spontan vajinal doğum ve sezaryen ile doğum yapan hastaların

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
ÜMRANİYE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
AİLE HEKİMLİĞİ
SPONTAN VAJİNAL DOĞUM VE SEZARYEN İLE DOĞUM
YAPAN HASTALARIN DOĞUM ÖNCESİ VE DOĞUM SONRASI
HEMATOLOJİK DEĞERLERİNİN KAN KAYBI AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Dr. Ali Alparslan ERKIRAN
Uzmanlık Tezi
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Ahmet GÖÇMEN
İSTANBUL–2009
TEŞEKKÜR
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği asistanlığım
döneminde bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım hocalarım:
-
Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Koordinatörü, Tez
Danışmanım ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinik Şefi Sayın Prof.
Dr. Ahmet Göçmen’e
-
Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi Dahiliye Klinik Şefi Sayın Prof.
Dr. Mehmet Ziya Mocan’a
-
Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi Dahiliye Klinik Şefi Sayın Doç.
Dr. Mesut Başak’a
-
Genel Cerrahi Klinik Şefi Sayın Doç. Dr. Orhan Alimoğlu’na
-
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Klinik Şefi Sayın Prof. Dr. Ayça Vitrinel’e
-
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Klinik Şefi Sayın Doç. Dr. Gülnur Tokuç’a
-
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Sayın Doç. Dr.
Mustafa Bilici’ye
Teşekkürlerimi sunarım.
Biyoistatistik çalışmalarımdaki yardımlarından dolayı Biyoistatistik Uzm.
Sayın Emine Bor’a teşekkür ederim.
Tez çalışmalarım süresince yardımlarını esirgemeyen Asist. Dr. Fatih
Şanlıkan ve Asist. Dr. Mustafa Gazi Uçar’a teşekkür ederim.
Ayrıca rotasyonlarda bilgi ve deneyimlerini esirgemeyen tüm uzman ve
asistan meslektaşlarıma teşekkür ederim.
ii
Özel anlarımı paylaştığım, hayat boyu sevgiyle hatırlayacağım tüm doktor
arkadaşlarıma, her zaman saygı ve sevgi duyduğum ebe, hemşire ve hizmetli
personele teşekkür ederim.
Varlıklarıyla bana güç veren, her şart ve koşulda yanımda olan canım
anneme ve babama çok teşekkür ederim.
Varlığını hayatta hiçbir şeye değişmeyeceğim, her şeyim, hayat arkadaşım,
canım eşime teşekkürü bir borç bilirim.
DR. ALİ ALPARSLAN ERKIRAN
iii
ÖZGEÇMİŞİM
1977 yılında Ankara’da doğdum.
İlk, orta ve lise tahsilimi Ankara’da yaptım.
Abidinpaşa İlkokul’u
29 EKİM Ortaokul’u
Kocatepe Mimar Kemal Lisesi’ni Ankara’da
Yeditepe Üniversitesi’nden 2005 yılında mezun oldum.
Mezuniyet Sonrası İstanbul Belediyesi’ne bağlı 112 Hızır Acil’de görev
yaptım.
2006 yılında Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Aile Hekimi
asistanı olarak göreve başladım.
iv
KISALTMALAR
cm
: santimetre
Hg
: civa
mm
: milimetre
Na
: Sodyum
IU
: İnternational Unit
MÖ
: Milattan önce
ca
: kanser
HELLP
: Hemoliz, Elevated Liver Enzym , Low Platelet
ml
: mililitre
dl
: desilitre
g
: gram
µgr
: mikrogram
MCV
: Mean Corpuscular Volume
T.C.
: Türkiye Cumhuriyeti
EDTA
: Etilendiamin Tetra Asetik Asit
NSVD
: Normal spontan vajinal doğum
C/S
: cesarean section
Ort
: ortalama
SS
: Standart sapma
CPD
: Sefalo pelvik uygunsuzluk
USA
: United State of America
TNSA–2008
: Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2008
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
v
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR
ii
ÖZGEÇMİŞ
iv
KISALTMALAR
v
İÇİNDEKİLER
vi
GİRİŞ ve AMAÇ
1
GENEL BİLGİLER
3
GEREÇ ve YÖNTEM
32
BULGULAR
35
TARTIŞMA
46
SONUÇ
55
ÖZET
56
SUMMARY
58
KAYNAKLAR
59
vi
GİRİŞ VE AMAÇ
Normal spontan vajinal doğum ve sezaryen yöntemleri anne ve bebek
açısından avantajları ve dezavantajları çok iyi bilinmesi gereken doğum
şekilleridir.
Son yıllarda sezaryen doğum, normal spontan vajinal doğuma göre
tüm dünyada hem hekimler hem de anne adayları tarafından çeşitli
sebeplerle tercih edilmesi sebebiyle artış göstermektedir. Bu artışın nedenleri
arasında; ilk gebeliklerin ileri yaşlarda olması, sosyoekonomik düzeyin
yükselmesi,
fetal monitörizasyon, anne adayının doğum korkusu ve
ultrasonografinin daha yaygın kullanımı, gelişen teknoloji ile çocuk sahibi
olamayan ailelerin uzun süren tedaviler sonrası gebe kalması ile kıymetli
bebek gibi bir endikasyonun oluşması, gelişmiş ülkelerde doğum sırasında
gerçekleşen olumsuzluklar nedeni ile hakkında dava açılan hekim sayısının
artması, kariyer ve gelecek kaygısı; anne adaylarının ve hekimlerin sezaryeni
tercih etmesine sebep olmuştur (1,2,4). Sezaryen doğum için endikasyonların
% 85'den fazlasını daha önceden geçirilmiş sezaryen, doğum eylemi
distosisi, fetal distres ve makat prezentasyon oluşturmaktadır (1).
Sezaryene bağlı maternal mortalite 4–8/10000 arasında olup vajinal
doğuma göre 26 kat fazladır (2 ). Hastane ücretleri, sezaryende vajinal
doğuma oranla çok daha yüksektir. Hastanede kalış süresinin daha uzun
olduğu düşünülürse, sezaryen endikasyonunu belirlerken çok daha dikkatli
davranmak gerektiği açıktır. Üstelik sanıldığının aksine sezaryen yapmakla
zor bir vajinal doğumun neden olabileceği nörolojik defisitlerin insidansını
azaltma ya da mental performansı yükseltme arasında kanıtlanmış bir ilgi
yoktur (2).
Biz de hastanemizde yaptığımız bu çalışmada iki farklı doğum
yöntemini kanama miktarı bakımından karşılaştırmayı amaçladık. Bunun için
doğum öncesi ve doğum sonrası hemogram ölçümleri yaptık. Bu
ölçümlerdeki hemoglobin ve hematokrit değerlerinin doğum öncesi ve doğum
1
sonrası değişim miktarlarını kıyaslayarak; her iki doğum metodunda kan
kaybı miktarını tespit etmeyi amaçladık.
2
GENEL BİLGİLER
NORMAL DOĞUM
TANIM
Doğum eylemi sonuçta servikal açılma ve silinmeye neden olan ve
giderek sıklaşarak şiddeti artan kontraksiyonlarla beraber giden fetüs ve
eklerinin dışarı atılması ile karakterize klinik bir süreçtir (3).
TERMİNOLOJİ
A) Prezentasyon: Pelvik girime veya servikal os'a yakın olan fetal kısmı
ifade eder. Bunlar verteks, makat, kol, yüz, ayak prezentasyondur.
Doğumların %96'sında prezentasyon verteksdir.
B) Habitus, postür: Fetüs eklemlerinin durumu ve fetal kısımların birbirine
göre pozisyonunu ifade eder. Postür fleksiyon veya ekstansiyon şeklindedir.
Normal fetal duruş fleksiyon pozisyonudur.
C) Situs: Annenin longitidünal aksına göre fetüsün longitidünal aksının
durumunu ifade eder. Bunlar transvers, oblik veya longitidünal şeklindedir.
Termde %99 longitidünal duruş söz konusudur.
D) Pozisyon: Prezente olan kısımda referans olarak seçilen kısmın annenin
doğum kanalına göre sağda/solda ve anterior/posteriorda olmasını ifade
eder. Prezentasyonların %90'ı oksiput anterior ve transvers %10'u ise oksiput
posterior pozisyondadır. Oksiput transvers'lerin 2/3'ü sol, 1/3'ü ise sağ tarafta
yerleşir. Verteks prezentasyonunda oksiput, makat prezentasyonunda
sakrum, yüz prezentasyonunda mentum, omuz prezentasyonunda akromion
referans noktası olarak alınır (3).
DOĞUM EYLEMİ EVRELERİ
Evre 1- Ağrı başlamasından tam dilatasyona kadar geçen süre,
Evre 2- Tam dilatasyondan fetüsün çıkışının tamamlanmasına kadar
geçen süre,
3
Evre 3- Plasenta ve eklerinin ayrılması ve atılması (3).
FRİEDMAN EĞRİSİ
Doğum eylemi zamana göre servikal açılma ve silinme ve başın inişi
grafiğe geçirildiğinde Friedman eğrisi elde edilir. Bu eğriye göre doğum
eyleminin birinci evresi aktif ve latent fazlara ayrılır. Eğer latent faz
primigravidde 20 saatin multigravidde ise 14 saatin üzerinde ise uzamış
latent fazdan bahsedilir (3).
Aktif fazda ise servikal silinme ve açılma oluşur. Primigravidde eğer serviks
1,2 cm/saat den, multigravidde ise 1,5 cm/saat den daha az açılır ise uzamış
aktif fazdan bahsedilir (3).
DİSFONKSİYONEL EYLEM
Eylem duraklaması olup iki şekli vardır:
a)Hipotonik uterin disfonksiyon: İntrauterin basıncın 15mm Hg'nın altında
olması hipotonik uterin disfonksiyondur. Burada intrauterin basınç yetersiz
olup intra venöz oksitosin infüzyonu ile eylem düzeltilir.
b)Hipertonik uterin disfonksiyon: Burada da intrauterin aşırı basınç olup
buna karşı servikal açılma ve silinme olmamaktadır. Sedasyon ile normal
eylem gidişi sağlanır. Baş-pelvis uygunsuzluğu çok iyi bir şekilde
değerlendirilmelidir (3).
Gerçek eylem
Düzenli aralıklarla gelir,
Kasılma 1 dakikayı geçmez ve giderek şiddetlenir,
Ağrı bel ve karında hissedilir,
Serviks giderek açılır ve silinir
Kontraksiyonlar sedasyonla durmaz (3).
4
Yalancı eylem
Düzensiz aralıklarla gelir,
Kontraksiyon süresi uzun ve düzensizdir,
Ağrı kasık bölgesinde hissedilir,
Kontraksiyonlar serviksi açmaz ve silinme olmaz,
Kontraksiyonlar sedasyonla durur (3).
ETKİN UTERUS KONTRAKSİYONU
30–90 saniye sürer,
20–50 mm Hg basıncı değerinde intrauterin bir itme gücü oluşturur,
Her 2–4 dakikada bir gelir.
UTERUS KONTRAKSİYONUNDA AĞRI NEDENLERİ
Kontrakte myometriumun hipoksisi,
Serviks ve alt segmentte olan sinir gangliyonlarının kontraksiyon
sırasında sıkışması,
Serviksin dilatasyonda gerilmesi,
Uterus fundusunu örten peritonun gerilmesi.
AKTİF VE PASİF SEGMENT
Eylem sırasında uterus kontraksiyonları uterusu iki farklı bölgeye ayırır:
a)Aktif segment: Uterus üst kısmı. Eylem ilerledikçe kalınlaşır ve
her kontraksiyonda fetüsü aşağıya doğru iter.
b) Pasif segment: Uterus alt kısmı. Eylem ilerledikçe incelir ve
ilerleyen fetüse yol verir.
5
Aktif ve pasif segment arasında oluşan halkaya fizyolojik retraksiyon
halkası adı verilir. Eğer bu halka aktif segment içine ilerlerse adı patolojik
retraksiyon halkası adını alır ve bu rüptür habercisidir (3).
SERVİKAL MUAYENE
Servikal muayenede 5 önemli parametre değerlendirilmelidir.
1-Silinme (efasman): Serviks uzunluğunun azalmasıdır. Serviks uzunluğu
yarısına inmiş ise %50 silinme var demektir.
2-Açılma (Dilatasyon): Servikal açıklığın değerlendirilmesidir. İki parmak
serviks içine sokularak değerlendirilir. Komplet durumunda 10 cm açılma
vardır.
3-Prezente olan kısmın seviyesi: Sıfır hattı tam spina iskiyadika düzeyinde
olan hattır. Bunun üzerinde ise -l, -2, -3, -4, altında ise +1, +2, +3, +4, olarak
ifade edilir. +5 durumunda fetal baş introitusdan görülür.
4-Serviks
pozisyonu:
Anterior,
posterior,
orta
pozisyonda
olabilir.
Doğuracak serviks öne döner. Ayrıca muayenede pelvik kemik çatı da
değerlendirilmelidir.
5-Membranların değerlendirilmesi: Membranlar yırtılmış mı? Bu ele poş
gelip gelmemesi ile değerlendirilir. Şüpheli olgularda, nitrazin testi ve ferning
testi bakılabilir.
Nitrazin testi: pH'ın ortamdaki amniotik sıvı (alkali) ile tepkimeye girip kâğıdı
maviye dönüştürmesi.
Ferning testi: Amniotik sıvıda fazla olan Na'un lam üzerinde kuruyunca
eğrelti otu görüntüsü vermesi.
Primigravid hastada önce servikal silinme olur daha sonra serviks
açılır, multigravid hastada ise her ikisi beraber seyreder (3).
6
1. EVREDE TAKİP
Fetal elektronik monitörizasyon: Yakın çocuk kalp sesi takibi veya
kardiotokografi ile izlenir.
Kontraksiyon takibi
4–6 saatte bir anne vital bulgu takibi.
2–3 saate bir pelvik muayene
Oral alımın kesilmesi
60–120 ml/saatten sıvı verilmesi (elektrolit ve %5 Dekstroz)
Barsak lavmanı yapılması
Mesanenin boşaltılması
Analjezinin sağlanması
Doğumu hızlandırmak için gerekirse amniyotominin yapılması ve bu
sırada amniotik sıvının renginin değerlendirilmesi. Örneğin; Fetal
distres de mekonyumla boyanmış amniotik sıvı (3).
DOĞUM EYLEMİ SIRASINDA BAŞIN YAPTIĞI KARDİNAL HAREKETLER
1- Angajman: Başın en geniş transvers çapı olan biparietal çap ile pelvik
girime oturmasıdır. Primiparlarda 38. haftada, multiparlarda ise hemen
doğum öncesinde olur. Angajman tamamlandığında prezente olan kısmın en
uç noktası 0 seviyesindedir. 0 seviyesi spina iskiyadika hattıdır. Angajman
olmadığında yüksekte düz duruştan bahsedilebilir.
2-Desensus: Başın doğum kanalında aşağı doğru ilerlemesidir. Primigravid
hastada ikinci evrenin başına kadar gecikebilir. Multigravid hastada ise
angajmanla birlikte olur.
3-Fleksiyon: Başın inişi ile beraber çenenin göğse doğru eğilmesi ile
karakterizedir, çocuk başı pelvik tabanın direnci ile karşılaşınca oluşur. Bu
şekilde oksipito frontal çap (12 cm) suboksipito bregmatik çapa (9,5 cm)
dönüşür.
