Journal of Endourology, December 2011

advertisement
Journal of Endourology, December 2011
1- Fractured Retained Ureteral Stent in a Patient Lost to Follow-up
Takipten kaybolan bir hastada unutulmuş kopuk stent
Kiavash Nikkhou, B.S., Hristos Z. Kaimakliotis, M.D., and Dinesh Singh, M.D.
Section of Urology, Yale University School of Medicine, New Haven, Connecticut.
Özet
Takipten kaybolan bir hastada içerde bırakılmış olan stentler ürologlar için zorlu vakalardır. Hastalar
tekrarlayan böğür ağrısı, piyelonefrit , stent migrasyonu veya enkrustasyonu ile ve böbrek
yetmezliğiyle sonuçlanacak obstrüksiyon ile başvurabilirler. Nadiren uzun yerleştirme süreleri stentlerin
parçalanmalarına yol açabilir. Burada, 5 yıldır takipten kaybolan ve karşı taraftaki renal kolik
sebebiyle başvuran bir hastadaki unutulmuş, kopuk stent vakasını sunuyoruz .
2- Factors Affecting Operative Time During Percutaneous
Nephrolithotomy: Our Experience with the Complete Supine
Position
Perkütan nefrolitotomi esnasında operasyon zamanını etkileyen faktörler: Tamamen
supin pozisyondaki tecrübelerimiz
Siavash Falahatkar, M.D., Keivan Gholamjani Moghaddam, M.D., Ehsan Kazemnezhad,
Ph.D., Ahmad Enshaei, M.D., Ahmad Asadollahzade, M.D., Alireza Farzan, M.D., Reza
Shahrokhi Damavand, M.D., Hamidreza Baghani Aval, M.D., Somayeh Khodabakhsh,
M.D., and Samaneh Esmaeili, B.S.
Urology Research Center, Razi Hospital, Guilan University of Medical Science, Rasht, I.R.
Iran.
Özet
Amaç: Operasyon zamanı, cerrahi sonuçları, operasyon ile ilgili ve dolaylı olarak anestezi ile ilgili
komplikasyonları etkileyebilmektedir. Tamamen supin pozisyonda perkütan nefrolitotomide operasyon
zamanını etkileyen değişkenleri araştırdık.
Hastalar ve Metod: Tek bir cerrah tarafından tamamen supin pozisyonda PCNL yapılan 120 hastanın
datalarını
gözden geçirdik. Yaş, seks, BMI, operasyon öncesi serum kreatinin ve hemoglobin
değerleri, özgeçmiş (taş cerrahisi, SWL, hipertansiyon, diyabet), taş ( taraf, opaklık, yük, kompleksite)
giriş için görüntüleme, giriş için kaliks, girişlerin sayısı ve tüpsüz yaklaşım ile operasyon zamanı
arasındaki korelasyon tek değişkenli ve çok değişkenli istatistiksel testler ile değerlendirildi.
Bulgular: Ortalama operasyon süresi 60.62 ± 30.70 dakikaydı. Tek değişkenli analizde, yaş, seks,
BMI grupları, hipertansiyon, diyabet, önceki taş cerrahisi, ve SWL, taşın opaklığı, operasyon tarafı,
tractların sayısı ve tüpsüz yaklaşımın operasyon süresi üzerine etkisi yoktu. BMI (p=0.029, negatif
korelasyon)
, taş yükü (p=0.001, pozitif korelasyon), giriş için görüntüleme (p=0.01, floroskopi,
ultrasonografi), giriş için kaliks (p=0.035, üst >alt>orta) ve muhtemelen kompleks taşlar (p=0.057,
kompleks>non-kompleks) operasyon zamanı üzerine etkili faktörlerdi. Çoklu lineer regresyon, BMI
(p=0.000, negatif korelasyon) , taş yükü (p=0.005, pozitif korelasyon), giriş için görüntüleme (p=0.00,
floroskopi < ultrasonografi), giriş için kaliks (p=0023) ile operasyon zamanı arasında ilişki saptadı. Alt
kaliks girişlerinde ortalama operasyon zamanı, üst kaliks (p=0.22, anlamlı) girişlerine göre daha düşük
ve orta kaliks girişlerine göre daha yüksek (p=0.930, anlamlı değil) olarak saptandı.
Sonuç: BMI, Taş yükü, giriş için görüntüleme ve giriş için kaliks, tamamen supin pozisyonda PCNL
de operasyon zamanını etkileyen etkili parametrelerdir. BMI grupları, geçirilmiş taş cerrahisi ve SWL,
girişlerin sayısı ve tüpsüz yaklaşımın operasyon zamanı üzerine etkisi yoktu.
3- Factors Determining Fluoroscopy Time During Ureteroscopy
Üreteroskopide Fluoroskopi Süresini Etkileyen Faktörler
Philippe D. Violette, M.D., Konrad M. Szymanski, M.D., MPH, Maurice Anidjar, M.D.,
Ph.D., and Sero Andonian, M.D., M.Sc., FRCS(C)
Division of Urology, McGill University Health Centre, Montreal, Quebec, Canada.
Özet
Amaç: Bu çalışmanın amacı üreteroskopi sırasında maruz kalınan radyasyon miktarının
öngörülmesidir.
Hastalar ve Metod: Çalışmaya üreteroskopi ve lazer litotripsi planlanan 85 hasta dahil edildi. Her
hasta için fluoroskopi zamanı (FT) radyoloji raporlarından ve klinik bilgiler de kayıtlardan incelendi. 9
hastanın datası çalışma dışında bırakıldı (3 onaylanmamış FT, 4 staghorn kalkül, bir ektopik böbrek,
bir multipl üreter dalığı). Çalışmaya 76 hasta dahil edildi. FT’yi öngörmek için univariant ve multivariant
linear regresyon analizleri yapıldı.
Bulgular: Çalışma grubundaki hastaların %65,8’i erkekti ve ortalama yaş 52,7 yıldı. Ortalama FT 183
saniye, operasyon süresi 68,4 ±29 dakikaydı. Ortalama taş büyüklüğü en büyük çapta 10±5 mm’ydi.
Hastaların büyük bir bölümünde (%50) böbrek taşı bulunmaktaydı. Hastaların %31,6’sında multipl
taşlar bulunurken, taşların %22,3’ü radyolüsendi. Vakalar A ve B cerrahları arasında eşit olarak
dağıtıldı ve bu hastaların %46’sında preoperative stent mevcuttu. Multivariant analizde artmış FT
şunlarla bağıntılı çıktı: Cerrah A (vaka başına ek 104 saniye, P<0.001), uzun cerrahi işlem (her 10 dk.
için 14 sn, P < 0.001), erkek hastalar (prosedür başına 54 sn, P=0.02). Yaş, taş özellikleri, üreteral
stent varlığı, taşsızlık sonucu FT ile bağıntılı bulunmadı.
Sonuç: Cerrahın davranış şekli, cerrahi işlemin uzun sürmesi ve erkek cinsiyet FT süresi için
öngörücü faktörler olarak bulundu. Bu çalışmada FT için taş özelliklerinin bir etkisi gözlenmedi.
4- Augmented Reality Visualization During Laparoscopic Radical
Prostatectomy
4- Laparoskopik Radikal Prostatektomide Arttırılmış Gerçeklik uygulaması
Tobias
Simpfendörfer, M.D.,1,2
Baumhauer, Ph.D.,2
Matthias
2
3
Michael
2
Müller, Dipl.Inform.Med., Carsten N. Gutt, M.D., Hans-Peter Meinzer, Ph.D., Jens J.
Rassweiler, M.D.,1 Selcuk Guven, M.D.,4 and Dogu Teber, M.D.1
1
Department
of
Urology,
SLK-Kliniken
Heilbronn, University
of
Heidelberg,
Heilbronn, Germany.
2
German Cancer Research Center, Heidelberg, Germany.
3
Department of General, Abdominal and Transplant Surgery, University of Heidelberg,
Heidelberg,Germany.
4
Department of Urology, Meram Medical Faculty, University of Selcuk, Konya, Turkey.
Özet
Amaç: Bu çalışmada gerçek transrektal ultrasonografi (TRUS) ile elde edilmiş organ modellerini
geliştirdiğimiz arttırılmış gerçeklik navigasyon sistemi ile gerçek bir radikal prostatektomi vakasındaki
video görüntüsüne aktarıyoruz. Gerçek anatomi hakkındaki bu ek bilgiler ışığında, cerrahların daha iyi
kararlar vermelerini sağlayabiliriz. Bu çalışma bu sistemin ilk in-vivo kullanımıdır.
Materyal ve Metod: Bu sistemde uçları renkli iğneler, prostatın üstündeki doku açılır açılmaz prostatın
içine yerleştirilmektedir. Bu navigasyon sistemiyle 3 boyutlu (3D) TRUS datası elde edildikten sonra,
cerrahi navigasyon sistemiyle beraber laparoskopik görüntü devamlı şekilde takip edilmektedir. Bu
sistem TRUS’dan elde edilen 2 boyutlu ve cerrahi navigasyon sisteminden elde edilen 3 boyutlu
görüntüleri birleştirerek gerçek zamanlı navigasyona yardımcı olmaktadır. Sistemde, TRUS ile elde
edilen 3D görüntü ek bir monitörde normal laparoskopik görüntünün üstüne bindirilmektedir. Cerraha
navigasyon sisteminin kılavuzluğu prostat, rektum duvarından dışarı alınana kadar devam etmektedir.
Son olarak navigasyon için kullanılan cihazlar organla beraber organ torbası içinde dışarı alınmaktadır.
Bulgular: Cerrahi navigasyon sisteminin ilk insan in-vivo kullanımı başarıyla gerçekleştirilmiştir.
Sistem tasarlandığı üzere ameliyat sırasında cerraha yardımcı olmuş ve işlem sonunda organla
beraber navigasyon elemanları da dışarı alınmıştır. Doku deformasyonları halinde navigasyon
iğnelerinin ilk konumları da bozulduğundan sistemde bu hata kendiliğinden fark edilerek cerrahın
yanlış yönlendirilmesinden kaçınılabilinmiştir.
Sonuç: İlk insan in-vivo navigasyon sisteminin uygulanabilirliği gösterilmiştir. TRUS ile elde edilen bilgi
laparoskopi görüntüsünün üstüne bindirilerek görüntüdeki gerçeklik hissi arttırılmıştır. Bu sistemin
hastaya yararının gösterilmesi için daha geniş serilere ihtiyaç vardır.
