SAYI 19 İLKBAHAR 2011 ) ÇEŞİTLİ VE SIK YİYİN ) SELÜLİTE ULTRASON TEDAVİSİ ) VÜCUT KIVRIMLARINIZI DÜZELTİN ) ŞEKER KALBİ DE YORAR ) KAPALI BEL FITIĞI AMELİYATLARINDA DEVRİM POLENLER SİZİ HASTA ETMESİN Astımın tetikleyicisi bahar alerjilerine karşı alınması gereken önlemler. EDİTÖR MEDICANA AVCILAR MEDICANA BAHÇELİEVLER MEDICANA ÇAMLICA MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA MEDICANA DİŞ MEDICANA SAMSUN G rubumuzun kısa dönem büyüme stratejileri arasında yer alan yatırımlar, hızla hayata geçiyor. ‘Karadeniz’in sağlık üssü’ olarak nitelendirilen Medicana International Samsun Hastanesi’nin; teknolojisi, titizlik ve özenle bir araya getirilen akademik kadrosu, fiziki yapısı, tüm sağlık hizmetlerinin tek çatı altında tıbbın son olanaklarının kullanılarak verilebilecek olması, 5 milyon kişiye yakın bir kitleye sağlık hizmeti sunacak olması hepimizi heyecanlandırıyor. Özel sağlık sektöründeki bilgi ve birikimi ile Medicana Sağlık Grubu’nun Samsun’a kazandırdığı bu değerli yatırım, ‘Sağlık ve Enerji Kenti Samsun’ olarak öne çıkmak isteyen kentin arzu ettiği ekonomik ve sosyal gelişime önemli katkı sağlıyor. Uluslararası standartlarda akredite sağlık hizmeti, üst segment otelcilik ve konfor anlayışı, gelişmiş teknolojik donanım sağlama gücü, değerli sağlık profesyonellerinin mesleklerini tam anlamıyla icra edebilecekleri kurumsal yapı ve motivasyon gücüyle Medicana, Ankara’nın ardından Anadolu’da önemli bir kentte yatırım yapmaktan heyecan duyuyor. Spesifik sağlık konularında etkin ve daha yaygın sağlık hizmeti sunma arzumuz; diş, kadın doğum ve çocuk hastalıkları alanlarında yeni olanakları sizlerle buluşturmak konusunda bizi motive ediyor. Bu alanlarda uzmanlarımızın multidisipliner yapılarda çalışmasını sağlayacak, altyapısı ve teknolojisi ile fark yaratacak ve arzu ettiğiniz konforda sağlık hizmeti alabileceğiniz yeni hizmet noktalarımızın bilgilerini yine aynı heyecan ile bu yıl içerisinde size aktaracağız. Nasıl, sağlık konularındaki bilgi ve deneyimlerimizi, sağlığınızın korunması ve gelişmesi için seminer ve diğer iletişim çalışmalarımız aracılığı ile sizinle paylaşıyorsak, grubumuzun ulusal ve uluslararası çalışmalarını, sektöre yaptığı katkıları da bu satırlar aracılığı ile sizlerle paylaşmayı sürdüreceğiz. Sağlık bilgilendirmesi ile ilgili çabalarımıza merkezden devam ederken, hizmet noktalarımızın gereksinimlerine özel, lokasyon bazlı yayın ve içeriklerle de size ulaşmaya çalışacağız. Bu amaçla temmuz ayında ‘Samsun’ özel dergimizle sizinle buluşacağız. Elbette sahip olduğumuz sağlık havuzumuzun her bir noktasındaki olanak ve çözümleri sizinle paylaşmayı asla göz ardı etmeyerek. İlkbahar sayımızda her zaman olduğu gibi sizin ve ailenizin; sağlığınız, güzelliğiniz, iyi yaşama ve yaşlanmanız için, gelişen tıp olanak ve teknolojilerinden bilgiler veren haber ve duyurularımız yer alıyor. Dergimize hastanelerimizin her noktasından ulaşabilirsiniz ya da abonelik formlarını doldurarak bizim size ulaştırmamızı isteyebilirsiniz. Yüzünüzdeki gülümsemeyi daim kılmak için çalışmalarımız devam ediyor. Sağlıklı, kaliteli ve güzel bir yaşam dileğiyle… MEDICANA KONYA İLKBAHAR 2011 ■ 3 İÇİNDEKİLER Hastaneler Grubu Dergi Danışma Kurulu PROF. DR. ALAATTİN YILDIZ NEFROLOJİ PROF. DR. ALİ CEM YORGANCIOĞLU KALP-DAMAR CERRAHİSİ PROF. DR. ATİLLA YALÇIN HEMATOLOJİ PROF. DR. BARIŞ DİREN RADYOLOJİ UZMANI PROF. DR. BÜLENT BERKARDA ONKOLOJİ PROF. DR. CEM SUNGUR NEFROLOJİ PROF. DR. ÜLKÜ SARITAŞ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI DOÇ. DR. AHMET ERDİL GASTROENTEROLOJİ PROF. DR. FULYA TANYERİ İÇ HASTALIKLARI DOÇ. DR. EROL AKIN ORTODONTİ PROF. DR. GÜVEN ERDOĞ DOÇ. DR. FETHİ KILIÇARSLAN KARDİYOLOJİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM PROF. DR. HASAN TAŞÇI GENEL CERRAHI PROF. DR. HİDAYET AKDEMİR BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ DOÇ. DR. FÜSUN TOKATLI RADYASYON ONKOLOJİSİ DOÇ. DR. G. FAİK HOBİKOĞLU KARDİYOLOJİ DOÇ. DR. GÖKHAN ERKOL NÖROLOJI DOÇ. DR.GÜRDAN GÜR GASTROENTOROLOJİ PROF. DR. KAYA KANBEROĞLU RADYOLOJİ DOÇ. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ PROF. DR. LEVENT ALIMGIL DOÇ. DR. H. GÜRDAL İNAL ÜROLOJİ GÖZ HASTALIKLARI PROF. DR. MARİF MUTLU CİHANGİROĞLU RADYOLOJİ PROF. DR. MEHMET BEKAROĞLU PSİKIYATRİST VE PSİKOTERAPİ UZMANI PROF. DR. MEHMET SALİH BİLAL KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ PROF. DR. MERAL KOZAKÇIOĞLU ÖZEKİCİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON PROF. DR. M. İRFAN SABAH KARDİYOLOJİ PROF. DR. MUZAFFER SARIYAR GENEL CERRAHİ UZMANI (TRANSPLANTASYON) PROF. DR. NAZAN TOMAÇ ÇOCUK ALERJİ PROF. DR. NAZLIHAN GÜNAL PEDİATRİK KARDİYOLOJİ PROF. DR. OSMAN UĞUR ÇALPUR ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ PROF. DR. ÖMER IŞIK KALP DAMAR CERRAHISI PROF. DR. SADIK ERSÖZ GENEL CERRAHİ UZMANI (TRANSPLANTASYON) PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL KARDİYOLOJİ PROF. DR. SELİM AKSÖYEK ÇOCUK CERRAHISI PROF. DR. SİNAN ARSAN KALP DAMAR CERRAHİ PROF. DR. SUMRU ŞEKERCİ ANESTEZİ PROF. DR. TANFER KUNT KULAK BURUN BOĞAZ PROF. DR. TAYFUN GÜRPINAR DOÇ. DR. H. İBRAHİM UÇAR KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ DOÇ. DR. H. NEDİM ARDA KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI 3 6 11 DOÇ. DR. İBRAHİM TEK MEDİKAL ONKOLOJİ DOÇ. DR. KERİM ORTAKOĞLU AĞIZ VE ÇENE CERRAHİ UZMANI 13 DOÇ. DR. MERYEM KAYA NÜKLEER TIP DOÇ.DR. MESUT Y.ATLI GENEL CERRAHİ DOÇ. DR. NAZİF KÜRKÇÜOĞLU DERMATOLOJİ 16 DOÇ. DR. NİHAT AKBAYIR GASTROENTEROLOJİ DOÇ. DR. OĞUZHAN OKUTAN GÖĞÜS HASTALIKLARI 19 DOÇ. DR. OĞUZHAN SARIYÜCE ÜROLOJİ DOÇ. DR. SABİRE AKIN FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON DOÇ. DR. SELMAN LAÇİN KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF) DOÇ. DR. YUSUF ÜSTÜN KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM Sorumlu Yazı İşleri Md. Kurtuluş Okutan MEDICANA Kurumsal İletişim Koordinatörü Baskı: APA / Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. +90 212 798 28 40 – 10 Hat 4 ■ İLKBAHAR 2011 İnsülin hormonu eksikliği veya azlığı sonucu oluşan diyabet hastalığının tedavisi Tip 1 veya Tip 2 oluşuna göre değişiyor. ŞEKER KALBİ DE YORAR Bahçelievler Medicana Hastanesiʼnden Doç. Dr. Gültekin Hobikoğlu, “Diyabet hastalarının altı aylık aralar ile kardiyolojik kontrolden geçirilerek kontrol edilmesi gerekir” diyor. KAPAK BOZULURSA Medicana International Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Hastanesiʼnde Prof.Dr. Ali Cem Yorgancıoğlu, mitral kapak hastalıkları ve cerrahi tedavisini anlattı. KOLİTİN 8 TÜRÜ VAR PLASTİK VE REKONSTRÜKTİF CERRAHİ Tempo Dergisi Hürriyet Medya Towers 34212 Güneşli/İstanbul tempo@doganburda.com YAŞAM KALİTENİZ BOZULMASIN 26 DOÇ. DR. TACETTİN GÜÇER Bu dergi Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.ʼye ait Tempo Dergisi tarafından Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. için hazırlanmıştır. Satılamaz ve dağıtılamaz. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. Eski Londra Asfaltı No: 2 Bahçelievler/İstanbul info@MEDICANA.com.tr Uz. Dr. Osman Pinçe, çocuklarda görülen alerjik rinit ve bronşiti anlattı. GÖZLERDEKİ PERDE KALKIYOR KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF) DOÇ. DR. YALIM YALÇIN ALERJİ ÖNLENEBİLİR Mİ? 23 DOÇ. DR. SÜHA SÖNMEZ ORTOPEDİ VE TRAVMOTOLOJİ KISA KISA KALBE GİDEN YOL KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ DOÇ. DR. ŞADAN AY ÖNSÖZ 21 DOÇ. DR. SERDAR AKGÜN ÇOCUK KARDİYOLOJİSİ ÜROLOJİ Bahçelievler Medicana Hastanesiʼnden Uz. Dr. Efsun Gonca Chousein, astımın tetikleyicisi bahar alerjilerine karşı alınması gereken önlemleri anlatıyor. GASTROENTEROLOJİ DOÇ. DR. ERKAN DİKMEN GÖĞÜS CERRAHİSİ PROF. DR. HAYRİ ERMİŞ POLENLER SİZİ HASTA ETMESİN PROF. DR. YÜCEL TAŞTAN PROF. DR. EMEL AKOĞLU NEFROLOJİ KALP DAMAR CERRAHİSİ 8 31 38 Beylikdüzü Medicana Hastanesi kardiyoloğu Prof. Dr. Sebahattin Ateşal, anjiyo yöntemlerini ve en yaygın olan koldan anjiyo grafi ile ilgili bilgi verdi. Çamlıca Medicana Hastanesiʼnden Op. Dr. Şule Gürbüz, “Katarakt ameliyatla tamamen göz içinden alındığı için ikinci defa katarakt gelişimi söz konusu değildir” diyor. Çamlıca Medicana Hastanesiʼnden Doç. Dr. Nihat Akbayır, kolit ve IBSʼyi anlattı. GÜVENLİ GÜNEŞ IŞIĞI YOKTUR Kataraktın tedavisi ameliyat. Ozon tabakası inceldikçe, güneş ışınlarının zararlı etkisi artıyor. Beylikdüzü Medicana Hastanesiʼnden Uz. Dr. Ahu Çiller Çakım, “Küçük yaştan itibaren çocuklarımızı güneşin zararlı etkilerine karşı bilinçlendirmeli ve güneş koruyucu alışkanlığı kazandırmalıyız” önerisinde bulunuyor. FAZLA KİLO, İNME NEDENİ Ankara Medicana Nöroloji uzmanı Dr. Ahmet Mübin Aydın, İÇİİNDDEKKİLLERR 35 HORLARKEN, NEFESSİZ KALMAYIN Gün içerisinde uyukluyorsanız, reflekslerde azalma, dikkat dağınıklığı yaşıyorsanız veya huzursuz bir gün geçiriyorsanız sebebi uyku apnesi olabilir. MEDICANA Hastaneler Grubu İletişim Bilgileri MEDICANA Hospitals Avcılar Tel: 0212 695 48 30 Fax: 0212 695 48 30 Adres: Marmara Cad.Şamlı Sokak No: 32 34310 Avcılar / İstanbul MEDICANA Hospitals BAHÇELİEVLER yetişkinlerde ölümün üçüncü, iş görmezliğin ise en önde gelen nedeni olan inme için risk faktörlerini sıraladı. 39 KAPALI BEL FITIĞI AMELİYATLARINDA DEVRİM 41 ÇOCUKLARIN KORKULARI 43 46 49 51 Dünyada 2002ʼden beri başarıyla uygulanan TESSYS (Transforaminal Endoskopik Omurga Sistemi) isimli yöntemde ameliyat hasta uyanıkken yapılıyor. Çocuk, tuvalet eğitiminden sonra tekrar altını ıslatmaya başladıysa, olayın altında yatan psikolojik nedenler araştırılmalı. “YOĞUN BAKIM KARACİĞER NAKLİNİN VAZGEÇİLMEZ PARÇASI” MEDICANA Hospitals ÇAMLICA Tel: 0216 521 30 30 Fax: 0216 335 86 36 Adres: Alemdağ Cad. No: 85 34764 Üsküdar / İstanbul MEDICANA Hospitals PROSTAT BÜYÜMESİ, EVLİ ERKEKLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜR Adres: Yeni Mahalle Şehit Mesut 1.Caddesi No:8 Canık /Samsun Prostat hastalıklarında en iyi korunma yöntemi, düzenli sağlık kontrollerinin ihmal edilmemesidir. SAĞLIKLI VE PÜRÜZSÜZ BACAKLAR Dar kotlar ve dar çizmeler varis hastalığının tetikleyici sebeplerinden. Bahçelievler Medicanaʼdan Kalp Damar Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Serdar Akgün varislerin çeşitlerini ve tedavi yöntemlerini anlatıyor. AYAKKABINIZIN AKSI DÜZGÜN MÜ? Çamlıca Medicana Hastanesi Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu, düzgün bir omurga yapısına sahip olabilmemiz için günlük yaşamda giyinmemiz gereken ayakkabı çeşitlerini anlatıyor. ÇEŞİTLİ VE SIK YİYİN 59 VÜCÜT KIVRIMLARINI DÜZELTİN 64 34180 Bahçelievler / İstanbul Başarılı organ nakilleri yapılan hastanelerin standartlarının yüksek olduğu yadsınamaz bir gerçek. Prof. Dr. Sadık Ersöz, Medicana Ankara Hastanesi, organ nakillerinin yapılması için ideal şartlara sahip” diyor. 54 61 Tel: 0212 449 14 49 Fax: 0212 555 80 09 Adres: Eski Londra Asfaltı No: 2 MEDICANA DİŞ Tel: 0212 506 00 00 Fax: 0212 506 06 20 Adres: İzzettin Çalışlar Cad. Nurettin Paşa Sok. No: 2 / 34310 Bahçelievler / İstanbul MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL Tel: 0212 867 75 00 Fax: 0212 872 12 36 Adres: Beylikdüzü Cad. No: 3 Sağlıklı beslenmenin sınırları ve kuralları var. Beylikdüzü / İstanbul Hamilelik veya diyet sonrası vücutta oluşan sarkmalardan liposuction ya da germe ameliyatları ile kurtulabilirsiniz. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA SELÜLİTE ULTRASON TEDAVİSİ Çamlıca Medicana Hastanesi doktoru Pınar Arat, selülit tedavi yöntemlerini anlatırken, uyarıyor: “Yağlı gıdalardan ve kafein içeren kola, kahve ve alkol gibi içeceklerden kesinlikle uzak durun.” Tel: 0 312 292 92 92 Fax: 0 312 285 69 62 Söğütözü caddesi 2165 sokak, No 6 Söğütözü Ankara (ATO yanı) DİŞLERİNİZİ KAYBETMEYİN Medicana Diş Hastanesiʼnden diş hekimi Filiz Çavdar diş eti hastalığının kadınlarda görülme riskinin yoğun olduğu dönemleri anlatıyor. SAMSUN Selülitin yaşı yok. İstanbul İçi Kod Çevirmeden 444 63 34 Alo MEDICANA Tüm hastaneleri için e-mail: info@MEDICANA.com.tr İLKBAHAR 2011 ■ 5 KISAA KISA HABERLER… HABERLER… M edicana Sağlık Grubu Kalite Koordinatörlüğü, 13-16 Nisan’da Antalya da düzenlenen ‘5. Uluslararası Sağlıkta Kalite, Akreditasyon Ve Hasta Güvenliği Kongresi’ne beş sözlü sunum ve bir poster bildiri ile katıldı. Medicana Sağlık Grubu Kalite Koordinatörü Op. Dr.S. Cüneyt Aydemir kongrede, ‘Tıbbi Hataların Önlenmesinde Hemşirelik Bakım Kalitesinin Önemi’ konulu oturumun başkanlığını yaptı. Medicana Sağlık grubu kongre standını, yerli ve yabancı yaklaşık 250 kişi ziyaret etti. Gala gecesinde Medicana Sağlık Grubu Kalite Koordinatörü Dr. Cüneyt Aydemir’e kongre başkanı tarafından plaket verildi. Medicana Sağlık Grubu bu kongrede sağlıkta kaliteye verdiği destek nedeniyle plakete değer bulundu. M edicana International İstanbul Hastanesi Hemşirelik Hizmetleri Direktörlüğü’nün düzenleyeceği ‘Sağlık Kuruluşlarında Kurumsallaşma ve Kurum Kültürü Sempozyumu’ 14 Mayıs 2011’de, saat 08.30-12.30 arası düzenlendi. Sempozyuma hastane ve üniversite yöneticileri katıldı. R oche’un sponsorluğunda ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Berkarda’nın moderatörlüğünde yapılan Onkolojide Güncel Gelişmeler Toplantısı 26 Mart 2011 Cumartesi günü Medicana International İstanbul Hastanesi Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Prof. Dr. Pınar Saip, Prof. Dr. Nuran Beşe, Doç. Dr. Mahmut Gümüş, Doç. Dr. Füsun Tokatlı konuşmacı olarak katıldığı program, kokteyl ile sona erdi. 6 ■ İLKBAHAR 2011 KANSER HASTALARINA MORAL DESTEĞİ B ir yıl önce meme kanseri geçiren gazeteci, yazar ve sosyolog Nevval Sevindi’nin önderliğinde kurulan Pembe Hanım Derneği, kanser hastalarına destek vermek amacıyla Medicana International İstanbul Hastanesi Kanser Merkezi’nde tedavileri süren hastaları ziyaret etti. 8 Nisan 2011 Cuma günü, Medicana International İstanbul HasPembe Hanım Derneği tanesi Kanser Merkezi’ne gelen Dernek üyeleri, Medicana temsilcileri (Nermin Çeri, Seda Kansu, International’da. İlknur Aşar ve Çiğdem Bostan) kemoterapi gören hastalara moral ziyaretinde bulundu. ndu Pembe Hanım Derneği ve Medicana International İstanbul Kanser Merkezi’nin bu etkinliği sayesinde, kanser hastaları daha önce bu hastalığa yakalanmış ve atlatmış olan dernek üyeleri ile bir araya geldi. Kemoterapi gören hastaların sorunları paylaşılıp, “Biz atlattık sıra sizde” mesajı verildi. Medicana International İstanbul Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Berkarda ve Uzm. Dr. Mehmet Salih İyikesici ile dernek üyeleri ve kemoterapi gören hastalar sohbet edip, hatıra fotoğrafı çektirdi ÇOCUKLAR ÇOK EĞLENDİ M edicana International İstanbul Hastanesi ve Medicana Çamlıca Hastanesi, bu yıl 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı çocuklara özel aktivitelerle kutladı. Çocuk polikliniğinde ve hasta yatan katlarında Medicana boyama kitapları ve kalemleri, Medicana hikâye kitapları ve Medicana balonları ile oynayan çocuklar, çilekli yoğurt yiyerek dinlendiler. HASTA BAKIMI VE GÜVENLİĞİ M edicana Çamlıca Hastanesi ‘Hemşirelik Haftası’ etkinlikleri çerçevesinde Ümraniye Belediyesi Ümraniye Kültür Merkezi salonunda ‘Hasta Bakımı ve Hasta Güvenliği Sempozyumu’ düzenlendi. Çeşitli kuruluşlardan 300 meslek üyesinin katıldığı sempozyum 05.05.2011 tarihinde gerçekleşti. Medicana Çamlıca Hastanesi İşletme Direktörü Dr. Salih Mercan, Hemşirelik Hizmetleri Direktörü Nergis Şen, Türk Hemşireler Derneği İstanbul şube başkanı Prof. Dr. Aytolan Yıldırım ve Maltepe Üniversitesi H.Y.O. Öğretim görevlisi Doç. Dr. Gülten Kaptan sempozyuma, konuşmacı ve oturum başkanı olarak katıldı. KISSA KISAA PLUSOPTİX İLE GÖZ HASTALIKLARINDA ERKEN TEŞHİS BİLGİNİZ OLSUN! Medicana International Ankara Hastanesi 20 Nisan- 1 Haziran 2011 tarihleri arasında ʻHalk Bilgilendirme Toplantılarıʼ düzenliyor. Geniş kitleleri ilgilendiren önemli sağlık sorunları konusunda deneyimli akademik kadronun yeni gelişme ve uygulamalar hakkında bilgi verdiği toplantıları kaçırmamanızı tavsiye ediyoruz. Medicana International Ankara Hastanesi ‘Halk Bilgilendirme Toplantıları’ Takvimi ■ Plazma Kinetik Tekniği ile Prostat Cerrahisi Prof. Dr. Levent Alimgil P Bebeklerin göz muayenesi artık daha kolay. l lusoptix tanı cihazı h ile dört yaş altı bebeklerde, çocuğu muayene stresine sokmadan, çok hızlı bir şekilde teşhis koymak artık mümkün. Göz bozuklukları ve göz kaymalarının erken teşhisi için cihazın çok önemli olduğunu söyleyen Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Levent Alimgil, “Bu cihaz ile birçok göz bozukluğunu çok erken dönemde teşhis edebilecek ve çocuklarda göz tembelliği riskini en aza indirebileceğiz. Özellikle ailesinde göz bozukluğu olan bebeklerin bir aylıktan itibaren düzenli kontrollerinin yaptırılması çok önemli” diyor. SAĞLIK KIŞ OKULU’NA K MUHASEBESİ KKATILDIK T ürkiye’de ilk kez Arel Üniversitesi’nde ‘Sağlık İşletmelerinde Finansal ve Yönetsel Medikal Muhasebe Sertifika Programı’ düzenlendi. Program, finansal ve medikal muhasebe verilerine hakim olabilecek, gelecek dönemleri mali ölçekte planlayabilecek yöneticiler yetiştirilmesini hedefliyor. Eğitime 26 Marta 2011’de başlayan program, sadece SGK mevzuatını öğrenmek isteyenler dışında tüm konulara vakıf mali yönetici olmak isteyenler için de alternatif. Bilgi için: http://www.arel.edu.tr/arelsem/ medikal-muhasebe.html T ürk Nefroloji Derneği tarafından Antalya Miracle Otel’de 31 Mart -3 Nisan ttarihleri arasında düzenlenen Kış O Okulu’nda, nefroloji ve organ nnakli konusunda son gelişmeler, yyenilikler değerlendirildi. Meddicana Sağlık Grubu, Diyaliz ve O Organ Nakil Merkezleri yetkilisi Dr. Levent Abacı sorumluluğunD dda bir ekip ile Türk Nefroloji Derneği Kış Okulu’nda stand D aaçtı; diyaliz merkezleri, transplanttasyon çalışmaları ve teknolojileri kkonusunda katılımcılara bilgi vverdi. Doç. Dr.Oğuzhan Sarıyüce Tarih: 20 Nisan 2011 / Saat: 12:30-13:30 Yer: Medicana International Ankara Hastanesi Konferans Salonu ■ Endoskopik Bel Fıtığı Cerrahisi Op. Dr. Hakan Yakupoğlu Tarih: 27 Nisan 2011 / Saat: 12:30-13:30 Yer: Medicana International Ankara Hastanesi Konferans Salonu ■ Tüp Bebekte Son Gelişmeler Op. Dr. Mehmet Öztürkmen Tarih: 4 Mayıs 2011 / Saat: 12:30-13:30 Yer: Medicana International Ankara Hastanesi Konferans Salonu ■ Meme Kanserinde Erken Teşhis ve Tedavi Prof. Dr. Semih Aydıntuğ / Prof. Dr. Ferah Yıldız / Uzm. Dr. Ayşin Tanık Tarih: 11 Mayıs 2011 / Saat: 12:30-13:30 Yer: Medicana International Ankara Hastanesi Konferans Salonu ■ Kalp Problemlerinde Alternatif Tedavi: EECP Doç.Dr. Erdem Diker Tarih: 18 Mayıs 2011 / Saat: 12:30-13:30 Yer: Medicana International Ankara Hastanesi Konferans Salonu ■ Lazer Liposuction İle Vücut Şekillendirme (Sculpturing) Dr. Serkan Öztürk / D.Yücel Demir Tarih: 25 Mayıs 2011 / Saat: 12:30-13:30 Yer: Medicana International Ankara Hastanesi Konferans Salonu ■ El ve Koltuk Altı Aşırı Terlemelerine Küçük Cerrahi ile Çözüm Doç. Dr. Erkan Dikmen Tarih: 1 Haziran 2011 / Saat: 12:30-13:30 Yer: Medicana International Ankara Hastanesi Konferans Salonu İLKBAHAR 2011 ■ 7 GÖĞÜS HASTALIKLARI Uz. Dr. Efsun Gonca Chousein POLENLER SİZİ HASTA ETMESİN BAHAR AYLARINDA, POLENLERİN ORTAYA ÇIKMASI İLE ALERJİK ŞİKAYETLER ARTIYOR. BEHÇELİEVLER MEDICANA HASTANESİ’NDEN UZ. DR. EFSUN GONCA CHOUSEİN, ASTIMIN TETİKLEYİCİSİ BAHAR ALERJİLERİNE KARŞI ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİ ANLATIYOR. 