4-İç rotasyon: Başın oksipital kısmının normalde durduğu transvers
pozisyondan simfizis pubise doğru anteriora 90°'lik bir dönüş yapmasıdır. Bu
7
hareket oksiputun öne, simfizis pubisin altına gelmesiyle biter. Pelvis
çıkımının ön-arka çapının transvers çapından büyük olması nedeniyle bu
hareket zorunludur. İç rotasyon gerçekleşmezse “derinde transvers arrest”ten
bahsedilir.
5-Ekstansiyon: İç rotasyon hareketi bitince baş vulvaya ulaşmıştır. Fleksiyon
da olan baş doğum için ekstansiyon hareketine başlar ve bu aşamada hasta
doğum için masaya alınır.
6-Dış rotasyon: Doğumunu tamamlamış baş yaptığı internal rotasyon
hareketinin tersini yaparak çocuk gövdesi ile aynı hizaya gelir. Bu sırada
omuzlar çıkımın ön-arka çapına yerleşmiştir.
7. Ekspulsiyon (Atılma): Baş çıkışı sonrasında ön omuz simfisiz pubisin
altında görülür. Önce ön omuz sonra arka omuz doğurtulur. Vücudun kalan
kısmı ise kendiliğinden kolayca çıkar (3).
2. EVREDE TAKİP
Süresi önemlidir. Nullipar'da maksimum süresi 2 saat, multipar'da ise
30 dakikadır. Yakın fetal monitörizasyon yapılmalı. 15 dakikada bir çocuk
kalp sesi dinlenmeli veya kardiotokografi ile monitörizasyon yapılmalıdır.
İlerleyen fetal başın rektuma yaptığı bası ile refleks olarak annede ıkınma
başlar. Bu süreç de anneye nasıl ıkınması gerektiği öğretilmelidir (3).
Molding: Doğum kanalında bası sonucu fetal parietal kemiklerin birbiri
üzerine kaymasıdır. Kontrakte pelvis ve asinklitik gelişlerde sub-oksipito
bregmatik çap bu şekilde küçülerek başın doğmasına olanak sağlar (3).
Kaput suksadeneum: Doğum sırasında, uzamış eylemlerde komplet serviks
dilatasyonu öncesi serviks basısının, kafatası venöz ve lenfatik drenajını
bozması sonucu ile fetal saçlı deride olan ödematöz bir durumdur. Aponöroz
ve periost arasında toplanan seröz sıvı, doğumdan sonra, birkaç saat
içerisinde kaybolur (3).
8
Sefal hematom: Periost ve kafatası kemikleri arasında kan toplanmasıdır.
Sütürlerle sınırlıdır. Travma nedeni ile gelişir ve doğumdan hemen sonra
gözlenmez, birkaç saat sonra çıkabilir. Aspire ya da drene edilmez. Birkaç
hafta içerisinde kendiliğinden absorbe olur (3).
EPİZYOTOMİ
Doğum eyleminde fetüs başı perineye gelip, perineyi kabarttığı
durumda perinedeki direnci kırmak ve olası yırtılmaları önlemek için
epizyotomi açılır. Vulvada yaklaşık 4–5 cm'lik bir insizyondur. Tamiri kolaydır
(3). Epizyotomi hala yaygın bir işlem olmasına rağmen son 20 yılda bariz
olarak azalmıştır (1). Epizyotominin popülaritesinin sebepleri arasında olası
laserasyonlar yerine düz temiz bir cerrahi insizyonun oluşumu yer almaktadır
(1).
Epizyotomi zamanlaması: Epizyotomi zorunlu değilken erken yapılırsa,
doğuma kadar insizyondan fazla kanama olabilir (1). Epizyotomi çok geç
yapılırsa laserasyonları önlemez (1). 3–4 cm çaplı bir kontraksiyon sırasında
epizyotomi yapmak genel pratiktir (1). İki türlü epizyotomi vardır:
Median epizyotomi: Orta hattadır. Daha az kanama olur, tamiri daha
kolaydır, ama rektuma kadar uzayabilir. Postoperatif ağrı nadirdir. Kozmetik
açıdan daha iyidir (3).
Mediolateral: Orta hattan uzaktadır, daha fazla kanama olur, rektuma uzama
ihtimali düşüktür, tamiri mediana göre daha zordur, postoperatif ağrı sıktır (3).
Vajina ve Perine laserasyonları:
Vajina ve Perine laserasyonları 1., 2., 3. ve 4. dereceler olmak üzere
sınıflandırılır.
1.derece : Forşet, perineal cilt ve vajinal müköz memranlar laseredir.
2. derece: Perineal gövdenin fasya ve kaslarını da içerir.
3. derece: Anal sfinkteri de içerir.
9
4. derece: Rektumun lümenini içerecek şekilde rektal mukozaya
ulaşırlar (1).
Epizyotominin onarımı: Genel pratik epizyotominin tamirinin plasenta
doğana kadar ertelenmesidir (1). Epizyotomi kapatmada başarı için
hemostaz ve anatominin korunması esastır (1). Genellikle sütür materyali
olarak krome katgüt kullanılır.
3. EVREDE TAKİP
Fizyolojik olarak bebeğin doğumundan hemen sonra uterus kontrakte
olur. Ondan sonra plasenta uterus duvarından ayrılır ve spontan olarak atılır,
bu süreç en çok yarım saat sürebilir (4). Üçüncü evrede bir miktar kanama,
plasentanın
geçici
parsiyel
ayrılması
sonucunda
kaçınılmazdır
(1).
Plasentanın ayrılmasıyla beraber, implantasyon alanından gelen kan hızla
vajinaya
yönlenebilir
(Duncan
mekanizması)
ya
da
plasentanın
ve
membranların arkasında plasenta doğana kadar gizlenebilir (Schultze
mekanizması) (1). Plasentanın ayrıldığı; kanama işareti ile kordonun uzaması
ile karın içinde kontrakte olarak yükselen, daha yuvarlak biçimli ve daha
mobil uterusun görülmesi ile anlaşılır (4). Travayın 3. safhasının aktif
yönetilip, oksitosin ve ergometrin uygulanan olgularda plasenta çıkışı hızlanır
ve bebeğin doğumunu izleyen 10 dakika içinde tamamlanır (4). Plasenta
ayrıldıktan sonra plasentanın doğurtulması Brandt-Andrews tekniği ile
kontrollü kordon traksiyonu ile gerçekleştirilir. Üçüncü evre sırasında
herhangi bir eksternal hemoraji varlığında uterusa, eğer sıkı biçimde
kontrakte olmamışsa, masaj yapılmalıdır (1). Uterus kontrakte olmasına
rağmen 20–30 dakika içerisinde kontrollü kordon traksiyonu başarısız
olmuşsa plasentanın elle çıkarılması gerekir (4). Plasentanın elle çıkarılması
işlemi, eğer hastanın aşırı kanaması varsa daha erkene alınabilir.
İki türlü plasenta çıkışı vardır
1- Duncan: Maternal yüz ile doğma.
2- Schultze: Fetal yüz ile dogma.
10
Plasentanın ayrılma bulguları
Uterus yuvarlak, sert hale gelir.
Ani bir kan boşalması olur.
Plasenta ayrılması ile beraber abdomen seviyesinde olan uterus pelvis
boşluğuna iner.
Plasentanın aşağıya inmesi ile beraber kord uzunluğu da artar.
Plasenta çıkarılırken dikkat edilmesi gerekenler;
Plasenta çıkarılırken asla çekilmemelidir.
Kendiliğinden çıkmayan plasenta manüel olarak çıkarılabilir.
Plasenta ve eklerinin tam olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Plasenta çıkışında Brandt-Andrews manevrası: Kordon bir el ile hafif
traksiyona alınırken diğer el ile simfizis pubis üzerinden uterusun yukarı
doğru sıvazlanmasıdır (3).
Plasenta çıkışını takiben, uterus kontraksiyonu hemostazı sağlar.
Kanamayı azaltmak amacı ile 10 IU oksitosin intra müsküler uygulanabilir (3).
SEZARYEN
Sezaryen
doğum
karın
duvarına
ve
rahim
duvarına
yapılan
insizyonlarla bir fetüsün doğumu olarak tanımlanır. Bu tanımın içine bir
abdominal gebelik veya uterus rüptürü durumlarında karın boşluğundan
fetüsün alınması girmez (1).
TARİHÇE
Tarihte karın duvarına yapılmış ilk operasyon sezaryendir. Erken
dönemde yapılan abdominal doğumlar hemen daima ölü kadınlara
uygulanmıştı (1).Tarihte sezaryene ait ilk kayıt MÖ 2000 yılında Sümerlere
aittir (5). Abdominal yoldan canlı bir çocuğun doğumuna ait onaylanmış en
erken olgu MÖ 508 de Sicilya’dadır. 1500 de bir hayvan bakıcısı olan Jakop
11
Nufer’in doğumda sıkıntıya düşen karısına sezaryen uygulamış ve anne ile
çocuk yaşamışlardır. Kayda alınmış olan bu girişim canlı bir kadında hekim
dışı bir kişinin başarı ile gerçekleştirdiği ilk onaylanmış vakadır.
Sezaryende dönüm noktası 1882 de 28 yaşında bir asistan olan Max
Sanger'in Leipzig'de üniversite kliniğinde uterus duvarının dikilmesini ortaya
atmasıyla yaşandı. Daha öncesinde hasta kanama yada sepsisden
ölmekteyken sütür konulması mortaliteyi azalttı (1). Uterusun kapatılması gibi
bu kadar basit bir işlemin, bu kadar uzun süre ihmal edilmiş olması uterustaki
sütürlerin gereksiz olduğu kadar, şiddetli enfeksiyona neden olarak zararlı
olduğu biçimindeki çok eskiye dayanan bir inanıştan kaynaklanıyordu.
Sanger operasyonu, günümüzde klasik sezaryen olarak bilinir (1). 1876 da
Porro sub total sezaryen histerektomiyi servikal güdüğün marsupiyalizasyonu
ile birleştirdi. Böylece maternal mortalite dramatik şekilde azaldı (1).
1908’de Pfannenstiel, uterin serozayı keserek mesaneyi uzaklaştırdı.
1912'de
Krönig,
aşağı
uterus
segmentinde
vertikal
insizyon
ile
transperitoneal yaklaşımı ortaya attı ve aynı yazar 1912’ye kadar sadece bir
anne ölümü olan 33 olgu bildirmiştir (6). 1926’da Munro Kerr, yukarı uzanan
hilal şeklinde uterus insizyonu önerdi. Bugün Kerr tekniği, en çok uygulanan
sezaryen tipidir. Antibiyotik tedavisinin ve modern kan transfüzyonu
tekniklerinin gelişmesi ile sezaryen bugün en güvenilir ve en sık uygulanan
majör operatif işlemlerden biri haline gelmiştir (2).
Sıklık
Sezaryenle doğum sıklığı günümüzde giderek artmaktadır. 1970–90
yılları arasında sezaryen sıklığı %5’lerden %20–25 düzeylerine çıkmış,
1997’lere kadar inişe geçmişse de bu tarihten itibaren sıklığı tekrar artmıştır.
Her ne kadar bu artış ülkeden ülkeye farklılık gösterse de sezaryen
operasyon sıklığı genel olarak bütün dünyada önemli artış göstermiştir (1).
12
SEZARYENDE ARTIŞIN SEBEPLERİ
1. Paritenin azalması ve gebe kadınların yaklaşık yarısının nullipar
olması bu kadınlarda daha sık görülen sezaryen endikasyonu
oluşturabilecek durumlar olması.
2. Zamanımızda çocuk sahibi olma yaşının ilerlemesi. Son 2 dekadda
30–39 yaş arası nullipar doğumlar iki katına çıkmış, 40–44 yaş arası
nullipar doğum sayısı ise %50 artmıştır.
3. 1970’lerden itibaren elektronik fetal monitörizasyon yaygın olarak
kullanıldığından sezaryen endikasyonu konma sıklığı artmıştır.
4. Makat gelişler % 83'ü sezaryen ile doğurtulmuştur.
5. Son dönemlerde gelişmiş ülkelerde doğum sırasında gerçekleşen
olumsuzluklar nedeni ile hakkında dava açılan hekim sayısının
artması.
6. Sosyoekonomik durumu iyi olan kadınlar daha çok sezaryeni tercih
etmektedir
7. Kazanç
amaçlı
kurulan
hastanelerde
sezaryen
yapmanın
üniversitelere göre daha çok tercih edilmesi (1).
Optimal sezaryen hızı; altına inildiğinde veya üzerine çıkıldığında maternal ve
perinatal mortalite ve morbiditenin yükseleceği kabul edilen rakamdır. Birleşik
Devletler Halk Sağlığı Servisi 2000 yılı için sezaryen doğum hedefini tüm
gebelikler içinde % 15 olarak belirlemiştir (1).
Günümüzde pek çok ülkedeki sezaryen hızı bu oranın üzerindedir.
Gelişmiş ülkeler içinde Amerika ve Brezilya en yüksek, Çekoslovakya,
Avusturya ve Belçika ise en düşük sezaryen oranına sahiptir (7).
Sezaryene bağlı maternal mortalite 4–8/10000 arasında olup vajinal
doğuma göre 26 kat fazladır. Hastane ücretlerinin sezaryende, vajinal
doğuma oranla çok daha yüksek, hatta hastanede kalış süresinin daha uzun
olduğu düşünülürse, sezaryen endikasyonunu belirlerken çok daha dikkatli
davranmak gerektiği açıktır. Üstelik sanıldığının aksine sezaryen yapmakla
zor bir vajinal doğumun neden olabileceği nörolojik defisitlerin insidansını
13
azaltma ya da mental performansı yükseltme arasında kanıtlanmış bir ilgi
yoktur (2).
SEZARYEN ENDİKASYONLARI
Genel olarak sezaryen doğumların %85'inden fazlası şu nedenlerle
yapılmaktadır:
1. Geçirilmiş sezaryen,
2. Doğum yolu distosisi,
3. Fetal distres,
4. Makat prezentasyon (1).
MUTLAK ENDİKASYONLAR
Başarısız
indüksiyon:
Fetüs
için
riskli
olan
etkilenmiş
Rh
uygunsuzluğu, Diyabetes mellitus, intrauterin gelişme geriliği, erken
membran rüptürü, annenin hipertansif halleri gibi hallerde fetüsü bir an
evvel
doğurtmak
gerekebilir.
Bunun
için
uygulanan
doğum
indüksiyonunun başarısız kaldığı durumlarda sezaryen planlanabilir.
Sefalopelvik uygunsuzluk
İlerlemeyen eylem
Kanıtlanmış fetal distres: Özellikle fetal monitörizasyonla veya doppler
ultrasonografi ile fetal distresin saptandığı durumlarda sezaryen tercih
edilerek intrapartum asfiksiden kaçınılmaya çalışılır.
Dekolman plasenta
Plasenta previa
Umblikal kord prolapsusu
Yapışık ikizler
Aktif genital herpes enfeksiyonu olanlarda
Doğum yolunu kaplayan kitlelerin olduğu durumlarda (4).
14
RÖLATİF ENDİKASYONLAR
Geçirilmiş sezaryen: Klasik vertikal insizyon yapılan 1916’larda ortaya
atılan “Bir defa sezaryen, hep sezaryen” kavramı, Kerr transvers
insizyonunun kullanılmaya başlanması ile ve yapılan çalışmalarda
uygun vakaların güvenli bir şekilde vajinal doğum yaptırılabileceğinin
gösterilmesiyle geçerliliğini yitirmiş gözükmektedir (1).
Makat geliş
İmmün trombositopeni
Şiddetli Rh uygunsuzluğu
Büyük konjenital fetal anomalilerin varlığı
Serviks ca
Vulvada büyük kondilomalar (4).
SEZARYEN KONTRAENDİKASYONLARI
En önemli kontra endikasyonu uygun bir endikasyonunun olmayışıdır
(2). Karın duvarının piyojenik enfeksiyonları, anormal ya da ölü fetüs, uygun
koşulların bulunmayışı (2).
SEZARYEN KOMPLİKASYONLARI
Maternal mortalite: Maternal mortalite, gebelik süresince veya doğum
sonrası 42 gün içerisinde gebeliğin süresi ve lokalizasyonuna bağlı
olmaksızın gebeliğe bağlı veya gebeliğin ağırlaştırdığı bir hastalık
nedeniyle veya onun tedavisi esnasında meydana gelen ölümler
olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım içerisine kaza sonucu veya
tesadüfen meydana gelen ölümler dahil değildir (8). Sezaryenle ilgili
maternal ölüm hızı değişkenlik gösterir. Hiç mortalite görülmeyen
büyük seriler yanında 1–2/1000 mortalite hızı olan seriler de vardır.
Maternal mortalitenin büyük bölümü, elektif operasyonlardan çok acil
sezaryen gerektiren durumlara aittir (1). Yanlış cerrahi teknik veya
anestezi, hemostazın sağlanamaması, yetersiz kan replasmanı,
15
enfeksiyon
tedavisinin
doğru
olmayışı
veya
yanlış
grup
kan
transfüzyonu mortalitenin en önemli nedenleridir (1).
Nedeni açıklanamayan ateş
Endometrit, salpenjit
Kesi yeri enfeksiyonu
Aspirasyon pnömonisi
Atelektazi
İdrar yolu enfeksiyonu
Tromboflebit
Pulmoner emboli
Anestezi komplikasyonları
Geç komplikasyonlar (adezyonlara bağlı barsak obstrüksiyonu,
sonraki gebeliklerde eski insizyon hattında açılma)
Anneye ait komplikasyonlar sezaryende vajinal doğuma göre daha fazladır
(4).
SEZARYEN OPERASYONLARINDA KAN KAYBI
Antepartum fizyolojik hazırlık sonucu sezaryen sırasındaki ortalama
kan kaybı 1000 mililitreden azdır (9.10). Yine de sezaryen olan kadınların
%6,8’i transfüzyon gerektirecek kadar kanama geçirirler (11). Sezaryen
esnasındaki kan kaybını uterus boyutu, obezite, intrapartum oksitosin
kullanımı, uterin kesi yeri, operasyon süresi, plasentanın yerleşimi, cerrahın
deneyimi, enfeksiyon, medikal hastalıklar ve intra operatif komplikasyonlar
gibi faktörler belirlemektedir (12). Combs ve arkadaşlarının yaptıkları bir
çalışmada
sezaryen
esnasındaki
aşırı
kanamanın
genel
anestezi,
koryoamnionit, preeklampsi ve aktif fazın uzaması gibi etkenlere bağlı olduğu
saptanmıştır (11).
16
PERİOPERATİF HAZIRLIKLAR VE BAKIM
Sezaryen yapılacak gebenin operasyon öncesi hematokrit değeri
kontrol edilir, indirek coombs testi pozitif ise yeterli miktarda kan
ayırtılmalıdır.
Operasyondan 1 gün önce bir sedatif verilebilir. Bunun dışında genel
olarak başka bir sedatif, narkotik veya trankilizan bebek doğuncaya
kadar verilmez.
Oral alım cerrahiden en az 8 saat önce kesilir.
Cerrahiden 1 saat önce aspirasyon riskine karşı antiasit verilir.
Operasyon öncesi, hastaya %5 Dekstroz veya Ringer Laktat infüzyonu
başlanır.
Mesaneye foley katater yerleştirilmelidir (1).
Aktif kanama, pre-eklampsi, HELLP, koagülopati durumlarında 2 İU
eritrosit süspansiyonu hazır olmalıdır.
Riskli gruplara (prematür membran rüptürü, uzamış eylem, başarısız
forseps denemesi, anemik ve şişman gebelere) profilaktik antibiyotik
uygulanmalıdır. Antibiyotik aerob ve anaeroblara karşı etkili olmalıdır
(2).
Operasyon sonrasında vajinadan kanama miktarının takibi, yakın kan
basıncı ve idrar çıkış takibi yapılmalıdır. İdrar çıkışı en az 30ml/saat
olmalıdır. İdrar çıkışı 30ml/saatin altına düşerse hasta yeniden
değerlendirilmelidir,
oligürinin
nedeni
tanımlanamayan
bir
kan
kaybından, infüze edilen oksitosinin antidiüretik etkisine kadar geniş
bir spektrum içinde yer alabilir.
Cerrahiden 1 gün sonra rutin olarak hematokrit bakılmalıdır. Sıra dışı
bir kan kaybı, oligüri veya hipovolemi düşünülen durumlarda bu kontrol
daha erken yapılır. Eğer hematokrit anlamlı düzeyde pre operatif
seviyenin altına düşerse, ölçüm tekrarlanır ve bu düşüşün nedenini
bulmaya yönelik araştırma yapılır. Eğer düşük hematokrit sabit
seyrediyorsa, bir sorun olmadan mobilize edilir. Eğer daha fazla kan
kaybı olabileceği düşünülüyor ise kan transfüzyonu yapılır (1).
17
Komplike olmayan vakalarda katı besinler cerrahiden 8 saat sonra
verilebilir.
Hasta cerrahiden sonraki gün iki kez kısa süreli olarak yürütülmelidir,
bu şekilde venöz tromboz ve pulmoner embolizm riski azaltılmış olur.
İnsizyonun inspeksiyonu her gün yapılmalıdır. Cilt sütürleri veya
klipsleri cerrahiden sonraki dördüncü gün alınır. Üçüncü postpartum
günde duş şeklinde alınacak bir banyo insizyona zarar vermez.
Kalın cilt altı dokusu (3 cm ve üstünde) yara enfeksiyonu için risk
faktörüdür (1).
POSTMORTEM SEZARYEN
Zaman zaman henüz ölmüş veya kısa süre içinde ölmesi beklenen
kadınlar üzerinde sezaryen doğum uygulaması yapılmasıdır.Böyle bir
durumda bebek açısından tatminkâr sonuçlar elde etmek şu faktörlere
bağlıdır:
1. Eğer, mümkünse annenin ölümünü önceden tahmin edip ona göre
davranmak.
2. Fetüs’ün gestasyon yaşı,
3. Personel ve uygun ekipman bulunabilirliği,
4. Anneye uygulanacak perimortem ventilasyon ve kardiyak masaja
ulaşılabilirlik,
5. Hızlı doğum ve efektif neonatal resüsitasyon.
Ancak, çok az bebek belirgin bir fiziksel veya entelektüel zarar görmeden
yaşayabilmektedir (1).
SEZARYEN TİPLERİ
A)ABDOMİNAL İNSİZYONLAR
Vertikal İnsizyon:. İnfraumblikal orta hat vertikal insizyon en hızlı yapılan
insizyondur. İnsizyon bebeğin zorlanmadan çıkabileceği uzunlukta olmalıdır
18
(1).
Anterior
rektus
tabakası
seviyesinde
keskin
bir
diseksiyon
gerçekleştirilerek orta hatta 2cm genişliğinde bir fasya şeridi açığa çıkaracak
şekilde derialtı yağ dokusu uzaklaştırılır (1). Rektus ve muskulus piramidalis
orta hatta keskin ve künt diseksiyon ile ayrılırlar ve böylece fasya
transversalis ile peritona ulaşılır (1). Periton yukarıya insizyonun üst kutbuna
doğru ve aşağıya mesane üstünde periton refleksiyonunun hemen üstüne
kadar insize edilir (1).
Transvers insizyon: Modifiye edilmiş Pfannenstiel insizyonu ile cilt ve
subkutan doku alt transvers, hafifçe eğri bir çizgi şeklinde insize edilir (1).
İnsizyon pubik kıllanma çizgisi seviyesinde yapılır ve rektus kaslarının lateral
sınırlarını biraz aşar (1). Her bir tarafta yaklaşık 1cm kadar altta yatan
fasyadan subkutan doku ayrıldıktan sonra, fasya transvers olarak insizyon
boyunca insize edilir (1). Bu esnada operatör bistüri sapıyla alttaki rektus
kaslarından fasya tabakasını künt diseksiyon ile ayırır. Kaslar ve fasya
arasından geçen kan damarları klemplenerek kesilir ve bağlanır (1).
Fasya’nın ayrılması işlemine peritonun orta hatta uzunlamasına yeterli bir
insizyonuna olanak verinceye kadar umblikusa doğru devam edilir (1).
B) UTERİN İNSİZYONLAR
1-Klasik sezaryen insizyonu: Alt uterin segmentin üzerinden fundus uteriye
ulaşan vertikal insizyonudur (1). Eğer vertikal insizyon aşağıya doğru
uzatılırsa serviks üzerinden vajinaya doğru yırtılabilir ve mesaneyi de
etkileyebilir (1). Günümüzde çok az kullanılmaktadır.
2-Alt segment transvers insizyon (Kerr): En sık kullanılan uterin
insizyondur (1). Komplikasyonları klasik insizyondan daha azdır.
3-Ekstraperitoneal sezaryen
Günümüzde, en sık aşağı transvers sezaryen uygulanmakta, klasik
sezaryen ise nadir olarak bazı durumlarda uygulanmaktadır.
19
KLASİK SEZARYEN ENDİKASYONLARI
a)Eğer alt uterin segment ortaya çıkarılamaz ise veya daha önce geçirilmiş
cerrahi operasyon nedeniyle mesanenin sıkıca yapışık olması ve bu nedenle
güvenli bir şekilde alt uterin segmente girilemiyorsa veya bir miyoma uteri alt
uterin segmenti kaplamış ise veya servikste invaziv bir karsinoma mevcutsa,
b)Büyük bir fetüs transvers olarak durmakta ise, özellikle membranların
rüptüre olup omuzun doğum kanalına sıkıştığı durumlarda,
c)Anterior yerleşimli bazı plasenta previa vakalarında,
d)Bazı çok küçük fetüs durumlarında, özellikle alt uterin segmentin
incelmediği makat prezantasyonlarında,
e)Bazı masif maternal obezite vakalarında sadece üst uterusa ulaşılabildiği
durumlarda (1).
Sefalik prezentasyon için çoğunlukla alt uterin segmente transvers insizyon
tercih edilir.
Transvers insizyonun avantajları
1-Onarımı daha kolaydır,
2- Bir sonraki gebelikte fetüsün karın boşluğuna itilmesi ile rüptür olasılığının
en az olduğu bölgede yer alır, bu nedenle sonraki gebelikte uterusun rüptür
riski daha azdır.
3-İnsizyon
çizgisine
kalın
bağırsak
veya
omentumun
yapışmasını
kolaylaştırıcı bir yöntem değildir (1).
Ekstraperitoneal sezaryen, 20.yüzyılın ilk yıllarında enfekte uteruslu
gebeliklerde kullanılmıştır. Ancak etkili antimikrobiyal ajanların kullanılmasıyla
bu tip sezaryene gerek kalmamıştır (1).
20
GEBELİKTE ANNEDE GÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER
Gebelik sırasında total kan hacmindeki artışa ve hemostatik
değişikliklere bağlı olarak kan içeriğinde değişim meydana gelir. Kan
hacminde % 30–60, eritrosit kitlesinde ise %18–25 oranında bir artış oluşur
(1,3). Plazma hacmindeki artışın daha fazla olmasından dolayı hemoglobin
konsantrasyonunda bir azalma görülür ki bunada gebeliğin fizyolojik anemisi
denir (3). Gebeliğin sonlarına doğru uterus 500–750 ml/dakika hızla kanlanır
(13). Gebelik pıhtılaşmayı arttırarak doğumda kan kaybının az olmasını
sağlar. Fibrinojen, FVII, VIII, IX, X ve XII konsantrasyonları artar. Sadece FXI
düzeyi azalabilir. Dilüsyonel anemiye ilave olarak, lökositoz, trombosit
düzeylerinde azalma gözlenebilir. Fetal tüketim nedeniyle eğer yeterince
alınmıyorsa demir ve folat eksikliği anemileri görülebilir (14).
Gebelik sırasında total kan hacmindeki artışa ve hemostatik
değişikliklere bağlı olarak kan içeriğinde değişim meydana gelir. Hematinik
ilaçlar gebeliğin başından beri düzenli olarak kullanılırsa gebelikte fizyolojik
aneminin görülmesi beklenmez (3).
Gebelik sırasında görülen hemodilüsyonun faydalı etkileri de vardır.
Doğumda oluşan kan kaybı hücresel elemanlardan fakirdir ve doğum sonrası
oluşan diürez ile hematokrit yükselmeye başlar (3).
Gebelikte
anemi
yönetiminde
ilk
adım
tanının
doğru
olarak
konulmasıdır. Center of Disease Control kriterlerine göre 1. ve 3. trimestırda
Hemoglobin<11g/dl ve 2. trimestırda hemoglobin<10,5 g/dl olması kesme
değerleridir. Bu nedenle 10.5g/dl altındaki tüm hemoglobin seviyeleri kontrol
edip gerekiyorsa tedavi başlanmalıdır. Artmış eritropoez sonucu oluşan genç
eritrositlerden dolayı gebelik sırasında oluşan MCV(mean corpuscular
volume) düşüşü maskelenir. Bu nedenle MCV gebelikte aneminin iyi bir
indikatörü değildir. Serum demir ve total demir bağlama kapasitesi transferrin
satürasyonunu gösterir. Transferrin satürasyonunun azalması da demir
eksikliği olduğunu gösterir. Serum demiri 12 mikromol/l ve total demir
21
bağlama kapasitesi %15 veya daha az ise demir eksikliği olduğu kabul
edilmelidir. Ferritin konsantrasyonu sağlıklı erişkin kadınlarda 15–300 µgr/l
arasındadır ve 12 µgr/l'nin altındaki değerler demir eksikliğini gösterir.
Ferritin, inflamasyon olmadığı takdirde demir eksikliğini gösteren en önemli
testtir. Ayrıca gebelik sırasında demir eksikliğinde ilk değişen testtir. Serum
transferrin reseptörü hücresel demir depoları göstermede kullanılan en yeni
ve güvenilir metotlardan birisidir (3).
Demir depolarını değerlendirmede en hızlı ve güvenilir yöntem kemik
iliği aspirasyonudur. Demir desteği yapılmayan term gebelerin %80
kadarında kemik iliği örneğinde boyanabilecek miktarda demir bulunmaz (3).
GEBELİKTE KARDİYOVASKÜLER SİSTEM DEĞİŞİKLİKLERİ
Kardiyak output ve kan volümü artar. Plazma volümünün eritrosit
kitlesinden daha fazla artması dilüsyonel anemiye yol açar, yine de
hemoglobin
konsantrasyonu
konsantrasyonunun
azalması
11
g/dl’nin
kardiyak
üzerindedir.
output
artışı
ve
Hemoglobin
hemoglobin
disosiasyon eğrisinin sağa kayması ile dengelenir ve dokulara yeterli oksijen
sağlanır. Gebelik sonunda kan volümü 1000–1500 ml artar ve doğumda olan
kanamayı tolere ederler. Vajinal doğumda ortalama kan kaybı 400–500 ml,
sezaryende ise 800–1000 ml olur (1,3).
Kardiyak outputta supin pozisyonda düşme 28. haftada görülür. Bu
düşüş büyüyen uterusun inferior vena kava’yı komprese etmesi nedeniyle
kalbe venöz dönüşün azalmasına sekonder gelişir. Bunun sonucunda
gebeliğin sonunda % 20 kadında hipotansiyon, solukluk, terleme, bulantı ve
kusmayla karakterize supin hipotansiyon sendromu gelişir. Hastanın >15
derece sol yana çevrilmesi venöz dönüşü restore ederek hipotansiyonu
düzeltir. Supin pozisyonda uterus aortu da komprese edebilir. Bu etki alt
ekstremitelerde ve uteroplasental dolaşımda kan akımını azaltır. Aorta kaval
kompresyon fetal distresin önemli fakat önlenebilir bir nedenidir (14).
22
POSTPARTUM KANAMALAR
Doğum sonrası hemoraji; plasental implantasyon alanından aşırı
kanamadan, genital sistem ya da çevresindeki yapıların travmasından ya da
her ikisinden birden kaynaklanır. Bu nedenle postpartum hemoraji bir tanı
değil, bir olayın tanımıdır (1). Postpartum kanama en önemli maternal
mortalite nedenlerindendir. Gelişmekte olan ülkelerde yılda yaklaşık 125000
anne postpartum kanamaya bağlı olarak kaybedilmektedir, bu da anne
ölümlerinin %28'ini oluşturmaktadır (4). Postpartum kanama insidansı
Nijerya'da %4,5 olarak bildirilmiştir (4). Postpartum kanamaya bağlı anne
ölümü riski gelişmekte olan ülkelerde 1/1000 doğum iken Birleşik Krallıkta
yılda 100000 doğumda 1’dir. Birleşik Krallık’ta 1952–1954 arasında obstetrik
kanamaya bağlı ölüm sayısı 188 iken 1994–1996 arasında bu sayı 12 ölüme
düşmüştür (4). Mortalitedeki bu azalma; plasenta previanın ultrasonografi ile
tanınması, doğumun 3. döneminde rutin oksitosik kullanımı, yoğun bakım,
anestezi ve masif kanamanın yönetimindeki gelişmeler, kan transfüzyonunun
daha fazla yapılması, daha etkili antibiyotiklerin üretilmesi ve gebe kadınlarda
daha az oranda anemiye rastlanmasına bağlanmaktadır (4).
POSTPARTUM KANAMA İÇİN PREDİSPOZAN FAKTÖRLER
A) PLASENTAL İMPLANTASYON ALANINDAN KANAMA
1) Hipotonik miyometrium uterus atonisi( olguların %90'ında nedendir)
Bazı genel anestetikler-halojenli hidrokarbonlar
Perfüzyonu zayıf miyometriyum-hipotansiyon
Aşırı gerilmiş uterus, iri fetüs, ikizler, hidramniyos
Uzamış doğum eylemini takiben
Çok hızlı doğum eylemini takiben
Oksitosinle indüklenmiş doğum eylemini takiben
Yüksek parite
Önceki gebelikte uterus atonisi
23
Koriyoamniyonit
2) Retansiyone plasental doku
Kotiledon avülsiyonu, aksesuar lob
Anormal yapışıklık (Plasenta akreata, Plasenta inkreata,
Plasenta perkreata)
B) GENİTAL SİSTEM TRAVMASI
Uzatmalar dahil geniş epizyotomi
Perine, vajina ya da serviksin laserasyonları
Uterus rüptürü
C) KOAGÜLASYON DEFEKTLERİ
Daha önceki doğumlarda postpartum kanama öyküsü olanlarda
rekürrens riski yüksektir. Tüm önlemlere rağmen postpartum kanama her
zaman öngörülemez. Bu nedenle özellikle birinci basamak hizmeti verilirken
evde, ebe yardımı ile doğum yapacak olguları postpartum kanama açısından
uyarmak gereklidir (1,4).
PRİMER POSTPARTUM KANAMA
Tanım
Primer postpartum kanama, doğum eyleminin üçüncü aşaması
tamamlandıktan sonraki 24 saat içerisinde olan ve 500 ml kan kaybını aşan
kanama olarak tanımlanmaktadır (1,4). Bu kan kaybı, sezaryen kesisinde
1000 ml, elektif sezaryen histerektomide 1400 ml’dir (1). Ancak bu tanım,
kişilerin özellikle de doğum sonrasındaki kan kaybının miktarını tam olarak
değerlendirilmesinin güç olması nedeniyle sınırlı bir tariftir (4).
Tahmini kan kaybı gerçek kan kaybının sıklıkla yarısı kadardır (1). Pek
çok önemli postpartum kan kaybı ise saklı kayıp şeklindedir. Bu olgularda
kanama; uterin kavite içinde pıhtılar şeklinde, plasental abrupsiyon
24
sonrasında miyometrium içinde, broad ligaman içine, uterin rüptür sonrasında
peritoneal kavite içine veya para vajinal veya paravulvar doku aralıklarına
olabilir (4).
Primer postpartum kanamaların çoğunluğu bebeğin doğumundan
sonraki ilk 4 saat içerisinde doktor veya ebelerin gözetimi altında olur (4). Bu
nedenle postpartum 12–24 saat içerisinde doğum yapmış kadınların, genel
durum, kan basıncı, nabız, uterusun büyüklüğü ve kıvamı ve vajinal kanama
miktarı açısından takip edilmeleri uygundur (4).
PLASENTAL ALANDA HEMOSTAZ
İntervillöz boşlukta terme yakın yaklaşık 600 ml/dakika kan akımı
olduğu tahmin edilmektedir (1). Plasentanın ayrılmasıyla, plasentadan ve
plasentaya kanı taşıyan çok sayıda uterin arter ve ven sert biçimde
parçalanır (1). Plasental implantasyon alanında hemostazı sağlayan en
önemli faktör, miyometriyumun damarları komprese etmek ve lümenlerini
tıkamak için kontraksiyonu ve retraksiyonudur (1). Yapışık kalmış plasenta
parçaları ve kan pıhtıları, miyometriyumun etkili kontraksiyonunu ve
retraksiyonunu engelleyerek implantasyon alanındaki hemostazı bozar (1).
POSTPARTUM KANAMANIN ÖNLENMESİ
Travayın 3. safhasının aktif yönetiminde kordonun erken klempe
edilmesi
Plasenta ayrılmadan önce profilaktik oksitosik ilaç verilmesi
Brandt-Andrews yöntemi ile kontrollü plasenta traksiyonu
Ancak erken kordon klempe edilmesinin diğer iki yöntemden farklı olarak
postpartum kanamanın azaltılmasında etkisi olmadığı belirtilmiştir (4).
OKSİTOSİTLERİN KULLANIMI
Plasenta ayrıldıktan sonra plasental yataktan kanama asıl olarak
uterin
kas
fibrillerinin
kontraksiyon
ve
kısalmasına
ve
damarların
kompresyonuna bağlı olarak kontrol edilir (4). Normal koagülasyon ise 2.
25
sıradaki önemli faktördür. Profilaktik oksitosik ilaçların kullanımı postpartum
kanama riskini %30–40 oranında azaltır ve plasenta ayrılmasını çabuklaştırır
(4). Bu amaçla Oksitosin 10 IU intra müsküler veya intra venöz uygulanabilir.
Oksitosin uterusta aşırı kontraksiyon yaparak uterin üst segmentten
plasentanın ayrılmasında yardımcı olur (4). Böylece plasenta retansiyonu
riskini de azaltır.
PLASENTANIN DOĞUMUNDAN SONRA YÖNETİM
Plasenta çıkışından sonra uterusun kontrakte olduğunu kesinleştirmek
için fundus her zaman palpe edilmelidir. Eğer sert değilse intra venöz sıvı
içerisinde oksitosin uygulanması ve şiddetli
şekilde fundusa masaj
uygulanması endikedir.
OKSİTOSİKLERE YANIT VERMEYEN KANAMA
Çeşitli defalar oksitosin uygulanmasından sonra devam eden kanama,
bazı olgularda uterus rüptürü de dahil fark edilmeyen genital sistem
laserasyonlarından olabilir (1).
Bimanuel uterus kompresyonu uygulanır.
Kan transfüzyonuna başlanır.
Uterus boşluğu retansiyone plasenta parçaları yada laserasyonlar
açısından manüel olarak incelenir.
Serviks ve vajina laserasyonlar açısından incelenir.
İkinci bir geniş çaplı katater yerleştirilir ve kan verilirken aynı anda
oksitosinli kristaloide de devam edilir.
Renal perfüzyonun iyi bir göstergesi olan idrar çıkışını takip etmek için
foley katateri yerleştirilir.
TRAVAYIN 3. SAFHASININ ANORMALİKLERİ
RETANSİYONE PLASENTAL ÜRÜNLER SONUCU HEMORAJi
Acil
postpartum
kanama
nadiren
retansiyone
küçük
plasenta
parçalarından dolayı olur ancak kalan bir parça plasenta, puerperiumun geç
26
dönemlerinde kanamanın sık bir sebebidir (1). Doğum sonrası plasentanın
incelenmesi rutin olmalıdır (1). Plasenta incelenirken eksik parça tespit
edilirse uterus daha ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir.
Plasenta Akreata
Plasentanın uterus duvarına anormal yapışıklık gösteren tüm plasental
implantasyonları tanımlamak için plasenta akreata terimi kullanılır (1,4).
Desidua basalisin total veya parsiyel olarak yokluğu sonucunda plasental
villuslar miyometriuma invaze olabilir, villusların miyometriuma invazyonuna
(plasenta inkreata), myometriumun tüm katmanları boyunca invazyonuna ise
(plasenta perkreata) denilir (4). Bazı perkreata olgularında komşu pelvik
dokulara invazyon vardır, dolayısıyla desidual süngerimsi tabaka boyunca
fizyolojik ayrılma hattı yoktur.(1,4). Anormal yapışma, ya tüm kotiledonlarda
vardır (total plasenta akreata) ya bazılarında vardır (parsiyel plasenta
akreata) veya tek bir kotiledonda (fokal plasenta akreata) vardır (1,4). Bu
olayın sıklığı 1/2500 olarak bildirilmiştir (4). Plasentanın anormal yapışması
olayının etiyolojisinde desidua oluşumundaki yetersizlik söz konusudur. Bu
olay plasentanın alt uterin segmente yerleştiği durumlarda, daha önceden
sezaryen skarı olan olgularda, önceden uterin küretaj uygulanan olgularda
veya önceden miyomektomi gibi uterin skarı olan olgularda daha sık görülür
(4).
Kanama kontrolündeki en güvenli yol histerektomidir (4). Plasenta
akreata, inkreata ve perkreata insidansı, sezaryen doğum oranının artması
nedeniyle yükselmiştir (1).
AKUT UTERUS İNVERSİYONU
Bebeğin doğumundan sonra komplet uterus inversiyonu hemen her
zaman fundusa implante olmuş plasentaya yapışık umblikal kordun kuvvetle
traksiyonunun bir sonucudur (1). Sıklığının 2000 doğumda 1 ile 25000
doğumda bir olduğunu bildiren yayınlar vardır (4).
27
Uterus inversiyonu 1'den 4'e kadar derecelendirilmektedir:
1. Derece: Uterus fundusunun inversiyonu (tersine dönmesi) servikal os
hizasına kadardır.
2. Derece: Uterus fundusunun inversiyonu servikal os'u geçer ama introitusa
ulaşmamıştır.
3. Derece: Fundus introitusa uzanır.
4. Derece: Uterus ve serviksin inversiyonu, introitusu aşmıştır ve birlikte
vajina inversiyonu da vardır.
Ayrıca alternatif bir tanımlamayla, fundusun serviksi aşıp aşmamasına
göre komplet ve inkomplet diye de sınıflandırılmıştır (4).
Uterus inversiyonu tanısını koyar koymaz durumu düzeltmek için
müdahale edilmelidir. Uterus ne kadar uzun süre inversiyonda kalırsa o kadar
ödemli olur ve düzeltmek zorlaşır (4). Bu nedenle uterusun manüel olarak
acilen repozisyonu yapılmalıdır. Eğer plasenta uterusa yapışıksa uterus
yerine oturtulmadan plasenta çıkarılmamalıdır (4).
Uterusun başarılı olarak repozisyonundan sonra uterusun tonusunu
sağlamak ve yeniden inversiyon oluşumunu önlemek için ergometrin ve
oksitosin verilir (4).
PRİMER POSTPARTUM KANAMANIN TEDAVİSİ
Masif postpartum kanama genellikle doğumdan sonraki ilk 1 saat
içerisinde oluşur. Çok kısa zamanda hayatı tehdit edebilir bu yüzden
tedavideki
gecikmeler
mortalite
ve
morbiditeye
neden
olur
(4).
Doğumhanelerde çalışan tüm personel hastaların vital fonksiyonları ve
vajinal kanama miktarı açısından çok dikkatli olmalıdır.
28
MASİF OBSTETRİK KANAMANIN TANIMI
Masif obstetrik kanama genital organlardan, yaşamı tehdit edecek
boyutta olan aşırı kanamadır. Bu konuda değişik tanımlamalar yapılmıştır;
1000 veya 1500 ml'yi aşan kanama, acil kan transfüzyonu gereken kanama,
24 saat içerisinde 10 İU’yi aşan kan transfüzyonu gereken kanama, hastanın
tüm kanının veya dolaşımdaki kanının %50'sinden fazlasının 3 saat içinde
replase edilmesi gibi tanımlar yapılmıştır (4). Bu tanım farklılıkları nedeniyle
masif kanamanın gerçek insidansı bilinememektedir (4). Stones ve
arkadaşları bir çalışmasında İngiltere'de 1000 ml'yi aşan postpartum kanama
sıklığı %1,3'dür (4).
KAN KAYBINA VÜCUDUN VERDİĞİ CEVAP
Normal gebeliklerdeki, eritrosit kitlesindeki, plazma volümündeki ve
kardiyak output'daki artış doğum sırasındaki kan kaybının telafi edilmesinde
rol oynamaktadır. Gebelik sırasında kandaki koagülasyon sistemlerindeki
artış ve doğum sonrasında, uterus kontraksiyonunun plasental yatağa
hemostatik etkisiyle postpartum kanama miktarı azaltılır (4).
Kanamanın semptomları, ilk önce taşikardi olur daha sonra, çarpıntı,
güçsüzlük, terleme, solukluk, hipotansiyon, oligüri, huzursuzluk, hava açlığı,
kollaps ve anüri progresif olarak gelişir (4). Kan kaybının etkileri bir dereceye
kadar ilk kan volümüne ve hemoglobin konsantrasyonuna bağlıdır (4).
Mortalite oranı, maternal yaşla artar özellikle 35 yaşından yaşlı olan
kadınlarda kanamaya direnç oranı azalmaktadır (4).
UTERİN ATONİ
Uterusun doğum sonrasında uygun biçimde kontrakte olmasındaki
başarısızlıktır (1). Uterin atoni, obstetrik kanamanın en sık sebebidir (1,4).
Doğumdan sonraki hemostaz için gerekli olan uterusun kontraksiyon ve
retraksiyonunun yetersizliğine bağlıdır (4). Uterus atonisinde ilk yapılacak
şey kontraksiyon oluşması için uterusa masaj yapılmasıdır. Eğer masaja
rağmen uterus atonik ise veya gevşemiyorsa mesanenin boş olduğundan ve
29
oksitosin verildiğinden emin olunması gerekir (4). Uterin atoni alınan
önlemlere rağmen geçmiyorsa, ilaçların etkisi bekleninceye dek bimanüel
kompresyon
uygulanır
(4).
Düzelmeyen
atoninin
kesin
tedavisi
histerektomidir (4). Uterusun tampone edilmesi hala uygun bir tekniktir (4).
Kanamayı uterustaki kanama odağına basınç uygulayarak durdurmaya
yöneliktir. Uterusun kontraksiyon ve retraksiyon yeteneğini kazanıncaya ve
uygun kan pıhtılaşması oluşuncaya dek etkili olabilir.
ALT GENİTAL YOL TRAVMASI
Epizyotomi, vajinal veya servikal yırtıklar, vulvar, vajinal veya broad
ligaman hematomu, uterus rüptürü kanama nedeni olabilir (1,4). Özellikle
şiddetli preeklampside karaciğer rüptürü, splenik arter anevrizması rüptürü
veya diğer intra abdominal olaylar diğer nadir sebepler arasındadır (4).
Uterus atonisinden kanamayla laserasyondan kanamanın ayırımı
uterusun durumuna göre deneyimlere dayanarak yapılır. Eğer kanama sıkı,
iyi kontrakte olmuş bir uterusa rağmen devam ediyorsa, hemorajinin nedeni
muhtemelen laserasyondur (1). Parlak kırmızı kan da ayrıca laserasyonu
düşündürür (1). Kanamanın bir nedeni olarak laserasyonun rolünü belirlemek
için vajina, serviks ve uterusun dikkatli bir incelemesi gereklidir. Genel olarak,
laserasyonlardan olan kanamayı tanımlamak için serviks ve vajina incelemesi
her doğumdan sonra yapılmalıdır. Vajinaya geniş ekartörler lateral olarak
yerleştirilmeli daha sonra bu valvler, vajina ön arka duvarlarına yerleştirilerek
tam bir görüntü sağlanmalıdır (4). Bu arada serviksin ön ve arka dudaklarına
ring forsepsler konur, aşağı çekilir ve inspeksiyon yapılır. Kanamanın en çok
olduğu serviksin lateral kenarları özellikle incelenmelidir. Eğer epizyotomi
açılmışsa, kesinin üst sınırı tespit edilir ve vajinanın derinliklerine uzanıp
uzanmadığı kontrol edilir. Vajina duvarındaki yırtıklar 8 şekilli sütürle kapatılıp
hemostaz sağlanır (4).
30
UTERUS RÜPTÜRÜ
Uterus rüptürünün en sık sebebi özellikle gelişmiş ülkelerde daha
önceki sezaryen skarına bağlı oluşan rüptürdür (1,4). Daha önceki alt
segment sezaryen skarının %0,25–0,5 rüptür riski vardır (4). Eskiden
uygulanmakta olan klasik sezaryendeki vertikal skarın ise %3–4 rüptür riski
vardır (4). Nagaya ve arkadaşlarının 2000 yılında yaptıkları çalışmada
hemorajiye bağlı maternal ölümlerin yüzde 20'sinin uterus rüptüründen dolayı
olduğunu saptamışlar (15). Daha önceden skara bağlı rüptür gelişmiş
olgularda ise rekürren rüptür riski daha fazladır. Uterus rüptürüne
predispozan diğer faktörler arasında; miyomektomi öyküsü, eksternal sefalik
versiyon, operatif vajinal doğum, travma, oksitosik kullanımı, multiparite ve
travayda duraklama yer alır (4). Uterus rüptürü, komplet veya inkomplet
olabilir. Komplet rüptürde tüm uterus katları, serozaya dek rüptüredir. Rüptür
doğumdan önce olursa, bulgular ve semptomlar arasında abdominal ağrı,
vajinal kanama, fetal kalp hızı anormallikleri ve fetal kısımların batından
palpe edilmesi yer alır (4).
Tedavisinde, resüsitasyon ve acil sezaryen ile doğum, ardından
rüptürün onarılması yer alır (4).
SEKONDER POSTPARTUM KANAMA
Sekonder postpartum kanama doğumdan sonraki 24 saat ile 6 hafta
arasındaki sürede genital yoldan oluşan kanamadır (1,4). Sıklığı % 0,5–1,5
arasında değişmektedir (4). En çok sebep olarak gebelik ürünlerinin sıklıkla
enfekte olan retansiyonuna bağlıdır. Uterus içinde doku kalması, bakteriler
için besi yeri görevini görür.
31
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma 28–08–2008 tarih ve 9492 sayılı Etik Kurul kararı
alındıktan sonra, 01–01–2007 ile 31–12–2008 tarihleri arasında T.C. Sağlık
Bakanlığı Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve
Doğum Servisine yatırılan sezaryen ve normal spontan vajinal doğum
gerçekleştiren hastalarla yapıldı. 337 adet sezaryen ve 407 adet normal
spontan vajinal doğum yapan toplam 744 adet gebe çalışmaya dahil edildi .
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler
için NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı
kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotların
(ortalama, Standart sapma) yanı sıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında
normal dağılım gösteren parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında
Oneway Anova test ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Tukey HDS
test; iki grup değerlendirmelerinde student t test kullanıldı. Normal dağılım
göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Kruskal Wallis
test ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Mann Whitney U test
kullanıldı.
Normal
dağılım
gösteren
parametrelerin
grup
içi
karşılaştırmalarında paired sample t test kullanıldı. Niteliksel verilerin
karşılaştırılmasında ise Ki-Kare test kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven
aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
HASTA SEÇİMİ
Çalışmaya dahil edilme kriterleri
17–45 yaş aralığındaki doğum amacı ile başvuran gebeler
Normal spontan vajinal doğum yapılan hastalar
Sezaryen operasyonu yapılan hastalar
Doğum öncesi kan transfüzyonu yapılmayanlar hastalar
32
Aşağıdaki faktörlerin birinin varlığında gebe çalışmaya alınmadı.
17–45 yaş aralığı dışındaki gebeler
Diyabetes Mellitus
Gestasyonel diyabet
Hipertiroidi
Hipotiroidi
Kalp hastalığı
Kronik hipertansiyon
Kanama pıhtılaşma bozukluğu olan hastalar
Kronik ilaç kullanımı olan hastalar
Kanamayı arttırıcı ilaç almış hastalar
Doğum öncesi kan transfüzyonu gerektiren durumlar
Akut ateşli hastalığı olanlar
Ölü fetüs
Çalışmaya alınan olguların yaş, gravida, parite ve hematolojik değerleri
doğum öncesi ve sonrası olarak kaydedildi. Sezaryen kararları sadece
endikasyonu olan hastalarda alındı. Hastaların doğum öncesi hemogram ve
doğum sonrası hemogram tetkiklerine bakıldı. Hemogram için ETDA’lı tüpe
alınan kan örneği 12 saat içinde Beckman Coulter firmasına ait Coulter LH
750 Analyzer model tam kan sayım cihazları ile çalışıldı.
Doğum öncesi ve doğum sonrası hemogram tetkiki yapılan sezaryen ve
normal vajinal doğum yapan hastalardaki doğum öncesi ve doğum sonrası
hemoglobin ve hematokrit değerlerinin karşılaştırılmasına göre kanama
miktarının hesaplanması yapıldı.
ARAŞTIRMANIN AMACI
Bu çalışmada iki farklı doğum yöntemini kanama miktarı bakımından
karşılaştırmayı amaçladık. Bunun için doğum öncesi ve doğum sonrası
hemogram ölçümleri yaptık. Bu ölçümlerdeki hemoglobin ve hematokrit
değerlerinin
doğum
öncesi
ve
doğum
33
sonrası
değişim
miktarlarını
kıyaslayarak; kan kaybı miktarını sezaryen doğumla ve normal spontan
vajinal doğumla olmak üzere her iki doğum metodunda tespit etmeyi
amaçladık.
34
BULGULAR
T.C. Sağlık Bakanlığı Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum Servisinde 01–01–2007 ile 31–12–2008 tarihleri
arasında toplam 2855 doğum gerçekleştirildi. Bunlar 01–01–2007 ile 31–12–
2007 tarihleri arasında 842 normal spontan vajinal doğum ve 319 sezaryen
01–01–2008 ile 31–12–2008 tarihleri arasında 1181 normal spontan vajinal
doğum ve 513 sezaryen doğum olarak gerçekleştirildi. 2855 doğum vakası
doğum şekilleri, sezaryen endikasyonları açısından değerlendirildi. Bu
hastalardan yaşları 17 ile 49 arasında değişmekte olan 337 sezaryen vakası
ve 407 normal spontan vajinal doğum yapan toplamda 744 vakanın
dosyalarına ulaşılarak yaş, parite, gravida doğum şekline göre hemoglobin ve
hematokrit değerlerindeki değişimler karşılaştırılarak aşağıdaki bulgular elde
edildi.
Tablo 1: Doğum Şekline Göre Demografik Özelliklerin Değerlendirilmesi
NSVD
C/S
p
Ort±SS
Ort±SS
Yaş
26,24±5,18
27,20±4,97
0,011*
Gravida (medyan)
2,05±1,27 (2)
2,16±1,16 (2)
0,064
0,91±1,19 (1)
0,92±0,93 (1)
0,127
+
++
++
+
Parite (medyan)
Student t test
++
Mann Whitney U Test
* p<0,05
Normal doğum yapan olguların yaş ortalamaları, sezaryen ile doğum
yapan olgulardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktür (p<0,05).
Gebelerin yaşları 17 ile 49 arasında olup, ortalamaları 26,68±5,11’dir.
Vakalar % 67,69 oranıyla 20–29 yaş grubunda bulundu. Normal spontan
vajinal doğum yapan olguların yaş ortalaması 26,24±5,18, sezaryenle doğum
35
yapanların yaş ortalamaları 27,20±4,97’dir. Olguların gravida sayıları 1 ile 8
arasında değişmekte olup, ortalaması 2.11±1.21, medyanı 2’dir. Olguların
parite sayıları 0 ile 8 arasında değişmekte olup, ortalaması 0.92±1.05,
medyanı 1’dir.
30
29
28
27
26
25
24
23
22
21
20
NSVD
C/S
Yaş
Şekil 1: Doğum şekline göre yaş dağılımları
Tablo 2: 2007 ve 2008 Yıllarındaki Doğum Şekli Dağılımı
Doğum Şekli
N(2007 yılı)
N(2008 yılı)
N(%)
NSVD
842(%72,5)
1181(%69,7)
2023(%70,8)
C/S
319(%27,4)
513(%30,2)
832(%29,1)
Toplam
1161
1694
2855(%100)
36
2007 ve 2008 yıllarındaki 2855 olgunun 2023’ü (%70,8) normal
spontan vajinal doğum yaparken, 832’si (%29,1) sezaryen ile doğum
yapmıştır. 2023 normal spontan vajinal doğum vakasının 842 tanesi 2007
yılında 1181 tanesi 2008 yılında doğum yapmıştır. 832 sezaryen vakasının
319 tanesi 2007 yılında 513 tanesi 2008 yılında doğum yapmıştır.
Kliniğimizde bu 2 yıllık dönem içindeki ortalama sezaryen oranı %29,1 olarak
bulunmuştur. Yapılan analizde yıllara göre sezaryen oranları arasında fark
bulunmuştur. Kliniğimizin yeni açılmış olmasından dolayı doğum sayısında
2008 yılında 2007 yılına göre artış izlenmiştir.
Şekil 2: Doğum şekline göre dağılımlar
100%
319
513
832
80%
60%
40%
C/S
842
1181
2023
2007 yılı
2008 yılı
TOPLAM
20%
0%
Şekil 3: 2007 ve 2008 Yıllarındaki Doğum Şekli Dağılımı
37
NSVD
Tablo 3: 2007 ve 2008 Yıllarındaki Sezaryen Sayısı ve Oranı
Sezaryen
C/S n % (2007
C/S n % (2008
n %(2007–
endikasyonu
yılı)
yılı)
2008)
Eski sezaryen
175(%15,07)
289(%17,06)
464(%16,25)
Eski C/S dışı
144(%12,40)
224(%13,22)
368(%12,88)
319(%27,47)
513(%30,28)
832(%29,14)
endikasyonlar
C/S
Kliniğimizdeki sezaryen ile doğum yapan vaka sayısı 2007 yılında 319
sezaryenle % 27,47’dir. 2008 yılında ise 513 sezaryenle %30,28 olarak
toplamda 832 sezaryenle % 29,14 oranında sezaryen gerçekleştirilmiştir. Bu
vakalarda geçirilmiş sezaryen dışındaki endikasyonlar 2007 yılında 144
sezaryenle %12,40, 2008 yılında 224 sezaryenle %13,22 oranında toplamda
368 vaka ile yeni sezaryen endikasyonu 2007 ve 2008 yılı oranı % 12,88
olarak bulundu.
Şekil 4: Doğum şekli ve sezaryen endikasyonlarının eski C/S ve Eski
C/S dışı endikasyonlar olarak dağılımı
38
%17,06
18
16
14
12
10
8
6
4
2
0
%16,25
%15,07
%13,22
%12,40
2007 yılı
2008 yılı
Eski sezaryen
%12,88
TOPLAM(20072008)
Eski C/S dışı endikasyonlar
Şekil 5: 2007 ve 2008 Yıllarındaki Eski Sezaryen ve Eski Sezaryen dışı
Endikasyonların Oranı
Tablo 4: Sezaryen Doğum Yapanların Endikasyonlarına Göre
Değerlendirilmesi
Sezaryen
N(832)
endikasyonu
Sezaryen doğum
Tüm doğumlardaki
yapanlardaki %
%
Geçirilmiş C/S
464
55,76
16,25
Fetal distres
108
12,98
3,78
CPD
86
10,33
3,01
İlerlemeyen travay
62
7,45
2,17
Makat geliş
39
4,68
1,36
Preeklampsi
21
2,52
0,73
İkiz gebelik
13
1,56
0,45
Plasenta previa
8
0,96
0,28
Diğer
31
3,72
1,08
39
Sezaryen grubunda endikasyonların dağılımı incelendiğinde; en
yüksek oranda geçirilmiş sezaryen %55,76; daha sonra fetal distres %12,98
gelmekte ve onu da sefalopelvik uygunsuzluk % 10,33 , ilerlemeyen travay
%7,45, makat geliş % 4,68 , preeklampsi %2,52 , ikiz gebelik %1,56 ,
plasenta previa %0,96 oranında takip etmektedir.
Diğer
Plasenta previa
İkiz gebelik
Preeklampsi
Makat geliş
İlerlemeyen travay
CPD
Fetal distres
Geçirilmiş C/S
0,0
10,0
20,0
30,0
oran (%)
40,0
50,0
60,0
Şekil 6: Sezaryen Doğum Yapanların Endikasyonlarına Göre Dağılımı
Diğer
Plasenta previa
İkiz gebelik
Preeklampsi
Makat geliş
İlerlemeyen travay
CPD
Fetal distres
Geçirilmiş C/S
0,0
2,0
4,0
6,0
8,0
10,0
12,0
14,0
16,0
oran (%)
Şekil 7: Sezaryen Doğum Yapanların Endikasyonlarının Hastanemizde
Doğum Yapan Tüm Hastalara Göre Dağılımı
40
18,0
Tablo 5: Doğum Şekline Göre Hemoglobin Değerlendirilmesi
NSVD
C/S
Hemoglobin
p
Ort±SS
Ort±SS
+
Preoperatif
12,00±1,42
11,97±1,19
0,759
+
Postoperatif
11,35±1,43
10,49±1,21
0,001**
0,001**
0,001**
0,65±1,04 (0,6)
1,48±0,99 (1,5)
++
Preoperatif-
Postoperatif P
+++
Preoperatif-
Postoperatif
0,001**
Farkı (Medyan)
+
++
Student t test
Paired Sample t test
+++
Mann
Whitney U Test
** p<0.01
Normal spontan vajinal doğum ve sezaryen doğum yapan olguların
preoperatif hemoglobin ölçümleri karşılaştırıldığında ikisi arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmazken (p>0,05); normal spontan vajinal
doğum yapan olguların postoperatif hemoglobin düzeyleri, sezaryen doğum
yapan olgulardan ileri düzeyde yüksektir ve anlamlıdır (p<0,01).
Normal
spontan
vajinal
doğum
yapan
olguların,
preoperatif
hemoglobin düzeylerine göre postoperatif hemoglobin düzeylerinde görülen
düşüş istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01).
Sezaryen
ile
doğum
yapan
olguların,
preoperatif
hemoglobin
düzeylerine göre postoperatif hemoglobin düzeylerinde görülen düşüş
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01).
Normal spontan vajinal doğum yapan olguların preoperatif hemoglobin
düzeylerine göre postoperatif hemoglobin düzeylerinin farkı, sezaryen doğum
yapan olgulardan ileri düzeyde düşüktür ve anlamlıdır (p<0,01).
41
12
11,5 11
10,5 10
9,5 NSVD C/S
Preop
Postop
Şekil 8: Normal spontan vajinal doğum ve sezaryen doğumun
preoperatif ve postoperatif hemoglobin dağılımı
Tablo 7: Hemoglobin düzeylerindeki değişimin doğum şekline göre
değerlendirmesi
Preoperatif
hemoglobine göre
postoperatif
hemoglobin
düzeyi
Yükselme
Aynı kalma
Düşme
Ki kare test kullanıldı;
Doğum Şekli
NSVD; n(%)
C/S; n(%)
82 (%20,2)
1 (%0,3)
15 (%3,7)
1 (%0,3)
312 (%76,3)
335 (%99,4)
p
0,001**
**p<0,01
Preoperatife göre postoperatif hemoglobin ölçümleri normal doğum
yapan olgularda % 20,2 oranında yükselmiş; %3,7 oranında aynı kalmış ve
% 76,3 oranında ise düşüş göstermiştir. Sezaryen doğumlarda ise %0,3
oranında yükselmiş; % 0,3 oranında aynı kalmış ve % 99,4 oranında ise
42
düşüş göstermiştir. Doğum şekillerine göre hemoglobin değişimleri arasında
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık vardır (p<0,01).
oran (%) 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 Yükselme
Düşme Aynı kalma
NSVD
C/S
Şekil 9: Hemoglobin düzeylerindeki değişimin doğum şekline göre
değerlendirmesi
Tablo 8: Doğum Şekline Göre Hematokrit Değerlendirilmesi
Hematokrit
NSVD
C/S
Ort±SS
Ort±SS
p
+
Preoperatif
36,75±4,00
35,59±3,04
0,001**
+
Postoperatif
34,62±4,14
30,91±3,53
0,001**
0,001**
0,001**
2,13±3,42 (1,9)
4,68±2,71 (4,6)
++
Preoperatif-
Postoperatif P
+++
Preoperatif-
Postoperatif
Farkı
0,001**
(Medyan)
+
Student t test
++
Paired Sample t test
Whitney U Test
** p<0.01
43
+++
Mann
Normal doğum yapan olguların ortalama preoperatif hematokrit değeri
36,75±4,00 ve postoperatif hematokrit değeri 34,62±4,14 olarak bulundu.
Normal spontan vajinal doğum yapan vakaların giriş ve çıkış hematokrit
farkının ortalaması ise % 2,13±3,42 bulundu.
Sezaryen doğum yapan olguların ortalama preoperatif hematokrit
değeri 35,59±3,04 ve postoperatif hematokrit değeri 30,91±3,53 olarak
bulundu. Sezaryen doğum yapan vakaların giriş ve çıkış hematokrit farkının
ortalaması ise % 4,68±2,71bulundu.
Normal doğum yapan olguların preoperatif ve postoperatif hematokrit
düzeyleri, sezaryen doğum yapan olgulardan ileri düzeyde anlamlı yüksektir
(p<0,01).
Normal doğum yapan olguların, preoperatif hematokrit düzeylerine
göre postoperatif hematokrit düzeylerinde görülen düşüş istatistiksel olarak
ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01).
Sezaryen
ile
doğum
yapan
olguların,
preoperatif
hematokrit
düzeylerine göre postoperatif hematokrit düzeylerinde görülen düşüş
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0,01).
Normal doğum yapan olguların preoperatif hematokrit düzeylerine
göre postoperatif hematokrit düzeylerinin farkı, sezaryen doğum yapan
olgulardan ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p<0,01).
44
37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 NSVD C/S
Preop
Postop
Şekil 10: Normal spontan vajinal doğum ve sezaryen doğumun
preoperatif ve postoperatif hematokrit dağılımı
45
TARTIŞMA
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin yeni eğitim ve araştırma
hastanesi olması ve hastanemizde kadın hastalıkları ve doğum şefliğimizin
yeni kurulması gibi sebeplerden dolayı hasta sayımız 2007 yılına göre 2008
yılında artış göstermiştir.
Son yıllarda özellikle gelişmiş ve tıbbi olanaklardan yeterince
yararlanılabilen toplumlarda güvenilir doğum kontrol yöntemleri ve kadının
sosyal rolünün değişmesi sonucunda çok sayıda doğum planı ileri yaşlara
ertelenmiştir. Bunda geç ve ikinci evlilikler, öğretim süresinin uzaması, kariyer
çalışmaları ve ekonomik zorlukların rolü vardır (16). Özkaya'nın 1998 ve
2002 tarihleri arasında yaptığı çalışmada normal spontan vajinal doğum
yapan vakalarında yaş ortalaması 27,08±5,3 iken, sezaryen vakalarında yaş
ortalaması 28,09±5,6 olarak bulmuştur (17). Ateşer ve arkadaşlarının normal
spontan vajinal doğum yapan hastalarla yaptıkları çalışmada hastaların yaş
ortalamaları 28,88±5,99 olarak bildirmiştir (18).
Ocakoğlu ve arkadaşlarının 2005 ve 2006 yıllarında Isparta Süleyman
Demirel Üniversitesinde toplam 808 gebede yaptıkları çalışmada yaş
ortalaması 27,8±4,9'dır (19). Bu çalışmaya alınanların % 90’ının yaş
ortalaması 18 ve 35 yaş aralığındadır (19). Mayda ve arkadaşlarının
çalışmasında gebelerin yaş ortalaması 27,3±6,1 bulunmuştur (20). Yılmaz ve
arkadaşlarının Ağrı il merkezinde 2004–2007 yılında yaptıkları çalışmada
Normal spontan vajinal doğum ve sezaryen olan toplam 9025 hastanın yaş
ortalaması 22,26±4,6 olarak bildirilmiştir (21). Yılmaz ve arkadaşları 2002–
2007
yıllarında
Erzurum’da
yaptıkları
çalışmada
sezaryenle
doğum
yapanların yaş ortalamalarını 29,5 olarak tespit etmişlerdir (22).Bizim
çalışmamızda ise normal spontan vajinal doğum yapan olguların yaş
ortalaması 26,24±5,18 yıl iken, sezaryenle doğum yapan olguların yaş
ortalamaları 27,20±4,97 yıldır.
46
Gebelik ve doğum ile bağlantılı hastalık ve ölüm risklerinin en yüksek
olduğu 20 yaşın altında ve 35 yaşın üzerinde yapılan doğumlar tüm
doğumların yaklaşık beşte birini oluşturmaktadır (23). Mortalite oranı,
maternal yaşla artar (4). Özellikle 35 yaşından yaşlı olan kadınlarda
kanamaya direnç oranı azalmaktadır (4). TNSA–2008 (Türkiye Nüfus ve
Sağlık Araştırması 2008) sonuçları, doğurganlığın yaş yapısında ilk kez
görülen önemli bir değişime dikkat çekmektedir. Daha önceki tüm demografik
araştırmalarda en yüksek yaşa özel doğurganlık hızı 20–24 yaş grubunda
gözlenirken, TNSA-2008’de en yüksek yaşa özel doğurganlık hızının 25–29
yaş
grubunda
olduğu
görülmektedir
(23).
Ülkemizdeki
doğum
yaş
ortalamasının ileri yaşlara ertelenmesi ülkemizin gelişmekte olan ülkeler
arasında olduğunu düşündürebilir. Ocakoğlu ve arkadaşlarının çalışmasında
gebelerin %10,0’ı 35 yaş ve üzeri olup riskli gebelik yaşındadır (19). Semiz
ve arkadaşlarının 2006 yılında yaptığı çalışmada 36 yaş ve üzeri gebelerin
oranı %10,7 olarak bulunmuştur (24). Coşkun ve arkadaşlarının yaptıkları
araştırmada 2004 yılında 35 yaşından büyük gebelik oranları % 8,8 iken
2006 yılında bu oran % 12,9’a yükselmiştir (25). Akış ve arkadaşları 2002
yılında yaptıkları çalışmada 35 yaşından büyük vaka oranını %5,6 olarak
bildirmişlerdir (26). Mayda ve arkadaşlarının çalışmalarında vakalarında %
11‘i 36 ve üzeri yaş grubu olarak tespit edilmiş (20). Taffel ve arkadaşları
yaşa göre sezaryen oranını karşılaştırdıklarında 35 yaş ve üzerinde sezaryen
sıklığının arttığını tespit etmişlerdir (27). Michael ve arkadaşları 1995 yılında,
Ziadeh
2002
yılında
yaptıkları
çalışmalarda,
nullipar
gebelerin
karşılaştırılmasında 35 yaş ve üzeri gebelerde doğum haftasının daha erken
olduğunu tespit etmişlerdir (28,29). Bizim çalışmamızda 35 yaş ve üzerindeki
vaka oranı %7,4 bulundu. Bizim çalışmamızda gebelerin yaşları 17 ile 49
arasında olup, doğum gerçekleştiren bütün vakaların yaş ortalamaları
26,68±5,11’dir. Olgularımızda 20–29 yaş grubu %67,69 oranında bulundu.
Dünyada ve yurdumuzda değişen sosyokültürel yapı, küçük aile
modeli ve nüfus planlama hizmetlerinin yaygınlaşması doğurganlık sayısını
giderek azaltmaktadır (18). Multiparite ve grand multiparite anemi için önemli
bir antenatal risk faktörüdür (18). Ocakoğlu ve arkadaşlarının çalışmasında
47
primipar gebelerin % 39,3’ünde, multiparların ise % 60,7’sinde anemi tespit
edilmiştir (19). Bütün gebelerdeki anemi oranı olarak % 48,5 tespit edilmiştir
(19). Yılmaz ve arkadaşlarının 2004 ve 2007 yıllarında Ağrı il merkezinde
yaptıkları çalışmada hastaların ortalama gravida değeri 1,74±0,61 olarak
bulunmuştur (21). TNSA 2008 ön rapor verilerine göre Türkiye’de son otuz
yılda (1978–2008 döneminde) toplam doğurganlık hızının 4,33’den 2,15’e
düştüğü, yani doğurganlık hızının yaklaşık olarak yarı yarıya azaldığı
görülmektedir (23). Çalışmamızdaki olguların gravida sayıları 1 ile 8 arasında
değişmekte olup, ortalaması 2,11±1,21 olarak bulunmuştur.
Çalışan kadınların eğitim sürelerinin uzunluğu, kariyer kaygılarının ön
plana çıkması nedeniyle gebeliklerini ileri yaşlara erteledikleri düşünülebilir.
TNSA–2008 sonuçları, önceki araştırmalarda olduğu gibi, kırsal yerleşim
yerlerindeki doğurganlık hızının kentsel yerleşim yerlerine göre daha yüksek
olduğunu göstermektedir. Bölge temelinde bakıldığında, batı, güney ve doğu
bölgelerinde toplam doğurganlık hızının düştüğü; orta ve kuzey bölgelerinde
ise yükseldiği görülmektedir. Batı ve güney bölgelerinde ve İstanbul’da
gözlenen doğurganlık hızlarının doğurganlıkta yenilenme düzeyi olan 2,1’in
de altında olduğu görülmektedir (23). Ocakoğlu ve arkadaşlarının yaptığı
çalışmada ilk gebelik oranı %41,6, 4 ve üzeri doğum yapanların sayısı %
11,3 olarak bulunmuştur (19). Ateşer ve arkadaşlarının yaptığı çalışmaya
göre hastalar doğum sayılarına göre gruplandırıldığında 114 gebe hiç doğum
yapmamış, 267 gebe 1–3 arası doğum yapmış, 60'ı ise 4 veya daha fazla
doğum yapmıştır (18). Bu hastaların yaşla birlikte doğum sayılarının arttığını
tespit etmiştir (18). Yılmaz ve arkadaşlarının 2004 ve 2007 yıllarında Ağrı il
merkezinde yaptıkları çalışmada sezaryen ve normal spontan vajinal doğum
yapan hastaların ortalama parite değeri ise 1,43 ± 0,61 olarak saptanmıştır
(21). Ocakoğlu ve arkadaşlarının çalışmasında toplam gebelik sayısı
ortalaması 2,1± 1,3 ve yaşayan çocuk sayısı ortalaması 1,6 ± 0,9’dur(19).
Sezaryen doğumun son yıllarda vajinal doğumlara göre sıklığı tüm
dünyada ve ülkemizde artmaktadır (1,4,17). Bektaş’ın doğum yöntemlerini
araştırdığı çalışmasında normal doğumu tercih eden gebelerin; erken
48
iyileşmek ve eve daha çabuk dönmek istenmesi, daha sağlıklı ve iyi
olduğunun düşünülmesi ve önceki doğumun normal yolla olması nedeniyle
normal spontan vajinal doğumu tercih ettiği görülmüştür (45). Sezaryen
doğumu tercih eden gebelerin ise; normal doğum korkusu, tüplerini
bağlatmak istemesi, ağrı çekmek istememesi, bebeği riske atmak istememesi
ve önceki doğumunun sezaryen olması nedeniyle sezaryeni tercih ettiği
görülmüş (45). Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve
Doğum Kliniği’nde incelen dosyalar sonucunda 2007 yılındaki sezaryen oranı
%27,4, 2008 yılındaki sezaryen oranı ise %30,2 olarak bulunmuştur. 2007 ve
2008 yılları ortalama değeri ise %29,1 olarak gerçekleşmiştir. Eski sezaryen
dışındaki sezaryen oranı ise %12,88 olarak bulunmuştur. Sezaryen oranı
yıllara, ülkelere, şehirlere ve hatta aynı ilçedeki hastanelere göre farklılık
gösterebilmektedir. Özkaya, Süleyman Demirel Üniversitesi’nde 1998 ve
2002 yılları arasında yaptığı 5 yıllık çalışmada 1502 doğumdaki ortalama
sezaryen oranını %53,7 olarak bulmuştur (17). Özkaya’nın 5 yıllık
çalışmasında 2002 yılına gelene kadar sezaryen doğum oranları yaklaşık 1 /
1 iken, 2002 yılında bu oran yaklaşık 2 katına ulaşmıştır. Bunların da %28'ini
akut fetal distres ile %20'sini eski sezaryenler oluşturmaktadır (17). Ocakoğlu
ve arkadaşlarının Nilüfer Halk Sağlığı Eğitim ve Araştırma Bölgesi’nde 2005–
2006 yıllarındaki yaptığı çalışmada doğum şekilleri incelendiğinde sezaryen
ile doğum oranı %43,8 olarak saptanmıştır (19). Yılmaz ve arkadaşlarının
Ağrı il merkezinde yaptıkları 2004 ve 2007 yıllarındaki çalışma için 2004
yılındaki sezaryen oranı %9, 2007 yılındaki sezaryen oranı ise % 14 olarak
saptanmış (21). Yılmaz ve arkadaşlarının Erzurum’da yaptıkları çalışmada
sezaryen doğum oranı %43,72 olarak saptanmıştır (22). Yalınkaya ve
arkadaşları 1983–2002 yılları arasındaki sezaryen oranlarının %17.22 ile
%50.39 arasında değiştiğini ve ilerleyen yıllarda bu oranın giderek arttığını
gözlemlemiştir (31). Coşkun ve arkadaşlarının çalışmasında sezaryen oranı
2004 yılında %34,4, 2006 yılında %40,2 olarak tespit edilmiştir (25). Kara’nın
İstanbul Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaptığı bir araştırmada
sezaryen hızları 2002’de % 27, 2003’te % 21, 2004’te % 28 ve üç yılın
ortalaması %25 olarak belirtilmiştir (26). Mayda ve arkadaşları Düzce Tıp
49
Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde Şubat 2001- Ekim 2005
tarihleri arasında yapılan doğumlarda sezaryen oranını % 47,2 olarak
bulmuştur (20). Yumru ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada sezaryen
oranlarının eğitim hastanelerinde beş yıllık periyod içerisinde %100 oranında
arttığı gösterilmiştir (32). Tüm bu oranlar Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği
sezaryen oranı olan %5-15’den belirgin olarak yüksektir. Ülkemizin birçok
bölgesinde sezaryen hızlarının benzer şekilde yüksek olduğu görülmektedir.
ABD’ de düşük risk grubundaki gebeliklerde sezaryen hızları% 4- 16,7
arasındadır (33). Kanada’da sezaryen ile doğum oranı 1969 yılında % 5,2
seviyesindeyken 2003 yılında % 25,6 seviyesine kadar çıkmıştır (16,34).
Batılı ülkelerde birçok merkezde sezaryen hızları %15’ ten daha düşük olarak
rapor edilmektedir (35). Sezaryen oranlarındaki bu artışın sebebi olarak
elektronik fetal monitörizasyonun yaygın kullanılması, eski sezaryenlerin
artmış olması, ilk gebeliklerin ileri yaşlarda olması, sosyoekonomik düzeyin
yükselmesi, anne adayının doğum korkusu, ultrasonografinin daha yaygın
kullanımı, gelişen teknoloji ile çocuk sahibi olamayan ailelerin uzun süren
tedaviler sonrası gebe kalması ile kıymetli bebek gibi bir endikasyonun
oluşması, gelişmiş ülkelerde doğum sırasında gerçekleşen olumsuzluklar
nedeni ile hakkında dava açılan hekim sayısının artması sayılabilir (1,2,4).
Sezaryen doğum ülke ekonomisine de vajinal doğuma göre daha fazla yük
getirmektedir. Ayrıca sezaryen doğum, normal spontan vajinal doğuma göre
2–3 kat maternal mortalite,
5–10 kat maternal morbiditeye neden
olabilmektedir (36,37).
Çalışmamızda
başlıca
sezaryen
endikasyonlarının
dağılımı
incelendiğinde; en yüksek oranda geçirilmiş sezaryen sonrasında sırayla fetal
distres,
sefalo-pelvik
uygunsuzluk,
ilerlemeyen
travay,
makat
geliş,
preeklampsi, ikiz gebelik, plasenta previa olarak tespit edildi. Özkaya'nın
yaptığı çalışmada ise sezaryen endikasyonlarını akut fetal distres %27,3,
eski ve mükerrer sezaryen %19,7, sefalo-pelvik uygunsuzluk %12, isteğe
bağlı sezaryen %10,8, plasental patolojiler %9,3, primipar makat geliş %7,8
ve çoğul gebelikler %5,8 oranında oluşturmaktadır (17). Yılmaz ve
arkadaşlarının 2004 ve 2007 yıllarındaki çalışmasında 2004 yılında mükerrer
50
sezaryen endikasyon oranı %80, makat prezentasyon oranı %4, sefalopelvik
uygunsuzluk oranı %2, fetal distres oranı ise %2 olarak; 2007 yılında
mükerrer sezaryen oranı %51, makat prezentasyon oranı %11, sefalopelvik
uygunsuzluk oranı %10, fetal distres oranı ise %8 olarak tespit edilmiştir (21).
Yılmaz ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada sezaryen endikasyonları sırasıyla
geçirilmiş sezaryen %37,8, fetal distres %11,7, makat geliş %10, preeklampsi
%8,5, plasental patoloji %5,3, çoğul gebelik %5,1, elektif %4,6, baş pelvis
uygunsuzluğu %4,6, uzamış eylem %4,1, iri fetüs %3,2 ve diğerleri %5,1
olarak tespit edilmiştir (22). Yalınkaya ve arkadaşlarının çalışmasında eski
sezaryen oranı 1994 yılına kadar %20'nin altında iken, 1995 yılından itibaren
artarak, 2002 yılında %30.18'e kadar çıkmıştır (31). Aynı şekilde elektif
sezaryen oranı %1,63'ten %14,01'e, fetal distres %5,89'dan %15,86'ya
çıkmıştır (31). Coşkun ve arkadaşlarının çalışmasında 2004 yılındaki oranları
geçirilmiş sezaryen %31,5, baş-pelvis uygunsuzluğu %16,9, fetal distres
%12,6, gün aşımı %5,2, makat prezentasyon %5,2 olarak; 2006 yılındaki
oranları ise geçirilmiş sezaryen %47,0, baş-pelvis uygunsuzluğu %14,3, fetal
distres %13,8, gün aşımı %5,9, makat prezentasyon % 2,9 olarak
bulunmuştur (25). Birleşik krallıklardaki en sık sezaryen endikasyonu ise
tekrarlayan sezaryen olup oranı % 28’dir (38).
Bizim
çalışmamızdaki
sezaryen
endikasyonlarının
dağılımı
incelendiğinde; en yüksek oranda geçirilmiş sezaryen %55,76, daha sonra
fetal distres %12,98 gelmekte ve onu da sefalopelvik uygunsuzluk %10,33,
ilerlemeyen travay %7,45, makat geliş %4,68, preeklampsi %2,52, ikiz
gebelik %1,56, plasenta previa %0,96 oranında takip etmektedir. Sezaryen
endikasyonları ile ilgili yapılan tüm çalışmalarda en önemli endikasyon
geçirilmiş uterin cerrahi (geçirilmiş sezaryen, miyomektomi) olarak tespit
edilmiştir.
Maternal mortalite oranı 100.000 canlı doğuma düşen maternal
mortalite sayısıdır (39). Maternal mortalitenin büyük bölümü elektif
operasyonlardan çok acil sezaryen gerektiren durumlara aittir (1). Türkiye
Ulusal Anne Ölümleri Çalışması 2005 ‘de gebeliğe bağlı ölüm oranı, ülke
51
geneli için 100,000 canlı doğumda 38,3±2,8 olarak bulunmuştur (40). Aksu
ve arkadaşlarının Cerrahpaşa tıp fakültesindeki maternal mortalite oranı
80/100000 olarak belirlenmiştir (41). Malatyalıoğlu ve arkadaşlarının
Samsun’da yaptıkları çalışmada maternal mortalite oranı 100.000 canlı
doğumda 111,7 olarak tespit edilmiştir (42). Maternal mortalite oranı
hastanemizde bu süreler içinde sıfırdır.
Sezaryen doğum ile meydana gelen postoperatif komplikasyonlar,
normal vajinal doğumla olanlardan daha yüksek olmaya devam etmektedir
(43,44). Anneye ait komplikasyonlar sezaryende vajinal doğuma göre daha
fazladır (4).
Gebelik sonunda kan volümü 1000–1500 ml artar ve doğumda olan
kanamayı tolere ederler. Vajinal doğumda ortalama kan kaybı 400–500ml’dir
(1,3). Antepartum fizyolojik hazırlık sonucu sezaryen sırasındaki ortalama
kan kaybı 1000 mililitreden azdır (9,10). Tam kan donörden alındıktan sonra
işlem görmeksizin kullanılan kandır (45). Tam kan ortalama hacmi 450 mL (±
%10)’dir ve 63mL antikoagülan içerir. 1 İU tam kan transfüzyonu hematokriti
% 3, hemoglobini 1 g/dL arttırır (45).
Sezaryen ile doğumunu gerçekleştiren vakalarımızın hastaneye ilk
yattığında hematokrit değeri ortalaması %35,59±3,04, hemoglobin değerleri
ortalaması 11,97±1,19 iken, operasyon sonrası ortalama hematokrit değerleri
%.30,91±3,53, hemoglobin değerleri ortalaması 10,49±1,21 ‘di. Vakalar
hastanede yattıkları süre içinde %4,68±2,71’lik bir hematokrit ve 1,48±0,99’lık
bir hemoglobin kaybına uğradılar. Bizim çalışmamızdaki hemoglobin ve
hematokrit düşüşü literatürle uyumludur. Kara’nın yaptığı çalışmada vakaların
sezaryen öncesi ortalama hematokrit değerleri %32,3±4,2 iken, doğum
sonrası ortalama hematokrit değerleri %29,6±4,4 bulunmuştur. Vakalar
doğumda %2,4’lük bir hematokrit kaybına uğramışlar (46). Api ve
arkadaşlarının
çalışmasında
preoperatif
hemoglobin
konsantrasyonu
11,7±1,99 g/dl, postoperatif hemoglobin konsantrasyonu 11,24 ± 1,99 g/dl
olarak bulmuşlardır (47).
52
Özçimen ve arkadaşlarının sezaryen doğumlardaki hemoglobin ve
hematokrit değişimlerini inceledikleri çalışmada 1. grup hemoglobin değişim
oranını
%13.36±8.60 hematokrit değişim oranını %13,93±8,40 2. grup
hemoglobin değişim oranını %11,89±7,46 hematokrit değişim oranını ise
%10,20±7,27 olarak tespit etmişlerdir (48). Doğumda kaybedilen kan
miktarını azaltmak için uterin kontraksiyona neden olan oksitosin doğumlarda
kullanılmaktadır. Mukesh ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada 3 farklı
gruba sırasıyla 5 IU, 10 IU, 15 IU oksitosin verilmesi sonucu preoperatif ve
postoperatif hematokrit farkını sırasıyla -4,020±1,1 , -1,944±0,71 ve 3,213±0,94 olarak bulmuşlardır (49). Combs ve arkadaşlarının yaptıkları bir
çalışmada
sezaryen
esnasındaki
aşırı
kanamanın
genel
anestezi,
koryoamnionit, preeklampsi ve aktif fazın uzaması gibi etkenlere bağlı olduğu
saptanmıştır (11).
Normal
vakalarımızın
spontan
hastaneye
vajinal
doğum
ile
ilk
yattığında
doğumunu
ortalama
gerçekleştiren
hematokrit
değeri
%36,75±4,00, hemoglobin değerleri ortalaması 12,00±1,42 iken, operasyon
sonrası hematokrit değerleri ortalaması %34,62±4,14, hemoglobin değerleri
ortalaması 11,35±1,43 ‘dü. Vakalar hastanede yattıkları süre içinde
%2,13±3,42 ’lik bir hematokrit ve 0,65±1,04 ’lük bir hemoglobin kaybına
uğradılar. Bu düşüş literatürle uyumlu ve kabul edilebilir orandadır.
Sezaryenle
%4,68±2,71,
olan
normal
doğumlardaki
spontan
vajinal
hematokrit
doğumlardaki
kaybı
ortalaması
hematokrit
kaybı
ortalaması %2,13±3,42 olarak tespit edilmiştir. Sezaryen ve normal spontan
vajinal doğum hematokrit ve hemoglobin değerlerini mukayese ettiğimizde
normal spontan vajinal doğum yapan olguların preoperatif hematokrit
düzeylerine göre postoperatif hematokrit düzeylerinin farkı, sezaryen doğum
yapan olgulardan ileri düzeyde anlamlı düşüktür.
Gebelik sırasında görülen hemodilüsyonun faydalı etkileri de vardır.
Doğumda oluşan kan kaybı hücresel elemanlardan fakirdir ve doğum sonrası
oluşan diürez ile hematokrit yükselmeye başlar (3). Api ve arkadaşlarının
53
yaptıkları çalışmada doğum yapan vakaların operasyon sonrası %72’sinin
hemoglobin
konsantrasyonunda
konsantrasyonunda
yükselme
düşme,
olmuş
ve
%24,5’inin
hemoglobin
%3,5’unun
hemoglobin
konsantrasyon seviyesinde herhangi bir değişiklik olmamıştır (47). Bizim
yaptığımız çalışmada ise normal spontan vajinal doğum yapan vakaların
hemoglobin seviyeleri %76 vakada azalmış, %15 vakada değişmemiş ve
%20,2 vakada yükselmiştir. Sezaryen doğum yapan vakaların hemoglobin
seviyeleri %99,4 vakada azalmış , %0,3 vakada değişmemiş ve %0,3 vakada
ise yükselmiştir.
54
SONUÇ
Çalışmamıza
dahil
edilen
vakaların
yaş,
parite,
gravite
karşılaştırmalarının oranları diğer çalışmalarla benzer sonuçlardadır. Yaşam
koşullarının zaman içerisinde değişmesi ile insanların evlenme ve çocuk
sahibi olma yaşlarını ertelemeleri gibi sebeplerle sezaryen oranında artışlar
olmaktadır. Tüm dünyada ve ülkemizde olduğu gibi bizim hastanemizde de
sezaryen oranında belli oranda artış görülmüştür. Bu oran diğer çalışmalarla
karşılaştırıldığında kabul edilebilir düzeydedir. Artan sezaryen oranlarının
azaltılması için, hem hekimlerin hem de gebelerin vajinal doğum açısından
daha çok bilgilendirilmesi ve cesaretlendirilmesinin, uygun olan eski sezaryen
hastalarında vajinal doğumun denenmesi ve primer sezaryen endikasyonunu
belirlerken çok daha dikkatli ve seçici davranmak gerektiği açıktır. En sık
görülen sezaryen endikasyonları sırasıyla geçirilmiş uterin operasyonlar, fetal
distres, sefalopelvik uygunsuzluk ve ilerlemeyen travaydır. Vakaların
hemoglobin ve hematokrit seviyelerine baktığımızda sezaryen doğumlardaki
düşüş anlamlı derecede daha fazladır. Normal spontan vajinal doğum yapan
hastalardan %20,2 oranında hemoglobin ve hematokrit seviyelerinde
yükselme görülmüştür. Çalışmamızda elde ettiğimiz bulgular ışığında
sezaryen doğumlarda görülen kanama miktarı literatür bilgileriyle uyumlu
olarak daha fazladır.
55
ÖZET
Amaç: Spontan vajinal doğum ve sezaryen ile doğum yapan hastaların
doğum öncesi ve doğum sonrası hematolojik değerlerinin kan kaybı
açısından değerlendirilmesi.
Gereç ve yöntem: T.C. Sağlık Bakanlığı Ümraniye Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Servisi’nde 01–01–2007 ile 31–12–
2008 tarihleri arasında doğum gerçekleştiren hastaların preoperatif ve
postoperatif hemogram tetkiklerinin sonuçları karşılaştırılarak sezaryen
doğum ve normal spontan vajinal doğum hastaları kan kaybı açısından
değerlendirildi. İstatistiksel analizler için NCSS 2007&PASS 2008 Statistical
Software (Utah, USA) programı kullanıldı.
Bulgular: T.C. Sağlık Bakanlığı Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum Servisi’nde 01–01–2007 ile 31–12–2008
tarihleri arasında toplam 2855 doğum gerçekleştirildi. Hastanemizde
doğumunu gerçekleştiren vakaların yaş ortalamaları 26,68±5,11’dir. Olguların
gravida sayıları 1 ile 8 arasında değişmekte olup, ortalaması 2,11±1,21’dir.
2007 ve 2008 yıllarındaki sezaryen ile doğum oranı %29,1’dir. 2007 ve 2008
yılı
yeni
sezaryen
endikasyonu
oranı
ise
%12,88’dir.
Sezaryen
endikasyonlarının dağılımı incelendiğinde; en yüksek oranda geçirilmiş
sezaryen %55,76, daha sonra fetal distres %12,98 gelmekte ve onu da
sefalopelvik uygunsuzluk %10,33, ilerlemeyen travay %7,45, makat geliş %
4,68, preeklampsi %2,52, ikiz gebelik %1,56, plasenta previa %0,96 oranında
takip etmektedir. Normal spontan vajinal doğum için hemoglobin değerleri
preoperatif 12,00±1,42 ve postoperatif 11,35±1,43, sezaryen doğum için
preoperatif 11,97±1,19 ve postoperatif 10,49±1,21 tespit edildi. Normal
spontan vajinal doğum için preoperatif ve postoperatif hemoglobin farkı
0,65±1,04, sezaryen doğum için hemoglobin farkı ise 1,48±0,99 bulundu.
Hemoglobin düzeylerindeki değişimin doğum öncesi ve doğum sonrası
değerlendirmesinde normal spontan vajinal doğum yapanlarda %76,3
56
azalma, %3,7 değişim yok, %20,2 artış görüldü. Sezaryen doğumlardaki
preoperatif ve postoperatif değişimde ise %99,4 azalma, %0,3 değişim yok
ve % 0,3 artış görüldü.
Sonuç: Vakaların hemoglobin ve hematokrit seviyelerine baktığımızda
sezaryen doğumlardaki düşüş anlamlı derecede daha fazladır. Sezaryen
doğumlarda görülen kanama miktarı normal spontan vajinal doğuma göre
literatür bilgileriyle uyumlu olarak daha fazladır.
57
SUMMARY
Purpose: To compare the blood loss regarding hematological parameters
between patients before and after normal vaginal delivery and cesarean
section.
Materials and Methods: Between 01-01-2007 and 31-12-2008 in Ümraniye
Education and Research Hospital, preoperative and postoperative hemogram
results were evaluated in patients who had normal vaginal delivery and
cesarean section to compared the blood loss. NCSS 2007&PASS 2008
Statistical Software (Utah, USA) was used for statistical analyses.
Results: Between 01-01-2007 and 31-12-2008, 2855 delivery had performed
in the department of Obstetrics and Gynecology in Ümraniye Education and
Research Hospital. The mean age of the patients who had delivery was
26,68±5,11. The mean gravida of the patients was 2,11±1,21 (1-8). The rate
of the cesarean section between 2007 and 2008 was 29,1 %. The rate of the
new cesarean section indication was 12,88 %. The indications for cesarean
section were 55,76 % past cesarean section history, 12,98 % fetal distress,
10,33 % cephalopelvic disproportion, 7,45 % prolonged labor, 4,68 % breech
presentation, 2,52% pre-eclampsia, 1,56 % twin pregnancy and 0,96 %
placenta previa. The preoperative and postoperative hemoglobin results for
normal vaginal delivery and cesarean section were 12,00±1,42-11,35±1,43
and
11,97±1,19-10,49±1,21
respectively.
The
difference
between
preoperative and postoperative hemoglobin results for normal vaginal
delivery was 0,65±1,04 and 1,48±0,99 for cesarean section. During the
evaluation of the hemoglobin level change of the normal vaginal delivery, a
decrease in 76,3% of the patients, an increase in 20,2% of the patients and
0,3% no change were determined.
Conclusion: There was a significant decrease in cesarean section when
comparing the hemoglobin and hematocrit values with normal vaginal
delivery. The blood loss in cesarean section was more than normal vaginal
delivery and this result was similar with literature.
58
KAYNAKLAR
1-
Cunnigham FG, Gant NF, Leveno KJ: Cesarean Section and
Postpartum Hysterectomy In: Williams Obstetrics 21st Ed. 2001; 537–
565.
2-
De Cherney AH, Nathan L, Cesarean Section In: Current Obstetrics and
Gynecologic Diagnosis and treatment, 9th Ed. 2002; 518–529.
3-
Günalp GS, Tuncer ZS, Kadın Hastalıkları ve Doğum: Tanı ve Tedavi,
Pelikan yayınları Ankara 2004: 149–72, 273–76.
4-
Çiçek MN, Akyürek C, Çelik Ç, Haberal A, Kadın Hastalıkları ve Doğum
Bilgisi, Güneş Kitapevi, 2. Baskı 2006: 577–595.
5-
Durfee R. Cesarean Section. In: Nichols HN (Ed) Gynecologic and
Obstetric Surgery. St. Louis, Missouri: Mosby-Year Book Inc., 1th Ed.
1993; 1075–1122.
6-
Kronig B: Transperitonealer cervikaler Kaiserschnitt. In Doderlein A,
Kronig B (eds): Operatif gynekologie. 3rd Ed. 1912; 870–886
7-
Gilstrap LC, Cunningham FG, Vandorsten PJ: Cesarean Delivery In:
Operative Obstetrics Appleton and Lange, 2nd Ed. 2002; 257–273.
8-
Ellerbrock TV, Atrash HK, Hogue CJR, Smith JC. Pregnancy mortality
surveillance: A new initiative. Contemp Obstet Gynecol 1988; 31: 23–
24.
9-
Wilcox CF, Hunt AB, Owen CA Jr. The measurement of blood lost
during
cesarean
section.
American
Journal
of
Obstetrics
and
Gynecology 1959; 77: 772–778.
10- Brant HA. Blood loss at cesarean section. Journal Of Obstetrics and
Gynecology. 1966; 73: 456–459.
59
11- Combs CA, Murphy EL, Laros RK. Factors associated with hemorrhage
in cesarean deliveries. Obstetrics and Gynecology 1991; 77(1): 77–82.
12- Petitti DR. Maternal mortality and morbidity in cesarean section. Clin
Obstet Gynecol 1985; 28(4): 763–769.
13- Assali N, Douglas R, Baid W. Measurement of uterine blood flow and
uterine metabolism. American Journal of Obstetrics and Gynecology
1953; 66: 248–253.
14- Morgan EG, Mikhail SM. Klinik Anesteziyoloji. Tulunay M, Cuhruk H
(Çeviri Editörü). 3.baskı Ankara; Öncü Matbaası 2004; 804–818.
15- Nagaya K, Fetters MD, Ishıkawa M, Kubo T, Koyanagi T, Saito Y,
Sameshima H, Sugimoto M, Takagi K, Chiba Y, Honda H, Mukubo M,
Kawamura M, Satoh S, Neki R: Causes of maternal mortality in Japan.
JAMA 2000; 283(20): 2661-2667.
16- Armson BA. Is planned cesarean childbirth a safe alternative? CMAJ
2007; 176(4): 475-476
17- Özkaya O. Süleyman Demirel Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum
Kliniğindeki 5 Yıllık Doğum Oranları ve Sezaryen Endikasyonları.
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2005; 12(4): 36–
39.
18- Ateşer G, Özyurt R, Nurullah N, Calay Ö, Akbayir Ö, Ark C, Özen S,
Arıkan I Paritenin Artışı Gebelikle İlgili Riski Artırır mı? İstanbul Tıp
Dergisi 2004; 5(3): 23–27.
19- Ocakoğlu H, Gülay M, Kizek Ö, İrgil E. Nilüfer Halk Sağlığı Eğitim ve
Araştırma Bölgesinde 2005–2006 Yıllarındaki Gebelik Sonuçları ve
İlişkili Riskler. TAF Prev Med Bull., 2008; 7(6): 491–496.
60
20- Mayda AS , Acehan T, Altın S, Arıcan M , Uzunoğlu MY , Bir Üniversite
Hastanesi’nde Yaptırılan Doğumların İncelenmesi, TAF Prev Med Bull.,
2006; 5 (6): 408–415.
21- Yılmaz E, Kara M, Okumuş B, Aran E. Ağrı İl Merkezinde 2004 ve 2007
Yıllarındaki Doğumların Karşılaştırılması Perinatoloji Dergisi, 2008;
16(1): 26–30.
22- Yılmaz M, İsaoğlu Ü, Kadanalı S, Kliniğimizde 2002–2007 Yılları
Arasında Sezaryen Olan Hastaların İncelenmesi. Marmara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Dergisi , 2009; 22( 2): 104–110.
23- Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması(TNSA)2008 Ön Rapor, Hacettepe
Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Ankara/ TÜRKİYE; 2008.
24- Semiz O, Sözeri C, Cevahir R, Şahin S, Kılıçoğlu SS. Sakarya’da Bir
Sağlık Kuruluşuna Başvuran Gebelerin Sigara İçme Durumlarıyla İlgili
Bazı Özellikler. Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi. 2006; 15 (8): 149–152.
25- Coşkun A, Köstü B, Ercan Ö, Kıran H, Güven MA, Kıran G,
Kahramanmaraş İl Merkezinde 2004 ve 2006 Yıllarındaki Doğumların
Karşılaştırılması, Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Dergisi, 2007; 4
(3): 168- 172.
26- Akış N, Pala K, Aydın N, Sarı H, Aytekin NT. Bursa Nilüfer Halk Sağlığı
Eğitim Ve Araştırma Bölgesindeki Gebelerde Risk Etmenlerinin
Saptanması ve Doğum Öncesi Bakım Hizmetlerinin Değerlendirilmesi.
Sağlık ve Toplum. 2004;14 (3): 65–72.
27- Taffel SM, Placek PJ, Moein M, Kosary CL. 1989 US Cesarean section
rate steadies VBAC rises to nearly one in five. Birth. 1991; 18(2):73-77.
28- Prysak M, Lorenz PR, Kisly A. Pregnancy outcome in nulliparous
women 35 years and older. Obst. Gynecol 1995; 85(1): 65–70.
61
29- Saed MZ. Maternal and perinatal outcome in nulliparous women aged
35 and older. Gynecol. Obstet. Invest 2002; 54(1): 6–10.
30- Bektaş E. Hastanemiz gebe polikliniğine başvuran gebelerde normal
doğum ve sezaryen tercihi ve nedenleri ile ilgili anket çalışması. S.B.
Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve
Doğum Kliniği, Aile Hekimliği Uzmanlık Tezi İstanbul – 2008.
31- Yalınkaya A, Bayhan G, Kale A, Yayla M. Dicle Üniversitesi’nde 20
Yıllık Sezaryen Oranı ve Endikasyonları. Türkiye Klinikleri J Gynecol
Obst 1992; 3: 37–39.
32- Yumru E, Davas I, Baksu B, Altıntaş A, Altın A, Mert M. 1995–1999
Yılları Arasında Sezaryen Operasyonları Endikasyonları ve Oranları.
Perinatoloji Dergisi 2000; 8 (3): 94–98.
33- Healty people 2000. National health promotion and disease prevention
objectives: full report, with commentary. 3rd Ed. 1991; 378.
34- Nair C. Trends in Cesarean Deliveries in Canada. Health Rep 1991; 3:
259-279
35- Mutryn CS. Psychosocial impact of cesarean section on the family: a
literature review. Soc Sci Med 1993; 37(10): 1271-1281.
36- Shearer EL. Cesarean section: Medical benefits and costs. Soc Sci
Med. 1993; 37(10): 1223–1231.
37- Ziadek SM, Sunna EI. Decreased cesarean birth rates and improved
perinatal outcome: a seven-year study. Birth. 1995; 22: 144–147.
38- S.Saxena. The National Sentinel caesarean Section Audit in the UK.
International Journal of Obstetric Anesthesia, 2001, 11(4): 270-274.
62
39- Şahin HG, Kamacı M, Şahin HA, Şengül M, Çölçimen N, Van ve
Yöresinde Maternal Mortalite Oranı ve Etyolojide Rol Alan Faktörlerin
Tespiti. Perinatoloji Dergisi 2001; 9(4): 1-5.
40- Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, ICON-INSTITUT Public
Sector GmbH ve BNB Danışmanlık (2006) Ulusal Anne Ölümleri
Çalışması, 2005. Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile
Planlaması
Genel
Müdürlüğü
ve
Avrupa
Komisyonu
Türkiye
Delegasyonu, Ankara.2005; 1-31.
41- Aksu MF, Madazlı R, Özgön M, Budak E, Köse Y. Maternal mortality
rates in the Department of Obstetrics Gynecology and intensive Care
unit of Cerrahpaşa Medical Faculty. Cerrahpaşa J Med 1998; 29 (1):
14-17.
42- Malatyalıoğlu E, Dabak Ş, Erdal R, Samsun Doğum ve Çocuk
Bakımevinde Maternal Mortalite Oranlarının Yıllara Göre Değişimi,
Türkiye Klinikleri J Gynecol Obst 1992, 2(4): 245–247.
43- Ott W: Primary caesarean section; factors related to postpartum
infectîon. Obstet Gynecol, 57(2): 171–78.
44- Sachs BP, McCarthy BJ, Rubin G, Burton A, Terry J: Caesarean
section; risk and benefits for mother and fetus. JAMA, 1983; 250(16);
2157-2159.
45- Sarı İ, Altuntaş F, Transfüzyon İlkeleri ve Erken Komplikasyonlar, Türk
Hematoloji Derneği - Hematolojide Destek Tedavileri ve İnfeksiyonları
Kursu. 2007; 64–76.
46- Kara FŞ, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve
Doğum
Kliniğinde
iki
Yıllık
Sürede
Sezaryen
Doğumların
Değerlendirilmesi, S.B. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Aile Hekimliği Uzmanlık Tezi, İstanbul,
2004.
63
47- Api O, Ünal O, Api M, Doğance U, Balcık O, Kara Ö, Turan C. Do
asymptomatic patients require routine hemoglobin testing following
uneventful, unplanned cesarean sections? Springer-Verlag 2009; Arch
Gynecol Obstet. 404(9): 1093–1101.
48- Özçimen EE, Üçkuyu A, Üstüner I, Başer E, Öktem M. Plasentanın
Çıkarılma Şeklinin Sezaryen Anındaki Kanamaya Etkisi. Türk Jinekoloji
ve Obstetrik Derneği Dergisi 2005; 2 (3): 178–180.
49- Sarna MC, Soni AK, Gomez M, Oriol NE. Obstetrıc Anesthesıa:
Intravenous Oxytocin in Patients Undergoing Elective Cesarean
Section. Anesth Analg 1997;84: 753-756
64
Download