5-
Percutaneous Antegrade Ureteral Stent Placement During
Pediatric Robot-Assisted Laparoscopic Pyeloplasty
Pediatrik robot yardımlı laparoskopik pyeloplasti sırasında perkütan antegrad ureteral
stent yerleştirilmesi
Paul H. Noh, M.D., W. Robert DeFoor, M.D., and Pramod P. Reddy, M.D.
Division of Pediatric Urology, Cincinnati Children's Hospital Medical Center, Cincinnati, Ohio.
Özet
Giriş ve Amaç: Robot yardımlı laparoskopik pyeloplasti daha sık kullanılır hale gelmiştir. Robotik
kollar batın içerisinde iken intraoperatif stent yerleştirilmesi ve üreteral stent pozisyonunun belirlenmesi
zor olabilir. Bu çalışmada morbiditesi düşük, güvenli bir perkütan antegrad stent yerleştirme tekniği
sunulmaktadır.
Hastalar ve Metod: Retrospektif geniş ölçekli vaka çalışması uygulandı. Hasta demografikleri,
radyografik görüntüleme, intraoperatif detaylar ve cerrahi sonuçlar tıbbi kayıtlardan çıkarıldı. Karın
duvarından 14G anjio kateteri yerleştirildi. Üreteral stent üreteropelvik bileşkeden ayrılmış üreterden
aşağıya gönderilen kılavuz tel üzerinden ilerletildi. Stentin pozisyonu metilen mavisinin retrograd
reflüsü ile konfirme edildi. Hastanın üretral kateteri 12-36 saat boyunca çıkarılmadı.
Bulgular: Kayıtların taranması sonucunda 29 hasta (15 erkek, 14 bayan) belirlendi. Ortalama yaş 10,
ortalama takip süresi 14 aydı. Onbeş hastada sol, 14 hastada sağ tarafa işlem uygulanmıştı. İki
hastada retrograd stent yerleştirilmesi gerekli oldu. Stenti doğru bir şekilde yerleştirmek için gereken
ortalama zaman 5 dakikadan azdı. Postoperatif dönemde 1 hastada üretral kateterin yerinde tutulması
ile düzelen ve perkütan drenaj gerektirmeyen idrar kaçağı oldu. Tüm stentler yaklaşık olarak
postoperatif 4-6 haftada alındı. Bir hastada stent çıkarılması sırasında stentin retrograd olarak migre
olduğu görüldü ve stent üreteroskopi ile çıkarıldı.
Sonuç: Robot yardımlı laparoskopik pyeloplasti sırasında perkütan yerleştirilen anjiokateterden
antegrad üreteral stent yerleştirilmesi hızlı ve etkili bir tekniktir. Stent pozisyonu intraoperatif olarak
hasta pozisyonunu değiştirmeden ve robotu hastadan ayırmadan mesaneyi metilen mavisi ile
doldurarak belirlenebilir.
6-
Hand-Assisted Laparoscopic Partial Nephrectomy Without
Formal Collecting System Closure: Perioperative Outcomes in 104
Consecutive Patients
Toplayıcı sistemin alışıldık olarak kapatılmadığı el yardımlı laparoskopik parsiyel
nefrektomi: 104 ardışık hastadaki perioperative sonuçlar
Jason R. Bylund, M.D.,1 Curtis J. Clark, M.D.,2 Paul L. Crispen, M.D.,1 Chad A.
LaGrange, M.D.,3 and Stephen E. Strup, M.D.1
1
Division of Urology, University of Kentucky Chandler Medical Center and Veterans Affairs
Hospital, Lexington, Kentucky.
2
Children's Hospital Medical Center of Akron, Akron, Ohio.
3
Division of Urologic Surgery, University of Nebraska Medical Center, Omaha, Nebraska
Özet :
Giriş ve Amaç: Açık tekniklerle benzer uygulamaların yapıldığı laparoskopik parsiyel nefrektomi
(LPN), özellikle de toplayıcı sistem kapatılması; deneyimsiz laparoskopist için zor olabilir. Bu
çalışmada basit bir el yardımlı yöntemle toplayıcı sistemi alışıldık olarak kapatmayan ve hemostaz için
fibrin zamkı yaması kullanan tek bir cerrahın serisi retrospektif olarak incelenmiş, operatif sonuçlar ve
komplikasyonlar bildirilmiştir.
Hastalar ve Metod: Eylül 2003 ve Ocak 2009 tarihleri arasında el yardımlı laparoskopik parsiyel
nefrektomi (EYLPN) uygulanan 104 ardışık hasta belirlendi. Tekniğimizde tümör izolasyonu ve böbrek
mobilizasyonundan sonra rutin hiler klampleme uygulanmaktadır. Kitlenin rezeksiyonundan sonra
tümör yatağı içerisine fibrin zamkı yaması yerleştirilir ve destekleyici sütürlerle sağlamlaştırılır.
Toplayıcı sisteme dikiş atılmamakta veya rezeksiyon sırasında toplayıcı sistem açılan hastalara üreter
kateteri konulmamaktadır.
Bulgular: Ortalama tümör çapı 2.8 cm (ortanca 2.5 cm, aralık 0.7-7 cm) idi. Hiler klampleme ile sıcak
iskemi zamanı ortalama 24.5 dakika (aralık 11-39 dakika) idi. Ortalama kan kaybı 220 ml (aralık 501500 ml) idi ve 5 (%4.8) hastaya intraoperatif veya postoperatif transfüzyon yapıldı. Toplamda
hastaların %1.9’unda (n=2) ve toplayıcı sisteme girildiği dokümente edilen hastaların %4.3’ünde (2/47)
idrar kaçağı oluştu. Her iki idrar kaçağı da sadece konservatif yaklaşımla düzeldi.
Sonuç: Alışıldık toplayıcı sistem kapatılmasının uygulanmadığı EYLPN diğer serilerle benzer idrar
kaçağı ve komplikasyon oranları ile güvenli ve etkili bir tekniktir. Bu teknik daha fazla sayıda üroloğun
minimal invaziv parsiyel nefrektomi yapmasını veya işlemi potansiyel olarak daha kısa sıcak iskemi
zamanı ile yapmalarını sağlayabilir.
7- Transumbilical Laparoendoscopic Single-Site Surgery: More
Than 1-Year Experience in Radical Nephrectomy and Its Learning
Curve Study
Transumbilikal Laparoendoskopik Tek Port Cerrahisi: Radikal Nefrektomide 1 Yılı
Aşkın Deneyim ve Öğrenme Eğrisi Çalışması
Linhui Wang, Ph.D., M.D.,*
*
Co-first authors Wang Linhui, Liu Bing, and Wu Zhenjie contributed equally to the
article.
Bing Liu, Ph.D., M.D.,* Zhenjie Wu, M.D.,* Qing Yang, Ph.D., M.D., Mike Hehir, M.D.,
Wei Chen, M.D., Zunli Xu, M.D., Liang Xiao, M.D., Fubo Wang, M.D., and Yinghao
Sun, Ph.D., M.D.
Department
of
Urology,
Changhai
Hospital, Second
Military
Medical
University,
Shanghai, China.
Özet
Amaç: Bu çalışmanın amacı transumbilikal laparoendoskopik tek port (LESS) radikal nefrektomi
(LESS-RN) deneyimimizi bildirmek ve öğrenme eğrisini değerlendirmektir.
Hastalar ve Metod: Eylül 2009-Aralık 2010 tarihleri arasında soliter renal tümörü olan 18 ardışık
hastaya transumbilikal LESS-RN uygulandı. Ölçülen parametreler ilk 9 hasta (grup A) ve son 9 hasta
(grup B) bazında gruplandırıldı ve her iki grup aynı cerrahın konvansiyonel laparoskopik radikal
nefrektomi uyguladığı ilk 9 ardışık hastadan oluşan kontrol grubu (grup C) ile karşılaştırıldı.
Bulgular: İntraoperatif hemoraji nedeni ile konvansiyonel laparoskopik cerrahiye dönülen ve
transfüzyon yapılan 1 hasta vardı. Grup A, B ve C için ölçülen ortalama parametreler sırasıyla
şöyleydi: Yaş: 58.6, 57.2 ve 59.2 (p>0.05), Amerikan Anestezi Derneği skoru:1.9, 2.0 ve 2.0 (p>0.05),
vücut kitle indeksi: 25.2, 23.5 ve 23.1 kg/m2 (p>0.05), BT ile ölçülen lezyon çapı 5.0, 4.6 ve 6.2 cm
(p=0.039), ciltten cilde operasyon süresi 191.6, 123.9 ve 122.2 dakika (p=0.000), kan kaybı 172.2,
246.7 ve 116.7 ml (p>0.05), insizyon uzunluğu 5.6, 5.9 ve 7.4 cm (p=0.000), hastanede kalış süresi
5.8, 5.8 ve 5.8 gün (p>0.05). En son takip döneminde, hiçbir hastada lokal nüks veya metastaz
saptanmadı.
Sonuç: Seçilmiş hastalarda, transumbilikal LESS-RN olumlu sonuçlarla güvenle uygulanabilir.
Öğrenme eğrisi kesin olarak var olmakla birlikte, deneyimli bir laparoskopik cerrah için kısa
görünmektedir.
8-
Laparoscopic
Partial
Nephrectomy
Versus
Laparoscopic
Ablative Therapy: A Comparison of Surgical and Functional
Outcomes in a Matched Control Study
Laparaskopik Parsiyel Nefrektomi Laparoskopik Ablatif Tedaviye Karşı: Eşleştirilmiş
Kontrol Çalışması ile Cerrahi ve İşlevsel Sonuçların Karşılaştırılması
Kyle J. Kiriluk, M.D., Sergey A. Shikanov, M.D., Gary D. Steinberg, M.D., FACS,
Arieh L. Shalhav, M.D., and David A. Lifshitz, M.D.
Section of Urology, Department of Surgery, University of Chicago Medical Center, Chicago,
Illinois.
Özet
Amaç: Genelde laparaskopik ablatif tedavi (LAT) yapılan hastalar, laparaskopik parsiyel nefrektomi
(LPN) yapılan hastalara göre daha yaşlı ve eşlik eden komorbiditeleri daha çok olan hastalardır.
Eşleştirilmiş kontrol çalışması ile LPN ve LAT’nin cerrahi ve fonksiyonel sonuçları karşılaştırılmıştır.
Hastalar ve Metod: Prospektif olarak tutulan veri tabanında, nefron koruyucu cerrahi yapılan 250
hastanın sonuçları incelendi. Elli bir LAT (sırasıyla 21 ve 30 laparaskopik radyofrekans ve
kriyoablasyon) 51 LPN yapılan hasta ile eşleştirildi. Preoperatif, peroperatif ve postoperatif sonuçlar
karşılaştırıldı.
