SAYI 18 KIÚ 2011 ) KARACÂÀER NAKLÂNDE BAÄARI ARTIYOR ) CHECK-UP SAÀLIÀA SAYGIDIR ) HAYAT HER YAÄTA GÜZEL ) KÂREÇLENME AÀRILARINA SON TÜP BEBEKTE »HASTA DOSTU¼ TEDAVÃ EDİTÖR MEDICANA AVCILAR MEDICANA BAHÇELİEVLER MEDICANA ÇAMLICA MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA MEDICANA DİŞ MEDICANA SAMSUN M edicana Hastaneler Grubu olarak 20 yılı aşkın bir süredir; kalp cerrahisinden, tüp bebek merkezine, ileri kanser tedavisinden kozmetolojiye, beyin cerrahisinden organ nakline, hemodiyalizden diz eklem hastalıklarına ve nörolojiye, birçok alanda uluslararası standartlarda hizmet veriyoruz. Grubumuz; sağlık sektörünün gereksinimleri doğrultusunda, yatırımlarına ve yüksek kalitede hizmet sunma çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapısı ve uzman ekipleriyle ülkemize gelişmiş standartlarda hizmet vermenin gururunu taşıyoruz. Bu haklı gururu, JCI re-akreditasyon denetimlerinde belgelemenin onurunu yaşıyoruz. Denetimlerde; hasta güvenliği hedeflerimizi yükselttiğimizi, çalışan memnuniyetini artırdığımızı, sağlıkta kalite anlayışımızı sürekli devam ettirdiğimizi belgeledik. Hastanelerimize tedavi amacıyla gelen ziyaretçilerimiz yanı sıra, içinde bulunduğumuz toplumun sağlık bilincini yükseltmek için çalışmalarımız ilgi çekerek devam ediyor. Uluslararası konukların katılımıyla düzenlediğimiz ‘Hepatogastroenteroloji Sempozyumu ve Endoskopi Workshop’, ‘Kanser Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar Sempozyumu’, ‘Kalp Sağlığı Sempozyumu’, ‘Tüp Bebek Sempozyumu’, ‘Göğüs Hastalıkları Sempozyumu’, ‘Fizik Tedavi Sempozyumu’, ‘Nöroloji Sempozyumu’ gibi birçok konuda, hem sağlık profesyonellerine hem kamuoyuna sağlık konusunda değer katmaya devam ediyoruz. Bir yandan da ülkemizde uluslararası sağlık turizminin geliştirilmesi yönündeki çalışmalara destek veriyor, uluslararası sağlık hizmetimizi ve yatırım çalışmalarımızı pazarımızı genişleterek sürdürüyoruz. Bu amaçla ülkemizde düzenlenen ‘3. Uluslararası Sağlık Turizmi Kongresi’ne ev sahipliği yaptık. Yatırım ve işbirlikteliğinin gerçekleşmesine katkı sağlanması amacıyla; Almanya, Yemen, Yunanistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri’den gelen konuklar Medicana International İstanbul Hastanesi’nde ağırlandı ve hem grubumuz hem de sağlık turizminde, pazar seçimindeki kriterler ve pazarlamanın önemi konularında bilgi verildi. Değerli okurlar; hayat standartlarındaki değişiklikler sonucu ülkemizde yaşlanan nüfusun artması, bu yaşlarda görülen hastalıkların artması sonucunu doğuruyor. Güzel yaşlanmak ve sağlıklı uzun bir ömür sürmek herkesin hakkı. Dergimizin bu sayısında sağlıklı, mutlu ve aktif bir ömür sürmek için basit sağlık önerileri sunduğumuz bir dosya hazırladık. Bu dosyadaki konuları ilgi ile okuyacağınızı umuyor, kaliteli bir yaşam için uzmanlarımızın önerilerine kulak vermenizi diliyoruz. Yüzünüzdeki gülümsemeyi daim kılmak için çalışmalarımız devam ediyor. Sağlıklı, kaliteli ve güzel bir yaşam dileğiyle MEDICANA KONYA KIŞ 2011 ■ 3 İÇİNDEKİLER Hastaneler Grubu Dergi Danışma Kurulu PROF. DR. ALAATTİN YILDIZ NEFROLOJİ PROF. DR. SUMRU ŞEKERCİ ANESTEZİ PROF. DR. ALİ CEM YORGANCIOĞLU PROF. DR. TANFER KUNT KALP-DAMAR CERRAHİSİ PROF. DR. ATİLLA YALÇIN HEMATOLOJİ PROF. DR. BARIŞ DİREN RADYOLOJİ UZMANI PROF. DR. BÜLENT BERKARDA ONKOLOJİ KULAK BURUN BOĞAZ PROF. DR. TAYFUN GÜRPINAR ÜROLOJİ PROF. DR. ÜLKÜ SARITAŞ PROF. DR. CEM SUNGUR NEFROLOJİ GASTROENTEROLOJİ PROF. DR. EMEL AKOĞLU NEFROLOJİ PROF. DR. YÜCEL TAŞTAN PROF. DR. FULYA TANYERİ İÇ HASTALIKLARI PROF. DR. GÜVEN ERDOĞ KALP DAMAR CERRAHİSİ PROF. DR. HAYRİ ERMİŞ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI DOÇ. DR. AHMET ERDİL GASTROENTEROLOJİ DOÇ. DR. ERKAN DİKMEN GÖĞÜS CERRAHİSİ DOÇ. DR. EROL AKIN ORTODONTİ PROF. DR. HASAN TAŞÇI GENEL CERRAHI DOÇ. DR. FETHİ KILIÇARSLAN KARDİYOLOJİ PROF. DR. HİDAYET AKDEMİR DOÇ. DR. FÜSUN TOKATLI BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ RADYASYON ONKOLOJİSİ PROF. DR. KAYA KAMBEROĞLU RADYOLOJİ DOÇ. DR. G. FAİK HOBİKOĞLU KARDİYOLOJİ PROF. DR. KAMİL TOPAKLARA NÖROLOJİ DOÇ. DR. GÖKHAN ERKOL NÖROLOJI PROF. DR. LEVENT ALIMGIL DOÇ. DR.GÜRDAN GÜR GASTROENTOROLOJİ GÖZ HASTALIKLARI PROF. DR. MARİF MUTLU CİHANGİROĞLU RADYOLOJİ PROF. DR. MEHMET BEKAROĞLU PSİKIYATRİST VE PSİKOTERAPİ UZMANI PROF. DR. MEHMET SALİH BİLAL KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ PROF. DR. MERAL KOZAKÇIOĞLU ÖZEKİCİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON PROF. DR. M. İRFAN SABAH KARDİYOLOJİ PROF. DR. MUZAFFER SARIYAR DOÇ. DR. HAKAN ERDEM DAHİLİYE DOÇ. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ DOÇ. DR. H. GÜRDAL İNAL ÜROLOJİ KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ DOÇ. DR. H. NEDİM ARDA KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI DOÇ. DR. İBRAHİM TEK MEDİKAL ONKOLOJİ AĞIZ VE ÇENE CERRAHİ UZMANI DOÇ. DR. MERYEM KAYA NÜKLEER TIP DOÇ.DR. MESUT Y.ATLI GENEL CERRAHİ DOÇ. DR. NAZİF KÜRKÇÜOĞLU DERMATOLOJİ DOÇ. DR. NİHAT AKBAYIR PEDİATRİK KARDİYOLOJİ PROF. DR. NECMETTİN KUTLU PLASTİK CERRAHİ PROF. DR. NEYİR TUNCAY EREN KALP DAMAR CERRAHİSİ PROF. DR. OSMAN UĞUR ÇALPUR ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ PROF. DR. ÖMER IŞIK KALP DAMAR CERRAHISI PROF. DR. SADIK ERSÖZ GENEL CERRAHİ UZMANI (TRANSPLANTASYON) PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL KARDİYOLOJİ PROF. DR. SELİM AKSÖYEK ÇOCUK CERRAHISI PROF. DR. SİNAN ARSAN KALP DAMAR CERRAHİ 13 DOÇ. DR. KERİM ORTAKOĞLU (TRANSPLANTASYON) PROF. DR. NAZLIHAN GÜNAL 3 6 10 DOÇ. DR. H. İBRAHİM UÇAR GENEL CERRAHİ UZMANI PROF. DR. NAZAN TOMAÇ ÇOCUK ALERJİ 17 20 GASTROENTEROLOJİ DOÇ. DR. OĞUZHAN OKUTAN GÖĞÜS HASTALIKLARI DOÇ. DR. OĞUZHAN SARIYÜCE ÜROLOJİ DOÇ. DR. SABİRE AKIN ORTOPEDİ VE TRAVMOTOLOJİ DOÇ. DR. TACETTİN GÜÇER PLASTİK VE REKONSTRÜKTİF CERRAHİ 28 DOÇ. DR. YALIM YALÇIN ÇOCUK KARDİYOLOJİSİ Sorumlu Yazı İşleri Md. Kurtuluş Okutan MEDICANA Kurumsal İletişim Koordinatörü Tempo Dergisi Hürriyet Medya Towers 34212 Güneşli/İstanbul tempo@doganburda.com Baskı: APA / Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. +90 212 798 28 40 – 10 Hat 4 ■ KIŞ 2011 Çamlıca Medicana Hastanesiʼnden Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu Özekici, fizik tedavi süreciyle kireçlenmelerin bile önlenebildiğinin altını çiziyor. DİYABETİN İPUÇLARI Diyabet hastalığının oluşmasında, kişinin genetik yatkınlığının ve yaşam şeklinin önemli rolü var. Prof. Dr. Cem Sungur, ʻbireyin diyabet açısından risk altında olup olmadığını belirleyen ipuçlarıʼnı anlattı. “UNUTKANLIK” DEYİP GEÇMEYİN Birçok türü bulunan demans hastalığı, 65 yaş üzerinde her insanın karşılaşabileceği bir durum. Psikiyatrist Dr. Ceren Göker, “Birçok hastalık demansa yol açabilir” diyor. Sağlıklı bir yaşlılık ve uzun bir ömür herkesin hakkı. Gençlik yıllarınızda alabileceğiniz basit önlemlerle 40 yaşınızdan sonrasını kaliteli geçirmeniz mümkün. ERKEKLERDE DE GÖRÜLEBİLİR DOÇ. DR. ŞADAN AY Bu dergi Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.ʼye ait Tempo Dergisi tarafından Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. için hazırlanmıştır. Satılamaz ve dağıtılamaz. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. Eski Londra Asfaltı No: 2 Bahçelievler/İstanbul info@MEDICANA.com.tr FİZİK TEDAVİ İLE KİREÇLENME VE AĞRILARA SON PROSTAT KANSERİ GENÇ KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KISA KISA 25 KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF) DOÇ. DR. SERDAR AKGÜN DOÇ. DR. YUSUF ÜSTÜN ÖNSÖZ GÜZEL YAŞLANIN DOÇ. DR. SELMAN LAÇİN KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF) Yenilenen ve gelişen teknolojiler, organ nakli cerrahisine de yansıyor. 23 FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON DOÇ. DR. SÜHA SÖNMEZ ORGAN NAKLİNDE BAŞARI ARTIYOR 31 Prostat kanseri de diğer tüm kanser türleri gibi erken teşhis edildiğinde rahatlıkla tedavi edilebiliyor. HAYAT HER YAŞTA GÜZEL Terk edilme duygusu ya da ölüm korkusuyla gelişen yaşlılık depresyonu, zaman zaman fiziki hastalıkların tedavisini de güçleştirebiliyor. Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, “Yaşlılık depresyonları asla bir kader değildir. Bu hastalıklar tedavi edilebilir” diyor. Yaşlılık depresyonu kader değil. HER TİTREME PARKİNSON DEĞİLDİR Parkinson hastalığı da dahil olmak üzere, bu hastalığın belirtilerinin hemen hemen aynısının görüldüğü, ancak farklı nedenlere bağlı olarak gelişen çok sayıda hastalık ʻParkinsonizmʼ başlığı altında toplanır. İÇİİNDDEKKİLLERR MEDICANA Hastaneler Grubu İletişim Bilgileri MEDICANA Hospitals Avcılar 62 33 35 38 40 EMZİREREK KİLO VERİN Medicana International İstanbul Hastanesiʼnden Dyt. Serap Andaç, hamilelikte alınan kiloların etkin bir emzirme programıyla kolayca verilebileceği görüşünde. NEZLE SİNÜZİTİ TETİKLER Müzminleşen baş ağrısı ve burun akıntısı sinüzitin habercisi olabilir. Sinüzit yaşam kalitesini azaltan bir hastalık. Oysa teşhisi de tedavisi de çok kolay. “CHECK UP, KİŞİNİN SAĞLIĞINA SAYGISIDIR” Medicana International İstanbul Hastanesiʼnden Dr. Orçun Subaşılar, yaşam kalitenizi artırmak için yaşınız kaç olursa olsun, yılda bir kere check up yaptırmanızı öneriyor. KUNDURACI GÖĞSÜ’ DÜZELEBİLİYOR Halk arasında yaygın olarak ʻkunduracı göğsüʼ ve ʻgüvercin göğsüʼ isimleriyle bilinen rahatsızlıklar için yapılan ameliyatlar, yüz güldürücü. TÜP BEBEKTE BAŞARI ARTIYOR Tüp bebek yöntemiyle hamile kalmak gün geçtikçe kolaylaşıyor. Daha önce uygulanan yöntemlerin üzerine her geçen gün yeni teknolojiler ekleniyor. 44 DEPRESYONU VE PANİK ATAĞI TANIYIN! 47 GECE KRAMPLARININ NEDENİ VARİS OLABİLİR Medicana International İstanbul Hastanesiʼnden Psikolog Pınar Önen, depresyonu ve panik atağı anlattı. Toplardamarların genişlemesi varislere neden olur. Varisler de istenmeyen görüntüler ve ağrılar yaratır. Varis ağrı yapabilir. 50 KALBİNİZ YETERSİZ KALMASIN 54 58 Nefes darlığı, ayak bileklerinde şişme ve yorgunluk gibi rahatsızlıklarınız varsa, kalp sağlığınıza dikkat etmeniz gerekebilir. SİNSİ DÜŞMAN Dişeti hastalığının temel nedeni, dişe sıkıca tutunan, ʻbakteri plağıʼ denilen, yapışkan ve saydam tabakadır. SAÇLARINIZI GERİ KAZANIN Bahçelievler Medicana Hastanesiʼnden Op. Dr. Ercan Çakmak, saç ekimindeki yenilikleri anlattı. Tel: 0212 695 48 30 Fax: 0212 695 48 30 Adres: Marmara Cad.Şamlı Sokak No: 32 34310 Avcılar / İstanbul MEDICANA Hospitals BAHÇELİEVLER Tel: 0212 449 14 49 Fax: 0212 555 80 09 Adres: Eski Londra Asfaltı No: 2 34180 Bahçelievler / İstanbul MEDICANA Hospitals ÇAMLICA Tel: 0216 521 30 30 Fax: 0216 335 86 36 Adres: Alemdağ Cad. No: 85 34764 Üsküdar / İstanbul MEDICANA Hospitals SAMSUN Adres: Yeni Mahalle Şehit Mesut 1.Caddesi No:8 Canık /Samsun MEDICANA DİŞ Tel: 0212 506 00 00 Fax: 0212 506 06 20 Adres: İzzettin Çalışlar Cad. Nurettin Paşa Sok. No: 2 / 34310 Bahçelievler / İstanbul MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL Tel: 0212 867 75 00 Fax: 0212 872 12 36 Adres: Beylikdüzü Cad. No: 3 Beylikdüzü / İstanbul MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA Tel: 0 312 292 92 92 Fax: 0 312 285 69 62 Söğütözü caddesi 2165 sokak, No 6 Söğütözü Ankara ( ATO yanı) İstanbul İçi Kod Çevirmeden 444 63 34 Alo MEDICANA Tüm hastaneleri için e-mail: info@MEDICANA.com.tr KIŞ 2011 ■ 5 KISA KISA UYGULAMALI WORKSHOP’A İLGİ YÜKSEKTİ Ç Uzmanlar reflüyü tartıştı. ağın hastalığı reflü, Türk toplumunda sıkça görülen bağırsak hastalıkları, irritabl bağırsak sendromu ve mide tümörü olan bir hastada tümörün endoskopik olarak çıkartılmasının canlı uygulaması, 10-11 Aralık tarihlerinde Medicana International Ankara Hastanesi’nde düzenlenen ‘Hepatogastroenteroloji Sempozyumu ve Endoskopi Workshop 2010’da, ele alındı. Konusunda uzman Fransız Thierry Ponchon’un, endoskopideki son teknolojileri uygulamalı anlattığı workshop’ta, gıda alerjisi ve gastroentoloji alanında Alman tıp uzmanları da görüşlerini paylaştı. Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz açılış konuşmasında şu açıklamalarda bulundu: “Medicana Hastaneler Grubu olarak; sağlık sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda, geleceğe yönelik yaptığımız yatırımlar ve atılımlarla yolumuzda güvenli adımlarla ilerliyoruz. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapımız ve uzman ekibimizle birlikte Türkiye’ye gelişmiş ülke standardında hizmet vermenin gururunu taşıyoruz.” KANSER TEDAVİSİNDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR M edicana International Ankara Hastanesi, 5 Kasım 2010 tarihinde, Ankara Ramada Plaza Hotel’de ‘Kanser Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar’ konulu sempozyum düzenledi. Medicana International Ankara Hastanesi uzmanları tarafından, özellikle son dönemin en yaygın kanser türü olan akciğer kanserinde erken teşhis ve etkin tedavi konusundaki son gelişmeler, yeni tedavi seçenekleri (akıllı ilaçlar, yeni kemoterapi ajanları, radyoterapideki yenilikler) ve ender rastlanan vakalar interaktif tartışıldı. Sempozyumda, akciğer kanseri tanılı hastaların ana hava yolları çevresinde gelişen hastalığı tedavi ve kontrol etme amaçlı brakiterapi uygulama yöntemi ve hasta gruplarındaki tedavi sonuçları, akciğer kanserinde yeni tedavi olanakları, tüm tedavi alternatifleri, klinik yaklaşım, günlük radyolojik yaklaşımlar, cerrahi ve medikal tedavi, uzmanlar tarafından değerlendirildi. Medicana International Ankara Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Tek, düzenledikleri sempozyumla ilgili olarak, “Uygun hastalarda en etkili tedavi seçeneğini belirlemek ve tedaviyi hastaya bireyselleştirmek gerekmektedir. Bunu da yaparken deneyimli bir ekip tarafından (cerrahi, radyasyon ve medikal onkoloji) bunu gerçekleştirmek önemlidir’ dedi. 6 ■ KIŞ 2011 KISSA KISAA KALP SAĞLIĞINIZI ÖNEMSEYİN M edicana International Ankara Hastanesi ve Türk Kardiyoloji Derneği, 14 Ocak 2011 Cuma günü, Ankara Ramada Plaza Hotel’de ‘Kalp Sağlığı’ konulu sempozyum düzenledi. Medicana International Ankara Hastanesi uzmanları ve kardiyologlar, ülkemizde ve dünyada en önemli ölüm nedeni olan kalp-damar hastalıklarında erken teşhis ve etkin tedavisi konusundaki son gelişmeleri, yeni tedavii lerini seçeneklerini ve diyetisyen gözüyle ‘kalp ve damar sağlığı için yemek’ önerilerini değerlendirdi. Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz açılış ış konuşmasında, “Medicana Hastaneler Grubu olarak; sağlık sektörünün ihtiyaçları rı doğrultusunda, geleceğe yönelik yaptığımız yatırımlar ve atılımlarla yolumuzda güvenli enli adımlarla ilerliyoruz. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapımız ve uzman an ekibimizle birlikte Türkiye’ye gelişmiş ülke standardında hizmet vermenin gururunu taşıyoruz. z Dünya standartlarında son teknoloji cihazlarla donatılmış olan Medicana İnternational Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü, dünyada ve Türkiye’de birçok ilke imza atmış akademisyen kadrosu ile yeni başarıları gerçekleştirmeyi hedeflemektedir” dedi. MİNİ MİNİ BİRLER MEDICANA’DA M edicana Sağlık Grubu, 21 – 22 Aralık 2010 tarihlerinde, Etiler Rotary Kulübü, Milli Eğitim ve İl Sağlık Müdürlüğü ile birlikte gerçekleştirdiği ‘Mini Mini Birler Sağlıklı Nesiller’ projesine ev sahipliği yaptı. Dezavantajlı bölgelerde öğrenim gören, ilkokul bir öğrencilerin sağlık sorunlarının tespiti ve tedaviye başlanması, okul-çevre koşullarının iyileştirilmesi ve koruyucu sağlık önlemlerinin alınarak öğrencilerin bu imkânlardan ücretsiz yararlanmalarının sağlanması amacıyla hazırlanan ‘Mini Mini Birler Sağlıklı Nesiller’ projesi kapsamında, öğrencilere sağlık taraması yapıldı. Hastalık teşhisi konulan 100 öğrenci Medicana Çamlıca Hastanesinde ücretsiz tedavi edildi. Etiler Rotary Kulübü Başkanı Bülent Yılmaz, ‘Mini Mini Birler’ projesine desteğinden dolayı, Medicana Çamlıca Hastanesi Baş Hekimi Dr. Ali Rahimi’ye plaket verdi. Dr. Ali Rahimi’ye plaket verildi. BAHÇELİEVLER MEDICANA HASTANESİ ÖNCÜ OLMALI Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği ve TKDCD’nin (Türk Kalp Damar Cerrahisi Dergisi) ortak hazırladığı oturum, 27-31 Ekim 2010 tarihleri arasında gerçekleşti. Oturumda, diabetik kalp cerrahisi geçirmiş olgularda ‘portland’ ve ‘yale insülin infüzyon’ protokollerinin karşılaştırılması, post-op deliryum tanısında yoğun bakım hemşiresinin rolü, kardiyovasküler cerrahi operasyonlar sonrasında gelişen hastane enfeksiyonları insidansı ve Medicana Bahçelievler Hastanesi Hemşireleri arasındaki tükenmişlik düzeylerinin araştırılması konularında sunumlar yapıldı. Sunulan konularda, oturum başkanları ve dinleyiciler tarafından Bahçelievler Medicana Hastanesi’nde yapılan çalışmaların öncü olması gerektiği vurgulandı ve ekip çalışması açısından olumlu geri bildirimler alındı. KIŞ 2011 ■ 7 KISAA KISA MEDICANA SPONSORLUĞUNDA ULUSLAR ARASI KONGRE M Kongre için yurt dışından gelen heyet, çalışmaları izledi. edicana Sağlık Grubu, 3 – 6 Aralık 2010 tarihlerinde düzenlenen, tıp turizmi ve hastanelerin iş alanlarının konu edildiği 3. Uluslararası Sağlık Turizmi Kongresi’ne sponsor oldu. Sağlık Turizmi alanında daha somut adımların atılması hedeflenen bu kongrede, sağlık turizminde standartlar, pazar analizi, Ortadoğu pazarı, insan kaynakları, yabancı doktorların çalıştırılması, tıp bilişimi, sağlık turizminde sağlık bakanlığı ve üniversitelerin rolü gibi konular değerlendirildi. Yatırım ve işbirliğinin gerçekleşmesine katkı sağlanması amacıyla, Almanya-Adıcoo yetkilileri, Yemen Sağlık Bakanlığı Türkiye İlişkileri Koordinatörü, Yunanistan Healthcare Cybernetics Başkanı, Kuveyt Universal yetkilileri, Birleşik Arap Emirlikleri Dubai Sağlık Merkezi kurumu sağlık danışmaları, Medicana Hastanesi’nin konuğu oldu. Ayrıca yurtdışından gelen iş dünyası temsilcileri ve sağlık uzmanları, Medicana Hastanesi yetkililerinden hastane hakkında bilgi alarak olası iş birliği konusunda görüş alışverişinde bulundular. Medicana Uluslararası İlişkiler Koordinatörü Banu Başaran da, kongre kapsamında, ‘Sağlık Turizminde Pazar Seçimindeki Kriterler ve Pazarlamanın Önemi’ isimli bir sunum yaptı. ‘YÜZ YAŞINI DEVİRMENİN SIRLARI’ S abah Gazetesi Sağlık Editörü Esra Tüzün tarafından hazırlanan ‘Yüz Yaşını Devirmenin Sırları’ konulu fotoğraf sergisi, 17 Ocak’ta, Medicana International Beylikdüzü Hastanesi lobi alanında açıldı. Tü ki ’ i dört bir yanından toplaTürkiye’nin nan ve gerçek hikâyelerle oluşturulan sergide, 100 yaşına kadar sağlıklı ve dinç olarak yaşayan kişilerin sağlık sırları veriliyor. Yüz yaşını devirenler, neyi asla yapmadıklarını, nelerden vazgeçemediklerini, alışkanlıklarını, inanışlarını ve tabii ki aşklarını anlatıyor, doğru bilinen bazı yaşam önerilerini yalanlayarak, Türkiye’de uzun yaşamanın sırlarını veriyorlar. 