KAPAK Sanayi ve Çevre Birlikteliğinde Türkiye İçin Yeni Fırsatlar Son yıllarda özellikle Japonya’da EEP’lerin (eko-endüstriyel park) çevresel açıdan yarattığı olumlu etkilerin, bulundukları bölge içindeki yerleşim alanlarına da yaygınlaştırıldığı ve bölgesel olarak sürdürülebilir yapıların yani “eko-kent”lerin oluşturulduğu örnekler de bulunmaktadır. FERDA ULUTAŞ TTGV Çevre Projeleri Grubu Koordinatörü Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) 1991 yılında özel sektör temsilcileri ve kamu kurumları tarafından kurulmuş, kâr amacı gütmeyen, “vakıf” statüsünde bir kuruluştur. Bir kamu-özel sektör işbirliği örneği olan TTGV’nin misyonu, ülkemizde teknolojik inovasyon faaliyetlerini destekleyerek üreticilerimizin rekabet gücünü artırmaktır. Bu çerçevede TTGV kuruluşundan bu yana Ar-Ge, inovasyon, girişimcilik alanlarında çeşitli hizmetler ve destekler sunmakta; kamu, özel sektör ve üniversiteler arasında bir köprü görevi görerek ilgili alanlarda yaratılan katma değerin artırılmasına katkı sağlamaktadır. Bu kapsamda TTGV, çevre teknolojileri ve çevre dostu üretim yaklaşımını da misyonunun önemli bir boyutu olarak görmektedir. Bu bakış açısı, ulusal ve uluslararası düzeyde sürekli gündemde olan “sürdürülebilirlik” yaklaşımı ile örtüşmekte, TTGV’nin bu alandaki bilgi birikimi, deneyimi ve faaliyet çeşitliliği giderek artmaktadır. TTGV’nin bu anlayışla çevre alanında yürüttüğü faaliyetler 1994 yılından bu yana ivmelenerek devam etmektedir. Bu süreç, zamanla daha önemli hale gelen sanayi-çevre birlikteliğinin pek çok boyutunun değerlendirilmesi, uygun çözümlerin ve fırsatların belirlenerek uygulanmasına yönelik olarak TTGV’ye ciddi bir altyapı sağlamıştır. lara kadar “doğrusal” olduğu düşünülmüştür. Diğer bir ifadeyle, üretim yapıldığı ölçüde kaynak tüketilmesi ve çevrenin kirletilmesi üretimin doğal sonucu olarak görülmüştür. Ancak özellikle son yıllarda yenilikçi ve rekabetçi bir kalkınma yaklaşımı çerçevesinde “daha azla daha fazlasını başarma” anlayışı gündeme gelmiştir. Bu anlayış, üretimle (ya da daha genel anlamda ekonomik faaliyetlerle) kaynak tüketimi ve çevre kirliliği doğrusallığının kırılması ya da “ayrışması” anlamına gelmektedir. Şekil 1’de de gösterildiği gibi, ekonomik faaliyet artarken doğal kaynak tüketiminin ve kirliliğin aynı hızda artmaması ve hatta azalmasının sağlanması hem mümkün hem de kaçınılmazdır. Sanayi ve Çevre Sanayi-çevre birlikteliği düşünüldüğünde akla gelen ilk sorun, yapılan üretime bağlı olarak ortaya çıkan kaynak tüketimi ve çevre kirliliğidir. Bu ilişkinin yakın zaman- 12 Şekil 1. Sürdürülebilirlik Çerçevesinde Ekonomik Faaliyetler ve Çevresel Etkiler İlişkisi1 Bunun en güzel örneklerinden biri atıklardan katma değerli ürün üretilmesidir. Bu durumda atığın yarattığı kirlilik azaltılırken, atığın yerini aldığı doğal kaynak tüketiminde de azalma olmaktadır. Bu tür uygulamalar çoğu zaman yeni girişimlerle hayata geçmekte, böylece yeni iş alanları ve istihdam olanakları yaratılarak sosyal açıdan da refah artışına katkı sağlamaktadır. Artık başta gelişmiş toplumlar olmak üzere tüm dünyada bu yaklaşıma hizmet eden stratejiler ve yaklaşımlar ön plandadır. Son yıllarda özellikle uluslararası platformlarda sıkça duyulan “sürdürülebilir tüketim ve üretim”, “yeşil büyüme”, “yeşil ekonomi”, “eko-inovasyon” ve “endüstriyel simbiyoz” gibi kavramlar bu gelişimin ve gerekliliğin bir yansımasıdır. Temiz üretim ya da eko-verimlilik gibi kavramlar da bu yaklaşımın yine temel prensiplerinden bazıları olup, uzun yıllardır gelişmiş ülkelerin yanı sıra gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde de hayata geçirilmektedir. Bilindiği gibi, temiz üretim (eko-verimlilik), üretim sürecinde kaynakların etkin kullanımı ile verimliliğin artırılması, atıkların kaynağında önlenmesi, böylece üretim ve çevre maliyetlerinin düşürülürken aynı zamanda çevresel etkilerin azaltılması anlamına