Bulgular: Her iki gruptaki, yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi, preoperatif tahmini glomerülar filtrasyon
hızı(eGFR), komorbidite sayısı ve tümör boyutu dağılımı benzerdi.LAT yapılan hastalarda endofitik
tümörler daha nadir iken üst ve orta pol tümör insidansı daha yüksek idi. LPN yapılan 51 hastanın
47’sinde hilar damarlar klemplendi. LPN grubunda ortalama ameliyat süresi ve kan kaybı daha fazla idi
(p<0.01). Bununla birlikte transfüzyon oranında ve hastanede kalış süresi arasında bir fark yoktu. LAT
ve LPN’de ortalama takip süresi sırasıyla 27 ve 18 aydı. (p<0.01) eGFR’da ortalama düşüş de
sırasıyla 10 (%95 (CI):4-15) ve 7.5 (%95 (CI):4-11) (p<0.43) idi. Her iki grupta da eGFR’da başlangıca
göre belirgin bir düşüş mevcuttu (P<0.001) fakat iki grup arasında fark görülmedi.
Sonuç: Eşleştirilmiş kontrol çalışmasında renal iskemi, daha uzun ameliyat süresi ve daha fazla kan
kaybına rağmen, LPN grubunda hastanede kalış süresi ve uzun dönem fonksiyonel sonuçlar,LAT’ye
benzerdir.
9-
Bladder Neck Plication Stitch: A Novel Technique During
Robot-Assisted Radical Prostatectomy to Improve Recovery of
Urinary Continence
Mesane Boynu Plikasyon Dikişi: Uriner Kontinansı İyileştirmek İçin Robotik Yardımlı
Radikal Prostatektomi Esnasında Yeni Bir Teknik
David I. Lee, M.D., Alexei Wedmid, M.D., Pierre Mendoza, M.D., Saurabh Sharma, M.D.,
Mary Walicki, R.N., Rachel Hastings, P.A.-C., Kelly Monahan, P.A.-C., and Daniel
Eun, M.D.
Department of Urology, University of Pennsylvania, Philadelphia, Pennsylvania
Özet
Amaç: Prostatektomi sonrası inkontinansı düzeltmek için çabalar, cerrahi teknikte birçok
modifikasyona yol açmıştır. Robot yardımlı radikal prostatektomi (RYRP) sonrası kontinans sonuçlarını
iyileştirmek için yeni teknikle ilgili sonuçlarımızı sunuyoruz.
Hastalar ve Metod: Mesane boynu plikasyon dikişinin uygulandığı 159 ardışık hasta, daha önceki
dönemde plikasyon dikişi uygulanmayan hastalar ile karşılaştırıldı. Vezikoüretral anastomoz
tamamlandıktan sonra, distal mesane boynu plikasyonu için bir sütür kondu. Takip için yapılandırılmış
bir anket kullanıldı. Kullanılan kontinans kriterleri, sosyal kontinans için günlük 1 ped, tam kontinans
için günlük 0 ped idi.
Bulgular: Çalışmaya, 159 plikasyon grubunda, 175 kontrol grubunda olmak üzere 334 hasta dahil
edildi.Sırasıyla her iki grup hasta için ortalama yaş 59.1 ve 59.6 yıl, ortalama vücut kitle indeksi 27.9
ve 28.3 kg/m2 ve ortalama prostat hacmi 58.1 ve 60.9 cc idi. Sosyal kontinansa erişme süresi sırasıyla
3,63±3,01’e karşı 5,33±4,89 hafta (P=0.004) ve tam kontinans 5,10±3,80’e karşı 8,49±6,32 hafta
(P=0.002) idi. Mesane plikasyon dikişi ile tam kontinans oranı daha yüksekti: 1. ayda Odds ratio
1,95±0,72 (P<0.001), 3. ayda 1.25±0,56 (P=0.113) ve 12.ayda 2,07±0,66 (P=0.005) idi. Grupların
ikisinde de mesane boynu kontraktürü veya diğer üriner komplikasyonlar görülmedi.
Sonuç: Mesane plikasyon dikişi RARP hastalarında üriner kontinansın geri dönmesi için gerekli süreyi
kısaltan basit ve etkin bir teknik modifikasyondur. Bu tekniği değerlendirmek için randomize kontrollü
çalışmalar bu çalışmayı takip edecektir.
10-
Laparoscopic Madigan Prostatectomy
Laparaskopik Madigan Prostatektomi
Changyi
Quan, M.D.,
Ph.D.,1,2
2
Wenliang
Chang, M.D.,2
Jing
Chen, M.D.,2
Bo
1,2
Li, M.D., and Yuanjie Niu, M.D., Ph.D.
1
Department of Urology, Tianjin Institute of Urology, Tianjin, China.
2
Department of Urology, the 2nd Hospital of Tianjin Medical University, Tianjin, China.
Özet
Amaç: Laparaskopik Madigan prostatektomi henüz yayınlanmamıştır. Madigan prostatektomiyi
modifiye ederek, 100 gramın üstündeki hiperplastik prostatların laparaskopik olarak enukleasyonu için
uygun hale getirdik.
Hastalar ve Metod: Mayıs 2007 ve ekim 2008 tarihleri arasında üretranın intakt olarak korunduğu 100
gram üstü prostatı olan 16 BPH’lı hastada ekstraperitoneal laparaskopik prostatektomi yapıldı.
Laparaskopiye uygun hale getirmek için iki modifikasyon yapıldı. 1) Mesane boynu seviyesinde prostat
kapsulu dikiş koymaksızın açıldı 2) Üretradan önce mesane boynu mukozası ortaya kondu. Tüm
hastalar preoperatif ve postoperatif değerlendirildi. Veriler açık cerrahi ile karşılaştırıldı.
Bulgular: Tüm laparaskopik işlemler toplam 111,8±28,dakika sürdü ve başarılı sonuçlandı, bu süre
açık cerrahi serilerden farklı değildi. Kateterizasyon süresi ve hastanede kalış süresi açık cerrahiye
göre belirgin olarak daha kısa idi. IPSS, tepe akım hızı ve hayat kalitesi skorundaki düzelme gruplar
arasında farklı değildi.
Sonuç: Laparaskopik Madigan prostatektomi, büyük porstatlar için güvenilir ve uygulanabilir bir
yöntemdir. Bunun yanında avantajları, daha kısa öğrenme eğrisi, azalmış kan kaybı, daha az
retroejakulasyon oranı, daha kısa sureli kateterizasyon ve hastanede kalıştır.
Comparison of Extraperitoneal and Transperitoneal Pelvic Lymph
Node Dissection During Minimally Invasive Radical Prostatectomy
Minimal invaziv radikal prostatektomi sırasında gerçekleştirilen transperitoneal ve
ekstraperitoneal lenf nodu disseksiyonunun karşılaştırılması.
Jeffrey K. Mullins, M.D., M. Eric Hyndman, M.D., Ph.D., Lynda Z. Mettee, P.A.-C, and
Christian P. Pavlovich, M.D.
James Buchanan Brady Urological Institute, Johns Hopkins Medical Institutions, Baltimore,
Maryland.
Özet:
Giriş ve amaç: Radikal prostatektomi sırasında uygulanan pelvik lenf nodu disseksiyonu (PLND)
prognostik ve muhtemel terapötik faydaları vardır. Ekstraperitoneal minimal invaziv radikal
prostatektominin transperitoneal minimal invaziv radikal prostatektomi ve pelvik lenf nodu disseksiyonu
ile kıyaslandığında standart pelvik lenf nodu disseksiyonuna izin verip vermediğini araştırdık.
Hastalar ve metodlar: 2001 ve 2010 tarihleri arasında tek cerrah tarafınca 914 hastada uyuglanan
minimal invaziv radikal prostatektomi (MİRP) (laparoskopik veya Da Vinci robot yardımlı laparoskopik)
uygulanan hastalar üzerinde retrospektif olarak klinikopatolojik bir çalışma gerçekleştirildi. Düşük riskli
hastalarda genellikle sınırlı disseksiyon uygulandı (Eksternal ve abturator lenf nodları). Hastalar
operasyonun şekline göre değişik gruplara ayrılmıştır. ( Ekstraperitoneal- transperitoneal).
Bulgular: Ortalama 192 hastada, transperitoneal MİRP+PLND uyuglanırken, 377 hastada
ekstraperitoneal MiRP+PLND uygulandı. Ekstraperitoneal grupta BMI daha yüksek iken (p=0.03),
yüksek oranda düşük riskli hastalık (p=0.003) ve düşük oranda orta riskli hastalık saptandı. Toplanan
lenf nodu sayısı, ekstraperitoneal grupta daha fazlaydı (6.5 e karşı 5.3 p=0.003). Risk gruplarına göre
ayrıldıklarında, lenf nodu toplama oranı düşük riskli hastalarda sadece yüksek bulunmuştur. Lenf nodu
toplama açısından orta ve yüksek riskli grupta standart PLND yapıldığında ekstraperitoneal veya
transperitoneal yöntemden bağımsız olarak fark yoktu (6.0 / 5.5, P = 0.36 ve 8.0 / 5.8, P = 0.14). Lenf
nodu tutulumu genel olarak düşüktü. Ortalama kan kaybı ve komplikasyon oranları her iki yöntemde
de benzerdi.
Sonuç: Ekstraperitoneal MiRP, rutin uygulanan PLND un onkolojik etkinliğini veya güvenilirliğini
etkilememektedir.
12- A Randomized Controlled Trial Comparing the Efficacy of
Hybrid Bipolar Transurethral Vaporization and Resection of the
Prostate with Bipolar Transurethral Resection of the Prostate
Bipolar transüretral prostat rezeksiyonu ve vaporizasyonunun, bipolar rezeksiyon ile
randomize kontrollü olarak çarşılaştırılması.
Sidney K. Yip, MBBS, Ning Hong Chan, M.B., Ch.B., Peter Chiu, M.B., Ch.B.,
Kim W. Lee, B.Sc., C.M., and Chi Fai Ng, M.D.
Division of Urology, Department of Surgery, Chinese University of Hong Kong, Prince of
Wales Hospital,Hong Kong.
Özet:
Giriş ve amaç: Transüreteral prostat rezeksiyonuyla kıyaslandığında bipolar TURP’ nin benzer etkinlik
ve komplikasyon oranları olduğu görülmüştür. Bipolar rezeksiyonu takiben vaporizasyonun
kateterizasyon süresi, dizüri ve komplikasyon oranını uzatıp uzatmadığıyla ilgili henüz geçerli bir data
yoktur. Bu çalışmanın amacı izotonik altında yapılan bipolar hibrid rezeksiyonu takiben
vaporizasyonun güvenlik ve komplikasyon oranlarının bipolar rezeksiyon sistemiyle kıyaslanmasıdır.
