EKONOMİK BÜYÜME Ekonomik Büyüme ile İlgili Kavramlar Bir ülkede kişi başına düşen reel millî gelirin her yıl artmasına ekonomik büyüme denir. Ekonomik büyüme, üretim ölçeğinin ve üretimin artmasını yani reel çıktının zaman içinde artmasını ifade eder. Büyüme hızı ise kişi başına düşen reel millî gelirin bir yılda ne kadar arttığını gösterir. ’nin ilk yıla ait kişi başına reel gayrisafi millî hasıla, ’in de ikinci yıla ait kişi başına reel gayrisafi millî hasıla olduğu kabul edilirse büyüme hızı (g) şu şekilde hesaplanır: Ekonomik Büyümenin Kaynakları Bir ekonomide büyümenin başlıca kaynağı emek miktarında meydana gelen artışlardır. Bunun yanında sermayede artış yaşanması, diğer üretim faktörlerinin miktarının artması, teknolojide ve verimde meydana gelen ilerlemeler de ekonomik büyümenin kaynağı niteliğindedir. Bir ekonomide işsizliğin var olması ekonominin tam istihdam düzeyine ulaşamadığı anlamına gelir, dolayısıyla eksik istihdamda olan bir ekonomi büyüme koşullarını gerçekleştiremez. Tam istihdam koşullarının sağlandığı durumda büyüme gerçekleşir. Emek miktarının artması bir ekonomide büyümenin kaynağını oluştursa da hızlı nüfus artışı ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler. Bir ülkede yaşanan hızlı nüfus artışı kamu sektörünün yapacağı harcamaları altyapı yatırımlarından eğitim ve sağlık alanlarına kaydıracağından büyüme olumsuz etkilenir. Üretim Olanakları Eğrisi Marjinal dönüşüm oranı, üretim olanakları eğrisinin eğimine eşittir. Üretim Olanakları Eğrisinin Kayması Üretim faktörlerinin miktarının artması veya kalitesinin artması, teknolojinin ilerlemesi, okuma yazma oranının artması üretim olanaklarını sağa kaydırır. Üretim olanakları eğrisinin paralel olarak sağa kayması dengeli (sapmalı olmayan, yansız, nötr) büyüme anlamına gelir. Eğer üretim olanakları eğrisinde meydana gelen kayma bir malın lehine gerçekleşiyorsa dengesiz (sapmalı, yanlı) büyüme söz konusudur. Geleneksel Büyüme Modelleri KLASİK BÜYÜME TEORİSİ Klasikler kapitalizmin içsel dinamizmi ile ekonominin kendiliğinden büyüyeceğini varsaymışlardır. Bu büyüme ise belli bir durgunluk noktasına kadar devam edecektir. Klasik teoriye göre büyüme kapital birikimindeki artış olarak görülmüştür. Bu nedenle iktisadi büyüme, ücret ve rant ödemelerinden sonra yeterli büyüklükte bir karlılığa izin veren üretim düzeyine bağlanmaktadır. Nüfus artışları verimliliği etkileyen en önemli etkendir. Sabit tabii kaynaklar karşısında artan nüfus azalan verimler kanununu işletir. Böylece emeğin marjinal ve ortalama verimliliği düşer. Klasikler evrensel kanunların mekanik bir işleyişle büyümeyi kendi kendine sağlayacağını fakat sonunda bir durgunluk dönemine mutlaka girileceğini söylemişlerdir. Adam Smith (1723-1790) Uluslararası ticaret, nüfus artışı, kurumlar ve görünmez el fiyat ile ilgili görüşleri ise büyümeyi açıklayan diğer faktörlerdir. Ayrıca, büyümenin kurumsal unsurlarına yönelik düşüncesinde ise özellikle iktisadi liberalizmi savunmuştur. Kişisel çıkarın önemli olduğu bir piyasada görünmez el olan fiyatın toplumun çıkarlarını en üst noktaya çıkarabildiği için hükûmetlerin piyasaya müdahale etmemelerini vurgulamıştır. Bu bağlamda Smith’e göre hükûmetler, ancak iki görevi yapmakla sorumludurlar. Birincisi