999 0,999 0,236 0,298 0,999 0,002* 0,001* 0,999 0,001* <0,001* 0,999 0,017* 0,015* 18,2±3,4 18(13-24) 0,055 0,001* 0,046* 3(30) 6(60) 1(10) 0(0) 3(100) 0(0) 0,365 0,146 0,623 18(60) 12(40) 0(0) 25(36,2) 36(52,2) 8(11,6) 2(18,2) 7(63,6) 2(18,2) 0,033* 0,010* 0,528 19(63,3) 11(36,7) 0(0) 0(0) 0(0) 18(26,1) 49(71) 2(2,9) 0(0) 0(0) 1(9,1) 2(18,2) 5(45,5) 2(18,2) 1(9,1) 0,002* <0,001* <0,001* 25,5±4,2 25(20-35) 30,9±5,8 30(25-40) 61,4±26,2 60(35-100) 12,4±2,4 12,3(7,3-17,8) 29,5±8,6 29(15-52) 19,1±3,6 18,8(11,2-30,6) 47,3±12,5 46(24-97) 16,1±4,1 15,7(10,1-26,5) 42,6±19,9 39(19-92) 22,3±4,2 22,6(14,9-27) 61,3±17,4 62(30-89) 57(82,6) 12(17,4) 8(72,7) 3(27,3) Kontrol n=30 nonPHT n=69 PHT n=11 4,6±0,4 4,7(3,7-5,3) 3±0,3 3,1(2,2-3,5 64,9±2,6 66(61-70) 3,4±0,4 3,4(2,4-4,1) 3±0,2 3(2,6-3,3) 2,5±0,1 2,5(2,1-2,7) 6,6±0,5 6,6(6,1-7,8) 4,7±0,4 4,5(4-5,4 3±0,3 2,9(2,5-3,7) 64,9±2,8 66(60-69) 3,4±0,4 3,4(2,5-4,6) 3±0,4 2,9(2,4-4,2) 2,5±0,3 2,5(2-3,6) 6,5±0,7 6,5(5-8,6) 4,7±0,5 4,6(4-5,5) 3±0,3 3(2,5-3,5) 65,2±2 65(63-69) 3,6±0,5 3,5(3-4,6) 3,5±0,7 3,4(2,4-4,6) 2,9±0,5 2,8(2,4-4) 7,1±0,7 7,3(5,6-8) 21,9±2,3 22(18-26) 20,5±2,9 20(15-27) 4(80) 1(20) 0(0) 30(100) 0(0) 0,030* <0,001* <0,001* <0,001* 0,001* 0,009* 0,003* 0,016* 0,015* 0,423 *p<0,05 istatistiksel anlamlılık göstermektedir. DSÇ: Diyastol sonu çapı, SSÇ: Sistol sonu çapı, EF: Ejeksiyon Fraksiyonu, LA: Sol atriyum, SV1: Sağ ventrikül bazal çapı, SV2: Sağ ventrikül mid çapı, SV3: Sağ ventrikül uzun eksen çapı, TAPSE: Triküspit anüler düzlemin sistolik yer değiştirmesi, AY: Aort yetmezliği, MY: Mitral yetmezlik, TY: Triküspit yetmezliği, sPAB: sistolik pulmoner arter basıncı, RA: Sağ atriyum, RV: Sağ ventrikül 84 4.5. Skleroderma Hastalarının ve Kontrol Grubunun PW, CW ve Doku Doppler Ekokardiyografik Bulguları PHT, non-PHT ve kontrol grubunun transmitral diyastolik akım, IVRT, septal ve lateral E/e’ ortalamaları, diyastolik disfonksiyon oranları, doku Doppler ekokardiyografi analiz sonuçları Tablo 4.5 te verilmiştir. Septal pik erken diyastolik velosite (e’) ortalamaları kontrol grubunda 9,6±3,2 cm/s; non-PHT grubunda 9,2±2,4 cm/s; PHT grubunda 7,3±1,8 cm/s olarak bulunmuştur. Septal e’ ortalamaları açısından non-PHT ve kontrol grubu arasında herhangi bir farklılık saptanmazken (9,2±2,4 vs 9,6±3,2 p=0,89) PHT grubunda non-PHT ve kontrol grubuna göre bu değer anlamlı şekilde daha düşük bulundu (PHT vs non-PHT p= 0,039; PHT vs kontrol p=0,032). Sol ventrikül dolum basınçları hakkında fikir sahibi olmamızı sağlayan septal ve lateral E/e’ oranlarının ortalamaları Tablo 4.5 te verilmiştir. Septal ve lateral E/e’ oran ortalamaları açısından non-PHT ve kontrol grubu arasında herhangi bir farklılık saptanmamıştır (sırasıyla non-PHT 8,2±2,1 vs kontrol 8,2±2,5 p= 0,999; non-PHT 7±2 vs kontrol 6,4±1,9 p=0,697). PHT grubunda ise bu oranlar diğer iki gruba göre anlamlı derecede yüksekti (p<0,05). PHT grubunda hastaların %63,6’sında tip 1 diyastolik disfonksiyon; %27,3’ünde tip 2 diyastolik disfonksiyon görüldüğü non-PHT grubunda hastaların %42’sinde tip 1 diyastolik disfonksiyon; %11,6’sında tip 2 diyastolik disfonksiyon görüldüğü bulunmuştur. Diyastolik disfonksiyon görülen hasta oranlarının, PHT grubunda non-PHT grubuna göre daha yüksek olduğu saptanmıştır (PHT vs non-PHT p=0,029). 85 Tablo 4.5. Skleroderma hastalarının ve kontrol grubunun PW, CW ve doku Doppler ekokardiyografi bulguları ve diyastolik disfonksiyon oranları p değerleri Değişkenler E pik (m/s) A pik (m/s) Edes (msn) IVRT (msn) Septal eꞌ (cm/s) Septal aꞌ (cm/s) Septal sꞌ (cm/s) Lateral eꞌ (cm/s) Lateral aꞌ (cm/s) Lateral sꞌ (cm/s) RV eꞌ (cm/s) RV aꞌ (cm/s) RV sꞌ (cm/s) Anterior eꞌ (cm/s) Anterior aꞌ (cm/s) Anterior sꞌ (cm/s) Inferior eꞌ (cm/s) Inferior aꞌ (cm/s) Inferior sꞌ (cm/s) Septal E/eꞌ Lateral E/eꞌ Diyastolik Disfonksiyon Yok Tip 1 Tip 2 Tip 3 Kontrol n=30 nonPHT n=69 PHT n=11 0,7±0,2 0,7(0,4-1) 0,7±0,2 0,7(0,4-1,3) 186,8±37 190(125-260) 83,4±10,9 81(52-104) 9,6±3,2 8(6-17) 10,1±2,1 10(6-16) 8,8±1,5 8,5(7-12) 12±3,3 11,5(8-19) 11±2,4 11(7-17) 10,1±2,2 10(6-15) 13,1±3,6 12,5(7-20) 13,8±3,8 13(9-22) 13,4±2,3 13(9-20) 11,0±3,0 9,5(6-18) 11,1±2,8 11(7-18) 9,1±1,4 9(7-12) 11,3±4,2 11(7-20) 11,8±2,6 11(7-17) 9,2±1,9 9(7-16) 8,2±2,5 7,7(4,2-13,7) 6,4±1,9 6,4(3,4-11,4) 0,7±0,2 0,7(0,4-1,7) 0,7±0,2 0,7(0,4-1,8) 209,7±46,1 207(118-342) 86,3±12,5 89(60-118) 9,2±2,4 9(4-16) 9,9±2,7 9,5(5-18) 7,9±1,4 8(6-12) 10,8±3 11(4-18) 10,7±3,2 10,5(5-20) 8,3±2 8(5-14) 12,7±2,9 12(7-18) 15,3±4,1 15,5(6-23) 12,4±2,3 12(8-18) 9,9±2,9 9(5-18) 10,0±2,5 10(4-16) 8,3±1,9 8,0(6-14) 10,3±3,2 10(5-18) 10,6±2,7 10(6-18) 8,3±1,4 8(5-12) 8,2±2,1 7,8(4,6-16) 7±2 6,8(3,1-16) 0,8±0,2 0,9(0,6-1,3) 0,9±0,2 0,9(0,7-1,2) 204,9±50,2 192(165-312) 87,2±11 92,5(67-96) 7,3±1,8 7(4-10) 10,9±2,5 10(7-15) 7,4±1,8 7(5-11) 9,7±2,5 10(6-14) 12,6±2,7 12(9-18) 8±2,4 7(5-12) 10,4±2,5 11(7-13) 16,5±6,2 21(11-28) 11,6±4,1 11(6-20) 8,5±2,3 8,0(5-13) 11,4±3,1 11(8-18) 8,6±2,0 8(6-12) 8,6±2,2 8(5-12) 12,7±2,9 12(9-17) 8,2±1,9 8(4-11) 11,9±2,6 11,6(7,5-17,6) 9,2±3,2 10,1(5,1-14,7) 12(40) 15(50) 3(10) 0(0) 32(46,4) 29(42) 8(11,6) 0(0) 1(9,1) 7(63,6) 3(27,3) 0(0) nonPHT vs Kontrol PHT vs Kontrol 0,999 0,244 PHT vs nonPHT 0,173 0,908 0,014* 0,049* 0,061 0,744 0,999 0,820 0,999 0,999 0,89 0,032* 0,039* 0,999 0,999 0,637 0,024* 0,021* 0,737 0,234 0,118 0,864 0,999 0,386 0,149 <0,001* 0,014* 0,999 0,432 0,038* 0,041* 0,124 0,178 0,999 0,182 0,149 0,999 0,397 0,101 0,573 0,223 0,999 0,362 0,163 0,999 0,999 0,448 0,068 0,386 0,489 0,506 0,068 0,065 0,192 0,999 0,999 <0,001* <0,001* 0,697 0,001* 0,005* 0,857 0,126 0,029* *p<0,05 istatistiksel anlamlılık göstermektedir. E pik: Mitral erken diyastolik velosite, A pik: Mitral geç diyastolik velosite, Edes: E dalgasının deselerasyon zamanı, IVRT: İzovolumetrik relaksasyon zamanı, eꞌ: pik erken diyastolik miyokardiyal velosite, aꞌ: pik geç diyastolik miyokardiyal velosite, sꞌ: pik sistolik miyokardiyal velosite 86 4.6. Skleroderma Hastalarında Sağ Ventrikül Strain Ekokardiyografi Bulguları PHT ve non-PHT grubunun sağ ventrikül lateral duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin ortanca ve ortalamaları Tablo 4.6 da gösterilmiştir. PHT ve non-PHT gruplarındaki hastaların Mayıs ve Kasım 2014 ayları arasındaki ilk başvurularında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerleri Tablo 4.6 da vizit I sütununda; ilk başvurudan 6 ay sonra ölçülen değerler ise vizit II sütununda verilmiştir. İlk başvuruda ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin ortanca ve ortalamaları, PHT ve non-PHT grupları arasında karşılaştırıldığında sağ ventrikül lateral duvarının bazal ve mid kısmı için her iki grup arasında fark bulunmazken sağ ventrikül lateral duvarının apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değeri PHT grubunda anlamlı şekilde daha düşük bulunmuştur [RV apikal (%) PHT -14,6±5,9 vs non-PHT 22,2±7,5 p= 0,034]. Her iki grup için ilk başvuruda ve ilk başvurudan 6 ay sonra ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerleri karşılaştırıldığında non-PHT grubunda sağ ventrikül lateral duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen strain değerlerinin takipte anlamlı derecede azaldığı tespit edildi (p<0,05). PHT grubunda da sağ ventrikül lateral duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen strain değerlerinin takipte azaldığı saptandı fakat bu azalma istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). İlk başvurudan 6 ay sonra ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin ilk başvuruya göre değişimi, PHT ve non-PHT grupları arasında karşılaştırıldığında her iki grupta da vizitler arasında strain değerlerinde görülen azalmanın benzer olduğu bulundu (p>0,05). 87 Tablo 4.6 Skleroderma hastalarında sağ ventrikül strain ekokardiyografi bulguları Değişkenler non-PHT n=69 Vizit II n=48 n=69 -22,2±7,5 -19,1±7,6 -20,8[(-38,1)-(-10,5)] -18,6[(-35,7)-(-6,8)] 0,011* Vizit I RV Apikal (%) p vs vizit p vs non-PHT - RV Mid (%) -19,6±7,6 -17,7±7,8 -18,6[(-36,3)-(-4,2)] -16,0[(-34,5)-(-5,9)] 0,030* p vs vizit p vs non-PHT - RV Bazal (%) -18,6±6,9 -16,3±7,3 -17,3[(-34,2)-(-8,3)] -15,7[(-36,3)-(-3,6)] 0,048* p vs vizit PHT n=11 Vizit II n=11 -14,1±7,5 -14,5[(-24,5)-(-5,5)] Vizit I n=11 -14,6±5,9 -16,8[(-32,3)-(-7,9)] 0,686 0,388ª -12,2±4,6 -10,8[(-17,8)-(-7,3)] 0,034* -14,7±4,9 -14,9[(-25,5)-(-7,5)] 0,500 0,782ª -12,7±3,8 -11,4[(-16,9)-(-8,0)] 0,090 -13,8±3,6 -15,6[(-17,6)-(-6,8)] 0,500 0,074 p vs non-PHT 0,466ª *p<0,05 istatistiksel anlamlılık göstermektedir. ªVizitler arası değişimin gruplara göre istatistiksel anlamlılığını göstermektedir. RV apikal: Sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain RV mid: Sağ ventrikül lateral duvarının mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain RV bazal: Sağ ventrikül lateral duvarının bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain 4.7. Skleroderma Hastalarında ve Kontrol Grubunda Sol Ventrikül Strain Ekokardiyografi Bulguları Kontrol grubunda ve tüm skleroderma hastalarında septum, lateral, anteriyor ve inferiyor duvarın bazal, mid ve apikal kısmında pik longitudinal sistolik strain; apikal dört boşluk ve apikal iki boşlukta global pik longitudinal sistolik strain hesaplandı. Ayrıca parasternal kısa eksende; anteriyor septum, anteriyor, anterolateral, inferolateral, inferiyor, inferiyor septumun mid kısmında pik radiyal sistolik strain ve pik sirkumferensiyal sistolik strain tüm skleroderma hastaları ve kontrol grubu için hesaplandı. Ölçülen pik sistolik strain değerlerinin ortanca ve ortalamaları Tablo 4.7 de gösterilmiştir. Tüm skleroderma hastalarının Mayıs ve Kasım 2014 ayları arasındaki ilk başvurularında ölçülen pik sistolik strain değerleri Tablo 4.7 de vizit I sütununda; ilk başvurudan 6 ay sonra ölçülen değerler ise vizit II sütununda verilmiştir. Skleroderma hastalarının ilk başvurularında ölçülen septum, lateral, anteriyor ve inferiyor duvarın bazal, mid ve apikal kısmındaki pik longitudinal 88 sistolik strain; apikal dört boşluk ve apikal iki boşlukta hesaplanan global pik longitudinal sistolik strain kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin kontrol grubuna göre skleroderma hastalarında anlamlı derecede daha düşük olduğu bulunmuştur (p<0,05). Aynı şekilde skleroderma hastalarının ilk başvurularında parasternal kısa eksende ölçülen anteriyor septum, anteriyor, anterolateral, inferolateral, inferiyor, inferiyor septumun mid kısmındaki pik radiyal sistolik strain ve anteriyor, anterolateral, inferolateral, mid inferiyorun kısmındaki pik sirkumferensiyal sistolik strain değerlerinin kontrol grubuna göre skleroderma hastalarında anlamlı derecede daha düşük olduğu bulunmuştur (p<0,05). Skleroderma hastalarının ilk başvuruda ve ilk başvurudan 6 ay sonra ölçülen pik sistolik strain değerleri birbirleri ile değişim açısından karşılaştırıldığında inferiyor ve lateral duvarın bazal ve mid kısmındaki pik longitudinal sistolik strain değerlerinin; parasternal kısa eksende ölçülen anteriyor septum, anteriyor, anterolateral, inferolateral, inferiyor, inferiyor septumun mid kısmındaki pik radiyal sistolik strain ve anteriyor septum, anteriyor, inferiyor septumun mid kısmındaki pik sirkumferensiyal sistolik strain değerlerinin takipte anlamlı derecede azaldığı tespit edildi (p<0,05). 89 Tablo 4.7. Skleroderma hastalarında ve kontrol grubunda sol ventrikül strain ekokardiyografi bulguları Değişkenler Longitudinal Strain (%) Septum Bazal Septum Mid Septum Apikal Lateral Apikal Lateral Mid Lateral Bazal Global strain (AP4C) İnferiyor Bazal İnferiyor Mid İnferiyor Apikal Anteriyor Apikal Anteriyor Mid Anteriyor Bazal Global strain (AP2C) Radial Strain (%) Anteriyor Septum Anteriyor Anterolateral İnferolateral İnferiyor İnferiyor Septum Sirkumferensiyal Strain (%) Anteriyor Septum Kontrol n=30 P Değerleri Skleroderma Vizit I n=80 Vizit II n=59 Kontrol vs Vizit I Vizit I vs Vizit II -21,5±4,6 -21,5[(-28,8)-(-10,8)] -24,5±11,3 -26,3[(-36,6)-(29,2)] -33,3±4,5 -32,6[(-40,6)-(-24)] -29,4±4,2 -30,3[(-37,3)-(-19,4)] -22,4±4,4 -23,1[(-29,4)-(-13,4)] -20,4±3,8 -20,5[(-28,4)-(-12,8)] -25,2±3,4 -25[(-30,3)-(-17,9)] -21,1±3,3 -21,4[(-27,6)-(-12,7)] -24,9±3,4 -25,1[(-31,2)-(-17,4)] -30,9±5,0 -31,7[(-40,2)-(-19,8)] -27,3±5,2 -27,3[(-35,1)-(-17,3)] -22,6±4,2 -23,3[(-28,9)-(-13)] -20,6±4,3 -21,3[(-26,8)-(-9,6)] -24,3±3,2 -24,5[(-30,2)-(-17,8)] -16,1±4,5 -16,2[(-32,3)-(-7)] -18,9±4,5 -19[(-29,7)-(-8,7)] -24,6±7,2 -24,3[(-46,2)-(-7,2)] -21,2±6,9 -19,8[(-39,7)-(-7,5)] -16,8±5 -16,6[(-27,1)-(-5,5)] -15,9±4,5 -16[(-25,3)-(-7,8)] -18,1±4,3 -18,2[(-30,7)-(-8,2)] -18,5±5,8 -18,4[(-34,1)-(-3)] -20,7±5,6 -20,7[(-39,3)-(-6,7)] -25,2±7,3 -24,4[(-43,8)-(-11,2)] -21,1±7 -21,4[(-37)-(-7,3)] -16,6±5 -16,3[(-33,1)-(-7,1)] -15,6±4,8 -14,4[(-26,8)-(-4,2)] -18,8±4,3 -18,8[(-29,5)-(-8,8)] -14,9±5 -14,6[(-26)-(-4,2)] -18,5±4,6 -18,4[(-28,9)-(-9,5)] -25,7±7,1 -26,2[(-41,5)-(-7,9)] -22,2±7,3 -23,4[(-37,9)-(-8,3)] -14,6±5,4 -14,5[(-27)-(-5,1)] -13±4,5 -13,4[(-24)-(-4,1)] -17,3±4,7 -17,8[(-27,3)-(-8,4)] -16,7±4,8 -16,7[(-30,1)-(-5,5)] -18,8±5,1 -18,7[(-35,2)-(-9,2)] -24,1±7,9 -25,2[(-39,9)-(-17,2)] -21,5±7,8 -20,7[(-36,1)-(-5,2)] -16±6,2 -16,1[(-30,4)-(-5,9)] -13,9±6,3 -13,2[(-29,8)-(-3,4)] -17,9±4,8 -17,5[(-27,5)-(-8,3)] <0,001* 0,172 <0,001* 0,717 <0,001* 0,12 <0,001* 0,477 <0,001* 0,002* <0,001* <0,001* <0,001* 0,165 0,023* 0,019* <0,001* 0,011* <0,001* 0,788 <0,001* 0,282 <0,001* 0,895 <0,001* 0,051 <0,001* 0,182 44,1±12,5 42,8[(25,2)-(92,8)] 44,3±16,5 41,8[(23,3)-(118)] 44,4±13,7 43[(22,9)-(96,8)] 43,6±10,7 43,4[(25)-(76,7)] 43,6±8,8 42,7[(27,5)-(61,9)] 44,9±9,1 44,2[(25,7)-(62,8)] 34,8±14,3 32,7[(12,1)-(78,7)] 35,1±15,3 32[(13,3)-(83,9)] 34,2±14,6 31,9[(13,9)-(83,7)] 34,5±15,1 32,1[(11,7)-(83,5)] 34,7±15,6 31,6[(11,8)-(84,7)] 36,1±17,5 32,5[(10)-(116)] 27±13,2 23,2[(7,1)-(65,6)] 25,4±12,9 22,5[(7,4)-(65)] 24,5±11,3 22[(7,7)-(59,4)] 25±11,5 22,6[(8,1)-(61,8)] 25,4±12 23[(7,4)-(62,5)] 27,3±13,8 25[(4,6)-(73,9)] <0,001* <0,001* 0,002* <0,001* <0,001* <0,001* <0,001* <0,001* <0,001* <0,001* <0,001* 0,001* 0,073 <0,001* <0,001* <0,001* <0,001* 0,147 <0,001* 0,455 <0,001* 0,137 0,234 <0,001* -22,2±5,2 -20,1±6,7 -15,8±6,7 -22,5[(-32,8)-(-13,3)] -19,5[(-38,5)-(-7,3)] -14,2[(-34)-(-5,2)] Anteriyor -22,8±5 -16,7±6,1 -13,9±5,7 -23,4[(-29,6)-(-11,3)] -15,5[(-41,8)-(-1,5)] -13[(-28,4)-(-4,3)] Anterolateral -24,1±4,8 -14,6±5,8 -13,1±5,3 -25,4[(-30,3)-(-12)] -14,4[(-37,6)-(-5,3)] -11,7[(-27,6)-(-5,1)] İnferolateral -24±4,9 -15,5±6,2 -14,6±6,8 -24,8[(-31,3)-(-12,4)] -14,5[(-33,2)-(-3,2)] -13,9[(-35,1)-(-5)] İnferiyor -24,8±5,1 -18,8±6,7 -17,5±6,5 -25,5[(-34,6)-(-15,1)] -17,9[(-34)-(-5,4)] -17,9[(-31,2)-(-5,5)] İnferiyor Septum -25,4±5,2 -23,7±7,3 -19±6,4 -25,8[(-33,7)-(-9,3)] -24,1[(-38,1)-(-7,4)] -19,7[(-34)-(-6,9)] *p<0,05 istatistiksel anlamlılık göstermektedir. AP4C: Apikal 4 boşluk, AP2C: Apikal 2 boşluk. 