Hastalar ve metodlar: Bu çalışmada, 50 yaşın üzerindeki bening prostat büyümesi (BPH) nedeniyle
medikal tedavisi başarısız olan veya tekrarlayan üriner enfeksiyonları olan hastalar üzerinde
randomize kontrollü olarak bipolar hibrid cerrahi sistem ve bipolar standart cerrahi yöntem
kıyaslanmaktadır. Hastalar tesadüfi olarak bipolar veya bipolar hibrid sistemin kullanıldığı gruba
alınmıştır. Hem hastalar hemde uygulayıcılar hangi tedavi yönteminin yapılacağı konusunda
bilgisizdiler. Çalışmadaki ilk sonuç kateter zamanıydı. İkinci sonuç postoperativ hastanede kalış süresi
ve dizüri skoruydu. 86 hastanın sonuçlarını sunuyoruz.
Bulgular: Hibrid cerrahi grubunda 46, bipolar rezeksiyon grubunda ise 40 hasta vardı. Gruplar
arasında prostat volümü (61.5 cc vs 61 cc),preoperativ PSA düzeyi (8.7 ng/mL, SD = 8.5 vs 9.5
ng/mL, SD = 8.4) veya preoperativ retansiyon oranı açısından bir fark yoktu. Gruplar arasında
postoperativ 1. gün ağrı skoru açısından anlamlı fark vardı (3.5 hibrid grup, 1 rezeksiyon grubu), yine
gruplar arasında serum hemoglobin, sodyum düzeyleri ve tekrar cerrahi girişim gereksinimi açısından
bir fark bulunmadı. Tüm hastalar operasyon sonrasında işediler ve maksimal akımdaki düzelme post
op 1. ayda hibrid grup için 9.9 ml/sn iken rezeksiyon grubunda 8.2 ml/s olarak değerlendirildi.
Sonuç: Transüretral bipolar prostat rezeksiyonunu takiben uygulanan vaporizasyon, kateterizasyon
süresini kısaltarak postoperatif dönemin rahat geçmesini sağlamaktadır.
13- Percutaneous Radiofrequency Ablation of Renal Parenchyma:
Experimental Study on the Optimal Temperature and the Impact of
Vasoactive Drugs
Böbrek parankiminin radyofrekans yöntemle ablasyonu. Vazoaktif ilaçların optimal
derecede etkilerinin araştırıldığı deneysel çalışma.
Marcus Vinicius Baptista Queiroz, M.D., Ph.D., Ricardo Jordão Duarte, M.D., Ph.D.,
Chen Jen Shan, M.D., Ph.D., Luiz Saldanha, M.D., Ph.D., Anuar Mitre, M.D., Ph.D., and
Miguel Srougi, M.D., Ph.D.
Learning and Research Surgery Center Vicky Safra (CEPEC), Urology Department of
Universidade de São Paulo Medical School (FMUSP), São Paulo, Brazil.
Özet:
Giriş ve Amaç: Radyofrekans (RF) etkili, ucuz ve küçük renal kitleler için uygun bir tedavi yöntemidir.
Bu çalışmanın amacı köpeklerdeki radyofrekans yöntemi ile prostaglandi E1 ve adrenalin gibi vazoaktif
ilaçların işlemin etkinliğini arttırmakiçin verilerek uygulandığı ve kuru radyofrekans yöntemiyle
karşılaştırılmasıyla, renal hücre hasarını oluşturan ideal sıcaklığın değerlendirilmesidir
Materyal ve Metodlar: Çalışma 3 aşamaya ayrılmıştır. Başlangıç olarak 16 benzer ağırlıktaki köpek
üzerinde renal parankim 80, 90 ve 100 C dereceye ulaşan RF ablasyon yöntemi uygulandı. Bundan
sonra başka 7 köpeğe adrenalin, d,ğer 7 köpeğe ise prostaglandin E1 uygulandı. Sonuç olarak 14
hayvanın bulguları kuru RF uygulanan 16 hastanın sonuçlarıyla karşılaştırıldı. 14 gün sonunda,
hayvanlara lezyon boyutlarını ve histolojik değerlendirmeleri için neferektomi uygulandı ve hayvanlar
sakrifiye edildi.
Bulgular: Hiçbir köpekte klinik veya cerrahi komplikasyon görülmedi ve hiçbiri 14 günlük süreden
önce ölmedi. Uygun sıcaklık değeri 90 derece olarak bulundu. Prostaglandin E1, adrenalinle
kıyaslandığında daha geniş lezyonlara neden oldu. Prostaglandin kuru RF la kıyaslandığında lezyon
boyutlarında artışa neden olmadı. Tüm böbreklerde total koagülasyon nekrozu görülürken tedavi
edilen alanda canlı hücre olmadığı görüldü.
Sonuç: Renal hücrelerin RF ile ablasyonu sonucunda, prostagladinin adrenalinle kıyaslandığında
daha geniş lezyonlara neden olduğu ve ilaç enjeksiyonu yapılmadan yapılan kuru RF ile
kıyaslandığında benzer sonuçlara neden olduğu görülmektedir.
14-
Antioxidants and Self-Reported History of Kidney Stones:
The National Health and Nutrition Examination Survey
Antioksidanlar ve böbrek taşlarının doğal geçmişi. Ulusal sağlık ve beslenme deneysel
anketi.
Peter A. Holoch, M.D., and Chad R. Tracy, M.D.
Department of Urology, University of Iowa, Iowa City, Iowa.
Özet:
Giriş ve amaç: Hayvan çalışmaları oksidatif doku hasarının taş oluşum patofizyolojisi üzerindeki
etkilerini gösterilmiştir, bununla beraber antioksidanların insanlar üzerindeki taş oluşumu üzerine olan
etkileri hala bilinmemektedir. Geniş popülasyon grubunda serum antioksidan seviyeleri ile böbrek taşı
prevalansı arasında olan ilişki retrospektif olarak değerlendirildi.
Materyal ve metod: Ulusal sağlık ve beslenme anketindeki (Nahes ııı) 1988-1994 yetişkin insanların
serum antioksidan seviyeleri böbrek taşı olan veya olmayan hastalarla yaş, cinsiyet, BMI, etnik köken,
diyabet ve hipertansiyon açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Böbrek taşı prevalansı %5.25 idi ((95% güven aralığı: 4.60%, 5.90%). Hastalardaki böbrek
taşı prevalansı erkeklerde, beyaz ve ispanyol ırkından olmayanlarda, diyabetiklerde ve hipertansiyonu
olanlarda daha yüksek oranda bulundu.Taş prevalansı artan BMI ile artış göstermiştir. Değişkenlerin
düzenlenmesinden sonra alfa karoten, betakaroten, ve beta- kriptoksantin düzeyleri böbrek taşı
olanlarda anlamlı derecede düşük bulundu (-9.36%, 10.79%, ve 8.48%). 1/ 4 oranındaki gruplar
halinde analiz edildiğinde betakaroten ve beta kriptoksantinin böbrek taşı prevalansınını düşürdüğü
yönünde bulgular saptandı ki (P = 0.007 ve P = 0.03, respectively) bu durum antioksidanların taş
oluşumunu önleyici etkilerine bağlı olarak değerlendirilebilir.
Sonuç: Düşük alfa karoten, beta karoten ve beta kriptoksantin düzeyleri böbrek taşı hikayesi olan
hastalarda bulunmakla beraber antioksidanların taş oluşumunu engelleyici etkileri olabileceğini
düşündürmektedir.
16- Urolithiasis Location and Size and the Association with
Microhematuria and Stone-Related Symptoms
Ürolitiazis
Yerleşimi,
Boyutu
ve
Bunların
Mikrohematüri
ve
Taş
ile
ilişkili
Semptomlarla İlişkisi
Costas D. Lallas, M.D., Xiaolong S. Liu, M.D., Allen N. Chiura, M.D., Akhil K. Das, M.D.,
and Demetrius H. Bagley, M.D.
Department of Urology, Thomas Jefferson University, Philadelphia, Pennsylvania.
Özet:
Amaç: Ofis ortamında ;taş lokalizasyonu ve boyutu,mikrohematüri insidansı ve ürolitiazis semptomları
arasındaki ilişkiyi hesaplamak.
Hastalar ve Metod: “Etik Kurul” onayı alındıktan sonra, kliniğimize başvuran ve ürololitiazisi saptanan
100 hastanın verileri prospektif olarak çalışmaya alındı. Uygun tanısal radyolojik yöntemlerle her bir
taşın lokalizasyonu(kalisiyel, pelvik veya üreteral) ve boyutu(<veya ≥ 8 mm) saptandı. Mikroskopik
hematürinin insidansı; idrar strip metodu ve mikroskopik inceleme ile tespit edildi. Ürolitiazis ile ilişkili
olabilecek, ağrı, görece ateş ve titreme, idrara sıkışma hissini içeren semptomlar kaydedildi.
Bulgular: Çalışma grubunda, hastaların %45.9’unda mikroskopik hematüriye yol açan toplam 111
adet taş bulundu. Renal pelvis ve üreteral taşı olan hastaların % 67.6’sında, kalisiyel taşı olan
hastaların ise %36.4’ünde mikroskopik hemaüri saptandı (P = 0.0035). ≥ 8 mm boyutundaki taşlar için
mikroskopik hematüri pozitifliği %62.5, < 8 mm taşlar için ise %29.1 olarak bulundu(P = 0.0006).
Üreteral ve renal pelvis taşlarının(%70.6), kalisiyel taşlara(%16.9) oranla daha çok semptoma sebep
oldukları görüldü(P = 0.0001). Ürolitiazisi bulunup, ağrı tarifleyen hastaların %65.6’ında beraberinde
mikroskopik hematüri tespit edilirken, ağrısı bulunmayan hastaların %36.8’inde mikroskopik hematüri
saptandı(P = 0.0097).
Sonuç: Üriner sistem taş lokalizasyonu ve boyutu, mikroskopik hematüri insidansı ve taş ilişkili
semptomlarla ilişkili bulunmuştur. Ürolitiazis ile ilişkili ağrı, mikroskopik hematüri varlığı için pozitif bir
belirleyici olabilmektedir.
17- Hand Problems Among Endourologists
Endoürologlar Arasındaki El Problemleri
Kelly A. Healy, M.D.,1 Raymond W. Pak, M.D.,2 Ryan C. Cleary, M.D.,1 Arturo ColonHerdman, M.D.,3 and Demetrius H. Bagley, M.D.1
1
Department of Urology, Thomas Jefferson University, Philadelphia, Pennsylvania.