savunma, adalet, eğitim işlerini yürütmek. İkincisi ise pazarı genişleten ve iş bölümü, uzmanlaşmayı destekleyen köprüler, yollar, limanlar, su kanalları gibi altyapı yatırımlarını inşa etmektir. Smith’in büyümenin kurumsal unsurları konusunda üzerinde durduğu diğer önemli konu ise dış ticarettir. Smith’e göre, dış ticaret pazarı büyüterek, iş bölümünü artırarak büyümeyi artırmaktadır. Thomas Malthus ( 1766-1834) Thomas Malthus 1798 Papaz, İngiltere Nüfusun Prensipleri Üzerine Bir Deneme Malthus, büyüme modelini nüfus ve hasıla-çıktı büyüme hızları arasındaki uyumsuzluk üzerine inşa etmiştir. Malthus’a göre insanın biyolojik üreme kapasitesi, geometrik bir artışa (1,2,4,8,16,32,64,…. gibi) insan nüfusunu besleyen gıda maddelerinin üretimi ise, aritmetik bir artışa imkan vermektedir. (1,2,3,4,5,6,…. gibi) Bu nedenle insanın biyolojik üreme hızının, gıda üretiminin hızını aşma eğilimi nüfus artışını sınırlayan eğilimleri doğurmaktadır. David Ricardo (1772-1823) David Ricardo’nun “Politik İktisadın ve Vergilendirmenin Prensipleri” adlı eserinde temel iktisadi düşünceleri ile birlikte, büyüme konusunda da görüşlerine yer vermiştir. Özellikle büyüme teorisinde, azalan verimler ve fonksiyonel gelir dağılımı, kâr, rant ve ücretler üzerinde yoğunlaşmıştır. Ricardo’nun teorisi 19.yüzyıl başlarında İngiltere’nin ekonomik ve sosyal problemlerine dayalı olarak geliştirilmiştir. Ricardo’nun Büyüme Teorisinde Temel Kavramlar ve Varsayımlar Tarım kesiminde, teknik ilerleme hızı çok düşüktür. Ayrıca toprağın kıt olması ve daha düşük nitelikli toprakların da kullanılması nedeniyle tarımda azalan verimler yasası geçerlidir. Sanayi kesiminde artan verim ve teknik ilerleme, tarım kesimindeki azalan verimi telafi edemediği için, toplam hasılada azalan verimler yasası geçerli olmaktadır. Ekonomi sürekli olarak, tam rekabet ve tam istihdam koşullarında işlemektedir. Sanayi kesiminde, teknik ilerleme hızı yüksektir. Üretim fonksiyonunda, üretim, üretim faktörleri olarak sermaye, emek ve toprağın kullanılması ile elde edilir. Ücretler, kısa dönemde emek arzı ve emek talebine göre belirlenmektedir. Uzun dönemde ise, ücretler, asgari bir ücret düzeyinde sabit kalma yönündedir. Sermaye emek sahiplerine ödenmek için ayrılan ücret fonundan oluşmaktadır. Marjinal hasıladan emek sahiplerine ödenen asgari ücretler ayrıldıktan sonra kalan kısım karları oluşturmaktadır. Alexandrovich Feldman Alexandrovich Feldman Marksist büyüme modeli Karl Marx’tan etkilenmiş Sovyetler Birliği’nde uygulanan Genel Plan’ın teorik temellerini oluşturmak amacıyla geliştirdiği büyüme modelidir. Planlı kalkınma Yatırım 2 sektör arasında dağılır Sermaye malları sektörü Tüketim malları sektörü Sermaye stoku sektörler arasında kaymaz. Kapalı ekonomi İhracat-ithalat yok Model, sermaye malları sektörüne öncelik verirken, tüketim malları sektörünü ihmal eder. Çünkü; Sermaye malları sektörüne öncelik veren bir yatırım politikası, kısa bir süre sonra ulusal hasıla büyüme hızının daha yüksek olmasını sağlar. Tüketim malları sektörüne öncelik veren bir yatırım politikası kısa bir süre sonra ulusal hasıla büyüme hızının daha düşük olmasına yol açar. Joseph Schumpeter Schumpeter, yenilikleri üretim faktörlerinin miktarları ile üretim miktarı arasındaki ilişkiyi