90 4.8. Skleroderma Hastalarında Demografik, Laboratuvar, Ekokardiyografik Parametrelerin Sağ Ventrikül Strain, Kateter ile Ölçülen Ortalama ve Transtorasik Ekokardiyografi ile Ölçülen Sistolik Pulmoner Arter Basıncı ile Korelasyon Analizinin Sonuçları Sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain (RV apikal) ile tanı yaşı arasında pozitif yönde ilişki saptandı (r=0,234; p=0,038), diğer demografik bulgular açısından ilişki saptanmadı (p>0,05). RV apikal ile laboratuvar bulguları arasında ilişki saptanmadı (p>0,05). EKO bulguları açısından da RV apikal ile sağ ventrikül mid çapı (SV2) (r=0,239; p=0,034) arasında pozitif yönde, triküspit anüler düzlemin sistolik yer değiştirmesi (TAPSE) (r=-0,320; p=0,001) arasında ise negatif yönde korelasyon saptandı; diğer EKO parametreleri ile ilişki saptanmadı. Sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı (Kateter mPAB) ile sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain arasında yüksek düzeyde pozitif korelasyon saptandı (r=0,604; p=0,002). Sağ ventrikül lateral duvarının mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain (RV Mid) ile demografik bulgular ve laboratuvar bulguları arasında ilişki saptanmadı (p>0,05). EKO bulguları açısından da sağ ventrikül bazal çapı (SV1) (r=0,232; p=0,040) ve sağ ventrikül mid çapı (r=0,295; p=0,008) ile pozitif yönde, TAPSE (r=-0,295; p= 0,002) ile negatif yönde korelasyon saptandı; diğer EKO parametreleri ile ilişki saptanmadı. Kateter mPAB düzeyi ile sağ ventrikül lateral duvarının mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain arasında yüksek düzeyde pozitif korelasyon saptandı (r=0,627; p=0,001). Sağ ventrikül lateral duvarının bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain (RV bazal) ile MDRS total arasında negatif korelasyon saptandı (r=-0,263; p=0,039), diğer demografik bulgular açısından ilişki saptanmadı (p>0,05). RV bazal ile laboratuvar bulguları arasında ilişki saptanmadı (p>0,05). EKO bulguları açısından da lateral triküspit anülüsten ölçülen sağ ventrikül pik sistolik miyokardiyal velositesi (RV sꞌ) (r=-0,238; 91 p=0,036) ve TAPSE (r=-0,288; p=0,003) ile negatif yönde korelasyon saptandı, diğer EKO parametreleri ile ilişki saptanmadı. Kateter mPAB düzeyi ile sağ ventrikül lateral duvarının bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain arasında yüksek düzeyde pozitif korelasyon saptandı (r=0,456; p=0,029). Kateter mPAB düzeyi ile tanı yaşı arasında pozitif korelasyon saptandı (r=0,478; p=0,018), diğer demografik bulgular açısından ilişki saptanmadı (p>0,05). Kateter mPAB düzeyi ile laboratuvar bulguları arasında ilişki saptanmadı (p>0,05). EKO bulguları açısından da SV1 (r=0,530; p=0,008), SV2 (r=0,573; p=0,003), sağ atriyum alanı (RA alan) (r=0,705; p<0,001), sağ ventrikül alanı (RV alan) (r=0,577; p=0,003), sağ atriyum hacmi (RA hacmi) (r=0,682; p<0,001) ve sağ ventrikül hacmi (RV hacmi) (r=0,644; p=0,001) ile pozitif, TAPSE (r=-0,525; p=0,010) ile negatif yönde korelasyon saptandı; diğer EKO parametreleri ile ilişki saptanmadı. Kateter mPAB düzeyi ile transtorasik ekokardiyografide ölçülen sistolik pulmoner arter basıncı (EKO sPAB) arasında yüksek düzeyde pozitif korelasyon saptandı (r=0,675; p=<0,001). EKO sPAB düzeyi ile tanı yaşı arasında sınırda istatistiksel anlamlılık göstermekle birlikte pozitif korelasyon saptandı (r=0,215; p=0,050), diğer demografik bulgular açısından ilişki saptanmadı (p>0,05). EKO sPAB düzeyi ile laboratuvar bulguları arasında ilişki saptanmadı (p>0,05). EKO bulguları açısından da sol ventrikül diyastol sonu çapı (DSÇ) (r=-0,246; p=0,028), sol ventrikül sistol sonu çapı (SSÇ) (r=-0,233; p=0,038) ve TAPSE (r=-0,277; p=0,004) ile negatif, SV1 (r=0,516; p<0,001), SV2 (r=0,560; p=<0,001), sağ ventrikül uzun eksen çapı (SV3) (r=0,268; p=0,016), RA alan (r=0,517; p<0,001), RV alan (r=0,399; p<0,001), RA hacmi (r=0,536; p<0,001) ve RV hacim (r=0,493; p<0,001) düzeyleri ile pozitif yönde korelasyon saptandı, diğer EKO parametreleri ile ilişki saptanmadı. 92 Tablo 4.8. Skleroderma hastalarında demografik, laboratuvar, ekokardiyografik parametrelerin sağ ventrikül strain, sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı ve transtorasik ekokardiyografide ölçülen sistolik pulmoner arter basıncı ile korelasyon analizinin bulguları Değişkenler RV Apikal RV Mid RV Bazal Kateter mPAB EKO sPAB r p r p r p r p r p - - 0,696 <0,001* 0,367 0,001* 0,604 0,002* 0,180 0,113 RV Mid 0,696 0,001* - - 0,771 <0,001* 0,627 0,001* 0,116 0,308 RV Bazal 0,367 0,001* 0,771 <0,001* - - 0,456 0,029* 0,149 0,189 Kateter mPAB 0,604 0,002* 0,627 0,001* 0,456 0,029* - - 0,675 <0,001* EKO sPAB 0,180 0,113 0,116 0,308 0,149 0,189 0,675 <0,001* - - Yaş 0,199 0,079 0,168 0,138 0,359 0,085 0,177 0,117 RV Apikal 0,186 0,101 Tanı yaşı 0,234 0,038* 0,206 0,069 0,181 0,110 0,478 0,018* 0,215 0,050* Hastalık süresi -0,072 0,529 -0,026 0,819 -0,028 0,807 -0,172 0,421 -0,069 0,543 mRDS 0,054 0,675 -0,121 0,348 -0,263 0,039* 0,414 0,070 0,189 0,138 Kreatinin -0,053 0,643 0,031 0,784 0,030 0,793 -0,018 0,932 -0,031 0,785 BNP -0,009 0,959 -0,055 0,748 -0,052 0,764 -0,545 0,206 -0,064 0,711 DSÇ 0,028 0,808 0,127 0,263 0,138 0,224 -0,098 0,650 -0,246 0,028* SSÇ 0,051 0,656 0,157 0,166 0,138 0,225 -0,102 0,635 -0,233 0,038* EF -0,112 0,324 -0,175 0,122 -0,045 0,691 0,144 0,501 0,150 0,183 SV1 0,179 0,114 0,232 0,040* 0,137 0,230 0,530 0,008* 0,516 <0,001* SV2 0,239 0,034* 0,295 0,008* 0,187 0,100 0,573 0,003* 0,560 <0,001* SV3 0,017 0,884 0,160 0,160 0,104 0,363 0,309 0,142 0,268 0,016* -0,320 0,001* -0,295 0,002* -0,288 0,003* -0,525 0,010* -0,277 0,004* PerikardSıvı 0,098 0,393 0,111 0,329 0,113 0,319 0,143 0,506 0,157 0,165 RV eꞌ RV aꞌ -0,149 0,190 -0,160 0,159 -0,146 0,200 -0,352 0,092 -0,168 0,137 0,009 0,936 -0,012 0,920 -0,056 0,628 -0,285 0,176 0,008 0,945 RV sꞌ -0,009 0,940 -0,167 0,144 -0,238 0,036* -0,392 0,058 -0,188 0,096 RA Alan 0,075 0,512 0,121 0,287 0,131 0,249 0,705 <0,001* 0,517 <0,001* RV Alan 0,073 0,522 0,111 0,329 0,044 0,702 0,577 0,003* 0,399 <0,001* RA Hacmi 0,092 0,434 0,108 0,360 0,076 0,519 0,682 <0,001 0,536 <0,001* RV Hacmi 0,096 0,417 0,099 0,399 0,071 0,548 0,644 0,001* 0,493 <0,001* TAPSE *p<0,05 istatistiksel anlamlılık göstermektedir. RV apikal: Sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain RV mid: Sağ ventrikül lateral duvarının mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain RV bazal: Sağ ventrikül lateral duvarının bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain mPAB: ortalama pulmoner arter basıncı, sPAB: sistolik pulmoner arter basıncı, mRDS: Modifiye Rodnan Deri Skoru, BNP: Brain natriüretik peptit, DSÇ: Diyastol sonu çapı, SSÇ: Sistol sonu çapı, EF: Ejeksiyon fraksiyonu, SV1: Sağ ventrikül bazal çapı, SV2: Sağ ventrikül mid çapı, SV3: Sağ ventrikül uzun eksen çapı, RA: Sağ atriyum, RV: Sağ ventrikül, RV eꞌ: Sağ ventrikül pik erken diyastolik miyokardiyal velositesi, RV aꞌ: Sağ ventrikül pik geç diyastolik miyokardiyal velositesi, RV sꞌ: Sağ ventrikül pik sistolik miyokardiyal velositesi 93 4.9. Skleroderma Hastalarında Pulmoner Hipertansiyonu, Kateter ile Ölçülen Ortalama Pulmoner Arter Basıncını, Transtorasik Ekokardiyografide Ölçülen Sistolik Pulmoner Arter Basıncını ve Sağ Ventrikül Lateral Duvarından Ölçülen Strain Düzeylerini Öngören Bağımsız Prediktörler Pulmoner hipertansiyon (PHT) ile ilişkili bulunan demografik (bkz Tablo 4.1) ve klinik bulgular (bkz Tablo 4.2, 4.4, 4.5, 4.6) veya p<0,25 olan risk faktörlerinden oluşturulan çok değişkenli lojistik regresyon analizine göre [geriye doğru eleme yöntemi (stepwise multiple lojistic regression: backward methods)];sağ atriyum alanı (RA alan) (OR=1,758; p=0,023) ve triküspit yetmezliği ciddiyeti (TY) (OR=24,23; p=0,011) skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon varlığı riskini artıran bağımsız öngördürücüler olarak saptandı. Diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak sağ atriyum alanındaki 1 cm2’lik artışın, PHT riskini 1,758 kat artırdığı saptandı. Triküspit yetmezliğindeki 1 birimlik artış da diğer risk faktörlerinin etkilerinden bağımsız bir şekilde PHT riskini 24,2 kat arttırdığı saptandı (Tablo 4.9). Sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı (Kateter mPAB) ile ilişkisi saptanan veya p<0,25 olan risk faktörlerinden oluşturulan geriye dönük çok değişkenli doğrusal regresyon modeline göre; RA alan (β±SE: 1,200±0,239; p<0,001), TY (β±SE: 5,586±0,962; p<0,001) ve sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain (RV apikal) (β±SE: 2,470±0,840; p=0,005) kateter mPAB düzeyini artıran bağımsız öngördürücüler olarak saptandı. RA alanındaki 1 cm2’lik artış 1,200 kat kateter mPAB yüksekliğini etkilerken, RV apikal strain değerindeki 1 birimlik azalmanın 2,470 kat kateter mPAB düzeyini yükselttiği saptandı. Triküspit yetmezliğindeki 1 birimlik artışın ise kateter mPAB düzeyini 5,586 kat yükselttiği saptandı (Tablo 4.9). Transtorasik ekokardiyografide ölçülen sistolik pulmoner arter basıncı (EKO sPAB) ile ilişkisi saptanan veya p<0,25 olan risk faktörlerinden oluşturulan geriye dönük çok değişkenli doğrusal regresyon modeline göre; RA alan (β±SE:2,575±0,484; p<0,001) ve BNP değerinin logaritması 94 [log(BNP)] (β±SE:8,646±3,170; p=0,008) EKO sPAB düzeyini artıran bağımsız öngördürücüler olarak saptandı (Tablo 4.9). Sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden, mid kısmından ve bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain (sırasıyla RV apikal, RV mid ve RV bazal) ile ilişkili bulunan risk faktörlerinden oluşturulan geriye dönük çok değişkenli doğrusal regresyon analizine göre; EKO sPAB düzeyindeki artış, RV apikal ve RV mid strain değerlerini azaltan bağımsız öngördücü olarak saptanırken (sırasıyla; β±SE:2,610±0,960; p=0,008; β±SE:2,040±0,960; p=0,036), lateral triküspit anülüsten ölçülen sağ ventrikül pik sistolik miyokardiyal velositesindeki (RV sꞌ) azalma, RV bazal strain değerini azaltan bağımsız öngördürücü olarak saptandı (β±SE:-0,624±0,293; p=0,036) (Tablo 4.9). 95 Tablo 4.9. Skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyonu, sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncını, transtorasik ekokardiyografide ölçülen sistolik pulmoner arter basıncını ve sağ ventrikül lateral duvarından ölçülen strain düzeylerini öngören bağımsız prediktörler Değişkenler Kateter mPAB RA alan TY RV apikal β±SE %95 GA lower upper p 1,200±0,239 0,723 5,586±0,962 3,670 2,470±0,840 0,790 R2=0,606; p<0,001* 1,674 7,503 4,140 <0,001* <0,001* 0,005* 2,575±0,484 1,610 8,646±3,170 2,331 R2=0,343; p<0,001* 3,538 14,960 <0,001* 0,008* 1,758 1,081 24,23 2,091 Nagelkerke R2=0,684; p<0,001* 2,858 280,732 0,023* 0,011* 2,610±0,960 0,710 2 R =0,548; p<0,001* 4,510 0,008* 2,040±0,960 0,140 R2=0,567; p<0,001* 3,950 0,036* -0,624±0,293 -1,207 -0,041 R2=0,553; p<0,001* *p<0,05 istatistiksel anlamlılık göstermektedir. β±SE = standartlaştırılmamış regresyon katsayısı± standart hata R2 = regresyon model uyumluluğu, %95 GA= %95 Güven aralığı 0,036* EKO sPAB RA alan logBNP PHT RA alan TY RVApikal EKO sPAB RVMid EKO sPAB RVBazal RV sꞌ RV apikal: Sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain, RV mid: Sağ ventrikül lateral duvarının mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain, RV bazal: Sağ ventrikül lateral duvarının bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain, mPAB: ortalama pulmoner arter basıncı, RA: Sağ atriyum, TY: Triküspit yetmezliği, sPAB: sistolik pulmoner arter basıncı, logBNP: Beyin natriüretik peptit değerinin logaritması, PHT: pulmoner hipertansiyon, RV sꞌ: Sağ ventrikül pik sistolik miyokardiyal velositesi 96 4.10. Skleroderma Hastalarında İki Boyutlu, Renkli Doppler Ekokardiyografik Parametrelerinin ve Sağ Ventrikül Strain Düzeylerinin Pulmoner Hipertansiyon Tanısında Tanısal Ayrımcılığının Değerlendirilmesi Strain parametrelerinden pulmoner hipertansiyon (PHT) tanısında, sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain (RV apikal) ve sağ ventrikül lateral duvarının bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain (RV bazal) değerlerinin anlamlı bir tanısal ayırımcılığa sahip olduğu bulundu (p<0,05). RV apikal strain değerinin kestirim değeri %10,48 olarak alındığında pulmoner hipertansiyon tanısındaki duyarlılığının %40 olduğu, PHT tanısını dışlamadaki özgüllüğünün %100 olduğu bulundu. RV bazal strain değerinin ise PHT tanısını dışlamadaki özgüllüğünün %47,8 olduğu saptandı. Sağ ventrikül lateral duvarının mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain (RV mid) tanısal ayırımcılıkta istatistiksel olarak anlamlılık göstermedi (p=0,059). %72,7 duyarlılık ve %97,1 özgüllük ile triküspit yetmezliğinin (TY) 2 TY’den daha ciddi olması PHT tanısında anlamlı bir tanısal ayırımcılığa sahipti (p<0,001). %72,7 duyarlılık ve %100 özgüllük ile transtorasik ekokardiyografide ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının (EKO sPAB) 45 mmHg’dan yüksek olması PHT tanısında anlamlı bir tanısal ayırımcılığa sahipti (p<0,001). %81,8 duyarlılık ve %97,9 özgüllük ile sağ atriyum alanının (RA alan) 14,6 cm2’den daha geniş olması PHT tanısında anlamlı bir tanısal ayırımcılığa sahipti (p<0,001). %72,7 duyarlılık ve %79,7 özgüllük ile sağ ventrikül alanının (RV alan) 21,6 cm2’den büyük olması PHT tanısında anlamlı bir tanısal ayırımcılığa sahipti (p=0,020). Eğri altında kalan alan (AUC-Area under curve) değerleri incelendiğinde; EKO sPAB, TY, RA alanının PHT tanısında benzer ayırımcılığa sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca EKO sPAB, TY ve RA alanının PHT tanısında RV alan ve sağ ventrikül lateral duvarından ölçülen ortalama pik longitudinal sistolik strain düzeylerinden daha güçlü bir tanısal ayırımcılığa sahip olduğu dikkati çekmektedir. 97 Şekil 4.1. Pulmoner hipertansiyon tanısında ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının, triküspit yetmezliğinin, sağ atriyum ve ventrikül alanlarının, sağ ventrikül ortalama strain düzeylerinin tanısal ayırımcılığının eğri altında kalan alan (AUC) değerleri ile incelenmesi. sPAB: sistolik pulmoner arter basıncı, TY: triküspit yetmezliği, RA Alan: Sağ atriyum alanı, RV Alan: Sağ ventrikül alanı, RV: Sağ ventrikül 98 Tablo 4.10. Sağ ventrikül lateral duvarından ölçülen strain düzeylerinin, triküspit yetmezliğinin, transtorasik ekokardiyografide ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının, sağ atriyum ve ventrikül alanlarının pulmoner hipertansiyon tanısında tanısal ayrımcılığı Tanısal Bulgular RV apikal RV Mid RV Bazal TY EKO sPAB RA Alan RV Alan AUC±SE 0,709±0,099 0,667±0,088 0,675±0,075 0,845±0,085 0,881±0,078 0,813±0,081 0,731±0,099 %95 GA 0,596-0,806 0,552-0,769 0,561-0,776 0,746-0,916 0,789-0,943 0,710-0,891 0,620-0,824 p değeri 0,035* 0,059 0,019* <0,001* <0,001* <0,001* 0,020* Duyarlılık %40 %90 %100 %72,7 %72,7 %81,8 %72,70 Özgüllük %100 %42 %47,8 %97,1 %100 %97,9 %79,7 0,40 0,32 0,47 0,69 0,73 0,62 0,52 >-10,48 >-20,46 >-18,23 >2 >45 >14,6 >21,6 Youden index Kestirim Değeri *p<0,05 istatistiksel anlamlılık göstermektedir. AUC±SE= Eğri altında kalan alan± standart hata %95 GA= %95 Güven aralığı RV apikal: Sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain RV mid: Sağ ventrikül lateral duvarının mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain RV bazal: Sağ ventrikül lateral duvarının bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain TY: Triküspit yetmezliği, sPAB: sistolik pulmoner arter basıncı, RA Alan: Sağ atriyum alanı, RV Alan: Sağ ventrikül alanı 99 5.TARTIŞMA Pulmoner arteriyel hipertansiyon, sistemik skleroz hastalarının %812’sinde görülmektedir.51,52 Çalışmaya dahil edilen 80 skleroderma hastasının, 24’ü pulmoner hipertansiyon varlığı açısından sağ kalp kateterizasyonu ile değerlendirilmiş olup bu 24 hastadan 11’inde ortalama pulmoner arter basıncının 25 mmHg ve üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Ortalama pulmoner arter basıncı 25 mmHg ve üzerinde olan 11 hastanın 9’unda aynı zamanda pulmoner kapiller kama basıncının 15 mmHg ve altında olduğu saptanmıştır. Pulmoner kapiller kama basıncı 15 mmHg ve altında olan 9 hastadan ikisinde akciğer tutulumu olduğundan bu iki hastanın, pulmoner hipertansiyon sınıflandırmasına göre grup 3 pulmoner hipertansiyon sınıfında olduğu belirlendi, diğer 7 hastaya ise pulmoner arteriyal hipertansiyon tanısı konmuş olup bu hastaların grup 1 pulmoner hipertansiyon sınıfında oldukları görüldü. Dolayısıyla çalışmaya dahil edilen 80 skleroderma hastasının %8,75’inde pulmoner arteriyal hipertansiyon varlığı ortaya konmuştur. Sonuç olarak çalışmamızdaki skleroderma hastalarında pulmoner arteriyal hipertansiyon görülme oranının, literatür verileri ile benzer olduğu bulunmuştur. Pulmoner hipertansiyon tanısı sağ kalp kateterizasyonu ile konulmakla birlikte literatürde transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncı göz önüne alınarak skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon sıklığını inceleyen çalışmalar mevcuttur. Yapılan çalışmalarda skleroderma hastalarında transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının 40 mmHg ve üzerinde olması pulmoner hipertansiyon varlığı için tanı kriteri olarak alındığında, skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon sıklığının %28 ile %32 arasında değiştiği saptanmıştır.130,131 2014 yılında yayınlanan ve pulmoner hipertansiyon varlığı açısından 118 hastanın transtorasik ekokardiyografi ile, 13 hastanın ise sağ kalp kateterizasyonu ile değerlendirildiği tek merkezde yapılan bir çalışmada hastaların 34’ünde (%26) pulmoner hipertansiyon olduğu tespit edilmiş.132 Bizim çalışmamızda ise değerlendirilen 80 hastanın 100 19’unda (%23,75) transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının 40 mmHg ve üzerinde olduğu bulunmuştur. Transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının 40 mmHg ve üzerinde olduğu tespit edilen 19 hastadan 16’sı sağ kalp kateterizasyonu ile değerlendirilmiştir. Bu 16 hastadan yedisinde ortalama pulmoner arter basıncının 25 mmHg ve üzerinde olduğu; kalan dokuz hastanın ise ortalama pulmoner arter basıncının 25 mmHg nın altında olduğu bulunmuştur. Sağ kalp kateterizasyonu ile ortalama pulmoner arter basıncının 25 mmHg ve üzerinde olduğu saptanan yedi hastanın transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basınçlarının 50 mmHg ve üzerinde olduğu saptanmıştır. Transtorasik ekokardiyografi ile pulmoner hipertansiyon tanısı alan 19 hastadan dokuzunda (%47,3) sağ kalp kateterizasyonu ile pulmoner hipertansiyon saptanmadı. Skleroderma hastalarında transtorasik ekokardiyografi ile pulmoner hipertansiyon tanısı alan hastaların oranı, sağ kalp kateterizasyonu ile kıyaslandığında, daha yüksektir. Literatürdeki verilerle karşılaştırıldığında, bizim çalışmamızda transtorasik ekokardiyografi ile pulmoner hipertansiyon tanısı alan skleroderma hastalarının oranı daha düşüktü. Pulmoner arteriyal hipertansiyon gelişimi açısından yüksek risk faktörlerine sahip skleroderma hastalarının prospektif olarak takibinin yapıldığı PHAROS çalışmasına, Mayıs 2005 ve Haziran 2012 arasında 251 skleroderma hastası dahil edilmiştir. Bu hastalar ortalama 2,5±1,2 yıl boyunca takip edilmiş ve hastalarda pulmoner hipertansiyon gelişimini tespit etme açısından sağ kalp kateterizasyonu yapılma gerekliliği takip eden hekimin kararına bırakılmış. Takipte 251 hastanın 82’si pulmoner hipertansiyon varlığı açısından sağ kalp kateterizasyonu ile değerlendirilmiş, bu hastalardan 35’inde pulmoner hipertansiyon geliştiği tespit edilmiş. 35 hastanın 22’sinin grup 1, onunun grup 2, üçünün ise grup 3 pulmoner hipertansiyon sınıfında olduğu bulunmuş. Pulmoner hipertansiyon gelişen ve gelişmeyen hastaların demografik özelliklerine bakıldığında pulmoner hipertansiyon gelişen hastaların %88,2’sinin; gelişmeyen hastaların ise %87,8’inin kadın olduğu saptanmış ve iki grup, hastaların cinsiyetleri 101 açısından karşılaştırıldığında herhangi bir farklılık bulunmamıştır.133 Bizim çalışmamızda PHT grubundaki hastaların hepsi kadınken non-PHT grubundaki hastaların %87’si kadındı, iki grup hastaların cinsiyetleri açısından karşılaştırıldığında istatistiksel açıdan herhangi bir farklılık bulunmadı. Çalışmamızda non-PHT grubundaki kadın hastaların oranı, PHAROS çalışması ile benzerlik gösterirken; PHT grubunda, PHAROS çalışmasından farklı olarak, hiç erkek hasta yoktu. Bu durum, çalışmamıza dahil edilen erkek hasta sayısının az olmasına ve sklerodermanın erkeklere göre kadınlarda daha fazla görülmesine bağlı olabilir. 2010 yılında yayınlanan, sklerodermada pulmoner hipertansiyon prevalansını inceleyen 5 çalışmanın metaanalizinde pulmoner hipertansiyon saptanan skleroderma hastalarının pulmoner hipertansiyon olmayanlara göre daha yaşlı olduğu görülmüştür (p<0,0001).134 Bizim çalışmamızda da PHT grubunun yaş ortalamasının anlamlı şekilde daha yüksek olduğu bulunmuştur (p=0,003) (Tablo 4.1). Aynı metaanalizde skleroderma hastalık süresinin uzun olmasının, pulmoner hipertansiyon gelişimi ile ilişkili olduğu saptanmış.134 Hastalık süresinin uzun olmasının pulmoner hipertansiyon gelişimi için risk faktörü olduğu bilinmesine karşın çalışmamızda PHT ve non-PHT grupları arasında hastalık süreleri açısından anlamlı bir farklılık bulunmadığı tespit edildi. Sklerodermada hastalık başlangıç yaşının pulmoner hipertansiyon gelişimi açısından bir risk faktörü olup olmadığını araştıran bir çalışmada, hastalık başlangıç yaşında her 10 yıllık artışın pulmoner hipertansiyon gelişme riskinde %52’lik bir artışa neden olduğu saptanmıştır. 135 Çalışmamızda da PHT ve non-PHT gruplarının skleroderma tanı yaşlarına bakıldığında PHT grubunda tanı yaşının non-PHT grubuna göre anlamlı derecede daha yüksek olduğu bulunmuştur (p=0,001) (Tablo 4.1). Pulmoner arteriyel hipertansiyonun sistemik sklerozun genellikle limitli formunda ve geç dönemde ortaya çıktığı bilinmektedir. 53 Fakat son yıllarda yapılan çalışmalar, hastalığın diffüz tipinde pulmoner arteriyel hipertansiyon görülme oranının en az limitli tipinde görülen sıklıkta olduğunu göstermiştir. 54 102 PHAROS çalışmasında ise sklerodermanın limitli formunun görülme oranı açısından pulmoner hipertansiyon gelişen hasta grubu ile pulmoner hipertansiyon gelişmeyen hasta grubu karşılaştırıldığında iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.133 Çalışmamızda da hastalık tipi açısından PHT ve non-PHT grubu birbiri ile karşılaştırıldığında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunamadı. PHAROS çalışması ve bizim çalışmamızdaki bulgular, pulmoner hipertansiyonun genellikle sklerodermanın limitli formunda görüldüğünü gösteren eski çalışmaları desteklememektedir. BNP düzeyi, sağ ventrikül disfonksiyonunun ciddiyetini yansıtmaktadır ve pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda daha yüksek BNP düzeyleri, hemodinamik durumun ve egzersiz kapasitesinin daha kötü olması ile ilişkilendirilmiştir.136 Pulmoner arteriyal hipertansiyonu olan ve olmayan skleroderma hastalarında BNP düzeyinin pulmoner arteriyal hipertansiyonu saptamadaki tanısal rolünü değerlendiren bir çalışmada, pulmoner arteriyal hipertansiyonu olan skleroderma hastalarında ortalama BNP düzeyi anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca daha yüksek BNP düzeylerinin, pulmoner arteriyal hipertansiyonun ciddiyeti ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir.137 Skleroderma hastalarında pulmoner arteriyel hipertansiyon erken tanısının yapılabilmesi için daha iyi bir tarama yönteminin önerildiği DETECT çalışmasında, daha önce pulmoner hipertansiyon tanısı konmamış skleroderma hastalarından sağ kalp kateterizasyonu sonrası pulmoner arteriyal hipertansiyonu olduğu saptananların BNP düzeylerinin, pulmoner hipertansiyonu olmayan skleroderma hastalarına kıyasla daha yüksek olduğu saptanmıştır.66 Bizim çalışmamızda da literatürdeki verilere benzer şekilde PHT grubunda, BNP düzeylerinin anlamlı şekilde daha yüksek olduğu bulundu (Tablo 4.2). Skleroderma hastalarında anti sentromer antikor pozitifliği, pulmoner arteriyal hipertansiyon gelişimi açısından daha yüksek bir risk oluşturmaktadır.138 Ayrıca anti-Scl 70 antikor pozitifliğinin bulunmaması, pulmoner hipertansiyon varlığı ile ilişkilendirilmiştir. 139 PHAROS çalışmasında pulmoner hipertansiyon gelişen ve gelişmeyen hastalar antikor 103 pozitiflikleri açısından karşılaştırıldığında pulmoner hipertansiyon gelişen hastalarda daha fazla anti sentromer antikor ve daha az anti-Scl 70 antikor pozitifliği saptanmasına karşın bu fark istatistiksel anlamlılığa ulaşamamıştır.133 Çalışmamızda PHT ve non-PHT grubu antikor pozitiflikleri açısından karşılaştırıldığında anti sentromer antikor pozitifliğinin PHT grubunda daha fazla görüldüğü fakat istatistiksel anlamlılığa ulaşamadığı belirlendi; ANA ve anti-Scl 70 antikor pozitifliği açısından iki grup arasında herhangi bir fark tespit edilmedi. Skleroderma hastalarında sol ventrikül diyastolik disfonksiyonu, miyokardiyal fibrozisin bir sonucu olarak görülebilir fakat skleroderma hastalarında yaş, sistemik hipertansiyon, sol ventrikül hipertrofisi gibi başka nedenlere bağlı olarak görülebilmektedir.4,140 Bu da sol yüzden ventrikül diyastolik skleroderma disfonksiyonu hastalarında görülen diyastolik disfonksiyon her zaman kardiyak tutuluma bağlı olmayabilir. Klinik olarak kardiyak semptomu olmayan sklerodermalı hastalarda kardiyak tutulumu araştıran bir çalışmada sol ventrikül diyastolik disfonksiyon oranı sklerodermalı hastalarda %45,9 iken kontrol grubunda %40,5 olarak bulunmuş, bu fark istatistiksel olarak anlamlılığa ulaşmamıştır.86 Çalışmamızda ise diyastolik disfonksiyon görülme oranları açısından PHT ve non-PHT grupları kontrol grubu ile karşılaştırıldığında istatistiksel açıdan diyastolik disfonksiyon görülme oranlarında herhangi bir farklılık bulunamadı. Sol ventrikül doluş basıncının değerlendirilmesinde, transmitral erken akım hızının doku Dopplerle ölçülen mitral anüler erken diyastolik velositeye oranı ile elde edilen E/e’ parametresinin önemli bilgiler verdiği gösterilmiştir.141 E/e’ 15’in üzerinde olan hastaların sol ventrikül doluş basınçlarının yüksek olduğu, E/e’ 8’in altında olan hastaların sol ventrikül doluş basınçlarının normal olduğu, E/e’ 8-15 arasında olan hastalarda ise sol ventrikül doluş basıncını değerlendirmek için ek bilgilere ihtiyaç duyulduğu gösterilmiştir.142 Çalışmamızda septal ve lateral E/e’ oranları, PHT grubunda non-PHT ve kontrol grubuna göre daha yüksek bulunmuştur. Bu bulgulara dayanarak pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma 104 hastalarında sol ventrikül doluş basınçlarının, pulmoner hipertansiyonu olmayan skleroderma hastalarına kıyasla artmış olduğu söylenebilir. Sağ ventrikülün bölgesel ve global fonksiyonlarının değerlendirilmesinde, sağ ventrikülün kompleks yapısı nedeni ile çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Sağ ve sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının global ve bölgesel olarak değerlendirilmesinde strain analizi, teknolojideki gelişmelerle birlikte son yıllarda daha fazla kullanılmaya başlanmıştır. Strain analizi, ilk olarak doku Doppler görüntüleme ile elde edilen görüntülerin bilgisayar ortamında değerlendirilmesi ile yapılmıştır. Doku Doppler görüntüleme ile strain analizinin ultrason dalgası ile miyokard hareketi arasındaki açının artışından etkilenmesi yani açıya bağımlı bir yöntem olması, bu yöntemin klinik kullanımını kısıtlamaktadır. Doku Doppler görüntüleme ile strain analizinin bu kısıtlılığı nedeni ile özellikle sağ ventrikülü ventrikülün genişlemiş pulmoner değerlendirilmesi hipertansiyonu optimal olarak olan hastalarda yapılamamaktadır. sağ Doku Doppler görüntüleme ile yapılan strain analizinin açı bağımlı bir yöntem olmasının getirdiği kısıtlılıklar, son yıllarda teknolojideki gelişmeler sonucu bulunan nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle yapılan strain analizi ile ortadan kaldırılmıştır. Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain analizi ultrason dalgası ile miyokard hareketi arasındaki açının artışından etkilenmediğinden açıya bağımlı olmayan bir yöntemdir. Bu yüzden apikal segmentler de dahil olmak üzere tüm miyokardiyal segmentlerin bölgesel fonksiyonları bu metodla değerlendirilebilmektedir. Bu yöntemin kullanıma girmesi, strain analizinin yapıldığı klinik çalışmalarda doku Doppler görüntüleme ile strain analizinin daha az kullanılmasına sebep olmuştur. 2006 yılında yayınlanan pulmoner hipertansiyonu olan 58 hastada sağ ventrikülün bölgesel ve global fonksiyonlarının nokta takip (“speckle tracking”) strain analizi yöntemiyle değerlendirildiği bir çalışmada sağ ventrikül serbest duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin kontrol grubu ile karşılaştırılmasında pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda bu değerin kontrol grubuna göre anlamlı şekilde azaldığı tespit edilmiş. Ayrıca bu çalışmada pulmoner 105 hipertansiyonu olan hastalarda bakılan parametrelerden sağ ventrikül serbest duvarının bazal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin hafif, orta ve ciddi pulmoner hipertansiyon ayrımını en iyi yapan parametre olduğu bulunmuştur. Aynı zamanda bu çalışma, pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda sağ ventrikül fonksiyonlarının nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle değerlendirildiği ilk çalışma olma özelliğini taşımaktadır.143 Yine 2006 yılında yayınlanan pulmoner arteriyal hipertansiyonu olan 37 hastada sağ ventrikül bölgesel fonksiyonlarının tedavi öncesi ve sonrasında nokta takip (“speckle tracking”) strain analizi yöntemiyle değerlendirildiği bir çalışmada sağ ventrikül serbest duvarının bazal ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin kontrol grubu ile karşılaştırılmasında pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda bu değerin kontrol grubuna göre anlamlı şekilde azaldığı tespit edilmiş. Aynı hastalar tedaviden ortalama 6,4±4,2 ay sonrasında tekrar değerlendirildiğinde sağ ventrikül serbest duvarının bazal ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinde tedavi öncesine göre anlamlı bir artış saptanmıştır. Bu çalışma, pulmoner arteriyal hipertansiyonu olan hastalarda tedavinin sağ ventrikül fonksiyonları üzerindeki etkisinin nokta takip (“speckle tracking”) strain analizi yöntemiyle değerlendirildiği ilk çalışma olma özelliğini taşımaktadır.128 Bu çalışmalardaki bulgular, daha sonraki yıllarda yayınlanan diğer çalışmalarla desteklenmiştir. 2010 yılında yayınlanan pulmoner hipertansiyonu olan 44 hastada sağ ventrikül fonksiyonlarının ve sağ ventrikül basınç artışının sol ventrikül fonksiyonları üzerindeki etkisinin nokta takip (“speckle tracking”) strain analizi yöntemiyle değerlendirildiği bir çalışmada sağ ventrikül serbest duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin ortalamasının kontrol grubu ile karşılaştırılmasında pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda bu değerin kontrol grubuna göre anlamlı şekilde azaldığı tespit edilmiş.124 2012 yılında yayınlanan pulmoner hipertansiyonu olan 42 hastada sağ ventrikülün bölgesel ve global fonksiyonlarının nokta takip (“speckle tracking”) strain analizi yöntemiyle değerlendirildiği bir çalışmada sağ ventrikül serbest duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen pik 106 longitudinal sistolik strain değerinin kontrol grubu ile karşılaştırılmasında pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda bu değerin kontrol grubuna göre anlamlı şekilde azaldığı tespit edilmiş. Ayrıca sağ ventrikül global pik longitudinal sistolik strain değerinin pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda kontrol grubuna göre anlamlı şekilde azaldığı saptanmış. Hastalar sistolik pulmoner arter basınçlarına göre hafif, orta ve ciddi pulmoner hipertansiyonu olanlar olmak üzere üç gruba ayrıldığında sağ ventrikül global pik longitudinal sistolik strain değerinin ciddi pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda hafif pulmoner hipertansiyonu olanlara göre daha düşük olduğu belirlenmiştir.144 Çalışmamızda ise hastaların ilk başvurularında ölçülen sağ ventrikül serbest duvarının bazal, mid ve apikal kısmındaki pik longitudinal sistolik strain değeri, PHT ve non-PHT grupları arasında karşılaştırıldığında sağ ventrikül serbest duvarının bazal ve mid kısmı için her iki grup arasında fark bulunmazken sağ ventrikül serbest duvarının apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değeri PHT grubunda anlamlı şekilde daha düşük bulunmuştur. Literatürde yayınlanan çalışmalarda sağ ventrikül serbest duvarında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değeri, pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda sağ ventrikülün tüm segmentlerinde daha düşük bulunmasına karşın çalışmamızda PHT grubunda sadece sağ ventrikül serbest duvarının apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değeri daha düşük olarak ölçülmüştür. Bu farklılığın nedeni literatürdeki çalışmaların aksine çalışmamızda pulmoner hipertansiyonu olan sklerodermalı hastaların, pulmoner hipertansiyon saptanmayan sklerodermalı hastalar ile karşılaştırılması olabilir. Literatürde yayınlanan çalışmalarda ise kontrol grubu bilinen sistemik hastalığı olmayan sağlıklı bireylerden oluşturulmuştur. Çalışmamızda pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastaları ile karşılaştırma amacıyla kontrol grubu olarak bilinen sistemik hastalığı olmayan sağlıklı bireyler yerine pulmoner hipertansiyonu olmayan skleroderma hastalarının tercih edilmesinin nedeni, skleroderma hastalarında subklinik miyokardiyal tutuluma bağlı strain değerlerinde azalma görülebilme olasılığıdır. Böylelikle skleroderma hastalarında 107 miyokardiyal tutulumun strain değerlerini etkilemesinin önüne geçilerek; sadece pulmoner hipertansiyonun, sağ ventrikül fonksiyonları üzerine olan etkisinin değerlendirilebilmesi sağlandı. Klinik pratikte sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılan parametrelerden biri de pulsed wave doku Doppler görüntüleme ile örnek volümün lateral triküspit anülüse konulması ile elde edilen pik sistolik (s’) miyokardiyal velositedir. Lateral triküspit anülüsten ölçülen değerlendirilmesinde ekokardiyografik s’, sağ önemli parametre ventrikülün bir yere kullanılarak global sahip sağ fonksiyonları hakkında bilgi elde edilememektedir. fonksiyonlarının olmasına karşın ventrikülün bu bölgesel Ayrıca bu parametre, ultrason dalgası ile miyokard hareketi arasındaki açının artışından etkilenmektedir yani bu parametre kullanılarak elde edilen sonuçlar açı bağımlıdır. Çalışmamızda lateral triküspit anülüsten ölçülen s’ değerinde PHT ve non-PHT grupları arasında fark bulunmazken; sağ ventrikül serbest duvarının apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin PHT grubunda daha düşük olduğu bulunmuştur. hipertansiyonu olan sklerodermalı hastalarda Bu durum pulmoner sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının bölgesel olarak etkilenebileceğini göstermektedir. Literatürde yayınlanan pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda pulmoner hipertansiyonun sağ ventrikül fonksiyonları üzerine etkisinin strain analizi ile değerlendirildiği çalışmalarda hastalar, strain değerlerinin zaman içerisinde değişimi açısından takip edilmemiştir. Çalışmamızda ise PHT ve non-PHT grubundaki hastaların strain değerleri en az 6 ay sonra tekrar değerlendirilmiş ve bu değerler, ilk başvuruda hesaplanan değerlerle değişim açısından karşılaştırılmıştır. Non-PHT grubunda sağ ventrikül serbest duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin takipte anlamlı derecede azaldığı tespit edildi. (Tablo 4.6) PHT grubunda da sağ ventrikül serbest duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen strain değerlerinin takipte azaldığı saptandı fakat bu azalma istatistiksel olarak anlamlı değildi. Skleroderma hastalarının pulmoner hipertansiyon gelişimi açısından daha yüksek bir risk altında 108 oldukları bilinmektedir.1 Sağ ventrikül serbest duvarının bazal, mid ve apikal kısımlarında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin, ciddi pulmoner hipertansiyon olan hastalarda hafif pulmoner hipertansiyonu olanlara göre; hafif pulmoner hipertansiyonu olanlarda ise bilinen sistemik hastalığı olmayan kontrol grubuna göre daha düşük olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.143 Non-PHT grubunda sağ ventrikül serbest duvarında ölçülen strain değerlerinin takipte azaldığının saptanması, bu hastaların pulmoner vaskuler direnç ve pulmoner arter basınçlarında takipte artış meydana gelmiş olabileceğini gösterebilir. Fakat non-PHT grubundaki hastalar takipte sağ kalp kateterizasyonu ile değerlendirilmediğinden, dolayısıyla bu hastaların takipteki pulmoner arter basınçları ve pulmoner vaskuler dirençleri bilinemeyeceğinden bu konuda kesin bir yargıya varılması mümkün değildir. TAPSE ve lateral triküspit anülüsten ölçülen s’ gibi sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılan konvansiyonel iki boyutlu ve doku Doppler ekokardiyografi parametreleri, ultrason dalgası ile miyokard hareketi arasındaki açının artışından etkilenmektedir. Bu parametreler sağ ventrikülün global fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu ekokardiyografik parametreler kullanılarak sağ ventrikülün bölgesel fonksiyonları hakkında bilgi elde edilememektedir. Sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının global ve bölgesel olarak değerlendirilmesinde son yıllarda daha fazla kullanılmaya başlayan nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain analizi ise ultrason dalgası ile miyokard hareketi arasındaki açının artışından etkilenmemektedir. Nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain analizinin açı artışından etkilenmemesi nedeniyle, diğer ekokardiyografik parametrelere kıyasla, strain analizi ile sağ ventrikül fonksiyonları daha doğru değerlendirilebilmektedir. Çalışmamızın ve literatürde yayınlanan çalışmaların sonuçları göz önüne alındığında, sağ ventrikülün bölgesel ve global fonksiyonlarının değerlendirilmesinde nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain analizinin yeni, basit ve tekrarlanabilir bir yöntem olduğu görülmektedir. 109 Çalışmamızda skleroderma hastalarında sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden, mid kısmından, bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerleri ile sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı arasında yüksek düzeyde pozitif korelasyon saptanmıştır. Ayrıca sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin, sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı yüksekliğinin bağımsız öngördürücüsü olduğu tespit edilmiştir. Literatürde yapılan çalışmalarda sağ ventrikül lateral duvarında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerleri ile pulmoner vaskuler rezistans arasında negatif yönde korelasyon olduğu bulunmuştur.128,143,144 Bu çalışmalardan sadece bir tanesinde pulmoner vaskuler rezistans, sağ kalp kateterizasyonu yapılarak bulunmuştur. 128 Diğer çalışmalarda ise ekokardiyografik hesaplamalarla non invaziv yolla pulmoner vaskuler rezistans değeri elde edilmiştir. Bildiğimiz kadarıyla literatürde yapılan çalışmaların hiçbirinde sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı ile sağ ventrikül lateral duvarında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerleri arasındaki korelasyon araştırılmamıştır. Çalışmamızda transtorasik ekokardiyografide ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının, sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden, mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerini etkileyen bağımsız öngördürücü olduğu bulunmuştur. Sklerodermalı hastalarda pulmoner hipertansiyon tanısında, sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin > -10,48 olmasının %40 duyarlılık ve %100 özgüllüğe; sağ ventrikül lateral duvarının bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin > -18,23 olmasının %100 duyarlılık ve %47,8 özgüllüğe sahip olduğu saptandı. Sağ ventrikül lateral duvarının mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin ise pulmoner hipertansiyon tanısını koymada ulaşamadığı görüldü. Bildiğimiz kadarıyla hastalarında pulmoner hipertansiyon istatistiksel çalışmamız tanısında sağ anlamlılığa skleroderma ventrikül lateral 110 duvarından ölçülen strain değerlerinin tanısal ayırımcılığını değerlendiren ilk çalışmadır. Çalışmamızda, sağ atriyum alanı ve triküspit yetmezliği ciddiyetinin skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon varlığı riskini artıran bağımsız öngördürücüler olduğu bulundu. Pulmoner hipertansiyon açısından taranan skleroderma hastalarının hepsine sağ kalp kateterizasyonun yapıldığı ilk çalışma olan DETECT çalışmasında sklerodermalı hastalarda pulmoner arteriyal hipertansiyon gelişimi ile ilişkili olabilecek 112 değişkenden, sekiz değişken pulmoner arteriyal hipertansiyonu saptamadaki üstünlükleri dikkate alınarak seçilmiş ve bu sekiz değişken kullanılarak sklerodermalı hastalarda pulmoner hipertansiyon taraması açısından iki basamaklı bir tarama yöntemi önerilmiştir. Bu tarama yönteminin ilk basamağını hastaların değerlendirmelerinden klinik, elde laboratuvar edilen bulgular ve elektrokardiyografik oluşturmaktadır. Tarama yönteminin ikinci basamağını ise 28 ekokardiyografik parametre arasından seçilen sağ atriyum alanı ve triküspit yetersizlik jeti hızı oluşturmaktadır. Yani DETECT çalışmasında sağ atriyum alanı ve triküspit yetersizlik jeti hızı, skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon taraması açısından önerilen ekokardiyografik parametrelerdir. 