8 ■ KIŞ 2011 HASTALIKTA SAĞLIKTA BİZİM DOKTORLAR Medicana Hastanesi sağlık grubu hekimleri Kanal 7 ekranlarından izleyicilerle buluşuyor. Medicana’nın deneyimli ve uzman doktor kadrosu Ocak 2011’da yayına başlayan ‘Hastalıkta Sağlıkta Bizim Doktorlar’ programında hasta ve hasta yakınlarına çeşitli sağlık sorunları hakkında bilgiler veriyor. Hastalıkların başlangıç evreleri, teşhis ve tedavi süreçleri izleyiciye aktarılırken, hastalar da kendi öykülerini paylaşabiliyor. Dokunmatik monitörler eşliğinde yapılan sunumlara da yer verilen ‘Hastalıkta Sağlıkta Bizim Doktorlar’ programına siz de telefonlara katılabilir, merak ettiklerinizi danışabilirsiniz. Hafta için her gün sabah 8’den 9.30’a kadar süren yayın, haziran ayına kadar sürecek. KADIKÖY BELEDİYESİ MEDICANA ÇAMLICA SEMİNER TARİHLERİ TÜP BEBEK TEDAVİSİNDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR KISSA KISAA ■ 05 ŞUBAT 2011 Kardiyoloji- KVC Prof. Dr. Ömer Işık Uzm. Dr. Ahmet Kırbaş Kalp ve damar hastalıklarında tanı, teşhis ve tedavi ■ 05 MART 2011 Kadın Hastalıkları Doç. Dr. Ömer Faruk Vanlıoğlu Jinekolojik onkoloji, kistler, idrar kaçırma, tüp bebek ■ 02 NİSAN 2011 Göğüs hastalıkları Uzm.Dr. Ertuğrul Serdar Akın Akciğer CA, alerji,astım, alerjik rinit, sigara bırakma ■ 01 MART 2011 Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu ■ 28 OCAK 2011 Nöroloji Uz. Dr. Deniz Çelebi Sicimoğlu Alziehmer M edicana International Ankara Hastanesi, 4 Aralık 2010 Cumartesi günü, Ankara Ramada Plaza Hotel’de ‘Tüp Bebek Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar’ konulu sempozyum düzenledi. Sempozyumda Medicana International Ankara Hastanesi uzmanları tarafından, tüp bebek tedavisi kapsamında, kadın ve erkek üreme sağlığı sorunları ve etkin tedavideki son gelişmeler, yeni yöntemler ve ender rastlanan vakalar tartışıldı. Sempozyumda, erkek ve kadın üreme sağlığı sorunları çevresinde gelişen hastalığın tanısı, tedavisi ve yenilikler, kötü ovaryen yanıtlı hastalarda tedavi seçenekleri, selektif tek embriyo transferleri, yardımcı üreme tekniklerinin kullanımı, tüp bebek uygulaması sırasındaki aşamalar ve tüp bebekte başarıyı artıran uygulamalar; kadın doğum hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından değerlendirildi. Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz açılış konuşmasında, “Medicana Hastaneler Grubu olarak; sağlık sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda, geleceğe yönelik yaptığımız yatırımlar ve atılımlarla yolumuzda güvenli adımlarla ilerliyoruz. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapımız ve uzman ekibimizle birlikte Türkiye’ye gelişmiş ülke standardında hizmet vermenin gururunu taşıyoruz” dedi. SAĞLIKTA, KALİTE ANLAYIŞI M edicana Hastaneler Grubu Kalite Koordinatörü Op. Dr. Salih Cüneyt Aydemir, “Medicana Hastaneler Grubu olarak, yıllarca kaliteli sağlık hizmeti adına yaptıklarımızı, uluslararası bir organizasyon ile mühürlemek ve standardizasyonunu belgelendirmek istedik. İlk olarak 2007’de Medicana Hospitals Çamlıca Hastanemize JCI Akrediasyonu belgesini kazandırdık. 2010 yılında tüm hastanelerimizin JCI tarafından akreditasyonu onaylanmıştı” diyor. Başarı ve kaliteye olan yolculukta sürekli iyileştirme ve gelişmenin amaçlandığını belirten Aydemir devam ediyor: “2010 yılında Medicana Hospitals Çamlıca Hastanemizde geçirdiğimiz JCI Re-Akreditasyon Denetiminde; hasta güvenliği hedeflerimizi yükselttiğimizi, çalışan memnuniyetini arttırdığımızı, sağlıkta kalite anlayışımızı sürekli devam ettirdiğimizi gösterdik.” Çamlıca Medicana ekibi KIŞ 2011 ■ 9 FİZİK TEDAVİ Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu Özekici Fizik tedavi ile KİREÇLENME VE AĞRILARA SON YENİ GELİŞTİRİLEN FİZİK TEDAVİ SİSTEMLERİYLE AĞRILARINIZDAN KURTULABİLİRSİNİZ. HER YAŞTAKİ İNSANA UYGULANABİLEN FİZİK TEDAVİDE EN ÖNEMLİ NOKTA, DOKTORUN DOĞRU TANIYI KOYMASI VE BUNA BAĞLI OLAN SÜRECİ BELİRLEMESİ. ÇAMLICA MEDICANA HASTANESİ’NDEN PROF. DR. MERAL KOZAKÇIOĞLU ÖZEKİCİ, FİZİK TEDAVİ SÜRECİYLE KİREÇLENMELERİN BİLE ÖNLENEBİLDİĞİNİN ALTINI ÇİZİYOR. İskelet sisteminin ağrılı sendromlarını gidermek için fizik tedavi uygulanır. 10 ■ KIŞ 2011 FİZZİKK TEDDAV Vİ F İZİK TEDAVİNİN AMACI NEDİR? Fiziksel ajanlarla yapılan tedaviye fizik tedavi denir. Rehabilitasyon da, herhangi bir sebepten dolayı engelli hale gelmiş kişiyi tekrar günlük yaşama dönüştürmek için yapılan çalışmalara verilen isimdir. Aslında fizik tedavi ve rehabilitasyon birbirinden farklı iki kavramdır. Fizik tedavi ajanları, alçak ve yüksek frekanslı akımlar, uyguladığımız cihazlar, egzersizler, çeşitli masaj yöntemlerini içeren tedavi yöntemleridir. Fizik tedavi ise çok çeşitli amaçlarla uygulanıyor. Örneğin bel, boyun, diz, dirsek ağrılarında; tüm kas, kemik, iskelet sisteminin ağrılı sendromların tedavisi, fizik tedavi kapsamı içersindedir. Bel-boyun fıtıkları, kireçlenme, kemik erimesi gibi rahatsızlıklar hep fizik tedavi kapsamı içersinde yapılan tedavilerdir. Fizik tedavi ve rehabilitasyonun amacı; ağrıyı, ödemi, kas spazmını azaltmak, hasar gören dokuyu koruyarak iyileşmesini hızlandırmak, kas kuvvetini ve hareket açıklıklarını yeniden artırarak kişinin yaşam kalitesini yükseltmektir. planlayabiliyoruz. Örneğin kas-iskelet sistemini güçlendirici tedavi programlarımız var. Hastanemizin en önemli farklarından bir tanesi özellikle kas sistemi üzerinde yoğun ve değişik kas programları uyguluyor olmamız. Bu kas programları, zayıflayan çevre kasları güçlendirip, alttaki eklem ve kemik dokuyu güçlendirebiliyor. FİZİK TEDAVİ HANGİ HASTALIKLARI İLGİLENDİRİYOR? Fizik tedavi çok geniş bir alana yayılıyor. Bu konuda her hekim grubuyla çalışıyoruz. Ortopedistler, nörologlar, kadın doğum uzmanları, dâhiliyeciler bunların hepsi fizik tedaviyle çalışmak durumunda. Fizik tedavi, bir ekip içerisinde olması gereken bir tedavi yöntemidir. Çünkü aynı zamanda, bel-boyun ağrıları, kireçlenmeler, belboyun fıtıkları, kemik erimesi, bunların dışında rehabilitasyon programları, felçten sonra uygulanan fizik tedavi programları, çocuk hastalıklarına bağlı rehabilitasyon programlarını içerir. FİZİK TEDAVİ METOTLARI NELERDİR? Fizik tedavide uyguladığımız çok çeşitli Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu Özekici yöntemler var. Hastanemizde standart fizik tedavi yöntemleri dediğimiz; yüzeğer sıcaklar, ultrason, ses dalgası, kısa dalga vb. gibi klasik fizik tedavi programlarının dışında, değişik uyguladığımız tedavi yöntemleri de var. Mesela lazer, manyetik alan, ozon tedavisi gibi. Hastayı muayene ettikten sonra tamamen bir bütün olarak ele alıp neler gerekiyorsa onu programlıyoruz. Tedavi yaparken, bütünde sistemik bir program düzenliyoruz. Tüm bunlardan dolayı da, hastanemizin fizik tedavideki başarı oranlarını herkes anlatır. FİZİK TEDAVİ KİMLERE UYGULANIR? Fizik tedaviyi, insanın doğumundan ölümüne kadar her yaşta uygulayabiliriz. Fizik tedavide uyguladığımız çok çeşitli sistemler vardır. Her merkezde olan sistemler de tamamen birbirinin aynı olan sistemler değildir. Fizik tedavide önemli olan tanıyı iyi koymak, fizik tedavi uzmanının tedaviyi iyi planlaması, eğitimli fizyoterapistler tarafından programın doğru uygulanması ve kullanılan cihazların yeni ve modern olmasıdır. Bunların hepsi beraber olduğu zaman tedavi bir netice gösterir. Fizik tedavide yüzde 100’e yakın bir başarı elde ediyoruz. Eskiden fizik tedaviyle ağrıya yönelik tedavi planlanıyordu, ama artık bozulan mekanizmaya yönelik tedaviler FİZİK TEDAVİNİN YARARINI GÖREBİLMEK İÇİN NELER YAPMAK GEREKİR? Hastaya tedavi sırasında düzenli gelmek görevi düşüyor. Tedaviye düzenli bir şekilde gelmek sonuç açısından çok önemlidir. Fizik tedaviden sonra hastayı kontrol eder, tedavi sonrası durumunu saptar, egzersizlerini verir, hangi ilaçları kullanacağını belirtirim. Dünyada fizik tedavi ve rehabilitasyonla ilgili ne yapılıyorsa, hastanemizde de aynısını uyguluyoruz. Son derece gelişmiş sistemlerimiz var. Bizim farkımız çok sistemik olarak çalışmamız. Değişik tedavi sistemlerini kullanmaktayız. Kas mekanizmasına yönelik hareket ediyoruz. Kas, vücudumuzun doğal korsesidir ve o yüzden çok önemlidir. Eklemleri ve kasları koruma programları dışında özellikle hastaların şikâyeti olmasa dahi hangi kas grupları zayıfsa onları muhakkak güçlendiriyoruz. Diğer tedavileri yaparken de güçlendiriyoruz ki daha sonra olabilecek herhangi bir yan etkiyi engelliyoruz. Hastayı çok sistemli ve çok dikkatli bir şekilde ele alıyoruz. Tedavi programını da hastaya düzenli olarak uygulatmaya çalışıyoruz. KIŞ 2011 ■ 11 FİZZİKK TEDDAVİ Bunu sadece egzersizlerle yapmıyoruz, kullandığımız özel kas cihazları ile yapıyoruz. Örneğin hasta yatıyor, ama sanki futbol oynuyor gibi bacak ve kol kası güçleniyor. Ya da 80 yaşındaki bir kadının kaslarını çalıştırarak, o kadını 20 yaşındaki bir insanın kas gücüne kavuşturabiliyoruz. Hasta bazen tekerlekli sandalyeyle geliyor ve yürüyerek çıkıp gidebiliyor. Fizik tedavi çok geniş bir alana yayılıyor. BOYUN VE BEL FITIKLARINDA FİZİK TEDAVİNİN YERİ NEDİR? Boyun ve bel fıtıklarında fizik tedavinin çok önemli bir yeri var. Çünkü toplumumuzda insanların yüzde 70-80’i hayatlarının belli aşamalarında boyun, sırt ve bel ağrısı çekiyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki bel fıtığı olan 100 hastadan sadece 3’ü ameliyat oluyor. Geri kalan yüzde 97’lik kesim fizik tedaviye gidiyor. Boyun ve bel fıtıklarındaki sinir basılarıyla çevre kaslar zayıflıyor. Kaslar zayıfladığı zaman da alttaki eklem, dokuları koruyamıyor. Bel fıtığının daha sonra ortaya çıkardığı yeni bir olay da dizdeki kireçlenmedir. Yani diz ekleminin, kalça ekleminin bozulmasıdır. Burada belirtmemiz gereken önemli nokta, bel ve boyun ağrıları olan hastaların durumlarını ciddiye alıp ağrılarını çok uzun süre çekmemeleri gerektiğidir. Çünkü uzun süreli ağrı, çevre kasları zayıflatır. Kasların zayıflamaması için de mutlaka kas dolaşımını düzenlenmesi ve çevre kasların güçlendirilmesi gerekiyor. Hastanemizde bel ve boyun fıtıkları için cihazlarla bacak kaslarını güçlendiriyoruz. Her kası, istediğimiz oranda güçlendiriyoruz. 12 ■ KIŞ 2011 diz kireçlenmesi görülür. Dizler eğrilir ve ‘O’ bacak biçimini alır. Yani, diz ekleminde aşırı kireçlenme, iç kısımdaki eklemin kapanmasına yol açıyor ve sonucunda diz ‘O’ şeklini alıyor. Bunları artık fizik tedaviyle yüzde 100 engelleyebiliyoruz. Protezleri de yüzde 100 engelleyebiliyoruz. Yeter ki hasta bize önceden müracaat etsin ve gereken önlemleri birlikte alalım. FİZİK TEDAVİYLE KİREÇLENMEYİ ELLER İÇİN UYGULANAN TEDAVİLER ENGELLEYEBİLİR MİYİZ? VAR MI? Kireçlenme fizik tedavinin ana konularından bir tanesidir. Kireçlenme, eklemlerdeki kıkırdak harabiyetidir. Aslında fizyolojik bir olaydır, herkesin başına gelebilir. Aynı saçın beyazlaması, cildin kırışması gibi… Kireçlenmenin engellenmesi için çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Yapılan araştırmalar kireçlenmenin 20’li yaşlarda başladığını söylüyor. Biz de bu yaşlarda tedbirimizi almalıyız. Eklemlerimizi çok aşırı kullanmamız, az kullanmamız ya da çok kötü kullanmamız kireçlenmeyi arttırıcı faktörler arasındadır. Tabi genetik faktörler de işin içersindedir. Obezite de kireçlenme için negatif faktörler arasındadır. Günümüzde, kireçlenmeyi El parmaklarına yönelik özel uyguladığım bir tedavi yöntemi var. Parmaklardaki aktif kireçlenmenin önüne geçebiliyorum. Ellerin eğrilmesini, ellerde kist çıkmasını engelliyorum. Bana el kireçlenmesiyle ilgili sorunları nedeniyle Türkiye’nin her yerinden hatta Almanya’dan, Hollanda’dan bile yoğun şekilde hasta geliyor. TEDAVİLER YAKLAŞIK OLARAK NE KADAR SÜRÜYOR? Fizik tedavide süre ortalama 15 seanstır. Medicana Çamlıca Hastanesi olarak sabah saat 08.00 akşam 20.00 arasında fizik tedavi yapıyoruz. Rehabilitasyonda ise (hasta felçli hale “Fizik tedavi sayesinde 80 yaşındaki bir kadının kaslarını çalıştırarak, 20 yaşındaki bir insanın kas gücüne kavuşturabiliyoruz. Hastalar bazen tekerlekli sandalyeyle geliyor ve yürüyerek gidebiliyor.” hem ilaç tedavisi hem de fizik tedaviyle yüzde 80-90 oranında engelleyebiliyoruz. Fizik tedaviyle eklemlerin üzerindeki kasları cihazlarla güçlendiriyoruz. KAS YAŞLANMASI ÖNLENEBİLİR Mİ? Fizik tedavide kullandığımız kaslar için özel anti-aging programlarımız var. Yani fizik tedaviye gelmek için illa ki her tarafınızın dökülmesi gerekmiyor. Hiçbir probleminiz olmadan, 30’lu yaşlardan itibaren kontrole gelip, hangi kaslarınız zayıflamışsa öğrenip, güçlendirmek için fizik tedavi programı içersine girebilirsiniz. Özellikle kadınlarda gelmişse, ameliyat, kırık sonrası rehabilitasyonları gibi) hastanın durumuna göre süre değişebiliyor. Bu bir ay da olabilir, altı ay da. Ancak rehabilitasyonda tedavi yöntemleri çok daha uzun sürmektedir. FİZİK TEDAVİ UYGULAMASININ ARDINDAN HEMEN İYİLEŞME SAĞLANIYOR MU? Kasları özel cihazlarla çalıştırıyoruz. Ve kasları çalıştırdığımız için tedavi sırasında ağrıda artış olabiliyor. Bu nedenle, hastayı her zaman fizik tedaviden bir hafta sonra kontrole alırım. Prof. Dr. Cem Sungur İÇ HASTALIKLARI DİYABETİN İPUÇLARI DİYABET HASTALIĞININ OLUŞMASINDA, KİŞİNİN GENETİK YATKINLIĞININ VE YAŞAM ŞEKLİNİN, ÖNEMLİ ROLÜ VAR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN PROF. DR. CEM SUNGUR, “BİREYİN DİYABET AÇISINDAN RİSK ALTINDA OLUP OLMADIĞINI BELİRLEYEN İPUÇLARI”NI ANLATTI. Yüksek kalorili gıdalar tüketmek, diyabet riskini artırıyor. KIŞ 2011 ■ 13 İÇÇ HASSTAALIIKLLARI İYABET NE TÜR BİR SAĞLIK SORUNUDUR? Diyabet vücutta insülin adlı hormonun üretiminde veya sunumunda bir sorun olması sonucunda ortaya çıkan ve süreklilik gösteren bir sağlık sorunu. Halk arasında insülin bağımlı diyabet, bağışıklık sisteminin neden olduğu diyabet veya çocukluk çağı diyabeti olarak da bilinebilen Tip1 diyabet ve yine halk arasında insülin bağımlı olmayan diyabet veya erişkinlerin diyabeti adı verilen Tip 2 diyabet olarak ikiye ayrılır. TİP 1 DİYABETİ ANLATIR MISINIZ? Tip 1 diyabet, bağışıklık sisteminin insülin üreten hücreleri hedef alması ve onları tahrip etmesi sonucu gelişir. Bu sağlık sorununun neden ortaya çıktığı çok iyi bilinmemekte. Tip 1 diyabeti olan bireyler ya çok az miktarda insülin üretirler ya da vücutlarında hiç insülin olmaz. Hastalık her yaştaki bireyde ortaya çıkmakla birlikte, daha çok çocuklarda veya gençlerde görülür. Tip 1 diyabeti olan bireylerin, kan şeker- 95’ini oluşturur. AİLE ÖYKÜSÜ DİYABET AÇISINDAN RİSK ALTINDA OLDUĞUMUZU ANLAYABİLİR MİYİZ? UYARI NİTELİĞİNDEKİ İPUÇLARI NELERDİR? Bireyin diyabet açısından risk altında olup olmadığını belirleyen bazı ipuçları var. Bunlardan birincisi genetik yatkınlığı belirleyen aile öyküsü. Bir insanın ailesinde diyabeti olan bireylerin varlığı ve sayısı risk altında olduğunun bir göstergesi olarak kabul ediliyor. İkincisi ise yaşam biçimimiz. Bir kişi öğünlerini atlayarak besleniyorsa, uzun açlık süreleri varsa, daha çok yüksek kalorili gıdalar tüketiyorsa, fiziksel hareketliliği azalmışsa ve tartıldığı zaman ibre her seferinde daha yüksek bir sayı gösteriyorsa risk altında olduğunu düşünmek gerekiyor. Vücutta şekerin iyi kullanılamadığı ve insüline karşı dokuların direnç gösterdiği ‘metabolik sendrom’ adlı durumun varlığıysa diğer bir risk göstergesi. “Diyabet tedavisi sürecinde beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının değiştirilmesi, tedavinin en önemli ama en zor bölümünü oluşturmaktadır.” lerini denetim altında tutabilmek için hergün kendilerine düzenli olarak insülin enjeksiyonları yapmaları gerekir. Tip 1 diyabeti olan bireyler, insüline ulaşamazlarsa, yaşamlarını kaybederler. TİP 2 DİYABETTE DURUM NEDİR? Tip 2 diyabeti olan bireylerin, kan şekerlerini denetim altında tutmak için insülin enjeksiyonlarına gereksinimleri çoğu kez yoktur. Tip 2 diyabet, bütün dünyada en çok görülen diyabet tipidir ve tüm diyabetiklerin yüzde 90 – 14 ■ KIŞ 2011 Metabolik sendrom zemininde ‘bozulmuş glukoz toleransı (IGT)’ gelişebiliyor. Yani vücutta insülin fazlası olsa da, şeker dokularda kullanılamıyor ve kan seviyesi normalin üzerine çıkıyor. Bu durum şeker hastalığının öncüsü olarak kabul ediliyor. Olağan bir muayene ve kolay uygulanan laboratuar tetkikleri ile bu önemli riski ortaya çıkarmak mümkün. OBEZİTE İLE DİYABET ARASINDA İLİŞKİ VAR MI? Prof. Dr. Cem Sungur Obezite, özellikle de karın bölgesindeki kilo artışları, Tip 2 diyabetin, değiştirilebilir nitelikteki en önemli risk faktörüdür. Uluslararası Diyabet Federasyonu obezitenin önlenmesi ile Tip 2 diyabet sorununun yüzde 50 oranında azalacağını açıkladı. Karın bölgesindeki ve iç organlardaki anormal yağ birikimi, insülinin dokular üzerindeki etkisini azaltır ve şekerin kandaki düzeylerinin artışına neden olur. Önce dokulardaki insülin direncinin yol açtığı ‘bozulmuş glukoz toleransı (IGT)’ zamanla diyabete neden olmaktadır. Bir anlamda obeziteyle savaşmak demek, diyabeti önlemek anlamını taşır. Diyabet tanısı alan bireylerde de gereksiz kalori tüketilmemesi ve egzersiz yapılması, tedavinin başarısını en az yüzde 70 oranında iyileştirir. DİYABET NE TÜR SAĞLIK SORUNLARINA NEDEN OLUYOR? Tip 1 ve Tip 2 diyabet benzer sağlık sorunlarına neden olur. Sağlık sorunlarının büyük bir bölümü kalp ve damar hastalıkları ile ilgilidir. Diyabeti olan erişkinin, diyabeti olmayan yaşıtına göre kalp krizi geçirme riski, felç olma riski belirgin derecede artar. Diyabet damar sertliğinin yaygınlığını ve ağrılık derecesini olumsuz etkiler. Diyabeti olmayan kadınlarda kalp damar hasta- İÇ HAASTALIKKLARI Karın bölgesindeki kilo artışı Tip 2 diyabetin önemli bir risk faktörü. lıkları 60 yaş üzerinde artış gösterirken, diyabeti olanlarda daha erken yaşlarda ve daha ağır seyreder. Anjiyografi veya koroner bypass cerrahisi gereken hastaların en az üçte birinde diyabet vardır. Dünyada trafik kazaları ve diğer kazalara bağlı uzuv kayıplarından hemen sonra diyabete bağlı uzuv kayıpları gelir. Bu nedenle diyabeti olan her bireyde, tedavi ve bakım hedeflerinin başında kalp damar hastalıklarının önlenmesi yer alır. Diyabetin yol açtığı diğer sağlık sorunları ise daha küçük damarlarda neden olduğu tıkanıklıklara bağlı olanlardır. Bu küçük damarlar; gözün ağ tabakasında, böbreklerde ve sinirlerde bulunur. Diyabet Afrika ülkelerindeki bazı bulaşıcı hastalıklardan sonra en fazla görme kaybına yol açan sağlık sorunudur. Birçok ülkede diyalize girmeye başlayan böbrek hastalarının yarısında böbrek yetmezliğinin nedeni diyabet haline gelmiştir. Ülkemizdeki diyaliz merkezlerindeki oran da yüzde 30’ları aşmıştır. Sinir sisteminde gelişen tahribat da, sadece yanma, hissizlik ve karıncalanma gibi yakınmalara neden olmamakta aynı zamanda diyabete bağlı uzuv kayıplarına katkıda bulunur. Bu nedenle diyabete bağlı tedavi ve bakım hedeflerinin başında bu önemli sağlık sorunlarının önlenmesi gelir. Diyabet tanısı alan her hastaya yılda bir kez göz muayenesi yapılması, kan ve idrar tetkikleri ile böbrek hastalığının araştırılması ve duyu ş y sinirlerine yönelik y muayene ve ayak muayenesi uluslararası bakım standartı olarak kabul edilir. KOLESTEROL DÜZEYLERİ DÜŞÜRÜLMELİ DİYABETİN NEDEN OLDUĞU BU SAĞLIK SORUNLARI ÖNLENEBİLİR NİTELİKTE Mİ? Hem büyük damar hem de küçük damar tıkanıklıklarına bağlı bu ölümcül sağlık sorunlarının önlenebilmesi için standart yaklaşımlar geliştirilmiştir. Öncelikle yeterli kan şekeri kontrolü sağlanması gerekir. Her üç aylık dönemin ortalama kan şekeri değerini gösteren HbA1C değeri belirli sınırlar içinde tutulursa, yani kan şekerindeki zarar verici yükselmeler önlenirse, bu sorunlar önlenebilir. Kan basıncı yüksekliği de sorunları ağırlaştıran bir sorundur. Diyabeti olan o bireylerde hipertansiyon tedavisi, een etkili tedavi yöntemlerindendir. D Diğer bir hedef ise kan yağlarındaki yüksekliklerin denetim altına alnmasıdır. Günümüzde kan alnm kolesterol düzeyleri yüksek olan ko ddiyabetik olan hastalarda standdart yaklaşım ilaçlarla kolestterol düzeylerinin düşürülmessidir. Özellikle ülkemiz açısından önemli bir yaklaşım da sı sig sigara içen diyabet hastalarında Diyabet hastasının tatlılardan uzak durması gerekiyor. “Diyabeti olan bireylerde hipertansiyon tedavisi, en etkili tedavi yöntemlerinden biridir. ” sigara tüketiminin sonlandırılması için hastaya yardımcı olunmasıdır. Bütün bu önlemlerin merkezinde de yaşam biçimi değişiklikleri yer alır. Beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının değiştirilmesi tedavinin en önemli ama en zor bölümünü oluşturmaktadır. Diyabet tedavi ve bakımı ile ilgili süreçler ve programlar değişmiştir. Klasik doktor hasta ilişkisinin dışında, takımlar halinde sunulan, içeriği önceden tasarlanmış standart yaklaşımlar sunan ve hasta ve yakınlarının bilgilendirilmesi, yetkilendirilmesi ve desteklenmesine dayalı yaklaşımlar haline gelmiştir. BİR ERİŞKİN KENDİSİNDE HANGİ BELİRTİLERİ FARK EDERSE DİYABETTEN ŞÜPHELENMELİDİR? Kan şekeri çok yükseldiği zaman ortaya çıkan belirtiler aşırı su tüketimi, çok sık KIŞ 2011 ■ 15 İÇÇ NASSTAALIIKLLARI Kan şekeri ölçümü çok basittir. ve bol miktarda idrar yapmak ve kilo kaybıdır. Görmede bulanıklık da ortaya çıkabilir. Stafilokok adlı bakterilerin yaptığı cilt enfeksiyonları da belirtiler arasında yer alır. Öte yandan bunlar Tip 2 diyabetin çok ileri aşamalarında ortaya çıkan belirtilerdir. Bu nedenle diyabet tanısı uygun laboratuar tetkikleri ile henüz aşikar belirtiler gelişmeden önce konulmaktadır. Bu testler özellikle risk altında olan bireylerde diyabetin erken aşamalarında tanısının konulması açısından çok yararlı olur. A1C TESTİ AÇLIK KAN ŞEKERİNİN ÖLÇÜMLENMESİ GÖRECELİ OLARAK KOLAY BİR TETKİK. OYSA ŞEKER YÜKLEME TESTİ DAHA ZAHMETLİ BİR TEST. NEDEN AÇLIK KAN ŞEKERİ ÖLÇÜMÜ İLE YETİNİLMİYOR? Sadece açlık kan şekeri ölçümü yapıldığında, aslında diyabeti olan bireylerin yüzde 30’unda tanı konulamamakta ve neredeyse her üç diyabetik hastadan birisi bu önemli sağlık sorununun farkında olamamakta. Ayrıca bozulmuş glukoz toleransı ile diyabeti birbirinden ayırdedebilen tek test glukoz tolerans testidir. Bu nedenle açlık kan şekeri 110 ile 126 mg/dL arasında yer alan bütün bireylere glukoz tolerans testi uygulanmalı. Bu tanı yöntemlerinin titizlikle yapılması önemlidir. BİR DE SON ZAMANLARDA ADI 16 ■ KIŞ 2011 DAHA ÇOK DUYULAN A1C TESTİ VAR. BU TEST NİÇİN KULLANILIYOR? Kandaki şeker miktarı sınırları aştığı zaman, şeker vücuttaki değişik proteinlere bağlanmaktadır. Bu proteinlerden birisi de alyuvarların içindeki hemoglobin. Alyuvarların yaşam süreleri yaklaşık üç ay olduğundan, üç ayda bir hemoglobine bağlanan şeker seviyesinin ölçümlenmesi kan şekerinin ortalama yüksekliği hakkında bilgi verir. Kısaca A1C testi olarak anılan bu tetkik, diyabet bakım ve tedavisinde yeni bir çığır açmıştır. A1C düzeyleri hem tedavinin başarısını göstermekte hem de bireyin diyabete bağlı olarak gelişen sağlık sorunlarına olan yatkınlığını göstermektedir. 2010 yılında A1C testinin diyabet tanısında da yararlanılabilecek bir test olduğu da kanıtlanmıştır. Bu nedenle diyabeti olan bireylerin üç ayda bir A1C testi yaptırmaları önerilir. DİYABETİ OLAN BİREYLERİN YAPTIRMASI GEREKEN BAŞKA TETKİKLER VAR MI? VARSA HANGİLERİ? Diyabeti olan bireylerin yaptırması gereken diğer bir önemli test grubu ise, diyabete bağlı olarak gelişen sağlık sorunlarının tanısında kullanılan tetkikler. Diyabeti olan bireylerin kan yağlarının ölçümlenmesi son derece gerekli bir tetkik sürecidir. Kalp ve damar hastalıklarının engellenmesi açısından kolesterol düzeyleri yüksek olan diyabetik bireylere statin adı verilen ilaçların reçete edilmesi hayat kurtarıcı niteliktedir. Ayrıca diyabete bağlı böbrek hastalığının, henüz böbrek yetmezliği gelişmemişken teşhis edilebilmesi için, her diyabetik hastada yılda bir kez yapılması gereken önemli bir tetkik geliştirilmiştir. İdrarda çok az miktarlardaki albumini saptayan ve oldukça kolay uygulanan bu tetkik sayesinde diyabete bağlı böbrek hasarını erkenden saptamak ve önlem almak olasıdır. Diyabete bağlı ve gözün ağ tabakasında gelişen hasarın erken dönemde teşhis edilmesi için de gözlerin ağ tabakasının incelenmesi gereklidir. Bu tetkik de yılda bir kez yapılmalıdır. Sorun saptandığında, göz içine kanama ve görme kaybına yol açabilecek küçük damar bozuklukları genellikle lazerle düzeltilmekte ve görme kaybı büyük ölçüde engellenebilmektedir. Diyabeti olan bireylerin bu tetkiklerin yapılmasını sağlamak için doktorlarına zamanı geldiğinde anımsatmaları tedavinin başarısı açısından yardımcı olmaktadır. İnsülin iğnesi Prof. Dr. Sadık Ersöz TRANSPLANTASYON ORGAN NAKLİNDE BAŞARI ARTIYOR YENİLENEN VE GEL GELİŞEN LİŞEN TEKNOLOJİLER TEKNOLOJİLER, ORGAN NAKLİ CERRAHİSİNE DE YANSIYOR YANSIYOR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN PROF. DR. SADIK ERSÖZ, “ÖZELLİKLE KADAVRA VERİCİLERDEN ÇIKARILAN ORGANLARIN DAHA UZUN SÜRE SAKLANMASINA YARDIMCI OLAN TEKNOLOJİLER GELİŞMEYE DEVAM EDİYOR” DİYOR. KIŞ 2011 ■ 17 TRAN NSPPLAANTAASYYON G ÜNÜMÜZDE ORGAN NAKİLLERİNDE UYGULANMAYA BAŞLANAN YENİ TEKNİKLER NELER? Tıpta ve cerrahi yöntemlerde gelişen tüm yenilikler ve teknolojiler organ nakillerinde de kullanılıyor. Organ naklinin aşamalarına ve diğer cerrahi işlemlerden farklılıklarına bakarak bu yenilikleri değerlendirebiliriz. Özellikle kadavra vericilerden çıkarılan organların daha uzun süre saklanmasına yardımcı olan teknolojiler gelişmeye devam ediyor. Çıkarılan organın, insan vücudu fizyolojisini taklit eden ortamlarda saklanması, araştırma konusu olmaktadır. Sadece soğutulmuş özel sıvılar içinde organ saklanmayıp kalbin atımının oluşturduğu basıncı taklit eden sistemler deneniyor. Organ saklama sıvıları gelişmeye devam ediyor ve çıkarılan organın en az hasarla en uzun şekilde saklanması sağlanabiliyor. Özellikle karaciğer nakillerinde, daha az kan kullanılarak yapılmasına olanak kılan elektronik neşterlerin kullanılması önemli bir teknik kolaylık sağlamakta. Bu sayede daha kansız bir ameliyatı daha kısa sürede yapmak mümkün. Mikrocerrahi tekniklerde kaydedilen ‘Özellikle karaciğer nakillerinde, ameliyatları daha az kan kullanılarak gerçekleştirmeyi sağlayan elektronik neşterlerin kullanılması önemli bir teknik kolaylık sağlıyor.’ gelişmeler de organ nakli cerrahisine yansıyor ve kullanım alanı buluyor. Çocuk alıcılara yapılan nakillerde ve özellikle karaciğer naklinde çok küçük damarlar gelişen teknikler ile ağızlaştırılmakta. Laparoskopik cerrahi yöntemlerinin özellikle böbrek nakli vericilerinde kullanılması yaygınlaştı. Daha kozmetik sonuçları olan verici ameliyatlarının yapılması organ bağış oranını artırabilir. Bağışıklık baskılayıcı ilaçlarda yaşanan gelişmeler de önemli. Genetik mühendisliğinin bir ürünü olan monoklonal antikorlar daha uzun süreli organ fonksiyonu korunmasına ve sağ kalıma aracılık ediyor. LAPORASKOPİK CERRAHİNİN ORGAN NAKLİNDEKİ YERİ NEDİR? HANGİ Özellikle canlı akraba vericilerden böbrek alınması aşamasında kullanımı yaygınlaşmakta. LAPORASKOPİK YÖNTEMİN ARTILARI VE ÜSTÜNLÜKLERİ NELERDİR? HASTAYA NELER KAZANDIRIYOR? Laparoskopik yöntemin hasta açısından bakıldığında en önemli avantajı ameliyat izinin daha az rahatsız edici olmasıdır. Böbrek alınmasında kullanılan gövdenin yan kısmında açılan ameliyat kesisi yerine sezaryen işleminde oluşana benzer ve göze daha az çarpan bir kesi ile böbrek çıkarılıyor. Vericinin daha az ağrısı olur ve günlük yaşama daha kolay döner. Hastanede yatış süresi kısalır. Birçok hasta ameliyatın ertesi gününde taburcu olabiliyor. NAKİLLERDE NASIL UYGULANIYOR? Laparoskopik ameliyatlar karın duvarında büyük kesiler yapılmadan 0,5 ile 12 milim çapında deliklerden cerrahi işlemlerin gerçekleştirilmesidir. HANGİ HASTALAR BU YÖNTEM İÇİN ADAYDIR? Tüm canlı vericiler laparoskopik ameliyat için değerlendirilebilir. Çok özel bazı anatomik problemler ameliyatın yapılmasını güvensiz hale getirebilir. Örnek olarak böbreği besleyen atar damarın her iki tarafta fazla sayıda ve küçük çaplı olması gösterilebilir. Temel prensip vericinin güvenliğinin riske atılmamasıdır. Ameliyat izi ya da konfor elde etmek hayati bir riski almak için gerekçe gösterilemez. BU YÖNTEMLE TAKILAN ORGANIN YAŞAM SÜRESİNE BİR ETKİSİ OLABİLİR Mİ? Laparoskopik yöntem ile çıkarılan böbreklerin uzun süreli fonksiyon görme yetenekleri açık yöntem ile 18 ■ KIŞ 2011 TRAN NSPLAANTAASYYON “EN ÖNEMLİ SORUNUMUZ KADAVRA SAYISINDAKİ AZLIK” KARACİĞER NAKLİNDE DURUM NE? Prof. Dr. Sadık Ersöz kıyaslandığında, benzer sonuçlar elde edilmektedir. Tüm cerrahi işlemlerde işlem ve cerrah açısından bir öğrenme süreci söz konusu. Bu süreç cerrahi tekniğin gelişimi açısından tamamlandı ve ameliyat şu an için güvenli ve standart bir hale geldi. Bu tekniği uygulayacak cerrahların kişisel deneyimlerini artırmaları başarılarına olumlu bir şekilde yansıyacaktır. KAPALI YÖNTEMİ UYGULAMA KARARINI CERRAHLAR MI YOKSA HASTA MI VERİYOR? Hangi yöntemin kullanılacağına, vericinin özelliklerine göre, birlikte karar verilmeli. Hastanın teknik ayrıntılarını ve sonuçlarını bilmediği bir konuda karar vermesi zaten etik olarak kabul edilemez bir durum. Sonuç olarak açık ya da kapalı ameliyat ile yapılan işlem aynı. Vericiden bir böbrek alınmaktadır. İki yöntem arasındaki fark böbreğin hazırlanması ve karın dışına çıkarılması için kullanılan kesinin farklılığı. Merkezin ve cerrahın deneyimi önemli. Türkiye de ve dünyada laparoskopik yöntemi kullanmayan çok sayıda merkez olduğu da bir gerçek. Böbrek nakli karmaşık ve cerrahi yönü kadar tıbbi yönü de önem arz eden bir işlem. İşlemin bir bütünlük içinde ve iyi sonuçlar elde edecek şekilde organize edilmesi esas önemli olan nokta. Karaciğer nakli tüm tıbbi işlemler arasında en karmaşık ve en pahalı olma özelliklerini devam ettiriyor. Böbrek yetmezliğinin aksine karaciğer hastalarının diyaliz alternatifi yok, bu nedenle başka seçeneği olmayan bir girişim. Türkiye nüfusu düşünüldüğünde yılda 3 binden fazla karaciğer nakli ameliyatı gerçekleştirilmesi ihtiyacı bulunmakta. Ülkemizde özellikle hepatit B ve bunun sonucunda gelişen kronik karaciğer hastalığı ve siroz, önümüzdeki yıllarda yapılması gereken karaciğer nakli sayısında azalma olmayacağını bize hatırlatıyor. Son 15 yılda Türkiye karaciğer nakli ihtiyacı bulunan hastalarını yurt dışına gönderen bir ülke olmaktan çıktı ve bölgesinin organ nakli ihtiyacına cevap veren ve en karmaşık işlemlerin gerçekleştirildiği hastanelere sahip bir merkez haline geldi. Canlı vericilerin kullanılmasının yaygınlaşması ile daha kısa sürelerde hazırlık aşamalarının gerçekleşmesi mümkün oluyor. Acil durumlarda 24 saati geçmeyen sürelerde verici ve alıcı hazırlanabilmekte ve organ nakli yapılabilmekte. Tıbbi teknoloji açısından eksiksiz hastaneler ve teknoloji ile gerçekleştirilebilen bir ameliyat olması önemli bir özelliğidir. Bu nedenle hastanelerin kalite kontrolünü yapan bir mekanizma gibi de görülebilir. Çok iyi yoğun bakım hizmetleri, gelişmiş bir kan bankası, eksiksiz görüntüleme ve laboratuar alt yapısı olmazsa olmazlar. T.C. Sağlık Bakanlığı organ nakli merkezlerinin açılmasını özel bir şekilde ruhsatlandırmaktadır. Bu ruhsatlandırma sürecinde hem hastane hem de tıbbi personelin yeterliliği denetlenmektedir. Halen sosyal güvenlik sistemimiz organ nakli işlemlerine büyük önem vermektedir. Bu amaçla tedavi merkezlerine geri ödemelerin yeterli düzeyde olmasına özen gösterilmektedir. Her ülkenin sağlık hizmet koşulları farklılık gösterir. Karaciğer naklinin Türkiye de en sık nedeni olan Hepatit B hastalığı açısından bakıldığında, karaciğer nakli sonrasında hastalığın nüksü yüzde 95 oranında engellenmekte. Batı ülkelerinde daha büyük bir problem olan Hepatit C ülkemizin yaşam tarzı nedeniyle beklenildiği gibi bir sorun haline gelmemiştir. Halen en önemli sorunumuz kadavra sayısındaki azlık. Kadavra kullanmadığımız her olgu, bir canlı ve sağlıklı akrabanın karaciğerini kullanacağımız anlamını taşımakta. Ancak kadavra organ sayısının artırılması zor ve zaman gerektiren bir süreç. Yıllık yüzde 10 artış ile önümüzdeki 10 yıl içerisinde daha iyi sayılara ulaşmamız bekleniyor. Türkiye yıllarca en yetenekli ve çalışkan öğrencilerini tıp fakültelerine almış bir ülke olarak, artık dünyanın ve özellikle bölgesinin en büyük tıbbi hizmet sağlayıcısı olma rolünün bir numaralı adayı. KIŞ 2011 ■ 19 PSİKİYATRİ Dr. Ceren Göker “UNUTKANLIK” DEYİP GEÇMEYİN BİRÇOK TÜRÜ BULUNAN DEMANS HASTALIĞI, 65 YAŞ ÜZERİNDE HER İNSANIN KARŞILAŞABİLECEĞİ BİR DURUM. HENÜZ KESİN BİR TEDAVİ SEÇENEĞİ BULUNMAYAN DEMANS, HASTALIĞI YAŞAYAN KİŞİNİN HAYAT KALİTESİNİ DE DÜŞÜRÜYOR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN PSİKİYATRİST DR. CEREN GÖKER, “BİRÇOK HASTALIK DEMANSA YOL AÇABİLİR” DİYOR. 20 ■ KIŞ 2011 PSSİKİYYATRİ Demans genellikle 65 yaş üzerinde belirti verir. KIŞ 2011 ■ 21 PSİKİİYAATRİ EMANS NEDİR? Demans, bilişsel ve entelektüel işlevlerde azalma sonucu bellek, konuşma, algılama, hesaplama, yargılama, soyut düşünme ve problem çözme gibi işlevlerden en az ikisinde kişinin günlük yaşam aktivitelerini etkileyecek düzeyde bozukluk olmasıdır. HANGİ SIKLIKTA GÖRÜLÜR? Demans, dünyada yaşlanan nüfusun ve beklenen yaşam süresinin artmasına paralel şekilde, giderek yaygınlaşmakta olan bir hastalık grubudur. Sadece Amerika’da beş milyon kişinin demanslı olduğu bilinirken, 2025 “Demans çoğunlukla sessizce ilerler. Hasta isimleri unutur, kişisel eşyalarını yanlış yerlere koyar ve bulamaz. Yakın hastalıklar, normal basınçlı hidrosefali, kafa içi yer kaplayan lezyonlar, bazı otoimmün hastalıklar (MS, Behçet, SLE) ve nutrisyonel/metabolik/toksik tablolar olarak sayılabilir. TANI YÖNTEMLERİ NELERDİR? Tanıda ayrıntılı bir öykü ve mental durum değerlendirmesini de kapsayan nörolojik ve sistemik inceleme esastır. Her hastaya sfilis için serolojik testler, B12 ve folat düzeyleri, tiroid fonksiyon testleri uygulanmalıdır. Beyindeki lezyonların aranması için bilgisayarlı beyin tomografisi veya manyetik rezonans görüntüleme yapılmalıdır. Lüzumu halinde EEG, lomber ponksiyon, SPECT, PET, EMG, karaciğer fonksiyon testleri, HIV, antifosfolipid, antinükleer veya paraneoplastik antikorlar, ağır metal düzeyleri gibi ek incelemeler de yapılabilir. geçmişi hatırlaması da giderek zorlaşır.” yılında dünyadaki 34 milyon kişinin demans hastalığından etkileneceği hesaplanmakta. 65 yaş üstü kişilerin yüzde 5’inde demans belirtileri izlenir ve bu oran yaşla artarak 80 yaş civarında yüzde 20’ye ulaşır. Demans riski 65–85 yaşları arasında her beş yılda bir iki katına çıkar. SEBEPLERİ NELERDİR? Birçok hastalık demansa yol açabilir. En sık görülen sebep olan Alzheimer hastalığı, tüm demansların yüzde 50-60’ını oluşturur. Bunu yüzde 10–20 ile ‘vasküler demans’ izler. Üçüncü sıklıkta ‘Lewy cisimcikli demans’, dördüncü sıklıkta ise ‘frontotemporal demans’ görülür. Daha nadir görülen demans nedenleri ise bazı nörolojik hastalıklar bazı enfeksiyon hastalıkları, bazı konjenital metabolik 22 ■ KIŞ 2011 RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR? İleri yaş, ailede demans öyküsü, kafa travması, düşük sosyoekonomik düzey, düşük eğitim düzeyi, Down sendromu, ağır depresyon öyküsü, vasküler olaylar, tiroid hastalıkları, bazı toksik maddelere maruz kalma demans için risk faktörleridir. NASIL SEYREDER? Demans çoğunlukla sinsi bir seyir izler. Genellikle 65 yaş üzerinde belirti verir. İlerleyici bir hastalıktır. Alzheimer demansı bellek bozukluğu ile başlar. Hasta isimleri unutur, kişisel eşyalarını yanlış yerlere koyar ve bulamaz. Yakın geçmişi hatırlamak giderek zorlaşır. Zamanla dil, yargılama ve oryantasyon bozulur. Yemek pişirme, basit ev işlerini yapma, faturaları ödeme, araba kullanma gibi beceriler aşamalı olarak kaybedilir. Uyku düzensizlikleri, hijyende bozulma, hallusinasyonlar ve sanrılar, ajitasyon görülebilir. Son evrede hastada idrarını tutamama, aile bireylerini tanıyamama, hareket etmede ve beslen- Dr. Ceren Göker mede güçlük gelişir. ‘Frontotemporal demans’larda ise bellekten ziyade davranışlarda ve konuşmada bozulma gözlenir. NASIL TEDAVİ EDİLİR? Demansa en sık neden olan Alzheimer hastalığı ve ‘vasküler demans’ın henüz kesin bir tedavisi yok. Alzheimer hastalığında belirtileri yatıştırmak ve hastalık seyrini yavaşlatmak amacıyla kullanılan en uygun tedavi seçeneği kolinesteraz inhibitörü ilaçlar. Vasküler demansta tedavi serebrovasküler hastalığın önlenmesi ile sınırlıdır. Tüm demanslar için ortak tedavi seçeneği ise destekleyici yaklaşımlarla hastanın yaşam kalitesinin artırılmasıdır. Alzhemir demansı bellek bozukluğu ile başlar. Prof. Dr. Sebahattin Ateşal KARDİYOLOJİ GÜZEL YAŞLANIN SAĞLIKLI Ğ BİR İ YAŞLILIK VE UZUN BİR İ ÖÖMÜR Ü HERKESİN İ HAKKI. GENÇLİK YILLARINIZDA ALABİLECEĞİNİZ BASİT ÖNLEMLERLE 40 YAŞINIZDAN SONRASINI KALİTELİ GEÇİRMENİZ MÜMKÜN. MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL, YAŞLILIK DÖNEMİNDE GÖRÜLEBİLECEK HASTALIKLARI VE ERKEN YAŞTA ALINABİLECEK ÖNLEMLERİ SIRALIYOR. KIŞ 2011 ■ 23 KARDDİYYOLLOJİ Y AŞLA BERABER ARTAN KALP HASTALIKLARI NELER? Koroner arter hastalığı, hipertansiyon, aort ve periferik damar hastalıkları, artan kalp hastalıklarıdır. Koroner arter hastalıkları 40 yaş öncesi nadir görünürken, 40 yaş sonrasında artmaya başlar. Bu hastalıkların menopoz yaşına kadar kadın-erkek oranı 1/7 iken, menopoz sonrası kadınlarda görülme riski artarak 60 yaşında eşitlenir. Özellikle izole sistolik hipertansiyonun (büyük kan basıncı), 40 yaşından önce oluşma ihtimali yüzde 20 iken, Prof. Dr. Sebahattin Ateşal “Genetik yatkınlık, yaşın ilerlemesi gibi değiştirilemez sebeplerin yanında, şeker hastalığı, kan basıncının yüksekliği, kan yağlarında yükselme, şişmanlık, hareketsiz yaşam gibi kontrol altına alınabilir, değiştirilebilir nedenler kalp hastalığına neden olmaktadır.” 40 yaşından sonra yüzde 40; 60 yaşın üzerinde ise yüzde 60 olarak saptanmıştır. Yine yaşın artışıyla birlikte özellikle büyük kan basıncının (sistolik kan basıncı – maksimal basınç) artması ile aort ve damar dallarında genişleme ve yırtılma olabilir. BU HASTALIKLARIN SEBEPLERİ NELERDİR? Bu hastalıklara sebep olan değiştirilebilir ve değiştirilemez risk faktörleri mevcuttur. Genetik yatkınlık, yaşın ilerlemesi gibi değiştirilemez sebeplerin yanında, sigara ve aşırı alkol tüketimi, şeker hastalığı, kan basıncının yüksekliği, kan yağlarında yükselme, şişmanlık, inaktif (hareketsiz) yaşam gibi kontrol altına alınabilir, değiştirilebilir nedenler kalp hastalığına neden olmaktadır. BU HASTALIKLARIN TEŞHİSİNDE NASIL BİR YOL İZLENİYOR? Günde bir saat hafif tempolu yürüyüş yapılmalı. 24 ■ KIŞ 2011 Tüm hastalıklarda olduğu gibi, kardiovasküler hastalıklarda da hastanın şikâyetlerinin dinlenmesi, hastanın muayene edilmesi ve laboratuar tetkiklerinin yapılması gerekir. Ayrıca kalp elektrokardiogramı, ekokardiogramı (kalp ultrasonu), eforlu elektrokardi- ogram ve eforlu ekokardiogram gibi tetkikler yapılabilir. YAŞLA BERABER ARTAN HASTALIKLARIN OLUŞMAMASI İÇİN NASIL ÖNLEMLER ALINABİLİR? Hareketli bir yaşam tarzı önerilir. Günde ortalama bir saat, beş kilometrelik hafif tempolu yürüyüş yapılmalı. Diyetle kırmızı et ve katı yağ tüketimi azaltılmalı. Sebze ve meyveye ağırlık verilmeli. Tuzsuz yeme alışkanlığı kazanılmalı ve daha az karbonhidrat tüketilmeli. BU HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE NELER YAPILIYOR? Hiper tansiyon tedavisinde, ikinci sebep biliniyorsa tedavisi mümkündür. Nedeni bilinmeyen hipertansif hastalıklarda ise elimizdeki etkili ilaçlarla kombinasyon yapılarak tedavisi yapılır. Koroner arter hastalıklarında ise koruyucu tedavi ile kolesterol, şeker ve hipertansiyon kontrol altına alınır. Tıkanan kalp damarları, anjiyo ile tespit edilerek balon ve damara yerleştirilen açıcı tel kafeslerle ( stent ) darlıklar giderilir. Ya da by pass ameliyatları ile yeni damar eklenmesi yapılarak tedavi edilebilir. Aort ve perifer damarlar için de benzer yöntemler ile tedavi yapılır. Op. Dr. Can Arat ÜROLOJİ GENÇ ERKEKLERDE DE GÖRÜLEBİLİR prostat kanseri Genetik faktör, prostat kanserinde önemli bir etken. PROSTAT KANSERİ DE DİĞER TÜM KANSER TÜRLERİ GİBİ ERKEN TEŞHİS EDİLDİĞİNDE RAHATLIKLA TEDAVİ EDİLEBİLİYOR. MEDICANA BEYLİKDÜZÜ HASTANESİ’NDEN OP. DR. CAN ARAT, 50 YAŞ ÜSTÜ HER ERKEĞİN SENEDE BİR KERE MUTLAKA KONTROLDEN GEÇMESİ GEREKTİĞİNİN ÖNEMİNİ VURGULUYOR. KIŞ 2011 ■ 25 ÜROLLOJİ P ROSTAT KANSERİ NEDİR? Prostat kanseri belirti vermeden gelişen bir hastalıktır. Akciğer kanserinden sonra en sık rastlanılan kanser türü. Beş erkekten birinde prostat kanseri teşhisi konulsa da sadece 33 kişiden biri hayata veda ediyor. Çünkü prostat kanseri ileri yaşlardaki erkeklerde daha sık rastlanılır ve vücutta çok yavaş ilerler. Fakat bazı durumlarda genç erkeklerde de görülebilir. Genetik faktör bu hastalıkta önemli bir etkendir. Eğer kişinin ailesinde bu hastalığı geçiren varsa, rutin olarak 50 yaşından itibaren yaptırılması gereken prostat kontrollerini 45 yaşından itibaren yaptırması gerekir. Şu an da artık ülkemizde birçok insan 50 yaşından sonra prostat kontrollerini aksatmadan yaptırması gerektiğini biliyor. PROSTAT BÜYÜMESİ PROSTAT KANSERİNE Mİ İŞARET EDER? Her zaman değil. Erkeklerde genellikle 50 yaşından sonra iyi huylu prostat büyümesi sorunuyla karşılaşılıyor. Bu durum kişilerin idrara çıkmasını zorlaştırdığından, kişide kanser teşhisi yoksa bile yine de prostat ameliyatı olunmasına karar verilebiliyor. PROSTAT KANSERİ SIK METASTAZ YAPAN BİR KANSER TÜRÜ MÜ? Prostat kanseri çok masum değildir ve çok türü vardır. Daha iyi huyluları ya da daha kötü huyluları vardır. Gleason skorlaması vardır. Burada 1’den 10 a kadar bir sıralama vardır. Genelde karşımıza 5-6 ya da 7 numarada seyreden hastalar geliyor. Bunlarda da erken teşhisle çok rahat tedavileri mümkün. Op. Dr. Can Arat HASTALIĞIN TEŞHİSİ NASIL YAPILIYOR? Teşhisin birden çok yöntemi var. Birincisi makattan elle yapılan muayene. Bunu aslında 50 yaşından sonra her erkeğin yaptırması önemli. Halk arasında insanlar bundan çekinebiliyor, ama aslında acı veren bir girişim değil. Prostat tümörlerinin çoğu prostatın dış tarafında, kalın bağırsak tarafında olduğu için ancak parmakla bakıldığında kesin tanı konulabiliyor. Şu an için, eğer bir sertlik oluşmuşsa bu sertliği görüntüleyebilen her hangi bir görüntüleme yöntemi yok. TEŞHİS NASIL YAPILIYOR? Teşhisin ikinci yöntemi kanda bulunan PSA(Prostat Spesifik Antijen) denilen bir maddenin, salgılanıp salgılanmadığına bakılmasıdır. Bu madde, kişide prostat varsa; salgılanıyor ancak bu durum sadece prostat kanserine de özel değil. Prostat da ya da idrar yolunda iltihap olduğu zaman da bu madde kanda yükselebiliyor. Böyle zamanlarda insanların kafaları karışabiliyor. Ama bu PSA tarama testi olarak kullanılıyor. Yani teşhis aşamalarında parmakla “Prostat kanserinde görüntüleme yöntemleri henüz son derece sınırlı. Bu nedenle makattan elle yapılan muayene hâlâ en belirleyici tanı yöntemi.” 26 ■ KIŞ 2011 muayene ve PSA testi bir arada yapılıyor. Bu rutin olarak yapılması gereken bir tarama şeklidir. PSA seviyeleri bizim için 4 ng/ml’a kadar normaldir. 4-10 ng/ml arası şüphelidir. 10 ng/ ml’dan sonrası için de kanser yüzdesi artar diyebiliriz. Teşhis yöntemlerinin ardından, biyopsi yapılmasına karar verirsek, hastaya rektal ultrason yoluyla bakılıyor. Bu da makata giren bir ultrason cihazı yardımıyla ve bir iğneyle parça alınması işlemidir. Bu işlem biraz acı verebilir, ancak tanı aşamasında yapılması büyük önem taşır. Hastaya işlem sırasında lokal anestezi uygulanır ancak çok nadir durumlarda hastaya genel anestezi uygulanabilir. Biyopsi sonrasında hasta 1-2 saat istirahat edip evine geçebilir. Alınan parçanın patalojiye gitmesi sonrasında kanserli olup olmadığı anlaşılır. Prostat kanserinde görüntüleme yöntemleri maalesef henüz son derece sınırlı. PSA SADECE KANSERİN TEŞHİSİ İÇİN Mİ ÖLÇÜLÜR? PSA sadece teşhis etme aşamasında kullanılmaz. Bu ölçüm aynı zamanda kanser tedavisi gören hastaların kanser durumlarını takip etmek içinde kullanılır. Vücutta kanser ortadan kalkmışsa bu seviye 0’a düşmelidir. Eğer 0 a düşüp tekrar yükselirse o zaman kanserin geri gelmiş olduğunu anlayabiliriz. TEDAVİ İÇİN KARAR AŞAMASINDA NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR? Karar verirken birkaç şey önemli. Çünkü burada genelde yaşlı ve genel medikal kondisyonları iyi seyretmeyen hastalardan bahsediyoruz. Örneğin hastanın yaşı 75’i geçmemeli. Yapılan Gleason Skorlaması testi 9-10 puanda olmamalı ve de hastanın yaşına bağlı yaşam beklentisi 10-15 yıl kadar olmalı. Küratif tedavi yani hastalığın aktif yöntemlerle tedavi edilişi, hastanın tamamen şifa bulması için yapılır. Bu durum da cerrahi girişim yapılabilir. Prostatın tamamını alan ve geri kalan ÜRROLO OJİ kısmını birbirine bitiştiren büyük bir ameliyat da yapılabilir. Buna radikal prostetoktami adı verilir. Bu yöntem de birkaç şekilde yapılabilir. Açık normal yöntemle, çok tutulmasa da laparoskopik yöntemle ve çok yaygınlaşmamış olan robotik yöntemle yapılabilir. Radikal prostetoktaminin de kendine has yan etkileri olabiliyor. Eğer bu ameliyat şekli hastaya her hangi bir nedenle uygulanamıyorsa, o zaman hastaya radyoterapi yapılabilir. Biz şartları da uygunsa cerrahi ameliyatı öneriyoruz. Hastalık tekrar ederse ya da ameliyat başarısız geçmişse, bunun arkasından hormon tedavisi yapılabilir. Radyoterapistler de radyoterapi tedavisini hep hormon tedavisiyle birlikte yürütüyorlar ve başarısızlık olunca yine hormon tedavisi uyguluyorlar. Eğer prostat içinde sınırlı kalan bir tümör mevcutsa bunun cerrahiyle ya da radyoterapiyle tedavisi yapılabiliyor. Ama hastalık prostat dışına taşmışsa hormonal tedavi uygulanıyor ve yine çok başarılı bir şekilde tümör geriletiyor. HASTANIN AMELİYAT SONRASI DURUMU NEDİR? Hasta ameliyatın üzerinden 3-4 hafta geçtikten sonra normal yaşamına geri dönebiliyor. İşlem sonrasında hastanede beş gün geçirmesi gerekir. Bu süre sonrasında hasta, evine geçebilir ancak sondasını çıkartamaz. İki hafta kadar sondalı kalması gerektiği için işe gitmesi de uygun olmayacaktır. Sonrasında vücudu eski haline dönüyor. Ancak bu tür cerrahi girişimlerin en büyük yan etkisi idrar kaçırma meselesidir. Ama hastaların asıl dertleri yaşayabilecekleri iktidar kaybıdır. Sinirler ameliyat edilen bölgeye çok yakın bir bölgeden geçtiği için, yapılan ameliyatların sonrasında, hastalar zaman zaman iktidar kaybı durumuyla karşı karşıya kalabiliyor. Eğer doktorlar “O sinirleri korumayacağım” diye yola çıkarsa, ki hastalık yayılmışsa genelde öyle yapılması gerekir, bu durumda iktidarsızlık Erkeklik hormonu baskılandığında, libido kaybı yaşanabilir. yüzde 100 olur. Ama çoğunlukla, bu korunmaya çabalanılır. Hastaların yüzde 60-70’i ameliyat sonrasında da iktidar sağlayabilir. Ancak yüzde 30-35 iktidarını kaybeder. Elbette bu oranlar tedavi uygulamalarında hastada, kemoterapide görülen yan etkiler görülmez. Ama erkeklik hormonu baskılandığı için libido kaybı yaşanır ve buna bağlı olarak ereksiyon kaybı da vardır. Bu “Hormonal tedavi, prostat kanseri tedavisinde oldukça etkilidir. Hatta hastalık kemiğe geçmişse bile, yayılım tamamen ortadan kaybolur.” ve yüzdeler yaş arttıkça ilerler. Bu oranlar radyoterapi tedavisi gören hastalar için de geçerli ancak radyoterapi uygulamasında kayıp hemen değil, daha sonra zamanla gelişir. HORMONAL TEDAVİ NE ZAMAN DEVREYE GİRER? Hormonal tedavi adını verdiğimiz bu tedavi şeklinde erkeklik hormonunu yok etmek için çaba gösterilir. Bu hormonun ortadan kalkması için testisler çıkarılabilir ya da cerrahi hadım etme yöntemine de gidilebilir. Hormonal durum da erkeklerde, tıpkı kadınların yaşadıkları menapoz sürecinin etkilerini yaşatır. Örneğin kişide sıcak basması, ani terlemeler görülebilir. Bu tedaviyle birlikte kardiyovasküler hastalıkların riskleri de artabilir. Ama hormonal tedavi, prostat kanseri tedavisinde oldukça etkilidir. Hatta hastalık kemiğe geçmişse bile, yayılım tamamen ortadan kaybolur. Yaklaşık 18-24 ay kadar da tümör bu hormona cevap verir. Ondan sonra da dağılır gider. Hormon tedavisi yaşamı uzatabilen ve hayat standardını artıran bir uygulamadır. KIŞ 2011 ■ 27 PSİKİYATRİ Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu HAYAT HER YAŞTA GÜZEL GELİŞMESİNDE TERK EDİLME DUYGUSU VE ÖLÜM KORKUSUNUN DA ROL OYNADIĞI YAŞLILIK DEPRESYONU, ZAMAN ZAMAN FİZİKİ HASTALIKLARIN TEDAVİSİNİ DE GÜÇLEŞTİREBİLİYOR. MEDICANA ÇAMLICA HASTANESİ DOKTORLARINDAN PROF. DR. MEHMET BEKAROĞLU, “YAŞLILIK DEPRESYONLARI ASLA BİR KADER DEĞİLDİR. BU HASTALIKLAR TEDAVİ EDİLEBİLİR” DİYOR. İnsanın kendisiyle barışık olması çok önemli. PSSİKİYYATRİ Y AŞLILARDA DEPRESYON NEDİR? Yaşlılık döneminde ortaya çıkan depresyon tabloları hem klinik olarak hem de tedavi açısından farklı özellikler gösterir. İlgi ve istek azalması, elemli duygudurumun artması, enerji azalması, halsizlik, karamsarlık ve uyku bozukları gibi klasik depresyon belirtilerinin yanı sıra, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu ile muhakeme kusurları da yoğun olarak kendini gösterir. Bu nedenle halk arasında yaygın bilinen hastalık, ‘bunama’yla karıştırılabilir. desteği öne çıkaran terapiler uygulanır. Terapi programlarında hastanın yakınları ve bakıcılarının aktif rol almalarına özen gösterilir. YAYGIN BİR DURUM MUDUR? Evet, yaşlılık depresyonları yaygındır. Hatta beş yaşlıdan birinde tedavi gerektirecek şekilde depresyona rastlandığını söyleyebilirim. Kronik şekilde bedensel hastalıkları olan yaşlılarda ise, depresyonun çok daha yaygın görüldüğünü vurgulamak gerekir. NEDEN OLUŞUR? HASTALIK BAŞLAMADAN ÖNCE Çok farklı olaylardan söz edilebilir. Ancak yaşlılık depresyonlarının hemen hepsinin temelinde ‘yolun sonuna gelinmiş olduğu’ hissinin yattığını söylemek mümkün. Ölüm korkusu, hastalanma ve bakımsız kalma, yalnız kalma gibi endişeler yaşlılık depresyonlarında önemli rol oynar. ENGELLEMENİN YOLLARI VAR MIDIR? TETİKLEYİCİ UNSURLAR VAR MIDIR? Fiziksel hastalıklar, yoksunluklar, çocukların evden ayrılması, bakım evine bırakılmak gibi durumlar tetikleyici unsurlar olarak sayılabilir. Özellikle kronik hastalıklar sonrasında yeti kaybı ortaya çıkan yaşlılarda, depresyon daha da sıklıkla görülür. Yaşlılık depresyonları asla kader değildir. Kişi bununla yaşamak zorunda değil. Bu hastalıklar tedavi edilebilir. Hatta yaşlanan kişiye dikkat edilirse ve ortada tetikleyici faktörler gözlemlenirse; hastalık oluşmadan da engellenebilir. Her şeyden önce, yaşlılıktan önceki yılların iyi geçirilmesi gereklidir. İnsanın kendisiyle barışık yaşaması ve kendini gerçekleştirdiğine inanması önemlidir. Bu şekilde yaşayan bir insanın yaşlılığa adım attığında da depresyondan kendini koruyabileceğini NASIL TEDAVİ EDİLİR? Çoğu zaman ilaç tedavisi gerekir ve uygulanır. Yaşlılık depresyonlarının ilaçla tedavisinde ilaç dozlarının erişkinlere göre daha az olduğunu bilmeliyiz. Yaşlı ve depresif hastalarda ilaç seçerken özellikle özen göstermek gerekir. Çünkü depresyon ilaçlarının bazıları yönelim bozukluğuna da yol açabiliyor. Bu durum da var olan tabloyu daha da karmaşık bir hale sokabiliyor. Ayrıca, ilaç tedavisinin yanı sıra hem aileye hem de hastaya yönelik, Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu KIŞ 2011 ■ 29 PSİKİİYAATRİ Yaşlılık depresyonu Alzheimer ile karıştırılmamalı. düşünebiliriz. Önceden yaşanan dolu dolu ve keyifli bir hayat, sonraki yıllarda da yaşlılık depresyonları için koruyucu bir bariyer görevini görebilecektir. Bu hastalıklarda tetikleyici unsurların azaltılması çok önemlidir. YAŞLILIK DÖNEMİ DEPRESYONLARI toplumsal değerler ve aile bağlarının zayıflaması yaşlılarda depresyonu artıran önemli bir faktördür. O nedenle bu noktada devletin alacağı tedbirler önem kazanmaktadır. Türkiye’nin artık yaşlıların bakımı ile ilgili ciddi politikalar geliştirmek zorunda olduğunu düşünüyorum. BAŞKA RAHATSIZLIKLARA SEBEP OLUR MU? YAŞLILAR İÇİN HAZIRLANAN Depresyonların direkt olarak başka hastalıklara sebep olduğunu söyleyemem. Ancak fiziki hastalıkları bulunan hastaların bakımını zorlaştırarak hastalığın ilerlemesine sebep olabilir. Ayrıca yaşlılardaki depresyon durumlarında her zaman Alzheimer hastalığını akıllara getirmek ve bu hastalığın da ayrıcı tanısını yapmak gerekir. HUZUR EVLERİ, BU HASTALIKLARI TETİKLİYOR MU? Yaşlıların toplu olarak kaldığı bakım ya da huzur evlerinin arttırılmasının artık iyi bir politika olmadığı hepimizce biliniyor. Huzur evlerinde kalan insanlar için “En azından yalnız değiller” deniliyor. Ama yapılan araştırmalar huzur evlerinde kalmak zorunda olan yaşlıla- rın, yoğun şekilde terk edilmişlik ve işe yaramazlık duygusu yaşadığını ortaya koymuştur. Günümüzde artık ne yazık ki, ‘büyük aile’ kavramı ortada yok. Ama yine de aile bağlarının korunması ve yaşlı insanların kendi ortamlarında, kendi evlerinde kalmaları sağlanmalıdır. Bu, yaşlılık dönemlerini mutlu ve huzurlu geçirebilmeleri için en doğru yoldur. Zaten son yıllarda bu nedenle, yaşlılara yönelik ‘kendi evlerinde yaşarken ihtiyaçları olan yardımın sağlanması’ şeklinde projeler geliştirmektedir. Anne ve babalarımızla ilişkilerimizde bir gün yaşlanacağımızı ve onlar gibi olacağımızı aklımızdan çıkarmamamız gerekir. “Ben de onun gibi olacağım, acaba ben ne isterdim?” sorusunu kendimize sorabilmemiz çok önemli. BU RAHATSIZLIKLARA SON YILLARDA DAHA MI SIK RASTLIYORUZ? Giderek yaşlanan bir toplum olduğumuzu dikkate alacak olursak önümüzdeki yıllarda diğer yaşlılık sorunları gibi depresyon vakalarına da daha çok rastlayacağımızı bilmeliyiz. Geleneksel 30 ■ KIŞ 2011 “İleri yaşlardaki depresyon durumlarında, her zaman Alzheimer hastalığını akıllara getirmek ve bu hastalığın da ayrıcı tanısını yapmak önemlidir.’” Dr. Nilgül Yardımcı HER TİTREME PARKİNSON DEĞİLDİR NÖROLOJİ PARKİNSON HASTALIĞI DA DAHİL OLMAK ÜZERE, BU HASTALIĞIN BELİRTİLERİNİN HEMEN HEMEN AYNISININ GÖRÜLDÜĞÜ, ANCAK FARKLI NEDENLERE BAĞLI OLARAK GELİŞEN ÇOK SAYIDA HASTALIK ‘PARKİNSONİZM’ BAŞLIĞI ALTINDA TOPLANIR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN DR. NİLGÜL YARDIMCI, “PARKİNSONİZMLİ BİR HASTA GÖRÜLDÜĞÜNDE AYIRICI TANININ DOĞRU YAPILMASI VE BİREYSEL TEDAVİNİN UYGULANMASI GEREKLİDİR” DİYOR. Parkinson, sıklıkla 60 yaş sonrası başlar. KIŞ 2011 ■ 31 P NÖROLLOJİ ARKİNSONİZM NEDİR? Öncelikle ‘Parkinson Hastalığı’ ile ‘Parkinsonizm’ tablosunun birbirinden ayırt edilmesi gerekir. Çünkü bu hastalıkların nedenleri farklı olduğu için tedavileri de farklıdır. Bazıları tamamen iyileşme gösterirken, bazıları hızlı bir seyirle ağırlaşabilmektedir. Parkinsonizmde, Parkinson hastalığının belirtilerinin yanı sıra beynin başka bölümlerinin de etkilenmesi sonucu çok sayıda ek belirti mevcuttur. Çeşitli ilaçlar, beyin damar hastalıkları ve tümörler, karbon monoksit zehirlenmeleri, travmalar, enfeksiyonlar bu tabloyu yaratabilir. Kalıtsal nörodejeneratif hastalıklara eşlik eden Parkinsonizmlerin yanı sıra ‘Parkinsonartı sendromlar’ başlığı altında incelenen ve başka nörolojik belirtilerin de eklendiği hastalıklar grubu, Parkinson hastalığının ayırıcı tanısında önemlidir. PARKİNSON HASTALIĞI NEDİR? İlk kez James Parkinson tarafından 1817 yılında tanımlanan Parkinson hastalığı sıklıkla 60 yaş üzerinde başlar. Tüm Parkinson hastalarının yüzde 5 ila 10’unda başlangıç yaşı 20 ila 40 yaşları arasındadır. Erkeklerde kadınlara oranla biraz daha sık görülür. Dünyanın çeşitli bölgelerinde görülme sıklığı farklı olup 50 yaş üzeri toplumda oran 100 binde 15–170 arasında değişmektedir. 65 yaş üzerinde ise her 100 kişiden 1’inin Parkinson hastası olduğu kabul edilmektedir. PARKİNSON HASTALIĞI NEDEN OLUŞUR? Parkinson hastalığı, üst beyin sapı bölgesinde yer alan substansiya nigra hücrelerinin azalmasından ileri gelir. Bu hücreler dopamin yapıp depolayamazlar ve beynin derinliğindeki ‘striatum’ denilen yapının sinir hücrelerinde de dopamin eksilir. Bu hücre hasarı yüzde 80 gibi ciddi boyutta olduğunda 32 ■ KIŞ 2011 Dr. Nilgül Yardımcı Parkinson hastalığı belirtileri ortaya çıkmaya başlar. Bu hücrelerin hasara uğramalarının nedeni bugün için bilinmemektedir. Nadir olarak kalıtsal geçiş Parkinson hastalarının yüzde 5’inde gözlenir. Hastalığın bulaşıcı olmadığı bilinmektedir. HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR Parkinson hastalığı çok sinsi ve yavaş bir şekilde başlar. Hastalığın titreme, kas sertliği ve hareket azlığı ile şekillenen üç temel belirtisinden en belirgini olan titreme, hastaların yüzde 80 inde doktora ilk başvurma nedenidir. Titreme sıklıkla bir taraftaki elde ve bazen ayakta ortaya çıkar, ileri dönemlerde vücudun diğer yarısında da görülür. Dinlenme esnasında gözlenir, düzenli ve saniyede 5-6 vuruşluk hızdadır. Sinirlilik, yürüme ve stres titremeyi arttırdığı için hastalar toplum içinde olmaktan vazgeçebilirler. Ancak her titremesi olan hastanın Parkinson hastası olmadığını vurgulamak gerekir. Bazı ilaçların aşırı kullanımı, tiroid hastalıkları, beyincik lezyonları ya da esansiyel tremor adı verilen iyi huylu, ailevi hastalık akılda tutulmalıdır. Parkinson hastalığının belki de özürlülük yaratan en önemli belirtisi hareketlerde yavaşlamadır (bradikinezi). Hastanın günlük işlerini yapma sırasında, örneğin düğme ilikleme, kravat ve ayakkabı bağlama, yazı yazma gibi incelik isteyen hareketlerinde hissettiği güçlük giderek artar. Rijidite denilen kasların dinlenme esnasında bile gergin ve muayene ile eklemlerde hissedilen pasif harekete karşı sürekli bir direnç olması Parkinson hastalığının ana bulgularındandır. Parkinson hastaları öne doğru hafif eğik durma eğilimindedirler. Yürürken kısa adımlarla ve yavaş yavaş yürürler. İleri dönemlerde yürürken donmalar gözlenir. Kollarını sallamaları azalmıştır. Mimik hareketleri donuk, ses tonu monotonlaşmıştır. El yazıları bozulur, imzaları değişir. Kabızlık, cinsel fonksiyon bozuklukları, ağrılar, duyusal yakınmalar, depresyon ve demans görülür. Hastalığın ileri dönemlerinde hasta bağımlı hale gelebilir. PARKİNSON HASTALIĞI’NIN TEDAVİSİ NASIL YAPILIR? Parkinson hastalığında tedavi prensibi, eksilmiş olan dopamin maddesinin dışarıdan telafi edilmesine dayanır. Hastanın önde gelen bulgularına göre destekleyici tedaviler eklenir. Tedavi seçiminde hastanın yaşı, hastalık evresi, önde gelen belirtiler ve hastanın yaşam kalitesini etkileyen bulgular göz önünde bulundurularak tedavi planlanır. Parkinson hastalığı’nın uzun süreli, yavaş ilerleyici bir hastalık olması nedeniyle tedavisinde hastanın ve ailesinin hekimle uzun yıllar iş birliği yapması gereklidir. Her hasta bireysel olarak ele alınarak öncelikle parkinsonizm ayırıcı tanısının doğru yapılması ve bireysel tedavi programının düzenlenmesi gereklidir. “Parkinson hastalığında tedavi prensibi, eksilmiş olan dopamin maddesinin dışarıdan telafi edilmesine dayanır. Hastanın önde gelen bulgularına göre destekleyici tedaviler eklenir.” Prof. Dr. Tanfer Kunt KBB NEZLE SİNÜZİTİ TETİKLER MÜZMİNLEŞEN Ü BAŞ AĞRISI VE BURUN AKINT AKINTISI SİNÜZİTİN HABERCİSİ OLABİLİR. SİNÜZİT YAŞAM KALİTE KALİTESİNİ AZALTAN BİR HASTALIK. OYSA TEŞHİSİ DE TEDAVİSİ DE ÇOK KOLAY. MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN PROF. DR. TANFER KUNT SİNÜZİT TEDAVİ EDİLMEZSE, ÇEVREDEKİ ORGANLARDA, BEYİNDE, GÖZLERDE BAZI KOMPLİKASYONLARA YOL AÇABİLİR. O YÜZDEN SİNÜZİTİ CİDDİYE ALMAK LAZIM” DİYOR. KIŞ 2011 ■ 33 KBB İNÜZİT NEDİR? Burun çevresindeki kemik boşluklarına ‘sinüs’ adı veriliyor. Sinüslerdeki mukozanın enfeksiyonuna da ‘sinüzit’ deniliyor. Sinüzit, akut (yeni oluşmuş) veya müzminleşmiş (kronik) olarak sınıflandırılabilir. Farklı sinüslerde oluşabileceği için de farklı isimler alabilir. SİNÜZİTİN NEDENLERİ NELER? Mukozanın enfeksiyonu, burun içindeki mikroorganizmaların sinüslerin içine taşınması ve sinüslerin içinde enfeksiyon oluşturmasıdır. Sinüs mukozasındaki bazı değişiklikler de, sinüzite yol açabilir. Sinüslerin burun içine açıldığı açıklıklardaki bazı hastalıklar da, sebep olabilir. Alerjik burun hastalıkları ve burun kemiğinin eğriliği de sinüzitin nedenleri arasındadır. BELİRTİLERİ NELER? Prof. Dr. Tanfer Kunt Genellikle en sık rastlanan, en büyük şikâyet baş ağrısıdır. Sinüzitten kaynaklanan basınç hissi ve öne eğilince artan bir ağrı olur. Ağrı gün boyunca devam edebilir. Sinüzit yeni oluşmuşsa ve şiddetliyse, yüzde şişliklere ve ağrıya “Genellikle en sık rastlanan, en büyük şikâyet baş ağrısıdır. Sinüzitten kaynaklanan basınç hissi ve öne eğilince artan bir ağrı olur.” yol açabilir. İltihabi burun veya geniz akıntısı, burun tıkanıklığı ve burun etlerinde şişme görülebilir. Geniz akıntılarından kaynaklanan boğaz ağrısı ve ses kısıklığı da olabilir. Sinüzit, çocuklarda alerjik hastalıkları ve astımı tetikleyebilir. TEŞHİSİ NASIL KONULUYOR? Sinüzitin teşhisinde burun muayenesi yapılıyor. Endoskopik yöntemlerle burun içi ve burun içine boşalan sinüslerin ağızları incelenir. Sinüslerdeki olayın detayını görebilmek için tomografi de çekilebilir. Hangi sinüste, ne derece problem olduğunu tomografi ile 34 ■ KIŞ 2011 anlayabiliyoruz. Bu yöntemlerle sinüzit tanısı konulabiliyor. TEDAVİDE NELER YAPILIYOR? Medikal tedavi uygulanıyor, antibiyotikler kullanılıyor. Burun mukozası üzerinde etkili olabilecek yan ilaçlar da kullanılabiliyor. Ağrı için ağrıkesiciler veriliyor. Burun içine, hastayı rahatlatmaya yönelik sprey tedavisi uygulanıyor. Medikal tedavi sonrası, kontrol muayeneleri yapılır. Tedaviden ne kadar yarar sağlandığını anlamak için tomografi çekilir. Medikal tedavi ile problem çoğu zaman geçer. Ama ilaç tedavisi ile sinüzit iyileşmezse, cerrahi yöntemler devreye girebilir. Cerrahi yöntemler, sinüslerin içindeki enfeksiyonun temizlenmesi için kullanılır. Minimal ameliyat sahası sağlayarak maksimum yararı elde etmek için ‘fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi’ uygulanır. Fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi, sinüslere burun içinden endoskoplarla yapılan minimal bir cerrahi yöntemdir. Eğer sinüsler birtakım pencerelerle burun içine açılıyorsa, bu pencerelerin olduğu bölgeler, bu yöntemle temizlenir. Böylece sinüsler rahatlatılır ve boşalması sağlanır. Bu yöntemlerin haricinde, dışarıdan konvensiyonel (eski tür cerrahi) ameliyatlar yapılabilir. TEDAVİ EDİLMEZSE NE OLUR? Hastaların baş ağrısı müzminleşir. Bütün gün süren ve kişiyi bezdiren baş ağrılarına yol açar. Nadiren çevredeki organlarda, beyinde, gözlerde bazı komplikasyonlar oluşabilir. O yüzden sinüziti ciddiye almak lazım. TETİKLEYİCİLERİ NELER? Nezle, grip gibi viral hastalıklar tetikleyebilir. Özellikle saçların kurutulmaması, sebep olabilir. Saçlar ıslakken dışarı çıkıldığında, sinüzit hemen baş ağrısına yol açar. Bu durumlardan kaçınmakla, bağışıklık sistemini güçlendirmekle ve viral hastalıklardan korunmakla sinüzitin tetiklenmesini engelleyebiliriz. Dr. Orçun Subaşılar CHECK-UP “CHECK-UP, KİŞİNİN SAĞLIĞINA SAYGISIDIR” SAĞLIĞINIZLA İLGİLİ HİÇBİR ŞİKÂYETİNİZ OLMASA DA CHECKUP YAPTIRARAK, GİZLİCE OLUŞMAYA BAŞLAYAN HASTALIKLARI, ERKEN EVREDE YAKALAYABİLİRSİNİZ. MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN DR. ORÇUN SUBAŞILAR YAŞAM KALİTENİZİ ARTIRMAK İÇİN YAŞINIZ KAÇ OLURSA OLSUN, YILDA BİR KERE CHECK-UP YAPTIRMANIZI ÖNERİYOR. KIŞ 2011 ■ 35 C CHECKK-UP HECK-UP NEDİR? Check up, sağlıklı bireylerin sağlık durumlarının genel değerlendirilmesi ve henüz şikayete yol açmamış olası bir hastalığın tarama ile erken tanısıdır. Check up yaptırmak kişinin kendine ve sağlığına özen göstermesidir. Bazı hastalıklar ve özellikle kanser de erken teşhis son derece önemlidir. Bu nedenle check-up taramaları sonucunda bu tür hastalıkların erken teşhisi, tedavinin başarısını da artırmaktadır. Çağımızın hastalıkları olan koroner arterhastalıkları, kanser, hipertansiyon, kolestrol yüksekliği ve pek çok diğer hastalıkta erken ve doğru tanı, hem yaşam süresi, hem de yaşam kalitesi açısından son derece büyük önem taşır. FAYDALARI NELER? Erken tanı sağlar. Bazı hastalıkları henüz oluşmadan önlememizi sağlar. Özellikle kalp damar hastalıklarında bu çok önemli. Şeker hastalığı , hipertansiyon ve yüksek kolestrol başlangıcında yakalanırsa, hastalık oluşmadan müdahale etmiş oluruz. Özellikle şeker hastalığı tüm damar yollarını tahrip edebilir. Bu hastalıklar vücuda zarar vermeden müdahale edilirse, ileride oluşabilecek kalp damar hastalıklarının önüne kişiyi veya ggeçebilir, ç ş y hipertansiyondan p y y Dr. Orçun Subaşılar “Akciğer, prostat, meme kanserleri, kalp-damar sistemi hastalıkları, hiper tansiyon, şeker, karaciğer rahatsızlıkları ve kolestrol yüksekliği check-up sayesinde erken evrede yakalanıp düzeltilebiliyor.” oluşabilecek böbrek hastalıklarından korumuş oluruz. Burada check-up’ta yapılan, kişinin 24 saatini özetlemek, yaşam döngüsünü çıkarmaktır. Kişinin yaşam döngüsünde yaptığı yanlışlıkları düzeltiyoruz. “Doğru beslenme programı ve yaşam standardı nasıl olmalı?” Mevcut yaşam döngüsü içinde yaptığı hatalardan dolayı oluşabilecek hastalıkları kişin kişinin önüne seriyoruz ve bunları düzeltme yoluna gidiyoruz. atrik denilen yaşlılara özel check-up programımız var. Çünkü Alzheimer gibi hastalıkların önceden teşhisi çok önemli. Kişinin Alzheimer’a yakalanma olasılığı varsa eğer işte burada erken teşhis çok önemli. Erken teşhis edip hemen tedaviye başlanırsa şikayetlerin oluşmasını öteleyebiliyoruz. ÇOCUKLUK DÖNEMİNDEKİ CHECKUP’TA NELER YAPILIYOR? ÇOCUKLAR NEDEN CHECK-UP YAPTIRSIN? HANGİ T TETKİKLER YAPILIYOR? “Check-up yaşa göre yapılır. O yüzden de çocukluk, gençlik, erişkin ve yaşlılık dönemlerinde farklıdır.” Standart check-up’ta tam kan sayımı , Elektro kardiyografi (EKG) , Akciğer grafi grafisi, lipid düzeyleri, karaciğer ve böbrek testleri yapılır. Tahlil so sonuçları değerlendirilir ve yo yorumlanır. Ama aslında checkup yaşa göre yapılır. O yüzden de çocukluk, gençlik, erişkin ve yaşlılı yaşlılık dönemlerinde farklıdır. DÖRDE A AYRILIYOR DİYEBİLİR MİYİZ? Denilebi 40 yaş üstü ve altı, çocuk Denilebilir. ve genç oolarak ayrılır. Özellikle geri36 ■ KIŞ 2011 Bu okul çağı öncesi yapılıyor. Çünkü okul çağında çocuklarda görme ve işitme problemleriyle çok sık karşılaşıyoruz. Ve bu durumdan dolayı çocuklar okulda sosyal problemlerle karşılaşabiliyorlar. Bu paketimizde göz muayenesi, işitme testi, idrar ve kan tahlilleri mevcut. YETİŞKİNLER İÇİN NELER YAPILIYOR? 40 yaşını geçmiş herkesin standart yaptırması gereken testlere ek olarak, göz muayenesi, kardiyolojik incelemeleri ve kanser taraması için ek tetkiklerini CHHECCK--UPP ailesel riski olsun olmasın yaptırması önerilmektedir. Ailesel riski olanlar ise bu testleri yaptırmak için 40 yaşını beklememelidir. Risk grubunda olanlar 30’lu yaşlarından itibaren taşıdıkları risklerle ilgili ek testlerini yaptırmalıdır. Ailesinde kanser öyküsü olan kadınlar yılda bir; PAP smear alınması, meme ultrasonografisi, mamografi ve akciğer filmi çektirmelidir. Ailesinde kanser öyküsü bulunan erkeklerin de yılda bir kez; prostat spesifik antijen, solunum fonksiyon testi ve akciğer filmi çektirmelidir. YAŞLILAR İÇİN YAPILAN CHECKUP’TA NELER VAR? Yaşlılar için olan check-up’ta alzheimer açısından nörolojik muayene (Beyin MR) , istemsiz idrar kaçırma Kişide yüksek tansiyon varsa, check-up periyodu altı aya inebilir. sebebiyle kadın doğum muayenesi, kalp damar sistemi kontrolu ( EKO, EKG, EFOR) , diyabet ve kanser riski açısından dahiliye muayenesi , katarakt açısından göz muayenesi ve meme hastalıkları açısından da genel cerrahisi ( Mamografi, meme USG) muayenelerimiz var. CHECK-UP SÜRECİ NASIL? Sabah aç karnına gelen hasta ilk olarak kan tahlilleri ve radyolojik işlemleri yapılıyor sonrasında Check-Up için gelen kişiye, yaklaşık 10 - 12 saattir aç olduğu için, merkezimizde bir kahvaltı ikram ediliyor.Daha sonra Check-Up muayenesine geçilir.Kişinin şikayetleri ve diğer bilgiler detaylı bir şekilde kaydediliyor.Ve daha sonra tepeden tırnağa tam bir fizik muayeneden geçirilir.24 saatlık yaşam döngüsü çıkartılır. Burada yapılan daha çok kişinin kendi doktoru olmasını sağlamak. Tahlillerin tek tek, neden istendiği anlatılıyor. Tahlil sonuçları yorumlanıyor. Kişiye ileride yakalanabileceği hastalıklar hakkında bilgi veriliyor. SPESİFİK OLARAK KİMLER KESİNLİKLE CHECK-UP YAPTIRMALI? Herkes check-up yaptırmalı. Kişi, sağlığına özen gösteriyorsa check-up yaptırmalı. Çünkü tüm hastalıkların erken tanısı check-up ile konulabiliyor. CHECK-UP SAYESİNDE HANGİ HASTALIKLARIN ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR? Akciğer, prostat, meme kanserleri, kalp-damar sistemi hastalıkları, hipertansiyon, şeker, karaciğer rahatsızlıkları ve kolestrol yüksekliği yakalanıp düzeltilebiliyor. CHECK-UP’IN PERİYOTLARI NASIL? Her sağlıklı bireyin yılda bir kez checkup yaptırması son derece önemlidir. Kendinize önem verin, check-up yaptırın, sağlık durumunuzun farkında olun. KIŞ 2011 ■ 37 GÖĞÜS CERRAHİSİ Prof. Dr. Mustafa Yüksel Op. Dr. Salih Cüneyt Aydemir ‘KUNDURACI GÖĞSÜ’ DÜZELEBİLİYOR P EKTUS DEFORMİTELERİNİN KAÇ ŞEKLİ VARDIR? NEDEN OLUŞUR? Henüz tam nedeni bilinmemekle birlikte, iki şekli var. Kunduracı göğsü ve güvercin göğsü (pektus karinatum). Kunduracı göğsü, göğüs duvarının içeri doğru çökük şekil bozukluklarına verilen ad. Bu rahatsızlık için önceden daha zorlu ameliyat süreçleri gerekirken, artık daha konforlu ameliyatlar yapılabiliyor. RAHATSIZLIĞIN YAŞANMA ORANLARI NEDİR? Kunduracı göğsünün görülme sıklığı 300 doğumda birdir. Güvercin göğsünün görülme sıklığı ise 1000 doğumda 1’dir. Kunduracı göğsü 3/1 oranında erkekte daha fazlayken; güvercin göğsü 6/1 oranında yine erkekte daha sık görülüyor. BU HASTALIĞIN ÖZELLİKLERİ NEDİR? GENETİK OLARAK GEÇİŞİ VAR MIDIR? Genetik geçiş özelliği taşır. Genellikle bu hastaların ailesinde, akrabalarında da bu rahatsızlık mevcuttur. Bazı hastalarda çöküklük ileri noktada olunca 38 ■ KIŞ 2011 GÖĞÜS DUVARINDA OLUŞAN ŞEKİL BOZUKLUKLARI, DOĞUŞTAN KAYNAKLANIR. ÇAMLICA MEDICANA HASTANESİ’NDEN, MARMARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANABİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR MUSTAFA YÜKSEL VE DR. CÜNEYT AYDEMİR, HALK ARASINDA YAYGIN OLARAK ‘KUNDURACI GÖĞSÜ’ VE ‘GÜVERCİN GÖĞSÜ’ İSİMLERİYLE BİLİNEN RAHATSIZLIKLAR İÇİN YAPILAN AMELİYATLARIN, YÜZ GÜLDÜRÜCÜ OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. bazen kalp bile yer değiştirebiliyor. Ancak bu rahatsızlığı yaşayanlara engelli sıfatı verilmiyor, çünkü yapılan araştırmalarda her hangi bir genetik aksaklık saptanmamıştır. Bu bir hastalık değil de kepçe kulak gibi bir şekil bozukluğu olarak kabul ediliyor. Bu rahatsızlığa sahip olan kişilerin performansları düşük olabilir. NEDEN KUNDURACI GÖĞSÜ ADI VERİLİYOR? Kunduracılar, çalışırken ayakkabıyı halk arasında bilinen ismiyle iman tahtalarına dayayarak çalışıyorlar. Yine halk arasında, bu kişiler çalışırken dayadıkları ayakkabılar nedeniyle göğüs bölgelerinde çökme yaşadıkları varsayılmış. O nedenle de bu isim verilmiş. Güvercin göğsü ise, güvercinlerin göğsü öne doğru çıkık olduğu için, çıkıklık yaşayan hastalara güvercin göğsü rahatsızlığı yaşıyor denilmiş. PEKTUS DEFORMİTELERİ İÇİN UYGULANAN BU YENİ AMELİYAT YÖNTEM NASIL ORTAYA ÇIKTI? Bu yeni ameliyat türü 1987 yılında Dr. Donald Nuss adında bir çocuk cerrahı tarafından ortaya atıldı. Prensip olarak çocuk göğüs kafesi yumuşaktır ve rahatlıkla esneyebilir. Buradan yola çıkarak, göğüs kafesindeki şekil bozukluklarını düzeltebilecek yeni bir sistem geliştirildi. Dr. Nuss 1997’de hasta üzerinde yaptığı çalışmaları yayımladı. Yöntem ilk olarak kunduracı göğsü ameliyatları için kullanılırken, 2000’li yılların başında Arjantinli göğüs cerrahı Horacio Abramson tarafından güvercin göğsü ameliyatları için de uygulanmaya başlandı. GÖ ÖĞÜSS CERRRAHHİSSİ BU AMELİYATLAR TÜRKİYE’DE NE ZAMAN UYGULANMAYA BAŞLANDI? Gelişmeleri her zaman takip ediyordum. Yeni yöntemden etkilenerek çalışmalara başlamıştım. 2005 yılında ciddi bir hazırlık sürecinin ardından Türkiye’deki ilk ameliyatımı gerçekleştirdim. O günden bugüne gelinceye dek de ameliyatı başarıyla geçen 220 hastam oldu. NE KADAR SÜRÜYOR? Eski yöntemle yapılan ameliyatlar altı saat kadar sürerken, artık yarım saat içinde ameliyat bitiyor. Prof. Dr. Mustafa Yüksel Op. Dr. Salih Cüneyt Aydemir Bu ameliyat için 10-16 yaş aralığındaki hasta grubu daha uygun. Bunun nedeni göğüs kafesinin bu yaşlarda kolay forma girdiği için bu yaşlar tercih ediliyor. Ancak ameliyatı başarılı geçen 36 yaşında bir hastam da oldu. Genellikle bu çocuklar estetik açıdan rahatsızlık duyuyor ve ameliyat olmak istiyor. Ailelerin bu konuda çok baskısı olmuyor. Çünkü bu ölümcül bir rahatsızlık değil, hasta bu rahatsızlığıyla da yaşayabilir. Ancak dediğim gibi koşma türü aktivitelerde performansı düşük olabilir. İleri yaşlarda kalple ilgili büyük problemler de yaratmaz. KAÇ YAŞINDAKİ HASTALAR İÇİN DAHA UYGUNDUR? BU AMELİYATLARIN RİSKLERİ BU DEFORMİTELER DOĞUMDA VAR MI? FARK EDİLEBİLİR Mİ? Evet, riskleri var ve biz bu riskleri en başında hastaya söylüyoruz. Kalp delinebilir, kalbin zarı derinebiliyor, koyduğumuz barlar kayarsa çeşitli problemler oluşturabiliyor. Yani ölümcül riskler her zaman var. Burada önemli olan bu ameliyatların deneyimli ellerde ve deneyimli merkezlerde uygulanıyor olmasıdır. Tecrübe kesinlikle çok önemlidir. Ancak eski yöntemle kıyaslandığında kesinlikle çok daha konforlu olduğunu söyleyebiliriz. Genelde fark edilmemektedir. Çünkü çocuk göğsü oldukça yumuşaktır. HASTA AMELİYATA NASIL KARAR VERİYOR? takip edilerek, kalbin arkasından içeriye yerleştiriyoruz. Çelik bar yerine, alerji yapmayan titanyumdan yapılan barlar da mevcut fakat Türkiye’de henüz kullanılmıyor. Kunduracı göğsü için yaptığımız ameliyatlarda bu çelik bar içeriye, şişkin olan tarafı hastaya doğru olacak biçimde takılıyor. Bar yerine oturduğu zaman olduğu yerde ters çevrilerek çökük olan göğüs duvarının öne çıkması sağlanıyor. 20 dakikalık ameliyat sonrası hasta 5 gün hastanede kalarak taburcu ediliyor. AMELİYAT SONRASI YAŞANAN OPERASYONUN YÖNTEMİ NASILDIR? SÜREÇ NASILDIR? VÜCUTTA BELİRGİN BİR İZ Ameliyatların sonrasında ilk 5 gün hastanede kalınıyor. Sonra da eve geçilebilir rahatlıkla ancak düzenli ağrı kesici kullanımı gerekiyor. Taburcu olunduktan sonra da hastalarımızı düzenli olarak kontrol ediyoruz. 3 ay sonra hasta barları hissetmemeye başlıyor. 6 aydan sonra ise vücut kendinden bir şey olarak kabul ediyor. Nefes alış verişlerinde her hangi bir ağrı olmuyor. 3 yıl geçince de yerleştirdiğimiz barları çıkartabiliyoruz. Çalışan insanlar 1 ay içerisinde işine dönebilmekteler. İlk 3-4 ay spor önermemekteyiz. Sonrasında spora devam edebilir hastalar ancak boks gibi göğüs kafesine darbe gelebilecek dövüş sporlarından kaçınılması gerekiyor elbette. KALIYOR MU? Sadece kenarlarda barın girdiği yerlerde ufak bir iz kalıyor. Zaten estetik dikiş uygulamaktayız. Kullandığımız minimal invaziv bir yöntem, yani herkesin anlayacağı şekliyle kapalı ameliyat. Hastanın göğüs kafesinin sağ ve sol tarafından iki delik açıyoruz. Daha önce ölçüsü alınıp uygun şekle getirilmiş çelik bir barı, kameralarla ekrandan “Rahatsızlık küçük çocuklarda fark edildiğinde ameliyatlar da daha rahat ve kolay yapılıyor. Bu nedenle eğer çocuğunuzda bu tür bir durum fark ederseniz geçiştirmemenizde fayda var.” KIŞ 2011 ■ 39 KADIN DOĞUM Doç. Dr. Süha Sönmez TÜP BEBEKTE BAŞARI ARTIYOR TÜP Ü BEBEK YÖNTEMİYLE Ö İ HAMİLE KALMAK GÜN GEÇTİKÇE KOLAYLAŞIYOR. DAHA ÖNCE UYGULANAN YÖNTEMLERİN ÜZERİNE HER GEÇEN GÜN YENİ TEKNOLOJİLER EKLENİYOR. MEDICANA BAHÇELİEVLER HASTANESİ’NDEN DOÇ. DR. SÜHA SÖNMEZ’E GÖRE SON YILLARIN EN ÖNEMLİ GELİŞMESİ TEK EMBRİYO TRANSFERİ. 40 ■ KIŞ 2011 T KAADIIN DO OĞUM M ÜP BEBEKTE SON YILLARDAKİ TRANSFER EDİLECEK EMBRİYO GELİŞMELER NELERDİR? SEÇİMİNDE YENİ YÖNTEMLER Tüp bebek uygulamalarında başarıyı artırma çalışmalarımız sürüyor. Bu yöntemlerin daha ucuz ve daha güvenli olması bizim için önemli. Tüp bebek alanındaki ‘hasta dostu’ tedavilerimizde daha az ilaç kullanmayı tercih ediyoruz. Böylelikle daha az yumurta sahibi olunsa bile, daha fazla klinik gebelik elde etmeyi hedefliyoruz. Bu, maliyeti de düşüren bir çalışma olmasının yanı sıra, aynı zamanda daha az hormon verildiği için hastanın yaşayabileceği yan etkileri de azaltabiliyor. Bulunduğumuz yıl içinde yurt dışında piyasaya sürülen, ancak ülkemizde halen ruhsatlandırma çalışmaları devam eden, uzun etkili enjeksiyonlar kullanılmaya başlandı. Bu sayede enjeksiyonlar her gün değil de, haftalık yapılabiliyor. Yumurtalık uyarılması için ağızdan kullanılan ilaçlarla ilgili çalışmalar da devam ediyor. TEK EMBRİYO TRANSFERİ NEDİR? Çoğul gebeliklerin bir başarı değil de, bir komplikasyon olarak kabul edildiği günümüz şartlarında; tek embriyo transferi, gerçekten önemli bir yere sahip. Bu yöntem sayesinde yumurtalıkların daha az ilaçla uyarılması sağlanıyor. Dünya üzerinde İskandinav ülkeleri ve Belçika’da uygulanan bu sistem, ülkemizde de uygulanmaya başlandı. Bu konuda önemli bir adım atmış olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü tek embriyo transferi son yılların en önemli gelişmesidir. Tüp bebek uygulamalarının ucuzlaması nedeniyle ameliyat gerektiren tüp cerrahisi ve başarısı yüzde 15 civarında olan ve hafif erkek kısırlığı ve nedeni açıklanamamış kısırlıkta uygulanan aşılama tedavileri artık daha az uygulanır hale geldi. NELERDİR? Transfer edilecek embriyonun en kaliteli olanını seçmek için dış görünümü esas alınır. Ancak artık bu yöntem de yetersiz kalabiliyor. Bu nedenle son yıllarda hangi embriyoların rahme tutunma şansının daha fazla olduğunu tespit edebilmek için, embriyoların metabolik aktiviteleri inceleniyor. Dölyatağındaki değişmeler de incelenerek embriyonun gebeliğe ulaşmak için rahim içinin uygun olup olmadığı araştırılıyor. Gelecekte, kısırlık çalışmaları için kök hücreler son derece önemli bir kaynak olarak karşımıza çıkıyor. Fonksiyonel hücre ve dokulara dönüşüm potansiyelleriyle kök hücreler bizim için son derece umut vaat edici. Doç. Dr. Süha Sönmez büyük yardımcımız olabilecek. Kök hücreler aynı zamanda doğurganlığın korunması amacıyla, işlevsel döl hüc- “Kök hücreler, doğurganlığın korunması amacıyla işlevsel döl hücresi üretimi ve kısırlığın tedavisinde önemli olacak.” NEDEN KÖK HÜCRE? ‘Kök hücre’nin kendini yenileme özelliği vardır. Sürekli bölünme özelliği sayesinde mevcut sayısını koruyarak gelişim sürecinde kendisinden sonra gelen; öncü hücreleri oluşturan; uygun ortam ve şartlar sağlandığında da istenilen vücut hücre tipine göre farklılaşabildiği için kısırlık tedavisinde resi üretimi ve kısırlığın tedavisinde de önemli olacak. Embriyonik kök hücreler, kemik iliği veya kordon kanı kaynaklı hücreler de üreme tıbbı uygulamalarında kullanılabilecek. TÜP BEBEKTE BAŞARIYI ARTIRAN YÖNTEMLERDEN BAHSEDER MİSİNİZ? Tüp bebekte başarı gün geçtikçe artıyor. Preimplantasyon genetik tanı (PGT), Mikro-TESE yöntemi, embriyo dondurma, tek seçilmiş blastokist transferi gibi yeni uygulamalarla, gebe kalmak ve gebeliğin sağlıklı devam etmesi yolunda önemli aşamalar kaydedildi. PREİMPLANTASYON GENETİK TANI (PGT) NEDİR? Bu yöntem ile her embriyodan bir hücre alınır, genetik olarak incelenir ve sağlıklı olan embriyolar anne adayına transfer edilir. Tekrarlayan düşükleri KIŞ 2011 ■ 41 KAADIN N DO OĞUM olan veya tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan infertil çiftlerin tüp bebek yöntemi kullanılarak sağlıklı bebeğe kavuşmalarını sağlayan tanı yöntemidir. Kromozom bozukluğu önemli düşük nedenlerinden biridir ve bu hastalar, canlı çocuğa sahip olamadıklarından, tüp bebek üniteleri arasında mekik dokurlar. Bu nedene bağlı oluşan düşükler, başarısızlığın önemli da taşıyıcı olan ebeveynlerin sağlıklı bebekleri olabilmektedir. Bu durumda PGT sadece çiftlerin çocuk sahibi olmasını sağlamakla kalmayıp aynı zamanda sağlıklı bireylerin dünyaya gelmesine de olanak tanır. MİKRO-TESE NEDİR? KİMLERE UYGULANABİLİR? Menide hiç sperm olmayan olgulara uygulanır. Cerrahi sperm elde etme yöntemi de denen bu uygulamada testis dokusuna mikroskop altında ulaşılır EMBRİYO DONDURMA NEDİR? Bu yöntem sayesinde son zamanlarda uygulanan yeni teknikler ile hem başarı şansı artmış hem de maaliyetler ciddi olarak azalmıştır. Fazla embriyoların dondurulması hastaya hem ekonomik hem de psikolojik destek sağlar. Özellikle ‘vitrifikasyon’ denilen hızlı dondurma tekniği kullanılırsa; yeniden transfer edilmek üzere çözülen embriyolarda canlılık ve kalite oranlarında hiç bir azalma yaşanmaz. Bu yöntem ülkemizde bu yıl mart ayında çıkarılan “Embriyo dondurma yöntemi sayesinde, son zamanlarda uygulanan yeni teknikler ile hem başarı şansı arttı hem de maaliyetler ciddi olarak azaldı.” Kadınların anne olma şansı artık daha yüksek. nedenlerinden biri. Bu durumda ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında ve özellikle ileri yaş tüp bebek hastalarındaki yumurtalarda görülen kromozom anomalileri sebebiyle PGT önerilmektedir. BU YÖNTEME BAŞKA HANGİ DURUMLARDA BAŞVURULUYOR? Yine PGT, genetik geçişli olduğu bilinen hastalıkların gebelik öncesi tanısının konulması için de başarı ile uygulanabilmektedir. Böylece hasta ya 42 ■ KIŞ 2011 ve spermlerin yoğunlaştığı düşünülen yerlerden örnekler alınır. Bunlar hemen ameliyathanenin yanındaki embriyoloji laboratuvarında incelenir ve içinde sperm olup olmadığına bakılır. Bulunan spermler ya hemen yumurtalara enjekte edilir ya da dondurularak daha sonra eşten alınacak olan yumurtalar için saklanır. Bu yöntemle eğer menide sperm bulunmamasının sebebi taşıyıcı kanallardaki tıkanıklık ise olguların tamamında sperm bulunur, ancak sebep tıkanıklığa bağlı olmayıp üretim bozukluğuna bağlı ise o zaman olgularının sadece yüzde 50’sinde sperm bulunabilmektedir. BU YÖNTEMLE BAŞARISIZ OLUNURSA TEKRAR UYGULAMA YAPILABİLİR Mİ? Bu işlem değişik zamanlarda tekrarlanabilir ve daha önce sperm bulunmuş olgularda tekrar sperm bulunabilir. Hatta ilk seferinde sperm bulunmayan olgularda daha sonraki denemelerde sperm bulunduğu da olabilmektedir. Bu yöntemden önce menide sperm bulunmayan olgularda çareler tükenmiş oluyordu, oysa günümüzde bu hastalarda mikro-TESE yöntemi ile ciddi başarılar elde edilebiliyor. yönetmelik sayesinde transfer edilecek embriyo sayısının 35 yaş altında ilk iki denemede sadece bir embriyo ile kısıtlanmasından sonra daha da önem kazandı. Zira tek embriyo transferi sonrası elde kalan embriyoların daha güvenli ve daha kısa sürede dondurularak saklanması sonraki denemelerde başarıyı önemli ölçüde etkilemektedir. Ayrıca dondurulmuş çözülmüş embriyo transfer edileceği zaman hastaya ilk denemede olduğu gibi enjeksiyonlar yapılmasına gerek olmamaktadır. KAADIIN DO OĞUM M DONDURULAN EMBRİYOLAR NE KADAR SÜRE SAKLANILABİLİYOR? Ülkemizde mevcut yönetmelikle çiftlerden onam alınarak dondurulan embriyolar, her yıl sözleşme yenilemek kaydıyla, beş yıl süreyle saklanabilmekte. İstenmeyen embriyolar ise hastanın yazılı izni alınarak sağlık müdürlüklerine bildirim yapılarak imha edilmektedir. EMBRİYO GELİŞSE DE GEBELİK OLUŞMADIĞI DURUMLAR VAR MI? Evet olabiliyor. Doğal gebelikte embriyo rahim içine ulaştıktan sonra bölünmeye ve büyümeye devam eder ve belirli bir büyüklüğe ulaştığında kendisini çevreleyen zarı yırtarak endometrium denen rahim duvarına gömülür. Zaten ‘tüp bebek’ uygulanan çiftlerin önemli bir kısmında embriyo gelişmesine rağmen gebelik oluşmaz. Yani döllenme olduğu halde gebelik oluşmaması muhtemelen embriyonun rahim duvarına yerleşememesidir. Bunun sebeplerinden biri de embriyonun kendisini çevreleyen zarı yırtarak dışarıya çıkamamasıdır. BU DURUMDA NE YAPMAK GEREKİR? Bu sorunu aşmak için transfer öncesinde kimyasal, mekanik veya lazer yöntemleri ile bu zarda ya küçük bir delik açılarak ya da zar inceltilerek embriyonun dışarı çıkmasına yardımcı olunur. Bilimsel çalışmalar bu yöntemle gebelik oranlarında anlamlı bir artış olduğunu gösteriyor. TEK SEÇİLMİŞ ‘BLASTOKİST’ TRANSFERİ NEDİR? Ülkemizde 35 yaş altı hastalarda ilk iki denemede tek embriyo transferinin zorunlu olmasından sonra son derece önem kazanan bu uygulama ile tek embriyo transferine bağlı azalmış başarı oranları yeniden artırılabilmiştir. Bu yöntemle beşinci ya da altıncı güne kadar laboratuvar ortamında kalabilen gelişme potansiyeli daha iyi olan “Ülkemizde mevcut yönetmelikle çiftlerden onam alınarak dondurulan embriyolar, her yıl sözleşme yenilemek kaydıyla, beş yıl süreyle saklanabilmekte.” kaliteli embriyolar seçilerek hem başarı artırılmakta hem de çoğul gebeliklerin önüne geçilmektedir. Blastokist dönemi embriyonun rahim duvarına yapışmadan hemen önceki hali olduğundan, bu dönemde yapılan transfer de doğala en yakın hal olmaktadır. TÜPLERİN ALINMASI YA DA BAĞLANMASI HANGİ DURUMLARDA GEREKİR? Tüplerin rahme yakın olan taraftan değil de uçlardan tıkanması halinde içlerinde biriken salgı bir süre sonra embriyolar için toksik hale gelmektedir ve tüp bebek başarısını yaklaşık yüzde 50 oranında azaltmaktadır. Bu durum HSG denilen rahim filminde tespit edilebilir. Eğer ultrason muayenesinde de tüplerin içindeki bu sıvı birikimi görülürse o zaman bu tüplerin alınması ya da bağlanması gerekir. Bunun için laparoskopi denilen ve göbekten karın içine sokulan bir kamera yardımıyla ya tüpler alınır ya da çeşitli nedenlerle bu imkânsız ise tüpler bağlanarak rahim ile ilişkisi kesilir. Bu işlemin yapılması ile tüp bebekte başarının arttığı çeşitli çalışmalarda kanıtlanmıştır. KIŞ 2011 ■ 43 RUH SAĞLIĞI Klinik Psikolog Pınar Önen ARTIK GÜNLER SİZİN İÇİN HEP AYNI MI GEÇİYOR? YAŞAMAKTAN DAHA AZ MI KEYİF ALMAYA BAŞLADINIZ? BAŞINIZA KÖTÜ BİR ŞEYLER GELECEĞİ HİSSİ, İÇİNİZİ Mİ KEMİRİYOR? MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN KLİNİK PSİKOLOG PINAR ÖNEN, DEPRESYONU VE PANİK ATAĞI ANLATIYOR. DEPRESYONU VE PANİK ATAĞI TANIYIN! 44 ■ KIŞ 2011 D EPRESYON NEDİR? TÜRLERİ NELER? Majör depresyon en az bir ay devam eden yoğun üzüntü, keyif alamama, karamsarlık, halsizlik, iştahsızlık, uyku bozukluğu gibi belirtilerle giden bir hastalıktır. Genetik yapı, kişilik özellikleri gibi faktörler depresyon için risk oluştururken, tetikleyici bir olay hastalığın ortaya çıkmasına yol açabilir. Kişinin gündelik, iş ve aile hayatını etkiler, kişi öz bakımını bile yapamaz hale gelebilir. Örneğin duş almak istemez ve bir hafta boyunca duş almaz. Majör depresyon daha görünür bir tablo oluşturduğu için daha kolay fark edilir. Bir de ‘distimi’ denilen başka türü vardır. DİSTİMİ NEDİR? Şiddeti daha az, ama kronik kalan bir depresif bozukluk. Aralarda majör depresif ataklarla seyredebilir. Şiddeti daha az olduğu için, durum yapısal olarak görülür, “Çok neşeli değil, durgun ve karamsar bir tip” diye düşünülür. Oysa bu da, bir duygu durumu bozuklu- RUUH SAAĞLIĞ ĞI ğudur. Psikopatolojide şiddet, sıklık ve süreden oluşan üç temel kriterimiz var. Belirtilerin şiddetine, sıklığına ve süresine bakılır. Herkesin kendini kötü veya isteksiz hissettiği günler olur elbette, yaşam stresi, gündelik duygusal gel-gitler olabiliyor. Ancak bu süre 3-4 haftaya uzadığında ve şiddeti yoğun olduğunda, ve çok sık olmaya başladığında bir bozukluğun varlığından bahsedebiliriz. ya da korku nöbetleri olarak tanımlanabilir.” kalitesinin düşük olması demek. Bu bir hastalık ve niye böyle yaşayalım ki? TEDAVİDE NELER YAPILIYOR? DİSTİMİNİN FARKINA VARILMAMA İHTİMALİ VAR. HASTA İÇİNDE BULUNDUĞU DURUMU NASIL ANLAYACAK? Çok ağır semptomları olmadığı için, hasta günlük hayatını yaşayabilir ve işlevlerini yerine getirebilir. Ama aslında distimi kronik olduğu için daha ciddi bir durum, yaşam kalitesini düşürür. Sürekli baş ağrısı ile yaşadığınızı düşünün. Belki hayatınızı devam ettirebilirsiniz, ama o baş ağrısı ile yaşamak can sıkıcıdır. Kendimize şu soruları dönem dönem sormalıyız aslında; “Hayattan keyif alıyor muyum, ne sıklıkla gülümsüyorum? Hayallerim, umutlarım, geleceğe dair planlarım var mı? Hayatı yaşamaya değer buluyor muyum, yoksa acılarla sıkıntılarla dolu gibi mi geliyor”. DEPRESYON NELERE SEBEP OLABİLİR? Klinik Psikolog Pınar Önen “Panik atak, aniden başlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı Öncelikle çeşitli fiziksel hastalıklara sebep olabilir. Çünkü ruh ve beden sağlığı birbirini etkiler. Özellikle dışa vurma konusunda sıkıntıları olanlarda psikosomatik rahatsızlıklar (psikolojik kökenli fiziksel hastalıklar) görülebilir. Cilt bozukluğu, bağırsak problemleri, migren, mide hastalıkları ortaya çıkabilir. Depresyon gündelik yaşantımızı etkiler. İş yaşamında performans kaybı oluşabilir, ilişkilerde problemlere sebep olabilir. Depresif insanlar kendilerini izole edebilirler, aile ve arkadaş ilişkileri bozulabilir. Çok ağır majör depresyonda, alkol, madde kullanımı veya intihar girişimleri olabilir. Depresyon cinsel işlev bozukluklarına da yol açabilir. Tabii en önemlisi depresyon kişinin kendini mutsuz hissetmesi, yaşam İlaç tedavisi ve psikoterapi yapılıyor. Psikoterapi, uzun vadede kişinin aynı sorunu yaşama ihtimalini azaltan bir yöntem. Kişinin kendi duygu ve davranışlarına ilişkin farkındalık geliştirerek, kendisini depresyona sürükleyen yaşam olaylarını (şiddet görüyor olmak örneğin), sağlıksız düşünce ve davranış kalıplarını tanıyarak değiştirmesidir amaç. Örneğin mükemmeliyetçi bir yapınız varsa, daha zor tatmin olabilirsiniz ve daha kolay hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Veya yaşamınızdaki problemlerle baş etme yöntemleriniz sağlıksız ve sonuç getirmeyen yöntemler olabilir. Majör depresyon tedavi edilirken, majör depresyona zemin hazırlayan yapısal özellikleri de ele almaya çalışıyoruz. Danışanın bu tip yatkınlıkları azaltıldığında, majör depresyon yaşama ihtimali de azaltılmış oluyor. MAJÖR DEPRESYONUN TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜ? Tabii ki. Ama distimi, tedavisi daha KIŞ 2011 ■ 45 RUUH SAAĞLIĞ ĞI Hayattan keyif alamama, distimi belirtisi. uzun zaman alan bir hastalık, kronik bir tablo olduğu için. atak geçirmiş kişide, tekrar panik atak geçireceği endişesi ve ortaya çıkan fiziksel belirtiler, yeni atakları tetikleyebiliyor. Örneğin, kişi bedeninde yaşadığı herhangi bir fiziksel değişikliği yanlış yorumlayıp anksiyete yaşamaya başlar. Örneğin tansiyon düşüklüğünü veya baş dönmesini farklı yorumlar. “Kalp krizi geçireceğim, öleceğim” diye düşünür. Bu psikolojik yorumun yarattığı kaygı, fiziksel belirtilerin artmasına yol açar ve kişi panik atak geçirir. Yani bir nevi kısırdöngü. Atak fiziksel semptomlara yol açar, endişe yaratan bu semptomlar atağın şiddetini arttırır. Bir süre sonra, kişi panik atak yaşayacağım endişesiyle kaçınma davranışları göstermeye başlar. Ataklar sürekli tekrarlanmaya başladığında, artık “panik bozukluk” dediğimiz bir hastalıktan bahsetmeye başlamışızdır. BAŞLANGICI NASIL? İlk atağın neden ortaya çıktığına dair kesin bir şey söylemek güç. Bir fiziksel durum, bir gerginlik hissi ile başlayabiliyor. Ancak bir süre sonra, panik 46 ■ KIŞ 2011 Ataklar kısa sürdüğü için, genellikle çok ciddi işlev bozukluklarına sebep olmaz. Yani kişi işine gücüne devam edebilir. Ancak kişinin yaşam kalitesi azalır, kişi sürekli atak geçireceğim duygusuyla tedirgin, tetikte yaşamaya başlayabilir, sürekli bir şeylerden kaçınmaya başlar. Kişinin yaşamdan aldığı keyfi azaltır, çok yorucu olabilir. Elbette, hastalığın ciddi işlev kayıplarına yol açtığı durumlar da var, panik atak geçireceğim korkusuyla evden çıkamayan hastalar da var. TEDAVİSİ NASIL? Yine ilaç ve psikoterapi gerekiyor. Kaygı bozuklukları görece tedavisi daha kolay rahatsızlıklar arasında. Ama altta yatan kişilik yapısını da incelemek gerekiyor. Çünkü ataklara zemin hazırlayan bu yapı. Bu yapı genellikle, mükemmeliyetçi, kontrolcü bir yapıdır. Yaşamda bir şeyler üzerinde kontrolümüz olmadığı gerçeğini daha zor kabullenen ve her şeyi kontrol etmeye çalışan bir yapıdır. NASIL KAÇINMALAR YAŞANIR? Kalabalık ve kapalı yerlere girmek istememe gibi kaçınmalar görülebilir. PANİK ATAK NEDİR? Panik atak bir kaygı (anksiyete) bozukluğudur. Aniden başlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleri olarak tanımlanabilir. Kişi, çok yoğun bir kaygı ve kaygıdan kaynaklanan fiziksel semptomlar (kalp çarpıntısı, baş dönmesi, terleme, halsizlik) yaşar ve bir sağlık problemi olduğunu, örneğin kalp krizi geçirdiğini düşünerek acil servise başvurur. Oysa bu psikolojik bir durumdur. Elbette bunun netleşmesi için bir hekim muayenesi şart, fiziksel bir hastalık bulunamazsa, hekimler bunun psikolojik bir durum olduğunu, kişinin panik atak geçirdiğini saptarlar. NELERE YOL AÇABİLİR? NE