gösteren üretim fonksiyonunun değiştirilmesi biçiminde tanımlar. Yenilikler icatların ticari alandaki uygulamalarıdır. Schumpeter, yenilikleri uygulayan ve dolayısıyla da kapitalist sistemin sürekli değişmesinimutasyonunu sağlayan, kapitalizmi dinamikleştiren kişileri girişimciler diye nitelendirir. Schumpeter’e göre iktisadi büyümeyi etkileyen unsurlar; Üretim faktörlerinin miktarındaki değişimler, Yenilikler İktisadi büyüme; Bir girişimcinin iktisadi ve psikolojik güdülerle bir yeniliği iktisadi hayata sokmasıyla ve böylece belirli bir alanda monopolcü konuma gelmesiyle ve kar geliri elde etmesiyle başlar. Bir girişimcinin bir endüstride bir yeniliği başarı ile uygulayarak kar geliri elde etmesi, bir yandan diğer girişimcilerin yeniliği taklit ederek kendisini izlemelerine, öte yandan yeniliğin diğer endüstrilerde de yeniliklerin ortaya çıkmasına yol açmasına , kısaca yeniliklerin kümelenmesine yol açar. Buna bağlı olarak ekonomideki otonom yatırım hacmi ciddi biçimde artar. Üretim faktörlerinin farklı biçimde kullanılmasını içeren ve kredilerle finanse edilen bu yatırımlar, ekonominin ekonomik yapıyı değiştiren yaratıcı yıkım sürecinde büyümesine yol açar. Keynes (1883-1946)’in Büyüme İle İlgili Görüşleri Klasik İktisat Teorisi’ne önemli eleştirilerde bulunan iktisatçı ise Johnard Maynard Keynes (18831946)’dir. Keynes 1936 yılında Para, Faiz ve İstihdamın Genel Teorisi adlı eserinde klasik iktisatçıların savunduğu gibi piyasa mekanizmasının otomatik olarak tam istihdamı sağlama konusunda başarılı olamadıklarını ileri sürmüştür. Keynes eserinde Keynesyen Devrim olarak nitelendirilen bu tezinde yatırımların öncelikle toplam talep üzerinde etkilerini incelemiş, yatırımların sermaye birikimi üzerindeki etkilerini tümüyle ihmal etmiştir. Keynes’in büyüme konusundaki analizleri ise bu anlamda kısa dönemli statik bir analizdir. Keynes, özellikle gelişmiş ekonomilerin, uzun dönemde durgunlukla karşılaşmaları kaçınılmaz olacağını ifade etmektedir. Keynes’in durgunluk tezi ile ilgili görüşlerinde etkili olan unsurlar ise şunlardır: Öncelikle nüfus artışı, teknik ilerleme ve yeni üretim yöntemleri ve alanlarında ilerleme ihtimali gelişmiş ekonomileri olumlu etkileyip bir süre sonra etkileri azalıp uzun dönemde bu ekonomilerde durgunluk yaşanacaktır. Çalışma yaşındaki nüfusun artışı ve sermaye artışı ile birlikte, uzun dönemde tam istihdamı sağlayacak olan reel gelir düzeyinin yükselmesi beklenen sonuçtur. Nüfusun artışı ve tasarruf oranlarındaki oluşacak bir azalma yatırım ve tasarruf arasında bir dengesizliğe neden olacaktır. Keynes’in durgunluk tezi eleştirilirken öncelikle tarihi olay ve gelişmelerin nasıl olacağı konusunda doğru tahminlerde bulunamamak değil, aslında durgunluk tezi analiz edilirken yatırım talebiyle ilgili analitik bir hatanın yapılmış olması çok önemlidir. Dışsal Büyüme Modelleri Dışsal büyüme teorileri’ olarak sınıflandırılan teoriler, büyümeyi ekonominin iç dinamiklerinden bağımsız olan değişkenler aracılığıyla açıklamaya çalışmışlardır. Bu teoriler, gelişmekte olan ülkelerde dış borçlanmanın ekonomik büyümeyi arttıracağını savunmaktadırlar. 