8 ■ İLKBAHAR 2011 GÖ ÖĞÜSS HAASTTALIKKLAARI A STIM NEDİR? Hava yollarında aşırı duyarlılık ve inflamasyonla seyreden; nöbetler halinde nefes darlığı, hışıltılı solunum, öksürük, göğüste tıkanma hissi gibi şikayetlere yol açan bir hastalıktır. Tüm bu şikayetlerin nedeni polen, akar, çimen gibi alerjenler ise, buna ‘alerjik astım’ diyoruz. HASTALAR NE TÜR ŞİKAYETLERLE GELİYOR? Alerjinin hangi organı etkilediğine göre şikayetler de değişiyor. Örneğin alerjik astımda, tekrarlayan gıcık tarzda öksürük, nefes darlığı, boğulma hissi ve hışıltı olurken, alerjik rinit denen durumda ise hastalar üst üste tekrarlayan hapşırıklar, su gibi burun akıntısı ya da tam tersi burunda tıkanıklık, geniz akıntısı, sabahları uyanınca kendini nezle olacak gibi hissedip, öğleden sonra bu şikayetlerin kaybolması gibi üst solunum yolu ile ilgili bulgulardan şikayet eder. Cilt ile ilgili alerjilerde ise; ciltte kızarıklıklara ve kaşıntılı plaklara rastlanır. Bazen ilaçlara bağlı da alerjik şikayetler ortaya çıkar. Özellikle aspirin gibi bazı ilaçlardan sonra dil ve dudakta şişme hissi, ses değişikliği gibi yakınmalar olur. BAHAR HAPŞIRTIR MEVSİMSEL ALERJİLER NEDİR? Belli mevsimlerde; özellikle bahar aylarında polen, çimen ve otlarla ortaya çıkan alerjik şikayetlere mevsimsel alerji denir. Bu Uz. Dr. Efsun Gonca Chousein aylarda kişi özellikle sabahları kendini yorgun, bitkin hisseder, üst üste tekrarlayan hapşırıklar, burun akıntıları, nefes ğunu saptıyoruz. Astım düşünüyorsak darlığı ortaya çıkar. solunum fonksiyon testini yapıyoruz. Sonrasında hastamıza alması gereken NASIL ÖNLEM ALINMALI? Önlem almadan önce hastanın önceönlemleri anlatıyor, beraberinde deslikle nelere karşı alerjisi olduğunu tekleyici tedaviler öneriyoruz. Tedavide saptamak gerekiyor ki; önlemleri de öncelikle antihistaminik dediğimiz ona göre almalarına yardımcı olalım. alerjiyi kontrol edici alerji ilaçlarını, Alerjik yakınmalarla gelen hastalarıgereğinde destekleyici lökotrien antagomızın öncelikle akciğerlerini muayene nistlerini, burun spreylerini, solunum ediyoruz. Alerjisi olduğunu düşündükapasitesi düşükse nefes düzenleyici ğümüz hastanın o günkü muayeneilaçlarını( astım spreyleri) kullanıyoruz. sinde akciğerlerinde sorun yoksa alerji testleri yaparak neye karşı alerjisi olduSABAH DIŞARI ÇIKMAYIN ASTIM HASTALARININ NEYE Bahar aylarında hasta özellikle sabahları kendini yorgun, bitkin hissediyorsa, üst üste tekrarlayan hapşırıklar oluyorsa, nefes darlığı çekiyorsa, bunda daha çok bahar aylarında ortaya çıkan polenlerin ya da otların alerjen olduğunu düşünmek gerekiyor. DİKKAT ETMELEİR GEREKİYOR? Alerji testinde hastanın özellikle bahar aylarında ortaya çıkan, polen, çimen ve otlara karşı alerjisi olduğu saptanırsa, bahar mevsimi gelmeden hemen önce doktora başvurmalarını, nasıl önlemler alacaklarını öğrenmelerini, gerekirse hemen ilaçlarına başlamalarını öneriyoruz. Polenler genelde sabah saatİLKBAHAR 2011 ■ 9 GÖĞ ĞÜS HASSTAALIIKLLARI Polen ya da çiçekler alerjiyi tetikler. lerinde yoğundur. Hastaların mecbur kalmadıkça bu saatlerde çok dışarıya çıkmamalarını, dışarıda giydikleri kıyafetleri eve gelince değiştirmelerini, sokak kıyafetleri ile evde durmamalarını istiyoruz. Eve gelir gelmez duş almalarını söylüyoruz, çünkü saç telleri arasına yerleşen polenler evde de şikayetin devam etmesine yol açıyor. Evlerini havalandırmalarını, bunu özellikle polenlerin yoğun olarak uçuşmadıkları öğleden sonraları yapmalarını öneriyoruz. Ev tozu akarlarına alerjisi olan hastalarımıza; evde vaktimizin çoğunu geçirdiğimiz yatak odalarında halı bulundurmamalarını, en geç haftada bir yatak çarşaflarını değiştirmelerini öneriyoruz. Çarşaf ve mümkünse kıyafetlerini 60 derecenin üzerine yıkamalarını istiyoruz, çünkü bu akar 10 ■ İLKBAHAR 2011 denen canlılar; 60 derece üzerindeki ısılarda ancak ölürler. Aldığı tozu ve kirleri tekrar oda havasına veren eski tip elektrik süpürgeleri yerine yeni tip sulu sistemleri kullanabilirler. ALERJİLER BAŞKA HASTALIKLARA YOL AÇABİLİR Mİ? Doğrudan başka hastalıklara yol açmasa da dolaylı yollardan etkileşimler sonucu başka hastalıklara rastlanabilmekte. Mesela alerjik rinitli hastaların çoğunda sinüzite rastlanır. Reflü adı verilen mide rahatsızlığı da astımlılarda daha sıktır. Alerjinin tetiklediği bir astım atağına, sonradan enfeksiyon eklenebilir. Mevsimsel alerjileri kontrol altında tutulmayan hastaların hastalıkları; sürekli alerjene maruziyet sonucu sadece alerjik rinit olarak kalabilecekken; alerjik astım formuna dönüşebilir. Son olarak hastalarımıza önerim; daha alerjenlerin mevsimi gelmeden doktorlarına başvurmaları ve doktorları tarafından düzenlenecek tedavilerle bu mevsimleri sorunsuz atlatmalarının mümkün olduğunu bilmeleridir. Ev sık sık havalandırılmalı, ama havalandırma işlemi öğleden sonra, polenlerin çok yoğun olmadığı zaman yapılmalı. Eve gelir gelmez kıyafetler değiştirilmeli, duş alınmalı. Uzm. Dr. Osman Pinçe İMMÜNOLOJİ ALERJİ ÇOCUĞU DA YORAR AİLEYİ DE BEYLİKDÜZÜ MEDICANA HASTANESİ’NDEN UZ. DR. OSMAN PİNÇE, “ALERJİ TEDAVİ EDİLEN BİR HASTALIKTIR” DİYOR. Alerjik rinit 11 yaşınd doğru sıklık gösterir. İLKBAHAR 2011 ■ 11 İMMÜNOLLOJİ Ç OCUK ALERJİK HASTALIKLARI NELERDİR? En sık görüleni alerjik bronşittir. Onun dışında alerjik rinit dediğimiz saman nezlesi, atopik dermatit dediğimiz ciltte kızarıklık, dökülme rahatsızlığı ve egzama, çocuk alerjileri arasındadır. Yanı sıra, ürtiker dediğimiz, kurdeşen olarak bilinen rahatsızlık ve son zamanlarda çoğalan besin rahatsızlıkları da alerji çeşitlerindendir. Daha az görülen, ama tehlikeli olan ilaç alerjileri de mevcuttur. GÖRÜLDÜĞÜ YAŞ ORTALAMASI NEDİR? Her zaman görülebilir. Mesela atopik dermatit çocuklarda doğar doğmaz ciltte kaşıntı kızarıklık belirtileri ile görülebilir. Alerjik bronşit her yaşta başlayabilir. Alerjik rinit ise en erken 3 ile 5 yaş arasında görülür, fakat 11 yaşına doğru sıklık gösterir. BELİRTİLERİ NELERDİR? Çocuğun inek sütüne karşı alerjisi varsa, sütten kesildiği zaman yoğurt ya da mama verildiğinde, cilt kızarıklıklarından, anaflaktik şoka kadar bir sürü belirtisi olabilir. Ev tozuna alerjisi varsa, ev tozu ile her karşılaştığında burunda kaşınma, gıdıklanma hissi, öksürmeler, nefes alımında zorlanmalar görülebilir. Veya bahar aylarında polene karşı alerjisi varsa, devamlı hapşırma gözlerde Uzm. Dr. Osman Pinçe kızarma, belirtileri gözlemlenebilir. ALERJİ ÖNLENEBİLİR Mİ? Alerjiler tedavi edilen bir hastalıktır. Düzgün bakılıp, ilaçları iyi takip edildiği ve aile ile iyi uyum sağlandığı sürece, tedavi edilebilir. TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR? Birkaç tedavi yöntemi vardır. Hastalığın yoğun seyir ettiği ya da ilk başladığı dönemde akut atak tedavi yöntemini uyguluyoruz. İkincisi, proflaktik tedavi dediğimiz koruyucu tedavi yöntemidir. Esas tedavi yöntemi budur. Koruyucu tedavi son derece önemlidir, çünkü hastalığı geçirecek, çocuğu toparlayacak süreç budur. Bütün bunların dışında aşı tedavileri var. Aşı tedavisine en erken dört yaşında başlanmalıdır. Bu tedaviyi olabilmesi için, hastanın alerjik rahatsızlığı olduğu belgelenmesi lazım. Ve hastanın en az alerjene sahip olması lazım. Çünkü alerjen miktarı ne kadar fazla olursa, aşı tedavisi de o kadar başarısız olur. Burada birkaç yol var. En çok bilineni, klasik iğne şeklinde deri altına yaptığımız aşı tedavisi. 3-5 sene arasında sürebilir. İkinci grup tedavi ise sublingual dediğimiz, dilaltı aşıları, damla aşılarıdır. Evde, doktora bağlı olunmadan anne kendisi kullanabilir. Bunlar da yine başarılı tedavilerdir. En erken başladığımız yaş dörttür. Çocuğun alerjisinin belirlenmiş ve başka bir hastalığının olmaması gerekir. İLAÇ TEDAVİSİNDE HAP MI KULLANILMALI ŞURUP MU? Alerji konusunda bütün ilaçların, hastalığın ağırlığı ya yaşa göre verilme şekilleri vardır. İki yaşındaki çocuğa turbo haller ve diskus dediğimiz ilaç türünü veremeyiz. Ona, özel elektrikli buhar oluşturan ilaçlardan verirsiniz. Buhar şeklinde pasif olarak verilmeli. Bazı ilaçların şurubu değil tozu vardır. Küçük yaştaki çocuklara hap veremediğiniz durumlarda şurup kullanmanız gerekir. “Aşı tedavisine en erken dört yaşında başlanmalıdır. Bu tedaviyi olabilmesi için hastanın en az alerjene sahip olması lazım. Alerjen miktarı na kadar fazla Alerji ciltte kızarıklık yapabilir. 12 ■ İLKBAHAR 2011 olursa, aşı tedavisi o kadar başarısız olur.” DİYABET Uz. Dr. Yavuz Selim Demir YAŞAM KALİTENİZ BOZULMASIN İNSÜLİN HORMONU EKSİKLİĞİ VEYA AZLIĞI SONUCU OLUŞAN DİYABET HASTALIĞININ TEDAVİSİ TİP 1 VEYA TİP 2 OLUŞUNA GÖRE DEĞİŞİYOR. MEDICANA ANKARA HASTANESİ UZMANLARINDAN DR. YAVUZ SELİM DEMİR, “TEDAVİDE AMAÇ HEM KİŞİNİN YAŞAM KALİTESİNİ ARTTIRMAK HEM DE YÜKSEK TANSİYON, BÖBREK HASTALIĞI, SİNİRLERDE VE AYAKLARDA OLUŞAN PROBLEMLER İLE GÖZ PROBLEMLERİNİ ÖNLEMEK” DİYOR. İLKBAHAR 2011 ■ 13 DİYYABET Şeker hastalarının beslenmelerine dikkat etmeleri gerekiyor. 14 ■ İLKBAHAR 2011 D DİYYABEET Uz. Dr. Yavuz Selim Demir İYABET NEDİR? Diyabet (şeker hastalığı), insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği sonucu oluşan ve kalp-damar hastalıkları için risk oluşturan bir hastalıktır. İnsülin ise pankreastan salgılanan bir hormon. İnsülin tamamen eksikse, bu diyabete Tip 1 diyabet (insülin bağımlı) denir. Genellikle çocuk veya genç yaştaki hastalarda görülür. İnsülin hormonu az miktarda ise veya dokularda insüline karşı direnç varsa, bu diyabete Tip 2 diyabet (insülin bağımlı olmayan) denir. Genellikle 35 yaşından sonra görülür. Tip 1 diyabetliler ömür boyu insülin kullanmak zorundadırlar. Tip 2 diyabetliler diyet, egzersiz ve ağızdan alınan ilaçlarla, gerektiğinde de insülin ile tedavi edilirler. Diyabet uzun dönemde kalp damar hastalıkları için risk oluşturduğundan diyabet tedavisinde amaç hem kişinin yaşam kalitesini arttırmak hem de yüksek tansiyon, böbrek hastalığı, sinirlerde ve ayaklarda oluşan problemler ile göz problemlerini önlemektedir. DİYABETLİ HASTA BESLENMEDE NELERE DİKKAT ETMELİ? Yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın korunması için besin öğelerinin yeterli ve dengeli alınması gereklidir. Başlıca altı çeşit besin öğesi vardır. 1. Karbonhidratlar: Vücudumuzun başlıca enerji kaynağıdır. ‘Basit’ ve ‘kompleks’ olarak ikiye ayrılırlar. Basit karbonhidratlar barsaklardan hızlı emilirler ve kan şekerini hızla yükseltirler. (Şeker, tatlılar, bal, pekmez, reçel gibi.) Kompleks karbonhidratlar barsaklardan yavaş emilirler ve kan şekerini dengeli Yaşamın sürdürülebilmesi ve sağlığın korunması için besin öğelerinin yeterli ve dengeli alınması gerekir. şekilde yavaş yükseltirler ve dengeli insülin salgılatırlar. (Tahıllar, kurubaklagiller, meyveler, sebzeler, süt ve yoğurt, ekmek.) İnsülin salgılanmasını arttıran besinler, glisemik indeksi yüksek besinlerdir. Glisemiks indeks aynı miktarda karbonhidrat içeren farklı gıdaların vücutta oluşturduğu kan şekeri yanıtıdır. Glisemik indeksi yüksek besinleri (incir, üzüm, muz, patates, kavun, karpuz gibi) seyrek tüketmeli, patatesi yemek içinde tüketmeliyiz. Aldığımız enerjinin en az yarısını karbonhidratlardan (özellikle kompleks karbonhidratlar) sağlamalıyız. 2. Proteinler: Et, kümes hayvanları, balık, yumurta, süt ve süt ürünleri protein kaynağıdır. Kurubaklagiller, tahıllar, yağlı tohumlar ,sebzeler de bitkisel kaynaklı proteinler. Günlük yaşamda protein dengesi için haftada 1-2 gün kırmızı et, haftada 2-3 gün beyaz et, haftada 1-2 gün kurubaklagiller tüketilmelidir. 3. Yağlar: Yoğun enerji kaynağı yağlar mideyi karbonhidrat ve proteinlere göre daha geç terk ettiği için tokluk hissini uzun süre devam ettirmeyi sağlar. Sıcak sebze yemekleri, pilav ve makarnada fındık yağı, mısırözü yağı, ayçiçeği yağı; soğuk sebze yemeklerinde zeytinyağı kullanılmalıdır. 4-5. Vitamin ve Mineraller: Vitaminler suda eriyenler ve yağda eriyenler olarak ikiye ayrılır. Suda eriyenler (Bve C vitamini) vücutta depolanmaz. Yağda eriyenler (A, D, E, K vitamini) yağda depolanırlar ve her gün alınmaları gerekmez. 6. Su: Hergün en az 10 bardak su içilmelidir. DİYABETLİ HASTALARA EGZERSİZ ÖNERİLİR Mİ? Egzersizin kan şeker düzeyini ve insülin ihtiyacını azaltmak, vücut ağırlığını azaltmak, kalp kasını güçlendirmek, kasların ve eklemlerin güçlenmesini sağlamak, kan yağlarını azaltmak gibi faydaları vardır. Ayrıca kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar. Aama diyabetli hastaların bazı noktalara dikkat etmesi gerekir. Örneğin kişi üzerinde ‘Diyabet hastasıyım’ yazılı bir kart taşımalıdır. Ayrıca yanında kesme şeker veya meyve suyu bulundurmalı, yardıma ihtiyaç olduğunda ne yapmaları gerektiğini arkadaşlarına anlatmalı, rahat ve ayak yapısına uygun ayakkabılar seçmelidir. Egzersiz öncesi ve sonrasında kan şekeri ölçülmeli, kan şekeri 250’nin üzerindeyse ve idrarda keton varsa egzersiz yapılmamalıdır. Egzersiz programına başlamadan önce, süresi ve tipi konusunda doktora danışmak gerekir. İLKBAHAR 2011 ■ 15 KARDİYOLOJİ Doç. Dr. Gültekin Hobikoğlu ŞEKER KALBİ DE YORAR ÇAĞIMIZIN EN YAYGIN HASTALIĞI OLARAK BİLİNEN DİYABETİN KALP DAMAR HASTALIKLARINA ETKİSİ BÜYÜK. BAHÇELİEVLER MEDICANA HASTANESİ’NDEN DR. GÜLTEKİN HOBİKOĞLU, “DİYABET HASTALARININ ALTI AYLIK ARALAR İLE KARDİYOLOJİK KONTROLDEN GEÇİRİLEREK KONTROL EDİLMESİ GEREKİR” DİYOR. 16 ■ İLKBAHAR 2011 D İYABET (ŞEKER HASTALIĞI) NEDİR? Hücrelerimizin enerji için şekeri kullanabilmesi amacıyla insüline ihtiyacı vardır. Gençlik çağlarında görülen, vücutta insülin azlığı ile ortaya çıkan şeker hastalığına Tip 1 Diyabet denir ve tedavisinde insülin kullanılması gerekir. Kalp hastalıkları ile bağlantısını konuşacağımız ise, kilo fazlalığı ile vücutta artan yağ hücrelerinin insülinin etkisini körelttiği (insülin direnci) ile seyreden daha ileri yaşlarda ortaya çıkan Tip 2 Diyabet hastalığıdır. DİYABETİN KALP DAMAR HASTALIKLARINA ETKİSİ VAR MI? Kalp damar hastalıkları diyabetin majör komplikasyonudur ve diyabetli hastalardaki erken ölüm nedenlerinin başında gelir. Şeker hastalarının yüzde 65 i kalp hastalığı veya inme nedeniyle ölmektedir. Şeker hastalarında, aynı yaşlardaki şeker hastalığı olmayan bireylere göre kalp damar hastalık riski iki, üç kat fazladır. Diyabet, ömür boyu bakım gerektiren kronik bir hastalıktır. Diyabetli bireylerin kanında çok miktarda bulunan şeker, damar sertliğine neden olur ve kalbe gelen kan miktarı azalır. Bunun sonucu olarak hissedilen göğüs ağrısı, kalp krizine veya ani kardiyak ölümlere neden olur. Özellikle de öğünlerden iki saat sonra ortaya çıkan tokluk kan şekeri yüksekliği bu riski arttırır. Diyabetlilerde yüksek tansiyon, kilo fazlalığı ve kan yağlarında yükseklik yaygın olarak bulunduğu için bunlarda ilave risk artışı getirmektedir. Diyabetli bireylerde küçük damarlarda zedelenme olabilir. Tokluk kan şekeri erken teşhis edildiğinde ve kontrol altına alındığında, KAARDDİYYOLO OJİİ özellikle kalp-damar hastalıkları ile körlük (retinopati), böbrek yetmezliği (nefropati) ve duyu kaybı (nöropati) gibi hastalıkların gelişimi önlenebilir Doç. Dr. Gültekin Hobikoğlu DİYABET HASTALARINDA KALP HASTALIĞI BELİRTİLERİ NELERDİR? Kalp damarlarında darlık oluştuğunda, yokuş veya merdiven çıkarken, hızlı yürürken göğüste ağrı, baskı veya yanma oluşabilir. Ancak şeker hastalarında duyu kaybı olduğu için bazı şeker hastaları damarlarında ciddi darlık olduğu halde ağrı duymayabilir veya göğüste tıkanma, nefes darlığı şeklinde daha hafif sıkıntı hissedebilir. Hatta bazı şeker hastaları kalp krizi geçirdiği halde farkında olmayabilir. ile son iki, üç aylık şeker düzeyi takip edilebilir. Bu testin sonucunun yedinin altında, tansiyonun da 130/80 mmHg altında olması hedeflenmektedir. KİŞİ AĞRI DUYMAYABİLECEĞİNE AİLESİNDE ŞEKER VE KALP HASTALIĞI GÖRE, KALP HASTASI OLUP OLANLAR NELERE DİKKAT OLMADIĞINI NASIL ANLAYACAK? ETMELİDİR? Diyabet hastaları, altı aylık aralar ile kardiyolojik kontrolden geçirilmelidir. Bu kontrollerde eko, efor testi veya miyokard perfüzyon sintigrafisi gibi yöntemlerle kalp damarlarında darlık araştırılır. Testlerde bozukluk varsa, koroner anjiyografi yapılarak kesin teşhis konulur ve tedavi planlanır. Diyabet oluşmasında en önemli sebep olan şişmanlık ne yazık ki gençler ve çocuklar arasında yaygın olarak görülmeye başlandı. Bunun da en önemli sebepleri şekerli, kalorisi yüksek yiyecek ve içecekler (kolalı ve gazlı içecekler), sebze ve meyvenin az yenmesi, hazır gıda tüketiminin artmasıdır. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde sağlıklı beslenme alışkanlıkları ve düzenli egzersiz yaşam biçimi haline getirilirse, şişmanlık ve kötü beslenmeye bağlı oluşan diyabet, yüksek tansiyon, kalp hastalıkları da önlenebilir. Ayrıca sigara ve alkol kullanmamak kalp hastalıklarından korunmada önemli faktörlerdir. KORUNMA VE TEDAVİ İÇİN NELER YAPILMALI? Diyabet oluşmuş kişilerde, kilo verilmesi ve kilonun korunması önemlidir. Kalorisi az, şekersiz, sebze ve meyveden zengin, az tuzlu bir beslenme programını düzenli olarak takip etmek gerekir. Her gün yapılacak 30-40 dakikalık yürüyüşlerle şeker kontrolü iyileşeceği gibi, tansiyon ve kolesterol düzeyleri de istenilen seviyelere çekilebilir. Bu önlemler ile kontrol altına alınamayan diyabet hastalarında ilaç tedavisi ile kan yağlarını ve tansiyonu kontrol altına almak gerekir. HbA1c denen kan testi Kalorisi az, şekersiz, sebze ve meyveden zengin, az tuzlu bir beslenme programını düzenli olarak takip etmek gerekir. Her gün yapılacak 30-40 dakikalık yürüyüşlerle şeker kontrolü iyileşebilir. KALP-DAMAR HASTALIĞI RİSKİNİ AZALTMAK İÇİN • Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanılmalı • Egzersiz yapmalı • Kilo vermeli • Sigara ve alkol kullanmamalı • Kan şeker seviyesini normal sınırlarda tutmalı • Kolesterol azaltmalı • Hipertansiyon varsa kan basıncını kontrol altında tutmalı. İLKBAHAR 2011 ■ 17 VAKA Prof. Dr. Mehmet Salih Bilal KALBİNİN YARISI YOKTU BEYLİKDÜZÜ MEDICANA HASTANESİ’NDEN PROF. DR. MEHMET SALİH BİLAL, KALBİNİN SOL YARISI GELİŞMEDEN DÜNYAYA GELEN HASTAYA YAPTIĞI BAŞARILI AMELİYATLARI ANLATTI. D Prof. Dr. Mehmet Salih Bilal 18 ■ İLKBAHAR 2011 ört yaşında olan hastamız, kalbinin sol yarısı gelişmeden dünyaya geldi. Yani, ‘Hipoplastik sol kalp sendromu’ yaşıyordu. Bu durumu düzeltmek için çocuk kalp cerrahisindeki en yüksek riskli kabul edilen ve üç aşamalı bir ameliyat olan ‘Norwood operasyonu’ geçirdi. Birinci ameliyatını, hayatının ilk haftalarında Siyami Ersek Hastanesinde gerçekleştirdim. Bu, en yüksek riskli olan ameliyattı ve onu atlattık. İkinci ameliyatını, 9 aylıkken Medicana Çamlıca’da yaptım. Son ameliyatı ile tedavisi tamamlanmış oldu. Üç ameliyatı da tamamlamış Türkiye’de çok az sayıda hasta var. Kalbin yarısı gelişmediği için yeni bir dolaşım modeli oluşturup kan akışını çok farklı bir şekilde düzenledik. Şimdi artık kirli kan, kalbe girmiyor. Vücutta dolaşan bütün kirli kan akciğer damarlarına girmiş durumda. Olmayan karıncığın eksikliğini hissettirmiyoruz hastaya. İlk ameliyatta yaptığımız olay; aort damarını akciğer damarına birleştirmek ve bu damar çok ince olduğu için kalp zarı ile kalınlaştırmak. Bu ameliyat sırasında hastayı soğutuyoruz. Beyin fonksiyonlarının ve bütün vücut dolaşımının durdurulduğu bir süreye ihtiyacımız var. 30 dakika boyunca 18 dereceye kadar hastayı soğutuyoruz. Ama tabii bu işlemi yaparken, beyinde kalıcı hasara yol açmamak için, beynin kan dolaşımını devam ettiriyoruz. Ameliyat sonrasında çocuğun zekâ seviyesi normal seyrediyor. Kalbin kulakçıkları arasındaki deliklerden rahatça kan geçebilsin diye o deliği genişletiyoruz. Onun dışında, sağ kol atar damarı ile akciğer damarı arasında bir suni damar yerleştirdik. Hastamız ameliyattan sonra iki hafta civarı yoğun bakım ünitesinde kaldı. İkinci ameliyatta yaptığımız şey; küçük dolaşımın karıncıksız halde tamamlanmasını sağlamak. Kirli kanın, kalbin üzerinden dolaştığı damarı akciğer damarına birleştirdik. Son ameliyatta ise aşağıdan gelen kirli kanı akciğere yönlendirdik. İlk ameliyattan sonra hastalar biraz mor olarak yaşıyorlar. İkinci ameliyatta morarma da azalma gösteriyor. Sonuncusu ile morarma tamamen geçiyor. Şu anda beklentimiz yaşıtlarına çok yakın bir performans sergilemesi, ancak sporcu olmasını bekleyemeyiz. Prof. Dr. Bilal, hastasıyla. Prof. Dr. Ali Cem Yorgancıoğlu KALP DAMAR CERRAHİSİ KAPAK YAPISI BOZULURSA MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ KALP VE DAMAR HASTANESİ’NDE PROF.DR. ALİ CEM YORGANCIOĞLU, MİTRAL KAPAK HASTALIKLARI VE CERRAHİ TEDAVİSİNİ ANLATTI. İLKBAHAR 2011 ■ 19 KALPP DAM MAR CEERRRAHHİSSİ M İTRAL KAPAK, KALBİN NERESİNDEDİR? Mitral kapak kalbin sol atrium (kulakçık) ve ventrikülü (karıncığı) arasında konumlanmıştır. Sol atrioventriküler kapak olarak da bilinir. Anterior (ön) ve posterior (arka) olmak üzere iki lifletten (yaprakçık) oluşur. Kabaca ön yaprakçık kapak anülüsünün (çevresinin) 1/3’ünü, arka yaprakçık ise 2/3’ünü oluşturur. Bu yaprakçıklar ‘korda’ adı verilen ince bağlar aracılığıyla ventrikül duvarındaki papiller adelelere bağlanırlar. Bu papiller adelelerin kasılması ile bir paraşüt şeklinde kapağın açılıp kapanması sağlanır. MİTRAL KAPAK HASTALIKLARI NELERDİR? Mitral stenoz ve mitral yetmezlik, mitral kapak hastalıklarıdır. Mitral stenoz mitral ön ve arka kapakçıkların hastalığı sonucu kapak açıklığının azalmasıdır. Klinik olarak kapak açıklık alanı 2,0-2,5 santimetrekare olana kadar semptom (bulgu) vermez. Sıklıkla küçük yaşta geçirilen akut romatizmal ateşin kalp tutulumu sonucu gelişir. Yaşlı hastalarda kapağın kireçlenmesi (kalsifiye olması) yetmezliğe ek olarak darlığa sebep olabilir. Nadiren doğuşta mevcuttur. Semptomlar 20-40 yaş civarında ortaya çıkar. Nefes darlığı, çarpıntı, kanlı balgam, öksürük ve aritmiye bağlı kalpte pıhtı oluşması ve bunun kalpten koparak beyin ya da uzuvlara ulaşması sonucu oluşan inme ve uzuv gangreni belirtileri arasındadır. Mitral yetmezlik ise mitral kapağın yapısal bozukluklar sonucu yeterli kapanmayıp, kanın ventrikülden atriuma geri kaçışı anlamına gelmektedir. Çocukluk çağında geçirilen akut roma20 ■ İLKBAHAR 2011 Prof. Dr. Ali Cem Yorgancıoğlu tizmal ateş, yapısal kapakçık bozukluğu sonucu gelişen mitral kapak gevşekliği (prolapsusu), kalp kapağı enfeksiyonu, diğer kalp patolojilerine bağlı sol kalp genişlemesi sonucu anüler genişlemeye bağlı, papiller adelenin hastalıkları sonucu, korda denilen ipliksi yapıların yırtılması sonucu ve travmaya bağlı gelişebilir. Çarpıntı, nefes darlığı, halsizlik, yorgunluk, efor kısıtlanması, akciğer ödemi belirtileri arasındadır. TANI NASIL KONULUR? Diğer kalp kapak hastalıklarında olduğu gibi ekokardiyografi tanıda birincil öneme sahiptir. Akciğer grafisi ve EKG tanıda yardımcıdır. NASIL BİR TEDAVİ İZLENİR? Ciddi mitral yetmezlik varlığı ve/veya kapak alanının 1,5 santimetrekarenin altında olması klasik ameliyat endikasyonlarıdır. Cerrahi tedavide iki temel seçenek mevcuttur. 1. Mitral kapak replasmanı (Değişimi): Mitral kapak replasman cerrahisinde iki tür kapak kullanılabilir. Atrial fibrilasyon varlığında zorunlu ‘coumadin’ (pıhtı oluşumunu engelleyici ilaç) kullanımı gereken hastalarda ve kapak deformasyonunun hızlı olması sebebiyle genç hastalarda mekanik protez kapaklar kullanılır. Teorik ola- rak kapak ömrü hastanın yaşam süresiyle aynıdır. Dezavantajı ömür boyu coumadin kullanma gereksinimi ve buna bağlı gelişebilecek pıhtılaşma ve kanama ile ilgili sorunlardır. Gebe kalmayı planlayan genç kadın hastalar ve kapak deformasyonunun yavaş olduğu yaşlı hastalarda ise biyolojik kapaklar tercih edilir. 2. Mitral kapak tamiri: Hastanın kendi kapağı ile yaşamını idame ettirmesinin, yapay kapağa oranla daha avantajlı olması sebebiyle patolojilerin müsade ettiği mertebede kapağın tamir edilmesi planlanır. Mitral kapak stenozunda cerrahi olarak kapağın genişletilmesi mümkündür. Ancak tamir daha sıklıkla yetmezlik durumlarında mümkün olmaktadır. Amaç kapakçıkları tamir ederek, anülüsü normal genişliğine indirgeyip kapakçıkların yüz yüze çakışıp kapanmalarını sağlamaktır. Büzdürülerek ya da kapakçığın, bir parçasının kesilip çıkarılarak normal boyutuna getirilmesi, kopan kordanın tamiri, kapakçık hareketini düzeltmek amaçlı bir kordanın kesilerek başka bir yere transferi, yeni korda oluşturulması, genişlemiş anülüsün ‘ring’ (halka) kullanılarak normal boyuta indirgenmesi tamir yöntemleri arasındadır. Yaşlı hastalarda kapağın kireçlenmesi (kalsifiye olması) yetmezliğe ek olarak darlığa sebep olabilir. Nefes darlığı, çarpıntı, kanlı balgam, öksürük belirtiler arasındadır. Prof. Dr. Sebahattin Ateşal KALP KALBE GİDEN YOL KALP DAMAR HASTALIKLARINDA, ANJİYO HAYATİ BİR TANI VE TEDAVİ YÖNTEMİ OLARAK KABUL EDİLİYOR, BEYLİKDÜZÜ MEDICANA HASTANESİ KARDİYOLOĞU PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL, ANJİYO YÖNTEMLERİNİ VE EN YENİ OLAN KOLDAN ANJİYO GRAFİYİ ANLATIYOR. Anjiyo grafi koroner arter hastalığı tanısını kesinleştirir. İLKBAHAR 2011 ■ 21 KALP A “Anjiyo grafi işleminin süresi 5-10 dakikadır, ama hastanın önceki hazırlık işlemleri, giriş yerinin temizlenmesi, böbrek fonksiyonlarının kontrolü, bir iki saati bulabilir.” NJİYO NEDEN YAPILIR? Anjiyo grafinin esas amaçlarından biri; tanıyı koymaktır. Diğer yöntemlerle koroner arter hastalığından şüphelenirsiniz, ama tanıyı koyamazsınız. Anjiyo grafi ile bu tanıyı kesinleştirirsiniz. Ya da daha önceden tanısı konulmuş hastaya, koroner anatomiyi ortaya koyarak, tedaviyi yönlendirmek için anjiyo grafi çıkartırız. Bu işlem sırasında çoğunlukla hastanın damarına müdahale ederiz. Müdahale edilmeyecek ise by-pass’a yönlendiririz. NASIL BİR İŞLEMDİR? Anjiyo grafi, ‘kanlı’ dediğimiz yöntemlerdendir. Birkaç şekilde yapılabiliyor. Herhangi bir atardamara girerek, aort içerisinde ilerleyip koroner damar ağızlarına gidip, tüplerle oraya ilaç verirsiniz ve koroner damarların yapısını ortaya çıkartırsınız. Bu işlem, kasık damarından da olabilir, kol damarından da olabilir. Önceleri kol damarından işlem yapılmaya başlanmıştı. Önce o damar bölgesindeki deri kesilip, damar açığa çıkarılıp anjiyo grafi yapılıyordu. Plastik kılıflar icat edilince, anjiyo grafi için kol damarı yerine kasık arteri kullanılmaya başlandı. Bilgi, tecrübe ve malzeme kalitesi arttıkça, Prof. Dr. Sebahattin Ateşal 22 ■ İLKBAHAR 2011 kola dönülmeye başlandı. Bunun nedeni ise; kasıktan anjiyo yapıldığı zaman hastaları sırt üstü yatırmak zorunda kalıyorsunuz, bununla birlikte kanama komplikasyonu, damara ait komplikasyonlar daha çok oluyor ve hastalar uzun süre hastanede kalmak zorunda kalıyordu. Böylelikle, kasıkta uygulanan anjiyonun aynısı, el bileği arteri üzerinden koldan uygulanmaya başlandı. HANGİ YÖNTEM DAHA BAŞARILI? Bu sistemle, şişman, yaşlı ve kadın hastalarda komplikasyon dediğimiz, anjiyoya bağlı olumsuz işlemlerin daha aza indiği görüldü. Bugün koldan yaptığımız anjiyolar, kasık anjiyolarına göre, yüzde 50 daha az problemli seyretmekte ve hasta konforu daha fazla sağlanmakta. Anjiyo işlemi, koldan olduğu zaman, hasta anjiyo grafi yapıldıktan iki saat sonra hastaneden çıkabiliyor. Veya balon yapıldığı zaman, kan sulandırıcılar ve stend konulduğu zaman kanama riski az olduğu için, koldan yapılan anjiyo grafilerinde hastalar eski sağlıklarına kavuşabiliyor. BAŞKA YÖNTEMLER DE VAR MI? ‘Sanal anjiyo’ olarak adlandırdığımız, tomografi ile yaptığımız anjiyo grafileri de var. Vücuda toplardamardan görülebilen, ‘opak’ dediğimiz, maddeyi verip tomografi çekiyoruz. Bu yöntemle de kalbi besleyen koroner damarlarda, problem olup olmadığını ortaya çıkartabiliyoruz. Fakat tomografik anjiyolarda hastaya müdahale etme şansınız yok. Kalp hareketli bir organ olduğu için tomografik kesitlerin çok süratli, kısa mesafelerle alınması lazım. Dolayısıyla burada hastaya fazla miktarda radyasyon verme ihtimaliniz var. Benim kardiyolog olarak hastalara tavsiyem, hem tanı olarak hem de müdahale edebilme imkânı olabileceği için, bizim klasik anjiyo grafimizi uygulamaktır. MR’la da koroner ana- tomiyi ortaya çıkartabiliriz; fakat bu işin altın yöntemi bizim uyguladığımız, damara girerek, opak maddeyi vererek, problemli görünümü ortaya çıkartmaktır. Damar içerisinde lümen dediğimiz yapıları en iyi bu yöntem gösterir. NE ZAMAN ANJİYO YAPILMALI? Damara müdahale edecekseniz, stend veya balon yapmayı ya da hastaya by-pass uygulamayı planlıyorsanız, anjiyo grafi yapılması lazım. Bu soruya 15–20 yıl öncesinde cevap verecek olsaydım, “Mecbur kalmadıkça anjiyo grafi yaptırmayalım” derdim. Fakat bugün geldiğimiz noktada, cihazların ilerlemesi, hastada kullanılan görüntüleme, opak madde cihazlarının ve kullandığımız tüplerin gelişmesi ile artık koroner arlter hastalığından şüphelendiğimiz hastalara anjiyo grafi yapılmalıdır. Tek sıkıntımız; opak alerjisinin olmaması ve böbrek fonksiyonlarının iyi olması. Bunların dışında anjiyo grafiye engel bir durum yoktur. ANJİYO NE KADAR SÜRER? Anjiyo grafi işleminin süresi 5-10 dakikadır, ama hastanın önceki hazırlık işlemleri, giriş yerinin temizlenmesi, böbrek fonksiyonlarının kontrolü bir iki saati bulabilir. ANJİYO OLAN HASTA NELERE DİKKAT ETMELİ Kanama yönünden dikkatli olmalılar ve bol miktarda su içmeliler. Verdiğimiz ilaç böbrekten atıldığı için, böbrek foksiyonlarını bozmasın diye bol miktarda su içmelerini öneriyoruz. Kasıktan yapıldıysa, belirli bir süre hareket kısıtlığı gerekebilir. Anjiyo grafi sırasında eğer hastaya müdahale edilip, stend takıldıysa, hekimin tavsiye ettiği kan sulandırıcılar kullanılmalıdır. Bütün bunların yanı sıra sigara ve kilo yapan sağlıksız yiyeceklerden uzak durulması gerekir. Aynı zamanda insanlar sağlıklı yaşam biçimini hayatlarının parçası haline getirmelidirler. GÖZ Op. Dr. Şule Gürbüz Katarakt başladıktan sonra onu durduracak ilaç yoktur. GÖZLERDEKİ PERDE KALKIYOR GÖZ MERCEĞİNİN SAYDAMLIĞINI YİTİRİP KALINLAŞMASINA KATARAKT DENİR. EN BELİRGİN ŞİKAYET; GÖZÜN BULANIK GÖRMESİDİR, TEK TEDAVİ YÖNTEMİ İSE AMELİYAT. ÇAMLICA MEDICANA HASTANESİ’NDEN OP. DR. ŞULE GÜRBÜZ, “KATARAKT AMELİYATLA TAMAMEN GÖZ İÇİNDEN ALINDIĞI İÇİN İKİNCİ DEFA KATARAKT GELİŞİMİ KESİNLİKLE SÖZ KONUSU DEĞİLDİR” DİYOR. İLKBAHAR 2011 ■ 23 GÖZ Katarakt başladıktan sonra onu durduracak ilaç yoktur. 24 ■ İLKBAHAR 2011 GÖ ÖZ K ATARAKT NEDİR? ne bu mercek yerleştirilir. Katarakt, gözün şeffaf lensinin saydamlığını kaybetmesidir. Bu durumu buğulanmış cama benzetebiliriz. Genellikle yaşlanmanın etkisiyle katarakt oluşumuna rastlanır. Bunun dışındaki nedenler, travmalar, aşırı X ışını ya da güneş ışığına maruz kalınması, sigara kullanımı, genetik faktörler, doğuştan gelen hastalıklardır. KATARAKTIN ÇOK İLERLEMİŞ OLMASI TEDAVİSİ NASIL YAPILIR? Katarakt başladıktan sonra onu geri döndürecek ya da durduracak bir ilaç yoktur. Kataraktın tek tedavisi cerrahidir. Günümüzde katarakt ameliyatı, gözün damlayla uyuşturulmasıyla ve hastanede yatılmadan yapılıyor. Ameliyatla işlevini kaybetmiş göz merceği temizleniyor ve yerine yapay göz içi lensi konuluyor. Bu ameliyat, kısaca FAKO olarak isimlendirilir. HASTANIN KATARAKT AMELİYATI OLMASI İÇİN GÖRMESİNİN İYİCE AZALMASI MI GEREKİR? Katarakt ameliyatı için eskiden olduğu gibi kataraktın olgunlaşmasını beklemek hatalıdır. Modern ameliyat yöntemlerinin uygulanabilmesi, kataraktın çok sert olmamasını gerektirir. KATARAKT AMELİYATINDAN SONRA HASTANIN GÖZLÜKLERİNDEN TAMAMEN KURTULMASI MÜMKÜN MÜ? Op. Dr. Şule Gürbüz Katarakt ameliyatında kullanılan göz içi merceklerinin bazı türleri, hastanın ameliyattan sonra gözlüksüz olarak uzağı iyi görmesini sağlarken, multifokal merceklerle hasta hem uzağı hem de yakını gözlüksüz görebilir. Standart katarakt ameliyatında ne yapılıyorsa multifokal lens cerrahisinde de aynı işlemler uygulanır. Hastanın göz içinde bulunan doğal mercek çıkartılarak yeri- AMELİYATIN BAŞARISINI ETKİLER Mİ? Çok ilerlemiş kataraktların ameliyatında, problem çıkma olasılığı daha fazladır. Ayrıca, ileri kataraktlarda ameliyat süresi de daha uzun olmaktadır. Uzayan ameliyat süresi de ameliyat esnasında ortaya çıkabilecek problemleri arttırır. Bu nedenlerle katarakt çok ilerlemeden, yani görme tümüyle kaybolmadan ameliyat olunması daha doğru olacaktır KATARAKT OPERASYONUNDAN SONRA İKİNCİ DEFA KATARAKT GELİŞEBİLİR Mİ? Katarakt ameliyatla tamamen göz içinden alındığı için ikinci defa katarakt gelişimi kesinlikle söz konusu değildir. Katarakt operasyonu sırasında kataraktlı lens alındıktan sonra ince bir zar içine mercek yerleştirilir. Bu ince zar tabakası operasyon sonrası dönemde kalınlaşabilir. Bu durumda, basit bir ışık (YAG laser) tedavisiyle sorun kalıcı olarak ortadan kaldırılır. KATARAKT AMELİYATINDAN SONRA NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR? Katarakt ameliyatı sonrası, ameliyat edilen göz 12 saat kapalı tutulur. Ertesi günden başlayarak göz açık bırakılır. Hasta yedi gün süreyle gözüne su değdirmemelidir. Ameliyat sonrası dönemde, göz damlalarıyla koruyucu ve iyileştirici tedavi yapılması gereklidir. HASTA KATARAKT AMELİYATINDAN SONRA İLAÇ KULLANMALI MIDIR? Katarakt ameliyatından sonra, ameliyatın gözde yaptığı reaksiyonu azaltmak ve enfeksiyon riskini azaltmak amacıyla göz damlalarının kullanılması gerekir. İlaçların kullanım süresi, ameliyatı yapan doktor tarafından belirlenecektir. AMELİYATTAN SONRA HASTA TEKRAR NE ZAMAN GÖZ Katarakt operasyonu sırasında kataraktlı lens alındıktan sonra ince bir zar içine mercek yerleştirilir. Bu ince zar tabakası operasyon sonrası kalınlaşabilir. Bu durumda, basit bir ışık tedavisiyle sorun ortadan kaldırılır. MUAYENESİNE GELMELİDİR? Genel olarak, hastanın ameliyattan 24 saat sonra ameliyat yapan doktor tarafından muayene edilmesi doğru olacaktır. Sonraki kontroller ameliyattan iki, üç gün sonra, bir hafta ve bir ay sonra yapılabildiği gibi, gözün durumuna göre daha sık veya daha seyrek de yapılabilir. İLKBAHAR 2011 ■ 25 GASTROENTEROLOJİ Doç. Dr. Nihat Akbayır “HALK ARASINDA ‘KOLİTİM VAR’ İFADESİ İLE ASLINDA KALIN BAĞIRSAKLARIN GERÇEK İLTİHABI KOLİT DEĞİL, TIPTA HASSAS BAĞIRSAK SENDROMU (İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU, İBS) OLARAK BİLİNEN RAHATSIZLIK KASTEDİLMEKTEDİR” DİYEN ÇAMLICA MEDICANA HASTANESİ’NDEN DOÇ. DR.NİHAT AKBAYIR KOLİT VE IBS’Yİ ANLATTI. KOLİTİN TÜRLERİ VAR 26 ■ İLKBAHAR 2011 GAASTTRO OENTTERROLO OJİ K OLİT NEDİR? Kalın bağırsağın Latince adı kolondur. Bu organın iltihabı kolit olarak isimlendirilir. Kalın bağırsakların gerçek iltihabı olmayan hassas bağırsak sendromunun tersine, kalın bağırsakta gerçek iltihaba neden olan hastalıklar genel olarak kolit olarak isimlendirilir. KAÇ ÇEŞİT KOLİT VARDIR VE BUNLAR NASIL OLUŞUR? Her biri farklı etkenlerle ortaya çıkan değişik kolit türleri vardır. • İnfeksiyöz kolitler: Bakteri, toksin, virüslerden ve bazı antibiyotiklerin kullanımından sonra ortaya çıkan bağırsak enfeksiyonlarıdır. • İltihabi bağırsak hastalıkları: Mikrobik nedenli olmayan, vücudun bağışıklık sisteminin bağırsakları hedef organ olarak seçerek oluşturduğu iltihapla gelişen bağırsak hastalıklarıdır (ülseratif kolit, Crohn hastalığı). • Alerjik kolit: Eozinofil adı verilen kandaki allerji hücrelerinin kalın bağırsakları istila etmesiyle ortaya çıkar. • Radyasyon koliti: Kalın bağırsak kanseri, rahim ve rahim ağzı kanseri, yumurtalık kanseri nedeniyle radyasyon tedavi uygulandıktan sonra radyasyonun bağırsak mukozası (bağırsağın iç yüzünü döşeyen hücre tabakası) ve altındaki katmanda yapmış olduğu harabiyetle gelişir. • İskemik kolit: Kalın bağırsakları Doç. Dr. Nihat Akbayır besleyen kan akımının azalması veya tümüyle kesilmesi sonucunda mukoza ve daha derinlerdeki bağırsak tabakalarının uğradığı hasar sonucunda ortaya çıkar. • Mikroskobik kolit: Kalın bağırsakların nedeni belli olmayan, çoğunlukla bağışıklık sistemindeki sapmalar sonucunda bağırsak mukozasında lenfosit adı verilen bir grup akyuvarların birikmesiyle ortaya çıkan kolit türüdür (lenfositif kolit). Bağırsak mukozasında kollagen birikmesine bağlı olarak gelişen bir diğer mikroskobik kolit türü de kollagenöz kolit olarak isimlendirilir. • Antiromatizmal ilaçların neden olduğu kolit: Romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar sindirim sisteminde mide ve ince bağırsaklar dışında kalın bağırsaklarda da hasara neden olarak mikrobik olmayan bir tür kolit gelişimine neden olabilirler. • Divertiküler kolit: Divertiküller, bağırsağın kendisini besleyen damarların bağırsak duvarına giriş yaptığı zayıf direnç noktalarında gelişir. Uzun süreli kabızlık, lif ve posadan fakir, protein ağırlıklı beslenen insanlarda bağırsak içinde gelişen yüksek basınç nedeniyle bağırsak katmanlarının bir bölümü (bağırsağın mukoza ve hemen altındaki katmanı) bu noktalardan bağırsak dışına doğru küçük keseler oluşturacak şeklinde fıtıklaşmalar gösterir. Bu yapılara divertikül adı verilir. Zaman içinde içlerine giren bağırsak içerikleri bu keseciklerin boyunlarının tıkanmasına ve böylece iltihaplarının gelişmesine yol açar, bu durum divertikülit olarak isimlendirilir. Divertikülitin bulunduğu bağırsak bölümünde de eşlik eden bir kolit tablosu görülür ve duruma da divertiküler kolit denilir. KOLİTİN BELİRTİLERİ NELERDİR? Kolitlerin türlerine göre ön planda olan belirtiler değişebilir. Genel olarak ishal, karın ağrısı, makata vuran ıkıntı hissi, kanlı ishal, ateş kolitin belirtileri arasında sayılabilir. Kanlı ishal özellikte ülseratif ve iskemik kolitte, ateş infeksiyöz kolitte, kramp tarzında karın ağrısı Crohn hastalığına bağlı kolit ve iskemik kolitte görülür. Radyasyon koliti ve mikroskobik kolit kendini başlıca sulu ishalle gösterir. Divertiküler kolit karın ağrısı, ishal ile klinik bulgu verir. Antiromatizmal ilaçlara bağlı kolit karın ağrısı ve ishalle bulgu verebilir. KOLİT HASTALIĞI NASIL ANLAŞILIR? Tüm kolitlerde en önemli tanı yöntemi kolonoskopidir. Kolonoskopi ile iltihaplı bağırsak mukozasının farklı kolit türlerine göre özgün görünümleri ortaya konulabildiği gibi alınacak bağırsak İLKBAHAR 2011 ■ 27 GASTTRO OENTTERROLLOJİ Bağırsakları çalıştırmak için günde 8-10 bardak su içmeli. Kolit tedavileri kolitin türüne göre farklılıklar gösterir. İnfeksiyöz kolit ve divertiküler kolitte diyet ve antibiyotikler çözüm yolu olabilir. ilaçlardan uzak durulması gereklidir. Alerjik kolitte alerjen etken saptanmışsa hasta bundan uzak durmalıdır. KOLİT TEKRARLAR MI? Kolit tedavisinden sonra yine kolit oluşabilir, örneğin kızamık geçirildikten sonra görülen kalıcı bağışıklığın tersine, kolit geçirmiş olmak tekrar kolit geçirilmesini önleyecek anlamına gelmez. İKİNCİ BEYİN İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU (İBS/HASSAS BAĞIRSAK SENDROMU) NEDİR? biyopsi örneklerinin incelenmesi tanının kesinleşmesini sağlar. Mikroskobik kolitte ise biyopsilerin patolojik incelenmesi asıl tanı koyduran yöntemdir. Kolonoskopi ve biyopsiler dışında dışkının mikroskobik incelenmesi, dışkı kültürleri, kan tetkikleri ve batın tomografisi tanı koyulmasında yardımcı yöntemlerdir. KAÇ ÇEŞİT TEDAVİ YÖNTEMİ VARDIR? Kolit tedavileri kolitin türüne göre farklılıklar gösterir. İnfeksiyöz kolit ve divertiküler kolitte diyet ve antibiyotikler çözüm yolu olabilir. İltihabi bağırsak hastalıklarında ve mikroskobik kolitte bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar, iskemik kolit tedavisinde bağırsakların kan dolaşımını canlandıracak yaklaşımlar, alerjik kolitte antialerjik 28 ■ İLKBAHAR 2011 ilaçların tedaviye eklenmesi ve alerjiye neden olabilecek gıdaların diyetten çıkartılması ve varsa bağırsak parazitlerinin ilaçlarla yok edilmesi tedaviler arasında sayılabilir. Antiromatizmal ilaçlara bağlı kolitte bu ilaçların kesilmesi tedavide en önemli adımdır. Radyasyon kolitinde genel önlemler, bağırsaktan kanama varsa endoskopik tedaviler yapılması gündeme gelebilir. IBS, karın ağrısı, karında rahatsızlık hissi, gaz, dışkılama alışkanlıklarında ve dışkı kıvamında değişikliklerin oluştuğu, sürekli ya da aralıklarla tekrar eden bir durumdur. Bağırsaklarda yapısal bir bozukluk yoktur, ancak işleyişi aksamıştır. Hastalık, spastik kolon, nervöz kolon, spastik bağırsak, müköz kolit ve spastik kolit gibi değişik adlarla anılmaktadır. IBS NE SIKLIKLA GÖRÜLÜR? TEDAVİDEN SONRA HASTA Hassas bağırsak sendromu toplumda sık görülen rahatsızlık olup, insanların yaklaşık yüzde 15’inde görülür, kadınlar erkeklere kıyasla 2-4 kat daha fazla etkilenir. Yaş grubu olarak 12-50 yaş aralığında en çok kendini gösterir. NEYE DİKKAT ETMELİ? IBS HASTALIĞININ SEBEBİ NEDİR? İnfeksiyöz kolit tedavisinden sonra hijyen kurallarına uyulması, yenilen sebze ve meyvelerin iyi yıkanmış olmaları, sirkeli suda bekletilmeleri ve sağlık kurallarına uygun olmayan yiyeceklerin tüketilmemesi önemlidir. Kolite neden olan antibiyotikten ve antiromatizmal Bu rahatsızlığın nedeni tam olarak anlaşılamamıştır. Vücudumuzda sindirim sistemi, beyin ve omurilikten sonra en çok sinir hücresi barındıran organ sistemidir ve bilim adamlarınca mide ve bağırsaklar ikinci beyin olarak kabul edilmektedir. Bu organlarımız GAASTTRO OENTTERROLO OJİ bizimle birlikte üzülürler ve de sevinirler. İBS hastalarında da stres, korku, endişe, heyecan durumlarında bağırsak belirtilerinin alevlendiği, yaşamlarının sakin dönemlerinde de semptomlarının yatıştığı bilinmektedir. Bazı İBS hastalarının çocukluk döneminde fiziksel ve ruhsal şiddete maruz kalma gibi özellikler saptanır. Ayrıca idrar yaparken yanma, sık idrar yapma, seksüel fonksiyon bozuklukları, cinsel ilişki sırasında ağrı duyulması, ağrılı adet görme, hipertansiyon, hava yolu (bronşlarda) daralma epizotları, fibromiyalji adı verilen sırt kaslarının hastalığı ve kronik yorgunluk, endişe, depresyon, uyku bozuklukları gibi sindirim sistemi dışı belirtileri bulunabilir. HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR? IBS NASIL ANLAŞILIR? Hastalarda karın ağrısı, karında şişkinlik, gaz ya da tam tarif edilemeyen bir rahatsızlık hissi olur. Ağrı genellikle karnın ortasında veya alt bölümünde iki taraflı olarak hissedilir, kramp tarzında olup, sırta ve anal bölgeye yayılabilir. Ağrı uykudan kalkıldığında ya da öğünlerden sonra daha belirgindir. Bu yakınmalarla birlikte dışkılama ile ilgili de bir takım belirtiler eşlik eder. Hasta büyük abdestini yaptığında ağrının azaldığını ya da kaybolduğunu fark eder. Karın ağrısı varken sık dışkılama veya ishal olur, üst üste tuvalete giderler ya da tam tersine kabızlık ortaya çıkar. Yine ağrıyla birlikte dışkının kıvamı değişir, ya gevşek, ishal şekline dönüşür, ya da keçi pisliği gibi sert, misket görünümü alır. Çoğunlukla mukus adı verilen sümüksü bir dışkılama olur, bağırsaklarda eksik boşalma duygusu eşlik eder. IBS hastalarının bir bölümünde ishal ve kabızlık dönemleri dönüşümlü olarak birbirini takip eder (olguların 1/3’ü), bir bölümünde sadece kabızlık (kabızlık baskın IBS ) (olguların 1/3), bir diğer bölümünde de ishal hastalık tablosunda egemendir (ishal baskın IBS, geriye kalan 1/3). IBS hastalarında hazımsızlık, mide bölgesinde ağrı, gerginlik gibi üst sindirim sistemi belirtileri de olabilir. Bu rahatsızlıkta tanı koyduracak bir laboratuvar testi yoktur. IBS tanısı konulmasında dikkatli alınmış bir hastalık öyküsü ve fizik muayene ön koşuldur. Hastanın yakınmaları sorgulanarak Roma III kriterleri adı verilen tanı koşullarına uygun olup olmadığı araştırılır. Bu kriterler şöyledir: Tanıdan en az altı ay önce başlamış olmak şartıyla son üç ay içinde her ay en az üç gün var olan yineleyen karın ağrısı veya rahatsızlık hissi ile birlikte aşağıdakilerden en az ikisin varlığı tanı için gereklidir. 1- Ağrının dışkılamayla azalması veya geçmesi. 2- Ağrıyla birlikte dışkılama sıklığında değişiklik ortaya çıkması. 3- Ağrıyla birlikte dışkının şeklinde/ kıvamında değişiklik olması. SAKINCALI GIDALAR TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR? 1) Hastanın hastalık hakkında bilgilendirilmesi: Hassas bağırsak sendromunun hayatı tehdit eden önemli bir problem olmadığının anlaşılması, huzursuzluk ve stresi azaltarak tedaviye önemli katkı sağlar. Bu durumun organik bir rahatsızlık olmadığı, ağrıların bağırsakların gerilmesinden ve kuvvetli kasılmalarından kaynaklandığı, bağır- sakların uyaranlara karşı aşırı duyarlılık gösterdiği açıklamaları hastalar tarafından çoğunlukla kabul görür. Bu rahatsızlığın normal yaşam süresini değiştirmediği, sadece yaşam kalitesini olumsuz etkileyebildiği açıklanmalıdır. Ayrıca etkin bir hasta hekim iletişimi kurulması, hekimin hastasını çok iyi dinlemesi ve ona güven telkin etmesi çok önemlidir. 2) Psikososyal yaklaşım ve stres ile baş etme: Hastanın yaşam şekli, stres derecesi, sorunları araştırılmalıdır. İş, aile ilişkileri, aşırı çalışma, uykusuzluk, maddi sorunlar, seyahat gibi durumlar IBS belirtilerini şiddetlendirebilir. Bazı kişilerde psikolojik danışmanlık ve psikoterapi, gevşeme egzersizleri ve hipnozla yapılan tedaviler (hipnoterapi) belirtilerin giderilmesinde yardımcı olabilir. 3) Fiziksel aktivite: Fiziksel egzersiz stresin yarattığı gerginliği azaltır ve bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. 4) Diyet önerileri: Bazı gıda ve gıdalarda bulunan katkı maddeleri yakınmaları tetikleyebilir. Bu ürünlerin etkileri kişiden kişiye farklılıklar gösterir, bu nedenle bazılarında şikâyetleri artıran ve ishale neden olan maddeler diğerlerinde kabızlık yapabilir. Genellikle soğan, karnabahar, lahana, kurubaklagiller, brokoli, kereviz, turp, pırasa gibi gaz üreten gıdalar, alkol, kafein, gazlı içecekler IBS hastalarında yakınmalara neden olabilir. Genelde herhangi bir gıda veya katkı maddesi şikâyetleri başlatabilir. Hasta kendisi- “IBS hastalarında da stres, korku, endişe durumlarında bağırsak belirtilerinin alevlendiği bilinmektedir. Bazı İBS hastalarının çocukluk döneminde fiziksel ve ruhsal şiddete maruz kalma gibi özellikler saptanır.” İLKBAHAR 2011 ■ 29 GASTTRO OENTTERROLLOJİ ne dokunan gıdayı yediği zaman İBS şikâyetleri başlayacaktır. Bu nedenle İBS hastaları 2-3 hafta süreyle gıda günlüğü tutarak hangi gıdaların belirtileri başlattığının bulunmasına yardımcı olabilirler. İnsanların bir kısmı süt ve süt ürünlerini sindiremezler. Bunun nedeni, bir süt şekeri olan laktozu bağırsak içinde parçalayan laktaz adı verilen enzimin bu hastaların bağırsaklarında hiç olmaması ya da az miktarlarda bulunmasıdır, bu durum laktoz tolerans bozukluğu olarak isimlendirilir. İBS bulguları taşıyan hastalarda laktoz tolerans bozukluğu sık görülür, bu kişilerin süt ve süt ürünlerinden kaçınmaları, laktoz içermeyen veya içeriğine laktaz enzimi eklenmiş süt ve süt ürünlerini tercih etmeleri gerekir. Kabızlık baskın İBS’li hastalarda diyette lifli gıdaların arttırılması, diyete bol su eklenmesiyle (günde en az 8-10 su bardağı ile su içilmesi) birlikte belirtileri giderir. Örneğin psyllium adı verilen bir bitkinin tohumlarıyla lif oranı arttırılarak, dışkıya hacim kazandırılır ve böylece dışkının bağırsak içinde kolay ilerlemesi sağlanır. Lif oranının artışı ishal olan hastalarda da yarar sağlar, bağırsağın içindeki suyun fazlasını emer ve dışkının yumuşamasına neden olur. Düzenli aralıklara ve az miktarlarda yemek yenilmelidir. Acele veya hızlı yeme alışkanlığı hava yutulmasına ve gıdaların yeterince sindirilmeden bağırsak içinde ilerlemesine neden olur. Her ikisi de şikâyetleri artırır. Aşırı tüketilen yağlı, baharatlı, soslu ürünler, yemek aralarında alınan karbonhidratlı gıdalar ve sakız çiğnerken yutulan hava da İBS yakınmalarını artırabilir. 5) İlaç tedavisi: Şişkinlik, kramp tarzında karın ağrıları ön planda olan hastalarda bağırsak kaslarındaki kontrolsüz aşırı kasılmayı düzenleyen ek ilaçlar verilebilir (spazm çözücü ilaçlar). Kabızlığın ön planda olduğu İBS hastalarında bağırsak boşalmasını sağlayan uyarıcı laksatiflerin kullanılması 30 ■ İLKBAHAR 2011 Hastalarda karın ağrısı, karında şişkinlik, gaz ya da tam tarif edilemeyen bir rahatsızlık hissi olur. Ağrı genellikle karnın ortasında veya alt bölümünde iki taraflı olarak hissedilir, kramp tarzında olup, sırta ve anal bölgeye yayılabilir. sakıncalı olup, bunların yerine ozmotik dışkı yumuşatıcılar olarak bilinen ve bağırsak içine su çekerek etkili olan ilaçlar kullanılır. İshalin ön planda olduğu hastalarda ishal durdurucu ilaçlardan yararlanılır. İBS hastalarında depresyon gibi psikolojik bozuklukların sık görülmesi nedeniyle, antidepresan ilaç tedavileri yarar sağlar. Bu hastalarda daha düşük dozlarda antidepresan ilaç tedavilerinin diğer hasta gruplarına göre etkili olabildiği gösterilmiştir. Bu ilaçların ruhsal iyileştirici etkilerinden bağımsız olarak ağrı kesici özelliklere de sahip olması IBS tedavisinde ek bir yarar sağlar. Probiyotiklerin (insan sağlığına olumlu katkı sağlayan yararlı bağırsak bakterileri) İBS hastalarında yararlı etkileri olduğu gösterilmiştir. Ayrıca yeni geliştirilen serotonin uyarıcı ilaçların bağırsaklarda serotonin etkin- Gevşeme egzersizleri, belirtilerin giderilmesine yardımcı olabilir. liğini arttırarak iBS tedavisinde yer alacağı bildirilmektedir. TEDAVİDEN SONRA HASTALAR NELERE DİKKAT ETMELİDİR? Tedaviden sonra IBS hastalarının diyetlerine dikkat etmeleri, yakınmalarını tetikleyecek gıdalardan uzak durmaları gerekir. Stres de İBS atağını başlatabileceği için stresten uzak durulmalı, bu konuda gerekli psikolojik destek sağlanmalıdır. İBS yineleyen epizotlarla seyreden bir rahatsızlıktır, bu nedenle hastanın tekrar aynı yakınmalarla başvurması beklenen bir durumdur. Uz. Dr. Ahu Çiller Çıkım DERMATOLOJİ OZON TABAKASI İNCELDİKÇE, GÜNEŞ IŞINLARININ ZARARLI ETKİSİ ARTIYOR BEYLİKDÜZÜ MEDICANA HASTANESİ’NDEN UZ. DR. AHU ÇİLER ÇIKIM, “KÜÇÜK YAŞTAN İTİBAREN ÇOCUKLARIMIZI GÜNEŞİN ZARARLI ETKİLERİNE KARŞI BİLİNÇLENDİRMELİ VE GÜNEŞ KORUYUCU ALIŞKANLIĞI KAZANDIRMALIYIZ” ÖNERİSİNDE BULUNUYOR. GÜVENLİ GÜNEŞ IŞIĞI YOKTUR İLKBAHAR 2011 ■ 31 DERRMATTOLLOJİ H Uz. Dr. Ahu Çiler Çıkım ANGİ GÜNEŞ IŞINLARINA MARUZ KALIYORUZ? Ozon tabakasından süzülerek yeryüzüne ulaşan güneş ışınları UVB, UVA, görünür ışık ve kızılaltı olmak üzere dört farklı dalga boyundadır. Bunlardan UVA ve UVB zararlı ışınlardır. UVB, cilt kanserine neden olan temel UV ışınıdır. UVA ise derinin bronzlaşmasından sorumludur ve ultraviyole ışınlarının yüzde 95’ini oluşturur. Yeryüzüne UVB’den 10-100 kat daha yoğun ulaştığından ve uzun dalga boyuna sahip olduğundan ciltte daha derine nüfuz eder. UVB ‘nin karsinojenik etkisini de arttırdığından, daha zararlıdır. GÜNEŞİN CİLT ÜZERİNE ETKİLERİ NELERDİR? Cilt yaşlanması iki şekilde olur. Genetik yaşlanma ve çevresel yaşlanma. Genetik yaşlanmanın önüne geçilemez. Fakat çevresel yaşlanmayı geciktirmek mümkündür. Çevresel yaşlanmanın yüzde 90-95 sebebi güneş ışınlarıdır. Bu nedenle küçük yaştan itibaren güneş koruyucu kullanan kişilerin ciltleri hem daha düzgündür, hem daha geç yaşlanır. Uzun yıllar dış ortamda çalışmış kişilerin veya küçük yaştan itibaren güneşte çok kalmış kişilerin derileri daha kalın, kaba ve kırışıklıkları daha derindir. Güneş ışınları bulutlu havalarda dahi dünyaya ulaşır ve deri hasarı oluşturur. Hava bulutlu olduğunda UV den çok kızılaltı ışınları kişiyi etkiler. Gökyüzü tam bulutlu olduğunda bile UV ışınlarının yarısı yeryüzüne ulaşır. Ayrıca deniz yüzeyinden yükseldikçe her bin metre için UV miktarı yüzde 6 artar. Bu nedenle güneş koruyucular sadece yazın değil kışın da kullanılmalı ve düzenli aralıklar ile tekrar edilmelidir. Güneş ‘lentigo’ denilen yaşlılık lekelerine ve ‘aktinik keratoz’ denilen derideki kabuklanmalara da yol açar. Bu lezyonlardan cilt kanserleri gelişebilir. Bu hasarlara özellikle açık tenli kişiler ve bahçe ile uğraşanlarda çok sık rastlanır. Güneş koruyucu kullanımı oluşumlarını engeller veya geciktirebilir. Güneşin görünmeyen UV A ve UV B ışınları cilt kanserlerine neden olduğu gibi güneşe bağlı deri hasarlanması ve güneş yanıklarına da yol açar. Beyaz tenli ve cildi ince kişilerde, esmer ve kalın ciltli kişilere göre güneşin zararları daha fazla olur. Güneşte çok kalmak gözde katarakta da neden olmaktadır. Bu nedenle iyi filtre eden güneş gözlüğü kullanmak katarak oluşumunu engelleyecektir. GÜNEŞİN YOL AÇTIĞI HASTALIKLAR NELERDİR? Sıcak bitkinliği; sıcak ve nem oranı yüksek ortamda uzun süre kalan veya egzersiz yapan kişilerde görülür. Belirtileri halsizlik, bitkinlik, baş dönmesi, bulantı, bazen kusma, cildin nemli, soğuk ve soluk olması, alın ve yüzde terleme, solunum sayısında 32 ■ İLKBAHAR 2011 artma şeklindedir. Hasta serin bir yere alınmalı, kusması yoksa ve içebiliyorsa birkaç yudum su içirilmeli, üzerindeki elbiseleri çıkarılıp başı ve vücudu ıslak bir süngerle veya bezle ıslatılmalıdır. Hasta düzelmiyor ve durumu kötüye gidiyorsa bir sağlık merkezine götürülmelidir. Sıcak çarpması da; sıcak ve rutubetli ortamda uzun süre kalındığında veya ağır iş veya spor yapıldığında oluşur. Kişide yüksek ateş, çarpıntı, sık ve yüzeysel solunum, ciltte sıcaklık, kuruluk ve kırmızılık, hastanın hareketlerinde azalma veya garip davranışlar, şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma ve tedavi edilmeyen hastalarda şuur kaybı şeklindedir. Nadir de olsa ölüm görülebilir. Sıcak çarpması durumunda hasta serin bir yere yatırılmalı, bütün giysileri çıkarılmalı, başı ve vücudunun özellikle koltuk altı, kasıklar gibi kıvrım yerlerine su ile ıslatılmış kompresler koyulmalı ve bunlar sık sık değiştirilmelidir. Kusması yoksa ve içebiliyorsa su içirilmeli ve en kısa zamanda bir sağlık merkezine götürülmelidir. GÜNEŞİN ZARARLI ETKİLERİNDEN NASIL KORUNABİLİRİZ? Güneşe karşı nasıl korunmamız gerektiğini belirlemede cilt tipi büyük bir DEERM MATO OLO OJİ Güneş gözlüğü ve şapka, sizi güneşin zararlı etkilerinden korur. önem taşır. Güneşin zararları açısından en fazla riski, beyaz tenliler, kızıllar ve hiç bronzlaşamayan ya da güneşe çıktıkça deri yanıklarıyla sonuçlanan cilt tipleri taşır. Bu nedenle açık tenli renkli gözlü kişilerin özellikle daha dikkatli olması gerekir. Fakat son zamanlarda ozon tabakasındaki azalmalardan dolayı esmer tenlilerde de yanıklarla karşılaş- ma olasılığı artmıştır. Kişiler ömürleri boyunca aldıkları toplam UV ışınının yarısını 20 yaşa kadar alırlar. Bu nedenle çocukların güneşten korunması çok önemlidir. Gün ortasında bir saatte tüm gün içinde alınacak UV’nin yüzde 20-30’u alınmaktadır. 09-15.00 saatleri arasında ise tüm gün alınan UV’nin yüzde 75’i alınmaktadır. Sıcak, Sıcak bitkinliği; sıcak ve nem oranı yüksek ortamda uzun süre kalan veya egzersiz yapan kişilerde görülür. Belirtileri halsizlik, baş dönmesi, bulantı, terleme, bazen kusmadır. rutubet ve ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinden korunmak için özellikle saat 10.00-17.00 arasında dışarda bulunmamak gerekir. Güneş şemsiyesi gibi gölgeliklerin altında otururken de kum ve denizden yansıyan ultraviyole ışıkları zarar verebileceği için mutlaka güneş koruyucu krem ve gözlük kullanılmalıdır. Işınların etkisi su, kum, kar gibi yansıtıcılarla artabilir. Su, ışınları yüzde 7, çimen yüzde 3, kum yüzde 30, kar ve buz ise yüzde 80-90 yansıtır. Bu nedenle yazın kumsalda “Gölge altında kalıyorum” diyen kişiler yansıyan güneş ışınlarına maruz kalırlar. Gölgede iken bile mutlaka güneş koruyucu kullanmak gerekir. Başa şapka takılmalı, pamuklu beyaz veya açık renkli, ince ve hafif giysiler giyilmeli, güneş gözlüğü takılmalıdır. İnce pamuklu kumaşlar, tişörtler ve suni ipekten yapılmış ürünler ışığı daha fazla geçirir. Bu giysiler giyilmeden önce güneş koruyucular kullanılmalıdır. Koruyucu yağlar ve kremler güneşe çıkmadan yarım saat önce sürülmeli ve her iki saatte bir, ayrıca yüzdükten ve terledikten sonra tekrarlanmalıdır. En az 30 koruma faktörlü olan güneş koruyucular tercih edilmelidir. Alınan ürün hem UVB hem de UVA içeren bir koruyucu olmalıdır. Sıcak ve rutubetin yoğun olduğu saatlerde ağır işler ve sporlar yapılmamalı, bu gibi faaliyetler serin saatlere alınmalıdır. Mutlaka ihtiyacın üzerinde sıvı içilmelidir. İdrarın azalması ve koyulaşması su ihtiyacı olduğunun belirtisidir. Alkol ve kafein idrar artışı ve sıvı kaybı yaptığı için sıcak saatlerde içilmemelidir BEN DEYİP GEÇMEYİN BEN (NEVÜS) NE DEMEKTİR? Benler, deriye rengini veren ve melanosit denen hücrelerden kaynaklanan derinin zararsız bileşikleridir. Sıklıkla yuvarlak veya oval olan bu lezyonlar 3 milim ile 20 santim arasında olabilirler. Deri ile aynı seviyede veya hafif kabarık, sıklıkla siyah-kahverengi renktedirler. BENLER NASIL OLUŞUR? Benlerin nasıl oluştuğu bilinmiyor. İLKBAHAR 2011 ■ 33 DERRMATTOLLOJİ konmuş, tedavisi de yapılmış olur. YAKIN TAKİP ŞART MALİNG MELANOM NEDİR? Maling melanom melanositlerin yapılarının bozulup, kontrolsüz olarak aşırı çoğalması ile oluşan bir deri kanseri tipidir. Malign melanom, mevcut bir ben üzerinde ortaya çıkabileceği gibi, başlangıçtan itibaren beni taklit eder tarzda da doğup gelişebilir, normal cilt üzerinden de gelişebilir. Melanomu zararsız değişimlerden ayırt etmede simetri, sınır, renk ve çap özelliklerine dikkat edilmelidir. Doğuştan olan benlerin özellikle büyük olanları malign melanoma dönüşme riski taşır. Bu nedenle yakından takip edilmeli ve gerekli görülürse cerrahi olarak çıkarılmalıdır. BENLER NASIL TAKİP EDİLMELİDİR? Benlerin ortaya çıkmasında güneş ışınlarının da etkisi büyüktür. Buluğ çağında veya erken erişkinlikte sayıları artar. Bir müddet sonra ortaya çıkmaları azalır. Nadiren doğumsal, sıklıkla sonradan ortaya çıkarlar. Ortaya çıkmalarında özellikle genetik yapı etkili olmakla birlikte, güneş ışınlarının da etkisi büyüktür. Buluğ çağında veya erken erişkinlikte sayıları artar. Bir müddet sonra ortaya çıkmaları azalır. BENİN KÖTÜYE GİTTİĞİ NASIL ANLAŞILIR? Vücudunuzda var olan bir bende aniden büyüme, renginde koyulaşma, sınırlarında düzensizlik, kaşıntı ve kanama gibi diğer benlerden daha farklı olduğu düşünülen bir tablo geliştiyse dermatoloğa başvurmak gerekmektedir. 34 ■ İLKBAHAR 2011 Bu tip belirtiler cilt kanseri gelişiminin habercisi olabilir. ALINAN BİR BENDEN CİLT KANSERİ GELİŞİR Mİ? Halk arasında “Bene dokunulmaz” gibi yanlış bir görüş vardır. Benler için düzenli aralıklar ile dermatolog muayenesi olunmalıdır. Cilt doktoruna vaktinde gösterilen, gerekiyorsa ameliyatla alınan bir ben her yönüyle incelenecek ve olası bir cilt kanserinin erken tanısına yardımcı olacaktır. Benlerin cerrahi olarak çıkarılması, gelişebilecek kanser olasılığını da ortadan kaldırmış olur. Ben çıkarıldığında kanser varsa tanısı Melanom gelişimi açısından risk faktörleri bulunan bireyler için altı ayda bir dermatolojik muayene önerir. Mutlaka kendilerini güneşten korumalı ve 30 faktör ve üzeri güneş koruyucuları kullanılmalıdır. Benlerin incelenmesinde muayenenin yanı sıra dijital dermatoskoptan da yararlanılır. Bu şekilde benlerin özellikleri kayıt edilerek hastanın benlerinde gelişebilecek değişikliklerin saptanması sağlanır. Şüpheli benlerdeki değişiklikler erken dönemde saptanmış olur. Ancak dijital dermatoskopik inceleme her zaman patolojik incelemenin yerini tutmaz. Muayenede ve dermatoskop incelemesinde melanom şüphesi uyandıran bir ben varsa bunun kesin tanısı benin çıkartılıp patolojik incelemeye gönderilmesiyle olur. CİLT KANSERİNDEN NASIL KORUNULUR? Güneşten korunma önemlidir. Yazın özellikle saat 10.00 ve 17.00 arasında doğrudan gün ışığında kalınmamalı, kalınacaksa mutlaka güneş koruyucu ürünler kullanılmalıdır. Dışarı çıkmadan yarım saat önce en az 30 koruma faktörlü güneş koruyucu kullanılmalı ve iki saatte bir tekrar edilmelidir. Prof. Dr. Tanfer Kunt UYKU Kalitesiz uykunun etkisi gün boyu hissedilir. HORLARKEN, NEFESSİZ KALMAYIN GÜN İÇERİSİNDE UYUKLUYORSANIZ, REFLEKSLERDE AZALMA, DİKKAT DAĞINIKLIĞI YAŞIYORSANIZ VEYA HUZURSUZ BİR GÜN GEÇİRİYORSANIZ SEBEBİ UYKU APNESİ OLABİLİR. BEYLİKDÜZÜ MEDICANA HASTANESİ’NDEN PROF. DR. TANFER KUNT UYKU APNESİNİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİNİ ANLATIYOR. İLKBAHAR 2011 ■ 35 UYYKU U YKU APNESİ NEDİR? NE GİBİ PROBLEMLERE YOL AÇAR? Uyku apnesi; uyku bozukluğu olarak nitelendirilir ve horlamanın ileri bir evresidir. Horlama, uyku sırasında, hava yolundaki tıkanıklıklara bağlı olarak solunum yolundaki gevşek dokuların titreşimi sonucu ortaya çıkan gürültüdür. Bu gürültü kişiyi değil daha çok çevresindeki insanları rahatsız etmektedir. Uyku apnesi ise horlama sırasında solunumun 10 saniyenin üzerinde bir süre ile durmasıdır. Hatta bir dakikaya kadar giden apneler vardır. Apnenin bitişi sonrası şiddetli bir şekilde horlama tekrar başlayacaktır. Uyku apnesi vücutta bir takım ciddi sistemik problemlere yol açmaktadır. Apne sırasında, kanda belli bir oranda bulunması gereken oksijen miktarı düşer. Oksijen miktarı düştüğü anda, reaksiyon olarak kalp, dokulara daha fazla oksijen göndermek için hızlı atmaya başlar. Hızlanan nabız sonucunda ileri dönemde tansiyon yüksekliği ve kalpte büyüme görülmektedir. Beyne giden oksijen miktarında düşme ise mental sorunlara neden olmakta, -kalitesiz bir uyku sonrası etkisi ertesi gün görülmektedir. Örneğin; gün içerisinde uyuklama, reflekslerde azalma, konsantrasyon güçlüğü gibi sorunlar ortaya çıkar. Çocuklarda ise hiperaktiviteye, geceleri alt ıslatmalara, dikkat dağınıklığına yol açar. Bunların yanında örneğin cinsel performansta düşüklük, isteksizlik gibi sonuçlara da yol açabilir. Apne sırasında, kandaki, belli bir oranda bulunması gereken yaşamsal madde, oksijen miktarı düşer. Oksijen miktarı düştüğü anda, vücut reaksiyonu olarak, kalp dokulara daha fazla oksijen göndermek için hızlı atmaya başlar. Hızlanan bir nabız sonucunda tansiyon yüksekliği ve kalpte büyüme görülür. 36 ■ İLKBAHAR 2011 Horlama sırasında solunumunuz 10 saniyenin üzerinde bir süre duruyorsa, apne söz konusudur. ORTAYA ÇIKARAN NEDENLER? Uyku apnesine neden olan sebep, temel olarak horlamanın da sebebidir; hava yolundaki ‘obstrüksiyon’ dediğimiz tıkanmalar buna yol açar. Bu tıkanıklıklar, solunum yolunun başından itibaren ilk olarak burun tıkanıklıkları olarak başlar, burun etlerinin büyük- UYYKUU Prof. Dr. Tanfer Kunt Aşırı kilolu ve obez insanlarda hava yolunun içerisinde yağlanma ve buna bağlı olarak da bu boşlukta bir daralma görülecektir. Bunun sonucu ise apne oluşumudur. kilo eklenir ise uyku apnesi kaçınılmaz olmaktadır. ÇEŞİTLERİ VAR MIDIR? Temel olarak apneler ‘tıkayıcı (obstruktif) apne’ ve nörolojik bozukluklara bağlı ‘santral apneler’ olarak ikiye ayrılır. Bunların ayırıcı tanısı daha çok uyku laboratuvarı tetkiki ile ortaya çıkarılabilmektedir. Apneler ayrıca hafif, orta ve şiddetli gibi sınıflamalara tabi olurlar. HORLAMAYI APNEDEN AYIRAN lüğü, burun kemiğinin eğriliği, geniz etinin büyüklüğü, daha aşağıya doğru inersek yumuşak damağın gereğinden fazla geniş oluşu, küçük dilin büyüklüğü ve uzunluğu , dil seviyesinde ise, dil kökünün gereğinden fazla büyük ve geride olması en önemli sebeplerdendir. Obstruktif (tıkayıcı) bir apnenin erişkin dönemde ortaya çıkmasının en önemli sebeplerinden biri ise aşırı kilodur. Aşırı kilolu ve obez insanlarda hava yolu duvarında yağlanma ve buna bağlı olarak da bu boşlukta bir daralma görülecektir. Bunun sonucu ise apne gelişmektedir. Sonuç olarak solunum yolundaki anatomik yapıdaki bozukluklara bağlı tıkanıklıklara bir de aşırı NEDİR? “Her horlayan kişinin apnesi vardır” diyemeyiz. Basit horlamada, kişi sadece horlamaktadır, ancak apne dediğimiz nefes kesilmeleri görülmemektedir. Horlaması olan ve özellikle apne hikâyesi olan hastalara mutlaka uyku laboratuvarı tetkiki yapılmalıdır. Bu kayıtlarda apneler tespit edilir ve sayısal olarak değerlendirilir. Bir kişi saatte beşin altında apne geçiriyorsa bu hafif apne olarak değerlendirmektedir . TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR? Şiddetine göre tedavi yöntemleri sıralanabilir. Hafif derece bir horlamada, uyku apnesi yoksa pozisyon değişikliği yeterli olabilmektedir. Burun içerisi- ne giren havada darlık var ise burun bantları da kullanabilmektedir. Bunun dışında muayeneler sırasında, tıkanıklığı yapan bir neden tespit edilmişse, bu kişilerde horlamanın da şiddeti fazlaysa, anatomik bozukluğun düzeltilmesi gereklidir. Burun kemiğinin düzeltilmesi, burun etinin küçültülmesi, küçük dil ve yumuşak damağın küçültülmesi, çocuklarda geniz etinin alınması ve gerekiyorsa büyük bademciklerin alınması gibi müdahaleler yapılmaktadır, Amaç; hava yolundaki tıkanıklığın açılmasıdır. Bunlar tedavinin ana çatısını oluşturur. Kişi bütün bunların yanı sıra, aşırı bir kiloya sahip ise, mutlaka kilo verdirilmesi gerekmektedir. Cerrahi kadar kilo kaybı da tedavi için elzem olacaktır. Kilo kaybı sonunda, genellikle apne ortadan kalkmaktadır. Eğer kişi obezse ve cerrahiden de sonuç alınamayacağı düşünülüyorsa CPAP denilen basınçlı hava veren maskeler uyku sırasında uygulanmaktadır. Bu maskeler, hastaya uyku halinde burun ve ağızdan basınçlı hava vermektedir ve tıkanma bu basınç ile açılmaktadır. Ancak kullanımı kolay değildir. İLKBAHAR 2011 ■ 37 NÖROLOJİ Uzm. Dr. Ahmet Mübin Aydın FAZLA KİLO İNME NEDENİ MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ NÖROLOJİ UZMANI DR. AHMET MÜBİN AYDIN, “YETİŞKİNLERDE ÖLÜMÜN ÜÇÜNCÜ NEDENİ İNME İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ, AŞIRI ALKOL ALIMI, İLERİ YAŞ, AİLEVİ HİKÂYE, DİYABET, HİPERTANSİYON, KALP HASTALIĞI, SİGARADIR” DİYOR. İ nsan beyni, kafa filmleri ve omurilik sayesinde merkezi sinir sistemini kontrol eder, çevresel sinir sistemini yönetir, insanın hemen hemen tüm işlevlerini düzenler. Kalp atışı, soluk alma, sindirim gibi istemsiz eylemler, otonom sinir sistemi tarafından yönetilir. Düşünce, mantık, soyutlama gibi karmaşık zihinsel eylemler ise bilinçli olarak beyin tarafından yönetilir. Keza motor hareketler, hareketlerin düzenli ve ardışık olması, kontrolü ve çevresel etkinin tepkilere düzenli motor yanıt verilmesi, istemli hareketler de beynin kontrolü ve düzenlemesi altındadır. SİNİR SİSTEMİNİN DAMAR HASTALIKLARI Uzm. Dr. Ahmet Mübin Aydın 38 ■ İLKBAHAR 2011 İnme (felç), yetişkinlerde ölümün üçüncü nedeni, iş görmezliğin ise en önde gelen nedenidir. İnme için risk faktörleri; ileri yaş, doğum kontrol ilaçları, hamilelik, ailevi hikâye, şeker hastalığı, hipertansiyon, kan yağlarının yüksekliği, kalp hastalığı, sigara, aşırı alkol alımı ve obezitedir ( şişmanlık). İnmeler için kontrol edilemeyen risk faktörleri; yaş, ırk, cinsiyet, aile hikayesi ve genetiktir. Ancak; arteriyel hipertansiyon, geçici iskemik ataklar, geçirilmiş inme, kalp hastalıkları, şeker hastalıkları (diabetes mellitus), sigara kullanımı, alkol kullanımı, obezite, kontrol edilebilir risk faktörleridir. İnmelerde tanısal değerlendirme için; tüm geçici iskemik atak ve gelişmekte olan inme hastalarında tam kan sayımı, eritosit sedimantasyon hızı, protrombin zamanı, parsiyel tromboplestin zamanı, kan şekeri düzeyi, kandaüre ve kreatinin, serum yağ düzeyleri,kolesterol, trigliserid, idrar analizi, göğüs filmi, EKG’yi içeren rutin tarama panelleri yapılmalıdır. Beyin BT tetkiki tüm hastalarda geçici iskemik atak ve gelişmekte olan inmeyi taklit edebilecek kanama ve kitle lezyonlarını gösterebilmek için yapılır. İnmenin lokalizasyonunu tanımlama ve ilgili damarların durumunu ortaya koymada manyetik rezonans tetkiki etkilidir. Uz. Dr. Hakan Yakupoğlu NÖROŞİRURJİ KAPALI BEL FITIĞI AMELİYATLARINDA DEVRİM DÜNYADA 2002’DEN BERİ BAŞARIYLA UYGULANAN TESSYS ADLI YÖNTEMDE, AMELİYAT HASTA UYANIKKEN YAPILIYOR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN UZ. DR. HAKAN YAKUPOĞLU, KEMİK YAPILARA DOKUNULMADIĞI İÇİN HASTALARIN İLERDE YAŞAYABİLECEKLERİ BEL KAYMASI RİSKİNİN ORTADAN KALKTIĞINI SÖYLÜYOR. Bel fıtığı, hastanın günlük yaşamını olumsuz etkiler. İLKBAHAR 2011 ■ 39 NÖRO OŞİİRUURJİ T ransforaminal Endoskopik Omurga Sistemi, kısaca TESSYS diye anılan yöntem standart bel fıtığı ameliyatlarına alternatif bir sistemdir. 2002 yılından beri tüm dünyada başarı ile uygulanan sistemin en büyük özelliği, ameliyatın hasta uyanıkken yapılması ve bu sayede birkaç saat içinde hasta hastaneden taburcu edilebilmesidir. Başarı oranı oldukça yüksek ameliyatın bir diğer özelliği de kemik yapılara dokunulmadığı için hastaların ileride ameliyat nedeniyle yaşayabilecekleri bel kayması riskini ortadan kaldırması olarak gösterilebilir. Ünlü futbolcularda bu yöntem sıklıkla kullanılıyor. Yaklaşık 0,5 santimetrelik bir kesiden 0,4 santim çapında bir endoskopla yapılan ameliyatlarla, hastalarda kansız ve tam kapalı bel fıtığı ameliyatı gerçekleştiriliyor ve hastalar aynı gün taburcu edilebiliyor. Kapalı Endoskopik Bel Fıtığı Ameliyatına (KEBFA), aynı zamanda artroskopik bel fıtığı ameliyatı adı da verilmektedir. Ameliyat prensipleri, diz artoskopisiyle aynıdır. KEBFA, bel fıtığı nedeniyle ameliyat olması gereken tüm hastalara uygulanabilir. Ameliyat iki farklı teknikle yapılmaktadır. Ameliyatın uygulanabilmesi için özel endoskopik cerrahi aletler ve uygulayacak cerrahın bu konuda eğitimli 40 ■ İLKBAHAR 2011 Uz. Dr. Hakan Yakupoğlu ve uluslararası sertifika sahibi olması gereklidir. NÜKS EDER Mİ? Bel fıtığı ameliyatı dünyada üç farklı yöntemle uygulanmaktadır. Açık cerrahi, mikrocerrahi/mikroendoskopik cerrahi ve tam kapalı endoskopik cerrahi. Her üç yöntemde de ameliyat edilen binlerce hastada ameliyat sonrasında ortalama yüzde 5 oranında ameliyat mesafesinde nüks olduğu saptanmıştır. Nüks eden vakaların yüzde 90’ı ilk altı ayda nüksetmektedir. Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın, nüks oranı değişmemektedir. Ancak diğer yöntemlerde nüks eden hastalarda yeni ameliyatta komplikasyon oluşma riski endoskopik ameliyatlara göre daha yüksektir. Bu nedenle endoskopik ameliyatta nüks gelişse bile ikinci ameliyatın komplikasyon riski yok denecek kadar azdır. Ayrıca mikrocerrahi ya da açık cerrahi sonrası nüks eden hastalarda da endoskopik girişim güvenle uygulanabilir. Yaklaşık 0,5 santimetrekarelik bir kesiden 0,4 santim çapında bir endoskopla yapılan ameliyatlarla, hastalar aynı gün taburcu edilebiliyor. Uz. Dr. Cüneyd Sevinç ÜROLOJİ ÇOCUKLARIN KORKULARI ÇOCUK, TUVALET EĞİTİMİNDEN SONRA TEKRAR ALTINI ISLATMAYA BAŞLADIYSA , OLAYIN ALTINDA YATAN PSİKOLOJİK NEDENLER ARAŞTIRILMALI. MEDICANA BEYLİKDÜZÜ’NDEN OP.DR. CÜNEYD SEVİNÇ, “GENELDE BİR KARDEŞİN DÜNYAYA GELMESİ YA DA AİLE İÇİ BASKININ OLUŞMASI GİBİ NEDENLERLE ÇOCUKLAR ALT ISLATMALARINA BAŞLAYABİLİR” DİYOR İLKBAHAR 2011 ■ 41 ÜROLLOJİ Uz. Dr. Cüneyd Sevinç A LT ISLATMALARININ ÇEŞİTLERİ NELERDİR? Alt ıslatmaları, primer ve seconder olarak ikiye ayırdığımız bir durumdur. Primer dediğimiz, doğuştan beri çocukların hiç idrar kontrolünü ele alamaması, seconder dediğimiz ise ikincil gelişen, belirli bir zaman çocuğun idrarını tuttuktan sonra altını tekrar ıslatmaya başlaması. Gece ve gündüz alt ıslatmaları olarak yine ikiye ayırıyoruz. Gece olan, ‘nokturnel’ dediğimiz kaçırmalar bir diğeri ise ‘diürinel’ dediğimiz gündüz alt ıslatmaları. Gece olan kaçırmaların altında yatan herhangi bir organik sebep genellikle bulunmuyor. Çoğunlukla psikolojik sebepler olduğu düşünülüyor. Özellikle çocukların mesane kapasitesinin, büyümeyle beraber tam gelişmediğini zamanlarda, gece uykusu ağır olan çocuklarda, gece idrar birikimine cevap veremeyen, uyanamayan çocuklarda altına kaçırma durumları görülebiliyor. Yaş ile beraber mesane büyüdükçe, mesane kapasitesi arttıkça bu çocuklarda düzelme oluyor. Yine yaşla beraber beynin mesane üzerindeki durdurucu sinyal etkisi geliştikçe alt ıslatmaları kesiliyor. HANGİ YAŞLARA KADAR SÜRER? Toplumda yüzde 10 kadar çocukta bu duruma rastlanıyor. Genellikle de 11 yaşına kadar yavaş yavaş bu oran, azala azala 11-12 yaş civarında bu durumun tamamen bitmesini bekliyoruz. Nadiren yüzde 5 kadarı 11-12 yaş sonrasında, hatta ergenlik ve hatta yirmili yaşlara kadar uzadığı oluyor. Uzun yıllar bu hastalığın tedavisinde belirli bir yöntem uygulanmamış, hastalığın yaşın ilerlemesiyle geçişi beklenmiştir. Daha sonra bir dönem, özellikle anti-depresan etkileri olan ilaçların çocuklar üzerinde kullanılarak etkili olduğu görülmüş. Fakat bu ilaçların bazı yan etkilerinin çıkması sonucunda, halk tarafından kullanılması kaçınılmıştır. TEDAVİ NASIL OLUR? Olayın psikolojik yönü ele alınarak, özellikle birincil değil de ikincil olarak ortaya çıkan alt ıslatmalarının, ciddi bir psikolojik araştırmadan geçirilmesini öneriyoruz. Genelde bir kardeşin dünyaya gelmesi ya da aile içi baskının oluşması gibi psikolojik nedenlerle çocuklar alt ıslatmalarına başlayabilir. Hiçbir medikal tedavi yöntemine gerek duymadan da, psikolojik destekle bu durum atlatılabilir. Psikolojik bir problemi de olmadan tamamen yine mesane kapasitesi azlığı nedeniyle, uykunun ağırlığı nedeniyle çocuk altına kaçırıyor olabilir. Bu durumlarda bazı tedavilerle, altını ıslatma döneminden kurtarmaya çalışıyoruz. Davranış tedavileri, alarm tedavileri ve ilaç tedavileri olarak üç sınıfta toplayabiliriz. Özellikle çocukların mesane kapasitesinin, büyümeyle beraber tam gelişmediğini zamanlarda, gece uykusu ağır olan çocuklarda, gece idrar birikimine cevap veremeyen çocuklarda altına kaçırma durumları görülebiliyor. 42 ■ İLKBAHAR 2011 • Davranış Tedaviler: Çocuğun akşam belli bir saatten sonra çok fazla sıvı üretecek şeyler yememesini sağlamak. Mutlaka yatmadan önce tuvalete gidip tuvaletini yapmasını sağlamak. Son olarak da çocuğun gece altına kaçırdığı saatler bellidir. Gece o saatlerden önce çocuğu kaldırıp tuvaletini yaptırmak. • Alarm Tedaviler: Çocuğun iç çamaşırına bağlanan bir alarm zili var. Kilot ıslandığı zaman devre tamamlanıyor ve alarm çalmaya başlıyor. Bu da çocuğun uyanmasına neden oluyor. Belirli bir zaman geçtikten sonra o saatte alarmla uyanan çocuk altını ıslatmadan uyanmaya başlıyor. Bu tedavinin başarısı yüzde 60 oranında. • İlaç Tedaviler: Bunların hiçbirinden sonuç alınamıyorsa yapılacak tek durum ilaç tedavisidir. Çeşitli ilaçlar var. En sık ve güvenli kullanılan, gece salgılanan idrar üretmeyi engelleyen hormonu arttırır. Başarısı yüksektir. GÜNDÜZ İDRAR KAÇIRMALARI NEDEN OLUR? Gündüz idrar kaçırmada problem çok daha ciddidir. Altında yatan önemli bir psikolojik sebep aranmalıdır. Psikolojik sebep bulunamazsa, organik sebep aranmalıdır. En çok rastlanan durum ise, idrar yolu enfeksiyonudur. Prof. Dr. Sadık Ersöz TRANSPLANTASYON “YOĞUN BAKIM KARACİĞER NAKLİNİN VAZGEÇİLMEZ PARÇASI” ORGAN NAKİLLERİ İ İ ARTIK ENDER YAPILAN VE GAZETELERDE MANŞET OLAN BİR İ UYGULAMA OLMAKTAN ÇIKTI. TÜM İHTİYAÇ SAHİPLERİNE SUNULMASI KAÇINILMAZ OLAN CERRAHİ İŞLEM, SOSYAL DEVLET OLMANIN VAZGEÇİLMEZ BİR PARÇASI. BAŞARILI ORGAN NAKİLLERİ YAPILAN HASTANELERİN STANDARTLARININ YÜKSEK OLDUĞU İSE YADSINAMAZ BİR GERÇEK. PROF. DR. SADIK ERSÖZ, MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ, ORGAN NAKİLLERİNİN YAPILMASI İÇİN İDEAL ŞARTLARA SAHİP” DİYOR. Karaciğer nakillerinde canlı vericili ve kadavra vericili ameliyatlar yapılıyor. İLKBAHAR 2011 ■ 43 TRRANSSPLLAN NTAASYYON O RGAN, ÖZELLİKLE DE KARACİĞER NAKLİ CERRAHİSİNİN TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİM SÜRECİNİ NASIL DEĞERLEN- DİRİYORSUNUZ? Türkiye, en önemli avantajı olan yetişmiş insan gücünü, organ naklinde, özellikle karaciğer naklinde çok iyi kullanmayı başarmıştır. Öncelikle 1990 başında büyük üniversitelerde başlayan az sayıda yapılan karaciğer nakilleri dünyanın en iyi merkezlerinde eğitim almış 1960 kuşağı tarafından başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Bu ilk vakaları takiben kazanılan deneyim, birkaç yıl içerisinde daha büyük serilerin oluşmasıyla sonuçlanmıştır. Bu deneyimin son 10 yılda gelişen özel hastanecilik hizmetleri ile birleşmesi Türkiye’yi lider konumuna taşımıştır. Karaciğer nakli ameliyatı, en zor cerrahi işlemlerden biri. VEREBİLİR MİSİNİZ? Hastanesi’nde ayda 7-8 böbrek, 4-5 karaciğer nakli ameliyatı gerçekleştirmekteyiz. Hem böbrek hem de karaciğer naklilerinde canlı vericili ve kadavra vericili ameliyatları yapıyoruz. Önümüzdeki yıllarda organ nakli ameliyatlarının sayısının hem merkezimizde hem de Türkiye genelinde artması, talep nedeniyle kaçınılmazdır. Medicana International Ankara KARACİĞER NAKLİ ZOR VE POTAN- YAPTIĞINIZ NAKİL OPERASYONLARI VE ÖZELLİKLERİ HAKKINDA BİLGİ SİYEL OLARAK TEHLİKE ARZ EDEN BİR OPERASYON MU? Karaciğer nakli ameliyatı tüm cerrahi işlemler arasında en zor birkaç girişimden biridir. Deneyim, sabır ve teknik beceri gerektiren zorlu bir sınavdır. Deneyimli genel cerrahlar arasından seçilen yetenekli ve inatçı kişiler tarafından yapılır. NAKLİN MALİ BOYUTU NEDİR? Karaciğer nakli modern cerrahi teknolojinin, yoğun bakım hizmetlerinin ideal koşullarda uygulanması ile ancak başarılı olabilir. Bu nedenle pahalı bir işlemdir. 80-100 bin TL arasında ortalama maliyet oluşmaktadır. Benzer ameliyatların aynı standartlarda Avrupa ve ABD’de bu fiyatların üç dört katına çıktığı görülebilir. Türkiye’de organ nakli cerrahları, yüksek standarttaki ameliyatları ülke koşullarına uygun şekilde ucuza mal etmek gibi özel bir yetenek geliştirmişlerdir. ULUSAL ORGAN VE DOKU NAKLİ STRATEJİLERİNİN OLUŞTURULMASI YÖNÜNDE ÖNERİLERİNİZ NELER? Unutulmaması gereken en önemli nokta, başka bir ülkede başarılı olmuş bir programın Türkiye’de farklı sonuçlar doğurabileceği gerçeğidir. Türkiye’nin dünyada benzeri olmayan çok özgün bir yapısı var. Ülkemiz, gelişen ekonomi ve teknolojiye rağmen, insani değerlerin çok ön planda olduğu ve geniş aile yapısının halen korunduğu bir sosyal düzene sahip. Kadavralardan alınan organların sayısının artırılması ve adil dağıtılması en öncelikli başlık. Halen T.C. Sağlık Bakanlığının kadavra verici sayısını artırmak yönünde izlediği politikalar isabetli ve gerçekçidir. Ancak bütçeden daha büyük bir payın verilmesi gerekiyor. Canlı akraba vericilerin kullanılması esnasında etik kaygıların göz ardı edilmemesi, mevcut dördüncü derece akraba sınırının aşılmaması ve akraba olmayan vericilerin değerlendirilmesinde titiz davranılması “Önümüzdeki yıllarda organ nakli ameliyatlarının sayısının hem merkezimizde hem de Türkiye Prof. Dr. Sadık Ersöz 44 ■ İLKBAHAR 2011 genelinde artması, talep nedeniyle kaçınılmazdır.” TRAN NSPLAANTAASYYON çok önemli. ORGAN VE DOKU NAKLİ HİZMETLE RİNE YÖNELİK YOĞUN BAKIM SER VİSLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ GEREKTİ Ğİ İFADE EDİLİYOR. HASTANELERİN BU ANLAMDA EKSİKLİKLERİ NELER? Yoğun bakım özellikle karaciğer naklinin vazgeçilmez parçası. Beyin ölümü olan kadavra vericilerin de bulunabileceği tek adres. Yoğun bakımın anestezi uzmanlığından ayrılarak ayrı bir eğitim süreci sonrasında elde edilen bir ihtisas haline dönüştürülmesi tek çözümdür. TÜRKİYE’DE ORGAN NAKİL MERKEZ LERİ YETERLİ VE YAYGIN DÜZEYDE Mİ? KAMU VE ÖZEL SEKTÖR DÜŞÜ NÜLDÜĞÜNDE MERKEZ DAĞILIMINI NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ? Organ nakli merkezlerinin sayısı yeterli gözükmemekle birlikte nitelikleri yeterli ve eşit değil. Ülke genelinde dağılım homojen olmak zorunda. Özel hastanelerde verilen hizmetin kalitesi genel olarak daha yüksektir. Ancak maliyet hesapları işin içine girince yaklaşım değişiklik gösterebilir. Halen organ nakilleri için sosyal güvenlik sistemi tarafından paket ödeme uygulanıyor. Erken ameliyat sonrası dönemde sistem çok başarılı işlerken, geç dönemde hastalar fark ödemek zorunda kalıyor ve kamu hastanelerine geri dönüyorlar. Bu açıdan sistemin ıslahı ve sürekliliğin sağlanması gerekli. ORGAN NAKLİNDE BAŞARILI DÜNYA MERKEZLERİNİN ORTAK NOKTALARI VE TÜRKİYE’DEKİ BAŞARILI BİR MERKEZİN OLMAZSA OLMAZLARI NELERDİR? Tıp teknolojisi devamlı gelişiyor. Personel ve teknik donanım açısından bu gelişime ayak uyduramayan merkezler, demode olmaktadır. Alanında çok iyi eğitim almış doktorlar ve yardımcı sağlık personelinin çalıştırılması,olmazsa olmazı. Türkiye’deki özel hastanelerde personel döngüsü çok hızlı. Ekonomik “Türkiye’de organ nakli cerrahları, yüksek standarttaki ameliyatları ülke koşullarına uygun şekilde ucuza mal etmek gibi özel bir yetenek geliştirmişlerdir.” ve diğer nedenlerle çalışanlar sık yer değiştiriyor. Organ nakli gibi deneyimin çok önemli olduğu bir alanda bu durum kolay tolere edilemez. Organ nakli merkezleri ruhsatlandırma aşamasında sahip oldukları teknolojik donanımın beş yıl içinde yetersiz hale geleceği açık. Bu nedenle teknoloji yatırımının devam etmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Medicana Ankara Hastanesine baktığımızda, organ nakillerinin yapılması için ideal şartlara sahip olduğu görülmektedir. HASTANENİZDE EN SIK YAPILAN NAKİLLER HANGİLERİ? İlk sırada böbrek, ikinci sırada karaciğer nakli yer alıyor. ORGAN BAĞIŞINI ARTTIRMAYA YÖNELİK ÖNERİLERİNİZ NELER? Kadavra organ bağışının artırılması uzun soluklu ve güç bir iş. Beyin ölümü bildiren merkezlerin masraflarının karşılanması için hali hazırda yapılan ödeme çok gerçekçi ve olumlu gözükmektedir. Kampanyalar yerine sürekli eğitim tercih edilmelidir. Basında asılsız olarak yer alan haberler olumlu gelişmeleri tersine çevirmektedir. Bu konuda yasal yaptırımlar dahi oluşturulabilir. İLKBAHAR 2011 ■ 45 ÜROLOJİ Doç. Dr. Oğuzhan Sarıyüce Prostat büyümesi, EVLİ ERKEKLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜR PROSTAT, KESTANE YA DA CEVİZ BÜYÜKLÜĞÜNDE, SALGI BEZİ YAPISINDA, ERKEKLERE HAS BİR ORGANDIR. ERGENLİKLE BERABER ERKEKLİK HORMONU TESTOSTERONUN ETKİSİYLE GELİŞMEYE BAŞLAYAN PROSTAT 20 YAŞ CİVARINDA BÜYÜMESİNİ DURDURUR. İKİNCİ BÜYÜME DÖNEMİ 40 YAŞINDAN SONRA BAŞLAR. PROSTATIN İÇ ORTA KISMINDA YERLEŞİK HÜCRELER NORMALDEN ÇOK HIZLI ÇOĞALMAYA BAŞLAYARAK ‘BPH’ DENİLEN İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ RAHATSIZLIĞINA YOL AÇARLAR. PROSTAT HASTALIKLARINDA EN İYİ KORUNMA YÖNTEMİ DÜZENLİ SAĞLIK KONTROLLERİNİN İHMAL EDİLMEMESİDİR. 46 ■ İLKBAHAR 2011 ÜRROLO OJİ ULUSLARARASI PROSTAT SEMPTOM DERECELENDİRİLMESİ ( I-PSS) Genellikle prostat yakınma skorlaması denen ve belirtilerin derecelenmesini sağlayan sorgulama formları objektif değerlendirmeyi sağlar. I-PSS (Uluslararası Prostat Belirti Skoru) 1. İdrar yaptıktan sonra, mesanenizin boşalmadığı hissine kapılma sıklığınız nedir? 2. İdrar yaptıktan sonra, iki saatten daha az bir sürede tekrar idrar yapma ihtiyacınızın sıklığı nedir? 3. İdrar yaparken birkaç kez durup tekrar başlama sıklığınız nedir? 4. İdrarınızı tutmakta ne sıklıkta güçlük çektiniz? 5. Ne sıklıkta idrarınızın akış gücünde azalma hissettiniz? 6. İdrar yapmaya başlamak için ne sıklıkta zorlandınız ya da ıkındınız? Yukarıdaki sorulara hiçbirinde yanıtı verildiyse 0, Beşte birinden az olduğu düşünülüyorsa 1 Yarısından az ise 2 Hemen hemen yarısı ise 3 Yarısından fazlaysa 4 Hepsindeyse 5 olarak puanlama yapılır. 7. Yatmaya gittikten sabah kalkana kadar bir gecede kaç kere idrar yapmak üzere kalktınız? Bu soruya da yanıt Hiç ise 0 Bir kere ise 1 İki kere ise 2 Üç kere ise 3 Dört kere ise 4 Beş ya da daha fazla ise 5 olarak puanlama yapılır. Toplam puan 0-7 ---> hafif derece tıkanıklık 8-19 ---> orta derece tıkanıklık 20-35 ---> ileri derece tıkanıklık şeklinde yorumlanır. P Doç. Dr. Oğuzhan Sarıyüce ROSTATIN BELLİ BAŞLI HASTALIKLARI NELERDİR? İyi huylu Prostat Büyümesi (BPH), Prostat Kanseri, Prostat İltihabı (Prostatit), postatın belli başlı hastalıklarıdır. İyi huylu prostat büyümesi, erkeklerde yaş ilerlemesiyle ortaya çıkan doğal bir durumdur. 49 yaş sonrası başlayan ikinci büyüme döneminde, prostat sert ve genişlemeyen kılıfla çevrili olduğu için büyüyen içinden geçen idrar kanalını sıkıştırarak idrar geçişini zorlaştır ve prostat belirtilerinin prostat yakınmalarının ortaya çıkmasına sebep olur. Büyüme yaşam boyu sürdüğü için 50 yaşına gelmiş bir huylu prostat erkek iyi büyümesi yakınmaları ortaya çıkması için yüzde 50 şansa sahiptir. 80 yaşındaki erkeklerin yüzde 80-90 da erkek iyi büyümesi (BPH) mevcuttur. İYİ HUYLU PROSTAT NEDEN BÜYÜK? Testosteron / östrojen oranının değişmesi, dihidrotestosteron birikimi, ailesel yatkınlık, iyi huylu prostat büyüme nedenleridir. Evli erkeklerde daha sık görülür. Beyaz ırkta görülme oranı ise sarı ırka göre daha fazladır. HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR? Mesaneyi tam boşaltamama hissi, idrarı başlatmada gecikme ve zorlanma, kesik kesik idrar yapma, idrar akımının zayıfİLKBAHAR 2011 ■ 47 ÜRROLLOJİ lığı idrarın son kısmının damlar tarzda olması, işeme sırasında ıkınma gereksinimi, aniden idrara çıkma gereksiniminin ortaya çıkması, kısa aralıklarla sık idrara çıkmak, gece idrara gitme ihtiyacı ve aniden idrar yapamaz olmak, hastalığın belirtileri olarak sıralanabilir. Prostat büyümesi olan erkeklerde, allerji veya soğuk algınlığı ilaçları, alkol, soğuk hava ya da uzun süre hareketsiz kalmak böyle bir duruma yol açabilir. İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ NASIL TEŞHİS EDİLİR? İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ NASIL TEŞHİS EDİLİR? Parmakla prostat muayenesi ve PSA (Prostat Spesifik Antijen) kan testi ve idrar tetkiki ile teşhis konulur. Prostatın büyüklüğü, kanserli bir gelişme (nodül, sert alanlar) olup olamadığı, aşırı duyarlılık ve dolgunluk gibi enfeksiyon belirtileri makattan yapılan parmak muayenesi ile anlaşılır. İdrar analizi özellikle prostat büyümesine benzer belirtiler veren enfeksiyonların ayırt edilmesi için gereklidir. 40’lı yaşlardan itibaren kanda yapılacak PSA testi prostatta olası kanserli gelişmelerin erken tanı ve tedavisi açısından çok önemli yararlar sağlar. Prostat Spesifik Antijen denen ve prostat dokusu tarafından kana salgılanan bir protein olan PSA düzeyi prostat kanseri, iyi huylu prostat büyümesi ve prostat iltihaplarında yükselebilmektedir. 50 yaş üzeri erkeklerde Amerikan Kanser Derneği ve Amerikan Üroloji Derneği yıllık PSA testlerinin yapılmasını önermektedir. İdrar akım hızı (Üroflow) ve işeme sonrası mesanede kalan artık idrar miktarı ölçümü objektif olarak prostatın idrar yolu ve mesane çıkışını ne kadar tıkadığı konusunda fikir verir. İyi huylu prostat büyümesi, erkeklerde yaş ilerlemesiyle ortaya çıkan doğal bir durumdur. 48 ■ İLKBAHAR 2011 BPH TEDAVİ SEÇENEKLERİ Yakınmaların şiddeti ve istenilen rahatlama derecesine göre üroloji doktoru ve hasta tedavi konusunda birlikte seçim yapmalıdır. Kısa Dönem Geçici Rahatlatıcı Yaklaşım Yakınmalar tolere edilebilecek düzeyde ise düzenli kontroller altında hasta ürolojik takibe alınabilir. Bu dönemde; - Düzenli tuvalete çıkma - Alkol ve kafeinli içecekleri (çay, kahve) azaltma - Akşam ve gece alınan sıvı miktarını kısıtlama gibi önlemler alınabilir. Prostat yakınmalarını ortadan kaldırmaya yönelik ilaçlar vardır, ancak bunlar hastalığın kökten tedavisini sağlamaz. Orta Derecede Etkili Yaklaşımlar Laser Tedavileri: Genellikle küçük ve orta boyutlu prostatlarda uygulanır. Yüksek güçte lazer ışığı enerjisi kullanarak prostatın büyümüş kısmını buharlaştırarak ya da canlılığını ortadan kaldırarak küçülten bu yaklaşımlar günübirlik ya da bir günlük hastane yatışları gerektir. Ancak klasik kapalı (monopolar TUR) prostat ameliyatlarına oranla yakınmalarda daha az bir rahatlama sağlamaktadır. Etkin Tedavi Yaklaşımları Üroloji camiası tarafından altın standard BPH tedavi yaklaşımı olarak kabul edilen klasik kapalı (endoskopik) prostat ameliyatı olan ʻmonopolar TUR Prostatʼ operasyonudur. PK (Plazma Kinetik) teknolojisinin geliştirilmesi ile çok daha etkin ve güvenli bir seçenek bu operasyona rakip olmuştur. Geleneksel kapalı prostat ameliyatı olan ʻTUR Prostatʼ (Prostatın Transüretral Rezeksiyonu) hastalık belirtilerinin derhal ve uzun dönem ortadan kaldırılması için etkin bir seçenek oluşturmakla birlikte tekniğin tabiatından dolayı operasyon çok büyük prostatlarda uygulanamamakta, kanama fazla olabilmekte, TUR sendromu olarak tanımlanan ciddi bazı sağlık riskleri oluşturabilme, operasyon sonrası idrar sondasının daha uzun tutulması gereksinimi, idrarda yanma hissi ve kanlı idrarın bir dönem devam etmesi gibi bazı olumsuzluklar taşımaktaydı. Plazma kinetik teknolojisi çok daha düşük düzeyde ve güvenli bir enerji kullanılarak büyümüş prostatın kesilerek ya da buharlaştırılarak ortadan kaldırılması imkânını sağlamıştır. Plazma kinetik prostat müdahalesi geleneksel kapalı prostat ameliyatı olan TURʼda kullanılan ve sağlık açısından riskli olabilecek solüsyonlar yerine serum fizyolojik ile uygulanmaktadır. Plazma kinetik prostat operasyonu genel ya da bölgesel anestezi altında uygulanabilir. Operasyon genellikle bir saatten az bir sürede tamamlanır. Çoğunlukla bir günlük bir hastanede kalış sonrası hasta taburcu edilebilir. Sonuç olarak Plazma Kinetik Prostat Operasyonu geleneksel kapalı prostat operasyonu (TUR PROSTAT) ve diğer modern kapalı yaklaşımlara oranla; -Daha kısa hastanede yatış süresi, -Daha az kan kaybı, -Prostat yakınmalarının hemen ve uzun dönem kalıcı biçimde giderilmesi, -Operasyon sonrası idrar sıklığı ve yanması gibi yakınmaların daha kısa sürede normale dönmesi, -İdrar sondasının daha kısa sürede çekilebilmesi, -Prostat nedeniyle alınması gereken ilaçları kullanma gereksiniminin ortadan kalkması gibi ciddi avantajlar içerir. Doç. Dr. Serdar Akgün KALP-DAMAR CERRAHİSİ SAĞLIKLI VE PÜRÜZSÜZ BACAKLAR SON ZAMANLARIN MODASI, İKİNCİ BİR DERİ GİBİ VÜCUDU SARAN ‘SKİNNY’ PANTOLONLARI SEVEREK GİYİYORSANIZ BİR KEZ DAHA DÜŞÜNÜN. ÇÜNKÜ DAR KOTLAR VE DAR ÇİZMELER VARİS HASTALIĞININ TETİKLEYİCİ SEBEPLERİNDEN. BAHÇELİEVLER MEDICANA’DAN DOÇ. DR. SERDAR AKGÜN VARİSLERİN ÇEŞİTLERİNİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİNİ ANLATIYOR. V ARİS NEDİR? Oksijenden fakir kirli kanın kalbe ulaşmasını sağlayan toplardamarlarda genişleme ve kanın yukarı çıkmasını sağlayan kapakçıkların bozulması sonucunda gelişen bir hastalıktır. Yaygın olarak bacaklarda görülür. KAÇ TİP VARİS VARDIR? Üç çeşit varis tipi vardır. Bunlardan ilki kılcal damarların genişlemesi ile oluşur. Buna ‘telenjiyektazi’ adı verilir. İkincisi, telenjiyektazileri daha geniş çaplı olan ‘venulektazi’lerdir. Bunlar mavi renkli olurlar. Üçüncü ise çapları daha büyük ve yeşil renkte görünen büyük toplardamar sisteminin ‘safen ven’ varisleridir. VARİS HASTALIĞININ GÖRÜLME SEBEPLERİ NELERDİR? Varis hastalığının en sık görülme sebebi genetiktir. Ebeveynlerinizde varis varsa; özellikle kadınlarda gelişme şansı daha yüksek kabul edilir, kadın akrabalarında varis öyküsü yüzde 49, erkek akrabalarında yüzde 19 oranında görülür. Gebelik sırasında değişen hormon düzeyleri, büyüyen rahimin karın içi damarlara yaptığı baskı bacaklarda toplardamar dolaşımını bozar. Gebelik sırasında fazla kilo alımı da varis oluşumunda etkilidir. Meslek icabı ayakta kalmak ve uzun sureli oturmak da varis gelişimine katkıda bulunur. Ayakta kalınca toplardamarlarda basınç artışı olur. Uzun süre oturur pozisyonda ve dizlerin büküldüğü durumlarda toplardamar dolaşımı bacaklarda bozulur. Güneşte uzun süre kalındığında ya da sauna, hamam gibi sıcak İLKBAHAR 2011 ■ 49 KAALP-DAM MAR CEERRRAHİSSİ Doç. Dr. Serdar Akgün ortamlarda da vücudun ısı düzenlemesi sonucunda damarlarda genişleme olur. BESLENMENİN ETKİSİ VAR MI? Beslenmenin varis oluşumuna hiçbir etkisi yoktur. Aynı zamanda varis hastalığı mevsimsel olarak artış veya azalma göstermez. Fakat bunların yanı sıra giyinme tarzının varislere doğrudan etkisi vardır. Dar pantolonlar, sıkı çizmeler ve botlar kan dolaşımını etkilediğinden varis oluşumuna neden olabilir. KADINLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR CİNSİYETİN VE YAŞ FAKTÖRÜNÜN VARİS HASTALIĞINA ETKİSİ NEDİR? Kadınlarda varis hastalığı erkeklere göre daha sık görülür. Kadınlarda bu oran yüzde 31 iken, erkeklerde yüzde 17’yi bulur. Kadınlarda en sık görülen yaş dilimi 40 ile 49, erkeklerde ise 70 ile 79’dur. VARİS TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR? Toplumda büyük çaplı toplardamarlarda varis yüzde 30-40 oranında yüzeysel kılcal ve küçük çaplı varislerin eşlik ettiği tablo saptanmıştır. Temel olarak tedavi planlamamdan önce fizik muayene ve bacaklardaki damarların durumunun saptanması için ultrason yapılması esastır. Büyük toplardamarlarda sorun olmayan kılcal damarlarda 50 ■ İLKBAHAR 2011 genişleme ve küçük, orta çaplı varislerde. lazer ya da köpük-iğne tedavisi uygulanabilir. Büyük toplardamarlarda oluşan yetmezlik ve büyük çaplı varislerin tedavisinde ise klasik cerrahi veya radyo frekans endovenöz ablasyon uygulanabilir. En son geliştirilen radyofrekans yönteminde damar içine yerleştirilen kateter ile, ultrason eşliğinde radyofrekans dalgaları ile damar içeriden yakılmaktadır. Klasik cerrahiye göre fazla kesi olmadan kısa bir sürede yakma (3-4 dakika) işlemi tamamlanır. Toplam ameliyat süresi ise 30-40 dakika arasındandır. Son yıllarda en sık kullanılan ve tatminkâr sonuçlar veren yöntem budur. VARİSLER TEKRARLAR MI? Klasik cerrahi sonucunda uzun yıllar içinde varislerin tekrarlaması sorunu yüzünden, günümüzde önce lazer ve en son olarak radyo frekans ile daha konforlu, ağrısız ve daha iyi sonuçlar veren yeni yöntemler uygulanmaktadır. Yeni geliştirilen bu yöntemlerde tekrarlama oranının daha düşük olduğu saptanmıştır. Dar pantalonlar kan dolaşımı etkiler. Beslenmenin varis oluşumuna hiçbir etkisi yoktur. Varis hastalığı mevsimsel olarak artış veya azalma da göstermez. Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu FİZİK TEDAVİ AYAKKABINIZIN AKSI DÜZGÜN MÜ? ÇAMLICA MEDICANA HASTANESİ PROF. DR . MERAL KOZAKÇIOĞLU, DÜZGÜN BİR OMURGA YAPISINA SAHİP OLABİLMEMİZ İÇİN GÜNLÜK YAŞAMDA GİYMEMİZ GEREKEN AYAKKABI ÇEŞİTLERİNİ ANLATIYOR. İLKBAHAR 2011 ■ 51 FİZZİKK TEDDAVİ A YAKKABIDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN UNSURLAR NELERDİR? Ayakkabı imalatında ayakkabı aksının düzenlenmesi büyük önem taşır. Ayakkabı firmalarının biomekanik uzmanlardan destek al-ması ve her ayakkabı imalatçısının bir biomekanik uzmanı ile çalışması ya da bu konuyla ilgili bir uzmandan sertifikalı belgeler alması gerekir. Şu anda Türkiye’de böyle bir uygulama yok, fakat yakın zamanda çıkartılması halk sağlığı açısından faydalı sonuçlar doğurur. ideal olanıdır. AYAKKABILARIN TOPUKLARI NASIL OLMALI? YÜKSEKLİKTE VE NASIL Kalın topuklu ayakkabı, özellikle topuktaki ağırlık noktasını daha iyi karşıladığı ve daha rahat bir yürüyüş sağladığı için, daha çok tercih edilmelidir. Eğer ayakkabının ortopedik aksı güzel düzenlenmiş ise, ince topuklu ayakkabılarla da rahat yürüyüş sağlanabilir. Ayakkabı ister ince topuklu isterse kalın topuklu olsun, ortopedik aksı iyi düzenlenmiş ise yüksek topuklu ayakkabılarla da rahat yürünebilir. AYAKKABILAR GİYİNMELİYİZ? YANLIŞ AYAKKABILAR NE GİBİ Özellikle çalışan kadınların ayakkabıları, hem tipi hem de yüksekliği açısından son derece önemlidir. Normalde yürürken ve ayakta dururken, vücut ağırlığımızın yüzde 33’ü ayak ucunda, yüzde 33’ü ayağın orta kısmında, yüzde 33’de topuğun arka kısmında olmalıdır. Dolayısıyla vücut ağırlığının omurgadan kalçaya, kalçadan dize, dizlerden ise ayak bileğine ve ayağa eşit ağırlıkta ve düzenli olarak gelmesi için belirli bir ağırlık noktası olması lazım. Bunu sağlamak için de kadınların yaklaşık 5-6 santim yüksekliğinde, ortopedik ayakkabılar giymesi gerekir. Ayakkabı alırken, ortopedik akslara uygun olarak imalat yapan ve bu konuya önem gösteren firmaların ayakkabılarını tercih etmeliyiz. SORUNLARA YOL AÇAR? GÜNLÜK YAŞAMDA HANGİ SİVRİ BURUN AYAKKABILAR AYAK Uygun ayakkabı giyilmediği zaman her yaşta değişik problemlerle karşılaşılabilir. Çocuğun gelişme dönemini ele alırsak, ayak eğrilikleri, ayak basma problemleri ortaya çıkar ve bu sorunlar ayak ve ayak bileğinde problem yaratır. Hem kız hem de erkek çocuklarında omurgada eğrilikler ortaya çıkabilir. Kadınlarda, özellikle genç kızlarda, uzun süreli yüksek topuklu ayakkabı giyilmesi bel ağrılarına yol açar. Yüksek topuk giydiğimiz zaman vücut ağırlığının yüzde 33’ten fazlası ayak parmaklarına gelir. Bu da beldeki, omurgadaki çukurluğu arttırır. Bu çukurluk beldeki sinirlere baskı oluşturarak belden bacağa yayılan ağrılar yaratabilir. Bacakların arkasında kramplar ortaya çıkar. Uzun süre topuklu ayakkabı ile ayakta duran Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu kadınlarda, aşil (ayak bileği arkasındaki tendon) kısalığı oluşur. Aşil kısaldığı zaman kişi istese de alçak ayakkabı giyinemez. Giydiği zaman aşil gerildiği için ağrılar ortaya çıkar. Bu durumun tam tersi de mümkün. Çok fazla düz ayakkabı giyinen birisinde aşil tendonu gerilir ve siyatik sinir baskı altında kalır ve siyatik siniş basısına bağlı olarak ağrılar ortaya çıkar. BABETLER ZARARLI MI? Günümüzde çok giyilen babetler ayak sağlığı için çok sakıncalıdır. Bu ayakkabıların hiçbir aksı yoktur. Babetleri günde en fazla bir saat giymek gerekir. Son yıllarda bazı firmalar içerisinde aksı olan babetler imal adiyorlar, bunlar tercih edilebilir. SPOR YAPARKEN NE TÜR AYAKKABILAR SEÇMELİYİZ? Tabanı düz olan ayakkabılar ayak sağlığı açısından sakıncalıdır. Dolayısıyla spor yaparken ve yürüyüş yaparken bu tarzda ortopedik ayakkabıları tercih etmeliyiz. Zaten artık spor ayakkabı imal eden firmalar tenis, yürüyüş, basketbol vs. gibi sporlar için uygun ayakkabılar tasarlıyor. Biz de ayakkabı satın alırken bunlara dikkat etmeliyiz. SAĞLIĞI İÇİN YARARLI MI? Ayakkabının burnu çok sivri olmamalıdır. Burnun sivri olması parmakların sıkışmasına neden olur. Onun için kadınların günlük yaşamda, yuvarlak burunlu, sentetik olmayan, 5-6 santim topuklu ortopedik ayakkabılar giymesi 52 ■ İLKBAHAR 2011 Uzun süreli yüksek topuklu ayakkabı giyilmesi bel ağrılarına yol açar. Çok fazla düz ayakkabı giyen kişide de aşil tendonu gerilir ve ağrılar ortaya çıkar. HASTALIKTA VE SAĞLIKTA BESLENME Meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketin ESTETİK Dengesiz beslenme selülit nedeni MEDİKAL ESTETİK Vücut kıvrımlarınızı liposuction ile düzeltin DİŞ Diş etiniz kanıyorsa, dikkat! İLKBAHAR 2011 ■ 53 BESLENME Diyetisyen Devrim Açıkgöz Sağlıklı ve formda kalmak için ÇEŞİTLİ VE SIK YİYİN SAĞLIKLI BESLENMENİN SINIRLARI VE KURALLARI VAR. MEDICANA AVCILAR HASTANESİ DİYETİSYENİ DEVRİM AÇIKGÖZ DENGELİ BESLENME ADI ALTINDA ‘ÇEŞİTLİ BESLENMENİN’ ÖNEMİNİ VURGULARKEN BUNLARIN YANINDA HANGİ İÇECEKLERDEN UZAK DURMAMIZ GEREKTİĞİNİ ANLATIYOR. 54 ■ İLKBAHAR 2011 BESLEN NME İLKBAHAR 2011 ■ 55 BESLLEN NME D ENGELİ BESLENME NEDİR? Besin gruplarında beslenme piramidi vardır. Beslenme piramidi üzerinden hareket ettiğimizde, “Şu besin kesinlikle faydalıdır” gibi bir yargıya varamayız. Besinlere yaklaşım; tamamen hiçbir besin maddesini vücuda yabancı madde haline getirmemek. Normalde besinleri beş ana grupta topluyoruz. Karbonhidratlar, proteinler, yağlar, sebzeler ve meyveler. Bunların yüzdelik dilimleri var. Yüzde 50-55 oranında karbonhidratlar, yüzde 12-15 oranında proteinler, yüzde 25-30 oranında yağ ve ara öğün olarak da meyve ve sebze şeklinde. Bütün bu besin gruplarından bir günde içerisinde tükettiğinizde dengeli beslenmiş oluyorsunuz. Diyetisyen Devrim Açıkgöz Besin içeriklerine dikkat edip miktarına dikkat etmediğiniz takdirde, bu size kilo olarak geri döner. Miktarı da, günlük harcadığınız ortalama kalori miktarından değerlendirmek lazım. Bunları yaptığınızda kilo problemleri ortadan kalkar. dikkat edip miktarına dikkat etmediğiniz takdirde, bu size kilo olarak geri döner. Miktarı da, günlük harcadığınız ortalama kalori miktarından değerlendirmek lazım. Bunları yaptığınızda kilo problemleri ve buna bağlı olarak oluşan YEMEKLERDE MİKTAR VE ÇEŞİTLİLİK sağlık problemleri de ortadan kalkar. ÖNEMLİ Mİ? Miktar belirtmek için kişisel özellikleri Günde en az beş porsiyon sebze ve değerlendirmek lazım. “Siz şu kadar meyve tüketimi gereklidir ve bu tükeyemelisiniz” diyebilmek için o kişinin tilen besinlerin içeriği mutlaka çeşitlilik günlük enerji miktarını, yağ kat, su göstermelidir. Hep aynı meyve, sebze dengesini bilmeniz gerekir. Bunu da üzerinde durulmamalıdır. Zaten çeşitölçerek bulabiliyoruz. Burada amacımız lilik kavramını oluştururken de mevdengeli beslenme. Besin içeriklerine simsel özelliklerin ön planda tutulması gerekiyor. Eskiden her besin mevsiminde çıktığı için, ‘mevsimine dikkat edin’ diye bir ‘SINIRSIZ MEYVE’ YANLIŞTIR alt yazı yazmaya gerek yoktu. “İstediğimiz kadar meyve yiyebiliriz diye Ama artık her an her şeyi bir özgürlüğümüz yok maalesef. Her bulabiliyorsunuz. O zaman meyvenin içeriğine göre değişiklik gösterir, ama bir porsiyon meyve iki kesme şeker tüketicinin dikkat etmesi kadar şeker içerir. Meyve şekeri de ihmal gereken unsur, vücudunun o edilebilecek bir şeker değildir. Vücuttaki mevsimde çıkan besine uygun kan şekerini yükseltir. Dolayısı ile siz olup olmadığı. Mevsiminin meyveyi sınırsız tüketmeye kalktığınızda dışında çilek yemeyi uygun kan şekeriniz çok hızlı yükselir. Hem bulmuyorum. Özellikle gebekilo aldırıcı etkisi vardır, hem de genel lik döneminde çok hormon anlamda, bir seferde fazla miktarda meyve, sağlık açısından uygun değil.” alınması ve büyüme ve gelişme çağındaki çocuklar için uygun 56 ■ İLKBAHAR 2011 değil. Mevsiminde olan her meyve ve her sebze mutlaka tüketilmeli. Kırmızı et kolesterol açısından tehlikeli kabul ediliyor, ama haftada ikinin altında kırmızı et tüketimi olan bireylerde yapılan çalışmalar, B12 yetersizliği ortaya koyuyor. O zaman, “Protein kaynağı olarak haftada mutlaka iki gün kırmızı et yiyin” diyoruz. Geri kalan günlerde ise iki gün tavuk ve hindi, iki gün Omega 3, Omega 6 açısından balık, geriye kalan bir gün ise kuru baklagiller tüketelim. Böyle yaptığınız zaman hem çeşitliliği sağlamış oluyorsunuz, hem de haftalık beslenme programında bütün besin kaynaklarını kullanmış oluyorsunuz. NE SIKLIKLA BESLENMELİYİZ? Bir günü üç ana, üç ara öğün şeklinde planlıyoruz. Bir öğünün, vücuttaki kan şekeri dalga hareketi, ortalama üç buçuk saat sürer. Dört saatten uzun süre aç kalınmamasını öneriyoruz. Vücutta her iki durumda da sorunlar oluşacağından, kan şekeri ne olduğundan fazla yükselsin ne de olması gerekenin altına düşsün. Yani vücudun kan şekeri oranını dengede tutabilmek için, iki buçuk üç saatte bir beslenme BESLEN NME profili oluşturma gerek. Ana öğünleri daha geniş tutarken, atıştırmalık öğünleri daha hafif geçiştirmeliyiz. Her ana öğünü kendi içerisinde bütün besin gruplarını içerecek şekilde planlıyoruz. Mesela öğlen tavuk ızgara yiyerek proteini almış oluyorsunuz. O zaman yanına sebzeyi de eklemek için yeşil salata koyalım. Ayran ya da cacık eklediğinizde, ya da yoğurtlu semizotu salatası, süt grubunu da katmış oluyorsunuz. Geriye bir tek tahıl grubumuz kalıyor. Onun için de çorba, ekmek, pirinç pilavı, bulgur pilavı veya makarna olabilir. Bunların miktarlarını kişisel özelliklere göre planlıyoruz. Fakat hepsini bir araya getirdiğimizde kişi bir öğünde bütün besin gruplarından tüketmiş oluyor. Aynı şeyi her öğün için düşünmek lazım. Sabah kahvaltısında protein kaynağı olarak, yumurta veya peynir tercih ediyoruz, onun yanında domates, salatalık, biber, maydanoz tüketebilirsiniz. Unlu mamuller olarak, tahıl grubunda, kişi ekmek tüketebilir. Sporun fazlası da zararlı olabilir. ZAYIFLAMA HAPLARININ VÜCUDA ETKİSİ NEDİR? Zayıflama ilaçlarının mantığı, genel olarak vücuttaki ısıyı yükselterek, kalp atım hızını arttırarak ve dolaşımı hızlandırarak enerji harcatmaktır. Vücut daha çok efor sarf ediyor, daha çok terleyip, daha çok susuyor. Bunun yanında, istem dışı açlık tokluk merkezini bloke ediyorsunuz. Bunların hepsi dışarıdan doğal olmayan müdahalelerdir. Örneğin vücudun daha hızla çalışmasına yönelik kalp atım hızını arttırdığınızda, kalp ritim bozukluklarına neden olabilirsiniz. Her maddenin yan etkisi farklı olabilir, ama sonuç olarak hepsinde, kullandığınız ürünü bıraktığınızda, vücudunuz eski halinden daha yavaşlayacağı için siz elde ettiğiniz sonucu daha fazlası ile geri alacaksınız. Kalıcı sonuçlar elde edemediğiniz noktada her zaman zarardasınız. Yanında ek olarak sağlık problemleriniz de oluşur. Önemli olan kalıcı bir beslenme profli oluşturmaktır. BİTKİSEL ÇAYLARIN VÜCUDA SPORUN BESLENMEYE KATKISI ETKİLERİ NELERDİR? VAR MI? Tarçın ve zencefil, gündemde olan çaylar. Yapılan çalışmalarda tarçının kan şekerini kontrol ettiği yönünde bir takım bulgular var. İçindeki manganez vücutta kan şekerinin kontrolünü sağlıyor. İlla da “Şeker hastası için uygundur” gibi bir vurgulama yapmıyoruz. Bunu herkes için söylüyoruz. Günde en az iki fincan tarçın çayı (herhangi bir içeceğin içine de koyabilirsiniz) içilebilir. Özellikle bilinmesi gereken bir şer; her bitki kaynatılmaz. Bütün bitkileri kaynatarak içemeyiz. Bazıları dem- Profesyonel bir spor dalıyla ilgilenmiyorsanız, günlük bir, bir buçuk saati aşmayan egzersizler yaparak vücudunuza destek olabilirsiniz. Bu süreci aşan, “Yaza az kaldı” mantığıyla kendinizi kaybederek spor yaptığınızda, zayıflama haplarındakiyle aynı duruma düşersiniz. Sporu hayatımızda amaç değil, araç olarak tutmamız gerekir. Haftada dört gün ile sınırlı tutarsanız, yapamadığınız takdirde size olumsuz geri dönüşler de olmaz. İLKBAHAR 2011 ■ 57 BESLLEN NME “Meyveyi sınırsız tükettiğinizde kan şekeriniz hızla yükselir. Hem kilo alıcı etkisi vardır, hem de genel anlamda bir seferde fazla miktarda meyve, sağlık açısından uygun değildir.” leme ya da haşlama usulü ile içilmesi lazım. Adaçayı, doğal östrojen kaynağıdır, o yüzden menopoz dönemindeki kadınlar için çok önemli, ancak gebelik döneminde düşük nedeni. Adaçayını demleyerek içmelisiniz, kaynattığında acı bir tat alır ve etkinliğini kaybeder. Yeşil çayın idrar söktürücü etkisi vardır. Vücudunuzun temizlenmesinde rol oynar. Toksinleri vücudunuzdan SODA YERİNE MADEN SUYU Soda ile maden suyu arasındaki farkı bilmek lazım. Maden suyu, doğal olarak elde edilen, her türlü mineral açısından zengin bir içecek. Soda ise doğal değil. Bu nedenle tercihen maden suyu tüketmek vücut açısından ol olumlu. lum mlu.. Soda içildiği zaman gaz eklenmiş eklenm mişş su içmiş olursunuz. Meyveli eyvveli sodaların hem kalori içeriği çerriğ ği yüksektir, hem de doğal m meyve ey yve ile tatlandırılmadığı için içerisinde çerrisiind de glikoz vardır ve yapaydır. ayd dır. Kilomuza ve beslenmemize emize e dikkat ediyorsak, sodaları doğal rı d oğa al yollarla tatlandıracağız. İçe İçerisine erisin ne limon dilimleri konulabilir, daha ir, da aha önce yaptığımız karışımlar gibi larr g ib bi dondurulmuş meyve püresi pürressi eklenebilir. En başarılısı püre sı p ürre halinde dondurulan mey meyve yve e buzlarıdır. Attığınız herr tü türkü ürkkü sıvının içerisinde hem şık bir görüntü hem de meyve kokusu ko oku usu u sağlıyor. Bunlar yaz için in çok ço ok ideal alternatifler.. 58 ■ İLKBAHAR 2011 ne kadar çabuk atarsanız, o kadar zarar görmemiş olursunuz. Doğal olarak yeşil çay, anti-kanserojen grubundadır. Metabolizma üzerine hızlandırıcı etkisi olduğu biliniyor ve demleme yoluyla içilmelidir. Yeşil çay da bütün bu olumlu etkilerine rağmen, günde üç fincanın üzerinde tüketilmemeli. Çok fazla içildiği takdirde böbreklerde çok fazla elektrolit kaybı meydana geleceğinden, elektrolit dengesizliği yaşanır ve böbreklere fazla yük binmiş olur. Sindirim sistemi için faydalı olan bazı bitki çayları var. Özellikle ilkbahar döneminde mevsim değişikliklerine bağlı olarak oluşan gazlara, mide üşütmelerine biberiye, rezene çayları kullanılabilir. Birlikte tüketilebileceği gibi tek tek de tüketilebilir. Oluşan ödem problemine karşı tek başına yeşil mümkün olmadığı çayla çözmenin mümk zamanlarda, maydanoz (özellikle mayd saplarını kullanarak) kullanar ve kiraz sapı bir araya geldiğin geldiğinde daha etkili sonuçlar alınır. YAZ İÇİN İDEAL İÇECEKLER V VAR MI? Bitki çayları kışın gribal durumlarda kkullanıldığı gibi yazın da limonata tarzın tarzında soğuk tüketilebili lebilir. Kaynatıldıktan sonra sonra, buzdolabında bekle bekletilir. Daha sonra içerisine limon dilimiçeris leri kkoyup bunları ‘frozen içecek’ durumuna getirebilirsiniz. Damak tadını zenginleştirmek açısından, çilek veya karpuz gibi meyve püreleri de eklenebilir. İşin içerisine meyve katıldığı zaman kalori değerinin de artacağını göz önünde bulundurmak gerek. İçecek gruplarını değerlendirdiğimizde kışın içilen sıcak bitki çayları var. Bunları demleyip, kaynatıp, soğutup içerisine buz eklediğimiz zaman, yazlık formata getirebiliriz. Bunun dışında soda ya da maden suyu içerisine meyve küpleri ekleyerek son dönemde özellikle gençlerin tercih ettiği ‘frozen’ grubu içecekler hazırlanabilir. Bunlara taze nane yaprakları gibi tatlandırıcı eklenebilir. Hem vitamin içeriği yükselmiş olur, hem de serinlemiş oluruz. YAZ İÇİN ZARARLI İÇECEKLER? Kremalı kahveler gündemde. Bir porsiyon kremalı kahve içerisinde ortalama 400 – 450 kalori ile karşı karşıya kalıyoruz. Doğal olarak enerji, yüklemesi çok yüksek, çok ciddi bir yağ içeriği var, hem içinde kullanılan sütten hem üzerinde kullanılan kremadan kaynaklanıyor. Vücudun böyle bir ihtiyacı yok. Rahat tüketilebilecek içeceklerden değil. 400 kalori yakabilmek için, bir kişinin ortalama bir buçuk saat tempolu bir şekilde yürümesi gerekir. Tatlı yemek ile aynı şey. Alkol, özellikle soğuk bira tüketiminde, yaza doğru bir patlama yaşanıyor. Alkolün bir gramı yedi kaloridir ve vücutta en hızlı yağa dönen maddedirAlkol alırken bu bilgiler ışığında hareket etmek lazım. ESTETİK Op. Dr. Ercan Çakmak VÜCUT KIVRIMLARINIZI DÜZELTİN HAMİLELİK VEYA DİYET SONRASI VÜCUTTA OLUŞAN SARKMALARDAN LİPOSUCTİON YA DA GERME AMELİYATLARI İLE KURTULABİLİRSİNİZ. BAHÇELİEVLER MEDICANA HASTANESİ’NDEN OP. DR. ERCAN ÇAKMAK, “BU TİP AMELİYATLARDA BELLİ BİR YAŞ SINIRI YOK. FAKAT UZUN SÜRELİ AMELİYATLAR OLDUĞU İÇİN 65- 70 GİBİ ÇOK İLERİ YAŞLARDAN SONRA YAPILMASI, HER AMELİYATTA OLDUĞU GİBİ RİSKİ ARTIRIYOR” DİYOR. Liposuction ile, alt yağ dokusu alınıyor. İLKBAHAR 2011 ■ 59 ESSTEETİK V ÜCUT KONTUR DÜZELTİMİ NEDİR? Vücut kontur düzeltimi, hamilelik dönemi kilo alımı sonrasında, sarkıklıkların giderilmesi veya bölgesel yağ fazlalıklarının giderilmesi için kullanılan cerrahi tekniklerdir. Burada özellikle liposuction (yağ alma) ve germe ameliyatları ön plana çıkıyor. HANGİ BÖLGELERDE UYGULANIR? Liposuction; yüz, gıdı, kol altı, kalça, sırt, uyluk, diz iç kısımları, karın bölgesinde, yan böğür bölgelerinde uygulanabilir. Germe ameliyatları da yine bu bölgelerde uygulanabilir; özellikle kol bölgesi, karın germe ameliyatlarından bahsetmek gerekiyor. Bu ikisini birleştirdiğimizde daha verimli sonuçlar alıyoruz. Genç hastalarda cilt elastikiyetinin iyi olduğu durumlarda daha ziyade liposuctionla yağ alma işlemi uyguluyoruz. Doğum sonrası veya aşırı kilo alıp da vermiş hastalarda görülen sarkma vakalarında ise tek başına germe ameliyatlarını veya germe ile birlikte liposuction uyguluyoruz. AMELİYAT İÇİN UYGUN YAŞ VAR MI? Bu tip ameliyatlarda belli bir yaş sınırı yok. Fakat uzun süreli ameliyatlar olduğu için 65- 70 gibi çok ileri yaşlardan sonra yapılması, her ameliyatta olduğu gibi riski artırıyor. Özellikle germe ameliyatları, bariatrik cerrahinin gelişmesi ile beraber çok arttı. Örneğin; 150 kilo olan bir insanın birden 80 kiloya düşmesi ile beraber dokular çok sarkıyor. Özellikle bu tip vakalarda ameliyatlar çok uzun sürüyor. Diğer vakalar tabii o kadar uzun değil. Karın germe ameliyatları aşağı yukarı üç ile üç buçuk saat arası sürerken, liposuction vakaları bölgesine göre bir ile bir buçuk saat arası sürüyor. beslenme ve egzersizine dikkat etmeli, aynı zamanda bol sıvı tüketmeli.” BİR AMELİYATLA ÇÖZÜM SAĞLANIR MI? Bazen diyet ve egzersize rağmen bir türlü kilo veremeyen hastalar oluyor. Belli bir bölgede fazlalığı var. O zaman hastaya önce liposuction yapıyoruz. Alttaki yağ dokusunu alıyoruz. Cildin toparlanması için hastaya altı aylık bir zaman veriyoruz. Bu süreçten sonra ise germe ameliyatı yapıyoruz. Böylelikle iki aşamalı bir cerrahi operasyondan geçerek hastalarımız eski formlarına kavuşmuş oluyor. HASTALAR NELERE DİKKAT ETMELİ? 60 ■ İLKBAHAR 2011 aylık dönemde karını yoracak, karın kaslarını kullanmasını gerektirecek hareketlerden uzak durmasını öneriyo- “Cerrahi kısım işin sadece bir bölümü. Hastanın mutlaka uyması gereken bazı kurallar var. Hasta özellikle AMELİYAT SONRASI SÜREÇTE Liposuction, yan böğür bölgelerine uygulanabilir. Op. Dr. Ercan Çakmak Cerrahi kısım işin sadece bir bölümü. Hastanın mutlaka uyması gereken bazı kurallar var. Hasta özellikle beslenme ve egzersizine dikkat etmeli. Aynı zamanda bol sıvı tüketmeli. Sigara kesinlikle içmemeli. Karın germe ameliyatlarında kas üzerindeki dokuları sıkılaştırdığımız için ilk iki ruz. Liposuction uyguladığımız alanda ödemi çözmesine yardımcı olması için küçük egzersizler ve lenf direnaj masajı gerekebilir. Ameliyat sonrasında hastanın ilk aşamada gerginliği azaltmak amacıyla öne doğru eğilerek yürümesi gerekir. Liposuction vakalarında ise hem cerrahinin tramvatik etkisi azaltmak, hem de ameliyat sağasında uyguladığımız solüsyonun o bölgeden kan dolaşımına geçmesi sağlamak için ameliyat sonrası dönemde bir korse uygulaması var. Beslenme ve egzersiz çok önemli. Liposuctionda ödemin tam olarak geçmesi, aşağı yukarı beş ile altı haftayı buluyor. Karın germe ameliyatlarında ise bir çıkarım cerrahisi uygulandığı için hasta ameliyattan iki hafta sonra rahatlamış oluyor. Ağrıları geçiyor, üç hafta içinde ise tamamen sağlığına kavuşmuş oluyor. Liposuction için hastalarımızı beş ile altı haftayı bulan daha uzun bir süreç bekliyor. Uz. Dr. Pınar Arat MEDİKAL ESTETİK SELÜLİTE ULTRASON TEDAVİSİ Selülit, her yaşta görülebiliyor. SELÜLİT DEVRİ ARTIK KAPANIYOR. ÇAMLICA MEDICANA HASTANESİ DOKTORU PINAR ARAT, SELÜLİT TEDAVİ YÖNTEMLERİNİ ANLATIRKEN, UYARIYOR: “YAĞLI GIDALARDAN VE KAFEİN İÇEREN KOLA, KAHVE VE ALKOL GİBİ İÇECEKLERDEN KESİNLİKLE UZAK DURUN.” İLKBAHAR 2011 ■ 61 MEDDİKKALL ESSTEETİK S Uz. Dr. Pınar Arat ELÜLİT NEDİR? Selülit, vücudun belirli bölgelerinde yağ birikmesi sonucunda, deforme olması ile birlikte portakal kabuğu gibi görülmesidir. Yağ hücrelerinin yapısını değiştirmesi deriye alacalı, dalgalı bir görünüm kazandırıyor. VÜCUDUN NERESİNDE GÖRÜLÜR? Selülit, en çok yağ dokusunun biriktiği kalça bölgelerinde, uyluk bölgesinde, karın bölgesinde, daha şişman hastalarda kol bölgelerinde de görülebiliyor. SELÜLİTİN GÖRÜLME YAŞI NEDİR? Her yaşta selülit görülebilir. Özellikle son dönemlerde selülit görülme yaşı maalesef çok erkene çekilmiş durumda. Eskiden daha ileri yaşlarda, kilo alımları, doğumlarla görülmeye başlanırdı, ama şimdi dengesiz beslenme çok ön planda olduğu için özellikle gençlerde fast food türü şeyleri çok fazla tükettikleri, sebzeden yoksun beslendikleri için çok daha erken yaşlarda görülebiliyor. Ek olarak obezite erken yaşlarda görülmeye başlandığı için, selülit de erken yaşlarda meydana geliyor. SELÜLİTE YOL AÇAN ETKENLER NELERDİR? Selülite yol açan faktörlerin başında genetik yatkınlık gelir. Genetik yatkınlığı olanlarda kilodan bağımsız olarak, selülit görülebiliyor. Dengesiz beslenme, anti-oksidanlardan zayıf beslenme, kafeinden zengin beslenme, sedantör hayat dediğimiz spordan uzak bir yaşam tarzı ve kilo alma selülite neden Cildin portıkal kabuğu görünümünde olmasında beslenmenin etkisi var. 62 ■ İİLKBAHAR 2011 Selülite yol açan faktörlerin başında genetik yatkınlık gelir. Genetik yatkınlığı olanlarda kilodan bağımsız olarak, selülit görülebiliyor. olan diğer etkili faktörlerdir. Her kilolu olanda selülit olacak diye bir durum söz konusu değildir. Bu, yağ birikimi değil, deforme yağ birikimi olduğu için şişman bile olsa bazen insanlarda selülit görülemeyebiliyor. Ya da zayıf bile olsalar selülit görülebiliyor. TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR? Genetik yatkınlığı olan kişilerde oluşumunu engellemek için düzenli spor yapmak ve dengeli beslenmek çok önemli. Bunlara dikkat edilirse zaten oluşumunu bir miktar engellemiş oluyoruz. Onun dışında selülit olduktan sonra uyguladığımız tedavi yöntemlerinin başında mezoterapi geliyor. İğne yaparak, vücuda, deforme olan yağları eriten bir takım ilaçlar veriyoruz. Son dönemlerde ultrasonla (aynı böbrek taşlarını kırdığımız gibi) yağları kırdığımız bir takım aletler var. Ultrasonla selülit bölgesindeki yağları kırıyoruz, daha sonra başka bir takım tedavilerle o bölgede sıkılaşma sağlayarak, o bölgede hem selülit tedavisi hem de bölgesel incelme tedavisi yapıyoruz. Düzenli masaj, vakum terapi, lenf direnajı ve cerrahi bir uygulama olan liposuction ise selülit tedavisinde kullandığımız diğer yöntemler. Liposuction dışındakiler ameliyat, anestezi gerektirmeden daha kolay, risksiz ve yan etkileri az olan yöntemler ama liposuction cerrahi ve anestezi gerektiren bir yöntem. TEDAVİ NE KADAR SÜRÜYOR? Bu işin bir standardı yok. Kişiye özel seans aralıkları çıkartılıyor. Tabii bir de selülit derecesine göre değişiklik gösterebilir. Hafif, orta, şiddetli ve daha şiddetli olarak birden dörde kadar derecelendiriyoruz. Hangi aşamadaysa, ona göre seans sayısını, hangi tedavinin daha iyi geleceğini belirliyoruz. Orta derecede bir selülit tedavisi için haftada bir, sekiz ile on seans arası mezoterapi yapmak gerekiyor. Bunun yanında 20-25 seans bölgesel incelme cihazlarımızı kullanmak gerekiyor. Eğer kilo da varsa diyetisyen yardımıyla kilo vermek de gerekiyor. HAPLAR VE KREMLER ETKİLİ Mİ? Çok hafif selülitlerde, bitkisel saydığımız, vücuttan yağ attıran bir takım ilaçlar fayda verebiliyor. Özellikle bu amaçla ananas hapları içiliyor. Ananasın hem diüretik (idrar söktürücü) hem de bunları attırıcı etkisi var. Ama çok ileri derecede selülitlerde ne ilaçların ne de kremlerin etkisi var. TEKRARLAMA DURUMU VAR MI? “Selülit bir kere tedavi oldu bir daha olmayacak” demek mümkün değil. Tedaviden sonra da koruyucu yöntemlere dikkat etmek gerekiyor. Selüliti uyaran besinlerden fakir beslenme, spor yapmak, sigara ve alkol kullanmamak çok önemli. MEEDİKKALL ESTTETİKK Selülite önlem olarak bol su içmek gerekiyor. İLKBAHAR 2011 ■ 63 DİŞ Dr. Filiz Çavdar Kadınlarda, hormonal değişiklikler ağız sağlığını etkileyebiliyor. DİŞLERİNİZİ KAYBETMEYİN DİŞ ETİ HASTALIĞININ İLK BELİRTİSİ KANAMADIR. KADINLARDA BU HASTALIĞIN GÖRÜLME YÜZDESİ HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER NEDENİYLE ERKEKLERDE GÖRÜLME OLASILIĞINDAN DAHA FAZLA. DİŞ HEKİMİ FİLİZ ÇAVDAR, DİŞ ETİ HASTALIĞININ KADINLARDA GÖRÜLME RİSKİNİN YOĞUN OLDUĞU DÖNEMLERİ ANLATIYOR. 64 ■ İLKBAHAR 2011 D İŞ ETİ HASTALIĞI NEDİR? Diş eti hastalığı, dişi çevreleyen ve destekleyen dokuları etkileyen, belki de en yaygın ve önemli hastalıklardan birisidir. Çünkü hastalığa bağlı olarak çok fazla diş kaybı olur. Hastalığın birçok nedeni var. Mikrobiyal bir hastalıktır. Bunun yanısıra birçok ek faktörler var, örneğin genetik çok önemli. Ailede erken diş kaybı varsa ayrı bir özen gösterilmeli. Sıkı takip edilmesi, sık sık doktor kontrolüne gidilmesi gerekiyor. AİLEDE DİŞ ETİ PROBLEMİ OLANLAR NASIL ÖNLEM ALMALI? Mutlaka uzman bir diş hekimi tarafından muayene edilmesi gerekiyor. Hastalığın başlayıp başlamadığı veya sadece riskli olup olmadığı tespit edilmeli. Hangi aşamada olduğu muayeneden ortaya çıkar. Yoksa da devamında altı ayda bir diş hekimini ziyaret etmesinde fayda var BELİRTİLERİ NELERDİR? Diş eti hastalıklarında genelde ağrı olmaz. İlk belirtisi kanamadır. Hastanın takip edebileceği kesin ve net bir belirtidir. Belli bir dönem olup daha sonrasında kanamalar kesilmiş ise bile hastaların bunu mutlaka dikkate alması gerekir. TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR? Diş eti hastalarında öncelikle ağız temizliği esas alınır. Ağızda herhangi bir plak ve tartar bulunmaması gerekiyor. Tertemiz bir ağız istiyoruz. Diş ipi kullanımı çok önemlidir. Daha sonra diş taşı temizliği, kök yüzeylerini düzeltme süreçleri başlıyor. Bütün bunları tatar oluşumunu engellemek ve pürüzsüz bir alan yaratmak için yapıyoruz. Bunu altı ayda bir tekrarlamak gerekebilir. Kaybedilen dişlerin restorasyonu için farklı yöntemler vardır. Şu anda en güncel tedavi yöntemimiz implanttır. İmplant yapılmadan önce hastayı çok iyi değerlendirmek gerekir. TEDAVİ NE KADAR SÜRER? Bazı durumlarda diş eti hastalığı ilerlemiş ise cerrahi tedavi de gerekebiliyor. Bu, genelde bir ayda tamamlanabiliyor. DİŞŞ Sonrasında hasta sıkı bir takibe alınıyor. Tedavi bittikten sonra bir buçuk ay içerisinde iyileşme bekliyoruz. Dr. Filiz Çavdar DİŞ BAKIMI NASIL OLMALI? Tedaviden sonra en önemli görev hastaya düşer. Kesinlikle günde en az iki kez sabah akşam fırçalamak, buna ek olarak günde bir kez diş ipi mutlaka kullanmak gerekir. Fırça normalde dişlerin arasına girmiyor. Dolayısıyla dişlerinizi 4-5 kez fırçalasanız da olması gereken hijyen sadece fırça ile sağlanamıyor. Bunun için mutlaka diş ipi kullanılmalı. Diş eti hastalarında öncelikle ağız temizliği esas alınır. Ağızda herhangi bir plak ve tartar bulunmaması gerekiyor. Diş ipi kullanımı çok önemlidir. Daha sonra diş taşı temizliği, kök yüzeyleri düzeltme süreçleri başlıyor. KADINLARDA DİŞ ETİ SAĞLIĞI Kadınların yaşamları boyunca bazı dönemlerde vücutlarındaki hormonları seviyesinde dalgalanmalar olur. Bunlar ergenlik, menstruasyon, hamilelik, emzirme ve menopoz dönemleridir. Bu hormonal değişiklikler doğrudan ya da dolaylı olarak ağız sağlığını etkileyebilir. Ergenlik çağı: Cinsiyet hormonu seviyesindeki artış, özellikle menstruasyon dönemlerinde diş eti kızarıklıklarına ve diş eti kanamalarına neden olabilmektedir. Bu dönemde ağız içerisinde lezyonlara da sıklıkla rastlanılır. Hamilelik dönemi: Hamilelik, ağız sağlığı için belki de en hassas ve tehlikeli dönemdir. ʻProgesteronʼ ve ʻöstrojenʼ hormonlarındaki hızlı artış diş eti hastalıkları riskini artırır. Erken safhalarında bulunan bir diş eti hastalığı hamilelik döneminde daha da şiddetlenebilir. Yapılan bazı araştırmalarda dişeti hastalığına sebep olan bakterilerin kan dolaşımına geçerek erken doğumlara, düşük doğum ağırlığına hatta düşüklere neden olabileceği ileri sürülmektedir. Hamileliğe bağlı dişeti sorunlarını önlemenin ya da azaltmanın en etkili yolu ağız bakımına daha fazla özen göstermekten geçer. Günde en az iki kez dişleri fırçalamak ve diş ipi ile aralarını temizlemek çok önemlidir. Menopoz: Kadın hayatının bu döneminde ağız bölgesinde de çeşitli farklılaşmalar meydana gelir. Tat değişiklikleri, ağızda yanma hissi, tükürük akışında azalmaya bağlı ağız kuruluğu, sıcak veya soğuk yiyeceklere karşı aşırı hassasiyet ve en önemlisi çene kemiğinde ve dişi çevreleyen kemikte erime, en belirgin değişikliklerdir. Ağız bölgesinin bağışıklık sistemi etkileyen premenopozal (menopoz öncesi) döneme diş ve dişeti rahatsızlıkları ile girilmemesi, dönemin getireceği sıkıntıların hafifletilmesi ya da hiç yaşanmamasında büyük rol oynayacaktır. Doğum kontrol ilaçları: Doğum kontrol haplarının uzun süreli kullanımları dişeti sağlığını etkileyebilir. Doğum kontrol ilacı kullanıyorsanız, mutlaka diş hekiminizi bilgilendirmelisiniz. İLKBAHAR 2011 ■ 65 MEDICANA HASTALIKTA SAĞLIKTA DERGİSİ ABONE FORMU VE OKUR ANKETİ Aşağıdaki bilgileri doldurun, ‘Hastalıkta Sağlıkta’ Dergisine ÜCRETSİZ abone olun. Dergimiz hiçbir ücret ödemeden adresinize ulaştırılsın. www.medicana.com.tr ■ ADI SOYADI: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ DOĞUM TARİHİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ DOĞUM YERİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ MESLEĞİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ DERGİ TESLİM ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. ■ SEMT: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ POSTA KODU: . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ ŞEHİR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ TEL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ E MAİL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ İŞ/EV ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................................................. ■ EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ HASTANEMİZ ÇAMLICA BAHÇELİEVLER MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA AVCILAR BAHÇELİEVLER DİŞ MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL ■ HASTANEMİZİ İLK NEREDEN DUYDUNUZ: ............................................................................ ■ EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ BÖLÜM VEYA BÖLÜMLER: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................................................... ■ DERGİMİZDE GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ DERGİMİZDE EKSİK BULDUĞUNUZ VE EKLENMESİNİ ARZU ETTİĞİNİZ KONULAR:. . . . . . . . . . . . . . . ........................................................................... 66 ■ İLKBAHAR 2011 ✂ ...........................................................................