ZAMAN UZMANA BAŞVURMAK GEREKİR? Tek bir kere atak yaşansa bile uzmana başvurulmasında fayda var. Çünkü ne kadar erken müdahale edilirse, o kadar iyi. Atak çok tekrarlandığında, atağın tekrarlanma olasılığı da artar. Kişide oluşan “Atak geçireceğim” korkusunun, hastalığın oluşumundaki etkisinden bahsetmiştik. O sebeple bu korkunun yerleşmemesi için, bir danışmanlık alınması faydalı olacaktır. DEPRESYON VE PANİK ATAK NEDEN YAYGIN? Aslında daha görünür ve kolay saptanan hastalıklar bunlar. Kişilik bozuklukları veya sosyal problemler yapısal olarak yorumlanabilir. Ama panik atak çok kolay fark edilir. Karşınızda birinin fiziksel semptomlar yaşadığını anlayabilirsiniz. MODERN DÖNEMİN HASTALIKLARI MI? Modern çağın getirdiği pek çok faktör olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Ama bu başka bir söyleşinin konusu olabilecek uzun bir konu. “Genetik yapı, kişilik özellikleri gibi faktörler depresyon için risk oluştururken, tetikleyici bir olay hastalığın ortaya çıkmasına yol açabilir. Kişinin gündelik, iş ve aile hayatını etkiler, kişi öz bakımını bile yapamaz hale gelebilir.” Prof. Dr. Güven Erdoğ DAMAR CERRAHİSİ GECE KRAMPLARININ NEDENİ VARİS OLABİLİR TOPLARDAMARLARIN GENİŞLEMESİ VARİSLERE NEDEN OLUR. VARİSLER DE İSTENMEYEN GÖRÜNTÜLER VE AĞRILAR YARATIR. MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN PROF. DR. GÜVEN ERDOĞ, VARİS TEDAVİSİNDE UYGULANAN YÖNTEMLERİ SIRALIYOR. KIŞ 2011 ■ 47 DAM MAR CEERRRAHHİSSİ ARİS NASIL ORTAYA ÇIKIYOR? Her organın kullandığı, kanı kalbe taşıyan toplardamarı var. Bu damarların içindeki kapakçıklar ve çevrelerini saran kas dokusunun hareketi ile bu kan, kalbe doğru yöneltilir. Kapakçıkların çeşitli nedenlerle bozulması, damar çevresindeki kasların yetersiz kalması, varislerin oluşmasına neden olan başlıca faktörlerdir. VARİSİN İLK BELİRTİSİ NEDİR? Varisin ilk ortaya çıkan belirtisi ayak sırtında görülen ödemdir. Uzun süren ayakta kalmalarda veya yolculuklarda ortaya çıkar, ağrısızdır. KİMLER RİSK ALTINDA? KADINLARDA NEDEN DAHA SIK GÖRÜLÜYOR? İşi nedeniyle sürekli ayakta durmak zorunda olanlar, fazla kilolular ve ailesinde varis olanlar, bacaklarından travma geçirenler ve hamileliğin son üç ayındaki kadınlar risk altında. Kadınlarda daha sık görülme sebebi ise hormonlara bağlı. VARİS ÇEŞİTLERİ NELER? ‘Telanjiektazik varisler yıldız şeklinde, örümcek ağı gibi veya ipliksi olarak görülürler. Adacıklar gibi görünebilir veya bütün bacağı da sarabilirler. Genelde bir milimetreden küçük çaptadırlar. ‘Retiküler varisler’in çapları dört milimetrenin altındadır. Ciltten hafif kabarık olarak görülürler. ‘Toplardamar varisleri’ ise cilt altında kabarık olarak görülürler. Çapları dört milimetreden fazladır ve içindeki kanın rengi nedeniyle renkleri mavi-moryeşilimsidir. VARİS TEDAVİSİNDE NASIL BİR “Varisin ilk ortaya çıkan belirtisi ayak sırtında görülen ödemdir. Uzun süren ayakta kalmalarda veya yolculuklarda ortaya çıkar, ağrısızdır.” Uygulamanın ardından bacak elastik sargı ile sarılır veya ince bir varis çorabı giydirilerek hasta evine gönderilir. Varislerin yaygınlığına göre 1-4 seans tedavi yeterli olur. YAN ETKİLERİ VAR MI? Vakaların yüzde 50’sinde, koyu renkte bir iz kalma riski vardır. Türkiye’de genellikle hastalar tedavilerini yaptırınca hemen günlük hayatlarına dönmeyi isterler. Ancak bu tedavi sonrası birkaç saat hastanede kalmak gerekir. Daha sonra hasta evine gider ve istirahatına evinde de devam eder. Tam manasıyla bu maddenin o bölgeyi iyice kapaması beklenmelidir. YOL İZLENİYOR? Prof. Dr. Güven Erdoğ DAHA SONRA ORTAYA ÇIKAN BELİRTİLERİ NELER? Ayaklardaki ağrı hissi, gece krampları, sürekli veya zaman zaman beliren şişlikler hastaların en sık dile getirdiği şikâyetler. Varisler, sıklıkla kaşıntıya neden olur. Daha sonra bacaklarda, ciltten rahatça görülebilen mavi-mor renkteki şişlikler ile kendini belli eder. Örümcek ağı ve biraz daha büyük olarak ortaya çıkan yumak şeklindeki varisler de sıkça görülür. Hastalığın ilerlemesi ile bacağın alt bölgesinde renk koyulaşmaları olur. İleri aşamada yaraların açılması da varis komplikasyonları arasında yer alır. 48 ■ KIŞ 2011 Koruyucu tedavi ilk adımdır. Daha varis oluşmadan ortaya çıkmasına neden olabilen etkenlerden korunmak esastır. Uzun süre ayakta sabit kalmamak gerekir. Sabit kalmaktan kaçınılamadığı durumlarda ayak değiştirmek, ayak parmakları üzerinde hafifçe yaylanmak, hafifçe çömelir gibi yapmak veya birkaç adım atmak kişileri varis oluşumundan korur. Başlangıç halindeki varislere tıbbi tedavi, istirahat ve varis çorapları uygulanabilir. İlerlemiş varislerin tedavisinde ise ‘skleroterapi’, köpük tedavisi, mikro cerrahi yöntem, lazer tedavisi ve cerrahi girişim uygulanabilir. BAŞARI ORANI NEDİR VE KAÇ AŞIRI GÜNEŞ VARİSİ TETİKLER ■ Uzun süre ayakta durmak zorunda kalırsanız sıkça ayak değiştirin. ■ Fazla kilolar bacakların yükünü artırarak varis oluşumunu kolaylaştırır. ■ Dar pantolonlar kan dolaşımını zorlaştırarak varislere neden olabilir. ■ Kronik kabızlık da ıkınma sürecince toplardamar içi basıncını artırarak varise neden olabilir. SKLEROTERAPİ NASIL BİR ■ Yüksek topuklu ayakkabılar baldır kaslarının sürekli gerginliği ile toplardamar akımını bozarlar. TEDAVİ YÖNTEMİ? ■ Aşırı güneşte kalmak varis oluşu- Varislerin içerisine damarları dondurup kapatıcı bir ilaç verilir. Bu ilaç damarların kapanmasına ve 3-6 aylık bir zamanda yok olmasına neden olur. munu tetiklediği için güneşlenirken bacaklarınızı bir havlu ile örterek koruyunuz. DAAMARR CERRRAHİSİİ Varis hormonlara bağlı olarak, kadınlarda daha sık görülüyor. GÜNDE TEDAVİSİ BİTİRİLİR? Hasta ne kadar erken başvurmuş ise o kadar yüksek başarı oranı elde edilir. Kılcal damarlardaki varis miktarına bağlı olarak, kişinin tüm bacak varislerinin bir günde tedavisi mümkün değildir. Aşırı miktarda kullanılırsa damarları kapatıcı kimyasal maddenin yan etkileri ortaya çıkabilir, karaciğeri yorabilir. Bu nedenle hekim kullanılacak madde dozunu ayarlar. KÖPÜK TEDAVİSİ NASIL UYGULANIYOR? ‘Skleroterapi’de kullanılan ilacın köpük haline getirilerek daha geniş çaplı damarlara uygulanmasıdır MİKRO CERRAHİ YÖNTEMİ NASIL UYGULANIYOR? Genelde bölgesel uyuşturma ile yapılır. Cerrahi girişimden sonra, hasta kısa süre dinlenip evine gidebilir. Toplardamarlarda gruplaşmaların olduğu yani paketlerin olduğu yerlerin çevresi lokal anestezik enjeksiyonla uyuşturulur. Daha sonra 1-2 milimetrelik kesilerden tığa benzer aletlerlerle, özel yöntemler kullanılarak çıkartılır. Çoğunlukla kesi hiç dikmeden hatta sadece yapıştırarak tedavi bitirilir. Genelde bu yöntemde iz kalmamaktadır. DIŞTAN LAZERLE KAPATILMA YÖNTEMİ NASIL UYGULANIYOR? Dıştan uygulanıyor. Hasta yatırıldıktan sonra, cilde ağrı hissini azaltıcı krem sürülür. Böylece ağrı duyma oranı azaltılır. Damarın çapına, derinliğine, yapısına göre lazer ışığı ile atış yapılır. Saniyede bir atıştan 4-5 atışa kadar zaman aralığında, hastanın dayanabile- ceği çok hafif bir acı ile yapılır. Hasta bu acıyı küçük bir cimdik atılıyor veya iğne ucu batırılıyor şeklinde ifade eder. Toplardamarların renginin kırmızı - morumsu olması, ışığın enerjisinin damar içerisinde birikmesine neden olur. Aşırı ısınan damar bir şekilde kurur. Bu kuruyan damarlar, ortalama 3-6 aylık bir sürede vücut tarafından emilerek yok edilir. İŞLEM NE KADAR SÜRÜYOR? Ortalama varisin yoğunluğuna göre 15 dakika ila 1 saat devam eder. TEDAVİDEN SONRA NELERE DİKKAT EDİLMELİ? Kaplıca gibi sıcak bir ortama gitmemeye dikkat edilmeli. Bacak bacak üstüne atmaktan kaçınılmalı. Soba yakınında fazla bulunulmamalı. Güneşlenilmemeli. bir kateter gönderilir. Lazer atışları sırasında kateterin ucu 950 dereceye kadar ısınır. Bu şekilde damarın içi kurutularak kapatılmış olur. AÇIK CERRAHİDEN FARKI NEDİR? Dokuları daha az travmatize etmesi temel fark. Açık cerrahide damarın içinden geçirilen bisiklet tellerine benzeyen bir tel yardımıyla damar çekilip çıkartılır. Damar çekilirken etrafındaki dokularda yırtılmalar, parçalanmalar söz konusu olur. Lazerin kullanıldığı cerrahi uygulamada böyle bir yırtılma ya da parçalanma olmaz. Açık cerrahide hasta ortalama bir hafta süre yatağa bağlı kalmaktadır. Lazer kullanılan durumlarda hasta ertesi gün hatta o gün ayağa kalkıp yürüyerek işine gidebilmektedir. Bir kaç saatlik hastane istirahati yeterli olmaktadır. PEKİ, İŞLEM NE KADAR SÜRÜYOR? LAZER DAMAR İÇİNE NASIL UYGULANIYOR? Hasta yine lokal anestezi altında, ameliyathane şartlarında hazırlanır. Lazer ve doppler cihazı birlikte kullanılır. Toplardamarın içine doppler eşliğinde, “İşi nedeniyle sürekli ayakta durmak zorunda olanlar, fazla kilolular ve ailesinde varis olanlar, bacaklarından travma geçirenler ve hamileliğin son üç ayındaki kadınlar risk altında.” İşlem ortalama bir saat sürüyor. Tekrarlamak gerekmiyor. Herkese uygulanabiliyor. Ancak bunun için bazı şartlar var. Damar içinde lazer uygulaması yapılacak hastalarda damarın çapının çok büyük olmaması ve fazla kıvrımlı olmaması aranan iki şart. Varisin birden fazla yerde olması işleme mani değil. Yan etki olarak ciltte morarmalar görülebilir. Ancak bu açık cerrahi yöntemden daha fazla değildir. Hemen hemen hiçbir yan etkisinin olmadığını söyleyebiliriz. KIŞ 2011 ■ 49 KARDİYOLOJİ Uzm. Dr. Alper Canbay Kalp yetmezliğini önlemenin en etkin yolu risk faktörlerini kontrol etmek. 50 ■ KIŞ 2011 KAARDDİYYOLO OJİİ KALBİNİZ YETERSİZ KALMASIN NEFES DARLIĞI, AYAK BİLEKLERİNDE ŞİŞME VE YORGUNLUK GİBİ RAHATSIZLIKLARINIZ VARSA, KALP SAĞLIĞINIZA DİKKAT ETMENİZ GEREKEBİLİR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN UZM. DR. ALPER CANBAY, HASTALIĞI ÖNLEYEBİLMEK İÇİN DİKKAT EDİLEBİLECEK BAZI NOKTALAR OLDUĞUNUN ALTINI ÇİZİYOR. K ALP YETMEZLİĞİ NEDİR? Türk Kardiyoloji Derneği bu hastalığa, yetersiz kalma durumunu daha iyi ifade ettiği için, ‘kalp yetersizliği’ denmesini öneriyor. Kalbimiz vücudumuza gerekli oksijen ve enerjiyi taşıyan kanı, tüm dokulara ulaştıran pompadır. Kas dokusundan oluşan bu pompada birçok sebepten dolayı gelişebilecek güç kaybı, kalp yetersizliğine neden olur. NEDENLERİ NEDİR? Nedenleri arasında en sık kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, kalp kapak hastalıkları yer alır. Daha nadir olarak, kalp kasının başka bir mekanik sebebe maruz kalmadan zayıflamasıyla da gelişebilir. ‘İdiopatik kardiyomiyopati’ diye adlandırdığımız bu durum, kalp nakli gerçekleştirilen birçok hastanın altta yatan hastalığıdır. Kalp yetersizliği, düşük yaşam kalitesi, sık hastaneye yatış ve yüksek ölüm oranı nedeniyle önemli bir toplum sağlık sorunu- dur. Genel olarak, erişkin nüfusta kalp yetersizliği görülme sıklığı yüzde 1–2 iken, 70–80 yaş grubunda bu oran yüzde 10–20’ye kadar çıkmaktadır. NE TÜR ŞİKAYETLER GÖRÜLÜR? Nefes darlığı, ayak bileklerinde şişme ve yorgunluk, kalp yetersiliğinin karakteristik yakınmaları ve bulguları. Fakat özellikle yaşlı hastalarda, obezlerde ve kadınlarda bu bulguların yorumlanması güçtür. Nefes darlığı, hastalar tarafından ilk olarak sıklıkla efor sarfı esnasında fark edilir ve kalp yetersizliği ilerledikçe, daha hafif eforla hatta bazen istirahat ederken bile yaşanır. Nefes darlığı ile uykudan uyanan ve rahat uyumak için daha fazla sayıda yastığa ihtiyaç duyan hastaları çok sık görüyoruz. Hastalarda özellikle geceleri sık idrara çıkma, öksürük, su ve tuz tutulumuna bağlı kilo artışı, sersemlik, çarpıntı gibi çok çeşitli yakınmalar görülebilir. Rutin kan testleri, kalp yetersizliğine neden olan hastalıların varlığını ve kalp yetersizliğinin derecesini belirlemede yardımcı olur. Böbrek, karaciğer, tiroid bezlerinin fonksiyonlarını göstermek, kolesterol seviyesi ve kansızlık (anemi) araştırmak için temel biokimyasal tetkikler yapılır. Elektrokardiyografi, idrar tahlili akciğer röntgen grafisi önerilen en temel tanısal testlerdir. TANIDA ALTIN STANDART TANISAL TESTLERİ DAHA AYRINTILI OLARAK ANLATABİLİR MİSİNİZ? Bunların ilki, en basit tanımı ile kalbin ultrasonografisi olan ekokardiyografidir. Ekokardiyografi ile kalbin tüm TANI NASIL KOYULUR? Tanının konulması, hastanın ayrıntılı medikal özgeçmişini sorgulamak, muayene ile kalp yetersizliği bulgularını araştırmak ve bir takım kan testleri ve görüntüleme yöntemlerinin kullanılması ile gerçekleşir. Uzm. Dr. Alper Canbay KIŞ 2011 ■ 51 KARDDİYYOLLOJİ boşlukları, kapakları, kalp zarı, kalp kasının durumu ve fonksiyonları değerlendirilir. Kalp yetersizliği tanısında altın standart, ayrıca çabuk uygulanabilen pratik bir yöntemdir. Girişim gerektirmeden hızlıca ve ağrısız bir şekilde gerçekleştirilebilir. Diğer test ise kalp yetersizliği tanısında giderek önemi artan, BNP testidir. Bu test kanda natriüretik hormonların düzeyine bakılmasıdır. BNP düzeyleri düşüknormal bulunursa, kalp yetersizliğinin yakınmaların nedeni olma olasılığı düşüktür. mı hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak, yakınmaları azaltmak, yaşam kalitesini arttırmak ve yaşam süresini uzatmaya yöneliktir. Kilo takibi, kalp yetersizliği olan birisi için günlük aktivitelerin bir parçası haline gelmelidir. Üç gün içerisinde iki kilogramdan fazla ve beklenmeyen bir kilo artışı tespit edilirse, hasta hemen doktoruna haber vermelidir. Ya da idrar söktürücü ilaç dozlarını arttırarak yeniden ayarlamaları önerilir. İleri derecede kalp yetersizliğinde, günlük sıvı alımı 1,5–2 L/gün ile kısıtlanmalıdır. Ancak bu durumdaki “Rutin kan testleri, kalp yetersizliğine neden olan hastalıların varlığını ve kalp yetersizliğinin derecesini belirlemede yardımcı olur. Bu nedenle sağlık kontrollerinizi aksatmamalısınız.” KALP YETERSİZLİĞİ ÖNLENEBİLİR Mİ? Evet, hatta en etkili ve ucuz yöntem, kalp yetersizliği risk faktörlerinin kontrolü ile kalp yetersizliği gelişiminin azaltılmasına yönelik koruyucu önlemlerin alınmasıdır. Hipertansiyon, diyabet, obezite, sigara, hiperlipidemi, sedanter yaşam gibi kontrol edilebilir risk faktörlerinin kontrolü önemlidir. Böylece klinik tablo ortaya çıkmadan önce hastalığı durdurma şansı doğar. Bu da hastalık ortaya çıktıktan sonraki yaklaşımlara göre daha başarılı olacaktır. TEDAVİ NASIL YAPILIR? Tanı konulduktan sonra tedavi yaklaşı- hastaların şikayet düzeyleri ileri olduğundan zaten çoğunlukla hastaneye yatırılmaktadırlar. BU HASTALARA NELERE DİKKAT ETMELERİNİ ÖNERİRSİNİZ? Obez hastaların kilo vermeleri gerekir. Kesinlikle sigara kullanılmamalı. Gereksiz ağrı kesici kullanımından kaçınılmalıdır. Tuz kısıtlaması yapılmalıdır. Günlük sodyum alımı iki gram altına düşürülmeli. İlaç tedavisi, doktorun düzenlediği biçimde, aksatılmadan uygulanmalı. İlaç tedavisinde beta blokerler, ACE inhibitörleri, AT II reseptör blokerleri, diüretikler ve kalp glikozidleri önerilir. Kalp yetersizliği tedavisinde kaydedilen ilerlemelere karşın ciddi kalp yetersizliği hastalarında yıllık ölüm oranı yüzde 20 civarındadır. KALP YETERSİZLİĞİ PİLİ UYGULAMASI NEDİR? Son yıllarda, yakınmaları ilaç tedavisi ile kontrol 52 ■ KIŞ 2011 Erişkin nüfusta kalp yetmezliği görülme sıklığı yüzde 1-2. edilemeyen, EKG ve ekokardiyografi ile bir takım kriterlerin varlığı tespit edilen seçilmiş olgularda, kalp yetersizliği pili uygulaması yaygınlaşmakta. Kliniğimizde de yaygın biçimde uygulanan bu tedavide prensip, kalbin pil yardımı ile senkronize bir biçimde çalışması sağlanmak. Kardiyak resenkronizasyon tedavisi olarak adlandırılan bu yöntemde kullanılan cihazlarla, ani ölüm riskini de azaltan şok özelliğinin varlığı ile hastalarda yaşam kalitesinde artma sağlanmaktadır. Yakınmalarda, hastaneye yatışlarda ve ölüm oranlarında da belirgin azalma görülmektedir. KALP TRANSPLANTASYONU İÇİN NELER SÖYLEYECEKSİNİZ? Kalp transplantasyonu, son dönem kalp yetersizliğinde kabul edilmiş bir tedavi şekli. Kontrollü çalışmalar yapılmamış olmasına rağmen, uygun seçim kriterlerinin kullanılması koşuluyla, geleneksel tedaviyle karşılaştırıldığında sağ kalımı, egzersiz kapasitesini ve yaşam kalitesini anlamlı derecede arttırdığı kabul edilmektedir. HASTALIKTA VE SAĞLIKTA SİNSİ DÜŞMAN Bakteri plağına dikkat SAÇLARINIZI GERİ KAZANIN Saç ekiminde yenilikler EMZİREREK KİLO VERİN Fazlalıklarınızdan kurtulabilirsiniz KIŞ 2011 ■ 53 DİŞ HASTALIKLARI Dişleri korumak için günlük ağız bakımını doğru yapmalıyız. 54 ■ KIŞ 2011 DİŞŞ HASTTALLIKKLAARI SİNSİ DÜŞMAN DİŞETİ HASTALIĞININ TEMEL NEDENİ, DİŞE SIKICA TUTUNAN, ‘BAKTERİ PLAĞI’ DENİLEN, YAPIŞKAN VE SAYDAM TABAKADIR. TIRNAĞINIZLA DİŞİNİZİN ÜZERİNİ KAZIYARAK PLAĞI FARK EDEBİLİRSİNİZ. PLAĞIN BİR MİLİGRAMINDA 200 İLA 500 MİLYON ARASINDA BAKTERİ BULUNUR. GÜNLÜK FIRÇALAMA VE DİŞ İPİ KULLANIMIYLA PLAKLAR UZAKLAŞTIRILABİLİR. B AKTERİ PLAĞI NELERE SEBEP OLUR? Bakteri plağı kaldırılmazsa, yani etkin bir şekilde fırçalama yapılmazsa, sertleşir ve diş taşı ya da tartar olarak isimlendirilen birikintiler oluşur. Plaktaki bakteriler dişetlerine zarar verir, dişetini dişe sıkıca bağlayan lifler yıkıma uğrar, dişeti dişten uzaklaşır ve ‘periodontal cep’ oluşur. Böylece bakterilerin daha derin dokulara ilerlemesi kolaylaşır. Hastalık ilerledikçe cep derinleşir, bakteriler daha derine, kemiğe kadar ilerler ve dişlerin kemik desteği yok olur. Böylece hiç çürük olmadığı halde dişte oynamalar başlayabilir ve tedavi edilmeyen dişler sallanmaya başlar ve sonunda çekilir. Dişeti iltihabının neden olduğu diş kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş kayıplarından çok daha fazla. Oysa dişeti hastalıkları, erken dönemde teş- his edildiklerinde kolay ve başarılı bir şekilde tedavi edilebilirler. DİŞ ETİ HASTALIKLARININ DİĞER SEBEPLERİ NELER? Dişeti hastalıklarının ana nedeni bakteri plağı. Ama lösemi, AIDS gibi vücudun savunma sistemini etkileyen hastalıklar ya da sigara, stres, ilaç kullanımı, hormonal değişiklikler, diş gıcırdatmak veya diş sıkmak, beslenme biçimi ve genetik faktörler de dişeti hastalıklarına sebep olabilir. Hatta kötü yapılmış kron, köprü ve dolgular da bir etken olabilir. DİŞETİ HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELER? Sağlıklı dişeti açık pembe renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal kabuğuna benzer parlak pütürlü bir görünümü vardır. Sağlıklı KIŞ 2011 ■ 55 DİŞŞ HASSTAALIIKLLARI Diş eti hastalıklarıyla başa çıkabilmek için plakların ve tartarların uzaklaştırılması gerekir. 56 ■ KIŞ 2011 DİŞŞ HASTTALLIKKLAARI DİŞETİ HASTALIĞINI NASIL FARK EDEBİLİRİM? ■ Diş etlerinde şişmeler, kızarmalar ■ Diş etlerinde çekilmeler ve açığa çıkan kök yüzeylerinde hassasiyet ■ Ağızda sürekli bir kötü koku ve kötü tat hissi ■ Dişeti kenarlarında veya dişler arasında, diş taşlarına bağlı olarak oluşan siyah alanlar ■ Diş ile dişeti arasında iltihap oluşumu ■ Dişlerde sallanmalar, uzamalar ve dişler arasında açılmalar dişeti kanamaz. Dişeti hastalığının hastal ilk ve en önemli bbelirtisi dişetindeki ka kanamalardır. Hastalarımız Hastalarımızda en çok rastladığımız sorunlardan biri olan dişeti kanamaları, çoğunlukla diş fırçalama eksikliğinden kkaynaklanıyor. Başlangıçta sad sadece diş fırçalagörülen kanama, ma sırasında gö hastalığın ilerlemesiyle elma gibi sert yiyeceklerin ısırılmasıyla bile oluşabilir ve daha ileri aşamalarda kendiliğinden kanamaya dönüşebilir. Dişeti kanamasının ağrıya yol açacağı ve fırçalamanın kanamayı daha da artıracağı endişesiyle fırçalamanın durdurulması yaygın rastladığımız bir yanlıştır. Kanama olsa dahi fırçalanmanın sürdürülmesi gerekir. Kanama kontrol altına alınmazsa, iltihabi bir reaksiyona yol açarak, dişi tutan kemik dokusunu eritir ve sağlam diş kayıpları yaşanabilmektedir. DİŞETİ HASTALIKLARININ TEDAVİSİ NEDİR? Dişeti hastalığının erken dönemdeki tedavisi, dişler üzerinde bulunan eklentilerin (plak ve diş taşı) uzaklaştırılması Sağlıklı dişeti açık pembe renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal kabuğuna benzer parlak - pütürlü bir görünümü vardır. (diş taşı temizliği) ve düzgün bir kök yüzeyinin sağlanmasını takiben günlük etkin ağız bakımını kapsar. Erken tedavi edilmeyen dişetleri ve ilerlemiş vakalar cerrahi tedavi gerektirebilir. bir şekilde yeniden diş taşı oluştuğu düşünülüyorsa, fırçalama şekli gözden geçirilmeli. Temizlenen yerin yeniden kirlenmesi, iyi bakılmadığı anlamına gelir. DİŞ TAŞLARINI TEMİZLETMEK ZARARLI MI? Tabii ki zararlı değildir. Diş eti hastalıklarıyla başa çıkabilmek için plakların ve tartarların uzaklaştırılması gerekir. Ultrasonik cihazlarla ya da uygun el aletleriyle yapılan müdahaleler sonucunda bu zararlı oluşumlar çıkarılır. Bu aletler diş minesine kesinlikle zarar vermezler çünkü diş hekimlerince kullanılan profesyonel aletlerdir. Diş taşlarını temizlerken hava, su ve püskürtülen özel bir temizleme tozundan da faydalanılır. Diş temizliğinden sonra yeniden diş taşı oluşumunu engellemek hastaların elinde. Diş hekiminin gösterdiği şekilde fırçalayarak ve ara yüz bakımını yaparak istenen ağız sağlığına kavuşmak mümkün. DİŞETİ HASTALIKLARI NASIL ÖNLENİR? Öncelikli görev kişinin kendisine düşüyor. Kişi dişlerini korumak için günlük ağız bakımını doğru ve düzenli yapmalı. Yani dişler düzenli olarak fırçalanmalı ve diş ipi kullanılmalı. Diş hekimine düzenli aralıklarla gidilmeli, kontrol ve tedavi uyarıları dikkate alınmalı. Dişler temizletildikten sonra hızlı Dişler, hekimin gösterdiği şekilde fırçalanmalı. KIŞ 2011 ■ 57 ESTETİK Op. Dr. Ercan Çakmak SAÇLARINIZI GERİ KAZANIN ZAMAN GEÇİYOR VE SAÇLARINIZ ESKİSİ GİBİ GÜR GÖRÜNMÜYOR MU? GÜNÜMÜZDE SAÇ EKTİRMEK KOLAYLIKLA UYGULANABİLEN BİR İŞLEM. BAHÇELİEVLER MEDICANA HASTANESİ’NDEN OP. DR. ERCAN ÇAKMAK, SAÇ EKİMİNDEKİ YENİLİKLERİ ANLATTI. 58 ■ KIŞ 2011 ESTETTİKK AÇ EKİMİ ESKİYE ORANLA DAHA MI POPÜLER? Evet, saç ekimi erkekler arasında artık daha rahat konuşulan, popüler bir konu. Kadın hastalar da saç ekimi yaptırıyor, ama erkek hastalar daha fazla diyebilirim. Zaman geçtikçe insanlar artık, kendilerine daha fazla bakmaya başladı. SAÇ EKİMİ KOLAY BİR İŞLEM Mİ? Erkeklere de kadınlara da uyguladığımız saç ekimi operasyonlarında hastanın kendine en azından 10 gün ayırması gerektiğini söyleyebiliriz. Doktor tarafından hastanın kel olan bölgesi belirlenerek, nereden kıl kökü alınabileceği tespit ediliyor. Erkeklerdeki saç dökülmesinin en yaygın nedeni erkeklik hormonudur, ancak ense ve yanlarındaki kıl kökleri erkeklik hormonuna dirençli olduğu için, bu bölgede saç kaybını pek görmüyoruz. Bu nedenle bu alandaki kıl köklerini alıp kel bölgeye ekim yapıyoruz. Bunu da yeni yöntem olan FUE yöntemiyle yapıyoruz. alındığı için işlem eskisine oranla daha uzun sürüyor. Yani eskiden 3-4 saatte halledilebilen saç ekimi uygulaması, yeni yöntemle 7-8 saatte halledilebiliyor. Ancak bu işlem sonrasında kesinlikle yara izi kalmıyor. Bu gerçekten avantajlı bir durum. Saç ekim operasyonu lokal anestezi altında yapılıyor. Yalnız bazı durumlarda hasta kendini huzursuz hissediyorsa, uygun olabilecek bir sakinleştirici ilaç yardımıyla da işlemi gerçekleştirebiliyoruz. AĞRISIZ İŞLEM SAÇ EKİMİ ACI VEREN BİR İŞLEM Mİ? Lokal anestezi kullanıldığı için hasta işlem sırasında hiçbir ağrı duymuyor. Çünkü saç derisi uyuşturuluyor. Ekim, çok rahat koşullarda gerçekleşiyor. Hasta rahat bir koltukta, televizyon izlerken işlem gerçekleştiriliyor. Hatta aralarda kalkıp çayını içebiliyor, yemeğini yiyebiliyor. Kişi 7-8 saat boyunca sürekli yatmadığı için de sıkılmıyor. Saç ekiminde öncelikle arka taraftaki kıl köklerini alıyoruz, özel kutularda biriktiriyoruz, sonra kel bölgedeki sahaya neşter yardımıyla alıcı kanallar açıyoruz. Sonra tek tek ekim yapıyoruz. FUE YÖNTEMİNİN GETİRDİĞİ Erkeklik hormonu, saç dökülmesinin en yaygın nedeni. YENİLİKLER NEDİR? EN ÖNEMLİ NOKTA NEDİR? Eskiden başın arka tarafından 15x2,5 santimlik bir şerit çıkartıyorduk. Yani dikiş yapılması gereken bir teknikle çalışıyorduk. Alınan şeritteki kıl kökleri, dışarıdaki bir ortamda tek tek ayrılıyordu. Sonrasındaysa hazırlanan kel sahaya, tek tek ekim gerçekleştiriliyordu. Ancak bu uygulamanın dezavantajı vardı, hastanın şerit alınan bölgesinde yara izi kalıyordu. Özellikle saçlarını kısa kestiren erkek ve kadın hastalarda izin görünmesi sorun yaratıyordu. Geliştirilen FUE yöntemiyle bu durum ortadan kalktı. Bu yöntemde bir mikromotor kullanıyoruz. Çok ince, 0,8 ya da1 milimetre kalındığında bir ucu olan bir mikro motor yardımıyla kafanın arka tarafında bulunan kıl kökleri tek tek alınıyor. Burada kökler tek tek Bu işlemdeki en önemli nokta, öndeki saç hattını düzgün oluşturmaktır. Bu Op. Dr. Ercan Çakmak KIŞ 2011 ■ 59 ESSTEETİK “Hasta rahat bir koltukta, televizyon izlerken işlem gerçekleştiriliyor. Kişi, aralarda kalkıp çayını içebiliyor, yemeğini yiyebiliyor. 7-8 saat boyunca sürekli yatmadığı için de sıkılmıyor.” hat doğal olmazsa saç ekimi de doğal görünmez. Doktorun tecrübeli olması burada önem taşıyor. Çünkü hem ön taraftaki saç hattında, hem de kafanın her alanında saç çıkım yönü her zaman farklıdır. İşlem sonrasında özen gösterilmezse, dikkat edilmezse, yanlış 60 ■ KIŞ 2011 yönlerde çıkan saçlar elde edilir. Zaten buna dikkat edilmediğinde hastanın memnuniyeti de düşük olur. KIL KÖKÜ ALINAN BÖLGELERDE ce estetik amaçlı olarak da kafadan kıl kökü alınıp göğse ya da kaşlara ekim yapılan hastalarımız olabiliyor. FUE yöntemi bu alanlarda da rahatlıkla uygulanabiliyor. İZ KALIYOR MU? Hayır, kesinlikle belli olmuyor. Zaten zamanla o bölge, aradan tek tek kök alındığı için kendini toparlıyor. Hatta bazen sıklaştırma seansı gerekebiliyor. Hastanın kel sahası çok büyükse, tek bir aşamada tüm sahaya ekim yapamayabiliyoruz. Bunun nedeni de arka sahadan çok fazla ‘greft’ (kıl kökü) aldığımız zaman, o bölgenin dolaşımını bozabilme ihtimalimiz. Bu gibi durumlarda araya altı aylık bir adaptasyon, yani uyum süreci koymayı uygun görüyoruz. Sonrasında ise saç sıklaştırma seansı uygulamayı tercih ediyoruz. Kimi durumlarda saç ekimi için göğüsten de kıl kökü alınabiliyor. Yanık durumlarında ya da bazen sade- ÖZELLİKLE NELERE DİKKAT EDİLMELİ? Doktorun tecrübeli olması dediğim gibi önemli, bu özellikle kafanın ön bölgesinin estetik görünümü için Saç ekimi sonrası ilk banyo hastanede yapılıyor. ESTETTİKK Aşırı saç dökülmesinin nedeni araştırılmalı. kalp damar cerrahisinde 20-25 yıldır uygulanan bir yöntem, ama estetik cerrahide kullanımı daha çok yeni. Oradaki damarlanmayı artırarak bizim ektiğimiz kıl köklerinin kalıcılığını artırıyor. Özellikle mevcut saçların da dökülmesini azalttığı saptanan bir yöntem. Bunu aynı zamanda yanakları çökük olan hastaya yağ dolgusu yaptığımız zaman, bu dokunun kalıcılığını artırmak için de uyguluyoruz. PRP bir mezoterapi yöntemidir. Tek başına yüz mezoterapisi olarak da kullanılabilir. Saç mezoterapisinde de kullanılabilir ve saç ekimini desteklemek için yararlanılabilir. İşlem sonrası yara izi kalmıyor. ÇALIŞAN İNSAN BU İŞ İÇİN NE gerekli. Her bir greft’in o alandaki çıkış yönüne göre ekilmesine de dikkat etmek gerekiyor. Bununla birlikte, kıl kanallarının da çıkış yönüne göre açılmasına özen gösterilmeli. Son zamanlarda bu konuda PRP teknolojisi ön plana çıktı. MEZOTERAPİ YÖNTEMİ PRP YÖNTEMİNDEN BAHSEDER MİSİNİZ? PRP yöntemi ektiğimiz kıl köklerinin kalıcılığını daha da artırmak için kullanılan bir teknik. Kök hücreye dayanan yeni bir yöntem. Hastadan aldığımız kanı santrifüjden geçiriyoruz. İçinde de normal kanda bulunan trombosit denilen pıhtılaşma hücreleri var. Bunun en önemli özelliği uygulandığı alana büyüme faktörlerini çağırması, kök hücreleri çağırması. Oradaki damarlanmayı artırarak iyileşmeyi hızlandırması. Bu yöntem iyileşmeyen yaralarda ve İŞLEM SONRASI SAÇLAR HEMEN KADAR ZAMANINI AYIRMALI? ÇIKIYOR MU? Biz en az bir haftasını ayırmasını uygun görüyoruz. Zaten ilk bir haftayı geçirdikten sonra rahatça iş başı yapabilir. Saç ekimi işleminin yapıldığı hafta boyunca kıl köklerinde kan pıhtıları olacağı için, hastanın daha hassas davranması önemlidir. O hafta zaten ektiğimiz kıl köklerinin tutması açısından da önemli bir süredir. Operasyonu geçiren kişi, hareketsiz kalmaya özen gösterilmeli, başını çok eğmemeli, yatarken kafasını yüksekte tutarak yatmalı. Hasta bu dönemde kesinlikle yüzüstü yatmamalı, sadece sırtüstü yatmalı, çünkü ön bölgedeki greft’lerin oynamaması gerçekten önem taşıyor. Başını yüksekte tutarsa da ödemi daha rahat çözülür. Ayrıca kafasına şapka vb. şeyleri takmaması gerekir. Bütün bunlara dikkat ettiği kısa süreci atlattığında, kişi çok rahat şekilde yeni görünümüyle sosyal çevresine çıkabilir. İşlem sonrasında yeni ektiğimiz köklerden çıkan saçlar 1–1,5 ay sonrasında dökülürler. Sonra 2’inci, 3’üncü aydan itibaren yeni saçlar çıkmaya başlar ve bu yeni çıkan saçlar kalıcıdır artık. İşlem günü hastaya bir pansuman yapıyoruz. Çünkü saçlı deriye lokal anestezi uyguladığımız için, nadiren de olsa kaş bölgesine inen bir ödem, bir şişlik olabiliyor. Bunu engellemek için, hastaya alnından geçen sıkı bir bandaj uyguluyoruz. Bandajı işlemden bir gün sonra hastamızı çağırarak çıkartıyoruz. Sonra işlemin üzerinden üç gün geçince, hastamızı tekrar çağırıyoruz. Hastamızın ilk saç banyosunu biz yaptırıyoruz. Yapması gerekenleri göstererek öğretiyoruz. Bunu takip eden iki hafta boyunca da kendisi evde uyguluyor. Banyolar özel bir şampuan ve solüsyon eşliğinde gerçekleşiyor. “İşlemdeki en önemli nokta, öndeki saç hattını düzgün oluşturmaktır. Bu hat doğal olmazsa saç ekimi de doğal görünmez. Doktorun tecrübeli olması burada önem taşıyor.” KIŞ 2011 ■ 61 DİYET Düzenli emziren anne günde yaklaşık 500700 kalori harcar. 62 ■ KIŞ 2011 Dyt. Serap Andaç Öztürk DİYYET EMZİREREK KİLO VERİN O MUTLU GÜN GELDİ. BEBEĞİNİZİ KUCAĞINIZA ALDINIZ. ŞİMDİ KÜÇÜK YARAMAZI EMZİRME VE HAMİLELİKTE ALINAN KİLOLARDAN KURTULMA VAKTİ. MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN DYT. SERAP ANDAÇ, HAMİLELİKTE ALINAN KİLOLARIN ETKİN BİR EMZİRME PROGRAMIYLA KOLAYCA VERİLEBİLECEĞİ GÖRÜŞÜNDE. DİİYET Emziren annenin düşük kalorili diyet yapması önerilmiyor. Dyt. Serap Andaç Öztürk HAMİLELİKTE ALINACAK KİLO MİKTARI NEYE BAĞLI? Annenin hamilelik süresince alması istenilen kiloyu belirleyen unsur, gebeliğe başlangıcındaki ağırlığı. Eğer anne adayı hamile kalmadan önce zayıfsa, 15 kilogram kadar kilo alması normal. Gebelik öncesi kilosu normal olanlar 8-12 kilogram kadar alabilir. Ama anne adayı obez ise, yani vücut kitle endeksi 30’un üzerindeyse, 7 kilogramdan fazlasını almamalı. KADINLAR DOĞUMDAN SONRA NE KADAR KİLO KAYBEDEBİLİYOR? Kaybedilecek kilo miktarı, doğuma veya annenin ödemine göre değişiyor. Genellikle 4-7 kilogram civarı bir kayıp söz konusu DOĞUM SONRASI ANNELER NEDEN KİLOLARINI KOLAY VEREMİYOR? İlk altı aylık dönemde annelere zayıf- “Normal doğum yapan anneler daha rahat kilo verebiliyor. Doğumdan sonra kalan kilo miktarı, annenin yaşına da bağlı.” 64 ■ KIŞ 2011 lama programı önerilmez. O sürede, etkin ve düzenli emzirme programı uygulanmalı. Vücut süt salınımı için ciddi enerji sarf eder; bir mililitre süt salınımı için yedi kalori harcanıyor. Dolayısıyla düzenli emzirme olduğunda, anneler günde yaklaşık olarak 500700 kaloriye kadar harcıyor. Aslında kadınlar, etkin bir emzirme programıyla, altı aylık sürede, hamile kaldığı kiloya dönebiliyor. Ancak toplumumuzda her zaman bu durum mümkün olmu- yor. Çünkü doğum yapan annenin çevresindekiler, anneye “Şunları şunları yemelisin ki sütün artsın” şeklinde çok fazla öneride bulunuyor. ANNENİN VERECEĞİ KİLO, DOĞUM ŞEKLİNE GÖRE DEĞİŞİYOR MU? Matematiksel olarak sezaryen veya normal doğum yapan anneler, zayıflarken eşit şansa sahip. Ama genellikle normal doğum yapan anneler daha rahat kilo verebiliyor. Çünkü normal doğum- DİYYET da, anne daha çabuk toparlanıyor ve günlük hayatına geri dönebiliyor. Doğumdan sonra annede kalan kilo miktarı, annenin daha önce doğum yapmasına iki gebelik arasındaki süreye ve annenin yaşı gibi birçok etkene bağlı. DOĞUMDAN SONRA KİLO VERMEYİ ZORLAŞTIRAN YAYGIN YANLIŞLAR NELER? “Bulgurlu ürünler, sütlü ve şerbetli tatlılar anne sütünü artırır” gibi inanışlar var. Fakat bilimsel açıdan, anne sütünü artırdığı kanıtlanmış bir besin yok. Rezenenin anne sütünü artırdığını öngören bazı çalışmalar var. Anne sütünün çok veya az salgılanması tamamen psikolojik. Anne eğer emzirmeyi çok isterse, sütünün miktarı konusunda kaygı yaşamazsa, bebeği istekli ve huzurlu emzirirse, annenin sütü zaten artar. Dolayısıyla annenin ekstradan kalori almasına gerek yok. Anneler, anne sütünün bebekteki olumlu etkilerini çok iyi biliyor. Biraz da içgüdüsel olarak “Sütüm artsın kiloyu sonra veririm” diye düşünerek, bebeklerini emzirirken çok fazla tatlı tüketiyorlar. O dönemde o kadar çok kalori alıyorlar ki emzirmeyle bir kısmını harcasalar da, eski kilolarına kavuşamıyorlar. Doğumdan sonra kilo verseler bile, emzirme sürecinde daha fazlasını almış olabiliyorlar. DOĞUM YAPTIKTAN SONRA, ANNEDE KAÇ KİLO KALIRSA TEHLİKELİ KABUL EDİLİYOR? Kadınlar, hamileliklerinde 9-12 kilo aldıklarında, bu kiloları daha rahat verebiliyor. Bazen 25-30 kilo alıyorlar. Bu kadar çok kilo aldılarsa, kilo verme süreci de uzuyor. “Kaç kilo kalması tehlikeli?” sorusuna beden kitle endek- sine bakarak cevap verebiliriz. Spesifik bir rakam veremeyiz. HAMİLELİKTE ALINAN KİLOLAR DOĞUMDAN SONRA NASIL VERİLİR? Öncelikle etkin emzirme, sonra yavaş yavaş fiziksel aktiviteye başlanmalı. Altı ay dolduktan sonra, annede fazla kilo varsa, bir diyetisyenden yardım almalı. Uygun beslenme programıyla anneler, süt salınımı engellemeden fazla kilolarını verebilir. Ancak emziren annelerin düşük kalorili diyetler yapmalarını önermiyoruz. KADINLAR DOĞUMDA ALDIKLARI KİLOLARDAN KURTULMAK İÇİN NASIL BESLENSİNLER? Kızartma ve kavurmalardan uzak dursunlar. Çok fazla şerbetli tatlı tüketmesinler. Tatlı ihtiyaçları fazlaysa sütlü tatlı tüketmelerinde fayda var. Kompostoları kuru meyve ağırlıklı ve şekersiz yapabilirler. Hamur işi, pasta ve börek yememeliler. Kadınların doğumdan sonra, düzenli olarak protein tüketmesi gerekiyor. Kalsiyum almaları da önemli; bu yüzden her öğünde yoğurt yemelerini öneriyoruz. Kadınlar diyet yaparken, kolay kilo vermek için ekmek yememeye çalışırlar. Ama doğumdan sonraki bu özel dönemde, ekmeği sıfırlamamak lazım. Her öğünde en az 1-1.5 dilim ekmek yemelerini tavsiye ediyoruz. Çünkü ekmek enerji veren bir besin. Diyetin enerji veren temel besinleri, ekmek, bulgur, pirinç ve makarna grubu. Bu grubu tamamen çıkardığınızda, düşük kalorili diyet oluyor. Düşük kalorili diyet de, vücudun kendini yıkmasına yol açar. Alınan proteinin vücutta düzenli kullanılabilmesi, enerji olarak tüketilmemesi için mutlaka karbonhidrat da alınmalı. Ara öğünler atlanmamalı. Meyve, grisini, az “İlk altı aylık dönemde annelere zayıflama programı önerilmez. O sürede, etkin ve düzenli emzirme programı uygulanmalı.” şekerle yapılmış sütlü tatlılar ara öğünlerde tüketilebilir. EGZERSİZİN ROLÜ NE? Egzersiz kilo verirken büyük avantaj sağlıyor. Çünkü kilo kontrolü, aldığınız enerjiyi harcayıp harcayamadığınızla doğru orantılı. Doğumdan sonra, kişiye özel hareketler belirlenmeli. Fizyoterapist veya spor hocasından destek alınarak egzersiz yapılabilir. ANNELER, SÜTÜNÜN ARTMASINI NASIL SAĞLAYABİLİR? Annelerin günde iki, üç litre su içmesi, sütü artırmaya yardımcı. Çünkü anne sütünün yüzde 87’si sudan oluşuyor. Emzirirken stres yapmamalı. Çünkü stres yüzünden anne sütü baskılanıyor. KIŞ 2011 ■ 65 MEDICANA HASTALIKTA SAĞLIKTA DERGİSİ ABONE FORMU VE OKUR ANKETİ Aşağıdaki bilgileri doldurun, ‘Hastalıkta Sağlıkta’ Dergisine ÜCRETSİZ abone olun. Dergimiz hiçbir ücret ödemeden adresinize ulaştırılsın. www.medicana.com.tr ■ ADI SOYADI: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ DOĞUM TARİHİ:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ DOĞUM YERİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ MESLEĞİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ DERGİ TESLİM ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... ■ SEMT: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ POSTA KODU: . . . . . . . . . . . . . . . ■ ŞEHİR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ TEL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ E MAİL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ İŞ/EV ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................................................... ■ EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ HASTANEMİZ ÇAMLICA BAHÇELİEVLER MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA AVCILAR BAHÇELİEVLER DİŞ MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL ■ HASTANEMİZİ İLK NEREDEN DUYDUNUZ: .................................................................... ■ EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ BÖLÜM VEYA BÖLÜMLER: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................................................... ■ DERGİMİZDE GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ DERGİMİZDE EKSİK BULDUĞUNUZ VE EKLENMESİNİ ARZU ETTİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . .................................................................... 66 ■ KIŞ 2011 ✂ ....................................................................