1. Harrod - Domar Büyüme Modeli Keynes’in kısa dönemli statik analizini uzun dönemli olarak genişleten ve dinamik büyüme sorunlarıyla ilgilenen iktisatçılar ise Harrod ve Domar’dır. Roy F. Harrod 1937 yılında Bay Keynes ve Geleneksel Teori isimli makalesi ile Keynes’in teorisini eleştirmiş ve 1939 yılında Dinamik Teori Üzerine Bir Deneme başlıklı makalesinin hazırlanmasında da bu eleştiriler etkili olmuştur. Harrod bu makalesinde yatırım harcamalarının toplam talep üzerine etkileri yanında aynı zamanda, üretim kapasitesi üzerinde etkisi olduğunu da hesaba katmak suretiyle büyüyen bir ekonomide piyasa sisteminin tam istihdamı otomatik olarak sağlamasının mümkün olup olmadığını araştırmıştır. Harrod’un modeline çok benzeyen diğer bir model ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikalı iktisatçı Evsey D. Domar tarafından 1946, 1947 yılları arasında geliştirilmiştir. Harrod ve Domar’ın büyüme modeline olan katkılarında çok benzeyen analizler yapmaları nedeniyle iki model genellikle Harrod-Domar büyüme modeli olarak adlandırılmaktadır. Dışsal büyüme modellerinden Harrod - Domar Büyüme Modelinin temel sorunu, ekonominin uzun dönemde tam istihdama ulaşıp ulaşamayacağıdır. Leontief tipi üretim fonksiyonu kullanır. Eş ürün eğrileri “L” harfi şeklindedir. Ölçeğe göre sabit getiri durumu söz konusudur. a bir birim çıktı üretmek için kullanılan sermaye miktarını, b ise bir birim çıktı üretmek için kullanılan emek miktarını gösteriyor ise Harrod - Domar Modelinde sabit oranlı üretim söz konusu olduğuna göre a/b oranı sabittir. Ekonomik büyüme hızı, iki kavram tarafından belirlenir. Bunlar marjinal tasarruf oranı (s) ve sermaye - hasıla katsayısı (v) olarak nitelenir. Harrod - Domar Büyüme Modelinde, yurt içi tasarruflar ile büyüme arası pozitif ilişki söz konusudur. Tasarruf artışları büyümeyi olumlu etkiler. Ekonomik büyüme tasarruf artışlarına bağlıdır. Gelirin tüketilmeyen kısmı tasarruf edilir ve tasarruflar yatırıma kanalize edilir. Yatırımlardaki net artış ülkenin sermaye stokunu artırır ve ekonomik büyüme gerçekleşir. 2. Neo Klasik Büyüme Modeli (Solow) Solow, Neo Klasik Büyüme Modelini 1956 yılında gelişmiştir ve geliştirdiği bu model sayesinde 1987 yılında Nobel İktisat Ödülünü almıştır. Dışsal büyüme modellerinden olan Neo Klasik Büyüme Modeli, ekonomik büyüme ile tasarruf ve sermaye birikimi arasındaki ilişkiyi açıklar. Solow Büyüme Modeli, ekonominin dışa kapalı olduğu varsayımını kabul eder ve ekonomide rekabetçi piyasaların söz konusu olduğunu varsayar. Not: Harrod-Domar modelinde olduğu gibi Solow büyüme modelinde de ekonomik büyümenin belirleyicisi emek ve sermayedir. Harrod-Domar Büyüme Modelinin aksine Solow Büyüme Modeli üretim faktörlerinin (emek ve sermaye) tam tamamlayıcı oldukları görüşünü kabul etmez. Solow’a göre üretim faktörleri birbirlerinin yerine ikame edilebilirler. Emek ve sermaye olmak üzere iki üretim faktörünün söz konusu olduğu modelde teknoloji dışsal kabul edilir. Üretim faktörleri için azalan verimler yasası geçerlidir. Buna göre üretim faktörlerinden biri sabit tutulurken diğer faktörün miktarı artırılırsa verimliliği bir süre sonra düşer. Ölçeğe göre sabit getiri söz konusudur. Ölçeğe göre sabit getirinin olması üretim faktörlerinde bir artış meydana gelmesi durumunda çıktı düzeyinin de bu artış kadar artacağı anlamına gelir. Ekonomik büyüme emek ve sermaye tarafından