66 Bizim çalışmamızda da DETECT çalışmasına benzer şekilde, sağ atriyum alanı ve triküspit yetmezliği ciddiyetinin sklerodermalı hastalarda pulmoner hipertansiyon varlığı riskini artıran bağımsız öngördürücüler olduğu bulundu. Çalışmamızda pulmoner hipertansiyon tanısında triküspit yetersizliğinin ikinci dereceden daha ciddi olmasının, %72,7 duyarlılık ve %97,1 özgüllüğe; sağ atriyum alanının 14,6 cm2’den daha geniş olması ise %81,8 duyarlılık ve %97,9 özgüllüğe sahip olduğu saptandı. Çalışmamızda sklerodermalı hastalarda pulmoner hipertansiyonu öngördüren faktörleri tespit etme amacıyla yapılan regresyon analizine TAPSE ve RV sꞌ ekokardiyografik parametreleri de dahil edilmiştir. Çalışmamızda da, DETECT çalışması ile uyumlu olarak, bu iki parametrenin sklerodermalı hastalarda pulmoner hipertansiyonu predikte etmediği tespit edilmiştir. 111 Miyokardiyumda düzensiz ve rasgele dağılan fibrozis odakları, sklerodermalı hastalarda miyokardiyal tutulumun sebebidir. Fibrozis odakları, miyokardiyumda düzensiz ve rasgele dağıldığından sklerodermada miyokardiyal tutulum her iki ventrikülü de etkileyebilir. 11 Sklerodermada miyokardiyal tutulum, klinik olarak genellikle asemptomatiktir. 10 Miyokardiyal tutulumun sklerodermalı hastalarda semptomatik olma oranı değişkenlik göstermekle birlikte %15 ile %25 arasındadır. 11,12 Miyokardiyal tutulum, sklerodermada hastalıkla ilişkili ölümlerin önemli nedenlerinden biridir. 12,13 Dolayısıyla miyokardiyal tutulumu olan sklerodermalı hastaların asemptomatik dönemde tespit edilmesi hastaların prognozunu iyileştirme açısından önem taşımaktadır. Miyokardiyal tutulumu olan skleroderma hastalarında asemptomatik dönemde sol ventrikül sistolik disfonksiyonun gösterilmesinde, doku Doppler görüntüleme veya nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle yapılan strain analizinin konvansiyonel ekokardiyografi parametrelerine kıyasla daha üstün olduğu çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir.84,145,146 Bu çalışmalardan bir tanesinde, konvansiyonel ekokardiyografi ile değerlendirilen ejeksiyon fraksiyonları normal olan 27 asemptomatik sklerodermalı hasta, doku Doppler görüntüleme ile strain analizi yapılarak subklinik miyokardiyal tutulum varlığı açısından değerlendirilmiş. Sklerodermalı hastalarda ve kontrol grubunda; inferoseptum, lateral, anteriyor, inferiyor, anteroseptum, arka duvar ve sağ ventrikül serbest duvarının bazal ve mid kısmında pik longitudinal sistolik strain hesaplanmış; sağ ve sol ventrikülde hesaplanan strain değerlerinin ayrı ayrı ortalamaları alınmış. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında sklerodermalı hastalarda; inferoseptumun mid kısmı, lateral duvarın mid kısmı, anteriyor ve anteroseptumun bazal ve mid kısmı, sağ ventrikül serbest duvarının mid kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin anlamlı derecede daha düşük olduğu bulunmuştur. Ayrıca sol ventrikül için hesaplanan ortalama strain değerinin sklerodermalı hastalarda anlamlı derecede daha düşük olduğu saptanmıştır.84 112 Diğer bir çalışmada, konvansiyonel ekokardiyografi ile değerlendirilen ejeksiyon fraksiyonları korunmuş olan 29 asemptomatik sklerodermalı hasta, nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain analizi yapılarak subklinik miyokardiyal tutulum varlığı açısından değerlendirilmiştir. Sklerodermalı hastalarda ve kontrol grubunda; sol ventrikülün global longitudinal, sirkumferensiyal ve radiyal pik sistolik strain değerleri hesaplanmıştır. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında sklerodermalı hastalarda global longitudinal ve sirkumferensiyal pik sistolik strain değerlerinin anlamlı derecede daha düşük olduğu bulunmuştur. Sklerodermalı hastalarda global radiyal pik sistolik strain değeri daha düşük olmasına karşın, bu fark istatistiksel anlamlılığa ulaşmamıştır. Ayrıca skleroderma hastaları, kardiyovaskuler olay gelişimi açısından ortalama 20±4 ay boyunca takip edilmiş ve takip süresi içinde kardiyovaskuler olay gelişen skleroderma hastalarında gelişmeyenlere göre global longitudinal ve sirkumferensiyal pik sistolik strain değerlerinin daha düşük olduğu saptanmıştır. Bu çalışma, skleroderma hastalarında global longitudinal ve sirkumferensiyal pik sistolik strain değerlerindeki bozulmayı kardiyovaskuler olay gelişimi ile ilişkilendiren ilk çalışma olması açısından önem taşımaktadır. 146 Başka bir çalışmada ise, konvansiyonel ekokardiyografi ile değerlendirilen ejeksiyon fraksiyonları korunmuş olan 19 asemptomatik sklerodermalı hasta, takipte sol ventrikül fonksiyonlarında gelişebilecek subklinik değişiklikler açısından nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain analizi yapılarak değerlendirilmiştir. Sklerodermalı hastalarda ilk başvuruda ve ilk başvurudan 2 yıl sonra; inferoseptum, lateral, anteriyor, inferiyor, anteroseptum ve arka duvarın bazal, mid ve apikal kısmındaki pik longitudinal sistolik strain ve global pik longitudinal sistolik strain değerleri hesaplanmıştır. İki yıllık takip sonunda ilk başvuruya göre skleroderma hastalarının ejeksiyon fraksiyonlarında değişiklik olmazken global pik longitudinal sistolik strain değerlerinde anlamlı düşüş olduğu saptanmıştır. Sol ventrikül fonksiyonlarındaki değişim bölgesel olarak değerlendirildiğinde tüm segmentlerdeki pik longitudinal sistolik strain değerleri azalmasına rağmen sadece inferoseptum ve lateral duvarın mid kısmındaki pik 113 longitudinal sistolik strain değerlerindeki azalma istatistiksel anlamlılığa ulaşabilmiştir. Bu çalışma, skleroderma hastalarında nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain analizi yapılarak takipte sol ventrikül fonksiyonlarındaki subklinik azalmanın gösterildiği ilk çalışma olması açısından önem taşımaktadır.145 Bizim çalışmamızda, skleroderma hastalarının ilk başvurularında ölçülen septum, lateral, anteriyor ve inferiyor duvarın bazal, mid ve apikal kısmındaki pik longitudinal sistolik strain; apikal dört boşluk ve apikal iki boşlukta hesaplanan global pik longitudinal sistolik strain kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin kontrol grubuna göre skleroderma hastalarında anlamlı derecede daha düşük olduğu bulunmuştur. başvurularında Aynı parasternal şekilde kısa skleroderma eksende ölçülen hastalarının anteriyor ilk septum, anteriyor, anterolateral, inferolateral, inferiyor, inferiyor septumun mid kısmındaki pik radiyal sistolik strain ve anteriyor, anterolateral, inferolateral, inferiyorun mid kısmındaki pik sirkumferensiyal sistolik strain değerlerinin kontrol grubuna göre skleroderma hastalarında anlamlı derecede daha düşük olduğu bulunmuştur. Çalışmamızda literatürdeki çalışmalara benzer şekilde skleroderma hastalarında, ilk başvuruda pik sistolik strain değerlerinin hesaplandığı sol ventrikülün tüm segmentlerinde, strain değerlerinin kontrol grubuna göre daha düşük olduğu bulunmuştur. Strain değerlerinin düşük bulunduğu sol ventrikül segmentlerinden sadece anteriyor septum ve inferoseptumun mid kısmında hesaplanan pik sirkumferensiyal sistolik strain değerlerindeki azalma istatistiksel anlamlılığa ulaşamamıştır. Bu iki segment dışındaki sol ventrikül segmentlerinde hesaplanan pik sistolik strain değerlerindeki azalmaların istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur. Literatürde yayınlanan çalışmalarda da pik longitudinal sistolik strain değerlerinin hesaplandığı sol ventrikül segmentlerinin hepsinde kontrol grubuna göre strain değerlerinde azalma olduğu tespit edilmiş fakat strain değerlerindeki bu azalma sol ventrikül segmentlerinin hepsinde istatistiksel anlamlılığa ulaşamamıştır. Literatürde yayınlanan çalışmalarla karşılaştırıldığında 114 çalışmamızda strain değerlerindeki azalmanın istatistiksel olarak anlamlı olduğu sol ventrikül segment sayısının daha fazla olmasının nedeni, pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastalarının da çalışmamıza dahil edilmiş olmasından kaynaklanmış olabilir. Literatürde yayınlanan çalışmalarda ise pulmoner hipertansiyonu olmayan skleroderma hastalarının sol ventrikül sistolik fonksiyonları, strain analizi yapılarak değerlendirilmiştir. Konvansiyonel ekokardiyografi ile değerlendirilen ejeksiyon fraksiyonu normal olan pulmoner hipertansiyonlu hastalarda, sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının pulmoner hipertansiyona bağlı olarak etkilenebileceği yapılan bir çalışmada gösterilmiştir. 124 2010 yılında yayınlanan pulmoner hipertansiyonu olan 44 hastada sağ ventrikül fonksiyonlarının ve sağ ventrikül basınç artışının sol ventrikül fonksiyonları üzerindeki etkisinin nokta takip (“speckle tracking”) strain analizi yöntemiyle değerlendirildiği bu çalışmada, pulmoner hipertansiyonu olan, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu normal olan hastalarda inferoseptum ve anteroseptumun bazal, mid, apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin ortalamasının kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha düşük olduğu saptanmıştır. Anterolateral ve inferolateral duvarın bazal, mid, apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin ortalamasının ise korunduğu yani bu segmentlerdeki pik sistolik strain değerlerinin ortalamasında azalma olmadığı gösterilmiş. Ayrıca parasternal kısa eksende mitral kapak, papiller kaslar ve apeks düzeyinde septum ve sol ventrikülün lateral duvarında ölçülen üç pik sirkumferensiyal sistolik strain değerinin ortalamasının pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda azaldığı tespit edilmiştir.124 Bu çalışmada da gösterildiği gibi, pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda interventriküler septumda hesaplanan pik longitudinal ve sirkumferensiyal sistolik strain değerleri ve sol ventrikül lateral duvarında hesaplanan pik sirkumferensiyal sistolik strain değeri kontrol grubuna göre daha düşüktür. Dolayısıyla pulmoner hipertansiyonu olan hastaların sol ventrikül strain analizi açısından çalışmamıza dahil edilmesi, pulmoner hipertansiyonun sol ventrikül strain değerleri üzerindeki negatif etkisinin katkısıyla, skleroderma hastalığının miyokardiyal tutulumu nedeni ile kontrol grubuna göre daha 115 düşük olması beklenen sol ventrikül strain değerlerinin, daha da düşük hesaplanmasına neden olmuş olabilir. Bu durum da skleroderma hastalarında gözlenen strain değerlerindeki azalmanın daha fazla sol ventrikül segmentinde istatistiksel olarak anlamlılığa ulaşmasına sebep olmuş olabilir. Çalışmamıza dahil edilen skleroderma hastaları doku Doppler ekokardiyografi parametreleri açısından değerlendirildiğinde pulsed wave doku Doppler görüntüleme ile örnek volümün septal, lateral, inferior, anterior mitral anülüse konulması ile elde edilen pik sistolik (s’) miyokardiyal velositelerden septal ve lateral s’ velositesinin, non-PHT ve PHT grubunda kontrol grubuna göre anlamlı şekilde daha düşük olduğu bulunmuştur. Sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının göstergesi olan pik sistolik (s’) miyokardiyal velositelerden septal ve lateral s’ velositesinin skleroderma hastalarında daha düşük olduğunun bulunması, bu hastalarda M-mod ile hesaplanan ejeksiyon fraksiyonu normal olmasına karşın sol ventrikül sistolik fonksiyonlarında azalmanın olduğunu gösterebilir. Bu durum da skleroderma hastalarında gözlenen strain değerlerindeki azalmanın daha fazla sol ventrikül segmentinde istatistiksel olarak anlamlılığa ulaşmasının bir başka nedeni olabilir. Literatürdeki çalışmalara benzer şekilde çalışmamızda kontrol grubuna göre skleroderma hastalarında sol ventrikülün pik sistolik strain değerlerinin hesaplandığı tüm segmentlerinde strain değerleri daha düşük bulunmuştur. Bilindiği gibi sklerodermalı hastalarda miyokardiyal tutulumun sebebi, miyokardiyumda düzensiz ve rasgele dağılan fibrozis odaklarıdır. Sklerodermada görülen vaskülopatiye sekonder gelişen fibrozis odakları, düzensiz ve rasgele dağıldığından her iki ventrikülü de yaygın şekilde etkileyebilir. Yapılan histolojik çalışmalarda da skleroderma hastalarının yaklaşık %80 ninde, düzensiz ve rasgele dağılan fibrozis odakları gösterilmiştir.74 Çalışmamızda skleroderma hastalarında sol ventrikülün tüm segmentlerinde strain değerlerinde azalma olduğunun gösterilmesi, vaskülopatiye sekonder gelişen fibrozis odaklarının sol ventriküle yaygın şekilde dağıldığını desteklemektedir. Fakat çalışmamızda sklerodermalı 116 hastalarda miyokardiyal fibrozis varlığı kardiyak manyetik rezonans görüntüleme veya miyokardiyal biyopsi ile gösterilememiştir. Çalışmamızda sklerodermalı hastalarda miyokardiyal fibrozis varlığının görüntüleme yöntemleri veya biyopsi ile gösterilmemesi, çalışmamızın kısıtlılığını oluşturmaktadır. Çalışmamızda, skleroderma hastalarının takipte ölçülen pik sistolik strain değerleri, ilk başvuruda hesaplanan değerlerle değişim açısından karşılaştırıldığında inferiyor ve lateral duvarın bazal ve mid kısmındaki pik longitudinal sistolik strain değerlerinin; parasternal kısa eksende tüm segmentlerin mid kısmındaki pik radiyal sistolik strain ve anteriyor septum, anteriyor, inferiyor septumun mid kısmındaki pik sirkumferensiyal sistolik strain değerlerinin takipte anlamlı derecede azaldığı tespit edildi. Literatürde yayınlanan bir çalışmada skleroderma hastalarında global pik longitudinal sistolik strain değerlerinin takipte azaldığı gösterilmiştir. 145 Çalışmamızda ise apikal dört ve iki boşlukta ölçülen global pik longitudinal sistolik strain değerlerinde takipte azalma tespit edilmiş fakat bu azalma istatistiksel anlamlılığa ulaşamamıştır. Bunun nedeni çalışmamızda takip süresinin daha kısa olması olabilir. Çalışmamızda takipte parasternal kısa eksende tüm segmentlerin mid kısmında ölçülen pik radiyal sistolik strain değerlerinde azalma olduğu gösterilmiştir. Literatürde skleroderma hastalarında takipte pik radiyal sistolik strain değerlerinde azalma olduğunu gösteren bir çalışma bulunmamaktadır. Skleroderma sirkumferensiyal pik hastalarında sistolik strain global değerlerinin daha longitudinal ve düşük olması kardiyovaskuler olay gelişimi ile ilişkilendirilmiştir. 146 Çalışmamızda saptanan pik radiyal sistolik strain değerlerindeki azalmanın kardiyovaskuler olay gelişimi ile ilişkisi ve prognostik açıdan önemi bilinmemektedir. Sklerodermalı hastalarda takipte saptanan pik radiyal sistolik strain değerlerindeki azalmanın prognostik öneminin belirlenebilmesi için takip süresi daha uzun olan prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır. Çalışmamızın değerlendirildiğinde, ve literatürde yayınlanan çalışmaların sonuçları skleroderma hastalarında subklinik miyokardiyal tutulumu saptamada nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain 117 analizinin konvansiyonel iki boyutlu ve doku Doppler ekokardiyografi parametrelerinden daha üstün olduğu görülmektedir. Skleroderma hastalarında miyokardiyal tutulumun mortalite riskini arttırdığı bilindiğinden, bu hastalarda miyokardiyal tutulumun erken dönemde saptanması hastalık prognozunun iyileştirilmesi açısından önem taşımaktadır. Konvansiyonel iki boyutlu ekokardiyografide ejeksiyon fraksiyonu normal olan skleroderma hastalarında nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain analizinde global pik sistolik strain değerlerinde azalma olduğunun gösterilmesi, kardiyovaskuler olay gelişimi açısından riskin arttığı skleroderma hastalarını belirleyebilmektedir.146 Skleroderma hastalarında miyokardiyal tutulumun erken dönemde saptanmasının, gelişebilecek kardiyovaskuler olayları önleme ve prognoz üzerine olan katkısı göz önüne alındığında; skleroderma hastalarının kardiyak değerlendirilmesinde nokta takip (“speckle tracking”) yöntemiyle strain analizinin rutin ekokardiyografiye ek olarak uygulanması, bu hastaların tedavilerinin daha doğru bir şekilde planlanmasına katkı sağlayabilir. 118 6.SONUÇLAR 1- Pulmoner hipertansiyonu ortalamasının, pulmoner olan skleroderma hipertansiyonu hastalarının olmayan yaş skleroderma hastalarına göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. 2- Skleroderma hastalık süresinin pulmoner hipertansiyon gelişimi açısından risk faktörü olduğu bilinmesine karşın pulmoner hipertansiyonu olan ve olmayan skleroderma hastaları arasında hastalık süreleri açısından herhangi bir farklılık bulunmamıştır. 3- Pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastalarında skleroderma hastalık tanı yaşının, pulmoner hipertansiyonu olmayan skleroderma hastalarına göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. 4- Pulmoner hipertansiyonu olan ve olmayan skleroderma hastalarında sklerodermanın limitli veya diffüz formunun görülme oranı açısından herhangi bir farklılık tespit edilmemiştir. 5- Pulmoner hipertansiyonu olan sklerodermalı hastalarda BNP düzeylerinin anlamlı şekilde daha yüksek olduğu saptanmıştır. 6- Pulmoner hipertansiyonu olan ve olmayan skleroderma hastaları; ANA, anti-Scl 70 ve anti sentromer antikor pozitiflikleri açısından karşılaştırıldığında iki grup arasında herhangi bir farklılık tespit edilmemiştir. 7- Pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastalarında sağ ventrikül çaplarının, sağ atriyum ve sağ ventrikül alanının daha geniş, TAPSE değerinin daha düşük olduğu saptanmıştır. 8- Pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastalarında sağ ventrikül serbest duvarının apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değeri, anlamlı şekilde daha düşük bulunmuştur. 9- Pulmoner hipertansiyonu olan ve olmayan sklerodermalı hastalarda, sağ ventrikül serbest duvarının basal ve mid kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinde her iki grup arasında herhangi bir farklılık saptanmamıştır. 119 10- Pulmoner hipertansiyonu olan skleroderma hastalarında kronik sağ ventrikül basınç yükünün, sağ ventrikül longitudinal sistolik strain değerlerinde bozulmaya yol açacak şekilde sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarını etkilediği gösterilmiştir. 11- Pulmoner hipertansiyonu olan ve olmayan sklerodermalı hastalarda sağ ventrikül serbest duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin takipte her iki grupta da azaldığı tespit edilmiştir fakat strain değerlerindeki azalmanın, sadece pulmoner hipertansiyonu olmayan sklerodermalı hastalarda istatistiksel açıdan anlamlı olduğu bulunmuştur. 12- Skleroderma hastalarında sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı ile, sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden, mid kısmından, bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerleri arasında yüksek düzeyde pozitif korelasyon saptanmıştır. 13- Transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncındaki artış, sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ve mid kısmından ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerini azaltan bağımsız öngördürücü iken; lateral triküspit anülüsten ölçülen sağ ventrikül pik sistolik miyokardiyal velositesindeki azalma (RV sꞌ), sağ ventrikül lateral duvarının bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerini azaltan bağımsız öngördürücü olduğu saptanmıştır. 14- İki boyutlu nokta takip yöntemiyle yapılan strain analizi, skleroderma hastalarında sağ ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesinde ve takibinde, diğer ekokardiyografik parametrelere ek olarak, kullanılabilecek yararlı bir yöntemdir. 15- Sağ atriyum alanı, triküspit yetmezliği ve sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerinin, skleroderma hastalarında sağ kalp kateterizasyonunda ölçülen ortalama pulmoner arter basıncı öngördürücüleri olduğu tespit edilmiştir. yüksekliğinin bağımsız 120 16- Sağ atriyum alanı ve triküspit yetmezliği ciddiyetinin, skleroderma hastalarında pulmoner hipertansiyon varlığı riskini artıran bağımsız öngördürücüler olduğu bulunmuştur. 17- Sağ ventrikül lateral duvarının apikalinden ve bazalinden ölçülen pik longitudinal sistolik strain değerlerinin, triküspit yetmezliğinin, transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının, sağ atriyum ve ventrikül alanlarının pulmoner hipertansiyon tanısında çeşitli kestirim değerleri ile anlamlı bir tanısal ayırımcılığa sahip olduğu bulunmuştur. Bu parametrelerin eğri altında kalan alanları incelendiğinde; triküspit yetmezliğinin, transtorasik ekokardiyografi ile ölçülen sistolik pulmoner arter basıncının ve sağ atriyum alanının pulmoner hipertansiyon tanısında sağ ventrikül alanı ve sağ ventrikül lateral duvarından ölçülen ortalama pik longitudinal sistolik strain düzeylerinden daha güçlü bir tanısal ayırımcılığa sahip olduğu saptanmıştır. 18- Tüm skleroderma hastalarında, kontrol grubuna göre, sol ventrikülün septal, lateral, anteriyor ve inferiyor duvarının bazal, mid ve apikal kısmında ölçülen pik longitudinal sistolik strain ve apikal iki boşluk ve dört boşlukta hesaplanan global pik longitudinal sistolik strain değerlerinde azalma olduğu tespit edilmiştir. 19- Tüm skleroderma hastalarında, kontrol grubuna göre parasternal kısa eksende hesaplanan sol ventrikülün septal, lateral, anteriyor ve inferiyor duvarının mid kısmındaki pik sirkumferensiyal ve radiyal sistolik strain değerlerinde azalma olduğu belirlenmiş ve parasternal kısa eksende sol ventrikül septal duvarının mid kısmında hesaplanan pik sirkumferensiyal sistolik strain değeri dışında, sol ventrikülün diğer tüm segmentlerinde hesaplanan strain değerlerindeki azalmanın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır. 20- Skleroderma hastalarında takipte parasternal kısa eksende hesaplanan sol ventrikülün septal, lateral, anteriyor ve inferiyor duvarının mid kısmındaki pik radiyal sistolik strain değerlerinde azalma olduğu tespit edilmiştir. 121 21- Skleroderma hastalarında takipte apikal iki boşluk ve dört boşlukta hesaplanan global pik longitudinal sistolik strain değerlerinde azalma tespit edilmiş fakat bu azalma istatistiksel anlamlılığa ulaşamamıştır. 22- İki boyutlu nokta takip yöntemiyle yapılan strain analizi ile, skleroderma hastalarında erken dönemdeki sol ventrikül sistolik fonksiyon anormalliklerinin ve sol ventrikül sistolik fonksiyonlarında meydana gelen değişimlerin saptanmasının mümkün olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle sklerodermalı hastalarda subklinik kardiyak tutulumun tespit edilmesi açısından, iki boyutlu nokta takip yöntemiyle strain analizi yapılarak sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirilmesi yararlı olabilir. 23- İki boyutlu nokta takip yöntemiyle yapılan strain analizi, konvansiyonel ekokardiyografinin yanında, skleroderma hastalarının rutin değerlendirilmesinde ve takibinde kullanılabilecek yararlı bir yöntemdir. 122 7. KAYNAKLAR 1. Yaqub A, Chung L. Epidemiology and risk factors for pulmonary hypertension in systemic sclerosis. Current rheumatology reports. Jan 2013;15(1):302. 2. Steen VD, Medsger TA. Changes in causes of death in systemic sclerosis, 1972-2002. Annals of the rheumatic diseases. Jul 2007;66(7):940-944. 3. Sweiss NJ, Hushaw L, Thenappan T, et al. Diagnosis and management of pulmonary hypertension in systemic sclerosis. Current rheumatology reports. Feb 2010;12(1):8-18. 4. Champion HC. The heart in scleroderma. Rheumatic diseases clinics of North America. Feb 2008;34(1):181-190; viii. 5. Chung L, Liu J, Parsons L, et al. Characterization of connective tissue disease-associated pulmonary arterial hypertension from REVEAL: identifying systemic sclerosis as a unique phenotype. Chest. Dec 2010;138(6):1383-1394. 6. Humbert M, Yaici A, de Groote P, et al. Screening for pulmonary arterial hypertension in patients with systemic sclerosis: clinical characteristics at diagnosis and long-term survival. Arthritis and rheumatism. Nov 2011;63(11):3522-3530. 7. Shahane A. Pulmonary hypertension in rheumatic diseases: epidemiology and pathogenesis. Rheumatology international. Jul 2013;33(7):1655-1667. 8. Follansbee WP, Curtiss EI, Medsger TA, Jr., et al. Physiologic abnormalities of cardiac function in progressive systemic sclerosis with diffuse scleroderma. The New England journal of medicine. Jan 19 1984;310(3):142-148. 9. Candell-Riera J, Armadans-Gil L, Simeon CP, et al. Comprehensive noninvasive assessment of cardiac involvement in limited systemic sclerosis. Arthritis and rheumatism. Jul 1996;39(7):1138-1145. 123 10. Meune C, Vignaux O, Kahan A, Allanore Y. Heart involvement in systemic sclerosis: evolving concept and diagnostic methodologies. Archives of cardiovascular diseases. Jan 2010;103(1):46-52. 11. Deswal A, Follansbee WP. Cardiac involvement in scleroderma. Rheumatic diseases clinics of North America. Nov 1996;22(4):841860. 12. Steen VD, Medsger TA, Jr. Severe organ involvement in systemic sclerosis with diffuse scleroderma. Arthritis and rheumatism. Nov 2000;43(11):2437-2444. 13. Tyndall AJ, Bannert B, Vonk M, et al. Causes and risk factors for death in systemic sclerosis: a study from the EULAR Scleroderma Trials and Research (EUSTAR) database. Annals of the rheumatic diseases. Oct 2010;69(10):1809-1815. 14. Bhattacharyya S, Wei J, Varga J. Understanding fibrosis in systemic sclerosis: shifting paradigms, emerging opportunities. Nature reviews. Rheumatology. Jan 2012;8(1):42-54. 15. Chifflot H, Fautrel B, Sordet C, Chatelus E, Sibilia J. Incidence and prevalence of systemic sclerosis: a systematic literature review. Seminars in arthritis and rheumatism. Feb 2008;37(4):223-235. 16. Ranque B, Mouthon L. Geoepidemiology of systemic sclerosis. Autoimmunity reviews. Mar 2010;9(5):A311-318. 17. Nikpour M, Stevens WM, Herrick AL, Proudman SM. Epidemiology of systemic sclerosis. Best practice & research. Clinical rheumatology. Dec 2010;24(6):857-869. 18. Abraham DJ, Krieg T, Distler J, Distler O. Overview of pathogenesis of systemic sclerosis. Rheumatology (Oxford, England). Jun 2009;48 Suppl 3:iii3-7. 19. Gabrielli A, Avvedimento EV, Krieg T. Scleroderma. The New England journal of medicine. May 7 2009;360(19):1989-2003. 20. Harrison NK, Myers AR, Corrin B, et al. Structural features of interstitial lung disease in systemic sclerosis. The American review of respiratory disease. Sep 1991;144(3 Pt 1):706-713. 124 21. Cipriani P, Guiducci S, Miniati I, et al. Impairment of endothelial cell differentiation from bone marrow-derived mesenchymal stem cells: new insight into the pathogenesis of systemic sclerosis. Arthritis and rheumatism. Jun 2007;56(6):1994-2004. 22. Rabquer BJ, Koch AE. Angiogenesis and vasculopathy in systemic sclerosis: evolving concepts. Current rheumatology reports. Feb 2012;14(1):56-63. 23. White B. Immunopathogenesis of systemic sclerosis. Rheumatic diseases clinics of North America. Nov 1996;22(4):695-708. 24. Postlethwaite AE. Role of T cells and cytokines in effecting fibrosis. International reviews of immunology. 1995;12(2-4):247-258. 25. van den Hoogen F, Khanna D, Fransen J, et al. 2013 classification criteria for systemic sclerosis: an American College of Rheumatology/European League against Rheumatism collaborative initiative. Arthritis and rheumatism. Nov 2013;65(11):2737-2747. 26. Black CM. Scleroderma--clinical aspects. Journal of internal medicine. Aug 1993;234(2):115-118. 27. Krieg T, Takehara K. Skin disease: a cardinal feature of systemic sclerosis. Rheumatology (Oxford, England). Jun 2009;48 Suppl 3:iii1418. 28. Steen VD, Medsger TA, Jr. Improvement in skin thickening in systemic sclerosis associated with improved survival. Arthritis and rheumatism. Dec 2001;44(12):2828-2835. 29. Domsic RT, Rodriguez-Reyna T, Lucas M, Fertig N, Medsger TA, Jr. Skin thickness progression rate: a predictor of mortality and early internal organ involvement in diffuse scleroderma. Annals of the rheumatic diseases. Jan 2011;70(1):104-109. 30. Kahaleh MB. Vascular involvement in systemic sclerosis (SSc). Clinical and experimental rheumatology. Jan-Feb 2004;22(3 Suppl 33):S19-23. 125 31. Gyger G, Baron M. Gastrointestinal manifestations of scleroderma: recent progress in evaluation, pathogenesis, and management. Current rheumatology reports. Feb 2012;14(1):22-29. 32. Forbes A, Marie I. Gastrointestinal complications: the most frequent internal complications of systemic sclerosis. Rheumatology (Oxford, England). Jun 2009;48 Suppl 3:iii36-39. 33. Medsger TA, Jr., Masi AT, Rodnan GP, Benedek TG, Robinson H. Survival with systemic sclerosis (scleroderma). A life-table analysis of clinical and demographic factors in 309 patients. Annals of internal medicine. Sep 1971;75(3):369-376. 34. Livi R, Teghini L, Pignone A, Generini S, Matucci-Cerinic M, Cagnoni M. Renal functional reserve is impaired in patients with systemic sclerosis without clinical signs of kidney involvement. Annals of the rheumatic diseases. Aug 2002;61(8):682-686. 35. Traub YM, Shapiro AP, Rodnan GP, et al. Hypertension and renal failure (scleroderma renal crisis) in progressive systemic sclerosis. Review of a 25-year experience with 68 cases. Medicine. Nov 1983;62(6):335-352. 36. Teixeira L, Mouthon L, Mahr A, et al. Mortality and risk factors of scleroderma renal crisis: a French retrospective study of 50 patients. Annals of the rheumatic diseases. Jan 2008;67(1):110-116. 37. Denton CP, Lapadula G, Mouthon L, Muller-Ladner U. Renal complications and scleroderma renal crisis. Rheumatology (Oxford, England). Jun 2009;48 Suppl 3:iii32-35. 38. Ferri C, Valentini G, Cozzi F, et al. Systemic sclerosis: demographic, clinical, and serologic features and survival in 1,012 Italian patients. Medicine. Mar 2002;81(2):139-153. 39. Bogoch ER, Gross DK. Surgery of the hand in patients with systemic sclerosis: outcomes and considerations. The Journal of rheumatology. Apr 2005;32(4):642-648. 126 40. Steen V, Denton CP, Pope JE, Matucci-Cerinic M. Digital ulcers: overt vascular disease in systemic sclerosis. Rheumatology (Oxford, England). Jun 2009;48 Suppl 3:iii19-24. 41. Clements PJ, Allanore Y, Khanna D, Singh M, Furst DE. Arthritis in systemic sclerosis: systematic review of the literature and suggestions for the performance of future clinical trials in systemic sclerosis arthritis. Seminars in arthritis and rheumatism. Jun 2012;41(6):801814. 42. Avouac J, Walker U, Tyndall A, et al. Characteristics of joint involvement and relationships with systemic inflammation in systemic sclerosis: results from the EULAR Scleroderma Trial and Research Group (EUSTAR) database. The Journal of rheumatology. Jul 2010;37(7):1488-1501. 43. De Santis M, Bosello S, La Torre G, et al. Functional, radiological and biological markers of alveolitis and infections of the lower respiratory tract in patients with systemic sclerosis. Respiratory research. 2005;6:96. 44. Goh NS, Desai SR, Veeraraghavan S, et al. Interstitial lung disease in systemic sclerosis: a simple staging system. American journal of respiratory and critical care medicine. Jun 1 2008;177(11):1248-1254. 45. Galie N, Hoeper MM, Humbert M, et al. Guidelines for the diagnosis and treatment of pulmonary hypertension: the Task Force for the Diagnosis and Treatment of Pulmonary Hypertension of the European Society of Cardiology (ESC) and the European Respiratory Society (ERS), endorsed by the International Society of Heart and Lung Transplantation (ISHLT). European heart journal. Oct 2009;30(20):2493-2537. 46. Galie N, Humbert M, Vachiery JL, et al. 2015 ESC/ERS Guidelines for the diagnosis and treatment of pulmonary hypertension: The Joint Task Force for the Diagnosis and Treatment of Pulmonary Hypertension of the European Society of Cardiology (ESC) and the European Respiratory Society (ERS): Endorsed by: Association for 127 European Paediatric and Congenital Cardiology (AEPC), International Society for Heart and Lung Transplantation (ISHLT). The European respiratory journal. Oct 2015;46(4):903-975. 47. de Groote P, Gressin V, Hachulla E, et al. Evaluation of cardiac abnormalities by Doppler echocardiography in a large nationwide multicentric cohort of patients with systemic sclerosis. Annals of the rheumatic diseases. Jan 2008;67(1):31-36. 48. Launay D, Mouthon L, Hachulla E, et al. Prevalence and characteristics of moderate to severe pulmonary hypertension in systemic sclerosis with and without interstitial lung disease. The Journal of rheumatology. May 2007;34(5):1005-1011. 49. Fox BD, Shimony A, Langleben D, et al. High prevalence of occult left heart disease in scleroderma-pulmonary hypertension. The European respiratory journal. Oct 2013;42(4):1083-1091. 50. Miller L, Chartrand S, Koenig M, et al. Left heart disease: a frequent cause of early pulmonary hypertension in systemic sclerosis, unrelated to elevated NT-proBNP levels or overt cardiac fibrosis but associated with increased levels of MR-proANP and MR-proADM: retrospective analysis of a French Canadian cohort. Scandinavian journal of rheumatology. 2014;43(4):314-323. 51. Hachulla E, Gressin V, Guillevin L, et al. Early detection of pulmonary arterial hypertension in systemic sclerosis: a French nationwide prospective multicenter study. Arthritis and rheumatism. Dec 2005;52(12):3792-3800. 52. Mukerjee D, St George D, Coleiro B, et al. Prevalence and outcome in systemic sclerosis associated pulmonary arterial hypertension: application of a registry approach. Annals of the rheumatic diseases. Nov 2003;62(11):1088-1093. 53. Cox SR, Walker JG, Coleman M, et al. Isolated pulmonary hypertension in 2005;35(1):28-33. scleroderma. Internal medicine journal. Jan 128 54. Hunzelmann N, Genth E, Krieg T, et al. The registry of the German Network for Systemic Scleroderma: frequency of disease subsets and patterns of organ involvement. Rheumatology (Oxford, England). Aug 2008;47(8):1185-1192. 55. Hachulla E, Launay D, Mouthon L, et al. Is pulmonary arterial hypertension really a late complication of systemic sclerosis? Chest. Nov 2009;136(5):1211-1219. 56. Humbert M, Sitbon O, Chaouat A, et al. Survival in patients with idiopathic, familial, and anorexigen-associated pulmonary arterial hypertension in the modern management era. Circulation. Jul 13 2010;122(2):156-163. 57. Kovacs G, Berghold A, Scheidl S, Olschewski H. Pulmonary arterial pressure during rest and exercise in healthy subjects: a systematic review. The European respiratory journal. Oct 2009;34(4):888-894. 58. Hoeper MM. The new definition of pulmonary hypertension. The European respiratory journal. Oct 2009;34(4):790-791. 59. Hoeper MM, Bogaard HJ, Condliffe R, et al. Definitions and diagnosis of pulmonary hypertension. Journal of the American College of Cardiology. Dec 24 2013;62(25 Suppl):D42-50. 60. Valerio CJ, Schreiber BE, Handler CE, Denton CP, Coghlan JG. Borderline mean pulmonary artery pressure in patients with systemic sclerosis: transpulmonary gradient predicts risk of developing pulmonary hypertension. Arthritis and rheumatism. Apr 2013;65(4):1074-1084. 61. Condliffe R, Kiely DG, Peacock AJ, et al. Connective tissue diseaseassociated pulmonary arterial hypertension in the modern treatment era. American journal of respiratory and critical care medicine. Jan 15 2009;179(2):151-157. 62. Chung L, Farber HW, Benza R, et al. Unique predictors of mortality in patients with pulmonary arterial hypertension associated with systemic sclerosis in the REVEAL registry. Chest. Dec 2014;146(6):1494-1504. 129 63. McLaughlin VV, Archer SL, Badesch DB, et al. ACCF/AHA 2009 expert consensus document on pulmonary hypertension a report of the American College of Cardiology Foundation Task Force on Expert Consensus Documents and the American Heart Association developed in collaboration with the American College of Chest Physicians; American Thoracic Society, Inc.; and the Pulmonary Hypertension Association. Journal of the American College of Cardiology. Apr 28 2009;53(17):1573-1619. 64. Schwaiger JP, Khanna D, Gerry Coghlan J. Screening patients with scleroderma for pulmonary arterial hypertension and implications for other at-risk populations. European respiratory review : an official journal of the European Respiratory Society. Dec 2013;22(130):515525. 65. Khanna D, Gladue H, Channick R, et al. Recommendations for screening and detection of connective tissue disease-associated pulmonary arterial hypertension. Arthritis and rheumatism. Dec 2013;65(12):3194-3201. 66. Coghlan JG, Denton CP, Grunig E, et al. Evidence-based detection of pulmonary arterial hypertension in systemic sclerosis: the DETECT study. Annals of the rheumatic diseases. Jul 2014;73(7):1340-1349. 67. Mukerjee D, St George D, Knight C, et al. Echocardiography and pulmonary function as screening tests for pulmonary arterial hypertension in systemic sclerosis. Rheumatology (Oxford, England). Apr 2004;43(4):461-466. 68. Thakkar V, Stevens WM, Moore OA, Nikpour M. Performance of screening algorithms in systemic sclerosis-related pulmonary arterial hypertension: a systematic review. Internal medicine journal. Jul 2013;43(7):751-760. 69. Di Cesare E, Battisti S, Di Sibio A, et al. Early assessment of subclinical cardiac involvement in systemic sclerosis (SSc) using delayed enhancement cardiac magnetic resonance (CE-MRI). European journal of radiology. Jun 2013;82(6):e268-273. 130 70. Ioannidis JP, Vlachoyiannopoulos PG, Haidich AB, et al. Mortality in systemic sclerosis: an international meta-analysis of individual patient data. The American journal of medicine. Jan 2005;118(1):2-10. 71. Kahan A, Allanore Y. Primary myocardial involvement in systemic sclerosis. Rheumatology (Oxford, England). Oct 2006;45 Suppl 4:iv1417. 72. Boueiz A, Mathai SC, Hummers LK, Hassoun PM. Cardiac complications of systemic sclerosis: recent progress in diagnosis. Current opinion in rheumatology. Nov 2010;22(6):696-703. 73. Lambova S. Cardiac manifestations in systemic sclerosis. World journal of cardiology. Sep 26 2014;6(9):993-1005. 74. Follansbee WP, Miller TR, Curtiss EI, et al. A controlled clinicopathologic study of myocardial fibrosis in systemic sclerosis (scleroderma). The Journal of rheumatology. May 1990;17(5):656-662. 75. Vlachoyiannopoulos PG, Dafni UG, Pakas I, Spyropoulou-Vlachou M, Stavropoulos-Giokas C, Moutsopoulos HM. Systemic scleroderma in Greece: low mortality and strong linkage with HLA-DRB1*1104 allele. Annals of the rheumatic diseases. May 2000;59(5):359-367. 76. Allanore Y, Meune C, Vonk MC, et al. Prevalence and factors associated with left ventricular dysfunction in the EULAR Scleroderma Trial and Research group (EUSTAR) database of patients with systemic sclerosis. Annals of the rheumatic diseases. Jan 2010;69(1):218-221. 77. Bulkley BH, Ridolfi RL, Salyer WR, Hutchins GM. Myocardial lesions of progressive systemic sclerosis. A cause of cardiac dysfunction. Circulation. Mar 1976;53(3):483-490. 78. Nussinovitch U, Shoenfeld Y. Atherosclerosis and macrovascular involvement in systemic sclerosis: myth or reality. Autoimmunity reviews. Mar 2011;10(5):259-266. 79. Kahan A, Devaux JY, Amor B, et al. Nifedipine and thallium-201 myocardial perfusion in progressive systemic sclerosis. The New England journal of medicine. May 29 1986;314(22):1397-1402. 131 80. Vignaux O, Allanore Y, Meune C, et al. Evaluation of the effect of nifedipine upon myocardial perfusion and contractility using cardiac magnetic resonance imaging and tissue Doppler echocardiography in systemic sclerosis. Annals of the rheumatic diseases. Sep 2005;64(9):1268-1273. 81. Gustafsson R, Mannting F, Kazzam E, Waldenstrom A, Hallgren R. Cold-induced reversible myocardial ischaemia in systemic sclerosis. Lancet (London, England). Aug 26 1989;2(8661):475-479. 82. Meune C, Allanore Y, Pascal O, et al. Myocardial contractility is early affected in systemic sclerosis: a tissue Doppler echocardiography study. European journal of echocardiography : the journal of the Working Group on Echocardiography of the European Society of Cardiology. Oct 2005;6(5):351-357. 83. Mele D, Censi S, La Corte R, et al. Abnormalities of left ventricular function in asymptomatic patients with systemic sclerosis using Doppler measures of myocardial strain. Journal of the American Society of Echocardiography : official publication of the American Society of Echocardiography. Nov 2008;21(11):1257-1264. 84. Kepez A, Akdogan A, Sade LE, et al. Detection of subclinical cardiac involvement in systemic sclerosis by echocardiographic strain imaging. Echocardiography (Mount Kisco, N.Y.). Feb 2008;25(2):191197. 85. Meier FM, Frommer KW, Dinser R, et al. Update on the profile of the EUSTAR cohort: an analysis of the EULAR Scleroderma Trials and Research group database. Annals of the rheumatic diseases. Aug 2012;71(8):1355-1360. 86. Papagoras C, Achenbach K, Tsifetaki N, Tsiouris S, Fotopoulos A, Drosos AA. Heart involvement in systemic sclerosis: a combined echocardiographic and scintigraphic study. Clinical rheumatology. Aug 2014;33(8):1105-1111. 132 87. Gowda RM, Khan IA, Sacchi TJ, Vasavada BC. Scleroderma pericardial disease presented with a large pericardial effusion--a case report. Angiology. Jan 2001;52(1):59-62. 88. Clements PJ, Furst DE, Cabeen W, Tashkin D, Paulus HE, Roberts N. The relationship arrhythmias and conduction disturbances to other manifestations of cardiopulmonary disease in progressive systemic sclerosis (PSS). The American journal of medicine. Jul 1981;71(1):3846. 89. Follansbee WP, Curtiss EI, Rahko PS, et al. The electrocardiogram in systemic sclerosis (scleroderma). Study of 102 consecutive cases with functional correlations and review of the literature. The American journal of medicine. Aug 1985;79(2):183-192. 90. Roberts NK, Cabeen WR, Jr., Moss J, Clements PJ, Furst DE. The prevalence of conduction defects and cardiac arrhythmias in progressive systemic sclerosis. Annals of internal medicine. Jan 1981;94(1):38-40. 91. Gargiulo P, Marsico F, Parente A, et al. Ischemic heart disease in systemic inflammatory diseases. An appraisal. International journal of cardiology. Jan 1 2014;170(3):286-290. 92. Akram MR, Handler CE, Williams M, et al. Angiographically proven coronary artery disease in scleroderma. Rheumatology (Oxford, England). Nov 2006;45(11):1395-1398. 93. Khurma V, Meyer C, Park GS, et al. A pilot study of subclinical coronary atherosclerosis in systemic sclerosis: coronary artery calcification in cases and controls. Arthritis and rheumatism. Apr 15 2008;59(4):591-597. 94. Belch JJ, McSwiggan S, Lau C. Macrovascular disease in systemic sclerosis: the tip of an iceberg? Rheumatology (Oxford, England). Oct 2008;47 Suppl 5:v16-17. 95. Lang RM, Badano LP, Mor-Avi V, et al. Recommendations for Cardiac Chamber Quantification by Echocardiography in Adults: An Update from the American Society of Echocardiography and the European 133 Association of Cardiovascular Imaging. European Heart Journal Cardiovascular Imaging. 2015;16(3):233-271. 96. Ozben B, Basaran Y. [Echocardiography and other imaging modalities in pulmonary arterial hypertension]. Anadolu kardiyoloji dergisi : AKD = the Anatolian journal of cardiology. Aug 2010;10 Suppl 1:27-35. 97. Barnard D, Alpert JS. Right ventricular function in health and disease. Current problems in cardiology. Jul 1987;12(7):417-449. 98. Helbing WA, Bosch HG, Maliepaard C, et al. Comparison of echocardiographic methods with magnetic resonance imaging for assessment of right ventricular function in children. The American journal of cardiology. Sep 15 1995;76(8):589-594. 99. Maddahi J, Berman DS, Matsuoka DT, et al. A new technique for assessing right ventricular ejection fraction using rapid multiple-gated equilibrium cardiac blood pool scintigraphy. Description, validation and findings in chronic coronary artery disease. Circulation. Sep 1979;60(3):581-589. 100. Anavekar NS, Gerson D, Skali H, Kwong RY, Yucel EK, Solomon SD. Two-dimensional assessment of right ventricular function: an echocardiographic-MRI correlative study. Echocardiography (Mount Kisco, N.Y.). May 2007;24(5):452-456. 101. Miller D, Farah MG, Liner A, Fox K, Schluchter M, Hoit BD. The relation between quantitative right ventricular ejection fraction and indices of tricuspid annular motion and myocardial performance. Journal of the American Society of Echocardiography : official publication of the American Society of Echocardiography. May 2004;17(5):443-447. 102. Isaaz K, Thompson A, Ethevenot G, Cloez JL, Brembilla B, Pernot C. Doppler echocardiographic measurement of low velocity motion of the left ventricular posterior wall. The American journal of cardiology. Jul 1 1989;64(1):66-75. 103. Pellerin D, Sharma R, Elliott P, Veyrat C. Tissue Doppler, strain, and strain rate echocardiography for the assessment of left and right 134 systolic ventricular function. Heart (British Cardiac Society). Nov 2003;89 Suppl 3:iii9-17. 104. Oki T, Tabata T, Mishiro Y, et al. Pulsed tissue Doppler imaging of left ventricular systolic and diastolic wall motion velocities to evaluate differences between long and short axes in healthy subjects. Journal of the American Society of Echocardiography : official publication of the American Society of Echocardiography. May 1999;12(5):308-313. 105. Voigt JU, Pedrizzetti G, Lysyansky P, et al. Definitions for a common standard for 2D speckle tracking echocardiography: consensus document of the EACVI/ASE/Industry Task Force to standardize deformation imaging. European heart journal cardiovascular Imaging. Jan 2015;16(1):1-11. 106. Leitman M, Lysyansky P, Sidenko S, et al. Two-dimensional strain-a novel software for real-time quantitative echocardiographic assessment of myocardial function. Journal of the American Society of Echocardiography : official publication of the American Society of Echocardiography. Oct 2004;17(10):1021-1029. 107. Marwick TH. Measurement of strain and strain rate by echocardiography: ready for prime time? Journal of the American College of Cardiology. Apr 4 2006;47(7):1313-1327. 108. Abraham TP, Dimaano VL, Liang HY. Role of tissue Doppler and strain echocardiography in current clinical practice. Circulation. Nov 27 2007;116(22):2597-2609. 109. Artis NJ, Oxborough DL, Williams G, Pepper CB, Tan LB. Twodimensional strain imaging: a new echocardiographic advance with research and clinical applications. International journal of cardiology. Jan 24 2008;123(3):240-248. 110. Suffoletto MS, Dohi K, Cannesson M, Saba S, Gorcsan J, 3rd. Novel speckle-tracking radial strain from routine black-and-white echocardiographic images to quantify dyssynchrony and predict response to cardiac resynchronization therapy. Circulation. Feb 21 2006;113(7):960-968. 135 111. Gorcsan J, 3rd, Tanaka H. Echocardiographic assessment of myocardial strain. Journal of the American College of Cardiology. Sep 27 2011;58(14):1401-1413. 112. Dandel M, Hetzer R. Echocardiographic strain and strain rate imaging — Clinical applications. International journal of cardiology. 2009;132(1):11-24. 113. Urheim S, Edvardsen T, Torp H, Angelsen B, Smiseth OA. Myocardial strain by Doppler echocardiography. Validation of a new method to quantify regional myocardial function. Circulation. Sep 5 2000;102(10):1158-1164. 114. Edvardsen T, Gerber BL, Garot J, Bluemke DA, Lima JA, Smiseth OA. Quantitative assessment of intrinsic regional myocardial deformation by Doppler strain rate echocardiography in humans: validation against three-dimensional tagged magnetic resonance imaging. Circulation. Jul 2 2002;106(1):50-56. 115. Perk G, Tunick PA, Kronzon I. Non-Doppler two-dimensional strain imaging by echocardiography--from technical considerations to clinical applications. Journal of the American Society of Echocardiography : official publication of the American Society of Echocardiography. Mar 2007;20(3):234-243. 116. Ingul CB, Torp H, Aase SA, Berg S, Stoylen A, Slordahl SA. Automated analysis of strain rate and strain: feasibility and clinical implications. Journal of the American Society of Echocardiography : official publication of the American Society of Echocardiography. May 2005;18(5):411-418. 117. Sutherland GR, Di Salvo G, Claus P, D'Hooge J, Bijnens B. Strain and strain rate imaging: a new clinical approach to quantifying regional myocardial function. Journal of the American Society of Echocardiography : official publication of the American Society of Echocardiography. Jul 2004;17(7):788-802. 136 118. Chandra S, Skali H, Blankstein R. Novel techniques for assessment of left ventricular systolic function. Heart failure reviews. Jul 2011;16(4):327-337. 119. Feigenbaum H, Mastouri R, Sawada S. A Practical Approach to Using Strain Echocardiography to Evaluate the Left Ventricle. Circulation Journal. 2012;76(7):1550-1555. 120. D'Andrea A, Stisi S, Caso P, et al. Associations between left ventricular myocardial involvement and endothelial dysfunction in systemic sclerosis: noninvasive assessment in asymptomatic patients. Echocardiography (Mount Kisco, N.Y.). Jul 2007;24(6):587-597. 121. Galderisi M, de Simone G, Innelli P, et al. Impaired inotropic response in type 2 diabetes mellitus: a strain rate imaging study. American journal of hypertension. May 2007;20(5):548-555. 122. Bellavia D, Abraham TP, Pellikka PA, et al. Detection of left ventricular systolic dysfunction echocardiography. in cardiac Journal amyloidosis of the with American strain Society rate of Echocardiography : official publication of the American Society of Echocardiography. Oct 2007;20(10):1194-1202. 123. Mor-Avi V, Lang RM, Badano LP, et al. Current and Evolving Echocardiographic Techniques for the Quantitative Evaluation of Cardiac Mechanics: ASE/EAE Consensus Statement on Methodology and Indications Echocardiography. Endorsed European by the Journal Japanese of Society of Echocardiography. 2011;12(3):167-205. 124. Puwanant S, Park M, Popovic ZB, et al. Ventricular geometry, strain, and rotational mechanics in pulmonary hypertension. Circulation. Jan 19 2010;121(2):259-266. 125. Simon MA, Rajagopalan N, Mathier MA, Shroff SG, Pinsky MR, Lopez-Candales A. Tissue Doppler imaging of right ventricular decompensation in pulmonary hypertension. Congestive heart failure (Greenwich, Conn.). Nov-Dec 2009;15(6):271-276. 137 126. Rajagopalan N, Simon MA, Mathier MA, Lopez-Candales A. Identifying right ventricular dysfunction with tissue Doppler imaging in pulmonary hypertension. International journal of cardiology. Aug 29 2008;128(3):359-363. 127. Utsunomiya H, Nakatani S, Okada T, et al. A simple method to predict impaired right ventricular performance and disease severity in chronic pulmonary hypertension using strain rate imaging. International journal of cardiology. Feb 17 2011;147(1):88-94. 128. Borges AC, Knebel F, Eddicks S, et al. Right ventricular function assessed by two-dimensional strain and tissue Doppler echocardiography in patients with pulmonary arterial hypertension and effect of vasodilator therapy. The American journal of cardiology. Aug 15 2006;98(4):530-534. 129. Matias C, Isla LP, Vasconcelos M, et al. Speckle-tracking-derived strain and strain-rate analysis: a technique for the evaluation of early alterations in right ventricle systolic function in patients with systemic sclerosis and normal pulmonary artery pressure. Journal of cardiovascular medicine (Hagerstown, Md.). Feb 2009;10(2):129-134. 130. de Azevedo AB, Sampaio-Barros PD, Torres RM, Moreira C. Prevalence of pulmonary hypertension in systemic sclerosis. Clinical and experimental rheumatology. Jul-Aug 2005;23(4):447-454. 131. Kumar U, Ramteke R, Yadav R, Ramam M, Handa R, Kumar A. Prevalence and predictors of pulmonary artery hypertension in systemic sclerosis. The Journal of the Association of Physicians of India. Jun 2008;56:413-417. 132. Demir N, Sahin A, Kucuksahin O, et al. Pulmonary arterial hypertension and systemic sclerosis relation: a single centre experience. Heart, lung & circulation. Jul 2014;23(7):667-673. 133. Hsu VM, Chung L, Hummers LK, et al. Development of pulmonary hypertension in a high-risk population with systemic sclerosis in the Pulmonary Hypertension Assessment and Recognition of Outcomes in 138 Scleroderma (PHAROS) cohort study. Seminars in arthritis and rheumatism. Aug 2014;44(1):55-62. 134. Avouac J, Airo P, Meune C, et al. Prevalence of pulmonary hypertension in systemic sclerosis in European Caucasians and metaanalysis of 5 studies. The Journal of rheumatology. Nov 2010;37(11):2290-2298. 135. Schachna L, Wigley FM, Chang B, White B, Wise RA, Gelber AC. Age and risk of pulmonary arterial hypertension in scleroderma. Chest. Dec 2003;124(6):2098-2104. 136. Mathai SC, Bueso M, Hummers LK, et al. Disproportionate elevation of N-terminal pro-brain natriuretic peptide in scleroderma-related pulmonary hypertension. The European respiratory journal. Jan 2010;35(1):95-104. 137. Williams MH, Handler CE, Akram R, et al. Role of N-terminal brain natriuretic peptide (N-TproBNP) in scleroderma-associated pulmonary arterial hypertension. European heart journal. Jun 2006;27(12):14851494. 138. Steen VD. Autoantibodies in systemic sclerosis. Seminars in arthritis and rheumatism. Aug 2005;35(1):35-42. 139. Steen V, Medsger TA, Jr. Predictors of isolated pulmonary hypertension in patients with systemic sclerosis and limited cutaneous involvement. Arthritis and rheumatism. Feb 2003;48(2):516-522. 140. Ferri C, Giuggioli D, Sebastiani M, Colaci M, Emdin M. Heart involvement and systemic sclerosis. Lupus. 2005;14(9):702-707. 141. Nagueh SF, Middleton KJ, Kopelen HA, Zoghbi WA, Quinones MA. Doppler tissue imaging: a noninvasive technique for evaluation of left ventricular relaxation and estimation of filling pressures. Journal of the American College of Cardiology. Nov 15 1997;30(6):1527-1533. 142. Ommen SR, Nishimura RA, Appleton CP, et al. Clinical utility of Doppler echocardiography and tissue Doppler imaging in the estimation of left ventricular filling pressures: A comparative 139 simultaneous Doppler-catheterization study. Circulation. Oct 10 2000;102(15):1788-1794. 143. Pirat B, McCulloch ML, Zoghbi WA. Evaluation of global and regional right ventricular systolic function in patients with pulmonary hypertension using a novel speckle tracking method. The American journal of cardiology. Sep 1 2006;98(5):699-704. 144. Li Y, Xie M, Wang X, Lu Q, Fu M. Right ventricular regional and global systolic function is diminished in patients with pulmonary arterial hypertension: a 2-dimensional ultrasound speckle tracking echocardiography study. The international journal of cardiovascular imaging. Mar 2013;29(3):545-551. 145. Spethmann S, Rieper K, Riemekasten G, et al. Echocardiographic follow-up of patients with systemic sclerosis by 2D speckle tracking echocardiography of the left ventricle. Cardiovascular ultrasound. 2014;12:13. 146. Cusma Piccione M, Zito C, Bagnato G, et al. Role of 2D strain in the early identification of left ventricular dysfunction and in the risk stratification of systemic sclerosis patients. Cardiovascular ultrasound. 2013;11:6.