2
Department of Urology, Malizia Clinic, Atlanta, Georgia.
3
Instituto HIMA San Pablo, Bayamon, Puerto Rico.
Özet:
Amaç: Endoüroloji üst üriner sistemin hem benin, hem de malign hastalıklarının tedavisi için hızlı bir
evrim geçirmiştir. Buna rağmen karmaşık endoürolojik prosedürlerin yarattığı mesleki tehlikelere ilişkin
sınırlı sayıda veri bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı; rutin olarak fleksibl üreteroskopi uygulayan
endoürologlarda, kontrol grubuna kıyasla saptanan el problemlerinin prevalansını ve olası sebeplerini
araştırmaktır.
Materyal ve metod: Endoüroloji derneği üyelerine, akademik ortamda ve devlet hastanelerinde
çalışan psikiyatrislere bilgisayar otamında online olarak doldurulabilen bir anket gönderildi. Toplam
600 endoürolog ve 578 psikiyatrist ile elektronik posta ile temasa geçildi. Ankete katılan doktorlar;
çalışma alanlarına ve elde ağrı, nöropati ve/veya rahatsızlık gibi semptomlarına göre sorgulandı.
Bulgular: Anket cevapları 122 endoürologdan (%20.3) ve 74(%12.8) psikiyatristen elde edildi.
Endoürologların %61’i akademik bir çalışma ortamında bulunmaktaydı ve %70’i kendilerini
endoürolojik girişimlere adamışlardı. Endoürologlar ortalama 13 yıldır endoüroloji ile uğraşmaktaydı ve
haftada; ortalama operasyon süresi 50 dakika olan, 4.5 üreteroskopi işlemi uyguluyorlardı. Pasif
(counterintuitive) üreteroskop defleksiyonunu tercih eden cerrahlarda (%56), aktif (intuitive) kullanımını
tercih edenlere(%27) (RR 2.07, P = 0.0139) ya da tercih etmeyenlere(%26) (RR 2.15, P = 0.0451)
oranla anlamlı ölçüde daha fazla sorun yaşandığı saptandı. Genel olarak, el/el bileği problemi olan
katılımcıların çoğuna (%85) medikal ya da cerrahi müdahale gerektiği tespit edildi.
Sonuç: El ve el bileği problemleri endoürologlar arasında çok yaygındır. İleri dönemdeki çalışmalarla,
daha ergonomik platformlar geliştirilmeli ve böylece endoürologların bu mesleki zararlara maruz kalma
oranları azaltılmalıdır.
18- The Comparison of Three Renal Tumor Scoring Systems: CIndex, P.A.D.U.A., and R.E.N.A.L. Nephrometry Scores
Üç renal tumor skorlama sisteminin karşılaştırılması: C-İndeksi, P.A.D.U.A. ve
R.E.N.A.L. Nefrometri skoru
Zhamshid Okhunov, M.D.,1 Soroush Rais-Bahrami, M.D.,1 Arvin K. George, M.D.,1
Nikhil Waingankar, M.D.,1 Brian Duty, M.D.,1 Sylvia Montag, D.O.,1 Lisa Rosen, Sc.M.,2
Suzanne Sunday, Ph.D.,2 Manish A. Vira, M.D.,1 and Louis R. Kavoussi, M.D.1
1
The Arthur Smith Institute for Urology, Hofstra North Shore-LIJ School of Medicine, North
Shore Long Island Jewish Health System, New Hyde Park, New York.
2
Biostatistics Unit, Feinstein Institute for Research, Manhasset, New York.
Özet:
Amaç: Centaralite indeksi(C-Indeksi), anatomik sınıflama( P.A.D.U.A.) için kullanılan preoperatif
görüntüler,boyutlar ve yarıçap(radius).ekzofitik/endofitik.yakınlık(nearness). anterior/posterior.
lokalizasyon(location) (R.E.N.A.L) içeren nefrotomi şeması; böbrek tümörlerinin anatomik özelliklerinin
kantitifikasyonunu sağlamak amacıyla geliştirilen standardize edilmiş skorlama sistemleridir(SS) .Bu
çalışmanın amacı; bu üç skorlama sistemi(SS)’nin güvenirliğini araştırmak ve bunların perioperatif ve
preoperatif değişkenlerle arasındaki ilişkiyi saptamaktır.
Hastalar ve metod: Laparoskopik parsiyel nefrektomi operasyonu uygulanan 101 hasta retrospektif
olarak incelendi. İntraoperatif ve postoperatif parametreler Spearman korelasyon analizi kullanılarak
nefrometri şemaları ile korele edildi. Buna ek olarak, gözlemciler arası güvenilirlik; iki asistan ve bir
fellowun preoperatif BT ile değerlendirdikleri 50 hastada, sınıflar arası korelasyonla, skorları
karşılaştırmak suretiyle belirlendi.
Bulgular: Gözlemciler arası korelasyon, gözlemciler arasındaki güvenilirliği mükemmel bir şekilde
gösterir biçimde; C-İndeksi için 0.84, P.A.D.U.A. için 0.81 ve R.E.N.A.L. için 0.92’idi. Her üç skorlama
sistemi(SS) de, anlamlı ölçüde, sıcak iskemi süresi (WIT) (C-İndeksi, P= -0.44; P.A.D.U.A., P = 0.25;
R.E.N.A.L., P = 0.32) ve kreatinin seviyelerindeki (C-İndeksi, P= - 0.33; P.A.D.U.A., P = 0.37;
R.E.N.A.L., P = 0.37) yüzdesel değişimle ilişkili bulundu. Belirlenen her üç skorlama sistemi(SS) ile de;
komplikasyon oluşumu, operasyon süresi ve ortalama kan kaybı arasında anlamlı bir ilişki bulunmadı.
P.A.D.U.A. ve R.E.N.A.L. skorlama sistemeleri(SS ) ve hastanede kalış süresi arasında anlamlı bir
ilişki saptanmadı, ancak; C-İndeksi ile düşük skoru olan ve hastanede kalış süresi uzun olan hastalar
arasında anlamlı bir ilişki saptandı(P= -0.21).
Sonuç: Her üç skorlama sistemi de gözlemciler arasında güvenilirlik göstermekte ve böbrek
tümörlerini kantitatif olarak tanımlayan yeni bir metod olarak tarif edilmektedir. Tüm skorlama
sistemleri; sıcak iskemi süresi ile (WIT), kreatinin düzeylerindeki yüzdesel değişiklikle ve tümör boyutu
ile ilişkili bulundu. Bununla beraber araştırılan diğer perioperatif parametrelerle korelasyonları
saptanmadı. Bu bağlamda; skorlama sistemleri(SS); böbrek tümörlerini tariflemek amacıyla
kullanılabilecek ortak bir dil olanağı sağlamaktadır.
19-
Reproducibility and Fidelity of the R.E.N.A.L. Nephrometry
Score
R.E.N.A.L Nefrometri Skorunun Tekrarlanabilirliği ve Doğrulugu
Sylvia Montag, D.O., Nikhil Waingankar, M.D., Mostafa A. Sadek, M.D., Soroush RaisBahrami, M.D., Louis R. Kavoussi, M.D., and Manish A. Vira, M.D.
The Arthur Smith Institute for Urology, North Shore-Long Island Jewish Health
System, Hofstra University School of Medicine, New Hyde Park, New York.
Özet:
Amaç: R:E.N.A.L. nefrometri skoru, raporlama sisteminin standardizasyonunu ve sonuç olarak klinik
anlamda karar vermeyi kolaylaştırmak için renal tümör anatomisini karekterize etmek amacıyla
geliştirilmiştir. Tümör boyutu(R), ekzofitik ya da endofitik natür (E), toplayıcı sisteme yakınlık(N),
anterior ya da posterior yerleşim(A) ve polar lokalizasyon(L) gibi kriterlere, daha komplike lezyonların
daha fazla skor alacağı biçimde, birden üç’e kadar puanlama verilir. Bu güne kadar, bu skorlama
sisteminin, tekrarlanabilirliğini valide eden herhangi bir bağımsız çalışma yayımlanmamıştır.
Amacımız; : gözlemciler arası değişkenliği saptayarak R:E.N.A.L. nefrometri skoru(NS)’nu ve böylece
önerilen bu değerlendirme aracının tekrarlanabilirliğini ve doğruluğunu valide etmektir.
Hastalar ve metod: Prospektif olarak toplanan laparoskopik parsiyel nefrektomi(LPN) veri tabanımız
gözden geçirildi ve pre-operatif BT’si veya MR’ı uygun olan 306 hasta saptandı. Bunlardan 149’unun
verileri, iki üroloji asistanı tarafından bağımsız olarak nefrometri skoru(NS) verilerek değerlendirildi.
Hem toplam nefrometri skorundaki(NS), hem de skorlama sistemindeki beş değişkenden her birindeki
gözlemciler arası değişkenlik Pearson testi kullanılarak belirlendi.
Bulgular: Pearson testi ile hesaplanan toplam nefrometri skoru(NS)’nun gözlemciler arası
korelasyonu 0.92 (P < 0.001) olarak bulundu. R.E.N.A.L(hilar) nefrometri skorunu oluşturan her bir
bileşenin uyumluluk oranı sırasıyla %96, %92, %86,%96,%89 ve %99 olarak saptandı. İki farklı
gözlemci tarafından hesaplanan nihai nefrometri skoru(NS) arasında, t testi ile yapılan bir analizde
anlamlı fark saptanmadı.
Sonuç: R.E.N.A.L. nefrometri skoru(NS), tümör karekteristiklerinin, cerrahlar arasında etkin bir
biçimde bildirilebilmesine olanak sağlayan kapsamlı ve tekrarlanabilir bir araçtır. Yüksek doğruluk
oranına sahip bir değerlendirme aracı olmasına olanak sağlayan bir yöntemdir
Journal of Endourology Part B, Videourology
1- Video Technique for Robot-Assisted Microsurgical Subinguinal
Varicocelectomy
Robot yardımlı mikrocerrahi yöntem ile subinguinal varikoselektominin video tekniği
Sijo J. Parekattil, M.D.1, Joseph H. Ellen, M.D.1, Karen Priola, B.S.1, Hany N. Atalah,
M.D.1, Marc S. Cohen, M.D.1
1
Department of Urology, University of Florida, Gainesville, Florida.
Özet
Amaç: Daha önceki çalışmada Wang ve arkadaşları tarafından Robot yardımlı mikrocerrahi yöntemi
ile subinguinal varikoselektomi (RAVx) operasyonun standart mikrocerrahi yaklaşıma göre olası
faydaları gösterildi. Bu video RAVx operasyonunun detaylı teknik kılavuzunu ve bizim başlangıç insan
sonuçlarımızı göstermektedir.
Hastalar ve Metod: RAVx için DaVinci-type-S HD robotik platformda dört kol tekniği geliştirildi. Ayrıca
Haziran 2008’den Eylül 2009’a kadar olan (ortalama takip 3 ay: genişlik 115) ve RAVx operasyonu
uyguladığımız ilk 46 hastamızın sonuçlarını da yayınladık.
Bulgular: Bu video RAVx operasyonuna yönelik kılavuzluğunu, adım adım ilerleme tekniği ile gösterir.
Her bir taraf için ortalama operasyon süresi 38 dakikaydı (25-80). Operasyon endikasyonu hastaların
tümünde grade 2 veya 3 varikosel varlığının yanında :4’ünde azospermi,25’inde oligospermi ve
17’sindetestiküler ağrı (diğer konservatif tedavilerden fayda görmeyen) olmasıydı. 23 hasta için 3 aylık
takip mümkündü: bunların %76’sı (13 hasta) olan olispermik hastaların sperm sayımlarında belirgin
artma yaşandı (3 adet gebelik kaydedildi) ve 3 adet azospermik hastada değişiklik olmadı.Testiküler
ağrı:%88’in (15/17 hasta) ağrısı tamamen iyileşti. Bir hastada rekürrens ya da persistan varikosel
saptandı (fizik muayene ve ultrason ile) ve diger bir hastada ise küçük postoperatif hidrosel saptandı.
4.robotik kol, vakalarda cerraha fazladan bir enstruman kullanmasına olanak sağladı ve mikrocerrahi
asistansına güvenme ihtyacını azalttı. 4. kol ayrıca cerraha ,diğer kollarla venleri diseke ederken,
gerektiğinde testiküler arterlere yönelik eş-zamanlı intraoperatif Doppler kullanma imkanını da sağladı.
Ek olarak aynı teknik vaz deferensin yaralanmasını önlemek amacıyla robotik prostatektomideki gibi
vaz deferensin kolay bir şekilde bulunmasını ve diseke edilmesinide sağlamaktadır. Robotik yaklaşımı
kullanmak için birkaç adet avantaj söz konusudur. İlk olarak, robot üç kollu haldeyken cerrah yetenekli
bir mikrocerrahi asistanına ihtiyaç duymaz,bu nedenle az enstruman değişikliğiyle artmış etkinlik
sağlandı. Ayrıca cerrah tarafından kapsamlı bir mikrocerrahi eğitimine ihtiyaç olmadan hızlı ve etkili bir
biçimde venlere sütürler ile kolayca düğüm atılıp bağlanabildi. Üçüncü olarak 4. robotik kolun ven
diseksiyonu esnasında diğer iki yakın kola rağmen arteryal akımı göstermek amaçlı olarak Mikro
Doppler tutmak için kullanımı, cerraha standart bir mikrocerrahi tekniğinin yetenekli bir mikrocerrahi
asistanının yardımı olmadan yapamayacağı özellikler kazandırmaktadır. Son olarak, robotik
platformun mikrocerraha ergonomik ve kullanım kolaylığı getirmesinin yanında cerrahlara daha fazla
mikrocerrahiyi daha az yorgunlukla yapabilme olanağı sağlar. Yazarlardan biri (S.P) bir
ameliyathanede 2 veya 3 standart mikrocerrahi vakası yapabilirken tek ameliyathanede, tek ekiple ve
robotik sistemle fakat robotik mikrocerrahi yöntemi kullanarak bu sayıyı 6’ya çıkarmayı başarabildi.
Sonuç: RAVx uygulanabilir bir operayon olarak görülmektedir. Robotik yaklaşımda 4. kolun kullanımı
mikrocerraha mikro-Doppler probu da dahil olmak üzere aynı anda birden fazla enstruman kullanma
manevrası sağlar. İlk kez gerçekleştirilen insan sonuçları ümit vaatmetmektedir. İleri araştırma ve takip
gerekmektedir.
2-
Robot-Assisted Laparoscopic Bilateral Nerve-Sparing Radical
Cystoprostatectomy for Bladder Cancer
Mesane kanserine yönelik robot yardımlı laparoskopik bilateral sinir koruyuculu
radikal sistoprostatektomi
Dr.Ziya Akbulut1, Dr.Abdullah Erdem Canda1, Dr.Ali Fuat Atmaca1, Dr.Ahmet Tunc
Ozdemir1, Dr.Erem Asil1, Dr.Mevlana Derya Balbay1
1
Ankara Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi,1. Üroloji kliniği, Ankara,Türkiye
Özet
Amaç: İnvaziv mesane kanserine yönelik yapılan bilateral sinir koruyucu (SK) robot yardımlı
laparoskopik radikal sistoprostatektomi(RYLS) operasyonun 8 dakikalık videosunu sunuyoruz.
Hastalar ve Metod: Aralık 2009 ve Nisan 2010 arasında kas invaziv mesane kanserine yönelik
intrakorporal Studer poş formasyonu ve bilateral genişletilmiş lenf nodu diseksiyonu içeren 12 adet
SK-RYLS operasyonu gerçekleştirdik.Trokarlar: Altı adet port kullanıldı (1 adet 12 mm kamera, 3 adet
8mm robotik,12 ve 15 mm’lik yardımcı portlar). SK radikal sistoprostatektomi: 0 derece lens kullanıldı.
Hasta pozisyonu: Maksimum trendelenburg (30 derece). Üreterleri örten periton insize edildi. Üreterler
mesane girimine kadar diseke edildikten sonra en distal kısmından kliplendi. Distal uçlar Frozen analizi
için patalojiye gönderildi. Douglas boşluğunun ön duvarını saran periton kısmı insize edildi; Vaz ve
seminal veziküller açığa çıkarıldı. Denonvillier fasyasının seminal vezikul üzerindeki fasyal yaprağı
açıldı ve membranöz üretraya ulaşana kadar diseke edildi. Nörovasküler demetler bilateral olarak
prostatın bazisinden apekse doğru künt diseksiyon ile diseke edildi. Seminal vezikülün ucuna doğru
uzanan nörovasküler demet hemolok klip ile kliplendi ve ilerideki nörovasküler demet diseksiyonu için
işaret olarak kullanıldı. Lateral ve medial umblikal ligaman komşuluğundaki periton insize edildi; pubik
kemikler açığa çıkarıldı. Üzerindeki yağlı doku alındıktan sonra endopelvik fasya açıldı. Levator ani
kası lifleri diseke edildi. Yüksek anterior serbestleme ve nörovasküler demet diseksiyonuna devam
edebilmek için prostatik fasya bilateral serbestlendi. Lateral mesane pedikülü ligasyonu medialden
external iliak artere doğru aynı taraftaki seminal vezikül ucundaki hemolok klipe ulaşana dek Ligasure
kullanılarak tamamlandı. Bu seviyenin distalinde,nörovasküler demet seminal vezikül duvarından ve
prostat posterolateralinden keskin ve künt diseksiyonlar ile ve gerektiğinde hemolok klip kullanılarak
diseke edildi. Nörovasküler demet etrafında enerji kullanılmadı. Umblikus seviyesindeki urakusun ve
mesane önduvarının karın ile bağlantılarının diseke edilmesiyle mesane diseksiyonu tamamlandı.
Puboprostatik ligaman kesildi ve dorsal venöz kompleks sütürü 2/0 vicryl yardımıyla atılarak bipolar ve
monopolar makaslarla ayrıldı.Üretral kateter geri çekildi ve 0/0 vicryl kullanılarak prostatik apex
seviyesindeki üretradan geçildi. Bu suturlerin serbest ucu üretranın altından geçirilerek apekste
bağlandı .Üretra çıkıntısız bir şekilde apeksten kesildi ve spesimen Endobag içine konuldu. Proximal
üretranın uç kısmından 12mm’lik bir parça alınıp Frozen incelemesine gönderildi.
Bulgular ve Sonuç: Ortalama konsol zamanı (tüm operasyon) 10 saat (8.1-11.5); ortalama
intraoperatif kan kaybı 455ml (100-700); ortalama lenf nodu çıkarımı 21.3(8-38). Tüm hastalarda
cerrahi sınır negatifti. Perioperatif ölüm oranı sıfır idi. Bir hastada lenf nodu diseksiyonu yapılırken sağ
eksternal iliak ven yaralanması gerçekleşti ve bu hastada açığa geçilerek tamir edildi. RYLS güvenli
bir operasyondur ve bu operasyon, mükemmel kısa dönem cerrahi sonuçlarla ve tatmin edici patolojik
3-
Single Knot Double Suture Technique in Laparoscopic
Pyeloplasty: Our Initial Results
Laparoskopik pyeloplastide tek düğüm çift suture tekniği: ilk sonuçlarımız
Dr.Mustafa Sofikerim, Dr.Mehmet Caniklioglu, Dr.Mert Ali Karadag
Acıbadem Üniversitesi,Üroloji Ana Bilim Dalı,Kayseri,Türkiye
Özet
Amaç: Laparaskopik üreteropelvik bileşke (UPJ) anastomozunda yeni ve uygulaması kolay bir teknik
olan çift sütür, tek düğüm tekniğini sunmak istiyoruz. Bizim bilgilerimize göre bu teknik literatürde ilk
kez yayınlanıyor.
Hastalar ve Metod: Retroperitoneal yaklaşımlara başlamadan önce double-j stentlerin tümü litotomi
pozisyonunda ve genel anestezi altında takıldı ve bu işlemden sonra hastalar lateral dekübit
pozisyonuna alındı. Hasta tam lateral pozisyonuna alındıktan sonra kalça fleksiyona alındı ve böbrek
eleve edildi ve kassız alan olan Petit üçgenine 15mm’lik bir insizyon açıldıktan sonra buraya 12mm’lik
kamera trokarı yerleştirildi. Diğer trokarlar parmak yardımıyla yerleştirildi ve 10mm’lik trokar cerrahın
dominant olarak kullandığı eli içindi, diğeri ise 5mm ‘lik trokardı. Üreter ve pelvisin diseksiyonu
gösterildi .Alt poldeki çaprazlayan damar ve transpozisyonun komplet mobilizasyonu tanımlandı.
UPJ’nin oblik ayrımı ve lateral spatulasyonu gösterildi. Anastomozdan önce iki adet 3/0 monocryl
(17mm yuvarlak iğne) sütürü in vitro olarak bağlandı ve hazırlandı. Anterior ve posterior duvar
anastomuzu için 2 ayrı sütür hazırlandı ve daha sonra bu sütürler dikkatlice bağlandı ve tek düğüm
oluşturuldu. Operasyonun sonunda cerrahi alana bir adet dren yerleştirildi. En önemli püf noktası bir
iğne ile anterior veya posterior duvar sütürü atılırken diğer iğneyi psoas kasına veya yağ dokusuna
fikse etmektir ki bu yöntemle cerrah herhangi bir karışıklık yaşamaz. Diğer bir püf noktası ise farklı
renklerde sütür kullanmak olabilir.
Bulgular: Tüm bu 12 operasyon tek cerrah (M.S.) tarafından ve retroperitoneal yaklaşımla
gerçekleştirildi. Bulgular Nisan 2010 ile Şubat 2011 arası toplandı. Obstrüksiyon 8 hastada sağ
tarafta,4 hastada ise sol taraftaydı. İki hastada çaprazlayan damar bulundu, bir hastada ise sol UPJ
darlığına eşlik eden kalkül nedeniyle pyelolitotomi uygulandı. Herhangi bir kan kaybı veya majör
komplikasyon sebebiyle, kan transfüzyonu veya açık operasyona geçme yaşanmadı. Ortalama
operasyon zamanı 115 dakika (85-150 dk.) ve hastanede kalış süresi tüm hastalarda 2 gündü.
Ortalama anastomoz süresi 29,1 dakika (15-42 dk.). Post-operatif dönemde tüm anastomozların su
sızdırmadığı veya anastomoz kaçağı olmadığı gözlendi.
Sonuç: Bu teknikle yapılan UPJ anastomuzu tecrübesi daha başlangıç aşamasındadır; ileri
araştırmalar gerekmekte ve beklenmektedir ancak sonuçlar gelecek vaat etmektedir ve biz tüm
laparoskopik ürologlara bu tekniği önermekteyiz.
4- Transperitoneal Laparoscopic Repair of Vesicovaginal Fistula in
Different Circumstances: Our Experience
Vezikovajinal fistülün farklı koşullarda transperitoneal laparoskopik onarımı: Deneyimlerimiz
George P. Abraham, M.S., M.Ch.1, Krishanu Das, M.S., M.Ch., MRCS, FCPS, D.N.B.1,
Krishnamohan Ramaswami, M.S.1, Datson P. George, M.S.1, Jisha J. Abraham, M.D.1,
Thomas J. Thachill, M.S., FICS1, Oppukeril S. Thampan, M.S., M.Ch.1
1
PVS Memorial and Lakeshore Hospital, Kochi, Kerala, India.
Özet
Amaç: Vezikovajinal fistül (VVF) iatrojenik, obstetrik veya onkolojik etyolojiye bağlı gelişebilir. Geniş
bir onarım şekli yelpazesi olmasına rağmen laparoskopik onarım, üstün morbidite profili ve takdir
edilebilir sonuçları nedeniyle tercih edilmektedir. Biz farklı VVF onarımındaki kendi tecrübelerimizi
sunuyoruz. Bu video vajinal meş erozyonunu takip eden operasyonu göstermektedir.
Hastalar ve Metod: Tüm hastalar mevcut şikayetleri, detaylı hikayeleri, komorbiditelerinin detayları ve
kan profili açısından değerlendirildiler.Pre-operatif görüntülemeler patolojiyi saptama açısından
kullanıldı.Tüm hastalara rekontrüksiyon öncesinde sistoskopi ve vajinoskopi uygulandı. VVF onarımı
transperitoneal transvezikal yaklaşım olarakta bilinen O Connor tekniği ile yapıldı. Mesane kapatılması
sonrası vajina ve mesane arasına vaskülarize omental flep yerleştirildi. Operayon sonrasında hastalar
kendilerini iyi hissetiklerinde oral alımı başlatıldı,dren ve sonda ise zamanı geldiğinde alındı.
Postoperatif parametreler kaydedildi. Operasyon sonrası hastalar periyodik olarak takip edildi ve takip
görüntüleri 6 ay sonra alındı.
Bulgular ve Sonuçlar: Sekiz hastaya Haziran 2005-Ekim 2010 arasında laparoskopik VVF
operasyonu uygulandı. Bir hastadalaparoskopik VVF operasyonu sırasında laparoskopik üreteral
reimplantasyonda uygulandı. Yedi vaka supratrigonal kaynaklı VVF ve bir vaka ise vajinal meş
erezyonunu takiben üreter orifislerinin de görünmediği komplet trigonal anatomi kaybıyla karakterize
idi. Ortalama yaş 54.5 (42-68). Ortalama vücut kütle indeksi 23.6 kg/metrekare(22.5-25.1). Tümündeki
etyoloji iatrojenikti. Preoperatif 6 kişinin American Society of Anesthesiologists (ASA) derecesi 1 ve iki
kişide ASA derecesi 2 idi. Operasyon öncesi tüm hastalarda böbrek profili normaldi. Fistül
gelişiminden operasyona kadar ki ortalama süre 62.13 gün (45-92 gün). Tüm ameliyatlar laparoskopik
olarak tamamlandı. Ortalama operasyon süresi 175 dakika(150-225 dk.) ve ortalama kan kaybı 75
ml(50-100ml ) idi. Tüm hastalar operasyon sonrası 24 saat içinde oral alıma başladı ve 48 saat içinde
tüm hastaların dreni alındı. Ortalama hastanede kalış süresi 3.5 gündü (3-4 gün). Operasyon sonrası
3. haftada sonda ve 6. haftada üretral stentler alındı. Tüm hastalar sonda alındıktan sonra idrar
sızıntısı olmadığını kaydettiler ve bu hastalarda herhangi bir rekürren fistül oluşumu yaşanmadı. Hiçbir
hastada işeme disfonksiyonu gözlenmedi. Takiplerdeki görüntülemelerde tatmin edici bir
rekonstruksiyon yapıldığı gözlendi. VVF onarımına yönelik laparoskopik yaklaşım uygulanabilir bir
yöntemdir ve farklı koşullarda da tatbik edilebilir. Açık yaklaşımdaki gibi laparoskopik
rekonstrüksiyonda da vaskülarize fleplerin cok tabakalı olarak kapatılması esası bu operasyonlardaki
başarının anahtarıdır. Operasyon morbiditesi sınırlı ve sonuçlar takdire şayandır.
5-
Laparoscopic
Dismemberment,
Excisional
Tailoring,
Reimplantation with Antireflux: Megamanagement for Megaureter
Megaüreterde Megatedavi: Laparoskopik Dismembrant, Eksizyonel Tailoring İşlemi ve
Antireflü Tekniğiyle Reimplantasyon
George P. Abraham, M.S., M.Ch., Krishanu Das, M.S., M.Ch., MRCS, Krishnamohan
Ramaswami M.S.,
Datson P. George, M.S., Jisha J. Abraham, M.D., Thomas J.
Thachill, M.S., FICS Oppukeril S. Thampan, M.S., M.Ch.
PVS Memorial and Lakeshore Hospital, Kochi, Kerala, India.
Özet
Giriş: Obstrüktif megaüreterin tedavisinde önemli noktalar patolojik segmentin tespit edilmesi ve
çıkartılması, ardından dilate üreterin daraltılmasıyla anti reflü sağlanarak üreteroneosistostominin
gerçekleştirilmesidir. Tüm bu cerrahi işlemlerin kompleksitesi nedeniyle obstrüktif megaüreterin
tedavisinde açık cerrahi tercih edilir olmuştur. Biz obstrüktif megaüreterin laparoskopik
rekonstrüksiyonunu gösteren bir video sunuyoruz.
Metod: Şikayetlerin, klinik parametrelerin ve kan tablosunun detaylı değerlendirmesi sonrasında
çocuk hastalar seçildi. Uygulanan görüntüleme yöntemleri ultrasonografi (USG), işeme
sistoüreterografisi (VCUG) ve manyetik rezonans ürografiydi. Renogram, etkilenen böbreğin
kurtarılabilirliği hakkında fikir vermesi için yapıldı. Tüm hastalarda operasyon öncesi pyelogram
çekildi. Hastalar omuz desteği ile dekubit Trendelenburg pozisyonuna alındı. Biri 10 mm’lik kamera
portu ve 3 adet 3mm’lik çalışma portu olmak üzere 4 port yerleştirildi. Elektrokoterin minimal
kullanılmasıyla üreterik yapışıklıklar giderildi. Patolojik segment ve tortiyöze üreter bölümünde
dismembermentt işlemi yapıldı. Çıkartılan üreter parçasıyla tatminkar yeni bir üreter-mesane
anastamozu için uygun üreter boyu tespit edildi. Bundan sonraki aşama eksizyonel tailoring işlemi ve
intrakorporal dikiş atılmasıydı. Mesane serbestleştirildikten sonra üreterovezikal anastomoz
yerleştirilen üreteral stentin üzerinden gerçekleştirildi. Daha sonra ekstravezikal tünel meydana getirildi
ve Lich Gregoir tarzıyla anti reflü sağlandı. Ameliyat ve sonrası ile ilgili bilgiler kaydedildi. Üreteral
stent post-op 6. Haftada çıkartıldı. Tüm hastalar 3 aylık takiplere alındı. 6. ay ve 1. yılda USG ve
VCUG tekrarlandı.
Sonuç ve Tartışma: Ocak 2006 – Ocak 2010 tarihleri arasında toplam 8 hastada (7 unilateral, 1
bilateral olmak üzere 9 ünite) obstrüktif megaüreter nedeniyle laparoskopik tailoring uygulandı.
Ortalama yaş 60,6 aydı. Tüm hastalar erkekti. Ortalama vücut kitle endeksi 16,44 kg/m2 olarak
hesaplandı. Başvuru şikayetleri 5 hastada böğür ağrısı, 8 hastada tekrarlayan üriner enfeksiyondu.
Tüm hastalara preoperatif görüntülemelerle obstrüktif megaüreter tanısı koyuldu. Tüm ameliyatlar
laparoskopik olarak gerçekleştirildi. Ortalama ameliyat süresi 158,33 dk ve ortalama kan kaybı 79,16
mL’ydi. Ortalama hastanede kalış 2,5 gündü. Ameliyat sırasında ve sonrasda major komplikasyon
görülmedi. Tüm hastalar takipte asemptomatikti ve böbrek fonksiyonları stabildi. Takiplerde
görüntülemler üst sistem ve üreter dilatasyonunda azalma ve tatminkar bir pasaj göstermekteydi.
Takiplerde bir hastada 6. ayda çekilen VCUG’de Grade 1 vezikoüreteral reflü konservatif yaklaşımla 1.
yıl sonunda düzeldi. Obstrüktif megaüreterde laparoskopik tailoring ve intrakorporal dikiş şimdiye dek
sınırlı sayıda operatör tarafından gerçekleştirilmiştir. Teknik zorluklara rağmen yüksek kalibreli
üreterlerde dahi bu işlem laparoskopik olarak gerçekleştirilebilmektedir ve işleme ait morbidite ve
sonuçlar kabul edilebilir sınırlardadır.
6- Endoscopic Management of Complete Ureteral Avulsion from
Uretero-Vesical Junction: A Novel Endoscopic Technique (Azayem
Technique)
Üretero-Vezikal Tam Üreter Avulsiyonunda Endoskopik Yaklaşım: Yeni Bir Endoskopik
Teknik (Azayem Tekniği)
Khaled M. Abu-El-Azayem, M.D., FICS
Department of Urology, Saudi German Hospital, Jeddah, Saudi Arabia.
Department of Urology, Batterjee Medical College, Jeddah, Saudi Arabia.
Özet
Giriş: Bu videoda üretero-vezikal bileşkedeki üreter avulsiyonunun onarımında yeni bir endoskopik
teknik tanımlanmaktadır.
Materyal ve Metod: Ccak 2001 – Ccak 2011 tarihleri arasında kliniğimizdeki 1934 üreteroskopik taş
manipülasyonu işlemlerinin prospektif datası, retrospektif olarak incelendi. Kullanılan üreterorenoskop,
Storz marka, 8F, semirijid üreterorenoskoptu. Bu süre içerisinde 3 hastada üreteroveizkal bileşkeden
tam üreter avulsiyonu meydana geldi. Bu 3 vaka da burada tarif edilen yeni endoskopik yöntemle
sorunsuz olarak tedavi edildiler.
Cerrahi Prosedür: Avulsiyonun ardından üreterorenoskop, kılavuz tel(GW) yerinde bırakılarak dışarı
alındı. Daha sonra GW üzerinden bir double-j (DJ) stent böbreğe yerleştirildi. Sonrasında
üreterorenoskopla mesaneye girildi ve DJ izlenerek retroperitondaki avulsiyona uğramış üreter ağzına
ulaşıldı. Grasping forseps yardımıyla yakalanan üreter ucu mesaneye doğru çekildi ve üreter
mukozası ile mesane mukozasının birbirine yeterince yaklaştırıldığından emin olundu. Daha sonra
kalıcı üretral katater yerleştirildi. Bu videoda sunulan vakada avulsiyondan sonra GW’ın yerinden
çıkması nedeniyle retroperitonda üreter bulunmuş ve GW buradan ilerletilmiştir.
Sonuçlar: Tüm hasta grubunda başarı (primer tedavi olarak üreterorenoskopi yapılan hastalarda
pelvik düz grafi ile taşsızlık oranı) 1810/1934 (%93,6)’dır. Taş lokalizasyonlarını pelvik girimin üstü ve
altı olarak ayırdığımızda, üst üreter taşları için başarı 841/924 (%91), alt üreter taşları için 969/1010
(%96) olarak bulundu. Başarısızlığın sebebi 9 hastada (%0,5) üreter orifisine girememek, 66 hastada
(%3,4) taşa ulaşamamak, 49 hastada (%2,5) taşın migrasyonuydu (toplamda 124/1934 hasta (%6,4)).
Başarısız vakalarda aynı veya farklı seanslarda olmak üzere diğer taş manipülasyonu yöntemleri
uygulandı. Genel komplikasyon oranı 159/1934 (%8,22)’ydi (9 (%0,5) hastada üriner trakt
enfeksiyonu, 2 (%0,1) hastada pıhtı retansiyonu, 131 (%6,8) hastada üreteral yırtık ve perforasyon,
11(%0,6) hastada üreteral striktür, 5 (%0,3) hastada üreter avulsiyonu). Üreter yırtığı ve perforasyon
en sık karşılaşılan komplikasyondu (131/1934 (%6,8). Yaralanma ve perforasyonlar hafifti ve hepsi DJ
üreteral stent yerleştirilmesiyle konservatif olarak tedavi edildi. Ölüm olmadı. 5 hastada tam üreter
avulsiyonu meydana geldi. İki hastadaki avulsiyon distal üreterdeki taşın basketle çıkartılması
sırasında meydana geldi açık üreteral reimplantasyon uygulandı. Diğer 3 avulsiyon UVJ’de meydana
geldi ve yukarıda tanımlanan endoskopik yöntemle tedavi edildiler. Tam iyileşme görüldü ve takip
görüntülemelerinde (ilk 1 yıl için 3 ayda bir ultrasonografi, daha sonra yıllık intravenöz ürografi) 1 hasta
dışında herhangi bir darlık saptanmadı. Bu hastada post-op 3. Ayda iyileşen UVJ de DJ stentin
çıkartılması sırasında hafif bir darlık saptandı ve bu darlık Holmium lazer ile insize edildikten sonra 3
ay daha kalmak üzere yeni bir DJ stent yerleştirildi.
Sonuç: Üreter taşlarında endoskopik yöntem öncelikli tedavi seçeneğidir. UVJ’den meydana gelen
tam üreteral avulsiyonun endoskopik tedavisi uygulanabilir, güvenli, yenilenebilir ve minimal invazif bir
yöntemdir.
7-
Transmesocolic Robot-Assisted Pyeloplasty
Transmezokolik Robot-yardımlı Pyeloplasti
Giovannalberto Pini, M.D., Filippo Annino, M.D., Salvatore Micali, M.D., Maria Chiara
Sighinolfi, M.D.
Stefano De Stefani, M.D., Giampaolo Bianchi, M.D.
Department of Urology, University of Modena, Modena, Italy.
Özet
Giriş ve Amaç: Robot-yardımlı pyeloplastinin sonuçları, üreteropelvik bileşke darlığının (UPJO)
standart tedavisi olan açık pyeloplasti ile karşılaştırılabilir düzeydedir ve laparoskopi ile
kıyaslandığında daha dik bir öğrenme eğrisine sahiptir. Bu videoda, 9 transperitoneal standart
retrokolik pyeloplasti sonrasında gerçekleştirdiğimiz ilk transmezokolik robot-yardımlı sol dismembered
pyeloplasti deneyimimizi sunuyoruz.
Materyal ve Metod: İki taraflı UPJO saptanan 22 yaşındaki erkek hastada, semptomların şiddeti ve
dilatasyon durumu göz önünde bulundurularak öncelikle sol tarafa girişim yapılmasına karar verildi.
Lombotomi (45 derece) pozisyonunda da Vinci robotu hastanın sırt tarafına konumlandırıldı. Verres
iğnesi ile pnömoperitoneum sağlandıktan sonra 5 adet transperitoneal trokar (3 robotik ve iki
laparoskopik asistan portu) yerleştirildi. Sol mezentero-kolik alanın ortaya koyulmasını takiben periton
insize edildi, üreter bulundu ve disseke edildi. Uygun uzunlukta üreterle tansiyonsuz bir anastomoz için
böbrek pelvisi bulundu ve serbestlendi. Böbrek pelvisi UPJ üzerinden kesildi ve UPJ çıkartıldı. Lateral
üreteral spatülasyonu takiben pyelotomi kesisi kontinü sütürler ile kapatıldı. Double J stent antegrad
olarak yerleştirildi. Anastomoz için 4/0 Monokril sütürler kullanıldı.
Sonuç: Operasyon süresi 115 dk., kan kaybı <25mL’ydi. Üretral katater postop 1. Günde, dren 2.
günde alındı ve hasta 3. günde taburcu edildi. 20 gün sonra double-j katater çıkartıldı ve 6 aylık
takipte sol tarafta obstrüksiyonun gözlenmemesi üzerine sağ tarafa robot-yardımlı retrokolik
pyeloplasti ameliyatı yapıldı. 2 yıl sonunda diüretikli sintigrafide obstrüksiyon bulgusu yoktu.
Yorum: İlk sonuçlarımıza göre trans-mezokolik robot-yardımlı pyeloplasti güvenilir ve uygulanabilir bir
yöntemdir. UPJ’ye direkt yönelim iyi bir ameliyat sahası ve daha az bağırsak manipülasyonu şansı
sağlamaktadır. Robotik sistemle rekonstrüksiyon daha kolay olmakta, sütür zamanı kısalmakta ve
trans-mezokolik dar pencerede cerrahın çalışabilirliği artmaktadır. Daha büyük seriler operasyon
süresinin kısalması konusunda da destekleyici olabilir.
8-
Endo-Laparoscopic Extraction of Massive Continent Urinary
Diversion Calculi: A New Minimally Invasive Approach
Kontinan Üriner Rezervuar İçindeki Taşların Endo-laparoskopik Yöntemle Çıkartılması:
Yeni Bir Minimal İnvazif Yaklaşım
Zhamshid Okhunov, M.D., Alberto Perez-Lanzac, M.D., Christopher R. Kelly, M.D.,
Mantu Gupta, M.D.
Department of Urology, Columbia University Medical Center, New York, New York.
Özet
Giriş ve Amaç: Endoskopik yöntemlerin zorluğu ve taş fragmanlarının tamamen temizlenmesine
zorlukla olanak vermesi nedeniyle, kontinan üriner diversiyonların içinde meydana gelen büyük
taşların tedavisinde genellikle açık cerrahi yöntemler tercih edilmiştir. Biz bu videoda çift perkütan
girişle endo-laparoskopik yöntemi tanımlıyoruz.
Hastalar ve Metod: Rezervuarın içine ilk perkütan giriş ve dilatasyonu takiben, bir laparoskopi
trokarıyla ikinci giriş yapıldı ve sistem görüntü eşliğinde balon ile dilate edildi. Endoskopik
enstrümanların yardımıyla büyük taşlar laparoskopik entrapment torbasının içine alındı, gerektiğinde
fragmante edildi ve rezervuarın mukoza bütünlüğü bozulmadan vücut dışına alındı. Tüm taşların
temizlenmesinin ardından bir adet nefrostomi tüpü yerleştirildi. Nefrostomi tüpü klampe edildi ve
stomanın aralıklı kataterizasyonuna yeniden başlanıldı. Post-op dönemde komplikasyon gelşimedi ve
sistostomi tüpü 5-7. Günde alındı.
Sonuçlar: Kontinan üriner rezervuar taşlarında, çift perkütan girişle endo-laparoskopik taş çıkartılması
etkili ve minimal invazif bir yöntemdir.
Download