belirlendiğine göre üretim fonksiyonu Q = f (K, L) şeklindedir. Bu varsayımlara göre Neo Klasik Büyüme Modelinde ekonomi uzun dönemde kararlı büyüme sergiler. Sabit teknoloji varsayımı altında, ekonomik dinamikler kişi başına sermaye miktarını belli bir seviyeye çıkarır. Kişi başına sermaye miktarı değişmediği müddetçe kişi başına çıktı miktarı da değişmeyeceği için ekonomi kararlı büyüme seviyesine ulaşmış olur. Nüfus artışının söz konusu olduğu durumda kişi başına düşen sermaye miktarının sabit kalabilmesi için sermaye miktarının nüfus miktarında meydana gelen artış kadar artması gerekir. Ekonomide, kişi başına sermaye miktarının değişmemesi anlamına gelen durağan durum dengesinin sağlanması, tasarruf oranına ve nüfus artışına bağlıdır. Solow Artığı Bir ekonomide kişi başına reel millî gelirin yıldan yıla artması, büyüme olarak ifade edilir. Büyüme; ülkede üretim kapasitesinin, üretimin ve reel millî gelirin artmasıdır. Üretim fonksiyonu emek ve sermayeye bağlı olduğuna göre büyüme, emek ve sermaye tarafından belirlenir. Ölçeğe göre sabit getiri varsayımı geçerli olduğu için; bir ekonomide meydana gelen büyüme, emek miktarındaki veya sermaye miktarındaki artışa eşit olur. Ancak Solow’un 1957 yılında ABD üzerinde yaptığı araştırma ile ekonomide gerçekleşen büyümenin emek ve sermaye artışından daha fazla olduğu gözlenmiştir. Üretimde meydana gelen artışın K ve L’nin neden olduğu artıştan daha fazla olmasının sebebi teknolojiye bağlanmıştır. Buna göre Solow, ekonomik büyümenin emek ve sermaye artışından fazla olmasının teknoloji kaynaklı olduğunu kabul etmiştir. Modelde, teknolojik ilerlemeden kaynaklı olan üretim artışına Solow artığı denmektedir. Durağan Durum Dengesi Buna göre işçi başına sermaye miktarındaki değişme, işçi başına tasarruf miktarı ile işçi başına yıpranma payı arasındaki farka eşittir. Modele göre işçi başına sermaye miktarının ve işçi başına hasıla miktarının değiştirilemediği durum, Solow-Swan Durağan Durum Dengesidir. Sermayenin Altın Kuralı İşçi başına maksimum tüketimi sağlayan durağan durum dengesidir ve sermayenin altın kuralı olarak adlandırılır. İçsel Büyüme Modeli Harrod-Domar ve Neo Klasik (Solow) Büyüme modellerinden sonra ekonomik büyüme de üretim esnekliklerinin yeniden yorumlanması ile yeni bir döneme girilmiştir. Romer, Lucas ve Barro’nun öne çıktığı bu dönemde ortaya atılan kuramlar, İçsel Büyüme Modelleri olarak adlandırılır. İçsel Büyüme Modelleri temel olarak bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin büyümeye yol açtığını savunur. İçsel Büyüme Modelini savunan iktisatçıların kendilerinden önce gelen kuramlara eleştirisi, teknolojinin dışsal olarak kabul edilmesinin ekonomik büyümeyi açıklamada eksiklik olarak değerlendirilir. Solow ve Harrod-Domar’dan farklı olarak İçsel Büyüme Modellerinde, piyasaların tam rekabet koşullarında değil eksik rekabet koşullarında faaliyet gösterdiği ve beşerî sermayenin büyümede önemli rol oynadığı varsayımı kabul edilmektedir. İçsel Büyüme Modelinde sermayenin artan getiriye sahip olduğu kabul edilir. AK Modeli S. Rebelo’nun geliştirdiği model, İçsel Büyüme Modellerinin en temelidir. Y = A Kα Lβ şeklindeki Cobb-Douglas Üretim Fonksiyonundan emek faktörü yenilenemediği için çıkarılmış ve fonksiyon Y = AK