gelmektedir. Ülkemizde de son yıllarda temiz üretim ve eko-verimlilik kavramlarında ciddi bir yükseliş olmuştur. Bu gelişmede özellikle 2008-2011 yılları arasında TTGV tarafından Birleşmiş Milletler işbirliği ile yürütülen UNIDO Eko-verimlilik (Temiz Üretim) Programı’nın² önemli katkıları olmuştur. Bugün pek çok stra- teji belgesinde, eylem planında, destek programlarında bu kavramlar yer almakta, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bu alandaki faaliyetleri artmakta ve özel sektörde bu konuya yönelik olumlu adımlar atılmaktadır. Ancak, halen bu alanda yeterli uzmanlıkların oluşmadığı, başta KOBİ’ler olmak üzere özel sektörün kapasitesinin yeterince geliştirilmediği ve teşvik mekanizmalarının yeterince oluşturulamadığı, kapsamlı bir ulusal programın başlatılamadığı da görülmektedir. Dolayısıyla dünyadaki gelişmelerle karşılaştırıldığında temiz üretim ve eko-verimlilik ile ilgili adımların atılmasında oldukça geç kalındığı açıktır. Bu kapsamda belki de en önemli sorun ilgili kamu kurumları tarafından uygun zamanlarda inisiyatif alınarak kararlılıkla gerekli adımların atılmaması, kurumsal yapıyı oluşturma sürecinde zaman kaybedilmesi ve gerekli işbirliklerinin yeterince oluşturulamamasıdır. Bundan sonraki süreçte, bu noktalarda da gelişmelerin kaydedilmesi beklenmektedir. Burada özel sektörün atacağı adımların ve üniversitelerle kurulacak doğru işbirliklerinin çok önemli olacağı düşünülmektedir. Günümüzde özellikle büyük şirketlerin gündeminde olan “kurumsal sosyal sorumluluk” faaliyetlerinde çevre konusu giderek ön plana çıkmakta, bu yaklaşım ilgili şirket ile sınırlı kalmayıp “yaşam döngüsü yönetimi” çerçevesinde tüm tedarik zincirindeki üreticiler için de üretim süreçlerini iyileştirme yönünde önemli fırsatlar getirmektedir. Endüstriyel Simbiyoz (Ortak Yaşam) yapılacak alış verişin fizibilitesi uygun olduğu sürece işletmeler arası yakınlığın bir koşul olmadığı görülmüştür. Bunun yanı sıra, işletmeler arasında yapılacak işbirlikleri madde alış verişi ile sınırlı olmayıp, tüm kaynakların etkin kullanımına yönelik farklı işbirlikleri de söz konusu olmaktadır. Örnek olarak, insan kaynakları, lojistik ve ulaşım olanakları, analiz ve izleme hizmetleri, iletişim ve pazarlama gibi pek çok alanda ortaklaştırma ve paylaşım faaliyetleri mümkün olabilmektedir. Özellikle bu tür faaliyetler, organize sanayi bölgeleri (OSB), endüstri bölgeleri gibi sanayinin yoğunlaştığı ve belli bir yönetim altında organize olan işletme toplulukları için etkin olarak uygulanabilecek fırsat alanlarıdır. Şekil 2. Temiz Üretim ve Endüstriyel Simbiyoz Karşılaştırması³ Endüstriyel simbiyoz uygulamalarının gerçekleştirildiği, sürdürülebilirliğe yönelik ortak bir vizyonu benimsemiş bu tür topluluklara ya da sanayi bölgelerine “eko-endüstriyel park” (EEP) denilmektedir. Başta İngiltere, Kanada, Danimarka ve Güney Kore gibi ülkeler olmak üzere dünyanın pek çok yerinde endüstriyel simbiyoz ve EEP ile ilgili çok sayıda ve çok çeşitli uygulama örnekleri mevcuttur. Endüstriyel simbiyoz OSB benzeri sanayi bölgelerinde uygulanabileceği gibi, daha geniş bölgelerde (iller, havzalar, vb.) ve ulusal bazda koordine edilen programlar ile de hayata geçirilebilmektedir. Son yıllarda özellikle Japonya’da EEP’lerin çevresel açıdan yarattığı olumlu etkilerin, bulundukları bölge içindeki yerleşim alanlarına da yaygınlaştırıldığı ve bölgesel olarak sürdürülebilir yapıların yani “eko-kent”lerin oluşturulduğu örnekler de bulunmaktadır. Yukarıda kısaca tanımlanan temiz üretim ya da eko-verimlilik esas olarak “belli bir işletmenin sınırları içinde” gerçekleştirilen iyileştirme faaliyetlerini ifade etmektedir. Ancak, kavram olarak 1990’larda, uygulama olarak ise çok daha öncesinde gelişmeye başlayan endüstriyel simbiyoz yaklaşımı endüstriyel işletmeleri bir eko-sistem olarak ele almakta ve işletmeler arası işbirliklerinin geliştirilmesi ile kaynak verimliliği ve atık azaltımı yönünde etkin çözümler oluşturulabileceğini ortaya koymaktadır. Şekil 2’de temiz üretim, yaşam döngüsü yönetimi ve endüstriyel simbiyoz yaklaşımları karşılaştırTTGV halen, Çevre Destekleri Programı malı olarak gösterilmektedir. Endüstriyel simbiyozun en temel uygulanma şekli birbirine yakın işletmeler arasında madde (atık, yan ürün, su) ve enerjinin değişimi ve yeniden kullanılmasıdır. Yapılacak alış verişin iki taraf açısından da ekonomik ve/ veya çevresel avantajlar getirmesi, her iki tarafın da süreçten fayda sağlaması esastır. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren endüstriyel simbiyozun uygulama alanı genişlemiş, kapsamında sanayicinin çevre teknolojileri ve enerji verimliliği alanındaki yenilikçi uygulama projelerine geri ödemeli finansman desteği sağlamaktadır. Ayrıca TTGV’nin “Yeşil Gelecek Hızlandırıcı Fonu” da temiz teknoloji alanındaki girişimcilere çeşitli destekler sunmak üzere yeni bir destek modeli olarak geliştirilmiş olup kısa süre önce devreye girmiştir. Ülkemizde ise endüstriyel simbiyoz kavramı Bakü Tiflis Ceyhan Boru Hattı Şirketi (BTC Şti.) tarafından kurumsal sosyal sorumluluk projesi olarak desteklenmekte olan “İskenderun Körfezi’nde Endüstriyel Simbiyoz Projesi”4 ile yaygınlaşmaya başlamıştır. 2011 yılında başlayan ve TTGV tarafından yürütülen proje 2013 yılı sonunda tamamlanacaktır. Projenin amacı İskenderun Körfezi çevresinde endüstriyel simbiyoz yaklaşımının paydaşlara tanıtılarak yaygınlaştırılması, uygulamaya geçirilmesi, gerekli altyapının oluşturulması; örnek uygulamaların gerçekleştirilmesinin yanı sıra ulusal bir programa yönelik önerilerin geliştirilmesidir. Proje kapsamında Kalkınma Bakanlığı destek ve himayesinde endüstriyel simbiyoz kavramının bölge planlarına entegre edilmesine yönelik çalışmalar yapılmış, bölgeler bazında yürü tülerek ulusal bazda koordine edilecek bir program olasılığı da gündeme gelmiştir. Bu fırsatın zamanında ve etkin bir biçimde hayata geçirilmesinin ülkemize büyük kazanımlar getireceği öngörülmektedir. Sanayi ve Çevre Birlikteliğinde TTGV Desteği5 TTGV’nin mevcut yapısı ve hizmet anlayışı, özel sektör paydaşlarıyla sürdürülebilirlik alanında çok çeşitli işbirliklerini geliştirme olanağı sunmaktadır. TTGV halen, Çevre Destekleri Programı kapsamında sanayicinin çevre teknolojileri ve enerji verimliliği alanındaki yenilikçi uygulama projelerine geri ödemeli finansman desteği sağlamaktadır. Ayrıca TTGV’nin “Yeşil Gelecek Hızlandırıcı Fonu” da temiz teknoloji alanındaki girişimcilere çeşitli destekler sunmak üzere yeni bir destek modeli olarak geliştirilmiş olup kısa süre önce devreye girmiştir. TTGV doğru bağlantıları ve işbirliklerini oluşturma ve kolaylaştırma konusunda paydaşları için en uygun çözümleri oluşturmayı da hedeflemekte, kendi bünyesindeki uzmanlıkların yanı sıra bugüne kadar oluşturduğu dış uzman havuzunu da etkin şekilde kullanmaktadır. Çevre alanına yönelik olarak oluşturulan “yeşil sinerji” veri tabanı ile çevre alanında hizmet verenlerle hizmet talep edenleri buluşturmaya yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Sürdürülebilirlik, sürdürülebilir üretim, kurumsal sosyal sorumluluk, vb. alanlarda firmalar ve şemsiye örgütlerin gereksinimleri doğrultusunda esnek ve çeşitli hizmetler sunabilen TTGV yürüttüğü ulusal ve uluslararası projeler çerçevesinde de firmalarla işbirliği halinde çalışmaktadır. Bu kapsamda firmalarda pilot projelerin geliştirilmesi ve uygulanmasına katkı sağlanmakta ve firmaların başarı öyküleri gündeme taşınmaktadır. 1 Kaynak: Center of Sustainable Consumption and Production (CSCP) – Switch Asia Programme / 2 www.ekoverimlilik.org 3 Kaynak: Professor Annik Magerholm Fet, Norwegian University of Science and Technology / 4 www.endustriyelsimbiyoz.org 5 www.ttgv.org.tr/tr/cevre-faaliyetleri-genel-bilgi Dudullu Organize Sanayi Bölgesi Dudullu Organize Sanayi Bölgesi 13