şeklinde ifade edilmiştir. Fonksiyonda A teknoloji düzeyini gösterirken K sermaye stokunu gösterir. Modelde A sabit kabul edildiğine göre Y = AK şeklindeki fonksiyon A = Y/K şeklinde yazılabilir. Buradan sermaye stokundaki değişme kadar üretim artışı gerçekleşeceği sonucuna ulaşılır. Üretimin sermaye stokundaki artış kadar artması, üretimde azalan verimler yasasının geçerli olmadığını gösterir. AK modeline göre hükûmetlerin tasarruf ve yatırım oranlarını artırma yönünde politika uygulaması büyümeyi olumlu etkiler. Yaparak Öğrenme Teknolojik gelişmeyi belirleyen temel faktör bilgi birikiminin zamana bağlı değişmesidir. Bu gerçeğin altını çizen ilk iktisatçı ise Kenneth Arrow’dur. Bilgiyi üretim sürecinin bir yan ürünü olarak kabul eden Arrow, “yaparak öğrenme” modeliyle ekonomik büyümeyle bilgi birikimi arasında doğrudan ilişki kurmaya çalışmıştır. Yaparak öğrenme modeline göre, öğrenme deneyimin ürünüdür ve tekrarlamalara sıkı sıkıya bağlıdır. Arrow bazı sektörlerde zaman ilerledikçe üretim maliyetlerinin düştüğünü, kalitenin yükseldiğini ve üretimin hızlandığını belirtmiştir. Bu gelişmelerin nedenini de bilgi düzeyindeki birikime bağlamıştır. Teknolojik öğrenmenin aşamaları “olduğu gibi taklit”, “yaratıcı taklit” ve “yenilik” olarak sınıflandırılabilir. Yeni sanayileşen ekonomilerden Güney Kore, yaparak öğrenmeden araştırarak öğrenmeye geçiş yapan ülkelere iyi bir örnek olmuştur. Güney Kore aynı zamanda aktif öğrenme stratejisinin önemli bir örneğidir. ARGE Modeli Romer’in geliştirdiği model İçsel Büyüme Modellerinin en önemlisidir. AR-GE faaliyetleri sonucu ortaya çıkan teknolojiye ayrıca para ödenmez. Teknolojiye ayrı bir ödeme yapılmaması yapılan üretimin değerinin Solow Modelinde olduğu gibi emek ve sermaye girdilerine bağlı olmasına neden olur. Y= rK + wL Romer Modelinde teknoloji içselleştirilir ve yaparak öğrenme, bilginin yayılması varsayımları kabul edilir. Romer Modelinde ortaya çıkan yeni bir tasarım, patent hakları ile korunmak durumundadır. Böylece yeni buluşlar teşvik edilir, yeni yatırımlar özendirilir. Beşeri Sermaye Modeli Ekonomik büyümenin kaynağını beşerî sermaye olarak tanımlayan model, 1988 yılında Lucas tarafından geliştirilmiştir. Beşerî sermaye, üretim faktörlerinin arasında sayılır ve uzun dönem sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak tek faktör olarak kabul edilir. Model, beşerî sermayenin eğitim yoluyla kurum içi eğitimlerle ve yaparak öğrenme yoluyla elde edilebileceğini savunur. Sermaye birikimi gibi beşerî sermaye birikimine önem verilmelidir. Lucas’a göre ekonomik büyüme, sermaye yatırımlarına göre beşerî sermaye yatırımlarından daha fazla etkilenir. Yani beşerî sermaye yatırımları ekonomik büyümeyi daha fazla etkiler. Kamu Politikası Modeli R. Barro’nun 1990 yılında yaptığı çalışmaları sonucu ortaya çıkan model, kamu harcamalarının ekonomik büyümeyi hızlandırdığı görüşünü savunur. Modele göre AR-GE faaliyetlerinin kamu sektörü tarafından desteklenmesi, ayrıca doğrudan kamu hizmetlerinin yapılması, ekonomik büyümeyi pozitif yönde etkiler. Üretim fonksiyonunun ölçeğe göre sabit getiriye sahip olduğu kabul edilen modele kamu sektörünün dahil edilmesi, tasarruf oranı ve büyüme arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirmiştir.