BİLDİRİ ÖZET KİTABI Bu kongre TTB-STE kredilendirme kurulu tarafından 38 TTB-STE kredi puanı ile kredilendirilmiştir. İçindekiler Önsöz............................................................v Kongre düzenleme kurulu..........................v Kongre programı.........................................vii Sözel bildiriler..............................................1-40 Poster bildiriler............................................41-133 Yazar dizini...................................................135 Değerli Meslektaşlarım, Sizleri 19-23 Nisan 2013 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşecek olan 9. Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Kongresi’ne davet etmekten mutluluk duyuyoruz. Bu kongrede, Travma ve Acil Cerrahi konusunda en üst düzeyde bilgi birikimi ve yoğun deneyimle elde edilebilecek, tanı, tedavi, organizasyon ve hasta bakımı alanındaki tüm gelişmeler bilgilerinize sunulacaktır. Kongre programı kongre öncesi kursları, uzman oturumları, video sunumları, interaktif paneller, tartışma oturumları, uzlaşma toplantıları, konferanslar ve uzmanlık alanındaki yenilikleri içermektedir. Hedefimiz değerli görüşlerinizle bilimsel programımızı zenginleştirip, herkesin birbirinden bir şeyler öğrenebileceği bilimsel bir platform gerçekleştirmektir. Antalya tarih boyunca kültürün, sanatın, mimarinin ve mitolojinin merkezi olmuştur. Muhteşem doğası, açık maviden laciverte uzanan denizi, şelaleleri, Toros dağları ve palmiye ağaçları ile bu gölgenin büyüsüne kapılacaksınız. Bu özellikleri ile de Antalya, Travma ve Acil Cerrahideki son gelişmeleri tartışabileceğimiz en uygun yer. Sizi Antalya’da ağırlamaktan büyük memnuniyet duyacağız. Saygılarımızla, Recep Güloğlu Salih Pekmezci Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği Başkanı Kongre Başkanı DÜZENLEME KURULU Kongre Başkanı Salih PEKMEZCİ Kongre 2. Başkanı Tayfun YÜCEL Genel Sekreter M. Mahir ÖZMEN Bilimsel Sekreterya Kaya SARIBEYOĞLU Hakan YANAR Üyeler Ediz ALTINLI Acar AREN Gürhan ÇELİK Cemalettin ERTEKIN Recep GÜLOĞLU Ahmet Nuray TURHAN KONGRE PROGRAMI 19 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ KURS 1 TRAVMA VE ACİLDE TEMEL US KURSU Oturum Başkanı: Funda K. AKARCA 10:00-10:30 Ultrason Cihazının Tanıtılması, Teknik Özellikler, Görüntüleme Prensipleri, Artifaktlar Funda K. AKARCA 10:30-11:00Extended-FAST Funda K. AKARCA 11:00-11:15 Kahve Arası 11:15-11:45 Hepatobiliyer Ultrason Aslıhan YÜRÜKTÜMEN 11:45-12:30 Abdominal Aorta Ultrasonografisi Girişimsel US Bülent ERBİL 12:30-13:30 Kritik Hastada Ultrasonografi Aslıhan YÜRÜKTÜMEN 13:30-14:00 Öğle Yemeği 14:00-17:00Pratik Aort ve Girişimsel US Bülent ERBİL Hepatobiliyer US Aslıhan YÜRÜKTÜMEN Extended - FAST US Funda K. AKARCA KURS 2 ACİL TANISAL VE GİRİŞİMSEL ENDOSKOPİ KURSU Oturum Başkanı: Kemal DOLAY Açılış Kemal DOLAY Acil Üst GİS Endoskopik Uygulamalar Özgür KEMİK Acil Alt GİS Endoskopik Uygulamalar Hasan BEKTAŞ Acil ERCP Uygulamaları Kemal DOLAY KURS 3 ACİL TANISAL VE GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ KURSU Oturum Başkanı: Erhan AKPINAR Cerrahi Acillerde Radyolojik Görüntüleme-I 10.30-10.50 Sağ Üst Kadran Ağrısı Muşturay KARÇAALTINCABA 19 NİSAN 2013 10.50-11.10 11.10-11.30 11.30-11.50 11.50-13.30 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ Sağ Alt Kadran Ağrısı Ercan KOCAKOÇ Mezenterik Vasküler Olay Erhan AKPINAR Enfeksiyöz - İnflamatuvar Süreçlerde Girişimsel Radyoloji Türkmen ÇİFTÇİ Öğle Yemeği Cerrahi Acillerde Radyolojik Görüntüleme-II 13.30-13.50 Abdominal Travma Erhan AKPINAR 13.50-14.10 GIS Obstrüksiyonları Muşturay KARÇAALTINCABA 14.10-14.30 Erken Post-op Dönemde Radyolojik Görüntüleme Mecit KANTARCI 14.30-14.50 İntrakraniyal Kanama: Radyolojik Görüntüleme ve Girişimsel Tedavi Serdar GEYİK 14.50-15.30 Tartışma ve Genel Değerlendirme KURS 4 BARSAK VE DAMAR ANASTOMOZ TEKNİKLERİ KURSU Oturum Başkanları: Mehmet KURTOĞLU, Ahmet K. AŞLAR 10.45-11.10 11.10-11.30 11.30-12.00 12.00-13.15 13.15-13.45 13.45-14.15 14.15-14.35 14.35-15.05 15.05-15.35 15.35-16.05 16.05-16.15 Temel Bilgiler GIS Anatomisi, Anastomoz İyileşmesini Etkileyen Faktörler Ahmet K. AŞLAR GIS de Rezeksiyon-Anastomoz Teknikleri Tamer ERTAN Stapler: Terminoloji, Tipleme ve Seçim Kriterleri Ahmet K. AŞLAR Öğle Yemeği Hangi Stapler Nerede Kullanılmalı? (Açık-Lap Cerrahi) Ahmet K. AŞLAR Kullanımda Dikkat Edilecek Noktalar / Komplikasyonlar ve Korunma Yolları Ahmet K. AŞLAR Kahve Arası Vasküler Anastomoz Teknikleri Mehmet KURTOĞLU - Fatih ATAGENÇ Vasküler Anastomozlarda Komplikasyonlar, Korunma Fatih YANAR Venöz Ülserler ve Lenf Ödem Gyozo SZOLNOKY Tartışma / Genel Değerlendirme 19 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ KURS 5 KRİTİK CERRAHİ HASTADA BESLENME DESTEK TEDAVİSİ KURSU Oturum Başkanları: H. Tanju BESLER, Seher DEMİRER 10.45-11.10 STRESE Metabolik Yanıt H. Tanju BESLER 11.10-11.35 SIRS ve SEPSİS’de Beslenme Desteği Hedefleri Rasim GENÇOSMANOĞLU 11.35-12.00 Kritik Cerrahi Hastada Enerji ve Besin Öğeleri Gereksinimi Münevver MORAN 12.00-12.15Tartışma 12.15-13.30 Öğle Yemeği 13.30-13.55 Kritik Cerrahi Hastada İmmunonutrisyon Seher DEMİRER 13.55-14.20 Kritik Cerrahi Hastada Parenteral Beslenme ve Ürün Profili Mehmet ÖZDOĞAN 14.20-14.45 Kritik Cerrahi Hastada Enteral Beslenme ve Ürün Profili Melih AKINCI 14.45-15.10 Kritik Cerrahi Hasta Beslenmesinde Lipidler H. Tanju BESLER 15.10-15.45 Kahve Arası 15.45-16.10 Travma ve Yanıkta Beslenme Desteği Seher DEMİRER 16.10-17.00 Tartışma ve Genel Değerlendirme Tüm Katılımcılar KURS 6 STOMA VE YARA BAKIM KURSU Oturum Başkanları: Ömer ALABAZ, Ayişe KARADAĞ 10.30-11.00 Acil ve Travmalı Hastada Stoma Yerinin Belirlenmesi, Stoma Açılması ve Uygulamalar Özgür ALBUZ 11.00-11.30 Stoma ve Batın Kapama Yöntemleri Ömer ALABAZ 11.30-12.00 Acil Açılmış Stomalarda Bakım Sorunları ve Çözümler Ayişe KARADAĞ 12.00-13.15 Öğle Yemeği 13.15-13.45 Yara Temizliği ve Pansumanda Temel İlkeler Ayişe KARADAĞ 19 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 13.45-14.05 Diyabetik Hastada Yara Bakımı Arife POLAT DÜZGÜN 14.05-14.25 Dekübitis Yaraları ve Tedavisi Arife POLAT DÜZGÜN 14.25-15.00 Yara Bakım Ürünleri Arife POLAT DÜZGÜN 15.00-15.30 Stoma Açma ve Kapama Yöntemleri (Olgular - Video - Pratik Uygulamalar) Ömer ALABAZ 15.30-16.30 Uygulamalı Çalışma (Stoma ve Yara Bakımı) Ayişe KARADAĞ 16.30-17.00 Genel Değerlendirme 18.00-18.45 AÇILIŞ TÖRENİ 18.00-18.15 Kongre Genel Sekreteri M. Mahir ÖZMEN 18.15-18.30 Kongre Başkanı Salih PEKMEZCİ 18.30-18.45 Dernek Başkanı Recep GÜLOĞLU 18.45-19.15 AÇILIŞ KONFERANSI Dünden Bugüne Travma ve Acil Cerrahi Cemalettin ERTEKİN 19.45 AÇILIŞ KOKTEYLİ 20 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ SALON A 08.00-09.00 UZMAN İLE KAHVALTI Resüsitatif Torakotomi Kenji INABA / Elias DEGIANNIS 09.00-10.00 PANEL - EN KÖTÜ OLGUM Oturum Başkanı: Selman URANÜS Torakal Penetran Yaralanma Elias DEGIANNIS Abdominal Penetran Yaralanma Kenji INABA Abdominal Vasküler Yaralanma Fernando TUREGANO Pelvik Travma Dominik HEIM 10.00-10.30 Kahve Arası 10.30-12.00 PANEL - TRAVMA VE ACİL CERRAHİDE VİDEOENDOSKOPİ Oturum Başkanı: Cavit AVCI Solid Organlar Selman URANÜS İçi Boş Organ Perforasyonları Abe FINGERHUT Torakoabdominal Yaralanmalar Orhan ALİMOĞLU Acil Olgularda Girişimsel Endoskopi Rasim GENÇOSMANOĞLU 12.00-12.12 12 de 12 Cerrahide Tromboemboli Proflaksi - Tedavisi Mehmet KURTOĞLU 12.15-13.30 Öğle Yemeği 13.30-14.10KONFERANS Oturum Başkanı: Cem TERZİ Akut Travmatik Koagülopati Ross DAVENPORT 14.10-15.35 PANEL - HER ŞEYİ BİLİYOR MUYUZ? AKUT APANDİSİT Oturum Başkanı: Hasan TAŞÇI Tanı Yöntemleri: Eski - Yeni Ali UZUNKÖY Konservatif Yaklaşımın Yeri Ahmet N. TURHAN Cerrahi Tedavi: Laparoskopik - Açık Hakan YANAR 20 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ Beklenmedik Apendiks Patolojileri Gürhan ÇELİK 15.35-16.00 Kahve Arası 16.00-17.00 PANEL - ÜÇ KITADA ÜÇ MERKEZ Oturum Başkanı: Mehmet KURTOĞLU Afrika Elias DEGIANNIS Avrupa Selman URANÜS Amerika Kenji INABA 17.00-18.00 PANEL - MERKEZLER KENDİLERİNİ TANITIYOR Oturum Başkanı: Hayri ERKOL Gülhane Askeri Tıp Akademisi Mehmet ERYILMAZ İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İbrahim İKİZCELİ İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Cemalettin ERTEKİN Ankara Numune EAH Münevver MORAN 20 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA ve ACİL CERRAHİ KONGRESİ HEMŞİRELİK PROGRAMI SALON B 13.30-15.00 PANEL - TRAVMA ve ACİL CERRAHİDEHEMŞİRELİK UYGULAMALARI Oturum Başkanı: Nuray AKYÜZ 13.30-13.50 Acil Serviste Hemşire Olmak Esin GÜLKAYA 13.50-14.10 Travma Hastasının Acil Ünitesine Kabül ve İzlemi Yeşim DİKMEN 14.10-14.30 Travma Hastasının Nakli Nilay ALTINTAŞ 14.30-14.45 Acil Cerrahide Hasta ve Aileye Yaklaşım Nuray AKYÜZ 14.45-15.00Tartışma 20 NİSAN 2013 SALON C 17.00-18.00 SALON D 17.00-18.00 SALON E 17.00-18.00 SALON F 17.00-18.00 19.45-20.45 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 1 Oturum Başkanları: Gökhan AKBULUT, Mehmet ÖZDOĞAN SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 2 Oturum Başkanları: Erdoğan SÖZÜER, İbrahim BARUT SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 3 Oturum Başkanları: Cengiz AYDIN, İlker SÜCÜLLÜ SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 4 Oturum Başkanları: Muhyittin TEMİZ, Adnan ÖZPEK SOSYAL PROGRAM Ahmet KANNECİ - Klasik Gitar Konseri 21 NİSAN 2013 SALON A 08.00-09.00 09.00-10.00 10.00-10.30 10.30-12.00 UZMAN İLE KAHVALTI Perianal Aciller: Cem TERZİ / Faik ÖZÇELİK PANEL - AKUT CİDDİ PANKREATİT Oturum Başkanı: Ahmet ÇOKER Nasıl Besleyelim - Ne Zaman Antibiyotik M. Mahir ÖZMEN Girişimsel İşlemler Okan AKHAN Nekrozektomi: Ne Zaman - Nasıl? Birol BOSTANCI Ekzokrin Pankreas Yetmezliği Ahmet ÇOKER Kahve Arası PANEL - DR. ERSİN ARSLAN ÖDÜLLÜ BİLDİRİ OTURUMU Travma / Acil Cerrahi (Canlı Hakemli) Oturum Başkanı: Yeşim ERBİL Hakemler: Yeşim ERBİL, Cemalettin ERTEKİN, Recep GÜLOĞLU, Kaya SARIBEYOĞLU, M. Mahir ÖZMEN, Fatih AĞALAR, Ertuğrul GÖKSOY 21 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 12.00-12.12 12 de 12 Oturum Başkanı: Yeşim ERBİL Cerrahi Sonrası Seks: Ne zaman? Ali ATAN 12.15-13.30 Öğle Yemeği 13.30-14.10 PANEL - MEZENTER İSKEMİ TANI VE TEDAVİSİNDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR Oturum Başkanı: Mehmet KURTOĞLU Girişimsel Radyoloji Adem UÇAR Cerrahi Acar AREN 14.10-15.35 PANEL - İNTERAKTİF OLGU SUNUMLARI (ACİL CERRAHİ) Oturum Başkanı: Tayfun YÜCEL Özofagus Perforasyonu / Özofagus Varis Kanaması / İçi Boş Organ Perforasyonları Tartışmacılar: Gökhan AKBULUT, Mehmet MİHMANLI, Faik ÖZÇELİK, Erdoğan SÖZÜER, İbrahim BARUT, Mehmet ÖZDOĞAN 15.35-16.00 Kahve Arası 16.00-17.00 PANEL - MERKEZLER TARTIŞIYOR (ACİL SİSTEM VE İŞLEYİŞ) Oturum Başkanı: Selçuk MERCAN Hastane Öncesi Hizmetler Ayhan ÖZŞAHİN Eğitim-Araştırma Hastaneleri Oskay KAYA Üniversite Hastaneleri Çetin KOTAN Sağlık Bakanlığı/ Acil Sağlık Hizmetleri Ali COŞKUN 17.00-18.00 DR. MELİKE ERDEM MARMARA BÖLGESİ HASTANELER ARASI TRAVMA VE ACİL CERRAHİ TOPLANTISI Oturum Başkanı: Salih PEKMEZCİ 20.30-21.30 KİTLESEL YARALANMALARDA TIBBİ MÜDAHALE TATBİKATI SALON B 13.30-15.00 13.30-13.50 13.50-14.10 14.10-14.30 PANEL - CERRAHİ YOĞUN BAKIMDA HEMŞİRELİK UYGULAMALARI Oturum Başkanı: İkbal ÇAVDAR Cerrahi YB ve Acil Cerrahide Yaşlı Hasta İkbal ÇAVDAR Cerrahi Yoğun Bakımda Hasta İzlemi Fatma DEMİR KORKMAZ Ventilatöre Bağlı Hastanın Bakımı Aycan KELEZ YAYIK 21 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 14.30-14.45 Hiperalimentasyon Uygulamaları Ayten GÜNEŞ 14.45-15.00Tartışma 16.00-17.00 PANEL - FITIKLARDA ACİL GİRİŞİMLER Oturum Başkanı: Ediz ALTINLI Kasık Fıtıklarında Konvansiyonel Acil Girişimler Aziz SÜMER Karın Ön Duvarı Fıtıklarında Konvansiyonel Acil Girişimler Selin KAPAN Fıtıklarda Acil Laparoskopik Uygulamalar Levent AVTAN Acil Fıtık Onarımlarında Morbidite ve Mortalite (Literatürün Değerlendirilmesi) Bahadır KÜLAH SALON C 17.00-18.00 SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 5 Oturum Başkanları: Cengiz AYDIN, Tamer ERTAN SALON D 17.00-18.00 SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 6 Oturum Başkanları: Ahmet K. AŞLAR, Barış ZÜLFİKAROĞLU SALON E 17.00-18.00 SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 7 Oturum Başkanları: Mehmet KEŞKEK, Oskay KAYA SALON F 17.00-18.00 SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 8 Oturum Başkanları: Semra GÜNAY, Münevver MORAN 22 NİSAN 2013 SALON A 08.00-09.00 09.00-10.00 UZMAN İLE KAHVALTI Divertikülit: Ne zaman - Ne Yapalım? Abe FINGERHUT / Ömer ALABAZ PANEL - ADHEZİV İNCE BAĞIRSAK TIKANIKLIKLARI Oturum Başkanı: Salih PEKMEZCİ Nasıl Önlenir? Tahsin ÇOLAK 22 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ Radyoloji Uğur KORMAN Cerrahi Tedavi Kaya SARIBEYOĞLU 10.00-10.30 Kahve Arası 10.30-12.00 PANEL - KARIN CERRAHİSİNDE ACİL KOMPLİKASYONLAR Oturum Başkanı: Osman Nuri DİLEK Tromboembolik Komplikasyonlar Ediz ALTINLI Anastomoz Kaçağı Fernando TUREGANO Postoperatif Erken İleus Gürsel SOYBİR Karın Duvarı Ayrışması Mehmet KILIÇ 12.00-12.12 12 de 12 Oturum Başkanı: Ömer TÜREL Karın Kapatılamazsa... Elias DEGIANNIS 12.15-13.30 Öğle Yemeği 12.30-13.00 Uydu Sempozyum Intra Abdominal Enfeksiyonlarda Antimikrobiyal Değerlendirme Serhat ÜNAL Akut Kolesistit ve Kolanjitte Antibiyotik Tedavisi M. Mahir ÖZMEN 13.30-14.10KONFERANS Oturum Başkanı: M. Mahir ÖZMEN Hasar Kontrol Resüsitasyon ve Cerrahi Kenji INABA 14.10-15.35 PANEL - İNTERAKTIF OLGU SUNUMLARI (TRAVMA) Oturum Başkanı: Cemalettin Ertekin Tartışmacılar: Muhyittin TEMİZ, Adnan ÖZPEK, İlker SÜCÜLLÜ, Cengiz AYDIN, Semra GÜNAY, Ekrem KAYA, Fehmi ÇELEBİ 15.35-16.00 Kahve Arası 16.00-17.00 PANEL - EDİTÖRLER NE BEKLER? Oturum Başkanı: Ertuğrul GÖKSOY Editör Gözüyle Dergi Geliştirme Stratejileri Abe FINGERHUT Editörü Zorlayan Durumlar M. Mahir ÖZMEN Editör Yazardan Ne Bekler? Kaya SARIBEYOĞLU 22 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 17.00-18.00 PANEL - İNFLAMATUVAR BAĞIRSAK HASTALIĞINDA ACİL DURUMLAR Oturum Başkanı: Feridun ŞİRİN Kanama Kemal MEMİŞOĞLU Perforasyon Ersin ÖZTÜRK Toksik Megakolon Mustafa ÖNCEL Perianal Patolojiler M. Levhi AKIN SALON B 10.30-12.00 PANEL - ATEŞLİ SİLAH YARALANMALARI Oturum Başkanı: Yusuf PEKER Yüksek ve Düşük Kinetik Enerjili Ateşli Silah Yaralanmaları Niçin Farklıdır? M. Tahir ÖZER ASY Masif Transfüzyon Protokolleri Mehmet ERYILMAZ Ateşli Silah Yaralanmalarında Hasar Kontrol Cerrahisi Ali HARLAK Ateşli Silah Yaralanmalarında Açık Karın Yönetimi Nail ERSÖZ 13.30-15.15 PANEL - AMELİYATHANEDE HEMŞİRELİK UYGULAMALARI Oturum Başkanı: Nurhan BAYRAKTAR 13.30-13.50 Ameliyathane Hemşiresi Olmak Ayla YAVA 13.50-14.10 Ameliyathanede Güvenli Ortam Ümmü Yıldız FINDIK 14.10-14.30 Ameliyathane ve Acil Cerrahide Çalışan ve Hasta Güvenliği Ayfer ÖZBAŞ 14.30-14.45 Cerrahi Alan Enfeksiyonlarında Hemşirenin Rolü Sonca ERDEM 14.45-15.00 Anestezi Sonrası Bakım Ünitesinde Değerlendirme, Komplikasyonlar ve Önlenmesi Nurhan BAYRAKTAR 15.00-15.15Tartışma SALON C 17.00-18.00 SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 9 Oturum Başkanları: Tayfun YÜCEL, Mahmut KOÇ 22 NİSAN 2013 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ SALON D 17.00-18.00 SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 10 Oturum Başkanları: Acar AREN, Aydın BİLGİN SALON E 17.00-18.00 SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 11 Oturum Başkanları: Çetin KOTAN, Arife POLAT DÜZGÜN SALON F 17.00-18.00 SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 12 Oturum Başkanları: Kemal DOLAY, Hakan YANAR 23 NİSAN 2013 SALON B 08.00-09.00 SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU 13 Oturum Başkanları: Kaya SARIBEYOĞLU, Mehmet ERYILMAZ SALON A 08.00-09.00 09.00-10.00 10.00-10.30 10.30-11.15 SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU 14 Oturum Başkanları: Osman Nuri DİLEK, Gürhan ÇELİK PANEL - ACİL CERRAHİ VE YB’DA AKILCI İLAÇ KULLANIMI Oturum Başkanı: Mustafa ŞAHİN Travma ve Acilde Akılcı ilaç Kullanımı Mehmet ERYILMAZ Travma ve Acilde Akılcı Antibiyotik Kullanımı Serhat ÜNAL Yoğun Bakımda Akılcı İlaç Kullanımı Yalım DİKMEN Kahve Arası PANEL - PROF. DR. GÖKSEL KALAYCI ANISINA ACİLDE ŞİDDET VE ADLİ TIP UYGULAMALARI Oturum Başkanı: Ahmet ÖZBAL Cerrah Bakışıyla Acar AREN Adli Tıp Bakışıyla Şevki SÖZEN 11.15-12.15 KAPANIŞ ve ÖDÜL TÖRENİ SÖZEL BİLDİRİLER POSTER BİLDİRİLER [SB - 1] Fournier gangreni: 120 hastalık seri ve Uludağ Fournier’s gangrene severıty index (UFGSI) verifikasyonu ERSİN ÖZTÜRK1, TUNCAY YILMAZLAR1, BARIŞ GÜLCÜ1, ALİ ÖZER1, ÖZGEN IŞIK1, İLKER ERCAN2 1Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Bursa 2Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik Anabilim Dalı, Bursa Amaç: Fournier gangreni (FG) hızlı ve agresif debridman gerektiren tahrip edici, ölümcül bir hastalıktır. Bu çalışmada literatürdeki en geniş serilerden biri olan FG serimizi sunmayı ve daha önceden yayımlanmış olan UFGSI’ni verifiye etmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde takip edilen 120 Fournier Gangrenli hastanın prospektif tutulan verileri retrospektif olarak analiz edildi. Demografik veriler, semptomların süresi, UFGSI skorları, komorbidite [özellikle diabetes mellitus (DM)], etiyoloji, debridman sayısı, stoma gereksinimleri, yoğun bakım ve hastanede kalış süresi, morbidite ve mortalite oranları incelendi. Sonrasında mortaliteyi etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla lojistik regresyon yapıldı. Bulgular: 81 erkek (%67.5) ve 39 kadın (%32.5) hasta vardı. Ortanca yaş 58 (22-85) İdi. Semptomların ortanca süresi 7 (1-40 ) gün, ortanca UFGSI skoru 9 (1-30) du. 69 hastada (%57.5) DM görüldü. Fournier gangrenini etyolojisi 59 hastada perianal , 52 hastada ürogenital ve 9 hastada cilt kaynaklı idi. Ortanca debridman sayısı 3 (1-12) tü. 31 hasta için ostomi gereksinimi oldu. 48 hastanın yoğun bakım gereksinimi ve 25 hasta için de mekanik ventilator gereksinimi oldu. Mekanik ventilasyon desteği gereken hastalarda mortalite oranı %68 (17/25) idi. Genel mortalite oranımız %20.8 (25/120) ve mortalitenin en sık sebebi sepsis (%56) idi. Lojistik regresyon analizinde tek prognostik faktör olarak UFGSI saptandı. UFGSI 9 puan ve üzeri olan hastalar için ölüm oranı 13.6 kat daha fazlaydı. (p<0.001; CI: 2.874-64.802). Tartışma ve Sonuç: FG ölümcül bir hastalıktır ve acil ameliyat gerektirir. FG li hastalar için erken tanı hala çok önemlidir. UFGSI, FG hastalarda prognozun etkin bir belirleyicisidir. [SB - 2] Acil kasık fıtığı onarımı yapılan hastalarda morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörler SÜLEYMAN BADEMLER1, AHMET SÜREK1, BURAK KANKAYA1, MEHMET KARABULUT1, MURAT GÖNENÇ1, MUSTAFA KALAYCI1, HALİL ALIŞ2, YAŞAR DOĞAN1 Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Şişli Eftal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 1 Amaç: Yüksek morbidite ve mortaliteye (%2,6-9) sahip strangüle kasık fıtığı acil müdahale gerektirir. Bu çalışmanın amacı inkarsere kasık fıtığı tanısı ile ameliyat edilen olgularda retrospektif olarak postoperatif morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörleri araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 ve Şubat 2013 süreleri arasında 2383 olgu kasık fıtığı tanısıyla ameliyat edildi. İnkarsere kasık fıtığı tanısı ile acil olarak ameliyat edilen 238 olgu retrospektif olarak incelendi. Fıtık tipi, fıtık süresi, yandaş hastalıklar ,uygulanan cerrahi tedavi ve ameliyat sonrası komplikasyon bilgileri geriye dönük araştırıldı. Bulgular: Olguların 212’si inguinal (%89) ve 26 sı femoral (%11) fıtıkdı. Olguların yaş ortalaması 57±19,4 bulundu. Ayrıca 101 olgunun 65 yaş ve üzerinde olduğu saptandı ve ileri yaş hasta kabul SÖZEL BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE edildi. İnguinal fıtık olgularında erkek (%89,6) ve femoral fıtık olgularında kadın (%65,3) üstünlüğü gözlendi. Ortanca fıtık süresi 1 yıl (dağılım 1 ay-55 yıl) bulundu. Elliyedi olguda (%24) yandaş hastalık saptandı. İleri yaş olgularda (65 yaş ve üstü) yandaş hastalık oranı belirgin yüksek bulundu. (p<0,0001) Yirmisekiz olguya diagnostik laparoskopi, 23 olguya barsak rezeksiyonu ve 2 olguya orşiektomi uygulandı. Fıtık tamirinde en çok greftli onarım tercih edildi. En sık genel anestezi altında ameliyat yapıldı. Otuz bir hastada (%13) bir veya birden fazla komplikasyon gelişti. Yirmi beş hastada (%10,5) cerrahi alan enfeksiyonları gelişti. Beş hasta (%2) ameliyat sonrası dönemde kaybedildi. Cinsiyet ve fıtık şikayet süresinin morbidite ve mortalite oranlarında anlamlı değişikliğe neden olmadığı saptandı. İleri yaş, yandaş hastalık, American Society of Anesthesiology (ASA) skoru ve barsak rezeksiyonu yapılmasının komplikasyon gelişimi üzerine istatiksel olarak etkili risk faktörleri olduğu belirlendi (p<0,001). Tartışma ve Sonuç: Acil kasık fıtığı onarımı yapılan olgularda ileri yaş , yandaş hastalık varlığı ve ASA skor yüksekliği olgularda komplikasyon oranının artmasına neden olduğundan, inkarserasyon gelişmeden önce ameliyat planlanması önerilir. [SB - 3] Yüksek kinetik enerjili silahlarla yaralanmış ardışık 108 olguya ait ISS değerleri ile transfüzyon gereksinimleri arasındaki korelasyon ve ileri merkez - son mod mortalite analizi MEHMET ERYILMAZ1, ONUR TEZEL1, HÜSEYİN TAŞ2, İBRAHİM ARZIMAN1, GÖKHAN İ ÖĞÜNÇ3, ÜMİT KALDIRIM1, MURAT DURUSU1, ORHAN KOZAK2 Gata Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Gata Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 3 Adli Bilimler Enstitüsü, 1 2 Amaç: Çalışmamızda ileri tetkik ve tedavi amacıyla bir üçüncü basamak sağlık teşkili olan merkezimize sevk edilen yüksek kinetik enerjili silahla (YKES)yaralanmış olgulara ait ISS değerlerinin tıbbi müdahaleleri süresince olgulara gereksinim duyulan transfüzyon stratejileri ile korelasyonu ve son mod mortalite analizlerini gerçekleştirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: GATA Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne son bir yıllık süre zarfında müracaatla veya sevkle getirilen YKES yaralanması olgularına ait tıbbi veriler çalışmaya dahil edildi. Kesitsel gözlem metodu kullanılarak çalışmada irdelenen olguların demografik özellikleri, silah türü, anatomik yaralanma bölgeleri ve yaralanma şiddet skorları, ISS, masif transfüzyon strateji seçenekleri, ISS değerleri ile transfüzyon gereksinimi olan ve olmayan olguların ISS değerleri açısından anlamlı bir korelasyon olup olmadığı analiz edildi. Çalışmada veriler SPSS programı 20.0 versiyonu ile değerlendirildi. Transfüzyon uygulanan ve uygulanmayan gruplara ait ISS değerleri arasındaki korelasyon non parametrik Mann Whitney – U testi ile analiz edildi ve P<0.001 anlamlı fark olarak değerlendirildi. Hospitalizasyon sürecinde mortalite ile sonuçlanan olgulara ait nedenler yorumlandı. Bulgular: Son bir yıllık süre zarfında yüksek kinetik enerjili silahla yaralanmış 108 ardışık olgu çalışmaya dahil edildi. Yaş ortalaması 25 (17-47) olan olguların biri dışında tamamı erkek idi. Olguların % 64.8’inin uzun namlulu ateşli silahlar, %22,2’sinin mayın, %13’ünün de bomba patlaması ile yaralandığı tespit edildi. Anatomik yaralanma bölgelerine göre değerlendirildiğinde olguların %65.74’ünün (n=71) tek kompartman yaralanması olduğu; %35.1 (n=38) oranında izole ekstremite yaralanması bulunduğu ve olguların %60.1’inde 1 SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ (n=65) kombine ekstremite yaralanmaları olduğu saptandı. Ortalama ISS değeri 13,9 (3-48) saptandı. Transfüzyon uygulanan gruptaki olguların ISS değeri: 16 (median 5-48), uygulanmayan gruptaki olguların ISS değeri ise 9 (median 3-36) olarak saptandı. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi (P<0.001). Hospitalizasyon sürecinde mortalite ile sonuçlanan üç olguya ait nedenler; organ yetmezlikleri, SIRS, MODS ve sepsis açısından irdelendi. Tartışma ve Sonuç: YKES yaralılarında ISS değeri yükseldikçe transfüzyon gereksinimi arasında korelasyon bulunduğu ve ileri klinik çalışmalarla elde edilecek cut-off değerlerinin transfüzyon protokolları hazırlanmasında yarar sağlayacağı kanısındayız. [SB - 4] Karaciğer yaralanmalarında depacking öncesi anjiyografi gerekli mi? 13 yıllık tecrübe FATİH YANAR1, ORHAN AĞCAOĞLU1, İNANÇ ŞAMİL SARICI1, BEYZA ÖZÇINAR,1 ALİ FUAT KAAN GÖK,1 MUSTAFA TUKENMEZ1, ADEM UÇAR2, RECEP GÜLOĞLU1, CEMALETTİN ERTEKİN1, MEHMET KURTOĞLU1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 Amaç: Travmatik karaciğer yaralanmalarında hastanın yönetimi, hastanın izlenmesinden, cerrahi tedaviye kadar değişen, anjiyografi, packing ve hasar control cerrahisini de içeren geniş bir spektrumdur. Bu çalışmada, packing yapılan karaciğer yaralanmalı hastalarda depacking öncesi rutin olarak anjiyografi yapılmalı mı? yoksa bazı selektif vakalar da mı yapılmalı? sorularına cevap aradık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2000 ve Aralık 2012 tarihleri arasında Acil Cerrahi Birimimize künt veya penetran travma ile başvuran karaciğer yaralanması nedeni ile hasar kontrol cerrahisi uygulanan hastalar retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: On üç yıllık süre içerisinde Acil Cerrahi Birimine başvuran hastaların 608’i karaciğer yaralanması tanısını aldı. Bunlardan 433’ü konservatif olarak tedavi edilirken, 175 hasta ameliyat edildi. Yüz altı hastada yaralanma primer tamir, segmental karaciğer rezeksiyonu, argon veya topikal ajanlarla hemostaz yöntemleri ile control altına alınırken, 69 hastaya abdominal packing yapıldı. Abdominal packing yapılan vakalar incelendiğinde, hastanın geliş esnasında şok tablosunda olması (p=0.009) ve diğer organlarda yaralanma olması (p<0.001) yüksek ISS (Injury Severity Score) ile ilişkili faktörler olarak tespit edildi. Hastanın yaşı (p=0.50) ve yaralanmanın tipi (künt veya penetran) (p=0.23) yüksek ISS ile ilişkili bulunmadı. Tartışma ve Sonuç: Hastaların çoğunda rutin anjiyografi gerekmedi. Eğer depacking esnasında kontrol edilemeyen kanama, hemodinamik instabilite, BT anjio görüntülemede kontrast ekstravazasyonu gibi durumlarda anjiografi ve embolizasyonu önermekteyiz. 2 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [SB - 5] Karaciğer travmalarında koagülopatinin mortaliteye etkisi İSMAİL BİLGİÇ1, SİBEL GELECEK1, M. MAHİR ÖZMEN2 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tip Anabilim Dalı, Ankara 1 Amaç: Hemoraji erken travma ölümlerinin 1/3 ‘den sorumludur ve önlenebilir faktörlerin başında gelmektedir. Karaciğer travmalarında mortaliteyi etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bu çalışmada karaciğer travması ile başvuran hastaların koagülasyon parametreleri ile mortalite arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ağustos 2005 ile Ocak 2011 arasında acil servise başvuran ve izole karaciğer travması tespit edilen 42 hastanın başvuru esnasındaki INR, PT, APTT ve Fibrinojen değerleri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Mortalite ile seyreden 15 hastanın başvuru esnasındaki INR, PT ve APTT düzeyleri yaşayan gruba göre belirgin derecede yüksek bulundu (1.56, 20 sn, 40.2 sn), fibrinojen değerleri ise anlamlı derecede düşüktü (129.2). Sadece karaciğer hasar derecesi açısından bakıldığında hasar derecesi arttıkça APTT (r=.30, p=.046), INR (r=.36, p=.02) ve PT (r=.36, p=.019)‘ da artma tespit edildi. Tartışma ve Sonuç: Travmaya bağlı gelişen kanama ve pıhtılaşma bozuklukları sık görülen ve mortaliteyi arttırıcı patolojik süreçlerdir Karaciğer travmalı hastalarda başvuru esnasındaki koagülasyon parametrelerindeki anormallikler uygulanacak cerrahi tedavi yanında transfüzyon protokollerinin uygulanmasına karar vermeye yardımcı olarak mortalitenin azalmasını sağlayabilir. [SB - 6] Künt travmada algoritma temelli yaklaşım sonuçlarımız ADNAN ÖZPEK1, METİN YÜCEL1, MÜJGAN ÇALIŞKAN1, ABDULLAH ŞİŞİK1, GÜRHAN BAŞ1, ORHAN ALİMOĞLU2 1 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Medeniyet Üniversitesi Tip Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Künt travmalar sıklıkla birden fazla bölge yaralanmasına neden olmakta ve artmış mortalite ve morbiditeyle sonuçlanmaktadır. Bu çalışmamızda genel cerrahi kliniğimizde algoritma dahilinde takip ve tedavi edilen künt travmalı hastaların sonuçlarını analiz etmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2009-Ocak 2013 tarihleri arasında, Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde oluşturduğumuz algoritmaya uygun olarak takip ve tedavi ettiğimiz 237 hasta prospektif veri tabanında incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, travmanın şekli, yaralanma bölgeleri, yaralanan abdominal organlar, Yaralanma Şiddet Ölçeği (ISS), Revize Edilmiş Travma Skoru (RTS), transfüzyon gereksinimi, uygulanan tedavi yöntemi ve mortalite yönünden irdelendi. Bulgular: Hastaların 187’si erkek (%78.9), 50’si kadın (%21.1) olup yaş ortalaması 36.9 (3-81) idi. Yaralanma nedenleri; 66 (%27.8) araç içi trafik kazası, 64 (%27) düşme, 55 (%23.2) araç dışı trafik kazası, 26 (%11) motosiklet kazası, 13 (%5.5) ezilme ve 13(%5.5) darp olarak belirlendi. Hastaların 131’inde (%55.3) torakal, 110’unda (%46.4) abdominal, 96’sında (%40.5) ekstremite ve pelvik, 34’ünde (%14.3) baş-boyun, 30’unda (%12.7) vertebral, 26’sında (%11) ise makSÖZEL BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [SB - 7] Künt abdominal travmalarda non-operatif yaklaşımın retrospektif olarak değerlendirilmesi CENGİZ MADENCİ, JÜLİDE SAĞIROĞLU, ENDER ANILIR , ÖZGÜR EKİNCİ, MURAT KAYAĞ, HAYDAR YALMAN, RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Acil servisimize başvuran künt abdominal travmalarda non-operatif (NO) yaklaşımımızın sonuçlarının saptanması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010 ve kasım 2012 tarihleri arasında acil servisimizde interne edilen künt abdominal yaralanma bulgusu olan 21 hastanın retrospektif analizi yapıldı. Non-operatif takip kriterleri hastaların periton irritasyon bulgusuna, bilgisayarlı tomografi (BT) ve hemodinamik stabilitesine göre belirlendi. Bulgular: Ocak 2010 ve kasım 2012 tarihleri arasında acil servisimize interne edilen 80 künt travma hastası değerlendirildi. Yaş ortalaması 45.5 (aralık:18-88) idi. Otuzbir hasta (%39) düşme, 22 (%28) hasta araç-dışı-trafik-kazası, 17 hasta (%21) araç-içi-trafik-kazası, 5 (%6) hasta motorsiklet kazası, 5 (%6) hasta darp nedeniyle başvurdu. Yirmibir hastada (%26) abdominal travma mevcuttu. Künt abdominal travma görülen 4 hastaya (%19) acil laparotomi uygulandı. Onyedi hasta (%81) NO izlem amaçlı interne edildi. Non-operatif takip süresi içerisinde periton irritasyon bulgusu ve hemodinamik instabilite gelişen 4 hastaya (%24) laparotomi uygulandı. İki hastada ince barsak yaralanması, 1 hastada grade 3 dalak yaralanması, 1 hastada grade 2 dalak yaralanması gözlendi. Acil laparotomi kararı verilen 1 hastada diafragma rüptürü ve mide seroza yaralanması, 1 hastada diafragma rüptürü ve retroperitoneal hematom, 1 hastada grade 5 dalak laserasyonu ve sol renal ven yaralanması, 1 hastada ince barsakta multipl yaralanmalar ve sigmoid mezokolon yaralanması izlendi. Non-operatif takip hastalarının BT değerlendirmelerinde 2 hastada dalak yaralanması, 3 hastada karaciğer yaralanması, 5 hastada batın içi lokule ya da yaygın serbest sıvı, 1 hastada retroperitoneal hematom, 1 hastada sağ renal subkapsüler hematom, 1 hastada rektus kas hematomu gözlendi. Tartışma ve Sonuç: Künt abdominal yaralanmalı hastalarda NO başarı oranı %76, acil laparotomi oranı %19 idi. SÖZEL BİLDİRİLER [SB - 8] Travmada bradikardi: Neden ve sonuç analizine yönelik ön rapor SÖ Z E L sillofasyal bölge yaralanmaları mevcuttu. Abdominal yaralanmaların; 56’sı (%23.6) dalak, 34’ü (%14.3) karaciğer, 25’i (%10.5) böbrek, 10’u (%4.2) bağırsak, 7’si (%3) pankreas, 6’sı (%2.5) büyük damar ve 2’si (%0.8) diyafram yaralanmasıydı. Dalak yaralanmalarının %71.4’ü, karaciğer yaralanmalarının %79.4’ü, böbrek yaralanmalarının %88’i nonoperatif olarak takip edildiler. Torakal yaralanmalı 54 (%22.8) hastaya tüp torakostomi yapılırken, 2 hastaya torakotomi uygulandı. Pelvik yaralanmalı hastaların 20’sinde (%8.4) instabil pelvis kırığı mevcuttu ve bunlardan 4’üne pelvik packing, 2’sine eksternal fiksatör uygulandı. Toplam 45(%19) hasta ameliyat edildi, 26 (%11) hasta eks oldu. Hastaların tümünde ortalama ISS, RTS ve transfüzyon miktarı sırasıyla 18.4, 7.30, 1.6 Ü.; ameliyat edilenlerde 33.6, 5.66, 5.4 Ü.; eks olanlarda ise 44.6, 4.22, 7.8 Ü. olarak belirlendi. Üç parametrenin hepsinde gruplar arasındaki fark, istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulundu (p<0.001). Tartışma ve Sonuç: Abdominal travmaya sıklıkla torakal ve pelvik yaralanmalar eşlik etmekte ve mortaliteyi artırmaktadırlar. İntraabdominal solid organ yaralanmalarının büyük kısmı nonoperatif olarak takip edilebilmektedir. Ameliyat gereken ve mortaliteyle seyreden hastaların ortalama ISS değerleri ve transfüzyon gereksinimi diğerlerine göre yüksek, RTS değerleri ise düşük bulunmuştur. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1, ÜMİT KALDIRIM1, İBRAHİM ARZIMAN1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, GÜLTEKİN ÖZTÜRK2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Askeri Sağlık Hizmetleri Anabilim Dalı, Ankara 1 2 Amaç: Travmalı olgularda ilk değerlendirilmede saptanan bradikardi ile ilgili bilinenler son derece sınırlıdır. Bu çalışmada bir yıllık süre zarfında ilk değerlendirmede bradikardi saptanan ve travma nedeniyle yatış yapılan olgularda bradikardi nedenlerinin ve bradikardinin mortalite ve yatış süresine etkilerinin analiz edilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13 Aralık 2011 ile 31 Aralık 2012 tarihleri arasında travma nedeniyle yatış yapılan ve ilk değerlendirmede bradikardi saptanan olgular analiz edildi. Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul şekli, acil servis tanısı, eşlik eden hastalıklar, kullandığı ilaçlar, alınan konsültasyonlar, yatırılan klinik, yatış süresi ve mortalite verileri toplandı. Elde edilen veriler istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Yatış yapılan 551 olgudan 13 (%2.36) olguda ilk değerlendirmede bradikardi tespit edildi. Bradikardili olgularda yaş ortalaması 60,54 (min:21, maks:88) ve bu olguların 8’nin (%61.54) 65 yaş üzeri olduğu tespit edildi. E/K oranı 3,33 idi. Olguların 7’sinin (%53.85) ambulansla getirildiği gözlendi. İntrakranial kanama (5 olgu, %38.5) en sık tanıydı. 8 olguda (%61.54) bir veya daha fazla eşlik eden kronik hastalık gözlendi. Bunlar arasında 6 olgu (%46.1) ile kardiyovasküler hastalıklar ilk sıradaydı. Hastanede ortalama yatış süresi 21 gün (min:6 gün-maks:61 gün) idi. Bradikardi nedenine yönelik değerlendirmede 4 olgunun kalp hızına azaltan etkileri olan ilaç kullandığı, 3 olguda intrakranial kanama, diğer 6 olguda ise pnömotoraks ve büyük kemik kırığı gözlendi. Bradikardili olgularda mortalite oranı %23.1 (n=3’di) ve bu oran diğer travma olgularından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti (p=0.038). Yatış süresi açısından anlamlı bir farklılık bulunmadı. Tartışma ve Sonuç: Travma olgularında bradikardi ile mortalitenin ilişkili olduğu değerlendirilmektedir. Kalp hızını düşüren ilaç kullanımı, şiddetli ağrı ve kafa içi basınç artışı temel nedenler olarak gözükmektedir. Travma ile ilgili hekimlerin bradikardinin mortalite ile ilişkisinden haberdar olmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Travma olgularında saptanan bradikardi bulgusuna yönelik olarak daha geniş çalışmalarla neden sonuç ilişkisinin ortaya koyulmasına ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. 3 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 1 [SB - 9] Akut mezenter iskemi olgularına yaklaşım: klinik deneyim AYLİN ACAR, LEVENT KAPTANOĞLU, ALİ EMRE ATICI, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, METİN KEMENT 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE fragmentation was performed either initially or after unsuccessful medical treatment in 14 patients with gastric bezoars and was completely successful in 10 patients (71.5%). Surgery was the most frequent treatment method in our study, which was required in 28 patients (66.7%). Intestinal obstruction secondary to bezoars was the most common complication (n = 18, 42.8%) in our study. Tartışma ve Sonuç: The presence of multiple predisposing factors may create a synergistic effect in the development of bezoars. Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul [SB - 11] Amaç: Akut mezenterik iskemi (AMİ) erken tanı ve tedavi gerektiren yüksek mortalite ile seyreden kötü prognozlu vasküler bir acil durumdur. Yüksek morbidite ve mortalitenin önlenmesi klinik şüphe ve zamanında müdahaleye bağlıdır. Bu çalışmada, akut mezenter iskemi nedeniyle acile başvuran hastaların değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010- Ocak 2013 tarihleri arasında acil cerrahiye başvuran 17 olgu demografik veri, yapılan operasyon, gelişen morbidite ve mortalite oranları yönünden retrospektif değerlendirildi. Bulgular: Olguların 8’i (%47) kadın ve 9’u (%53) erkek idi. Yaş ortalaması 60.76 (aralık 37-82) idi. Tüm hastalarda en sık koroner arter hastalığı ve hipertansiyon olmak üzere ek morbidite mevcuttu. Hastaların 11’ine rezeksiyon ve müköz veya uç ileostomi, 5 hastaya rezeksiyon ve anastomoz ve 1’ine süperior mezenterik arter arteriotomi, intraarterial streptokinaz uyugulanması ve embolektomi uygulandı. 2 hastaya tekrar iskemi nedeniyle ve 1 hastaya abse nedeniyle reoperasyon uygulandı. Olguların 11’inde mortalite görüldü. Tartışma ve Sonuç: Mezenter iskemide yüksek mortalite ve morbidite nedeniyle erken tanı oldukça önemlidir. Bu nedenle, özellikle kardiyak patolojisi olan karın ağrılı hastalarda ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken bir hastalıktır. Septik açık karın yönetiminde dinamik yara kapama sisteminin modifiye uygulaması [SB - 10] Synergistic effect of multiple predisposing risk factors on the development of bezoars NURAYDIN ÖZLEM, ELİF MANGAN COLAK, SADİK KESMER, UMUT YILMAZYILDIRIM, KADİR YILDIRIM Department of General Surgery, Samsun Training and Research Hospital, Samsun, Turkey Amaç: To describe the clinical characteristics of patients with gastric or intestinal bezoars recently treated in our hospital. Gereç ve Yöntem: In this study, a retrospective chart review of consecutive patients with gastrointestinal bezoars, who were treated at the Samsun Education and Research Hospital between January 2006 and March 2011, was conducted. Data on demographic characteristics, clinical presentation, history of risk factors, diagnostic procedures, localization of bezoars, treatment interventions, and postoperative morbidity and mortality rates were collected and evaluated. Bulgular: Fortytwo patients [26 (61.9%) males and 16 (31.1%) females] with a mean ± SD (range) age of 55.8 ± 10.5 (37-74) years were enrolled in this study. Thirty-six patients (85.7%) had one or more predisposing risk factors for gastrointestinal bezoars. The most common predisposing risk factor was a history of previous gastric surgery which was identified in 18 patients (42.8%). Twenty three patients (54.8%) had multiple predisposing risk factors. Phytobezoars were identified in all patients except one who had a trichobezoar in the stomach. Non-operative endoscopic 4 FAHRİ YETİŞİR1, AKGÜN EBRU SALMAN2, MEHMET KILIÇ1 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümü, Ankara 1 2 Amaç: Özellikle ağır peritonitli açık karın hastalarının mortalitesi çok yüksektir. VAC (Vacuum Assisted Closure) tedavisi eşliğinde dinamik yara kapama sistemini (ABRA) U şeklinde uygulayarak tedavi ettiğimiz altı ağır peritoniti olan açık karınlı hastayı sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2011- Eylül 2012 tarihleri arasında ağır peritoniti olan açık karınlı 6 hasta modifiye dinamik kapama ve VAC terapi ile tedavi edildiler. Hastaların öncelikle yoğun bakımda hemodinamik durumları düzeltilmeye çalışılmasını takiben VAC terapisi uygulandı ve fasya kapanana kadar her 2-5 günde bir değiştirildi. Sepsisi kontrol altına alınan hastalara modifiye ABRA U şeklinde, U’nun tabanı ostomi tarafına kolları ise non-ostomi tarafına gelecek şekilde uygulandı. Fasyalar karşı karşıya gelince 1/0 PDS ile suture edildi. Cilt kapanmasından 1-2 hafta sonra ABRA nın ankorları çıkarıldı. Bulgular: Ortalama APACHE II skoru 23.67± 4.76, ortalama Mannheim Peritonit Indeksi (MPI) 36.0±5.1 idi. VAC terapinin ilk uygulamasında, Björck açık karın skoruna göre 1 hasta 2b, 2 hasta 3 ve 3 hasta 4 idi. Abdominal açıklığın ortalama genişlik ve uzunluğu sırasıyla 20.5±14.6 cm ve 26.2±8.7 cm idi. 6 hastanın karnı başarılı bir şekilde kapatıldı. Bir hastada fıtık gelişti. Tartışma ve Sonuç: Ostomisi olan septik açık karınlı hastalarda, ABRA’nın modifiye uygulaması tedavinin maliyetini azaltır ve ostomi torbasının yerleştirilmesi için daha geniş yer sağlar. [SB - 12] Entero-atmosferik fistülü olan açık karınlı hastaların VAC tedavi ve dinamik kapama sistemleri yardımı ile yönetimi FAHRİ YETİŞİR1, AKGÜN EBRU SALMAN2, MEHMET KILIÇ1, MEHMET KILIÇ1 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümü, Ankara 1 2 Amaç: Morbidite ve mortalitesi çok yüksek olan enteroatmosferik fistülü olan 7 açık karınlı hastanın VAC (Vacuum Assisted Closure) tedavisinin modifikasyonu ile fistülünün kontrol altına alınması ve dinamik yara kapama sistemini (ABRA) yardımı ile açık karının kapatılmasını sunmaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010-Aralık 2012 arasında farklı nedenlerle açık karın SÖZEL BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [SB - 13] Peptik ülser perforasyonu cerrahisinde erken başvuran olgularda laparoskopi kullanımının artan yeri: Tek merkezin dört yıllık sonuçları OSMAN KÖNEŞ1, A. CEM DURAL1, M. FERHAT ÇELİK1, İLHAN GÖK1, MURAT GÖNENÇ1, CEVHER AKARSU1, HAKAN YİĞİTBAŞ2, MUSTAFA U. KALAYCI1, HALİL ALIŞ3 Bakirköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 3 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 1 Amaç: Kliniğimizde peptik ülser perforasyonu (PUP) nedeniyle uygulanan cerrahi yöntem ve sonuçlarını irdelemek. Gereç ve Yöntem: Ocak 2009 - Ocak 2013 arasında PUP nedeniyle Graham usulü rafi (GUR) uygulanan, erken hastane başvurusu olan olgular; demografi, ameliyat süresi, hastanede kalış süresi, ikincil girişim, tekrar hastane başvurusu, morbidite ve mortalite incelenerek retrospektif olarak değerlendirildi. Geç dönem başvurulu olgular çalışma dışında bırakıldı. Bulgular: Toplam 219 olgunun yaş ve vücut kitle indeksi ortalaması sırasıyla 36,6 (16-68) ve 23,6±2,48 olup K/E oranı 23/196 idi. Erken dönemde başvuran olgularda yıllara göre laparoskopik tamamlanan GUR oranı sırasıyla 2009’da %19,6, 2010’da %17, 2011’de %31,3, 2012’de %61,1’dir. Laparoskopik başlanan olgularda açık cerrahiye geçiş oranı %50’den %24,4’e (p=0,028) buna karşın laparoskopik tamamlanan olgularda ortalama ameliyat süresi 87,3±30,2 dk’dan 85,64±31,9 dk’ya gerilemiştir (p=0,87). Hastanede kalış süresi laparoskopik olgularda 2,92±0,93, açık olgularda 3,05±1,03 gündür (p:0,35). Laparoskopik tamamlanan olgularda komplikasyon oranı %4,2, açık cerrahi uygulanan olgularda %6,1 idi (p=0,57). Perioperatif dönemde yeniden hastaneye yatırılan 14 olgunun 11’i konservatif olarak takip edilirken, 4 olgu cerrahi veya invaziv girişim gerektirdi. Laparoskopi veya açık gruplarda perioperatif mortalite görülmedi. İkincil girişim ve rehospitalizasyonlarla birlikte maliyet yönünden laparoskopi ve açık cerrahi arasında fark görülmedi (p=0,06). Tartışma ve Sonuç: PUP için laparoskopik cerrahi güvenilirliği kanıtlanmış bir yöntem olup kliniğimizde yıllar içinde daha çok kullanılmıştır. Ameliyat süresi daha uzun, buna karşın hastanede kalış süresi daha kısa, komplikasyon oranları açık cerrahiye oranla daha az bulunmuş ve açığa geçiş süresi anlamlı derecede azalmıştır. Erken başvuran PUP olgularında laparoskopik GUR’de artan tecrübe ile açığa geçiş oranı azaltılabilir. SÖZEL BİLDİRİLER [SB - 14] Sigmoid volvulus cerrahisinde yaklaşım SÖ Z E L haline gelen ve enteroatmasforik fistülü olan 7 hasta tedavi edildi. Bu hastaların öncelikle yoğun bakımda hemodinamik durumlarına müdahale edildi ve VAC tedavisine alındı. Fistül yer ve lokalizasyonuna göre 2’li ve 3’lü VAC tedavisi modifiye edilerek fistül ve sepsis kontrol altına alındı. Fistülün kontrol altına alınmasından sonra ABRA tedaviye eklendi. Fasya kapanana kadar 2-5 gün aralarla VAC tedavisi değiştirildi ve ABRA ayarlaması yapıldı. Fasyanın kapanmasından 1-2 hafta sonrasında ABRA’nın ankorları çıkarıldı. Bulgular: Hastaların APPACHE II skorunun ortalaması 22 ve Menhein Peritonit İndeks skor ortalaması 34,1 idi. Björck açık karın skorlamasına göre 4 hasta 3 ve 3 hasta 4 idi. Hastaların 1 inde özefagus fistülü, 3’ünde ileum fistülü ve 3’ünde kolon fistülü mevcuttu. Bir hastanın fistülü kontrol altına alınamadı ve sepsisten ex oldu. 6 hastanın fistülleri kontrol altına alındı ve açık karınları başarılı bir şekilde kapatıldı. Tartışma ve Sonuç: Açık karınlı hastalarda enteroatmosferik fistüller 2’li ve 3’lü VAC tedavisinin modifikasyonu ile kontrol edilebileceği kanaatindeyiz. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE KEMAL EYVAZ, AYLİN ACAR, YUNUS EMRE ALTUNTAŞ, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, METİN KEMENT, LEVENT KAPTANOĞLU Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Sigmoid volvulus daha çok yaşlı hastalarda görülür. Yüksek oranda morbidite ve mortalite ile seyreder. Bu klinik çalışmada, sigmoid volvulus tanısı ile tedavi edilen 34 hastanın sonuçları incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2007-Aralık 2012 tarihleri arasında acil cerrahi polikliniğine başvuran ve yapılan fizik muayene, laboratuar ve radyolojik görüntülemelerle sigmoid volvulus tanısı konulan 34 hastanın demografik verileri, preoperatif bulguları, endoskopik detorsiyon uygulanımı, uygulanan cerrahi, hastanede yatış süresi, postoperatif morbidite ve mortalite oranları retrospektif değerlendirildi. İstatiksel analiz Statistical Package for the Social Sciences (Windows version 17.0; SPSS Inc, Chicago [IL], US) programında yapıldı. Bulgular: Hastaların 11’i (%32,4) kadın ve 23’ü (%67,6) erkekti. Yaş ortalaması 66,53±20,238 (21-90) idi. Olguların 4’ünde (%11,8) endoskopik torsiyon denendi ve başarılı olundu. Yirmidört (%70,6) olguda komorbidite mevcuttu. Sekiz (%23,5) hastada karın operasyonu öyküsü vardı. Onbir (%32,4) hastada kolon segmentinde ileri dolaşım bozukluğu ve mikroperforasyon saptandı. Kolon segmentinde ganren veya perforasyon olmayan 22 (%64,7) hastaya rezeksiyonu takiben anastomoz ve 12 (%35,3) hastaya hartmann prosedürü uygulandı. Postoperatif 13 (%38,2) hastanın takibi yoğun bakımda yapıldı. Hastaların ortalama yatış süresi 5,41±1,158 gün (3-9) idi. İki hastada anastomoz kaçağı nedeniyle reopere edilerek kolostomi uygulandı. Morbidite oranı %21,6 idi. Dört (%11,8) hasta cerrahiyi takiben yoğun bakımda exitus; bu hastalar Hartmann ameliyatı uygulanmış ve yandaş hastalıkları olan olgulardı. Tartışma ve Sonuç: Sigmoid volvulus, morbiditesi ve mortalite oranı yüksek olan acil bir patolojidir. Endoskopik detorsiyon cerrahi öncesi faydalı olabilir. Kolon segmentinin dolaşımı bozulmamış ve teknik olarak uygunsa hasta yaşından bağımsız olarak anastomoz tercih edilebilir. [SB - 15] Sigmoid volvulusda tedavi yaklaşımımız SÜLEYMAN BADEMLER1, EYÜP GEMİCİ1, İRFAN BAŞOĞLU1, MEHMET KARABULUT1, MUSTAFA UYGAR KALAYCI1, DENİZ GUZEY1, HALİL ALIŞ2, YAŞAR DOĞAN1 1 Bakirköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Şişli Eftal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Sigmoid volvulus tanısı ile kliniğimizde tedavi edilen 28 hastanın analizi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 ve Şubat 2013 tarihleri arasındaki dönemde 25 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelenmiştir. Hastaların yaş, cinsiyet, ameliyat öncesi bulguları, endoskopik detorsiyon ve cerrahi işlem bilgileri, yatış bilgileri, ameliyat sonrası morbidite ve mortalite oranları kaydedildi. Bulgular: Toplam 25 olgunun 14’ü erkek (%56), 11’i kadın (%44) idi. Olguların yaş ortalaması 77 (25 -88) idi. Başvuru şikayetleri olguların 19’unda (%76) karın ağrısı, 22’sinde (%88) gaz-gaita çıkaramama, 6’sında (%24) karında şişkinlik ve 1’inde (%4) bulantı-kusma idi. Şikayet başlangıcı ile hastaneye başvuru arasındaki ortalama süre 4 gün (1-12 gün 5 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ arası) idi. Olguların 13’ünde (%52) kalp hastalığı ,5’inde (%20) nörolojik hastalık, 5’inde (%20) diabet hikayesi, 3’ünde (%12) akciğer hastalığı ve 1’inde (%4) böbrek hastalığı mevcuttu.On olguda (%40) ayakta direkt karın grafisi tanı koydurucu olmuştur. Olguların 20’sine (%80) detorsiyon denendi. Bu olguların 13’ünde (%52) detorsiyon başarılı oldu. Başarılı olunan olgulardan 2’sinde nüks gelişti. On iki olgu (% 48) ameliyat edildi. Beş hastaya (%20) Hartman ameliyatı ve 6 hastaya (%24) sigmoid rezeksiyon anastomoz yapıldı. Ameliyat sonrası dönemde anastomoz kaçağı görülmedi. Hastaların ortalama yatış süresi 2,5 gün (1-30 gün arası) idi. Ortalama yoğun bakımda yatış süresi 2 gün (1-5 gün arası) idi. Üç hasta ameliyat sonrası mortalite nedeni kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Nekroz gözlenmeyen sigmoid volvulus olgularında endoskopik detorsiyon denenmesi küratif cerrahi öncesi faydalı olabilir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 2 [SB - 16] Travma bağlı düzenlenmiş ölüm belgelerinin analizi ÜMİT KALDIRIM1, MEHMET TOYGAR2, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, İBRAHİM ARZIMAN1, YUSUF EMRAH EYİ3, MURAT DURUSU1, NECMETTİN CİHANGİROĞLU4, MEHMET ERYILMAZ1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dal, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Adli Tıp Anabilim Dalı, Ankara 3 Hakkari Asker Hastanesi Acil Servisi, Hakkari 4 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Sağlık Hizmetleri Yönetimi Bilim Dalı, Ankara 1 2 Amaç: Ölüm halinde doktor tarafından düzenlenen ölüm belgesi Türkiye İstatistik Kurumunun resmi belgesi olup, bu belge ölüm nedenine yönelik istatistiklerin toplanması amacıyla düzenlenmiştir. Bu çalışmada travma nedeniyle düzenlenmiş ölüm belgelerinin incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gülhane Askeri Tıp Akademisi’inde 2012 yılına ait düzenlenen ölüm belgeleri incelendi. Bu belgeler içinde Bölüm I (ölüm nedeni ve zaman ilişkisi bölümü) de travma ve travmaya ait komplikasyonlar ve zaman bilgisinin yazılı olduğu durumlar kayıt altına alındı. Ayrıca travmaya bağlı ölüm nedenlerinin yer aldığı belgelerde bulunan veriler değerlendirildi. Bulgular: 2012 yılına ait 672 ölüm belgesi içinden travma ve travmaya ait komplikasyon nedeniyle gerçekleşen 31 olgunun ölüm belgesi çalışmaya dahil edildi. Yaş ortalamaları 42,1 olan olguların %61,2’si erkek olarak tespit edildi. Sadece 2 olgunun ölüm yeri hastane öncesi idi. Ölüm şekli olarak belgede yer alan bilgiler içinde 14 (%45,2) olgu için doğal ölüm yazılı olduğu görüldü. 4 olgu için intihar, 3 olgu için iş kazası, 1 olgu için trafik kazası ve 9 olgu için diğer seçeneği yazılmıştı. Yaralanma tarih ve yeri 20 belgede yer almıyordu. 5 olguya otopsi yapılmış olup, bu olgulara ait otopsi bulguları ise belirtilmemişti. Bölüm 1’ de yer alan ölüm nedenlerinden sadece 5 (%16,1) olguda zaman belirtilmişti. Global olarak değerlendirildiğinde ölüm nedeni ve zaman ilişkilerinin uygun olarak doldurulduğu olgu sayısı 4(%12.9) olarak tespit edildi. 2 olguda da kısaltma kullanıldığı gözlendi. Tartışma ve Sonuç: Ölüm belgesi önemli tıbbi ve demografik bilgileri içermektedir. Bu çalışmada olgulara ait ölüm belgelerinde, ölüm nedeni ve zaman ilişkisini değerlendirebilecek yeterli veriye ulaşılamamıştır. Sonuç olarak ölüm nedeniyle düzenlenen ölüm belgelerinin gerekli hassasiyetle doldurulmasının tıbbi ve adli önemi olduğu gibi istatistik açısından da çok değerli bir belge olduğu bilinmelidir. [SB - 17] Yeni açılan bir üniversite hastanesi acil servisine başvuran hasta profili TURGUT ANUK1, NEŞET KÖKSAL1, HÜLYA ÇAKMUR2, TÜLAY DİKEN ALLAHVERDİ1, BARLAS SÜLÜ1, ÇAĞLAR BİLGİN1, YUSUF GÜNERHAN1 Kafkas Ünviversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Kars Kafkas Ünviversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Kars 1 2 Amaç: Kars ilimizdeki Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma-Uygulama Hastanesi Acil Servis 01.11.2012 tarihinde hizmete açılmıştır. Bu çalışmanın amacı; yeni açılan bir üniversite hastanesi acil servisine başvuran hastaların özelliklerini 6 SÖZEL BİLDİRİLER saptayarak, bu bilgiler ışığında acil servis hizmetlerinin organizasyonuna katkı sağlamaktır. Gereç ve Yöntem: 01.11.201215.02.2013 tarihleri arasında Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine müracaat eden hastaların demografik özellikleri, ilgili klinik dalları, Genel Cerrahi açısından yatış ve ameliyat oranları, mortalite belirlenmiştir. Veri analizinde SPSS18.0 kullanılmış, p<0.005 değerler anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Hastanemiz acil servisine bu süre içinde 3601 hasta (2177 erkek, 1424 kadın, p=0,00) başvurmuştur. Hastaların yaş ortalaması 38.45±18.6’dır (erkek 38.9±18.8, kadın 37.6±18.2). Cinsiyetler arasında yaş açısından anlamlı bir fark görülmemiştir (p=0.680). Hastaların yakınmaları açısından 1804’ü (%51) dahili branşları ilgilendirirken, 1797’si (%49) cerrahi branşları ilgilendiren hastalardır. Dahili (erkek hasta=1084, kadın hasta=720) ve cerrahi bilimlere (erkek hasta=1093, kadın hasta=704) başvuruda cinsiyet açısından anlamlı fark saptanmamıştır (p=0.097). Yaşa göre dahili ve cerrahi bölümlere başvuru oranlarıında, 40 yaş öncesi grupta cerrahi bilimleri ilgilendiren hastalık başvuruları yüksekken, 40 yaş üzerinde dahili bilimlere ilişkin hastalık başvurularının yüksek olduğu görülmüştür (p=0.003). Cerrahi bilimleri ilgilendiren 1797 hastanın cerrahi branşlara göre dağılımında en yüksek oran Ortopedi ve Travmatoloji’de (461 hasta-%25,65) iken, Genel cerrahi 437 hasta (%24,31) ile ikinci sırayı almaktadır. Genel Cerrahi tarafından bakılan hastaların 371’i (% 85) ayaktan tedavi ya da acil gözlem sonrası taburcu edilmiş, 66’sı (%15) yatırılmıştır. Yatırılan hastaların 41‘i medikal tedavi sonrası taburcu edilmiş, 25 hasta ameliyat edilmiştir. Akut pankreatit nedeniyle Genel Cerrahiye yatan 1 hasta eks olmuştur (%1.5). Tartışma ve Sonuç: Acil servis hizmetlerinin organizasyonunda belirlenmiş kriterler bulunmakla beraber bölgesel özelliklerde dikkate alınmalıdır. Bu çalışmada acil servisimize cerrahi bilimleri ilgilendiren sorunlarla başvuran hasta yaş grubunun daha genç olduğu, cerrahi bilimler arasında ortopedi-travmatoloji ve genel cerrahi hastalarının daha sık olduğu gözlenmiştir. Hizmet süresinin kısa olmasına karşın hastanemiz acil servisinin hasta profilini öngörmede ve gereksinime yönelik acil servis hizmetlerinin yapılandırılmasında bu çalışmanın katkı sağlamasını umuyoruz. [SB - 18] Kas-iskelet sisiteminin ateşli silah yaralanmalarında silah türü, hastane öncesi ve acil servisdeki müdahale ile transport süresinin morbidite üzerindeki etkileri HÜSEYİN TAŞ1, CENGİZ KAYA2, MEHMET ERYILMAZ2, ORHAN ÜREYEN1, NAZİF ZEYBEK1, YUSUF PEKER1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara 1 2 Amaç: Modern çatışmalarda en çok görülen yaralanma tipi olan kas-iskelet sisteminin ateşli silah yaralanmalarında silah türü, hastane öncesi ve acil servisdeki müdahale ile transport süresinin morbidite üzerideki etkilerini ortaya koymak ve ilk müdahale merkezindeki tecrübemizi paylaşmaktır. Gereç ve Yöntem: İlk müdahale merkezinde çeşitli dönemlerde toplam 3.5 yıllık sürede karşılaştığımız 108 kas-iskelet sistemi ateşli silah yaralanması olan hastalar çalışmamıza dahil edildi. Her hastanın kayıt altına alınmış verileri retrospektif olarak değerlendirildi. İstatistiksel analizler “SPSS for Windows” 15.0 programı ile Student’s t testi, Mann-WhitneyU testi ve ki-kare testi kullanılarak veriler değerlendirildi. Sonuçların istatistiksel anlamlılığı p<0,05 düzeyinde değerlendirildi. Bulgular: Sadece kas SÖZEL BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE iskelet sistemi yaralanması olan 91hastaya ek olarak kas iskelet sistemi yaralanması ile birlikte 3 karın, 2 göğüs, 12 baş yaralanması olan toplam 108 hastanın yaş ortalaması 24 idi. Tüm hastalar içinde morbidite gelişen hasta sayısı 25 idi. Yaralanma şekli %54.6 patlayıcı %42.6 uzun namlulu ve %2.7 kısa namlulu silahlarla meydana gelmesine rağmen patlayıcı silahlarla olan yaralanmalarda morbidite gelişimi oranı %25.42 ile anlamlı bulundu (p<0,05). İlk müdahale ekibi sağlık ekibi olan ile olmayan arasında morbidite gelişimi açısından kıyaslandığında anlamlı bir fark bulunmadı. Hastaların transport sürelerine bakıldığında2-3saat aralığında hastaneye ulaştırılan hastalarda morbidite gelişme oranı %30.77 ile anlamlı bulundu (p<0,05). Acil serviste uygulanan prosedürlere bakıldığında hastaların %37.04’üne sadece yara pansumanı, %6.48’ine sadece primer tamir, %34.26’sına irrigasyon+debridman+seconder iyileşme, %22.22’sine irrigasyon+debridman+primer tamir uygulandı. Morbidite oranı irrigasyon+debridman+primer tamir grubunda %29.17 ile anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,05). Tartışma ve Sonuç: Tıbbi müdahalenin kısıtlı olduğu çatışma ortamında ilk müdahalenin, sağlık ekibi ile sağlık ekibi olmayan ancak iyi bir ilk yardım eğitimi almış bir ekip tarafında yapılmasının morbidite gelişimi açısından bir fark oluşturmadığı görülmüştür. Yaralıların ilk iki saate içinde ilk müdahale merkezine ulaştırılması ve acil serviste özelikle kontaminasyon ve ölü doku miktarının görünenden daha fazla olduğu patlayıcı silah yaralanmalarında irrigasyon+debridman+sekconder tamirin morbiditeyi azaltmak açısında iyi bir seçenek olduğu değerlendirilmiştir. [SB - 19] Midşaft klavikula kırıklarının kirschner telleri ile minimal invazif tespiti KENAN KEKLİKÇİ, CENGİZ YILDIRIM, SELAMİ ÇAKMAK, SERDAR ORHAN, OSMAN RODOP, MESİH KUŞKUCU GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Servisi, İstanbul Amaç: Birçok orta 1/3 klavikula kırığı geleneksel olarak konservatif yöntemlerle tedavi edilmektedir. Ancak erişkinlerde yapılan son literatür çalışmalarında deplase ve kısalmış midşaft klavikula kırıklarında cerrahi tedaviyle iyi sonuçlar elde edildiği gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı; erişkinlerde deplase midşaft klavikula kırıklarının Kirschner telleri ile minimal invazif tespit sonuçlarını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda, orta 1/3 klavikula kırığı olan 56 hastada 2 mm. Kirschner teli yardımıyla internal fiksasyon uygulandı. Hastaların ortalama yaşı 24.8 (dağılım 20 - 65) idi. Ameliyat öncesi deplasman, kırık kaynaması ve komplikasyonlar kaydedildi. Hastalar, son kontrollerde Constant Omuz Skoru ve DASH (Disabilities of the Arm, Shoulder and Hand) skoru ile değerlendirildi. Ortalama takip süresi 18.1 ay (dağılım 12 - 50 ay) idi. Bulgular: Tüm hastalarda kırıklar sorunsuz kaynadı. Majör cerrahi komplikasyon ile karşılaşılmadı. Üç hastada görülen yüzeyel yara yeri enfeksiyonu dışında ciddi enfeksiyon ile karşılaşılmadı. Sadece 5 hastada insizyon hattında hipoestezi görüldü. Hiçbir hasta günlük aktivitelerde şikayet tariflememiştir, sadece 3 hasta spor esnasında ağrı yakınması bildirmiştir. Tartışma ve Sonuç: Bu çalışmada, erişkinlerde ki deplase orta 1/3 klavikula kırıklarının tedavisinde Kirschner telleri ile minimal invazif internal tespitin basit, emniyetli ve etkili bir tedavi yöntemi olduğu gösterilmiştir. Bu tedavi şeklinin maliyeti düşüktür, özel alet ve implant gerektirmez. Cerrahi esnasında periostun minimal sıyrılması iyileşmeyi hızlandırmakta ve stabil internal tespite 7 SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ olanak sağlamaktadır. Midşaft klavikula kırıklarında Kirschner telleri ile minimal invazif tespit yöntemi; mükemmel kozmetik ve fonksiyonel sonuçlarından dolayı, plak veya vida tespitine veya konservatif tedaviye alternatif olarak düşünülmelidir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [SB - 21] Posttravmatik mortalite sonrası seçilen otopsi yöntemini belirleyen faktörler; bir otopsi çalışması ÖZGÜR ALBUZ1, HAKAN TOKA2 [SB - 20] Aksaray ilinde meydana gelen motosiklet kazalarına bağlı kas iskelet sistemi yaralanmaları ERKAM KÖMÜRCÜ1, KASIM ARIK3, UMUT HATAY GÖLGE4, GÜRDAL NUSRAN1, TOLGA KURT2 1 Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Çanakkale 2 Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Çanakkale 3 Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Çanakkale 4 Hakkari Yüksekova Devlet Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği, Hakkari Amaç: Son yıllarda motosiklet kullanımının artmasıyla birlikte motosiklete bağlı kazalar ve bu kazalara bağlı gelişen sakatlıklar ve ölüm oranlarında artış gözlenmektedir. Çalışmamızda motosikletin yaygın olarak kullanıldığı Aksaray ilinde motosiklet kazalarına bağlı kas iskelet sistemi yaralanmalarının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Aksaray Devlet Hastanesi Acil Servisi’ne başvuran motosiklet kazalarına bağlı yaralanması saptanan 189 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş, cinsiyet ve travmaları kaydedildi. Kas iskelet sistemi yaralanması saptanan olgular travmanın yerleşim yerine göre gruplandırıldı, gelişen morbitide ve mortalite değerlendirildi. Bulgular: 189 hastanın 168’i erkek (%89,9), 21’i (%11,1) kadındı. Hastaların 147 (%77,8)’sinde kas iskelet sistemi yaralanması mevcuttu. Hastaların birden çok ekstremite ve izole ekstremite yaralanması sırasıyla 26 (%17,69) ve 70 (%47,62) idi. 51’inde (%34,69) sadece yumuşak doku travması saptandı. Kırık ve çıkıkların dağılımı şu şekildeydi: 74 (%54,81) alt ekstremite, 48 (%35,56) üst ekstremite, 9 (%6,67) pelvis, 4 adet (%2,96) vertebraydı. Ekstremite yaralanmalarında sıklık sırasına göre; femur (%27,41) ve tibiayı (%19,26), el ve el bileği (%9,63) yaralanmaları izlemekteydi. Çoklu organ yaralanması olan 7 hasta mortal seyretti ve kas iskelet sistemi yaralanması olan 22 hastada ekstremitenin fonksiyonunu kaybetmesinden dolayı kalıcı sakatlık gelişti. Komplikasyon olarak 2 hastada pulmoner emboli, 1 hastada osteomiyelit saptandı. Yaralanmaların en sık temmuz ayında saat 2300 – 0300 ve 0400 - 0700 arasında olduğu görüldü. Kayıtlarda hastaların 48 ‘inin (%32,70) alkollü olduğu saptandı. Tartışma ve Sonuç: Motosiklet kazasına bağlı gelişen kas iskelet sistemi yaralanmaları yaşam boyu devam eden sakatlıklara ve ölümlere neden olabilmektedir. Bu konuda toplumsal bilinç arttırılmalı, motosiklet kullanımı konusunda eğitim programları daha etkin ve yaygın hale getirilmelidir. 8 Siirt Asker Hastanesi, Siirt Siirt Adli Tıp Şube Müdürlüğü, Siirt 1 2 Amaç: Travma sonrası gelişen ölüm olgularında uygulanan otopsi yönteminin seçiminde etkili olan travma motiflerini ortaya koymak. Gereç ve Yöntem: 1.1.2008-12.12.2012 yılları arasında Siirt Adli Tıp Şube Müdürlüğünde kayıtlı ve travma sonrası ölümle sonuçlanmayı takiben otopsi ve/veya ölü muayenesi uygulanmış olguların retrospektif kohort analizi yapıldı. Yaralanma şiddet skoru (ISS) ve kısaltılmış yaralanma ölçeği (AIS) skorları temel alınarak klasik otopsi (internal otopsi) ve ölü muayenesi(external otopsi) yöntemlerinin karşılaştırılmaları yapıldı. Sürekli degişkenler için t test veya ANOVA, sürekli olmayanlardaysa ki-kare veya Fisher-kesin testi yöntemleri kullanıldı. %95 güven aralığında (p<0,05) univarite analiz neticelerinde anlamlı gelen bağımsız değişkenlerin, seçilen otopsi yöntemine etkisi, stepwise lojistik regresyon yöntemi kullanılalarak belirlendi. Bulgular: Olguların 94’ü (%83.9) erkek ve18 tanesi (%16.1) bayandı. Erkek yaş ortalaması 30.26±15.76, bayan yaş ortalaması 22.0±22.92 olarak bulundu. Olguların 47’si (%42) external otopsi iken ve 65 (%58.0) tanesi internal otopsiydi. 48 (%42.9) blunt, 64 (%57.1) adet penetran travmaya bağlı mortalite dağılımı mevcuttu.Travma mekhanizmalarının dağılımı sırasıyla; 56 (%50.0) ateşli silah yaralanması, 34 (%30.3) trafik kazası, 17 (%15.2) yüksekten düşme, 4 (%3.57) delici kesici alet, 1 (%0.89) göçük altında kalmaya bağlı olan travmalardı. Seçilen otopsi yöntemi ve eldeki değişkenler için yapılan tek yönlü analizlerde p değerleri sırasıyla internal otopsi açısından AIS Karın skoru≥3 ve AIS Göğüs ≥3 skorları için anlamlı bulundu (32 vs 9, p<0.001) ve (26 vs 51, p<0.009). Ayrıca penetran yaralanmalarda da internal otopsi seçimi anlamlıydı (10 vs 54, p <0.001). ISS ‘nin otopsi seçiminde istatistik olarak anlamlı belirleyici rolü saptanamadı. (ISS; 16, 20, 25, 30, 35, 40, 45, 50, 55, 60, 65, 70 ve75 kesikli değerleri için ). Yapılan stepwise lojistik regresyonda ; İnternal otopsi için risk oranları sırasıyla batın için; [AOR: 6.61(1.79-24.3), (p<0.005)], göğüs için; [AOR: 4.92 (1.35-17.84), (p<0.015)] ve penetran travmalarda [AOR: 42.86 (11.12-165.17), (p<0.001)] saptandı. Tartışma ve Sonuç: Travma sebepli ölümlerde yaralanmanın penetran yapıda olması, batın-göğüs bölgesinde ciddi ve daha şiddetli seviyelerde olması klasik otopsiyi ön plana çıkarmaktadır.Künt travmalarda, batın-göğüs bölgesi harici diğer alanlardaki travmatik hasarlı ölümlerdeyse genellikle external otopsi (ölü muayenesi) yapılmaktadır. Travma sonrası ölüm sebeplerinin objektif olarak araştırılmasında, travmada koruyucu teknolojilerin geliştirilmesi ve ileride koruyucu tedbirlerin alınabilmesi açısından ölü muayenesinin yeterli olmayacağını ve klasik otopsi yönteminin daha da ön plana çıkartılması gerektiğini düşünmekteyiz. SÖZEL BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [SB - 22] 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 3 ÇİSEM ELÇİ1, CENGİZ HALUK İNCE1, NURHAN İNCE2 Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, İstanbul 1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, İstanbul 2 Amaç: Travma sonucu yaralanan ve sağlık birimlerine getirilen olgularda travma şiddetinin belirlenmesi; klinik olarak ortaya çıkabilecek sorunların öngörülebilmesi, takip ve tedavi yöntemlerinin seçilebilmesi açısından oldukça önemlidir. Bu çalışma ile antemortem ve postmortem yaralanma ağırlık skoru saptanabilen olgular sayesinde, klinik çalışmalar için veri sağlanması, klinikte travmalı hastaya yaklaşımda standardizasyon getirilmesine katkıda bulunulması, otopsi esnasında kullanılabilecek standart bir skorlama sisteminin etkinliğinin tartışılması ve rutin otopsi uygulamaları için geliştirilecek bir postmortem yaralanma ağırlık skalasının hangi kriterleri içermesi gerektiğinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada; otopsi yapılmak üzere gönderilmiş 97 olgunun hastane evrakında ve otopsileri esnasında tanımlanan travmatik yaralanmaların AIS 90 (98 update) sözlüğü uyarınca skorları hesaplanmış, elde edilen skorlarla hesaplama kriterleri doğrultusunda yaralanma ağırlık skorları belirlenmiş ve karşılaştırılmıştır. Bulgular: Karşılaştırma sonucunda antemortem ve postmortem ISS değerleri arasındaki ilişkiye bakıldığında, antemortem ve postmortem travma skorları arasında anlamlı bir korelasyon olduğu görülmüştür. Aynı şekilde antemortem ve postmortem NISS değerleri arasındaki ilişki incelendiğinde; her iki skor arasında anlamlı bir korelasyon olduğu görülmüştür. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak travmatik ölüm olgularında otopsi verilerinin travma skorlama sistemleri ile skorlama yapılmasına elverişli biçimde kayıt altına alınması, bu olgular için travma skorları hesaplanarak elde edilen verilerle online bir travma veri bankası oluşturulması önerilmektedir. SÖ Z E L Antemortem ve postmortem travma skorlarının karşılaştırılması [SB - 23] Akut kolesistitlerde bilinen nedenlere bağlı olmayan INR yüksekliği FUAT İPEKÇİ, VEYSEL KARAHAN, İLTER KIRMIZI, BERK GEROĞLU, MUHARREM KARAOĞLAN Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı B Servisi, İzmir Amaç: İnternasyonel oran manasına gelen INR;coumadin kullananlarda, karaciğer hastalarında ve vit. K eksikliği olanlarda uzar ve kanamaya meyil artar. Bu sayılanların dışında bilemediğimiz nedenler ile akut kolesistitli (A.K) bazı olgularımızda rutin preop. kontrollerde INR yüksekliğinin saptanması bilinen alışılagelen rastladığımız bir patolojik bulgu değildir.Biz bilinen nedenlerin dışında INR’leri yüksek olan akut kolesistitli olguları sunup konuyu tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Erken kolesistektomi ameliyatına hazırlanan 44 akut kolesistitli ve bu olgulardan INR si yüksek olan 6 olgu çalışma kapsamına alındı.. INR yüksekliği olanlarda ayrıca PT, PTT ve trombosit değerleri kontrol edildi. Bu olguların hiçbirinde antikoagülan kullanımı,karaciğer hastalığı ve vitamin K eksikliği söz konusu değildi. Hastalar taze donmuş plazma verilerek INR oranları düzeltilip kolesistektomi sonrası sorunsuz bir şekilde şifayla taburcu edilmişlerdir. Bulgular: A.K’li olguların 24’ü kadın; 20’si erkek olup; INR si 1’in üzerinde olan 6 olgunun 4’ü erkek 2’si kadındır. INR ler 1-1.5 arsında tespit edilmiş. İstenen PT, PTT ve Trombosit değerleri kontrol edilmiş ve sonuçlar normal gelmiştir. Preop. anestezinin de önerileriyle her hastaya verilen birer ünite taze donmuş plazma sonrası INR’leri normal düzeye inen olguların 4’üne açık, 2’sine kapalı kolesistektomi uygulanmıştır. Kolesistektomi sırasında INR normal düzeye indirilmesine rağmen özellikle karaciğer yatağından normale göre biraz fazla kanamaya eğilim saptanmış, kolesistektomi işlemleri sorunsuz gerçekleştirilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Özellikle akut kolesistitli olguların bazılarında tespit edemediğimiz nedenlerle; muhtemelen bunlarda açığa çıkan mediatörlerln etkisiyle ılımlı INR yüksekliği olmaktadır. Bu yükselmeye normal PT, PTT ve Trombosit değerleri eşlik etmektedir. Bu nedenlerle özellikle akut kolesistitli olgularda antikoagülan kullanımı, karaciğer hastalığı ve vitamin K eksikliğine bakılmaksızın INR değeri araştırılmalı ve normalin üzerinde olan olgulara taze donmuş plazma replasmanı yapılıp, yapılacak operasyonda bu olguların kanamaya meyilli olabileceği akılda tutulmalıdır. [SB - 24] Akut taşlı kolesistitli olgularımızın analizi FUAT İPEKÇİ, İSMET HAN, KAMİL PEHLİVANOĞLU, VEYSEL KARAHAN, EMRE TURGUT, BERK GEROĞLU Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı B Servisi, İzmir Amaç: Günümüzde sık rastlanan safra kesesi taşlarından birinin diyet ve benzeri nedenlerle duktusa geçmesiyle biliyer kolik yada akut ilthabi proçesler önümüze çıkar. Akut kolesistit olarak tanımlanan bu olgularda gerek tanı gerek evreleme ve gerekse tedavi yaklaşımları farklılık gösterir. Son üç yılda kliniğimizde akut kolesistit tanısıyla yatırılan hastaları bu yönleriyle SÖZEL BİLDİRİLER 9 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ geriye dönük inceleyip sonuçlarımızı ortaya koymayı ve tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak2010-2013 arasında acil kliniğimizden yatırılan toplam 155 taşlı akut kolesistit olguları çalışma kapsamına alındı. Bu çalışma grubundaki hastaların” yaş dekatlarına göre cinsiyet dağılımları, murpy ve sağ üst kadranda kitle varlığı, lökosit ve CRP yüksekliği, karaciğer fonksyon değerlerinden ALT ve AST, Amilaz yüksekliği, Ultrasonografik müsbetlik, Grade, erken kolesistektomi yapılıp yapılmaması, yatıştan kac gün sonra ameliyat uygulandığı, morbidite ve mortalite” parametreleri çalışma kapsamına alındı. Prensip olarak postoperatif yoğun bakım gerektirecek ASA sı yüksek ameliyat istemeyen yada erken kolesistektomiyi kabul etmeyenlerin dışındaki tüm hastalarımıza onamları alınıp ERKEN evre, öncelikle kapalı yoksa acık kolesistektomi yapıldı. Bulgular: 155 olgunun 50’si (%32.20) erkek, 105’i kadın (%67.80) dır. Bunların 85’i yani %54.84’ü 60 yaş üzeri hastalardır. Yukarıda söylenen parametreler ortaya konup, 106’sına (%68.38) akut kolesistit süresine bakılmaksızın hazırlanıp onamla kolesistektomi uygulanandı. Erken kolesistektomi uygulanamayan 49 hastamızın 31’i 60 ve üzeri olup ASA 2 ve 3 üzeri skora sahip ve veya ameliyatı kabul etmeyenlerdir. Ameliyat yapılan olgularımızda mortalitemiz olmayıp, 2’sinde cerrahi alan enfeksiyonu, birinde plevral effüzyon ve 2’sinde pnömoni olmak üzere 5 olguda (%4.7) morbidite saptanmıştır. Tartışma ve Sonuç: Akut kolesistit iltihabi patolojisinin başladığı ilk günlerde erken ya da 6-8 hafta sonra interval kolesistektomi yapma algoritması günümüzde giderek yerini süreye bakılmaksızın erken kolesistektomiye bırakmaktadır. Akut Kolesistit kesin tanısı alan ve akut karından ayırıcı tanısı yapılan hastaların gelir gelmez kolesistite yönelik medikal tedavisi, varsa ek hastalıklarının tedavisi yapılıp sözlü ve yazılı onamları alınarak tecrübeli ellerde yapılacak erken kolesistektomi de morbitite ve mortalite yok denecek kadar azdır. [SB - 25] Akut kolesistitlerin cerrahi tedavisinde üç ayrı yaklaşım FUAT İPEKCİ1, İSMET HAN1, YASEMİN AKYÜZ3, DİLEK KUZUKIRAN2, VEYSEL KARAHAN1, MUHARREM KARAOĞLAN1 1 Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı B Servisi, İzmir 2 Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı A Servisi, İzmir 3 İzmir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı C Servisi, İzmir Amaç: Safra kesesinin büyük oranda taşlarına bağlı bakteriyel inflamasyonu olan akut kolesistitlerin özellikle cerrahi tedavisinin zamanlaması konusunda gerek cerrahlar gerekse klinikler arasında fikir birliği yoktur. Son zamanlarda süreye bakılmaksızın erken evre kolesistektomi güncel hale gelirken hala ilk 72 saatin dışındakilere 6-8 hafta sonra interval kolesistektomi yapanlar da vardır. Aynı Cerrahi Anabilim dalında 3 yıllık akut kolesistit tanısı alan hastaların tedavisine 3 ayrı cerrahi brimin farklı tedavi yaklaşımlarını ortaya koymayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2010-2013 tarihleri arasında Akut Kolesistit (A.K) tanısı alıp acil servisten 3 ayrı cerrahi brimine yattırılan toplam 493 hasta çalışma kapsamına alındı. Hastalar yirmişer yaş aralıklarına göre cinsiyetleri ve sadece ameliyat olup olmadıkları parametreleri çalışma kapsamına alınmıştır. Bu veriler acil biriminden yatırılan akut kolesistit kodlu hastalar olarak bilgi işlem merkezimizden alınmıştır. Bulgular: -A servisine yatırılan toplam 144 A.K olguların 108’i 40 ve üzeri yaşta 10 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE olup,bunların ancak 26’sına (%17.9) acil kolesistektomi uygulanmış -B servisine yatırılan toplam 155 olgunun 50’si (%32.20) erkek, 105’i kadın (%67.80) dır. Bunların 85’i yani %54.84’ü 60 yaş üzeri hastalardır. Bu olguların 106’sına (%68.38) akut kolesistit süresine bakılmaksızın hazırlanıp onamla erken kolesistektomi uygulandı. -C servinde ise yatırılan toplam 194 A.K olguların 177’si (% ) 40 ve üzeri yaşta olup bunların ancak 31’ine (% 15.6 ) taburcu edilmeden acil kolesistektomi uygulanmış 163’ü ise salahla taburcu edilmişlerdir. Tartışma ve Sonuç: Özellikle Bakteriyel kontaminasyona bağlı safra kesesi taşlarıyla oluşan akut koleisistitteki patolojik süreç 72 saate ya da tedaviye rağmen 6-8 haftalık süreye bakmaksızın daha komplike, morbit ve mortal hale gelebilir. Günümüzde bu nedenlerle acil yada interval kolesistektomi algoritması terk edilmeye başlanmıştır. Buna rağmen birçok cerrah hala bu algoritmayı kullanmaktadır. Biz üç yıllık karşılaştırmalı sonuçlar eşliğinde B servisi olarak akut kolesistit süresine bakılmaksızın hazırlanıp onamla kolesistektomi uygulanmasının yaygınlaşmasına ve uygun olacağına inanmaktayız. [SB - 26] Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) ye bağlı komplikasyon tecrübemiz OSMAN ŞİMŞEK, ZEKKERİYA KARADUMAN, MESUT TOPRAK, KAYA SARIBEYOGLU, SALİH PEKMEZCİ İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) sonrası komplikasyon saptanan hastaların tanı ve tedavisindeki tecrübelerimizi sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Agustos 2008-Şubat 2013 tarihleri arasında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi acil cerrahi birimde ERCP işlemi sonrası komplikasyon gelişen 34 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 18’i kadın, 16’ sı erkek ve yaş ortalaması 62,4 yıl idi (32-92 yıl). Tüm hastalarda akut karın semptom ve bulguları mevcuttu. Tüm hastalara ERCP işlem sonrası kontrastlı abdominopelvik tomografi tetkiki yapıldı. ERCP işlemi sonrası 4 hastada sfikterotomiye bağlı kanama, 21 hastada pankreatit ve 9 hastada perforasyon saptandı. Kanama tespit edilen 4 hasta medikal tedavi ile kanama kontrol edildi. 21 pankreatitli hasta medikal tedavi uygulandı ve bu hastalardan 2 si multiorgan yetmezliği nedeniyle ex. oldu. Perforasyon saptanan 9 hastanın 5 tanesinde duodenumda mikro perforasyon saptanıp medikal tedavi edildi. Ameliyat olan 4 hastanın perforasyon yerleri 2 hastada afferent jejunum ansı (daha önce Billroth II yapılmış hastalar), koledok ve duodenum 2. kıta posteromedial bölge. Perforasyon yerine ve eksplorasyon bulgularına bağlı olarak hastalara kolesistektomi, koledok eksplorasyonu, primer duodenum/jejunum onarımı, tüp duodenostomi/jejunostomi işlemleri uygulandı. Ameliyat olan hastalarda mortalite gözlenmedi. Tartışma ve Sonuç: ERCP sonrası akut karın bulguları ile başvuran hastalarda komplikasyonlar açısından şüpheli olunmalı ve erken laboratuar ve radyolojik görüntüleme ile tanı doğrulanmalıdır. Klinik ve radyolojik bulgular doğrultusunda cerrahi veya konservatif tedavi şekli belirlenmelidir. SÖZEL BİLDİRİLER [SB - 27] Akut pankreatitin ciddiyetini belirlemede yeni bir biyomarker: Kopeptin İSMAİL BİLGİÇ1, FERRUH K. İŞMAN2, BARIŞ ZÜLFİKAROĞLU1, BANU İŞBİLEN2, NECDET ÖZALP1, M. MAHİR ÖZMEN3, MAHMUT KOÇ1 1 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 2 İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Biyokimya Bölümü, İstanbul 3 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tip Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Akut pankreatit kompleks patofizyoloji ile seyreden yaygın bir hastalıktır. Ciddi akut pankreatit gelişecek hastaların erken tahmin edilmesi konusunda zorluklar mevcuttur. Bu çalışmanın amacı akut pankreatitin başlangıç fazında, plazma kopeptin düzeylerinin ölçülerek akut pankreatitin ciddiyetinin tahmin edilmesidir. Gereç ve Yöntem: Ağustos 2008 ile Aralık 2011 arasında, akut pankreatit ile başvuran 57 hasta ve kontrol grubu olarak 30 sağlıklı birey çalışmaya dahil edildi. Her bir gruptaki bireylerden serum kopeptin ölçümü için 4 kez kan örneği alındı. İlk örnek, başvuru sırasında alınan kan örneği idi. Takiben alınan 3 kan örneği ağrının başlangıcından sonra sırasıyla 12., 24. ve 48. saatlerde alındı. Bulgular: Kopeptin düzeyleri akut pankreatitli hastalarda sağlıklı bireylere göre anlamlı derecede yüksek bulundu. Ayrıca ciddi akut pankreatitli hastalarda serum kopeptin düzeyleri, orta derece akut pankreatitlere göre daha anlamlı derecede yüksek bulundu. Tartışma ve Sonuç: Sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında, akut pankreatitli hastalarda kopeptin düzeyleri anlamlı derecede yüksektir. Ciddi akut pankreatitte kopeptin düzeyleri progresif olarak artmaktadır ve kopeptin akut pankreatitin ciddiyetini erken dönemde gösteren potansiyel bir belirteç gibi görünmektedir. [SB - 28] Biliyer pankreatit hastalarında kolesistektomi zamanlaması SELAHATTİN VURAL, SALİM BALIN, KEMAL EYVAZ, AYLİN ACAR, LEVENT KAPTANOĞLU, METİN KEMENT, NEJDET BİLDİK Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Biliyer pankreatit vakalarına acil cerrahi kliniklerinde sıklıkla rastlanmaktadır. Hastalar sosyo kültürel seviyelerine göre genellikle geç dönemde başvuru yapmaktadırlar. Kliniğimizde 72 saati geçmiş vakalar çoğunluktadır. Geç başvuru ve hastanemizin koşullarına uygun olarak genellikle antibiyoterapiyi takiben olguları taburcu edip 6-8 hafta sonra operasyona çağırmaktayız. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde 2011-2013 yılları arasında acil cerrahi kliniğine başvuran 130 hasta değerlendirildi. Demografik bulgular, başvuru zamanı, laboratuar değerleri, taburcu olduktan sonra ameliyata geliş süreleri ve ameliyat bulguları değerlendirildi. Bulgular: 130 hasta incelendi; ortalama yaş 60 (36-72) idi. 80’i kadın (%61.6) ve 50’si erkek (%38.4) idi. Vakaların 20’si (%15,3) 72 saatten önce başvurdu ve 110’u (%84,7) 72 saatten sonra başvurdu. Ranson skorlarına göre vakalar 48 (%36,9) hasta Ranson I, 42 (%32,3) Ranson II, 18 (%13,9) Ranson III, 22 (%16,9) Ranson IV olarak gruplandı. Takipleri esnasında 12 (%9) hasta opere edildi. Konservatif takip edilen 118 hastanın 20’si (%16) ilk bir ay içinde opere edildi. 118 hastanın 36’sında (%30,5) operasyon süresi SÖZEL BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE uzadı ve ciddi yapışıklar saptandı; zor kolesistektomi olarak değerlendirildi. Bu hastaların 18’inde açık cerrahiye geçildi ve 4’ünde safra yolu yaralanması saptandı. Tartışma ve Sonuç: Bilier pankreatitin güncel tedavisi hastanede yatış süresi içerisinde laboratuar değerleri normale geldikten sonra kolesistektomidir. Çeşitli nedenlerle antibiyoterapi sonrası ikinci seansa bırakılan vakalarda komplikasyon oranları artmaktadır. Çalışmamızda literatürle uyumlu olarak geç dönemde yapılan kolesistektomilerin morbidite oranlarının arttığı gözlemlendi. Bu tür vakalarda erken kolesistektominin komplikasyonları önlemede faydalı olacağını düşünüyoruz. [SB - 29] Bilyer akut pankreatitli olgularımızda MRCP ile olası koledok taş varlığının korelasyonu FUAT İPEKÇİ, İSMET HAN, MURAT GÜNER, KAMİL PEHLİVANOĞLU, FERDİ ERTAŞ Tepecik Eğitim ve Arştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı B Servisi, İzmir Amaç: Bilier mikrokalküllerin bir şekilde koledoğa düşüp, oradan oddi sfinkterini tıkamasıyla başlayan patolojik süreçler sonucu oluşan akut pankreatitler ciddi ve cerrahi girişim gerektiren hastalıklardır. Bilier pankreatit için mutlaka koledoğa geçen mikrokalkül varlığı, hemen duodenuma düşmediyse ALT-AST ve GGT yüksekliği ve USG’de koledokta kalkül imajı yada koledok genişlemesi tespit edilir. Bu olgularda acilen istenen MRCP’lerde koledokta beklenen taşların tespit oranını ortaya koyup konuyu bu yönüyle tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2010-2013 Tarihleri arasında tanısı kesinleşmiş 103 A.P’li (Akut Pankreatit) olguda USG’de taş tespit edilen bilİer akut pankreatit olgusu ve bunlardan endikasyonu olanlardan MRCP çekilen 77 olgu çalışmaya alınmıştır. MRCP’ler başka merkezde yapıldığı için pankreatit başlangıcından en az 7. günden sonra çekilmiştir. 103 A.P’li olgunun “yaş dekatlarına göre cinsiyetleri ve istenen MRCP sonuçları, ameliyat olanlar“ şeklindeki parametreleri ortaya konmuştur. Bulgular: 103 olgunun 50’si (%48.73) kadın, 53’ü erkek (%51.27) olup bunların 94’ü (%91.26) 40 ve üstü yaş grubundaydı. 103 olgunun içinden özellikle sonografik olarak dilatasyon ya da koledokta şüpheli taşı olanlar, AST‘si ve GGT’si yüksek olanlardan 77’sine (%76.66) MRCP yapıldı. Bunların ancak 9’unda (%8.9) kesin taş tespit edilip, endoskopik sfinkterotomiyle taşları alındı. 20’sinde de koledok ve intrahepatk safra yollarında dilatasyon saptandı. Servisimizin algoritmasında acil ya da erken kolesistektomi olmasına rağmen 103 olgunun ancak 47’sine (%45.63) kolesistektomi uygulanabilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Akut pankreatitlerin etyolojisinde ülkemizde her yaşta bilier trakt taşları 1. sıradadır. Etyolojisi taş olan olgularda özellikle koledoktakilerin gerek USG ve gerekse MRCP ile vizüalize edilmeleri beklenir. Ancak olayı tetikleyen mikrokalküllerin başlanan tedavinin hemen sonrası duodenuma düşmeleri yada oddiye gecişi tam engellemeycek şekilde enklave olmaları yada görüntülenemeyecek boyutta olmaları nedeniyle MRCP’de bilier pankreatit olgusu sayısı kadar koledokta taş olgularını tespit edemiyebiliriz. Koledok ve intrahepatik safra yolları normal yada dilatasyon tespit edilip taşları görüntülenemeyen olguların çoğunda o taşların koledok altında hala varlığını sürdürdüğünü akıldan çıkarmamalı ve A.P’in bu yönüne ERCP gibi işlemler yapılmalı, bilier etyolojik kaynak olan safra keseleri mutlaka alınmalıdır. 11 SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 4 [SB - 30] Delici-kesici alet nedenli penetran abdominal yaralanmalarda non-operatif yaklaşımın retrospektif olarak değerlendirilmesi JÜLİDE SAĞIROĞLU, CENGİZ MADENCİ, ENDER ANILIR, KIVILCIM ORHUN, FERMAN ÖZYALVAÇ, GÜRBEY TURAN, ÖZGÜR EKİNCİ, HAYDAR YALMAN, RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Acil servisimize başvuran penetran abdominal delici kesici alet yaralanması (DKAY) vakalarında non-operatif (NO) yaklaşımımızın sonuçlarının saptanması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010 ve kasım 2012 arasında acil servisimize başvurarak interne edilen abdominal penetran DKAY tanılı 39 hastanın retrospektif analizi yapıldı. Non-operatif takip kriterleri hastaların periton irritasyon bulgusuna, bilgisayarlı tomografi (BT) ve hemodinamik stabilitesine göre belirlendi. Bulgular: Otuzdokuz hastanın 28’inde (%72) NO izlem yapıldı. Onbir hastaya (%28) acil laparotomi uygulandı. Yaş ortalaması 34 (aralık:18-85), 36’sı erkek, 3’ü kadındı. Batına nafiz DKAY bulgusu olan NO hastaların 7’sine (%25) takip süresinde klinik semptom ve hemodinamik değişiklikler nedeniyle laparotomi uygulandığı gözlendi. Bir hastada transvers kolon mezo yaralanması, 1 hastada karaciğerde grade 1 yaralanma, 1 hastada inen kolon ve mezo yaralanması, 1 hastada çekum yaralanması, 1 hastada transvers kolon ve mide yaralanması ile karaciğerde grade 1 yaralanma, 1 hastada rektus arka duvarında kesi ve hematom saptandı. Bir hastaya (%14) negatif laparotomi, 1 hastaya (%14) non-terapötik laparotomi uygulandığı gözlendi. Yirmi bir hastada (%75) NO izlem başarılı bulundu. Onbir hastada acil laparotomi uygulandı. Acil laparotomi yapılan 9 hastaya (%82) terapötik, 2 hastaya (%18) non-terapötik laparotomi uygulandığı gözlendi. Negatif laparotomi izlenmedi. Tartışma ve Sonuç: Abdominal penetran DKAY nedenli yaralanma tanılı tüm hastalar içerisinde %72 hastada non-operatif izlem uygulandı. Hastaların %28’ine acil laparotomi uygulandı. Non-operatif takip süresi içerisinde laparotomi uygulanan hastaların tüm hastalara oranı %18 idi. Hastaların %8’ine nonterapötik laparotomi, %3‘üne negatif laparotomi uygulandığı gözlendi. [SB - 31] Acil servise başvuran travmalı olgularda üriner sistem yaralanmaların değerlendirilmesi MUHAMMED ÜÇÜNCÜ, ALİ FUAT KAAN GÖK, NİHAT AKSAKAL, SELİM DOĞAN, FATİH YANAR, RECEP GÜLOĞLU, CEMALETTİN ERTEKİN İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dali, İstanbul Amaç: Üriner sistem ile ilişkili travma nedeniyle acil servise başvuran hastaların değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2007 -31 Aralık 2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi birimine 12 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE başvuran ürogenital travmalı 66 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların 22’si penetran 44’ü künt travmalı idi. En sık yaralanma sebebi trafik kazası (n:29 %43) idi. Olguların 53’ü erkek (%80) 13’ü kadındı(%20). 17 hastada sadece mesane yaralanması mevcuttu. 47 olguda sadece böbrek yaralanması,bir olguda sadece üreter yaralanması,bir olguda ise böbrek ve mesane yaralanması mevcuttu. Mesane yaralanması olan 10 olgu ameliyat edildi. Böbrek yaralanması olan 12 olgu ameliyat edildi. Beş olguya nefrektomi yapıldı. Ameliyat edilen olgulardan 3’ ünde, konservatif takip edilen olgulardan birinde mortalite saptandı (n:4 -%6). Ameliyat edilen olguların revize travma skor ortalaması: 6,57 konservatif seyredilen olguların revize travma skor ortalaması: 7,34 idi. Böbrek yaralanması olan 37 olgu (%75) konservatif takip edildi. 7 olguda nazokomiyal pnömoni, 1 olguda subileus, 2 olguda atelektazi,bir olguda parotis ve pankreas fistülü, bir olgu travma sonrası menenjit bir olguda batın içi apse nedeniyle tekrar hastaneye yatırıldı. Böbrek yaralanması olan iki olguya anjioembolizasyon uygulanarak kanaması durduruldu. Konservatif takip edilen olgularda ortalama yoğun bakımda kalış süresi: 3,79 gün Ameliyat edilenlerde: 2,09 gündü. Konservatif takip edilen olgularda ortalama hastanede kalış süresi: 12,25 gün ameliyat edilenlerde:11,5 gündü. Tartışma ve Sonuç: Üriner sistem yaralanmaları tek başına yüksek mortalite sebebi olmamakla birlikte beraberinde bulundukları diğer organ yaralanmalarının morbiditesini artırmaktadır. [SB - 32] Türkiye‘deki genel cerrahların penetran karın travmalarına yaklaşım değerlendirme anketi FARUK KARATEKE1, SEFA ÖZYAZICI1, KORAY DAŞ1, EBRU MENEKSE1, A. SELÇUK UZUN1, SAFA ÖNEL1, MEHMET ÖZDOĞAN4, M. MAHİR ÖZMEN2, FATİH AĞALAR5, CEMALETTİN ERTEKİN3 Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Adana Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tip Anabilim Dalı, Ankara 3 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 4 Medline Hastanesi,Genel Cerrahi Kliniği, Adana 5 Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi, Kocaeli 1 2 Amaç: Acil laparotomi endikasyonu olmayan penetran karın travmalarında (PKT) ‘‘selektif nonoperatif yönetim‘‘ (SNOY) genel kabul gören yaklaşım haline gelmiştir. Bu çalışma ülkemizdeki genel cerrahların PKT’lı hastalara yaklaşımı, SNOY’le ilgili görüşleri ve eğilimlerini belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Anket Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği ile Türk Cerrahi Derneği web sitelerinde Ocak 2013-Şubat-2013 tarihleri arasında katılımcılara online olarak sunuldu. Cerrahların demografik özellikleri, PKT‘na yaklaşımı, SNOY ile ilgili görüşleri araştırıldı. Veriler Microsoft® Excel®‘de kayıt edilerek analiz edildi. Bulgular: Çalışmaya 168’i erkek, 12’si bayan olmak üzere 180 genel cerrah katıldı. Katılımcıların %75’i ‘‘PKT’da SNOY’e doğru bir eğilim vardır‘‘ fikrine katıldığını belirtti. SNOY’in delici-kesici alete bağlı karın yaralanmalarda (DKAY) etkili ve güvenilir olduğunu düşünenlerin oranı %62 iken, ateşli silaha bağlı karın yaralanmalarında (ASY) %22 idi. Ancak cerrahların %90’dan fazlası PKT’da SNOY‘i uygulamadan önce ek görüntüleme ve ilave tetkiklere gerek olduğunu belirtti. Cerrahların %90’dan fazlası ASY’da peritonit ve hemodinamik instabilite, DKAY’da ise yaklaşık %70’i N/G sondada kan olması veya rektal tuşede kan olması varlığında SNOY“in kontrendike olduğunu belirtti. Cerrahların %50’si hemodinamisi stabil olan PKT‘lı hastalarda BT“de peritoneal veya retroperitoneal yaralanma SÖZEL BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [SB - 33] Karın bölgesine penetre delici kesici alet yaralanma olgularımızda operatif stratejimiz SÜLEYMAN ÖZKAN AKSOY , VEYSEL KARAHAN , FUAT İPEKÇİ , İLTER KIRMIZI , EMRE TURGUT Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı B Servisi, İzmir Amaç: Delici Kesici Alet Yaralanmalarına (DKAY) yaklaşım, zaman içinde rutin eksploratis laparotomiden elektif konservatif yaklaşıma doğru değişim göstermiştir. Konservatif yaklaşımda fizik muayene, laboratuar ve görüntüleme sonuçlarına göre laparotomiye kararverilir. Çalışmamızın amacı karın anterior bölgesine penetre DKAY’lı hastalarımızın bu paremetre ışığı altında takip ve tedavi sonuçlarının irdelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 - 2012 tarihleri arasında karın anterior bölgesine penetre DKAY’sı olan ve acil cerrahi ünitesine başvuran hastalar prospektif olarak incelendi. Toplam 76 hasta çalışmaya dahil edildiHemodinamisi stabil, akut karın bulguları olmayan hastalar konservatif tedaviye alınırken, hemodinamisi instabil ve/veya akut karın bulguları olan hastalara acil laparotomi yapıldı. Yaralanmanın lokalizasyonu, zamanlaması (acil, erken, geç), laparotomi bulguları (terapötik, nonterapötik, negatif ) ve tedavi sonuçları değerlendirildi. Bulgular: İlk değerlendirme sonucunda hemodinamisi stabil olan ve peritonit bulguları olmayan 33 hasta konservatif tedaviye (grup 1) alınırken, 36 hastaya acil laparotomi (grup 2) uygulandı. Ameliyat edilen hastalarda en çok ince barsak ve kolon yaralanması tespit edildi (%44.4). Karaciğer yaralanması 4 hastada (%11) dalak yaralanması 4 (%11) tespit edildi. Grup 2 hastalrının 80.6’sında laparotomi terapötik, %19.4‘ünde nonterapötik idi. Grup 1’deki hastalar ortalama 4 gün hastanede yatırılarak görüntüleme ve labaratuar takip ile taburcu edilmişlerdir. Tartışma ve Sonuç: Bu çalışmada 33 hastaya (%47,8) konservatif tedavi, 36 hastaya (%52.2) laparotomi uygulandı. Laparotomilerin; %80.6’sında laparotomi terapötik, %19.4‘ünde nonterapötik idi. Stabilite ve kriterleri esas olmak üzere; Klinik takip ve tanı metodlarının birlikte kullanımı gereksiz laparotomi oranlarını azaltacaktır. SÖZEL BİLDİRİLER [SB - 34] Batın nafiz bıçaklanmalarda gereksiz laparotomilerin önlenmesinde fizik muayene ve yeni tanı yöntemlerinin rolü SÖ Z E L saptanırsa, ancak solid organ yaralanması yok ise SNOY“i tercih ettiğini belirtti. Arteryel kontrast kaçağının olduğu solid organ yaralanmalarında SNOY”i tercih edenlerin oranı ise yaklaşık %10 idi. DKAY olan hastalarda acil laparotomi endikasyonunun olmadığı durumlarda SNOY’i klinik pratikte uygulayanların oranı %64 iken, bu oran ASY’lı hastalarda %52 idi. Cerrahların üçte biri sol torakoabdominal yaralanması olan hastalarda acil laparotomi veya torakotomi endikasyonu yok ise, diafragmayı değerlendirmek amacıyla rutin laparaskopi yaptığını belirtti. SNOY‘i uygulamayan cerrahların büyük çoğunluğu hem hastayı hem de kendilerini adli olarak riske etmek istemediklerini belirtti. Ancak SNOY’i uygulamayanların %34’ü‚ ‘‘büyük bir merkezde ekip olarak çalışsa ve yeterli imkanları olsa“ SNOY yaklaşımı uygulayabileceğini belirtti. Tartışma ve Sonuç: Ülkemizdeki cerrahların PKT“da SNOY ile ilgili olumlu görüş ve eğilimleri olmasına rağmen yaklaşık yarısının çeşitli sebeplerden dolayı pratikte yeteri kadar uygulamadıkları saptandı. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE MUAHMMED ÜÇÜNCÜ, MEHMET İLHAN, HAKAN YANAR, RECEP GÜLOĞLU, CEMALETTİN ERTEKİN İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Delici-kesici aletlerle oluşan karın travmalı olgularda konservatif yaklaşım etkinliğini değerlendirerek gereksiz laparotominin önlenmesi. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2008 ile 30 eylül 2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Birimi’ne delici-kesici alet yaralanması (DKAY) ile başvuran 952 olgudan karına yönelik (alt torakal bölge, karın ön duvarı ve sırt) yaralanması bulunan 147 olgu demografik veriler, bıçaklanma bölgesi, ek travma bulguları, hemodinamik parametreler, başvuru süresi, tanı yöntemi ve tedavi şekli açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Konservatif yaklaşımda fizik muayene, hemogram takibi ve hemodinamik değerlendirme temel alındı. Bulgular: 147 olgudan 118‘i (%80) konservatif yaklaşımla takip edildi. 14 olgu erken dönemde (1-8 saat) ve 15 olgu geç dönemde (9/48 saat) ameliyata alındı. Erken dönemde ameliyat edilen 2 olgu negatif laparotomi, geç dönemde ameliyat edilen 2 olgu negatif laparotomi ve 1 olgu nonteröpatik laparotomi kabul edildi. 43 olguya diagnostik laparoskopi yapıldı. Erken dönemde ameliyat edilen 6 olguda ve geç dönemde ameliyat edilen 8 olguda komplikasyon oldu. Mortalite saptanmadı. Ortalama hastanede kalış süresi tüm olgularda 5.02 gün (1-33), konservatif kalınanlarda 4,1 gün (220) ve ameliyat edilenlerde 8 gün (3-33) oldu. Tartışma ve Sonuç: Ayrıntılı fizik muayane ve farklı tanı yöntemlerinin doğru değerlendirilmesi ve etkin kullanılması negatif laparotomi ve nonterapotik laparotomi sıklığını azaltır. [SB - 35] İş kazasına bağlı acil servis başvurularının değerlendirilmesi MELTEM AKKAŞ, HULEYDE GÜRKAN, DAMLANUR ŞAHİN, NALAN METİN AKSU, MAHİR ÖZMEN Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Amaç: İş kazasına bağlı yaraların çoğu Acil Servislere başvurur. Bu nedenle iş kazalarına bağlı yaralanmaların demografik ve klinik özelliklerini belirlemek için bir en uygun sağlık birimleri acil servislerdir.Bu çalışma ile iş kazasına bağlı yaralanmaların özelliklerini ve sonuçlarını belirlemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: 01.01.2012 ile 31.12.2012 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Büyük Acil Polikliniğine iş kazası nedeni ile başvuran 182 hastanın dosya verileri retrospektif olarak tarandı. Bulgular: Başvuraların %88’i (n=160) erkek, yaş ortalaması 33.69 (min 19, max 61) olup, %56 künt, %28 delici kesici alet ile yaralanma, %11 yanık, %1 kimyasal madde inhalasyonu, %4 göze yabancı cisim nedeni ile olan yaralanmalardı. Vakaların %46.2’si olay sonrası ilk 1 saat içinde acil servise başvurmuştu. Yaralanmalar %63 kesi ve yumuşak doku travmaları, %12,2 ekstremite amputasyonu, %9.9 yanık, %7.2 kemik fraktürü, %1 kimyasal madde inhalasyonu, %4 göz yaralanması, %1.7 kafa travması, %0.5 toraks travması, %0.5 karın travması idi. %9.3 vakada alkol tespit edildi. ISS ortalama 4.03 olup, %77.5 hasta basit tıbbi müdahale ile hasta acil servis13 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ ten taburcu edildi. Acil serviste yapılan tedavi %71.9 hastada pansuman, kesi dikilmesi, %5.5 hastada atel-alçı uygulaması idi. %17.5 hastada kalıcı sakatlık oluştu. %50 hastaya, aşısız olduğu veya aşılama öyküsü bilinmediği için tetanoz aşısı yapılmıştı. Tartışma ve Sonuç: İş kazaları, sakatlık ve ölümlere neden olan, ekonomonik, sosyal ve psikolojik maliyetler doğuran yaralanmalardır. Bu çalışmada saptanan yüksek oranda alkollü olmak, tetanoz aşısı olmamak gibi sonuçlar, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının etkin bir şekilde uygulanmadığını göstermektedir. Bu konuda öncelikle iş yeri sahipleri ve çalışanlar olmak üzere, toplumsal bir bilinç oluşturulmalıdır. [SB - 36] Akut apandisitte yeni bir tanı aracı: Ortalama trombosit hacmi ZEYNEP BALCI1, BEKİR BULUT1, İLKNUR TURAN1, İSMAİL BİLGİÇ1, SİBEL GELECEK1, M. MAHİR ÖZMEN2 1 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Akut apandisit cerrahi gerektiren hastalıklar arasında en sık rastlanan patolojilerden biridir. Tanı kolaylığı için yardımcı laboratuvar testleri araştırılmaktadır. Son zamanlarda bir inflamasyon belirteci olarak ortalama trombosit hacmi (MPV) düzeylerinin tanı koymada yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Biz bu çalışmamızda akut apandisitli hastalarda MPV düzeylerini araştırdık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2013 ile Aralık 2013 tarihleri arasında akut apandisit nedeniyle ameliyata alınan hastaların ameliyat bulguları retrospektif olarak incelendi. Akut apandisitli 314 hastanın ilk başvuru anındaki MPV düzeyleri ile sağlıklı, sigara içmeyen 159 bireyin MPV düzeyleri analiz edildi. Ameliyat bulgusuna göre hastalar klasik ve komplike apandisit olarak 2 gruba ayrıldı. Perfore, periapendiküler absesi ve plastronu olan hastalar komplike apandisit olarak değerlendirildi. Bulgular: Akut apandisit tanısıyla ameliyat edilen toplam 314 hastanın 187 (%60) tanesi erkek idi (127 K), ortalama yaş 33 (14-86) idi. Klasik apandisit bulguları olan 277 (%88) hastaya karşın, 37 (%12) hastada komplike apandisit bulguları tespit edildi. Klasik apandisit, komplike apandisit ve sağlıklı bireylerin MPV ortalaması sırasıyla 10.05 (7.7-12.4), 10.25 (8.812.3), 11.14 (7.8-13.5) olarak bulundu. Klasik apandisit grubu ile komplike apandisit grubu arasındaki fark yoktu (p>.017). Sağlıklı bireyler ile klasik ve komplike apandisitteki MPV düzeyleri arasındaki fark anlamlıydı (sırasıyla p<.017 ve p<.017). Tartışma ve Sonuç: Trombosit hacminin trombosit fonksiyonu ve aktivasyonu ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Akut apandisit sürecinde aktive büyük hacimli trombositlerin inflamasyon bölgesine göçüne bağlı MPV düzeylerinin düzeylerinin düşük çıktığı düşünülmektedir. Ancak akut apandisit tanısındaki yararı hususunda daha geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. 14 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 5 [SB - 37] Geriatrik hastlarda kolesistektomi güvenli midir? ŞEYMA KARAKUŞ, MEHMET İLHAN, CAN KAMBERLER, CEMALETTİN ERTEKİN, RECEP GÜLOĞLU İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Altmış beş yaş üstü olgularda yapılan akut kolesistit tanısı ile yapılan kolesistektominin genç hastalara göre güvenliğini değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2008 ile 30 aralık 2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi servisine kolesistektomi yapılmak üzere yatırılan 65 yaş üstü (Grup A) ve aynı dönemde kolesistektomi yapılan 65 yaş altı (Grup B) hastaların yaşı, cinsi, hastanede kalış süresi, ameliyat süresi ve morbidite – mortalite verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: 119 olgudan oluşan Grup A’nın yaş ortalaması 71.86 idi (65-88). Olguların 61’i kadın (%51.3) ve 58’i erkek idi (%48.7). Grup B’nin yaş ortalaması 43,3 (19-63), olguların 85’i kadın (%71,4) ve 34’ü erkek (%28.5) idi. Ortalama ameliyat süresi Grup A’da 85 dakika ve Grup B’de 69 dakika olarak saptandı. Grup B’de mortalite saptanmadı. Grup A olgularından biri ameliyat sonrası birinci günde Akut Miyokart İnfarktüsü sonrası Ex oldu. Grup A’nın morbitidesi %3 (en sık pnömoni) iken Grup B’nin morbiditesi %1.6 (en sık yara yeri infeksiyonu) olarak saptandı. Olguların hastanede kalış süresi Grup A da 2.6 gün Grup B’de 1.8 gündü. Tartışma ve Sonuç: Yaşlı hastalarda kolesistektomi düşük morbidite ve mortalite ile gerçekleştirilebilir. Bu çalışmada geriatrik hastalarda kolesistektominin güvenli ve etkili olduğu saptandı. [SB - 38] Akut bilier pankreatitte MRCP ve endosonografi gereksiz ERCP’yi önleyebilir mi? CEMAL CEVHEROĞLU, MEHMET İLHAN, İBRAHİM AZAMAT, FATİH YANAR, HAKAN YANAR, CEMALETTİN ERTEKİN, RECEP GÜLOĞLU İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Kolestaz enzimleri ve bilirubinleri yüksek olup ultrasonla extrahepatik safra yollarında patolojik bulgu saptanmayan akut bilier pankreatit ve kolestazlı hastalar EUS ve MRCP ile değerlendirildi. Böylece gereksiz ERCP önlenmesi, ERCP’ye bağlı komplikasyonlar ve maliyetin azaltılması amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: 1.11.2009-1.12.2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi Servisi’ne başvuran, akut bilier pankreatit ve kolestaz tanılarıyla yatırılan 53 hasta (21 erkek, 32 kadın, ortanca yaş: 52) çalışmaya alındı. Hastaların geliş bilirubinleri, alkalenfosfataz , gamaglutamiltransferaz, alanintransaminaz, aspartattransaminaz düzeyleri görüldü. Hastaların tümüne batın USG, EUS ve MRCP uygulandı. Veriler istatistiksel olarak incelendi. Bulgular: 53 hastanın MRCP ve EUS sonuçlarına göre 19’sine ERCP uygulandı. 16 hastaya ERCP’yle koledoktan taş extraksiyonu yapıldı. 3 hastada ERCP’de normal koledok bulguları saptandı. ERCP yapılmayan 34 hasta ise klinik takipler sonucu koledok taşı olmadığı kabul edildi. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalarda, koledok taşı varSÖZEL BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [SB - 39] Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nin akut pankreatit sonuçları MURAT COŞKUN, HAMDİ TANER TURGUT, MEHMET ÖZYILDIZ, ZEHRA BOYACIOĞLU, BURÇ YAZICIOĞLU, EMEL CANBAY, SELİM YİĞİT YILDIZ Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli Amaç: Akut pankreatit(AP) otodijesyonla karakterize inflamatuar bir patolojidir. Hastalık sıklıkla bilyer patolojilere ve alkolizme bağlıdır. AP %80 kadarında hafif seyirli, %20 ise komplikasyon ve mortalite ile sonuçlanabilecek ciddi formda seyreder. Amacımız kliniğimizde AP nedeniyle tedavi gören hastalara ait verileri irdeleyerek sonuçlarımızı ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Ocak 2009-Aralık 2012 arasında takip ve tedavi edilmiş 104 hastanın verileri retrospektif değerlendirilmiştir. Hastaların tümü öncelikle medikal tedavi altına alınmış, tedavileri klinik bulgular, Ranson, APACHE II ve Balthazar kriterleri esas alınarak yönetilmiştir. Bulgular: Hastalarda median yaş 61, K/E: 1,4 bulunmuştur. Olguların %78,8’i hafif seyirli iken, %21,2’sinde ciddi-ağır pankreatit saptanmıştır. Ciddi-ağır pankreatitli hastaların %18,2’sinde ise nekrotizan pankreatit tespit edilmiştir. Bilyer taşlar hastaların %70,2’sinde etyolojik faktör olarak saptanmıştır. Diğer etyolojik faktörler sıklık sırasına göre %19,3 idiyopatik, %4,9 kolesistektomi sonrası koledokolitiazis, %2,8 hiperlipidemi, %1,9 alkol kullanımı ve %0,9 geçirilmiş pankreas cerrahisidir.Tedavi altında 29 hastaya kolesistektomi uygulanmış olup 3 hastada pankreatik nekroz nedeniyle pankreatik debridman da ek prosedür olarak uygulanmıştır. Etyolojisinde bilyer pankreatit saptanan 73 hastadan opere edilmeyen 44’ü ise eşlik eden akut kolesistit tablosu ve koledokolithiazis nedeniyle tedavileri tamamlandıktan sonra operasyon planlanmıştır. Geç komplikasyon olarak bir hastada pankreatik apse ve bir hastada pankreatik pseudokist gelişirken 4 hasta kaybedilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Hastalarımızda literatürle uyumlu olarak sıklıkla hafif-ödematöz seyir saptanmış olmasına rağmen ciddi-ağır pankreatit açısından sıkı takip uygulanmalıdır. Ranson, APACHE II ve Balthazar kiterleri tedavinin yönetilmesinde önemli rol almaktadır. Özellikle ciddi-ağır seyirli pankreatitlerde organ yetmezlikleri ve mortalite oranları bu kriterlerin klinikte efektif kullanımı ile önlenebilir. SÖZEL BİLDİRİLER [SB - 40] Akut bilier pankreatitte peripankreatik alanda oluşan inflamasyona bağli vasküler komplikasyonlar SÖ Z E L lığına göre MRCP’nin duyarlılığı %68, özgüllüğü %66.6, pozitif prediktif değer %89 olarak saptandı. MRCP ile koledokolithiyazis arasında pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir uyum saptandı. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalarda, koledok taşı varlığına göre EUS’un duyarlılığı %100, özgüllüğü %33, pozitif prediktif değer %89 olarak saptandı. EUS ile koledokolithiyazis arasında yüksek oranda pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir uyum saptandı. Tartışma ve Sonuç: Koledok taşı şüphesi olan hastalarda tanı ve tedavide altın standart ERCP’dir. Koledokolithiyazise bağlı ciddi kolanjit ve biliyer sepsisi olan hastalara acil ERCP uygulanabilir. Ancak acil biliyer drenaj gerekmeyen hastalara ilk etapta EUS veya MRCP gibi görüntüleme yöntemleri kullanılarak gereksiz ERCP’nin önüne geçilmesi, ERCP’ye bağlı komplikasyonların ve maliyetin azaltılması sağlanabilir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ALİ FUAT KAAN GÖK, ONUR BAYRAM, MEHMET İLHAN, HAKAN YANAR, MUSTAFA KAYIHAN GÜNAY, RECEP GÜLOĞLU, CEMALETTİN ERTEKİN İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Bu çalışmada akut bilier pankreatite bağlı gelişen peripankreatik inflamasyonun neden olduğu vasküler patolojiler ve sonuçlarının tartışılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi servisine 2012 yılı içerisinde akut bilier pankreatit tanısı ile yatırılan ve vasküler komplikasyon gelişen olgular retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Akut bilier pankreatit tanısı ile yatırılan ardışık 124 olgunun altısında (%5) pankreatite bağlı vasküler komplikasyonlar saptandı. Olguların beşi erkek, biri kadın ve ortalama yaş 60.1 idi (34-80). Altı olguda da başvuru sırasındaki Ranson skoru 3 ve üzerinde saptandı. Üç olgu nekrotizan pankreatitti. Bir olguda peripankreatik apse mevcut idi. Beş olguda splankik venöz sistemde tromboz saptandı. Superior mezenterik ven trombozu gelişen bir olguda bağırsak iskemisi nedeniyle 90 cm ince bağırsak rezeksiyonu yapıldı. Üç olguda splankik venöz tromboza bağlı olarak portal hipertansiyon gelişti. Medikal tedavi ile kontrol altına alındı. Splenik ven trombozu olan bir olguda splenik arter psödoanevrizması ve buna bağlı daha önce endoskopik olarak yapılmış olan kistogastrostomiden pasajla üst gastrointestinal sistem kanaması görüldü. Splenik arter psödoanevrizmasına anjioembolizasyon yapıldı. Anjioembolizasyondan iki hafta sonra yeniden splenik arter kanaması gelişen olguda splenik arterin tamamı anjiografik olarak embolize edilerek kapatıldı. Nekrotizan pankreatitli bir olgu yoğun bakım takibi esnasında eks oldu. Tartışma ve Sonuç: Vasküler komplikasyonlar, peripankreatik inflamasyonun ağır seyrettiği pankreatik nekroz, pankreatik apse ve komplike psödokistlerin varlığında göreceli olarak artar ve özellikle ekstrahepatik portal hipertansiyona neden olarak pankreatitli olguların mobidite ve mortalitesini arttırırlar. Venöz tromboza eğilim dışında arteriel komplikasyonlar da görülebilir. [SB - 41] Spontan dalak rüptürleri PINAR KOCAEL, OSMAN ŞİMŞEK, İSMAİL AHMET BİLGİN, KAYA SARIBEYOĞLU, SALİH PEKMEZCİ İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Dalak rüptürü, genellikle travma ile birlikte olan hayatı tehtit edici bir durumdur. Travmaya bağlı olmayanlar Spontan dalak rüptürü olarak adlandırılır. Spontan dalak rüptürleri, idiopatik veya enfeksyöz, neoplastik, hematolojik hastalıklar gibi patolojik nedenlere bağlıdır. Spontan dalak rüptürlerinde ana problem; bir çok vakada karşılaştığımız gibi tanı koymada gecikmedir. Bu da splenektomide gecikmeye neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı spontan dalak rüptürü tanısı konulan hastaların başvuru semptomları, etyolojileri ve kliniğimizin yaklaşımını ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesin’ de spontan dalak rüptürlü hastaların dosyaları retrospektif olarak incelen15 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ miştir. Bulgular: Ocak 2000-Ocak 2013 yılları arasında acil birime karın ağrısıyla başvuran 12 hastada spontan dalak rüptürü saptanmıştır. Hastaların yaş ortalaması 47,7’dir. Bütün hastalar karın ağrısı ile başvurmuşlardır. 10 hasta ameliyat öncesinde hipotansif seyretmiştir. Hastaların ortalama hematokrit değerleri 23.9’dir. 10 hastaya radyolojik inceleme uygulanmıştır; 8 hastada subkapsüler hematom ve/veya hemoperitoneum görülürken, 2 hastada splenik abse tanımlanmıştır. 10 hastanın etyolojisi belirlenmiştir. Bunlar; varfarin, düşük molekül ağırlıklı heparin, asetil salisilik asit kullanımı, amiloidoz, haircell lösemi, diffüz büyük hücreli lenfoma, malt lenfoma, basit kist ve faktör 13 eksikliğidir. 2 hasta eksitus olmuştur. Bu hastalardan özgeçmişinde karaciğer sirozu olan hasta postop 6. gün ve diger hasta postop 3. Günde multiorgan yetmezliğinden eksitus olmuştur. Tartışma ve Sonuç: Spontan dalak rüptürü nadir görülen bir durum olmasına rağmen; acil birime karın ağrısıyla başvuran hipotansif seyreden, özgeçmişinde hematolojik ve enfeksyöz hastalığı, antiagregan ve antikoagülan kullanımı öyksü olan hastalarda ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır. [SB - 42] Akut karınlı gebelerde laparoskopik cerrahi PINAR KOCAEL, OSMAN ŞİMŞEK, EBRU ERENTÜRK, KAYA SARIBEYOGLU, SALİH PEKMEZCİ İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [SB - 43] Geriatrik hastlarda acil cerrahi girişim gerektiren en sık patolojiler ŞEYMA KARAKUŞ, MEHMET İLHAN, ABDÜLMUTTALİP BAYSAL, RECEP GÜLOĞLU İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Geriatrik hastaların en sık acil ameliyat nedenlerini ve mortaliteyi etkileyen faktörlerin belirlenmesi. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2008 ile 31 aralık 2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi servisinde ameliyat edilen 65 yaş üstü hastaların yaşı, cinsi, yapılan ameliyat, hastanede kalış süresi ve morbidite - mortalite verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Ameliyat edilen 708 olgunun yaş ortalaması 73.2. Olguların 326’sı kadın (%45.4) ve 392‘si erkek (%54.6) idi. Olguların 188’i herni nedeniyle (%26.5), 170’i safra kesesi patolojileri nedeniyle (%24.1), 61’ine akut mekanik intestinal obstrüksiyon tanısıyla (%8.6), 49’u içi boş organ perforasyonu sonrası (%6.9), 44’ü akut apendisit tanısıyla (%6.2), 34’ü mezenter iskemi (%4.8) ve 156’sı diğer sebeplerle (%26.8) ameliyat edildi. Olguların tanılarına göre yaş ve cinsiyet açısından anlamlı farklılık saptanmadı. En yüksek mortalite mezenter iskemi tanısıyla ameliyat edilen olgularda görüldü (18 olgu: %52.9). Tartışma ve Sonuç: Yaşlı hastalarda acil cerrahi girişim düşük morbidite ve mortalite ile gerçekleştirilebilir. Geriatrik hastalarda en sık ameliyat nedenleri herni ve safra yolları patolojileri olarak saptandı. Amaç: Açık cerrahiye oranla belirgin avantajları bulunan laparoskopik cerrahinin yakın zaman kadar gebelerde kullanımının kontrendike olduğuna inanılıyordu. Bu çalışmadaki amacımız obstetrik nedenler dışındaki akut batınlı gebelerde laparoskopik prosedürlerin güvenilirliğini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Ocak 1995 ile Mart 2013 tarihleri arasında akut karın şüphesiyle acil cerrahi kliniğimize başvuran tüm gebe kadınlara ait kayıtlar retrospektif olarak değerlendirildi. Akut karın tanısı nedeniyle laparoskopik cerrahi tedavi uygulanan tüm gebelerin yatış dosyaları, ameliyat raporları, patoloji kayıtları, doğum kayıtları incelendi. Bulgular: Akut karın tanısıyla 16 gebe hastaya laparoskopik tedavi uygulandı. Yaş ortalaması 27,4 yıl, gebelik süreleri ortalama 20,3 hafta idi. Hastaların 13 tanesine laparoskopik apendektomi, 2 tanesine laparoskopik kolesistektomi ve 1 tanesine diagnostik laparoskopi uygulandı. Laparoskopik apandektomi olgularının 2 tanesinde açığa dönüldü. Postoperatif takiplerde bir hastada vaginal kanama meydana geldi. Fetal kayıp ya da maternal ölüm yoktu. Tartışma ve Sonuç: Laparoskopik cerrahi gebeliğin tüm trimesterlerinde güvenle uygulanabilen bir tekniktir. Gebelerdeki güçleşmiş olan akut batın tanısını kesinleştirmede laparoskopinin faydalı olduğu ve gecikmeden kaynaklanan fetal kayıp oranının bu sayede azaldığı; aynı zamanda özellikle deneyimli cerrahlarca uygulandığında ameliyat süresi kısaldığından cerrahinin gebe ve fetus üzerine olan olumsuz etkilerin azalmakta olduğu kanısındayız. 16 SÖZEL BİLDİRİLER SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 6 [SB - 44] Kafa travmalı hastalarda epidemiyolojik çalışma TUĞRUL CEM ÜNAL1, YAVUZ ARAS1, MEHMET İLHAN2, CEMALETTİN ERTEKİN2, ALİ FUAT KAAN GÖK2, İLYAS DOLAŞ1, OSMAN BOYALI1, PULAT AKIN SABANCI1, AYDIN AYDOSELİ1, RECEP GÜLOĞLU2, KEMAL TANJU HEPGÜL1, ALİ NAİL İZGİ1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE lanmalar toplamı 288 (206 kesici delici alet, 82 ateşli silah) idi. 269 hastaya acilde tüp torakostomi uygulandı. İlk drenajı 1500 cc den fazla olan olgular direkt torakotomiye alındı. Bir olguda lobektomi 2 olguda sağ pnömonektomi yapıldı. 24 olguda interkostal arter, 25 olguda parankim, 6 olguda internal mammarian arter, 4 olguda ventrikül, 2 olguda büyük damar ve 1 olguda ösofagus yaralanması görüldü. Cerrahi sonrası en fazla görülen komplikasyonlar atelektazi ve yara yeri enfeksiyonu idi. Toplam 7 olgu kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Penetran toraks travmalarında hastaneye hızlı ulaşım ve doğru müdahale ile morbidite ve mortalitenin azaldığı düşüncesindeyiz. 1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Acil Cerrahi Birimi, İstanbul 2 Amaç: Kafa travması önemli bir morbidite ve mortalite sebebidir. Bu çalışmanın amacı travma ve acil cerrahi birimimize başvuran ve kafa travması nedeniyle yatırılan olguların epidemiyolojik özelliklerinin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: 01.01.2012-31.12.2012 tarihinde İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi Birimi’ne kafa travması nedeniyle başvuran, gözlem ve tedavi amacıyla servise yatırılan olguların hastane kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Travma ve Acil Cerrahi Birimine kafa travması nedeniyle başvuran olgulardan 497’si servise yatırıldı. Bunların 333’ü erkek (%67), 164’ü (%33) kadındı. Olguların büyük çoğunluğunun (%66) 0-16 yaş aralığında olduğu saptandı. Kafa travması nedenleri incelendiğinde düşmenin 293 olguyla (%59) birinci sırada yer aldığı, bunu 86 olguyla (%17) trafik kazalarının takip ettiği görüldü. Glasgow Koma Skalası’na (GKS) göre yapılan değerlendirmede olguların %93’ünün GKS:13-15, %3’ünün GKS:9-12, %4’ünün GKS:8 ve altında olduğu belirlendi. Kafa travması nedeniyle yatırılan hastalarda mortalite %3 olarak saptandı. Tartışma ve Sonuç: Elde edilen bilgiler ışığında kafa travmalı hastalarda mortalitenin en sık trafik kazası (%46) nedenli olduğu belirlendi. Travmanın oluşma mekanizması, başvuru sırasındaki Glasgow Koma Skoru, ek sistemik travmanın varlığı gibi faktörler hastanın prognozunun belirlenmesinde önem taşımaktadır. Kafa travmasının yönetiminde ilk amaç, travmanın gerçekleşmesini engelleyecek önlemlerin alınması olmalıdır. [SB - 45] Penetran toraks yaralanmaları FATİH METEROĞLU, ATALAY ŞAHİN, SERDAR MONİS, AHMET SİZLANAN, SERDAR ONAT, REFİK ÜLKÜ Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır Amaç: Toraksa penetre yaralanmalar travmalı hastaların az bir kısmında görülmelerine rağmen yaşamı tehdit eden intratorasik kanamalara neden olurlar. Bu durum künt travmalı hastalarda daha seyrek görülür. Toraksa penetre yaralanmalar acil polikliniklerde daha çok yüksek hızlı silah, kesici ve delici cisimlerle oluşmaktadır. Penetran göğüs yaralanmasına bağlı intratorasik hemoraji, acil serviste bile resüsitatif torakotomi gerektirecek kadar hızlı gelişebilen bir patolojidir. Üniversitemizin acil kliniğinde görülen penetran toraks travması olgularını sunmak ve bu konuya dikkat çekmek istedik. Gereç ve Yöntem: 2007 ile 2012 tarihler arasında hastanemiz acil kliniğine başvuran 288 hastanın (263 erkek, 25 kadın; ortalama yaş 23.62 yıl) dosyaları geriye dönük olarak değerlendirildi. Bulgular: Penetran yaraSÖZEL BİLDİRİLER [SB - 46] Künt toraks travmalı 100 olgunun istatistiksel analizi TEVFİK İLKER AKÇAM, HURİYE GÜLİSTAN BOZDAĞ, AYŞE GÜL ERGÖNÜL, ALİ ÖZDİL, ALPASLAN ÇAKAN, UFUK ÇAĞIRICI Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir Amaç: Yaşamın ilk kırk yılında en sık ölüm nedeni travmalar olup,%20-25’ini toraks travmaları oluşturmaktadır. Büyük bir kısmı künt vasıflıdır. Hastanemize bu nedenle başvuran olgular değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Haziran 2011-Aralık 2012 arasında künt toraks travması nedeniyle yatarak tedavi edilen 100 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Olgular yaş, cinsiyet, ek hastalık, travma şekli, kot fraktürü, yandaş organ yaralanmaları, tedavi yöntemleri, yatış süreleri Kruskal-Wallis ve kikare testleri kullanılarak incelendi, p<0.05 değeri anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular: Yüz hastanın 82’si erkek, 18’i kadın, yaş ortalaması 51.17±16.59 (18-87) idi. Trafik kazaları %52 oranla en sık neden olup, bunu düşme (%37), ezilme (%7) ve darp (%4) izledi. Hastaların 47’sinde solda, 35’inde sağda, 12’sinde bilateral kot fraktürleri izlenirken 6’sında saptanmadı. Olgulara tomografi incelemesi yapıldı. Kot fraktürü sayısı 5.67±3.24 (0-15); deplase kot fraktürü sayısı 3.40±2.53 (0-13) idi. Olguların %67’sinde birden fazla göğüs patolojisi görülürken, bunların %47’sini hemopnömotoraks oluşturmaktaydı. Diğerleri pnömotoraks (%14), hemotoraks (%8) ve akciğer kontüzyonuydu (%4). Yedi olguda kot fraktürü dışında patoloji saptanmadı. Girişim uygulanan 42 hastanın 36’sına (%86) tüp torakostomi, 6’sına (%14) torasentez yapıldı. Hastaların 65’inde yandaş organ yaralanması mevcuttu; en sık iskelet sistemi (%54), batıniçi (%10) ve kranial (%10) patolojilerdi. Olguların yatış süresi 5.34±2.98 (1-19) gündü. Kot fraktürü sayısıyla pnömotoraks arasında anlamlı ilişki saptandı (p=0.003). Girişim yapılanlarda yatış süresi uzun bulundu (p<0.05). Tartışma ve Sonuç: Veriler ışığında, kot fraktürü sayısı arttıkça pnömotoraks gelişimi açısından dikkatli olunmalıdır. Bu olguların yatış süresi uzadığından tedavi protokolleri buna göre planlanmalıdır. 17 SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [SB - 47] Penetran torakoabdominal yaralanmaların tanı ve tedavisinde torakoskopinin yeri OSMAN ŞİMŞEK, EREN TAŞKIN, EZGİ ÖZGÜN, KAYA SARIBEYOGLU, SALİH PEKMEZCİ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Biz bu serimizde penetran torakoabdominal yaralanmalarda tanı ve tedavi amaçlı torakoskopi uygulanan hastaları sunduk. Okult diafragma yaralanmaları tanıda gecikildiğinde yüksek mortalite ile seyreder. Gereç ve Yöntem: 2001 haziran ile 2013 temmuz tarihleri arasında torakoabdominal yaralanma nedeniyle torakoskopi uygulanan hastalar çalışmaya alınmıştır. Veriler retrospektif olarak degerlendirildi. Bulgular: Torakoabdominal yaralanması olup tanı ve tedavi amaçlı torakoskopi uygulanan 28 hasta seçilmiştir. 9 hastada diafragma yaralanması torakoskopik interkorporeal suturler ile tamir edildi. 4 hastada elektrokoter koagulasyon yardımıyla kanama kontrolü saglandı. 14 hastada bu yöntem yalnızca tanısal bir işlem olarak gerçekleşti ve sonlandı. Ortalama ameliyat süresi 38 dk. Ortalama hastanede kalma süresi 3,78 gündür. İntraoperatif ve erken postoperatif dönemde komplikasyon veya mortaliteye rastlanmamıştır. Ameliyat öncesi anamnezinde belirtilmeyen bir hastada tüberküloza baglı yapışıklık nedeniyle torakoskopik olarak yeterli ekspozisyon saglanamaması üzerine laparoskopiye geçilerek diyafragma tamir edildi. Tartışma ve Sonuç: Torakoskopi penetran torakoabdominal yaralanmalarda diyafragma yaralanmalarının tanı ve tedavisinde güvenli, hızlı ve etkili bir yöntemdir. Torakoskopi terapötik amaçlı olarak daha sık kullanılmalıdır. Travma cerrahları torakoskopinin yararları hakkında daha çok bilgi edinilmeli ve bu tekniği uygulayabilecek kapasiteye sahip olmalıdırlar. [SB - 48] Spinal travma epidemiyolojisine yönelik retrospektif çalışma: Klinik deneyim MÜGE DOLGUN2, MEHMET İLHAN1, MUHAMMED ÜÇÜNCÜ1, ALİ FUAT KAAN GÖK1, CEMALETTİN ERTEKİN1, RECEP GÜLOĞLU1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Beyin Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 1 Amaç: İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Birimi’nde görülen travmatik spinal yaralanmaların insidansının, klinik özelliklerinin ve tedavi yöntemlerinin değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: Biz bu çalışmada Haziran 2010 yılından Ekim 2012 yılına kadar İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Birimi’ne spinal travma hikayesi ile başvuran hastaları ele aldık. (n:68) Hastaların yaşı, cinsiyeti, travmanın şekli, hastanede yatış süresi, nörolojik defisit varlığı ve tedavi yöntemleri göz önünde bulundurularak değerlendirme yapıldı. Bulgular: İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Birimi’ne travma hikayesiyle yılda yaklaşık 10 000 hasta başvurmaktadır. Ele aldığımız spinal travma olgularında motor kazaları 23 hastada görülmüştür. (%33.8) Düşme sonucu spinal travma geçiren 44 hasta izlenmiştir. (%64.7) Bu olguların 9 tanesi (%20.4) 65 yaş üstü, 17 tanesi (%38.6) 18 yaş altı olmak üzere kliniğimizde en sık düşme sonrası gelişen spinal travmalar genç erişkinlerde ve erişkin yaş grubunda (%41) görülmektedir. Dorsal bölge travmaları 24 hastada (35.2), servikal bölge travmaları 11 hastada (%16.1), 18 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE sakral bölge travmaları 2 hastada (%2.9) olmasıyla beraber en sık lomber bölge travmaları görülmektedir. (n:31, %45.8) Hastane mortalitesi %2.9 olarak izlenmiştir. Spinal travmalarda dorsal ve lomber bölgeye yönelik tedavi yaklaşımı ön planda cerrahi olmasının yanı sıra servikal bölgeye yönelik tedavi modalitesi öncelikli olarak eksternal immobilizasyon olmuştur. Tartışma ve Sonuç: Spinal travmalar bölgemizde en sık genç erişkinlerde özellikle düşme sonrası görülmektedir. İş kazalarını da kapsayan bu durumu engelleyebilmek ve genç işgücü kaybını önlemek için ciddi önlemlerin alınması gerekmektedir. [SB - 49] Solid organ yaralanmalarının eşlik ettiği sol alt torakal bölge delici kesici alet yaralanmalarında torakoskopinin yeri ALİ FUAT KAAN GÖK1, MUHAMMED ÜÇÜNCÜ1, ADEM BAYRAKTAR1, MEHMET İLHAN1, BERKER ÖZKAN2, RECEP GÜLOĞLU1, CEMALETTİN ERTEKİN1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 1 Amaç: Sol alt torakal bölge delici kesici alet yaralanmalarında (DKAY), akut dönemde ya da yıllar içerisinde ciddi mortalite ve morbiditeye sebep olan diyafragma yaralanmalarını tespit etmek için diagnostik laparoskopi (DL) veya torakoskopi (DT) uygulanmaktadır. Bu çalışmada, eşlik eden solid organ yaralanması olan olgularda, yaralanmış solid organlardan olan ve durmuş olan kanamayı karın içerisinden yapılacak manüpilasyonlara bağlı olarak yeniden başlatmamak amacıyla DL yerine DT yapılmasının rolü araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2007 - Aralık 2012 tarihleri arasında sol alt torakal bölge DKAY nedeniyle diagnostik laparoskopi veya eşlik eden solid organ yaralanması nedeniyle torakoskopi yapılmış olan 75 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Yetmişbeş olgunun 7’sine eşlik eden karın içi solid organ yaralanması nedeniyle DT uygulandı (%9). Üç olguda izole sol alt torakal bölge yaralanması, 4 olguda çok sayıda yaralanma mevcuddu. Çoklu yaralanma olan 4 olgunun ikisinde izole karaciğer yaralanması, birinde karaciğer ve dalak yaralanması, birinde de dalak yaralanması saptandı. Sadece karaciğer yaralanması olan iki olguda diyafragma yaralanması saptanmadı. İzole sol alt torakal bölge yaralanması olan 3 olguda sadece dalak yaralanması mevcut idi. Dalak yaralanması olan 4 olguda da diyafragma yaralanması saptandı. Yaralanma saptanan tüm olgulara torakoskopik primer tamir yapıldı. Perioperatif ve postoperatif erken dönemde komplikasyon ya da mortalite gelişmedi. Tartışma ve Sonuç: Dalak yaralanması olan izole sol alt torakal bölge delici kesici alet yaralanmalarında kesinlikle diyafragma yaralanması olacaktır. Bu olgularda akut ya da kronik dönemde gelişebilecek diyafragma hernisinin komplikasyonlarından korumak için DL veya DT yapılmalıdır. Karın içerisinden yapılacak girişimlerle yaralanmış olan solid organdan yeniden kanama riski olduğu için tanısal ve terapötik girişimin torakoskopik olarak yapılması daha uygundur. SÖZEL BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ Solid organ yaralanmalarında nonoperatif yaklaşım NURAYDIN ÖZLEM, KADİR YILDIRIM, M SENCER ÖZSOY, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerahi Kliniği, Samsun Amaç: solid organ yaralanmalı (SOY) hastaların yönetimi teknik olarak ileri görüntüleme araçları (USG multiple scan computerize tomografi girişimsel radyolojik teknikler ve modern yoğun bakım ünitelerinin) kurulmasından sonra çoğu olguda erken cerrahi yaklaşımdan NOYa kaydı. Kliniğimizde SOY’da NOY güncelmidir? Gereç ve Yöntem: 10’u penetran 32’si künt 42 travma laparatomisinin yaş ortalaması 32.5 (16-69) idi. 25dalak yaralanmasının üçüne DKC, 22’sine splenektomi yapıldı. 2 gradeI, 8 gradeIII dalak yaralanması, 1 gradeI hepatik yaralanma nedeniyle, negatif laparatomi; splenik yaralanmalara splenektomi yapıldı. 2 hepatik yaralanma packing 5’i sütür1’i hiçbirşey aldı. Serimizde 3 renal yaralanmanın biri parankim onarımı 1 biri packing biri nefrektomi almıştı 1’i penetran ikisi künt travma ile oluşmuştu. Son dekatlarda çoklu çalışmalar SOYna NOYnın etkili, %90 başarı oranı göstermiştir. Strateji, hemodinamik stabilite ve ct scan bulguları günümüzde yaygın kabul görmektedir. 22 NOY alabilecek hasta ya splenektomi yada DKC aldı.(mesai saatleri dışında ct yapılamadığı için). Literatürde künt dalak yaralanmalı hastalar 55 yaş altında ise %6 başarısızlıkla nonoperatif izlenibilinir. Hemodinamik olarak stabil künt pankreatik travmalı hastaların ilk yaklaşımında karın boşluğunda ön arka yönde ağır güç vektörü uygulandığında şüphelenmek gerekir. multiple travma;yüksekten düşmeli hastada kuyruk travması; tanı ct ile konamayıp intraoperatif konabilmişti. Ciddi retroperitoneal hematomlu hastalarda kontrast materyalin ekstravazasyonunu değerlendirmek için nonkontrast ctnin izlediği Ercp yapılmalıdır. İki hastamıza da pankreas yaralanma tanısı introperatif konabilmişti. İki operasyon geçirmişti. Bulgular: Künt travmaların %10’unda böbrek yaralanır renal yaralanmaların %90’ında künt travma sorumludur. Böbrek travmaları büyük oranda nonoperatif yönetilebilirken biz başka gerekçeli laparotomide saptadık. Yalnızca vasküler pedikülü renal pelvis üreter yaralanmalı major üriner ekstravazasyonu yada hemodinamik instabilite ile operasyona almalıydık. Ama mesai dışı radyoloji eksikliği vardı. Böbrek bıçak yaralanmalarının %50-70 NOY alabilir başarı oranı %95’e çıkabilir. Bir böbrek penetran yaralanmıştı eşlik eden yaralanması nedeniyle explorasyonda saptandı onarıldı. Perihepatik packing kanama kontrolünde hemostaz sağlamada başarılı bir ek olarak doğmuştu. 2 hastamızı packing ile başarılı sağıttık. Tartışma ve Sonuç: Giderek artan eğilimle SOYna, NOY da teknik yetersizlikler giderildiğinde bu algoritmayı uygulayabilceğimizi düşünüyoruz. SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 7 [SB - 51] Apendektomilerde karşılaşılan karsinoid tümörler SERACETTİN EĞİN, BERK GÖKCEK, SEMİH HOT, HAKAN TEZER, SERVET RÜŞTÜ KARAHAN Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Bu çalışmanın amacı acil apendektomilerde tesadüf olarak karşılaştığımız apendiks karsinoid tümörlerinin sıklığı ve uzun dönem sonuçlarının retrospektif bir analizini iletmektir. Gereç ve Yöntem: Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Şubat 2006 dan Aralık 2012’ye kadar yapılan 3769 acil apendektomi retrospektif değerlendirildi. Yaş, cinsiyet, ameliyat öncesi klinik bulgular, histopatolojik sonuçlar, operasyon raporları analiz edildi ve sonuç sunuldu. Bulgular: 3769 Apendektomide toplam 8 apendiks karsinoid tümörüne rastlandı (%0.21). 4 Erkek, 4 kadın olan hastaların yaş ortalaması 37.5 dir(yaş sınırları: 23-52).Tüm hastaların ameliyat öncesi kliniği akut apendisitti. 6 Hasta açık ve 2 hasta laparoskopik ameliyat edildi ve hiçbirine ek operasyon gerekmedi. Tümörlerin hepsi de apendiksin ucunda lokalize idi ve çapları ortalama 7 mm (çap sınırları: 1-10 mm). Hiçbirine adjuvan tedavi uygulanmadı. Tüm hastalar hayatda olup, hastalıksız ve belirtisiz izlem süresi ortalama 42 aydır (izlem sınırları: 7-69 ay). Tartışma ve Sonuç: Karsinoid tümörler apendiksin en sık görülen tümörüdür. Apendiksin karsinoidleri acil cerrahi pratiğimizde sıklıkla karşılaştığımız akut apendisit gibi klinik bulgular verir. Olguların çoğu apendektomiler esnasında tesadüfen ortaya çıkar. Histopatolojik tetkikden önce karsinoid tümör tanısından nadiren şüphe edilir. Çıkarılan her apendiksin histopatolojik analizinin değeri önemsenmelidir. Serozal veya intramural lenfatik invazyon olsa da çapı 20 mm’den küçük tümörler apendektomi ve mesoapendiksin rezeksiyonu ile tedavi edilebilir. Apendiksin karsinoid tümörlerinde uzun dönemli yaşam beklentisi iyidir. [SB - 52] Yay peritoneal aspiration without irrigation decrease postoperative complication rate in perforated appendicitis? NURAYDIN ÖZLEM, KADİR YILDIRIM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM, M SENCER ÖZSOY Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerahi Kliniği, Samsun Amaç: To date no study has compared peritoneal lavage with irrigation+aspiration (İA) vs only aspiration without irrigation (Awİ) in perforated appendicitis (pa). Our aim is to determine if irrigation in pa decreases the postoperative complications (intra abdominal abscess, wound infection, postoperative ileus) rate, length of hospital stay, first oral intake and operation time. Gereç ve Yöntem: A randomised prospective study, march 2011 to august 2012 279 consecutive patients with acute apandicitis underwent appendectomy. Bulgular: 14 of279 patients have pa. 7 of those had İA,7had Awİ. There are no differences between two groups in terms of age sex. 4 patients suffered from postop complications; 2have wound infections. one has intraabdominal abscess, forth patient has postop ileus. 1 of 4 patient who has postop complication were in Awİ SÖZEL BİLDİRİLER 19 SÖ Z E L [SB - 50] 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ group. the other tree patients were in İAgroup. We found a lower overall complication rate in the Awİ group, compared to the İA (14.2% vs 42.8% p=0.04). Tartışma ve Sonuç: It is becoming common practice routinely irrigate the peritoneal cavity during appendectomy when perforation exists.However, no study has shown if a causative relationship exists between use of intraoperative irrigation and the development of postoperative intra-abdominal abscess.Moore et al’s results show a trend toward an increase in postoperative abscess with the use of irrigation. we compared postoperative complication rate between the two methods.this study must be made on large group of patients According to our results, İA procedure increase postop complication in pa.It may be avoided peritoneal lavage even in pa. [SB - 53] Akut karın olgularında laparoskopik yaklaşım NEJDET BİLDİK, ERSİN GÜNDOĞAN, SELAHATTİN VURAL, KEMAL EYVAZ, ÖNDER ALTIN, SALİM BALIN, METİN KEMENT Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Konvansiyonel radyoloji incelemeleri ile tanı konulamayan akut karın olgularında diagnostik laparoskopi, minimal invaziv girişim olarak laparotomiden bir önceki basamağı oluşturmaktadır. Bu çalışmada, tanısal laparoskopinin akut karın tanısında kullanımı değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Ocak 2012 - Aralık 2012 tarihleri arasında diagnostik laparoskopi yapılan 21 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastalara preoperatif tek doz 1. kuşak sefalosporin yapıldı. Preoperatif tüm hastalarda bilgisayarlı tomografi çekildi. Bulgular: Hastaların 8’i (%38,1) kadın, 13’ü (%61,9) erkek idi. Yaş ortalaması 37,95 (aralık 17-75) idi. Hastaların 4’ü (%19) sağ alt kadran ağrısı, 12’si (%57,1) yaygın karın ağrısı 5’i (%23,8) alt kadran ağrısı ile başvurdu. Fizik muayenede 19 (%90,5) hastada defans, 8 hastada (38,1%) rebound ve 9 hastada (%42,9) ateş saptandı. Ortalama lökosit değeri 15190 (7400-29500) idi. İdrar tetkikinde 4 (%19) hastada piyüri ve 5 (%23,8) hastada hematüri saptandı. Beş hastaya ultrasonografi çekildi ve 1’inde serbest mayi, 1’inde akut apendisit saptandı. Tüm hastalara IV/oral/ rektal kontrastlı BT çekildi. Dokuz (%42,9) hastada normaldi, 6 (%28,5) hastada serbest mayi, 1 (%4,8) hastada duvar kalınlığı, 1 (%4,8) hastada serbest hava, 2 (%9,5) hastada ileus bulguları ve 2 (%9,5) hastada jinekolojik kaynaklı patoloji saptandı. Altı (%28,6) hastada akut apandisit, 3 hastada (%14,3) PID, 3 hastada (%14,3) corpus hemorajikum, 1 hastada brid, 3 hastada (%14,3) terminal ileit, 1 hastada divertikülit ve 4 (%19) hastada cerrahi gerektirmeyen diğer patolojiler saptandı. Hastaların 11’inde (%52,4) laparatomiye geçildi. Laparatomi olanlarda ortalama yatış süresi 112,8 saat iken olmayanlarda 62,18 saat idi. T testine göre laparatomiye geçiş ve yatış sürelerini kıyasladığımızda istatistiksel olarak anlamlılık saptandı. Tartışma ve Sonuç: Laparoskopi hızlı ve doğru olarak tanıyı sağlayarak gereksiz laparotomilerin önüne geçer. Erken tanı ile gecikmeye bağlı gelişebilecek komplikasyonları önlemekte ve yatış süresini azaltmaktadır. 20 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [SB - 54] Klinik olarak akut apandisit olan hastalarda intestinal paraziter enfestasyon negatif laparotomi oranını arttırıyormu?: Türkiye’den 3863 olgunun analizi ENVER İLHAN1, ABDULLAH ŞENLİKCİ1, HALE KIZANOĞLU2, MEHMET AKİF ÜSTÜNER1, ENVER VARDAR2, AHMET AYKAS1, EYÜP YELDAN1, MEHMET YILDIRIM1 SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir 2 SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Bölümü, İzmir 1 Amaç: Akut apandisit çok sıklıkla gözlenen cerrahi gerektiren bir hastalıktır. Patogezinde parazitlerin rolü uzun zamandır tartışmalıdır. Paraziter enfestasyon bulguları akut apandisit bulgularını taklit edebilir. Bu yüzden negative laparotomiye sebeb olabilir. Gereç ve Yöntem: Klinik olarak akut apandisit nedeniyle appendektomi yapılan toplam 3863 hastanın histopatoloji sonuçları değerlendirildi. Parazit gözlenen bütün appendektomi materyalleri parazitin cinsine ve inflamasyon bulgularına göre incelendi. Appendiks lümeninde parazit parçaları ve/veya yumurtalarına ek olarak ınflamasyon bulgularının olması paraziter apandisit olarak tanımlandı. Bulgular: Değerlendirilen appendektomi materyallerinden ondokuz (%0.49)’unda parazit bulguları gözlendi. Bu materyallerin dokuz (%47.3)’unda lokalize peritonit bulguları saptandı. Diğer on (%52.7) materyalde akut appandisit bulguları saptanmadı. Enterobius vermikularis en sık saptanan parazit idi. Tartışma ve Sonuç: Paraziter akut appandisitte appendektomi tek başına yeterli tedavi değildir. Cerrahiden sonra ek olarak farmakolojik tedavi uygulamalıdır. Klinik olarak akut apandisit bulguları olan hastalar cerrahiden önce paraziter hastalık yönünden de değerlendirilmeli ve negative laparotomiden kaçınmak için akut apandisit tanısı daha ihtiyatlı konulmalıdır. [SB - 55] 1788 olgunun değerlendirilmesi: Laparoskopik apandektomi, akut apandisit tedavisi için altın standart bir prosedür olabilir mi? MUSTAFA GÖKHAN ÜNSAL1, OSMAN KÖNEŞ1, İRFAN BAŞOĞLU1, AHMET SÜREK1, MEHMET ABDUSSAMET BOZKURT1, AHMET CEM DURAL1, AYSUN ERBAHÇECİ SALIK2, HALİL ALIŞ1, MUSTAFA UYGAR KALAYCI1 T.C. Sağlık Bakanlığı Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 1 T.C. Sağlık Bakanlığı Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyoloji Kliniği, İstanbul 2 Amaç: Akut apandisit cerrahisinin artan sıklıkta laparoskopik olarak gerçekleştirildiği kliniğimizin beş yıllık deneyimini aktarmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Ocak 2008 - Eylül 2012 tarihleri arasında LA uygulanan olgular; demografi, ameliyat süresi, hastanede yatış süresi, açık cerrahiye geçiş, komplikasyon ve komplikasyonlara yönelik girişimler incelenerek retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Kliniğimizde LA uygulanan 1788 olgunun yaş ortalaması 30,1 (en küçük-en büyük), K/E: 877/911 idi. Olgulara standart olarak profilaksi için tek doz 1. kuşak sefalosporin (Sefazolin sodyum 1 gr IV), post operatif dönemde analjezi amaçlı diklofenak SÖZEL BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [SB - 56] Yeni kurulan bir eğitim hastanesinde laparoskopik appendektominin yaygınlaşmasının ameliyat süresine etkisi ARİF ASLANER, MANİ HABİBİ, UMUT RIZA GÜNDÜZ, ROJBİN KARAKOYUN DEMİRCİ, OSMAN ZEKAİ ÖNER, NURULLAH BÜLBÜLLER Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya Amaç: Akut apandisitin cerrahi tedavisinde Laparoskopik apendektomi (LA) güvenlikle uygulanan bir yöntemdir. Bu çalışmada kliniğimize 2010 yılı ocak ayından itibaren akut apandisit tanısıyla yatırılıp ameliyat edilen LA ameliyatlarında zamanla kazanılan deneyimin ameliyat ve hastanede kalış süreleri ile postoperatif komplikasyon oranlarına olan etkisinin retrospektif değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010 ve Aralık 2012 tarihleri arasında LA uygulanmış olgular her üç yıl ayrı ayrı irdelenmek üzere yaş, cinsiyet, ameliyat süresi, hastanede kalış süresi ve postoperatif komplikasyon açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: 2010 yılında 32 olguya, 2011 yılında ise 54 olguya ve 2012 yılında da 105 olguya LA uygulandı, her üç yıldaki olguların yaş ve cinsiyet dağılımları arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Akut apandisit tanısıyla yatan hastaların 2010 yılında %22, 2011 yılında %36, 2012 yılında ise %70 kadarı laparoskopik olarak tedavi edildi. 2010 yılında ameliyat edilen olgularda ortalama ameliyat süresi 63 dakika iken (35-120) bu sürenin 2011 yılında ameliyat edilmiş olan olgularda 44 dakikaya (25- 110) 2012 yılında ise 40 dakikaya (20 -100) inmiş olduğu gözlendi. Ameliyat süresi 2011 ve 2012 yıllarında LA uygulanmış olgularda 2010 a kıyasla anlamlı olarak kısalmışken (p:0.05) hastanede yatış süresi ve post operatif komplikasyon oranları arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Hiçbir olguda mortalite izlenmedi. Tartışma ve Sonuç: Akut apandisit tanısı konulan hastalara kliniğimizde üç yıllık zaman dilimi içerisinde kazanılmış olan deneyim sayesinde LA ameliyat süresini anlamlı olarak kısaltmıştır ancak hastanede yatma süresi ve postoperatif komplikasyon görülme oranında anlamlı değişiklik saptanmamıştır. SÖZEL BİLDİRİLER [SB - 57] Akut apandisit olgularımızın retrospektif olarak 10 yıllık değerlendirilmesi GÜRHAN IŞIL1, UYGAR DEMİR1, CEMAL KAYA1, ÖZGÜR BOSTANCI1, HAKAN MUSTAFA KÖKSAL1, PINAR YAZICI1, CANAN IŞIL2, EMRE BOZDAĞ1, SİNAN ÖMEROĞLU1, EMRE BOZKURT1, MEHMET MİHMANLI1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, İstanbul 1 Amaç: Akut apandisit, cerrahi patolojiler arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Çalışmamızda akut apandisit tanısı ile cerrahi tedavi uygulanan hastalarda laparoskopik ve konvansiyonel (açık) appendektomi olgularını inceledik. Gereç ve Yöntem: Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde Ocak 2004-Şubat 2013 tarihleri arasında ameliyat edilen hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Yaş, cinsiyet, preoperatif dönemde yapılan radyolojik tetkikler, intraoperatif bulgular ve patolojik inceleme verileri değerlendirildi. Hastaların ameliyat süreleri, hastanede yatış süreleri, normal aktivitelere dönüş zamanı, postoperatif komplikasyonların görüş sıklığı karşılaştırıldı. Açık apandektomi uygulanan hastalar Grup A, laparoskopik apendektomi uygulanan hastalar Grup B olarak tanımlandı. Bulgular: Yaş ortalaması 25.3 (16-98 yıl) yıl olan 2010 (%66) erkek, 1036 (%34) kadın olmak üzere toplam 3046 hasta ameliyat edildi. Üçyüzseksendörthastaya (%12.6) laparoskopik appendektomi (LA) 2662 (%87.6) hastaya Açık appendektomi (AA) ameliyatı uygulandı. Grup A’da ortalama ameliyat süresi 45,3 dk, Grup B’de 49.7 dakika olarak bulundu. Hastanede kalış (2.1 ve 1.7 gün) ve fizik aktivitelerinde normale dönüş (12,50 ve 7.8 gün) Grup B‘de daha kısa saptandı. Grup A’da %3.1, Grup B’de %0.5 komplikasyon saptlandı.Her iki grupta da postoperatif mortalite saptanmadı. Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda laparoskopik appendektomi uygulanan hastalarda hastanede yatış süresinin ve normal aktivitelere dönüş zamanının diğer açık apendektomi grubuna göre daha kısa olduğu sonucuna varıldı. Laparoskopik appendektomi yeterli tecrübeye sahip bir ekip ve yeterli ekipmanın olduğu bir hastanede seçilebilecek güvenli bir yöntemdir. 21 SÖ Z E L sodyum (75 mg/3 ml IM) uygulandı. Ortalama ameliyat süresi 54±22 dakika olup açığa geçiş oranı %1,5 (n=26) idi. Olguların 44’ünde jinekolojik patolojiler olmak üzere 46’sında akut apandisit dışı bulgular saptandı (%2,6). Kadın olguların %2,3’ü (n=20) gebe idi. Yirmi altısı karın içi kolleksiyon veya abse olmak üzere 69 olguda (%3,8) komplikasyon görüldü. Karın içi abse saptanan 19 olguya perkütan drenaj, birine cerrahi drenaj uygulandı. Diğer komplikasyonlara medikal konservatif tedavi yöntemleri ve lokal yara bakımı uygulandı. Ortalama hastanede yatış süresi 1,2±1,1 gündü. Perioperatif dönemde cerrahiye bağlı mortalite görülmedi. Tartışma ve Sonuç: Cerrahi literatürde halen daha ekonomik veriler, ameliyat süresi uzunluğu ve laparoskopik cerrahi deneyimi üzerinde kurulu olarak laparoskopik apendektominin akut apandisit cerrahisinde altın standart olması ile ilgili tartışmalar mevcuttur. Kliniğimizde artan laparoskopik girişim deneyimimiz, düşük komplikasyon oranlarımız, azalan ameliyat süremiz ve düşük açığa geçiş oranlarımızla akut apandisit cerrahi tedavisinde LA’nin ilk tercih olarak uygulanabileceğini düşünmekteyiz. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 8 [SB - 58] Küçük ihmal nedeniyle oluşan büyük felaket: Tiner yanıkları KEMAL ARSLAN, ARİF ATAY, TAMER SEKMENLİ, METİN GÜNDÜZ, OSMAN DOĞRU Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Genel Cerrahi Kliniği, Konya Amaç: Yanıklar ülkemizde ve dünyada önemli bir sağlık sorunudur ve %90’dan fazlası önlenebilir nedenlerle oluşmaktadır. Çocuklarda en sık görülen şekli sıcak sıvılara bağlı iken erişkinlerde görülen yanıkların nedenleri ev yangınları, yanıcı sıvıların amaçlarından farklı olarak tutuşturucu olarak kullanılmaları, kimyasallar, elektrik yanıkları, erimiş veya sıcak metallerdir. Tiner; toluen, aseton, butil glikol, butil asetat ve metanolden imal edilen berrak, renksiz, keskin ve hoş kokusu olan uçucu bir kimyasaldır. Ayakkabı işçileri, benzin istasyonu, rafineri ve deri sanayisi çalışanları, boyacılar, matbaacılar, kaportacılar, oto sanayi çalışanları tarafından kullanılmaktadır. Bu çalışmada amacımız tutuşturucu olarak tiner kullanımı sonrası oluşan yangın nedeniyle oluşan yanıkları incelemektir. Gereç ve Yöntem: 2010-2013 tarihlerinde Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Ünitesi’nde tiner yanığı nedeniyle tedavi edilen hastaların dosyaları incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, yanık bölgesi, yanık derecesi, toplam vücut yanık yüzdesi, tedavi, morbidite ve mortalite yönünden değerlendirildiler. Bulgular: Tiner yanığı nedeniyle toplam 55 hasta yatırılarak tedavi edildi. Hastaların 5’i (%9.1) kadın, 50’si (%90.9) erkekti. Erkek hastalar istatistiksel olarak anlamlı derecede fazlaydı (p<0.001). Yaş ortalaması 26.78 (dağılım 14-47) olan hastaların yaralanma yeri 44 (%80.0) hastada işyeri, 11 (%20.0) hastada ev idi ve işyerinde olan yaralanmalar istatistiksel olarak anlamlı derecede fazlaydı (p<0.001). İşyerlerinde tiner patlaması ile oluşan 3 ayrı yangında 13 kişi yanmıştı. En sık yanık bölgesi 10 (%34.5) hastada üst ekstremite, en sık yanık derecesi 36 (%65.5) hastada 2. derece idi. Ortalama vücut yanık yüzey alanı % 22.5 (dağılım %5-90) idi. Hastaların 7’sinde (%12.7) inhalasyon hasarı ve 5’inde (%9.1) ek travma vardı. Hastaların 16’sına (%29.1) yoğun bakım tedavisi ve 22’sine (%40.0) cerrahi tedavi gerekti. Yedi (%12.7) hasta erken dönemde kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Tiner yanıkları eğitimle önlenebilir yanıklardır ve mortalitesi ve morbiditesi yüksektir. Bu nedenle sanayii çalışanlarına korunma önlemleri için eğitim verilmelidir. [SB - 59] Suriye iç savaşında yaralanan ve Türkiye’de yanık merkezimizde tedavi gören yanık hastaların prospektif analizi KORAY DAŞ1, ABDURRAHMAN SELÇUK UZUN1, AHMET ERKILIÇ5, HARUN ANALAY5, FARUK KARATEKE3, MEHMET ÖZDOĞAN2, PINAR ÖZALTUN4 Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Yanık Merkezi, Adana Medline Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Adana 3 Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Adana 4 Çukurova Üniversitesi, Biyoistatistik Bölümü, Adana 5 Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesi Yanık Ünitesi, Gaziantep 1 2 Amaç: Yanıklar savaşta yaralanmalarının %5-20’sini, ölümlerin 22 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE %4’ünü oluşturmaktadır. Ortadoğudaki iç savaşlarda ağır silahlar ve bombalar kullanıldığından, sivil yerleşim alanları tahrip olmakta ve çok sayıda sivil yaralanmalar ortaya çıkmaktadır. Bu ülkelerde mazot benzin gibi yanıcı maddelerin evlerde ısınma vb. günlük ihtiyaçlar için kullanılması ve depolanması yaygındır. Bu durum “multi travmalı yanık hastalar” olarak tanımlayabileceğimiz özel bir hasta grubu oluşturmaktadır. Bu çalışmada sürmekte olan Suriye iç savaşında yaralanan ve Türkiye’ye getirilerek kliniğimizde tedavi edilen yanık hastalarını prospektif olarak değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Suriye’de iç savaş nedeni ile yaralanan ve Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Merkezi ve Gaziantep Dr. Ersin ARSLAN Devlet Hastanesi Yanık Ünitesinde Eylül 2012-Şubat 2013 tarihleri arasında tedavi gören hastalar prospektif olarak çalışmaya alındı. Demografik veriler, yanık vücut yüzey alanı (YVYA), yanık sebepleri, ek travmalar, ISS skorları, yaralanmadan kliniğimize ulaşana kadar geçen süre, hastanede ve yoğun bakımda kalış süreleri, morbidite ve mortaliteler kaydedildi. Mortaliteye etki eden faktörler istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Toplam 79 hasta (K/E=34/45) savaş yanığı nedeniyle tedavi gördü. Ortalama yaş 23,36 (0,1-80) idi. Ortalama ISS skoru 17 (4-30), ortalama %YVYA 34 (10-80) bulundu. Mortalite %24,1 olarak saptandı. Yanıkların %34,2 si bomba patlaması, %5,1 i araç patlaması, %49,4 ü evdeki yakıtın patlaması, %11,4 ü diğer nedenlerdi. En sık yanan vücut bölgeleri gövde (%74,7) ve yüz (%73,4) idi. Ek yaralanma 27 (%34,2) hastada mevcuttu. Bu hastaların 6’sında kafa travması, 3’ünde hemo-pnomotorax, 5’inde üst/alt extremite kırığı, 2’sinde göz travması, 7’sinde yumuşak doku travması, 1 hastada median sinir kesisi, 3 hastada tendon kesisisi mevcuttu. Yanık kliniğine yatışa kadar fark edilemeyen ek travma oranı %33,3 idi (n= 9). İnhalasyon hasarı (INH) 8 hastada (%10,1) saptandı. Mortaliteye etki eden faktörler INH, YVYA ≥%39, ek kafa travmasının varlığı idi (p<0,001). Tartışma ve Sonuç: Savaş nedenli sivil yanıklarda ek travmalar, INH, kafa travmasının eşlik etmesi mortaliteyi artırmaktadır. Gözden kaçan ek travma oranı yüksektir. [SB - 60] Yanıklı hastalarda ağrı, anksiyete ve depresyon ilişkisinin incelenmesi YELİZ KARATEKE1, AYFER ÖZBAŞ2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tip Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul 1 Amaç: Yanık yaralanması birey üzerinde uzun süreli fiziksel ve psikolojik etkileri olan bir travmadır. Travmanın kendisi de korku verici olup, hastaların tedavi aşamasında karşılaştığı ağrılı girişimler, beden imajındaki değişiklikler, sosyal izolasyon, hareket kısıtlılığı ve sosyal işlev bozukluğu gibi durumların hastalar üzerinde olumsuz psikolojik etkilere neden olduğu ve fiziksel iyileşme sürecindeki tıbbi tedavi etkinliğini de olumsuz yönde etkilediği belirtilmektedir. Araştırma, yanık ünitelerinde yatarak tedavi gören hastalarda yanık ağrısı, anksiyete ve depresyon ilişkisini incelemek, yanık ağrısı, anksiyete ve depresyon düzeyini etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı olarak gerçekleştirilen çalışma 29 Nisan - 29 Temmuz 2009 tarihleri arasında İstanbul Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yara ve Yanık Merkezi’nde gerçekleştirildi. Yatarak tedavi gören, 15-84 yaş arası, 7 gün ve üzeri yatarak tedavi gören, bilişsel engeli olmayan 60 yanıklı hasta araştırma kapsamına alındı. Verilerin SÖZEL BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [SB - 61] Negatif basınçlı yara örtüsünün yanıklarda uygulanması M. FİKRİ KÜNDEŞ, HAKAN ACAR, ERHAN TUNÇAY, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, LEVENT KAPTANOĞLU , METİN KEMENT Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Bu çalışmada, yanık merkezinde akut yanıklı hastalarda negatif basınçlı yara örtüsü uygulanması değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Yanık merkezine başvuran ve negatif basınçlı yara örtüsü uygulanan 25 olgu demografik veriler, yanık etiyolojisi, yara lokalizasyonu, negatif basınçlı yara uygulama süresi, yara kapatma teknikleri, yatış süresi, yara lokalizasyonu, yara kapatma tekniklerine göre retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların 23’ü erkek ve 2’si kadındı. Ortalama yaşları 51.7 (aralık 25 -79) idi. Etiyolojik faktörler, 11’inde (%44 ) elektrik çarpması, 7’sinde (%28) temas, 3’ünde (%12) sıcak su, 4’ünde (%16) alev olarak bulundu. Negatif basınçlı örtü uygulama süresi ortalama 9.4 gün(aralık 3-16 gün) idi. Negatif basınçlı yara örtüsü uygulanan hastaların yara alanlarında küçülme, granülasyon dokusunda artma, kanlanmada artma ve yara sekresyonunda azalma görüldü. Sistemik enfeksiyon ve hematom görülmedi. İki hastada ağrı nedeniyle sedesyon altında pansuman değişimi yapıldı. Bir hastada negatif basınç ağrı oluşturduğu içın düşük basınç ile (75 mmHg) başlanarak kademeli olarak artırıldı. Tartışma ve Sonuç: Negatif basınçlı yara örtüsü, akut derin, tendon ve kemik ekspoze olmuş yanıklarda yaranın kısa sürede greftlenmesini sağlar. Postoperatif greft kaybını da önleyerek sık yapılan pansuman sayısını azaltarak hastanede yatış süresini kısalttığından uygulanabilecek bir ara tedavi seçeneğidir. SÖZEL BİLDİRİLER [SB - 62] Libya’lı savaş hastaları: Memorial Ataşehir Hastanesi deneyimi SÖ Z E L toplanmasında; Yanık Özelliklerine İlişkin Bilgi Formu, Hastaların Tanıtıcı Özelliklerine İlişin Bilgiler Formu, Görsel Analog Skala (VAS), McGill Kısa Ağrı Soru Formu, Beck Anksiyete Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeği kullanıldı. Veriler, hasta ve kurum izinleri alınarak, hastaların dinlenme döneminde iki görüşme sonunda toplandı. Bulgular: Çalışmada yüksek ağrı puan ortalamalarına yüksek anksiyete ve depresyon puan ortalamalarının eşlik ettiği görüldü. Hastaların yaş, cinsiyet, eğitim durumu, sosyal güvence, alışkanlık şekli değişkenleri ile ağrı, anksiyete ve depresyon puan dağılımları arasında istatistiksel anlamlılık taşıyan bir ilişkinin olmadığı (p>0,05), yetersiz sosyal destek alan hastaların ağrı, anksiyete ve depresyon puan ortalamalarının yüksek olduğu belirlendi (p<0,05). Çalışmaya katılan hastaların yanık şekli, yanık derinliği ve yanık bölgesi ile ağrı, anksiyete ve depresyon görülmesi arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı görüldü (p>0,05). Bununla birlikte yanık nedeni ile depresyon görülmesi arasında ve yanığa bağlı cerrahi girişim geçirme durumu ile ağrı ve anksiyete görülmesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulundu (p<0,05). Ayrıca yanık alan genişliği büyük olan hastaların ağrı düzeylerinin yüksek olduğu görüldü ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptandı (p<0,05). Tartışma ve Sonuç: Bu çalışma şiddetli ağrı deneyimleyen yanık hastalarının eşzamanlı olarak, anksiyete ve depresyon yönünden de değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Yanıklı hastalarda ağrı, anksiyete ve depresyon gibi sorunların kontrol altına alınmasında, hastaların biyo-psikososyal gereksinimlerinin multidisipliner bir yaklaşımla karşılanması, sürekli ve bireysel ağrı tanılaması ve yönetiminin yapılması önerilmektedir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE DİDEM ÖNCEL YAKAR1, HAKAN KORKUT ATALAN3, RAMAZAN DÖNMEZ1, SERDAR ASLAN1, HALDUN ORHUN2, MURAT ÖZTÜRK2, SEMİH GÜR2, KAMİL YALÇIN POLAT1 Memorial Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, İstanbul Memorial Ataşehir Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü, İstanbul 3 Memorial Ataşehir Hastanesi Reanimasyon Bölümü, İstanbul 1 2 Amaç: Arap Baharı sonrasında Libya’da çıkan iç savaş sırasında yaralanan hastalar için hükümetler arasında sağlanan bir anlaşma ile ülkemizde tedavi olanağı sunuldu. Bu süreçte çoğunlukla komplike hastalar yönlendirildi. Bu çalışma hastanemizde tedavi gören savaş yaralılarının sonuçlarının değerlendirilmesi ve konunun öneminin vurgulanması amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma bir retrospektif vaka serisidir. Veri bankası yardımı ile Ekim 2011-Şubat 2012 tarihleri arasında hastanemizde tedavi edilen savaş yaralıları belirlendi. Hastaların demografik özellikleri, uygulanan girişimler, yoğun bakım ve hastane kalış süreleri ve mortalite oranı değerlendirildi. Bulgular: Çalışma süresi içerisinde 48 hasta tedavi edildi. Hastaların tamamı erkek, ortalama yaş 33 (21-82) idi. Ortalama ISS(Injury Severity Score) 18 (4-48), %93 hastada yaralanma mekanizması penetran travma (n=45) idi. Dört hastada baş-boyun bölgesinde (%8), 9 hastada intrakranyal (%18), 8 hastada torakal (%16), 11 hastada abdominal (%22), 34 hastada ortopedik yaralanma (%70) mevcuttu. Sekiz hasta (%16) politravmatize idi. Hastaların 23’üne (%47) Libya’da cerrahi müdahale yapılmıştı, bu grubun %78’ine (n=18) ek müdahalede bulunuldu. Yirmibir hastaya (%43) ilk cerrahi girişimleri yapıldı. Toplam 15 hasta yoğun bakım tedavisine ihtiyaç gösterdi, ortalama yoğun bakım kalış süresi 35 gün (1-140), ortalama hastanede kalış süresi 21 gün (1-150) idi. Hastaların 5’i (%10) septik komplikasyonlara bağlı olarak kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Savaş cerrahisi halen önemini korumaktadır. Savaş ortamında, kısıtlı imkanlarla birinci müdahaleleri yetersiz veya yanlış olarak uygulanmış yaralıların düzenli bir sağlık sistemine yönlendirilmeleri ile multidisipliner yaklaşımla ağır travmalı, tedavide geç kalınmış kritik hastalarda dahi olumlu sonuçlar elde edilebilmektedir. [SB - 63] Travmada akut böbrek hasarı MELTEM AKKAS, GÖKÇE AKGÜL KARADANA, NALAN METİN AKSU, MEHMET MAHİR ÖZMEN Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Travmada Akut Böbrek Hasarı (ABH) %0.1 ile %18 olup, %7 ile %83 yüksek mortalite ve morbidite ile sonuçlanır. Bununla birlikte, travmada ABH insidansını araştıran çok az çalışma mevcuttur. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2000 -31 Aralık 2009 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Erişkin Acil Servisine trafik kazası nedeni ile başvuran 2003 hastanın dosyası retrospektif olarak incelendi. ABH, RIFLE sınıflaması ile, travmanın şiddeti ise Düzeltilmiş Travma Skoru (RTS) ile değerlendirildi. Bulgular: 43 hastada (%2.1) ABH tespit edildi. ABH gelişen vakalarda GKS, RTS daha düşük, hipotansiyon, kan replasmanı, entübasyon, çoklu organ yetmezliği ve mortalite oranları daha yüksek saptandı. ABH gelişen 23 vakada kanama mevcuttu. Kanama 16 vakada abdominal, 18 vakada torakal, 23 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9 vakada pelvik, 5 vakada da ekstremite kaynaklı idi. RIFLE sınıflamasına göre, renal fonksiyonlardaki bozulmanın derecesi 24 hastada Risk, 6 hastada Zedelenme (Injury), 13 hastada Yetmezlik (Failure) düzeyinde idi. Yaşayan 23 vakanın 18’inde böbrek fonksiyonları normal düzeyine, kronik böbrek hastalığı olan 2 hastada da bazal düzeyine dönmüştü. Üç vakada geç (>72 saat) ABH gelişti. Bu vakaların 2’sinde çoklu organ yetmezliği görüldü ve mortalite ile sonuçlandı. Tartışma ve Sonuç: Travmada ABH’yı önlemek önemlidir. Çünkü ABH yalnız mortaliteyi arttırmaz, kalıcı böbrek fonksiyon kaybı, diyaliz bağımlılığı ve böbrek nakline kadar giden önemli morbiditelere neden olabilir. İlk 72 saat içinde erken gelişen ABH, organ hasarı sonucu oluşan ciddi kanamalara bağlı olup, yüksek mortaliteye sahiptir. Erken dönem ABH’yı ve kalıcı böbrek fonksiyon kaybını önlemek açısından iyi hidrasyon sağlanmalıdır. Bununla birlikte kanamayı kontrol altında almak için önerilen kontrollü hidrasyon da güncelliğini korumaktadır. İkisi arasında denge iyi sağlanmalıdır. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE servis bünyesinde tomografi ve ultrasonografi bulunmasından ve konsültasyon uygulamalarının hızlı ve etkin kullanılmasından kaynaklanmış olabilir. Bununla birlikte bu verilerin daha geniş serili ve farklı birimlerde yapılan çalışmalarla karşılaştırılarak ortaya konulmasına ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. [SB - 64] Travma olgularında acil serviste kalış süresini etkileyen faktörler ve acil serviste kalış süresinin mortalite ile ilişkisi ÜMİT KALDIRIM1, İBRAHİM ARZIMAN1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, MEHMET TOYGAR2, MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Adli Tıp Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Travma nedeniyle acil servise başvuran olguların değerlendirilmesi sürecinde geçen zaman, definitif tedavi açısından önemlidir. Özellikle multitravmalı olgularda ihtiyaç duyulan radyolojik tetkikler ve laboratuar testleri olgunun daha fazla acil serviste kalmasına neden olabilmektedir. Bu çalışmada hastaneye yatırılan olgularda acil serviste kalış süresinin mortalite ve yatış süresi üzerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Ayrıca acil serviste kalış süresini belirleyen faktörler analiz edilmeye çalışılmıştır. Gereç ve Yöntem: Acil servise başvuran ve çeşitli kliniklere yatışı gerçekleştirilen 551 travma olgusuna ait veriler retrospektif olarak incelenmiştir. Bu olgulardan 3 ay içerisinde mortalite gelişmiş olan 43 olgu ve mortalite gelişmeyen 232 olguya (toplam 275 olgu) ait verilere ulaşılmış ve çalışmaya dahil edilmiştir. Bu olgularda acil serviste kalış süresi ile alınan konsültasyonlar ve yapılan görüntüleme tetkikleri arasındaki ilişki istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya toplamda 275 olgu dahil edildi. Hastaneye yatışı yapılan ve mortalite gelişen 43 olgunun 15’ine ileri radyolojik tetkik (Bilgisayarlı tomografi ve Ultrason) isteği yapılmış olduğu gözlendi. Tüm travma olguları içerisinde ise 239 (%43.38) olgudan bir veya daha fazla görüntüleme yöntemi istendiği gözlendi. Yine tüm travma olguları içinde 104 (%18.8) olgudan bir veya daha fazla konsültasyon alındığı bu olgular içerisinde de 14 (%2.5) olgudan üç veya daha fazla birimden konsültasyon alınmış olduğu gözlendi. Konsültasyon ve tetkik istenmesi parametrelerinin sırasıyla acil serviste kalış süresi (p:0,53 - p:0,33) ve mortalite (p:0,72 - p:0,45) üzerine istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi saptanmadı. Tartışma ve Sonuç: Acil servislerde olgulara uygulanan görüntüleme yöntemleri ve alınan konsültasyonların acil servis kalış süresi ve mortalite üzerinde olumsuz etkileri olduğuna dair genel bir kanaat söz konusudur. Ancak bizim çalışma bulgularımıza göre bu parametrelerin acil servis kalış süresi ve mortalite parametreleri üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı gözlendi. Bu sonuç çalışmanın yapıldığı acil 24 SÖZEL BİLDİRİLER SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 9 [SB - 65] Oral yolla alınan narkotik kapsüllerde cerrahi problemler ve tedavi seçenekleri ERTUĞRUL GAZİ ALKURT, M.CELAL KIZILKAYA, FAZİLET ERÖZGEN, ENDER ÖZER, AHMET KOCAKUŞAK, İSHAK SEFA TÜZÜN, İBRAHİM RAFET KAPLAN, HALİT ÖZGÜL Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, İstanbul Amaç: Uluslar arası uyuşturucu ticareti yapanlara karşı tedbirlerin arttırılması sonrasında narkotik ticaretinde insan bazlı farklı yöntemlerin geliştirildiği göze çarpmaktadır. Bu yöntemlerden biri de bizim çalışmamızda sunduğumuz oral yolla alınan, kokain içeren kapsüllerin ülkeler arası ticareti ve bu ticaret sırasında kapsül içen hastaların karşılaştıkları sağlık sorunlarıdır. Bu çalışmamızda oral yolla, kokain içeren kapsül alan 58 hastanın takibi sırasında oluşan cerrahi, medikal problemler ve tedavi seçenekleri sunulmuştur. Gereç ve Yöntem: Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne narkotik polisler tarafından getirilen 58 kapsül içen hasta çalışmaya dahil edilmiş ve kayıtları retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: 5 yıllık dönemde hastanemize başvuran 58 olgunun 17’si (%29.3) kadın, 41’i (%70.7) erkek olup ortalama yaş 36.2 (22-66) idi. Olguların 1 tanesi ileus nedeniyle opere edildi ve operasyon sırasında 38 adet narkotik kapsül çıkartıldı. 2 hastada taşikardi semptomu gelişti ve yakın takibe alındı. Semptomatik tedavi sonrası şikayetleri gerileyen hastalar laksatif ve lavman tedavisi sonrası ortalama 22 adet kapsülü rektal yoldan spontan cıkartıp taburcu edildi. İntestinal sistemde 20 den az kapsül olan 55 hasta ise laksatif ve lavman tedavisi sonrası kapsülleri rektal yoldan spontan cıkartıp taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Narkotik kapsülün oral yolla alımı sonrasında ileus, taşikardi, hipertansiyon,hipertermi, nöbet, intrakranial infarkt ve kanama, kardiak arreste kadar değişen semptomlar gözlenebilmektedir. Bu semptomlar gözlendiğinde uygun medikal ve cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Narkotik kapsüllerin tehlikesi her nekadar insanlar tarafından bilinse de maddi olanaksızlar ve yaşam şartlarının zorluğu insanları bu tür illegal yollara itmektedir. [SB - 66] Adezyonlara bağlı akut mekanik intestinal obstrüksiyonu olan hastaların çok yönlü değerlendirilmesi MÜJGAN ÇALIŞKAN1, İSMAİL EGE SUBAŞI3, MUSTAFA KAYA1, AYLİN ACAR2, ADNAN ÖZPEK1, METİN YÜCEL1, GÜRHAN BAŞ1, ORHAN ALİMOĞLU1 1 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 3 Siirt Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Siirt Amaç: Akut karın ağrılarının %15’ini akut mekanik intestinal obstrüksiyon oluşturur. Obstrüksiyonun en sık nedeni ise karın ameliyatlarından sonra oluşan peritoneal yapışıklıklardır. Bu yazıda, adezyonlara bağlı akut mekanik intestinal obstrüksiyon tanısı ile yatırılan hastaların değerlendirilmesi amaçlandı. SÖZEL BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE Gereç ve Yöntem: Nisan 2009- Aralık 2012 tarihleri arasında adezyonlara bağlı akut mekanik intestinal obstrüksiyon tanısı ile yatırılan 175 hasta prospektif olarak çalışmaya alındı. Demografik özellikler, vital bulgular, ağrı başlama şekli, süresi ve yeri, fizik muayene bulguları, geçirilmiş karın ameliyatları, tekrarlayan atak sayısı, ayakta direkt karın grafileri ve klinik düzelme için geçen zaman incelendi. Konservatif tedaviye cevap vermeyen hastaların ameliyat bulguları değerlendirildi. Bulgular: Hastaların %63.5’i erkek ve ortalama yaş 53.68±17.57 idi. Çalışma süresinde 21 hastada tekrarlayan atak saptandı. Klinik düzelme %44’ünde ilk 24 saatte, %39’sında ilk 36 saatte, %10’unda ilk 48 saatte ve %7’sinde ilk 72 saatte saptandı. Karın tomografilerinde ek patoloji saptanmadı ve 165 hasta medikal tedavi sonrası taburcu edildi. Akut karın bulguları gelişmesi (n=7) ve karın distansiyonunun artması (n=3) üzerine toplam on hastaya cerrahi uygulandı. Konservatif takip edilen hastalar ile ameliyat edilen hastalar karşılaştırıldığında vital ve fizik muayene bulguları, ağrı başlama şekli, süresi ve yeri, ayakta direkt karın grafilerinde tespit edilen loop sayısı, loop çapı ve çap farkları arasında istatistik olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p>0.05). Tartışma ve Sonuç: Adezyonlara bağlı akut mekanik intestinal obstrüksiyonlu hastaların konservatif tedaviye cevabı %94 olarak saptandı. Konservatif yaklaşım güvenli görülmekle birlikte daha uzun süre takip gerekmektedir. Takiplerinde klinik düzelme görülmeyen hastalarda abdominal cerrahi uygulanmalıdır. [SB - 67] Peptik ülser perforasyonlarında laparoskopik yaklaşım ÖNDER ALTIN, AYTAÇ EMRE KOCAOĞLU, AYLİN ACAR, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, LEVENT KAPTANOĞLU, METİN KEMENT Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Laparoskopik yaklaşım günümüzde daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ancak acil olgularda aynı oranda artış görülmemektedir. Bu çalışmada, laparoskopik peptik ülser perforasyonu nedeniyle opere edilen hastaların değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010 Aralık 2012 tarihleri arasında peptik ülser perforasyonu nedeniyle opere edilen hastaların demografik verileri, postoperatif komplikasyonlar ve yatış süreleri retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastalara preoperatif tek doz ve postoperatif 7 gün 2. Kuşak sefalosporin ve metronidazol verildi. Tüm hastalara aynı ameliyat prosedürü uygulandı. Veress iğnesi ile 12 mmHg’lik pnömoperitoneum ardından 10 mm’lik trokar, göbek altından girildi. Daha sonra sağ ve sol midklaviküler hat ile umblikusun 4-5 cm üzerindeki transvers hattın kesiştiği noktalardan 2 adet 5 mm’lik trokarlar yerleştirildi. Duodenorafi için endoportegü ile 3/0 atravmatik ipek kullanıldı. Tüm hastalara dren yerleştirildi. Bulgular: Hastaların 13’ü (%93) erkek ve 1’i (%7) kadındı. Yaş ortalaması 38 (22-57) idi. Tüm hastalarda operasyon laparoskopik olarak tamamlandı. Ortalama hastanede yatış süresi 5 gün (aralık 4-7 gün) idi. Postoperatif 1 hastada safra kaçağı görüldü. Konservatif yaklaşım uygulandı. Reoperasyon ve mortalite görülmedi. Tartışma ve Sonuç: Laparoskopik cerrahinin gelişmesi ile laparoskopik duodenorafi peptik ülser perforasyonu tedavisinde daha iyi kozmetik sonuçlar, daha az ağrı ve hastanede daha az kalış süresi ile rahat ve güvenli uygulanabilmektedir. 25 SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [SB - 68] Diyafram fıtıklarının akut komplikasyonlarına yaklaşım OSMAN KÖNEŞ, CEVHER AKARSU, MEHMET KARABULUT, BURAK KANKAYA, MURAT GÖNENÇ, ALİ KOCATAŞ, MUSTAFA UYGAR KALAYCI, HALİL ALIŞ Bakirköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştirma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Hastanemiz acil servisine başvuran ve diyafram hernisi tanısı konularak ameliyat edilen olgularımıza ait sonuçlarımızı sunmak. Gereç ve Yöntem: Mart 2007-Ekim 2012 tarihleri arasında kliniğimize akut batın tablosu ile başvuran onüç olgunun kayıtları retrospektif olarak incelendi. Olguların demografik özellikleri, anamnez, fizik muayene(FM), labaratuar ve radyolojik bulgular, girişimin açık-laparaskopik oluşu, yapılan onarım tipi, morbidite ve mortalite oranları değerlendirildi. Bulgular: Olguların yaş ortalaması 52 (27-85) olup, 10’u (%77) erkekti. Olguların özgeçmişine bakıldığında üçünde (%23) trafik kazası ve üçündede delici-kesici alet yaralanması(%23) hikayesi mevcuttu. Olgularda en sık şikayet, karın ağrısı, bulantı, kusma ve nefes darlığıydı. FM bulgusu olarak barsak seslerinin toraksta duyulması, defans, rebaund ve hassasiyet varlığı en sık bulgulardı. Lökositoz ve CRP yüksekliği en sık labaratuar bulguları arasındaydı. Tanıda PA akciğer grafisi, batın USG, batın ve toraks BT en sık kullanılan tetkiklerdi. Olguların dördünde laparaskopik (%31), dokuzunda laparatomi ile ameliyata başlandı, laparaskopik başlanan hastalardan ikisinde açığa geçildi. Laparatomili iki olguya torakotomi eklendi. Olguların onu’na primer tamir, üçüne meshli onarım yapıldı. Herni tamiri dışında içi boş organ nekrozu gelişen üç olgudan (%23) ikisinde segmenter kolon rezeksiyonu ve birinde ise parsiyel mide rezeksiyonu yapıldı. Üç olguda (%23) postoperatif yara yeri enfeksiyonu gelişti. Yandaş hastalıkları nedeniyle yoğun bakım ünitesinde takip edilen dört olgudan birinde (%7,7) mortalite gelişti. Tartışma ve Sonuç: Acile karın ağrısı şikayetiyle başvuran ve özellikle anamnezinde travma veya geçirilmiş ameliyat öyküsü olan hastalarda diyafram hernileri mutlaka ön tanılar arasında olmalı ve bu hastalarda gecikmenin yüksek mortalite ve morbiditeye sahip olduğu unutulmamalıdır. [SB - 69] Splenik infarkt, akut batın ve serinin prognozu HALİT ÖZGÜL1, AHMET KOCAKUŞAK1, AYHAN KOÇAK1, ERTUĞRUL ALKURT1, MEHMET CELAL KIZILKAYA1, CİHAT TATAR1, ENDER ÖZER2, MUZAFFER AKINCI1, FAZİLET ERÖZGEN1, ÖMER GÜNGÖRÜR1, ZEHRA ZEYNEP YALÇIN1, HÜSNÜ AYDIN1, SUAT BENEK1, BAHRİ ÖZER1, ŞEVKİ PEDÜK1 Haseki Eğitim ve Araştirma Hastanesi, İstanbul Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa 1 2 Amaç: Splenik infarkt nadiren akut batın nedeni ile ameliyat edilir. Medikal olarak iyileşen hastalar için eğer dalakta yeterli kanlanma yoksa splenektomi yapılmış gibi düşünerek kapsüllü mikroorganizmalar için önerilen aşılar endikedir. Gereç ve Yöntem: Sol üst kadran ağrısı ve defans ile acil cerrahi servisimize interne edilen 59 yaşındaki erkek hasta, semptom, fizik muayene bulguları, laboratuar ve ameliyat bulguları eşliğinde irdelendi. Bulgular: Ağrının dayanılmaz hale gelmesi ve akut batın halinin sebat etmesi nedeni ile sol subkotal insizyon ile splenektomi yapıldı. Dalağın büyük bölümü beyazlaşmış ve 26 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE sertti. Arteriovenöz tromboz nedeniyle dalağın boyutları büyümemişti. Sadece üst polde 2 cm kadar normal dalak dokusu mevcuttu. Ameliyat sonrası 1 gün yoğun bakımda kalan hasta akciğerde tromboz şüphesi ile dahiliyeye devredildi. Ancak genel durumu iyi ve solunum sorunu olmaması nedeni ile ameliyat sonrası 4. gün hastanemizden düşük molekül ağırlıklı heparin kullanması önerilerek edildi. Tartışma ve Sonuç: Spenik infarkt mevcudiyetinde splenektomi endikasyonu kolay kabullenilebilecek bir antite olmadığından uyguladığımız splenektomi, bu tür hastalarda oluşan dalak krizinin orak hücreli anemi hastalarında görülen dayanılmaz infarkt ağrılarından farklı olmadığı ve komplikasyonları ile baş etmekle hazır olup olmadığımızın terazisindedir. Ektopik dalaklarda infarkt daha sık olmakla beraber hastalar teşhis konamadan iyileşmektedir. 1998 yılından beri semptomatik ve semptomatik olmayan diğer 11 hasta sorunsuz olarak taburcu edilmiştir. Bunlardan 1 tanesi ise başka bir merkezde kronik infark ağrısı nedeni ile opere edilmiştir. Çoğu hastanın ameliyatsız iyileşmesi dalakta reperatif bir süreç olduğu iddiasını desteklemektedir. Genel kabul edilen oran splenik infarktların 1/3 ünün sonunda opere edildiğidir. [SB - 70] Cerrah eli değmeyen akut karın olgularının sonuçları ALİ FUAT KAAN GÖK, ADEM BAYRAKTAR, MEHMET İLHAN, HAKAN YANAR, MUSTAFA KAYIHAN GÜNAY, CEMALETTİN ERTEKİN İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Acil Tıp birimlerinde değerlendirilip, acil cerrahi konsültasyonu istenmeden, atlanmış akut karın olguların değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: Ocak 2012-Ocak 2013 tarihleri arasında İstanbul’daki farklı hastanelerin Acil Tıp Birimlerinde değerlendirilen, farklı endikasyonlar ile medikal tedavi planlanıp, Acil Cerrahi konsültasyonu istenmeden evine gönderildikten sonra, İTF Travma ve Acil Cerrahi polikliniğine başvurup, akut karın sendromu nedeniyle ameliyat edilen olgular retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Akut karın nedeniyle ameliyat edilen 443 hastanın 9’u çalışmaya dahil edildi (%2). Beş olgu kadın (%55), 4 olgu erkek (%45), ortalama yaş 51 idi. Daha önceki değerlendirmede 4 olguya gastrit, 2 olguya idrar yolu infeksiyonu, 2 olguya üriner kalkül, 1 olguya da psikosomatik hastalık tanısı ile medikal tedavi düzenlenmişti. İki olgu ilk şikayeti başladıktan sonra 2. gün, 3 olgu 3. gün, 2 olgu 4. gün, 1 olgu 5. gün, 1 olgu 6. gün birimimize başvurdu. Dört olgu perfore apandisit, 3 olgu peptik ulkus perforasyonu, 2 olgu akut mezenter iskemi tanısı ile ameliyat edildi. Dört hasta septik tabloda ameliyata alındı (%45). Yedi olgu ameliyat sonrası yoğun bakımda takip edildi. Yoğun bakımda kalış süresi ortalama 9.5 gün, hastanede kalış süresi ortalama 22 gündü. Bir hastada ilk ameliyat sonrasında kendiliğinden kapanan kontrollü fistül, 1 hastada kapanmayan yüksek debili fistül, 3 hastada nazokomial pnömoni gelişti. Bir hastaya uzamış entübasyon nedeniyle trakeostomi açıldı. Dört hasta ameliyat sonrası dönemde eks oldu (%45). Beş hasta sorunsuz olarak taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Acil polikliniklere başvuran hastalara uygun tanı ve tedavinin yapılabilmesi için çeşitli durumlara özgün standart algoritmaların oluşturulması ve ilgili birimlerle oluşturulacak protokollerle hastaların multidisipliner yaklaşımla değerlendirilmesiyle gelişebilecek morbidite, mortalite ve medikolegal sorunlar azaltılabilecektir. SÖZEL BİLDİRİLER SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 10 [SB - 71] Flegmanöz apandisit tanısında nötrofil/lenfosit oranının kullanımı MURAT EROĞLU1, YAVUZ ÖZDEMİR2, AHMET ZİYA BALTA2, MEHMET ÇUHADAR2, MEHMET ÇUHADAR2, ALİ OSMAN YILDIRIM1, İLKER SÜCÜLLÜ2 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Acil Servisi, İstanbul GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanes Genel Cerrahi Servisi, İstanbul 1 2 Amaç: Akut apandisit, pratikte en sık karşımıza çıkan acil cerrahi nedeni olup tanı çoğunlukla klinik bulgulara göre konmaktadır. Tanıda gecikme perforasyona ve bazı septik komplikasyonlara neden olabilir. Tanıya yardımcı olması amacıyla bazı laboratuvar tetkikleri kullanılmaktadır. Beyaz küre sayısında artış akut apandisit için sensitif ve spesik değildir ve operasyon kararı verilmeden önce kullanılabilecek güvenilir bir parametre olarak değerlendirilmemelidir. Bu çalışmada akut apandisitte görülen inflamasyonun şiddetini belirlemede nötrofil/lenfosit oranının beyaz küre sayısına üstünlüğünün olup olmadığını araştırmayı planladık. Gereç ve Yöntem: Akut apandisit ön tanısı ile kliniğimizde operasyona alınmış 153 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların ameliyat öncesi tam kan sayımı profili kaydedildi ve çıkarılan spesimenin histopatolojik incelemesi ile tanı konfirme edildi. Patoloji raporlarına göre tanı; normal, akut apandisit ve flegmanöz apandisit olarak gruplandı. Bulgular: Ocak 2012 ile Şubat 2013 tarihleri arasında akut apandisit ön tanısı ile operasyona alınmış 153 hastada (14 kadın, 139 erkek) ortanca yaş 22 (17-83 yaş) idi. Histopatolojik inceleme sonucunda negatif apendektomi oranı %8.5 (13 hasta) idi. Flegmanöz apandisit açısından değerlendirildiğinde ROC eğrisi altında kalan alan NLR için 0.923 iken, formüldeki nötrofil oranı için 0.881 ve beyaz küre sayısı için 0.667 idi. Tartışma ve Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları NLR’nın beyaz küre sayısı ve parçalı hücre hakimiyet oranına göre flegmanöz apandisit tanısını koymada daha faydalı olduğunu göstermektedir. [SB - 72] Akut apandisit olgularımızdaki sağ tubosalpingooveriyan patolojiler FUAT İPEKÇİ, İSMET HAN, VEYSEL KARAHAN, BERK GEROĞLU, EMRE TURGUT, GÜRSOY DOĞAN Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı, B Servisi, İzmir Amaç: Sağ tubosalpingooverian patolojiler akut apandisitlerle çok karışırlar. Jinekolojik konsültasyonlara rağmen çoğu kez tanıları ameliyatta konur ve malpraktisten sakınmak için varsa operasyona jinekoloji uzmanı davet edilir. 3 yıllık akut apandisit olgularımızdaki sağ tubosalpingooveriyan patolojileri ortaya koyup konuyu tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2010-2013 tarihleri arasında ameliyat edilmiş Akut Apandisit tanılı 613 hastanın geriye dönük araştırılmasında saptanan 32 over patolojisi olan hasta çalışma kapsamına alınmıştır. Hastaların muayene ve görüntüleme sonuçlarına göre bu hastalardan 25’ine preop. jinekolojik konsültasyon, 22’sine de peroperatuar jinekolojik konsültasyon istenmiş. primer akut app. le birliktelik gösteren ya da sekonder app’e neden olmuş yada SÖZEL BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE normal app.le birliktelik gösteren over patolojileri ameliyatta ortaya konmuştur. Tüm olgulara appendektomi yapılmış, cerrahi girişim yapılmayan TSO. patoloji olgularına medikal tedavi uygulanmıştır. 32 Kadın hastanın”Yaş grupları, uygulanan kesi, overdeki patoloji, yapılan ameliyat, morbitite ve mortalite” parametreleri araştırılmıştır. Bulgular: Akut app.tanısıyla appendektomi yapılmış 613 olgudaki 32 Tubosalpingooveriyan(TSO) patolojili bayanın; 3’ü 20 yaş altı,8’i 20-29,18’i 30-39, 3’ü 40 ve üzeri yaş grubundaydı. Bu hastaların; 22’sine McBurney kesi, 6’sına sağ pararektus, 4’üne göbek altı median kesi uygulanmıştır., 10 unda salpingoooferit (medikal), 9 over kist rüptürüne vicrylle kist onarımı, 3’üne kisteksizyonu vicrylle onarım, over kist rüptürü olan 3 hastaya wedge rezeksyonu, 2 ektopik gebeliğe salpingoooferektomi, 5’inde müdahele gerektirmeyen kist tespit edilmiştir. Over cerrahisi ameliyata davet edilen uzmanı tarafından yapılmıştır.Mortalitemiz olmayıp 2 olguda cerrahi alan infeksiyonu saptanmıştır. Tartışma ve Sonuç: Akut Apandisitlerin tanısı özellikle bayanlardaki sağ tubosalpingooveriyan patolojilerle çok karışır. Appandix gerek lenfatik gerekse direkt komşuluk yoluyla primer salpingoooferitlerle birliktelik gösterebilir. Tubal dış gebelik ve over kist patolojileri de apandisiti taklid edebilir.Tüm tetkik ve jinekolojik muayenelere rağmen kesin tanıları ameliyatta konabilir. Bu nedenlerle; -Özelliklle 18-40 yaş grubundaki apandisit şüpheli hastalarda tubosalpingooveriyan patolojilerin olabileceği akılda tutulmalı, iyi anamnez,fizik muayene ve görüntüleme yöntemleri yanısıra uzman seviyesinde preoperatif ya da gerektiğinde peroperatif konsültasyon mutlaka istenmelidir. -Akut apandisit ameliyatı yapılacağı söylenenlere ve de özellikle Mc.Burney, sağ pararektus kesisi kulanılanlarda appandix normal olsa bile mutlaka appendektomi yapılmalıdır. [SB - 73] 1 yıllık akut apandisit olgularına asistan gözüyle bakış FUAT İPEKÇİ, DİLEK KUZUKIRAN, BARIŞ TÜRKER, AZAD GAZİ ŞAHİN, VEYSEL KARAHAN Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı, B Servisi, İzmir Amaç: Asistanlar için ameliyat yapmak onların olmazsa olmazı.Küçük müdahale ve ameliyatta ciltlerin kapatılması sonrası daha kıdemli asistan ve uzman eşliğinde appendektomi ameliyatlarıyla cerrahi uzmanlığına giden adımlar atılmış olur. Bölümümüzde ameliyatların çoğu asistanlara ve özelikle de apandisitler yeni dönem asistana yaptırılmaktadır. Zorlandıklarında karşısındaki uzman doktor devreye girmektedir. Bunları kapsayan çalışmayı ortaya koymayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Akut apandisit tanısı alıp appendektomi yapılan grubu ve bunlarda appendektomiyi gerçekleştiren doktorlarımızın aya göre kıdemlerini inceleyip zorlanma oranlarını belirlemek için 1Ocak 2012-2013 tarihleri arasında 64’ü kadın, 82’si erkek olan 146 hasta ve bunları gerekleştiren asistanın aya göre kıdemi, zorlandıklarında uzmanın devreye girme oranı ortaya konuldu Bulgular: 146 hastanın 133’ü 18-39 yaş grubundaydı (%91); bu olguların; Tümü asistanlara yaptırılmış ancak 21 (%13.7) olguda zorlandıkları için uzman doktor devreye girmiştir. Asistanların aylara göre kidemleri ise; 4-12 aylık asistan ameliyatın 62 sini bitirebilmiş 13’ünü bitirememiş 75 olgu (%52), 24-36 aylık asistan 56’sını bitirebilmiş 7’sini bitirememiş 63 olgu (%43), 36-48 aylık asistan 7sini bitirebilmiş 1’ini bitirememiş 8 olgu (%5). Tartışma ve Sonuç: Türk cerrahi yeterlilik kurulunun; Tıpta uzmanlık öğrencileri/asistanlar için “cerrahi uygulamalar ve 27 SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ bilimsel etkinlikler kayıt defteri” genelgesinde kıdem tanımlamalarında A1, A2, A3 (yeni başlayan) olmak üzere 3 ana kıdeme ayrılırlar. Eğitim sorumluları kıdemlerine ve yeteneklerine göre ameliyat yaptırmak zorundalar. Appendektomi A3 seviyesindeki asistanlara öncelikle yaptırılacak ameliyatlardandır. Appendektomi olgularımızın hepisini öncelikli A3 asistanlarımıza yaptırmaya çalıştık. Özellikle eğitim hastanelerinde kayıt defterinde belirtilen kıdem ameliyatlarının eğitim sorumluları ya da görevlendirilen uzman nezaretinde yaptırılmalı, gerektiğinde müdahil olunarak asistan güç durumda bırakılmamalıdır. [SB - 74] İnkarsere karın duvarı fıtıklı hastalarda morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörler ENVER İLHAN, MEHMET AKİF ÜSTÜNER, ABDULLAH ŞENLİKÇİ, EMRAH DADALI, UĞUR GÖKÇELLİ SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Amaç: Karın duvarı fıtıklarında tedavi şekli cerrahi olmasına rağmen çoğu zaman hastalar tarafından tedavi ertelenmekte ve inkarsere durumda hastaneye başvurabilmektedirler. Çalışmamızda inkarsere karın duvarı fıtığı nedeniyle başvuran ve acil olarak ameliyat yapılan hastalarda morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörleri araştırdık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008-Şubat 2013 tarihleri arasında inkarsere karın duvarı fıtığı tanısıyla ameliyat yapılan hastaların dosya ve bilgisayar kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, yandaş hastalıklar, fıtık yeri, uygulanan cerrahi, morbidite, mortalite ve hastanede kalış süresi yönünden değerlendirildi. Bulgular: Toplam 71 hastanın 24 (%33.8)’ü kadın 47 (66.2)’si erkek olup yaş ortalaması 64.9 (aralık 22-94) idi. Hastaların 30 (%42.3)’unda inguinal, 5 (%7.0)’inde epigastrik, 12 (%16.9)’sinde femoral, 6 (%8.4)’sında insizyonel ve 18 (%25.4)’inde umblikal inkarsere herni saptandı. Eksplorasyonu takiben toplam 23 (%32.4) hastaya ince barsak ve omentum rezeksiyonu gerekti. Sadece omentum rezeksiyonu 14, sadece ince barsak rezeksiyonu 11, hem omentum hemde ince barsak rezeksiyonu üç hastaya gerekti. İki hastada rezeke omentum histopatolojisi karsinom metastazı olarak rapor edildi. Bir hastada kolon, bir hastada mide karsinomu tespit edildi.Yandaş hastalık olarak koroner arter hastalığı ve hipertansiyon önde gelmekteydi. Dört hastada yara yeri enfeksiyonu, beş hastada seroma gelişti. İki hasta gastrointestinal fistül nedeniyle yeniden ameliyat edildi. Toplam 5 (%7.04) hasta ex oldu. Hastanede kalış süresi ortalama 6.3 (aralık 2-90) gündü. Tartışma ve Sonuç: İnkarsere karın duvarı fıtıklarında, rezeksiyon gerektiren, ileri yaş ve yandaş hastalığa sahip ve ASA skoru yüksek olan hastalarda morbidite ve mortalite oranı yüksektir. Bu nedenle, karın duvarı fıtıkları ilk farkedildikleri zaman yandaş hastalık ve boğulma gelişmeden elektif olarak ameliyat edilmelidir. 28 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [SB - 75] Boğulmuş/elektif abdominal ve kasık fıtıkları olgularımızın değerlendirilmesi FUAT İPEKÇİ, İSMET HAN, EMRE TURGUT, VEYSEL KARAHAN, İLTER KIRMIZI, BERK GEROĞLU Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı B Servisi, İzmir Amaç: Gerek abdominal gerekse kasık fıtıklarına yönelik cerrahi günümüzde büyük yer tutmaktadır. Tanı olanaklarının artması, ameliyat olma bilincinin yerleşmesi ve sosyal güvence olanaklarının fazlalığı nedenleriyle ameliyat olma kolaylığı bu olgulardaki beklenen fıtık komplikasyonlarının ve özellikle boğulmaların sayısını azaltmaktadır.Bizde belirli bir zaman diliminde nüks ve insizyonel olanları hariç elektif abdominal ve kasık herni olgularımız ile boğulmuş olanları geriye dönük incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: 1 ocak 2010-2013 tarihleri arasında polikliniğimizden 127 abdominal, 602’si elektif kasık fıtığı olguları ve ayrı olarak 10 boğulmuş abdominal herni olgusu, 34 boğulmuş kasık fıtık olgusu çalışmaya alındı. Bu olgularda” yaş dekatlarına göre cinsiyet, yatış şekilleri, boğulmuşlarda strangüle olanlar” şeklindeki parametreler araştırıldı. Bulgular: 127 elektif abdominal olgunun 103’ü umblikal olup bunların 62’si kadın 21’i erkek ve bunların 74’ü ise 40 ve üzeri yaş grubudur. 24’ü epigastrik olan olguların ise; 12’si erkek 12 si kadın olup, bu olguların 8’i umblikal, 2’si epigastrik toplam 10 boğulmuş abdominal fıtık olgumuz vardır (%7.8). Bu 127 olgunun 93’ü (%73) 40 ve üzeri yaştadır. 592 elektif kasık fıtığı olgularının 538’i erkek, 54’ü kadın olup bu olguların 466’sı (%86.7) 40 ve üzeri yaş grubundaydı. 18’i erkek 5’i kadın toplam 23 boğulmuş inguinal ve 3’ü erkek 8’i kadın toplam 11 boğulmuş femoral toplam 34 boğulmuş kasık fıtığı olgumuz vardır (%5.7). Boğulmuş olgularımızın 2’sinde strangülasyon tespit edilmiş ve barsak rezeksiyonu uygulanmıştır. Hiç bir olgumuzda mortalite söz konusu değildir. Tartışma ve Sonuç: Gerek abdominal gerekse kasık fıtıklarının ameliyatları geciktirilirse yaşla orantılı olarak boğulma riskleri dolaysıyla morbidite ve mortalite oranları artacaktır. Seriden seriye değişmekle beraber biz de boğulma oranları yaklaşık abdominaller için % 7, kasık fıtıkları için %5’tir.Yine dikkat çekiçi bir unsur toplam 719 elektif olgunun 559’u yani %77’si 40 ve üzeri yaş grubundaydı ve 19 femoral herninin 11’i (%57) boğulmuştu. Bu yüksekliği hastanemizin referans hastanesi olmasına bağlıyor ve tanısı konan özellikle femoral fıtıkların biran önce ameliyatlarının yapılmasını öneriyoruz. SÖZEL BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [SB - 76] [SB - 77] İnkarsere inguinal hernide mortaliteye etki eden faktörler Samsun EAH’da 2008-2012 yılları arasında yaşlı hastalarda yapılan acil inguinal herni onarımlarının analizi ELİF ÇOLAK, NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Samsun Amaç: Bu çalışma ile, erişkin hastalarda oluşan intestinal inkarserasyonlu kasık fıtıklarında mortaliteye etki eden faktörleri araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008-Şubat 2013 tarihleri arasında Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesinde inkarsere inguinal herni tanısıyla opere edilen ve ileus nedeniyle ameliyata alınıp inkarsere inguinal herni tespit edilen 420 hasta retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların %81,7’si (n=343) erkek, %18.3’ü (n=77) kadın; yaş ortalaması 59.3 (min:18, max:94) yıl idi. Mesh ile onarım 227 hastaya uygulanırken, 193 hastaya meshsiz herniorafi uygulandı. Hastaların 17’sinde strangulasyon nedeniyle ince barsak rezeksiyonu uygulandı. Bu hastaların 9’u kadın, 8’i erkek ve yaş ortalaması 75.3 idi. Bu hastaların 10’unda inguinal, 6’sında femoral, 1 tanesin de obturator herni olduğu görüldü. Rezeksiyon uygulanmayan hastaların sadece 1’i (%0,23) pulmoner emboli nedeniyle kaybedildi. Rezeksiyon uygulanan hastaların 5’i (%1,19) kaybedildi. İnguinal kesiden rezeksiyon uygulanan hastaların hepsi şifa ile taburcu olurken, kaybedilen hastaların hepsinin geç tanı konulmuş ileri yaşlı hastalar olduğu görüldü. Bu hastalar ileus nedeniyle takip edilip, laparotomi ile strangule herni tanısı konmuş hastalardı. İki hasta inguinal, 2’si femoral, 1 hastada obturator herni mevcuttu. Hastalardan birinde herni kesesi içerisindeki ince barsak perfore olmuştu. Bu hastaya ileostomi müköz fistül uygulandı ancak postoperatif (po) 3. günde sepsis nedeniyle kaybedildi. Diğer bir hastada po 8. günde anastomoz kaçağı gelişti ve ileostomi uygulandı ancak po 10. günde sepsis nedeniyle kaybedildi. Diğer 3 hastanın konjestif kalp yetmezliği, kronik renal yetmezlik ve diabet gibi ek hastalıkları vardı ve hepsi 80 yaş üzeri idi. Tartışma ve Sonuç: İnkarsere inguinal herni nedeniyle kaybedilen hastaların çoğunluğunun, geç tanı konulmuş ve bu nedenle ince barsak rezeksiyonu gerekmiş olan yaşlı hastalar olduğu görüldü. Bu çalışma ile karın ağrısı ve kusma şikayetleriyle acil polikliniğe başvuran ve ileus tanısı konan her hastanın inkarsere herni açısından ayrıntılı muayene ve tetkikinin gerekli olduğu sonucuna varıldı. SÖZEL BİLDİRİLER SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM, SADIK KEŞMER, KADİR YILDIRIM, MURAT SENCER ÖZSOY Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Samsun Amaç: Bu çalışmada Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ocak 2008-Şubat 2012 yılları arasında, acil inguinal herni onarımı yapılan yaşlı hastaların verileri paylaşılacaktır. Gereç ve Yöntem: Samsun eğitim ve arastırma hastanesinde ocak 2008-Şubat 2012 tarihleri arasında 65 ve üstü yaşında acil inguinal herni onarımı yapılan hastalar retrospektif olarak değerlendirilmiş ve bir yıllık süreçte nüks ve yara yeri kompliksyonu açısından hastalar aranarak bilgi alınmıştır. Bulgular: Ocak 2008 subat 2012 tarihleri arasında hastanemizde 1793 inguinal herni onarımının %5’ini (91 hasta) acil şartlarda herniorafi ameliyatı olmuştur. 91 hastanın %62,6’sı (57 hasta) 65 ve üstü yaş grubunu oluşturmaktadır. Bu hastaların %80,7’si erkek (46 hasta), %19,3’ü (11 hasta) kadın olarak dağılmıştır. Erkek hastaların yaş ortalaması: 76,6 (65-89) Kadın hastaların yaş ortalaması: 81,6 (68-92) 57 hastanın 28’ine greftli onarım yapıldı, 29’una greftsiz onarım yapıldı. e/k:23/5–23/6 ortalama yaş:75,6–79,5 greftli operasyonların ortalama süresi 70,4 dk (25-120dk) greftsiz operasyonların ortalama süresi 91,2 dk (25-150dk) greftsiz onarımların ortalama yatış süresi: 3,7 gün (1-23) greftli onarımların ortalama yatış süresi: 2,7 gün (1-11) Hastanın ilk acil kaydı ile operasyona alınış süresinde geçen zaman ortalaması: 7,3 saat Hastaların 39’unda (%68,4) inkarserasyon, 18’inde (%31,5) strangülasyon tespit edildi. Strangülasyon tespit edilen 18 hastanın 11’inde (%61,1) barsak rezeksiyon+anastamozu uygulandı. 5 hasta (%8,7) femoral herni tespit edildi. Post op ilk 30 gün içerisinde mortalite oranı %8,7 (5 hasta) idi. Hastaların 1 yıllık izlemlerinden 5 (greftli/greftsiz:1/4) hasta post op ilk 30 gün içerisinde ex oldu. 6 (greftli/greftsiz:1/5) hasta bir yıllık takip içerisinde çeşitli nedenlerden ex oldu. Greftsiz onarım yapılan grupta 1 hasta nüks 2 hastada yara yeri enfeksiyonu 1 hastada hematom tespit edildi. Greftli onarımda nüks görülmedi. 1 hastada yara yeri enfeksiyonu 1 hastada seroma gelişti. Tartışma ve Sonuç: Bu çalışma sonucunda verilere dayanarak yaşlı, inguinal hernisi olan hastalara elektif cerrahi uygulamanın risklerden sakınmada etkili olduğu düşünülmektedir. 29 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 11 [SB - 78] Ender bir akut karın nedeni çekum divertiküliti: 8 vaka deneyimimiz SEMİH HOT, SERACETTİN EĞİN, BERK GÖKÇEK, ALİ ALEMDAR, ARZU AKAN, SERVET KARAHAN S.B. Okmeydanı E.A.H. Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Kolonun divertiküler hastalığının insidansı ulus orjinine, kültürel geçmişe ve diyete bağlı değişir. Sağ kolon divertiküler hastalığı yaygın değildir. Batı serilerinde sıklığı %1-2’lerde iken Asya serilerinde %43-50 olarak bildirilmiştir. Çekum divertikülü; kolonun yaygın divertiküler hastalığının bir parçası olarak edinsel veya bir soliter divertikül olarak konjenital formlarda karşımıza çıkabilir. Çekum divertikülitleri özellikle akut apandisiti taklit edebilir. Bu çalışmanın amacı son 7 yılda acil cerrahi kliniğimizde akut karın nedeni ile ameliyat edilen 8 soliter çekum divertiküliti vakasını sunmaktır. Gereç ve Yöntem: 01.11.2005 – 01.11.2012 tarihleri arasında acil cerrahi kliniğimize karın sağ alt kadran ağrısı nedeniyle başvuran ve akut apandisit ön tanısı ile ameliyat edilirken çekum divertiküliti saptanan 8 vakayı retrospektif inceledik. Bulgular: Hastaların şikayetleri, laboratuar, radyolojik, fizik muayene bulguları, tedavi ve ameliyat sonrası süreç analiz edildi. Hastaların tamamında karın sağ alt kadran ağrısı ve lökositoz gözlenirken, iştahsızlık ve kusma şikayetleri yoktu. Fizik muayenede karın sağ alt kadranda rebound bulgusu olan bu hastalara akut apandisit ön tanısı ile ameliyat kararı alındı. 8 vakada da ameliyat esnasında soliter çekum divertiküliti saptandı, apandektomi ve divertikülektomi uygulandı. Tüm hastalarda akut divertikülitin kesin tanısı histopatolojik inceleme ile onaylandı. Hastalarda ameliyat sonrası herhangi bir komplikasyon görülmedi. Tartışma ve Sonuç: Soliter çekum divertiküliti ilk kez 1912 yılında Potier tarafından tanımlanmıştır. Akut çekum divertiküliti aralıklı veya kronik bulgularla seyreden nispeten uzun bir klinik döneme sahiptir. Ağrı genellikle karın sağ alt kadranda başlar ve devam eder. Bulantı ve kusma yaygın değildir. Klinik tablo daha hafiftir. Çekum divertikülitlerinin ameliyat öncesi kesin tanısı genellikle konamaz. Tanısında baryum kontrastlı incelemeler faydalıdır. Ancak akut karın ve lokalize peritonit bulgularının varlığında baryumun lümen dışına kaçma olasılığı ayrı bir sorundur. Tanıda bilgisayarlı tomografinin duyarlığı %94, özgüllüğü %95 olarak bildirilmiştir.Tedavisi antibioterapiden sağ hemikolektomiye kadar değişebilir. Şüpheli karın sağ alt kadran ağrılarında; ağrı periumblikal bölgede başlamadıysa, iştahsızlık, kusma yoksa, klinik hafif seyrediyorsa, hasta doğu kökenli ise ayırıcı tanıda çekum divertikülitleri düşünülmelidir. [SB - 79] Kolorektal tümör perforasyonuna acil yaklaşım NEJDET BİLDİK, SELAHATTİN VURAL, MEHMET ALİ GÖK, NOYAN İLHAN, NURİ EMRAH GÖRET 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE rektal kanserli hastalarda obstrüksiyon veya perforasyon kliniği ile başvuru sayısında artış gözlenmektedir. Tümör perforasyonu acil tedavi gerektirir. Ancak tedavi yaklaşımı tartışmalıdır. Bu çalışmada, kolorektal tümör perforasyonlu olgularda radikal cerrahi girişim gerekliliği değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Şubat 2012 ile Şubat 2013 tarihleri arasında acil cerrahi servisinde kolorektal tümör perforasyonu nedeni ile tedavi edilen 17 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik verileri, tümör yeri, yapılan operasyon ve prognozu değerlendirildi. Bulgular: Perfore kolon tümörü olan 17 hastanın 8’i (%47) kadın ve 9’u (%53) erkek idi. Ortalama yaşı 64 (56- 85) bulundu. Hastaların 13’üne hartman prosedürü ve 4’üne saptırıcı kolostomi uygulandı. Perioperatif mortalite görülmedi. Postoperatif morbidite oranı %25 ve mortalite oranı %41 bulundu. Hastaların 5’i (%29) neoadjuvan kemoterapi / radyoterapi almakta idi. İki hastada rezeksiyon sırasında ek organ yaralanması oldu. Tartışma ve Sonuç: Kolorektal kanser perforasyonu yüksek morbidite ve mortalite riski taşımaktadır. Hastanın genel durumu, perforasyonun süresi ve perforasyon yeri gibi durumlar göz önüne alınarak optimal cerrahi yaklaşım belirlenmelidir. Ön planda hastalara rezeksiyon düşünülmelidir. [SB - 80] Divertikülit komplikasyonları ve tedavinin maliyet analizi ESİN KAPLAN, ERDEM KINACI, HASAN ÖKMEN, ABDULKERİM ÖZAKAY, MEHMET EMİN GÜNEŞ, ACAR EREN İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Bu çalışmanın amacı cerrahi girişim gerektiren divertikülite bağlı mekanik intestinal obstriksiyon ve perforasyon olgularının evrelerine göre morbidite ve mortalitelerini belirlemek ve bunun ekonomik anlamını ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: 2007 ve 2011 yılları arasında hastanemize başvuran 21 divertikül perforasyonlu hasta retrospektif olarak incelendi. Burada hastaların yaşı, Hinchey sınıflamasına göre evresi, stoma gereksinimi, yoğun bakım takibi, işlemlerin sosyal güvenlik kurumuna ortalama maliyeti tespit edildi. Bulgular: Ortalama yaş 70 idi (min:29-mak:85). Oniki olgu (%57) evre 3, dört olgu (%19) evre 4, iki olgu (%9,5) evre 1, üç olgu (%14,2) evre 2 idi. Onyedi (%80,9) hastaya kolostomi açıldı. Sadace üç hastanın kolostomisi daha sonra kapatıldı. Onbir (%52.3) hasta postoperatif yoğun bakım ünitesinde takip edildi. Dört (%19) hasta takip sırasında mortalite ile sonuçlandı. Stoma hastalarının kolostomi torbası ve bakım bedelleri dahil edilmeden, vakaların ortalama maliyeti 4200 Türk Lirası idi. Tartışma ve Sonuç: Divertikül perforasyonu özellikle Hinchey evresi yükseldiğinde mortalitesi ve tedavi maliyeti oldukça yüksek olan bir klinik tablodur. Bu nedenle divertiküler hastalık tespit edilen veya risk altındaki hastalara, komplikasyon oluşmadan koruyucu tedbirler almanın, yakın takip uygulamanın ve hastaların divertikülit tablosuna karşı bilgilendirilmesinin bu komlikasyonları, dolayısı ile mortalite ve morbiditeyi önemli derecede azaltacağına ve buna bağlı oluşan yüksek tedavi maliyetini azaltacağına inanmaktayız. Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Perfore kolorektal kanserler sıklıkla ileri yaşlarda rastlanmaktadır. Acil kolorektal operasyonlarda morbidite ve mortalite, elektif ameliyatlara oranla daha yüksektir. Son yıllarda kolo30 SÖZEL BİLDİRİLER [SB - 81] Kolon divertikül perforasyonlari: Hartman prosedürü veya primer anastomoz? NEJDET BİLDİK, SEDAT TAN, AYLİN ACAR, MEHMET ESER, SELÇUK KAYA, SELAHATTİN VURAL, METİN KEMENT Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Bu çalışmada, kolon divertikül perforasyonu ile başvuran hastaların değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010-Ocak 2012 tarihleri arasında acil cerrahi polikliniğine başvuran klinik ve radyolojik olarak kolon divertikül perforasyonu tanısı konulan 6 olgunun demografik verileri, Hinchey sınıflamasına göre evreleri, hastanede yatış süreleri ve komplikasyon oranları retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 1’i (%17) kadın ve 5’i (%83) erkek idi. Ortalama yaş 52.5 (aralık16-72) idi. Beş hastada diabetes mellitus tip 2 ve hipertansiyon gibi ek morbidite mevcuttu. Tüm hastalara BT çekildi. Hinchey sınıflamasına göre 2 hasta evre 3 ve 4 hasta evre 4 idi. Ortalama hastanede yatış süresi 5.75 gün (aralık 4-7) idi. Hastaların 2’sine hartmann prosedürü ve 4’üne segmenter rezeksiyon ve primer anastomoz uygulandı. Postoperatif morbidite ve mortalite görülmedi. Ortalama takip süresi 19.6 (aralık 12-29) aydı. Takip süresince komplikasyon görülmedi. Tartışma ve Sonuç: Divertikül perforasyonu nedeniyle operasyonda segmenter rezeksiyon ve anastomoz uygulanması güvenli tekniktir. [SB - 82] Gastrointestinal sistemin nadir acillerinden nöroendokrin tümörler ALİ KOCATAŞ, AHMET CEM DURAL, MEHMET ABDUSSAMET BOZKURT, MAHMUT DOĞAN, İLHAN GÖK, MURAT GÖNENÇ, HAKAN YİĞİTBAŞ, MUSTAFA UYGAR KALAYCI 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE saptandı. Tartışma ve Sonuç: Tanısal yöntemlerdeki gelişmelerin de etkisi ile son yıllarda daha sık tanı konulan GEP-NET olgularından bir kısmında ise tanı acil cerrahi girişimler sonrasında konulabilmektedir. Hedefe odaklı terapilerin umut vadettiği, onkolojinin yerinin sınırlı olduğu bu tümörlerde cerrahi halen etkili bir seçenektir. [SB - 83] Apendikal kitle: İnterval apendektomi gerekli mi? MEHMET İLHAN, MUHAMMED ÜÇÜNCÜ, ALİ FUAT KAAN GÖK, HAKAN YANAR, RECEP GÜLOĞLU, CEMALETTİN ERTEKİN İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Apendiküler kitle tanısı ile takip edilen ve ileoçekal diğer patolojiler dışlandıktan sonra interval apendektomi yapılmayan olguları sunmak. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2005 ve 1 Haziran 2010 tarihleri arasında apendiküler kitle tanısı ile yatırılarak tedavi edilen 58 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Apendiküler kitle tanısı fiziksel inceleme, karın ultrasonografisi ve bilgisayarlı tomografi ile konuldu. Yaş, cins, semptomların başlaması ile hastaneye başvuruna kadar geçen süre, hastanede yatış süresi ve taburcu olduktan sonra yapılan tetkikleri değerlendirildi. Bulgular: Olguların 33’ü erkek (%56.8), 25’i kadın idi (%43.2). Ortalama yaş 46.6 (dağılım 16-80 yaş) idi. Semptomların başlaması ile hastaneye başvuru arasındaki süre ortalama 10.5 gündü. Periapendiküler apse gelişen 10 olguya lokal anestezi altında peruktan drenaj uygulandı. Üç olgunun tetkiklerinde, malignite dışlanamadığında sağ hemikolektomi yapıldı. İnflamatuar barğırsak hastalığı saptanan 1 olguya medikal tedavi verildi. Ortalama hastanede kalış süresi 6.29 gündü. Olguların birinde nüks 24 ay sonra apendiküler hastalık saptandı ve hafif inflamasyon olduğunda apendektomi yapıldı. Tartışma ve Sonuç: Apendiküler kitle tanısıyla başarılı konservatif tedavi yapılan ve ileoçekal patolojiler dışlanan olgularda interval apendektomi yapılmayabilir. Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Gastroenteropankreatik nöroendokrin tümörler (GEPNET) nadir olup, büyük bir kısmını karsinoid tümörler oluşturur. Semptom vermediklerinde tanı konulması zor olup kimi zaman tanı anında uzak organ metastazı görülebilir. Kliniğimizde acil cerrahi veya invaziv işlem gerektiren GEP-NET olgularımızı paylaşmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 2008 - 2012 tarihleri arasında acil başvurusunda cerrahi girişim uygulanan olgular; demografi, ön tanı, laboratuar, ameliyat, histopatolojik ve immunhistokimya sonuçları incelenerek retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Sekiz olgunun yaş ortalaması 51,1 (27-76), K/E oranı: 1 idi. Yedi olgudan 3’ü akut apandisit, 3’ü ileus, biri gastrointestinal sistem (GIS) kanaması ön tanısı ile ameliyata alındı. GIS kanama ile başvuran, endoskopisinde prepilorik alanda ülsere lezyonun birinci ay kontrol endoskopi biyopsi histopatoloji sonucu nöroendokrin tümör olup abdominal görüntülemesinde yaygın karaciğer metastazları izlendi. Ameliyat edilen olguların histopatolojik incelemelerinde; laparoskopik apendektomilerin (n=3) ikisinde iyi diferansiye nöroendokrin tümör, birinde karsinoid tümör, ileus ön tanısı ile (n=3) ameliyata alınarak sigmoid rezeksiyon yapılan olguda az diferansiye nöroendorin tümör, subtotal kolektomi yapılan olguda Familial Adenomatozis Koli zemininde adenokarsinom ile birlikte apendikste karsinoid tümör, kısmi ince bağırsak rezeksiyonu yapılan olguda multisentrik nöroendokrin tümör SÖZEL BİLDİRİLER [SB - 84] Komplike olmayan akut divertikülitte medikal tedavi yeterli mi? MEHMET İLHAN, ONUR BAYRAM , ŞEYMA KARAKUŞ, ALİ FUAT KAAN GÖK, HAKAN YANAR, RECEP GÜLOĞLU, CEMALETTİN ERTEKİN İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Akut divertikülit tanısıyla yatırılarak takip ve tedavi edilen komplike olmayan olgularda medikal tedavinin etkinliğinin belirlenmesi. Gereç ve Yöntem: İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi servisinde Ocak 2007-Aralık 2012 tarihleri arasında akut divertikülit tanısıyla yatırılarak takip ve tedavi edilen olguların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm olguların tanısı fizik muayene ve laboratuar bulgularına dayanarak, üç kontrastlı tüm batın bilgisayarlı tomografisi (BT) ile konuldu. Bulgular: Akut komplike olmayan divertikülit tanısıyla takip edilen 53 olgunun 5’inde yatış sonrası cerrahi girişim veya perkütan drenaj gerekti. Olguların yaş ortalaması 57.3 idi (30-90). Olguların 31’u erkek (%58.4), 22’si kadındı (%41.6). Ortalama hastanede kalış süresi 4.9 gün idi (1-16). Olguların çekilen tüm batın bilgisayarlı tomografisinde, 8 olgu 31 SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ Hinchey sınıflamasına göre Hinchey II (%15.1), 45 hasta Hinchey I (%84.9) olarak skorlandı. Tüm olgulara başlangıç tedavisi olarak intravenöz ampisilin - sulbaktam verildi. Yatış sonrası 5 olgunun takiplerinde ateş ve lökosit değerlerinde artış nedeniyle çekilen kontrol batın bilgisayarlı tomografisi sonuçlarına göre 2 olguya perkütan abse drenajı 3 olguya cerrahi girişim uygulandı. Bu olguların ikisi erkek üçü kadın idi. Yaş ortalaması 65.4 idi (52-73). Bu 5 olgunun ortalama hastanede kalış süresi 11.4 gündü (7-16). Tartışma ve Sonuç: Komplike olmayan akut divertikülit olgularında kısa dönem hastanede yatış ile intravenöz antibiyotik tedavisi güvenli ve yeterlidir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 12 [SB - 85] Akut mezenter iskemide cerrahi tedavi sonuçlarımız SÜLEYMAN BADEMLER1, SÜLEYMAN BÜYÜKAŞIK1, MAHMUT DOĞAN1, ALİ KOCATAŞ1, CEM DURAL1, MUSTAFA KALAYCI1, HALİL ALIŞ2, YAŞAR DOĞAN1 Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Şişli Eftal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 1 Amaç: Akut mezenter iskemi (AMİ) yüksek mortalite oranına sahip kötü prognozlu bir hastalıktır. Bu çalışmadaki amaç AMİ ‘ye bağlı cerrahi tedavi uyguladığımız hastalardaki sonuçlarını ve mortalite ile ilişkili faktörleri belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 ile Şubat 2013 tarihleri arasında AMİ tanısıyla ameliyat edilen 62 hasta retrospektif olarak incelendi. Bulgular: AMİ nedeniyle ameliyat edilen 62 olgunun 22’si erkek (%35,5) ve 40’ı kadın (%65,5) dı. Hastaların yaş ortalaması 72 ± 14,5 (dağılım 38-93) idi. Olguların 61’ü (%98) karın ağrısı ve 18’i (%29) bulantı-kusma şikayetleri ile başvurdu. Fizik muayenelerinde 42 olguda (%68) hassasiyet, 21 olguda (%33) defans ,20 olguda rebaund (%32) ve 4 olguda bağırsak seslerinde azalma (%6,5) mevcuttu. En sık görülen yandaş hastalıklar hipertansiyon(%70), koroner arter hastalğı (%25) ve atrial fibrilasyon (%7) idi. Olguların 44‘ünde (%71) lökosit değeri 15000’ nin üzerinde idi .Olguların 41’inde (%66) ince barsakda nekroz ve 18’inde (%29) kolon tutulumu belirlendi. Yirmi iki (%35) hastaya masif barsak rezeksiyonu, 24 hastaya (%38) kısmi barsak rezeksiyonu ve 4 hastaya (%6,4) embolektomi yapıldı. Yirmi üç olguda second look yapıldı ve bunlardan 7 olguya (%11,2) primer rezeksiyon ve 1 olguyada (%1,6) da re-rezeksiyon uygulandı. Genel mortalite oranı %62 bulundu. Yaş, hastaneye başvuru zamanı ve yandaş hastalık olması mortalite üzerine istatistiksel olarak etkili bulunmuştur (p<0,05). Tartışma ve Sonuç: Akut mezenter iskemi ileri yaşlarda görülen ve yüksek mortalite ile seyreden bir hastalıktır. Hastaların çoğunda yandaş hastalık olması ve geç tanı konması mortaliteyi etkilemektedir. Bu olgularda erken tanı ve tedavi mortalite oranını düşürecektir. [SB - 86] Apendix lümeninin obliterasyonu NURAYDİN OZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM, SADIK KESMER, M SENCER ÖZSOY, KADİR YILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Samsun Amaç: Apandektomi dünyada en sık gerçekleştirilen acil operasyondur. yaşamları boyunca erkeklerin %8.6 kadınların %6.7 sinde akut apandisit gelişeceği beklenebilir. akut apandisitte mortalite %1’den azdır. uç yaşlardaki hastalarda apandisit %20’lerden bile yüksek oranlarda perforasyon ile sonuçlanabilir. ratlarda çekal lümenin çeşitli ajanlarla oblitere edilip edilemeyebileceğini araştırmak. eğer bu mümkün olursa en azından bu uç yaş gruplarında morbidite ve mortaliteye yol açabilen apandisitin apandix lümeninin oblitere edilmesi ile önlenebilmesi. Gereç ve Yöntem: Wistar türü sıçanlarda çekal lümen izotonik solüsyon,nac ya/yada eşit volümde kimyasal ajanlarla (polidokanol, %98 etanol, %80 fenol, ile karşılaştırıldı. 32 SÖZEL BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [SB - 87] Akut mezenter ven trombozlu hastalarda mortaliteyi nasıl azalttık? Tek merkez deneyimi ve tedavi algoritması FATİH YANAR, ORHAN AĞCAOĞLU, ALİ FUAT KAAN GÖK, İNANÇ ŞAMİL SARICI, BEYZA ÖZÇINAR, NİHAT AKSAKAL, RECEP GÜLOĞLU, KAYIHAN GÜNAY, MURAT AKSOY, MEHMET KURTOĞLU İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Mezenter ven trombozu, akut mezenter iskemi olgularının yaklaşık %5-15’inden sorumlu olan ve nadir görülen bir durumdur. Bu çalışmanın amacı, 34 hastalık tecrübemizi paylaşmak ve mezenter ven trombozuna yaklaşımı tartışmaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2007 ve Ocak 2010 tarihleri arasında, acil cerrahi servisimize mezenter iskemi tanısı ile başvuran 34 hasta retrospektif olarak incelendi.Peritonit bulgusu mevcut olan hastalara, başvurularında tanısal laparokopi uygulandı. Ameliyatın bitirilmesine yakın, karın sol alt kadrana 10mm laparoskopi trokarı yerleştirildi. Anastomoz yapılan olgularda ameliyat sonrası ilk 72 saatlik dönemde laparoskopik ikincil bakı yapıldı.Tüm hastalar günde iki kez subkutan 100mg/kg enoxaparin uygulandı. Ven rekanalizasyonu değerlendirilmesi amacıyla tüm hastalara, 6. ve 12. aylarda BT anjiografi görüntüleme yapıldı. Bulgular: BT anjiografi ile 25 (%73) hastada superior mezenterik ven trombozu, 24 (%70) hastada portal ven trombozu ve 12 (%35) hastada splenik ven trombozu saptandı. Peritonit bulgusu olan 11 hastaya tanısal laparoskopi yapıldı. Bu hastaların 8 tanesine ince bağırsak rezeksiyonu ve anastomozu yapılarak ikincil bakı için trokar yerleştirildi. İkincil bakı yapılan hastalardan 2 tanesinde ince bağırsak iskemisi saptanarak re-rezeksiyon gerçekleştirildi. Tartışma ve Sonuç: Mezenterik ven trombozunun tedavisinde BT anjiografi ile erken tanı, cerrahi ya da cerrahi dışı yöntemlerle kan akımının sağlanması, uygun antikoagulan kullanımı ve yoğun bakım destek tedavileri, hastalığın başarılı bir şekilde yönetilmesinde hayati rol oynamaktadırlar. SÖZEL BİLDİRİLER [SB - 88] Akut mezenter iskemili hastalarda deneyimimiz SÖ Z E L 12 ratta çekal lümen adhezif madde ile de kapatılmaya çalışıldı. Çekotomi onarıldı. Abdomen kapatıldı. Ratlar 8 hafta beslendi daha sonra sakrifiye edildi. Laparatomi yapıldı çekum çıkarıldı formalinde tespit edildi mukozal ablazyon ve obliterasyon derecesi araşrtırıldı. Bulgular: Pilot çekum mukozasında kimyasal ajanlar 7 ratte 3derece hasar yarattı fakat ancak 1-2 dereceden fibrozis yarattılar. Rejeneratif mukoza gelişmeye zaman kalmadı. çalışma gurubunda 13 ratten 1’inde polidokanol %3 ile 1. derece mukozal ablazyon 2. derece fibrozis oluşurken 1 farede polidokanol %3 artı %98 etanol aldığında 2. derece mukozal ablazyon gelişti. Nac+%3poidokanol+%98etanol ile 3derece ablazyon grade ııı fibrozis gelişti. %80 fenol ile karşılaştırılan çekal mukoza cyanoakrilatla yapıştırılarak 1. derece mukozal ablazyon 2. derece fibrozis oluşturuldu. Nac+%80fenol+cyanoacrylate ile grade ııı ablazyon grade 4 fibrozis oluştu. Tartışma ve Sonuç: çeşitli ajanlarla çekal mukozanın skleroze ve ablate edillmesi mümkündür ancak sonuçlar birbiri ile uyumlu değil. Bu kimyasal ajanlarla olguların %80’inde kimyasal hasar oluşturulamadı. Rejenerasyonsa çözümlenmeyi bekleyen bir sorun olarak karşımızda duruyor. Cyanoakrilat bütün olgularda lümeni oblitere edemedi. Eğer bu problemler diğer deneysel modellerle çözümlenebillirse belkide omurgalılarda apendix lümeni oblitere edilebilir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE OSMAN ŞİMŞEK, EREN TAŞKIN, KAYA SARIBEYOGLU, SALİH PEKMEZCİ İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Akut mezenter iskemili hastalardaki deneyimimizi sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Agustos 2011 ile Ocak 2013 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi acil birime karın ağrısı şikayetiyle başvurup yapılan tetkiklerinde akut mezenter iskemi tanısı konulan 21 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 11’i kadın ve 10’u erkek ve yaş ortalaması 57,6 idi. Şikayetlerinin başlangıcı ile ameliyat arasında geçen ortalama gün sayısı 6.8 idi. Tüm hastalara anjio batın tomografisi yapıldı. 9 hastada süperior mezenterik arterde tıkanıklık ve 12 hastada süperior mezenterik vende tıkanıklık bu hastaların 4’ünde portal vende tıkanıklık saptandı. 9 hastaya ince bağırsak(ib) rezeksiyon + stoma, 3 hastaya ib rezeksiyon + anastomoz, 3 hastaya tanısal laparoskopi, 2 hastaya embolektomi +ib rezeksiyon +anastomoz, 2 hastaya embolektomi + ib rezeksiyon+ stoma ve 2 hastaya medikal tedavi uygulanmıştır. 6 hasta sepsis, multi organ yetmezliği ve solunum yetmezliği nedeniyle ex. oldu. Tartışma ve Sonuç: Akut mezenterik iskemi (AMİ) seyrek görülen, genellikle güç teşhis koyulan bir akut karın ağrısı sebebidir ve ciddi sonuçlar doğurabilmesi nedeniyle erken teşhis ve uygun tedavi ile mortalite oranın dahada düşürülebilinir. [SB - 89] Alvarado score for diagnosing acute appendicitis MOHAMMAD ZİKRULLAH TAMANNA, TURKİ MOHSEN AL HARBİ, AHMED ELBASHİR, SALEH AWAD AL RASHİDİ, BADR AL OTAİBİ, MOHAMMAD MAZİN ABUMAHFOOZ, ABDUL MUTHALİB HUSSAİN King Fahad Medical City Amaç: The aim of this study was to evaluate the diagnostic performance of Alvarado score for diagnosing acute appendicitis. Gereç ve Yöntem: Bulgular: Results - Out of 121 eligible patients 47 patients was found to have acute appendicitis by histo-pathological examination. The overall area under the Receiver Operating Characteristic curves for Alvarado score was 0.826 (moderately accurate). The Alvarado score has shown the diagnostic performance: sensitivity, 85.11%; specificity, 74.32%; positive predictive value (PPV), 67.8%; and negative predictive value (NPV) 88.71%, respectively( using the cutoff value of ≥5 points). However the corresponding values were 59.5%, 85.14%, 71.79% and 76.83%, respectively (using the cut off value of ≥7 points). Tartışma ve Sonuç: Although the diagnosis of acute appendicitis remains mainly clinical evaluation, the scoring system is easy, simple and cheap complementary aid for supporting the diagnosis of acute appendicitis. The Alvarado score is useful diagnostic rule out score at a cutoff point of 5. As a decision rule for observation and admission the Alvarado score performs well as a rule out criterion. Alvarado score cannot be used to rule in a diagnosis of appendicitis without surgical assessment and further diagnostic testing. It can be helpful in triage decision in emergency department, primary care setting and low resource country. 33 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [SB – 90] [SB – 91] 60 yaş üstü gastro-duodenal ülser peforasyon olgularımız Akut apandisit tanısında peritoneal inflamasyon belirteci belirteci olarak CA 125 FUAT İPEKÇİ, MURAT GÜNER, İLTER KIRMIZI, İSMET HAN, VEYSEL KARAHAN, EMRE TURGUT İSMAİL BİLGİÇ1, TAMER DURDU2, SİBEL GELECEK1, ŞÜKRÜ YORULMAZ2, EVVAH KARAKILIÇ2, M. MAHİR ÖZMEN3 Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Cerrahi Anabilim Dalı B Servisi, İzmir 1 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 2 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, Ankara 3 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Peptik ülser ameliyatları hergeçen gün azalmış, komplikasyonlarına yönelmiştir. Gastro-Duodenal ülser perforasyonları 60 ve üzeri yaş grubunda görülme insidansı az, fakat morbidite-mortalite oranları fazladır. Bu amaçla 60 yaş ve üzeri gruptaki gastro-duodenal ülser perforasyon (GDÜP) olgularını retrospektif olarak inceleyip, sonuçları tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Haziran 2008-2012’de 165 GDÜP olgusu elealındı. 60 ve üzeri olgularımızın; ”cinsiyet, erken-geç (6 saatten önce sonra) gelmeleri, hazırlayıcı faktörler, perforasyon yeri-çapı (1cm ya da üzeri) ameliyat olarak primer sütür+omentoplasti ya da graham tipi omentoplasti yada rezeksyon uygulanması, yatış süreleri (7 gün ve 7 gün sonrası), mevcut yandaş hastalıklar ve morbtide-mortalite ” parametreleri “ çalışma kapsamına alınmıştır. Bulgular: 165 olgu içerisinde 60 ve üstü; 5’i gastrik 30’u duodenal olmak üzere 35 gastro-duodenal perforasyon olgusunda; 34’ü erkek, 6’sı kadın; 6’sı erken dönemde (%17.2), 29’u ise (%82.8) geç dönemde acil servise başvurdular. 25’inde (%71.4) sigara, 15’inde; uzun süreli aspirin ve Nonsteroid antiinflamatuar kullanma öyküsü, 20’si (%57.1) daha önce ülser hastalıklarınıbilmiyorlardı. Duodenal ülser perf. olan 30’una primer sütür+omentoplasti veya Graham usulü tamir uygulanmıştır. 3’ü prepilorik antral, 2’si büyük kurvatur tarafındaki perforasyona; 4’üne graham üsülü tamir birinede 2/3 gastrektomi uygulanmıştır. 4 mide perforasonu karsinoma bağlıydı. Genel durumları bozuk olan 3 mide, 3 duodenal perforasyon olgusu exitus oldular. Tartışma ve Sonuç: H.P eradikasyonu sağlanmadığı takdirde, ön yüzde yerleşen ülserin derinleşip oluşacak perforasyonda olgularımızdaki gibi nonsteroid anti inflamatuar ilaç kullanımının, sigara içiminin, özellikle yandaş hastalıkların hiperasiditenin, bağışıklık azalmasının ve yaşlılarda arteriskleroza bağlı kanlanmanın bozukluğu duodenal ülser, maliğniteler de mide ülser perforasyonlarına yol acarlar. Perforasyonlar 60 ve üzerindekilerde morbidite ve mortalite yüksekliğinden dolayı göz ardı edilmemeli, gastroduodenoskopik tetkik yapılmalı, acil servise gelen yaşlı hastalarda da fazla muskuler defans göstermese de ülser perforasyonu akılda tutulmalı; acil olarak ameliyata hazır hale getirilmeli, olabildiğince kısa ve perforasyona yönelik cerrahi uygulanmalıdır. 34 Amaç: Akut apandisit halen en sık cerrahi girişim gerektiren karın ağrısı sebebi olmasına karşın tanı koyduracak spesifik bir laboratuvar yöntemi halen yoktur. CA 125, over karsinomu takibinde kullanılan bir tümör belirteci olmakla birlikte peritonun inflamasyonu sonucu kanda arttığını gösteren çalışmalar vardır. Bu çalışmanın amacı akut apandisit tanısında CA 125’ in yerinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Hastanemiz yerel etik kurul izni alındıktan sonra bu prospektif çalışmaya karın ağrısı ile başvuran ve akut apandisit olduğu düşünülen erkek hastalar ve sağlıklı erkek bireyler dahil edildi. Başvuru anında alınan kandan CA 125 çalışıldı. Ameliyat bulgusu ve patolojik tanı sonucu ile CA 125 düzeyleri arası ilişki analiz edildi. Bulgular: Çalışmaya 52 erkek hasta ve 20 sağlıklı birey dahil edildi. Ortalama yaş 30.6 (16-48) yıl idi. Apandisit nedeniyle ameliyat edilen hastaların 4 tanesi negatif laparotomi, 31 hastada akut apandisit, 10 hastada perfore apandisit, 5 hastada peri apendiküler abse ve 2 hastada plastron saptandı. Apandisit tanısı alan hastaların CA 125 düzeyleri ile (26.3±11.0) apandisit olmayan bireylerin CA 125 düzeyleri (9.5±3.45) arasındaki fark anlamlıydı (p=0.00). Komplike apandisit olan hastaların CA 125 düzeyleri ile (31± 9.7) komplike olmayan apandisit tanısı olan hastaların CA 125 düzeyleri (23.7±11) arasındaki fark da istatistik olarak anlamlı bulundu (p=0.00). Tartışma ve Sonuç: CA 125 akut apandisit tanısında ve özellikle komplike vakaların ayırt edilmesinde yardımcı olabilecek bir belirteç olarak kullanılabilir. Ancak, kesin bir eşik değer söyleyebilmek için daha çok hasta ile yapılacak çalışmalar gereklidir. SÖZEL BİLDİRİLER SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 13 [SB - 92] Akut batın tanısı ile opere edilen ve obstruksiyon görülmeyen ince barsak perforasyonları KEMAL EYVAZ, SALİM BALİN, HÜSEYİN UZUN, MEHMET ESER, SERKAN FATİH YEĞEN, AYLİN ACAR, ALİ EMRE ATICI, SELAHATTİN VURAL Dr. Lutfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Nadir olmayarak gördüğümüz mekanik obstruksiyon yapmamış, travma dışı ve genellikle yandaş hastalıkları olan olgulardaki ince barsak perforasyolarının nedenlerini belirlemek ve cerrahi tedavi sonuçlarını sunmak. Gereç ve Yöntem: Bir eğitim ve araştırma hastanesinde Ocak 2012- Şubat 2013 arasında akut batın öntanısı ile ameliyat edilen ve ince barsak perforasyonu saptanan hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi. Travma, mezenter vasküler hastalık, herniler, yapışıklıklar ve iatrojenik nedenli olan perforasyonlar inceleme dışı bırakıldı. Kalan 11 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Olguları 6’si erkek (%54,5), 5’i kadın (%45,5) ve yaş ortalaması 56,8 (26-78) idi. Karın ağrısı tüm olgularda olan ve en sık karşılaşılan başvuru şikayetiydi (%100). Dört olguda (%36.3) hipertansiyon ve diabet, 5 olguda (%45,5) geçirilmiş abdominal girişim mevcuttu. Sekiz olguda (%72,7) lökositoz, 1 olguda (%9) lökopeni mevcuttu. Yedi olguda (%63.6) bilgisayarlı tomografi, 4 olguda (%36.3) ultrasonografi incelemesi yapılırken, 3 olgu (%27.2) fizik muayene, laboratuar sonuçları ve karın grafisi bulgularına dayanılarak ameliyata alındı. Operasyon geçirmiş hastalarda obstruksiyona sebep olan brid saptanmadı .En sık etyolojinin malign hastalıklar olduğu saptandı (5 olgu, %45,4). İki olgu (18,1%) Tbc tedavisi almakta idi. Üç olgu (%27,2) kemoterapi görmekte iken perforasyonla başvurdu. Operatif yöntem olarak olguların peritonitinin yaygınlığı ve genel durumları da dikkate alınarak ilgili uzmanın tercihi doğrultusunda 6 olguya (%54,5) primer tamir veya rezeksiyon sonrası anastomoz uygulanırken, 5 olguya (%45,5) farklı stoma prosedürleri uygulandı. Dört hastada (%36,3) yara yeri enfeksiyonu görüldü. Üç olguda (%27,2) yoğun bakım takiplerinde mortalite görüldü. Tartışma ve Sonuç: Barsak perforasyonları sık karşılaşılaşılabilen bir cerrahi acildir. Farklı etyolojik nedenler dikkate alınarak tanısal süreç kısa tutularak optimal teröpatik işlemler seçilip morbidite ve mortalite azaltılabilir [SB - 93] Nekrotizan fasiitli 20 olgunun klinik değerlendirmesi ELİF ÇOLAK , NURAYDIN ÖZLEM , UMUT YILMAZYILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Samsun Amaç: Nekrotizan Fasiit (NF), nadir görülen ancak yüksek mortalite ile seyreden, esas olarak yüzeyel fasya ve deri altı dokuyu tutan bir yumuşak doku enfeksiyonudur. Bu çalışma ile hastanemizde takip ve tedavi ettiğimiz 20 olgunun klinik değerlendirmesini yapmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 01 Ocak 2008-30 Aralık 2012 tarihleri arasında Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesinde NF tanısıyla takip ve tedavi edilen 20 hasta retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların %60’ı (n=12) SÖZEL BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE kadın, %40’ı (n=8) erkek; yaş ortalaması 57.6 (min:26-maks:88) yıl idi. En sık görülen risk faktörleri %35 diabetes mellitus (DM), %35 periferik dolaşım bozukluğu iken, bunu %20 içi boş organ perforasyonu sonrası gelişen NF olguları izledi. Bir hasta travmaya bağlı postsplenektomi dönemde NF tanısı almıştı. Yine hastalardan birinde gluteal bölgeye intramusculer enjeksiyon sonrası NF gelişmişti. Hastaların derin doku kültürlerinde %70 oranında üreme tespit edildi. Altı (%45,7) olguda üreyen Pseudomanas aeruginosa’nın en sık etken olduğu görüldü.Bunu sırasıyla; 3 (%21,4) olguda Staphylococcus aureus, 2 (%10,4) olguda Esherichia coli ve birer olguda üreyen Klebsiella pnömonia, Proteus mirabilis ve Acinetobacter izledi. Hastaların hepsine ilk 24 saatte geniş spektrumlu antibiyoterapi başlandı. En sık kullanılan antibiyotikler karbapenemler (meropenem ya da imipenem) ve beta laktam-beta laktamaz inhibitörleri (piperasilin-tazobaktam ya da sefaperazon-sulbaktam) idi. Hastaların tümüne geniş cerrahi debridman uygulandı. Yara bakımları günlük debridman ve irrigasyon ile yapıldı. Üç olguda defektler fasyokutan flep, iki olguda kısmi kalınlıkta deri grefti ile kapatılırken bir hastanın defekti primer kapatıldı. Beş (%25) hasta kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak; NF erken tanı konulup hızlıca tedavi edilmesi geren bir durumdur. Geniş cerrahi debridman ve geniş spektrumlu antibiyoterapiye rağmen yüksek mortalite ile seyretmektedir. Bu çalışma ile nekrotizan fasiitin hastanemizdeki izlem sonuçları ortaya konulmaya çalışılmıştır. [SB - 94] Akut mekanik intetinal obstrüksiyona neden olan kolo-rektal kanserli olgularımız M. MAHİR FERSAHOĞLU, AHMET BAŞKENT, A. BORA KARİP, MEHMET OKUDUCU, İKSAN KARAMAN, A. TUBA FERSAHOĞLU, YETKİN ÖZCABI, BÜLENT KAYA, KEMAL MEMEİŞOĞLU Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Akut mekanik intestinal obstrüksiyona (AMİO) neden olan kolo-rektal kanserler (KRK) teşhis ve tedavi açısından tartışmalı yerini korumaktadır. Acil polikliniğinden AMİO nedeni ile interne edilen ve ameliyatta KRK tespit edilen vakaları retrospektif olarak irdeledik. Gereç ve Yöntem: Kliniğinde Şubat 2007-Şubat 2013 tarihleri arasında AMİO nedeni ile interne edilen ve ameliyatta KRK tespit edilen, kadın/erkek oranı 23/33 olan toplam 56 hastayı inceledik. Operasyonda rezektable olarak değerlendirilen tümörlere yerine göre rezeksiyon ve/ veya ostomi, rezeke edilemeyen tümörlere ise palyatif amaçlı ostomi yapıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 66,5 (2491) olup tümörlerin kolondaki yerleşim yeri incelendiğinde 18 (%32) olgu sağ kolonda (çekum, ascenden kolon ve hepatik flexura), 3 (%5) transvers kolon, 31 (%55) sol kolonda (splenik flexura, descenden ve sigmoid kolon), 4 (%6) olgu ise rektum lokalizasyonunda idi. Bu tümörlerden 11 (%20) olguya subtotal kolektomi (2’si sağ, 1’i transvers, 8’i sol kolon), 7 (%12,5) olgu sadece ostomi (2 ileostomi, 5 kolostomi) açıldı, 14 (%25) olguya sağ hemikolektomi, 22 (%39) olguya sol hemikolektomi (rezeksiyon+ anastomoz+ koruyucu ileostomi ve Hartman prosedürü), 1 (%2) olguya ise Anterior rezeksiyon ve koruyucu ileostomi yapıldı. 8 (%14) olgu postoperatif çeşitli sebeplerden dolayı ex oldu. Bunlardan 4’ü (%7) operatif komplikasyonlardan, 4’ü (%7) ise sistemik problemlerden ex oldu. Subtotal kolektomi yapılan ve ex olan 3 (%5) olgudan 1’i transvers, 2’si sol kolonda idi. Kolostomi açılan ve irrezektable olan 2 (%4) olgunun 2’side sol kolon lokalizasyonunda idi, 2 (%4) olguya sol 35 SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ hemikolektomi, 1 (%2) olguya ise sağ hemikolektomi yapılan olguların ex olduğu görüldü. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak AMİO nedeni ile interne edilen ve ameliyatta KRK tespit edilen vakalar postoperatif komplikasyonlara açık ve mortalite oranının yüksek olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca bu vakalarda mümkün olduğu kadar definitif ameliyat yapılması ve şüpheli durumlarda kontrol amaçlı ostomilerden kaçınılmaması kanaatindeyiz. [SB - 95] Hastanemizde genel cerrahi kliniği’nden istenen acil konsültasyonlarının değerlendirilmesi GÜRHAN IŞIL1, UYGAR DEMİR1, CEMAL KAYA1, ÖZGÜR BOSTANCI1, HAKAN MUSTAFA KÖKSAL1, PINAR YAZICI1, EMRE BOZDAĞ1, SİNAN ÖMEROĞLU1, EMRE BOZKURT1, MEHMET MİHMANLI1, CANAN IŞIL2 1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, İstanbul Amaç: Hastanemizde Haziran 2012 tarihi itibariyle Genel Cerrahi klinikleri birleşmiş olup, bu tarihten sonra Genel Cerrahi Kliniğimizden istenen acil konsültasyonlarının içerik ve sonuç açısından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Haziran 2012-Aralık 2012 tarihleri arasında Genel Cerrahi Kliniğimizden acil konsültasyon istemi olan olgular demografik özellikleri, konsültasyon istem sebepleri, yapılan operasyonlar ve sağ kalım açısından retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Acile başvuran 125273 olgunun 2115’ine (%1.68) acil cerrahi konsültasyonu istenmiş olup, 447 (%21.13) olgu ameliyat edilmiştir. 6 olgu önerilen operasyonu kabul etmeyip kendi rızaları ile hastaneden ayrılmıştır. Olguların yaş aralığı 16 ile 98 yaş arasında olup, 263’ü erkek ve 184’ü kadındır. Konsültasyonların %79’u karın ağrısı, %9’u travma, %1’i apse ve %1’i yaralanma nedeniyle istenmiştir. Ameliyata alınan 447 olgunun 232’si ( %51.9) akut apandisit, 76’sı (%17.0) akut batın, 37’si (%8.2) mekanik barsak tıkanıklığı, 24’ü (%5.3) akut kolesistit, 24’ü (%5.3) inkarsere herni, 23’ü (%5.1) apse/hematom boşaltılması, 14’ü (%3.1) delici kesici alet yaralanması, 5’i (%1.1) gastrointestinal kanama, 5’i (%1.1) ateşli silah yaralanması, 4’ü (%0.8) araç içi trafik kazası, 2’si (%0.4) araç dışı trafik kazası, 1’i (%0.2) yüksekten düşme tanıları ile opere olmuştur. Operasyon sonrasında olguların 339’u (%75.8) servise, 102’si (%22.8) cerrahi yoğun bakım ünitesine (CYBÜ) transfer edilmiştir. Kaybedilen 31 (%6.9) olgunun 6’sı (%19.3) ameliyat sırasında, 23’ü (%74.1) CYBÜ’de, 2’si (%6.4) serviste kaybedilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Acil operasyon geçiren olguların çoğunluğu akciğer sorunları nedeniyle CYBÜ’de kaybedilmektedir. Bu çalışma Genel Cerrahi kliniğimizden istenen acil konsültasyonlarının beşte birinin ameliyat gerektirdiğini ve yapılan ameliyatların sonuçlarının literatür ile uyumlu olduğu sonucuna varılmıştır. [SB - 96] Genel cerrahi ameliyatları arasında acil ameliyatların sayısı değişti mi: 3. basamak hastanesinde 5 yıllık değerlendirme MEHMET YILDIRIM, NAZİF ERKAN, ENVER İLHAN, ALİ COŞKUN, ABDULLAH ŞENLİKCİ, DURMUŞ ALİ ÇETİN 36 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Amaç: Ülkemizde 2. basamak hastaneler yeterli donanıma sahip olup elektif ve acil ameliyatları başarı ile yapmaktadırlar. Bu nedenle asistan eğitimi veren 3. basamak eğitim hastanelerinde Genel Cerrahi (GC) acillerinin azalmasının asistan eğitiminde sorunlara yol açabileceği düşüncesinden yola çıkarak genel cerrahi kliniğimizin 5 yıllık materyalini inceledik. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008-Aralık 2012 yılları arasında genel ameliyathanedeki ameliyatların toplam sayı içinde GC ve diğer branşların ayırımı yapılarak; toplam, elektif ve acil GC sayıları bilgi işlem veri tabanından çıkarıldı. Bulgular: Tüm branşlardan 50618 olgu ameliyat edilmiş olup, bunların 17750’i (%35) GC ameliyatı olup, 3799’u (%21.4) ise acil olgudur. Yıllara göre dağılımda toplam sayılar 2008’den 2012’ye kadar sırasıyla 10544, 8588, 10066, 10790, ve 10630 olgu olup bunların içinde GC olguları 3265, 3407, 3800, 3708 ve 3570’dir. GC olguları içinde acil olgular aynı yıllar sırasıyla 760, 735, 756, 788 ve 760 olgu (ortalama 759) olarak bulundu. GC’den sonra ameliyat sıklığı ise ortopedi ve üroloji dallarında bulunmuştur. Tartışma ve Sonuç: Son 5 yılda genel cerrahi pratiğimizde acil olgu sayısında azalma saptamadık. Hasta alışkanlığı, 112 transferi ya da hasta kabül politikamızdaki formasyon gibi mültifaktöryel nedenlerle ortaya çıkan bu durumda, 3. basamak eğitim hastanemizin acil hasta sayısını kaybetmediği ve asistan acil pratiği ve eğitiminde eksiklik olabileceği yönündeki kaygılarımızın şu an reel olmadığı kanısındayız. [SB - 97] Zor gastrointestinal kanamalarda kapsül endoskopisinin yeri MEHMET İLHAN1, MUHAMMED ÜÇÜNCÜ1, ALİ FUAT KAAN GÖK1, HAKAN YANAR1, RECEP GÜLOĞLU1, FİLİZ AKYÜZ 2, CEMALETTİN ERTEKİN1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul 1 Amaç: İnce barsaklardan kaynaklanan gastrointestinal sistem (GİS) kanamalarında tanı ve tedavi yönetimi zor bir durumdur. Zor GİS kanamalı olgularımızda kapsül endoskopisi deneyimimizi paylaştık. Gereç ve Yöntem: İstanbul Tıp Fakültesi, Travma ve Acil Cerrahi Servisine 1 Ocak 2009 ile 1 Ocak 2013 tarihleri arasında zor GİS kanaması olan ve kapsül endoskopisi yaptığımız 19 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Zor GİS kanama tanısıyla takip edilen 23 olgudan 19 sı çalışmaya dahil edildi. (4 hastanın verilerine ulaşılamadığı için çalışma dışı bırakıldı.) Olguların 5’i kadın (%26.3) ve 14’ü erkekti (%73.7). Ortalama yaş 58.5 üç olgu kan sulandırıcı ilaç kullanıyordu. Üç olgu yoğun bakımda takip edildi. Beş olguya anjio yapıldı ve aktif kanama saptanmadı. Ortalama eritrosit süspansiyon replasmanı 10.5 ünite idi. 4 olgu kapsül endoskopisinde bulunan kanama odakları nedeniyle ameliyat edildi. Opere edilen olgulardan birinde ince barsak adenokanseri saptandı. 10 olgunun tekrar kanama şikayeti olmadığı için takip edildi. 1 olgu takibi sırasında ex oldu. Hastanede ortalama kalış süresi: 16.3 idi. Tartışma ve Sonuç: Gizli GİS kanama tüm GİS kanamaların %5’ini oluşturmaktadır. Tanı koyması ve yönetimi zordur. Bu olgularda yapılan gastroskopi, kolonoskopi ve çift balon endoskopi de aktif kanama saptanmadığında kapsül endoskopisi tercih edilebilir. SÖZEL BİLDİRİLER SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 14 [SB - 98] Kronik venöz ülserli hastalarda çoklu bandaj uygulamasının FATİH YANAR, ALİ FUAT KAAN GÖK, ORHAN AĞCAOĞLU, İBRAHİM AZAMAT, FATİH ATA GENÇ, YILMAZ BAŞAR, MEHMET KURTOĞLU İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Kronik venöz ülserli hastalarda çoklu bandaj uygulamasının sonuçlarının değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Ocak 2006-Aralık 2012 tarihleri arasında eşlik eden belirgin arteriyel problemi olmayan (ayak bileği / kol sistolik basınç indeks >1), standart ülser bakımı uygulanan, 62 hasta (46 E, 16 K) prospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastaların tümüne çoklu bandaj uygulanmıştır, ayrıca 1gr/gün mikronize saflaştırılmış flavonoid fraksiyonu kullanılmıştır. Ülsere alan ölçümü başvuru, 5. gün, 10. gün, 20. gün, 1. ay ve 2. ay planimetrik yöntemle yapılmıştır. Hastaların tümü ayaktan takip edilmiştir. Tamamen veya %95 iyileşen ülserli hastalara klas III varis çorabı, cilt bakımı eğitimi ve ev egzersiz programı verilmiştir. Bulgular: Ortalama yaşı 46.7 (19-82) olan 62 hasta ve 71 bacakta ortalama ülser süresi 43 ay (en az 2 ay-en çok 275 ay) ve başvuruda ortalama ülsere alan ölçümü 90 cm2 ( en az 5 cm2 - en çok 336 cm2) olarak saptanmıştır. Ülsere alanlar başvuru, 5, 10, 20. günler, 1. ve 2. ay cm2 olarak takip edilmiştir. 2. ay tamamlandığında 64 bacakta tam iyileşme (%90), diğer 7 bacakta %95 iyileşme saptanmıştır (bilateral ülseri olan 1 hasta karaciğer yetmezliği nedeni ile kaybedildi). İkinci aydan sonra bütün hastalarda klas III (40-50 mmHg) varis çorabı kullanımına geçilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları göz önüne alındığında, çoklu bandaj uygulaması, kronik venöz ülserli hastalarda tedavi sürecini ve maliyeti azaltan konservatif bir yöntem olarak uygulanması güvenilir ve başarılıdır. [SB - 99] Kolorektal yaralanmalara yaklaşım NURAYDIN ÖZLEM, KADİR YILDIRIM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM, M SENCER ÖZSOY Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerahi Kliniği, Samsun Amaç: Kolon ve rektum yaralanmalarında (KRY) II. Dünya Savaşı’nda kolostomi yapmanın zorunlu olduğu düşünülmüştü. Ancak yeni sivil veriler diversiyonsuz primer onarımın güvenli ve uygulanabilir olduğunu göstermiştir. KRY’da yaklaşımımızı irdelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Yaş ortalaması 37.3 (10-84), 57 (10K, 47E) KRY’li hastanın verilerine ulaşılan 31’inin 7’si ateşli silah (ASY), 16’sı kesici-delici alet (KSAY), 7’si trafik kazası (TK), 2’si iatrojenik yaralanmıştı. Bulgular: Otuz sekiz hastada kolon,10’unda rektum, 6’sında perine, 2’sinde kolon+rektum, 1’inde perine+ rektum +kolon yaralanması vardı. Kolon yaralanma skoru (CIS) 1’inde gradeI, 17’sinde gradeII, 2’sinde gradeIII, 1’inde gradeIV, 2’sinde gradeV idi. 23 kolon perforasyonuna (23/38, %60) primer sütur, 12’sine (%32.1) kolostomi, 3’ üne (%7.9) rezeksiyon + anastomoz, rektum yaralanmalı 10 hastanın 8’ine (8/10, %80) kolostomi, 2’sine (%20) primer sütür, perine yaralanmasının 3’üne (%50) debridSÖZEL BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE man, 3’üne kolostomi (3/6 %50) uygulandı. Verilerine ulaşılan primer onarımlı 13 hastanın 1’i gradeI, 11’i gradeII, 1’i grade III idi. Kolostomi alanların 3’ü gradeII 1’i gradeIII, 1’i de gradeV idi. rezeksiyon+anastomoz alan 3 hastanın 1’i grade II, 1’i gradeIV 1’i gradeV idi. Gradeleri yükse olan hastalar daha yüksek oranda kolostomi, rez+anastomoz aldılar. Hastanede kalış süresi primer onarım yapılanlarda 5.85, kolostomi yapılanlarda 11.37 gün dü. Verilerine ulaşılan 18 KRY’li hastadan 2’sinde olan mortalite anastomoz dışı nedenlere bağlı idi. En çok yaralanan organ kolondu. Onu rektum ve perine izliyordu. Kolon yaralanmasına kesici-delici alet yaralanması ve trafik kazası, ateşli silah yaralanması sebep oldu. 7 ateşli silah yaralanmasından 4’üne kolostomi yapıldı. 13 KDAYnın 9’u primer onarıldı. 3’üne kolostomi rekonstrüksiyonu 1’ ine rezeksiyon anastomoz yapıldı. ASY daha destrüktif olmuştur. Eşit şiddette lokal, genel travma, intraoperatif bulgular varlığında primer onarım komplikasyon, ölüm, seyrin daha iyi olduğu güncel çalışmalarla bildirilmiştir. Her tür tamirle mortalitemiz olmadı. Hastanede kalış süresi primer onarımda daha kısa idi. Tartışma ve Sonuç: Destrükte edici yaralanmalarda rezeksiyon sonrası primer onarım mı yoksa ostomi mi yanıtı tartışmalıdır. Şiddetli kolon ödemi ve kanlanma, ağır fekal kontaminasyon 4’ü den fazla kan verilmesi tek doz antibiotik profilaksi den daha önemli bulunmuştur. Bir çalışmada retrospektif bakılanlarda primer sütur bizimkilerdeki oranda, ileriye dönüklerde primer sutür %90’a çıkmıştı. [SB - 100] Karın ön duvari ateşli silah yaralanmalarında selektif konservatif takip ve tedavi ALİ FUAT KAAN GÖK, MESUT ÇAYNAK, FATİH YANAR, ORHAN AĞCAOĞLU, CEMALETTİN ERTEKİN İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Bu çalışmanın amacı, karın ön duvarı ateşli silah yaralanmalı olguların kesin laparotomi endikasyonu yok ise güvenli bir biçimde konservatif olarak takip ve tedavi edilebileceğinin gösterilmesidir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2007 - Aralık 2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi birimine başvuran karın ön duvarı ateşli silah yaralanmalı 36 ardışık olgudan kesin laparotomi endikasyonu olmayıp, konservatif takip ve tedavi edilen 8 olgu çalışmaya dahil edildi. İlk başvuru anında kesin laparotomi endikasyonu olup ameliyat edilen 28 olgu çalışma dışında bırakıldı. Laparotomi yapılmayan olgular yakın hemodinami takibi, seri fizik muayene ve laboratuar tetkikleri yapılıp, gerektiğinde görüntüleme yöntemleri kullanılarak takip edildi. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 8 olgunun tamamı erkek ve ortalama yaş 25 (9-40) idi. Beş olguda toplam 7 solid organ yaralanması saptandı. Olguların ikisinde izole karaciğer yaralanması, iki olguda karaciğer ve sağ böbrek yaralanması, bir olguda izole sağ böbrek yaralanması mevcut idi. Bilgisayarlı tomografi anjiografide karaciğer yaralanmasından kontrast ekstravazasyonu olan bir olgu ile hem karaciğer hem de böbrek yaralanmasından kontrast ekstravazasyonu olan iki olguya anjioembolizasyon yapılarak kanama kontrolü sağlandı. Karaciğerden safra fistülü gelişen bir olguya perkütan drenaj yapıldı. İki olguda herhangi bir yaralanma saptanmayarak takiplerinin 3. gününde gönderildi. Bir olguya takibin 5. saatinde akut karın bulguları geliştiği için laparotomi yapıldı ve inen kolon yaralanması saptandı. Ortalama hastanede kalış süresi 9 (4-18) gün idi. Tartışma ve Sonuç: Başvuru anında kesin laparotomi endikasyonu olmayan karın ön duvarı ateşli silah yaralanmalı olguların, yakın takip, yeterli 37 SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ resüsitasyon ve girişimsel işlemlerin yapılabileceği uygun travma merkezlerinde konservatif olarak da başarıyla takip ve tedavi edilebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. [SB - 101] Delici kesici alet yaralanmalarında antibiyotik kullanımı SELAHATTİN VURAL, SERKAN FATİH YEĞEN, KEMAL EYVAZ, SALİM BALIN, NEJDET BİLDİK, MURAT ALKAN, UĞUR CAN Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Delici kesici alet yaralanmaları (DKAY), acil cerrahi servislerinde sık karşılan bir durumdur. Tedavi zamanla konservatif yaklaşıma doğru değişim göstermiştir. Bununla birlikte antibiyotik kullanımı da azalmaktadır. Bu çalışmada, toraks ve abdominal bölgeye penetre DKAY’lı hastaların sonuçlarının incelenmesi ve antibiyotik kullanımının morbiditeye etkisi değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Kasım 2011-Aralık 2012 tarihleri arasında toraks ve abdominal bölgeye penetre DKAY ile acil cerrahi servisine başvuran hastalar retrospektif olarak incelendi. Hemodinamisi stabil, akut karın bulguları olmayan hastalar konservatif tedaviye alınırken, hemodinamisi instabil ve/ veya akut karın bulguları olan hastalara acil laparotomi yapıldı. Takiplerinde periton iritasyon bulguları gelişenler de opere edildi. Ameliyatın zamanlaması (acil, geç), antibiyotik kulanımı ve morbidite üzerine etkisi değerlendirildi. Bulgular: Toplam 92 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların 79’u (%85,9) erkek ve 13’ü (%14,1) kadındı. Yaş ortalaması 31,5 (2-72) idi. İlk değerlendirme sonucunda hemodinamisi stabil olan ve peritonit bulguları olmayan 55 (59,8%) hasta konservatif tedaviye alınırken, 37 (40,2%) hastaya laparotomi uygulandı. Laparatomi yapılan 37 hastanın 20’si (%54,1) hemodinamik instabilite nedeniyle acil opere edilirken 17’si (%45,9) periton iritasyon bulguları geliştikten sonra opere edildi. Cerrahi yapılan hastalarda profilaktik ve tedavi dozunda antibiyotik kullanılan hastalarda postoperatif morbidite açısından istatistiksel anlamlı farklılık saptanmamıştır (p 0,521). Tartışma ve Sonuç: Bu çalışmada tedavi dozunda antibiyotik kullanımın morbidite üzerine etkisinin anlamlı olmadığı görülmüştür. Bu hastalarda profilaktik tedavinin yeterli olabileceği düşünülmüştür. [SB - 102] Hava yolu ile tahliye ve dört aylık tecrübeler ALİ OSMAN YILDIRIM1, EMRAH EYİ2, MURAT EROĞLU1 Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Acil Servis, İstanbul Hakkari Asker Hastanesi, Hakkari 1 2 Amaç: Hava yolu ile taşıma savaşta, barışta ve deprem, sel ve çığ düşmesi gibi tabiat olayları sonrasında hastaların daha iyi sağlık koşullarına ulaşmasını sağlamak amacıyla yapılan acil hasta bakımının bir parçasıdır. Hava ambulansları, kara ambulanslarına göre hasta nakil süresini azaltırken, yükseklik ise bir handikaptır. Gereç ve Yöntem: 2010 Şubat-Haziran ayları arası dört aylık sürede askeri ambulans uçak ile yurt dışından 94 hasta türkiye ye taşınmış ve çoğu sağlık bakanlığı hastaneleri olmak üzere tedaviye alınmışlardır. Bulgular: Hastaların %5’i Afganistan’dan, %63’ü Irak’tan, %8 KKTC’den, %21’i İsrail’den ve %1’i de Kosova’dan taşınmıştır. Yine taşınan hastaların %63 i yabancı uyrukludur. Sevk sebepleri incelendiğinde hastaların 38 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE %79’unun ateşli silah yaralanması nedeniyle sevk edildiği ve bunların büyük bür çoğunluğunu Iraktan sevk edilen Irak’lıların oluşturdukları görülmekteydi. Diğer sevk nedenleri,araç içi trafik kazaları, subaraknoid kanama, yanık, yüksekten düşmeler bulunmaktaydı. Dâhili hastalıklar nedeniyle sevk edilen hastalar tüm hastaların %8’ini oluşturmaktaydı. Tüm hastaların taşınması için 19 kalkış yapıldığı genellikle kalkışlarda çok sayıda hasta taşındığı ve 1-2 hastalı uçuşların az sayıda olduğu dikkat çekmekteydi. Tartışma ve Sonuç: Günümüz acil tıp hizmetlerinin bir parçası olan havadan tahliye özellikle yaralanma ve etkin tedavi arasındaki süreyi kısaltması açısından oldukça önemlidir. Bunun yanında aynı anda çok sayıda hastanın taşınmasına da olanak sağlaması havadan tahliyenin önemini arttırmaktadır. Yapılacak tahliyelerde uygun hasta seçimi ve hastaların tahliye esnasında uygun yönetimi hastaların yaşam şanslarının artmasına olumlu etki sağlayacaktır. [SB - 103] Batın içi solid organ yaralanmalarında konservatif yaklaşım sonuçlarımız ARİF ASLANER, MANİ HABİBİ, UMUT RIZA GÜNDÜZ, ROJBİN KARAKOYUN DEMİRCİ, OSMAN ZEKAİ ÖNER, NURULLAH BÜLBÜLLER Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya Amaç: Genel durumu stabil olan hastalarda karaciğer ve dalak yaralanmalarına artık konservatif yaklaşmaktayız. Bu calışmamızda kunt karın travmasıyla acil servisimize son 3 yılda başvuran ve karaciğer ve/veya dalak yaralanması saptanan hastalara tedavi yaklaşım yönetimi irdelendi. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010 ile Aralık 2012 tarihleri arasında acil servisimize kunt batın travmasına bağlı olarak karaciğer ve dalak yaralanması tespit edilip konservatif takip uygulanan 32 olgu retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Künt karın travmasına bağlı yaralanması olan 32 hastanın ondokuzu erkek onüçü kadın idi, yaş ortalaması 35 yıl (18-72) idi. Batın travması olan hastaların 12 tanesinde karaciğer ve dalak beraber, 1 tanesinden sadece karaciğer ve 19 tanesinde de sadece dalak travması izlendi. Hastaların üç tanesi takibinin 1 ile 3 üncü günü arasında hemodinamik instabilite nedeniyle acil olarak ameliyat edildi. Bu olguların BT bulguları Grade 4 dalak yaralanamsı ile uyumlu idi, ancak ameliyat bulgusu olarak dalağın hilustan tam ayrışmış olduğu görüldü. 1 mortalite gözlendi. İzole dalak yaralanması tespit edilen 18 (%56) ve karaciğer dalak travmasının beraber eşlik ettiği 11 hasta ise konservatif olarak takip edildi. Hastaların onikisinde derece 1 (%38), dokuzunda derece 2 (%28), sekizinde derece 3 (%25) yaralanma tespit edildi. Konservatif olarak takip ettigimiz hastaların hicbirinde ek organ yaralanması tespit edilmedi. Hastaların biri haricinde diğerleri şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Hemodinamisi stabil olan kunt travmalı karaciğer ve dalak yaralanmaları yakın takip altında konservatif yaklaşımla başarılı bir şekilde tedavi edilip, gereksiz cerrahi girişimlerden kaçınılabileceğini düşünmekteyiz. SÖZEL BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [SB - 104] [SB - 105] Pamuk ipliğine bağlı hayatta bir umut olmak Karın duvarına penetre kesici delici alet yaralanmaları: 30 356 olgunun retrospektif analizi AYŞE HANDAN DÖKMECİ1, TÜLİN YILDIZ2, HAMİT IŞIKALP3 1 Namık Kemal Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Acil Yardım ve Afet Yönetimi Bölümü, Tekirdağ 2 Namık Kemal Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü, Tekirdağ 3 İl Sağlık Müdürlüğü Acil ve Afetlerde Sağlık Hizmetleri Şube Müdürlüğü, Tekirdağ Amaç: Her yıl binlerce insan doğru olarak ilk yardım uygulanamadığından doğal afet, kaza, yaralanma ve hastalık nedeniyle sakat kalmakta ya da kaybedilmektedir. Bu durumlarda doğru ve zamanında yapılan ilk yardım uygulaması çoğu zaman hayat kurtarıcı olabilmektedir. Bu nedenle Namık Kemal Üniversitesi 1. Sınıf öğrencilerimizin bilinçlenmesine katkıda bulunmak, hem toplumda hem de kampüs alanında bulunan kişilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak amacıyla Temel İlk Yardım eğitimi ve otomatik defibrilatör kullanım eğitimi verilmesi planlanarak, olay yerinde yapılan ilkyardımın doğru zamanda ve doğru teknikle yapılmasının önemine dikkat çekmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: 2012 Yaz döneminde Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü öğrencilerine duyurular yapılarak istekli öğrencilerin katılımı sağlandı. Öğrenciler ile toplantı yapılarak projenin içeriği anlatıldı. 1. sınıf öğrencilerinin katıldığı toplantı sonrasında ilkyardım kitaplarının dağıtımı yapıldı. Bu dönemde öğrenciler yaz ayları boyunca kendi kendine öğrenme becerilerini ve bilgilerini pekiştirdiler. Bulgular: Eğitim-öğretim dönemi başladığında ön test yapıldı. Ön testte 75 ve üstü puan alan 53 öğrenciye Namık Kemal Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Öğretim Üyeleri tarafından Temel İlkyardım Eğitimi ve Otomatik Defibrilatör kullanım eğitimi verilecektir. İl Sağlık Müdürlüğü Acil ve Afetlerde Sağlık Hizmetleri Şube Müdürlüğü tarafından Temel İlk Yardım Sınavı yapılacaktır. Başarılı olan öğrencilere ilkyardımcı sertifikası verilecektir. Tartışma ve Sonuç: Hayatı riske eden ani gelişen olaylardaki ilk dakikalar çok önem taşımaktadır. Zamanında ve doğru bir şekilde ilkyardımcı tarafından bireye uygulanacak ilkyardım ile hastanın hayatta kalım şansı artabilmektedir. Bu nedenle temel ilkyardım eğitimleri ile birlikte otomatik defibrilatör kullanım eğitimlerinin de verilmesi, özellikle toplu yaşam alanlarında otomatik defibrilatörlerin bulundurulması, meydana gelecek ani olaylarda hayat kurtarıcı olabilecektir. SÖZEL BİLDİRİLER SÖ Z E L 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ ENVER İLHAN1, MEHMET AKİF ÜSTÜNER1, MEHMET YILDIRIM1, AHMET AYKAS1, ABDULLAH ŞENLİKÇİ1, VERMİ DEĞERLİ2, HİLMİ GÜNGÖR1 1 SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir 2 SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, İzmir Amaç: Kesici delici alet yaralanmaları acil servise sık başvuru nedenlerinden biridir. Kesici delici alet yaralanması nedeniyle acil servise başvuran ve Genel Cerrahi Kliniği tarafından tedavi edilen hastaları sunduk. Gereç ve Yöntem: SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis Kliniği’ne 2008-2013 yılları arasında kesici delici alet yaralanması nedeniyle başvuran hastaların elektronik kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Toplam 30 356 hastanın 29 367’si (%96.7) ayaktan tedavi edildi. Kalan 987’si (%3.3) değişik kliniklere yatırıldı. Bunlardan 274’ü (%27.7) Genel Cerrahi Kliniği’ne yatırıldı.Bunların da, 256’sı (%93.4) erkek, 18’i (%6.6) kadındı. Yaş ortalaması 32.5 (aralık 16-85) idi. Hastanede kalış süresi ortalama 4.62 (1-21) gün idi. Yaralanmalar en sık yaz mevsimi ve Temmuz-Ağustos aylarında görüldü. Hastalar en sık 24.00-04.00 saat aralığında acil servise başvurdu. Genel Cerrahi Kliniği tarafından yatırılan hastaların 132’si (%48.2) hemen ameliyata alındı (Grup I). Kalan 142’si (%51.8) takip sonrası taburcu edildi (Grup II). Grup I’de bütün hastalarda, Grup II’de 2 hastada yaralanma batına nafizdi. Grup I’de en sık karaciğer yaralanması görüldü 26 (%19.6). Bunu ince barsak, kalın barsak, mide ve dalak yaralanmaları izledi, sırasıyla 22 (%16.6), 17 (%12.9), 7 (%5.3) ve 5 (%3.8). Diğer organ yaralanmaları 14 (%10.6) idi. Gereksiz laparotomi (%64.4), negatif laparotomi %31.1 ve nonterapötik laparotomi %33.3 oranında görüldü. Mortalite görülmedi. Atelektazi sekiz, pnömoni üç, yara enfeksiyonu beş hastada gelişti. Negatif laparatomi olarak değerlendirilen iki hastanın birinde rastlantısal olarak mezenter iskemi, diğerinde enflame apendiks görülerek apendektomi uygulandı. Histopatolojisi i karsinoid tümör olarak rapor edildi. Tartışma ve Sonuç: Karın ön duvarına penetre kesici delici alet yaralanması olan ve acil olarak ameliyat edilen hastalarda gereksiz laparotomi oranlarını azaltmak için uygun şartların olduğu merkezlerde konservatif tedavi yöntemi düşünülmelidir. 39 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 40 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE SÖZEL BİLDİRİLER [PB - 1] Hayatı tehdit edici bir komplikasyon: endoskopik stentin neden olduğu splenik arter pseudoanevrizmasına bağlı massif gastrointestinal kanama olgusu ESİN KABUL GÜRBULAK1, İSMAİL ETHEM AKGÜN1, MUHARREM BATTAL1, AYLİN HASANEFENDİOĞLU BAYRAK2, EMRE BOZDAĞ1, MURAT FERHAT FERHATOĞLU1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyodiagnostik, İstanbul 1 2 Amaç: Son zamanlarda self-expandble stentler, özofagus rezeksiyonu yada total gastrektomiler sonrası anastomoz kaçaklarını kapatarak güvenli ve etkili bir tedavi alternatifi oluşturmaktadır. Aynı zamanda stent ile ilişkili komplikasyonlar da görülebilmektedir. Burada, total gastrektomi sonrası ortaya çıkan özofagojejunostomi kaçağına başarılı bir şekilde yerleştirilen self-expandble kaplı stentin yarattığı, massif üst gastrointestinal kanamaya yol açan splenik arter pseudoanevrizması olgusu bildirilmiştir. Olgu: 48 yaşında erkek hastaya, mide kardia yerleşimli adenokarsinom nedeniyle total gastrektomi ve R-Y özofagojejunostomi ameliyatı uygulandı. Postoperatif 5. gününde ortaya çıkan anastomoz kaçağı, endoskopi eşliğinde anastomoz hattına self-expandable Nitinol (Ni-Ti alaşımlı) kaplı stent yerleştirilerek kapatıldı. Stentlemenin 24. saatinde oral gıda başlandı. Kaçak kontrol altına alınan hastada postop 3. haftada aniden ortaya çıkan massif hematoşezi ve hematemez ile birlikte hemodinamik bozulma ortaya çıktı. Toplam28 ünite eritrosit süspansiyonu ve 12 ünite taze donmuş plazma transfüzyonu ile birlikte acil şartlarda çölyak anjiografi yapıldı. Splenik arterde, stentin alt ucunun iştiraklı bulunduğu pseudoanevrizma ve buradan aktif kanama saptandı. Splenik arter orijininden itibaren coil-embolizasyon ile kapatılarak kanama durduruldu. İşlem sonrası hemodinamik stabilite sağlanan hasta şifa ile taburcu edildi. Tartışma: Semptomatik özofageal anastomoz kaçakları %60’lara varan yüksek mortalite oranına sahiptirler. Bu tür anastomoz kaçaklarında cerrahi reeksplorasyonun hayal kırıcı sonuçlara neden olduğu gösterilmiştir. Günümüzde özofageal anastomoz kaçaklarının tedavisinde endoskopik stentleme güvenle kullanılmaktadır. Ancak stentlerin etkinliğinin yanısıra migrasyon, ağrı, perforasyon gibi komplikasyonlara da yol açtığı gösterilmiş, major damarların erozyonuna bağlı fatal üst gastrointestinal kanamalar literatürde bildirilmiştir. Bizim olgumuzda da stentin yarattığı erozyona bağlı splenik arter psödoanevrizması nedeniyle hayatı tehdit edici kanama, girişimsel radyolojinin başarılı müdahalesi ile kontrol altına alınmıştır. Özofageal anastomoz kaçaklarına endoskopik stent yerleştirilmesi sonrasında ortaya çıkan bir üst gastrointestinal kanama stent ilişkili bir komplikasyonu düşündürmeli, bunun hayatı tehdit edici massif kanama şeklinde ortaya çıkabileceği hatırlanmalıdır. [PB - 2] İki duodenal fistül olgusunun tedavisinde nazobilyer stentleme FUAT İPEKCİ, MUHARREM KARAOĞLAN, SERDAR GÜRSUL, VEYSEL KARAHAN, İSMET HAN Tepecik Eğitim Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı B Servisi, İzmir Olgu: Cerrahi ameliyatların birçoğunda birçok organa ve duodenuma ait iatrojenik yaralanmalar olasıdır. Akut kolesisiPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE titlerde erken yada geç konvansyonel veyahut laparoskopik kolesistektomiler de yada nadiren de olsa ERCP sonrasında duodenal yaralanma ve sonrası duodenal fistüller görülebilir. Akut kolesisitit nedeniyle yapılan kolesistektomide yaralanan duodenuma konan primer sütür sonrası oluşan duodunum fistülüne yönelik triostomilere rağmen fistülü devam edip, bu süreçte nazobilyer stentlemeyle fistülü kapanan; diğeri ise Nüks Kisthidatik operasyonu sonrası safra kaçağı gelişip ERCP uygulamasına bağlı duodenum fistülünün konservatif tedavisine yanıt alınmayıp uygulanan nazobilyer stentlemeyle fistülü kapanan olguları sunmayı amaçladık. Olgular: 80 yaşında bayan; Akut kolesisitit bulgularıyla yatırılıp erken koleisitektomi için peroperatuar T.A yüksekliği nedeniyle ameliyatı yapılamıyor, medikal tedavi yapılrken 1 ay sonra akut batın bulgularıyla ancak parsiyel kolesistektomi, koleisistostomi uygulanıyor. 2 yıl sonraki tamamlayıcı kolesistektomi sırasında duodenumun 1. kısmı iyatrojenik yaralanıyor primer tamir sonrası fistül oluşan hastaya reoperasyondaki triostomiye rağmen fistülü devam ettiğinden Endoskopik sfinkterotomi ve nazobilyer stentleme uygulanan hasta kısa süre sonra fistülü kapanıp hasta şifayla taburcu edildi. 24 yaşında bayan, çocukluk yaşında karaciğer kisthidatik ameliyatlısı; 6-7 segmentlerin alt yüzünden batına uzanan 8-10 cm’lik ve İHAT müspet; kistotomi/kistektomi sonrası batın dreninden safra kacağı saptanan hastaya ERCP uygulandı. Ertesi sabah karın dreninden intestinal içeriğin gelmesi üzerine konservatif tedaviye geçildi. 2 kez yaptırılan gastroduodenoskopide sfinkterotomi yerinin karşısında 2 adet duodenal fistül deliği saptandı. Duodenal fistülün kapanmaması üzerine başka merkezde tamamlayıcı sfinkterotomi ve nazo bilyer stent sonrası fistülü kapanan hasta şifayla taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Duodenumun iatrojenik yaralanmalarının primer sütüre rağmen fistülleşme ihtimalleri çok yüksektir. Uygulancak definitif cerrahilerde her zaman başarılı olmayabilir. Bu durumlarda mide ve özellikle safra sekresyonlarının olabildiğince fistül deliğinden uzaklaştırılması fistülün kapanması için esas olanıdır. Bu nedenle tecrübeli ellerde yapılacak nazobilyer stentleme olgularımızdaki gibi çok başarılı sonuçlar verecektir. [PB - 3] Superior mezenter arter (Wilkie’s) sendromu: Olgu sunumu TUBA ATAK1, CENGİZ MADENCİ1, SİNAN ASLAN1, HAYDAR YALMAN1, RAFET YİĞİTBAŞI1, MURAT ACAR2 İstanbul Medeniyet Üniversitesi Genel Cerrahi A.B.D., İstanbul İstanbul Medeniyet Üniversitesi Radyoloji A.B.D., İstanbul 1 2 Giriş: Superior mezenter arter (SMA) sendromu duodenumun üçüncü kıtasının aorta ve SMA proksimal kısmı arasında basıya uğraması sonucu ortaya çıkan ve nadir görülen bir klinik tablodur. İnsidansı %0.013-0.3 dür. Açıklanamayan hızlı kilo kaybı, atipik ve tekrarlayan obstrüktif bulguları olan hastalarda SMA sendromu düşünülmelidir. Akut vakalar daha az görülmekte olup konservatif tedaviler öncelikle uygulanırken, kronik vakalarda cerrahi tedaviler ön plana çıkmaktadır. Olgu Sunumu: Yirmi beş yaşında bayan hasta 3 gündür şişkinlik, bulantı, kusma şikayetleriyle başvurdu. Yedi gün süresince nazogastrik dekompresyon uygulandı. Üst gastrointestinal sistem endoskopisinde genişlemiş sıvı dolu mide ve duodenum ikinci kıtaya kadar dilatasyon saptandı. Batın tomografisinde pelvise kadar inen midenin ileri derecede dilate olduğu, duodenum 3. kıtanın aort ile superior mezenter arter arasında sıkıştığı ve proksimalde ciddi dilatasyon gösterilerek SMA sendromu doğrulan41 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ dı. Konservatif tedavi ile klinik semptomların sebat etmesi ve oral gıda intoleransı nedeniyle duodenojejunostominin fayda ve riskleri hastaya açıklanarak operasyon kararı verildi. Laparotomide duodenum üçüncü kıtasının aorta ve SMA arasında sıkıştığı proksimalinin ileri derecede dilate olduğu, distalinin normal olduğu izlendi. Treitz’dan itibaren 20 cm’den proksimal jejenum segmenti ile duodenum 3. kısmına yan yana duodenojejunostomi yapıldı. Postoperatif dönemi sorunsuz geçen hasta 5. günde taburcu edildi. Tartışma: SMA aortadan ayrıldıktan sonra yaklaşık 45 derecelik (38-56 derece) bir açı ile aşağı ve öne doğru seyreder. Bu iki arterin arasındaki açıklıktan duodenumun üçüncü kıtası sağdan sola doğru geçer. Aorta-mezenterik açıyı daraltan (6-16 derece) akut veya kronik nedenler duodenumun bu aralıkta sıkışmasına ve bunun sonucunda tam veya kısmi daralmaya neden olur. Tedavide ilk planda konservatif yaklaşım denenmelidir. Obstrüktif bulguların sebat etmesi durumunda cerrahi tedavi tercih edilmelidir. Diğer derivasyon operasyonlarına sekonder ortaya çıkabilecek patolojilerin (dumping sendromu, anastomoz hattında ülserler, alkalen reflü gastriti..vs) olmaması nedeniyle daha fizyolojik olduğu düşünülen duodenojejunostominin tercih edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. [PB - 4] Superior mezenter arter embolisinde erken tanı ve tromboendarterektomi İBRAHİM AYDIN1, AHMET FİKRET YÜCEL1, AHMET PERGEL1, AHMET KARAKAYA1, SABRİ OĞULLAR2, DURSUN ALİ ŞAHİN1 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Rize 2 T.C. Sağlık Bakanlığı Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyoloji Kliniği, Rize 1 Giriş: Akut mezenterik iskemi, hastaneye başvuranların %0,1’inde görülür. Superior mezenterik arterin (SMA) akut tromboembolik tıkanması ciddi morbidite ve mortalitesi olan bir durumdur. Tıp alanında ciddi ilerlemelere rağmen yatan hastalarda, SMA embolisine bağlı mortalite oranı %59-93 gibi oldukça yüksektir. Hastanede yatmakta iken SMA embolisi gelişen, erken tanı ve sonrasında barsak rezeksiyonu gerekmeden yalnızca tromboendarterektomi yaparak tedavi ettiğimiz olgumuzu sunmayı amaçladık. Olgu: Altmış altı yaşında kadın hasta, yaklaşık bir haftadır nonspesifik karın ağrısı nedeniyle dış merkezlerde ayaktan takipte iken genel cerrahi polikliniğimize başvurdu. Özgeçmişinde mitral kapak darlığı mevcuttu. Antihipertansif ve aspirin dışında ilaç kullanma öyküsü yoktu. Hastanın yapılan muayenesinde epigastriyumda derin palpasyonla ağrı dışında patoloji yoktu. Laboratuar incelemesinde LDH, CPK ve amilaz değerleri hafif yüksekti. Hasta tedavi ve takip amaçlı yatırıldı. Takiplerinde karın ağrısında artış ve analjeziklere rağmen rahatlama olmaması, lökosit değerinin yükselmesi (15.800 K/uL) nedeni ile yapılan kontrastlı batın tomografisinde; SMA’da emboli saptanması üzerine acil ameliyata alındı. Eksplorasyonda; ince barsaklarda hafif renk değişikliği dışında patoloji saptanmadı. Superior mezenterik arter dallarında nabız alınamadı. Transvers kolonun kökünden SMA ortaya kondu. Arteriotomi yapılarak fogarty kateteri ile tromboendarterektomi işlemi yapıldı. İki adet emboli materyali çıkartıldı. Yeterli akımın sağlandığı görülerek arter onarıldı. Saniyeler içinde barsak renginin ve hareketlerinin geri döndüğü gözlendi. Tartışma: Akut mezenter arter embolisi, acil girişim gerektiren, nekroz geliştiğinde yaygın ince barsak rezeksiyonu ve sonrasında gelişen kısa barsak sendromu nedeniyle yaşam 42 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE kalitesini düşüren, morbidite ve mortalitesi oldukça yüksek bir hastalıktır. Fizik muayene ve laboratuar bulguları nonspesifik olduğundan tanı ve tedavide gecikmelere neden olmaktadır. Bu nedenle erken tanı hasta yaşamında kritik bir öneme sahiptir. Tedavide erken laparotomi ve tromboendarterektomi hayat kurtarıcı rol oynar. Sonuç olarak; akut mezenter arter tromboembolisine bağlı gelişen akut mezenterik iskemi, olgumuzda olduğu gibi erken tanı ve acil cerrahi girişim ile barsak rezeksiyonuna gerek kalmadan tedavi edilebilir. Böylece kötü prognoz, morbidite ve mortalitedeki yüksek orana rağmen hastanın yaşam kalitesinde belirgin iyileşme görülebilir. [PB - 5] Sigaraya bağlı olduğu düşünülen akut mezenterik venöz tromboz YİĞİT MEHMET ÖZGÜN1, NECDET DENİZ TİHAN2, HALE DEMİR3 Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi, Bursa 2 Bursa Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Bursa 3 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 Giriş: Akut mezenter venöz tromboz tanısı güç ve mortalitesi %50 ye çıkan nadir bir akut karın sebebidir. Kısa sürede sigara tüketimi artmış genç hastada segmenter ince barsak iskemisi gelişmiş mezenterik venöz tromboz(MVT) olgusu sunuyoruz. Olgu: 32 yaşında erkek hasta 7 gündür olan ve son 2 gündür artan karın ağrısı şikayeti ile acile başvurmuş. Hastanın bilinen ek hastalığı yok. Son 10 gündür 40-50 adet/gün sigara tüketimi olduğunu ve beslenmesinin pisikolojik nedenlerden dolayı bozuk olduğunu ifade ediyor. Wbc:23,4 ; Hgb:13,6 ; PLT:79; INR:1,2 ve kan biyokimyası normal olarak ölçüldü. Acil abdomen USG de batın içi serbest mayi tespit edildi. Hastanın karın muayenesinde generalize peritonit ve defans mevcuttu. Acil laparatomi yapıldı ve yaklaşık 1000 cc serohemorajik mayi ve distal jejunumun yaklaşık 80 cmlik kesiminde tam kat nekroz olduğu görüldü. Mezenterik venlerin tromboze olduğu görüldü. SMA ve dallarında palpasyonda akım mevcuttu. Perforasyon bulunmadığından rezeksiyon ve anastomoz yapıldı. İnce barsak materyalinden hazırlanan kesitlerde, mezenterik damarların kan ile dolu olduğu görüldü. Barsak tüm katlarda ödem ve yaygın hemoraji, damarlarda dilatasyon ve konjesyon, mezenterik lenf nodlarında kanamalı görünüm dikkati çekti. Hasta komplikasyonsuz postoperatif 7. günde taburcu edildi. İleri tetkiklerinde koagülopati bulunmayan hasta idiopatik mezenter venöz tromboz olarak değerlendirildi. Tartışma: Sigara venöz trombozu arttıran bağımsız risk faktörüdür ve altta yatan hiperkoagülopati varlığında sinerjistik etki yapar. MVT kliniği nonspesifik bulgular olduğundan tanıda gecikmeler olabilir. Tanıda CT %90-100 duyarlıdır ve tedavide yol göstericidir. MVT tedavisi intestinal iskemi bulunmadığında antikoagülan tedavi ile takip şeklinde iken peritonit bulguları ve CT non operatif tedaviye uygun görülmeyen vakalarda acil cerrahi gerekir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 6] Genç bir hastada proteinS eksikliğine bağlı gelişen mesenter vasküler hastalık BURHAN MAYİR, ALKAN SAKAR, MEHMET TAHİR ORUÇ, RAMAZAN ERYILMAZ Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Antalya Olgu: Mesentervaskülerhastalık (MVH) genellikle yaşlı hastalarda görülen mortalitesi yüksek bir hastalıktır. Az sayıda olmakla birlikte tromboz eğilim yapan hastalığı olan gençlerde de görülebilmektedir. Olgu: 33 yaşında erkek hasta 2-3 saat önce başlayankarın ağrısı şikayeti ile başvurdu. Özgeçmişinde proteinS eksikliği tanısı olduğu son 15 gündür warfarin tedavisini kestiği öğrenildi. Palpasyonda epigastrik bölge, alt kadranlarda hassasiyet, istemlidefans izlendi. Lökositoz saptandı. Hasta mesentervasküler tromboza bağlı intestinal iskemi ön tanısıyla operasyona alındı. Yapılan laparotomide ileumda 5060 cm’lik segmentte barsakta iskemi izlendi. Hastalıklı kısım rezeke edildi. Anastamoz yapıldı. Tartışma: MNV’nin %5-15’inde sebep venöz trombozlardır. Tekrarlayan, ailevi ve genç yaşta ortaya çıkan, özellikle de mesenter, brakial, serebral damarlargibi atipik yerlerin trombozunda hiperkoagülopati durumları düşünülmelidir. ProteinS eksiklikliği ise MVH’ın nadir bir sebebidir. Alvi ve ark. çalışmalarında MVH saptanan 20 hastanın sadece birinde proteinS eksikliği saptanmıştır. Acosta-Merida ve ark. ise 132 MVH hastadan sadece 3’ünde proteinS eksiliği izlendiğini bildirmiştir. Toplumda proteinS eksikliği oranı %0,030,13’tür. ProteinS eksikliğine bağlı MVH’nda tutulum yeri ve genişliği değişiklik gösterebilir. Bizim hastamızda olduğu gibi sınırlı bir alandan geniş bir alan tutulumuna kadar değişiklik gösterebilir. Portal venöztrombozla birlikte olabilir. ProteinS eksikliği olan hastalarda arteryel tromboz riskide yüksektir. Akut batın bulguları saptanan genç hastalar da MVH olabileceği düşünülmeli, varsa önceki tromboz hikayesini ortaya çıkarmak için iyi bir anamnez alınmalıdır. Genç yaşta MVH saptanan hastalar, ameliyat sonrası dönemde hematolojik hastalıklar açısından araştırılmalıdır. [PB - 7] Akut mezenterik iskeminin nadir nedeni: Kronik arterit (Takayasu arteriti) AYTAÇ EMRE KOCAOĞLU, SERKAN FATİH YEĞEN, MEHMET ALİ GÖK, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE look yapıldığında nekrozun ileostomiden itibaren proksimale doğru ilerlemiş olduğu görüldü ve treitz’dan başlayan 40 cm’lik jejenum ansı kalacak şekilde rezeksiyon uygulanarak uç jejunostomi yapıldı. Takiplerinde kısa barsak sendromu gelişti. Postoperatif 30. günde femoral arter embolisi gelişti ve embolektomi uygulandı. Embolektomiden 10 gün sonra sağ femoral arterden abondan kanama oldu ve sağ femoral artere greft uygulandı. İşlem sonrası takiplerinde ek problem görülmeyen hastaya postoperatif 4. ayda jejunokolik anastomoz uygulandı. Sonuç: Kronik zeminde gelişen akut iskemide öncelikli olarak revaskülarizasyonu sağlamak ve tekrarlayan eksplorasyonlarla intestinal ansların beslenmesi takip edilerek maksimum sağlıklı intestinal alanın kalması primer amaçtır. [PB - 8] Akut mezenter iskemide mortaliteyi etkileyen faktörler MUSTAFA ÖZSOY, BAHADIR CELEP, TANER ÖZKECECİ, AHMET BAL, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı, Afyon Amaç: Akut mezenter iskemi nadir rastlanan ancak yüksek mortalite oranlarına sahip patolojidir. Genellikle ileri yaş grubunda rastlanması, eşlik eden hastalıklar, tanı koymakta zorluk ve gecikme mortalite oranlarının yüksekliğinden sorumlu tutulmaktadır. Akut mezenter iskemi nedeniyle ameliyat edilen hastalardaki mortalite oranları ve mortaliteyi etkileyen faktörler retrospektif olarak incelendi. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Nisan 2004 ile Ağustos 2012 tarihleri arasında akut mezenter iskemi tanısı alan 70 olgu dâhil edildi. Hastalar cinsiyet, yaş, eşlik eden hastalıklar, asa skoru, ameliyat notları ve primer patolojik tanıları yönünden analiz edildi. Mortaliteyi etkileyen faktörlerin istatiksel analizi için SPSS 15,0 Windows programı vasıtasıyla Ki-kare testi uygulandı. Bulgular: 70 hastanın yaş ortalaması 67,6 yıldır. Çalışmaya alınan hastaların 31 tanesi erkek iken 38 kadın idi. Hastaların şikâyetleri başlangıcından ameliyata alıncaya kadar geçen süre ortalama 9,9 saattir. 40 hastada ise ameliyata alındığı koşullarda kan gazı analizlerinde asidoz mevcuttu. 23 hastada ameliyatta superior mezenterik arterden embolektomi uygulanmıştır. 15 hastada (%21,4) mortaliteye rastlanmıştır. İstatiksel analizlerin sonuçlarında serimizde hastaların tanı esnasında asidozu olması mortalite ile orantılı olarak saptanmıştır (P<0,01). Tartışma ve Sonuç: Akut mezenter iskeminin mortalitesinin azaltılmasında en önemli faktör erken cerrahi girişimdir ve girişimsel radyolojinin, cerrahın ve anestezistin multidisipliner çalışması gerekmektedir. Giriş: Takayasu arteriti aorta, aortanın ana dalları ve pulmoner arterler gibi elastik arter tutulumu ile seyreden kronik, büyük damar vaskülitidir. Arteriel stenoz sonucu organ iskemisi gelişebilir. Kronik mezenter iskemi, Takayasu hastalığında nadir görülür. Bu yazıda, kronik arterit zemininde akut mezenter iskemi gelişen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Kırksekiz yaşında kadın hasta karın ağrısı nedeniyle acil cerrahi polikliniğine başvurdu. Onaltı yıldır takayasu arteriti ve diabetes mellitusu mevcut idi. Fizik muayenesinde, karında yaygın hassasiyet ve defans mevcut idi. Laboratuar incelemelerinde lökosit 12.500 k/Ul, D-dimer >5000 idi. Yapılan eksplorasyonda ileçekal valvden itibaren yaklaşık 30 cm’lik ileum segmentinin ve tranvers kolonun ortasına kadar olan kolon segmentinin nekroze olduğu görüldü. Nekroze barsak segmentine rezeksiyon ve uç ileostomi uygulandı. Postoperatif 48. saatte second POSTER BİLDİRİLER 43 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 9] Akut mezenterik iskeminin erken döneminde plazma dao ve sitrüllin düzeyleri RIDVAN ÇAKMAZ2, OKTAY BÜYÜKAŞIK3, NURETTİN KAHRAMANSOY1, HAYRİ ERKOL1, CAVİT ÇÖL1, ÇETİN BORAN4, GÜLER BUĞDAYCI5 1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Bolu 2 Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Adıyaman 3 Özel Sincan Lokman Hekim Hastanesi, Ankara 4 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Bolu 5 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Bolu Amaç: Akut mezenterik iskeminin erken tanısında geçerli ve güvenilir bir test yoktur. Bu çalışmanın amacı, akut mezenterik iskeminin erken tanısı amacıyla plazma daimin oksidaz ve sitrüllin düzeylerinin ölçülmesidir. Gereç ve Yöntem: Yirmi bir WistarAlbino sıçanı üç gruba ayrıldı. Bunlar: kontrol, kısa dönem iskemi ve uzamış iskemi grupları idi. Süperior mezenterik arter kan akımı, kısa dönem iskemi grubunda 15 dakika; uzamış iskemi grubunda 12 saat boyunca engellendi. On ikinci saat sonunda deney sonlandırıldı ve plazma daimin oksidaz ve sitrüllin düzeyleri ölçüldü. İntestinal doku, histopatolojik değişiklikleri tespit etmek için incelendi. Grupların çoklu ve ikili karşılaştırılmasında sırayla Kruskal Wallis ve Mann Whitney U testleri kullanıldı. P değeri <0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Kontrol grubuna göre kısa dönem ve uzamış iskemi gruplarında, plazma diamin oksidaz düzeyi belirgin artma ve plazma sitrüllin düzeyi ise belirgin azalma gösterdi. Kısa dönem iskemiye göre uzamış iskemide, plazma diamin oksidaz düzeyi belirgin artmış; plazma sitrüllin düzeyi belirgin azalmıştı (sırasıyla p=0,011, p=0,021). İntestinal hasar, uzamış iskemi grubunda daha belirgindi (p=0,001). Tartışma ve Sonuç: Akut mezenterik iskeminin erken döneminde, iskemi süresinin artmasıyla uyumlu olarak, plazma diamin oksidaz düzeyi artmakta; plazma sitrüllin düzeyi azalmaktadır. Plazma diamin oksidaz ve sitrüllin düzeyleri, akut mezenterik iskeminin erken tanısında potansiyel bir marker olarak, özellikle kombinasyon halinde kullanılabilir. [PB - 10] Mortalitesi halen yüksek olan akut batın nedeni; akut mezenter iskemi ABDULLAH ŞENLİKCİ, ENVER İLHAN, MEHMET AKİF ÜSTÜNER SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Amaç: Akut mezenter iskemi, erken tanı ve tedavi gerektiren hayatı tehdit edici bir akut karın hastalığıdır. Yüksek morbidite ve mortalite oranları ile seyretmektedir. Klinik olarak akla gelmesi ve zamanında müdahale hayat kurtarıcı olabilmektedir. Gereç ve Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde Ocak 2008- Mart 2013 tarihleri arasında mezenter iskemi tanısıyla ameliyat edilen olgular retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Toplam 14 olgu çalışmaya dahil edildi. Olguların 9’u (%64.3) kadın, 5’i (%35.7) erkek idi. Yaş ortalaması 74 (aralık 51-88) idi. Ek hastalık olarak en sık hipertansiyon ve kalp hastalığı mevcuttu. Bunları kronik böbrek yetmezliği, diabetes mellitus, serebrovasküler hastalık ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı izlemekteydi. Ameliyat ön44 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE cesinde olguların 11’inde (%78,5) beyaz küre yüksekliği, 8’inde (%57,1) amilaz yüksekliği ve 9’unda (%64,2) kreatinin yüksekliği saptandı. Ameliyatta 13 olguda (%92,8) süperior mezenter vasküler nekroz, bir olguda da (%7,2) nonoklüzif mezenter iskemi saptandı. Olgulardan altısına segmenter ince barsak rezeksiyonu ve sağ hemikolektomi, altısına segmenter ince barsak rezeksiyonu, birine embolektomi ve birine sadece eksploratif laparotomi uygulandı. Ameliyat sonrası dönemde üç olguda (%21,4) sepsis, iki olguda (%14,2) yara enfeksiyonu, bir olguda (%7,1) akut böbrek yetmezliği, bir olguda (%7,1) pnömoni, bir olguda (%7,1) akut respiratuar distres sendromu ve bir olguda (%7,1) ise evisserasyon gelişti. Toplam 7 olgu (%50) ex oldu. Ayrıca kısa barsak sendromu gelişen bir hasta ameliyattan bir yıl sonra ex oldu. Tartışma ve Sonuç: Akut mezenter iskemide ileri yaş ve ek hastalıklar morbidite ve mortalite oranlarını arttırmaktadır. Özellikle kardiyo vasküler hastalığa sahip karın ağrılı hastalarda ayırıcı tanıda mutlaka düşünülmeli ve erken girişim yapılmalıdır. [PB - 11] Akut karına yol açan tüberküloz peritonitis olgusu FUAT İPEKÇİ, VEYSEL KARAHAN, İLTER KIRMIZI, YAHYA ÇAPKİS, KAMİL PEHLİVANOĞLU Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Cerrahi Anabilim Dalı, İzmir Olgu: Amaç: Günümüzdeki çok iyi hijyen şartlarına ve etkin tedavilere rağmen özellikle ülkemizin bazı bölgelerinde hala tüberküloz olgularına raslanmakta, ender de olsa ekstra pulmonel yerleşimli olgular bulunabilmektedir. Ekstrapulmoner yerleşimli, akut karına yol açmış peritonitis tüberküloza olgusunu sunmayı amaçladık. 21 yaşında bayan hasta doğu illerimizden; 6 aydır zayıflama, ishal, karında şişlik, gittikçe artan karın ağrısı, bulantı, kusma, ateş şikayetleriyle yatırıldı. Ailesinde tüberküloz öyküsü var. Akut karın tanısıyla ameliyata alındı. Karındaki sıvıdan mikrobiyoloji ve patolojiye örnekler gönderildi. Gerek ateşin düşmeyişi gerekse görüntüleme ve laboratuar tetkikleri sonucu tüberküloz peritonit tanısı doğrulanıp intaniye kliniğine sevkedildi. Gelişinde USG ve batın BTde yaygın intrabdominal sıvı. lab.da anemi,eozin-bazofil ve albümin düşüklüğü saatlik sedimantasyon ve Ca-125, CRP yüksekliği mevcuttu. Ameliyatta karında masif sıvı mevcuttu. Tüm barsaklar birbirlerine yapışıktı. Akciğer BT de sol akciğer apikalde milimetrik nodüller lezyon (tüberkülom) ve cevresinde retikülonodüller dansiteler mevcuttu. Karın sıvısında tbc yönünden ARB müsbet sedimantasyon 120 mm/saat. CRP 16.6 mg/dl. Patolojik tanısı “ yer yer konglomerasyon gösteren granülomlar nedeniyle öncelikle mikobakteriyel etyoloji düşünülmeli” olarak geldi. Peritonitis tüberkülozada etken; ya pulmoner yoldan kan yoluyla, nadiren de barsak ya da fallopien tüplerden direkt yayılan myobacterium tüberculosistir. Kötü hijyen,sosyoekonomik bozukluklar aşırı nüfus ve ailesel tüberküloz varlığı insidansı artırsa da görülme sıklığı tüm tüberkülozluların %0.1-%0.7’dir. Akut karına yol açmadan tanı konabilen olgularda medikal tedaviye yanıt iyidir. Tanıda hematolojik olarak 1- anemi, sedimantasyon artışına,lenfomonositoz’a 2-asit sıvısının tetkiyle lökosit, protein ve 3-sıvıda ARB (tbc basili) 4-Serum CA-125’e bakılır. Granulomla seyreden hastalıkların ayırıcı tanısı yapılır Ailesinde tüberküloz öyküsü olan ateş, zayıflama kilo kaybı ve USG de asit saptananlar abdominal tüberküloz yönünden araştırılmalı Bu tabloya şiddetlenen karın ağrısı, bulantı, kusma, müsküler defans gibi şikayet eklenenlerde olgunun tüberküloz peritonit olabileceği düşünülmeli, asit POSTER BİLDİRİLER ve granulomlardan örnek alınıp çok geniş taramalarla mutlaka kesin tanıya gidilip erken antitüberküloz tedavisine başlanmalı ve ailenin tüm fertleri gözetime alınmalıdır. [PB - 12] Abdominal anjina nedeni olan kronik mezenterik iskemide stent uygulaması AHMET BAL, TANER ÖZKECECİ, MUSTAFA ÖZSOY, BAHADIR CELEP, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon Giriş: Yemeklerden sonra oluşan karın ağrısı, kilo kaybı ve ishal ile kendini gösteren kronik mezenter iskemi çoğunlukla ileri yaşlarda görülür. Barsağın kan akımının yeniden sağlanması hasta için uygulanan tedavi alternatifleri arasında medikal tedavi, cerrahi ve perkütan anjografi ile stent konularak darlığın açılması sayılabilir. Bu yazı ile abdominal anjina şikayetleri ile gelen ve anjiografik stent uygulamasını paylaşmayı amaçlıyoruz. Olgu Sunumu: 78 yaşında erkek hasta karın ağrısı, kilo kaybı, iştahsızlık şikayetleri ile başvurdu. Özgeçmişinde yaklaşık bir yıldır özellikle yemek yedikten sonra artan karın ağrısı atakları ve yaklaşık 15 kg kilo kaybı mevcut idi. Fizik muayenesinde batında derin palpasyonla hassasiyet dışında patoloji saptanmadı. Laboratuar değerlerinde patolojik olarak lökosit değeri 27800, amilaz 220 U/L, hb: 10,3 gr/dl olarak bulundu. Hastanın abdominal doppler ultrasonografi (US) tetkikinde süperior mezenterik arterin (SMA) proksimalinin açık olduğu ancak distalinin değerlendilemediği ve ince barsaklarda kısmi duvar kalınlaşması ve ödem görüldü. Kontrastlı spiral batın tomografisinde ise arteryel yapılarda yaygın aterom plakları, SMA’da 5 cm’lik segmentte distale dek uzanan uzanan oklüzyon görüldü. Hastanın intestinal kanlanması çölyak arterden oluşan kollateraller ile olmaktaydı. SMA’ya stent uygulamsına karar verildi. Oral alımı daha iyi tolere eden hasta oral antikoagülan ile 4. günde sorunsuz olarak taburcu edildi. Sonuç: Anjiografi ve stent uygulaması alternatif tedavi olarak başarılı sonuç verebilmektedir. [PB - 13] Stapler ile yapılan kolorektal anasamoz hattındaki kanamasının angiyografik tedavisi: Olgu sunumu ŞÜKRÜ TAŞ1, GÜRHAN ADAM2, ÖMER FARUK ÖZKAN1, ÖZTEKİN ÇIKMAN1, MUHAMMET KASIM ARIK1, FARUK ÖZKUL1 1 Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Çanakkale 2 Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Çanakkale Giriş ve Amaç: Kolorektal anastmoz sonrasında rektal kanama sık görülmesine karşın çoğu kendi kendine durmaktadır. Dirençli kanamalar nadir olup sıklıkla ek tedavi yöntemlerine ihtiyaç duymaktadır. Postoperatif 4. günde stapler ile yapılan anastomoz hattında gelişen psodeoanevrizmaya bağlı kanamanın endovaskuler yolla koil embolizasyonu ile tedavi edilen vakayı sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 62 yaşında erkek hasta hartman kolostomi kapatılması için yatırıldı. Kolostomi kapatılması ameliyatında yapışıklar ayrıştırılırken tam kat jejunal ayrışPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ma meydana geldi. Buraya lineer stapler ile anastomoz yapıldı. Daha sonra sirküler stapler yarımı ile kolorektal anastomoz yapıldı. Postoperatif 4. Günde hastada hematokezya gözlendi. Hastanın Htc değeri 32.7’den 23.2’ye, Hb değeri ise 10.8’den 7.8’e düştüğü gözlendi. 6ü eritrosit süspansiyonu ve 3ü taze donmuş plazma transfüzyonu yapılan hasta kanamanın durmaması üzerine anjiyografi yapılmaya karar verildi. Anjiyografide kolorektal anastomoz hattında aktif kanayan pseodoanevrizma gözlendi. Damara koil embolizasyon uygulandı ve kanama durduruldu. Hastanın sonraki takiplerinde kanama izlenmedi. Hastaya postop 10. Günde rektosigmoidoskopi yapıldı. Anastomoz hattı görüldü ve herhangi bir kanama odağına rastlanmadı. Oral gıda alımı başlanan ve deşarjı olan hasta postoperatif 13. günde taburcu edildi. Tartışma: Teknolojinin ilerlemesi ile gastrointestinal cerrahide stapler kullanımı çok yaygınlaştı. Stapler ile yapılan anastomozlarda sık görülen komplikasyonlar anastomoz kaçağı ve darlıktır. Kolorektal anastomoz sonrası rektal kanama sık görülmesine rağmen kendi kendini sınırlayan bir komplikasyondur. Devam eden persistan kanamalarda tedavi cerrahi olabileceği gibi cerrahi olmayan tedavi yöntemleri de (kan transfüzyonu ve takip, angiyografi yardımı ile kanayan damara vazopressin infüzyonu veya embolizasyon, endoskopik girişimler) uygulanabilmektedir. Özellikle ince barsak anastomuzu yapılan ve endoskopik olarak tanı ve tedavisinin mümkün olmadığı durumlarda anjiyografi yardımı ile kanayan bölgenin tespiti ve tedavisi mümkündür. Bizde kendi olgumuzda; hastada hem ince barsak, hemde kolorektal anastomoz olduğundan anjiyografi yardımı ile müdahaleyi uygun bulduk. [PB - 14] Erişkinde görülen nadir bir ileus nedeni: Meckel divertikülüne bağlı internal herniasyon BİROL AĞCA, YÜKSEL BEYAZ, HAKAN TEZER Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gastrointestinal Cerrahi Kliniği, İstanbul Olgu: Meckel divertikülü ileumda yerleşen ve barsak duvarının tüm katlarını tutan gerçek bir divertiküldür. Toplumda görülme sıklığı %2-3 arasında olan en sık görülen kongenital gastrointestinal anomalidir. Bazen yaşamı tehdit eden komplikasyonlarla da karşımıza çıkabilmektedir. 27 yaşında erkek hasta iki gün önce başlayan karın ağrısı, bulantı ve kusma şikayetleri başvurdu. Muayenede batın distandü, batın alt kadranlarda hassasiyet saptandı. Rektal tuşede rektumun boş ve ağrısız olduğu saptandı. Barsak sesleri azalmıştı. Hct: %48, Lökosit: 22220/mm3, BUN: 52 mg/dL, Fibrinojen: 907 mg/dL, CRP: 134 mg/dL idi. ADBG de ince barsak tipi hava-sıvı seviyelenmeleri, Batın ultrasonografisinde serbest sıvı ve ince barsak anslarında genişleme saptandı. Hasta akut batın tanısı ile ameliyata alındı. Göbek üstü ve göbek altı insiziyonu takiben yapılan laparotomide göbekten distale devam eden ve ucunun püy ile dolu olduğu görülen ince barsak ansı ve bu ansın arasından herniye olup obstürüksiyona uğramış ince barsak ansları saptandı Terminal ileumdan 80. cm’den başlayan ve göbek altına uzanan 10 cm uzunluğundaki divertikül ve bu devertikülünde göbekle birleşim yerinde oluşan abse tespit edildi. İnternal herniasyona uğramış barsak ansları redükte edilerek divertikül tam olarak ortaya konuldu. Göbekle olan bağlandısı da keskin diseksiyonala serbesteştirildi. Yaklaşık 10 cm uzunluğundaki divertikül eksize edilerek çıkartıldı. Sonuç olarak acil cerrahi de akut batın ön tanısı ile ameliyata alınan olgularda Meckel divertikülü ve komplikasyonları her zaman akılda tutulmalı ve ameliyat tekniği olgunun durumuna göre planlanmalıdır. 45 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 15] Septik tabloya neden olan incebağırsak divertikül apsesi TURAN ACAR, İBRAHİM KOKULU, ÖZCAN DERE, KÜRŞAT YEMEZ, KEMAL ERDİNÇ KAMER Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Amaç: İncebarsak divertikülleri kese duvarında mukoza ve seroza bulunan, edinsel, yalancı, pulsiyon divertikülleridir. Meckel divertikülü ise bir istisnadır. Çünkü Meckel divertikülü konjenital ve duvarlarında tüm barsak katlarının bulunduğu gerçek divertiküldür. Pulsiyon divertiküllerinin çoğu asemptomatiktir. Semptomları olan hastalarda en çok rastlanan şikayetler, postprandiyal şiddetli ağrı, dispeptik şikayetler, bulantı, kusma ve ishaldir. Karın ağrısı, ishal, bulantı, kusma şikayetleriyle acil servise başvuran, jejenumdan kaynaklı divertiküler apse saptanan olgumuzu ilginç olması üzerine paylaştık. Gereç Yöntem: 78 yaşında bayan hastamız yaklaşık 20 gündür karın ağrısı,ateş ve ishal tarifliyor. Daha öncesinde geçirilmiş operasyonu yok. KAH, DM, HT mevcut. Bulgular: Fizik muayenesinde batın sol kadranda ele gelen kitlesi mevcut. Çekilen Batın Bt de; batın sol kadran yerleşimli incebağırsakları sarmış yaklaşık 15x15 cm boyutlarında içerisinde hava kabarıklarının bulunduğu, apse düşünülen bir kitlesi mevcut. Bu bulgular sonucu hasta acil operasyona alındı. Eksplorasyonda treitz 40. cm den başlayan transvers kolon mezosunu içine çekmiş divertikül perforasyonu sonucu batın içinde apse oluşturmuş, bir gato gözlendi. Hastada mevcut apsenin drenajı ve divertikül bulunan yaklaşık 80 cm’lik incebağırsak rezeksiyonu ve anastomoz yapıldı. Tartışma ve Sonuç: İncebağırsak divertikülleri mevcut çok az hastada acil cerrahi zorunluluğu doğar. Genelde apseler artık elektif şartlarda perkütan drenajla uygun bir şekilde tedavi edilmektedir. Ancak hastanemize başvuran hastada, klinik tablo şiddetli seyrettiğinden hasta elektif şartları ve perkütan drenajı beklemeden acil operasyona alınmıştır. Akut tablo varlığında hastalıklı segmentin rezeksiyonu gerektiğinden, bizde hastamızda rezeksiyon yaptık. [PB - 16] Duodenojejunal bileşke anastomoz kaçaklarında stapler ile re-anastomoz AHMET ŞEKER1, REŞİT ÇİFTÇİ1, İRFAN ESER2, ALPASLAN TERZİ1, ALİ UZUNKÖY1, YUSUF YÜCEL1 1 Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Şanlıurfa 2 Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Şanlıurfa Amaç: Çalışmamızda bomba patlaması sonucu duodenojejunal bileşkede şarapnel yaralanması nedeni ile 2 defa opere edilen fakat anastomoz kaçağı gelişen ve stapler ile anastomoz yapılan bir olgu sunuldu. Gereç ve Yöntem: Gastrointestinal trakt yaralanmaları erken dönemde tedavi edilebilirse genellikle sorun oluşturmamaktadır. Gecikmiş yaralanmalar veya anastomoz kaçakları sonrası kirli karında yapılacak cerrahinin başarısızlık oranı artmaktadır. Bu durumda genellikle bir ostomi seçeneği akılda tutularak sorun düzeltilmeye çalışılmakla birlikte proksimal yaralanmalarda ostomi genellikle uygun bir tedavi şekli değildir. Hastaların gastrointestinal pasajlarının devam ettirilmesi primer amaç olmalıdır. Bulgular: Yirmiyedi ya46 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE şında erkek hasta Suriye’de bomba patlaması sonucu şarapnel yaralanması nedeniyle opere edilmiş ve duodenojejunal bileşkede tam kat yaralanmaya primer olarak anastomoz yapılmış. Postoperatif 7. günde anastomoz kaçağı nedeniyle tekrar opere edilen hastada tekrar anastomoz kaçağı gelişmesi üzerine hastanemize sevk edilmiş. Hasta gerekli resüsitasyonun ardından ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda duodenojejunal bileşkede Treitz ligamanı düzeyindeki anastomozda parsiyel ayrılma görüldü. Anastomozun distalindeki 10 cm jejunum segmentinin beslenmesi bozulmuştu. Anastomoz tamamen ayrıldı. Treitz ligamanı disseke edilerek duodenum 4. kıtadan yaklaşık 3 cm’lik kısım serbestleştirildi. Otuzbir mm sirküler stapler anvili purse sütür ile duodenal uca tespit edildi. Jejunal uçtan beslenmesi bozuk olan 10 cm rezeksiyon sonrasında jejunum uç kısmından sirküler stapler girilerek yaklaşık 5 cm ileriden duodenojejunal uç yan anastomoz stapler ile gerçekleştirildi. Stapler içerisinde kalan dokuların sirküler tarzda tam kat olduğu görüldü. Daha sonra jejunal uç lineer stapler ile kapatıldı. Anastomoz güvenliğini sağlamak amacıyla duodenum 2. kıta lateralinden tüp duodenostomi yapıldı. Karın içerisine drenler konarak kapatıldı. Postoperatif sorunsuz seyreden hastaya 6. gün duodenostomiden pasaj grafisi çekilerek kaçağın olmadığı gözlendi. Hastaya oral gıda başlandı. 15. gün tüp duodenostomisi çekildi ve hasta şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Özellikle duodenum ve jejunumun ilk kısımları gibi, proksimal seviyeli gastrointestinal yaralanmalarda ostomi seçeneğinin uygun olmaması nedeniyle anastomoz daha ön planda düşünülmelidir. Anastomoz yapılacak bölgenin el ile anastomoza imkan vermeyecek durumda olması halinde stapler kullanımı daha güvenli bir anastomoz sağlayabilir. [PB - 17] Bayılma şikayeti ile acil servise başvuran dalak laserasyonu olgu sunumu EMRE ÖZLÜER, İSMAİL MURAT OK, BURÇAK KANTEKİN, BEKİR DAĞLI, MÜCAHİT AVCİL Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın Amaç: Künt solid organ yaralanması yavaş bir şekilde kanamaya neden olabilir. Gereç ve Yöntem: Travma hastasında FAST değerlendirmesinin önemi. Bulgular: Olgu: 63 yaşında erkek hasta acil servisimize bayılma şikayeti ile başvurdu. Hastanın epilepsi tanısı mevcut ve ilaçlarını düzenli kullanıyor. İki saat önce bayılma şikayeti olduğunu tarif ediyor. Hastanın vital bulguları Tansiyon arteriyel: 80/60 mm/Hg, nabız: 56/dk, solunum sayısı: 20/dk, ateş: 36 °C, oksijen saturasyonu: %96 olarak ölçüldü. Hastanın yatak başı kan glukoz ölçümü 134 mg/dl saptandı. Fizik muayenesinde batında epigastrik hassasiyet ve defans mevcuttu, rebound yoktu. Sistemik nörolojik muayeneleri olağandı. Hastaya hipotansiyonu olması nedeni ile serum fizyolojik tedavisi başlandı. Yapılan tetkiklerinde hemoglobin 10.4 gr/dl, biyokimya değerleri olağan saptandı. Karın ağrısı nedeni ile yatak başı yapılan acil ultrason tetkikinde Morison boşluğunda ve batın içinde sıvı saptandı. Sol alt kadrandan yatak başı ultrason eşliğinde parasentez yapıldı ve hemorajik mayi saptandı. Hastadan kontrol hemogram tetkiki istendi ve sonucunda hemoglobin 7.5 gr/dl, eritrosit 3.68 10º6 /mkrl, lökosit: 29.81 10º3 /mkrl, trombosit: 490 10º3 /mkrl saptandı. Hastadan acil kontrastlı abdomen bilgisayarlı tomografi tetkiki istendi ve tetkik sonucunda: dalakta yaklaşık 35x30 mm boyutunda, kapsüle uzanım gösteren düzensiz sınırlı heterojen hipodens lezyon izlenmektedir (hematom- laserasyon?), saptandı. Hasta POSTER BİLDİRİLER acil olarak genel cerrahi ekibi tarafından splenektomi operasyonuna alındı. Tartışma ve Sonuç: Hastaya klinik yaklaşımda sistemik muayene ve ayrıntılı öykü alınması oldukça önemlidir. Ayrıca acil servis yönetiminde yatak başı ultrason ve FAST uygulanmasının değeri bu olguda görüldüğü gibi her geçen gün artmaktadır. [PB - 18] Ateşli silah yaralanmalarındaki cerrahi tedavi sonuçlarımız BAHADIR CELEP, MUSTAFA ÖZSOY, AHMET BAL, TANER ÖZKECECİ, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon Amaç: Ateşli silah yaralanmaları yüksek kinetik enerji ve blast etkisine bağlı ciddi mortalite oranlarına sahip bir klinik antitedir. Ancak halen ateşli silah yaralanmalarında mortalite ve morbıdıteleri etkileyen faktörler ilgi odağı olmaya devam etmektedir. Bu çalışmamızda ateşli silah yaralanması nedeniyle cerrahi tedavi uygulanan hastalardaki tedavi sonuçlarımızı ve mortaliteye etki eden faktörleri sunmayı araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 42 hasta dâhil edildi. Hastaların dosyaları, ameliyat verileri ve patoloji sonuçları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen 42 hastanın 10’u kadın, 32’i erkekti. Ortalama yaş ise 36,2 (16-89) olarak saptandı. Başvuru esnasında 25 hasta şok tablosunda idi. Hastaların yarısında yaralanma saçma yaralanması iken diğer yarası kurşun yaralanmasıdır. Hastaların transportu ve ameliyatın başlangıcına kadar geçen süre ise ortalama 106 dakikadır. Ortalama kan transfüzyonu 6,68 ünitedir. (Min: 2 U- Max: 20 U) yaralanan karın içi organlar tabloda özetlenmiştir. Çalışmada 6 hastada (%14) mortaliteye rastlanmıştır. 4 hasta hemorajik şoka bağlı organ yetmezliği nedeniyle kaybedilmiştir. 2 hasta ise sepsis nedeniyle kaybedilmiştir. İstatiksel analizde sadece hastaneye başvuru süresi uzadıkça tranfüzyon ihtiyaçının arttığı ve mortalitenin belirgin yükseldiği ortaya konmuştur (P<0,05). Tartışma ve Sonuç: Ateşli silah yaralanmaların mortaliteyi etkileyen faktörlerin başında hastanın hastanın hastaneye transportu önde gelmekte iken diğer önemli unsurlar yeterli ve deneyimli ameliyathane koşulları ve ekip çalışmasıdır. [PB - 19] Bogotobag deneyimlerimiz TANER ÖZKECECİ, AHMET BAL, MUSTAFA ÖZSOY, BAHADIR CELEP, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon Amaç: Batının kapatılamaması morbidite ve mortalite ile yakından ilişiklidir. Majör travmalardan sonra hastanın stabilizasyonunu sağlamak amacıyla definitif işlem daha sonraki seanslara ertelenebilir. Yine peritonit ve derin dokulardaki ayrışmalar da batın açık bırakmaya gereksinim doğurabilir. Barsaklardaki distansiyon ve batın duvarındaki ödem batının gerilimsiz kapatılmasına izin vermeyerek cerrahı batını açık bırakmaya zorlayabilir. Bu durumlarda visseral organların korunması, intraabdomian basıncın amacıyla geçici kapatma yöntemleri gündeme gelmektedir. Geçici kapama yöntemlerinden biri de bogotobag yöntemidir. bu çalışmada bagotoPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE bag deneyimlerimiz paylaşmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde 2005- 2012 yıllarında opere edilen hastalar tarandı. Bunlar içerisinde bogotobag uygulananlar tespit edildi. Bu hastaların demografik bilgileri, primer patolojileri, kaç kez opere edildikleri, hastanede kalış süreleri ve sonuçları değerlendirildi. Bulgular: 2005 – 2012 yılları arasında toplam 49 hastaya bogotobag yapılmıştır. Bu hastalardan 33’ ü erkek (%67), 16’ sı (%34) bayandır. Ortalama yaş 58 dir. Erkeklerde ortalama yaş 56 iken kadınlarda 60 hesaplandı. Bogotobag yapılan 49 hastanın 17 taburcu edilmiş, 32 hasta ise ex olmuştur. Bir hasta ortalama 3,63 kez reopere edilmiştir. Ortalama yatış süresi 15,9 gündür. Primer hastalıkların dağılımı ise tabloda gösterilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Kolay ve ucuz uygulanımı gerekse relaparotomiye izin vermesi adına bogotobag yöntemi halen geçerliliğini koruyan bir yöntem olduğu kanısındayız. [PB - 20] Nekrotizan fasiitli bir olgunu tedavi seyri ELİF ÇOLAK, UMUT YILMAZYILDIRIM, NURAYDIN ÖZLEM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Samsun Amaç: Nekrotizan Fasiit (NF); cilt, subkutan doku ve fasyaların ilerleyici nekrozu ile karakterize, yaşamı tehdit eden nadir bir yumuşak doku enfeksiyonudur. Erken tanı ve tedaviye rağmen mortalite ve morbiditesi yüksektir. Perianal abse sonrası hızla abdominal fasyal planlara ilerleyen nekrotizan fasiitli bir olgunun tedavi seyrini ortaya koymayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: NF tanısıyla ilçe devlet hastanemizden acil polikliniğimize sevkedilen 55 yaşında bayan hastayı sunmaktayız. Bulgular: Diyabetik ve vücut kitle endeksi 30’un üzerinde olan hasta 5 gündür perianal abse nedeniyle antibiyotik tedavisi almaktaydı. Ateş: 37.7 C, tansiyon arteriel: 120/70 mmHg, nabız: 82/dk idi. Muayenede sağ perianal bölgede 10x10 cm’lik abse ile uyumlu endure, hassas kitle ve buradan mons pubis ve sağ inguinale uzanan cilt cilaltı dokularda ödem mevcuttu. Açlık Kan Şekeri: 360 mg/dl. WBC: 27.700/uL, CRP: 187mg/L idi. Hasta perianal abse ve NF tanısıyla ameliyata alındı. Abse boşaltılıp, nekrotik cilt ve ciltaltı dokular sağ inguinal bölgeye kadar debride edildi. İmipenem 4x500 mg, Daptomisin 1x500 mg başlandı. Sonrasında enfeksiyon ilerledikçe, hastaya sağ subkostal ve umblikal bölgeye uzanan cilt, ciltaltı ve fasya debridmanları yapıldı (resim 1, 2, 3). Yara yeri kültüründe Acinetobacter üremesi üzerine tedaviye Colistimethate 2x150 mg eklendi.Sonraki derin doku kültüründe Pseudomanas Aeroginosa üremesi üzerine önceki antibiyotikleri kesilip PiperasilinTazobaktam 3x4.5 gr’a geçildi.Lokal yara bakımı serum fizyolojik, %0.2 Nitrofurazon ve %1 Gümüş Sulfadiazin pomad ile yapıldı. Yapılan takiplerinde CRP si gerileyen ve kültürlerinde üreme olmayan hastanın yatışının 23. gününde yarası kapatıldı (resim 4)ve 36. gününde cerrahi şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: NF hernekadar yüksek mortalite ile seyreden bir durum olsa da sabırlı ve akılcı yaklaşımlarla yüzgüldüren sonuçlar alınabilmektedir. 47 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 21] [PB - 23] Şarapnel yaralanmasına bağlı anterior abdominal duvar defektinin aşamalı kapatılması Travmada ateş yüksekliği: Neden ve sonuç analizine yönelik ön rapor HALİL İBRAHİM DURAL1, ESRA BİLGEN2, HALİL İBRAHİM İNAL3 1 MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1, ÜMİT KALDIRIM1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, İBRAHİM ARZIMAN1, ÖZCAN ALTINEL2 2 1 SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt E.A.H. Genel Cerrahi Kliniği, Ankara S.B. Ordu Devlet Hastanesi Plastik Cerrahi Kliniği, Ordu 3 S.B. Mersin Tarsus Devlet Hastanesi Plastik Cerrahi Kliniği, Mersin Amaç: Kompleks Abdominal duvar defektleri kapatılması zor cerrahi durumlardır. Etiyolojide travma, radyasyon nekrozu, onkolojik girişimler, konjenital anomaliler, tekrarlıyan insizyonel herniler söz konusu olabilir. Abdominal duvar bütünlüğünü sağlamak üzere çeşitli yöntemler tarif edilmiştir. Her vaka da etiyopatolojiye bağlı olarak definitif cerrahi girişimin zamanı ve şekli farklılık göstermektedir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada şarapnel yaralanması sonra, genel vücut travması nedeniyle ilk müdahalesi başka bir ülkede yapılan ve hastanemize sevk edilen hastanın karın ön duvarı defektinin aşamalı olarak kapatılmıştır. Bulgular: Hastanın postoperatif takipleri yapılmış, sonuçlar değerlendirilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Elde edilen sonuç ve literatür karşılaştırılmıştır. [PB - 22] Böbrek yaralanmalarında bakım hedefleri TULUHA AYOĞLU, AYFER ÖZBAŞ, NEVİN KANAN İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul Amaç: Bu derlemenin amacı, böbrek yaralanması nedeniyle hastaneye yatmış olan hastalara uygulanan hemşirelik bakım hedeflerini belirlemek ve hemşirenin rolünü ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: Böbrek yaralanmalarına ilşkin literatür gözden geçirilerek hemşirelik bakım hedefleri oluşturmaktır. Bulgular: Böbrek yaralanmaları tüm künt ve delici karın travmalarında %8-10 oranında görülürken, ürogenital sistem travmalarının ise %50’den fazlasını oluşturmaktadır. Böbrek yaralanmalarının en sık nedeni künt travmalar (%80-90), ikinci sırada ise delici travmalar yer almaktadır. Mc Annich ve Miller 1995’te BT ile doğru evrelendirilmiş hastaların hemodinamik açıdan stabil ise konservatif takip edilebileceğini bildirmişlerdir. Böbrek yaralanmalarının %98’i cerrahi girişime gereksinim olmadan tedavi edilebileceğinden söz edilmektedir. Konservatif tedavide, yatak istirahatı, hidrasyon, ağrı tedavisinin yapılması ve profilaktik antibiotik tedavisi önerilmektedir. Böbrek yaralanması olan hastalar karmaşık hemşirelik bakımına gereksinim duyarlar. Tartışma ve Sonuç: Bu hastalara yönelik hemşirelik bakımında öncelik hastanın fiziksel durumunun sürekli olarak değerlendirilmesi ve uygulanan tedavilere yanıtının izlenmesinde yoğunlaşır. Böbrek yaralanması olan hastaya uygulanan bakım hedefleri;• Kardiyak fonksiyonların sürdürülmesi • Böbrek fonksiyonlarının sürdürülmesi • Elektrolit dengesinin sağlanması • Akut ağrı tedavisinin uygulanması • Kanama izleminin yapılması • Anksiyete, korku, beden imajı, cinselliği ifade etmeyi içermektedir. 48 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 2 Amaç: Travma olgularında ilk değerlendirmede saptanan ateş yüksekliği ile ilgili bilinenler son derece sınırlıdır. Bu çalışmada bir yıllık süre zarfında ilk değerlendirmede ateş yüksekliği saptanan ve travma nedeniyle yatış yapılan olgularda ateş yüksekliği nedenlerinin ve ateş yüksekliğinin mortalite ve yatış süresine etkilerinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Geriye yönelik olarak yapılan bu değerlendirmede 13 Aralık 2011 ile 31 Aralık 2012 tarihleri arasında travma nedeniyle yatış yapılan ve ilk değerlendirmede ateş yüksekliği saptanan olgular geriye dönük olarak incelendi. Demografik veriler, kabul şekli, travma nedeni, acil serviste geçen süre, yatış süresi ve mortalite verileri toplandı. Veriler istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Toplam 551 olguya yatış yapıldığı ve 21 (%3.81) olguda ateş yüksekliği tespit edildiği gözlendi. Tüm travma olgularında yaş ortalaması 40,3 (min:1, maks:92) iken ateş yüksekliği olan olgularda 41,24 (min:21, maks:88) olduğu tespit edildi. E/K oranı 3,2 idi. Olguların 7’sinin (%53.85) ambulansla getirildiği gözlendi. En sık travma nedeni olarak 9 (% 42,86) olguda ateşli silah yaralanması gözlendi. Bu olguların 12 (%57.148) nin ambulans ile getirildiği tespit edildi. En sık yatırılan klinik Ortopedi kliniği(10 olgu) idi. Tüm travma olguları için ortalama yatış süresi 18.2 gün ( min:1 gün-maks:182 gün) iken ateş yüksekliği saptanan olgularda ortalama yatış süresi 25.4 gün ( min:7 gün-maks:107 gün) olup bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.043). Tüm travma olgularında mortalite %7.4 (n=40) iken ateş yüksekliği olan olgularda bu oranın %14,3 (n=3) olduğu ancak bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı gözlendi (p=0.44). Tartışma ve Sonuç: Özellikle ateş silah yaralanmaları olmak üzere travma olgularında inflamatuar bir yanıt olarak ateş yüksekliği olabileceği düşünülmektedir. Bu olgularda yatış süresi istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Bu sonucun travmanın enfeksiyonla komplike olmasına bağlı olabileceği düşünülmektedir. Travma olgularında ateş yüksekliğinin geniş serili çalışmalarla ortaya koyulmasına ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. [PB - 24] Düşme olguları: Çocuk mu, erişkin mi, yaşlı mı? ŞÜKRÜ ARDIÇ, ÜMİT KALDIRIM, İBRAHİM ARZIMAN, MURAT DURUSU, MEHMET ERYILMAZ Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Düşme her yaş grubu için acil servise sık başvuru nedenlerinden biridir. Bu çalışmada çalışma süresi zarfında düşme şikayeti ile acil servise başvurup hastaneye yatışı yapılan olguların yaş gruplarına göre analizi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13.12.2011 ile 31.12.2012 tarihleri arasında GATA Acil Tıp Başkanlığında düşme nedeniyle yatış yapılan olguların kayıtları geriye dönük olarak analiz edildi. Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul şekli, acil servis tanısı, yatırılan klinik, yatış süresi ve mortalite verileri toplandı. Düşme şikayeti ile acil servise başvurup, hastaneye yatışı yapılan olgular yaş gruplarına göre aldıkları mortalite oranları ve yatış süreleri açısından POSTER BİLDİRİLER istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Travma nedeniyle yatırılan toplam 551 olgudan 133(%24.14)’de travma nedeni olarak düşme tespit edildi. Bu hastalardan 16 olgu, çeşitli nedenlerle çalışma dışı tutuldu. Çalışmaya alınan 117 hastanın E/K oranı: 0,88 idi. 18 yaş altı 12 olgu (%10.26), 18-65 yaş arası 42 olgu (%35.9), 65 yaş üzeri ise 63 hasta (%53.85) mevcuttu. 18-65 yaş arası olgular ile 65 yaş üstü olguların en sık ortopedi kliniğine (sırasıyla n=26-%62, n=56-%88,8) yatırıldığı gözlendi. Hastaların 48’inde (%76,1) tanı femur fraktürüydü. 18 yaş altı hastaların ortalama hastane yatış süresi 9,08 gün iken mortalite izlenmedi. 18-65 yaş arası hastalarda ortalama hastanede yatış süresi 11,85 gün 3 aylık mortalite oranı ise (n=2/42) %4.7 idi. 65 yaş üstü hastalarda ortalama hastanede yatış süresi 20,47 gün 3 aylık mortalite oranı ise (n=8/63) %12.7 idi. Ambulansla acil servise getirilenleri mortalite oranı 7/53(%13,2), ayaktan başvuranlarınki ise 3/64 (%4,6) idi. Düşme olgularının ambulans ile başvuru oranı istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p:0,02). 65 yaş üstü hastaların hastanede yatış süreleri, mortalite oranları ve ambulans ile gelen düşme vakalarının mortalite oranı belirgin derecede yüksek görünse de bu istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Tartışma ve Sonuç: Çalışma verilerine göre yaş grupları ile mortalite arasında istatistiksel olarak anlamlı olmasa da bir ilişki olduğu gözlenmektedir. Bu durumun bu hasta grubunda bulunan komorbid hastalıklara ve yaşlılığa bağlı kemik kırılganlığının artmasından kaynaklanabileceği değerlendirilmiştir. [PB - 25] Travma nedeni ile acil servise başvuran ve hastaneye yatırılarak tedavi edilen vertebra kırığı olgularının medikal analizi ŞÜKRÜ ARDIÇ, İBRAHİM ARZIMAN, ÜMİT KALDIRIM, MURAT DURUSU, MEHMET ERYILMAZ Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Vertebra kırıkları travma olguları içinde gerek müdahale ve gerekse morbidite özellikleri açısından farklılık arz etmektedir. Bu çalışmada, çalışma süresince vertebra kırığı nedeni ile acil servisten hastaneye yatışı yapılan olguların retrospektif analizi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13.12.2011 ile 31.12.2012 tarihleri arasında GATA Acil Tıp Başkanlığında vertebra kırığı nedeniyle yatış yapılan olguların kayıtları geriye dönük olarak analiz edildi. Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul şekli, acil servis tanısı, eşlik eden hastalıklar, kullandığı ilaçlar, acil serviste geçen süre, direk grafi harici istenen radyolojik tetkikler, alınan konsültasyonlar, yatırılan klinik, yatış süresi ve mortalite verileri toplandı. Elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Belirlenen süre içerisinde vertebra kırığı nedeniyle toplam 12 (%2,17) olguya yatış yapıldığı tespit edildi. Yaş ortalaması 38.08 (min:21, maks:85) idi. E/K oranı 3 olarak tespit edildi. Bunlardan 5 (%41,7) inin acil servise ambulans ile geldiği belirlendi. Kırıkların dağılımı; lomber vertebra kırığı (n=6), servikal vertebra kırığı (n=2), torakal vertebra kırığı (n=2), sakrum kırığı (n=2) şeklinde idi. Hastaların yatırıldığı klinikler beyin cerrahisi kliniği (7 olgu), ortopedi kliniği (5 olgu) idi. Bu vakaların beyin cerrahisi kliniğinde ortalama yatış süresi 7,42 gün iken ortopedi kliniğindeki ortalama yatış süresi ise 8 gün idi. 7 olguda (%58.33) ileri görüntüleme yöntemlerine ihtiyaç duyulurken 5 olguda direk grafilerin tanı ve yatış için yeterli olduğu gözlendi. Vertebra kırığı tespit edilen bu vakalarda 3 aylık süreçte mortalite izlenmedi. Üç hastada üç ve üzeri sayıda konsültasyon istendiği gözlendi. Yatış süresi açısından istatisPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE tiksel olarak anlamlı farklılık izlenmedi (p:0,099). Tartışma ve Sonuç: Çalışma bulgularından elde edilen verilere göre Acil Serviste vertebra kırıkları arasında en sık lomber vertebra kırığı tanısı gözlenmektedir. Özellikle kendi imkanları ile acil servise başvuran genç hastalarda hastaneye yatış gereken ciddiyette kırıklar olabileceğinin unutulmaması gerektiği değerlendirilmiştir. [PB - 26] Acil servisten yoğun bakım ünitesine yatırılan travma olgularının analizi İBRAHİM ARZIMAN1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, ÜMİT KALDIRIM1, YUSUF EMRAH EYİ2, MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1, AHMET COŞAR3 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Hakkari Asker Hastanesi Acil Servisi, Hakkari 3 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Ankara 1 2 Amaç: Kritik travma olguları multidisipliner bir yaklaşımla etkin resüstasyon ve yakın takip gerektirmektedir. Bu çalışmada acil serviste değerlendirildikten sonra yoğun bakım ünitesine yatırılan travmalı olgulara ait özelliklerin geriye dönük olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13 Aralık 2011 ile 31 Aralık 2012 tarihleri arasında GATA Acil Tıp Anabilim Dalından Anestezi ve Reanimasyon Kliniği Yoğun Bakım Ünitesine ve Yoğun Bakım bilim dalına yatışı yapılan olgular dosya kayıtları üzerinden geriye dönük olarak tarandı. Olgulara ait yaş ve cinsiyet özellikleri, acil servise geliş şekilleri, travma nedenleri, vital bulguları, acil servis tanıları, alınan diğer konsültasyonlar ve acil serviste kalınan süre parametreleri analiz edildi. Verilerin tanımlanmasında sayı, yüzde, ortalama ve standart hata değerleri kullanıldı. Bulgular: Değerlendirme periyodunda acil servisten travma nedeniyle yatırılan toplam 551 olgunun %6.17 (n=34)’nin yoğun bakıma yatırıldığı gözlendi. Yaş ortalaması 39.98 olup E/K oranı 5.8 idi. Olguların %41.17 (n=14)’inin ambulansla acil servise getirildiği gözlendi. Olguların % 44.11 (n=15)’i ateşli silah yaralanması, %35.29’u (n=12) motorlu taşıt yaralanması nedeniyle başvurduğu saptandı. Olguların %20 .59(n=7)’da gelişte taşikardi saptandı. Olguların 5 (%14.7)’den yatırılan klinik dışında konsültasyon alındığı gözlendi. Yoğun bakımda ortalama yatış süresi ortalama 15.32 gün olarak gözlendi. Yoğun bakım dışı yatan travma hastalarının (n=517) ortalama yatış süresi 18.73 gün olarak gözlendi. 8 olguda (%23.52) mortalite izlendi ve bu değer diğer yatırılan travma olgularından (%8.53) anlamlı düzeyde yüksekti (p=0.001). Yoğun bakımda yatan ve yatmayan travma hastaları karşılaştırıldığında acil serviste geçirilen süre (p=0.65), hastanede yatış süresi (p=0.74) açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Tartışma ve Sonuç: Elde edilen bulgular değerlendirildiğinde, olgularının büyük oranda ambulans hizmetlerinden faydalanmadığı, travma hastaları yoğun bakımda yatan ve yatmayan olarak karşılaştırıldığında acil serviste geçirilen süre, hastanede yatış süresi, açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadığı dikkat çekmektedir. 49 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 27] Tıp öğrencilerinin organ bağışı konusundaki olumsuz düşünceleri: Beyin ölümü geri döndürülebilir mi? MELTEM AKKAS, GÜLNİHAL ARIK, ESİN GÜLKAYA, NALAN METİN AKSU, MEHMET MAHİR ÖZMEN Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Organ nakillerinin arttırılmasında, sağlık personeli olarak doktorların önemi büyüktür. Bu çalışmada tıp fakültesi öğrencilerinin organ nakli konusundaki düşünce ve tavırlarını belirlemek amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 1.sınıf öğrencilerinden 100 kişi, 6. sınıf öğrencilerinden de 100 kişi organ nakli ile ilgili anketi yanıtladı. Bulgular: Organ nakli konusundaki bilgilerini 1. sınıf öğrencileri %72, 6.sınıf öğrencileri ise %55 oranında medya, internet ve televizyon gibi kitle iletişim kaynaklarından edinmekte idi. Beyin ölümünün geri döndürülebilir bir klinik olduğunu düşünen 1. sınıf öğrencileri %50 iken bu oran 6. sınıf öğrencilerinde %12 idi. 1. sınıf öğrencilerinin %8’inin, 6. sınıf öğrencilerinin ise %10’unun organ bağış kartı mevcuttu. 1. sınıf öğrencilerinin %16’sı, 6. sınıf öğrencilerinin ise %14’ü organlarını bağışlamayı düşünmüyor idi. Akrabalarında beyin ölümü gerçekleşmesi durumunda 1. sınıf öğrencilerinin %45’i, 6. sınıf öğrencilerinin %25’i yakınlarının organlarını bağışlamayı düşünmediklerini belirtmişlerdir. Bu karar da, diğer yakınlarının görüşleri I. sınıflarda %78, 6. sınıflarda %86 etkili idi. Tartışma ve Sonuç: Beyin ölümünün geri dönebilir bir klinik olduğunu düşünmek, tıp öğrencilerinin organ nakli konusundaki bilgilerinin yeterli olmadığını göstermektedir. Eğitim müfredatının yeniden düzenlenmesi, tıp öğrencilerinden başlayarak, organ donör sıkıntısının çözümü açısından önemli bir adım olacaktır. Öte yandan kitle iletişim araçları, toplantı, seminer ve eğitimler daha etkili bir şekilde sürdürülerek toplumsal bilinç oluşturulmalıdır. [PB - 28] Akut apandisiti taklid eden nadir bir durum; sol inmemiş testisten gelişen seminomun travmatik perforasyonu ÜMİT YAŞAR ŞAHİN, AYŞEGÜL OKUTAN, SEVDA YILMAZ Denizli Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Denizli Amaç: Profesyonel karate sporcusu bir hastada sol inmemiş tetisten köken alan ve akut apandist bulgularını taklid eden travmatik seminom perforasyonu olgusunu sunmayı amaçladık Olgu Sunumu: 42 yaşında erkek hasta 3 gün önce bir müsabakadan sonra karnında yaygın olarak hissettiği ağrının daha sonra sağ alt bölgede yoğunlaştığını ifade ederek acil polikliniğe başvurdu. Muayenesinde sağ alt karında defans, rebound, hafif bir ateş ve lökositoz (11.500/mm3) mevcuttu, kas tonusu nedeniyle derin palpasyon değerlendirilemedi. Düz karın grafisinde sağ alt kadranda kolona ait bir hava sıvı seviyesi izlendi. Bu bulgularla akut apandisit ön tanısıyla ameliyata alındığında apendiks, mesane, terminal ileal ans ve çekum tarafından çevrelenmiş yaklaşık 10x12 santimetre boyutlarında sert kapsüllü mobil bir kitle saptandı, apendiks salim idi. Kitle perfore olmuş, nekrotik içerik çekum ve civar ince barsak anslarıyla kısmen sınırlanmıştı. Kitlenin sol alt karında retroperitondan kaynaklandığı gözlendi. Batın içinde başka bir patoloji saptanmadı. Hasta ameliyat sonrası 5. günde sorunsuz taburcu edildi. Sonuç: İnmemiş testisten köken alan tümörler içinde en 50 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE sık görüleni seminomlardır. İnguinal kanalda yada intraabdominal yerleşimli olabilirler. İkinci durumda semptomsuz büyük boyutlara ulaşabiir ve öncelikle lenfojenik metastaz yaparlar. Böyle bir durumla insidental olarak karşılaşıldığında testis muayenesi tanıda yardımcı olabilir. [PB - 29] Ulcus duodeni olgusunda perforasyon ve kanama birlikteliği FUAT İPEKÇİ1, YAHYA ÇAPKİS1, VEYSEL KARAHAN1, KAMİL PEHLİVANOĞLU1, ÖMER ENGİN2 Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Cerrahi Anabilim Dalı, B Servisi, İzmir 2 Buca Seyfi Demirsoy Hastanesi Cerrahi, İzmir 1 Olgu: Helikobacter pylorinin eradikasyonuna rağmen duodenal ulcuslarda perforasyon ve kanama komplikasyonları sıktır. Genelde bu iki komplikasyonun bir arada görülmesi çok nadirdir. Biz önce perforasyon (kapalı) ve ardından kanamaya neden olmuş ulcus duodeni olgusunu sunmayı amaçladık. 73 yaşında bayan; 2 yıldır ülser hastalığı var ve tedavi görmüş; ağrı kesicileri de almaya başlamış. Gelmeden birkaç gün önce karın ağrısı, bulantı, kusma şikayetleriyle poliklinikte ultrasonografi ve başka tetkikler istenip evine gönderilmiş. 27.1.2012 de bu şikayetlere ilave kahve telvesi ve taze kan şeklinde kusma, baygınlık, çarpıntı şikayetleriyle acil servise müracaatla yapılan gastroskopide saptanan duodenal kanamaya skleroterapi uygulanmış. Genel durumu bozulan instabil hasta aynı gün acilen ameliyata alınmış.Saptanan perforasyon ve kanama odağını da içine alacak şekilde subtotal gastrektomi ameliyatı yapılıp sorunsuz taburcu edilmiştir. Bulgular: Hematokrit hemoglobin değerleri düşük, gastroskopide ; prepylorik bölgede saat 9 hisasında 2 cm çapında üzerinde arteriel kanama olan ülser krateri mevcuttu. (Forest 1A) Skleroterapi yapıldı. USG de orta hatta mide komşuluğunda özofagus distaline uyan lokalisazyonda 5cm çaplı hipoekoik yumuşak doku lezyonu; ameliyatta bulbus duodeni perforasyonuna bağlı abse poşuna drenaj yapıldı. Bulbus duodeni açıldığında aktif kanama odağı sütüre edildi.Yapılan subtotal gastrektomi materyeli; pilorda tanımlanan ulcus perforasyonu ve küçük kurvatur mezosunda abse formasyonu materyelin distal duvarı konjensiyone ve kanama mikst yangısal lezyon izlenmiştir; perfore peptic ulcus (subtotal gastrektomi), benign sitoloji, abse içeriği şeklinde patoloji tanısı aldı. Tartışma ve Sonuç: Ön yüzde yerleşen duodenal ulcus perforasyona, arka duvar ülserleri ise penetrasyona bağlı buradan geçen duodenal arter ya da dallarının erozyonuyla kanamaya neden olurlar. Bu iki komplikasyonun bir arada olması ;kapalı perforasyon ve ülser kraterin kanaması sık rastladığımız antite değildir. Ülser anamnezi olup görüntülemede mide loju komşuluğunda anekoik lezyon karın ağrısı, bulantı, kusma şikayetleriyle birlikte olunca çok nadir de olsa kapalı perforasyon olasılığı ve de akabindehematemez melena eklenince kanama ile birlikteliği akılda tutulmalıdır. POSTER BİLDİRİLER [PB - 30] Akut taşlı kolesistitle birliktelik gösteren “crohn “olgusu İSMET HAN1, FUAT İPEKÇİ1, MURAT GÜNER1, VEYSEL KARAHAN1, ÖMER ENGİN2, İSMET HAN1 Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Ana Bilim Dalı, B Servisi, İzmir 2 Buca Seyfi Demirsoy Hastanesi Cerrahi, İzmir 1 Olgu: Crohnda terminal ileum tutulduğundan bu hastalığın seyri esnasında bazı olgularda taşlı kolesistit görülebilir, crhon tanısı elektif olgularda kolay olmıyabilir. 64 yaşında erkek hasta; hazımsızlık, karın ağrısı, bulantı, bazen kusma v.b şikayetleriyle acil servislere başvurmuş, bu şikayetleri buralarda çektirdiği U.S de safra kesesinde çok sayıda milimetrik taşlara bağlanmış. Bu şikayetlerinin dışında daha sonraları; sağ üst karında ağrı, bulantı, kusma şikayetleriyle başvurduğu acil kliniğimizde akut Kolesistit tanısıyla acilen ameliyata alındı.Tüm açık ameliyatlarda yaptığımız explorasyonunda; ileoçekal bölgede gato yapmış ileal ansların konglemeratı şeklindeki kitle tam obstrüksyona yakındı. Kesinin aşağıya doğru genişletilmesiyle; Barsak tümörü ön tanısıyla burası kolesistektomi sonrası; ligashure ve staplerlerle rezeke edildi. İleoileal anastomoz yapıldı. Erektil ve hiperemik appandixe appendektomi de eklenen hasta olaysız bir şekilde 10.11.2011 tarihinde taburcu edildi. Piyeslerin histopatolojisinde;akut taşlı kolesistit ve fekaloidle oblitere appandisitis bulgularının yanı sıra; serozal yüzden gato oluşturmuş 70 cm’lik iluem materyeli; bulgular crohn hastalıklarıyla uyumlu ve mezodan ayıklanan 20’ye yakın lenf bezinde lenfadenit ve granülomatöz yanıt izlenmiştir. Terminal ileumu daha çok tutan etyolojisi tam belli olmayan crohn hastalığının tanısı her zaman kolay ve erken olmamaktadır. Genelikle subobsstrüksyon tabloları ya da kanama, internal fistüller ve nükseden kronik perianal fistüller sonucu çoğu kez peroperatif olarak tanıyı koyabilmekteyiz. Terminal ileum hastalıklı hale gelinçe safra asit ve tuzlarının günde 7 kez olan hepato ileal sirkülasyonu da bozulmakta ve crohn seyri esnasında taşlı kolesistit oluşabilmektedir. Sonuç: Taşlı kolesistit olgularında kese dışı; karınağrısı, ishal ve veya kabızlık, barsak obstrüksyon şüphesi gibi semptom varsa hasta “Crohn” yönünden de araştırılmalı ve erken tanıya gidilmelidir. Ayrıca çeşitli nedenlerle yapılan tüm laparatomilerde tüm karın organlarına yönelik eksplorasyonlar ihmal edilmemelidir. [PB - 31] Multipl kolon perforasyonlu intestinal Behçet hastalığı BAHADIR CELEP, TANER ÖZKECECİ, AHMET BAL, MUSTAFA ÖZSOY, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon Giriş: Behçet hastalığında gastrointestinal tutulum nadir olmakla birlikte insidansının %1 olduğu düşünülmektedir. Gastrointestinal sistem içerisinde genellikle ileum ve çekumda yerleşim göstermektedir ve komplikasyon oranları yüksektir. Bu çalışmamıza akut karın tablosu ile başvuran ve özgeçmişinde Behçet hastalığı bulunan bir olgudaki cerrahi tedavi prosedürümüzü sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 28 yaşında kadın hasta, dış merkeze karın ağrısı ve ateş yüksekliği tanısı ile başvurmuş. Özgeçmişinde Behçet hastalığı bulunan hasta yaklaPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE şık 5 yıldır izlem ve tedavi almakta imiş. Acil servise başvuru esnasında karın sağ alt kadranında periton hassasiyet tablosu saptanan hasta akut apandisit düşünülerek ameliyata alınmış. Ameliyat esnasında terminal ileumda ve çekumda perforasyon alanları saptanması üzerine drenaj kateteri konularak operasyona son verilmiş ve kliniğime sevk edilmiş. Hastanın acil servise başvuruşu esnasında ateş 39 derece, tansiyon 90/60 mmhg, nabız 135 dak. olarak saptandı. Sağ paramedian insizyon skarı olan hastanın 2 adet nelaton dreni mevcuttu. Laboratuar incelemelerinde 18000 civarında lökositozu saptanan hasta septik tabloda idi ve acil ameliyata karar verildi. Median insizyonla karına girildiğinde yaygın pürülan materyal boşaltıldı. Terminal ileumun ve çekumun sağ alta yapışık olduğu ve perforasyon alanları gözlendi. Perforasyon alanlarını içerek şekilde sağ hemikolektomi uygulandı. Postoperatif dönemde majör cerrahi sorunu saptanmaya hastaya kolşisin, interferon- alfa, salisilik asitten oluşan tedavi başlandı. Sonuç: Akut perfore apandisite benzer klinik tabloda başvuran ve öyküsünde Behçet hastalığı bulunan hastalarda tablonun katastrofik olabileceği akılda tutulmalı ve vakit kaybedilmeden cerrahi tedavi uygulanmalıdır. [PB - 32] Superior mezenterik arter sendromu BAHADIR CELEP, TANER ÖZKECECİ, AHMET BAL, MUSTAFA ÖZSOY, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon Giriş: Superior mezenterik arter (SMA) sendromu, duodenum 3. kısmının SMA ve aorta arasında sıkışmasına bağlı olarak gelişen proksimal duodenumda ve midede aşırı distansiyonla karakterize bir durumdur. Üst gastrointestinal sistem mekanik bağırsak obstrüksiyonu nedenlerinden birisi olan bu klinik antite oldukça nadir olarak görülmektedir. Bu çalışmamızda superior mezenterik arter sendromu tanısı alan hastanın klinik, radyolojik ve ameliyat bulgularını sunmayı amaçladık. olgu: Bir yıldır devam eden ancak son iki gündür şiddeti gittikçe artan bulantı-kusması olan 18 yaşında bayan hasta başdönmesi şikayeti ile acil servise getirildi. Özgeçmiş ve soygeçmişinde bir özellik olmayan hastanın muayenesinde orta dereceli bir hipotansiyon ve taşikardi saptandı. Karın muayenesinde göbek üstü mesafede distansiyon dışında başka patoloji yoktu. Distansiyon ve kusması olan hastaya nazogastrik sonda takıldığında yaklaşık 1200 ml safralı mide içeriği geldi. Rutin labaratuvar tetkiklerinde anormallik yoktu. Ayakta direkt karın grafisinde patoloji saptanmadı. Hastanın üst gastrointestinal sistem endoskopisinde bu durumu açıklayacak bir patoloji saptanmadı. Özefagus-mide-duodenum pasaj grafisinde duodenum üçüncü kıtada ani bir obstruksiyon ve proksimalinde ileri derecede dilatasyon gözlendi. Abdominal bilgisayarlı tomografisinde (BT) duodenum 3.-4. kıta arasında darlık ve proksimalinde duodenum ve midede ileri derecede dilatasyon saptandı. Hastanın BT anjiografisinde duodenumun superior mezenterik arterin dıştan basısına sekonder daralmış olduğu rapor edildi. Hastaya duodenojejunostomi gerçekleştirildi. Sonuç: SMA sendromu nadir görüldüğünden tanıda genellikle gecikmeler yaşanabilmektedir. 51 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 33] Akut mide dilatasyonu sonucu gelişen mide nekrozu İBRAHİM AYDIN, AHMET PERGEL, AHMET FİKRET YÜCEL, DURSUN ALİ ŞAHİN Recep Tayyıp Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Rize Giriş: Zengin kan akımından dolayı mide nekrozu nadir bir durumdur. Nekroz; vasküler kompresyon, herniasyon, volvulus, akut nekrotizan gastrit, diyabet, kostik madde içilmesi ve masif mide dilatasyonu gibi nedenlere bağlı olarak gelişmektedir. Mide dilatasyonu en sık psikojenik rahatsızlıkları olanlarda bilumia ve polifajiye bağlı olarak gelişmektedir. OLGU: 26 yaşında, hemiplejik, mental-motor retarde bayan hasta, ani başlayan karın ağrısı, karında şişkinlik, kusma şikayetleri ile acil servise başvurdu. Fizik muayenesinde ateş 38,5 C°, TA: 80/60 mmHg, Nb: 112/dk. Solunum sayısı 32/dk. Batın muayenesinde distansiyon, defans ve rebaund hassasiyeti mevcuttu. Laboratuar incelemesinde lökosit yüksekliği (25.000/mm³) dışındaki diğer parametreleri normal sınırlarda idi. Ayakta direkt batın grafisinde midede ileri derecede dilatasyon saptandı. (Resim 1) Mevcut bulgularla hastada akut batın düşünülerek acil operasyona alındı. Operasyonda midede yaygın nekroz alanları mevcuttu. (Resim 2) Hastaya total gastrektomi ve özofagojejunostomi uygulandı. Postoperatif herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta 10. günde şifa ile taburcu edildi. Sonuç: Mortalite ve morbiditesi oldukça yüksek olan mide nekrozunun erken teşhisi çok önemlidir. Konservatif ve agresif tedavinin mortalitesi yaklaşık %73 olarak rapor edilmiştir. Mental retarde ve yeme bozuklukları olan hastalarda tanıda gecikme olmaması için mide dilatasyonuna bağlı mide nekrozu akla gelmelidir. Morbidite ve mortaliteyi düşürmek için erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. [PB - 34] Nadir bir akut batın nedeni: Jejunal divertikül perforasyonu İBRAHİM AYDIN, AHMET FİKRET YÜCEL, AHMET PERGEL, DURSUN ALİ ŞAHİN Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Rize Jejunal divertiküller oldukça nadir görülür. Görülme sıklığı %0.1-1.5 arasındadır. Genellikle yaşlı hastalarda görülür. Pulsiyon tipinde yalancı divertiküller olup lümen içi basınç artması ve duvar zayıflığından dolayı oluşmaktadırlar. Jejunal divertiküller çoğunlukla asemptomatiktir. Komplikasyon oranı %1030 arasında rapor edilmiştir. Bu komplikasyonlar kronik karın ağrısı, malabsorbsiyon, divertikülitis, hemorajı, obstruksiyon ve perforasyondur. Perforasyon, jejunal divertikülü olan hastaların %2.3 ile %6.4 ünde görülür ve akut nekrotizan inflamasyon, künt travma ve yabancı cisim perforasyona neden olabilir. Olgu: Yetmiş iki yaşında bayan hasta bir gün önce ani başlayan karın ağrısı, bulantı ve kusma şikayetleri ile acil polikliniğe müracaat etti. Yapılan muayenesinde karında yaygın hassasiyet ve rebound mevcuttu. Laboratuar tetkiklerinde WBC 13000 mm³ dışında patoloji yoktu. Ayakta direkt karın grafisinde birkaç adet hava-sıvı seviyesi mevcut olup, diyafram altında serbest hava yoktu. Ayırıcı tanı amaçlı hastaya çekilen İV kontrastlı batın CTde ince barsakta divertiküller, dilate ince barsak ansGiriş: 52 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ları, ince barsak ansları arasında koleksiyon ve serbest hava dansiteleri saptandı. Hasta acil operasyona alındı. Ameliyatta treitz ligamanının 40 cm distalinden başlayan ve yaklaşık 60 cm’lik segment boyunca multipl divertiküller olduğu gözlendi. Distal kısımdaki divertiküllerin birinde duvarda perforasyon mevcuttu. Divertikülleri içerecek şekilde segmenter jejunum rezeksiyonu ve anostomoz yapıldı. Postoperatif komplikasyon gelişmeyen hasta yedinci günde şifa ile taburcu edildi. Histopatolojik incelemede perforasyon nedeninin nekrotizan inflamasyona bağlı olduğu saptandı. Sonuç: jejunal divertiküller nadir görülür ve genellikle asemptomatiktirler. Ancak kronik abdominal ağrı ve barsak alışkanlıklarında değişme gibi nonspesifik semptomlara neden olabildiği gibi, yaşlı hastalarda perforasyon, obstruksiyon ve kanamaya bağlı olarak morbidite ve mortalitede artışa neden olabilir. Özellikle perforasyona bağlı akut batın düşünülen olgularda ayırıcı tanı amaçlı suda eriyen kontrast madde ile yapılan CT tetkiki oldukça faydalı olabilir. [PB - 35] Süperior mezenter arter embolili hastaya yaklaşım CANAN KUK YILDIRIM TC Sağlık Bakanlığı Ordu Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ordu Olgu: Süperior mezenter arter embolisi şiddetli karın ağrısına neden olan bir hastalıktır. Erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcıdır. İyi bir anatomik bilgi ile süperior mezenter arter (SMA) embolektomisi devlet hastanesi koşullarında başarı ile gerçekleştirilebilir. Şiddetli epigastrik ağrısı olan hasta dış merkezde değerlendirilmiş ve hastanemize inferior myokart enfaktüsü? ile sevk edilmişti. Kardiyolog tarafından değerlendirilen hastada Atriyal Fibrilasyon dışında patoloji saptanmamadı. Batın USG si normal, direkt karın grafisinde tek bir alanda ince barsak havası vardı. 18000 lökositoz dışında patolojik labaratuvar bulgusu yoktu. İV hidrasyon ve analjezik tedavisine rağmen karın bulguları gerilemeyen hastaya acil tomografik anjiyografi çekildi. SMA de tam oklüzyon saptandı. Hasta genel cerrahi tarafından acil operasyona alındı. Treizdan 10 cm distalinden itibaren tüm ince barsak iskemik arteriyel beslenmesi yoktu. Treizın medialin den mezo köküne ulaşıldı. SMA bulundu arterde hiç atım hissedilmiyordu, askıya alındı, transver kesi yapıldı SMA içindeki tüm trombüsler proksimale ve distale 3 numara fogarti kateteri gönderilerek çıkarıldı. SMA deki kesi 5/0 prolen ile kapatıldı. ince barsaklar perfüze oldu. Second look için amaçlı batın kapatıldı. 24 saat sonra relaparatomi yapıldı. 20 cm’lik ince barsakta nekroz vardı, segmenter rezeksiyon yapıldı diğer ince barsak kısımları perfüze oluyordu. Hasta warfarin tedavisi ile 20. gün şifa ile taburcu edildi. Sonuç olarak analjeziye cevap vermeyen riskli hastalarda standar tanı yöntemleri ile tanı konulamadığında muhakkak mezenter vasküler hastalık düşünülmeli ve tomografik anjiyografi çekilmelidir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 36] Situs inversuslu hastada laparoskopik appedektomi; olgu sunumu TUNA BİLECİK, AYŞE MERTER ARDUÇOĞLU, BURHAN MAYIR, RAMAZAN ERYILMAZ Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Antalya Giriş: Laparoskopik appendektomi akut apandisit için standart bir prosedürdür. Situs inversus major visseral organların ayna görüntüsünde olduğu gibi yer değiştirdiği nadir bir anomalidir. Olgu: 19 yaşında bayan hasta bir gün önce başlayan karın ağrısı ve bulantı şikayetleri ile hastanemiz acil servis kliniğine başvurdu. Hastanın yapılan fizik muayenesinde patolojik bulgu olarak sol alt kadranda lokalize olmak üzere tüm batında yaygın hassasiyet, defans ve rebaund saptandı. Hikayesinde 2 ay önce sol alt kadran ağrısıyla acil servise başvurduğu ve yapılan tetkiklerde sol overde yaklaşık 2.5 cm çaplı kist tespit edildiği öğrenildi. Laboratuar incelemesinde patolojik olarak tam kan sayımında lökositoz (27.000) ve sola kayma (nötrofil oranı %88.5) saptandı. Tam idrar tetkikinde özellik saptanmadı. Çekilen ayakta direk batın grafisinde mide fundus gazının sağda olduğu izlendi. Hastaya yapılan tüm batın ultrasonografisinde karaciğerin solda, dalağın sağda yerleşimli olduğu görülerek olguya situs inversus totalis tanısı kondu. Sol alt kadranda komprese olmayan, aperistalitik 10 mm çapında barsak segmenti, sol overde ise 3 cm çaplı basit kist, douglasta minimal serbest mayi izlendi. Akut apandisit ön tanısıyla hastaya laparoskopik operasyon planlandı. Yapılan eksplorasyonda tüm organların lokalizasyonu ayna görüntüsündeydi. Laparoskopik appendektomi uygulanan hastada operasyon sonrası komplikasyon gelişmedi. Sonuç: Situs inversus totalisli hastalarda laparoskopik appendektomi sağ elini kullanan cerrahlar için zor bir prosedürdür ve anatomik açıdan normal olan hastalara göre daha çok iatrojenik komplikasyona neden olmaktadır ancak situs inversus totalis akut apendisitin insidansını arttırmaz. Sonuç olarak Situs inversus totalis olduğu bilinmeyen akut batınlı olgularda görüntüleme araçları ile doğru tanı konulabilir. Laparoskopik cerrahi, deneyimli cerrahlar tarafından güvenilir ve kolay olarak uygulanabilir bir yöntemdir. [PB - 37] Erişkinde omfolomezenterik kanal kalıntısı ve buna bağlı gelişen mekanik ince barsak obstrüksiyonu İBRAHİM AYDIN, AHMET PERGEL, AHMET FİKRET YÜCEL, DURSUN ALİ ŞAHİN Recep Tayyıp Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Rize Giriş: Mekanik ince bağırsak tıkanması, çeşitli patolojik durumlara bağlı olarak meydana gelen klinik bir tablodur. Genellikle en sık nedeni abdominal cerrahi sonrası yapışıklıklardır. Erişkinde omfolomezenterik kanal kalıntısına bağlı mekanik ince barsak tıkanması oldukça nadir görülmektedir. Biz inkarsere umblikal herniyi taklit eden omfalomezenterik kanal kalıntısının neden olduğu mekanik ince barsak tıkanmasına bağlı ileus gelişen olgumuzu sunmayı amaçladık. Olgu: Otuz beş yaşında erkek hasta, göbekte şişlik, bulantı, kusma, gaz-gaita çıkaramama şikayetleri ile acil serviste başvurdu. Laboratuar tetkiklerinde WBC 12500/mm³ dışında patoloji yoktu. Ayakta direkt karın grafisinde ince barsaklara ait yaygın hava-sıvı seviPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE yeleri, kontraslı batın tomografisinde; ince barsaklarda dilatasyon ve hava-sıvı seviyeleri, umblikal bölgede inkarsere herni ile uyumlu görüntü saptandı. Ameliyatta, hastanın umblikal bölgesinde yaklaşık 2 cm fasya defekti, ince kordon şeklinde omfolomezenterik kanal kalıntısının ileumu göbekteki faysa defekti içine çekerek mekanik ileusa neden olduğu tespit edildi. Omfolomezenterik kanal kalıntısı eksize edildi ve fıtık tamir edildi. Tartışma: Akut mekanik ince barsak tıkanıklığı cerrahi sonrası sık görülmektedir. Mekanik ince barsak tıkanmasında en sık karşılaşılan semptomlar karın ağrısı, kusma, kabızlık, karında şişlik ve karın hassasiyetidir. Mekanik ince barsak tıkanmasının %45-80 nedeni cerrahi sonrası gelişen adhezyonlardır. Diğer nedenleri ise inkarsere herniler, crohn hastalığı, safra taşları, volvulus ve invaginasyondur. Omfolomezenterik kanal kalıntısına bağlı mekanik ince barsak tıkanması özellikle yetişkinlerde çok nadirdir ve literatürde çok az vaka yayınlanmıştır. Omfolomesenterik kanalın inkomplet regresyonu meckel divertikülü, umblikal fistül, sinüs ve kist gibi değişik anomalilere neden olmaktadır. Omfolomezenterik kanal kalıntıları infantlarda yaklaşık %2 oranında görülmektedir. Omfolomezenterik kanal kalıntıları asemptomatik olabileceği gibi karın ağrısı, rektal kanama, intestinal obstruksiyon, umblikal akıntı ve umblikal herniye neden olabilir. Omfolomezenterik kanal kalıntısında mekanik ince barsak tıkanıklığı oluş mekanizmalarından birisi de göbek ile ileum arasında fibröz bant oluşmasıdır. Sonuç olarak; erişkinde de olsa, inkarsere göbek fıtığını taklit eden, omfolomezenterik kanal kalıntısının neden olduğu mekanik ince barsak tıkanması ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır. [PB - 38] İnkarsere diafragma hernisi olgusu EMRE GÜNAY, ERKAN ÖZKAN, HASAN ABUOĞLU, MEHMET ODABAŞI, MEHMET KAMİL YILDIZ, CENGİZ ERİŞ, SÜLEYMAN ATALAY Haydarpaşa Numune Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Olgu: Künt veya penetran travmaya bağlı olarak diafragma hernisi oluşabilmektedir. Diafragma hernisi travmaların %3-5’inde ortaya çıkar. Yüksek morbidite ve mortalite nedeni ile önemli bir sağlık sorunudur. Bu nedenle travmaya bağlı diafragma rüptürlerinin tanısı, travma oluştuktan sonra geç kalınmadan konulmalıdır. Travmayı izleyen dönemde, spesifik semptomların ve radyolojik bulguların olmaması durumlarında, eşlik eden diafragma yaralanmalarının sessiz doğası nedeniyle tanı yıllar sonra intestinal obstrüksiyon, solunum sıkıntısı, inkarserasyon veya perforasyon bulgularıyla kendini gösterebilmektedir. Bu bildiride, muhtemelen 4 yıl önce yaşanan penetran toraks travmasına bağlı olarak gelişen ve atlanan diafragma hernisi nedeniyle akut karın bulguları gelişen ve laparotomiye giden 37 yaşında bir erkek hasta olgusunu sunmayı amaçladık. Preop yapılan kontrastlı BT incelemesinde mide fundusunun ve transvers kolonun toraks içerisinde izlenmesi ve akut karın bulgularının eşlik etmesi nedeniyle laparotomi yapılan hastada diafragmadaki yaklaşık 10 cm’lik defektten midenin fundusunun ve transvers kolonun toraksa geçmiş olduğu ve defekt genişletilmeden redüksiyonun mümkün olmadığı gözlendi. Defekt genişletilerek redüksiyon sağlandıktan sonra primer olarak onarılarak mesh ile desteklendi. Hasta postoperatif dönemi komplikasyonsuz olarak geçirerek taburcu edildi. 53 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 39] [PB - 41] Crohn hastalığına bağlı appendektomi sonrası gözden kaçan ileum perforasyonu Appendix’in ileumla dansı OKTAY YENER, TUBA ATAK, ÖZGÜR EKİNCİ, BÜŞRA BURCU, HAYDAR YALMAN, RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU İstanbul Medeniyet Üniversitesi, İstanbul Giriş: Crohn hastalığına bağlı ileum perforasyonu seyrek rastlanan bir durumdur. Arniem ve ark. 1935 yılında ilk kez bu durumu tanımlamışlardır. Crohn 1965 yılında perforasyonun akut ileitis haline bağlı olabileceğini düşünürken, Waye (1967) kronik crohn hastalığın bir parçası olabileceğini tanımlamışlardır. Olgu Sunumu: Akut apandisit ön tanısıyla dört gün önce apendektomi yapılan 20 yaşında erkek hasta acil cerrahi polikliniğine akut batın kliniğiyle başvurmuştur. Yapılan fizik muayene ve laboratuar bulguları neticesine göre akut karın düşünülen hasta acil olarak eksplorasyon amacıyla servise yatırılmıştır. Özgeçmişinde yaklaşık 4 aydır devam eden ishal ve kilo kaybı öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede kan basıncı:120/75 mmHg, nabız:82/dk ateş:37.9°C, solunum sayısı: 22/dk olarak bulundu. Dinlemekle bağırsak sesleri azalmıştı. Palpasyonda, batında yaygın hassasiyet ve defans saptandı. Laboratuvar incelemesinde Lökosit:17.100/mm³, Hemoglobin:10.3g/dl, Hematokrit:%33, CRP: 33mg/dl idi. Ultrasonografide batın içi serbest sıvı tespit edildi. Eksplorasyon bulgularında ileum, ileoçekal valve den yaklaşık 10 cm de mesenteric yüzde 5 mm çaplı perforasyon odağı mevcuttu. Batın içinde yaklaşık 200 cc intestinal içerikle uyumlu sıvı mevcuttu. İleum primer olarak tamir edildi. Batın içi bol serum fizyolojik ile yıkanarak katlar primer kapatıldı. Hasta postoperatif 6. günde sorunsuz taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Terminal iletis e bağlı ileum perforasyonu Literatür araştırmalarında (%1) oranında görülmektedir. Apendendektomi sonrası gözden kaçan ileum perforasyonu çok seyrek rastlanmaktadır. Peroperatif terminal ileitis saptanan hastalarda batın içi eksplorasyon olası perforasyon açısından dikkatli yapılmalıdır. [PB - 40] Behçet hastalığında nadir bir olgu: İleal perforasyon KUTAY SAĞLAM, SERDAR TÜRKYILMAZ, AHMET YAZICI, COŞKUN AYDIN Karadeniz Teknik Üniversitesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Trabzon Olgu: Behçet hastalığı tekrarlayan oral ve genital ülserler, göz ve deri tutulumları ile gastrointestinal sistemi (GİS), sinir sistemini, kas iskelet sistemini etkileyen sistemik bir vaskülittir. Behçet hastalığında GİS tutulumu bulguları spesifik değildir. İleal perforasyon bu tutulumun nadir görülen bir komplikasyonudur. Bu bildiride Behçet hastalığı tanısıyla takip edilen olguda akut batına neden olan terminal ileumda multipl perforasyonları sunmayı amaçladık. 54 ALPASLAN TERZİ, AHMET ŞEKER, YUSUF YUCEL, HASAN ÇEÇE Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Şanlıurfa Amaç: Abdominal cerrahi geçirmeyen hastalarda appendikse bağlı çok çarpıcı bir görüntü ile karşılaştığımız intestinal obstrüksiyonun nadir bir sebebini özellikle görsel vurgu ile sunmak istedik. Gereç ve yöntem: Çalışmamızda kliniğimize ileus tanısıyla yatırılan ve opere edilen 31 yaşında bayan hasta sunuldu. Bulgular: Hastaya intestinal obstrüksiyon nedeniyle cerrahi planlandı. Laparotomide appendiksin ileoçekal valvden itibaren 10. cm’de ileumu kement atar şekilde sararak sıkıştırdığı ve ileumda tam tıkanmaya sebep olduğu görüldü. Appendixin distal ucundaki yapışıklık diseke edilerek obstrüksiyon giderildi. Ayrıca appendektomi yapıldı. Per-op ve postop komplikasyon gelişmedi. Tartışma ve Sonuç: Mekanik intestinal obstrüksiyonların en sık sebebi geçirilmiş abdominal cerrahilerdir. Abdominal cerrahi geçirmeyen olgularda çok daha az görülür. Bunların en sık sebebi yaşa göre değişmekle birlikte inkarsere hernilerdir. Bizim olgumuzda appendiksin distal ucunun yapışıklığına bağlı obstrüksiyon gelişmişti. Yaptığımız online literatür taramasında rastlamadığımız böyle bir olguyu paylaşmak istedik. [PB - 42] Endüstriyel hava kompresörü ile oluşan barotravmaya bağlı kolon yaralanması ALPER SÖZÜTEK1, AHMET SEKİ1, DENİZ TİHAN2, UĞUR DUMAN2, EVREN DİLEKTAŞLI2, MURAT ÇAYCI2, FATİH EROL2 Necip Fazıl Şehir Hastanesi Gastroenterolojik Cerrahi Kliniği, Kahramanmaraş 1 Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Bursa 2 Olgu: Hava kompresörleri, genellikle makine ve makine parçalarını temizlemek için kullanılan endüstriyel gereçlerdir. Buna mukabil, zaman zaman sanayi işçileri tarafından brütal şakalar yapmak için kullanıldıklarına dair magazinsel haberlerin yanı sıra literatürde yayınlanmış mortal seyirli lümenli organ yaralanmalarına kadar varabilen olgu sunumları da mevcuttur. Çalışma arkadaşları tarafından rektumuna hava kompresör makinesi hortumu sokularak basınçlı hava verildikten sonra gelişen şiddetli karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvuran ve laparotomide tüm kolon serozası lasere olmasına rağmen serbest perforasyon gelişmemiş olduğu için kolon serozası primer onarılan 26 yaşındaki erkek kolorektal barotravma olgusunu paylaşmaktayız. POSTER BİLDİRİLER [PB - 43] Künt karın travmasına bağlı karaciğer yaralanmasının nadir bir komplikasyonu olan torakobilier fistüle non-operatif yaklaşım: Olgu sunumu İSMAİL OKAN, ERDİNÇ YENİDOĞAN, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU, ZEKİ ÖZSOY, SERVET TALİ, MUSTAFA ŞAHİN Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat Giriş: Karaciğer karın travmalarında en sık yaralanan organlardan biri olup primer laserasyon ve diğer komplikasyonları operatif veya non-operatif olarak tedavi edilmektedir. Burada araç içi trafik kazası (AİTK) nedeniyle acil servise getirilen ve multipl solid organ (karaciğer, böbrek) yaralanmasıyla konservatif takip edilen bir hastada gelişen torakobilier fistülün tedavi yönetimini sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: AİTK nedeniyle acil servise getirilen 63 yaşında erkek hastanın çekilen torakoabdominal tomografisinde karaciğer segment VIII-IV düzeyinde kapsüler alandan başlayıp falsiform ligaman komşuluğuna doğru uzanım gösteren ve 10 cm’lik segment boyunca devamlılığı bulunan laserasyon ve perihepatik sıvı, sağ böbrekte laserasyon ve multipl kot fraktürleri tespit edildi. Vital bulguları stabil olan hasta non-operatif takibe alınmasına rağmen yatışından 3 gün sonra hastada masif plevral efüzyon tespit edilmesi üzerine hastaya tüp torakostomi takıldı ve drenaj içeriğinin safra ile uyumlu olduğu görüldü. Hastada ek olarak pnömoni ve akut böbrek yetmezliği gelişti ve hasta hemodialize alındı. Kontrol tomografisinde karaciğer segment V lokalizasyonunda 4x2 cm’lik koleksiyon alanı tespit edilmesi üzerine hastaya perkütan drenaj uygulanarak safranın drenajı sağlandı. Göğüs tüpü ve perkütan drenaj kateterinden gelenin giderek azalması üzerine hastanın kateterleri çekildi, aynı zamanda böbrek yetmezlik tablosu da düzeldi. Yatış sırasında portal ven trombozuna bağlı asit gelişen hasta travma sonrası 72. günde travmaya sekonder gelişmiş tüm komplikasyonların düzelmesi üzerine taburcu edildi. Sonuç: Karaciğer laserasyonları sonrası torakobilier fistül nadir bir komplikasyon olup, non-operatif yaklaşımlar ile tedavi edilebilir. [PB - 44] Meckel enterolitine ikincil akut batın: Olgu sunumu ERDİNÇ YENİDOĞAN, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU, İSMAİL OKAN, ZEKİ ÖZSOY, SERVET TALİ, MUSTAFA ŞAHİN Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat Giriş: Meckel divertikülü genel popülasyonun %1-3’ünde görülür, sıklıkla asemptomatiktir ve genellikle laparotomide tesadüfen saptanır. En sık görülen komplikasyon intestinal obstrüksiyon olup, nadir görülse de divertikül içindeki taş intestinal obstrüksiyona neden olabilir. Olgu Sunumu: Akut karın nedeniyle acil servisimize başvurmuş olan 50 yaşında erkek hastanın fizik muayenesinde sağ alt kadranda daha belirgin olan reboundu mevcuttu. Beyaz küresi 11.200 olarak saptandı. Çekilen abdominal tomografisinde distal ileumda Meckel divertikülü ile uyumlu lezyon ve divertikül içinde yaklaşık 5 mm boyutunda taşa ait görünüm izlendi. Acil olarak operasyona alınan hastaya apendektomi ve divertikülektomi yapıldı. Postoperatif patolojik değerlendirmede perfore Meckel diverPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE tikülü, divertikül duvarında heterotropik mide mukozası ve divertikül içerisinde bir adet taş izlendi. Postoperatif 3. günde herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta taburcu edildi. Sonuç: Meckel divertikülü relatif olarak sık görünmesine rağmen divertikül içerisinde taş formasyonu oldukça nadirdir. Divertikül iç yüzeyi ince barsak mukozası ile kaplı olduğu durumlarda taş formasyonu daha sık görülmesine rağmen, yüzeyin gastrik mukoza ile kaplı olduğu divertiküllerde de taş formasyonu görülebilir. Meckel divertiküllerinde tanı radyolojik olarak konulabilmesine rağmen laparotomi hem tanı koydurucu hem de tedavi edici seçenektir. [PB - 45] Metastatik non-hodgkin lenfomalı hastada kemoterapiye sekonder mide perforasyonu: Olgu sunumu ERDİNÇ YENİDOĞAN, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU, ZEKİ ÖZSOY, SERVET TALİ, İSMAİL OKAN, MUSTAFA ŞAHİN Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat Giriş: Non-Hodgkin lenfoma metastatik te olsa kemoterapiye oldukça iyi yanıt veren bir tümör olmasına rağmen, kemoterapiye ikincil cerrahi komplikasyonlar görülebilir. Burada metastatik Non-Hodgkin lenfoma nedeniyle kemoterapi alan ve kemoterapiye sekonder mide perforasyonu tanısıyla ameliyat edilen hastamızı sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: Dış merkezde metastatik Non-Hodgkin lenfoma nedeniyle kemoterapi alan ve bu sırada nötropeni gelişen 39 yaşında erkek hasta akut karın tanısıyla hastanemiz acil servisine başvurdu. Fizik muayenesi akut karın bulguları ile uyumlu olan hastanın çekilen abdominal tomografisinde karaciğerde multipl metastatik lezyonlar, splenomegali, mide korpusta kitle ve intraperitoneal serbest hava dansiteleri izlenmesi üzerine hasta akut karın-gastrointestinal perforasyon öntanısıyla acil olarak operasyona alındı. Operasyonda mide korpusta yaklaşık 4 cm’lik intramukozal kitle bulunduğu ve bu kitlenin perforasyona neden olduğu görülmesi üzerine mide wedge rezeksiyonu yapıldı. Postoperatif patolojik inceleme midede kemoterapiye ikincil değişiklikler ve perforasyon ile uyumlu olarak değerlendirildi. Postoperatif 7. günde herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta taburcu edildi. Sonuç: GİS lenfomalarında gastrointestinal perforasyonlar hastalığın kendisine veya kemoterapiye ikincil görülebilir. Lenfoma nedeniyle kemoterapi alan hastalarda gastrointestinal perforasyonun beklenebilecek bir komplikasyon olduğu unutulmamalıdır. [PB - 46] Nadir görülen bir klinik antite olan jejunal divertikül perforasyonuna bağlı gelişen akut karın olgusu HÜSEYİN ŞAHİN, AYDIN İNAN Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara Giriş: Jejunal divertikülozis nadir görülür, sıklığı yaşla birlikte artar ve genellikle asemptomatiktir. Başka nedenle yapılan laparotomi esnasında veya acil cerrahi girişim gerektiren komplikasyonları esnasında tanı konur. Jejunal divertikül per55 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ forasyonunun mortalite oranı %40’lara ulaşmaktadır. Olgu Sunumu: 71 yaşında erkek; şiddetli karın ağrısı olan hastanın fizik muayenesinde yaygın rebound hassasiyet ve defans mevcuttu. TA: 130/70 mmHg, Nb: 110 atım/dk, WBC: 18700, CRP: 265 mg/dl idi. Abdomen tomografisinde, intraabdominal apse saptanarak acil operasyona alındı. Treitz ligamentinin 20 cm distalinden başlayan tüm jejunal anslarda çeşitli boyutlarda yaygın divertiküllerin olduğu, yaklaşık 40. cm de mezo içine perforasyon ve apse geliştiği görüldü. Perfore divertikülün olduğu barsak segmenti, rezeke edildi ve uç-uca anastomoz yapıldı. Hasta postoperatif 7. gün şifa ile taburcu edildi. Tartışma: İnce barsak divertiküllerinin çoğu jejunumda göürülür ve mezenterik yerleşimlidir. İleus, kanama, malabsorbsiyon, perforasyon ve intraabdominal apse gibi akut komplikasyonlarla ortaya çıkabilir. Divertikülit, divertikülite bağlı perforasyon ve batın içi apse şüphesi varlığında en önemli tercih edilen yöntem bilgisayarlı tomografidir. Obstrüksiyon, kanama, perforasyon gibi komplikasyonlar varlığında önerilen tedavi; komplike barsak segmentinin rezeksiyonu ve uç-uca anastamozdur. Sonuç: Jejunal divertiküller yüksek morbidite ve mortaliteye yol açan komplikasyonları nedeniyle akut karının ayırıcı tanısında mutlaka düşünülmelidir. Normal divertiküller, inflame ve perfore divertiküller ve perforasyona bağlı gelişen apse, jejunumun mezenterik yüzünde olduğundan dikkatli bir batın eksplorasyonu yapılmadığında kolaylıkla gözden kaçabilir. [PB - 47] Aktif kömür uygulaması sonrası intestinal tıkanıklık YELİZ ŞAHİNER1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER2, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR2, METİN ŞENOL2, HAKAN ÖZDEMİR2 1 Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir 2 Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir Amaç: Aktif kömür uygulanması acil serviste zehirlenme ile gelen hastalara sıklıkla verilen bir tedavidir. Aktif kömür tedavisinin en büyük morbidite ve mortalitesi aspirasyon, gastrointestinal tıkanıklık, sıvı ve elektrolit dengesizliğidir. Gastrointestinal tıkanıklıklar multiple dozlarda aktif kömür uygulanmasından sonra nadir görülen fakat ciddi bir komplikasyondur. Bu çalışmada acil servis bölümüne ilaç intoksikasyonu nedeni ile başvuran ve aktif kömür kullanılan hastalar retrospektif olarak incelenmiştir. Yöntem: 2011 Nisan ve 2012 Aralık tarihleri arasında Nevşehir devlet hastanesi acil servisine intoksikasyon nedeni ile başvuran ve aktif kömür tedavisi alan hastalar veri bankası taranarak retrospektif olarak incelenmiştir. Sonuçlar: Toplam 1638 hasta ilaç intoksikasyonu nedeni ile aktif kömür tedavisi almış olup bu hastaların %0.36 (n:6) sında gastrointestinal tıkanıklık tespit edilmiştir. Bu hastalar yaklaşık 24 saat içerisinde nazogastrik tüp ile toplamda 350 gram aktif kömür tedavisi almıştır. Hastalar da tedavi sonrası bulantı dışında başka bir şikayet görülmeyince taburcu edilmiştir. Taburculuk sonrası 2 -4 gün içinde şiddetli karın ağrısı kusma ve kabızlık şikayetleri ile tekrar başvurmuştur. Çekilen direkt grafide ince barsak tıkanıklığı saptanan hastalar hastaneye yatırılmış ve konservatif tedaviye alınmıştır. Hastaneye yatışların 2. gününde hastaların konservatif tedavi ile aktif kömüre bağlı bezoarları defekasyon ile çıkarttığı ve tıkanıklığın açıldığı görülmüştür. Tartışma: Aktif kömür bezoarı aktif kömür uygulanmasının nadir bir komplikasyonudur. Genellikle karbamazepin, amitriptilin ,benzodiyazepin ve barbitürat türü ilaçlarla zehirlenenlerde sık görülmektedir. Bu ilaçların parasempatolitik etkileri aktif 56 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE kömürün potansiyel olarak birikme eğilimine katkıda bulunup bezoar oluşumunu tetikleyebilir. Bu tür ilaçlarla zehirlenmelerde aktif kömür tedavisi verilir iken gastrointestinal tıkanıklık yapılabileceği akılda bulundurulmalıdır. [PB - 48] Sezeryan sonrası rektus kılıfı hematomu İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, METİN ŞENOL1, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, HAKAN ÖZDEMİR1, YELİZ ŞAHİNER2 Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir 1 2 Amaç: Rektus kılıfı hemotomu akut karın ağrısının akla getirilmediğinde sıklıkla gözden kaçan ve gereksiz cerrahi işlemlere yol açabilen nadir nedenlerinden biridir bu olguda alt segment sezeryan operasyonu sonrasında rektus kılıfı hematomu saptanan bir olgu sunulmuştur. Yöntem ve Bulgular: Nevşehir devlet hastanesinde sezeryan sonrası 4. günde akut karın gelişen ve rektus kılıfı hematomu saptanan hasta incelenmiştir. 26 yaşında bayan hasta birincil sezeryan sonrası taburculuğunun 4. gününde şiddetli karın ağrısı, taşikardi ve bulantı şikayetleri ile hastaneye başvurmuştur. Hastanın yapılan değerlendirilmesinde batın alt kadranlarda bilateral hassasiyet defans saptandı. Umbilikus altında yaklaşık 5x10 cm’lik alanda ekimoz ve ele gelen kitle saptandı. Hastanın hemoglobin değeri 10 gr/dL, lokosit değeri 11000 k-ul, bulundu. Hastanın yapılan ultrasonunda sezeryan insizyonu üzerinde yaklaşık 5x10 cm’lik alanda loküle sıvı? tespit edildi. Hastaya yapılan abdominal tomografide rektus kılıfı hematomu saptandı. Hasta konservatif tedavi için yatırıldı. Takiplerinde hemodinamisi stabil seyreden hasta hematomunun gerilemesi ile şifa ile taburcu edildi. Yaklaşık 6 aylık takibinde herhangi bir komplikasyon gelişmedi. Tartışma ve Sonuç: Rektus kılıfı hematomu inferior epigastrik arter yaralanması, yırtılması, antikoagülan kullanımı ve alt segmet sezeryan operasyonlarından sonra görülebilir ani başlayan karın ağrısı olan hastalarda rektus kılıfı hematımu akılda tutulmalıdır. Tanı konulduğunda hastalar çoğu zaman cerrahi girişime gerek kalmadan konservatif yaklaşım ile şifa bulmaktadır. [PB - 49] Nadir görülen bir akut karın sebebi: Balık kılçığına bağlı ince barsak perforasyonu HÜSEYİN ŞAHİN, MEHMET DENİZ ALTIPARMAK, AHMET TÜRKAN, GÜRKAN DEĞİRMENCİOĞLU, AYDIN İNAN TURGUT ÖZAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, GENEL CERRAHİ ANABİLİM DALI, ANKARA Giriş: Yabancı cisim yutma klinik pratikte sık karşılaşılan bir durumdur. Yabancı cisimlerin çoğu herhangi bir sorun yaratmadan dışkı ile atılır. Perforasyon genellikle gastrointestinal sistemin (GİS) köşeli ve lümeninin daraldığı yerlerde görülür. En sık ileumda görülür. Olgu Sunumu: 72 yaşında bayan; şiddetli karın ağrısı ve bulantı şikayetiyle başvuran hastanın muayenesinde şiddetli rebound hassasiyet mevcuttu ve TA: 100/60 mmHg, Nb: 110 atım/dk, WBC: 12300 gr/dl, CRP: 240 mg /dl idi. Abdomen tomografisinde ileal anslarda intralüminal yabancı cisim ve mezo içinde serbest hava tespit edildi. Barsakta yabancı cisim ve perforasyon ön tanısıyla acil opere edildi. Eksplorasyonda batın içinde yaygın püy ve peritonit mevcutPOSTER BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 50] İntestinal tıkanıklığın nadir nedeni; erişkin intussepsiyonu DOĞAN ALBAYRAK, HÜSEYİN AKSOY, EYUP KAHYA, EMRAH YEŞİLBAĞ, SERHAT OĞUZ, ORHAN YAĞMURKAYA , A. RAHMİ HATİPOĞLU Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Edirne Olgu Sunumu: İntususepsiyon, çocukluk çağı barsak tıkanıklıklarının sık sebebidir. Ancak erişkinde oldukça nadir görülür ve barsak tıkanıklıklarının sadece %1’ini oluşturur. Bu yazıda ileumda lipoma bağlı ileoileal intususepsiyon gelişmiş hastanın sunulması amaçlanmıştır. Elli üç yaşında bayan hasta karın ağrısı ve karında şişkinlik şikâyetleri ile acil serviste değerlendirildi. Yapılan karın muayenesinde; karnın sağ yarısında daha belirgin olmak üzere yaygın hassasiyet olduğu görüldü. Defans ve rebaund yoktu ve barsak sesleri hiperaktifti. Ayakta düz karın grafisinde ince barsak tipi hava sıvı seviyeleri mevcuttu. Çekilen karın tomografisinde ileumda intususepsiyon saptandı (Şekil 1). Hasta operasyona alındı. Yapılan ekspolorasyonda terminal ileuma yaklaşık 60 cm mesafede ileum duvarından kaynaklı yaklaşık 2.5 cm çapında kitle ve kitleye bağlı intususepsiyon olduğu görüldü (Şekil 2). Proksimal barsak ansları dilate distal anslar ise kollabe idi. Hastaya ince barsak rezeksiyonu uç uca anatomoz yapıldı. Patoloji sonucunda ileum duvarından kaynaklı lipom rapor edildi. İntestinal intussusepsiyon çocuklarda bağırsak tıkanıklığı önde gelen nedenlerindendir, ancak erişkinde oldukça nadirdir. Tüm intususepsiyonların sadece % 5’i erişkinde görülür ve erişkindeki intestinal obstrüksiyonların sadece yüzde % 1’ini intususepsiyonlar oluşturur. Bu yüzden erişkinde intestinal obstrüksiyon durumunda intususepsiyon akla gelmeyebilir. Bu durum tanıda gecikmelere yol açabilir. İntususepsiyonun nadir de olsa erişkinler de görülebildiği ve intestinal obstrüksiyonlu hastalarda ayırıcı tanıda hatırlanması gerektiği kanısındayız. POSTER BİLDİRİLER [PB - 51] Akut batında nadir bir bulgu - chilaiditi belirtisi: Olgu sunumu P O STE R tu. İleum orta segmentlerinde balık kılçığına bağlı mezo içine perfore olmuş barsak segmenti ve apse poşu görüldü. Perfore barsak segmenti rezeke edildi ve uç-uca anastomoz yapıldı. Postoperatif 7. günde şifa ile taburcu edildi. Tartışma: Yabancı cisme bağlı GİS perforasyonu %1’den az görülen nadir bir durumdur. Yabancı cisimlerin ve komplikasyonlarının tanısında tercih edilen yöntem bilgisayarlı tomografidir. Yutulan cismin boyutu, cinsi, şekli, sayısı ve başvuruya kadar geçen süre tedavi şeklini belirlemede önemlidir. Erken dönemde midedeki cisimler endoskopik olarak çıkarılabilmektedir. Endoskopik olarak çıkarılamayan ve gecikmiş olgular konservatif izleme alınmaktadır. Perforasyon, kanama ve mekanik bağırsak tıkanması gibi komplikasyonların varlığında cerrahi girişim gerekir. SONUÇ:Hastalar yabancı cisim yuttuklarını unuttukları için öykülerinde iyi sorgulanmalı ve akut karının ayırıcı tanısında yabancı cisime bağlı bağırsak perforasyonu olabileceği akla getirilmelidir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ERDİNÇ YENİDOĞAN1, İSMAİL OKAN1, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU1, DOĞAN ATILGAN2, ZEKİ ÖZSOY1, SERVET TALİ1, MUSTAFA ŞAHİN1 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Tokat Giriş: Chilaiditi belirtisi barsakların karaciğer ve diafragma arasına yerleşmesi ile ortaya çıkan bir bulgudur ve radyolojik olarak tesadüfen saptanır. Burada irredükte inguinal kitle nedeniyle opere edilmiş Chilaiditi belirtisi pozitif hastamızı sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: İrredükte inguinal kitle tanısıyla acil servisimize başvuran 21 yaşında erkek hastanın fizik muayenesinde irredükte inguinal kitlesi mevcuttu. Yaklaşık 1 haftalık ağrı öyküsü olan hastanın beyaz küresi 20.000 olarak saptandı. Özgeçmişinde Moyamoya sendromu da bulunan hastanın ayakta direk batın grafisinde her iki diyafram altında hava görünümü mevcuttu. İnkarsere inguinal herni + perforasyon öntanısıyla diagnostik laparoskopi yapılan hastada batın içi organların salim olduğu görüldü. İnguinal herni insizyonuyla yapılan eksplorasyonda ise inmemiş testis tespit edilmesi üzerine hastaya orşektomi yapıldı. Postoperatif patolojisi germ hücre aplazisi olarak değerlendirilen hasta komplikasyonsuz olarak 2. gün taburcu edildi. Sonuç: Chilaiditi belirtisi karaciğer ve diafragma arasına barsak anslarının yerleşmesi olup asemptomatiktir ve radyolojik olarak tesadüfen saptanır. Bu bulgu negatif laparotomilere neden olabileceği gibi, akut batınla birlikteliğinde perforasyon bulguları ile karıştırılabilir. [PB - 52] Appendiks tümörü: Olgu sunumu DİDEM ÖNCEL YAKAR, SERDAR ASLAN, RAMAZAN DÖNMEZ, KAMİL YALÇIN POLAT Memorial Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü Olgu Sunumu: Appendiks adenokarsinomu insidansı 0.12/1,000,000 olan nadir bir tümördür. Genellikle akut apandisit kliniği ile başvuran hastaların appendektomi piyeslerinde insidental olarak saptanır. Bu bildiride akut apandisit öntanısıyla ameliyata alınan ve apendiks adenokarsinomu saptanan bir olgu sunuldu. 35 yaşında erkek hasta 5 gündür devam eden aralıklı karın ağrısı, bulantı, kusma şikayeti ile acil polikliniğe başvurdu. Özgeçmiş ve soygeçmişinde özellik yoktu. Fizik muayenesinde sağ alt kadranda hassasiyet, defans ve rebound mevcuttu. Lökosit değeri 11600/µL idi. Batın ultrasonografisinde akut apandisit lehine bulgular saptandı. Hasta akut apandisit öntanısı ile appendektomi planlanarak acil ameliyata alındı. McBurney kesisi ile batına girildiğinde appendiksin ileri derecede distandü, sert olduğu, çekuma ve retroperitoneuma fikse olduğu görüldü. Batın içi ek patoloji yoktu. Appendiks üzerinden biyopsi alınarak frozen section inceleme istendi. Değerlendirmede adenokarsinom saptanması üzerine aynı seansta orta hat kesisi ile sağ hemikolektomi yapıldı. Patolojik incelemede appendiks kaynaklı, 6.5x3x1.5 cm boyutlarında, az diferansiye adenokarsinom saptandı. Yirmibeş lenf nodunun 2’sinde metastaz mevcuttu. Ameliyat sonrası sorunsuz seyreden hasta adjuvan tedaviyi kendi isteği ile yarım bıra57 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ karak alternatif tıp ile takibi tercih etti. Ondokuzuncu ayında takiplerinde özellik yoktu. Appendektomi piyeslerinin %1’inde malignite saptanmaktadır. Günlük uygulamalarda rutin olarak yapılan appendektomi ameliyatlarında nadir olmakla birlikte malignite saptanabileceğinin akılda tutulması, yüksek şüphe indeksi ve ameliyat sırası patoloji desteği ile aynı seansta tanı ve tedavi mümkün olabilmektedir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 54] Erişkinde omfalomesenterik kanal kistine bağlı ince barsak obstrüksiyonu BURHAN MAYİR, TUNA BİLECİK, MEHMET TAHİR ORUÇ, RAMAZAN ERYILMAZ Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Antalya [PB - 53] Loop ileostomi prolapsusuna bağlı gelişen ince barsak strangülasyonu ÜMİT KOÇ, MANİ HABİBİ, UĞUR DOĞAN, İSMAİL GÖMCELİ, OSMAN ZEKAİ ÖNER, NURULLAH BÜLBÜLLER Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Antalya Giriş: Koruyucu intestinal stomalar genellikle distaldeki riskli anastomozları korumak amacıyla kullanılır. Stoma açmak teknik olarak basit olsa da genellikle uzun, yorucu ve karmaşık bir ameliyatıın sonunda yapılan bu işlemi genellikle kıdemsiz asistana bırakma eğilimi vardır. Tekniğe uygun açılmayan stomalar retraksiyon, prolapsus, herniasyon, kaçak gibi komplikasyonlara sebep olabilir. Stomal prolapsus stomanın karın duvarından dışarıya doğru sarkması şeklinde tanımlanmıştır. Görülme sıklığı %5 ile %22 arasında değişmektedir. Loop stomalarda uç stomalara göre daha sık prolapsus gözlenir ve tipik olarak götürücü ans üzerinde olur. Birçok stomal prolapsus redükte edilip konservatif olarak takip edilebilir. Hasta konforunu bozmayan prolapsusları tedaviye gerek yoktur. İnkarserasyon geliştiyse acil müdahaleye gerek olup redüksiyon başarısız olursa cerrahi geciktirilmemelidir. Olgu Sunumu: Yaklaşık 50 gün önce alt rektum adenokarsinom tanısıyla aşağı anterior rezeksiyon ve korucuyu loop ileostomi operasyonu yapılmış 41 yaşında erkek hasta acil servise karın ağrısı, bulantı kusma şikâyetleri ile başvurdu. Şikâyetlerinin başvurudan yaklaşık 14 saat önce önce gelişen stomal prolapsustan sonra başladığı, giderek arttığı ve stomadan son 6 saatte gelen olmadığı öğrenildi. Fizik muayenesinde karın distandü, peristomal alanda yaygın hassasiyet mevcuttu. Laboratuvar incelemeleri normal olarak izlendi. ADBG’de hava-sıvı seviyeleri içeren ince barsak ansları izlendi. İleal stoma canlılığının iyi olmaması ve ileostominin kapatılması için uygun bir zaman olması nedeniyle manuel redüksiyon zorlanmayıp hasta acil operasyona alındı. Loop ileostominin distal kısmından prolabe olduğu, yaklaşık 10 cm’lik barsak segmentinde strangülasyon geliştiği gözlendi. Strangüle barsak segmenti rezeke edildikten sonra yanyana anastomoz yapılarak ileostomi kapatıldı. Hastanın ameliyat sonrası takiplerinde sorunu olmadı ve ameliyat sonrası dördüncü gününde sorunsuz olarak taburcu edildi. Sonuç: Bu yazımızda rektum tümörü nedeni ile rektal rezeksiyon uygulanan ve koruyucu loop ileostomi yapılan bir hastada stoma prolapsusuna bağlı gelişen ince barsak inkarserasyonu sunulmuştur. Stomal prolapsus sık görülmekle birlikte akut inkarserasyon durumunda acil cerrahiye kadar gidebilir. Bu nedenle özellikle stoma yapılırken gerekli özen gösterilmesi, bakımı ve olası komplikasyonlar açısından hasta ve hasta yakınlarının bilgilendirilmesi, prolapsusun inkarserasyona dönüşmeden redüksiyonunu ve böylelikle cerrahiye gerek kalmadan takibine olanak verebilir 58 Giriş: Omfalomesenterik kanal anomalileri genellikle çocuklarda meckeldivertikülü ve buna bağlı komplikasyonlarla ortaya çıkar. Erişkinde omfalomesenterik kanalkisti ve intestinal obstrüksiyon çok nadirdir. Olgu Sunumu: 29 yaşında bayan hasta 2-3 gündür olan karın ağrısı, bulantı şikayetleriyle başvurdu. Ayakta direkt karın grafisinde yaygın hava sıvı seviyeleri izlendi. Hasta ileus tanısıyla yatırıldı. Nazogastrik sondadan günlük 300-400 cc drenaj izlendi. 3 günlük takip süresince gazgayta çıkışı olmadı. Hastaya operasyon kararı verildi. Ortahat insizyonla yapılan açık cerrahi girişimde ile oçekalvalvin 60-70cm proksimalinde ince barsaktan bant şeklinde başlayarak dahasonra 7-8 cm uzunluğunda, 2 cm çapında kistik yapı halini alarak göbeğe uzanan, göbekte sonlanan içi sıvı içerikli yapı ve bu yapının ileuma baskısına bağlı ileumda obstrüksiyon izlendi. İncebarsaktan itibaren göbeğe kadar kistikyapı çıkarıldı. İncebarsakta oluşan açıklık primer onarıldı. Çıkarılan parçanın patolojik incelemesi meckeldivertikülüyle uyumlu idi. Hastada ameliyat sonrası birinci gün gaz çıkışı oldu, nazogastrik sondası çekildi.İkinci gün oralgıda başlandı. Ameliyat sonrası 4. gün hastataburcu edildi. Tartışma: Akutincebarsakobstrüksiyonları yaygın karşılaşılan hastalık grubudur. Buhastalarda geçirilmiş cerrahi girişime bağlı yapışıklıklar, Crohn hastalığı, herniler, maligniteye bağlı obstrüksiyonlar en sık sebepleri oluşturur. Omfalomesenterik kanal anomalilerinden enyaygını Meckel divertikülüdür. Birçalışmada 217 Omfalomesenterik kanal anomalili çocuk içinde sadece 3’ünde kist saptanmıştır. Genellikle 4 yaş öncesinde ortaya çıkar. Erişkinde omfalomesenterik kist çok nadirdir. Buhastalar karın ağrısı, rektal kanama, umblikal akıntı veya intestinal obstrüksiyonuyla ortaya çıkarlar. Obstrüksiyon çok nadirdir. Obstrüksiyon farklı mekanizmalarla ortaya çıkabilir. Bizim olgumuzda olduğu gibi en sık mekanizma banda bağlı incebarsakta bası olmasıdır. Bunun dışında kapalı loop obstrüksiyonu ve volvulus görülebilir. Tedavi semptomatik hastalarda açık veya laparoskopik olarak cerrahidir. [PB - 55] Düşük doğum ağırlıklı yenidoğanda midede laktobezoar: Sonografide kitle taklidi KIYASETİN ASİL1, YASEMİN GÜNDÜZ1, YAKUP ERSEL AKSOY1, TANER HAFIZOĞLU2 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Adapazarı 2 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı, Adapazarı 1 Giriş: Laktobezoar; literatürde ilk tanımlandığı 1959 yılından bu yana nadir rapor edilmiş ve sütle beslenen yenidoğanlarda patolojik olarak midede gastrik çıkışta obstrüksiyona neden olabilen süt ve mukusun konglemerasyonudur. Düşük doğum ağırlıklı yenidoğanlarda laktobezoar insidansında artış izlenmektedir. Laktobezoar klinikte daha çok abdominal distansiyonla birlikte akut batın olarak prezente olur. Biz bu yazıda yenidoğana yönelik mama ile beslenilen düşük doğum ağırlıklı yenidoğanda ultrasonografide mide içerisinde kitle görünümü POSTER BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 56] Endoskopik retrograt kolanjiopankreatikografinin (ERCP) nadir bir komplikasyonu: Biliyer hematom ÖZGÜR DANDİN1, DURSUN ÖZGÜR KARAKAŞ2, FERHAT CÜCE3, AHMET ZİYA BALTA 4, DENİZ TİHAN 5, BATUHAN HAZER6, UĞUR DUMAN5 Bursa Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Bursa Ağrı Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Ağrı 3Van Asker Hastanesi, Radyoloji Servisi, Van 4 Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul 5 Bursa Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Bursa 6 Kasımpaşa Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul 1 2 Giriş: Endoskopik Retrograt Kolanjiopankreatikografi (ERCP); safra yolları, pankreas ve ampulla hastalıklarının görüntülenmesinde ve tedavisinde kullanılan önemli bir endoskopik işlemdir. ERCP komlikasyon oranı %0,8-45 arasında değişmekte, bu oran diagnostik ERCP’de %1,38 iken terapotik ERCP’de %5,4’e yükselmektedir. ERCP merkezinin hasta sayısı ve endoskopistin tecrübesinin ERCP komplikasyon riskine önemli etkileri vardır. ERCP’nin major komplikasyonları arasında pankreatit, kolanjit, retroperitoneal perforasyon ve kanama yer almaktadır. ERCP sonrası duedonal ve hepatik hematom görülebilirken, biliyer hematom çok nadir görülen bir komplikasyondur. Olgu Sunumu: Daha önce safra kesesinde taş saptanan 48 yaşında erkek hasta karın ağrısı ve bulantı kusma şikâyeti ile acil servise başvurdu. Fizik muayenesinde sağ üst kadranda hassasiyet, karaciğer fonksiyon testleri ve bilirübin değerlerinde yükseklik saptanması üzerine koledokolitazis ön tanısı ile ERCP planlandı. ERCP’de koledokolitaizis saptandıktan sonra sfinkterotomi uygulananan ve balon ile safra yolları temizlenen hastanın ERCP sonrası 3. günde karın ağrısının ve bilürübin seviyelerinin yüksek seyretmesi üzerine yapılan kontrastlı batın Bilgisayarlı Tomografide (BT) safra yollarında hematom tespit edildi. Takip sonrası biliyer hematomu gerileyen hasta rutin takibe alındı ve laparoskopik kolesistektomi planlandı. Sonuç: Özellikle terapotik ERCP sonrası komplikasyon olarak nadirde olsa biliyer hematom gelişebileceği ve bu nedenle başta BT ve Manyetik Rezonans Kolanjiopankreatikografi (MRCP) olmak üzere ileri tetkik gerekebileceği cerrahlar ve endoskopistler tarafından akılda tutulmalıdır. POSTER BİLDİRİLER [PB - 57] İleusa sebeb olan dev çekal lipom P O STE R oluşturan nadir görülen laktobezoar olgusunu sunmayı planladık. Olgu Sunumu: 4 günlük neonatal diabetes mellitus tanısı olan düşük doğum ağırlıklı erkek yenidoğanda batın içi kitle taraması için yapılan ultrasonografi incelemesinde midenin kardia bölgesinde mide içerisinde veya duvarından kaynaklı lümene uzanım gösteren polipoid kitle olduğu düşünülen hipoekoik lezyon izlendi. Lezyon çevresinde hava ekoleniteleri izlenmiş olup lezyon olgunun mide kapasitesinin düşük olması nedeniyle pozisyonla yer değişikliği göstermemekteydi. Hasta neonatal diyabet olgusu olduğundan olası pankreatik-peripankreatik kitle açısından MR incelemesiyle değerlendirildi. MR incelemesinde sonografide kitle taklidi oluşturan lezyonun mide içerisinde duvarlarla ilişkisi olamayan laktabezoar olduğunu görülmüştür. Sonuç: Laktobezoar düşük doğum ağırlıklı özellikle mama ile beslenen prematüre olgularda kitleyi taklit edebilen süt-mukustan oluşan mide içeriğidir ve literatürde mide çıkış obstrüksiyonlarına neden olabildiği bildirilmiştir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ARİF ASLANER, UMUT RIZA GÜNDÜZ, ROJBİN KARAKOYUN DEMİRCİ, OSMAN ZEKAİ ÖNER, NURULLAH BÜLBÜLLER Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya Olgu Sunumu: Kolonik lipomlar genellikle yaşlı kadınların çekum ve çıkan kolonunda küçük boyutlu olarak görülür. Kolon lipomlarının birçoğu asemptomatik ve endoskopi veya cerrahi sırasında tesadüfen tespit edilirler. Nadir de olsa kanama, tıkanma veya intussusepsiyon gibi belirtilere neden olabilirler. 53 yaşında bayan hasta, daha belirgin olarak son bir yıldır devam eden aralıklı karın ağrısına bulantı ve kusma da eklenmesi üzerine acil servisimize başvurdu. Rutin fizik muayenesinde sağ alt kadranda daha belirgin olmak üzere yaygın hassasiyet ve rebound saptandı. Kan tetkiklerinde Lökosit sayısı 15.300 olarak ölçüldü. Diğer biyokimyasal değerleri normal idi. Ayakta direkt karın grafisinde hava-sıvı seviyesi saptanırken, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografisinde, barsak anslarında dilatasyon ve çekumda 7x5x4 cm boyutlarında lipom ile uyumlu görünüm rapor edildi. Acil laparatomiye alınan hastada çekum içerisinde proksimalde barsak anslarında genişlemeye sebeb olan ve lümeni tama yakın obstrukte eden kitle palpe edildi. Sağ hemikolektomi ve ileotransversostomi yapıldı. Çıkarılan spesimenin histopatolojik incelemesi, mikroskopik olarak yağ hücrelerinden oluşan gros olarak sarı renkli lipom ile uyumlu olarak bildirildi. Postoperatif beşinci günde herhangi bir şikayeti olmayan ve komplikasyon gelişmeyen hasta şifa ile taburcu edildi. Biz semptomatik ve ileus ile kliniğimize başvuran ve ameliyat sonrası başarılı bir şekilde taburcu olarak tedavi edilen dev bir çekal lipom olgusu sunmaktayız. [PB - 58] Nadir bir ince barsak perforasyonu nedeni: Pemfiguslu olguda steroid tedavisi SÜLEYMAN ORMAN, TUBA ATAK, TUNÇ EREN, ADEM ASLAN, KIVILCIM ORHUN, ORHAN ALİMOĞLU İstanbul Medeniyet Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Giriş: Pemfigus vulgaris(PV) en sık 4.-5. dekadlarda görülmekte olup insidansı 0,5-1,5/100.000’dir. Tedavide kortikosteroidlerle birlikte azatiyoprin kullanılması standart haline gelmiştir. Bu yazıda PV nedeniyle 3 yıldır steroid ve azatiyoprin kullanım öyküsü olan, laparotomide perfore apandisit ve jejenumda perforasyon tespit edilen 38 yaşında kadın olgunun sunulmaktadır. Olgu Sunumu: Otuz sekiz yaşında kadın hasta beş gün önce başlayan karın ağrısı, bulantı, kusma şikayetleri ile acil servise başvurdu. Özgeçmişinde PV nedeniyle 3 yıldır steroid ve azatiyoprin kullanma öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede kan basıncı:130/75 mmHg, nabız:82/dk ateş:36.5°C, solunum sayısı:20/dk idi. Palpasyonda, batında yaygın hassasiyet ve defans saptandı. Laboratuvar incelemesinde Lökosit:16.400/ mm³, Hemoglobin:7.5g/dl, Hematokrit:%24.6, CRP:16mg/dl idi. Direkt batın grafisinde ince barsak tipi hava-sıvı seviyelenmeleri mevcuttu. Bilgisayarlı tomografide perfore apandisit olarak değerlendirildi. Laparotomide appendiksin çekum kökünden perfore olduğu ve jejenum 50. cm’de perforasyon tespit edildi. Appendektomi ve primer tamir uygulandı. Postoperatif dönemi sorunsuz geçen hasta 7. gün taburcu edildi. 59 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ Tartışma: PV tedavisinde ilk tercih edilen sistemik glukokortikoidlerdir. İdame tedavide steroid dozunu azaltmak için tedaviye azatiyoprin gibi immunsupresifler eklenir. Steroide bağlı perforasyon sıklıkla peptik ülsere sekonder görülürken barsak perforasyonu oldukça nadir görülmekte olup altta yatan divertikül, enflamatuar barsak hastalığı veya enfeksiyon gibi bir patolojinin olabileceğine dikkat çekilmiştir. Bizim olgumuzda da apendiksteki enflamasyonun tetikleyici faktör olduğu kanısındayız. Sonuç olarak, steroid kullanan olgularda akut apandisite nadir de olsa perforasyonun da eşlik edebileceği akılda tutulmalıdır. [PB - 59] Gastrektomi sonrası geç dönemde jejunojejunal invajinasyon: Olgu sunumu TUBA ATAK, ÖZGÜR EKİNCİ, KIVILCIM ORHUN, CENGİZ MADENCİ, RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU İstanbul Medeniyet Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Giriş: İnvajinasyon, barsağın proksimal segmentinin distaldeki barsağa teleskopik olarak ilerlemesi sonucu ortaya çıkan durumdur. Bu yazıda gastrektomi sonrası geç dönemde jejunojejunal invajinasyon tespit edilen 91 yaşında kadın olgu sunulmaktadır. Olgu Sunumu: Doksanbir yaşında kadın hasta iki gün önce başlayan karın ağrısı, bulantı, kusma şikayetleri ile acil servise başvurdu. Özgeçmişinde 23 yıl önce mide kanseri nedeniyle total gastrektomi öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede kan basıncı:130/75 mmHg, nabız:82/dk ateş:36.5°C, solunum sayısı:20/dk idi. Dinlemekle bağırsak sesleri azalmıştı. Palpasyonda hassasiyet ve defans saptandı. Laboratuvar incelemesinde Lökosit:15.400/mm³, Hemoglobin:6.7 g/ dL, Hematokrit:%21.7, Trombosit:153.000/μL idi. Bilgisayarlı tomografide invajinasyona ait olabilecek target görünümü izlendi (Resim 1). Laparotomide braun anastomozun yaklaşık 20 cm distalinde jejunojeunal invajinasyon tespit edildi (Resim2). Segmenter ince barsak rezeksiyonu uygulandı. Postoperatif dönemi sorunsuz geçen hasta 10. gün taburcu edildi. Tartışma: İnvajinasyon; gastrointestinal traktın birbirini takip eden iki segmentinin iç içe geçmesi olarak tanımlanmaktadır. İki intestinal segment arasındaki motilite farklılığı sonucu oluşmaktadır. Vagotomi sonrası artmış intestinal motilitenin, invajinasyonu kolaylaştırdığı düşünülmektedir. Literatürde, trunkal vagotomi sonrası jejunojejunal invajinasyon gelişen az sayıda olgu sunumu mevcuttur. Tanıda bilgisayarlı tomografi altın standart yöntemdir. Tedavisi cerrahi olup adezyona bağlı invajinasyonlarda deinvajinasyon önerilirken kolonik invajinasyonu olan hastalarda perforasyon riski nedeniyle olası tümör hücrelerinin yayılmasına yol açacağından rezeksiyon başvurulacak yöntem olmalıdır. Sonuç olarak erişkin invajinasyon olguları çok nadir görülse de ince barsak obstrüksiyonu olan ve geçirilmiş mide operasyon öyküsü olan hastaları değerlendirirken ayırıcı tanıda düşünülmelidir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 60] Erişkinlerde kolonik invaginasyon kolon kanseri erken tanısı için bir şans mı? Olgu sunumu MANİ HABİBİ1, BARIŞ RAFET KARAKAŞ1, HATİCE ARIÖZ2, OSMAN ZEKAİ ÖNER1, NURULLAH BÜLBÜLLER1 Antalya Eğitim ve Araştıma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Antalya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Antalya 1 2 Giriş: İnvajinasyon gastrointestinal sistemin proksimal bir segmentinin teleskopik tarzda komşu distal segmentinin lümeninin içine geçmesi şeklinde tanımlanır. Erişkinlerde ise pediatrik yaş grubundakinin aksine oldukça nadir olup, %90 oranında invajinasyonu tetikleyen patolojik bir sebep söz konusudur. Özellikle kolonik invajinasyonlarda %65-80 altta yatan malign etyololoji bulunur.Yüksek malignite oranları nedeniyle erişkinlerde invajinasyonda redüksiyon yapılmadan onkolojik prensiplere uygun rezeksiyon önerilmektedir. Olgu Sunumu: 34 yaşında erkek hasta 2 gün önce başlayan kolik tarzında karın ağrısı şikâyeti ile hastanemize başvurdu. Fizik muayenesinde umblikusun yaklaşık 5 cm üzerinde lokalize hassasiyet mevcut olup, defans ve rebound yoktu. Laboratuvar incelemelerinde hemogram ve biyokimya analizi normal sınırlardaydı. Ayakta direkt karın grafisinde bir seviyede geniş tabanlı hava-sıvı seviyesi izlendi. Abdominal ultrasonografisinde epigastrik alanda iç içe geçmiş barsak anslarına ait olduğu düşünülen hedef benzeri görünüm izlendi. Abdominal tomografisinde hepatik fleksura komşuluğunda transvers kolonda duvar kalınlık artışı ve ~ 10 cm’lik segmentte iç içe geçmiş barsak ansları ve çevresinde milimetrik boyutta lenf nodları izlendi. Yapılan eksplorasyonda hepatik fleksura düzeyinde invaginasyon ile uyumlu kitlesel lezyon izlenmesi üzerine sağ hemikolektomi yapıldı. Patolojik incelemesinde T2N0 iyi differansiye adenokarsinom izlendi. Hastanın ameliyat sonrası takiplerinde sorunu olmadı ve ameliyat sonrası dördüncü gününde sorunsuz olarak taburcu edildi. Sonuç: Azar ve arkadaşlarının serisinde kolonik adenokarsinoma sekonder gelişen altı invaginasyon olgusu incelendiğinde hiç birinde lenf nodu pozitifliği izlenmemiş olup, çoğunluğu sadece muskularis propriaya kadar uzanmaktadır.Bu bize invajinasyon ile prezente olan kolon kanserlerinin prognozunun iyi olduğunu veya invajinasyonun kolon kanserinin erken tanısı için bir şans olduğunu düşündürmektedir. [PB - 61] Akut apandisite eşlik eden primer omentum torsiyonu ARİF ASLANER, ROJBİN KARAKOYUN DEMİRCİ, UMUT RIZA GÜNDÜZ, OSMAN ZEKAİ ÖNER, NURULLAH BÜLBÜLLER Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya Olgu Sunumu: Primer omentum torsiyonu şiddetli karın agrısı ile başlayan akut karın nadir sebeblerinden biridir. Özellikle sağ alt kadrana lokalize olgularda akut apandisiti taklit edebilen etyolojisi net belli olmayan bir tablodur. 37 yaşında erkek hasta, ani başlayan sağ alt kadranda daha belirgin karın ağrısına bulantının eşlik ettiği tablo ile acil servisimize başvurdu. Rutin fizik muayenesinde sağ alt kadranda daha belirgin olmak üzere hassasiyet, defans ve rebound saptandı. Kan tetkiklerinde Lökosit sayısı 18.700 olarak ölçüldü. Diğer biyokimyasal 60 POSTER BİLDİRİLER değerleri normal idi. Ayakta direkt karın grafisinde belirgin bir patoloji saptanmadı. Ultrasonografisinde de net bir bulguyu saptanmayan hasta fizik muayenesi ile akut appandisit tanısı konularak operasyona alındı. Klasik McBurney insizyonu ile batına girildi. Eksplorasyonda apandiks hafif ödemli izlendi ve komşuluğunda omentumun uzandığı ve 2x2x1 cm’lik uç kısmında nekroz ve torsiyon izlendi. Appendektomisi yapılan hastanın omentum distali de eksize edildi. Çıkarılan spesimenin patolojik incelemesi, apandisit ve omentumda infarkt olarak bildirildi. Postoperatif ikinci günde herhangi bir şikayeti olmayan ve komplikasyon gelişmeyen hastanın dreni çekilip şifa ile taburcu edildi. Biz olgumuzda ameliyat sonrası başarılı bir şekilde taburcu olarak tedavi edilen akut apandisite eşlik eden nadir bir durum olan primer omentum torsiyonunu sunmaktayız ve akılda bulundurulması gerektiğini düşünmekteyiz. [PB - 62] Safra taşı ileusu olgu sunumu MEHMET AZİRET, ERSOY ARSLAN, CİHAN GÖKLER, MUSTAFA GÜLKAYA, SABRİ ÖZDAŞ, OKTAY İRKÖRÜCÜ Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Adana Olgu Sunumu: Safra taşı ileusu nadir görülmektedir.Safra kesesi fistülü sonucu daha çok ileumda tıkanıklık sonucu oluşur. Safra taşının tıkanıklık oluşturması için safra taşının boyut ve morfolojisi önemlidir.Tam tıkanıklık için taşın çapının en az 2.5 cm olması gerekmektedir. Yaşlı ve komorbiditesi yüksek hasta grubunda sıklıkla görülür.68 yaşında diyabetik ve hipertansif bayan hasta safra taşı ileusu nedeniyle ameliyat edildi.İlk planda enterolitotomi 6 hafta sonra kolesistektomi ve kolesistoduodenal fistül onarımı yapıldı. İdeal cerrahi tedavisi tartışmalıdır. Sadece enterolitotomi yapılan hastalarda; sekonder kolesistit, kolanjit atağı,persistan fistül görülme oranı artmıştır.Kombine enterolitotomi, kolesistektomi ve fistül onarımı yapılan hastalarda;operasyon süresinin uzun olması,adezyonlar,fistül onarımında yetersizlik sonrası enfeksiyon ve apse oluşması mortalite ve morbiditeyi arttırmaktadır.Laparaskopik tedavi yöntemleride etkin kullanılmaya başlanmıştır. Tedavi planlanmasında hastaların durumu ve intraoperatif bulgular göz önünde bulundurulmalıdır. Mortalite ve morbiditesi yüksek bir hastalıktır. [PB - 63] Erken kolon perforasyonunda laparoskopik tamir NURİ OKKABAZ, SELAHATTİN VURAL, ERSİN GÜNDOĞAN, NURİ EMRAH GÖRET, HÜSEYİN UZUN, KEMAL EYVAZ Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: İatrojenik kolon perforasyonu günümüzde sıklıkla uygulanan bir tanı ve tedavi modalitesi olan kolonoskopik uygulamalar sırasında nadiren (%0.02-0.12) gelişmektedir. Morbidite ve mortaliteyi kabul edilebilir sınırlar içinde tutabilmek için perforasyonun erken tanısı ve mümkün olan en az invazif yöntemle tedavi edilmeleri önem kazanmaktadır. Bu yazıda laparoskopik yöntemle kolon perforasyonu onarımı yapılan bir olgunun sunulması amaçlanmaktadır. Olgu Sunumu: Konstipasyon ve karın ağrısı şikayeti ile başvurduğu bir merkezde rutin tetkikleri normal çıkan 65 yaşında kadın hastaya POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE kolonoskopi planlanmış. Bağırsak temizliği sonrası uygulanan kolonoskopik incelemede anal kanaldan 110cm ileride perforasyon gelişmesi üzerine işlem sonlandırılarak hastanemiz acil servisine sevk edilmiş. İşlem sonrası 3. saatte görülen hastanın arteryel kan basıncı 120/70, kalp tepe atımı 110/dk ve solunum sayısı 15/dk idi. Batın muayenesinde yaygın defans mevcuttu. Çekilen akciğer grafisinde diafram altı serbest hava imajı görüldü. Daha önceden laparotomisi olmayan hastada laparoskopik eksplorasyon kararı alındı. Umblikus 1cm üstünden no:10, sağ lateralinden no:5 ve sağ alt kadrandan no:10 trokarlar girilerek yapılan eksplorasyonda pelviste, sol parakolik alanda ve daha az oranda perihepatik alanda olmak üzere fekal özellikte olmayan serbest mayi ile karşılaşıldı. Eksplorasyonun devamında inen kolon ortalarında 1cm çapında tam kat yaralanma olduğu görüldü. Diğer kolon segmentlerinin laparoskopik olarak değerlendirilmesinde ek bir perforasyon hattına rastlanmadı. Erken perforasyon kabul edilen olguda primer onarımın yeterli olacağı düşünülerek çift kat üzerinden onarım yapıldı. Batın bol serum fizyolojik ile yıkanarak aspire edildi. Yaklaşık 55 dakika süren operasyon sağ alt kadrandaki trokar yerinden 1 adet yumuşak dren rektouterin poşa yerleştirilerek sonlandırıldı. Operasyon sonrası takiplerinde hemodinamisi stabil seyreden hastada ateş, lökositoz veya peritoneal irritasyon bulgusu gelişmedi. Hasta postoperatif 3. gün enteral olarak beslendi. Ek problem gelişmemesi üzerine dreni çekilerek postoperatif 4. gününde taburcu edildi. Sonuç: Kolonoskopik perforasyonun erken saptanması ve gerektiğinde deneyimli bir merkeze yönlendirilmesi önemlidir. Tanı ve tedavi sürecinde laparoskopik yöntem tercih edilerek minimal invazif bir uygulama ile tedavi sağlanabilir. [PB - 64] Appendiks’ te nadir görülen tümörlerden biri olan schwannoma üzerine bir olgu sunumu ŞÜKRÜ ÇOLAK, SAVAŞ BAYRAK, EKREM ÇAKAR, ERDEM KINACI, KENAN BÜYÜKAŞIK, HASAN BEKTAŞ İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Akut appandisit cerrahi kliniklerde en sık yapılan operasyonlardan biridir. Schwannoma, Appendiks’in nadir görülen tümörlerinden biridir. Burada bir vaka üzerinden literatürde çok az yer edinen appendiks schwanomasını sunmayı amaçladık. Meteryal ve Method: 65 yaşında erkek hasta, 3 gün önce başlayan karın ağrısı nedeniyle İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine başvurdu. Hastanın yapılan fizik muayenesinde ve tetkiklerinde akut perfore apandisit ile uyumlu bulgular saptandı. Hasta perfore appandisit öntanısıyla operasyona alındı. Hastaya konvansiyonel yöntem ile appendektomi uygulandı. Hastanın lokal peritonite bağlı olarak hastanede kalış süresi uzundu ve hasta postop. 7. günde şifa ile taburcu edildi. Bulgular: Appendiksin patolojik incelemesi flegmenöz appandisit, lokal peritonit ve distal uçta intramusküler yerleşimli schwannoma olarak rapor edildi. Schwannomanın immünohistokimyasal çalışmasında S100 proteini (+) idi. Tartışma: Periferik sinir tümörleri schwan hücreleri, perinöral hücreler ve nöral fibroblastlardan gelişir. Schwan hücrelerden gelişenler schwannoma adını alırlar. Schwannomalar genelde baş ve boyun bölgesinde görülmesine karşın gastrointestinal sistemde oldukça nadir görülen ve yavaş büyüyen tümörlerdir. GİS schwannomaları en çok midede görülürken bunu sırasıyla kolon ve rektum bölgesi takip eder. Appendiküler schwannoma auerbach pleksusunda bulunan schwann hücrelerinden kaynaklanan nadir bir tümördür. Hastalar batın sağ alt kadranda 61 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ ele gelen asemptomatik kitle yada herhangi bir nedenle yapılan görütüleme çalışmalarında saptanan kitlelerin patolojik incelemeleri sonucunda tanı alırlar. Hastaların bir kısmıda akut appendisit nedeniyle opere edildikten sonra tanı alırlar. [PB - 65] Dev over kistine bağlı ince bağırsak nekrozu ALİ DURAN1, FULYA YILMAZ DURAN2, FEVZİ CENGİZ1, ÖZGÜR DURAN3 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi, İzmir İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, İzmir 3 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, İzmir 1 2 Amaç: Over kistine bağlı intestinal patolojiler nadirdir. Literatürde neonatal ve adelosan dönemde izlenen olgular dışında yetişkin hastada sunulmuş bir olgu yoktur. Kliniğimizde dev over kistine bağlı terminal ileum basısı ve nekrozu nedeniyle acil ameliyat edilen olgu sunulmuştur. Olgu: 81 yaşında kadın hasta 4 gündür süren karın ağrısı, bulantı, kusma şikayeti ile acil servise başvuruyor. Genel durumu bozuk olan hastanın oryantasyonu sınırlı idi. Fizik muayenesinde karın distandü, bağırsak sesleri hipoaktif, batın hassasiyet, defans ve ribound mevcuttu. Rutin laboratuar testleri lökosit 26200 mm3, üre 123 mg/dl, kreatin 0,97 mg/dl, glukoz 346 mg/dl, amilaz 256 U/L idi. Ayakda direk karın grafisinde ince bağırsak seviyeleri, batın ultrasonunda dilate anslar ve sağ alt kadranda kistik kitle mevcuttu. Batın tomografisinde jejunal ve ileal segmentlerde hava sıvı seviyesi, anslar arasında minimal sıvı ve sağ overyan kaynaklı 10x10 cm’lik kistik kitle (figür 1) tespit edilen olgu acil ameliyata alındı. Ameliyatta terminal ileumun sağ over kaynaklı kistik kitlenin altında obstrukte ve dolaşımının bozulduğu izlendi (figür 2). Dolaşımı bozulan terminal ileum sağ hemikolektomi ile birlikte rezeke edildi ve yan-yana anastamoz yapıldı. Ameliyat sonraki 6. saatte hasta kardiopulmoner arrest nedeni ile EX olmuştur. Piyesin makroskobik incelemesinde ince bağırsağın nekrotik görünümde duvarının yer yer 0,1 cm’e inceldiği, overyan kistin 11x10x7 cm boyutlarında 382 gram ağırlığında olduğu tespit edildi. İmmunohistopatolojik incelemede overyan pataloji belign kist adenom, bağırsak iskemik ve nekrotik değişiklikler olarak raporlandı. Tartışma ve Sonuç: Over kistine bağlı intestinal komplikasyonlar iki mekanizma ile oluşabilir; yapışıklığa bağlı torsiyon veya 9-10 cm caplı dev overyan kitlenin basısına bağlı olabilir. Acil serviste akut batın bayan hastalarda tespit edilen dev over kistlerinde olası intestinal patolojiler akılda tutulmalıdır. [PB - 66] İnce barsak obstrüksiyonun nadir bir nedeni: İnce barsak malrotasyonu; olgu sunumu MESUT SİPAHİ, KASIM ÇAĞLAYAN, ERGİN ARSLAN, FARUK ÖNDER AYTEKİN Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Yozgat Giriş: İnce barsak malrotasyonları nadir olarak görülmektedir. Bu olguların büyük çoğunluğunda tanı bir yaşına kadar konulmaktadır. Yetişkinlerde ise görülmesi çok nadirdir. Bu yazıda ileri yaşta barsak obstrüksiyon tablosu ile opere edilen ve atipik ince barsak malrotasyonu saptanan olgu sunulmaktadır. Olgu Sunumu: 73 yaşında bayan hastanın 2 gündür giderek 62 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE artan karın ağrısı, şişkinlik, gaz gaita çıkaramama, bulantı ve kusma şikayetleri mevcut. Özgeçmişinde hipertansiyon, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, diyabet hastalığı mevcuttu. Geçirilmiş karın ameliyatı yoktu. Muayenesinde karın distandü, barsak sesleri artmış ve yaygın hassasiyet saptandı. Laboratuar tetkiklerinde lökosit:12.500 K/uL (4.6-10.2), Kan şekeri 150 mg/ dl olarak tespit edildi. Diğer biokimya tetkikleri normal sınırlarda idi. Ayakta direkt batın grafisinde sol üst kadrana lokalize hava sıvı seviyeleri vardı. Ultrasonografi yoğun gaz nedeniyle değerlendirilemedi. Tomografisinde ince barsak segmentleri sol kadranda olup, dilate görünümde, ileum distal kesimi, kolon segmentleri atrezik görünümde izlendi Hasta akut intestinal obstrüksiyon tanısı ile operasyona alındı. Eksplorasyonda İnce barsaklar gastrokolik ligaman altında palpe ediliyordu. Batın içi başka patoloji saptanmadı. Gastrokolik ligaman açıldı. Barsaklar bir kese ile sarılı halde lesser sacta lokalize idi. Kese açıldı. Barsaklar dilate durumdaydı. Barsakların beslenmesi normaldi. İçerisinde yer kaplayan lezyona rastlanmadı. Terminal ileum transvers kolon mezosuna sağ alt bölgeden girmiş ve bu bölgede dirseklenme yaparak obstruksiyona uğramıştı. İleum obstrüksiyon sonrasında abdominal boşlukta 4 cm daha seyrederek çekumla birleşiyordu. Terminal ileumun kolon mezosundan geçtiği yerde internal herniasyona yol açabilecek bir geçiş imkanı yok idi. Bu geçiş bölümünde terminal ileum keskin açıyla dirsekleniyordu. Bu nedenlerle olguda obstrüksiyona konjenital malrotasyonun yol açtığı düşünüldü. Kolon mezosunda ileumun dirseklenerek geçtiği bölüm genişletilerek obstruksiyon açıldı. Barsaklar açıklıktan abdominal kavitedeki normal pozisyonlarına çekildi. Kolon mezosunda oluşan defekt sütürlerle kapatıldı. Hasta 5. günde sorunsuz taburcu edildi.. Tartışma: İnce barsak malrotasyonları yetişkinlerde barsak obstruksiyonlarının ender görülen bir sebebidir. Bu hastalarda barsakların normal pozisyonuna yerleştirmesi uygun tedavidir. [PB - 67] Bouveret sendromu olgu sunumu MEHMET AZİRET, HASAN ERDEM, SÜLEYMAN ÇETİNKÜNAR, ENVER REYHAN, SELİM SÖZEN Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Adana Olgu Sunumu: Mekanik intestinal obstrüksiyonun %1-4 nedeni safra taşı ileusudur. Safra taşı ileusu; kolesistoenterik fistülden safra taşının sıklıkla ileumda tıkanıklığa yol açmasıyla oluşmaktadır. İlk kez 1896’da Bouveret tarafından tanımlanan Bouveret sendroumunda, kolesistoenterik fistülden safra taşının duodenumda mide çıkış yolu obstrüksiyonu yapmasıdır. Safra taşı ileusunun %10’dan azını oluşturmaktadır. 69 yaşında erkek hasta 1 haftadır karın ağrısı, bulantı ve kusma şikayeti nedeniyle acil serviste değerlendirilip ileus tanısıyla yatırıldı. Ayakta direkt batın grafisi, batın USG ve BT çekilip gastroskopi yapıldı. Batın Bt’de duodenumda yabancı cisim görüldü. Safra taşına bağlı gastrik outlet obstrüksuyonu tanısı konuldu. Yapılan gastroskopide duodenuma impakte safra taşı çıkarılamadı. Laparatomi kararı alınarak kolesistektomi, kolesistoduodenal fistül onarımı ve duodenotomiyle taş çıkarıldı. Postop 17. gününde şifa ile taburcu edildi. Safra taşı ilesunun nadir nedenlerinden biri olan Bouveret sendromu ileus semptom ve bulgularıyla karşımıza çıkmaktadır. Tedavi yönetiminde, ilk aşamada ve komorbiditesi yüksek olan hastalarda non-invaziv yöntemler mutlaka kullanılmalıdır. Endoskopiyle başarısız olunduğunda açık veya laparaskopik cerrahi yöntemler kullanılabilir. POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 68] [PB - 69] Akut apandisiti taklit eden batın duvarı saplı lipom infarktı: Bu nadir durumun laparaskopik tedavisi Künt karın travması sonrası görülen rektum perforasyonu İBRAHİM ALİ ÖZEMİR, BARIŞ BAYRAKTAR, KIVILCIM ORHUN, TUNÇ EREN, ÖZGÜR EKİNCİ, HAYDAR YALMAN, ORHAN ALİMOĞLU, RAFET YİĞİTBAŞI İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Lipomlar erişkinlerde adipöz dokunun en sık görülen benign tümörleridir. Vücudun her dokusunda görülebilmekle beraber, batın içinde nadiren saptanırlar. Genel olarak farklı patolojiler için yapılan tetkik ve operasyonlarda rastlantısal olarak saptanmalarına rağmen nadir olarak da akut batını taklit eden patolojilere yol açabilirler. Burada akut batına sebep olan ve apandisiti taklit eden, torsiyone batın ön duvarı saplı polip olgusunu ilgili literatür eşliğinde sunmaktayız. Olgu Sunumu: Yaklaşık iki gün önce başlayan karın ağrısının artması üzerine acil polikliniğimize başvuran 35 yaşındaki bayan hastanın yapılan muayenesinde karın sağ alt kadranda hassasiyet ve rebound saptanıyor. Ultrasonografisinde batın sağ alt kadranda, çekuma yapışık, yaklaşık 4x2 cm boyutunda nekroze lipom ile uyumlu görüntü raporlanıyor. WBC:13.00 civarında, CRP: 4 mg/dl olarak saptanan hastaya akut appandisit ön tanısı ile diagnostik laparaskopi kararı alınıyor. Göbekten 10mm’lik ve suprapubik bölgeden 5 mm’lik olmak üzere 2 adet trokar ile batına girildi. Explorasyonda Batın sağ alt kadranda batın ön duvar peritonu ile ince bir sap ile iştirakli olan, düzgün yüzeyli, kapsüllü ve beslenmesi bozulmuş görünümde olan, yaklaşık 4x2 cm boyutunda kitle tespit edildi. Kitlenin çekum ön duvarına yapıştığı ve burada enflamasyona yol açtığı, paraçekal bölgede yaklaşık 40 cc reaksiyonel mayi olduğu görüldü, apire edildi. Grasper yardımıyla kitle yapıştığı çekumdan ayrıştırıldı. Sapı etrafında dönerek torsiyone ve gangrene olduğu görüldü. Laparaskopik koterli makas yardımıyla sap bölgesi kesilerek kitle serbestleştirildi ve batın dışına alındı. Postop dönemde herhangi bir problem yaşanmayan hasta 2. gün taburcu edildi. Rezeksiyon piyesinin patoloji sonucu nekroze lipom olarak raporlandı. Tartışma ve Sonuç: Lipomların gerçek prevalansı çoğunun sessiz kalması nedeniyle tam olarak bilinmemektedir. Radyolojik olarak en iyi tanısal tetkik bilgisayarlı tomografi olarak görülmekte olup, deneyimli ellerde ultrasonografi ile de yüksek oranda tanı koymak mümkündür. Akut apandisit ön tanısı alarak operasyon düşünülen hastalarda diagnostik laparaskopinin hastayı, geniş batın insizyonlarından koruduğu ve tanıya kolay ulaşmamızı sağladığı bu olgu vasıtasıyla da görülmektedir. Batın duvarı lipomlarının da torsiyon sonucu akut batın tablosuna yol açabileceğini aklımızda tutmamız ve bu tür olgularda radyolojinin desteği tedavi stratejisi açısından önem taşımaktadır. P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ YUSUF ARSLAN1, ENİS DİKİCİER1, FATİH ALTINTOPRAK1, GÜNER ÇAKMAK1, MUSTAFA YENER UZUNOĞLU1, YASEMİN GÜNDÜZ2, FEHMİ ÇELEBİ1 1 Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, Sakarya Amaç: Künt karın travması sonrası rektum perforasyonu nadir görülen acil bir durumdur. Bu çalışmada erken tespit edilemediğinde ağır komplikasyonlara yol açabilen rektum perforasyonu olgusu sunulmuştur. Olgu Sunumu: 59 yaşında erkek hasta karın ağrısı şikayeti ile Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne başvurdu. Hikayesinde iki gün önce büyük baş hayvan çarpması sonucu oluşmuş künt karın travması öyküsü vardı. Laboratuvar tetkiklerinde özellik yoktu. Vital bulguları stabil olan hastanın batın muayenesinde tüm kadranlarda yaygın hassasiyet mevcuttu, defans ve rebound saptanmadı. Rektal tuşesi normaldi. Akciğer ve ayakta direkt batın grafisinde patolojik bulgu izlenmedi. Kontrastlı bilgisayarlı karın tomografisinde karın içinde serbest hava izlendi. Hasta mevcut bulgularla perforasyon ön tanısı ile acil operasyona alındı. Eksplorasyonda rektumda refleksiyon hattının hemen üzerinde transvers yerleşimli yaklaşık 3 cm’lik üzeri eksuda ve fibrinle kaplı perforasyon alanı izlendi. Pelviste hemorajik mayi ve minimal fekal kontaminasyon izlendi. perforasyon alanı primer onarıldı. Anastomoz güvenliği açısından sigmoid loop kolostomi açıldı. Operasyon sonrası metronidazol 3x500 mg ve cefamezin 2x1 gr antibiyotik tedavisi taburculuğuna kadar devam edildi. postoperatif ikinci gün oral başlanan hasta yedinci gününde sorunsuz taburcu edildi. Sonuç: Künt travma sonrası akut karın varlığında en sık rastlanan dalak ve karaciğer yaralanmaları yanında karın içi organlar arasında oluşabilen rektum perforasyonun da akılda tutulması, hayati önem taşıyabilir. [PB - 70] Rektal lavman uygulaması sonrası travmatik rektum yaralanması TANER KIVILCIM1, ENİS DİKİCİER1, FATİH ALTINTOPRAK1, GÜNER ÇAKMAK1, ÖMER YALKIN1, YASEMİN GÜNDÜZ2, ORHAN VELİ ÖZKAN1 1 Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, Sakarya Amaç: Rektal lavman uygulaması sonrası rektum perforasyonu, nadir görülen acil bir durumdur. Bu çalışmada erken tespit edilemediğinde ağır komplikasyonlara yol açabilen rektum perforasyonu olgusu sunulmuştur. Olgu Sunumu: Seksen yaşında erkek hasta acil servise karın ağrısı yakınması ile başvurdu. Genel durumu orta serebrovasküler hastalık nedeni ile yatağa bağımlı ve immobil olan hastanın hikayesinde 6 saat önce başka bir sağlık merkezinde rektal lavman uygulandığı öğrenildi. Fizik muayenede nabız: 100/Dk, TA : 120-70 mmHg idi. Karın muayenesinde yaygın hassasiyet, defans ve rebound mevcuttu. Rektal tuşede aktif hemoraji tespit edildi. Laboratuvar incelemelerinde HB: 12 GR/DL Lökosit: 15600 /μl. Ayakta POSTER BİLDİRİLER 63 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ direk karın ve pa akciğer grafisinde diafragma altında serbest hava tespit edildi. Hasta akut karın bulguları ile acil operasyon planlanarak ameliyathaneye alındı. Genel anestezi altında anal eksplorasyonda rektum 4-5 santimetrelerde, sol anterolateral duvarda 2 cm’lik alanda hematom ve pasif kanama alanı izlendi. Bu alanın eksplorasyonunda 5 milimetrelik mukoza defekti ve perforasyon alanı saptandı. Rektumdaki defekt trans anal primer olarak onarıldı. Hastanın yaşlı olması, genel durumu ve yandaş hastalıkları göz önüne alınarak ek abdominal girişim ilk planda düşünülmedi. Postoperatif 7 gün metronidazol ve cefamezin tedavisi devam edildi. Ameliyat sonrası genel durumu iyi seyreden hastaya 3. gün oral başlandı. Postoperatif 7. gün sorunsuz taburcu edildi. Sonuç: İyatrojenik rektum yaralanmaları genellikle rektal yoldan uygulanan enemanın rektuma yerleştirilmesi sırasında gerçekleşmektedir. Rektal lavman uygulaması sonrası rektum yaralanması nadir görülen ve farkedilmediğinde ölümcül olabilen bir klinik durumdur. Bizim olgumuzda olduğu gibi uygulanacak cerrahi yöntem hastanın durumu ve klinik değerlendirme göz önüne alınarak seçilebilir. [PB - 71] nadir görülen bir akut karın nedeni: Spontan karaciğer hemanjiom rüptürü ENİS DİKİCİER1, ÖMER YALKIN1, FATİH ALTINTOPRAK1, GÜNER ÇAKMAK1, KEMAL GÜNDOĞDU1, TOLGA ERGÖNENÇ2 Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezioloji ve Reanimasyon Kliniği, Sakarya 1 Amaç: Nadir görülen akut karın nedenlerinden olan spontan karaciğer hemanjiom rüptürü saptanan olguyu sunmak. Olgu Sunumu: 70 yaşında kronik hepatit C (siroz) nedeni ile takipte olan erkek hasta acil servise 1 saat önce başlayan mide bulantısı ve sağ üst kadran ağrısı şikayeti ile başvurdu. Hastanın ilk başvuru anındaki fizik muayenesinde sağ üst kadranda hassasiyet dışında bulgu yoktu. Tansiyon arteriyel 130/70 mmHG, nabız 85/dk idi. Laboratuvar tetkiklerinde Hgb:10.8 Hct:32.6 Plt:184.0 idi. Biyokimyasal parametrelerinde özellik yoktu. Acil serviste tetkiklerinin yapılması esnasında şok tablosu gelişen hastanın batın muayenesinde akut karın bulguları tespit edildi. Tansiyon arteriyel 70/50 mmHg ve nabız 120/dk saptanması üzerine acil abdominal tomografi çekildi ve batında yaygın serbest sıvı ve karaciğer segment 5 lokalizasyonunda 6 cm çapında hemanjiomla uyumlu görünüm tespit edildi. Hasta mevcut bulgularla hipovolemik şok tablosuyla ameliyata alındı.Operasyonda batın içerisinde yaklaşık 2000 cc koagüle olmamış aktif kanamayı düşündüren kan görüldü. Eksplorasyonda karaciğerin sirotik olduğu, karaciğer segment 5 lokalizasyonunda yaklaşık 5x5 cm hemanjiom ve üzerinde 3 cm’lik rüptüre alan tespit edildi. Rüptüre alandan kanama aktif olarak devam etmekteydi. Rüptüre alan primer sütüre edilerek ve kanama durdurucu ajanlar kullanılarak hemostaz sağlandı. Hastaya perop 3 Ü Eritrosit süspansiyonu ve 3 Ünite Taze Donmuş Plazma transfüzyonu yapıldı. Hasta ameliyat sonrası 5. gün sorunsuz taburcu edildi. Sonuç: Karaciğer hemanjiomları sık karşılaşılan benign mezenkimal tümörlerdir. Her iki cinste görülmekle birlikte daha çok kadınlarda (%80) görülür. Bu tümörlerin büyük çoğunluğu küçük ve asemptomatiktir. Çok azı semptomatiktir ve bu semptomlar nonspesifiktir. En ciddi komplikasyonu spontan veya travmatik hemanjiom rüptürüdür. Spontan rüptür olgularında ani başlayan karın ağrısı, hemoperitoneuma bağlı akut batın muayene bulguları ve anemi tespit edilir. Tedavi yaklaşımı ise çoğunlu64 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ğu asemptomatik olduğundan takiptir. Ancak ani karın ağrısı ile başvuran bir hastada spontan karaciğer hemanjiom rüptürü nadir bir ayırıcı tanı olarak akılda tutulmalıdır. [PB - 72] Nadir bir obstrüksiyon nedeni: Fitobezoar AHMET TÜRKAN, HÜSEYİN ŞAHİN, GÜRKAN DEĞİRMENCİOĞLU, MEHMET DENİZ ALTIPARMAK, IŞILAY NADİR, AYDIN İNAN Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara Giriş: Bezoar, yutulan bitkisel veya hayvansal materyallerin gastrointestinal sistemde birikerek kitle oluşturmasıdır. Sindirilemeyen bitkisel gıdalar sonucunda oluşan fitobezoarlar en yaygın olanıdır. Bezoar, obstrüksiyon, kanama ve perforasyon gibi komplikasyonlara yol açabilmesinden dolayı önemlidir. Olgu Sunumu: 68 yaşında bayan hasta bir gündür olan bulantı, kusma ve hazımsızlık şikayetiyle başvurdu.Özgeçmişinde; Çölyak hastalığı, yüksek oranda lifli gıdayla beslenme, kabızlık ve antidepresan kullanımı vardı. Epigastrik hassasiyeti mevcuttu.WBC:8300g/L, CRP:0.07mg/L, Üre:12mg/dl, Kreatinin:0.51mg/dl ölçüldü. Endoskopide;biri midede, diğeri duodenumda bezoar kitleleri görüldü. Bilgisayarlı tomografide; antrumda ve duedonum inen kesimde, içinde hava dansiteleri bulunan fitobezoarla uyumlu görünümler mevcuttu. 4 gün boyunca ananas suyu içirildi. Endoskopik olarak bezoar parçalanmaya çalışıldı. Konservatif yaklaşımla başarılı olunamadığından laparotomi yapıldı. Biri antrumda 6 cm boyutunda, diğeri Treitz ligamanı proksimalinde 4 cm boyutunda bezoar kitleleri mevcuttu. Kompresyonla parçalanamadı. Duodenumdaki kitle sıvazlandığında Treitz ligamanı distaline kadar ilerletilebildi. Gastrotomi ve jejunotomi yapılarak bezoar kitleleri çıkarıldıktan sonra iki sıra süture edilerek onarıldı. Postoperatif 7. gün taburcu edildi. Tartışma: Bezoarlar en çok midede olmakla birlikte tüm gastrointestinal sistemde görülebilmektedir. Barsak bezoarı bulunan hastaların %17-21’inde eş zamanlı gastrik bezoar saptanır. Bezoar tanısında en etkili yöntemler endoskopi ve bilgisayarlı tomografidir. Öncelikle medikal tedavi denenmelidir. Sonuç: Bezoara bağlı gastrointestinal obstrüksiyon nadir görülsede, gastrointestinal cerrahi öyküsü olanlarda, motilite bozukluğu olanlarda, yüksek lifli gıdayla beslenenlerde fitobezoar akla getirilmelidir. Enzimatik eritme ve endoskopik parçalamanın başarısız olduğu durumlarda gecikmeden cerrahi tedavi uygulanmalıdır. [PB - 73] Strangüle obturatuar herniye bağlı ileus: Olgu sunumu KEMAL GÜNDOĞDU, ERHAN ŞİT, ENİS DİKİCİER, TANER KIVILCIM, GÜNER ÇAKMAK, FATİH ALTINTOPRAK Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya Giriş: Obturatuar herniler oldukça nadir görülen bir herni türüdür ve ileusa neden olarak akut batın tablosu oluşturabilirler. Olgu Sunumu: Seksen yaşında bayan hasta karın ağrısı, bulantı-kusma ve bir haftadır gaz gayta çıkaramama şikayetleri ile acil servise başvurdu. Başvuru anında vital bulguları stabildi. Batın muayenesinde tüm kadranlarda hassasiyet mevcuttu. Rebound ve defans yoktu. Rektal tuşesinde özellik yoktu. LaPOSTER BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 74] Meckel divertikülitine bağlı ince barsak obstrüksiyonu NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, M SENCER ÖZSOY, ELİF MANGAN COLAK Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Olgu Sunumu: Meckel divertikülü vitellin kesenin tam kapanmaması sonucu oluşur. Kanama intusiseption divertikülit perforasyon intestinal obstriksiyonla komplike olabilir. Ort başvuru yaşı 2’dir erişkinlerde sık değildir. Algoritma ışığında böyle bir olgu sunulacaktır. 40 yaşında erkek günlük karın ağrısı bulantı kusma şikayeti ile başvurdu. Öz soy özellik yok karında distansiyon barsak seslerinde kaybolma, peritoneal iritasyon vardı. ADK grafisinde ince barsak düzeyinde gaz sıvı seviyeleri vardı. İntestinal obstrüksiyon tanısı ile acil laparatomi yapıldı. Gözlemde meckel divertikülite bağlı bir bant nedeniyle ileoçekal valvden 100. cm’de ince barsak obstrüksiyonu oluşmuştu. bridektomi yapıldı. Divertikül ile birlikte segmenter ince barsak rezeksiyonu uç uca anastomoz yapıldı postop periodu olaysız seyretti, 7. günde evine çıkarıldı. Caiazzo ve ark meckel divertikülünün uzun olduğunu apendektomi skar yerindeki karın duvarının parietal peritonumuna kuvvetli şekilde yapışmış olduğu bir olgu sunmuşlardı. Tam orta yerinde terminal ileal kangalı ile strangüle idi, divertikülü linear stapler ile çıkarılmış elle anastomoz yapılmıştı. Postop 4. günde komplikasyonsuz evine çıkarılmıştı. Meckel divertikülüyle insidental karşılaşıldığında hiçbir semptom vermemişse md nün çıkarılıp çıkarılmaması konusunda literatürde karşıt görüşler vardır. Md yaklaşık %4 sıklıkta en sık divertikülün intusisepsiyonu olmak üzere konjenital bandlara yada divertikülite sekonder bandlara bağlı komşu barsakta volvulus, divertiküler ülserin perfore olması ve divertikülit gibi komplikasyonlara yol açar. Olgumuzda da divertikülite bağlı volvulus oluşmuştu. Daha seyrek komplikasyonlar içinde inguinal hernide md bulunması (littre’s hernisi) arterial bası sendromu kronik divertikülit intradivertiküler lithiazis benign yada malign neoplasmlar sayılabilir. Komplikasyonun tipini divertikülün tipi belirler. Dar tabanlı uzun md lerde divertikülit ve torsion oluşması sıktır. Geniş tabanlı md ler intussiseptiona duyarlıdır. Olgumuzdaki divertikül oldukça uzun idi. 202 olguluk seride soltero md komplikasyon riskini %4 civarında bildirdi. Postop morbite %9 normal divertikül çıkarıldığında, patolojik olan çıkarılırsa 11 idi. Yazar 800 asemptomatik md nin çıkarılması gerektiğini bildirdi bir kişinin komplikasyondn yaşamını kurtarmak için dedi. Groebli asemptomatik bir md nin çıkarılıp çıkarılmamasına erkek seks yaşı <40 olması asa skoru karar vericidir dedi. Operasyon tipini ise divertikülün pozisyonu büyüklüğü kalınlığı belirler dedi. Robijn 4 risk faktörüne bağlı bir risk skoru verdi: erkek cins yaş <45 2 cm’den uzun olması fibroz band olması idi. POSTER BİLDİRİLER [PB - 75] Akut apandisit tanısıyla laparaskopik apendektomi yapılan hastada multiple apendix diverticulosisi: Olgu sunumu NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, ELİF MANGAN COLAK, KADİR YILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Olgu Sunumu: Apendiksin konjenital anomalileri oldukça nadirdir. Genellikle apendektomi dışı operasyonlarda insidental olarak bulunurlar. Konjenital appendix divertikülü çok daha seyrektir. 20 yaşında kadın akut apandisit nedeniyle opere edildi. Laparaskopi sırasında divertikül olduğu farkedildi. Olaysız appendektomi yapıldı, evine gönderildi. Appendix postop incelendiğinde multiple divertiküller olduğu görüldü. Patolojide onayladı. En az 4-5 adet divertikül ağzı vardı. Divertiküller antimezenterik kenarda idi. Divertiküllerde inflamasyon yoktu. Apendixin konjenital divertikülleri çok nadir anomalidir. Günümüze kadar 50 civarında olgu bildirilmiştir. Klasik olarak iki varyantı var konjenital akkiz Konjenital olan gerçek divertikül olup mukoza submukoza seroza yı içerir. En önemliside müşküler tabakayı içerir. Akiz olanlar yalancı yapılardır kas tabakası içermezler konjenital apendiküler divertiküllerin gelişimsel anomali olduğu düşünülür bu anomaliler içinde apendix lümeninin rekanalizasyonun tamamlanamaması apendix duplikasyonu duvarda epitelial inklüzyon kisti vitellin kanalın kapanmaması vardır. Divertikül popülasyonun %0.3-2.2 sinde görülür çoğunluğu akkizdir. Konjenital divertiküllerin çok nadirdir insidensi %0.014 kadardır. Akkiz divertiküller sıklıkla multipledir ve mezoapendikste görülür konjenital olanlar genellikte tektir antimezenterik kenarda görülür. Olgumuzdaki divertiküller hem antimezenterik kenarda idi hemde çoklu idi ve gerçek divertikül idi. Gerçek divertikül, konjenital di antimezenterik kenarda idi tek değildi çok sayıda idi çok nadir görüldüğü için sunmayı amaçladık yücel ve ark nın benzer bir olguyu 2011’de j gastrointest surg da sunduğunu görüyoruz onların olgusundada divertikül multiple antimezenterik kenarda idi. Onlarda bunun beklenmedik bir durum olduğunu paylaşmışlardı. Olgumuzun operasyonunu 2009’da gerçekleştirmiştik. [PB - 76] En önemli tanı koyma yöntemi o hastalığı düşünmek mi? 17 yaşındaki kız hastada sigmoid volvolus MUSTAFA UĞUR1, AKIN AYDOĞAN1, SEÇKİN AKKÜÇÜK1, RAMAZAN DAVRAN2, AYDIN KAPLAN1 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyodiyagnostik Anabilim Dalı, Hatay 1 Olgu Sunumu: Sigmoid volvolus genç erişkinlerde oldukça nadir görülen bir hastalıktır. Bu durum tanı ve tedavi girişimlerinde gecikmeye neden olarak kolonda hayatı tehdit eden iskemi ve nekroz gelişmesine yol açabilir. Şiddetli karın ağrısı, bulantı-kusma distansiyon ve konstipasyon şikayetleri ile acil servise başvuran 17 yaşındaki kız hastanın öyküsünde karın ağrısının 4 gün önce hafif şiddette başladığı, son 1 gündür şikayetlerinin arttığı, anlaşıldı. Fizik muayenede karın orta derecede distandü, dinlemekle barsak sesleri hipoaktif ve ara-sıra metalik sesler duyulmaktaydı. Karın tüm kadranlarda şiddetli 65 P O STE R boratuar incelemeleri lökositoz (27.800/mm3) saptandı. Bilgisayarlı tomografi incelemelerinde ince barsak anslarının dilate olduğu görüldü ve obturatuar foramende strangüle olduğu düşünülen ince barsak ansı izlendİ. Acil operasyona alınan olguda obturatuar foramende nekroze ve perfore olmuş ince barsak ansı görüldü. İleoçekal valvden proksimale doğru 80 ve 110. cm’ler arası olan bu segment rezeke edilerek ucuca anostomoz yapıldı. Ameliyat sonrası takiplerinde sorun olmayan hasta 5. gün salimen taburcu edildi. Sonuç: Obturatuar herniler nadiren inkarsere olup ileus durumuna sebep olabilirler. Acil servise ileus ile başvuran olgularda inkarsere hernilerin de nadir bir ileus nedeni olabileceği akla getirilmelidir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ hassasiyet ve özellikle her iki alt kadranda defans mevcuttu. Rektal muayenede patolojik bulguya rastlanmadı. Beyaz küre ve biyokimyasal değerleri normaldi. Ayakta karın grafisinde ileri derecede genişlemiş kolon segmentleri gözlendi. Hastada sigmoid volvolus olabileceği düşünülerek abdominopelvik bilgisayarlı tomografi çekildi. Bilgisayarlı tomografi sonucu inen kolon, çıkan kolon ve transvers kolonda çapı 12 cm’yi bulan dilatasyon alanları ve sigmoid kolonda torsiyon olarak bildirildi. İntravenöz sıvı tedavisi başlanan hastaya sigmoid volvolus tanısı ile tedavi amaçlı acil kolonoskopi yapıldı. Kolonoskopide iskemi yada nekroz bulgusuna rastlanmadı. Ancak etkilenen kolon segmenti detorsiyone edilemedi. Bunun üzerine komplikasyon gelişmesini engellemek amacıyla hasta acil ameliyata alındı. Laparotomi yapılan hastada sigmoid kolonun kendi mezenteri etrafında 2 kez döndüğü ve etkilenen segmentlerde dilatasyon ve ödem geliştiği görüldü. İskemi ya da nekroz yoktu. Sigmoid kolon detorsiyone edildi ve normalden daha uzun olduğunun tespit edilmesi üzerine sigmoid kolon rezeksiyonu ve uç kolostomi ameliyatı yapıldı. Ameliyat sonrası takiplerinde herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta 5. günde taburcu edildi. Özellikle genç hastalarda sigmoid volvolus tanısında en önemli aşamanın tanıyı düşünmek olduğu kanaatindeyiz. Karın ağrısı, barsak obstrüksiyon bulguları gibi şikayetlerle başvuran genç hastalarda özellikle de laboratuar ve direkt grafilerinde sigmoid volvolusu düşündürecek özgün bulgular olmayanlarda sigmoid volvolus düşünülmediğinde tomografi yada kolonoskopi gibi kesin tanıyı sağlayacak incelemeler doğal olarak yapılmayacaktır. Bu durumun önüne geçmek için genç hastalardada sigmoid volvolus gelişebileceği akılda bulundurulmalı ve obstrüksiyon bulguları ile başvuran hastalarda sigmoid volvolus tanısı dışlanana kadar incelemelere devam edilmelidir. [PB - 77] orak hücre anemili 17 yaşında erkek hastada dev dalak infarktı MUSTAFA UĞUR1, SEÇKİN AKKÜÇÜK1, AKIN AYDOĞAN1, UĞRAŞ DABAN1, HASAN KAYA2 1 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hatay Olgu Sunumu: Orak hücreli anemi tanısı ile hastanemiz hematoloji kliniğince uzun süredir takip edilen hasta sol üst kadranda karın ağrısı şikayeti ile hematoloji polikliniğine başvurdu. Fizik muayenede dalağın umblikus düzeyine kadar büyüdüğü palpe edildi. Karın sol üst kadranda hassasiyet mevcuttu. Laboratuvar incelemede beyaz küre 15400 mm3, hemoglobin 9,5 mg/dl olarak saptandı. Biyokimyasal değerleri normaldi Hasta hematoloji kliniğince yatırılarak abdominal ultrasonografi (USG) ve bilgisayarlı tomografi (BT) yapıldı. USG’ de karaciğer normalden büyük (190 mm), dalakta ise masif splenomegali geliştiği (200 mm) ve dalak parankiminin heterojen olarak gözlendiği (splenik infarkta gidiş) görüldü. BT incelemede de USG ile benzer bulgular gözlendi. Başvurudan 2 gün sonra fizik muayenede karın sol tarafta hassasiyetin arttığı ve dalağın dahada büyüdüğü tespit edildi. Bunun üzerine BT tetkiki tekrarlandı. BT incelemesinde kraniyokaudal uzunluğunun 210 mm olduğu ve dalak hilusundan posterior inferiora doğru uzanan alanda ve kostal yüzde hipodens, düzensiz sınırlı alanlar görüldü (Dalakta infarkt). Ameliyatta dalağın umblikus düzeyine kadar büyüdüğü (27 cm), üzerinde subkapsüler nek66 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE rotik alanların geliştiği gözlendi. Hastaya splenektomi yapıldı. Postoperatif dönemde herhangi bir komplikasyon gelişmemesi üzerine taburcu edildi. Orak hücreli anemide hastalığın erken dönemlerinde splenomegali görülür. Ancak nadiren dev boyutlara ulaşır. Hastalığın ileri dönemlerinde ise dalak infarktüsü ve otosplenektomi ortaya çıkar. Orak hücreli anemide çocukluk döneminden sonra beklenenin aksine nadirde olsa dalak dev boyutlara ulaşabilir ve infarktüs görülebilir. Bu gibi durumlarda splenektomi yapılmasının daha ciddi komplikasyonları önleyebileceği düşüncesindeyiz. [PB - 78] Nadir akut karın nedeni olarak dalak trosiyonu: 2 olgu sunumu ERDOĞAN SÖZÜER, MUHAMMET AKYÜZ, ABDÜL RIDVAN KULU, HIZIR AKYILDIZ Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Kayseri Olgu Sunumu: Dalak torsiyonu nadir görülen bir akut karın nedenidir. Dalağın asıcı bağlarının yokluğu ya da relaksasyonu nedeniyle dalağın mobil olması, splenomegali ya da büyük dalak kistlerinden kaynaklanabilir. Mobil dalak tüm splenektomilerin yaklaşık %0,25’inde görülen bir bulgudur. Dalak torsiyonuna bağlı akut karın nedeni ile opere edilen iki olguyu sunuyoruz. Olgu 1: 30 yaşında bayan hasta bir gün önce başlayan karın ağrısı ve bulantı şikayeti ile acil servise başvurdu. Fizik muayenede sol üst kadranda hassasiyeti ve defansı mevcuttu. Trombositleri 122.000/mm3, lökosit sayısı 8.800/mm3, hemoglobini 10.4gr/dL idi. Biyokimyasal tetkiklerde patoloji saptanmadı. Ultrasonografide total dalak enfarktı ve doppler bakıda ateriyel ve venöz kan akımında azalma görüldü. Laparatomide dalağın asıcı bağlarının olmadığı, dalağın mobil olduğu, hilus etrafında torsiyone ve buna bağlı olarak total nekroze olduğu görüldü. Hastaya splenektomi yapılarak operasyon sonlandırıldı. Postoperatif 1. günde Pnömokok aşısı yapıldı. Postoperatif 2. gününde solunum sıkıntısı gelişti. Akciğer grafisinde sol plevral efüzyon saptandı. Pleurocan ile 800cc transüda karakterinde sıvı boşaltıldı. Hasta postoperatif 5. günde taburcu edildi. Olgu 2: 26 yaşında bayan hasta bir gün önce başlayan karın ağrısı, 2 gündür gaita çıkışı olmaması ve ateş şikayeti ile acil servise başvurdu. Fizik muayenede 39 derece ateş, sol üst kadranda hassasiyet ve rebound mevcuttu. Çekilen acil ultrasonografide total dalak enfarktı saptandı. Hastanın lökosit sayısı 15.000/mm3 idi. Çekilen batın BT’de total dalak enfarktı izlendi. Laparatomide dalağın normalden büyük olduğu ve asıcı bağlarının olmadığı, hilus etrafında 2 tam tur torsiyone olduğu ve nekroz geliştiği görüldü. Hastaya splenektomi yapıldı. Postoperatif 1. günde pnömokok aşısı yapıldı. Herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta postoperatif 4. günde taburcu edildi. Dalak torsiyonu akut karın tablosuna yol açabilir ve tanısı ancak görüntüleme yöntemleri yardımı ile konulabilir. Görüntüleme yöntemlerinde total dalak nekrozu saptanması durumunda dalak torsiyonu da ayırıcı tanıda düşünülmelidir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 79] hayatı tehdit eden bir tip 3 rektus kılıfı hematomu olgusu MURAT KARAKAHYA1, ZEKİ YÜKSEL GÜNAYDIN2, KADRİ GÜLEŞÇİ1, KÖKSAL BİLGEN3, SEVİL IŞIK3 Ordu Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ordu Ordu Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı, Ordu 3 Ordu Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ordu 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE zi altında olması gibi nedenlerle splenektomiye karar verildi. Laparoskopik splenektomi başlangıcında yaşanan zorluklar nedeniyle açık splenektomi yapıldı. Postoperatif aşıları ve kardiyak tedavisi uygulanarak taburcu edildi. Tanısal laparoskopi ile splenik infarktüs tanısı konulduğunda, çeşitli faktörler göz önüne alınarak, splenektomi yapılabilir. 1 2 Amaç: Antikoagülan tedavinin nadir bir komplikasyonu olarak spontan rektus kılıf hematomu (RKH) gelişen bir olgunun klinik özellikleri ve cerrahi tedavisinin sunumu amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Hipertansiyon, ileri mitral yetmezlik, sistolik fonksiyonlarda azalma ve derin ven trombozu nedeniyle kardiyoloji departmanında yatmakta olan ve düşük moleküler ağırlıklı heparin tedavisi alan hasta spontan RKH tanısıyla acil operasyona alındı. Bulgular: Takibinde ani başlayan karın ağrısı, hematokrit değerlerinde ani düşme ve oligüri gelişmesi üzerine genel cerrahi departmanından acil konsültasyon istenen hastanın fizik muayenesinde hipovolemik şok bulguları ile batında sol alt kadranda flank bölgesine uzanan cilt ekimozunun da eşlik ettiği palpable kitle ile birlikte pozitif Fothergill ve Carnett bulguları saptandı. Hastanın hemoglobin değeri 6,85 g/dl, hemotokrit değeri %20 ve trombosit sayısı 253.000/Ul idi. Koagülasyon parametreleri normal sınırlardaydı. Acil abdominal USG ve BT incelemesi 132x91 cm boyutlarında Tip 3 RKH olarak rapor edildi. DMAH tedavisi kesilen olguya acil olarak takılan subklavyen kateter ile sıvı resusitasyonu ve 4 ünite kan transfüzyonu yapıldı. Kontrol hemoglobin değerinin 4.6 g/dl gelmesi üzerine acil operasyona karar verildi. Sol yüksek inguinal oblik insizyonla hematom boşaltılarak inferior epigastrik arter ligasyonu yapıldı. Hemodinamisi düzelen hasta postoperatif 5. günde yoğun bakımdan taburcu edilerek kardiyoloji servisine nakledildi. Tartışma ve Sonuç: RKH nadir görülen bir durum olsa da sıklıkla akut karın tablosuyla karışabilir. RKH’nın konservatif tedaviye cevabı iyi olmakla birlikte konservatif tedavilerin yetersiz kaldığı, selektif arteriyel embolizasyonun yapılamadığı masif hematomlarda inferior epigastik arter ligasyonu hızlı hemodinamik stabilizasyon sağlayan güvenli bir cerrahi yöntemdir. [PB - 81] Penetran abdominal travma sonrası geç dönem komplikasyonu: Diafragma hernisi ve ileus ALİ ÇİFTCİ1, MUSA İLGÖZ1, ALPER TABUR2, ÖZKAN SUBAŞI1, BURÇ YAZICIOĞLU1, MURAT COŞKUN1, SELİM YİĞİT YILDIZ1 Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği, Kocaeli 1 2 Olgu Sunumu: Abdominal travmalara bağlı gelişen diafragma yaralanması nadir olmayan bir yaralanma türüdür. Sıklıkla künt batın travmalarına bağlı gelişen bu patoloji penetran yaralanmalara bağlı olarakta meydana gelebilir. Bu vakalarda tanı güçlük göstermekte ve gecikmiş vakalarda mortalite ve morbidite oranları yükselmektedir. Bu yazıda penetran abdominal bir travma sekonder diafragma yaralanması, geç dönemde gelişen diafragma hernisi ve buna bağlı ileus vakası sunulmaktadır. Yirmi iki yaşında erkek hasta solunum güçlüğü, bulantı ve kusma şikayetiyle acil servise başvurdu. Hastanın özgeçmişinde bir yıl önce batına nafiz delici-kesici alet yaralanması geçirdiği ancak cerrahi bir müdahale yapılmadığı öğrenildi. Fiziksel incelemede karında distansiyon defans ve rebound hassasiyet tespit edildi. Akciğer grafisinde sol hemitoraksta intestinal bir yapıya ait olabilecek gaz gölgesi tespit edildi; aynı tarafta diafragma konturları net olarak izlenemedi. Bilgisayarlı tomografi incelemesi sol akciğer boşluğunda intestinal yapılar olduğunu gösterdi. Acil laparotomi uygulanan hastada sol diafragmanın posterolateral alanından rüptüre olduğu ve buradan transvers kolon ve omentum majus’un fıtıklaştığı ve nekrozun eşlik ettiği tespit edildi. Hastaya subtotal kolektomi, ileosigmoidostomi, diafragma onarımı uygulandı. Ameliyat sonrası komplikasyon gelişmeyen hasta şifa ile hastaneden çıkarıldı. [PB - 80] [PB - 82] Tanısal laparoskopi sırasında yaşanan ikilem: splenik infarktüs için splenektomi yapmak veya yapmamak Yaşlı hastada nadir bir akut karın ağrısı nedeni: Ailevi akdeniz ateşi NURETTİN KAHRAMANSOY, HAYRİ ERKOL, CAVİT ÇÖL, NURİ AYDIN KAMA Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Bolu Olgu Sunumu: Splenektomi, splenik infarktüs tedavisinde nadiren tercih edilir. Bununla birlikte splenektomi endikasyonları yeterince açık değildir. Biz, 72 yaşında, üç gündür batın sol üst kadran ağrısı olan bir kadın olguyu sunduk. Hastanın ciddi kardiovasküler hastalıkları (hipertansiyon, konjestif kalp yetmezliği, atrial fibrilasyon, ileri düzey mitral yetmezlik, anstabil anjina pektoris) mevcuttu. Ne yazık ki laboratuar, batın USG ve BT incelemeleri tanı koymakta yetersiz kaldı. Bunun üzerine tanısal laparoskopi yapıldı. Üzerindeki parçalı iskemik alanlar ile splenik infarktüs tespit edildi. Dalak koruyucu medikal tedavi ve takip veya splenektomi yapılması açısından tereddüt yaşandı. Bununla birlikte hastanın yaşı, risk faktörleri ve o an anestePOSTER BİLDİRİLER İBRAHİM ARZIMAN1, MUSTAFA TANRISEVEN2, MUSTAFA ULUBAY3, ALİ ÖZTUNA4, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, MURAT DURUSU1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Diyarbakır Askeri Hastanesi Genel Cerrahi Servisi, Diyarbakır 3 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Ankara 4 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, Ankara 1 2 Giriş: Ailesel Akdeniz Ateşi (AAA) yineleyen ateş ve serozit ataklarıyla karakterize bir hastalıktır. Hastaların %90’nında 20 yaşından önce AAA tanısı konur. AAA özellikle genç hastaların akut karın ayırıcı tanısında önemli yer tutmaktadır. Bu yazımızda geç yaşta AAA tanısı alan bir olgumuzu paylaşmak istedik. Olgu Sunumu: 73 yaşında bayan hasta 4-5 saat önce başlayan şiddetli karın ağrısı şikayetiyle acil servise müracaat etti. Öyküsünde ağrının yaklaşık 5 yıldır olduğunu, ancak 6 aydır ayda 5-6 kez tekrarladığını ve 6 aydır ateşin de eşlik ettiğini belirtti. Aile öyküsünde de kardeşinin Ailesel Akdeniz Ateşi Hastalığı 67 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ olduğu öğrenildi. Vital bulguları ateş:38,2°C hariç normaldi. Kontrast madde alerjisi olan hasta apendektomili ve kolesistektomili idi. Komorbit rahatsızlık olarak hipertansiyon, diyabetes mellitus ve koroner arter hastalığı mevcut olup hastalıkla ilgili ilaçlarını düzenli kullanıyordu. Fizik muayenede barsak sesleri hiperaktif, batın serbest, palpasyonla tüm kadranlarda hassasiyet, sol alt kadranda daha belirgin olmakla beraber her iki alt kadranda rebound tenderness mevcuttu. Biyokimyasal parametreleri Beyaz küre sayısı:14500/mikrol (N:4100-11200), glukoz:214 mg/dl (65-107) hariç normal sınırlardaydı, tam idrar tahlilinde glikozüri ve proteinüri mevcuttu. Yapılan tüm batın ultrasonografisi acil sonopatoloji saptanmadı. Atipik AAA tanısı düşünülerek hasta gastroenteroloji kliniğine yönlendirildi. MEFV geni mutasyon analizinde M694V/M680I compound heterozigot olarak saptandı. Hastaya Atipik AAA tanısı ile kolşisin tedavisi başlandı. Tartışma ve Sonuç: AAA, özellikle ülkemizde çocukluk ve genç yaş grubunda akut karının en önemli ayırıcı tanılarındandır. Ancak yaşlı hasta da tanı almamış olsa da akut cerrahi karınla karışabileceği unutulmamalıdır. Acil servis hekimleri akut karın ağrılı hastayı değerlendirirken mutlaka detaylı bir anamnez, detaylı bir fizik muayeneyi ihmal etmemelidir. [PB - 83] Abdominal usgde şüphelenilmiş liver spesifik hepatobilier MR’la tanı konana perfore kolesistitli hastada laparaskopik kolesistektomi ile mükemmel sonuç NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM, ELİF MANGAN COLAK Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Olgu Sunumu: Safra kesesi delinmesi ilginç bir cerrahi problem; oldukça seyrek, preoperative tanı zor, tanı koydurcak belirti, semptom yok. Tanı atlanır/geciktirilirse mortalitesi yüksektir. Çoğu olguda kesin tanı ancak operasyonda konur. Burada travma sonrası ya da onunla rastgele birliktelik gösteren bir perfore kese olgusunun geleneksel olmayan bir/iki ajanla MR aracılı tanı konması, posttravmatik 3. haftada lap kolesistektomi ile sağıtılması konu edilecektir. Elli beş yaşında erkek 20 gün önce araç dışı trafik kazası geçirmiş ardından çok belirgin olmayan sağ üst karın ağrısı ile acil servise başvurmuş fizik inceleme rutin lab incelemeleri normalken safra kesesinde milimetrik olmayan taşlar tespit edilmişti. Son başvurusu minimal ağrı ile olmuştu acil serviste fm lab normaldi; abdominal USG de kese duvarının bir noktada bütünlüğünün bozulduğu izlenimi alındığı için kese içinde de hava sıvı düzeyleri olduğu düşünüldü; başka bir ajanla bilier sistem liver-specific hepatobiliary MR contrast agent mangafodipir trisodium (Teslascan; Nycomed, Wayne, PA, U.S.A.) görüntülendi (Contrast-Enhanced MRI) safra kesesinin perfore olduğu ajanın ekstravaze olduğu kanıtlandı Literatürdeki olgular çoğunlukla klinik durumu kötüleştiği yada perforasyondan şüphelenildiği için opere edilmişti ancak hastanın kliniği lab tamamen normal olmasına rağmen bu görüntüleme yöntemi yardımıyla operasyon kararı verildi. acil laparaskopik kolesistektomi yapıldı kese gangrene ampiyematöz idi postop olaysız seyretti bir manganese chelate olan ajan, fonksiyone eden hepatosit tarafından B6 vitamin pathwayini kullanarak alınır kontrast ajanın >50% bilier sistemle atılır. bu özellikten yararlanarak safra kesesi perforasyonu saptanabildi safra kesesi perforasyonu gecikmiş tanı ile mortalitesi %10 lara kadar çıkabilir. spontan perforasyonun sebebi bilinmiyor olası 68 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE nedenler; trauma, infeksiyon, pankreatik sekresyonun reflux u obstrüksiyon, taş, anormal safra and abnormal safra dır. Olgumuzda travma ya/yada infeksiyon öncülük ediyordu. Perforasyon tanısında USG ERCP MRCP peritoneal lavaj sınırlı başarı ile kullanılmıştır GA/mangafodipir trisodium ile hepatobilier MR ile tanı hastayı geç tanı almak atlanmak geç sağıtmaktan alıkoyabilir. Bu ajanlarla saptanmış kese perforasyonu bildirilmemiştir. Üç haftayı aşan süre sonra lap kolesistektomi sağıtımı gerçekleştirilebilinmiştir. [PB - 84] Tesadüfen saptanmış meckel divertikülünde divertikülektomi endikasyonu var mıdır? YAVUZ ÖZDEMİR, ALİ ASLAN, AHMET ZİYA BALTA, ERGÜN YÜCEL, İLKER SÜCÜLLÜ, MEHMET LEVHİ AKIN Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi, İstanbul Giriş: Meckel divertikülü (MD) omfalomezenterik kanalın tam olarak kapanmamasına bağlı oluşan bir artık kanaldır. MD olan hastaların büyük kısmı asemptomatiktir. Semptom görülen hastaların yarısından fazlası 10 yaş altındadır. Bu yazıda tesadüfen saptanmış Meckel divertikülü nedeni ile uygulanmış olan divertikülektomi operasyonuna bağlı alt gastrointestinal system kanamalı hastayı sunmayı planladık. Olgu Sunumu: Otuz yaşında erkek hasta sağ alt kadran karın ağrısı nedeni ile servisimize müracaat etti. Fizik muayenede bu alanda lokalize hassasiyeti ve müphem rebound bulgusu mevcuttu. Beyaz küre sayısının 11.5x109/L (%72 Nötrofil) olması dışında laboratuvar test sonuçları normal sınırlar içerisindeydi. Ultrasonografi sonucu akut apandisit yönünden şüpheli olarak belirtilmesi üzerine hasta operasyona alındı. Apendiks makroskopik olarak normal görülmesi üzerine ileal segmentler control edildi ve ileoçekal valvden yaklaşık 60 cm proksimalde normal morfolojide geniş tabanlı MD görüldü. Hastaya apendektomi ve wedge şeklinde MD eksizyonu uygulandı. Postoperatif 3. gün hastada hemodinamik instabiliteye neden olan alt gastrointestinal sistem kanaması meydana geldi. Tekrar operasyona alınan hastanın eksplorasyonunda anastomoz hattında kanama olduğu saptandı ve segmental rezeksiyon ve primer anastomoz uygulandı. Postoperatif dönemde komplikasyonsuz şekilde taburcu edilen hasta spesimenin histopatolojik incelenmesinde ektopik gastrik mukoza tespit edildi. Sonuç: MD’de yaşam boyu inflamasyon gelişme riski %2 iken, asemptomatik divertiküllerin eksizyonu sonrası komplikasyon gelişme riski %12 civarına çıkmaktadır. Operasyon esnasında tesadüfen saptanan normal morfolojide MD varlığında divertikülektomi uygulanmamasını önermekteyiz. [PB - 85] Nonoperatif tedavi edilmiş bir dalak apsesi NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM, KADİR YILDIRIM, M SENCER ÖZSOY SAMSUN EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ GENEL CERAHİ KLİNİĞİ SAMSUN Olgu Sunumu: Dalak absesi nadir görülür. Tanı koymak zordur ve tedavi edilmezse sıklıkla fatal seyreder. Bu yazıda 27 yaşında ateş şikayetiyle acil servise başvuran bir erkek hastayı rapor etmekteyiz. Hastanın bir haftadır ateşi ve sol omuz ağrısı vardı. Bir aydır karın ağrısından yakınmaktaydı. Fizik muayenesine POSTER BİLDİRİLER dayanarak dalak patolojisi düşünüldü. Laboratuvar analizlerinde lökositoz ve CRP düzeyinde artış belirlendi. Batın ultrasonografi (USG) ve bilgisayarlı tomografi (BT) sonuçları dalak apsesini teyit etti. Hastaya perkutan abse drenajı uygulandı ve antibiyotik tedavisi verildi. Hastaya etyolojiyi belirlemek için ekokardiyografiye ilaveten kan ve abse materyalinde çeşitli testler yapıldı. Ancak belirgin bir abse nedeni tesbit edilemedi. Tedavi sonrası hastanın klinik bulguları düzeldi. Herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta taburcu edildi. Böylece splenektomi uygulanmasına gerek kalmadan konservatif yaklaşımla tedavisi gerçekleştirilmiş oldu. [PB - 86] İntestinal obstrüksiyonla başvuran akut apandisit: Olgu sunumu NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM, KADİR YILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Olgu Sunumu: Akut apandisit, nadiren mekanik obstrüksiyon yada ileus yaparak ince barsak obstrüksiyonu (İBO) şeklinde başvurabilir. İBO kliniği önde gidebilir, a apandisit maskelenebilir. Bu özelliklede yaşlılarda önemli tanısal zorluk yaratabilir. mekanik İBO kliniği ile başvuran bir akut apandisit sunulacaktır. 73 yaşında erkek, 2 günlük karın ağrısı, şişlik, bulantı, kusmayla başvurdu. Ağrı kramp tarzında, şişlik giderek artmış, gaz/gaita çıkaramamıştı. BK 14000/mm3, ADKGde hava-sıvı seviyeleri ince barsaklarda görülüyordu. Barsak sesleri sağ kadranlarda azalmıştı. Timpanizm, peritoneal iritasyon bulguları vardı. İBO tanısıyla laparatomi yapıldı; apandisit, uç kısmından tutunduğu yer ile bir perde oluşturmuş barsaklar etrafında dönmüştü strangülasyon açıldı, apendektomi yapıldı, postop komplikasyon olmadı, evine çıkarıldı. Harrison ve ark birbirinin aynı iki olguluk serisinden ilkinde preop ct ile a apandisit tanısı koyarak operasyona girdiklerini görüyoruz. Rush hours dışında başvuran hastamıza ct incelemesi yapamamış ileus tanısı ile opere edebilmiştik. Yazarların diğer olgularının da (birincisi 62 idi) 83 yaşında olduğunu görüyoruz ki bizim hastamızda 73 yaşına idi. Yaşlılarda apandisitlerin aykırı geç karşımıza çıktığını zaten biliyoruz. Aynı yazarların iki olgusunda da intestinal obstrüksiyona neden olan bantlar için adhesiolizis yapılmıştı. Bizde benzer işlemleri yaptık. Perfore apandisitteki generalize yada lokalize peritonite bağlı oluşan ileustan farklı olmak üzere buradaki ileus periapendiküler inflamasyona bağlı oluşmaktadır. Bu olgu literatürdeki ilklerden değildir ancak bu şekildeki bir apandisit prezentasyonu gecikmelere neden olur denmektedir. Bizim olgumuzda da benzer bir gecikme olmuştur. Harris in terminal ileumu çaprazlayan apandisitin sözkonusu olduğunu adhezive bantlarla terminal ileumu çektiğini bildirmiştir. Bizim olgumuzda da benzer tablo vardı. Olgularının hepsinin gangren nekroz ve perfore idi. Bose ve ark distal ileumun apendiksin etrafında strangüle olduğu 2 olgusu vardır. Birinde rezeksiyon gerekmiştir bizim olgumuzda dolanım geri dönmüş rezeksiyon gerekmemiştir. Yayınlardaki apandisitlerden en çok benzeyeni asensa ve ark nın ki idi. İnflame apendiks ileumun etrafını sarmalamıştı. Strangülasyona neden olmuştu. Literatürde Zissinin, Kareemin çeşitli şekillerde intestinal obstrüksiyon yapan akut apandisite ilişkin sunumlarını görüyoruz ki Kareemin olgusunda ct ile bile preop tanı konamamıştı. Mourad ın bildiriminde çekuma gömülmüş büyük kistik bir apendiceal lezyon preop ct de vardı. Pitiakoudis peritonitli ince barsak obstrüksiyonlu bir olgu sundu; rüptüre apendix mukoseli olarak tanı aldı. Yaşlıda akut apandisit atipik olabilir. Tanı gecikmesi yaşaPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE nabilir morbidite mortalite artabilir. Mekanik obstrüksiyonla baş vurması daha zorlaştırır tabloyu. CT yapamıyor olmamız tanısız karına girmemize yol açmıştır. Sorumlu mekanizma çoktur ama bu çok nadir ayırıcı tanı koydurur. İBO bulguları ile başvuran hastalarımızda inflamatuar markerlar yüksekse akut apandisit aklımıza gelmelidir. [PB - 87] AİTK ile açığa çıkmış dalak kist hidatiği NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM, KADİR YILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Olgu Sunumu: Kist hidatik hastalığı(KHH) parazitik bir hastalıktır başta karaciğeri tutar (%50-70) aynı zamanda akciğer (%20-30) ve daha az sıklıkla dalak (%2-5) böbrek beyin kalp ve diğer organları tutar. KHH ta tek başına splenik tutulma çok nadir olmasına ragmen dalak, hidatik hastalıkta tutulan üçüncü en sık organdır. 24 yaşında kadın AİTK nedeniyle getirildi. Fizik incelemede akut karın bulguları vardı. Vital bulguları stabildi. Abdominal USG de dalak üst polde hilusa kadar uzanan laserasyon ve kistik lezyon, karında yaygın sıvı vardı; dalak rüptürü ön tanısıyla laparatomi yapıldı.dalak üst pol ve orta zona oturmuş rupture kistik lezyon içinde kız veziküller saptandı. Splenektomi yapıldı. İmmünhemaglutinasyon testi pozitif bulundu. karın antiparaziter povidon iodür %10’luk solüsyonu ile yıkandı. Postop incelemede ek organ kist hidatiği saptanmadı polivalan aşıları yapıldı 5 yıllık izlemde nüks vs yaşanmadı. Dalakta kist hidatik olması kaza ile saptanmıştır. Kaza ile olan dalak rüptürünün atipik bir prezentasyonudur. KHH laparatomide saptanmıştır. Hasta cerraha künt abdominal travma(AİTK) ile başvurmuştur. Patanvadia ve ark nın olgusunda kistin rüptürüne bağlı anaflaksi gelişmiştir hastamız böyle bir klinikle başvurmamıştı. Olgumuzun ve Patanvadianın olgusunun özelliği splenik hidatik kistin kaza ile saptanmasıdır. Yine olgumuzun orijinalliği daha önce hastamızda KHH saptanmamış olmasıdır (Dalakta yerleşmiş kist hidatiki olan hastalar, hafif, nonspesifik, yakınmalar nedeniyle tedavi olana kadar uzun süre bekleyebilmektedir), tek tutulan organın da dalak olmasıdır. Splenik tutulma arterial yolla olasıdır; önce parazit karaciğer ve akciğere geçer. Direkt splenik tutulma retrograd venöz yolla ortaya çıkar. Akciğerin karaciğerin normal olduğu Patanvadia ve ark, bizim olgumuzda da olası yol budur. Harefuah, künt travma nın indüklemesiyle splenik ekinokok kistinin rüptürüne bağlı olarak anaflaktik şokla başvuran bir hasta tanımlamıştı; karaciğer sol lobta ve dalakta olmak üzere birer intakt ekinokok kisteleri vardı. Yakın zamana kadar splenik hidatik hastalıktaki altın standard tedavi splenektomi idi medikal tedavi etkisizdi. Ancak son iki dekattır oportünistik postsplenektomi infeksiyonunu azaltmak için uygun olgularda dalak koruyucu cerrahiye doğru bir eğilim gösterilmiştir. Splenik hidatik kisti genellikle asemptomatiktir splenik hidatik kist hastalığının nadir olması klinisyen için tanısal zorluk yaratır. Albendazol tedavisi postop izlemde tedavide önemlidir. Tanı konulduktan sonra 28 günlük günde iki kez 400 mg albendazol ile hasta tedavi edilir. 69 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 88] Over ca’lı hastada, obstrükte edici rectum ca’ya bağlı çekum nekrozunda -rezeksiyon, uç ileostomi, ileostomi, ince barsak fistülü-blow out ostomy+ elektif şartlarda tümörlü intestinin uç uca anastomozu NURAYDIN ÖZLEM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Olgu Sunumu: Günümüzde bile sağlık hizmetlerinden optimal yararlanma mümkün olmaktamıdır. Büyük şehir olan il de bile over kanseri tedavisi tamamlanamakta (ihmal ve red nedeniyle) ardından gelişen bir rektum kanseri obstrüksiyon yaparak acil şartlarda ameliyat edilmekte definit operasyonlar (TME,sitoredüktif cerrahi) yapılamadan hasta kaybedilebilmektedir burada böyle bir olgu sunulacaktır. Olgu 58 yaşında over ca nedeniyle dış merkezde 2.5 yıl önce TAH+BSO almış; lokal ileri hastalık kabul edilmiş, adjuvant kemoterapi iki kür almış sonra kesmiş. Acil servisimize başvurduğunda çıkan kolonda nekroz bulunmuş çıkan kolon rezeksiyonu uç ileostomi müköz fistül rekonstrükte edilmişti;peritoneal karsinomatosis yokmuş. Postop 13. Günde uç ileostominin hemen altında perforasyon–karın içine dökülme orta hat fasia nın hemen altına blow out ostomi oluşturulmuştu. Hasta bu haliyle evine çıkarılmıştı. Ancak 3 hafta sonra pnomoni dehidratasyon ve ostomiden yüksek debili bir fistül, prerenal azotemi nedeniyle başvurdu; hospitalize, resusite edildi. hasta ve yakınlarının yüksek debili ostomi bakımını hastanın kaybedilen sıvı elektrolitlerini replase edemeyeceklerini bildirdiklerinden ostomiyi kapatmamızı istediklerinden laparatomi ile girişildi peritoneal tutulum ince barsakların yüzeyi de dahil vardı. Hasta ve yakınlarının isteği ve rızası ile ince barsak düzeyinde uç uca anastomoz yapıldı postop komplikasyon gelişmedi evine çıkarıldı postop 1.5 ay yaşadı. Saxena ve ark göre tümör nodülleri ince barsak ve mezenterinin üzerini gross olarak tuttuysa barsak rezeksiyonu gerektiğini bildirmişlerdir. perioperatif sitoredüktif cerrahi deneyimimizin olmaması rezeksiyon yapmamızı engelledi yazarlar göre perioperatif hipertermik kemoterapide maalesef intestinal anastomoz yüksek riskli bir prosedürdür. Nedenide intraperitoneal kemoterapinin yara iyileşmesini inhibe etmesidir infeksiyonda primer defans barieri olan peritonumun çıkarıldığı cerrahide öyledir. Primer kolonik anastomozde özellikle intraabdominal abse riski pankreas kaçağı sepsis riski artmıştır. Terzi ve ark göre kolorektal kanserli hastaların yaklaşık %5-10’unda “ameliyattan yarar görebilir” PK mevcuttur. Bu hastalarda sitoredüktif cerrahi ve HİPEK ile sağ kalımı artırmak olanaklıdır. Ayrıca, bu yaklaşım bir grup hastaya kür şansı sunmaktadır. Yüzde 30-35 olguda 5 yıllık sağ kalım sağlanabilmektedir. Bu nedenle kolorektal kanser kaynaklı PK hastalarına karşı cerrahlarda yaygın olan geleneksel ümitsiz tavır değişmek zorundadır. Seçilmiş hastalara sitoredüksiyon ve HİPEK ile tedavi olanağı sunulmalıdır. Cerrahların sitoredüktif cerrahi teknik ve ilkelerini öğrenmesi ve HİPEK gibi ileri tıbbı teknolojileri kullanması gereklidir. Günümüzde kolorektal kanser kaynaklı PK’in kür şansı olan bir hastalık olduğu bilinmelidir. Sonuçlar öneriler ve sorular: Rectum tm nedeniyle obstrüksiyon gelişmesi buna bağlı çıkan kolonda nekroz düşünülür ki önlenebilir bir sonuçtur, ancak bu tür hastaların terminal dönem kabul edilip obstrüksiyon ve ona bağlı komplikasyonlar gelişinceye kadar beklenmesi hem cerrahlar hem de hasta ve yakınları tarafından objective midir? Oluşturulmuş ileostomi distalinden kaçak öngörülebilecek bir sonuç olmayabilir? Cerrah yükünün hastane yükünün sağlık hizmetine ulaşmak için popülasyonun 70 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ihmali çekingenliği vs. Yukarı düzeyde yüksek debili ostomi yada fistüllü hastalarda peritoneal karsinomatoziste varsa artı ince barsak serozal yüzeyleri mezenteri tutulu ise yine de ostomiden serbestleştirilen uçlar anastomoz edilmelimidir? yoksa sadece tpn ile sonuna kadar devam mı edilmelidir. [PB - 89] Akalküloz kolesistokoledokal fistül-mirizzi sendrom tip 4 KENAN BÜYÜKAŞIK, ALİ EMRE NAYCI, ACAR AREN, YİĞİT DÜZKÖYLÜ, AZİZ ARI İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Olgu Sunumu: 57 yaşında erkek hasta acil servisimize karın ağrısı şikayeti ile başvurdu. Hastanın yapılan fizik muayenesinde tahta karın hali mevcuttu. Özgeçmiş sorgulamasında Hepatit B taşıyıcılığı ve yaklaşık 1 yıl önce akalküloz kolesistit nedeniyle medikal tedavi gördüğü öğrenildi. Yapılan radyolojik incelemelerinde çekilen Akciğer grafisinde serbest hava olmamasına rağmen yapılan intravenöz kontrastlı batın tomografisinde karaciğer üstünde serbest sıvı saptandı. Safra kesesi duvarı, pankreas ve koledok ödemli ve heterojen görünümde, retroperitonda ise kirlenme mevcuttu. Eksplorasyonda batından 3000cc safralı mayii aspire edildi. Mide, duodenum ve ince barsaklarda perforasyon saptanmadı. Retroperitonda kirlenme olması ve peroperatif verilen metilen mavisinin ektralumine olmaması bizi operasyon esnasında koledok ve safra yollarına yönlendirdi. Yapılan koledok eksplorasyonunda safra kesesinin koledok üzerine fistüle olduğu ve safra kaçağının bu bölgeden olduğu tespit edildi. Kolesistektomi tamamlanıp koledok eksplore edildiği sırada hartmann poşunun koledok üzerine sistik kanalın 1 cm distalinden fistülize olduğu ve bu traktan safra kaçağı olduğu tespit edildi. Daha sonra koledok üzerine perfore olan alana 5/0 prolen ile primer tamir yapılıp ameliyat sonlandırıldı. Literatürde bildirilen akalküloz kolesistite bağlı Mirizzi sendromu oldukça nadirdir. Bizim olgumuzda da akalküloz kolesistite bağlı tip 4 Mirizzi sendromu gelişmiş ve bunun sonucunda retroperiton ve batın içine safra kaçağı olmuştur. Sonuç olarak akalküloz hastalarda da oluşabilecek safra yolları patolojileri göz önünde bulundurulmalıdır. [PB - 90] İçi boş organ perforasyonunu taklit eden rüptüre apseli over tümörü KEMAL ARSLAN, BÜLENT ERENOĞLU, HANDE KÖKSAL, ARİF ATAY, OSMAN DOĞRU Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi ,1. Genel Cerrahi Kliniği, Konya Giriş: Akut batın nedenleri arasında içi boş organ perforasyonları önemli bir orana sahiptir. Klinik belirti ve bulgular eşliğinde diyafragma altı serbest havanın direkt grafide görülmesi oldukça patognomonik olup cerrahi müdahelenin vakit kaybetmeden yapılması gerekliliğine işaret etmektedir. Mide ve barsakların perforasyonlarında direk grafide diyafragma altı serbest hava %80-98 oranında görülür. Kavite içi gaz üreten bakteriyel ajanlar tarafından oluşturulan abse rüptürleri, endometriyal tümörlerin nekrozu ve beraberinde abse oluşumuna bağlı rüptürleri gibi ender nedenlerle grafide altı serbest hava oluşumu görülebilmektedir. Akut karın bulguları, diyafragma POSTER BİLDİRİLER altı serbest hava olan ve laparatomide over tümörü saptanan bir vakayı sunmak istedik. Olgu Sunumu: 75 yaşında bayan, karın ağrısı, bulantı, ateş şikayeti ile başvurdu. Muayenede 39,5ºC ateş, karında hassasiyet, defans ve rebaund tespit edildi. WBC:27.000/ml, sedimentasyon: 98/h CRP:67 idi. Direk batın grafisinde diyafragma altı serbest hava görüldü (Resim 1). Batın ultrasonografisinde batın içi yaygın serbest sıvı mevcuttu. Abdomen tomografisinde barsak anları arasında mezenterik yağlı planlar kirli, pelvik alana dek uzanan omental kalınlaşma görüldü. İçi boş organ perforasyonu düşünülerek acil ameliyata alındı. Laparatomide tüm batının gato yapmış omentumla kaplı olduğu (Resim 2), sol over kaynaklı 6x5 cm ebadında tümör saptandı (Resim 3), tümörün periton, omentum ve karaciğere metastaz yaptığı, rüptüre olup, apseleştiği tespit edildi (Resim 4). Sol ooferektomi ve karaciğer biyopsisi yapıldı. Patoloji sonucu indiferansiye over karsinomu geldi. Tartışma ve Sonuç: Akut batın bulguları ve diyafragma altı serbest havanın görülmesi cerrahı öncelikle içi boş organ perforasyonu düşündürmektedir. Bakteriyel peritonitte bakterilerce oluşturulan gaz nedeniyle diyafragma altı serbest hava gürülebilmektedir. Diyafragma altı serbest hava görülmesi %10 hastada içi boş organ perforasyonuna bağlı değildir ve çoğunlukla medikal tedavi ile şifa bulurlar. Olgumuzda akut batın bulguları, lökositozi, ateş ve serbest hava nedeniyle içi boş organ perforasyonu düşünülmüş olup laparatomi yapılmıştır. Diyafragma altı serbest hava görüldüğünde hastanın tüm yönleriyle ayrıntılı olarak değerlendirlmeli ve gerekli girişim yapılmalıdır. [PB - 91] İdyopatik myelofibrozisli hastada ince barsak striktürü zemininde gelişen ince barsak perforasyonu; olgu sunumu EYUP KAHYA1, ORHAN YAĞMURKAYA1, M. BURAK SAYLAN2, DOĞAN ALBAYRAK1, SERHAT OĞUZ1, A. CEM İBİŞ1, AYDIN ALTAN1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Edirne Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Anabilim Dalı, Edirne 1 2 Olgu Sunumu: İnce barsak strüktürleri birçok ilaç ve hastalık nedeniyle oluşabilirler. Komplet veya inkomplet darlıklara neden olabilirler. Obstrüktif semptomlarla veya nonspesifik kolik karın ağrısı semptomlarıyla karşımıza çıkabilirler. Strüktür zemininde perforasyon, konik darlık olması nedeniyle oldukça nadirdir. Bu yazımızda ince barsak strüktürüne bağlı obstrüksiyon ve perforasyon gelişmiş bir olgunun sunulması amaçlanmıştır. İdiyopatik myelofibrozis tanısıyla hematoloji tarafından poliklinik takibinde olan, portal vende trombüsü olan ve bu nedenle warfarin ve hidroksiüre kullanan, 47 yaşında bayan hasta ani başlayan şiddetli karın ağrısı şikâyetiyle acil serviste değerlendirildi. Yapılan karın muayenesinde tüm kadranlarda yaygın hassasiyet, defans ve rebaund mevcuttu. Çekilen akciğer grafisinde diyafragma altı serbest hava (Şekil 1) saptanılması üzerine hasta ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda Treitzdan itibaren 20 cm distaldeki jejunum ansında strüktür olduğu, bu alanın proksimalinde jejunum ansının dilate olduğu, strüktür alanının hemen proksimalinde yaklaşık 5 mm çapında ince barsak perforasyon alanı olduğu görüldü (Şekil 2). Parsiyel ince barsak rezeksiyon ve uç uca anastomoz yapıldı. Postoperatif dönem sorunsuz geçti ve hasta 8. gün Hematoloji kliniğine devredildi. İnce barsak strüktürleri; bazı ilaçlara, barsak iskemisine, cerrahi nedenlere, inflamatuvar barsak hastalıklarına, tüberküloz gibi infektif durumlara bağlı oluşabilir. Bizim olgumuzda hastanın idiyopatik myelofibrozis öyküsü vardı POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ve strüktür nedeni olabilecek herhangi bir ilaç kullanmıyordu. İdiyopatik myelofibrozisli hastalarda nadiren karşılaşılabilecek bir durum olan sistemik fibrozis, ince barsakları segmental tutabilir ve bu hastalar barsak tıkanıklığı ve perforasyon gibi nadir komplikasyonlar ile genel cerrahi acil pratiğinin bir parçası olabilir. [PB - 92] Appendektomi materyalinde insidental saptanan nöroendokrin tümör olgusu TANER AKGÜNER, ERDEM SARI, TURAN ACAR, ERDİNÇ KAMER, MUSTAFA PEŞKERSOY Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Olgu Sunumu: 19 yaşında bayan hasta 2 gündür olan karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvurdu. Anamnezinde ağrısının epigastirik bölgede başlayıp batın sağ alt kadranda lokalize olduğunu ifade eden hastanın bulantı ve iştahsızlık şikayeti mevcuttu. Fizik muayenede sağ alt kadranda rebaund veren hassasiyeti olan hastanın kan sayımında 16 bin lökosit değeri mevcuttu. Batın ultrasonunda herhangi bir batın patolojisi saptanmadı. Hasta akut appandisit ön tanısı ile acil operasyona alındı. Yapılan eksplorasyonda appendiksin flegmone görünümde olduğu saptandı ve usulüne uygun appendektomi yapıldı. Hasta post operatif 1. gün taburcu edildi. Histopatolojik incelemede flegmone appendiks bulgusu dışında apendiks proksimalinde 1 mm çapında submukozal yerleşimli (T1) nöroendokrin tümör saptandı. Grade 1 olarak tanımlanan tümörde atipi, vasküler veya nöral invazyon saptanmadı.Nekroz veya mitoz yoktu. İmmunohistokimyasal olarak tümör hücreleri kromogranin ve sinoptofizin pozitif, ki-67 proliferasyon indeksi %1’den küçük olarak saptandı. Ek cerrahi müdahale düşünülmedi. [PB - 93] Nadir bir akut batın olgusu: Rekürren peptik ülser perforasyonu CEMAL KAYA, HAKAN SEYİT, UYGAR DEMİR, PINAR YAZICI, RIZA GÜRHAN IŞIL, HAKAN MUSTAFA KÖKSAL, ÖZGÜR BOSTANCI, MEHMET MİHMANLI Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Peptik ülser hastalığında cerrahi tedavinin yeri medikal tedavideki yüksek başarı oranı nedeni ile giderek azalmaktadır. Koruyucu ilaçlara rağmen halen peptik ülserin en sık karşılaşılan komplikasyonlarından birisi perforasyondur (%2-10). Peptik ülser perforasyonu (PUP) sonrası ülser rekürrensi %5-18.6 arasındadır. Biz bu çalışmada PUP nedeni ile daha önce opere edilen ve rekürren PUP gelişen acil bir olguyu tartışacağız. Olgu Sunumu: Otuzbeş yaşında erkek hasta acil polikliniğimize 6-7 saatlik ani gelişen karın ağrısı şikayeti ile başvurdu. Hastanın anamnezinde 2 paket/gün sigara ve ağır alkol alımı, iki yıl önce PUP ve yaklaşık bir yıl önce de akut apandisit nedeniyle 2 operasyon öyküsü vardı. Fizik muayenede hastanın genel durumu iyi, bilinci açık idi; ateş 37.9 °C, nabız: 84/dk ve tansiyon arter (TA);110/70 mmHg idi. Yapılan batın muayenesinde batın sağ alt/üst kadranda hassasiyet, defans ve rebaund vardı. Laboratuar değerlerinde lökositoz, ayakta direkt batın grafisinde diyafragma altında serbest hava saptanması üzerine hasta akut batın ön tanısıyla ameliyata alındı. Operasyon sırasındaki 71 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ gözlemde; mide-duodenum bölgesinde yaygın fibröz yapışıklıklar ve batın sağ üst kadranlarda sınırlandırılmış safralı, mide içeriği sıvısı görüldü. Eski perforasyon alanı duodenum bulbus ön yüzde tekrar bir perforasyon saptandı. Hastaya Graham usülü (omentoplasti) onarım uygulandı. Hastadan postoperatif dönemde gönderilen gastrin değeri normal sınırlarda geldi. Herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta postoperatif 4.günde taburcu edildi. İki ay sonra yapılan endoskopi kontrolünde ise bulbus ön yüzde iyileşmiş ülser nebdesi dışında patolojik bir bulguya rastlanmadı. Sonuç: Daha önce PUP öyküsü olan hastalarda akut batın saptanması halinde anamnez detaylı alınmalı ve ülser risk faktörleri yüksek olan hastalarda rekürren perforasyon mutlaka akılda tutulmalıdır. [PB - 94] Kolon tıkanıklığının çok çok nadir nedenleri: pankreas kuyruk karsinomu, adrenal adenomu NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, M SENCER ÖZSOY, KADİR YILDIRIM, UMUT YILMAZYILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Olgu Sunumu: Pankreas kanserin (PK) (kuyruk)in, kalın barsak obstrüksiyonu (KBO)yla hastayı medikal yardım almaya pek sevketmez. University of FL tıp fakültesi cerrahi departmentinden Griffin, ark olgularını literatürdeki 3 olguyla olgumuzla aynı zamanlarda opere edip yayınladılar. Sürrenal adenom (SA)lar nadiren büyük boyutta başvurur. >4 cm kitlelerde maliğnite riski %70’e çıkar. Büyük SA’ların tam güvenli tanısı tek başına görüntülemeyle konamayabilir, benign/ maliğn semptomatiktir; uygun tedavi seçeneği cerrahidir; Lap adrenalektomiyle başarılı tedavi edilebilir. Önceden bildirilmemiş büyük boyuta ulaşıp, KBO’la başvuran SA’u sunulacaktır. Olgu 1: 67 Y,E akut karın(AK)’la L yapıldı; pankreas kuyruğundan gelişip dalak+splenik fleksurayı içine alan 10 cm’lik tümör en blok çıkarıldı. Postopu olaysızdı; pankreas adenoca. Griffin, ark KBO+kuyruk PK’lıda perforasyon, hemodinamik instabilite(+); açık karın 5. gün peritonit(-), hemodinami(+) rezeksiyon+end ileostomiyle kapatmışlar; geçirilmiş cerrahi, AF, mezenterik iskemiyle exitus. Olgumuzun postop’u sorunsuzdu. AK, ağrılı, mikroperforasyonlu KBO’lu kuyruk PK nadirdir. PK zaten seyrek AK prekürsörüdür.Griffin, KBO’lu 3PK (kuyruk/baş)’e kendisininkini ekledi. Review edilen tüm olguların postop ya/ya da postmortem tanısı PKdir.Olgumuzla 5 eden KBO yapmış PK’nin en yaygın başvuru belirtisi kilo kaybı idi. PK (baş) %78’i safra, pankreas kanalı/duodenum obstrüksiyonu, ağrısız sarılık semptomları/gastrik outlet obstrüksiyonu/pankreatit yapar. Olgumuzdaki gibi PK (kuyruk) kilo kaybı/karın ağrısıyla başvurur. KBO’nun kitleleri sıklıkla kolon kanserine bağlı olsada, PK’de palpable kitle nadirdir; yinede KBO’nun ayırıcı tanısında akla gelmelidir. Olgumuzda palpable kitle (-); KBO’la L aldı. Hemodinamik stabil, KBO’lu PK tanılılar palyatif girişimler kadar, KBO’unu kaldırıcı kolonikstentlemede alabilirler. pk perforasyonluda,perforasyonun rezeksiyonu+uç kolostomili eksploratris L yetecektir. KBO’nun proksimali distandü, dilate ödemliydi; subtotal-kolon-rezeksiyonu (STKR)+İleosigmoidostomi yaptık. KBO’uyla başvurmuş bilinen PK’lide genişletilmiş rezeksiyonun küratif olmadığı, yüksek morbidite/mortalite olduğundan önerilmez Slam, ark L’de mezenterik nodul+çekal perforasyon, ikincil L’de tıkayıcı PK buldular. kapalı loup obstrüksiyonu oluşmuş en geniş yerden perfore olmuştu. Bizde kapalı loopla ödemlenmiş, kolonda anastomoz yerine STKR+ileosigmoidostomi yapmıştık. perforasyon gelişmesinde dilatasyonun süresi kolon çapından 72 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE daha önemlidir. perforasyon 80 mmhg’ya kadar oluşmayabilir. Kuyruk PK’leri geç belirti verir; sıklıkla künt bir karın ağrısı, dm’yle başlar. PK’yle proksimal kolon (pk) perforasyonluda, kolorektal kanserin barsak duvarını erozyona uğratarak tümörde perforasyon yaşayanlara nazaran daha düşük lokal nüks oranına, daha yüksek hastalıksız yaşama sahiptirler. PK’lerin %11’i kuyruğa sınırlıdır, %50 sinden fazlasıda stageıv hastalıkla başvurur. Stage IV distal PK’lerinde 5 yıllık yaşam radyasyonla %1.6, kemo ile %2.4-2.7, pankreatektomiyle %11.9 idi pankreatektomi+kemoyla %19.3. PKnin lokal ileri kuyruğuna spesifik genişletilmiş en bloc rezeksiyonunun yaşam yararı ?dir. neoadjuvant kemoradioterapiden yararlanabilir. Olgu 2: 67 Y,E KBO bulguları+rutinleri normal, L’de splenik fleksurayı tıkamış 6 cm’lik SA. STKR+ileosigmoidostomiyle sorunsuz evine yollandı. Wolf ark’a göre image-guided tümör ablazyonu etkin+güvenlidir; 20/23 adrenal met, 3ü hormon aktif primer SAdu. hormon aktif tümörlerinin ortalama çapı 2.3, adrenal metastazların: 4.2 cm. insidentelomamızınn çapı 6cmidi,tam sınırda bir büyüklüktü; KBO yapmıştı,pre-postop semptomsuzdu; komşu organ belirtileriyle geç dönemde başvurmuştu. Ablatif tedavi söz konusu değil;popülasyonumuz genellikle acilleşmeden yardım almaz, bölgemizde ablative tedavi yapılamaz. Low ve ark göre bu neoplazmların klinik çeşitliliği ciddi medikal zorluklar doğurur. Bu neoplazmların kliniğinin anlaşılması uygun tanı+tedaviyi kolaylaştırır.Olgumuz Acil L’le tanı aldı. Lombardi,ark 263 adrenalektomide high-volume-merkezde opere edilenlerin%24ünde,düşük volümlüde %8’inde en az bir olmak üzere multiorgan rezeksiyonuna gidildiğini bildirmişlerdir.Tüm olgular Adrenokortikal karsinomluydu, rezeke edilen organlar belirtilmemişti; obstrüksiyon yapmamıştı ya da klinik vermemişti. [PB - 95] Nadir bir akut batın nedeni; peptik ulkus perforasyonu nedeniyle subtotal gastrektomi öyküsü olan hastada efferent loop perforasyonu SÜLEYMAN ORMAN, ENDER ANILIR, FERMAN TEVFİK ÖZYALVAÇ, MURAT KAYAĞ, HAYDAR YALMAN, RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Nadir bir akut batın nedeni olarak peptik ulkus perforasyonu nedeniyle subtotal gastrektomi öyküsü olan hastada; efferent loop perforasyonu olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu sunumu: Altmışaltı yaşında erkek hasta, aynı gün başlayan karın ağrısı, kusma yakınmalarıyla acil polikliniğine başvurdu. Yaklaşık 20 yıl önce peptik ulkus perforasyonu nedeniyle geçirilmiş subtotal gastrektomi öyküsü mevcuttu. Fizik muayenesinde batında yaygın hassasiyet, defans, rebound mevcuttu. Hemogram’ında lökosit değeri 4.200/mm3 idi. Batın bilgisayarlı tomografi’de (BT) karaciğer çevresinde subdiafragmatik serbest hava, jejenal ans duvarlarında kalınlaşma, ince barsak segmentlerinde hava sıvı seviyeleri izlendi. Hasta batın içi intestinal perforasyon öntanısı ile operasyona alındı. Batın eksplorasyonunda subtotal gastrektomi, antekolik gastroenterostomi, brown anostomoz yapılmış olduğu gözlendi. Efferent loop üzerinde brown anostomoz’un 20 cm distalinden 1 cm’lik perforasyon odağı tespit edildi, ancak odağa komşu ülser odağı saptanmadı. Primer tamir uygulandı. Batın içi abse drenajı ve serum fizyolojik ile batın içi yıkamayı takiben operasyon sonlandırıldı. Komplikasyon izlenmeyen hasta ameliyat sonraPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE sı 10. gün cerrahi şifa ile taburcu edildi. Sonuç: Günümüzde peptik ulkus nedeniyle yapılan operasyonlar acil endikasyonlar dışında nadiren uygulanmaktadır. Peptik ulkus operasyonları sonrası bildirilen komplikasyonlar arasında, marjinal ülser perforasyonlarına rastlanmaktadır. Marjinal ülserler genelde remnant mide veya anostomoz hattında gelişmektedir. Marjinal ülser komplikasyonları arasında malignensi, kanama ve perforasyonlara rastlanmaktadır. Mevcut olgu marjinal ülser saptanmaması ve perforasyonun anostomoz hatlarının uzağında gelişmiş olması nedeniyle bu tarz operasyonlardan uzun süre sonra bile marjinal ülser bağımsız perforasyonların olabileceği olasılığı yüzünden değer kazanmaktadır. Peptik ulkus nedeniyle elektif opere edilmiş hastalarda uzun yıllar sonra bile perforasyon gibi komplikasyonların gelişebileceği ve hastaların operasyonları sırasında eksplorasyonun titizlikle yapılması gereği akılda tutulmalıdır. den dolayı sonuç alınamadı. Sağ alt kadranda defans gelişmesi üzerine hastanın batın tomografisi tekrarlandı. Cismin çekum düzeyinde bir kısmının ektralüminal olduğu görüldü. Operasyon kararı alınıp skopi ile cismin çekumda olduğu teyid edildi. Mcburney insizyonla batına girildi. İğnenin çekumu perfore ettiği ve uç kısmının lümen dışında olduğu görüldü. İğne klep ile barsak dışına alınıp perforasyon yeri primer onarıldı. Hasta postoperatif 5. gün sorunsuz taburcu edildi. Yabancı cisim yutma sıklıkla zeka geriliği ve psikiyatrik hastalığı olan kişilerde görülmektedir. Olgumuz zeka düzeyi normal ve psikiyatrik hastalığı olmayan ancak askeriyede uyum sorunu yaşadığı saptanan bir erdi. Yabancı cisim yutmada tedavide izlenecek yol, endoskopik girişim ile cisim çıkartma, takip ve cerrahi girişimdir. Yutulan cisimler genellikle dışkıyla atılmaktadır. Konservatif takipte batın bulguları ilerleyen hastalar, görüntüleme ile tekrar değerlendirmeli ve tedavi açısından uygun girişim yapılmalıdır. [PB - 96] [PB - 98] Batın duvarında iyileşmeyen yara: Piyoderma gangrenozum Brid sonrası oluşan fekalide bağlı ileus OSMAN ŞİMŞEK1, AHMET KOCAEL2 Amasya Üniversitesi Sabuncuoglu Şerefeddin Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Amasya İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, İstanbul 1 Giriş: Piyoderma gangrenozum çok nadir görülen cildin derin ülsere ve nekrotik bir lezyonudur. Bu çalışmamızda piyoderma gangrenozumlu bir olguyu sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 28 yaşında erkek hasta karın ağrısı, karın duvarında kızarıklık ve şişlik nedeniyle kliniğimize başvurdu.Yapılan tetkiklerinde karın önduvarında göbek altı yerleşimli ciltaltı dokuda 3*2 cm apse tespit edildi. Apse drenaj işlemi yapıldı. Yara yeri kültür sonucunda üreme olmadı. Takiplerinde karın önduvarındaki lezyonda progresyon saptandı. Bu lezyonun antibiyoterapiye rağmen ülsere nekrotik seyretmesi üzerine yapılan ileri tetkiklerde hipogamaglobulinemi saptanması üzerine pyoderma gangrenozum düşünüldü. Hastaya steroid ve IVIG tedavisi başlandı. Lezyonda belirgin bir düzelme gözlendi. Hasta 33 gün sonra taburcu edildi. Sonuç: İyileşmeyen ülsere, ağrılı ve nekrotik deri lezyonlarında nadir görülen piyoderma gangrenozum düşünülmelidir. SİRAC AKGUL, MEHMET EKİZ, MUSA KARAKUŞ Olgu Sunumu: 76 yaşında kadın hasta, 3 gündür olan karın ağrısı,bulantı ve kusma ifadesiyle acil polikliniğimize başvurdu. Acil polikliniğinde yapılan değerlendirme sonrası çekilen direkt batın grafisinde incebarsak tipi hava-sıvı seviyeleri saptandı. Nazogastrik dekompresyon uygulanan ve parenteral sıvı başlanan hasta Genel Cerrahi Kliniğine takip amacıyla yatırıldı. Hastanın kliniğinde herhangibir düzelme olmaması nedeniyle 5. günde ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda ileoçekal valvin yaklaşık 150. cm proksimalinde ileumun brid ile batın ön duvarına yapıştığı ve bunun sonucunda pasajın yavaşlamasına bağlı oluşan fekalidin lümeni tamamiyle tıkadığı saptandı. Bridotomi+enterotomi ile fekalid çıkarılması ameliyatı uygulanan hasta postoperatif 10. günde taburcu edildi. [PB - 99] Nadir bir ileus nedeni: Transvers kolonda dev fekalom SİRAC AKGUL, MUSA KARAKUŞ, MEHMET EKİZ [PB - 97] Yabancı cisim yutma sonucu gelişen çekum perforasyonu İLHAN PALTACI, MUHYİTTİN TEMİZ, AYDIN KAPLAN Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay Olgu Sunumu: 21 yaşında erkek hasta karın ağrısı şikayeti ile acil servisimize başvurdu. Üç gün önceden kazara dikiş iğnesi yuttuğunu belirten hastanın fizik muayenesinde sağ alt kadranda hassasiyet mevcuttu. Laboratuar parametrelerinde anormallik yoktu. Ayakta boş batın grafisinde iğne ile uyumlu olabilecek opasite izlendi. Batın tomografisinde cismin çekumda yerleşmiş olduğu görüldü. Serbest hava saptanmadı. Konservatif takip kararı alındı. Direk grafilerde cismin sağ alt kadran düzeyinde kaldığı görüldü. Hastaya iki kez kolonoskopi denendi ancak hasta intoleransı ve yetersiz barsak temizliğinPOSTER BİLDİRİLER Amasya Üniversitesi Sabuncuoglu Şerefeddin Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Amasya Olgu Sunumu: 20 yasında erkek hasta, 2 gündür olan karın ağrısı, kötü kokulu kusma ve gaz/gaita çıkaramama ifadesiyle acil polikliniğimize getirilen hastanın çekilen direkt karın grafisinde incebarsak ve kolon tipi hava- sıvı seviyeleri saptandı. Nazogastrik dekompresyon ve parenteral sıvı resusitasyonu uygulanan hasta Genel Cerrahi Servisi’ne yatırıldı. Çekilen kontrastlı batın tomografisinde batın orta hatta yerleşim gösteren 8x6 cm. boyutlarında kitlesel lezyon, kitlenin proksimalindeki kolon ve incebarsak anslarında ileri derecede dilatasyon ve kitlenin distaline kontrast maddenin geçişinin olmadığı görülmesi üzerine hasta ameliyata alındı. Eksplorasyonda transvers kolon ortasında yerleşim gösteren ve pasajı bütünüyle tıkayan kitlesel lezyon saptandı. Enterotomi yapılarak 10x8 cm. boyutlarındaki kitlesel lezyonun fekalom olduğu görüldü. Fekalom ekstirpe edilip enterotomi primer onarıldı. Postoperatif 5. günde hasta sorunsuz taburcu edildi. 73 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 100] BT ile tanısı konmuş kolesistopilorik fistül sonucu nadir bir safrataşı ileusu FUAT İPEKÇİ, BEKİR ÖZENEN, VEYSEL KARAHAN, İLTER KIRMIZI, BERK GEROĞLU Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Cerrahi Anabilim Dalı, B Servisi, İzmir Olgu Sunumu: Büyük safra taşı, kese mukozasını aşındırarak kolesistoenterik fistüllere, nadirende pilora açılıp mide cıkışı obstrüksyonuna yada burayı da aşabilirse terminal ileumada barsak obstrüksyonu yapar. Tanısını B.T ile koyduğumuz böyle bir olguyu sunmayı amaçladık. 66 yaşında bayan hasta. Gaz, gaita çıkaramama, distansyon karında hasasiyet şikayetleri olan hastaya acil servisimizde BT ve klinik bulgularla safra taşı ileusu tanısıyla ameliyata alındı. Enterotomi ve taşın çıkartılması, primer kapama. Kolesisitopilorik fistül traktı bozulup, ayrıca bir büyük taşında olduğu keseye kolesistektomi ve pilordaki ağıza Heinece-Miculitz şeklinde piloroplasti+Turunkal Vagotomi uygulanan hasta sorunsuz taburcu edildi. Batın BT de; safrakesesi perfore görünümünde, duodenum 1 ve 2. kısmında duvar kalınlaşması. Koledok ve intrahepatik safra yollarında fistül ile uyumlu hava mevcuttu. İleum distal kesiminde 2.5 cm çapında safra taşı ile uyumlu kalsifiye yapı; buranın proksimal ileal ve jejunal segmentlerde obstrüksyonla uyumlu görünüm şeklinde safra taşı ileusu ile uyumlu bulgular saptandı. Ameliyatta. İleocekal valvden yaklaşık 80 cm uzaklığında çapı 3-4 cm’ye varan safra taşı vardı. Ayrıca safrakesesi fundusundan pilora fistülisazyon mevcuttu. Tartışma ve Sonuç: Günümüzde US ve operatif olanakların kolaylığı sayesinde safra kese taşları 2-3 cm ye varıp koesistoenterik fistül ve barsak obstrüksyonuna neden olan komplikasyonları artık çok nadir görülmektedir. Acil şartlarda bile BT tetkiklerinin istenmesiyle safra taşı ileusunun Rigler tarafından tanımlanmış olan” ince barsaklarda dilatasyon, pnömobilia ve ektopik safra taşı “belirtilerinin tespitiyle ameliyat öncesi tanı kolaylaşmıştır. Kolesistoenterik fistülün çok nadir şekli kesenin pilora fistülize olması ve büyük taşın pilora oturmasıyla mide çıkışı obstrüksyonu snendromuna yol açmasıdır ki buna “BOUVERET “sendromu diyoruz. Olgumuzda ise kese fundusundan pilora fistülisazyon ve oradanda ileum ansında obstrüksyon söz konusudur. Pilor fistülü yoluyla antral mukoza devamlı safrayla karşı karşıaya olduğu için bu olgulara piloroplasti ve turuncal vagotomi yapılmalı diğer kolesistoenterik fistüllere ise hiç dokunmamalı, tedavi için de yapılabilirse enterotomisiz sağıtım yöntemleri tercih edilmelidir. [PB - 101] Klinik ve radyolojik olarak akut apandisit ile akut kolesistiti taklit eden; soliter çekal divertikülit nekrozu EVREN DİLEKTAŞLI, AHMED TAHA, DENİZ TİHAN, MEHMET FATİH EROL, UĞUR DUMAN, MURAT ÇAYCI, NUR ALPARSLAN Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Bursa Olgu Sunumu: 66 yaşında bayan hasta, acil servise 2 gündür devam eden şiddetli karın ağrısı ve mide bulantısı şikayetleri ile başvurdu. Fizik muayenede sağ üst kadranda ve epigastriumda belirgin hassasiyet ve defans ile birlikte sağ alt kadranda ciddi hassasiyet, defans ve rebound izlendi. Yapılan laboratu74 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE var tetkiklerinde beyaz küre değeri 15.500 ve tam idrar tetkiğinde mikroskopik hematüri mevcuttu. Abdominal ultrasonda Karaciğerde steatoz, sağ lob posterior segmentte 22x33 mm atipik hemanjiom olarak düşünülen lezyon, safra kesesi duvar kalınlığı artmış ve içerisinde safra çamuru, pankreas başı ve unsinat proçes 40 mm olup kalınlaşmış izlenmekte ve sağ alt kadranda akut appendisiti temsil edebilecek komprese olmayan barsak ansı, komşuluğundaki yağ planları kirli olarak raporlandı. Laparoskopik eksplorasyona karar verildi. Laparoskopik eksplorasyonda, safra kesesi hafif hidropik ve appendiks ödemli görünümdeydi, ancak batın sağ peritoneal alanlarda peritonit ve alt kadranda pürülan mayi ile çekumun hemen distal kesiminin omentum tarafından sarıldığı bir kitle imajı dikkati çekti. Median insizyonla açığa geçildi ve eksplorasyonda çekum çıkan kolon birleşiminde, posterior duvara doğru yerleşen, mikroperforasyonların bulunduğu 4 cm’lik nekroze divertikülit bulundu. Hastaya sınırlı sağ hemikolektomi ve ileokolik anastomoz yapıldı. Postoperatif sorunu olmayan hasta şifa ile taburcu edildi. Çekum divertikülleri akut batın nedenleri arasında, en çok akut apandisitle karışır. Fakat olgumuzda görüldüğü gibi yerleşim yeri olarak çekum ile çıkan kolon birleşim yerindeki perforasyonu bulunan, kısmen gecikmiş olgularda, hem klinik hem de radyolojik olarak akut apandisite ve aynı zamanda akut kolesistite benzer bulgu ve görünümler de gözlenebilir. Bu durumda tanıdan kesin emin olunamadığında, laparoskopik eksplorasyon veya direkt olarak orta hat insizyon ile laparotomi yapılmalıdır. Mc Burney insizyonla yapılacak bir eksplorasyonda, atipik yerleşimli bir çekal divertikülitin veya çıkan kolon divertikülitinin gözden kaçabilme ihtimali mevcuttur. Laparoskopik apendektomi tecrübesi bulunan kliniklerde eksplorasyon sonucu akut apandisit saptanır, başka bir patoloji izlenmezse laparoskopik apendektomi ile şifa sağlanır. Farklı bir patoloji durumunda ise cerrahi tecrübeye göre laparoskopik veya açık olarak definitif işlem gerçekleştirilebilir. [PB - 102] Akciğere fistülize karaciğer kist hidatiği SERKAN FATİH YEĞEN, SALİM BALIN, ALİ EMRE ATICI, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Olgu Sunumu: Bu çalışmada, karın ağrısı ile başvuran ve akciğere fistülize kist hidatik gelişen olgu sunumu amaçlandı. Kırkdört yaşında kadın hasta 3 gün önce başlayan karın ağrısı, bulantı ve kusma şikayetler ile acil servise başvurdu. Fizik muayenede, yaygın karın hassasiyeti ve epigastrik dolgunluk mevcuttu. Laboratuar incelemelerinde, lökosit 20 000 μL, hemoglobin 9,8 g/dL ve biyokimyasal tetkikleri normaldi. Kan ve idrar kültüründe üreme olmadı. Kist hidatik ELİSA Ig G ve indirekt hemaglutinasyon negatifti. Ultrasonografide karaciğer içerisinde segment 4’te 4.7x3.6 cm kist mevcuttu. MR ve BT’de karaciğer segment 4B’de 53x52 mm kitle saptandı. Özefagogastroskopide mideye dıştan bası mevcuttu. Kontrol USG’de karaciğer sol lobda 15x10 cm tip 1 ve karaciğer segment 4’te 6x4 cm tip 4 kist hidatik lehine kistik lezyon görüldü. Takibinin 10. gününde solunum sıkıntısı gelişen hastaya çekilen PAAC’de sol akciğerin total kapalı olduğu görüldü. Akciğere fistülize olduğundan sol tüp torakostomi uygulandı. Takiplerinde ateşi gerilemeyen ve solunum sıkıntısı devam eden hastaya dekortikasyon uygulandı. Takip 40. Gününde taburcu edildi. Taburculuk sonrası 10. gün çekilen BT’de karaciğer sol lobdaki kiste ait bulguların tamamen kaybolduğu segment 4’te olan kistin POSTER BİLDİRİLER ise 2 cm’e gerilediği görüldü. Duvarı zayıf kistler rüptüre ya da çevre yapılara fistülize olabilmektedir. Nadir görülen komplikasyonlardan biri akciğer fistülizasyonudur ve solunum sıkıntısı ile kendini gösterebilir. Bu nedenle karın ağrısı veya akut karın tablosu ile başvurup solunum sıkıntısı gelişen hastalarda akılda tutulmalıdır. [PB - 103] Mekanik intestinal obstruksiyonun nadir nedeni: Hurma çekirdeği 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE incelemede ince barsak anslarında dilatasyon ve sağ alt kadranda ince barsak seviyesinde invajinasyon bulguları mevcuttu. Yapılan laparatomide ileoçekal valvin 40 cm proksimalinde ince barsakların birbirine geçmiş olduğu ve lümeni tıkayan yaklaşık 4x4 cm’lik kitle saptandı. Manuel redüksiyon yapıldı. Yaklaşık 15 cm ileal rezeksiyon ve uç uca anastomoz yapıldı. Postoperatif 4. gununde cerrahi şifa ile taburcu edildi Komplikasyon gelişmedi. Histopatolojik incelemede, fibroid lipom (Vanek’s tümörü) saptandı. Sonuç: İnvaginasyon erişkinlerde nadir görülmektedir. Erişkinlerde invajinasyonun ayırıcı tanıları arasında Vanek’s tümörü de akılda tutulmalıdır. SELAHATTİN VURAL, KEMAL EYVAZ, SALİM BALIN, NEJDET BİLDİK, AYHAN ÇEVİK, HÜSEYİN EKİNCİ [PB - 105] Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Nadir akut mekanik intestinal obstruksiyon nedeni: Warfarin kullanımına bağlı jejunal intramural hematom Giriş: Bezoar, bitkisel ya da hayvansal materyallerin sindirilmeden gastrointestinal sistemde birikerek yumak oluşturmasıdır. Sıklıkla midede oluşmaktadır. Nadiren, ince barsaklara geçerek obstrüksiyona ve perforasyona sebep olmaktadır. Bu çalışmada, hurma çekirdeği nedeni ile mekanik intestinal obstruksiyon gelişen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Otuzbeş yaşında erkek hasta karın ağrısı, bulantı, kusma, gaz ve gaita çıkaramama şikayetiyle acil polikliniğine başvurdu. Anamnezinde hurmayı çekirdeği ile birlikte yediği öğrenildi. Fizik muayenede karında hassasiyet ve distansiyon mevcuttu. Direkt grafide karın alt kadranda meyve çekirdeği ile uyumlu olabilecek opasite veren seviyelenmeleri vardı. Karın bilgisayarlı tomografisinde ince barsaklarda ödem ve distansiyon mevcuttu. Takiplerinde lökosit değerlerinin artması ve akut karın gelişmesi üzerine yapılan laparatomi kararı alındı. Eksplorasyonda ileoçekal valvden 50. cm proksimalden başlayan ödem ve dilatasyon mevcuttu. Palpasyonda, çekirdeklere bağlı kitle oluşumu tespit edildi. Kitle distale ilerletilemediğinden enterotomi yapıldı. Daha proksimaldeki hurma çekirdekleri ise ilerletilerek dışarı alındı. Postoperatif 5. günde taburcu edildi. Komplikasyon gelişmedi. Sonuç: İntestinal bezoarlar mekanik intestinal obstruksiyonunun nadir bir nedenidir. Tedavi yöntemi tartışmalıdır. Rezeksiyon anastomoz ve enterotomi ile çıkarılabilmektedir. [PB - 104] İnce barsak invajinasyonun nadir bir nedeni: Vanek’s tümörü KEMAL EYVAZ, SALİM BALIN, NEJDET BİLDİK, SELAHATTİN VURAL, KENAN ÇETİN, LEVENT KAPTANOĞLU Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Invajinasyon proksimal barsak segmentinin daha distal segment içine teleskop şeklinde geçmesi durumudur. Erişkinlerde en sık benign neden lipomdur. İnflamatuar fibroid polip (Vanek’s Tümörü) mekanik intestinal obstruksiyonunun nadir görülen bir nedenidir. Bu çalışmada, Vanek’s Tümörü nedeni ile mekanik intestinal obstruksiyon gelişen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Yirmiyedi yaşında erkek hasta, on gündür devam eden bulantı, kusma ve karın ağrısı ile acil servise başvurdu. Fizik muayenesinde yaygın hassasiyet ve defans saptandı. Laboratuar tetkiklerinde, lökosit 14.200 k/Ul bulundu. Direkt karın grafisinde hava-sıvı seviyesi saptandı. Ultrasonografide ileumda invajinasyon ile uyumlu ‘’hedef tahtası’’ görünümü vardı. Kontrastlı IV/ oral karın bilgisayarlı tomografi POSTER BİLDİRİLER LEVENT KAPTANOĞLU, KEMAL EYVAZ, SALİM BALIN, ALİ EMRE ATICI, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Warfarin, birçok hastalık tedavi ve profilaksisinde yaygın kullanılan antikoagülan bir ilaçtır. En önemli komplikasyonu kanamadır. Kanama genellikle travmaya sekonder gelişmekte, daha az sıklıkla spontan oluşmaktadır. Bu yazıda, ince barsakta spontan intramural hematom nedeni ile mekanik intestinal obstrüksiyon gelişen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Altmışbeş yaşında kadın hasta 3 gün önce başlayan karın ağrısı, iki gündür gaz-gaita çıkaramama, bulantı ve kusma şikayetleri ile acil polikliniğine başvurdu. Hastanın özgeçmişinde, diabetes mellitus tip 2 ve hipertansiyon olduğu, 5 yıl önce koroner bypass uygulandığı ve 5 yıldır 5 mg/ gün warfarin kullanımı olduğu ancak iki aydır düzensiz kullanımı saptandı. Travma öyküsü yoktu. Fizik muayenede insülin enjeksiyonu yerlerinde ekimozları mevcuttu. Karın distandü, yaygın hassasiyet, defans ve rebound mevcuttu. Hemoglobin 9,2 gr/dl, hematokrit % 28,1, trombosit sayısı 254 000 /mm3, protrombin zamanı > 200 saniye ve INR ölçülemeyecek seviyede yüksekti. Karın tomografisinde jejunal anslarda duvar kalınlaşması saptandı. Hastaya K vitamini ve 3 ünite taze donmuş plazma verilerek operasyona alındı. Peroperatuar 2 Ü eritrosit süspansiyonu verildi. Eksplorasyonda 700–800 cc hemorajik mayi görüldü. Treitz ligamanından 150 cm uzakta 30 cm’lik ince barsak segmenti nekrotik ve mezosunda hemoraji mevcuttu. Rezeksiyon ve yanyana anastomoz uygulandı. Postoperatif altıncı gün taburcu edildi. Takiplerinde komplikasyon gözlenmedi. Sonuç: Uzun dönem antikoagulan alan ve karın ağrısı olan hastalarda ayırıcı tanıda intestinal intramural hematom düşünülmelidir. Preoperatif teşhis edilebilirse medikal yakın takip edilmeli ancak ileus ve akut batın bulguları olursa cerrahi planlanmalıdır. [PB - 106] Kokain paketi yutan hastada cerrahi yaklaşım ERSİN GÜNDOĞAN, NURİ OKKABAZ, ALİ EMRE ATICI, MURAT ALKAN, NEJDET BİLDİK, SELAHATTİN VURAL, METİN KEMENT Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Kokain, esrar gibi psikoaktif maddelerin yasadışı yollardan transferini sağlamak amacıyla vücutta paket taşınması yöntemi 75 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ güncel medikal problemdir. Bu yöntemde vajen ve rektuma yerleştirme veya yutma yoluyla gastrointestinal sistem kullanılmaktadır. Vücutta paket taşıyan kişilere yaklaşımda daha çok konservatif takip önerilmektedir. Bu çalışmada, yuttuğu kokain paketlerinin midede ilerlememesi üzerine cerrahi uygulanan bir olgu sunulmaktadır. Olgu Sunumu: Havaalanı dış hatlar terminalinde şüphe üzerine gözaltına alınan ve ifadesinde kokain paketlerini yuttuğunu belirten 57 yaşında erkek hasta, acil servise getirildi. Genel durumu iyi ve karın muayenesi normaldi. Düz karın grafisinde özellik saptanmadı. Abdominal bilgisayarlı tomografide midede çok sayıda kokain kapsülü görüldü. Zehir danışma merkezine danışılarak olası intoksikasyon açısından laktulozlu laksatif ve hidrasyon uygulanan hasta 48 saati aşkın süre olası bir deşarj açısından takip edildi. Günlük tam kan sayımı ve biyokimyasal parametreleri normaldi. Defekasyonu sırasında kapsül deşarjı olmaması üzerine tekrarlanan BT’de kapsüllerin midede olduğu görüldü. Yatışının 3. günü kapsüllerin ilerlememesi nedeni ile operasyona alındı. Gastrotomi ile 10 adet kokain kapsülü çıkarıldı. Postoperatif 2. gün enteral olarak beslenen hasta 5. gün problemsiz olarak taburcu edildi. Sonuç: Paket rüptürü ve lethal doz riski nedeniyle endoskopik yaklaşım önerilmemektedir. Tedavide genellikle konservatif yaklaşım önerilirken, paket rüptürü, obstrüksiyon ya da paketin ilerlememesi durumlarında ise cerrahi yaklaşım önerilmektedir. [PB - 107] Apendiks mukoseli: Olgu sunumu SALİM BALIN, SEDAT TAN, KEMAL EYVAZ, ÖNDER ALTIN, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Olgu Sunumu: Kırkaltı yaşında kadın hasta 6 aydan beri devam eden karın ağrısı ile genel cerrahi polikliniğine başvurdu. Karın ağrısına aralıklı bulantı, şişkinlik, iştahsızlık ve kabızlık gibi semptomlar da eşlik etmekteydi. Fizik muayenede, barsak hareketleri oskültasyonda normoaktifti sağ alt kadranda hassasiyet ve defans mevcuttu. Laboratuar tetkiklerinde lökosit 12900 k/Ul, hemoglobin 12,2 g/dl, hemotokrit %34,6 idi. Diğer biyokimyasal incelemeleri doğaldı. Karın ultrasonografisi incelemesinde, sağ alt kadranda çekum komşuluğunda 7 cm kistik kitle mevcuttu. Kadın hastalıkları ve doğum kliniğine konsülte edildi. Paraovarian apse ön tanısı ile opere edildi. Peroperatif eksplorasyonda apendiks lokalizasyonunda yaklaşık apendiks hafif enflame ve komşuluğunda çevre dokularla ilişkisiz 4x8 cm uzunluğunda içerisi mukoid vasıfta apendiks mukoseli olabileceğini düşündüğümüz kistik görünüm mevcuttu. Apendiks mezosunda LAP görülmedi ve eksplorasyonda karında başka patolojik durum gözlenmedi. Frozen section inceleme ile malignite saptanmadı. Postoperatif spesmenin histopatolojik incelemesinde 9x4 cm apendektomi materyalinin distal ucunu kaplayan 4x4 cm apendisit dokusundan keskin sınırla ayrılmış düzgün yüzeyli beyaz nodüler lezyon görüldü. Non spesifik kronik enflamasyon ve yoğun fibrozis izlendi. Ayrıca apendiks mukozası boyunca müsin sekrete eden epitelyumda hiperplazi görüldü. Histopatolojik incelemede müsinöz kistadenoma saptandı. Postoperatif 3. gün komplikasyon gelişmemesi üzerine taburcu edildi. Sonuç olarak, apendiks mukoseli karın ağrısı ile başvuran hastanın ayırıcı tanısında düşünülmesi gereken bir durumdur. Uygun cerrahi tekniğin belirlenebilmesi için operasyon öncesi doğru teşhis önemlidir. Operasyon esnasında kistin perfore edilmemesi olası komplikasyonların önüne geçilmesinde faydalı olacaktır. 76 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 108] Erişkinde lipoma bağlı gelişen jejunojejunal invaginasyon; vaka sunumu SALİM BALIN, KEMAL EYVAZ, AYLİN ACAR, MEHMET ALİ GÖK, LEVENT KAPTANOĞLU T.C. Sağlık Bakanlığı Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Invajinasyon proksimal barsak segmentinin daha distal segment içine teleskop şeklinde geçmesi halidir. Erişkinde jejunumdaki lipomlar ve invaginasyon çok nadir görülen klinik durumlardır. Olgu Sunumu: 32 yaşında erkek hasta, on gündür devam eden bulantı, kusma ve karın ağrısı ile acil servise başvurdu. Hastada genarilize peritonit tablosu mevcuttu. Muayenesinde yaygın hassasiyet, defans ve rebaunt saptandı. Kan tetkiklerinde Lökosit sayısı 16.200 olarak ölçüldü. Direkt karın grafisinde hava-sıvı seviyesi saptanırken. Yapılan kontrastlı batın BT (Bilgisayarlı Tomografi) sinde ince barsak anslarında dilatasyon saptandı. Sağ alt kadranda ince barsak seviyesinde invajinasyon düşündüren bulgular vardı. Laparatomi kararı alındı. Yapılan laparatomide ileoçekal valv’in 50 cm proksimalinde ince barsakların birbirine geçmiş olduğu görüldü. Manuel reduksiyon yapıldı. Palapsyonda burada lümeni tıkayan yaklaşık 5x5 cm’lik kitle saptandı. Kitlenin yaklaşık 10 cm distaline ise ileum perforasyonu görüldü. Yaklaşık 25 cm’lik ileal rezeksiyon ve uç-uca anastomoz yapıldı. Post operatif takiplreinde hrehangi bir problem olmayan hasta 5. gununde cerrahi şifa ile taburcu edildi. Piyesin histopatolojik inceleme sonucu bening submukozal lipom olarak rapor edildi. Sonuç: Nonspesifik klinik belirtileri ve pereoperatif tanısal güçlüğü olan erişkinlerde seyrek görülen lipoma bağlı gelişen invaginasyon sunulmaktadır. [PB - 109] Kürdana bağlı ince barsak perforasyonu ERSİN GÜNDOĞAN, NURİ OKKABAZ, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, HASAN EDİZ SIKAR Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Yabancı cisimlerin çoğu komplikasyona neden olmadan dışkı ile atılır ancak daha keskin ve uzun nesneler genellikle ileum düzeyinde sindirim sisteminde perforasyona neden olabilir. Bu yazıda, kürdana bağlı ince barsak perforasyonu nedeniyle opere edilen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Altmışiki yaşında erkek hasta 2 gündür karın ağrısı, bulantı, kusma ve ishal şikayeti ile acil cerrahi polikliniğine başvurdu. Fizik muayenede, yaygın hassasiyet, defans ve rebound mevcuttu. Laboratuar incelemelerinde lökosit 15000 k/Ul ve diğer biyokimyasal tetkikleri normaldi. Ayakta direk karın grafisinde ince barsak düzeyinde hava sıvı seviyesi mevcuttu. Abdominal bilgisayarlı tomografide ileoçekal valv seviyesinde mezoda kirlenme mevcuttu. Hastaya laparoskopi yapıldı. Eksplorasyonda gato halinde ince barsaklar ve safralı mayi mevcuttu. Konversiyon geçilerek laparotomi uygulandı. İleoçekal valvden itibaren 15. cm.de yarısı ileumdan dışarı çıkmış olan kürdan görüldü, kürdan dışarı alınarak primer onarıldı. Postoperatif 3. günde taburcu edildi. Takip süresi 2 aydı. Takiplerinde komplikasyon gelişmedi. Sonuç olarak, hasta genellikle yabancı cismi yuttuğunu hatırlamaz ve bu durum tanıyı zorlaştırır. Klinik olarak yabancı cisme bağlı barsak perforasyonu akut karının diğer sebepleri ile karışabileceğinden operasyon öncesi tanısı zordur ve genellikle mümkün olmamaktadır. POSTER BİLDİRİLER [PB - 110] Koroziv madde içimine bağlı özefagus kanseri NEJDET BİLDİK, MEHMET ALİ GÖK, MURAT ALKAN, MEHMET ESER, ALİ EMRE ATICI, SELAHATTİN VURAL, LEVENT KAPTANOĞLU, METİN KEMENT Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Bu çalışmada, 4 yıl önce koroziv madde içimi sonrası erken dönem özefagus skuamoz hücreli karsinom gelişen hasta sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: On dokuz yaşında erkek hasta 1 yıldır katı ve sıvı gıdalara karşı yutma güçlüğü ve kilo kaybı ile polikliniğe başvurdu. Hastanın kilo kaybı 1 ayda 10 kg idi. Fizik muayenede patolojik bulgu saptanmadı. Laboratuar incelemelerinde hemoglobin 12.5 g/dl, hemotokrit %40.1 ve biyokimyasal tetkikleri normaldi. Özefagus pasaj grafisinde servikal özefagus proksimal 25 mm’lik segmentte düzensizlikler ve darlık saptandı. Üst gastrointestinal endoskopide üst sfinkter hizasında endoksop geçişine izin veren darlık saptandı. Darlık yapan alandan yapılan biyopside skuamoz hücreli karsinom saptandı. Toraks bilgisayarlı tomografide özefagus başlangıç kesimdeki 25 mm segmentte en geniş yerinde 6-7 mm duvar kalınlaşması izlendi. Abdominal BT’de metastaz saptanmadı. Hastaya transtorasik subtotal özefajektomi, gastrik tüp oluşturulması, özefagogastrostomi, toraks tüp ve kapalı su altı drenajı uygulandı. Postoperatif 7. gün metilen mavisi verildi ve kaçak tespit edildi. Postoperatif 10. gün metalik tam kat stent yerleştirildi. Kontrol pasaj grafisi normaldi. Toraks tüpü çekildi. Hasta cerrahi şifa ile taburcu edildi. SONUÇ: Koroziv maddeler çoğunlukla yutulmadan önce tükürüldüğünden özefagus hasarı az olmaktadır. Özefagus yaralanma derecesi değerlendirilmesinin en iyi yolu endoskopidir. Kostik madde içme öyküsü olan ve geç dönemde disfaji ortaya çıkan her olguda karsinom aranmalıdır. [PB - 111] Soliter çekum divertiküliti: Dört hastalık vaka serisi ENVER REYHAN, KAMURAN CUMHUR DEĞER, HASAN ERDEM, HİLMİ BOZKURT, MEHMET AZİRET, ERSOY ARSLAN, OKTAY İRKÖRÜCÜ Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Adana Amaç: Çekum divertiküliti nadir görülen, akut apendisit ile ayırıcı tanı zorluğu nedeniyle cerrahinin ön plana çıktığı bir hastalıktır. Bu çalışmadaki amacımız sağ alt kadran ayrıcı tanısında önemli yeri olan bu hastalığın kliniğini ve tedavisini irdelemektir. Gereç ve Yöntem: Yıllık ortalama 380 apendektomi yapılan merkezimizde, Ağustos 2011-Eylül 2012 tarihleri arasında gördüğümüz ikisi kadın, ikisi erkek olmak üzere dört “Çekum Divertiküliti” hastamız kliniği ve tedavisi yönünden değerlendirildi. Bulgular: Ortalama yaşı 24.75, ortalama Alvarado skoru 6.5 ve akut batın tanısıyla ameliyata alınan bu dört hastanın sadece birinde ultrasonografik pozitif bulgu saptanmıştı. Üçüne “apendektomi”, birine “apendektomi ve divertikülektomi” yapıldı, hepsinin seftriakson ve metranidazol tedavisi ile takibi yapıldı. Tartışma ve Sonuç: Çekum divertiküliti görülme yaşı ve klinik bulguları itibariyle akut apendisiti düşündürmektedir. Komplike olmayan çekum divertikülitli hastaların tanı ve konservatif tedavisinde bilgisayarlı tomoğrafi (BT) ve laparoskopi POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE önerilse de, çoğu akut apendisit öntanısıyla ameliyata alınmaktadır. Ameliyata alınan bu hastalara basit divertikülektomiden kolektomiye kadar cerrahi işlem yapılacabileceği gibi, bu hastalara appendektomi yapmaktan kaçınılmaması önerilir. Uygun antibiyotik bütün hastalarda düşünülebilir. [PB - 112] Nadir bir olgu; künt travmaya bağlı her iki duvardan mide perforasyonu NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, HALİL İBRAHİM ÖZKAYA, UMUT YILMAZYILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Samsun Olgu Sunumu: Abdominal travma, kafa ve extremite travmalarından sonra 3. sırada gelmektedir. Travmaya bağlı ölümlerin %10’undan sorumludur. Abdominal travmaların %75’i künttravmadır. Literatürde künttravma sonrası gastrointestinal yaralanma (%0,7-%26,5) arasında değişen oranlardadır. Ensık dalak yaralanmakda bunu karaciğer, barsaklar izlemektedir. Künttravma sonrası mide perforasyonu (%0.2-1.7) nadirdir. Sunuda; künttravma sonrası midenin hem ön hemde arka duvarında perforasyon oluşan olgu sunulmaktadır. 45yaşında erkek, alkol alımı sonrası merdivenden yuvarlanıyor. Travmanın oluş şekli bilinmiyor, inspeksiyonda travma izine rastlanmıyor, batın muayenesinde ilk bakıda tahta karın bulgusu gözlenmiyor, hassasiyet tespit ediliyor, hasta karın ağrısının olmadığını, belinde ağrı olduğunu belirtiyor. Bu bulgularla acil doktoru toraxCT+ vertabra grafileri istiyor. ToraxCT abdominal kesitlerinde batın içi serbest hava görülüyor, hasta ameliyata alınıyor. Eksplorasyonunda; batında intestinal içerikle beraber hemorajik mayi gözleniyor. mide fundusunda 1,5 cm perfore alan gözleniyor, sture ediliyor. Sırta vuran ağrı şikayetide göz önüne alınarak eksplorasyonu tamamlamak için gastrokolik ligaman açılıyor. Belenmedik bir şekilde mide fundusu arka kısımda yakaşık 1,5 cm’lik perfore alanı tespit ediliyor. İkinci perfore alanda onarılarak dren konup batın kapatılıyor, 4. gün rejim başlanıp 5. gün sorunsuz taburcu ediliyor. Künt travma sonrası İçi boş organ yaralanmasında radyolojik inceleme tanı oranını yükseltmektedir. Birden fazla yaralanması olan, kafa travması olan, alkol veya madde bağımlılığı olan hastalarda tanı konulmasında zorluk olabilmektedir. Olguda hastanın alkollü olması klinik değerlendirmeyi yanıltmakta olup her iki duvarda perforasyon olması, CT de serbest hava görülmesine neden olmuştur. Tek başına arka duvardan perforasyon, bu olguda tanıyı zorlaştırabilir, gecikmesine neden olabilirdi, fakat bu olgu için arka duvarla beraber ön duvarda perforasyon olması hasta açısından bir şans sayılabilir. [PB - 113] Tenya saginataya bağlı meckel divertikül perforasyonu ŞAHİN KAHRAMANCA, GÜLAY ÖZGEHAN, GAYE ŞEKER, BURAK İREM, H. İBRAHİM DURAL, TEVFİK KÜÇÜKPINAR Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara Amaç: Meckel divertikülü(MD), gastro intestinal sistemin (GİS) %1-3 oranında görülen en sık konjenital anomalisidir. İleoçekal valvin 60 cm proksimalinde ve antimesenterik yüzde gelişir. Preoperatif komplikasyon gelişmemiş MD olgularında tanının 77 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ konması oldukça zordur. Meckel divertikülü semptomsuz olup tesadüfen saptanabileceği gibi yaşamı tehdit eden kanama ve perforasyon gibi çok ağır klinik tablolara neden olabilen komplikasyonlar ile de karşımıza çıkabilir. Gereç ve Yöntem: akut karın nedeniyle acil laparatomi yapılarak tenya saginataya bağlı meckel divertikül perforasyonu saptanan hasta incelenmiştir. Bulgular: Bir haftadır karın ağrısı, bulantı ve 5 gündür gaz, gayta çıkaramama şikayeti ile acil servise başvuran 37 yaşında erkek hastanın, fizik muayenesinde karında yaygın distansiyon mevcut olup sağ alt kadranda defans pozitifti. Laboratuar tetkiklerinde WBC: 27400, ADBG’de serbest hava saptandı. Acil opere edilen hastada laparotomide terminal ileumdan yaklaşık 60 cm proksimalde meckel divertikülünün perfore olduğu, ve enflame perforasyon odağından Tenia benzeri parazitin dışarı çıktığı gözlendi. Hastaya yaklaşık 10 cm’lik rezeksiyon ve uç ileostomi yapıldı. Postoperatif 1. gününde Niklozamid başlandı. Tartışma ve Sonuç: Meckel divertikülü, GİS’deki birçok divertikülün aksine tüm barsak tabakalarını içeren, gebeliğin 7-8. haftalarında kapanması gereken omfalo-mezenterik kanalın kapanmaması sonucu oluşan gerçek divetiküldür. Genel popülasyonda %1–3 oranında görülmekle beraber otopsilerde %0,14-%4,5 oranında tespit edilmiştir. Genellikle semptomatik olduğunda tanı intraoperatif konur. En sık komplikasyonları enflamasyon, kanama ve perforasyondur. Semptom veren ve komplikasyonlu MD’nün tedavisi cerrahidir. [PB - 114] Akut karının nadir nedeni: Appendiks otoamputasyonu ve beraberinde heterotopik pankreas ŞAHİN KAHRAMANCA1, HAKAN GÜZEL1, OSKAY KAYA1, BURAK İREM1, RÜÇHAN AYGÜN2, TEVFİK KÜÇÜKPINAR1 1 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 2 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Ankara Amaç: Akut apandisit en sık akut batın nedenidir. Etyoloji esasen apendiks lümeninin tıkanmasıdır, tedavi cerrahidir. Kronik apandisit durumlarında tekrarlayan ataklar görülebilir ve apendiksin otoamputasyonu ile sonuçlanabilir. HP pankreas dokusunun histopatolojik özelliklerini, pankreas dışı lokalizasyonda göstermesidir. Genelde asemptomatiktir, bazen obstrüksiyon, kanama, gelişebilir. Genellikle insidental tanı alırlar. Apendiks otoamputasyonuyla birlikte heterotopik pankreas olgusu literatürdeki ilk olgudur. Gereç ve Yöntem: Apendiks otoamputasyonu ile birlikte ince barsakta Heterotopik pankreas (HP) saptanan olguyu sunacağız. Bulgular: Acile karın ağrısı, kusma şikayetiyle başvuran 43 yaşında erkek hastanın muayenesinde defans, rebound pozitifti. Laboratuar tetkiklerinde lökositoz saptandı. Laparotomide; appendiksin çekumdan ayrılmış olduğu, çekumda lüminal bir yapı olmayıp güdüğün olması gereken yerde fibrozis olduğu ve terminal ileumda 2 cm çaplı intralüminal kitle varlığı tespit edildi. Apendektomi ve kitle eksizyonu yapıldı. Çekuma müdahale edilmedi. Histopatolojik incelemede kitle HP olarak rapor edildi. Tartışma ve Sonuç: Genel cerrahinin en sık acil laparatomi endikasyonu akut apandisitin insidansı bu denli yüksek olduğu müddetçe, birçok malformasyon ve patolojisinin olduğu akılda tutulmalıdır. Geçirilmiş apandisit ataklarına bağlı enflamasyon ve nekroz sonrasında apendiksin, kökünden otoamputasyona uğrayarak çekumda fibrozis oluşturacak şekilde ayrılması karşılaşılabilecek nadir bir durumdur. Bu olgularda apendektomi 78 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE sonrası çekumda lüminal yapı varlığı araştırılması, lümen bulunamıyorsa, olası komplikasyonu en erken gösterecek drenlerin doğru kalibrasyonda yerleştirilmesi ve hastanın postoperatif yakın takipte tutulması unutulmaması gereken noktadır. İnsidental saptanan terminal ileumdaki HP olgusunda, literatürde ektopik dokudan kaynaklanan malignite olguları sunulduğundan, HP insidental dahi olsa tedavisinin rezeksiyon olduğu unutulmamalıdır. [PB - 115] Nadir bir akut batın nedeni: Çekum divertiküliti SERACETTİN EĞİN, SEMİH HOT, BERK GOKCEK, SERVET RÜŞTÜ KARAHAN Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Çekum divertikülü inflamatuar veya hemorajik komplikasyonlar gelişmedikçe semptom vermeyen iyi huylu, nadir bir lezyondur. İnflame olduğunda akut apandisitden ayırt edilemeyen karın ağrısı ile klinik şikayetler başlar. Bu durumun tedavisi konservatif antibiotik tedavisinden agresif rezeksiyona kadar değişebilen tarzda halen tartışmalıdır. Burada akut apandisit ön tanısı ile ameliyata alınan ve ameliyatda çekum divertiküliti saptanan hastayı sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 62 yaşında bayan hasta üç gün önce başlayan karın ağrısı şikayeti ile acil cerrahi polikliniğine başvurdu. Muayenesinde sağ alt kadranda hassasiyet ve rebaund mevcut. WBC:13.350/ mm3, CRP:48mg/L.Batın USG normal. Batın BT de asendan kolonda duvar kalınlaşması mevcuttu. Hasta akut apandisit ön tanısı ile operasyona alındı. Eksplorasyonda apandiks vermiformisin salim olduğu, çekumda tenia libera ile tenia mesocolica arasında lokalize olmuş, 2 cm çapında tabanı olan inflame divertikülün üst kısmının nekroze olduğu,perfore olmadığı gözlendi. Divertikül eksizyonu yapıldı. Absorbe olabilen sütür kullanılarak Gambee tekniği ile kapatıldı. Çekum dekompresyonu için apandektomi yapılarak apandiks güdüğünden 18 nolu foley katater ile tüp çekostomi yapıldı. Postop dönemde tüp çekostominin tıkanmaması için günde 4-5 kez irrigasyon yapıldı. Postop 15.günde hasta sorunsuz taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Çekum divertikülitli hastaların genellikle %70 den fazlası akut apandisit tanısıyla ameliyat edilir. Batın tomografisi ameliyat öncesinde en önemli tanı modalitesidir. Tomografi bulguları lokal perikolonik inflamasyon, divertikül, kolon duvar kalınlaşması, bitişik fasya kalınlaşması, ekstraluminal kitle etkisidir. Ameliyat öncesi çekum divertiküliti tanısı koymak tedavi stratejisini belirlemek için önemlidir. Tomografi ile ameliyat öncesinde tanı konan ve peritonit bulguları göstermeyen hastalarda antibiotiklerle medikal tedavi yeterli olabilir. Ameliyatda akut apandisit tanısı şüpheliyse eksplorasyon genişletilmelidir.Çekum divertikülitinde inflamatuar kitle olmadıkça divertikülektomi yeterli olup agresif rezeksiyon gereksizdir. Apandektomi güdüğünden yapılabilen tüp çekostomi, postop dönemde çekum duvarındaki intraluminal basıncı düşürerek divertikülektomiyi kapatan sütürlerin güvenliğini sağlar. Sağ alt kadran ağrısı ile başvuran hastalarda nadir bir neden olsa da ayırıcı tanıda çekum divertikülitleri düşünülmelidir. Akut apandisitin sıklıkla görüldüğü yaş grubunun dışında olan ve akut apandisit düşünülen hastalarda çekum divertiküliti olabileceği akla gelmelidir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 116] Alveolar kistlerin abdominal invazyonu AHMET ŞEKER, ALPASLAN TERZİ, YUSUF YÜCEL, ALİ UZUNKÖY, REŞİT ÇİFTÇİ Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Şanlıurfa Amaç: Echinococcus alveolaris karaciğerdeki tüm ekinokokkal lezyonların sadece %3’ünden sorumludur. Biz ilk defa karşılaştığımız ve İngilizce literatür taramasında çok nadir rastlanan intraabdominal organları tutan abdominal (peritoneal) alveolar hidatidozis olgusunu sunduk. Gereç ve Yöntem: Bulgular: 81 yaşında kadın hasta, karında şişkinlik, kusma ve gaz-gaita çıkaramama nedeniyle başvurdu. Yapılan muayenede insizyonel herni ve karında yaygın şişlikler ele geldi. Bilgisayarlı tomografide; karaciğerde, dalakta, her iki böbrekte, pankreasta, intraperitoneal alanda tüm kompartmanları dolduran kistik, en büyüğü 6 cm çapında multipl sayıda kitlesel lezyonlar izlendi. Ayrıca karın orta hatta kas zayıflığının da eşlik ettiği büyük boyutlarda geniş boyunlu içerisindeki barsak anslarında hidatik lezyonlar içeren herniasyon izlendi. Hidatik lezyonlar tarafından tüm barsak anslarında ve konturunda ondulasyon izlendi. Hastada intestinal obstrüksiyon bulguları nedeni ile cerrahi girişim kararı alındı. Orta hat üzerinden karın açıldı, karın içindeki bütün organlar üzerinde ve omentumda irili ufaklı binlerce lezyon görüldü. Lezyonlar bazı yerlerde kümelenme yaparak gastrointestinal pasajı tıkamıştı. Lezyonların çoğu palyatif amaçlı çıkarıldı. Omentektomi yapıldı. insizyonel hernisi primer tamir edildi. Postoperatif dönemde hastaya oral gıda başlandı, gıdaları iyi tolere eden hastaya Albendazol 15 mg/ kg/gün tedavi başlandı. Patolojik inceleme sonucunda rezeksiyon yapılan kistler alveolar tipte kist olarak raporlandı. Tartışma ve Sonuç: Alveolar ekinokokkozisin en etkili tedavisi radikal rezeksiyondur. Rezeksiyon sonrası en az 2 yıl kemoterapi tavsiye edilmektedir. Eğer rezeksiyon mümkün değil veya yetersiz ise uzun süre hatta ömür boyu kemoterapi tavsiye edilmektedir. Bizim hastamızda peritoneal tüm yüzeylerde irili ufaklı binlerce kist vardı. Bu kistler bazı yerlerde küme yapmış ve gastrointestinal pasajı bası yoluyla engellemekteydi. Radikal rezeksiyonun mümkün olamayacağı ve yapılsa bile hastanın morbiditesini önemli ölçüde artırabileceği düşüncesiyle kısmi rezeksiyon yapılarak pasajın açılması sağlanmıştır. [PB - 117] Anti ülser ilaçlar neyi değiştirdi? HAKAN GÜZEL, ŞAHİN KAHRAMANCA, DURAY ŞEKER, GÜLAY ÖZGEHAN, GÜNDÜZ TUNÇ, TEVFİK KÜÇÜKPINAR, HÜLAGÜ KARGICI Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara Amaç: Anti-ülser tedavinin son 50 yılda mide, duedonum ülserlerinin cerrahi komplikasyonlarını azaltmadaki başarısını ortaya koymak. Gereç ve Yöntem: Ankara’da bir referans hastanesinde 1962-2012 yıllarında ülser komplikasyonu (kanama, perforasyon ve obstrüksiyon) nedeniyle cerrahi uygulanan hasta kayıtları tarandı. Tarama sonucunda hastalar 1962-1980 (Grup1), 1981-1990 (Grup2), 1991-1997 (Grup3) ve 1998-2012 (Grup4) zaman dilimlerine göre 4 gruba ayrıldı. Grupların belirlenmesi anti-ülser ilaçların ülkemizde rutin kullanıma girdiği zamana göre yapıldı (H2 reseptör blokörleri; 1980, proton pompa inhibitörleri (PPİ); 1990, Helicobacter Pylori (HP) eradikasyonu). G1, G2, G3 ve G4’teki operasyon sayıları ve tipleri POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE karşılaştırıldı. Karşılaştırmada non-parametrik X2 testi uygulandı. Bulgular: Toplam 2953 hastanın 1350’si perforasyon, 198’i kanama, 1405’i obstrüksiyon nedeni ile opere edilmişlerdi. G1; 1539, G2; 840, G3; 294 ve G4;280 hasta içermekteydi. Ortalama yaş ve erkek populasyonu oranları G1, G2, G3 ve G4’te; 38.84, 39.23, 39,41 ve 46.45 ve %92.4, %77.4, %81,3 ve %87,9 idi. Ameliyat türlerine bakıldığında; gruplarda, kendi içinde anlamlı fark vardı (p<0.001). G1,G2, G3 ve G4’teki operasyon tiplerine bakıldığında G1 ile G2, G2 ile G3, G3 ile G4 ve G1 ile G2+3+4 arasında anlamlı fark vardı (p<0.001). G1,G2 ve G3 te obstrüsiyon en fazla cerrahi neden iken G4 te ise perforasyon idi. Tartışma ve Sonuç: Peptic ulcus tedavisinin tarihçesi, diyet+anti-asit, PPİ ve antibiyotik tedavisine kadar değişiklik gösterir. Tedavi tipi geliştikçe ülser komplikasyonlarında anlamlı oranda azalma meydana gelmiştir.Daha önceleri tedavinin uzun süreli ancak yeterli etkinlikte olmaması nedeni ile obstrüksiyon öne çıkarken son dönemlerde perforasyonların daha fazla görülmesi, hastanın tedavi ile uyum göstermemesi olarak yorumlanmıştır. [PB - 118] Omental torsiyona yaklaşım nasıl olmalı? H.İBRAHİM DURAL, ŞAHİN KAHRAMANCA, HAKAN GÜZEL, GÜLAY ÖZGEHAN, EMRE GÖKCE, TEVFİK KÜÇÜKPINAR, HÜLAGÜ KARGICI Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara Amaç: Omental infarkt, omentum majusun perfüzyonunun bozulması sonucu gelişen, omentum yapısı nedeniyle genelde sağ alt kadranda semptom veren ve kliniğinin silik olması sebebiyle de tanısı genelde intraoperatif konulan nadir akut batın sebeplerindendir. Gereç ve Yöntem: Primer omentum nekrozu (PON) nedeniyle acil opere edilen hastayı sunacağız. Bulgular: Karın ağrısı şikayetiyle acile başvuran 37 yaşındaki erkek hastanın fizik muayenesinde sağ alt kadranda rebound, defans pozitifti. Lökosit sayısı 11.300 saptanan hasta akut apandisit ön tanısıyla operasyona alındı. Operasyonda sağda yaklaşık 15-20 cm’lik omentum segmentinin torsiyone olup nekroza gittiği gözlendi. Nekrotik segment eksize edilip, elektif apendektomi eklendi. Tartışma ve Sonuç: Omental infarkt, sıklıkla dördüncü beşinci dekadlarda görülür. Erkek/kadın oranı 2:1’dir. İki formda karşımıza çıkar. PON etyolojisinde staz ve tromboz oluşturabilecek vasküler malformasyonlar, ağır yemek sonrası gelişen venöz konjesyon, obezite ve aşırı egzersiz öne sürülen nedenlerdendir. Hiperkoagülasyon durumları, maligniteler ve herniler ise sekonder sebeplerdir. Klinik genelde silik ve non spesifiktir. Preoperatif dönemde USG ve tomografi faydalı olabilir. Tanı genelde intaoperatif konur. Tedavi konusunda halen bir görüş birliği yoktur. Sepsis, apse ve adezyon gelişimi geç komplikasyonlardandır. Literatürde, gelişebilecek komplikasyonlar nedeniyle tedavisinin cerrahi olması gerektiğini savunan görüşler ağırlıkta olsa da, preoperatif tanı konulabilen hastalarda, oluşabilecek geç komplikasyonların sıklığının azlığı nedeniyle sadece anti enflamatuvar ilaçlarla konservatif tedavinin yeterli olacağını savunan görüşler de bulunmaktadır. Sonuç olarak akut apandisit ön tanısı ile acil opere edilerek intraoperatif tanı konulmuş bir PON olgusunda tedaviye, nekrotik materyalin eksizyonuna apendektominin eklenmesi sonucu ağır basmaktadır. 79 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 119] Ogilvie sendromu: Ne zaman cerrahi? ŞAHİN KAHRAMANCA, CEM AZILI, GÜLAY ÖZGEHAN, GAYE ŞEKER, TEVFİK KÜÇÜKPINAR, HÜLAGÜ KARGICI Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara Amaç: Mekanik sebepler olmaksızın kolonun akut ve masif dilatasyonu olarak tanımlanan OS’nin patofizyolojisi tam olarak bilinmemektedir. En güçlü hipotez otonomik sinir sistemi disfonksiyonu sonucu parasempatik innervasyonun azalması ve sempatik innervasyonun artması sonucu meydana geldiği şeklindedir. Gereç ve Yöntem: OS nedeniyle akut batın gelişerek opere edilmiş hasta sunulmuştur. Bulgular: On yıl önce rektum kanseri nedeniyle opere olan 64 yaşındaki bayan hasta, karın ağrısı, kusma şikayeti ile acilde değerlendirilerek ileus tanısıyla hospitalize edildi ve medikal tedavi başlandı. Bir gün sonra akut batın hali gelişen hastaya laparotomi yapıldı. Çekum çapı yaklaşık 20 cm idi ve tüm kolon segmentlerinde iskemik megakolon hali mevcuttu. Hastaya total kolektomi+uç ileostomi uygulandı. Tartışma ve Sonuç: Etyopatogenezi tam olarak anlaşılamayan OS’lu hastaların %90’ında, ekstra kolonik hastalıklar vardır. Cerrahi, travma, yanık, sepsis, maligniteler, sistemik hastalıklar, ve radyoterapi en sık rastlanılan hastalıklardır. Tipik şikayetler karın ağrısı, bulantı, kusma ve abdominal distansiyon şeklindedir. Gold standart tanı yöntemi olmamasına rağmen tanıda en çok işe yarayan tetkikler düz grafi ve tomografidir. Kolonda iskemi ve perforasyon görülen en ciddi komplikasyonlardır. Perforasyon gelişen olgularda mortalite %50’ye kadar çıkmaktadır. Konservatif tedavi olarak neostigmin ve kolonoskopinin başarısız olduğu durumlarda; laparotomi ve dekompresyon uygulanırken, laparotomide barsak nekrozu ve perforasyon saptandığında tüp çekostomi, yaygın nekroz varlığındaysa kolektomi+ileostomi+müköz fistül uygulanmalıdır. İleri yaş, 13 cm’nin üzerindeki çekum çapı, sistemik hastalıklar, tanı ve tedavideki gecikme, başarılı kolon dekompresyonuna rağmen yüksek mortalite ve morbidite oranlarını açıklamaktadır. [PB - 120] Peptik ulkus perforasyonunda laparokopik tedavi açık ameliyata üstün müdür? SELİM BİROL1, FAZİLET ERÖZGEN2, MURAT AKAYDIN3, ERKAN YARDIMCI4, AKGÜN ÇELİK5, EKREM FERLENGEZ2, AYSUN ŞİMŞEK ÇELİK6 1 Maltepe Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Haseki Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 3 Özel Vatan Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 4 Beziamlem Vakıf Üniversitesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 5 Özel Safa Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 6 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 2007 ve 2009 yılları arasında yapılan toplam 45 peptik ulkus perforasyonu amaliyatının retrospektif karşılaştırılması. Gereç ve Yöntem: Vakıf Gureba Eğitim Araştırma Hastanesinde 2007 ve 2009 yılları arasında yapılan toplam 45 peptik ulkus perforasyonu ameliyatını hasta dosyaları ve ameliyat notları üzerinden retrospektif olarak inceledik. Hasta cinsiyeti, yaşı, şikayetleri80 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE nin başlangıç süresi gibi demografik dataların yanında, batın içi tahmini serbest sıvı miktarları, batın yıkama için kullanılan sıvı miktarı, kullanılan dren sayısı, perforasyonun onarım şekli, ameliyat süresi, ameliyat öncesi amilaz seviyeleri ve ameliyat öncesi wbc değerleri de karşılaştırıldı. Son olarak toplam yatış süreleri postop takip poliklinik sayıları hastaların iyileşmesini gösterir bir bulgu olarak karşılaştırıldı. Bulgular: 2 yıllık sürede toplam 45 hasta peptik ulkus perforasyonu tanısıyla ameliyat edilmiştir. Bunlardan 11’i laparoskopik, 34’ü ise açık yöntemle tedavi edilmiştir. Ortalama yaş Laparoskopik Grupta (LG) 30.7 iken, Açık Ameliyat Grubunda (AG) 41,79 yıl olarak belirlenmiştir. LG’de şikayetin başlama süresi ortalam 1 gün iken, AG’ de 1,27 gündür. Ortalama ameliyat süresi LG için 76 dk AG için 59 dk.’dır. Hasta başına kullanılan ortalama dren sayısı LG’de 1,63, AG’ de 1,75 tir. Cerrahin tahmin ettiği batın içi serbest sıvı miktarı ortalaması KG’de hasta başı 258 cc, AG’ de 400cc’dir. Postoperatif kontrol poliklinik sayısı LG’de 1,9 iken AG’de 3,02’ dir Kullanılan batın yıkama mayii LG’de ortalama 4200cc, AG’de 4790 cc olarak rapor edilmiştir. Son olarak hastanede ortalama yatış süresi LG’ de 5,8 gün, AG’ de 6,2 gündür. Her iki grubun ameliyat öncesi WBC ve amilaz değerleri benzerdir. Tartışma ve Sonuç: Sonuçlar neticesinde LG’deki hastaların daha genç ve şikayetlerinin üzerinden daha az zaman geçmiş olanlardan seçilmiş olmaları, ameliyat süresinin ise AG’ye nazaran daha uzun olması cerrahların ameliyatı yeni yeni benimsedikleri ve alıştıklarının göstergesidir. Daha az yatış süresi ve az kontrol poliklinik sayısı LG’deki en belirgin üstünlüktür. [PB - 121] Balık kılçığına bağlı ince barsak perforasyonu ŞÜKRÜ TAŞ, FARUK ÖZKUL, ÖMER FARUK ÖZKAN, MUHAMMET KASIM ARIK, ÖZTEKİN ÇIKMAN Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Çanakklae Giriş ve Amaç: Yabancı cisimlerin yanlışlıkla yada bilerek yutulması klinikte sık karşılaşılan bir durumdur. Buna karşın yabancı cisimlere bağlı gelişen ince barsak perforasyonları nadir görülen bir durumdur. Burada 10 gün önce balık yeme öyküsü olan ve balık kılçığına bağlı jejunal perforasyon gelişen olguyu sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 62 erkek hasta 4 gün önce başlayan ve giderek artış gösteren karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvurdu. Hastanın özgeçmişinde 5 yıldır tip2 diyabeti dışında bir özellik yoktu. Fizik muayenede karında yaygın hassasiyet ve rebaund mevcuttu. Laboratuar olarak wbc:11.8 ve açlık kan şekeri 220 gr/dl dışında anormal bir değer gözlenmedi. Hastanın çekilen ayakta direkt karın grafisinde ince barsak obstrüksiyonunu düşündüren genişlemiş lupa ait gaz gölgesi izlendi. Tüm karın ultrasonografisi yoğun gaz nedeni ile suboptimal değerlendirildi ve bir özellik olmadığı bildirildi. Hasta 1 gün klinikte takip edildi. Fizik muayene bulguları gerilemeyen hastaya operasyon planlandı. laparaskopik olarak başlanılan ameliyatta jejunum ansında omentum tarafından sınırlandırılmış 5cm’lik bir kitle izlendi. Segmenter ince barsak rezeksiyonuna karar verildi. Orta hat insizyonla laparatomi yapıldıktan sonra hazırlanan jejunum ansı rezeke edildi. Eksize edilen kitle palpe edildiğinde kitlenin ince barsak lümenini konsantrik olarak daralttığı gözlendi. Kitle ortasında çizgisel tarzda keskin bir yabancı cisim palpe edildi. Kitlenin patolojik incelenmesi yabancı cisim reaksiyonuna bağlı gelişen granülomatoz oluşum olarak rapor edildi. Postoperatif hastada anamnez tekrar sorgulandığında 10 gün önce hastanın balık yediği tespit edildi. Kliniği düzelen hasta Postoperatif 5. Günde taburcu taburcu POSTER BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 122] Geriatrik popülasyonda akut apandisit HAKAN GÜZEL1, ŞAHİN KAHRAMANCA1, GAYE ŞEKER1, İ. BURAK İREM1, İ. EMRE GÖKCE1, KÖKSAL BİLGEN2, GÜNDÜZ TUNÇ3, TEVFİK KÜÇÜKPINAR1 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 2 Ordu Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ordu 3 Acıbadem Hastanesi, Ankara 1 Amaç: AA en sık acil genel cerrahi hastalıklarındandır. Bir kişinin ömrü boyunca AA nedeniyle opere olma ihtimali %7’dir. Görülme sıklığı 20-30 yaşlarda pik yaparken, negatif apendektomi oranı %10-30 arasındadır. Mortalite %1’den azdır. Ancak mortalite, morbidite ve negatif apendektomi oranları geriatrik popülasyonda (GP) artmaktadır. Sosyo-ekonomik gelişmeler ve tıbbi başarılar sayesinde, yaşlı nüfusun oranı giderek artmaktadır. Nüfusun yaşlandığı toplumlarda GP’da AA prevalansının giderek artan bir oranda gözlenmesi beklenmektedir. Gereç ve Yöntem: 1972-2012 yılları arasında opere edilmiş 3229 AA olgusu, GP ve geriatrik olmayan hastalar olarak, 19721982 yılları Grup1, 1983-1992 yılları Grup2, 1993-2002 yılları Grup3 ve 2003-2012 yılları da Grup4 şeklinde ayrılarak incelenmiştir. Bulgular: Çalışmamızdaki hastaların yaş ortalaması 30.1 idi ve %63.5’i erkekti. Hastaların 120’si (%3.7) geriatrik yaş grubundaydı. GP’da rastlanılan komplike AA oranı %45.8 olarak tespit edildi ve geriatrik olmayan grup ile arasında istatistiksel anlamlı fark saptandı (p<0.001). G1 ile G2, G2 ile G3, G3 ile G4 aralarında incelendiğinde, AA tanısıyla opere edilen GP’daki hasta sayısının günümüze yaklaştıkça gruplar arasında arttığını gözlemledik (p<0.001). Tartışma ve Sonuç: AA en sık genel cerrahi acilidir. Genelde gençlerde görülmesine rağmen, toplumun yaş ortalamasının artmasıyla AA görülen hastaların yaş ortalaması da geçmiş yıllara nazaran yükselmektedir. Yaşla paralel olarak komplikasyonların görülme sıklığı da artırmaktadır. İnsidansı gençlerde pik yapsa da, mortalite ve morbiditesinin yüksek olması gözönünde bulundurulduğunda GP’da AA akılda tutulması gereken bir acildir. [PB - 123] Peptik ülser perforasyonu nedeniyle opere edilen hastalarımızın değerlendirilmesi METİN ŞENOL1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, HAKAN ÖZDEMİR1, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, YELİZ ŞAHİNER2 Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir 1 2 Amaç: Peptik ülser tedavisinde proton pompası inhibitörlerinin yaygın olarak kullanılmasıyla birlikte ülsere bağlı komplikasyonlar azalmıştır. Buna rağmen, peptik ülser perforasyonları (PUP) halen acil serviste sıkça karşılaşılan cerrahi akut batın nedenlerinden biridir. Kronik dispeptik şikayetleri olan, aniden bıçak saplanır tarzda karın ağrısı olması ve çekilen grafilerde diyafram altı serbest hava görülmesi PUP düşündürmektedir. Bu çalışmada, PUP nedeniyle opere edilen hastalarımızın sonuçları değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Ekim 2011 ile Ekim 2012 tarihleri arasında Nevşehir Devlet Hastanesi’nde PUP nedeniyle opere edilen 32 hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı ve bulguları değerlendirildi. Hastaların demografik bulguları, hastanede kalış süreleri, ülser yerleri, operasyon yöntemleri, mortalite ve komplikasyon oranları incelendi. Bulgular: Hastaların %90,7’si (n:29) erkek, %9,3’ü (n:3) kadındı. Hastalarımızın yaş ortalaması 43,18 (17-87) idi. Ortalama hastanede yatış süresi 7,9 (5-21) gündü. Ortalama hastanede yatış süresini arttıran iki vaka oldu; birincisi postoperatif (p.o.) 11. gün batın içi abse ve ileus gelişmesi üzerine reopere edildi ve 21. gün taburcu edildi, ikincisi ise p.o. YBÜ’nde 18 gün kaldı. Peroperatuvar 28 (%87,6) duodenal, 3 (%9,3) prepilorik ve 1 (%3,1) antral ülser tespit edildi. 4 (%12,5) hastada preoperatif Akut Apendisit düşünüldüğü için önce McBurney insizyon yapıldı, ardından göbek üstü median insizyonla operasyona devam edildi. 1 (%3,1) hastaya sağ paramedian ve 2 (%6,2) hastaya da diagnostik laparoskopi yapıldı. Diagnostik laparoskopi yapılan hastalara laparoskopik Graham rafi uygulandı. Toplamda hastaların %21,8’ine (n:7) preoperatif PUP tanısı konulamadı. Hastaların %96,8’ine (n:31) Graham rafi ve %3,1’ine de (n:1) pilor stenozu nedeniyle Heineke-Mikulicz piloroplasti yapıldı. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak, peptik ülser perforasyonu tanısını preoperatif olarak koymak sanıldığı kadar kolay değildir. Cerrahi akut batına neden olan diğer patolojilerle karıştırılabilmektedir. Graham rafi ile onarım etkili, güvenilir ve en sık kullanılan yöntemdir. Minimal invaziv cerrahi tekniklerin gelişmesiyle laparoskopik onarım da sıkça uygulanır hale gelmektedir. [PB - 124] Akut kolesistitte laparoskopik kolesistektomi; ne zaman ve neden? METİN ŞENOL1, HAKAN ÖZDEMİR1, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, YELİZ ŞAHİNER2 Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir 1 Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir 2 Amaç: Kolelitiazis ve akut kolesistit tedavisinde altın standart laparoskopik kolesistektomidir (LK). Akut kolesistitte (AK) operasyonun zamanlaması konusunda tartışmalar devam etmektedir ve görüş birliğine varılamamıştır. Akut kolesistit atağı başlamasından sonraki ilk 72 saat içerisinde kolesistektomi yapılmasını önerenler olduğu gibi, 4-6 hafta sonra yapılmasını savunanlar da mevcut. Bu çalışmada, AK nedeniyle ilk 72 saat içerisinde ve 4-6 hafta sonra LK yapılan hastalarımızın sonuçPOSTER BİLDİRİLER 81 P O STE R edildi. Tartışma ve Sonuç: Kaza ile yutulan balık kılçıkları ince barsaklarda en fazla perforasyona neden olan yabancı cisimlerdir. Perforasyonun daha çok distal ileum gibi lümenin dar olduğu yerlerde görüldüğü bildirilse de bizim olguda olduğu gibi jejunumda gözlenebilmektedir. Balık kılçığına neden olduğu barsak perforasyonuna bağlı komplikasyonlar; lokalize abdominal abse, kolorektal, kolovezikal ve enterovezikal fistül, inflamatuar kitle veya omental psödotümör oluşumu, piyemi ve endokardittir. Bizim olguda inflamatuar bir kitle izlendi. Yabancı cisim yutulmasının preoperatif tanısı zordur. Yutma olayı kaza ile olduğundan bizim olguda olduğu gibi hasta genellikle unutur ve bunu anamnezde belirtmez. Genelde hastalar akut karın bulguları ile nedeni ile acil servise başvurmaktadırlar. Balığın çok tüketildiği toplumlarda balık kılçığına bağlı da akut batına neden olabileceği unutulmamalıdır. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ ları değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Aralık 2011 ile Aralık 2012 tarihleri arasında Nevşehir Devlet Hastanesi’nde AK tanısıyla opere edilen 82 hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı. 76 hastaya LK, diğer 6 hastaya da geçirilmiş üst batın ameliyatı nedeniyle açık kolesistektomi yapıldı. İlk 72 saatte LK yapılanlar Erken Grup, 4-6 hafta sonra LK yapılanlar Geç Grup olarak sınıflandırıldı. Kolesistektominin zamanlaması cerrahın tercihine göre değişmekteydi. Bulgular: İki grup arasında hastaların cinsiyeti, yaşı, ek sistemik hastalıkları ve ameliyat süreleri açısından anlamlı fark tespit edilmedi (P>0,05). Hastalardan üçünde akalküloz kolesistit saptandı (%3,9). Hastaların %44,7’sine (n:34) erken, %55,3’üne (n:42) geç LK yapıldı. Erken Gruptaki 3 (%8,8) hastada, Geç Grupta ise 4 (%9,5) hastada operasyon açığa dönülerek tamamlandı. İki grup arasında açık ameliyata dönüş bakımından fark saptanmadı (P>0,05). Mortalite ve morbidite oranlarında iki grup arasında anlamlı fark bulunmamıştır (P>0,05). Geç Gruptaki 5 (%11,9) hasta, ilk ataktan operasyon zamanına kadar geçen sürede tekrarlayan akut kolesistit (n:2) veya akut pankreatit (n:3) atağıyla acil servise başvurdu ve hastanede yatarak tedavi edildi. Toplam hastanede yatış süresi Geç Grupta anlamlı derecede yüksek bulundu (P<0,05). Tartışma ve Sonuç: Erken ya da geç Laparoskopik Kolesistektomi yapılan hastalar arasında mortalite ve morbidite açısından anlamlı fark saptanmamasıyla birlikte erken kolesistektektomi hastanın ilk yatışı sırasında etkili ve güvenli bir şekilde yapılabilmektedir. Operasyonun ertelenmesi tekrarlayan akut kolesistit veya akut pankreatit gibi komplikasyon oranlarını arttırmaktadır. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE bu değer 5,19±5,15 olarak hesaplandı, appendisit hastalarındaki yükseklik istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,001). NLR’nin yüksek olması ile patolojide akut appendisit çıkma arasında istatistiksel anlamlı ilişki olduğu görüldü (p<0,001). Tartışma ve Sonuç: Birleşik Devletler’in verilerine göre akut appendisit 1,1/10000 insidansla %7 oranında görülür (1,2). Erkeklerde 3:2 gibi bir oranla daha fazla görülmektedir. Akut appendisit hayatın 2’nci dekatında (10-19 yaş) en fazla oranda görülür (2). Akut appendisit tanısında inflamatuar belirteçler olarak WBC, CRP, IL-6, IL-10 kullanılabilir(3). Goodman ve ark tarafından NLR’nin inflamatuar belirteç olduğu, 3,5’ten büyük olduğu durumlarda akut appendisit açısından anlamlı oldu savunulmaktadır(4). Hastalarımızın 216’sında (%69,68) NLR 3,5’ten yüksek tespit ettik (p<0,01). Bialas ve ark tarafından yapılan çalışmada NLR daha sensitif (%77,5 vs. %55) fakat daha az spesifik (%73,3 vs. %81,6) olarak tespit edilmiş (5). Bizim çalışmamızda ise hem daha sensitif (%76,6 vs. %69,5) hemde daha spesifik (%59,3 vs %57,4) olarak tespit ettik (p>0,05). Sonuç olarak NLR akut appendisit tanısında kullanılabilir bir parametredir. [PB - 126] Apendektomi spesimeninde nadir görülen histopatolojik bulgular: Klinisyen için neyi ifade eder? SAMİ AKBULUT1, NİLGÜN SÖĞÜTÇÜ2, YUSUF YAĞMUR1, MURAT BAŞBUĞ1, RIDVAN YAVUZ1, SALİM AKDEMİR3 Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Bölümü, Diyarbakır 2 Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Patoloji Bölümü, Diyarbakır 3 Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Anestezioloji Bölümü, Diyarbakır 1 [PB - 125] Akut appendisitte nötrofil lenfosit oranının önemi YUSUF SEVİM1, OZAN BARIŞ NAMDAROĞLU2, MUHAMMET YENER AKPINAR3, AHMET GÖKTUĞ ERTEM4 Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kampüs Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 2 Sincan Dr. Nafiz Körez Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 3 Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kampüs Devlet Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği, Ankara 4 Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kampüs Devlet Hastanesi, Kardiyoloji Kliniği, Ankara 1 Amaç: Akut appendisit öntanısıyla appendektomi yapılmış hastalarda sınırlı olarak çalışılmış olan nötrofil lenfosit oranının tanısal değerini tespit etmeyi, skorlama sistemlerinde kullanılabilirliğini tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Sincan Dr Nafiz Körez Devlet Hastanesi’nde 1 Ocak 2012 ile 15 Aralık 2012 tarihleri arasında, appendektomi uygulanmış 310 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların yaşları, cinsiyetleri, preoperatif WBC, nötrofil yüzdesi, lenfosit yüzdesi ve nötrofil lenfosit oranları (NLR), çekilen US sonuçları ve patoloji raporları kaydedildi. Bulgular: Değerlendirilen 310 hastanın %56,8 (n=176) erkekti. Ortalama yaş 24,48±12,20 idi. Hastaların %73,55’ine (n=228) preoperatif US uygulandığı, 120’sine akut appendisit uyumlu, 93’üne uyumlu değil, 15’ine ise şüpheli olarak rapor edilmişti. Hastaların patoloji sonuçları incelendiğinde 54 hastanın (%17,42) inflamasyon bulgusu olmayan appendiks vermiformis (negatif appendektomi) olarak rapor edildiği görüldü. Patolojik sonuçlar incelendiğinde 14 hastanın (%5,47) perfore, 5 hastanın (%1,95) gangranöz akut appendisit, 1’er hastanın karsinoid ve müsinöz kistadenom olduğu görüldü. Akut appendisit çıkan hastalarda NLR oranları incelendiğinde ortalama değer 7,00±5,60 olarak hesaplanırken negatif akut appendisit olan hastalarda 82 Amaç: Bu çalışmadaki primer amacımız akut apandisit ön tanısıyla ameliyat edilen hastaların apendektomi spesimenlerinde saptanan sıradışı histopatolojik bulguları okuyucularla paylaşmaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2006 ile Aralık 2012 tarihleri arasında Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinde akut apandisit ön tanısıyla apendektomi yapılan hastaların patoloji raporları retrospektif olarak incelendi. Bu raporlarda alışılmışın dışında saptanan patolojik terimler deneyimli bir patolog tarafından tekrar kontrol edildi. Başka cerrahi işlemler sırasında insidental olarak yapılan apendektomiler ve 16 yaşından küçük hasta grupları bu çalışmanın dışında bırakıldı. Akut apandisit (gangrenöz, flegmanöz, süpüratif ve perfore), lenfoid hiperplazi, apendiks vermiformis şeklinde rapor edilen olgular çalışma dışı bırakıldı. Bulgular: Yaşları 16 ile 84 yıl (32.4±14.6 yıl) arasında değişen 100’ü kadın ve 99’u erkek olmak üzere toplam 199 hasta bu çalışmaya dahil edilebilme kriterlerine uygun bulundu. Patolojik olarak hastaların 76’sında E. vermikularis, 68’inde fibröz obliterasyon, 15’inde müsinöz kistadenom, 9’unda karsinoid tümör, 8’inde eozinofilik infiltrasyon, 8’inde mukosel, 5’inde apendiküler divertikülit 2’sinde tuberkülöz appendisit, 2’sinde granulomatöz appendisit, 2’sinde yabancı cisim tipi reaksiyon ve birer hastada goblet hücreli karsinom, lenfoma, duplikasyon ve müsinöz hiperplazi saptandı. Karsinoid tümör ve goblet hücreli karsinom saptanan hastaların tumünde tümör çapı 2 cm’nin altında idi ve tamamı distal lokalizasyonlu idi. Bu yüzden ek bir cerrahi müdahale yapılmadı. Tartışma ve Sonuç: Makroskopik görünümü normal olsa bile apendektomi spesimenlerinin histopatolojik olarak incelenmesi önlenebilir sıradışı hastalıkların erken tanınmasını sağlayacaktır. Bu durum özellikle apendiks tümörlerinde çok daha fazla önem arz eder. POSTER BİLDİRİLER [PB - 127] Son on yılda intestinal obstrüksiyon nedeniyle opere ettiğimiz abdominal hernilerin irdelenmesi ENDER ÖZER1, AHMET KOCAKUŞAK2, ÖMER GÜNGÖRÜR2, MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2, SOYKAN ARIKAN3, MEHMET CELAL KIZILKAYA2, SUAT BENEK2 Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa 2 Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 3 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 1 Amaç: Acil kliniğimizde 2003-2013 yılları arasında, intestinal obsrüksiyona neden olan ve buna bağlı olarak opere edilen abdominal herni tiplerinin ve oranlarının tespiti amacıyla bu çalışma planlandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya kliniğimizde 2003-2013 yılları arasında barsak tıkanmasına bağlı opere edilen 576 abdominal hernili hasta dahil edildi. Hastaların dosyaları retrospektif olarak tarandı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 576 abdominal hernili hastadan 441 tanesi erkek, 135 tanesi bayan hasta idi. Hastalarda barsak obstrüksiyonuna en sık neden olan abdominal herni tipi; sağ etrangule inguinal herniydi (%44,44). Bunu %28,29 oranıyla sol etrangule inguinal herni izliyordu. Serimizde özellikle bayan hastalarda en sık görülen tip ise; etrangule insizyonel herni olmuştur. Ayrıca üç erkek hastamızda da bochdalek hernisi saptanmıştır. Tartışma ve Sonuç: Etrangule abdominal herniler cerrahi acillerde sık rastlanılan klinik problemlerdir. Bu vakaların cerrahi tedavisinde uygulanan yöntemler konusunda, post operatif nüks fıtık ve cerrahi alan enfeksiyonu ihtimali nedeniyle hala tam bir fikir birliğine varılamamıştır. Serimizde uyguladığımız prolen mesh takviyeli ve takviyesiz yöntemler karşılaştırılmış olup, ikisi arasında post operatif cerrahi alan enfeksiyonu ve nüks fıtık gelişme olasılığı açısından anlamlı bir farklılık gözlemlenmemiştir. [PB - 128] 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE gulanan 7 vakanın tamamı 2. Grupta olup diğer hastalar gastrorafi ile tedavi edilmiştir ve pasajın engellenmesi de iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05). Tartışma ve Sonuç: Ramazan ayının peptik ülser perforasyonu vakalarının artması üzerine etkisi olduğu istatistiksel olarak saptanmıştır. [PB - 129] Batı dünyasında nadir bir akut batın sebebi: Soliter çekum divertikülitinde nasıl yaklaşılmalıdır? ÖMER GÜNGÖRÜR2, AHMET KOCAKUŞAK2, ENDER ÖZER1, MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2, MEHMET CELAL KIZILKAYA2, ADNAN HUT2, SUAT BENEK2 Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 1 2 Amaç: Soliter çekum divertikülitinin cerrahi tedavisinde yaklaşım tarzımızı belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada acil kliniğimizde 1999 yılında opere edilen 28 yaşında erkek hasta ve 2012 yılında opere edilen 21 yaşında kadın hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen her iki hastanında fizik muayenesinde batın hassasiyeti ve subfebril ateş mevcuttu. Direk batın grafilerinde sağ alt kadranlarında gaz stopajı gözlenmişti. Erkek hastanın yatış anındaki beyaz küre sayısı 12500/mm3 iken kadın hastada lökositoz yoktu. Her iki hasta da hastaneye akut apandisit ön tanısı ile interne edilmişti. Tartışma ve Sonuç: Tüm divertikülitlerde olduğu gibi çekum divertikülitinde de cerrahi tedavi öncelikli seçenek olmamasına rağmen, akut apandisit kliniğini taklit etmesi nedeniyle teşhisi genellikle operasyon esnasında konmaktadır. Soliter çekum divertikülitinde medikal tedaviye yanıt alınamayan vakalarda altın standart tedavi yöntemi, rutin appendektomi ile birlikte çekum veya divertikül rezeksiyonudur. Ramazan ayının peptik ulcus perforasyonu üzerine etkisi [PB - 130] ENDER ÖZER1, AHMET KOCAKUŞAK2, ÖMER GÜNGÖRÜR2, MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2, SOYKAN ARIKAN3, MEHMET CELAL KIZILKAYA2, SUAT BENEK2 Kolon ve rektum hastalıklarının neden olduğu obstrüksiyonlar sebebiyle son on yılda opere ettiğimiz hastaların irdelenmesi Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 3 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 1 2 Amaç: Ramazan Ayı orucunun peptik ulcus perforasyonu gelişimi üzerinde olumsuz herhangi bir etkisinin olup olmadığının tespiti amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Retrospektif olarak acil cerrahi servisimizde peptic ulcus perforasyonu tanısı nedeni ile son 6 yılda (72 ay) son ramazan ayını da içine alacak şekilde (1 Ağustos 2006- 31 Temmuz 2012 arası) ameliyat edilen hastalar iki grup halinde değerlendirildi. Ramazan aylarını (toplam 6 ay) içine alan Grup 1 ile diğer 66 ayda ameliyat edilen Grup 2’deki hastalar karşılaştırıldı. Bulgular: Toplam 415 hastanın 93 tanesi 1. Grup’ta, 322 tanesi 2. Grup’ta yer aldı. İlk gruptaki hastaların 85 tanesi erkek, 8 tanesi kadın idi. Ramazan olmayan aylara ait süre 11 kat arttığı halde hasta sayısı ramazan aylarında 3 kat artmıştır (p<0.05). Yaş ve cinsiyet irdelendiğinde istatistiksel anlam farkına ulaşılmamıştır. Predispozan faktörler, antiülser ilaç kullanımı ve demografik farklar iki grup arasındaki farkta anlamlı bulunmadı. Ramazan aylarında aylık ortalama ameliyat sayısı 15.5, diğer aylarda ise 4.9 idi. Ülserin duodenumdan geçişi engellemesi nedeni ile gastroenterostomi ve vagotomi uyPOSTER BİLDİRİLER ÖMER GÜNGÖRÜR2, AHMET KOCAKUŞAK2, ENDER ÖZER1, MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2, MEHMET CELAL KIZILKAYA2, ADNAN HUT2, SUAT BENEK2 Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 1 2 Amaç: 2003-2013 yılları arasında acil kliniğimizde, intestinal obsrüksiyona neden olan ve buna bağlı olarak opere edilen kolon ve rektum hastalıklarının tiplerinin ve oranlarının tespiti amacıyla bu çalışma planlandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya kliniğimizde 2003-2013 yılları arasında barsak tıkanmasına bağlı olarak opere edilen 325 kolon veya rektum hastalığı olan hasta dahil edildi. Hastaların dosyaları retrospektif olarak tarandı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 325 hastadan 75 tanesinde (%23,04) sigmoid kolon tümörü mevcuttu. Bu, bizim serimizde obstrüksiyona en sık yol açan nedendi. Ardından %17,84 oranı ile sigmoid kolon torsiyonu ikinci en sık neden olarak karşımız çıkmaktaydı. Her ne kadar literatürde görülme sıklığı az olsada 2 hastamız da obtrüksiyona neden olan çekum torsiyonu nedeni ile opere edilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Kolon tümörlerinin (265 hasta) rezeksiyon-anastomoz (86 hasta) 83 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ oranı %32.5 olup, anastomoz yapılan hastalarda saptırıcı stoma oranı %5.8 (5 hasta) idi Saptırıcı stoma yapılmadan yapılan rezeksiyon-anastomozlarda stoma yapılanlara göre fistül oranı benzerdi. Saptırıcı stomanın mevcut olduğu 5 hastada anastomoz fistülü olmazken, diğer 86 hastanın 2 tanesinde biri kontrollü ve kendi kapanan olmak üzere anastomoz fistülü görülmüştür. Bu çalışmanın bize göre en can alıcı noktası; acil ameliyat da olsa, bağırsak temizliği yapılmamışsa da, genel durumu iyi olmasa da (hasar koruyucu cerrahi adayı değilse) rezeksiyon anastomoz (saptırıcı stoma eklenebilir) altın standarttır. Çünkü rezeksiyon ve anastomoz yapılmaksızın stoma yapılmış olan (Hartman prosedürü) hastaların neredeyse tamamında stoma değişik sebeplerle kapatılamamıştır. [PB - 131] Medikal tedaviye yanıt vermeyip opere edilen mekanik barsak obstrüksiyonlarının nadir sebepleri ÖMER GÜNGÖRÜR2, AHMET KOCAKUŞAK2, ENDER ÖZER1, MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2, SOYKAN ARIKAN3, MEHMET CELAL KIZILKAYA2, SUAT BENEK2 Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa 2 Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 3 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 1 Amaç: 2003-2013 yılları arasında acil kliniğimizde, intestinal obsrüksiyon nedeniyle opere edilen 1076 hastadan, obstrüksiyon etyolojisi diğerlerine göre daha nadir olan 77’sinin irdelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada kliniğimizde 20032013 yılları arasında barsak tıkanmasına bağlı olarak opere edilen 1076 hastadan diğerlerine göre daha nadir etyolojiye sahip olan 77 tanesinin dosyaları retrospektif olarak tarandı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 77 hastadan mekanik barsak obstrüksiyonuna yol açan en sık nedeninin internal herniasyon olduğu görüldü. (13 hasta) Bunu sırasıyla; ince barsak torsiyonu (12 hasta) ve ince barsak tümörü (11 hasta) izlemekteydi. Diğer nadir nedenler arasında; yabancı cisim, invajinasyon, batın içi lap ve ovaryan abse gibi durumlar yer almaktaydı. Tartışma ve Sonuç: Her cerrah standart veya zorlu cerrahi hastalıklara karşı nasıl davranacağının eğitimini almış bir uzman olduğu halde esas sorunu, teşhis ve yönetiminin belki de daha basit olduğu nadir vakalar nedeni ile yaşamaktadır. Yeterli tecrübeyi elde etmek için 1076 bağırsak obstrüksiyonunu ameliyat etmiş olan cerrahi ekip deneyimlerini irdelemektedir. [PB - 132] 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE tır. Hastaların akibetlerinin öğrenilmesi için telefon ile bağlantı kuruldu, ancak 31 hastaya ulaşılabildi. Bunlardan ikisinin ameliyat sonrası önerimizle yaptırdıkları kolonoskopi tetkikleri sırasında çekum tümörü saptanıp ameliyat olduğu, birinde de inflamatuar bağırsak hastalığı tespit edildiği öğrenildi. Bulgular: Çalışmayı oluşturan 28 hastanın 4 tanesinin tekrar apandisit atağı geçirerek ameliyat olduğu tespit edildi. Serimizde normal populasyona göre istatistiksel anlam farkı olmaması (p<0.05) interval apendektominin aleyhinedir. Çalışmadaki hastaların 21 tanesinde lökositoz ve veya ateş mevcuttu. Ancak takip sırasında tamamının klinik ve laboratuar bulguları gerilemiştir. Hastanede ortalama kalış süresi 5.7 gündü. Tartışma ve Sonuç: İnterval appendektominin nerede ise malpraktis derecesinde gereksiz olduğunu ve buradaki esas önemli noktanın, mevcut kitlenin ayırıcı tanısı için neler yapılması gerektiğinin yönetimi olduğunu düşünüyoruz. [PB - 133] Acilde genel cerrah için bir kabus: Uterus bicornis ve gebelik nedeni ile intraabdominal masif kanama AHMET KOCAKUŞAK2, SERBÜLENT AYDIN3, YAKUP BAYKUŞ3, RULİN DENİZ3, ENDER ÖZER1, ÖMER GÜNGÖRÜR2 Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 3 Bingöl Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Bingöl 1 2 Amaç: Nadir görülen fakat oldukça fatal seyirli olan bir klinik antitenin vaka takdimi eşliğinde irdelenmesi. Gereç ve Yöntem: Acil servise baygın halde getirilen 4. çocuğuna gebe 25 yaşındaki hastanın fizik muayene ve laboratuvar bulguları ile ameliyat raporu incelendi. Bulgular: Ani bir karın ağrısı atağını takiben bilincinde bozulma olduğu yakınları tarafından ifade edilen hastanın Hematokrit değeri %20.4, arteryel tansiyonu 80/50 mm Hg, ve nabzı filiform idi. Yapılan acil ultrasonografide fetal kalp seslerinin yanı sıra batın yaygın ve yoğun sıvı ile tamamen dolu olarak görüldü. Parasentezde kan aspire edilmesi üzerine acil laparotomi yapıldı. Fetusun rüptüre olan rudimenter horndan batın içine düştüğü ve placentanın da bu yapının içinde olduğu görüldü. Kadın doğum uzmanının da önerisi ile rüptüre olan horn rezeke edilip sağlam olan uterus kavitesi primer tamir edildi. Nekahat döneminde sorun yaşamayan hasta ameliyat sonrası 3. günde taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Acilde bayılan gebe hasta profili ektopik gebeliğin prototip kliniği olup uterus bicornis unicollis mevcut bir hastada fetus boyutu da zamanla büyüdüğünden kaçıncı gebeliği olursa olsun genel cerrahın müdahale etmesini gerektiren rüptüre ve masif kanamaya yol açabilir. Plastrone apandisitte interval appendektomi AHMET KOCAKUŞAK2, ENDER ÖZER1, ÖMER GÜNGÖRÜR2, MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2, SOYKAN ARIKAN3, MEHMET CELAL KIZILKAYA2, SUAT BENEK2 [PB - 134] Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa 2 Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 3 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul SERHAT AKAY1, FEVZİ CENGİZ2, TAYLAN ÖZGÜR SEZER3, ZEKİ DOĞAN1, NAZİF ERKAN2, MUSTAFA YILMAZ3 1 Amaç: Plastrone appendektomide interval appendektominin gerekliliğinin tartışılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Sağ alt kadranda kitle nedeni ile acil cerrahi servisimizde son 8 yılın ilk 5 yılında başarılı medikal tedavi ile taburcu edilen 156 hasta retrospektif olarak incelendi. Girişimsel radoloji ile veya cerrahi olarak abse drenajı uygulanan hastalar çalışma dışı bırakılmış84 Dalağın travma dışı acilleri İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, İzmir İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir 3 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İzmir 1 2 Amaç: Dalak, travma dışı batınla ilgili acillerde sık rastlanmayan fakat travmatik nedenli durumlar kadar önemli bir organPOSTER BİLDİRİLER dır. Sağlıklı bir bireyde dalak dokusunun korunması önem taşımaktadır ve bu durumlarda cerrahi yaklaşımdan önce konservatif yaklaşımlar öne çıkmaktadır. Altta yatan etiyoloji ve hastanın durumuna göre splenektomi bazı hastalarda kaçınılmaz olmaktadır. Gereç ve Yöntem: Eğitim araştırma hastanesi ve üniversite acil tıp kliniğine karın ağrısı nedeniyle gelip travma dışı dalak acilleri saptanan 14 olguyu demografik özellikleri, özgeçmişleri, şikayetleri, tanı ve tedavi özellikleriyle sunduk. Bulgular: Olgulardan 5’inde splenik enfarkt, 3’ünde spontan rüptür, 2’sinde torsiyon, splenik ven trombozu ve 1’er hastada parankimal hematom ile rüptüre splenik arter anevrizması saptandı. Hastaların hepsinde lökositoz ortak laboratuvar bulgusuydu. Enfarkt saptanan olgularda ultrasonografiler normal saptanmış ve tanı intravenöz kontrastlı batın bilgisayarlı tomografiler ile konulmuştu. Bir splenik enfarkt hastası eş zamanlı serebrovasküler hastalık nedeniyle opere edilmemiş ve izlemde miyokardial enfarktüs geçirmesi sonucu mortalite gelişmiş, splenik hematomu olan hasta ise postoperative dönemde hemorajik şok nedeniyle kaybedilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Dalağın travma dışı acilleri, nadiren klinik prezentasyona neden olabilirken tanısında ileri radyolojik görüntüleme gerektirebilen, sol üst kadran, hipovolemik şok gibi semptom ve bulgularla başvuran hastalarda ayırıcı tanıda düşünmesi gereken durumlardır. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE sed mortality rates . Emergency operation, increasing age and male sex (8/10) were associated with increased complication rates. Tartışma ve Sonuç: The patients who were admitted as emergencies (30.5%), were slightly older and had a more advanced tumour stage than patients admitted electively. The Hartmann’s procedure was previously considered the safest option, avoiding the risk of anastomotic leakage. In norway series, 25% of the patients underwent Hartmann’s procedure with 19% mortality. Our series also showed the same rates. Hartmann’s procedure is associated with high complication and mortality rates, as also shown in other studies. İncreasing age were associated with increased complication rates. Emergency operation is associated with high mortality and complication rate and should be avoided if possible. If immediate operation is necessary, resection and primary anastomosis seems justified in most cases, but the optimal treatment is still an issue for critical evaluation in future studies. [PB - 136] Akut batın olgularında diagnostik laparoskopi deneyimimiz ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, HAKAN ÖZDEMİR1, METİN ŞENOL1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, YELİZ ŞAHİNER2 [PB - 135] Short term outcome after emergency surgery for obstructed colorectal cancer NURAYDIN OZLEM, KADİR YILDIRIM, SADIK KEŞMER, M SENCER ÖZSOY, UMUT YILMAZYILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Amaç: Our aim was to evaluate postop mortality and complications in our obstructed colorectal cancer series. Gereç ve Yöntem: Our patients’ clinic data were collected from 2008 to 2013. This work was retrospectively done. Resection of the tumour-bearing segment of the colon was done in all patients have obstructing rectosigmoid tumor. Data regarding elective or emergency presentation, preoperative examinations, operative treatment, histopathological findings and per- and postoperative complications were registered. Post operative mortality was defined as death during hospital stay. Bulgular: 635 patients had colorectal surgery. 194 of 635 (30.5%) had emergency operations. 55 of the patients who had emergency operations were died. 24 of 194 had obstructing lesions with tumour in rectosigmoid region. 5 of 24 (20%) patients also have perforation. Median age of patients who had an emergency operation was 73.7 (45-101) years, compared to 67.8 (31-88) years for those who had an elective operation. The patients who have obstructing tumor have the mean length of stay was 12.7 days. there was a shorter length of stay the patients who have resection without anastomosis than the patients with primary anastomosis because of fearing of anastomotic leakage of surgeon. Patients who underwent emergency operations more often underwent resection without anastomosis (55%). These patients have some postop complications ie wound infection, anastomotic leakage, eviseration, evantration, necrosis of colostomy stump, intraabdominal abscess. 3 of 24 (%12.5) patients were died. In patients with left sided obstruction, the mortality rate was 15% following Hartmann’s procedure and 9% following segmental resection with primary anastomosis . emergency operation, increasing age and advanced tumour stage were associated with increaPOSTER BİLDİRİLER Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir 1 2 Amaç: Preoperatif yöntemlerle kesin tanısı konulamayan akut batın olgularında yapılan diagnostik laparoskopi, tanıyı kesinleştirmede yardımcı olup gereksiz cerrahi işlemlerin önüne geçmektedir. Bu çalışmada preoperatif tetkiklerle tanı konulamayan akut batın olgularında diagnostik laparoskopi sonuçlarımız sunulmuştur. Gereç ve Yöntem: Eylül 2011 ile Aralık 2012 tarihleri arasında akut batın tanısı alan 347 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Preoperatif tetkiklerle tanıya gidilemeyen ve diagnostik laparoskopi yapılan 12 hastaya ait veriler değerlendirildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 29.3 (17-58), 7 hasta (%52.3) kadın, 5 hasta (%41.6) erkek idi. 2 hastada peptik ulcus perforasyonu tespit edildi (%16.6) ve laparoskopik graham rafi yapıldı. Bir hastada (%8.3) travmatik karaciğer laserasyonu tespit edildi ve aktif kanama gözlenmeyen hasta takibe alındı. 3 hastada (%24.9) over kist rüptürü gözlendi ve laparaskopik olarak hemostoz sağlandı. Akut apandisit tespit edilen 3 hastadan (%24.9) 2’sine laparoskopik, 1’ine Mc Burney insizyonla apendektomi yapıldı. Akut nekrotizan pankreatit tespit edilen bir hastada (%8.3) laparotomi ile nekrozektomi yapıldı. Mezenter iskemi gözlenen 2 hastada laparatomi ile barsak rezeksiyonu yapıldı. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak tanı konulamayan vakalarda diagnostik laparoskopi etkin bir tanı ve tedavi aracıdır. Böylece mevcut patolojiye, ilerlemeden ve laparatomi gereksinimini azaltarak müdahale etme şansı doğmaktadır. Diagnostik laparoskopi, mortalite ve morbiditenin azalmasına katkı sağlayacak önemli bir seçenektir. 85 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 137] Yeni açılan devlet hastanesi 10 yataklı ikinci basamak cerrahi yoğun bakım deneyimimiz YELİZ ŞAHİNER1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER2, HAKAN ÖZDEMİR2, METİN ŞENOL2, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR2 1Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir 2 Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir Amaç: Bu çalışma da Nevşehir Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinde son 2 yıldır yatırılarak takip ve tedavi edilen hastaların yaş, cinsiyet, tanı, apache II skoru gibi demografik özelliklerini incelemek ve yeni açılan bir devlet hastanesinin 10 yataklı yoğun bakım ünitesinde takip edilen cerrahi hasta spektrumunu saptamaktır. Gereç ve Yöntem: 2001-2012 tarihleri arasında Nevşehir Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinde takip edilen hastaların yaş, cinsiyet, tanı, YBÜ de kalış süresi entübasyon ihtiyacı olup olmaması apache II skoru ve bu skora bağlı beklenen ölüm oranı ile gerçekleşen mortaliteyi değerlendirmek için veri bankası tarandı son 2 yılda YBÜ’de izlenen 98 hasta çalışmaya dahil edildi. Verileri değerlendirmek için SPSS 17,0 programı kullanıldı. Bulgular: 2011-2012 yılları arasında YBÜ de toplam 98 cerrahi hastanın takip ve tedavisi yapılmıştır. Hastaların %35’i (n:34) kadın ve %65’i (n:64) erkektir hastaların ortalama yaşı 63.5 (min:16, max:95) olarak bulunmuştur. Hastaların %80’i (n:78) mekanik ventilatöre ihtiyaç duymamışken geri kalan %20 hastada (n:20) yoğun bakımda kalış süresince en az 1 kez mekanik ventilatör ihtiyacı doğmuştur. Hastaların ortalama yoğun bakımda kalış süresi 6 gün (min:2, max:30) olarak bulunmuştur. Yoğun bakım ünitesinde sırasıyla en fazla gastrointestinal sistem kanserleri (n:41), multıple travma (n:33), ileus (n:22) ve nekrotizan fasiit (n:2) hastaları takip ve tedavi edilmiştir. Bu hastaların ortalama apachi II skoru 9 (3 -19) olarak bulunmuştur. Apache II skoru yüksek hastalara rağmen YBÜ de gerçekleşen ortalama mortalite oranı %10 (n:10) olarak bulunmuştur. Tartışma ve Sonuç: Yeni açılan bir devlet hastanesinde yaklaşık 2 yıllık bir periyotta YBÜ de takip edilen cerrahi hastalarının bazılarında apache II skorunun yüksek olduğu görünmüstür. Bu hastaların büyük çoğunluğu yaşlı popülasyonda olup onkolojik nedenlerle ameliyata alınıp tedavileri yapılmıştır. Yüksek skorlu hastalara rağmen saptanan mortalite oranı, ortalama apache II değeri için beklenen mortalite oranına yakındır. Bu durum kritik hastaların izlendiği yoğun bakımımız da iyi hasta bakımı ile açıklanabilir. [PB - 138] Diagnostik kolonoskopi sonrası gelişen servikal subkutanöz amfizem, pnomoperitoneum ve pnömoretroperitoneum SERGÜL ULUS1, ÖZGÜR DANDİN2, SUBUTAY PEKER3, YALÇIN BOZKURT4, DENİZ TİHAN5, DURSUN KARAKAŞ6, BATUHAN HAZER7, UĞUR DUMAN5 Sivas Asker Hastanesi Kulak Burun Boğaz Servisi, Sivas Bursa Asker Hastanesi Genel Cerrahi Servisi, Bursa 3 Gata Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Servisi, Ankara 4 Gölcük Asker Hastanesi Radyoloji Servisi, Kocaeli 5 Şevket Yılmaz Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Servisi, Bursa 6 Ağrı Asker Hastanesi, Ağrı 7 Kasımpaşa Asker Hastanesi, İstanbul 1 2 Amaç: Kolonoskopi yaygın olarak kullanılan diagnostik ve te86 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE davi amaçlı bir işlemdir. Kolonoskopi sonrası kolon perforasyonları oldukça nadir olmakla birlikte tanı ve tedavi amaçlı kolonoskopilerin yaklaşık %0,2-2’sinde görülmektedir. Gereç ve Yöntem: İnflamatuvar barsak hastalığı nedeni ile, yirmi dört saat önce kolonoskopi eşliğinde biyopsi işlemi hikayesi olan 44 yaşında erkek hastada boyunda şişlik, boyun ve karın ağrısı şikayetleri gelişti. Bulgular: Fiziki muayenesinde batında hassasiyet, boyunda krepitasyon ve hassasiyet tespit edilen hastanın çekilen direk grafilerde ve tüm abdominal tomografisinde bilateral servikal subkutanöz amfizem, pnömoperitoneum ve pnömoretroperitoneum saptandı. Hasta hospitalize edildi, oral alımı durduruldu ve hastaya geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi başlandı. Peritoneal irritasyon bulguları olmayan hastaya operasyon planlanmadı. Gözlemde laboratuar, radyolojik ve fizik muayene bulguları gerileyen hasta taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Kolonoskopi işlemi esnasında mukozada hava geçişine izin veren parsiyel yırtıklar olabilir ve bu da gözle görülür bir defekt olmadan tek başına cerrahi eksplorasyon endikasyonu teşkil etmeyen yukarıdaki klinik ve radyolojik bulgulara neden olabilir. Kolonoskopi sonrası gelişen karın ağrısı, boyun ağrısı ve boyun şişliği gelişen hastalarda kolon perforasyonu endoskopist ve cerrahın akılda bulundurması gereken bir komplikasyondur. [PB - 139] Peptik ülser perforasyonu nedeniyle ameliyat edilen olguların retrospektif analizi TUBA ATAK, BÜŞRA BURCU, OKTAY YENER, ERCÜMENT TOMBALAK, RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Peptik ülser perforasyonu (PUP) ilk kez 1817 yılında Travers tarafından tanımlanmıştır. İlk başarılı peptik ülser perforasyonu onarımı 1884 yılında Mikulicz tarafından yapılmıştır. H.Pylori bakterisinin tanımlanması ve tedavi seçeneklerinin artmasından dolayı geçmiş dekadlara göre daha seyrek görülmektedir. Çalışmamızın amacı PUP nedeniyle opere edilen hastaların retrospektif analizidir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2012-Ocak 2013 tarihleri arasında PUP nedeniyle opere edilen hastalar; yaş, cinsiyet, hastanede kalış süresi, perforasyon yeri, postoperatif komplikasyonlar, mortalite açısından retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 30’u (%75) erkek, 10’u (%25) kadın ve yaş ortalaması 48.7 (20-95) idi. Ortalama hastanede kalış süresi 6.3 gün (4-13) idi. Hastaların % 50’sinde kronik dispeptik şikayetler mevcuttu. Bir olguda 7 yıl önce PUP nedeniyle operasyon öyküsü mevcuttu. Peroperatif değerlendirmede 33 (%82.5) hastada duodenal, 7 hastada (%17.5) antrumda perforasyon tespit edildi. Hastalarımızın 8’i (%20) semptomların başlamasından itibaren ilk 12 saat içinde, 32’si (%80) daha geç başvurdu. Postoperatif dönemde hastaların 1’inde cerrahi alan enfeksiyonu, 1’inde pilor stenozu, 2’sinde postoperatif serebral infarkt, 3’ünde plevral effüzyon gelişti. Dört hastada mortalite görüldü. Mortalite ile sonuçlanan hastalarımızın yaş ortalaması 79,75 (aralık: 68-95) idi. Tartışma ve Sonuç: Literatür araştırmalarında peptik ülser perforasyon cerrahisi günümüzde H.Pylori eradikasyonu ve gelişmiş ilaç tedavileri sayesinde geçmiş dekadlara göre ciddi bir azalma gösterse de acil cerrahiler içerisinde halen sık tespit edilmektedir ve yaşlı hastalarda mortalite ile sonuçlanabilmektedir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 140] Sigmoid volvulusta tedavi yaklaşımlarımız ACAR AREN, MEHMET EMİN GÜNEŞ, HASAN BEKTAŞ, SERDAR ÇULCU İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Kolon volvulusları kısa sürede tanı konulup uygun tedavi gerektiren bir akut batın sebebidir. Sağaltımında nonoperatif girişimlerden operatif tedaviye kadar birçok alternatif seçenekler uygulanabilmektedir. Bu sebeple kolon volvulusu nedeniyle opere edilen olguların sonuçları değerlendirilmiş ve bu çalışmada sunulmuştur. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010-Ocak 2013 tarihleri arasında kliniğimizde sigmoid volvulus tanısı ile interne edilmiş hastaların demografik verileri yapılan işlemler postoperatif komplikasyonlar nuks oranları retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Üç yıllık dönemde10 olguda sigmoid volvulusu tanısı ile kliniğimizde tedavi dilmiştir. Olguların 8’i (%80) erkek, 2’si (%20) kadındı. ortalama yaş 69.5 (34-81)’dur. olguların 4’üne sigmoidektomi ucuca anastomoz, 3’üne hartman proseduru, 1 hastaya sol hemikolektomi uçyan anastomoz, 2 hasta detorsiyon yapılmış iki hastada da nuks gelişmiştir. nuks gelişen hastalardan 1’ine nuks sonrası sigmoidektomi diger hastaya ameliyatı kabul etmediği için tekrar detorsiyon yapıldı. detorsiyon sonrası 6 aylık takipte nuks gözlenmedi. 1 hastada yara yeri enfeksiyonu gelişti 1 hasta sepsis nedeniyle mortalite gelişti. Tartışma ve Sonuç: Sigmoid volvuluslarına yaklaşımlarımız akut karın gelişen, perforasyonlu olgulara acil cerrahi uygulamak, diğer olgulara endoskopik detorsiyon uygulayarak elektif şartlarda rezeksiyon primer anostomoz yapmak şeklindedir. Ancak olgu serimizde görüldüğü gibi bu algoritmanın pratikte her zaman uygulamasının mümkün olmadığı kanaatine varıldı. [PB - 141] 60 yaş üstü apendektomi yapılan olguların retrospektif analizi ABDULLAH ŞENLİKCİ, ENVER İLHAN, MEHMET AKİF ÜSTÜNER, EMRAH DADALI, UĞUR GÖKÇELLİ SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir Amaç: Akut apandisit en sık gözlenen acil cerrahi hastalıktır. Daha çok gençlerde görülür. Çalışmamızda apendektomi yapılan 60 yaş üstü hastaları sunduk. Gereç ve Yöntem: Akut apandisit öntanısı ile Kasım 2011-Mart 2013 tarihleri arasında kliniğimizde apendektomi yapılan 60 yaş üstü hastaların dosya ve bilgisayar kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. Ameliyat öncesi Alvarado skorları, US ve BT bulguları, morbidite, mortalite ve histopatoloji sonuçları incelendi. Bulgular: Toplam 172 hastaya akut apandisit öntanısı ile apendektomi yapıldı. Bu hastaların 60 yaş ve üzeri olan 13(%7.5)’ü çalışmaya dahil edildi. Hastaların 9’u (%59.3) erkek, 4’ü (%30.7) kadın idi. Yaş ortalaması 67.1 (aralık 60-75) idi. Alvarado skoru 8 (%61,5) hastada 7 ve üzerinde, 5 (%38,5) hastada 4-7 arasında olarak gözlendi. Ameliyat öncesi 11 hastaya USG, 7 hastaya BT yapıldı. Ameliyat sonrasında 1 (%7,7) hastada akut böbrek yetmezliği, 1 (%7,7) hastada yüzeyel yara yeri enfeksiyonu gözlendi. Mortalite görülmedi. Histopatolojik incelemede 6 (%46,1) hasta akut apandisit, 2 (%15,3) hasta perfore apandisit, 2 (%15,3) hasta flegmonöz apandisit, 1 (%7,7) hasta divertikülit perforasyonu, 2 (%15,3) hasta da normal appendikas bulguları olarak değerlendirildi. Negatif laparotomi oranı %15,3 idi. US, pozitif laparotomi yapılan tüm hastalara yapılmıştı. Bunlardan 4’ünde (%36,3) ultrasonografi bulguları POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE akut apandisit ile uyumlu, kalan 7’sinde (%63,7) uyumlu değildi. BT ise, pozitif laparotomi yapılan hastalardan 7’sine yapılmıştı. Bunlardan 5’inde (%71,4) BT bulguları akut apandisit ile uyumlu, 2’sinde (%28,6) uyumlu değildi. Negatif laparotomi yapılan 2 hastadan 1’inin hem USG hemde BT bulguları normal, diğerinde ise akut apandisit ile uyumlu idi. Tartışma ve Sonuç: Akut apandisit daha çok genç yaş grubunda görülür. 60 yaş üzerinde daha nadir görülmesi, tanı koymadaki güçlük ve ameliyat sonrasındaki komplikasyonların daha fazla görülmesi nedeniyle tanı koyma sürecinde daha dikkatli olunmalıdır. [PB - 142] Supraxiphoid herni ELİF ÇOLAK, NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Samsun Amaç: İnternal abdominal herniler akut karın ve mekanik ince barsak obstrüksiyonun nadir nedenlerindendir. Tanım olarak,viseral bir organın periton ya da mezenterdeki normal ya da anormal bir açıklıktan herniasyonunu ifade eder. Gereç ve Yöntem: Hastanemizde akut karın ve ileus bulgularıyla ameliyata aldığımız ve supraxiohoid inkarsere herni tespit ettiğimiz hastayı sunuyoruz. Literatür taramamızda benzer bir olguya rastlamadık. Bulgular: Samsun Eğitim ve Araştırma hastanesi acil kliniğimize karın ağrısı, kusma şikayetleriyle başvuran 33 yaşında erkek hastanın öz ve soygeçmişinde özellik yoktu. Hasta daha öncesinde herhangi bir batın içi ameliyat geçirmemişti. Muayenesinde epigastrik ve umblikal bölgede hassasiyet ve defans mevcuttu. Kanda lökosit sayımı 15.600 idi. Çekilen ayakta direkt batın grafisinde sol üst kadranda yoğunlaşan ince barsaklara ait hava-sıvı seviyeleri mevcuttu. Hasta bu bulgularla ameliyata alıdı. Yapılan eksplorasyonda xiphoid ve ciltaltı alan arasında cep şeklindeki boşluğa 5 cm’lik ince barsak ansının girdiği ve strangule olduğu görüldü (resim 1 ve 2). Herni açıldıktan sonra barsağın beslenmesinin düzeldiği görüldü. Absorbe olmayan sutur ile supraxiphoid boşluk oblitere edildi. Postoperatif 2. günde hasta cerrahi şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: İnternal abdominal herniler travma ya da cerrahi girişimler sonrası gelişebileceği gibi, konjenital peritoneal defektlerle ilişkili olarak da ortaya çıkabilir. Paraduodenal herniler, internal abdominal hernilerin en sık rastlanan tipi olup, olguların yarıdan fazlasını oluşturmaktadır. Periçekal, trasmezenterik, transomental, intersigmoid, supravezikal ve foramen Winslow hernileri diğer internal hernilerdir. Oldukça nadir ve klinik bulguları nonspesifik olduğundan, tanıları klinisyenler ve radyologlar açısından güçlük teşkil etmektedir. İnternal herniler herne kadar nadir görülse de, daha öncesinde ameliyat geçirmemiş genç hastalarda barsak tıkanıklığının ayırıcı tanısında akılda tutulmalıdır. [PB - 143] Akut apandisitin sıradışı etyolojileri HASAN ÖKMEN, ERDEM KINACI, MEHMET EMİN GÜNEŞ, ESİN KAPLAN, ACAR AREN İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Apendektomi genel cerrahinin en sık uygulanan ameliyatlarındandır. Akut apandisitin etiyolojisinde çeşitli patolojiler suçlanmaktadır. Bu etiyolojik sebepler arasında sıradışı patolojilerde yeralabilmektedir. Burada bu nadir görülen apendiks 87 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ patolojilerini literatür eşliğinde sistematik olarak değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2012 ile şubat 2013 döneminde hastanemiz genel cerrahi kliniğinde akut apandisit öntanısı ile apendektomi uygulanan 546 hastanın patoloji sonuçları retrospektif olarak incelendi. Akut apandisitin nadir görülen etiyolojileri ortaya kondu. Bulgular: İncelenen 546 hastadan 20 (%3,6) tanesinde akut apandisit bulgusu yoktu. Hastaların dördünde (%0,73) neoplazi (ikisi karsioid tümör, ikisi de düşük dereceli müsinöz neoplazi), 17’sinde (%3,1) apendiks divetikülü {bunların beş (%0,91) tanesinde divertikül perforasyonu}, 10 (%1,83) tanesinde sessil serrated adenom, sekiz (%1.46) tanesinde de apendiks lümeninde paraziter organizma (oksiyur ve yersinia enterecolica) varlığı tespit edildi. Hastaların yaşlarına bakıldığında neoplazi saptanan hastaların yaşları 18, 41, 51, 70 olduğu, divertikülit ve divertikül perforasyonu saptanan hastaların 31 ile 71 yaş aralığında, sesil serrated adenom saptanan hastaların 25 ile 54 yaş aralığında, paraziter organizma saptanan hastaların 18 ile 55 yaş aralığında olduğu tespit edildi. Tartışma ve Sonuç: Apendiks karsinoidleri, divertikülleri, benign adenomları ve paraziter enfeksiyonları tanısı çoğunlukla apendektomiyi takiben patolojik inceleme sonucu konmaktadır. Apandisit nedenleri arasında görülen nadir etiyolojik nedenlerin ve bu nedenlerin görüldüğü hasta gurubunun iyi değerlendirilmesi, tanı koyma ve koruyucu hekimlik uygulamaları açısından önemlidir. [PB - 144] Travmaya bağlı izole ince barsak perforasyonu olgularının retrospektif olarak değerlendirilmesi ENİS DİKİCİER1, FATİH ALTINTOPRAK1, GÜNER ÇAKMAK1, YUSUF ARSLAN1, MUSTAFA YENER UZUNOĞLU1, TOLGA ERGÖNENÇ2, ORHAN VELİ ÖZKAN1 Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezioloji ve Reanimasyon Kliniği, Sakarya 1 Amaç: Travmaya bağlı izole ince barsak perforasyonu nedeniyle acil cerrahi girişim uygulanan hastaların tedavi yaklaşımlarının ve sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008-Aralık 2012 tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde travmaya bağlı gelişen ince barsak perforasyonu nedeni ile ameliyat edilen 38 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların kayıtları, yaş, cinsiyet, başvuru şikayeti tanı yöntemleri, ameliyat bulguları, perforasyon lokalizasyonu ve komplikasyonlar açısından incelendi. Bulgular: Travma sonrası, ince barsak perforasyonu nedeni ile opere edilen 38 hastanın 36’sı erkek (%94.7), 2’si kadın (%5.3), hastaların yaş ortalaması 41.2 (17-72) olarak belirlendi. Travma nedeni 12 hastada araç içi trafik kazası (%31.5), 10 hastada künt travma (%26.4), 8 hastada ateşli silah yaralanması (%21.1), 8 hastada delici kesici alet yaralanması (%21.1) idi. İlk değerlendirme ile ameliyata alınma arasında geçen süre ortalama 2 saat (1-5) olarak hesaplandı. Laboratuvar incelemelerinde 10 hastada hematokrit değeri 30 g/dl altında ölçüldü. (ortalama 39 g/dl). Tanı aşamasında 30 hastaya (%78.9) direk grafi, 20 hastaya bilgisayarlı tomografi (%52.6), 8 hastada (%21.1) ultrasonografi istendi. Tüm hastalar genel anestezi altında ameliyat edildi. Laparotomi amacıyla tüm hastalara orta hat kesi tercih edildi. Ameliyat bulgusu olarak perfore olan barsak lokalizasyonu, hastaların 13’ünde jejenum (%34.2), 12’sinde ileum (%31.5), 13’ünde hem jejenum hem de ileum (%34.2) olarak tespit edildi. Cerra88 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE hi tedavi olarak hastaların 32’sine primer onarım (84.2), 6’sına ucuca anastomoz (%15.8) yapıldı. Ortalama hastanede yatış süresi 8.8 gün (6-23) olarak hesaplandı. Hastaların 34’ü şifa ile taburcu (%89.5) olurken, 4 hasta (%11.3) postoperatif komplikasyonlar ve yandaş hastalıklar nedeni ile ex oldu. Tartışma ve Sonuç: Travmaya bağlı izole ince barsak perforasyonun tanısını koymak güçtür. Olguların %75’inden fazlası motorlu araç kazaları sonrası meydana gelir. Trafik kazalarında emniyet kemerinin bağlı olmasının ince barsak perforasyonuna neden olabileceği belirtilmektedir. Erken tanı ve tedavi morbidite ve mortalitenin azaltılmasında oldukça önemlidir. [PB - 145] Künt batın travmalarında bağırsak yaralanmaları AHMET SERKAN İLGÜN1, MEHMET LARİ GEDİK2, DOĞAN GÖNÜLLÜ2, ZEKİ ÖNER2, EROL KUROĞLU2, FERDA NİHAT KÖKSOY2 Çayeli İshakoglu Devlet Hastanesi, Rize GOP-Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 1 2 Amaç: Künt batın travmalarında bağırsak ve mezenter lezyonları %4-15 oranında bildirilmektedir. Penetran yaralanmalarda bağırsak yaralanması daha kısa zamanda tespit edilmesine karşın, künt batın travmalarında özellikle multitravmalı hastalarda, içi boş organ yaralanmalarının tanısında gecikmeler ve buna bağlı komplikasyonlar sorun olmaya devam etmektedir. Gereç ve Yöntem: GOP-Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son 4 sene içinde künt batın travması ile başvuran ve opere edilen 83 hastanın 13’ünde (%15.6) bağırsak ve mezenter yaralanması tespit edildi. Retrospektif olarak, yaralanma mekanizması, yaralanan içi boş organ lokalizasyonu, yandaş karın içi organ yaralanması olup olmadığı , Yaralanma Ciddiyet Skoru (ISS), komplikasyonlar ve hastanede yatış süreleri incelendi. Bulgular: Kadın/erkek oranı 11/2, yaş ortalaması 46.1 bulunmuştur. Bağırsak yaralanmaları 8 hastada araç dışı ve içi trafik kazası, 4 hastada yüksekten düşme ve 1 hastada darp sonucu gelişmiştir. Hastaların 2’si hemodinamik instabilite nedeni ile acilen, diğer 11 hasta ise 6-48 saat içinde akut batın bulguları gelişmesi sonucu ameliyata alınmışlardır. Yedi (%53.8) hastada izole bağırsak yaralanması, diğerlerinde ise bağırsakla birlikte karaciğer, dalak, böbrek ve mesane yaralanmaları belirlenmiştir. Yaralanmaların lokalizasyonu olarak 2 hastada kolon, 2 hastada duodenum ve 9 hastada ince bağırsağın çeşitli seviyeleri saptanmıştır. İzole bağırsak yaralanması olan hastalarda ciddi morbidite ve mortaliteye rastlanmamış, ancak ek organ yaralanması olanlarda morbidite %33.3(2) ve mortalite %16.6(1) oranında bulunmuştur. İzole bağırsak yaralanmalarında ISS ortalaması 7, yandaş intraabdominal organ yaralanması olan hastalarda ise 28.2 olarak belirlenmiştir. Tartışma ve Sonuç: Vaka sayımızın az olması kısıtlılığı içerisinde, künt batın travmalarına bağlı bağırsak yaralanmalı hastalarda, yaralanma izole ise 48 saate kadar olan gecikmenin bile ciddi komplikasyonlara ve mortaliteye yol açmadığı; buna karşın ek organ yaralanmasının eşlik ettiği ve hemodinamisi instabil olan (ISS yüksek) hastalarda ise komplikasyon ve mortalitenin ortaya çıktığı belirlenmiştir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 146] İntraabdominal koza hastalığı ve buna bağlı malrotasyon ile internal herniasyon mekanik bağırsak obstrüksiyonunun sinsi ve beklenmedik sebebi olabilmektedir AHMET KOCAKUŞAK1, MEHMET CELAL KIZILKAYA1, ZEHRA ZEYNEP YALÇIN1, CİHAT TATAR1, ERTUĞRUL ALKURT1, ENDER ÖZER2, MUZAFFER AKINCI1, HÜSNÜ AYDIN1, ÖMER GÜNGÖRÜR1, HALİT ÖZGÜL1, SUAT BENEK1, BAHRİ ÖZER1, ŞEVKİ PEDÜK1 1Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 2 Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa Amaç: İntraabdominal koza hastalığı literatürde sadece vaka takdimi olarak yer bulan 50 civarında çoğunluğu genç kadın hastalardan oluşan ve teşhisin ileus kliniği oluştuğunda veya başka bir sebeple ameliyat olan hastalarda asemptomatik olarak rastlanabilen patolojik bir kesedir. Gereç ve Yöntem: Dahiliye kliniğimize başvuran 49 yaşındaki erkek hasta, semptom, fizik muayene, laboratuar ve ameliyat bulguları eşliğinde irdelendi. Bulgular: Yatışının 7. gününde hiç lökositozu olmamasına rağmen karın ağrısının ve artması, ADBG’de seviyelenmelerin devam etmesi, gaz ve gaita çıkışının 1 hafta boyunca durması, nazogastrik dekompresyon ve mükerrer lavmanlara rağmen kliniğinde düzelme olmaması üzerine 2 ünite eritrosit süspansiyonu verilerek acil laparotomiye alındı. Rotasyonunu tamamlamış olan normalden daha aşağı yerleşmiş olan çekumun inferior bölgesi ile rektum superior bölümü orta hatta birbirine yapışıktı ve diğer tüm kolon ve ince bağırsaklar fazladan oluşmuş bir periton kesesi içinde kalmıştı. Bağırsaklar üzerlerini kaplayan şeffaf kese yüzünden görünmüyordu. Kese açılıp rezeke edildiğinde içindeki tüm bağırsak anslarının aşırı dilate olduğu ve kese içinde sol kolon fleksurasının oluşmadığı hem inen hem de çıkan kolonun sağ tarafta yerleştiği, tüm ince bağırsakların ise sol tarafta yerleştiği görüldü. Tartışma ve Sonuç: Çok nadir bir periton hastalığı olarak nitelenebilen abdominal koza ve sebep olduğu acil ve kronik sorunların anlaşılabilmesi ile tedavisi özellikle önem taşımaktadır. Sunduğumuz vaka idyopatik abdominal kozaya (İAK) örnek olup malrotasyon ve internal herniasyon şart olmasa da hastalığın karakterinde vardır. [PB - 147] Akut kolesistit nedeni ile tedavi edilen geriatrik hastalardaki tedavi sonuçları ENİS DİKİCİER, ÖMER YALKIN, FATİH ALTINTOPRAK, GÜNER ÇAKMAK, TANER KIVILCIM, KEMAL GÜNDOĞDU, ORHAN VELİ ÖZKAN Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya Amaç: 2008 Ocak -2012 Aralık döneminde Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde akut kolesistit tanısı ile tedavi edilen, 65 yaş üstü geriatrik hastalardaki klinik deneyimimizi sunmak. Gereç ve Yöntem: 2008 Ocak-2012 Aralık döneminde Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde akut kolesistit nedeni ile 65 yaş üstü 284 hasta tedavi edildi. Hastalara uygulanan tedavi yöntemi, hastanede yatış süresi ve tedavi sürecinde meydana gelen komplikasyonlar değerlendirildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 76.6 (65- 88) idi. K/E oranı 1.44 olaPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE rak bulundu. Tedavi edilen 284 hastanın 217’sine (%76.4) acil cerrahi girişim düşünülmedi. Medikal tedavi ile izlendi ve elektif kolesistektomi planlandı. 67 hasta (%23.6) için acil cerrahi tedavi uygulandı. 284 hastanın ortalama yatış süresi 5.1 gün idi. Medikal tedavi ile izlenen hastaların ortalama yatış süresi 4.7 gün, cerrahi tedavi uygulanan hastaların ortalama yatış süresi 6.5 gün idi. Cerrahi tedavi uygulanan 67 hastanın 63’ üne (%22.5) açık kolesistektomi uygulandı. 4 hastaya (%1.4) cerrahi kolesistostomi yapıldı. Cerrahi sonrası 9 hastada (%3.2) erken dönemde atelektazi,14 hastada (%4.9) yara yeri enfeksiyonu gelişti. Ameliyat sonrası dönemde 5 hasta (%1.7) eşlik eden komorbid nedenlerle ex oldu. Medikal olarak tedavi edilen hasta grubundan ex olan hasta olmadı. Tartışma ve Sonuç: Akut kolesistit, geriatrik hastalarda sık görülen ve klinisyenler tarafından doğru yönetilmezse yüksek morbidite ve mortaliteye neden olabilen bir hastalıktır. Geriatrik hasta grubunda acil cerrahi ile elektif operasyon arasında mortalite ve morbidite açısından belirgin fark olduğu bilinmektedir. Bu yüzden akut kolesistit tanısı almış geriatrik hastalarda tedavi yaklaşımının hastanın yandaş hastalıkları ve genel durumu göz önüne alınarak belirlenmesi daha uygundur. [PB - 148] Gebelikde akut apandist deneyimimiz ÇAĞRI TİRYAKİ, MUSTAFA CELALETTİN HAKSAL, HAMDİ TANER TURGUT, MEHMET ÖZYILDIZ, MURAT COŞKUN, SELİM YİĞİT YILDIZ Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli Amaç: Akut apandisit günümüzdeki veriler dahilinde gebe kadınlarda gebe olmayanlarla aynı sıklıkta görülmekle beraber tanısı daha zordur. Bunun nedeni apendiks lokalizasyonunun değişmesi ve bulantı-kusma karın ağrısı gibi semptomların normal gebelikte de görülebiliyor olmasıdır. Gebelikde radyasyonun potansiyel risklerinden ötürü radyolojik muayenenin kısıtlı kullanılması da tanıda gecikmelere neden olabilmektedir. Bu çalışmada gebelikleri boyunca akut apandisit nedeniyle kliniğimizde cerrahi operasyon uygulanan hastaların sonuçlarını retrospektif olarak inceledik. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Şubat 2009 -Aralık 2012 arasında apendektomi uygulanmış gebe hastalar retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Gebelik döneminde apandisit düşünülerek acil operasyona alınarak apendektomi uygulanan 10 hastanın yaş aralığı 19-31(ortalama: 24,2) idi. Tüm olguların ilk gebeliği idi ve yandaş hastalık yoktu. Hastaların tümünde başvuru şikayeti ön planda karın ağrısı idi ve tetkiklerinde lökositoz mevcuttu (13.000-16000/ mm³). Hastaların sekizine preoperatif ultrason yapıldı. Bu hastaların beşinde ultrason akut apandisit ile uyumlu idi. Peroperatif apandisit ile uyumlu bulgular tesbit edildi. Ultrason negatif olmasına rağmen klinik bulguları nedeniyle opere edilen 3 hastada da peroperatif bulgular apandisit lehine idi. Tüm bu hastaların patolojik inceleme sonuçları 7 hastada akut apandisit, 1 hastada gangrenöz apandisit olarak değerlendirildi. Ultrason yapılamayan 2 hasta, klinik ve laboratuvar şüphe üzerine operasyona alındı. Akut batın tablosunu açıklayacak patoloji tesbit edilmeyen bu grupdaki hastalara apendektomi yapıldı. Patolojik inceleme sonrası apendixler normal rapor edildi. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak karın ağrısı ve bulantı kusma ile acilde değerlendirilen gebe hastalarda ayırıcı tanıda akut apandisitin daha titiz ekartasyonu, anne ve fetus mobidite ve mortalitesini azaltacağı kanısındayız. 89 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 149] Akut apandisit tanısında farklı skorlama sistemlerinin klinik sonuçlar ile karşılaştırılması BURHAN MAYİR, ALKAN SAKAR, TUNA BİLECİK, MEHMET TAHİR ORUÇ, RAMAZAN ERYILMAZ Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Antalya Amaç: Akut apandisit tanısı ile opere edilen hastalarda %10-15 normal apendiks ile karşılaşılır. Bu oranını dahada düşürmek için anamnez ve klinik parametreler kullanılarak bazı skorlama sistemleri geliştirilmiştir. Bu çalışmada akut apandisit tanısıyla opere edilen hastaların 3 farklı skorlama sistemi ile elde edilmiş sonuçları karşılaştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Hastaların anamnez, fizik muayene,operasyon bilgileri kayıt edilerek Alvarado, Eskelinen, Ohmann skorları hesaplanmıştır. Bu skorlarla hastaların patoloji sonuçları ve USG bulguları karşılaştırılmıştır. Bulgular: 46 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların 29’u (%67) bay, 17’si (%33) bayandı. Hastaların yaşları 18-66 (ort:35) arasındaydı. Hastaların 30’una açık apendektomi, 14’üne 3 trokarla laparoskopik apendektomi, 2 hastaya SILS apendektomi yapıldı. Yatış süresi ortalama 1,8 (1-6) gündü. Patoloji sonucu apandisit olanlar ile olmayanlar arasında Eskelinen (p=0,033) ve Ohmann (p=0,011) skorları istatistiksel olarak anlamlı derecede farklıydı. Alvarado (p=0,173) skorları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. USG’nin akut apandisit tanısı koymadaki duyarlılığı %68, özgüllüğü %60 olarak hesaplandı. USG bulguları ile skorlamalar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı. Sağ alt kadranda hassasiyet saptanması ve yüksek nötrofil oranı istatistiksel olarak akut apandisit hastalarda anlamlı olarak daha yüksek saptandı. Tartışma ve Sonuç: Daha önce tanımlanan farklı skorlama sistemlerinin kullanıldığı çalışmamızda Ohmann ve Eskelinen skorlama sistemleri akutapandisit tanısı koymada anlamlı bulunmuştur. Kanda lökositoz varlığı akutapandisit tanısında önemli olsa da çalışmamızda nötrofil oranının artmasının tanı için daha iyi bir gösterge olduğu görülmüştür. Karın ağrısıyla başvuran hastalarda kullanımı basit skorlama sistemlerinin kullanılması akut apandisit tanısı koymada yardımcı olabilir. [PB - 150] Kolon malignitesi dışı akut batın nedeni ile kolon cerrahisi uygulanan hastalar MEHMET ÖZYILDIZ, HAMDİ TANER TURGUT, MURAT COŞKUN, ALİ ÇİFTCİ, ÇAĞRI TİRYAKİ, MUSTAFA CELALETTİN HAKSAL, SELİM YİĞİT YILDIZ Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli Amaç: Akut batın nedeniyle kliniğimizde opere edilen ve malignite dışı kolon patolojisi saptanan hastaların etyolojik olarak değerlendirilmesini amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 20092013 arasında kliniğimizde malignite dışı izole kolon patolojili akut batın nedeniyle operasyona alınan 27 hasta retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastalarımızın 9’u (%33,3) kadın, 18’i (%66,7) erkek idi. Ortalama yaşları 55.3 (22-84) dür. Endikasyonlar sırayla 9’unda (%33,3) obstruksiyon, 7’sinde (%26)travmatik perforasyon, 4’ünde (%14,8) divertikülit ve perforasyonu, 3’ünde (%11) perfore apandisit, 2’sinde (%7,4) izole çekum nekrozu, 1’inde (%3,7) chron’a sekonder perforasyon ve 1’inde (%3,7) kolona invaze retroperitoneal tümör idi. Etyolojilerine yönelik olarak; 11’ine rezeksiyon+hartman kolostomi, 7’sine rezeksiyon+anastomoz, 3’üne sağhemikolektomi+kolostomi, 90 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 4’üne sağ hemikolektomi+anastomoz, 1’ine kolostomi revizyonu, 1’ine primer tamir+loop kolostomi uygulandı. Ortalama hastanede kalış süresi 12 gün idi. Takipleri sırasında 2 hastada anastomoz kaçağı tesbit edildi, reoperasyonda ostomiyle tedavi edildiler. Bir hasta erken postop dönemde kanama nedeniyle reopere edilerek hemostaz sağlandı, sonrasında şifa ile taburcu edildi. 15 hastada yara yeri enfeksiyonu gözlendi. Bir hastada evisserasyon gelişti ve primer suturasyon uygulandı. 2 hasta takipleri esnasında multipl organ yetmezliği nedeniyle ex oldu. 9 hasta komplikasyonsuz taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Bölgemizde kolon kanseri haricindeki izole acil kolon cerrahisi gerektiren hastaların etyolojilerinde en sık obstruktif nedenler ve travmalar öne çıkmaktadır. Tüm hastalarda mortalite ve morbiditenin azaltılması için erken cerrahi tedaviyle uygun operasyon seçimi önem arz etmektedir. [PB - 151] Laparoskopik apendektomide el yapımı kement kullanımı BURHAN MAYİR1, ALPER BİLDİ2, TUNA BİLECİK1, ALKAN SAKAR1, MEHMET TAHİR ORUÇ1, RAMAZAN ERYILMAZ1 Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Antalya 1 Zonguldak Atatrük Devlet Hastanesi, Zonguldak 2 Amaç: Apendiks güdüğünü kapatmak için farklı yöntemler mevcuttur. Bu çalışmada el yapımı kement ile apendiks güdüğü kapatılarak yapılan laparoskopik apendektomi hastalara ait sonuçlar değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya el yapımı kement ile apendiks güdüğü bağlanarak yapılan laparoskopik apendektomili hastalar dahil edildi. Hasta bilgileri hasta dosyalarından geriye dönük olarak tarandı. Hastalara 3 trokar ile laparoskopik apendektomi uygulandı. Apendiks güdüğüne iki adet kement konuldu. Kement olarak daha önce literatürde tarif edilen ve güvenilirliği gösterilen Tayside kementin bir modifikasyonu kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya 63 hasta dahil edildi. Bu hastaların 25’i (%40) bayan, 38’si (%60) erkek idi. Hastaların yaşları 13-60 (ort:30) arasında idi. Hastanede yatış süresi 1,3 (1-2) gün idi. Operasyon sonrası dönemde bir hastada kesi yeri enfeksiyonu, iki hasta da intraabominal abse saptandı. Hiçbir hastada apendiks güdük kaçağı izlenmedi. Tartışma ve Sonuç: Laparoskopik apendektomide maliyeti belirleyen önemli unsurlardan biri apendiks güdüğünün kapatılma yöntemidir. Apendiks güdüğünü kapatmak için stapler, endoloop, çeşitli klipler ve el yapımı kementler kullanılmaktadır. Biz laparoskopik apendektomide apendiks güdüğünü bağlamak için el yapımı kement kullanılmasını kolay, güvenli ve ucuz bir yöntem olarak öneriyoruz. [PB - 152] Isolated duodenal injury due to go-karting accident NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Amaç: Isolated duodenal injury due to bIunt abdominaI trauma is extremely rare. There was only one report presents a series of three such injuries due to go-karting accidents. We are also present such an injury due to go-karting accident. Gereç ve Yöntem: A high index of suspicious is necessary in POSTER BİLDİRİLER diagnosis of injury to the pancreas and duodenum. Our patient was injured by the steering wheel of a crashed go-kart. Although the retroperitoneal location of the duodenum may limit physical examination findings, persistent abdominal pain and tenderness should prompt efforts to rule out intra-abdominal injury. We made a diagnostic laparoscopy to make exact diagnosis. Bulgular: Go kart racing is open to all who enjoy competitive racing; but the majority of riders have little or no previous experience. Thus injuries related to go karting are not uncommon among riders. Our patient also did not have a seat belt while she drove. We think if our patient had an equipment to prevent an injury she would not sustained an accident that would thread her life. Tartışma ve Sonuç: We think that if you encountered a patient sustained a go kart or any other injury without having an experienced radiologist were not available or not having a lot of experience about FAST, preoperatively radiologic assessment (FAST and enhanced CT) might not help to diagnose the injured hollow viscus and you have to use another diagnostic tool like a diagnostic laparoscopy. Most perforations of the duodenum can be treated by primary repair. The perforations were closed in longitudinal direction to avoid narrowing of the duodenal lumen in our case. We were able to trim the edge of the perforations and repair the perforations without narrowing the lumen and not to threat the circulation of it. [PB - 153] Peptik ülser perforasyonlarında mortalite ve morbiditeye etki eden faktörler MEHMET AKİF ÜSTÜNER, ENVER İLHAN, ABDULLAH ŞENLİKÇİ, EMRAH DADALI, UĞUR GÖKÇELLİ, ORHAN ÜREYEN SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Amaç: Günümüzde H2-reseptör blokerleri ve proton pompa inhibitörlerinin kullanımı sonucu peptik ülser hastalığında elektif cerrahi gereksinimi azalmıştır. Ancak komplikasyonlara bağlı acil cerrahi sıklığında herhangi bir değişiklik olmamıştır. Perforasyon meydana gelen hastalarda morbidite ve mortalite halen büyük bir problemdir. Gereç ve Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Genel Cerrahi Kliniği’nde 2008-2013 yılları arasında peptik ülser perforasyonu nedeniyle ameliyat edilen hastaların dosya ve elektronik kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Toplam 50 hastanın 41’i (%82) erkek 9’u (%18) kadındı. Yaş ortalaması 48.9 (aralık 24-90) idi. Ortalama hastanede kalış süresi 7.8 (aralık 24-90) gündü. Peptik ülser perforasyonu en sık yaz mevsimi (%32) ve Ağustos ayında (%12) görüldü. Kasım ayında 5yıl boyunca perforasyon görülmedi. Perforasyon en sık duodenumda 31 (%62) görüldü. Bunu jukstapilorik ve anastomoz hattı perforasyonları izledi, sırasıyla 17 (%34) ve 2 (%4). İki hasta tekrarlayan perforasyon nedeniyle ameliyat edildi. Tüm hastalara antibiyotik tedavisi yapıldı. Perforasyon deliği çapı 39 (%78) hastada 1cm altı,7 (%14) hastada 1-2 cm arası, 4 (%8) hastada 2 cm ve üstü olarak bulundu. Ameliyat öncesi, 38 (%72) hastada lökositoz, dokuz (%18) hastada kreatin yüksekliği ve 11 (%22) hastada amilaz yüksekliği tesbit edildi. Ameliyat sonrası üç hastada yara yeri enfeksiyonu , iki hastada pnömöni, bir hastada deliryum tablosu, dört hastada akut böbrek yatmezliği, bir hastada sepsis ve bir hastada evisserasyon gelişti. Toplam 4 (%8) hasta ex oldu. Morbidite ve mortalite gelişen hastaların çoğu ileri yaş grubunda olup yandaş hastalıklara sahiptiler. Tartışma ve Sonuç: Ameliyat öncesi lökösitoz, amilaz artışı ve kreatin yüksekPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE liği mortalite ile ilişkili bulunmuştur. Yandaş hastalığa sahip, 60 yaş üstü ve gecikmiş perforasyonu olan hastalarda morbidite ve mortalite oranı artmaktadır. [PB - 154] Sigmoid volvulus: Olgu sunumu NURAYDIN ÖZLEM, KADİR YILDIRIM, UMUT YILMAZYILDIRIM, SADIK KEŞMER, M. SENCER ÖZSOY Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Samsun Amaç: Sigmoid volvulus, sigmoid kolonun kendi mezenteri etrafında donmesidir. Sigmoid kolon volvulusu kısa sürede tanı konulup, uygun tedavi gerektiren, aksi halde yüksek oranda morbidite ve mortlaite ile sonuçlanan bir barsak tıkanıklığı nedenidir. Sigmoid volvulusda mortalite oranı gangren gozlenmeyen olgularda %6-24, gangren saptanan olgularda ise %11-80 arasında bildirilmektedir. Bu olguda vurgulamak istediğimiz; akut intestinal obstrüksiyon düşünülen hastada erken tanı ve tedavi morbitide ve mortaliteyi azaltmaktadır. Gereç ve Yöntem: Olgu yirmi üç yaşında erkek, karında ağrı, aşırı distansiyon, kusma ile başvurdu. Operasyon öyküsü yok. Mental retarde, kronik konstipe ve bir haftadır gaz-gaita çıkışı olmayan hasta. Bulgular: Hastada karında distansiyon ve ağrı mevcuttu. Generalize hassasiyet, barsak sesleri normaaktif ve timpanizm tespit edildi. Rektal tuşede rektum boştu. Direkt karın grafisinde ‘ters U’’ görünümü, haustrasyonlar silinmiş, hava-sıvı seviyesi ve dilate kolon segmenti izlendi. Hastamıza endoskopik detorsiyon yapılmadı,acil ameliyata alındı, çekum malrotasyonuda olan hastaya subtotal kolektomi+ileorektal anastomoz uygulandı. Postop dokuzuncu gün taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Sigmoid volvulusda hastaneye başvuru suresinin uzunluğu morbidite ve mortalite icin prediktif faktordur. Hastaneye erken başvuru, preoperatif yoğun resusitasyon, uygun antibiyotik ve cerrahi ile beraber postoperatif metabolik destek morbidite ve mortalite oranlarını azaltacaktır. Uygun vakalarda sigmoid vovulus hastalarında denenmesi gereken tedavi yönteminin endoskopik detorsiyon olduğunu düşünüyoruz. Sonuç olarak akut intestinal obstruksiyonlarda erken tanı ve tedavi morbitide ve mortaliteyi azaltmaktadır. [PB - 155] İleus nedeni (kolon obstrüksiyonu yapmış) bir adrenal adenomu olgusu NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM, M SENCER ÖZSOY, KADİR YILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Amaç: Adrenal adenomlar beniğn adrenal kortiktal neoplazmlar olup bütün adrenal neoplazmların %50-80’ini oluşturur. Yaşa bağlı bir insidansı vardır; 20-29 yaş arası hastalarda CT de bulunma olasılığı %0.2 iken yaşlılarda bu oran %710’dur. Otopsi prevalansı %9’dur. Adenomların %70-90’ı fonksiyonel değildir Adenomlar beniğn natürleri nedeniyle mükemmel prognoza sahiptir. Genelde küçük fonksiyone eden adenomlar konservatif yönetilebilir büyük >4 cm işlevsel olmayan adrenal lezyonlarda cerrahi düşünülmelidir. Altı-oniki aylık intervalle izlemde iki katına çıkması da cerrahi gerektirir. Adenomlar nadiren büyük boyutta başvurur. 4 cm’den büyük kitlelerde maliğnite riski %70’e kadar çıkar. Büyük adenom91 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ ların tam güvenli olabilecek tanısı tek başına görüntüleme bulguları ile konamayabilir. Büyük adrenal lezyonlar benign yada maliğn olsun semptomatik olur genellikle uygun tedavi seçeneği cerrahidir. Artık günümüzde büyük adrenal kitleler bile laparaskopik adrenalektomi ile başarılı tedavi edilir. Nadiren adenomlar daha büyük boyut irregüler margin ve heterojen güçlenme kanama yada kistik değişiklik nedeniyle gösterebilirde MRI de. Bu görünümler de diğer adrenal neoplazmlar ile çakışabilirler bunların içinde malignensilerde vardır. Yaklaşık adenomların yaklaşık %10-20’si bilateraldir. Gereç ve Yöntem: Büyük boyuta ulaşıp kolonu atake edip kolon obstrüksiyonu yaparak hastayı başvurdurtan bir sürrenal adenomu sunulacaktır. Bildiğimiz kadarı ile böyle bir olgu bildirilmemiştir. Bulgular: 67 yaşında erkek hasta kolonik tipte intestinal obstrüksiyon bulguları veriyordu. Preop rutinleri normaldi. Resusitasyonu yapıldıktan sonra acil şartlarda orta hat kesisi ile laparatomi yapıldı. Gözlemde splenik fleksurada obstrükte eden bir lezyon vardı. Tümör splenokolik ligaman kesilmeden retroperitoneal yüze bakılmadan splenik köşe tümörünü düşündürdü. Sol adrenalden gelişen yaklaşık 6 cm büyüklüğe ulaşarak kolonun splenik fleksurasında tama yakın obstrüksiyona yol açtığı anlaşıldı. Kolonun distandü olması ve anastomoz güvenliği için total kolektomi ve ileosigmoidostomi yapıldı. Sorunsuz evine yollandı. Patoloji adrenal tumor benign olarak rapor etti. Tartışma ve Sonuç: Wolf ve ark image guided adrenal tumor ablazyonun etkin ve güvenli olduğunu değerlendirmiştir. 23 hastanın 20’si adrenal met, 3 hormon aktif primer adrenal tümördü. Yazarların hormon aktif tümörlerinin ortalama çapı 2.3 adrenal metastazların ise 4.2 cm idi. Hastamızın bir insidenteloma olup bası ile kendini gösterdiğini düşündük. Gerek pre gerek postop semptom free idi. Hasta komşu organ belirtileri ile geç dönemde başvurmuştu. Ablatif tedavi söz konusu bile olmadı. Çünkü medikal yardım alma oranı oldukça düşüktür hastanemizin hizmet ettiği popülasyonda. Olgumuzdaki insidentelomanın çapı 6cm irilikteydi. Low ve ark göre bu neoplazmların klinik çeşitliliği ciddi medikal zorluklar doğurur. Bu neoplazmların kliniğinin anlaşılması uygun tanı ve tedaviyi kolaylaştırır. Acil laparatomi ile tanı koymak zorunda kalındı olgumuzda . Lombardi ve ark 263 adrenalektomide high volume merkezde opere edilenlerin %24’ü düşük volümlü merkezde tedavi edilenlerin %8’inde en az bir olmak üzere multiorgan rezeksiyonuna gidildiğini bildirmişlerdir. Adrenokortikal karsinomlu idi tüm olgular ikincisi de rezeke edilen organlar belirtilmemişti ancak obstrükte eden bir lezyondan yada böyle kliniği olan bir hastadan da bahsedilmemişti. [PB - 156] Kolon obstrüksiyonu ile başvuran pankreas kuyruk tümörü NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM, SADIK KEŞMER Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Amaç: Pankreas kuyruk kanserinin, kolon obstrüksiyonu yaparak hastayı medikal advise almaya sevk etmesi çok nadirdir. Gereç ve Yöntem: Florida üniversitesi tıp fakültesi cerrahi department inden Griffin ve ark bir olgu bildirdiler. Bizde olgumuzu yaklaşık aynı zamanlarda opere etmişiz. Bulgular: 67 yaşında erkek hastaya akut karın bulguları ile laparatomi yapıldı; pankreas kuyruğundan gelişip dalak, splenik fleksurayı içine alan 10 cm’lik tümör en blok tüm kolonla rezeke edildi. Postop seyiri olaysızdı. Pankreas adenokarsinomluydu. Tartışma ve Sonuç: Griffin ve ark olgularında perforasyon, 92 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE hemodinamik instabilite, nedeniyle açık karnı 5 gün sonra peritonit gerilediği, hemodinami sağlandığı için bir end ileostomiyle kapatmışlar,hastayı geçirilmiş cerrahi, atrial fibrilasyon, mezenterik iskemiden kaybettiler. Olgumuzda postop hızlı bir recovery yaşandı. Akut karın ağrılı, mikroperforasyonlu kalın barsak obstrüksiyonu olarak kendini belli eden pankreas kuyruk karsinomu nadir ortaya çıkar. Pankreas kanseri (PK) zaten seyrek akut karın prekürsörüdür. Griffin makalesinde pankreas gövde yada baş karsinomlarından akut kolon obstrüksiyonu oluşmuş 3 olgu olduğundan söz ediyordu; literatürdeki 3 olgunun da yaygın denominatörü mekanik obstrüksiyon yapması idi. Review edilen tüm bu olguların postop yada postmortem tanısı PK’dir. Olgumuzda dahil literatürdeki 5 olguda da en yaygın başvuru belirtisi kilo kaybı idi. Pankreas başından kaynaklanan kanserlerin %78’inin safra, pankreas kanalı ya da duodenum obstrüksiyonu yaptığı, ağrısız sarılık semptomları yada gastrik outlet obstrüksiyonu ya da pankreatit yaptığı bilinmektedir. Pankreas kuyruk lezyonlarının da kilo kaybı ya da karın ağrısı ile başvurduğu görülmektedir. Olgumuz bu belirtileri veriyordu. Tıkayıcı kolonda kitle ele gelmesi sık olmasına rağmen PK da nadiren aynı prezentasyonu yapar. Kalın barsak obstrüksiyonunun ayırıcı tanısında akla gelmelidir. Olgumuzda ele kitle gelmesi +/- gibi idi. Biz hastayı intestinal obstrüksiyonla laparatomiye aldık Hemodinamik stabiliteli kolon obstrüksiyonlu PK olduğunu bildiğimiz hastalara paliatif girişimler kadar, obstrüksiyonun geçiştirilmesi için kolonik stentleme ile daha iyi hizmet verilir. Proksimal kolon perforasyonluda ise perfore kolon segmentinin rezeke edildiği bir uç kolostomi açıldığı eksploratris laparatomi yetecektir. Olgumuzda subtotal rezeksiyon yapmıştık çünkü barsaklar ileri derece distandü dilate idi kalın barsak obstrüksiyonu ile başvurmuş bilinen PKli hastalarda genişletilmiş rezeksiyonun küratif olmadığı ve morbidite ve mortalite insidansı yüksek olduğu için itirazsız kabul edilmiyor. Toledo üniversitesinden Slam ve ark ilk laparatomide mezenterik nodul+çekal perforasyon düşünerek atladıkları second laparatomide obstrükte etmiş bir pankreas tümörü bulduklarını bildirdiler. Makalelerinde kapalı loup obstrüksiyonu oluşturulduğunu (ileoçekal valv ve splenik köşedeki tümör arasında) ve laplace kanununa göre en geniş yerden perfore olduğunu paylaştılar. Bizde geniş lenfatik, ileri tümör nedeniyle diseksiyon yapmak, birde iki kapı arasında sıkışmış ödemlenmiş incelmiş fragil hale gelmiş kolon da anastomoz yapmamak için subtotal kolektomi yapmıştık. Dilatasyonun süresi kolon çapından daha önemli perforasyon gelişmesi için. Endoskopik araştırma ile perforasyonun 80 mmhg ya kadar oluşmayabileceği bilgisine ulaşılmıştır. Slam ve ark.ları pankreasın kuyruk kanserlerinin maalesef geç belirti verdiğini başın verdiği gibi sarılık ve gastrik outlet obstructionu gibi belirtiler vermediği saptamasını yaptılar. Buradaki kanserin sıklıkla künt bir karın ağrısı ve dm ile başlaması söz konusudur. Kansere bağlı proksimal kolon perforasyonuna düçar olmuş kolorektal kanserli hastaların Barsak duvarını erozyona uğratarak tümör yerinde perforasyon yaşayanlara nazaran daha düşük lokal nüks oranına ve daha yüksek hastalıksız yaşama sahip oldukları bulunmuştur. PK kanserlerinin yalnızca %11’ini oluşturan PK’leri kuyruğa sınırlıdır, %50’sinden fazlası da stage ıv hastalıkla başvurur. Tedavi alan hastaların stage ıv distal PK’lerinde 5 yıllık yaşam radyasyon ile %1.6 kemo ile 2.4-2.7 pankreatektomi ile %11.9 idi pankreatektomi artı kemo %19.3 idi. Yinede PK’nin lokal ileri kuyruğuna spesifik genişletilmiş en bloc rezeksiyonunun yaşam yararı açık değildir. Neoadjuvant kemoradio ile bir yarar sağlayabilir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 157] Negatif apendektomilerimizde saptanan jinekolojik patolojiler MUSTAFA PEŞKERSOY1, ERDİNÇ KAMER1, ERDEM SARI1, DENİZ YILDIZ1, OĞUZ HANCERLİOĞLULARI2, AHMET ER1 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir 2 İzmir Askeri Hastanesi, İzmir 1 Amaç: Karın ağrısı ile gelen bayan hastalarda ektopik gebelik, abortus, myom dejenerasyonu, over torsiyonu, kist rüptürü, pelvik inflamatuar hastalık gibi jinekolojik patolojilerin kliniği akut apandisit ile karışabilmektedir. Karın ağrısı ile gelen bayan hastaların jinekolojik patoloji açısından da değerlendirmesinin önemine dikkat çekmek istedik. Gereç ve Yöntem: Kliniğimize 2007-2012 yılları arasında başvuran ve akut apandisit ön tanısıyla opere edilen 510 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların tanıları fizik muayene, laboratuar ve radyolojik yöntemler kullanılarak konmuştur. Apandisit ve jinekolojik patoloji tanıları peroperatif eksplorasyona göre kondu. Bulgular: Kliniğimize 2007-2012 yılları arasında başvuran ve akut apandisit ön tanısıyla opere edilen 510 hasta retrospektif olarak incelendi. 510 hastanın 300’ü (%58,8) erkek, 210’u (%41,2) kadındı. Kadın hastaların 40’ında (%19) normal apendiks tespit edilmiştir. Normal apendiks tespit edilen 40 hastanın 31’inde (%77,5) herhangi bir patoloji ile karşılaşılmamıştır. Jinekopatoloji saptanan 9 (%22,5) hastanın 4’ünde (%44.4) korpus hemorajikum kist rüptürü, 2’sinde (%22.2) over kisti, 2’sinde (%22.2) over torsiyonu, 1 (%11.1) tanesinde de tubaovarian apse tespit edilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Negatif apendektomi oranları litaratürde %9 ile %20 arasında değişmektedir. Bizim çalışmamızda bu oran %19 olarak bulunmuştur. Karın ağrısı ile başvuran bayan hastalarda dikkatli bir jinekolojik muayenenin önemli olduğunu düşünmekteyiz. [PB - 158] Rekürrent çekal volvulus ve dolikosigma birlikteliği HÜSEYİN KAZİM BEKTAŞOĞLU, NAİM MEMMİ, MAHMUT MÜSLÜMANOĞLU Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Olgu Sunumu: 36 yaşında erkek hasta, 2 gündür karın ağrısı, karında şişlik, kusma, gaz ve gayta çıkaramama şikayetleriyle acil servisimize başvurdu. İşitme engelli hastanın özgeçmişinde 1,5 yıl önce çekal volvulus nedeniyle çekopeksi operasyonu mevcut. 1,5 yıl boyunca herhangi bir şikayeti olmamış. Fizik muayenesinde batında sol tarafta belirgin asimetrik distansiyon mevcut. Dinlemekle barsak sesleri hiperaktif. Rektal tuşede az miktarda gayta bulaşı mevcut. Ayakta direkt karın grafisinde sol fleksura düzeyinde kolonik seviyelenme ve omega işareti mevcut. Batın BT de sağ kolonda volvulus görünümü mevcut. Batın içi serbest hava veya sıvı yok. Hasta için acil kolonoskopik dekompresyon planlandı. Dekompresyon sonrası gaz ve gayta deşarjı oldu. Ancak distansiyonunda gerileme olmadı. Akut batın hali sebat eden hasta için laparotomi planlanarak aynı gün hasta laparotomiye alındı. İntraoperatif olarak çekal volvulus tespit edildi. Çekumdaki çekopeksi sütürü görüldü. Tespit özelliğini yitirmiş ve çekum duvarında kalmıştı. Sigmoid kolon oldukça uzun görünümdeydi. Sigmoid kolon mezosu ileri POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE derecede serbestti. Hasta için subtotal kolektomi + ileorektal anastomoz yapıldı. Postop takibinde problem gelişmeyen hasta postop 6. gününde cerrahi şifa ile taburcu edildi. [PB - 159] Akut batın bulgularını taklit eden nadir bir klinik durum apendiks epiploika torsiyonu HAKAN ÖZDEMİR1, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, METİN ŞENOL1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, YELİZ ŞAHİNER2 Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir 1 Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir 2 Amaç: Kolon serozal yüzeyinde yerleşen apendiks epiploikaların enflamasyonu sonucu gelişen apendiks epiploika torsiyonu akut batın kliniğini taklit etmekte ve radyolojik olarak tanı konamayan durumlarda laparatomi veya laparoskopik inceleme ile sonuçlanmaktadır. Burada akut apandisit ön tanısı ile operasyona alınan ve operasyonda primer apendiks epiploika torsiyonu tespit edilen 4 olgu sunulmuştur. Gereç ve Yöntem: Eylül 2011- Kasım 2012 tarihleri arasında acil servise karın ağrısı nedeni ile başvuran ve akut apandisit ön tanısı ile operasyona alınan 4 hastada primer apendiks epiploika torsiyonu tespit edilmiştir. Bütün hastalara hemogram, biyokimya ve abdomen ultrasonografi yapılmış. 2 hastaya IV kontrastlı tüm batın tomografisi çekilmiştir. Bulgular: Bütün hastalar erkekti ve yaş ortalaması 24 (18-35) idi. Hastaların şikayetlerinin başlangıç süresi ortalama 2 (1-3) gün olarak tespit edildi. Bütün hastalarda batın sağ alt kadranda defans rebaund mevcuttu. 2 hastada karın ağrısına ek olarak bulantı kusma şikayeti mevcuttu. Ortalama WBC değeri 10700/μL (9000-12300) idi. Hastaların hepsine tüm batın ultrasonografisi yapıldı ve 3 hastada periçekal serbest sıvı gözlendi. 2 hastaya yapılan tüm batın tomografisinde periçekal sıvı varlığı haricinde patolojik bulgu tespit edilemedi. Tüm hastalar akut apandisit ön tanısı ile opere edildi ve hepsinde apendix’in salim olduğu görüldü. Hastaların hepsinde çekal düzeyde primer apendiks epiploika torsiyonu tespit edildi. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak apendiks epiploika torsiyonu konservatif yöntemlerle tedavi edilebilir bir hastalık olmasına rağmen görüntüleme tetkiklerinde bu tanı konulamaz ise akut batın kliniğini taklit etmesi nedeni ile hastalar çoğunlukla cerrahi bir işleme maruz kalır ve tanı bu sırada konur. Bu nedenle akut batın olgularında apendiks epiploika torsiyonununda akılda tutulması bu olguların cerrahi işleme gerek kalmadan tedavisinin yapılabilmesine olanak sağlayacaktır. [PB - 160] Nadir etrangle umblikal herni olgusu: Ligamentum falsiforme hernisi FUAT İPEKÇİ, SÜLEYMAN ÖZKAN AKSOY, ÖMER ENGİN, İSMET HAN, İLTER KIRMIZI Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Cerrahi Anabilimdalı, B Servisi, İzmir Olgu: Karaciğer sağ ve sol loblarının diafragmatik yüzlerini örten periton yaprakları, orta hattn biraz sağ tarafında bir araya gelerek karın ön duvarı ve diafragmanın alt yüzüne uzanır. Lig. Falciforme hepatis denilen bu bağ, embriyoda mesentrium ventralenin karaciğer taslağı ile karın ön duvarı arasında 93 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ kalan bölüme uyar. Umblikal herni kesesi içine strangüle hale gelmiş konjenital unrudimente falsiform ligament olgumuzu sunmayı planladık. Polikliniğimize umblikal bölgede şişlik ve agrı şikayetiyle başvuran 45 yaşındaki erkek hasta yapılan tetkikleri ve muayenesinde içeri atılamıyan boğulmuş paraumblikal herni ön tanısıyla hasta operasyona alındı. Paraumlikal kesi ardından herni kesesine ulaşıldı.Açıldığında kese içindeki dokunun karına girildikten sonra karaciğere doğru uzanan falciform ligament olduğu gözlendi.Ayrıca safra kesesi hidropik görünümde idi. Ödemli ve rengi değişmeye başlamıştı F. Ligamentektomi sonrası kolesistektomi uygulandı. Kapatılan fasya üzerine 15x15 prolen mesh ile hernioplasti uygulandı. Tartışma: Embriyonel yaşamın 4. haftasından başlayarak mesenterium ventraleden gelişen falsiform ligamant umblikusa doğru uzanır ve 5. haftanın sonunda göbeğe doğru rudimente olup ligamentum umblikale medianumu oluşturur. Bu dönüşümde olan aksaklıklar nedeniyle falsiforme ligament çok nadir hernileşebilir. Litaratürde böyle bir vakaya hiç rastlamadık. Sonuç: Ligamentum falsiforme çok nadir de olsa median umblikal bağa dönüşmeyip paraumblikal bölgede bu haliyle hernileşebilir.Bu patolojinin nadir de olsa olabileceği akılda tutulmalı, ayrıca paraumblikal yada umblikal hernilerde mutlaka olası safra kesesi patolojisini ortaya koymak acısından görüntüleme yöntemleriyle tetkik edilmelidirler. [PB - 161] Akut apandisit vakalarında laparoskopik apendektomi deneyimimiz YAŞAR ÖZDENKAYA, PELİN BASIM, CENK ERSAVAS, MERİH YILMAZ, KEMAL DOLAY, MUSTAFA ÖNCEL Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Akut apandisit genellikle klinik bulgularla tanısı konan bir hastalıktır. Hastalar tipik bir anamnez ve fizik muayene bulguları ile acil servise başvurur. Hastalığın tedavisi apendektomi olup, laparoskopik appendektomi tüm merkezlerde en sık uygulanan prosedür olarak karşımıza çıkmaktadır. Amacımız hastanemizde 6 ay içerisinde uygulanan laparoskopik apendektomi prosedürlerinin tanı ve tedavi aşamalarını ayrıntılı biçimde incelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Ağustos 2012 ile Şubat 2013 de kliniğimizde akut apandisit tanısıyla laparoskopik apendektomi yapılan 50 hasta değerlendirilmiştir. Hastalar cinsiyet, yaş, şikayetlerde klasik triad varlığı, lökositoz, CRP yükseklği, USG ve BT bulgusu, operasyona kadar geçen takip süresi, operasyon süresi, operasyon sonrası taburculuk süresi, gelişen komplikasyonlar ve işe başlama süresi açılarından incelenmiştir. Bulgular: Hastalarımızın tamamında işlem laparoskopik olarak tamamlanmıştır. Hastaların 23’ü kadın(%46), 27’si erkek olup (%54); yaş ortalaması sırasıyla 39,04 ve 27.25’tir. Hastaların 37’sinde (%74) tipik ağrı, bulantı ve iştahsızlık şikayetlerinde oluşan klasik triad mevcuttu. Hastaların hastaneye başvuru öncesi ortalama şikayet süresi 37,6 saat olarak hesaplanmıştır. Hastaların 33’ünde lökositoz (%66), 24’ünde CRP yükseklği (%48) mevcut olup, 17 hastada (%34) her ikisi birlikte görülmüştür. Ultrason yapılan 39 hastadan 23’ünde apandisitle uyumlu bulgular saptanırken (%58,9), BT yapılan 28 hastanın 23’ünde (%82,14) pozitif bulgular saptanmıştır. USG bulgusu pozitif olan 6 hastaya klinik şüphe nedeniyle BT de çektirilmiş olup tüm hastalarda tanı BT ile de teyid edilmiştir. Hastaların operasyon öncesi ortalama takip süresi 4,6, operasyon süresi 22,4 dk’dır. Post-op dönemde hastanede kalış süresi 14,3 saattir. Post-op takip boyunca 1 hastada gö94 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE bek trokarı yerinde granülom oluşumu görülmüş, 2 hastada ise ateş nedeniyle hastanede kalış süresi uzamıştır. Hastaların işe dönüş süresi 6,7 gündür. Tartışma ve Sonuç: Akut apandisitte, laparoskopik apendektomi prosedürü tüm hasta yaş gruplarında uygulanabilecek ve hastanede kalış süresini kısaltan bir yöntemdir. Hastalarda liberal batın tomogrofisi kullanımı negatif apandektomi oranını belirgin azaltır. [PB - 162] Paraözefageal herniye bağlı gastrik volvulus BİRKAN BOZKURT1, ERSİN GÜRKAN DUMLU1, GÜLTEN KIYAK1, ALPER BİLAL ÖZKARDEŞ1, MEHMET KILIÇ2 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 1 2 Olgu Sunumu: Gastrik volvulus nadir görülen ve hayatı tehdit edebilen, tedavisi acil cerrahi girişim gerektiren bir durumdur. Bu yazımızda, acil servisimize akut karın ağrısı, bulantı ve şiddetli kusma şikayetleri ile başvuran, yapılan tetkikleri sonucu paraözefageal herniye bağlı gastrik volvulus tanısı konarak acil laparaskopik cerrahisi yapılan, postoperatif 4. günü sorunsuz olarak taburcu edilen 85 yaşında bayan hasta olgusu sunulmuştur. Gastik volvulus, özgül olmayan abdominal semptomlarla seyrettiğinden tanısı gecikebilir veya atlanabilir. Radyolojik görüntüleme yöntemlerinden akciğer grafisi ve torakoabdominal bilgisayarlı tomografi tanıya yardımcıdır. Tedavide acil laparaskopik cerrahi altın standarttır. [PB - 163] Akut karına sebep olan kolonik lenfoma, olgu sunumu İLYAS KUDAŞ, FATİH BAŞAK, SUAT AKTAŞ, TOLGA CANBAK, MERT KAŞKAL, GÜRHAN BAŞ Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Olgu Sunumu: Amaç Primer gastro intestinal sistem (GİS) lenfomaları tüm GİS tümörlerinin yaklaşık %1’ini oluşturmaktadır. Hodgin lenfomada primer GİS tutulumu son derece nadirdir. GİS içinde en sık tutulan organ midedir. Bunu ince bağırsaklar ileoçekal bölge ve kolon izler. Bu çalışmada genç yetişkin hastada hızla büyüyen ve akut karın tablosuna sebep olan kolonik lenfoma olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu 20 yaşında kadın bulantı, kusma ve ishal şikayetleriyle acil kliniğine başvurdu. Fizik muaynede sağ alt kadranda kitle palpe edildi. [PB - 164] Akut apandisit tanısı ile opere edilen geriatrik hastalarda cerrahi tedavi sonuçlarımız ENİS DİKİCİER, KEMAL GÜNDOĞDU, FATİH ALTINTOPRAK, YUSUF ARSLAN, GÜNER ÇAKMAK, HAKAN DEMİR, EMEL USTA, ERHAN ŞİT Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya Amaç: Bu çalışmanın amacı akut apandisit nedeni ile opere edilen 65 yaş üstü hastalardaki cerrahi tedavi sonuçlarımızı POSTER BİLDİRİLER değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde Ocak 2008-Aralık 2012 tarihleri arasında akut apandisit tanısı ile opere edilen 65 yaş ve üzeri 62 olgunun kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, eşlik eden hastalıkları, american society of anaesthesiology (asa) skorları, hastaneye başvuru süreleri gibi değişkenlerin morbidite ve mortalite üzerindeki etkileri değerlendirildi. Bulgular: Akut apendisit nedeniyle opere edilen 62 hastadan 36’sı (%58) erkek, 26’sı (%42) kadındı. Hastaların yaş ortalaması 69.4 (65-88) idi. Hastaların 57’sinin (%91.9) öntanısı akut apandisit, 4’ünün (%6.4) ileus, 1‘inin (%1.6) perforasyondu. 62 hastanın 41‘inin (%66.1) yandaş hastalıkları mevcuttu. Hastaların 18’inin (%29) nefrolojik, 15‘inin (%24.1) kardiyolojik, 8’ inin (%12.9) nörolojik hastalıkları vardı ve asa skoru ortalaması 3’ tü. Ameliyat sonrası dönemde hastaların 58‘i (%93.6) şifa ile taburcu olurken 10 hasta (%16.1) ameliyat sonrası yoğun bakımda takip edildi. Mortalite oranı 4 hasta ile %6.4 olarak gerçekleşti. Ex olan hastaların tamamı yoğun bakımda takip edilen hastalardı ve yandaş hastalıkları vardı. Ex olan hastalardaki erkek kadın oranı 3/1 olarak tespit edildi. Hastaların şikayetlerinin başlaması ile hastaneye başvuruları arasında geçen süre ortalama 4 gün olarak bulundu. Hastaların 34‘ünde (%53.12) ameliyat sonrası komplikasyon gelişti. en sık görülen komplikasyon %34 ile yara yeri enfeksiyonu oldu. Tartışma ve Sonuç: Geriatrik hasta grubunda akut apandisit mortalitesi yüksek bir hastalıktır. Tanının gecikmesi ve eşlik eden hastalıkların varlığı mortalitede önemli artışa neden olmaktadır. [PB - 165] Hiperlipidemiye sekonder akut nekrotizan pankreatit; olgu sunumu METİN ŞENOL, HAKAN ÖZDEMİR, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir Amaç: Pankreatit, hafif ödematöz formdan, hemorajik ve ağır nekrotizan forma kadar ilerleyebilen, morbiditesi ve mortalitesi yüksek bir hastalıktır. En sık nedeni safra taşı ve alkol kullanımı olan pankreatitin nadir nedenlerinden biri de hiperlipidemidir. Bu olguda, hiperlipidemiye sekonder gelişen akut nekrotizan pankreatit sunulmaktadır. Olgu Sunumu: 60 yaşında erkek hasta, şiddetli karın ağrısı ve bulantı-kusma ile acile başvurdu. Batında yaygın hassasiyeti vardı. Laboratuar tetkikleri için kan alındığında, hastanın kanının süt kıvamında olduğu gözlendi. Bunun üzerine tekrar sorgulanan hastanın özgeçmişinde hiperlipidemi tedavisi gördüğü öğrenildi. Laboratuar sonuçlarında Trigliserid:4189 mg/dL, Kolesterol:670 mg/dL, LDL:577 mg/dL, Amilaz:2461 U/L, Lipaz:3283 U/L, Kalsiyum:8,01 mg/dL, CRP:91 mg/L olarak geldi. Hastaya anti-hiperlipidemik olarak fenofibrat (Lipanthyl), Clexane 6000 IU/0,6 ml 2x1 sc, insülin ve sıvı tedavisi başlandı. Plazmaferez yapılamadı. Abdominal USG, MR ve MRCP çekildi, sonucu normal olarak rapor edildi. Yatışının 2. günü hastada akut batın bulguları geliştiğinden hasta opere edildi. Pankreas gövdesi ve kuyruk kesiminde nekrotik alanlar tespit edildi ve nekrozektomi yapıldı. Hastaya postoperatif İmipenem 4x500mg ve TPN de başlandı. Po 2. gün Trigliserid:735 mg/dL’ye, lökositozu 10000 K/mL’ye geriledi. Takiplerinde komplikasyon gelişmedi. Patoloji pankreatik yağ nekrozu olarak rapor edildi. Alınan örneklerde üreme olmadı. Postoperatif 10. gün, fizik muayene bulguları normal, laboratuar bulguları gerilemişti ve şifa ile taburcu edildi. Hastanın 10 aylık takiplerinde psödokist gelişmedi ve Trigliserid değeri 176 POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE mg/dL idi. Tartışma: Pankreatit etyolojisinde en sık etken olan safra taşı ve alkol kullanımı hastamızda yoktu. Pankreastan alınan patoloji piyeslerinde IgG4 boyanma olmaması ve hastada başka bir otoimmün hastalık da bulunmadığından otoimmün pankreatit ekarte edildi. Bilindiği üzere trigliserid değerlerinin 1000 mg/dL’nin üzerinde olduğunda pankreatit riski artmaktadır. Hastanın mevcut laboratuar tetkiklerine ve özgeçmişine bakıldığında pankreatit nedeninin hiperlipidemi olduğu düşünüldü. Sonuç: Karın ağrısı ile başvuran ve laboratuar sonuçlarında çok yüksek lipid değerleri olan hastalarda akut pankreatit olabileceği akılda tutulmalıdır. Nekrotizan pankreatite kadar ilerleyebilen bu patolojinin tedavisinde cerrahinin yanı sıra antihiperlipidemik ilaçların da rolü büyüktür. [PB - 166] Nekrotizan fasiitis deneyimimiz İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, HAKAN ÖZDEMİR1, METİN ŞENOL1, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, YELİZ ŞAHİNER2 Dr. İ. Şevki Atasagun Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir 2 Dr. İ. Şevki Atasagun Nevşehir Devlet Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir 1 Amaç: Bu çalışmada amaç yeni açılan bir devlet hastanesi genel cerrahi kliniğinde son iki yılda tedavi edilen nekrotizan fasiit’li hastalarının demografik özelliklerini ortaya koymak ve merkezin “0” mortalite oranlı nekrotizan fasit deneyimini incelemektir. Materyal Metod: Nevşehir Devlet hastanesi Genel Cerrahi kliniğinde 2011- 2012 tarihleri arasında tedavi gören nekrotizan fasiit’li hastaların yaş, cinsiyet, Apache II skoru, beklenen mortalite, kolostomi ihtiyacı, ek hastalık varlığı, yoğun bakımdaki takip süresini değerlendirmek için retrospektif olarak veri bankası tarandı. 2011-2012 yılları arasında genel cerrahi servisinde ve yoğun bakımda takip ve tedavi edilen 5 ardışık hasta incelendi. Verileri değerlendirmek için SPSS 17,0 programı kullanıldı. Bulgular: 2011-2012 yılları arasında genel cerrahi servis ve yoğun bakımda toplam 5 nekrotizan fasiit hastası takip ve tedavi edilmiştir. Bu hastaların %20’si kadın (n:1), %80’i erkekti (n:4). Nekrotizan fasiit nedeniyle takip ve tedavi edilen hastaların ortalama yaşı 40 (21-60) idi.hastaların iki tanesinde takip ve tedavi esnasında yoğun bakım ihtiyacı doğmuş olup ortalama yoğun bakımda kalış süresi 5 gündür. hastaların hastanede toplam yatış süresi 20 (5-38) gündür. Olgulara aşamalı nekroz debridmanı uygulandı. Ameliyat sayısı 6 (1-10) idi. 2 olguda diyabet vardı. Hastaların hiç birine kolostomi açılmadı. Ortalama APACHE II skoru 10 (5-14) olarak bulunmuştur. APACHE II skorlarına göre beklenen mortalite oranları ortalama %17.2 (%4.2-%26) olarak bulunmuştur. Yüksek Apache II skoruna rağmen nekrotizan fasit nedeniyle takip ve tedavi edilen hastalarda mortalite görülmemiştir. Sonuç: Aşamalı rezeksiyon ve debridman yöntemi ile yüksek APACHE II li nekrotizan fasiit’li hastalarda çok başarılı neticeler alınabildiği saptanmıştır. Apache II skorlarına göre beklenen mortalitenin yüksek olmasına rağmen, etkin hasta bakımı, erken tanı ve agresif nekroz debridmanı ile nekrotizan fasitlerde başarılı neticeler almak mümkündür. 95 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 167] Mermi çekirdeğinin termal hasarına bağlı gelişen vezikorektal fistül HAKAN ÖZDEMİR1, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, METİN ŞENOL1, YELİZ ŞAHİNER2 Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir 1 2 Amaç: Ateşli silah yaralanmalarında mermi çekirdeklerinin beklenmeyen traseler izlediği sıklıkla gözlenmektedir. Mermi çekirdeğinin giriş ve çıkış yeri ile vücutta yaptığı organ hasarı her zaman korelasyon göstermeyebilir. Direk hasar yanında oluşturduğu termal hasarlar nedeni ile de farklı klinik durumlar ortaya çıkabilir. Burada batına nafiz ateşli silah yaralanmasına bağlı mermi çekirdeğinin oluşturduğu termal hasar nedeni ile gelişen vezikorektal fistül olgusu sunulmuştur. Olgu Sunumu: 23 yaşında erkek hasta ateşli silah yaralanması nedeni ile acil servise getirildi. Hastanın muayenesinde sol lomber bölgede muhtemel giriş deliği ve sağ gluteus maksimus ortasında çıkış deliği tespit edildi. Batında yaygın hassasiyet, defans ve rebaund mevcuttu. Hastaya laparatomi yapıldı. Sigmoid kolon antimezenterik yüzeyde tam kat laserasyon ve buraya komşu peritonda mermi çekirdeğinin trasesinin devam ettiği gözlendi. İntraperitoneal başka bir patoloji gözlenmedi. Mesane boynu lokalizasyonunda hematom gözlenen hastanın üreterleri askıya alınıp mesane laserasyon açısından değerlendirildi. Herhangi bir laserasyon gözlenmedi. Mesane, foley sonda yardımı ile serum fizyolojik ile doldurulup kontrol edildi, herhangi bir perforasyon bulgusuna rastlanmadı. Sigmoid kolonda defekt kenarları debride edilip çift kat üzerinden tamir edildi ve operasyona son verildi. Postoperatif dönemde vital bulguları stabil olan hastada gaz ve gaita çıkışı oldu. Fakat 5. günde hastanın sondasına idrar gelişi kesildi ve sulu gaita çıkışı başladı. İdrar sondasından verilen metilen mavili izotoniğin rektumdan geldiği gözlendi ve hastada vezikorektal fistül geliştiği tespit edildi. Sonuç: Sonuç olarak ateşli silah yaralanmalarında doku bütünlüğünün erken dönemde devam ettiği gözlense de oluşabilecek termal hasar nedeni ile ilerleyen günlerde farklı patolojilerin ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. [PB - 168] Pelvik travma sonrası retrorektal hematom EKREM ÇAKAR, SAVAŞ BAYRAK, ŞÜKRÜ ÇOLAK, AYHAN GÜNEYİ, MAHMUT SUMMAK, HASAN BEKTAŞ İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Retroperitoneal pelvik kitleler çeşitli sebeblerle meydana gelebilirler. Konjenital kistler, tümör ve hematomlar en sık klinik bulgu veren lezyonlardır. Pelvik hematomlar; travma, angiografik incelemeler, prostat biyopsileri sonrası, konjenital kistlerin kanaması sonrası meydana gelirler. Olgu Sunumu: 48 yaşında erkek hasta yüksekten düşme sebebiyle acil servise başvurmuştu. İlk değerlendirmede gluteus, perianal ve uyluk posterior yüzü içeren yaygın ekimotik bölge gözlendi. Genel durumu iyi, hemodinamisi stabil, labaratuar değerleri normal olan hastanın pelvik bt de ve direkt grafilerde fraktür lehine bulgu izlenmemiştir. Pelvik ve alt ekstremitelere yönelik bt angiografi tetkikinde sol psoas kası anteriorunda yumuşak doku yoğunluğu artmış olup hemorajiye ait olabileceği düşünülmüştür. Sol perirektal alanda obturator bölgeden inferior kesimde perineye doğru uzanım en geniş yerinde 96x75 mm 96 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE olarak ölçülen geniş hematom sahası izlenmiştir. Hematomun rektumu sağ laterale doğru ittiği ve komprese ettiği izlenmiştir. Olgu takip ve tedavi amaçlı interne edilmiştir. Takiplerinde klinik ve labaratuar bulgularında patoloji izlenmemesi üzerine yatışının 4. gününde poliklinik kontrolü önerilerek taburcu edilmiştir. Travmadan 15 gün sonra yapılan değerlendirmede perianal bölgede fluktuasyon veren lezyon saptandı. Çekilen pelvik MR da solda pelvik düzeyde obturator alandan başlayan rektum ve prostatı sağa doğru iten perineye doğru devamlılık gösteren, gluteus maksimus kasının içerisine doğru uzanım gösteren orta hattın solunda sol gluteal bölge inferior kesiminde perine düzeyine dek cilde uzanımı gösteren yaklaşık 95x48 mm’lik kistik-hemorajik lezyon alanı dikkat çekmektedir. Hasta bu bulgularla drenaj maksatlı interne edildi. Spinal anestezi altında perianal bölgeden hematom drene edildi. Sonuç: Büyük retrorektal hematomlar; abse, fekal ve üriner inkontinans gibi komplikasyonlara neden olabileceğinden takiplerinde dikkatli davranılmalı ve zamanında müdahale ile de komplikasyonların önüne geçilmelidir. [PB - 169] Rektumda yabancı cisim İLHAN PALTACI, MUHYİTTİN TEMİZ, AYDIN KAPLAN, UĞRAŞ DABAN Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay Olgu Sunumu: Anal kanal ve rektuma yerleşen yabancı cisimler sıklıkla orta-ileri yaş erkeklerde sexüel amaçlı oluşmakla beraber nadiren de oral yoldan rektuma ulaşabilirler. Oluşabilecek komplikasyonlardan dolayı önemli acil cerrahi bir durumdur. 52 yaşında erkek hasta, makatta ağrı şikayeti ile Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine başvurdu. Anamnezde çelişkili ifadeler kullanan hasta, makattan su borusu yerleştirdiğini belirtti. Batın muayenesi normaldi. Rektal muayenede distal ucu anal verge’ den 5 cm içerde palpe edilen, sert cisim saptandı. Ayakta boş batın grafisinde pelvik bölgede, yukarı doğru uzanan, silindir şekilli, içi hava dolu, düzgün sınırlı, yabancı cisme ait olabilecek görüntü saptandı. Akciğer grafisinde serbest hava yoktu. Uygun antibiyoterapi ve tetanoz profilaksisi yapıldı. Şiddetli anal ağrıdan dolayı hasta ameliyathaneye alındı. Sedasyon altında, litotomi pozisyonunda anal dilatasyon sonrası, Allis klempi ile yabancı cisim çıkarıldı. Cismin 25 cm uzunluğunda içi boş, giriş ucu künt, plastik su borusu olduğu görüldü. Yapılan rektosigmoidoskopide yüzeyel laserasyonlar saptandı. Uygulanan tedavi sonrası komplikasyon gelişmeyen hasta, 24 saat sonra taburcu edildi. Rektumdaki yabancı cisimler genellikle transanal yolla çıkartılabilmektedir. İşlem sonrası mutlaka rektosigmoidoskopi yapılmalıdır. Oluşan yüzeyel laserasyonlar kanama yapabilir ve genellikle tedavi gerektirmezler. Olası komplikasyonların tespit edilebilmesi açısından hastalar 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Transanal çıkarılamayan, keskin uçlu ve yüksek seviyede yerleşmiş vakalara laparatomi yapılmalıdır. Perforasyon yoksa cisim ekstraluminal yolla anal kanala doğru itilerek çıkarılmalıdır. Perforasyon saptanan olgulara perforasyonun yeri, fekal kontaminasyon ve perforasyonun büyüklüğüne göre uygun cerrahi prosedürler uygulanmalıdır. POSTER BİLDİRİLER [PB - 170] Yüksekten düşme sonrası oluşan rektum yaralanması: Olgu sunumu YUSUF EMRAH EYİ, YAKUP AKSOY, BÜLENT KARSLIOĞLU, HAKAN YABANOĞLU Hakkari Asker Hastanesi, Acil Servis, Hakkari Giriş: Rektum yaralanmaları genellikle ateşli silah yaralanmaları, kesici alet yaralanmaları, cinsel yaralanmalar sonrası görülürken, yüksekten sivri bir cismin üzerine düşmeler ise kaza ile olan yaralanmaların en sık nedenlerindendir. Travmatik rektal yaralanmalarda mortalite oranları günümüzde azalmış olsa da, özellikle morbidite oranları beklenenden yüksektir. Olgu Sunumu: 21 yaşında erkek hasta anal bölgede kanama şikayeti ile acil servise getirildi. Hikayesinde 30 dakika önce yolun 1-2 metre üzerindeki topraktan ayağının kayması sonrası yolda bulunan aracın tamponundaki demir direğin üzerine düştüğü öğrenildi. Vital bulguları stabil olan hastanın intergluteal sulkusta anüsün 3-4 cm üzerinde yaklaşık 1 cm’lik kanamalı alan izlendi. Rektal muayenesinde anal kanalın posteriorunda 4 cm uzunluğunda rektal mukoza ve perine kaslarını da içeren yaralanma tespit edildi. Perineal ve rektal yaralanması primer olarak tamir edilen hastaya stoma planlanmadı ve takip amaçlı ileri merkeze sevk edildi. Tartışma: Travmatik rektal yaralanmalarda klasik olarak uygulanan saptırıcı stoma uygulamasının yerine yaralanmanın seviyesi, doku defektinin büyüklüğü, kontaminasyon derecesi ve ek yaralanmanın varlığına göre hastalarda stomasız da oldukça başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Stomasız tedavilerde morbidite açısından sonuçlar çok daha iyi iken hasta konforu da oldukça iyi düzeydedir. Sonuç: Travmatik rektal yaralanmalar sık karşılaşılmasa da tüm acil servis çalışanlarının bilmesi gereken adli olgulardır. Şüpheli olgularda rektal tuşe mutlaka uygulanmalıdır. Genel cerrahlar açısından da klinik deneyimlerine göre en etkin tedavi yönteminin seçilmesi, mortalite ve morbiditeyi olumlu yönde etkileyecektir. [PB - 171] Rektumda yabancı cisim: 6 olgunun irdelenmesi ŞAHİN KAHRAMANCA, OSKAY KAYA, GAYE ŞEKER, KEMAL YANDAKÇI, GÜNDÜZ TUNÇ, H. İBRAHİM DURAL, TEVFIK KUCUKPINAR Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara Amaç: Nadir kolorektal aciller arasındaki rektumda yabancı cisimlerin yol açtığı farklı klinik tablolar ve bunların çözümlerindeki değişik yaklaşımları vurgulamayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Rektumda yabancı cisim nedeniyle acilden yatırılan 6 olgu yaş, cinsiyet, yaralanma derecesi, yapılan cerrahi girişim açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Biri darp, beşi cinsel tatmin nedenli 36-75 yaş arasındaki 5 erkek, 1 kadın olgu incelendi. Salatalık, yuvarlak tahta ve meşrubat şişesi anamnezli 36, 42 ve 47 yaşlarındaki erkek hastaların karın muayeneleri rahattı. Laringeal maske altında (LMA) cisimler anal yoldan çıkarıldı. 43 yaşındaki erkek hastanın LMA rektoskopla muayenesinde kırılmış bardağa bağlı mukozal yırtığa, bardağın çıkarılmasını takiben onarım yapıldı. 65 yaşında karın ağrısıyla başvuran hastanın grafisinde serbest hava mevcuttu. Laparatomide rektumda tam kat laserasyon saptandı. Primer onarım yapıldı, loop kolostomi açıldı. 75 yaşında demir çubukla darp sonrası rektumdan ince barsak prolapsusu gelişen hastanın rektum ve ileumda tam kat laserasyon saptanarak anterior rezeksiyon ve POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ince barsak onarımı yapıldı. Tartışma ve Sonuç: Cinsel tatmin yada darp amacıyla rektuma yabancı cisim tatbikine maruz kalan hastalarda, ayrıntılı anamnez, fizik muayene ile değerlendirilme sonrası, periton iritasyon bulguları ve direk grafide serbest hava aranmalıdır. Perforasyon şüphesi olduğunda laparatomiden çekinilmemelidir. Uygun tekniklerle muayene odasında cismin çıkarılmasından, barsak rezeksiyonu ve koruyucu ostomiye kadar değişik yöntemler gerekebilmektedir. Unutulmaması gereken nokta, yapılacak girişimin hastayı sosyal açıdan rahatsız etmeyecek pozisyon ve anestezi tekniği ile yapılması gerekliliğidir. [PB - 172] Rektumda yabancı cisim: Olgu sunumu ŞÜKRÜ TAŞ, MUHAMMET KASIM ARIK, FARUK ÖZKUL, ÖZTEKİN ÇIKMAN, ÖMER FARUK ÖZKAN Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Çanakklae Giriş ve Amaç: Rektum da yabancı cisim son yıllarda artarak görülmekte ve neden olabileceği komplikasyonları nedeni ile önemli acil cerrahi problemlerden birini oluşturmaktadır. Rektumdaki yabancı cisimler bazen endoskopik yardımlarla bazen de lokal tedavi yöntemleri ile çıkarılmaktadır. Biz burada lokal olarak çıkarılamayan ve ancak genel anestezi altında laparatomi yapılıp karın içerisinde elle itilerek çıkarılan olguyu sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 47 yaşında erkek hasta; 2 gün önce anal kanal yolu ile yabancı bir cismin (cam maden suyu şişesi) zorla itilmesi sonucu acil servise başvurdu. Hasta yabancı cismi önce kendi imkanları ile çıkarmaya çalışmış fakat çıkaramadığını söyledi. Çekilen ayakta direk grafide (Resim1) rektumda yabancı cisim tespit edildi. Diafragm altında serbest hava izlenmedi. Hastanın karın muayene bulguları normaldi. Digital rektal muayenede yabancı cisim parmak ucu ile hissediliyordu. Muayenede yabancı cismin sabit kaldığı ve yerinde oynamadığı tespit edildi. Hastanın karın muayene bulguları normaldi. Serum laboratuar değerlerinde anormal bir değer yoktu hasta operasyona alınmaya karar verildi. Spinal anestezi altında önce litotomi pozisyonunda yabancı cisim çıkarılmaya çalışıldı fakat başarılı olunamadı. Aynı işlem jack- knife pozisyonundada denendi fakat başarılı olunamayınca genel anestezi altında hastaya mini göbekaltı orta hat insizyonu ile laparatomi yapıldı. Şişenin ucu ve gövdesi sigmoi kolonda hissedildi. El yardımı ile şişe intraluminal itilerek anal kanaldan çıkarıldı. Ve operasyona son verildi. Postoperatif 3. Gün şikayeti olmayan hasta taburcu edildi. 1 ay sonraki kontrolünde herhangi bir şikayeti yoktu. Tartışma ve Sonuç: Rektuma yabancı cisimler anal yoldan rektuma yabancı cismin sokulması, oral yolla alınan cismin rektuma ulaşması ve komşu organlardaki cisimlerin rektuma migrasyonu yolu ile ulaşırlar. Anüsten rektuma yabancı cisim sokulması sıklıkla mahkumlarda, psikiyatrik hastalarda, intihar ve öldürme amaçlı girişimlerde, cinsel aşırılık veya tecavüz vakalarında ve aşırı alkol veya uyuşturucu alımı ile birliktelik gösterir. Bizim olguda cinsel saldırı il zorla yabancı cisim anal yol il rektuma gönderildiği ifade edildi. Rektumdaki yabancı cisimler kendiliğinden yada acil serviste parmak yardımı ile çıkarılabilmektedir. Ancak ameliyathane şartlarında anal sfinterin spinal veya genel anestezi altında tam gevşetilmesi ile rektumdaki objeler daha rahat ve komplikasyon olmadan anal yoldan çıkarılabilmektedir. Anal kanal yolu ile çıkarılamayan cisimler laparatomi yapılarak çıkartılmaya çalışılır. Laparatomi yapılan vakalarda ya kolotomi yapılır yada cisim el yardımı ile intraluminal sağılarak anal kanaldan çıkartılmaya çalışılır. Cam97 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ dan yapılan kolay parçalanabilen objelerin çıkarılmasında anal kanal yolu çok zorlanmamalıdır. Gerektiğinde laparatomiden kaçınılmaması önerilmektedir. [PB - 173] Boynuzla yaralanmaya bağlı eksternal anal sfinkter yaralanması ve tamiri: Olgu sunumu ERDİNÇ YENİDOĞAN, İSMAİL OKAN, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU, ZEKİ ÖZSOY, SERVET TALİ, MUSTAFA ŞAHİN Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat Amaç: Burada inek boynuzlaması sonrası anorektal sfinkter yaralanması nedeniyle tedavi ettiğimiz hastamızı sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Travmatik anorektal sfinkter yaralanmaları sık görülen bir yaralanma tipi olmamasına rağmen cerrahisi oldukça kompleks ve güçtür. Bulgular: 16 yaşında erkek hasta inek boynuzlaması sonrası makattan kanama şikayetiyle acil servisimize sevk edildi. Fizik muayenesinde anal bölgede internal ve parsiyel external anal sfinkter yaralanması saptandı. Hastada anal tonüs kaybı mevcuttu. Travmayı değerlendirmek amacıyla karın tomografisinde patoloji izlenmedi. Acil olarak ameliyata alınan hastada internal sfinkterin tam kat, eksternal sfinkterin ise %50’sinden fazlasının yırtılmış olduğunun görülmesi üzerine eksternal sfinkter overlap sfinkteroplasti ile onarıldı. Postoperatif komplikasyon gelişmeyen hasta 6. gün taburcu edildi. Kontrollerinde sfinkter kontrolünün yeterli olduğu gözlendi. Tartışma ve Sonuç: Anal sfinkter yaralanmaları en sık obstetrik travmalar sonrası görülmesine rağmen, cerrahi girişimler veya penetran/künt yaralanmalar sonrasında da görülebilir. Rektumun yaralanmadığı izole sfinkter yaralanmaları primer tamir edilmektedir. Geçmişte uç-uca sfinkteroplasti uygulanmasına rağmen, günümüzde daha iyi sonuçlar verdiğinden dolayı overlap sfinkteroplasti tercih edilmektedir. [PB - 174] Prostatektomi cerrahisi sırasında meydana gelen rektal yaralanmalarda: primer tamir veya saptırıcı kolostomi EYÜP DURAN1, MEHMET FATİH CAN2, RAMAZAN YILDIZ2 Elazığ Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Elazığ GATA, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 1 2 Amaç: İyatrojenik rektal yaralanmalar iki türlü tedavi edilebilir. Bunlar primer tamir veya saptırıcı kolostomidir. Bu derleme primer tamir ve saptırıcı kolostominin etkilerini karşılaştırmak için yapıldı. Gereç ve Yöntem: Literatür mayıs 2003 ile şubat 2013 arasında tarandı. Veriler pubmed üzerinden elde edildi. Prostatektomi cerrahisi sırasında rektal yaralanmaların tedavi edildiği çalışmalar dahil edildi. Toplam 5 çalışma değerlendirildi. Bulgular: Prostat kanseri nedeniyle prostatektomi yapılan toplam 19847 hastadan 53’ünde rektal yaralanma olduğu görüldü. 45 hastaya primer tamir yapılırken 8 hastaya saptırıcı kolostomi uygulanmış. Sadece iki hastada retroüretral fistül gelişirken bir hastada ise ikinci kez cerrahiye ihtiyaç duyulmuştur. Saptırıcı kolostomi yapılan hastalarda herhangi bir komplikasyon görülmemiştir. Tartışma ve Sonuç: Derlememizde rektal yaralanma insidansı %0.26 olarak bulunmuştur. Primer tamir düşük komplikasyon oranları ile rektal yaralanmalarda ilk 98 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE tercih olabilir. Tanısal gecikme yaşanan hastalarda ise saptırıcı kolostomi tercih edilebilir. [PB - 175] Pelvis kırıklarında seri hemogram takibi ve bazen 24 saati geçen gözlem süresi hayat kurtarıcıdır FATİH TÜRKMEN1, AYKUT AKSELİ1, İSMAİL MURAT OK1, SERHAT ÖRÜN1, BEKİR DAĞLI1, AYTÜL AKSELİ2 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın 2 Aydın Devlet Hastanesi, Acil Servis, Aydın 1 Olgu Sunumu: Kendi aracı ile sürücü olarak seyrederken geçirdiği trafik kazası nedeniyle 112 ambulansı ile acil servisimize getirilen 23 yaşındaki erkek hastanın geldiğinde bilinci açık, koopere, oryante idi. Sol omuzda hassasiyeti, mandibula fraktürü mevcuttu. Glasgow koma skoru 15 olan hastanın ilk bakı fizik muayenesinde akciğer sesleri bilateral doğal, taşikardisi mevcut, batın rahat rebound yok, defans yoktu. Ancak sol iliak bölge üzerinde hasasiyet ve ekimozu mevcuttu. Yapılan eFAST de batın içinde serbest sıvısı yoktu, pnömotoraks bulgusu da yoktu. Hemen akabinde yapılan bilgisayarlı tomografi tetkiklerinde sol klavikula orta kesiminde deplase parçalı fraktür, sol 4. kotta minimal deplase fraktür, solda minimal pnömotoraks, sağ skapula lateral kenarında nondeplase fraktür saptandı. Ayrıca sol iliak kemik lateral kenarında parçalı deplase farktür, sağ iliak kemik medialinde nondeplase farktür görülmüştür. Zamanla sol omzundaki ağrıları artan hastanın sekonder bakı fizik muayenesinde akciğer seslerinin sol tarafta apekste daha az alındığı tespit edilince pnömotoraksın genişlediği ihtimali göz önüne alınarak kontrol Postero-anterior akciğer grafisi istendi ve hastanın pnömotoraksının artmış olduğu görüldü. Hastaya acil servisimizdeki yoğun bakım ünitemizde toraks tüpü takıldı ve kapalı sistem su altı drenajına alındı. Tüp takma işleminden sonra hastada herhangi bir komplikasyon gelişmedi. Hemogram takibine alınan hastanın hastaneye gelişinin 36 saat sonrasında hemogram değerlerinde 3 birim kadar düşme olması, batında hassasiyet gelişmesi ve hastanın sol omuzuna vuran ağrılarının artması takipne ve taşikardisinin gelişmesi üzerine batın içi kanamadan şüphelenildi. İstenen abdominal ultrasonografide sol renal fossa komşuluğunda, inferiorda, psoas kasına komşu lokalizasyonda kanama ile uyumlu heterojen, hipoekoik alan görüldü. Takiben alınan abdomen BT de sol böbrek lateral kenarından başlayıp iliak kasa kadar uzanan retroperitoneal hematom tespit edildi. Hastanın hemogram değerleri düştüğü için eritrosit süspansiyonu transfüzyonuna başlandı. Genel Cerrahi konsültasyonu istendi ve hasta Acil Yoğun Bakım ünitemizde stabil hale getirildikten sonra Genel Cerrahi servisine takip olmak üzere yatırıldı. Opere olmadan takip edilen hasta Genel Cerrahi servisinden poliklinik takibi planlanarak taburcu edildi. Sonuç: Multitravma hastaları ilk geldiğinde stabil olabilir, ilk tetkiklerde batın içi kanama olmayabilir. Bu tip hastalar 24 saatlik gözlem süresi doldu diye hemen evine gönderilmemeli, 24 saat sonunda hastanın kliniğinde en ufak bir şüphe dahi varsa tetkikleri tekrarlanmalı ve hasta gözlem altında tutulmaya devam edilmelidir. Hastanın ağrılarının karakterinde yada şiddetinde değişiklik olması, yansıyan ağrıların ortaya çıkması gibi durumlarda birşeyler iyiye gitmiyor, hasta henüz stabil hale gelmemiş demektir. Örneğin bizim hastamız toraks tüpü olmayan bir hasta olsaydı durumu stabil diye 24 saat sonunda evine taburcu edilebilirdi ve muhtemelen de sabaha karşı yatağında iç kanamadan dolayı ex olarak bulunacaktı. Bu hastada gözlem süresinin 24 saatten POSTER BİLDİRİLER uzun tutulması ve seri hemogram takipleri sonucunda kan transfüzyonu ve uygun medikal tedaviye vakit geçirilmeden başlanılması hayat kurtarıcı olmuştur. [PB - 176] Acil serviste pelvis fraktürü tanısı konulan hastaların retrospektif olarak değerlendirilmesi İSMAİL MURAT OK1, GÜNERİ KURUÖZ1, AYKUT AKSELİ1, SERHAT ÖRÜN1, BEKİR DAĞLI1, MÜCAHİT AVCİL1, AYTÜL AKSELİ2 Adnan Menders Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın 1 2 Amaç: Çalışmamızda kompleks pelvis fraktürü olgularının hangi tip travmalar sonucunda meydana geldiğinin belirlenmesi ve hastanemizdeki pelvis farktürü vakalarının literatürdeki Young-Burgess sınıflaması istatistiklerine uygun olup olmadığının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 09.11.2011-09.11.2012 tarihleri arasında acil servise başvuran, pelvik fraktür tanısı ile takip edilen hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Hastalar cinsiyet grubu olarak değerlendirildirildiğinde; erkekler n 23 (%62.2), kadınlar n 14 (%37.8) saptanmıştır. Erkeklerin ortalama yaş oranı 40.91 ve kadınların ortalama yaş oranı 42.50 saptanmıştır. Pelvis fraktürü etiyolojisi incelendiğinde %51.35 oranında trafik kazaları, %35.13 oranında yüksekten düşme ve %13.51 oranında diğer nedenler saptanmıştır. Hastalardaki pelvik kanama oranı %13.5 olarak saptanmıştır.Hastalardaki pelvik organ yaralanması oranı %2.7 dir. Hastaların %13.5’inde acil servis gözlemi esnasında tam kan transfüzyonu uygulanmıştır. Hastaların %29.7’si acil serviste stabilize edilip taburculuğu yapılmıştır. Hastaların %10.8’ine acil cerrahi müdahale uygulanmıştır. Hastaların %56.8’i ortopedi servisine yatırılmıştır. Hastaların %2.7’i pelvis fraktürü nedeni ile exitus olarak kabul edilmiştir. Hastalar Young-Burgess sınıflaması ile değerlendirilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda mortalite oranı %2.7 dir.Pelvis fraktürü etiyolojisinde en sık neden olarak trafik kazaları görülmektedir. Fakat kompleks pelvis kırıkları en sık düşme sonucu görülmektedir. Bizim çalışmamızda da etiyolojiler incelendiğinde %51.35 oranında trafik kazaları, %35.13 oranında yüksekten düşme saptanmıştır. Young-Burgess sınıflamasına göre pelvis fraktürleri arasında en sık Tip A görülmektedir. Çalışmamızda da en sık Tip A pelvis fraktürleri saptanmıştır. Young-Burgess sınıflamasına göre Tip C pelvis fraktürleri pelvik kanama açısından oldukça riskli olarak kabul edilmektedir. [PB - 177] Acil servisten pelvis kırığı nedeniyle yatırılan olguların analizi İBRAHİM ARZIMAN, ÜMİT KALDIRIM, ŞÜKRÜ ARDIÇ, MURAT DURUSU, MEHMET ERYILMAZ Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Pelvis kırıkları, ortopedik acillerin en en ölümcül tablolarındandır. Pelvik yaralanmalar ciddi, kontrol edilemeyen ve ölüme sebep olabilen kanamalara yol açabilir. Retroperitoneal hematomların önemli bir nedenidir. Sıklıkla multipl yaralanmalarla birliktedir. Hızla yaralanmanın ciddiyetini belirlemek, volüm kaybını yerine koymak ve kalıcı tedavisini planlamak gerekir. Biz bu çalışmamızda 13.12.2011 - 31.12.2012 tarihleri POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE arasında acil servise başvuran pelvis yaralanması - kırığı nedeniyle ortopedi kliniğine yatan hastaların analizini amaçladık. Gereç ve Yöntem: 13.12.2011 - 31.12.2012 tarihleri arasında GATA Acil Tıp Başkanlığında pelvis yaralanması nedeniyle yatış yapılan olgular kayıtlar üzerinden geriye dönük olarak analiz edildi. Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul şekli, acil serviste geçen süre, yatış süresi ve mortalite verileri toplandı ve istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Belirlenen süre içerisinde pelvik yaralanma nedeniyle toplam 11 olguya yatış yapıldığı gözlendi. Yaş ortalaması 53.33 (min 21-maks 84), E/K oranı 10 idi. Olguların %45.45’inin (n=5) ambulansla getirildiği gözlendi. Olguların %45.45’i (n=5) düşme, %18.18’si (n=2) motorlu araç kazası nedeniyle olduğu tespit edildi. Olguların %50sinin sakrum kırığı olduğu, sadece 1 hastanın (% 7) hipotansif olduğu gözlendi. Olguların acil serviste geçen süresi ortalama 3 saat 36 dakika idi. Olguların ortopedi kliniğinde ortalama yatış süresi 16 gün (min:13 gün-maks:26 gün) idi. 3 aylık takipte mortalite gözlenmedi. Tartışma ve Sonuç: Literatür tarandığında pelvis kırıkları tüm iskelet kırıklarının %3’ünü oluşturur. Mortalitesi %5-20 arasıdır. Hasta gelişinde hipotansif ise mortalitesi %40-50’dir. Mekanizma %60 motorlu taşıt kazası, %30 düşme, %10 ezilmedir. Ancak çalışma bulgularından elde edilen verilerimiz rutin literatür bilgisi ile uyumlu değildir. Bunun nedeni olarak ortopedi kliniğine seçilmiş vakaların yatırılması ve yatan olgu sayısının azlığı olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmada kısıtlılık olarak yatış sayısının azlığı ve deplase olmamış ramus kırıklarının, avulsiyon kırıklarının ve koksiks kırıklarının ayaktan tedavi edildiği düşünülmektedir. [PB - 178] Nadir bir akut batın nedeni; inkarsere spigel herni ENDER ANILIR1, FATİH BÜYÜKER1, ÇAĞRI BİLGİÇ1, ÖZGÜR EKİNCİ1, BÜLENT TAŞEL1, HAYDAR YALMAN1, RAFET YİĞİTBAŞI1, ORHAN ALİMOĞLU1 İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Bingöl Solhan Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Bingöl 3 İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 Amaç: Nadir bir akut batın nedeni olarak inkarsere spigel herni olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu sunumu: Otuzaltı yaşında kadın hasta, aynı gün başlayan karın ağrısı ve bulantı yakınmalarıyla acil polikliniğine başvurdu. Geçirilmiş batın operasyonu yoktu. Fizik muayenesinde batın sol kadranda hassasiyet ve defans, sol hipokondriyumda yaklaşık 3x3 cm’lik palpabl kitle saptandı. Barsak sesleri normoaktifdi, rektal tuşe olağandı. Hemogram’ında lökosit değeri 9.200/mm3 olarak saptandı. Ultrasonografide batın sol alt kadranda 30x40x60 mm boyutlu, bir araya toplanmış, fikse, distandü, aperistaltik barsak ansı ve etrafında minimal serbest sıvı izlendi. Batın Bilgisayarlı Tomografide batın sol ön duvarında mevcut defektten protrude olan barsak ansları saptandı. Hasta inkarsere spigel herni öntanısı ile operasyona alındı. Sol pararektal insizyon ile herni kesesine ulaşıldı. Diseksiyon ile çevre dokulardan ayrıştırıldı. Kese içeriğinde sigmoid kolon ve mezosu görüldü, dolaşımının olağan olduğu izlendi. Kese içeriği batına iade edildi. Defekt poliprolen mesh ile onarıldı. Hasta ameliyat sonrası 3. gün şifa ile taburcu edildi. Sonuç: Akut batın tablosu ile gelen bir hastada karın ön duvarında hassasiyet veren palpabl kitle varlığında inkarsere spigel herni nedenler arasında düşünülmelidir. 99 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 179] Nadir bir akut batın nedeni; diafragma rüptürüne bağlı strangüle transvers kolon: Olgu sunumu MEHMET AKİF ÜSTÜNER, ABDULLAH ŞENLİKÇİ, EMRAH DADALI, UĞUR GÖKÇELLİ, EYÜP YELDAN, ENVER İLHAN SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Amaç: Diafragma rüptürleri, konjenital yada akkiz olabilir. Erken dönemde bulgu vermeseler de geç dönemde stragülasyona sebep olabilirler. Gereç ve Yöntem: Karın ağrısı yakınmasıyla başvuran ve tetkiklerinde diafragmatik herni tesbit edilen olguyu sunduk. Bulgular: 35 yaşında erkek hasta 12 saat önce başlayan karın ağrısı nedeniyle acil servise başvurdu. Fizik bakıda, batında defans, rebaund mevcuttu. TA, Nb ve solunum sayısı normal sınırlardaydı. Lökosit sayısı: 14 600/mm3 idi. Diğer biyokimyasal değerleri normaldi. Ameliyat öyküsü yoktu. Yedi yıl önce darp öyküsü mevcuttu. Batın USG’sinde yoğun gaz nedeniyle değerlendirme yapılamadı. PA akciger grafisinde sağda diafragma kubbesininin sağ hemitoraksa doğru yer değiştirdiği ve içerisinde barsak gazının olduğu, sağ akciğer havalanmasında azalma olduğu görüldü. Batın BT’de, diafragma hernisi ve sağda plevral sıvı tesbit edildi. Hasta acil olarak ameliyata alındı. Ameliyatta transvers kolonun diafragma açıklığından toraksa doğru yer değiştirdiği, yaklaşık 15 cm’ lik bölümü içine almış şekilde strangülasyon geliştiği saptandı. Transvers kolon rezeksiyonu, uç-uca kolokolik anastomoz ve tüp torakostomi uygulandı.Herhangibir komplikasyon gelişmedi. Hasta ameliyat sonu 7.gün şifa ile taburcu edildi. Sonuç: Diafragma hernisine bağlı akut batın tablosu nadir görülen bir durumdur. Karın ağrısı yakınması ile başvuran hastalarda bu durumun akılda tutulması ve tanıya yönelik ek tetkikler yapılması yararlı olacaktır. [PB - 180] İnkarsere ve spontan evissere olan nüks insizyonel herni olgusunda polipropilen mesh ile başarılı tedavi SEÇKİN AKKÜÇÜK, AKIN AYDOĞAN, İLHAN PALTACI, AYDIN KAPLAN, MUSTAFA UĞUR Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay Olgu Sunumu: İnsizyonel herniler tüm dünyada sıklıkla görülürken, hernilerin spontan evisserasyonu oldukça nadirdir. Spontan evisserasyonlar sıklıkla kronik karaciğer hastalığına bağlı masif asit sonucu ortaya çıkar. Acil fıtık cerrahisinde polipropilen mesh kullanımı tartışmalıdır. Biz bu çalışmamızda nüks insizyonel herni olgusunda inkarserasyon ve spontan evisserasyon sonrası polipropilen mesh ile başarılı bir tedaviyi sunduk. Kliniğimize 65 yaşındaki bayan hasta 4. kez insizyonel herni nüksü ile başvurmuştu. Fizik muayenede herni kesesinin inkarsere, spontan rüptüre ve evissere olduğu gözlendi. Acil operasyon planlanan hastaya herniorafi, segmental ileum rezeksiyonu, uç-uç anastomoz ve polipropilen mesh ile karın duvarı onarımı yapıldı. Ameliyat sırasında ve sonrasında komplikasyon gelişmeyen hasta taburcu edildi. Karın duvarı fıtıklarının spontan evisserasyonu genellikle masif asite bağlı olmakta birlikte, büyük hernilerde zamanla cildin gerginliğine bağlı olarak kanlanmasının azalmasına, cildin canlılığını kaybedip incelmesine ve rüptürüne yol açabilir. Bu hastalarda fıtık ona100 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE rımı sonrası sağlıksız cilt dokusu da eksize edilmelidir. Evissere ve inkarsere herniler kontamine vakalar olarak kabul edilirler. Bu yüzden bu vakalarda prostetik mesh kullanımı tartışmalıdır. Ameliyat sırasında barsağın serum fizyolojik ile yıkanması, profilaktik ve postoperatif dönemde antibiyotik kullanımı prostetik mesh kullanılan hastalarda enfeksiyon gelişmesini önleyerek tedavi başarısını arttırabilir. [PB - 181] Yaygın olmayan ince bağırsak obstrüksiyon nedeni - obturator herni YAVUZ ÖZDEMİR, M. SUPHİ TURGUT, AHMET ZİYA BALTA, ERGÜN YÜCEL, İLKER SÜCÜLLÜ GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul Giriş: Obturator herni seyrek olarak görülen bir pelvik herni tipi olup rölatif olarak yüksek morbidite ve mortalite ile birliktedir. Erken dönem semptomları spesifik değildir ve hastaların %90’dan fazla bir kısmı ince bağırsak obstrüksiyonu ile prezente olmaktadır. Genellikle bilgisayarlı tomografi taramasında veya obstrüksiyona bağlı acil operasyon esnasında tespit edilmektedir. Bu yazıda BT ile tanısı konmul ve acil cerrahi ile başarılı bir şekilde tedavi edilmiş 82 yaşında bayan hasta sunulmaktadır. Olgu Sunumu: 82 yaşında bayan hasta, kriptojenik organize pnömoni nedeni ile Göğüs Hastalıkları Servisinde tedavi almakta iken bulantı, kusma ve kolik tarzda karın ağrısı gelişmesi üzerine konsülte edildi. Hikayesinde hipertansiyon, osteoporosis, serebrocasküler oklüzyona bağlı sol hemiparezi mevcuttu. Hastaya 64 yıl önce apendektomi uygulanmıştı. Fizik muayenede belirgin hassasiyet ve defans bulgusunun eşlik etmediği distansiyon mevcuttu. Howship-Romberg belirtisi sol hemiparezi nedeni ile yoktu. Beyaz küre sayısı 20.1x109/L ve açlık kan şekerinin 186 mg/dL olması dışında laboratuvar testleri normal sınırlar içerisindeydi. BT’de sol obturator kanaldan kaynaklanan ince bağırsak obstrüksiyonu mevcuttu. Eksplorasyonda sol obturator kanala Richter tipinde sıkışmış, üzerinde nekrozun oturmadığı ince bağırsaklar mevcuttu. Obturator herni tek tek sütürler ile onarılarak kapatıldı. Cerrahi yara iyileşmesi problemsiz olan hasta postoperatif 4. günde Göğüs Hastalıkları Servisine nakledildi. Sonuç: Obturator herni seyrek görülen, ancak önemli bir intestinal tıkanıklık nedenidir. Preoperatif dönemde hastanın değerlendirilmesi aşamasında BT önemli bir rol oynamaktadır. Erken tanı ve cerrahi tedavi ile morbidite ve mortalite oranları minimum seviyede tutulabilir. [PB - 182] Nadir bir ileus nedeni: Obturator herni ELİF ÇOLAK, NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Samsun Olgu Sunumu: İnce bağırsak tıkanması mekanik veya paralitik nedenlerle yukarı gastrointestinal sekresyonların ve yutulan havanın distale geçememesi sonucu gelişir. Mekanik ince bağırsak tıkanmasının en sık nedenleri cerrahi sonrası yapışıklıklar, malign tümörler ve fıtıklardır. Hastanemizde ileus nedeniyle takip edilip ameliyata alınan ve strangule obturator herni tespit edilen bir hastayı sunmaktayız. Yetmiş dört yaşında bayan hasta, 2 gündür devam eden karın ağrısı ve kusma ile başvurdu. Özgeçmişinde 20 yıl önce abdominal histerektomi operasyonu POSTER BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 183] Femoral herni onarımında alternatif anterior gerilimsiz preperitoniyal yama tekniği FAHRİ YETİŞİR1, AKGÜN EBRU SALMAN2, MEHMET KILIÇ2 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Bölümü, Ankara 2 Atatürk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Bölümü, Ankara 1 Amaç: Diğer fıtıklara kıyasla daha az görülmekle birlikte çoğunlukla boğulmuş ve inkarsere olmuş olarak acillerde karşımıza çıkan femoral herni onarımında alternatif anteriyor gerilimsiz yama tekniğini sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Mart 2006-Nisan 2011 arasında 26 femoral herni hastası anteriyor gerilimsiz yama tekniği ile onarımı yapıldı. leoinguinal ligamenin hemen altından yapılan bir insizyonla femoral kanal ve herni ortaya konuldu. Fıtık kesesi diseke edildi; redükte edildikten sonra parmakla femoral kanal iç tarafı künt diseksiyonla genişletildi ve içeriye meş konulacak alan hazırlandı. Diseksiyonda zorluk olan hastalarda alanı görüntülemek için femoral kanaldan girilen 30o 5 mm’lik laparoskop kullanıldı. Femoral kanaldan içeriye yerleştirilen hazırlanmış meş içeride açıldı ve Cooper ligamenina ve conjoint tendona tespit edilerek onarım tamamlandı. Bulgular: 26 femoral herninin 7’si rekürendi ve bunların 2’si de inguinal herni ile birlikteydi. Bu hastaların1’inin bilateral, 15’inin sağ ve 10’unun sol femoral hernisi vardı. Ortalama operasyon süresi 30.0±12.1 dak. idi. Ortalama takip süresi 41.8±18.2 ay idi. Seroma 2 hastada görüldü. Hematom, yara enfeksiyonu, yarada ayrılma, kronik ağrı, ve yabancı cisim hissi ve nüks hiç bir hastada görülmedi. Memnuniyet oranı ulaşılabilen 22 hastada %100 idi. Tartışma ve Sonuç: Bu alternatif teknik barsak rezeksiyonu gerektiren femoral herniler dışındaki tüm olgulara güvenle kullanılabilir. [PB - 184] Etrangüle herni nedeni ile acil opere edilen hastaların retrospektif olarak değerlendirilmesi ENİS DİKİCİER1, FATİH ALTINTOPRAK1, YUSUF ARSLAN1, GÜNER ÇAKMAK1, ÖMER YALKIN1, HAKAN DEMİR1, TOLGA ERGÖNENÇ2, FEHMİ ÇELEBİ1 1 Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezioloji ve Reanimasyon Kliniği, Sakarya Amaç: Etrangüle herni nedeni ile kliniğimize yatırılarak opere edilen hastaların tedavi sonuçlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 - Aralık 2012 tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim dalı’nda, acil servisten etrangüle herni tanısı ile yatırılarak ameliyat edilen hastaların kayıtları, yaş, cinsiyet, ek hastalıklar, tedavi ve komplikasyonlar açısından incelendi. Bulgular: Kliniğimize etrangüle herni tanısı ile yatırılarak ameliyat edilen 404 hastanın, 320’si (%79.2) erkek, 84’ü (%20.8) kadın, hastaların yaş ortalaması 60.8 (16-101) olarak belirlendi. Cerrahi olarak tedavi edilen hastaların 317 ‘si (%78.4) inguinal, 60‘ı (%14.8) insizyonel, 19’u femoral (%4.7), 7’si umblikal (%1.6), 1’i obturatuar (%0.1) herni idi. Herniye olan organ olarak en sık omentum görüldü. İnguinal herni tanısı ile opere edilen hastaların 203‘de (%64) indirek, 99‘unda (%31) direk, 15‘inde (%4) direk ve indirek herni olduğu görüldü. Hastaların 72‘sine (%17.8) omentektomi, 151‘ine (%37.3) incebarsak rezeksiyonu yapıldı. Ayrıca etrangüle indirekt inguinal herni nedeni ile ameliyat edilen 2 hastada (%0.4) amyant fıtığı tesbit edilerek apendektomi yapıldı. Etrangüle olmuş umblikal ve insizyonel herni tanısı ile opere edilen hastaların 5‘ine (%7,4) omentektomi, 21‘ine (%31.3) ince barsak rezeksiyonu, 19 ‘una (%28.3) bridektomi yapıldı. Ameliyat sonrası görülen en sık komplikasyon 44 hastada (%11) görülen seroma idi. Hastaların 12’si (%2) ortalama 2.6 gün (1-14) yoğun bakımda takip edildi Hastanede yatış süresi ortalama 2.65 gün (1-30) olarak hesaplandı. Hastaların 402’si (%99.5) şifa ile taburcu olurken etrangüle inguinal herni nedeni ile ameliyat edilen 2 hasta (%0.5) ex oldu. Tartışma ve Sonuç: Etrangüle herni sık görülen cerrahi acillerdendir. Herni saptanan olgular etrangüle hale gelmeden elektif opere edilmelidir. Aksi takdirde komplikasyon, morbidite ve mortalite oranı artış gösterir. [PB - 185] Acil boğulmuş femoral fıtık onarımı MUHARREM BATTAL1, ERSİN ACET2, ESİN KABUL GÜRBULAK3, BÜLENT ÇİTGEZ3, OĞUZHAN KARATEPE4 Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Özel Bahat Hospital, Genel Cerrahi, İstanbul 3 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 4 Bezmi Alem Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 1 Amaç: Femoral fıtıklar, boğulma ve acil cerrahi müdahaleler sonrası morbidite ve mortalite oranları nedeniyle klinik öneme sahiptirler. Bu çalışmada acil femoral fıtık onarımı uyguladığımız olguları değerlendirdik. Gereç ve Yöntem: Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Aralık 1996 ile Mayıs 2008 tarihleri arasında boğulmuş femoral fıtık nedeniyle ameliyat edilen 51 hastanın kayıtları retrospektif incelendi. Hastaların, yaş, cinsiyet, anestezi yöntemi, ameliyat bulguları, onarım POSTER BİLDİRİLER 101 P O STE R ve konjestif kalp yetmezliği mevcuttu. Batın minimal distandü ve barsak sesleri normoaktif idi. Batında hassasiyet yoktu. Kan lökosit sayımı:11300, üre:82, creatinin:1.4, K:2.9 idi. Ayakta direkt batın grafisinde ince barsaklara ait hava sıvı seviyeleri mevcut olan hasta brid ileus öntanısıyla yatırıldı. Oral alımı kesilip, nazogastrik dekompresyon uygulandı. İntravenöz sıvı replasmanı yapıldı. Yatışının 2. gününde lökositozun artması ve grafilerinde hava sıvı seviyelerinin kaybolmaması üzerine hasta ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda sağ obturator kanal içerisinde 5 cm’lik ileum ansının strangule olduğu görüldü. Barsak ansı zorlukla redukte edildi. Perfore olmak üzere olan ince barsak segmenter rezeke edilerek ucuca anastomoz uygulandı. Dekompanse kalp yetmezliği olan hasta postoperatif (PO) Yoğun Bakım Ünitesine alındı. PO 2. günde gaz-gaita deşarjı olan hastaya oral gıda başlandı. Ancak hasta po 4. günde ani gelişen kardiak arrest nedeniyle kaybedildi. Bu hastadan hareketle, her nekadar ince barsak obstrüksiyonları sıklıkla geçirilmiş operasyonlara bağlı olarak gelişse de, nadir görülen obturator herni gibi internal fıtıklar da akılda tutulmalıdır. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ tipi, hastanede yatış süresi, komplikasyonlar ve uzun dönem sonuçlar kayıt edildi. Bulgular: Ameliyat edilen hastaların yaş ortalaması 63 olarak hesaplandı (34-94). 51 hastanın 42’si (%82.3) kadındı. Fıtıklar çoğunlukla sağ taraftaydı (%76.4). 48 hasta genel, 2 hasta lokal ve 1 hasta spinal anestezi altında ameliyat edildi. Ortalama hastanede kalış süresi 4 gündü. Fıtık kesesi içeriği, 30 (%58) hastada omentum, 17 hastada ince barsak, 3 hastada sigmoid kolon ve 1 hastada mesane idi. 10 hastaya (%22) fıtık onarımı dışında 8 ileum rezeksiyonu ve anastomoz, 1 ileum rezeksiyonu ve uç ileostomi ve 1 hastada mesane tamiri uygulandı. 27 hastaya McVay onarım, 7 hastaya primer sütür onarımı, 6 hastaya posterior yaklaşımla prolen meş takviye, 4 hastaya plug meş takviye ve 7 hastaya anterior meş onarımı uygulandı. Ortalama takip süresi 3 yıldı. Mortalite 2 (%4), morbidite 15 (%29) hastada gözlendi.Ek girişim uygulanan hastalarda ameliyat ve hastanede kalış süresi, morbidite ve mortalite oranları istatiksel olarak daha fazlaydı. 2 hastada nüks tespit edildi. Tartışma ve Sonuç: Femoral fıtıklar elektif fıtık onarımlarının %2.3’ünü oluşturmalarına rağmen, %44-86 arasında rapor edilen boğulma oranları ve acil girişimler sonucu artan morbidite ve mortalite oranları nedeniyle klinik öneme sahiptirler. Femoral fıtıklar tanı aldığında öncelikli olarak tedavi edilmelidir. [PB - 186] Samsun EAH’da 5 yılda yapılan acil inguinal herni onarımlarının herni içeriği dağılımı NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM, SADIK KEŞMER, KADİR YILDIRIM, MURAT SENCER ÖZSOY Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Samsun Amaç: Bu çalışmada inguinal herni nedeniyle acil operasyona alınan hastaların herni içeriğinin ve durumunun dağılımının analizi paylaşılacaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008-Şubat 2013 tarihleri arasında samsun eğitim ve araştırma hastanesinde yapılan 2341 inguinal herni onarımının %4.8’i (113 hasta) acil operasyona alınmıştır. Bulgular: 113 hastanın %79, 6’sı (90 hasta) erkek %20,4’ü (23 hasta) kadın hastadır. Erkek hastaların yaş ortalaması: 60 (23-89) Kadın hastaların yaş ortalaması: 71,5 (31-92) Hastane yatış süresi ortalaması: 3,09 gün Ortalama ameliyat süresi: 72,05 dk Hernilerin %8,84’ü (10 hasta) femoral herni idi. Hernilerin 81’i (%71,6) inkarsere 33’ü (%28,4) strangüle idi. Strangüle hernilerin %57,5’ine (19 hasta) rezeksiyon+anastamoz uygulandı. Tartışma ve Sonuç: Bu çalışma ile acil servise basvuran hastaların 4 hastadan birinde strangülasyon olabileceği ve bu stangüle hastaların da %50’nin üzerinde rezeksiyon+anastamoz operasyonu gerektireceği veriler vurgulanmıştır. [PB - 187] Çekum nekrozuna neden olan inkarsere parastomal herni olgusu ERDİNÇ KAMER, ERDEM SARI, TURAN ACAR, AHMET ER, MUSTAFA PEŞKERSOY Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Amaç: Parastomal hernilerin kolostomili hastalarda görülme sıklığı %5 ile %52 arasında değişirken; üreterostomili hastalarda görülme sıklığı ile ilgili litaratürde çalışma bulunmamak102 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE tadır. Parastomal heniler sıklıkla asemptomatiktir ve nadiren inkarserasyon görülmektedir. Üreterostomisi olan, inkarsere parastomal herni tanısıyla acil operasyona alınan hastamızda saptanan çekum ve terminal ileum nekrozu ve perforasyonu saptanan olgumuzu ilginç olması nedeniyle paylaştık. Gereç ve Yöntem: 84 yaşında bayan hastamız 8 yıl önce mesane tümörü nedeniyle sistektomi, histerektomi, bilateral ooferektomi ve kutanöz üreterostomi açılması operasyonu geçirmiş. 1 gündür olan karın ağrısı, bulantı, kusma, üreterostomi çevresinde aniden büyüyen şişlik şikayetiyle acil servise başvurdu. Bulgular: Muayenesinde üreterostomi çevresinde hiperemi ve şişlik tespit edilen hastanın tomografisinde fasya defektinden cilt altına barsak ansları ve omentumun herniye olduğu görüldü, acil operasyona alındı. Eksplorasyonda çekum, çıkan kolonun bir kısmı ve terminal ileumda nekroz ve multiple perforasyon alanları görüldü. Hastaya sağ hemikolektomi ve ileotransversostomi yapıldı. Ardından fasia defekti primer tamir edildi. Sahanın kirli olması nedeniyle meshle tamir düşünülmedi. Hastaya postoperatif 3. gün oral başlandı ve postoperatif 7. günde şifa ile eksterne edildi. Tartışma ve Sonuç: Parastomal hernilerde fasya açıklığının geniş olması inkarserasyon riskini azaltır. Üreterostomi işlemi esnasında fasya geniş açılmadığı için inkarserasyon gelişmiş olabilir. Çoğu cerrah kontaminasyonun olmadığı vakalarda meshle tamir yöntemini benimsemektedir. Ancak biz yoğun kontaminasyon nedeniyle meshle tamiri uygun görmedik. Genelde stomanın yerinin değiştirilmesi benimsenmekle birlikte üreter diseksiyonu ve reimplantasyonu, operasyon süresini uzatacağından hastanın klinik durumu göz önüne alınarak stoma yerinde bırakılmıştır. [PB - 188] Suda boğulma sonrası gelişen hipotermide EKG değişiklikleri: Olgu sunumu SABİYE SEVİNÇ, MEHMET AKİF ÇAKAR, MEHMET BÜLENT VATAN, HARUN KILIÇ, NURGÜL KESER, RAMAZAN AKDEMİR, HÜSEYİN GÜNDÜZ Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı, Sakarya Olgu Sunumu: Suda boğulmalar özellikle küçük çocuklarda (5 yaş altı) ve genç erişkinlerde (15-29) sıktır. Boğulmalardaki morbiditeden esas olarak anoksi, hipotermi ve sonucunda gelişen metabolik asidoz sorumludur. Kardiyovasküler etkiler hipoksi ve hipotermiye sekonderdir. Atriyal fibrilasyon, sinüs disritmileri (nadiren tedavi gerektirir), ciddi vakalarda ventriküler fibrilasyon ya da asistol gibi ritim problemi gelişebileceği gibi özellikle hipotermide sık karşılaştığımız “Osborn dalgaları”nıda izleyebiliriz. Suda boğulma ve hipotermi sonrası kardiyopulmaner resüsitasyona cavap çok iyi değildir. Mortalite oldukça yüksektir, erken resüsitasyon, agresif kardiyovasküler ve respiratuar tedavi yaşam için önemlidir. 16 yaşında erkek, soğuk suda boğulma sonrasında olay yerinde kardiyopulmoner resüsitasyon yapılıp acil servisimize getirildi. Acil serviste ventriküler fibrilasyon gelişen ve defibrilasyon uygulanan hasta yoğun bakım ünitesine alındı. Fizik muayenesinde bilinç kapalı, entübe, hipotermik (vücut ısısı 28°C), taşikardik, kan basıncı 150/70 mmHg idi. Elektrokardiyografide (EKG) sinüs ritmi, prekordiyal derivasyonlarda V3-6’da osborn dalgası ile birlikte konkav ST segment elevasyonu, V4-6’da belirgin J dalgası izlendi (Resim 1). Laboratuvar çalışmalarında serum troponin seviyeleri 5,08 ng/ml (N: <0.1 ng/ml) saptandı. Hasta derhal eksternal ve internal ısıtılmaya başlandı. Vücut ısısı arttıkça ST segment elevasyonu azalmaya başladı ve 24 saat sonra vücut ısısı ve EKG değişiklikleri normale döndü. (Resim 2) Kardiyak enzim artışı POSTER BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 189] Küçük yara büyük lezyon: Servikal trakeoösofageal yaralanma AHMET ERBEY, ATALAY ŞAHİN, SERDAR MONİS, AHMET SIZLANAN Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır Olgu Sunumu: Penetran travma sonucu görülen trakea ve özofagus yaralanması nadir olup hayatı tehdit eden patolojilerdir. Trakeoözofageal yaralanmalarda doğru tanı ve erken müdahele morbidite ve mortalite açısından oldukça önemlidir. Penetran servikal trakea yaralanmalarına özofagus eşlik edebilir ve durum klinik tabloyu daha da ağırlaştırır. Klinik durum yaralanmanın fizik muayene bulgularıyla uyumsuz olabilir. Uçaksavar mermisinin patlaması sonucu 13 yaşındaki çocukta şarapnel ile oluşan boyundaki yarım cm lik kesici ve delici yaralanmaya rağmen oluşan trakea ve özofagus yırtığının erken cerrahi eksplorasyonunun önemini sunmayı amaçladık. [PB - 190] Gebeliğe bağlı spontan koroner arter disseksiyonu: Olgu sunumu SABİYE SEVİNÇ, MEHMET BULENT VATAN, MEHMET AKİF ÇAKAR, HARUN KILIÇ, NURGÜL KESER, RAMAZAN AKDEMİR, HÜSEYİN GÜNDÜZ Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı, Adapazarı Giriş: Gebelikte AKS nadir görülmektedir. spontan koroner arter disseksiyonu miyokard infarktüsü (ve ani kardiyak ölümün çok nadir görülen bir nedenidir. Sol ön inen koroner arter (LAD) en sık olarak ve %80 oranda tutulmaktadır. Primer SKAD’un etyolojisi halen net değildir. Tanı AKS nedeniyle yapılan koroner anjiyografi ile konabilir. Perkutan koroner girişim (PTCA) uygulanan tedavi seçeneklerinden biridir. Bu yazıda akut anteriyor MI ile gelen genç ve gebe bir kadında SKAD’nun primer perkutan koroner girişim ile tedavisini ve sonrasında gelişen olayları sunduk. Olgu Sunumu: Otuz bir yaşında gebe kadın hasta yaklaşık iki saattir devam eden kol ve omuz ağrısı ile hastanemiz acil servisine başvurdu. 39 haftalık gebeliği mevcut olup daha öncesinde herhangi bir yakınması yoktu. Elektrokardiyografide (EKG) sinüs ritmi, V1-6, D I, AVL‘de 2 mm ST segment elevasyonu ve D III, AVF’de ST segment depresyonu tespit edildi, hasta hemen akut yaygın anteriyor MI tanısı ile primer perkütan girişime (PCI) alındı. Sol ön inen arter (LAD) proksimalinde %70 disseke lezyon, mid LAD’de diffüz %60-70 darlık yapan plak ve sonrasında diffüz %80-90 tromboze lezyon izlendi. (Resim 1-2) Sol ana koroner arter, sirkumfleks arter (CX) ve sağ koroner arter (RCA) normaldi. Distal LAD’deki tromboze lezyona 2,75x40 mm çıplak metal stent, mid LAD’deki %70 darlığa 2,75x24 mm ilaç kaplı stent implante edildi. (Resim 2) İşlem sonrası hastanın şikayetlerinin gerilemesi, EKG değişikliğinin normale dönmesi, gebelik nedeni ile verilen radyasyon ve kontrast miktarını sınırlamak için proksimal LAD’deki lezyona dokunulmadı. POSTER BİLDİRİLER [PB - 191] Travmatik iskemik kolda safen ven y-greft ile brakiyo-radiyo-ulnar arter by-pass uygulaması MURAT TAVLASOGLU2, MUSTAFA TANRISEVEN1, EYÜP DURAN5, İBRAHİM ARZUMAN3, ADEM GÜLER4, ENGİN ÇINAR1 Diyarbakır Askeri Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Diyarbakır Diyarbakır Askeri Hastanesi, Kalp Damar Cerrahi Servisi, Diyarbakır 3 Gülhane Askeri Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara 4 Gülhane Askeri Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara 5 Elazığ Askeri Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Elazığ 1 2 Olgu Sunumu: Periferal arter yaralanmaları üst ekstremitelerde sıklıkla görülmekte ve erken tanı ile uygun tedavi uygulamaları ekstremitenin kurtarılmasında önemli rol oynamaktadır. Burada sizlere; sol kolunda kesici alet yaralanmasına bağlı beslenme bozukluğu şikayetleri ile gelen 22 yaşındaki olgumuzu sunacağız. Yaklaşık üç ay önce sol dirsek ekleminin yaklaşık 6-7 cm üzerinden brakial arter kesisi nedeniyle dış merkezde safen ven grefti ile tamir uygulanan hasta sol ön kolda ve elde soğukluk, hareketle birlikte ağrı şikayeti ile hastanemize müracaat etti. Hastanın muayenesinde sol ön kol ve elin diğer tarafa göre soğuk olduğu, radial ve ulnar nabızların alınamadığı izlendi. Yapılan dopler USG’de radial ve ulnar arter atımlarının olmadığı ve brakial artere uygulanan by-passın çalışmadığı görüldü. Hastaya IV kontrastlı BT çekildi ve brakial arter posteriorundan çıkan ince bir aksesuar arter ile ön kolun kanlandığı, radial ve ulnar arterlere kontrast madde geçişinin olmadığı izlendi. Hasta ameliyata alındı. Hastanın sol alt ekstremite safen veninden yaklaşık 17 santimetre uzunluğunda Y şeklinde greft çıkarılarak by-pass için hazırlandı. Takiben sol kol dirsek üzerinden 4 santimetrelik kesiyle eksplore edilerek brakial arter bulundu. Dirsek altından yapılan 3-4 santimetrelik kesiyle ulnar ve radial arterler bulunarak uc-yan anastomoz için hazırlandı. Cilt altından tünel oluşturularak safen Y-greft yerleştirildi. Önce brakial arterdeki ilk anastomoz hattının proksimaline, tekiben radial ve ulnar artere devalı sütürler ile 8 numara prolen yardımıyla uc-yan anastomoz yapılarak by-pass uygulandı. Kanama denetimini takiben cilt altı ve cilt usulüne uygun olarak kapatılarak hasta uyandırıldı. Yaklaşık 50 dakika sonra her iki radial ve ulnar arter nabızlarının ayrı ayrı alındığı, ön kol ve elin sıcaklığının arttığı ve hareketle olan ağrının belirgin olarak azaldığı görüldü. [PB - 192] Patlayıcı yaralanması sonrası küçük bir taşa bağlı gelişen arteryal emboli MUHARREM ÖZTAŞ1, DEMİR ÇETİNTAŞ2, HAKAN EMİRKADI3, SELİM TÜRKKAN4, HALİS ATIL ATİLLA4, GÖKHAN YAĞCI5 Şırnak Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Şırnak Şırnak Asker Hastanesi, Kalp-Damar Cerrahi Servisi, Şırnak 3 Şırnak Asker Hastanesi, Anestezioloji ve Reanimasyon Servisi, Şırnak 4 Şırnak Asker Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Servisi, Şırnak 5 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 1 2 Amaç: Patlama sonucu oluşan travmalar direkt etkiyle, kavitasyon etkisiyle veya kemik fraktürlerinin hasarı sonucunda vasküler yaralanmaya yol açarlar. Bu tarz yaralanmalar sonucunda künt travma etkisiyle retraksiyon, spazm veya tromboz nedeniyle vasküler obstrüktif lezyonlar da görülebilir. Bu yazıda yabancı cisim embolisi nedeniyle arteryal oklüzyon gelişen 103 P O STE R olan hastanın ekokardiyografisinde bölgesel duvar hareket bozukluğu izlenmedi. Kraniyal tomografide beyin ödemi izlenen ve takiplerinde multiorgan yetersizliği gelişen hasta yatışının üçüncü günü kaybedildi. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ bir travma hastası sunuldu. Gereç ve Yöntem: Patlayıcıya bağlı yaralanma nedeniyle acil servise getirilen ve vasküler yaralanması da olan 23 yaşında erkek hastanın intraoperatifeksplorasyon bulguları sunularak literatür eşliğinde değerlendirme yapıldı. Bulgular: Parça tesirli patlayıcı yaralanması sonucu sağ alt ekstremitede yüzeyel femoral arter ve veni de içeren yaralanması olan hasta acil servisteki ilk müdahalesini takiben operasyona alındı. Yaralanma olmayan bölge olmasına karşın infrapopliteal düzeyde yapılan arteryal eksplorasyonda, arterde deformasyon ve obstrüksiyon yaratan intraarteryal kitle tespit edildi. Arteriyotomi sonrasında kitlenin akımda obstrüksiyona neden olmuş küçük bir taş parçası olduğu görüldü. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak, parça tesirli patlayıcılarla olan ve multiple şarapnel yaralanmalarının eşlik ettiği olgularda intravasküler yabancı cisimlere bağlı vasküler okluzyonlar da akılda bulundurulmalıdır. [PB - 193] Laparaskopik herni onarımından 3 yıl sonra gelişen karın duvarında dev abse NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM, ELİF MANGAN COLAK Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun Olgu: The laparoscopic approach reduces the risk of early postoperative infection which ranges from 0.3% to 0.5%. We report the first case of late abscess formation of a mesh after laparoscopic hernia repair. A 30-year-old man who had had a laparoscopic hernia repair by total extraperitoneal approach 3 years ago. Physical examination was normal except hardness in all lower abdominal quadrant. In laboratory study, WBC: 13.2=mm3 (n: 4–10=mm3). [Cystic mass harmonized with abscess was found 15.73 12.29 cm in size in front of rectus near to psoas muscle at the back at abdominal and pelvic CT.] Percutaneous catheter (Boston Scientific Sump drainage catheter 12F) was settled under local anesthesia. Approximately 2700 cc purulent drainage occured. Acinetobacter lwoffii had grown in purulent material’s culture. Patient responded to ciprofloxacin, ceftazidime and piperacilinþtazobactam and therefore antibiotic therapy had been given. Seventy-seven days later, drainage was stopped from catheter and catheter had been removed. Patient has no complaint for 3.5 years. TEP is a safe and easy operation; however, it may be responsible for late abscess occurring. [PB - 194] Eski bir hatırlatma yöntemi ip bağlamak çözüm mü? Savaş koşullarında uygulanan intraabdominal packinge bağlı sepsis olgusu MUSTAFA UĞUR, SEÇKİN AKKÜÇÜK, AKIN AYDOĞAN, İBRAHİM YETİM, İLHAN PALTACI, MUHYİTTİN TEMİZ Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ğı ve aynı bölgede bilinmeyen bir merkezde acil olarak opere edildiği öğrenildi. Hastayı getiren birim ve hasta nasıl bir operasyon yapıldığı hakkında bilgi sahip değildi. Üstelik hastaya ait epikriz yada bilgi notu yoktu. Fizik muayenede genel durumu iyi, hayati bulguları stabildi. Karın orta hatta süture edilmiş cerrahi insizyon mevcuttu. Sağ alt kadran lateralde 3 cm çapında ateşli silah giriş deliği vardı. Bu yaranın hemen proksimalinde batın içine doğru seyreden bir adet dren mevcuttu. Sol alt kadranda ise loop kolostomiye ait barsak uçları vardı. Yaralanma bölgesinde hafif bir hassasiyet dışında bulguya rastlanmadı. Anüsün 5 cm sol lateralinde içinde kemik parçaları bulunan 6 cm’ lik ateşli silah çıkış deliği vardı. Laboratuar değerlerinde beyaz küre 15000/m3, hemoglobin değeri 9.5 mg/dl, tormbosit sayısı 230000/mm3 olarak ölçüldü. Biyokimyasal ve koagülasyon testleri normaldi. Hasta postoperatif bakım amacıyla kliniğimize kabul edildi. Geniş spektrumlu antibiyotik ve sıvı resusitasyonu başlandı. Yatışının 4. gününde hastanın genel durumu hızla bozuldu. Yapılan fizik muayenede bilinç bulanık, ateş 38 C olarak ölçüldü. TA 80/40 mm Hg ölçüldü.Taşikardi ve takipne tespit edildi. Laboratuar incelemesinde beyaz küre 34000/m3, trombosit sayısı 54000/mm3 olarak ölçüldü. Ayrıca koagülasyon testlerininde bozulduğu görüldü. Arteryel kan gazı incelemesinde derin metabolik asidoz saptandı. Akciğer grafisi normaldi. İntraabdominal sepsis düşünülerek acil bilgisayarlı tomografi çekildi. Tomografik incelemede pelvik bölgede abseyle uyumlu görünümden şüphelenilmesi üzerine hasta acil ameliyata alındı. Ameliyatta mesane ile rektum arasında pelvik bölgede dörde katlanarak konulan, pürülan karakterde mayiyle kaplanmış 2 adet 30x30 cm ebatlarında kompres görüldü. Mesane ve rektumda süture edilmiş ancak iyileşmemiş defektler mevcuttu. Sigmoid loop kolostomi açıldığı görüldü. Hastanın genel durumunun kötü olması ve karın içinde aktif enfeksiyon bulunduğundan bu defektlere herhangi bir işlem yapılmadı. Kompresler çıkarılarak batın içi yıkandı ve drenler konularak karın kapatıldı. Postoperatif 2. günde genel durumu ve laboratuar bulguları düzelen hastanın oral alımına izin verildi. 9. günde antibiyoteapisi düzenlendi. Mesanedeki yaralanma için üroloji kliniğininde önerileri alınarak taburcu edildi. Pelvik bölgeden çıkarılan kompreslerin büyük ebatları ve dörde katlanarak yerleştirilmesi göz önüne alındığında bu kompreslerin packing amacıyla konulduğu sonucuna varıldı. Packing uygulamaları kontrol edilemeyen kanamalarda hayat kurtarıcı girişimler olarak bilinir. Bu işlem uygulanan hastalar aralıklarla kontrol edilmeli ve kanama durduğunda çıkarılmalıdır. Çıkarılmadıkları taktirde hayatı tehdit eden intraabdominal sepsise neden olabilirler. Packing uygulanan hastaların çeşitli nedenlerle başka merkezlere sevk edilmesi kararlaştırıldığında özellikle konulan packingin yeri ve yapısı uygulanan tüm cerrahi işlemlerle birlikte ayrıntılı olarak yazılmalı ve bu epikrizin hastayla birlikte gönderilmesi sağlanmalıdır. Savaş ve sosyal kargaşa durumlarında özelliklede ateşli silah ve bomba ile oluşan yaralanmalarda durdurulamayan kanamalarda sıklıkla packing yapılması gerekebilir. Bu durumlarda ayrıntılı epikriz yazılamayabilir yada sevk edilen kuruma ulaştırılamayabilir. Savaş yada sosyal kargaşa gibi olağanüstü koşullarda packing uygulanan hastalarda packing olduğunu belirtmek için herhangi bir sütur materyalinin bir ucu packing yapılan malzemeye diğer ucunun ise karın dışına çıkarılarak tespit edilmesinin en akılcı yaklaşım olacağı kanaatindeyiz. Olgu Sunumu: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine 112 Acil Sağlık Hizmetlerine bağlı kara ambulansı tarafından 27 yaşında erkek hasta getirildi. 112 Acil Sağlık ekibi ve hastadan alınan öyküye göre hastanın 2 gün önce Suriye’ nin kuzeyinde ateşli silahla abdominal bölgesinden yaralandı104 POSTER BİLDİRİLER [PB - 195] Künt batın travması sonrası izole pankreas yaralanması: Vaka sunumu HÜSEYİN BİLGE, BARIŞ SANA, MERVE TOKOÇİN, SİNAN ARICI, AYTAÇ BİRİCİK Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Olgu Sunumu: 20 yaş kadın hasta acil servise darp sonrası geçmeyen yaygın karın ağrısı nedeniyle başvurdu. Hasta 10 gündür ağrı çekmekte olup, şiddeti artınca doktora başvurmuştur. Muayenede distandu batın, tüm kadranlarda yaygın hassasiyet mevcut idi. Çekilen batın BT’de perihepatik, perisplenik, batın içinde ve douglasta yaygın serbest sıvı, pankreas boyun kısmında ekspansil görünüm olup laparatomiye karar verildi. Eksplorasyonda batın içi yaklaşık 3000cc mayii ile pankreas boyun kısmında tam kat yırtılma, yüzeyel nekroz mevcuttu. Gecikmiş vaka olması yüzden proksimal anastomoz mümkün değildi ve kanala oluşmuş hasar nedeniyle dokunulmadı, dışa drenaj seçildi, kontrollü fistül oluşturulmak üzere silikon dren yerleştirildi. Sonrasında batın içi organları korumak ve pankreas fistül insidansını düşüren somatostatin 0.1 mg/iv uygulandı. Postop 30. günde çekilen batın BT’sinde diğer batın içi organlar salim olup, pankreas boyun kısmındaki yaralanma kontrollü fistül haline getirilmiş olduğu görüldü. Postop 3. ayda yüksek debili pankreas fistülü (günlük 500cc) devam etmekte olup cerrahi önerildi. [PB - 196] Solid organ tümörlerini taklit eden abdominal splenozis DERYA SALİM UYMAZ1, YALIN İŞCAN2, İLKER ÖZGÜR3, BURÇİN BATMAN4, İSMAİL CEM SORMAZ1, FATİH TUNCA1, YASEMİN GİLES ŞENYÜREK1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 3 Van Erciş Devlet Hastanesi, Van 4 Muş Bulanık Devlet Hastanesi, Muş 1 Giriş: Abdominal splenozis, dalak dokusunun splenektomi veya travmaya sekonder olarak karın içine ototransplantasyonudur. Karın içi solid organ tümörlerini taklit eden iki abdominal splenozis olgusu sunulmaktadır. Olgu Sunumu: İlk olgu, 31 yaşında erkek hasta olup karın ağrısı nedeniyle uygulanan görüntüleme tetkiklerinde sol sürrenal bez lojunda 3 cmlik selim görünümlü lezyon saptandı. Sürrenal fonksiyon testleri sonucunda hormonal aktivite saptanmayan kitle için takip kararı alındı. Altı ay sonra yapılan kontrol görüntüleme tetkiklerinde kitlenin çapının 7 cm’e ulaştığı izlendi. Hastanın özgeçmişinde karın nafiz kurşunlanma sonrası splenektomi öyküsü olması nedeniyle splenozis olasılığı göz önüne alınarak yapılan 99mTc işaretli eritrosit dalak sintigrafisinde kitlenin dalak olduğu izlendi ve takip kararı alındı. İkinci olgu, 36 yaşında erkek hasta olup özgeçmişinde bıçaklanma sonrası splenektomi öyküsü vardı. Bu hastada karın ağrısı sonrası yapılan görüntülemede pankreas kuyruğunda 3 cm’lik hipodens lezyon saptandı. Görüntüleme özellikleri nedeniyle kitlenin malignite ile uyumlu olabileceği düşünülüp ameliyat kararı alındı. Yapılan eksplorasyonda distal pankreas üzerinde 3 cm’lik kitle palpe edilip enblok olarak distal pankreatektomi yapıldı. Patoloji sonucu pankreas dokusunu içerisinde splenozis ile uyumlu dalak doPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE kusu olarak sonuçlandı. Sonuç: Travma sonrası splenektomi öyküsü olan hastalarda saptanan karın içi solid tümörlerinin ayırıcı tanısında abdominal splenozis unutulmamalıdır. [PB - 197] Kolonoskopinin nadir bir komplikasyonu; dalak yaralanması TURGUT ANUK1, NEŞET KÖKSAL1, YUSUF GÜNERHAN1, BARLAS SÜLÜ1, MUSA SİNAN EREN1, HÜSEYİN GÜVEN2 Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Kars Devlet Hastanesi, Ardahan 1 2 Amaç: Kolon hastalıklarının tanı, tedavi ve takibinde altın standard olarak kabul edilen kolonoskopi işlemi esnasında dalak yaralanması konusunda literatürde sınırlı sayıda olgu sunumu vardır. Kolonoskopi esnasında oldukça nadir görülen bir komplikasyon olan dalak yaralanması nedeniyle splenektomi yapılan olguyu sunmak istedik. Olgu Sunumu: Elli sekiz yaşında bayan hasta, kilo kaybı ve anemi nedeniyle dış merkezde kolonoskopi yapılmış.Yetersiz barsak temizliği nedeniyle transvers kolona kadar bakılmış ve kirlilik nedeniyle ileriye gidilmemiş. İşlemden 8 saat sonra karın ağrısı ve halsizlik nedeniyle acil polikliniğe başvuran hastanın TA:90/60, Nb:120/dk, hemoglobin:7.2g/dl, Htc:%21.8 imiş. Direk karın grafisinde patoloji saptanmamış. Karın ultrasonografisinde sol üst kadranda yaklaşık 145x97mm hipoekojen-heterojen kitle lezyon(hematom), perihepatik-alt kadranlarda serbest sıvı izlenmiş. Hastaya 2 ünite kan transfüzyonuna rağmen hemodinamik stabilitenin sağlanamaması, Hb ve Htc değerlerinin yükselmemesi üzerine acil olarak tarafımıza sevk edilmiş. Yapılan sıvı ve kan replasmanına rağmen hipotansif seyretmesi üzerine intraabdominal hemoraji düşünülerek laparotomiye karar verildi. Explorasyonda karın içinde yaklaşık beş litre hemoraji, dalağın alt polünde grade I yaralanma ve aktif kanama olduğu görüldü. Splenorafi‘yle kanama kontrol edilemediğinden splenektomi yapıldı. Postoperatif problemi olmayan hasta şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Kolon patolojilerinin tanı, tedavi ve takibinde kullanılan kolonoskopi güvenli bir yöntem olmasına rağmen kardiyovasküler olay, solunum sıkıntısı, barsak perforasyonu, kanama, sistemik enfeksiyon gibi ciddi komplikasyonlar ile karşılaşılmaktadır. Kolonoskopi sonrası perforasyon sıklığı tanısal amaçlı yapılan kolonoskopilerde %0.01-0.4 arasında değişmekte, polipektomi yapılması durumunda %1’e kadar yükselmektedir. Literatürde sınırlı sayıda olgu sunumu olması nedeniyle dalak yaralanması insidansı konusunda yeterli bilgi yoktur ve dalak yaralanmasının nasıl olduğu konusunda değişik görüşler vardır. İşlemi yapanın yeterli deneyime sahip olması başarı oranı arttırmakta, komplikasyon oranını en aza indirmektedir. Özellikle splenik fleksuranın geçilmesinde zorlanılan hastalarda işlem sonrasında hipovolemik şok bulguları oluşuyorsa bu nadir komplikasyon akla gelmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. 105 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 198] Yıldırım çarpmasına bağlı yaralanmalar: 6 olgu sunumu YAKUP AKSOY1, YUSUF EMRAH EYİ2, BÜLENT KARSLIOĞLU3, KADİR ÖZTÜRK4 Hakkari Asker Hastanesi Göz Hastalıkları Servisi, Hakkari Hakkari Asker Hastanesi Acil Servisi, Hakkari 3 Hakkari Asker Hastanesi, Ortopedi Servisi, Hakkari 4 Hakkari Asker Hastanesi, İç Hastalıkları Servisi, Hakkari 1 2 Amaç: Bölgemizde yüksek rakım, coğrafi koşullar ve iklim şartları nedeni ile yıldırım çarpmasına bağlı yaralanmalar sık görülmektedir. Bu sunumda yıldırım çarpması sonucu yaralandığı saptanan 6 olgunun değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Olgu sunumu: Olgu 1, 2, 3; 20 yaşında 3 erkek. Dağlık alanda gezmekte iken aniden başlayan yağmur sonrasında yaklaşık 5 metre yakınlarına düşen yıldırım sonucu oluşan akımla her 3 olguda da vücutlarının sırt, karın, göğüs, bacak ve kol gibi değişik bölgelerinde bir noktadadan başlayarak lineer hiperemik dallanmalar gösteren 5-15 cm çapında lezyonlar tespit edilmiş olup her üçünde de kulak çınlaması şikayeti olmuştur. Olgu 4 ve 5; 26 ve 28 yaşında 2 erkek. Avlanmak için gittikleri yüksek kayalık bir arazide iken başlayan yağmur nedeni ile bir ağacın altına giren ve ağaca düşen yıldırım dan etkilenen olgulardan birincisinin sırt sağ üst yarısında, ikincisinin ise sol bacak ön yüzünde akımın çıkışına ait olduğu düşünülen 0.5 cm çapında rüptür ve etrafında 2 cm çapa ulaşan hiperemik alan ve vücutlarının çeşitli bölgelerinde yer yer dallanmalar gösteren lineer hiperemik lezyonlar tespit edilmiştir. Olgu 6; 25 yaşında erkek. Yaylaya çıkarken yağmur nedeni ile konteyner içine sığınan kişi sırtı konteynere dayalı iken konteynere yıldırım düşmesi nedeni ile yaralanmıştır. Sırtında yukarıdan aşağıya doğru 4 farklı odakta, liner dallanmalar gösteren hiperemik lezyonlar saptanmıştır. Sonuç: En sık yıldırım çarpması mağdurları özellikle kampçılar, yürüyüşçüler, çiftçiler, yapı işçileri, golfçüler ve avcılar gibi dışarıda çalışan veya aktivite gösteren insanlardır. Yıldırım çarpmasına bağlı yaralanmalar kompleks bir yapıdadır ve ortaya çıkan durumlar, ağaca benzeyen geçici yanık alanlarından ölüme kadar uzanan bir yelpazede yer alırlar. Bizim olgularımızdan hiçbirinde ciddi yaralanmalar olmaması büyük bir şans olup 6 olguda da klasik ağaca benzeyen geçici yanık alanları izlenmiştir. Yıldırım çarpmalarına bağlı yaralanma sayısının azaltılmasına yönelik, özellikle yıldırıma maruz kalma ihtimali yüksek açık alanlarda bulunabilecek farklı hedef kitleler için“Yıldırıma Karşı Korunma Klavuzları” hazırlanmalı ve çeşitli eğitim programları ile halkın bu konuda bilinçlenmesi sağlanmalıdır. [PB - 199] Ateşli silah yaralanmalarında intraabdominal organ yaralanma sıklığı ve mortalite oranları MUSTAFA UĞUR, SEÇKİN AKKÜÇÜK, AKIN AYDOĞAN, İBRAHİM YETİM, AYDIN KAPLAN, MUHYİTTİN TEMİZ Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay Amaç: Bu çalışmada komşu ülke Suriye’de devam eden iç savaş sırasında ateşli silah yaralanması sonucu meydana gelen intraabdominal solid ve lümenli organ yaralanma sıklığını ve mortalite oranlarını tespit ederek literatürle karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Travma Servisine 2011 ve 2012 yıllarında Suriye’ 106 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE deki iç savaş sırasında ateşli silahlarla intraabdomminal organ yaralanması oluşan 99 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya alınan tüm hastalara laparotomi yapılmıştı. Bomba, şarapnel ve künt travma sonucu oluşan yaralanma olguları çalışma dışında bırakıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 99 hastadan 70’inde (%70.7) izole lümenli organ yaralanması (sırasıyla kolon, incebarsak, mide, duodenum); 20 hastada (%20.2) izole solid organ yaralanması (sırasıyla karaciğer, dalak ve pankreas); 9 hastada ise (%9) hem solid organ hem de lümenli organ yaralanması (kolon, karaciğer, duodenum) tespit edildi. Postoperatif dönemde kanama, intaabdominal sepsis ve çeşitli solunum problemlerine bağlı olarak hastaların 15’ inde (%15.1) mortalite görüldü. Bu hastalardan 11’i (%15,7) izole lümenli organ yaralanması; 1’i (%5) izole solid organ yaralanması; 3’ü ise (%33.3) hem solid hemde lümenli organ yaralanması sonucu opere edilmişti. Tartışma ve Sonuç: Literatürde yapılan incelemede ateşli silahlarla en sık yaralanan intraabdominal organlar sırasıyla incebarsaklar, kolon ve karaciğer olarak belirtilmiştir. Mortalite oranları ise %3 ile %20 arasında değişiklik göstermektedir. Bizim çalışmamızda ise en sık yaralanan organlar sırasıyla kolon, incebarsaklar ve karaciğer olarak tespit edildi. Çalışmamızda literatürden farklı olarak kolonun ilk sırada görülmesinin nedeni yaralanmanın meydana geldiği yer ile hastanemiz arasında çok sayıda hastanenin olması ve hastaların bu merkezlere rastgele dağıtılması olabilir. Mortalite oranı ise %15,1 olarak tespit edildi ki buda literatürde belirtilen mortalite oranlarıyla uyumludur. [PB - 200] Suriye iç savaş yaralılarında intraabdominal yaralanmalarının epidemiyolojik değerlendirilmesi SEÇKİN AKKÜÇÜK, AKIN AYDOĞAN, İBRAHİM YETİM, MUSTAFA UĞUR, İLHAN PALTACI, AYDIN KAPLAN, MUHYİTTİN TEMİZ Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay Amaç: Sivil hayattaki yaralanmalar daha çok künt travmalara bağlı iken savaşlarda penetran yaralanmalar ön plandadır. Literatürdeki savaş alanı yaralanmaları ile ilgili çalışmalar çoğunlukla iki ya da daha çok ülkenin yer aldığı büyük savaşlar ile ilgiliyken, gerilla savaşları ya da iç savaşlarla ilgili epidemiyolojik ve mortalite çalışmaları sınırlıdır. Gereç ve Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde 2011-2012 yıllarında ameliyat edilen 116 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalar cinsiyet, yaş, yaralanma şekli, başka merkezde daha önce geçirilmiş cerrahi müdahale durumu, solid/lümenli organ yaralanması, izole abdominal yaralanma ve multitravma durumu, mortalite, ortalama yatış süreleri sürelerine göre incelendi. Bulgular: Hastaların 109’u erkek 7’si kadındı. Ortalama yaş 33 olarak bulundu. Vakaların 99’u ateşli silah yaralanması iken 17’si bombalamaya bağlı şarapnel yaralanmaları ile başvurmuştu. Hastaların 36’sı başka bir merkezde ameliyat edildikten sonra hastanemize getirilmişti. Vakaların 76’sı lümenli organ yaralanması, 24’ü solid organ yaralanması, 16’sı hem solid hem de lümenli organ yaralanmasına sahipti. Sadece genel cerrahi müdahalesi gerektiren 64 hasta varken 52 hasta iki ya da daha çok sistem yaralanmasına sahipti. Tüm vakalar içerisinde exitus olanların sayısı 24 (%2,7) idi. Ortalama yatış süresi 12,28 gündü. Tartışma ve Sonuç: Savaşlarda en sık penetran yaralanmalar görülür. Bizim çalışmamızda da tüm hastalar penetran karın yaralanması sebebi ile tedavi edilmişti. Penetran yaralanmalar da ateşli silah yaraPOSTER BİLDİRİLER lanmaları ve bombalama sonucu oluşan yaralanmalar şeklinde ikiye ayrılır. Literatürde şarapnel yaralanmalarının daha ölümcül olduğu belirtilse de bizim çalışmamızda ateşli silah yaralanmalarına bağlı ölüm oranları daha yüksekti. Bunun sebebi olay yerinde ölümlerin daha fazla olması ve ağır yaralıların hastanemize ulaştırılamamış olması olabilir. Ateşli silah yaralanmalarında en sık zarar gören organlar gastrointestinal sistemin lümenli organlarında olurken bunları karaciğer, böbrek ve dalak gibi solid organlar takip eder. Bizim çalışmamızda da ince barsak, kolon, mide en sık yaralanan organlar arasındaydı. [PB - 201] Özefagusa takılan yiyeceklerin endoskopik olarak çıkarılması ISMAİL OKAN, ERDİNÇ YENİDOĞAN, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU, SERVET TALİ, ZEKİ ÖZSOY, MUSTAFA ŞAHİN Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat Amaç: Kliniğimize özefagusa takılan gıdanın çıkarılması için başvuran ve acil üst GİS endoskopisi yapılan hastaları sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Yabancı cisim yutulması veya yiyecek takılması toplumda sıklıkla gözlenir. Birçoğu kendiliğinden geçmekle beraber bazen endoskopik olarak çıkarılması gerekmektedir. Bulgular: Kliniğimize 2012 yılı içerisinde başvuran toplam beş hasta değerlendirildi. Gıda alımını takiben boğazda takılma hissi şikayetiyle acil servise başvuran hastaların servikal ve akciğer grafilerinde patoloji saptanmadı. Acil üst GİS endoskopi yapılan hastaların birinde özofagusta soğan zarı, dördünde de et parçası görüldü. Gıda artıkları iki hastada snare ile çıkarılırken, üç hastada ise mideye gönderildi. Tüm hastalar bir günlük takip sonrası oral başlanarak komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Özefagusta yiyecek takılması üst GİS endoskopisi endikasyonlarından biridir. Perforasyon riski dolayısıyla keskin ve sivri cisimler mideyi geçmeden çıkarılmalıdır. İmpakte özefagus yabancı cisimleri olabildiğince erken dönemde endoskopi ile çıkarılmalıdır. Penetre özofageal yabancı cisimlerde ise tomografide özefagus dışında absenin görülmediği ve penetrasyon süresinin 24 saati geçmediği olgularda üst GİS endoskopi ilk seçenektir. Erken tedavi edilen olgularda morbidite ve mortalite çok düşüktür. [PB - 202] Acil cerrahi servisinde yatırılarak tedavi edilen 65 yaş üstü hastaların retrospektif olarak değerlendirilmesi FATİH ALTINTOPRAK, ÖMER YALKIN, ENİS DİKİCİER, TANER KIVILCIM, GÜNER ÇAKMAK, YUSUF ARSLAN, KEMAL GÜNDOĞDU, HAKAN DEMİR, FEHMİ ÇELEBİ Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya Amaç: Acil cerrahi servisine yatırılarak tedavi edilen 65 yaş üstü geriatrik hastaların tedavi sonuçlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Ocak 2011-Aralık 2012 tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğine acil servisten yatırılarak tedavi edilen geriatrik yaş grubundaki hastaların kayıtları retrospektif olarak yaş, cinsiyet, ek hastalıklar, yatış endikasyonları, tedavi ve komplikasyonlar açısından inPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE celendi. Bulgular: Kliniğimize yatırılarak tedavi edilen geriatrik yaş grubundaki 509 hastanın, 260’ı erkek (%51), 249’u kadın (%49), hastaların yaş ortalaması 76 (65-99), olarak bulundu. Hastaların 299’u medikal (%59), 210’u cerrahi (%41) olarak tedavi edildi. Cerrahi olarak tedavi edilen hastaların yatış nedenleri hastaların 51’inde ileus (%24.7), 26’sında etrangüle herni (%12.3), 22’sinde perforasyon (%10.4), 21’inde akut kolesistit (%10), 17‘sinde akut apandisit (%8.5) idi. Medikal tedavi uygulanan geriatrik hastaların yatış nedenleri hastaların 95’inde akut kolesistit (%32.4), 60’ında karın ağrısı etyolojisi (%20.4), 31’inde subileus (%10.7), 15’inde tıkanma ikteri (%5.3 ), 7’sinde pankreatit (%2.6) olarak belirlendi. Hastaların 198’inde (%38.8) ayrıca yandaş bir hastalık olduğu öğrenildi. Opere olan 15 hasta (%7.1), medikal tedavi edilen 23 hasta (%7.7) yoğun bakımda ortalama 7.25 (1-32) gün takip edildi. Ameliyat edilen hastalarda ameliyat sonrası en sık komplikasyon 17 hastada yara yeri enfeksiyonu (%8.5) oldu. Ortalama hastanede yatış süresi 6.4 gün (3-16) olarak bulundu. Ameliyat edilen 210 hastanın 200’ü (%95) şifa ile taburcu olurken, 10 hasta (%5) postoperatif komplikasyonlar ve yandaş hastalıklar nedeni ile ex oldu Medikal olarak tedavi edilen 200 hastanın 188’i (%94) şifa ile taburcu olurken, 12’si hasta (%6) genel durum bozukluğu ve yandaş hastalıklar nedeni ile ex oldu. Tartışma ve Sonuç: Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren bilim ve tıp alanındaki gelişmelere paralel olarak yaşlı nüfus sayısal olarak artmaya başlamışdır. Acil servise başvuruların %15-20’sini geriatrik hasta gurubu oluşturur. Hastaneye yatma sıklığı ve yoğun bakım ihtiyacı yaşlı hastalarda daha fazladır. [PB - 203] Ciddi solunum sıkıntısına neden olan dev retrosternal guatr: Olgu sunumu ERDİNÇ YENİDOĞAN1, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU1, İSMAİL OKAN1, SERKAN KAHRAMAN2, MUSTAFA SÜREN2, ZEKİ ÖZSOY1, SERVET TALİ1, MUSTAFA ŞAHİN1 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Tokat Amaç: Burada ciddi solunum problemleri oluşturan ve acil olarak ameliyat ettiğimiz benign dev retrosternal guatr olgusunu sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Tiroid bezi malignite ile ilişkisiz olarak da çevre yapılara bası yapabilecek kadar büyüyebilir, bazen sternum arkasına uzanım gösterebilir. Bulgular: 65 yaşında kadın hastaya 2008 yılında trakeaya bası oluşturan dev retrosternal guatr tanısı ile ameliyat önerilmiş. Ancak hasta ameliyatı kabul etmemiş ve aradan geçen sürede solunum sıkıntısı ilerleyerek ileri derece solunum yetmezliği ile acil servise başvurmuştur. Hasta Göğüs Hastalıkları Kliniği tarafından respiratuvar asidoz nedeniyle yoğun bakıma yatırılmıştır. Bilgisayarlı tomografide tiroid boyutlarının ileri derecede arttığı (solda 130x80x65, sağda 68x40x55 mm), mediastende karina düzeyine kadar uzandığı, özofagusu sağ posterolaterale deviye ettiği, trakeanında belirgin derecede sağa deviye olduğu izlendi. Tiroid fonksiyon testleri normal olan hasta acil ameliyat için tarafımıza konsülte edildi. İleri derecede trakeal deviasyon ve solunum sıkıntısı nedeniyle fiberoptik kullanılarak uyanık entübasyon yapılan hastada bilateral strep kasları kesilerek tiroid lojuna girildi. Sol lobun yaklaşık 12 cm kadar intratorasik uzanım gösterdiği ve trakeanın üçgen şeklini aldığı izlendi. Sağ lobun mobilizasyonu sonrasında intra-operatif olarak trakeomalazi gelişen hastada derin hipoksi olması üzerine intra-tra107 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ keal tüp ilerletilerek sorun aşıldı. Sternotomisiz bilateral total tiroidektomi yapılan hasta entübe olarak yoğun bakıma alındı. Takipleri sırasında üç kez ekstübasyon girişimi trakeomalazi nedeniyle başarısız oldu ve solunumun devamlılığını sağlayabilmek amacıyla hastaya dış merkezde trakeal stent takıldı. Postoperatif patolojik inceleme multinoduler guatr ile uyumlu olarak değerlendirildi. Postoperatif 25. gün hasta sorunsuz olarak taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Multinodüler guatr sık görülen bir tiroid patolojisi olup erken dönemde çok önemsenmeyen basıya bağlı semptomlar bazı hastalarda hayatı tehdit eder sonuçlara kadar ulaşabilmektedir. Bası bulguları olmasa da önlenebilir komplikasyonların önüne geçebilmek için retrosternal guatrlar mutlaka ameliyat edilmelidir. [PB - 204] Toraksa giren yorgan iğnesinin engel olunamayan transdiafragmatik tehlikeli seyahati AHMET KOCAKUŞAK1, HÜSNÜ AYDIN1, ERTUĞRUL ALKURT1, MEHMET CELAL KIZILKAYA1, CİHAT TATAR1, ENDER ÖZER2, MUZAFER AKINCI1, ÖMER GÜNGÖRÜR1, HALİT ÖZGÜL1, SUAT BENEK1, ZEHRA ZEYNEP YALÇIN1, BAHRİ ÖZER1, ŞEVKİ PEDÜK1 Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa 1 2 Amaç: Vücut kavitelerindeki iğnelerin yönetiminde uygulanan metodların olgular eşliğinde irdelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Göğüs duvarında ağrı ve solunum güçlüğü nedeni ile bir eğitim ve araştırma hastanesi genel cerrahi kliniğine başvuran 31 yaşındaki kadın hasta, semptomları, laboratuvar bulguları, dış merkezde ve bizim kliniğimizde uygulanan ameliyat bulguları eşliğinde değerlendirilmiştir. Bulgular: Dış merkezde hasta akciğer grafisinde solda toraks duvarında yerleşmiş çuvaldız büyüklüğünde bir iğneye eşlik eden pnömotoraks ve hemotoraks saptanması üzerine göğüs cerrahisi kliniği olan bir diğer eğitim ve araştırma hastanesine sevk edilmiş ve acil sol torakotomi uygulanmıştır. Ameliyat sırasında iğnenin toraksı terk ederek, diyaframı geçerek batına girdiği düşünüldü. Dış merkezde yapılan ilk ameliyatı esnasında çekilen akciğer ve batın düz grafilerinde iğnenin batında olduğu görüldü. Sol akciğer altta fibrotik yapılar mevcuttu. Alt lobda 0.5 cm genişliğinde hava kaçağı olan alana lineer stapler kullanılarak wedge rezeksiyon uygulandı. Ameliyat sonrası çekilen toraks tomografisinde sol subdiyafragmatik lokalizasyonda, dalak üst-ön kesiminin yakın komşuluğunda iğnenin yerleşmiş olduğu görüldü. Ameliyat sonrası 2. gününde göğüs cerrahi kliniğinden eğitim ve araştırma hastanemizin genel cerrahi servisine sevk edildi. Sol üst kadranda hassasiyeti olan hastadan skopi yardımı ile yapılan sol subkostal insizyonla iğne çıkarıldı ve ameliyat sonrası ikinci gününde hasta eksterne edildi. Tartışma ve Sonuç: Yutma ve vücuda batma suretiyle batına iğne giren hastalarımızın takiplerinde genellikle sorun çıkmamaktadır. Sunduğumuz vaka, iğnelerin yerinde bırakılmasına dair yaklaşımımızda acil olarak ameliyat etmek durumunda kaldığımız ikinci hastamızdır. Geriye dönük tarama yaptığımızda kronik şikayetleri nedeni ile elektif olarak iğnenin 2 yıl sonra çıkarıldığı bir diğer vakanın dışında diğer hastalar sorunsuz takip edilmektedir. Bu üç hastadan çıkartılan sanayi tipi dikiş iğnelerinin ortak özelliği diğer hasta grubunun aksine kalın ve iri olmalarıdır. 108 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 205] İlk yardım ve tıp öğrencisine hukuki açıdan bakış ARDA DEMİRKAN, ONUR POLAT, AYÇA KOCA, BERİL BAYRAKTAR, DİLEK EKER, KÜBRA ARSLAN, MERVE ERYOL, SÜMEYYA DURAN Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Yapılan çalışmalar ülkemizde halktan bir ilk yardımcıyı olay yerinde “yetkili” kılan kanunların yeterli olmadığını göstermektedir. Çalışmamız, tıp fakültesi 1, 3, ve 6. sınıf öğrencilerinin ilk yardım konusundaki yetki ve sorumluluklarını belirleyen yasalar hakkındaki bilgi düzeylerini ve davranışları üzerindeki etkilerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Araştırmamızda Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ nde 1, 3, ve 6. sınıf öğrencilerinden randomize seçilen 300 öğrenciye anket uygulanmıştır. Kontrol grubu olmaksızın, 3 dönemden eşit sayıda öğrenciye ulaşılmıştır. Elde edilen veriler MS Office Excel ve SPSS 15.0 programlarıyla derlenerek,Chi-Square testi ile değerlendirilmiştir. Önemlilik düzeyi P=0.05 kabul edilmiştir. Bulgular: İlk yardım konusunda tıp fakültesi öğrencilerinin yetki ve sorumlulukları düzenleyen yasal düzenlemelerin olup olmadığı konusunda bilgi sahibi olanların oranları dönemler arasında anlamlı fark göstermektedir (p=0.002). Öğrenciler in %57.7’si toplumun herhangi bir bireyinden daha fazla ancak doktordan daha az, %9’u doktorlarla aynı, %33.3’ü ise toplumun herhangi bir bireyi ile aynı düzeyiyle yasal sorumluluğa sahip olduklarını düşünmektedirler. .Bir yasanın olmadığı durumlarda öğrencilerin davranışları dönemler arasında anlamlı fark göstermediği halde (p=0.189), gereken yasal düzenlemelerin var olması durumunda, anlamlı farklılık göstermektedir (p=0.032). Tartışma ve Sonuç: Öğrencilerin önemli bir kısmının ilk yardım uygulamakla ilgili sorumluluklarını belirleyen yasal düzenlemeler konusunda bilgi düzeyleri yetersizdir. İlk yardım yapan kişiyi, hastaya istemeden zarar verdiği durumlarda koruyacak yasaların olup olmaması öğrencilerin davranışlarını anlamlı biçimde etkilemektedir. İlk yardım konusunda gerek duyulan yasal düzenlemelerin iyileştirilmesi gerekli durumda halktan kurtarıcıların da müdahale etmesindeki tereddütleri ortadan kaldırabilir. [PB - 206] Karın ön duvarına penetre delici kesici alet yaralanmaları ERDİNÇ KAMER1, MUSTAFA PEŞKERSOY1, ERDEM SARI1, OĞUZ HANCERLİOĞLULARI2, AHMET ER1, TANER AKGÜNER1 1 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İzmir 2 İzmir Askeri Hastanesi, İzmir Amaç: Penetran karın yaralanmaları birçok ülkede cerrahi acilin en sık karşılaşılan sorunlarından biri haline gelmiştir. Karın bölgesindeki delici-kesici alet yaralanmalarında (DKAY) peritonu aşmış olduğu direkt veya indirekt olarak gösterilebilmiş yaralanmalara pek çok cerrah cerrahi yöntem ile yaklaşım uygulamaktadır. Ancak günümüzde bu yaklaşımın terk edildiğini gösteren çalışmalara rastlamaktayız. Bu retrospektif calışmada, karın ön duvarına bolgesine penetre delici kesici alet yaralanması olan hastalarda takip ve tedavi sonuclarının analiz edilmesi amaclandı. Gereç ve Yöntem: İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4. Genel Cerrahi Kliniği acil polikliniğimizde Ocak 2007-Aralık 2012 yılları arasında karın ön duvarına penetre DKAY nedeniyle tedavi edilen 82 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların cinsiyeti, yaşı, vital bulPOSTER BİLDİRİLER guları, organ eviserasyonu, yara yeri lokalizasyonu, laparotomi zamanı ve sonucları değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 72’si (%87.8) erkek, 10’u (%12.2) kadın olup yaş ortalaması 31.02 idi. Hastalarda laparotomi endikasyonları; yara eksplorasyonunda penetrasyon saptanan 67 (%81.7), peritoneal lavajı pozitif olan 6 (%7.3), omentumun dışarda olduğu 5 (%6.1), peritoneal irritasyon bulguları olan 4 (%4.9) hasta idi. Laparotomi yapılan 82 hastadan gerçek ameliyat gerektiren hasta sayısı 63 (%76.8), organ hasarı mevcut ancak tedavi gerekmeyen yaralanma sayısı 11 (%13.4) (nonterapötik laparotomi), hiç patoloji olmayan yaralanma sayısı 8 (%9.8) (negatif laparotomi) idi. Bu sonuca göre gereksiz laparotomi yapılan hasta sayısı; nonterapötik ve negatif laparotomilerin toplamı 19 (%23.2) idi. Tartışma ve Sonuç: Penetran karın yaralanmaları acil cerrahinin zorlu ve sonuçları kötü olabilen hastalıklarındandır. Cerrahinin gelişim sürecine bağlı olarak değişik anlayışlarla tedavi edilmişlerdir. Literatürde negatif laparotomi oranı %5-14.3 arasında bildirilmiştir. Bizim çalışmamızda bu oran %9.8 idi. Net peritoneal irritasyon bulgusu olan hastalar, inatçı şok tablosu, gastrik lavaj veya rektal tuşede kan tespit edilmesi ve karından barsak içeriği gelen hastaların dışında kalan hastalara karşı laparatomi konusunda daha seçici olunması gerekliliği düşünülmesi gereken bir durumdur. [PB - 207] Midede yabancı cisim RAMAZAN KUŞASLAN, VELİ MAVİ, METİN YÜKSEL KERİMOĞLU, ATİLLA ÇELİK Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Yabancı cisim yutulması, gastrointestinal kanamalardan sonra en sık gözlenen endoskopik acildir. Her ne kadar yutulan cisimlerin büyük bir kısmı gastrointestinal sistemde takılmadan ilerlese de olguların %10-20’si non operatif girişime ihtiyaç gösteren takılmalarla beraberdir. Olgu 1: 24 yaşında bayan hasta, kliniğimize son bir ayda artan karın ağrısı ve bulantı nedeniyle başvurdu, Öyküsünde 5 yıl önce tatlı kaşığı yuttugunu söyleyen hasta, kaşıgı yediklerini kusarak çıkarmak için kullanırken yuttuğunu ifade etti. Endoskopik olarak çıkarılmaya çalışılan ancak çıkarılamayan yabancı cisim gastrotomi işlemi yapılarak çıkarıldı, postop sorun yaşanmadı ve 3. gün taburcu edildi. Olgu 2: 46 yaşında bayan hasta, kliniğimize yarım saat önce diş fırçası yutma nedeniyle başvurdu, Öyküsünde diş fırçalama sırasında aldığı acı haberden dolayı ağlayan ve dikkatsizlik nedeniyle diş fırçasını yuttuğunu ifade etti. Yutulan diş fırçası endoskopik olarak snare yardımıyla çıkarıldı. Tartışma ve Sonuç: Yutulan yabancı cismlerin %80-90’ı gastrointestinal sistemden kesintisiz geçer, %10-20’si endoskopik olarak, %1-4 olarak da cerrahi olarak çıkarılması gerekebilmektedir. Endoskopi, günümüz şartlarında yabancı cisim çıkarılmasında en etkili ve güvenilir yöntemdir. [PB - 208] Akut nekrotizan pankreatit sonucu gelişen bir gastro-kuteneal fistül DENİZ GÜZEY, CEVHER AKARSU, HAKAN YİĞİTBAŞ, HAKAN YIRGIN, MAHMUT DOĞAN, BURAK KANKAYA, GÜLAY ŞAHİN Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Akut pankreatit (AP) sonucu gelişen eksternal fistüller iyi bilinmektedir ve genellikle pankreatik nekrozun debridmaPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE nından veya psödokistin drenajından sonra pankreatik duktal sistemden kaynaklanmaktadır. İkinci sıklıkla görülen kolo-kuteneal fistüller ise iskemik nekroz sonucu oluşur. Gastro-kuteneal fistüller (GKF) ise daha nadir görülür. Gereç ve Yöntem: Nadir bir antite olan bir GKF ilginç resimler ile olgu olarak sunulmuştur. Bulgular: 4 yıl önce pankreatit atağı geçiren, laparatomi yapılan ve bilier stenti bulunan 28 yaşında erkek hasta 3 günlük hikaye ile acil polikliniğe müracaat etti. Rekürran pankreatit tanısı ile takibinin 4’üncü gününde hipotansiyonu gelişen hastada intra abdominal hemorroji tespit edildi. Tomografisinde pankreas bölgesinde kronik pankreatitle uyumlu makrokalsifikasyonlar, splenik ven trombozu şüphesi, splenomegali, subkapsüler hematom tespit edilidi. Eksplorasyonda, pankreas kuyruğunda nekroz, splenik arter ve vende erodasyona bağlı kanama, dalakta rüptürü tespit edilip, nekroz debridmanı ve splenektomi yapılarak hemostaz sağlandı. Post operatif 4’üncü günde drenlerden safralı ve partiküllü materyal gelmesi üzerine relaparatomi yapılıp mide fundus arka duvarında nekroz ve nekroza bağlı perforasyon, sol subdiyaframatik alanda enfekte safralı mayi birikimi, çevre dokularda devam eden nekroz tespit edilip mide debride edilerek kapatıldı. Takip eden günlerde hasta aralıklı olarak 18 kez ameliyata alınarak, debridman, batın tuvaleti, Virsung kanal drenajı, kontinyü karın yıkama, VAC uygulama, Bogotta bag uygulama ve mükerrer mide dikişleri yapıldı. Endoskopik olarak Virsung kanalına stent kondu ve mükerrer nazo-jejunal beslenme tüp uygulaması yapıldı. Hasta ilk ameliyatından 90 gün sonra GKF’lüne rağmen oral beslenmeye başlandı ve kilosunda artma kaydedildi. Sonuç: AP’de pankreatik enzimler, özellikle elastaz, damar duvarında lezyona ve dolayısı ile psödo anevrizmaya ve hayatı tehdit eden kanamalara neden olabilirler. Pankreatik apseye bağlı spontan erozyona veya splenektomiden sonra büyük kurvatür iskemik nekrozuna sekonder GKF gelişebilir. Gastrik asit ve pankreatik enzimlerin damarları erode etmesi sonucu hastaların %50’sinde GKF traktından massif kanamalar gelişebilmektedir. Bununla beraber hastanın oral beslenmesi için fistülün kapanmasını beklemek gerekmemektedir. [PB - 209] Nadir bir klinik durum olarak orta hat kesi evisserasyonundan ekstraluminal tenya manifestasyonu: Olgu sunumu BAHA TEMİZGÖNÜL, GÜLAY ŞAHİN, AHMET CEM DURAL, M. FERHAT ÇELİK, ALİ KOCATAŞ, MURAT GÖNENÇ, MUSTAFA U. KALAYCI, HALİL ALIŞ Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Olgu Sunumu: İleri evre mide tümörü tanılı 55 yaşındaki erkek olgu acil servise karın ağrısı nedeniyle başvurmuş, fizik muayenesinde tahta karın ve PA akciğer grafisinde serbest hava görülmesi üzerine lümenli organ perforasyonu nedeniyle acilen ameliyata alınmıştır. Laparotomide midede çevre organlara infiltre tümör, mide korpus ön yüzünde 7 cm’den büyük perforasyon alanı ve karaciğer metastazları ve proksimal rektumda tıkayıcı senkron tümör saptanmıştır. Total gastrektomi ve rektumdaki tıkayıcı tümöre palyatif amaçlı subtotal kolektomi ve beslenme jejunostomisi uygulanmıştır. Birinci gün jejunostomiden beslenmeye başlanan olgunun, 5. gününde orta hat evisserasyonu sonrası kesiden bir adet canlı tenya çıkması üzerine parazit tek parça halinde çıkarılarak, olgu evisserasyon ve olası perforasyon şüphesi ile ameliyata alınmıştır. Eksploras109 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ yonda beslenme jejunostomisine ait burs sütürün açıldığı ve başka bir luminal açıklık olmadığı görülerek tenyanın lümen dışına buradan çıktığı düşünülmüştür. Ekstraluminal başka bir tenya görülmemiştir. Parazit incelemesinde Taenia saginata saptanmış, olgunun tedavisine 0.5 gr Niclosamid 4x1 eklenmiştir. Olgu, ilk ameliyatının 16. gününde genel durum bozukluğu nedeniyle eks olmuştur. Her yeni olgu, hekimlere farklı tecrübeler katmaktadır. Evissere bir olgunun karın kesisinden intraluminal bir parazitin viabl olarak çıkması, bir cerrahi asistanının karşılaşabileceği ender durumlardan biridir. [PB - 210] Çocukların sessiz tehlikesi: Ösofagus yabancı cisimleri ATALAY ŞAHİN, FATİH METEROĞLU, AHMET ERBEY, AHMET SIZLANAN, SERDAR MONİS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır Amaç: Yabancı cisim yutulması çoğunlukla çocuklarada rastlanmaktadır. Ösofagusu kolayca geçemeyen sivri, uzun, geniş ve özelliği olan nesneler gömülme, delinme ve tıkanma tarzında gelişen ciddi sonuçlara neden olmaktadır. Çıkarılmalarında değişik yöntemler kullanılabilir. Gereç ve Yöntem: 2002 ile 2013 yılları arasında kliniğimize gelen ösofagus yabancı cisim şüpheli 732 çocuk hasta değerlendirildi. 720 hastaya ameliyathanede acil girişim yapıldı. Birinci darlıkta bulunan cisimler sedasyonla, diğerleri ise genel anastezi altında rijid ösofagoskopla çıkarıldı. Bulgular: Çocukların ortalama yaşı 3.9 (1ay-16 yıl) idi. 648 vakada madeni paralar ve kalan 72 vakada radyoopak olan ve olmayan muhtelif yabancı cisimler görülüp çıkarıldı. Beraberinde solunum sıkıntısı olan 6, geçikmiş olan 2 ve ösofagus perforasyonu olan 3 hastaya hemen müdahale edildi. 69 (%95.8) hastada cisimler başarıyla çıkarılırkeni şlem esnasında 3 vakada perforasyon oldu. Çıkarılma işlemi 2 hastada cerrahi ile sağlandı (%2.7). Bir hasta kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Tanıda gecikme ösofagus yabancı cisim yutmalarında komplikasyonu artırmaktadır. Oval biçimde olmayan uzun, büyük çaplı, sivri uçlu cisimlere ve yassı pillere itina ile yaklaşılmalıdır. [PB - 211] Yoğun bakım hastasında massif alt gastrointestinal sistem kanama nedeni: Hemorroidal arter kanaması SİRAC AKGÜL, MUSA KARAKUŞ Amasya Üniversitesi Sabuncuoglu Şerefeddin Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Amasya Olgu Sunumu: 83 yaşında erkek hasta. İntraserebral kanama nedeniyle 2 haftadır Nöroloji Yoğun Bakım Ünitesi’nde takip edilen hastada aniden başlayan ve hastanın hemodinamisini bozan alt gastrointestinal sistem kanaması olması üzerine hastaya sıvı resüsitasyonu ve 2 Ünite Eritrosit Süspansiyonu replasmanı yapıldı. Hastada hemodinamik instabilitenin devam etmesi üzerine acil ameliyata alındı. Perop yapılan rektosigmoidoskopik incelemede; rektum ve sigmoid kolunun hematom ile dolu olduğu ve hemorroidal arterin jikle ettiği saptandı. Hemorroidal arter ligasyonu uygulanan hasta postoperatif 3. günde taburcu edildi. 110 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 212] Erişkinde masif hematokezyanın nadir bir sebebi: Meckel divertikülü HASAN ÇALIŞ1, KEMAL DOLAY2 1 Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi, Antalya İstanbul Medipol Üniversitesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Giriş: Meckel divertikülü, bir ileum ansının antimezenterik kısmında yerleşen ve barsak duvarının tüm katlarını içeren gerçek divertikülüdür. Meckel divertikülü gastrointestinal sistemde %1-3 oranında görülen en sık rastlanan konjenital anomalidir. İleoçekal valvin 60 cm proksimalinde ve antimezenterik yüzde bulunur. Çoğu asemptomatik olan olgular sıklıkla komplikasyon geliştiği zaman tanımlanırlar ve karşımıza divertikülit, gastrointestinal kanama (GİS), barsak tıkanıklığı, perforasyon, invajinasyon tablosu şeklinde çıkabilirler. Bu yazıda Meckel divertikülüne bağlı olarak gelişmiş bir masif alt GİS kanama olgusu sunuldu. Olgu Sunumu: 29 yaşında erkek olgu, 2 gün önce başlayan rektal kanama şikayetiyle dış merkeze başvurmuş. Hemoglobin değeri 8.1 g/dl olan olguya 2 gün içerisinde 4 ünite eritrosit süspansiyonu ve taze donmuş plazma replasmanı ile kolonoskopik inceleme yapılmış. Aktif kanama odağı görülmemiş ve lümende kan ile bulaş mevcutmuş. Tarafımıza refere edilen olgunun muayenesinde batında distansiyon ve hassasiyeti vardı. Rektal tusede aktif hematokezya tespit edildi. Acil anjiografik görüntüleme yapıldı, ileal anslarda ektravazasyon saptanması üzerine anjiografik embolizasyon yapıldı. Bu süre içinde 5 ünite eritrosit süspansiyonu ve taze donmuş plazma replasmanı yapıldı. Hemodinamik instabilitenin devam etmesi üzerine geçirilmis operasyon anamnezi olmayan hasta ameliyata alındı. Eksplorasyonda terminal ileumun yaklaşık 70 cm proksimalinde, 10 cm’den uzun, distalinden mezosuna uzanan fibröz bantı ve subserozal vasküler yapıları olan bir Meckel divertikülü görüldü. Divertikülü içine alan segmenter rezeksiyon yapıldı. Piyes açılınca bol miktarda lüminal hemorajik mayi ile distalde 3 mm ülsere mukoza izlendi. Postoperativ sorunu olmayan olgu 4. günde taburcu edildi. Histopatolojik incelemesinde pankreas ve mideye ait ektopik dokular içeren divertikül şeklinde rapor edildi. Tartışma: Meckel divertikülü bulunan insanlarda hayatları boyunca %4-6 oranında divertiküle bağlı komplikasyonlar gelişir. Erişkinlerde semptomatik Meckel divertikülünde en sık karşılaşılan neden obstrüksiyondur. Meckel divertikülünün ikinci en sık komplikasyonu divertikülitdir. Genellikle dar boyunda bir divertikülün tıkanması sonrasında oluşmaktadır. Daha seyrek olarak ektopik mukozanın ülserasyonu sonrasında gelişebilmektedir. Diğer bir Meckel divertikül komplikasyonu ise alt gastrointestinal kanamadır. Görülme sıklığı, %10 ile 38 arasında değişmektedir. Kanama gizli veya masif olabilir. Kanama divertikülün veya ektopik mide mukozasına bitişik ileum mukozasının ülserasyonu sonucu oluşmaktadır. Ektopik pankreas dokusunun alkali sekresyonu da ülserasyona sebep olabilmektedir. Nadir görülen bir patoloji olan meckel divertikülünün ileus, akut karın ve alt gastrointestinal kanaması nedeniyle ameliyata alınmış ve kliniğini izah edecek bir patoloji bulunamamış olgularda göz önünde bulundurulması erken tanı ve tedaviyi sağlayarak olası komplikasyonları önleyebilecektir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 213] Alt gastrointestinal sistem kanamasının nadir nedeni; jejunum kaynaklı gastrointestinal stromal tümör DOĞAN ALBAYRAK1, HÜSEYİN AKSOY1, ORHAN YAĞMURKAYA1, VOLKAN İNAL2, BAYRAM TURKEŞ1, SERHAT OĞUZ1, İRFAN COŞKUN1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Edirne 1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Edirne 2 Olgu Sunumu: Gastrointestinal stromal tümörler (GİST), nadir görülen, mezenkimal kaynaklı tümörlerdir ve alt gastrointestinal sistem kanamasının oldukça nadir sebebidir. Bu yazımızda, GİST’ e bağlı alt gastrointestinal sistem kanamalı olgumuzu sunmayı amaçladık. Altmış yaşında erkek hasta acil serviste rektal kanama şikâyeti ile değerlendirildi. Başvuru anında hipotansiyonu olan hastanın kan hemoglobin değeri 4,1 gr/dl olarak ölçüldü. Uygun sıvı ve kan replasmanı yapıldı. Hemodinamisi istikrarlı hale getirilen hastaya acil üst ve alt gastrointestinal sistem endoskopisi yapıldı ancak kanama odağı saptanamadı. Çekilen BT anjiyografide; Jejunum kaynaklı bir gastrointestinal stromal tümör ile uyumlu kitle lezyonu saptandı ve bu lezyonun muhtemel kanama odağı olduğu ifade edildi (Şekil 1). Hasta operasyona alındı ve laparoskopik ekspolorasyonda treitzden itibaren yaklaşık 20 cm, yaklaşık 4 cm çapında gastrointestinal stromal tümör saptandı (Şekil 2). İnce barsak rezeksiyonu anatomoz uygulandı. Gastrointestinal sistem kanamalarının çok az kısmını stromal tümöre bağlı kanamalar oluşturur. Endoskopik yöntemler ile tanı konulamayan, alt gastrointestinal sistem kanamalı hastalarda, ince barsak kaynaklı gastrointestinal stromal tümörler ayrıcı tanıda akılda bulundurulmalıdır. [PB - 214] Nadir bir masif alt gastrointestinal sistem kanama nedeni: İnce bağırsak lenfoması ORHAN YAĞMURKAYA1, HÜSEYİN AKSOY1, EYÜP KAHYA1, DOĞAN ALBAYRAK1, A. CEM İBİŞ1, AHMET RAHMİ HATİPOĞLU1, AHMET MUZAFFER DEMİR2, ZEKİ HOŞÇOŞKUN1 1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Edirne Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, Edirne 2 Olgu Sunumu: Primer ince barsak lenfoması, gastrointestinal sistem tümörlerinin ve alt gastrointestinal sistem kanamalarının nadir sebebidir. Tüm gastrointestinal tümörlerinin yalnızca %1’ ini oluştururlar. Bu yazımızda, masif alt gastrointestinal sistem kanaması nedeniyle cerrahi tedavi uyguladığımız, primer ince barsak lenfoması olgusunun sunulması amaçlanmıştır. Altmış sekiz yaşında erkek hasta, batında kitle ve anemi nedeniyle tetkik edilmekte olduğu hematoloji servisinde, ani gelişen rektal kanaması nedeniyle değerlendirildi. İlk değerlendirmesinde; TA:80/50 mmHg idi. Rektal tuşesinde hematokezya olduğu tespit edilen hastanın kan hemoglobin değeri 6,5 gr/dl olarak ölçüldü. Uygun sıvı ve kan replasmanı yapılarak gerekli destek tedavisi verilen hastanın çekilen karın tomografisinde; distal ileum segmentinde 10 cm çapa ulaşan kitle olduğu tespit edildi (Şekil 1). Operasyon kararı alınarak yapılan ekspolorasyonda; ileoçekal bileşkeden yaklaşık 70 cm proksimalde, ince barsak duvarının yaklaşık 20 cm’lik segmentte ileri derecede kalınlaşma olduğu, mezoda çok sayıda ve yaklaşık 4-5 cm çaplı lenf nodları olduğu, ince barsağın bu alanda kendi POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE üzerine konglomera olarak gato oluşturduğu görüldü (Şekil 2). Parsiyel ince barsak rezeksiyonu yapılarak kitle eksize edildi. Postoperatif dönem sorunsuz geçildi hasta postop dokuzuncu gün taburcu edildi. Gastrointestinal sistem primer lenfomalarının %50-60’ı midede, %20-30’u ince barsaklarda, %10-20’si kolon ve rektumda görülür. Hastaların %80’inde terminal ileumda tek lezyon vardır. Kitlenin bulunduğu ince barsak kısmına ve boyutuna göre kanama, karın ağrısı, karında ele gelen kitle ve obstrüksiyon gibi semptomlar verebilir. Gastrointestinal sistem primer lenfomalarının radyolojik olarak tanısı oldukça güç olup tedavisi cerrahidir. Endoskopik yöntemler ile tanı konulamayan, alt gastrointestinal sistem kanamalı hastalarda, primer ince barsak lenfoması nadir bir sebep olarak ayrıcı tanıda akılda bulundurulmalıdır. [PB - 215] Alt GIS kanaması ile takip edilen iskemik kolit vakasına yaklaşım YÜKSEL ALTINEL, CANAN YILDIRIM Ordu Üniversitesi SB Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ordu Olgu Sunumu: Kolonik iskemi vasküler beslenmesi az olması sebebi ile inen kolonda daha sık görülen ve klinik tablo iskeminin süresi ile orantılı bir durumdur. Geçirilmiş SVO öyküsü, HT, KAH olan, orientasyonu ve kooperasyonu, şuuru bulanık, 68 yaşında bayan hasta yaklaşık 2 haftadır ara ara olan massive ALT GIS kanaması şikayeti ile takibe alındı. Oral alımı stoplanarak, Sıvı elektrolit replasmanı, geniş spektrumlu antibiyoterapi yapıldı. Abdomen BT sonucunda inen kolon devamlılığında barsak duvar kalınlasması mevcut, SMA SMV açık olarak izlendi. Takibinde yapılan kolonoskopide dentate line dan itibaren 5. den başlayan ve yaklaşık 40 cm’e kadar iskemik hemorojik segemter bir alan mevcuttu. 1 haftada 12 U TDP, 13 Ü ES verilen ve medikal tedaviye yanıt vermemesi ve hemodinamisi bozulması, FM de hassasiyet artması üzerine acil operasyona alındı. Hastaya Hartman prosedürü yapıldı.Postop takibinde pnömoni,pulmoner emboli şüphesi, İYE Candida üremesi gelişen hastanın postop 7. gunde conture ile kesilen, stapler hattında ani rektal stump kanaması gelişti. Adrenalinli spongostan ile kanaması durdu ve hemodinamisi destek tedavi ile stabilize edildi. Kontrol batın USG de pelvik minimal sıvı izlendi. Ostomi takibinde barsak kanlanması gayet iyi idi. Oral alımı başlanan genel durumu iyileşen hasta postop 12. günde aniden solunum aresti ve kardiak arest gelişmiş, CPR yanıt alınamamış ve exitus gerçekleşmiştir. Histopatolojik inceleme iskemik nekroz ve pürülan bazı alanlar morfoloji seçilemeyecek kadar iskemik, nekrotik (perop perıtoneal refleksiyon hizasında false membran oluşumu, kapalı perforasyon odağı?düşünüldü.)saptandı. Olguların yaklaş ık %20’sinde, medikal tedavi altındayken klinik tablo bozulur ve cerrahi yaklaş ım gerektirir. Ayrıcalıklı olarak bu vakada, Massive Alt GİS kanaması yaklaşımları gözönüne alındığında başka bir tanısal ek tetkik sizce gereklimidir? 111 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 216] Nedeni saptanamayan alt gastro intestinal kanaması: Meckel divertikülü OSMAN ŞİMŞEK, İSMAİL AHMET BİLGİN, MURAT ŞENDUR, KAYA SARIBEYOGLU, SALİH PEKMEZCİ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul Olgu Sunumu: Meckel divertikülü, gastrointestinal sistemin en sık görülen konjenital anomalisidir. En sık komplikasyon kanamadır. Bu çalışmamızda alt gastrointestinal kanama nedeniyle uzun dönem takip edilen olguyu sunumayı amaçladık. Olgu: 18 yaşında erkek hasta kanlı dışkılama şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Hikayesinde 1 yıldan beri alt gastrointestinal kanama nedeniyle takip edildiği ögrenildi. Yapılan muayenesinde rektal tuşede hemotokezya saptandı. Tansiyonu 100/70 mmhg nabız 124 /dk hematokrit degeri 24,2 idi. Trifazik abdominopelvik bilgisayarlı tomografide patolojik bulgu saptanmadı. Takiplerinde 5 ünite eritrosit suspansiyonu replasmanı yapılan hastanın kontrol hematokrit degeri 25 idi. Yapılan sintiğrafik incelemede kanama odağı saptanamamıştır. Hastaya yapılan anjiografi tetkikinde süperior mezenterik arter distali ileokolik arter üzerinden distal ileal anslarda kontrast ekstravazasyonu izlenmesi üzerine mikrokateter ile embolizan ajan ile embolizasyon işlemi gerçekleştirildi. Embolizasyon işlemi sonrası kanaması devam eden hastaya tanısal laparoskopi işlemi yapıldı. Yapılan eksplorasyonda terminal ileumun 80 cm proksimalinde 10 cm uzunlugunda meckel divertikülü saptandı. Laparoskopik yardımlı segmenter ince bagırsak rezeksiyonu işlemi uygulandı. Patolojik incelemede divertikül içinde heterotropik oksintik tipte mide mukozası tespit edildi. Ameliyat sonrası komplikasyon gözlenmeyen hasta 5. Günde taburcu edildi. Tartışma: Meckel divertikülü tanısını koymak oldukça zordur. Tanı ancak komplikasyonlar oluştuğunda etyoloji araştırılırken veya cerrahi girişimlerde rastlantısal olarak tanı konulabilinmektedir. Odak saptanamayan alt gastro intestinal sistem kanamalarında meckel divertikülü akılda tutulmalıdır. Deneyimli Cerrahlar tarafından laparoskopik yardımlı rezeksiyon güvenli ve ekonomik bir yöntemdir. [PB - 217] Spontan retroperitoneal kanama SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, SERKAN FATİH YEĞEN, FIRAT MÜLKÜT, GÜLAY DALKILIÇ, LEVENT KAPTANOĞLU Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Retroperitoneal hematom sıklıkla travma, vasküler lezyonlar, tümörler, cerrahi girişim ve antikoagülan tedaviye bağlı olarak retroperitoneal alana oluşan kanamalar sonucunda meydana gelmektedir. Yüksek oranda mortalite ile sonuçlanabilir. Bu çalışmada, akut karın bulguları ile ortaya çıkan ve spontan retroperitoneal kanama tanısı koyduğumuz olgunun sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Yirmidört yaşında erkek hasta 4 saat önce ani başlayan şiddetli karın ağrısı şikayetiyle acil servise başvurdu. Eşlik eden bulantı, kusma ve iştahsızlık şikayeti yoktu. Hastanın antikoagulan kullanımı, renal hastalık ve travma öyküsü yoktu. Hastanın soygeçmişinde erkek kardeşinde akut myeloid lösemi ve amcasının oğlunda glukoz-6fosfat dehidrogenaz eksikliği olduğu öğrenildi. Fizik muayenede, tansiyon arteryel 130/70 mmHg, nabız sayısı 100/dk ve ateş 36.8°C idi. Karın sol üst kadranda hassasiyet mevcuttu. Labo112 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ratuar incelemelerinde, lökosit 13 000 μL, hemoglobin 11,9 g/ dL, trombosit 300 000 μL ve biyokimyasal tetkikleri normaldi. Kanama pıhtılaşma testleri normal olarak değerlendirildi. Ultrasonografide sol böbrekte milimetrik birkaç adet taş dışında karın içi patoloji görülmedi. Abdominal bilgisayarlı tomografi anjioda karın sol kadranı dolduran 23x9 cm hematom alanı ve beraberinde yaygın serbest sıvı izlendi. Hastanın 3 günlük takibinde 10 ünite eritrosit süspansiyonu ve 4 ünite taze donmuş plazma replasmanına rağmen hemodinamisi stabil hale gelmediği için operasyon kararı alındı. Eksplorasyonda retroperitoneal alanın tamamını dolduran hematom ve splenomegali saptandı. Hematom drene edildi ve bu alandan sızdırır tarzda kanama olduğu görüldü fakat odak tespit edilemedi. Splenektomi kararı alındı. Tedavi sonrası 3. ay kontrolünde hasta klinik, laboratuar olarak stabil ve retroperitoneal alanda hematom izlenmedi. Sonuç: Hemodinamik stabilitenin sağlanamadığı ve hematom boyutunun büyüdüğü idiyopatik spotan retroperitoneal kanamaların tedavisinde açık cerrahi tek opsiyon olarak uygulanabilir. [PB - 218] Nadir bir alt gastrointestinal sistem kanama nedeni: İleum yerleşimli gastrointestinal stromal tümör; olgu sunumu SİRAC AKGUL, MEHMET EKİZ, MUSTAFA ÇAPRAZ Amasya Üniversitesi Sabuncuoglu Şerefeddin Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Amasya Amaç: Gastrointestinal Stromal Tümörler (GİST), Primer olarak Gastrointestinal Sistem (GİS) ve abdomende yerleşim göstermekte olup GİS’in en sık karşılaşılan mezenkimal tümörleridir. GİST’ler; genelde karın ağrısı, GİS kanaması, anemi, karında kitle, dispeptik yakınmalar ve disfaji gibi şikayetlere yol açtıkları gibi bazen de acil abdominal şikayetlerle (batın içi kanama, massif GİS kanaması, perforasyon veya obstruksiyon) bulgu verebilirler. Biz de kliniğimizde massif GİS kanaması ile seyreden ileal tutulumlu GİST olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 57 yasında kadın hasta 2 gündür olan makattan koyu kırmızı renkte kanama ifadesiyle acil polikliniğimize başvurdu.Batın muayenesinde ele gelen kitle veya herhangibir patoloji yoktu. Rektal tuşede hematoşezi mevcuttu. Biyokimyasal tetkiklerinde Htc:28,8 Hgb:9,6 Plt:189000 INR:1,13 saptandı.Hastaya yapılan üst ve alt GİS’e yönelik endoskopik incelemelerde kanamayı açıklayıcı patoloji saptanmadı.Çekilen kontrastli batın tomografisinde batın orta hatta 5x4,5x4,5 cm çapında kitlesel lezyon saptandı. Hastada massif kanama olması üzerine acil ameliyata alındı. Eksplorasyonda ileoçekal valvin yaklaşık 150 cm proksimalinde kitlesel lezyon ve kitlenin distalindeki incebarsak bölümünde ve kolonda hemorajik mayii olduğu izlendi.Kitlesel lezyon proksimalde ve distalde sağlam incebarsak dokusunu da içine alacak şekilde rezeke edildi. Hasta postoperatif 7. günde sorunsuz olarak taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: GIST’ler, 40-80 yaşlar arasında görülmelerine rağmen en sık 60’li yaşlarda tesbit edilirler. En sık mide (%50), ikinci sırada ise incebarsaklarda (%25-30) yerleşim gösterirler. Nadir de olsa massif alt GİS kanama nedeni olarak karşımıza çıkabilmekte olup massif alt gastrointestinal sistem kanamalarının ayırıcı tanısında akla getirilmelidir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 219] Varis dışı üst gastrointestinal sistem kanamalarında cerrahi tedavi sonuçlarımız MUSTAFA ÖZSOY, BAHADIR CELEP, AHMET BAL, TANER ÖZKECECİ, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon Amaç: Peptik ülserin cerrahi tedavi gerektiren iki önemli komplikasyonu bulunmaktadır. Bunlardan ilki delinme diğeri kanamadır. Bu çalışmamızda kliniğimizde endoskopik olarak durulamayan üst gastrointestinal sistem kanamalarındaki cerrahi tedavi sonuçlarımızı sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 65 hasta dâhil edildi. Hastaların demografik verileri, eşlik eden ko-morbiditeleri, başvuru esnasındaki şokun varlığı, endoskopik girişim sayısı, antiülser tedavisi alıp almadığı, transfüzyon sayısı ve ameliyat tipleri incelendi. Bulgular: Çalışmaya alınan 65 hastanın 22’i kadın iken 43 hasta erkek idi. Hastaların yaş ortalaması 60,7 dır. Tüm hastalara cerrahi tedavi uygulanmadan önce endoskopik girişim yapılmış olmakla birlikte ortalama endoskopik girişim sayısı 3,9’dur. Hastaların 50’inde peptik ülser tanısı önceden bilinmekte ve anti ülser tedavisi almakta idi. Üst GİS kanamalarında primer patoloji 30 hastada (%46) duodenum birinci kıta arka yüze yerleşmiş olan ülser iken, 17 hastada (%26) antrum ve çevresine yerleşmiş mide ülseri, 2 hastada (%3) duodenum divertikülü, 5 hastada (%7) eroziv gastrit, 7 hastada (%10) stres ülseri, 1 hastada (%1,5) marjinal ülser, 1 hastada (%1,5) dieulafay ülseri, 1 hastada (%1,5) duodenumdaki kitle, 1 hastada (%1,5) mide kanseridir. Postoperatif 2 (%3) hastada mortaliteye rastlandı. 2 hastada (%3) sepsis nedeniyle kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Peptik ülsere ait cerrahi tedavi giderek azalmasına rağmen komplikasyonlarına ait cerrahi tedailerin komplikasyonları halen önemli morbidite ve mortaliteye neden olan etkenlerin başında gelmektedir. [PB - 220] Peptik ülser kompikasyonlarına Ramazan’ın etkisi ŞAHİN KAHRAMANCA1, HAKAN GÜZEL1, GAYE ŞEKER1, CEM AZILI1, İ. EMRE GÖKCE1, KEMAL YANDAKÇI2, TEVFİK KÜÇÜKPINAR1, HÜLAGÜ KARGICI1 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 2 Sincan Lokman Hekim Hastanesi, Ankara 1 Amaç: Peptik ülser komplikasyonlarının ramazan ayı ile olan ilişkisini ortaya koymak. Gereç ve Yöntem: 1962-2012 yılları arasındaki peptik ülser komplikasyonlarına bağlı (kanama ve perforasyon) nedenlerle acil cerrahi girişim yapılan hasta kayıtları tarandı. Komplikasyonlar duodenal ülser, gastrik ülser ve marjinal ülser perforasyonu ve kanama olarak 4 alt gruba ayrılırken, ramazan ayında opere olanlar Grup1, ramazan ayı dışında opere olanlar Grup2 olarak 2 ana gruba ayrıldı. Çalışmanın yapıldığı 51 yılın ramazan aylarındaki oruç tutma süreleri kayıt edildi. Bulgular: Toplam 1460 hastanın; 985’i duodenal ülser perforasyonu (%67,5), 193’ü gastrik ülser perforasyonu (%13,2), 101’i marjinal ülser perforasyonu (%6,9) ve 181’i kanama (12,4) nedeniyle opere edilmişti. Tüm hastaların yaş ortalaması 39,38 (std dev 13,488) ve erkek oranı %89,4 idi. Elli bir aylık ramazan ayında açlık süresi ortalama 13,89 saat idi. Bir ramazan ayındaki opere edilen duodenal, gastrik ve marjinal ülser perforasyonu, kanama ve tüm komplikasyonların ortalaması, 2.51, POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 0.67, 0.29, 0.47, 3.94; ramazan dışındaki bir aydaki ortalama komplikasyonların sayıları ise aynı sırayla 1,28, 0.28, 0.15, 0.28, 2.24 olup G1 ile G2 arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmıştır (p<0,001). Perforasyon nedeniyle opere olan hastaların yaş ortalaması 38.86, kanama nedeniyle opere olanların yaş ortalamaları 43.10 olarak tespit edildi ve istatistiksel anlamlı fark saptandı (p<0.001). Tartışma ve Sonuç: Son yıllardaki gelişmelere rağmen bugün hala ülser patogenezinde açıklanamayan sorular bulunmaktadır. Bunlardan biri de açlıktır. Bu sebeple ramazan ayında tutulan orca bağlı açlığın peptik ülsere bağlı komplikasyonların gelişiminde etkili olması nedeniyle, mide ülseri öyküsü olan bireylerin ramazan ayı öncesi tam medikal tedavi almaları gerekliliği konusunda bilinçlendirilmeleri gerekir. [PB - 221] Kompleks hepato-pankreatiko-duodenal yaralanmalara güncel yaklaşım; olgu sunumu ve literatüre bakış ŞAFAK ÖZTÜRK1, MUTLU ÜNVER1, LEVENT YENİAY2, OSMAN BOZBIYIK1, VARLIK EROL1, MURAT SÖZBİLEN2 Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir 1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İzmir 2 Giriş: Travmatik pankreatikoduodenal yaralanmalar hala yüksek mortaliteyle seyretmekte ve tedavisi cerrahlar için zorluk teşkil etmektedir. Günümüzde hasar kontrol cerrahisi travma bakımının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu yaklaşım sadece iyi seçilmiş hasta grubunda kullanılmalıdır. Olgu Sunumu: 18 yaşında erkek hasta motorsiklet kazasından 24 saat sonra kliniğimize yönlendirildi. Hemodinamisi stabildi. Karın Tomografisi’nde bilateral plevral efüzyon, sağ böbrekte laserasyon ve retroperitoneal hematom, duodenuma komşu serbest hava, pankreas başı ve duodenum 2. parçasının tam olarak bölünmüş olduğu ve karaciğer sağ lopta çok sayıda yırtık olduğu saptandı. Laparotomide; karın içi safra ve kanla karışık 2000cc sıvı, karaciğer sağ lobu laserasyonlarla parçalanmış, pankreas başı ve duodenum 2. parçasının tam olarak bölünmüş olduğu görüldü. Sağ hepatektomi ve Whipple operasyonu uygulandı. Hasta operasyon sonrası 31. gün taburcu edildi. 1 yıllık kontrolünde halen sağlıklı ve stabil olarak izlendi. Tartışma: Travmatik pankreas yaralanmaları genelde diğer karın içi yaralanmalarla birliktelik göstermektedir. Pankreatikoduodenal yaralanmalarda çok çeşitli cerrahi tedavi seçenekleri bulunmaktadır. Günümüzde ciddi travmalı hastaya yaklaşımda hasar kontrol cerrahisi güncel yaklaşım olarak öne plana çıkmaktadır. Bununla beraber seçilmiş hasta grubunda definitif cerrahi tek adımlı bir operasyon olduğundan alternatif bir cerrahi seçenek olabilir. Fakat hasta seçimi çok dikkatli yapılmalıdır. [PB - 222] Travma sonrası izole pankreas yaralanmasının tanı ve tedavisinin gecikmesindeki problemler HÜSEYİN BİLGE, MERVE TOKOÇİN, FATİH ÇELEBİ, RIZA KUTANİŞ Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Pankreas transseksiyonu; karın travmalarındaki nadir, ciddi lezyondur. İzole pankreas yaralanmasıysa künt batın travmalarının %0,2-3’ünde görülmektedir. Klinik atipiktir. Pankreas 113 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ fistülü,önemli komplikasyondur. Tedavisi konservatif ve /veya cerrahidir. Olgu Sunumu: 20 yaş kadın hasta acile 10 günlük şiddetli karın ağrısıyla başvurdu. BT’sinde; batında serbest sıvı, pankreas boynunda ekspansiyon vardı. Akut batın(organ perforasyonu?) düşüncesiyle laparatomi yapıldı. 1. laparatomide mide arka yüzdeki nekroz temizlendi. Drenaj gerçekleştirildi. Batın bogatobagle kapatıldı. Postop BT bulgularıyla pankreatik yaralanma tanısına varıldı. 2. laparatomide, pankreastaki yaralanma alanında drenaj gerçekleştirildi, rezeksiyon- anastomoz gerçekleştirilemedi. İleus bulgularının oturması üzerine 3. laparatomi ile terminal ileostomi uygulandı. 4. ve 5. ameliyatlarda peritonite bağlı batın yıkama gerçekleştirildi. Sonraki takip; görüntüleme (BT), klinik ve laboratuarla (CRP) yapıldı. Postop 3. ayda pankreas fistülü devam etmekte olup,rekonstrüktif cerrahisi planlandı. Hastamızda gecikmiş, izole pankreas rüptürü vardı. Tanıdaki gecikme ve nekroz nedeniyle organ koruyucu işlemi seçtik. Bölgedeki nekrozlar debride edildi, kontrollü fistül için dren yerleştirildi. Sonuç: Çeşitli terapötik seçenekler kompleks pankreatik yaralanmalarının tedavisinde kabul edilebilir. Önemli olan tanı ve tedavide gecikmemektir. Olgumuzda gecikmiş bir travmayı tedavi ettik. Postoperatif komplikasyonlardan pankreatik fistül ve intra-abdominal apsenin insidansı yüksektir. Geç travma hastalarını tedavi ederken yapılması gereken, yaralanmış organın fonksiyonel korunması, hızlı ve basit bir cerrahi ile hasar kontrolünün yapılması gerekliliğinin akılda tutulmasıdır. Bu olguda; hastanın tarafımıza geç başvurması nedeniyle erken tanı konulamamış. Ancak yaptığımız kritik müdahalelerle sağkalıma ulaşıldığı düşüncesindeyiz. [PB - 223] Stapler ile acil karaciğer rezeksiyonu KORAY KUTLUTÜRK, VURAL SOYER, ABUZER DİRİCAN, BÜLENT ÜNAL, CEMALETTİN AYDIN, CÜNEYT KAYAALP, SEZAİ YILMAZ İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi, Malatya Olgu - Amaç: Antikoagulan tedavi alan aktif kanamalı hastalarda acil karaciğer rezeksiyonu karmaşık ve riskli bir ameliyattır. Bu çalışmada total hepatik vasküler oklüzyon eşliğinde stapler kullanılarak yapılan acil hepatektomi olgusu sunulmuştur. Hasta ve Metod: 72 yaşında kalp ameliyatı öyküsü (Valvüloplasti) olan ve düzenli varfarin kullanan bayan hasta karın ağrısı ve şok tablosunda acil serviste değerlendirildi. Kabulde, hastanın hemoglobin, hematokrit ve INR değerleri sırasıyla 5,2 g / dL, 14.9% ve 6,7 idi. Radyolojide abdominal serbest sıvı ve segment 6,7 de kgrad 3-4 karaciğer laserasyonu saptandı. Hastada genel durumu bozukluğu ve şok tablosu gelişmesi üzerine acil operasyona alındı. Laparatomide aktif kana packing ile kontrol edilmeye çalışıldı. Ancak kanama kontrol altına alınamayınca acil karaciğer rezeksiyonuna karar verildi. Ardından, total hepatik vasküler oklüzyon altında endoskopik stapler ile segment 6-7 rezeksiyonu yapıldı. Stapler uygulamadan önce, uzun bir klemp ile karaciğer parankiminde tüneller oluşturuldu. Toplamda 10 non-vasküler (mavi-kıkırdak) stapler kullanıldı. Hepatektomi toplam altı dakikada tamamlandı. Kesik yüzey bipolar koter ile yakıldı ve hemostatik materyal (Tachosil) ile kaplandı. Operasyon 80 dakika sürdü. Hastada postoperatif herhangi bir komplikasyon gelişmedi ve ekstra transfüzyon gereksinimi olmadı. Ameliyat sonrası sekizinci günde hasta taburcu edildi. Sonuç: Vasküler kontrol altında, hemostatik ajanlar kullanılarak yapılan stapler ile acil hepatektomi hızlı ve güvenli cerrahi olanağı sağlar. Resim-1: Preoperatif batın BT görüntüsü Resim-2: Segment 4 deki yırtılma Resim-3: Rezeksiyon sonrası görünüm. 114 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 224] Acil birimlerde hasta ailesinin gereksinimleri BETÜL GÜVEN1, ÖZLEM ÖĞÜTLÜ2 Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 1 2 Olgu: Aile, zor zamanlarda aile üyelerine, ait olma duygusunu hissettiren, destek, güven ve rahatlık sağlayan bir yapıdır. Acil servise başvurmak sadece hasta için değil aile üyeleri için de stresli bir durumdur. Hastalığın getirdiği olaylar hastada ve ailesinde kriz yaratır, baş etme becerilerini değiştirir, emosyonel tepkiler ve psikiyatrik bozukluklar ortaya çıkabilir, aile sistemi içinde dengesizlik ve stres yaratır. Literatürde acil serviste hasta ve yakınları üzerinde baskı oluşturan stres faktörleri; hastalığın ani ve beklenmeyen bir durum olması, öncesinde hazırlanma sürecinin olamaması, ölüm ya da sakat kalma korkusu, olası rol değişikliklerinin aile üzerinde yaratacağı etki, maddi endişeler, acil servis ortamının ve sağlık çalışanlarının tanınmaması, sorumluluk, öfke ve suçluluk duygusu gelişmesi olarak bildirilmiştir. Acil servis çalışanlarının öncelikli amacı, her zaman hastanın hayatını kurtarmak veya hastalığını iyileştirmekle birlikte, bu amaç için hasta yakınlarının o an içinde bulundukları durum ve gereksinimleri kesinlikle göz ardı etmemektir. Acil olarak gelen hastanın ailesi ve yakınlarını bakımın bir parçası olarak düşünmek, hasta ve yakınlarının işlevlerini korumaya ve sürdürmeye yönelik girişimleri uygulamak bütüncül hasta bakımının vazgeçilmez unsurlarıdır. Çalışmada amaç; acil servise başvuran hastanın yakınlarının gereksinimlerinin belirlenmesi ve gereksinimleri doğrultusunda desteklenmesinin; bakımın kalitesini yükselteceği, hasta yakınlarının sağlık çalışanlarına ve hizmetine karşı güvenini arttıracağı, olumsuz hatta öfkeli tepkileri engellemeye yardımcı olacağı ve hasta ailesinin ve dolayısıyla hastanın memnuniyetinin sağlanacağını vurgulanmaktır. [PB - 225] Güvenli çevrenin sürdürülmesinde infeksiyon kontrolü ÖZLEM ÖĞÜTLÜ1, BETÜL GÜVEN2, ÖZDE ÖĞÜTLÜ3 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Müdürlüğü, İzmir 1 Olgu: Güvenli çevre (ortam), bireyin yaşam aktivitelerini sağlıklı bir biçimde yerine getirdiği ve güven duygusu hissettiği ortam olarak tanımlanmaktadır. Güvenli çevrenin oluşmasında fiziksel, psikolojik, sosyokültürel, çevresel, politik ve ekonomik faktörler etkili olmakla birlikte; güvenli çevre ev, işyeri ve toplumda olduğu kadar sağlık bakımının da odaklandığı bir konudur. Sağlık bakımında güvenli çevrenin sağlanmasında özellikle infeksiyonlardan korunma üzerinde durulmaktadır. İnfeksiyon, patojen etkiye sahip bir ajanın konakçıya uygun yol, sayı ve koşullarda girmesi, toksin/zararlı madde oluşturması, dokular üzerinde zedeleyici faaliyetler göstererek konakçının reaksiyon vermesini sağlayıcı bir süreçtir. Değişik nedenlerle hastaneye yatan bir hastada, hastaneye başvurduğunda kuluçka döneminde olmayan ve hastaneye yattıktan 48-72 saat geçtikten sonra gelişen veya taburcu olduktan sonra 10 gün içinde ortaya çıkan infeksiyonlar hastane infeksiyonu olarak tanımlanmaktadır. Özellikle hastane infeksiyonları arasında önemli bir yeri olan cerrahi alan infeksiyonları, hastane infeksiPOSTER BİLDİRİLER yon kontrol önlemlerine rağmen hastaların daha fazla antibiyotik almasına, tedavi maliyetlerinin ve hastaların hastanede kalma sürelerinin artmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda çalışmanın amacı; cerrahi alan infeksiyonlarını bilmek ve tedavi etmek kadar, güvenli çevrenin sağlanmasında cerrahi alan infeksiyonlarından korunmak için gerekli tedbirleri almanın ve uygulamanın önemini vurgulamaktır. [PB - 226] Ameliyat sonrası erken dönemde hemşirelik bakımı ÖZLEM ÖĞÜTLÜ1, BETÜL GÜVEN2, ÖZDE ÖĞÜTLÜ3 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Müdürlüğü, İzmir 1 Olgu: Ameliyattan hemen sonra başlayan ameliyat sonrası dönem, hasta normal fonksiyonlarına kavuşuncaya ya da tıbbi bakım sonlanıncaya kadar devam eden bir süreçtir. Cerrahi deneyimin üçüncü ve son evresi olan ve hemşirelerin hastanın en üst düzeyde fonksiyonlarına tekrar kavuşmasında önemli sorumluluk üstlendiği ameliyat sonrası dönem, erken ve geç olmak üzere iki evreyi içerir. Çeşitli faktörlerin etkisi ile birkaç günden, birkaç haftaya kadar uzayabilen ameliyat sonrası dönemde bakımın amacı; bozulan homeostatik dengenin yeniden oluşturulması, komplikasyonların önlenmesi/en aza indirilmesi/erken fark edilerek tedaviye katkı sağlanması ve kısa sürede normal yaşama geri dönüşün sağlanmasında, hastaya yardımcı olmak ve desteklemektir. Genel anestezinin 160 yıldır var olmasına karşın Anestezi Sonrası Bakım Ünitesi (ASBÜ) tanımı 50 yıldır kullanılmaktadır. ASBÜ, 1801 Newcasttle, 1863 Massachusetts General Hospital Dental Surgery, 1923 John Hopkins Hospital Neurosurgical Unit, 1942 Mayo Clinic, 1944 Newyork Hospital, 1945 Ochsner Clinic’de kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu yeni uygulama ne yazık ki II. Dünya Savaşına kadar yaygınlaşmamıştır. ASBÜ’nün kullanımıyla hasta morbidite ve mortalitesinde azalma, hastaların hastanede kalış sürelerinde kısalma olmuştur. Bunun sonucunda ASBÜ yoksa; kaliteli standart postoperatif bakım garanti edilemez. Çalışmanın amacı; cerrahi girişim sonrası hastanın anestezinin etkisinden çıktığı ilk birkaç saati kapsayan ameliyat sonrası erken dönemde, kritik bir öneme sahip olan ve yakın izlem gerektiren hastanın hemşirelik bakımının önemini vurgulamaktır. [PB - 227] Cerrahi ekip üyelerinin cerrahi hemşiresine ilişkin bilgi ve düşünceleri ÖZLEM ÖĞÜTLÜ, GÜL TUĞBA ÖNCÜ GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Araştırma, cerrahi ekip üyelerinin cerrahi hemşiresine ilişkin bilgi durumu ve düşüncelerinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipteki araştırmanın örneklemini, 1-31 Ağustos 2012 tarihleri arasında, İstanbul’da bir eğitim hastanesinde cerrahi servislerde görevli, çalışmaya katılmaya gönüllü olan 58 sağlık çalışanı (hekim, diyetisyen, fizyoterapist, eczacı ve biyolog) (N=220) oluşturmuştur. Veriler, araştırmacı tarafından hazırlanan anket formu kullanılarak POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE toplanıp; bireylerin demografik özellikleri, sağlık ekibine ilişkin düşünceleri, hemşirenin sağlık ekibi içindeki yeri ve hemşirelik mesleğine yönelik bilgi ve düşüncelerini kapsayan toplam 28 sorudan oluşmuştur. Araştırmanın verileri, SPSS 15.0 paket programı ile değerlendirilmiştir. Araştırma Kurum Etik Kurulu tarafından onaylanmış ve katılımcıların bilgilendirilmiş izinleri alınmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılanların %82.8’i (n= 48) hekim, %6,9’u (n=4) diyetisyen, %3,4’ü (n=2) biyolog, %3,4’ü (n=2) eczacı, %3,4’ü (n=2) psikologdu. Katılımcıların meslekte ortalama çalışma süreleri 12 (ss=4,549) yıldı. Katılımcıların çoğunluğunun (%75,8) temel eğitim sırasında sağlık ekibi hakkında ders almadıkları/hatırlamadıkları, %51,7’si ekip çalışmasının etkin uygulanmadığını, tamamı (%100) hemşireliğin vazgeçilmez bir ekip üyesi olduğunu düşündükleri, %82,8’inin “ Hemşirelik Süreci“ni bilmedikleri saptanmıştır. Araştırmaya katılanların tamamı hemşireliğin değerli bir meslek olduğunu, %72.4’ü hemşirelik yasasının olduğunu, %96.6’sı hemşireler olmaksızın hasta bakımının sağlanamayacağını, % 72.4’ü hemşirelerin araştırma yaptığını, tamamı (%100) hemşirelerin lisans düzeyinde eğitim alması gerektiğini, %82.8’i hemşirelerin etik kodlarının olduğunu, %58,6’sı hemşirelerin otonomi sahibi olmadıklarını, %65’i hemşireliğin kadınlar için daha uygun bir meslek olduğunu bildirmişlerdir. Tartışma ve Sonuç: Katılımcıların çoğunluğu hemşireliğin vazgeçilmez bir sağlık mesleği ve ekip üyesi olduğunu, mesleki yasaya sahip olduğunu, mesleki etik kodlarının olduğunu bildirmelerine rağmen, yine katılımcıların tamamı hemşirelerin bilimsel bakım verme yöntemi olan hemşirelik sürecini bilmedikleri ve yarısından fazlasının da hemşireliğin kadın mesleği olduğunu ve otonomi sahibi olmadığını düşündükleri saptanmıştır. Hemşirelerin ekip içindeki etkinliğinin geliştirilmesine ilişkin çalışmalar yapılması ve hemşirelik mesleğinin sağlık ekibi üyelerine tanıtılmasını içeren eğitimlerin verilmesi önerilmiştir. [PB - 228] Vulvar hematom olgu sunumu MUSTAFA ULUBAY1, ONUR KARABULUT1, İBRAHİM ARZIMAN2, İBRAHİM ALANBAY1, UĞUR KESKİN1, ULAŞ FİDAN1, ALİ ERGÜN1 1GATA Kadın Hastalıkları ve Doğum AD. GATA Acil Tıp AD. 2 Olgu: Vulvar hematomlar, obstetrik ve jinekolojik nedenlere bağlı olarak gelişebilmektedir. Sıklıkla vulvar hematomlara obstetrik girişimler neden olmaktadır. Bununla birlikte atletizm, bisiklet, ata binme gibi sporlar ve genital travmalar non-obstetrik nedenli hematom nedenlerindendir. Genital bölgede şişlik, ağrı ve vajinal kanama şikayeti ile başvuran hastalara genital muayene yapılmalıdır. Özellikle darp hikayesi sorgulanmalıdır. Adli bir konu olduğu düşünülüyor ise adli rapor düzenlenmeli ve kolluk kuvvetlerine bilgi verilmelidir. Olgu sunumu : 32 yaşında multipar hasta, genital bölgesine tekme atılması şikayeti ile GATA acil polikliniğine başvurdu. Kadın doğum kliniğimize refere edilen hastada, vulvada belirgin olmak üzere umbilikal bölgeye doğru uzanım gösteren geniş tabanlı ödem ve hematom alanı izlendi. Yüzeyel ultrasonografide vulvada cilt altında yaklaşık 6 x 10 cm genişliğinde hematom alanı izlendi. Transvajinal ultrasonografide iç genital organlar doğal olarak saptandı ve douglas boşluğunda serbest mayi izlenmedi. Sistem muayeneleri doğal olarak saptandı. Hastaya hematom drenajı yapıldı ve antibiyoterapi ile soğuk uygulama yapıldı. Takiplerinde spontan rezolüsyon izlendi. Tartışma : Genital travmalar ve spor yaralanmaları, vulvar bölgedeki zengin vasküler ağ nedeniyle dikkatle incelen115 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ mesi gereken önemli bir konudur. Vulvar hematomun en sık bilinen non-obstetrik nedeni künt travmalardır. Vulvar bölgenin travmatik etkilere karşı dayanıksız olması ve zengin damar ağı nedeniyle hematom oluşabileceği ilk akla gelmesi gereken bir durumdur. Özellikle mesane fonksiyonları ve pelvik kemik yapıları dikkatli bir şekilde incelenmelidir. Ayrıca genital travmaların sonucunda hukuki takip gerekebileceğinden dikkatli bir anamnez alınmalı, fizik muayene bulguları kayıt altına alınarak adli rapor tutulmalıdır. Vulvar hematomların tedavisi konservatif yaklaşımdan cerrahi müdaheleye kadar geniş bir yelpazede değişebilmektedir. Enfeksiyon riskinden dolayı hematomlar gerektiğinde drene edilmeli ve geniş spektrumlu antibiyoterapi uygulanmalıdır. [PB - 229] Sezeryan sonrası intraabdominal yabancı cisim HASAN ÇALIŞ1, HÜSEYİN GÜVEN2, CUMHUR ARICI3 Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Antalya Ardahan Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ardahan 3 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya 1 2 Giriş: Batın operasyonları sonrası yabancı cisim unutulması sık olmamakla birlikte, spançlar en fazla unutulan yabancı cisimlerdir. Daha nadir olarak cerrahi kompreslerin unutulduğu görülmektedir ve bu kompresler iyi bilinen postoperatif komplikasyonlara sebep olmaktadırlar. Bu yazıda, batın içerisinde kompres unutulan ve intestinal obstruksiyon bulguları ile başvuran olgu sunumu yapıldı. Olgu Sunumu: 6 gün önce dış merkezde sezeryanla doğum gerçekleştiren 32 yaşındaki kadın hasta, 4 gündür olan özellikle batın alt kadranlarda daha fazla olmak üzere karın ağrısı, kusma ve gaz-gayta çıkaramama şikayetleriyle acil servise başvurdu. Değerlendirililen olgunun fizik muayenesinde distansiyon, azalmış barsak sesleri, yaygın hassasiyet ve defans mevcuttu. Çekilen ayakta direkt batın grafisinde umbilikusa uyan bölgede opaklı yabancı cisim izlendi. Laboratuvar incelemesinde lökositoz dışında anlamlı bir parametre yoktu. Hasta ve yakınlarına bilgi verildikten sonra operasyona alınan olguda eksplorasyonda incebarsak ansları arasında kompres bez olduğu görüldü. Yabancı cisim çıkartılıp servise alınan ve takiplerinde kliniği düzelen olgu postoperatif 5. gün taburcu edildi. Tartışma: Unutulan yabancı cisimler postoperatif erken dönemde semptom verirse tanısı nispeten kolaydır. Ancak semptomlar yıllar sonra oluşursa tanı koymak daha zor olabilir. Radyoopak işareti olan yabancı cisimler düz abdominal grafide kolayca görülürken, radyoopak işareti olmayanları değerlendirmek zorlaşmaktadır. Bu durumlarda abdominal ultrasonografi ve abdominal tomografi oldukça faydalıdır. Erken dönemde eksudatif reaksiyonla enfeksiyon bulguları ortaya çıktığında tanıda yabancı cisim kolaylıkla düşünülmekte ve radyolojik tetkikler ile kesin tanı konulabilmektedir. Geç dönemde ise septik olmayan fibrinöz bir reaksiyonla yabancı cisimler de enkapsülasyon oluşmakta, intraabdominal kitle ön tanısı alabilmektedirler. Abdominal cerrahi sonrası erken dönemde peritonit tablosu gelişen hastalarda intraabdominal yabancı cisim, hatırlanması gereken acil bir durumdur. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 230] Posttravmatik, sınırlı abdominal hydatidosis olgusu FUAT İPEKÇİ1, ÖMER ENGİN2, KAMİL PEHLİVANOĞLU1, İSMET HAN1, VEYSEL KARAHAN1 Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Cerrahi Anabilim Dalı, B Servisi, İzmir 2 Buca Seyfi Demirsoy Hastanesi, Cerrahi Servisi, İzmir 1 Olgu Sunumu: Karaciğeredeki kist hidatik hastalığının bir komplikasyonu travmatik perforasyonlarıdır. Nadiren sızıntı şeklindeki rüptür ve buna bağlı karın içine sınırlı bir şekilde inseminasyon olabilir. Travma sonrası perfore olup karında 3 yerde yerleşmiş karaciğer sağ lob lokalisazyonlu grossesli hydatidosis olgusunu sunmayı amaçladık. 28 yaşında 8 haftalık grossesli. Bulantı, kusma karın ağrısıyla servisimize akut taşlı kolesistit ve karaciğerde kist hidatik tanısıyla yatırıldı. Tabloya sarılık eklenince koledokta taş için ERCP yapılıp taburcu edildi. Abortus sonrası abdominal BT’sinde karaciğer sağ lobunda ve karında 3 ayrı yerde kistlerin tespiti üzerine tekrar yapılan sorgulamada hastanın daha önceleri karınına yönelik künt travma öyküsü tespit edildi. Hazırlığı yapılan hasta ameliyatı yapılıp şifayla tabucu edildi. BT de sağ lobu tamamen dolduran 9 ve 7 cm’lik 2, karında 3 adet kist hidatikle uyumlu kistik lezyonlar, İHAT yüksek pozitif. Yapılan ameliyatta sağ lobta 7-9 cm’lik 2, omentuma yapışık 10x10 cm, mesaneye yapışık 8x10 cm, sağ fleksura hizasında kolon arkasında 8x7cm’lik 3 ayrı hidatik kistler saptandı. 3‘ü total alındı. Sağ lobu nerdeyse tamamen dolduran kistlere parsiyel kistektomi, boşluğa açılmış safra yolu ağzına sütür, omentoplasti yapıldı. Ameliyat sonrası safra fistülü gelişen hastaya daha önce ERCP yapıldığı için konservatif kalındı. 10 gün sonra tamamen fistülü kapanan hasta şifayla taburcu edildi. Aktif ekinokoklar sistemik dolaşımla vücudun her yerine yerleşebilirler. Karaciğerdeki kist hidatikler büyüdükçe spontan ya da travmaya bağlı rüptüre olup, allerjiden öldürücü anafilaktik şoka giden komplikasyonlara neden olabilirler. Travma sonrası kist içeriği vezikülleriyle birlikte karına implantasyon yoluyla sınırlı bir şekilde lokalizasyonu nadirdir. Kist hidatiklerin travma sonrası çok ciddi bir komplikasyonu olan rüptürü nadir de olsa sınırlı bir şekilde karına asemptomatik yerleşebilir. Bunlar tespit edilir edilmez komplikasyonlara yol açmadan alınmalıdır. Karaciğerde kavite içi safra kanal açıklıkları mutlaka görülüp sütüre edilmeli buna rağmen post operatif dışa safra kacağı olanlarda ERCP uygulanmalıdır. [PB - 231] Uterus perforasyonu sonrası batın içinde saptanan 2 rahim içi araç olgu sunumu ŞAHİN KAHRAMANCA, HAKAN GÜZEL, İ. EMRE GÖKCE, TEVFİK KÜÇÜKPINAR Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara Amaç: Rahim içi araçlar (RİA) gelişmekte olan ülkelerde yüksek etkinlikleri, düşük riskleri ve düşük maliyetleri nedeniyle en sık kullanılan doğum kontrol yöntemlerindendir. Birçok avantajının yanı sıra ektopik gebelik, enfeksiyon ve perforasyon gibi komplikasyonlar gözlenmektedir. Gereç ve Yöntem: Uterusu perfore edip batına düşerek biri laparoskopik yoldan, diğeri sigmoid kolona migre olan ve laparatomide batın için116 POSTER BİLDİRİLER de görülemeyerek anal kanaldan çıkarılan 2 batı içi RİA olgusu sunulmuştur. Bulgular: Olgu 1: Bir aydır sırta vuran alt kadran ağrısı olan multipar 31 yaşındaki hastanın çekilen direk grafi ve tomografisinde batın içine RİA kaçtığı tespit edilmiştir. Diagnostik laparoskopide, RİA refleksiyonun üzerinde rektum lateralinde saptanarak batın dışına alındı. Olgu 2: Karın ağrısı şikayeti ile acile başvuran 37 yaşındaki hastanın direk grafisinde serbest hava ve batın içi RİA tespit edilmesi üzerine laparatomi yapıldı. Laparatomide RİA batın içinde bulunamadı. Sigmoid kolonda 5 mm’lik perforasyon odağından RİA’nın kolona kaçtığı gözlenerek primer onarım yapıldı ve RİA anal yoldan dışarı alındı. Postoperatif 17. gününde ileus tablosu gelişen hasta medikal tedaviyle taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: RİA uygulaması sırasında uterus perforasyonu ortalama %0.1-0.3 oranında bildirilmektedir. Perforasyon sonrası migrasyon başta jinekolojik organlara olmak üzere omentum, apendiks, mesane nadiren de sigmoid kolona olur. Sigmoid perforasyonda ağrı, kanama görülebileceği gibi tanı, insidental olarak ta saptanabilir. Tanıda RİA’nın yerini ve komplikasyonları görmede direk grafiler ve tomografi faydalıdır. Serbest hava ve peritonit bulguları olmayan hastalarda laparoskopi tercih edilirken, akut batın bulguları mevcutsa laparatomiden kaçınılmamalıdır. [PB - 232] Penetran kafa travması sonrası oluşan kallozomarjinal arter travmatik anevrizması ve buna bağlı gelişen geç intraserebral hematom olgusunda tedavi yönetimi: olgu sunumu İLYAS DOLAŞ1, TUĞRUL CEM ÜNAL1, AYDIN AYDOSELİ1, YAVUZ ARAS1, OSMAN BOYALI1, ALİ FUAT KAAN GÖK2, MEHMET İLHAN2, ALİ NAİL İZGİ1, RECEP GÜLOĞLU2, KUBİLAY AYDIN3 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Acil Cerrahi Birimi, İstanbul 3 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Radyodiagnostik Anabilim Dalı, Nöroradyoloji Bilim Dalı, İstanbul 1 Olgu Sunumu: Bu olgu sunumunda İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Birimi’ne sağ orbitadan giren örgü şişi ile meydana gelmiş penetran kafa travması sonrası oluşan kallozomarjinal arter travmatik anevrizması ve buna bağlı olarak gelişen geç intraserebral hematom olgusu incelenmiştir. 25 aylık kız hasta sağ gözüne örgü şişi girmesi ifadesiyle başvurdu. Örgü şişinin hasta yakınları tarafından çekilerek çıkartıldığı ifade edildi. Hastanın harici muaynesinde sağ periorbital ekimoz ve sağ orbita superomedialinde delici cisim giriş deliği mevcuttu. Geliş nörolojik muayenesinde herhangi bir patoloji saptanmadı. Kranyal bilgisayarlı tomografisinde (BT), sağ frontal lobu çaprazlayarak orta hattı geçen minimal kontüzyon hattı saptandı. Hastada travma sonrası 7. günde jeneralize nöbet gelişmesi üzerine çekilen kontrol kranyal BT tetkikinde sağ frontal lob yerleşimli 4x5 cm boyutlarında, orta hat şiftine yol açmış, ventrikül içine açılmış intraserebral hematom izlendi. Hastanın Glaskow Koma Skoru 12 (E3M6V3) sol alt ekstremite 1/5, üst ekstremite 3/5 hemiparetik idi. Hastaya intrakranyal BT anjiografi yapıldı. Distal anterior serebral arterde şüpheli anevrizmatik dolum tespit edilmesi üzerine, nöroradyoloji biriminde serebral dijital substraksiyon anjiografi yapıldı. DSA tetkikinde sağ kallozomarjinal arter üzerinde pseudoanevPOSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE rizma izlendi. Anevrizması aynı seansta endovasküler yolla kapatıldı. İşlem sonrası kranyotomi ile hematom boşaltıldı. Takiplerinde sorun yaşanmayan hasta ameliyatın 7. günü nörolojik olarak defisitsiz halde taburcu edildi. Penetran kafa travmasına bağlı intrakranyal anevrizmalar nadir görülen, akılda tutulması gereken patolojilerdir. Bu tip yaralanmalardan sonra yabancı cismin geri çekilmesi tetkiklerin tamamlanmasından sonra gerçekleştirilmelidir. Travma sonrası serebrovasküler yaralanma ve buna bağlı gelişebilecek anevrizmaların tedavisi farklı branşların bir araya gelmesi ve doğru planlama ile başarılı bir şekilde yapılabilir. [PB - 233] Penetran sağ diafragma ve karaciğer kombine yaralanmasında laparoskopik onarım; olgu sunumu M. KASIM ARIK, ŞÜKRÜ TAŞ, FARUK ÖZKUL, Ö. FARUK ÖZKAN, ÖZTEKİN ÇIKMAN, MUAMMER KARAAYVAZ Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Çanakkale Giriş: Diafragma yaralanmaları penetran veya künt travmalar sonrası gelişmektedir. Çalışmamızda delici-kesici alet ile oluşan ve karaciğer yaralanması ile kombine sağ taraf diafragma yaralanmasının laparoskopik yaklaşımla tedavisinin sunulması amaçlandı. Olgu Sunumu: Acil servise delici-kesici alet yaralanması nedeniyle başvuran 28 yaşındaki erkek hastanın yapılan muayenesinde sağ 6. interkostal aralıkta orta aksiller çizgiye yakın yerleşimli 4 cm uzunluğunda transvers kesi görüldü. Sağ tarafta solunum sesleri azalmış olup, fizik muayenesinde karında hassasiyet saptandı. Çekilen akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografisinde sağ diafragmada elevasyon ve hemopnömotoraks izlendi. Ayrıca bilgisayarlı tomografide karaciğer segment 7 de laserasyon tespit edildi. Hastaya kapalı sualtı toraks dreni takılarak sağ diafragma yaralanması ön tanısıyla, ameliyata alındı. Hemodinamik bulguları stabil olan hastaya göbek üstünden 10 mm’lik port ile girilerek mediastinal shift gelişmemesi için düşük basınç altında (8-9 mmhg) laparoskopik ekplorasyon yapıldı. Diafragma sağ tarafında 6 cm ‘lik yaralanma ve karaciğer segment 7’de 5 cm uzunluğunda lineer ve en derin yeri yaklaşık 2 cm olan laserasyon görüldü. Laparoskopik olarak erimeyen sütürlerle diafragmanın onarımı yapıldı. Karaciğerdeki laserasyona tampon uygulanıp sutur konularak kanama kontrolu yapıldı. Postoperatif takiplerinde problem izlenmeyen hasta 3. günde taburcu edildi. Sonuç: Penetran yaralanma sonrası, gözden kaçması ciddi mortalite ve morbiditeye neden olabilen sağ taraf diafragma rüptürü ve beraberinde oluşabilecek viseral organ yaralanmaları mutlaka akılda tutulmalıdır. Tanıda, direkt grafi ve bilgisayarlı tomografi yol gösterici olmaktadır. Hemodinamik açıdan stabil olan olgularda laparoskopik yaklaşımla cerrahi tedavi daha az yatış süresi ve daha az ağrıya neden olan bir yöntemdir. 117 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 234] Kurşun blast etkisi nedeni ile oluşan dalak laserasyonu; olgu sunumu ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, HAKAN ÖZDEMİR1, METİN ŞENOL1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, YELİZ ŞAHİNER2 Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir 1 Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir 2 Amaç: Ateşli silah yaralanmaları yüksek mortalite ve morbidite ile seyreden komplike olgulardır. Mermi çekirdeğinin yaratmış olduğu blast etki nedeni ile çevre organ ve dokularda ciddi hasarlar görülebilmektedir. Bu vakada ateşli silah yaralanmasına bağlı oluşan blast etki ile dalak laserasyonu gelişen bir olgunun sunumu amaçlanmıştır. Olgu Sunumu: 39 yaşında erkek hasta ateşli silah yaralanması nedeni ile acil servise getirildi. Yapılan fizik muayenede sağ hemitoraksta 6. interkostal aralıktan arka aksiler hat hizasında ateşli silah yaralanmasına ait muhtemel giriş deliği mevcuttu. Sol hemitoraksta cilt altında mermi çekirdeği palpe ediliyordu. Gelişinde yapılan laboratuar tetkiklerinde lökosit sayımı 17,300, hematokriti 42 idi. Hastanın radyolojik tetkiklerinde her iki akciğerde kontüzyon bulguları izlendi. Hemotoraks veya pnömotoraks yoktu. Torakal 10. vertebra spinöz proçeste fraktür izlendi. Herhangi bir nörolojik defekt gözlenmedi. Ayakta direk batın grafisinde herhangi bir patoloji izlenmedi. Hastanın takibinde hematokrit değerinin 33’e düşmesi ve batın sol üst kadranda hassasiyetin artması nedeni ile yapılan abdominal ultrasonografide perisplenik sıvı ve dalak bütünlüğünün bozulduğu rapor edildi. Hastaya laparatomi yapıldı ve diyaframda herhangi bir laserasyon olmamasına rağmen dalak üst polde grade 3 laserasyon ve buradan aktif kanama gözlendi. Hastaya splenektomi yapıldı. Postoperatif dönemde herhangi bir akciğer problemi görülmedi. Sonuç: Sonuç olarak ateşli silah yaralanmalarında trase ne olursa olsun blast etki nedeni ile komşu organ ve dokularda hasar gelişebileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Hastanın hemodinamisi yakın takip edilmelidir. [PB - 235] Erişkinde görülen ileus ile prezente konjenital diyafragma hernisi İLHAN PALTACI, MUHYİTTİN TEMİZ, AYDIN KAPLAN, UĞRAŞ DABAN, ERHAN KIZILKAYA Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay Olgu Sunumu: 44 yaşında bayan hasta Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine iki gündür devam eden karın ağrısı, gaz çıkaramama ve kusma şikayetleri ile başvurdu. Herhangi bir travma öyküsü vermeyen hastanın özgeçmiş ve soygeçmişinde özellik yoktu. Fizik muayenede batında distansiyon ve yaygın hassasiyet, solunum sistemi muayenesinde sol hemitoraksta barsak seslerinin duyulduğu izlendi. Laboratuar parametrelerinde anormal bulgu yoktu. Akciğer grafisinde sol hemitoraksta hava sıvı seviyesi oluşturan barsak ansları görüldü. Toraks ve batın tomografisinde mide, dalak ve barsak anslarının sol hemitoraksta olduğu görüldü. Hasta acil koşullarda operasyona alınıp midline insizyonla batına girildi. Solda geniş diyafragma defektinden mide, transvers kolon, ince barsaklar ve dalağın toraksa geçtiği görüldü. Organlarda iskemi bulgusu yoktu. Usulüne uygun olarak organlar batın içine yerleştirildi. Sol diyafragmadaki geniş defekt primer 118 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE olarak onarıldı. Sol tarafa toraks tüpü yerleştirildi. Postoperatif takiplerde komplikasyon gelişmeyen hastada 8. gün toraks tüpü çekildi. Kontrol akciğer ve ayakta boş batın grafileri normal olarak değerlendirildi. Hasta postoperatif 12. gün sorunsuz taburcu edildi. Erişkin yaş gruplarında diyafragma hernileri sıklıkla travmatik nedenlere bağlı olarak gelişmektedir. Konjenital diyafragma hernileri daha çok çocukluk çağında semptomatik olmakla beraber erişkin yaş gruplarında ileus, intestinal iskemi ve perforasyon ile karşımıza çıkabilir. Batın bulgularının yanında ciddi solunum sıkıntısı ile başvuran olgular da mevcuttur. Tanı sıklıkla toraks ve batın tomografisi ile konmaktadır. Defekt, emilemeyen sütürler ile yada prostetik mesh kullanılarak tamir edilebilir. [PB - 236] İlçe hastanesinde kalp nafiz yaralanma tamiri İLKER ÖZGÜR1, CAHİDE İNCİ ŞAHİN1, MUSTAFA GÖK1, FATMA ÇİÇEK2, HAKAN GÜNDOĞAN2, MEHMET GÜNDÜR3, ALİ KEMAL GÜR 4 Erciş Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Van Erciş Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Van 3 Erciş Devlet Hastanesi, Kardiyoloji Kliniği, Van 4 Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği, Van 1 2 Giriş: Travma ilk otuz yaştaki en sık ölüm sebebi olup, bu travmaların %20-25’i toraks travmalarına bağlıdır. Penetran toraks travmaları hemotoraks, kardiak tamponad gibi sıklıkla resüsitatif torakotomi gerektirebilecek yaralanmalara yol açabilmektedir. Resusitatif torakotomi uygun hastalarda mortaliteyi ve morbiditeyi azaltmaktadır. Olgu Sunumu: Onyedi yaşında erkek hasta, darp ve delici kesici alet yaralanması (DKAY) ile acil polikliniğimize başvurdu. Hastanın şuuru bulanıktı, kan basıncı 90/60 mmHg, nabzı 120/dk, saturasyonu %82 idi. Sol ön aksiler çizginin beşinci interkostal aralıkla kesiştiği yerde 2 cm’lik DKAY’ı mevcuttu. Akciğer grafisinde sol kostofrenik sinüs kapalıydı. Ekokardiyografisinde sol ventrikül lateral duvarda DKAY ve perikardiyal effüzyon saptandı. Hasta kalp nafiz yaralanma ön tanısı ile ameliyata alındı. Sol anteroleteral torakotomi yapıldı, masif kardiyak tamponad görüldü. Sol ventrikül lateral duvarda 2 cm’lik ve sol akciğer alt lobda 2,5 cm’lik DKAY izlendi. Kardiyorafi ve pnömorafi yapılmasını takiben hemostaz sağlandı. Ameliyat sırasında gelişen kardiak arreste internal masaj, masaja cevaben gelişen ventriküler fibrilasyona eksternal defibrilasyon yapıldı. Kapalı tüp drenajı uygulanarak ameliyat sonlandırıldı. Hasta Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölümü’ne sevk edildi. Ameliyat sonrası 3. saatte toraks dreninden abondan 1200 cc hemorajik gelmesi nedeniyle ameliyata alındı. Median sternotomi ile tamir yerinde ayrışma saptandı. Ayrışmanın üst kısmı dacron greft, alt kısmı tam kat deri grefti ile tamir edildi. Hasta ameliyat sonrası 15. günde taburcu edildi ve sorunsuz takip ediliyor. Sonuç: Resusitatif torakotomi bilgili ve deneyimli acil tıp ve cerrahi hekimleri tarafından çekinmeden yapılması gereken hayat kurtarıcı bir müdahaledir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 237] Hemodinamik instabiliteyle seyreden travmatik sağ perikard laserasyonu ve pnömoperikardiyum;olgu sunumu 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE intraabdominal yaklaşımla tedavi edilmişlerdir. Hiçbir hastada mortaliteye rastlanmamakla birlikte hastaların demografik verileri ve ameliyat bilgileri tabloda özetlenmiştir. Tartışma ve Sonuç: Tüm künt travmalarda diafragma hernileri de ayırıcı tanıda akla gelmelidir. SEYHAN YILMAZ1, H. ULAŞ ÇINAR2, Y. KENAN TEKİN3 Yozgat Devlet Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi Bölümü, Yozgat Yozgat Devlet Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, Yozgat 3 Yozgat Devlet Hastanesi, Acil Servis Bölümü, Yozgat 1 2 Amaç: Bu olgu sunumunda travmaya sekonder meydana gelen hemodinamik instabilite ile seyreden sağ perikard laserasyonu ve pnömoperikardiyum olgusu nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur. Gereç ve Yöntem: Hastaya acil olarak sağ 6. interkostal aralıktan yapılan anterolateral torakotomiyi takiben Perikardda Vena Cava Superior ve sağ atrium komşuluğunda, frenik sinirin anteriorunda, saggital seyirli, yaklaşık 10-12 cm uzunluğunda laserasyon ve sağ akciğer orta lob lateral segmentte yaklaşık 5 cm’lik alanda parankim laserasyonu izlendi. Bulgular: 44 yaşında erkek hasta yüksekten düşme şikayeti nedeniyle hastanemiz acil servisine başvurmuş. Hastanın ilk muayenesinde bilinç kapalı, TA:70/40 mmHg, Nabız:138/dk olarak saptanmış ve çektirilen Bilgisayarlı Tomografisinde Sağ tarafta Pnömotoraks gözlenmesi üzerine Göğüs Cerrahisi bölümüne danışılan hastada massif Pnömoperikardiumun da var olması nedeniyle hasta acil olarak operasyona alındı. Tartışma ve Sonuç: Künt travmaya bağlı perikardiyal laserasyon ve pnömoperikardiyum nadir görülen ancak kolay tanı konulabilen bir klinik durumdur. Hayati komplikasyonlara neden olabileceğinden, hemodinamiyi bozan massif pnömoperikardiyumlu olgularda girişimsel ve cerrahi tedavi seçenekleri değerlendirilmelidir. [PB - 238] Travmatik izole diyafragma hernileri MUSTAFA ÖZSOY, AHMET BAL, BAHADIR CELEP, TANER ÖZKECECİ, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon Amaç: Travmatik diyafram hernilerine genellikle torako-abdominal travmaların sonrasında rastlanmakla birlikte tanı esnasında akla gelmediği koşullarda rahatlıkla gözden kaçabilecek patolojilerden bir tanesidir. Şayet diyafragma hernisi travma sonrasında primer patoloji ve eşlik eden başka patolojinin bulunmadığı zaman tanı yıllar sonra rastlantısal veya herniyasyonun neden olduğu diğer şikâyetler nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Bu çalışmamızda travmatik diyaframa hernisi tanısı konularak ameliyat edilen hastaları sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmada 2004 ile 2011 tarihleri arasında künt torakoabdominal travmaya maruz kalmış 115 hasta analiz edildi. 155 hastanın içerisinde 6 hastada primer patolojinin izole diafragmatik hernisi olduğu saptandı. Hasta dosyaları, ameliyat notları ve demografik verileri retrospektif olarak analiz edildi. Bulgular: 6 hastanın 3’ü kadın iken diğer 3’ü erkek idi. Hastaların yaş ortalaması 60 (min:26,max:68) idi. Hastaların tümünde herniyasyon sol tarafa yerleşik idi. Tüm hastalar tanı esnasında hemodinamik olarak stabil olarak saptandı. Tanı direkt PA akciğer grafisinde şüphelenilmesi üzerine elde edilen bilgisayarlı tomografide saptandı. akciğer grafisinde gözden kaçışa bağlı 5 numaralı hastada geç tanı konulmuştur. Primer patolojiden yaklaşık 1 yıl sonra mekanik barsak obstrüksiyonu ve solunum distressi nedeniyle acil servise başvurmuştur. Tüm hastalar POSTER BİLDİRİLER [PB - 239] Chilaiditi sendromu; travma hastasında gereksiz cerrahi nedeni olmamalı MUHARREM ÖZTAŞ1, ERSOY ESEN1, NURETTİN YİYİT2 Şırnak Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Şırnak GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul 1 2 Amaç: Chilaiditi sendromu kolon ve ince barsakların interpozisyonu sonucu karaciğerle sağ hemidiyafram arasında yerleştiği, nadir görülen ve genellikle tesadüfen saptanan bir anamolidir. Bu nadir gözlenen anomalinin cerrahları yanıltarak gereksiz cerrahi uygulamalara neden olabilme potansiyeli mevcuttur. Bu nedenle Chilaiditi sendromunu tanınması önemlidir. Burada künt batın travması geçiren ve Chilaiditi sendormu tanısı konulan bir hasta sunuldu. Gereç ve Yöntem: Hastanın tanısal süreci, klinik ve radyolojik bulguları literatür eşliğinde değerlendirilerek sunuldu. Bulgular: 25 yaşında erkek hasta araç içerisinde patlayıcıya bağlı künt travma nedeniyle başka bir merkezde ilk değerlendirilmesini takiben diyafram rüptürü tanısı ile cerrahi tedavi amacıyla hastanemize gönderildi. Genel durumu iyi olan hastanın, kliniği ve radyolojik tetkikleri birlikte değerlendirildiğinde Chilaiditi sendromu olarak değerlendirildi. Hasta için herhangi bir cerrahi müdahale gerekmedi. Tartışma ve Sonuç: Komplikasyon gelişmediği sürece genellikle ameliyat gerektirmeyen bu anomali tanısal yanılgılara neden olabilmektedir. Künt travma sonrası diyafram anormalliği izlenen hastalarda, gereksiz cerrahiden kaçınmak için Chilaiditi sendromunu ayırıcı tanıda aklıda bulundurulmalıdır. [PB - 240] Suriye iç savaşı nedeniyle oluşan göğüs travmalı hastalarda ki deneyimlerimiz ŞAMİL GÜNAY1, İRFAN ESER2, İBRAHİM CAN KÜRKÇÜOĞLU2 Özel OSM Ortadoğu Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Servisi, Şanlıurfa Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Şanlıurfa 1 2 Amaç: Komşu ülkede devam eden savaşın acı sonuçları sonrası 5 ay içinde meydana gelen 20 göğüs travmalı hastanın Harran Üniversitesi ve Özel OSM Hastanesi Göğüs Cerrahisi kliniklerindeki tedavi deneyimlerimizi sunduk. Gereç ve Yöntem: Vakalarımız Ağustos 2012-Aralık 2012 tarihleri arası Harran Üniversitesi ve Özel OSM Hastanesi acil serviste ateşli silah yaralanması sonrası Suriye’den getirilen 23-45 yaş arası, 15 i erkek 5 i kadın 20 hastadan oluşmaktaydı. Hastaların hepsine torakotomi uygulanmıştır. Bulgular: Yedi hastada göğüs-batın, 3 hastada göğüs -batın-kranial, 3 hastada göğüs- ekstremite, 3 hastada göğüs -batın-vertebra ve 4 hastada izole toraks travması bulunmaktaydı. Hastalar yaralanma sonrası 4-12 saat arasında müdahale edildi. Geliş hemoglobin değerleri 3-11 arasındaydı. On iki hastaya acil serviste göğüs tüpü uygulanırken 2 hastaya acil serviste mini torakotomi uygulanmak zorunda kalındı. 6 hasta herhangi bir tetkik yapılamadan yara yerleri ve muayene göz 119 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ önüne alınarak operasyona alınmak zorunda kalındı. Ekstremite yaralanması olan 3 hastanın 2’sinde motor hareketlerde sekel kalırken, vertebra yaralanması olan 3 hasta paraplejik kaldı. 20 hastanın 3’ü ex olurken 17’si şifa ile eksterne edildi. Ex olan 2 hastada karaciğer ve akciğer yaralanması, 1’inde göğüs-batınkranial yaralanma bulunmaktaydı. İzole göğüs travmalı hastalarda ex ve sekel görülmedi. Vertebra ve ekstremite yaralanması sonrası meydana gelen sinir yaralanmalarının hepsinde sekel kaldı. Tartışma ve Sonuç: Savaşın kötü sonuçlarını maalesef yakından görmek zorunda kaldık. Hızlı ve multıdisipliner müdahaleler savaş cerrahisinde yüz güldürücüdür. Akciğer ve karaciğer yaralanmalarının birlikteliği mortaliteyi arttırmaktadır. [PB - 241] 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE maktadır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2005, Ocak 2013, yılları arasında genel batın travması nedeniyle acil servise başvuran hastaların retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Ocak 2005, Ocak 2013, yılları arasında genel batın travması nedeniyle acil servise başvuran hastaların retrospektif olarak incelendi. olguların 32 tanesinde travmatik diyafragma rupturu saptandı. hastaların %75’i erkek, %25’i kadındı. olguların 25’inde (%78.1) delici kesici alet yaralanması, 2’sinde (%6,2) ateşli silah yaralanması, 2’sinde (%6.2) yüksekten düşme, 2’ sinde (%6.2) araç içi trafik kazası, 1’inde (%3.1) darp nedeniyle travmatik diyafragma rüptürü saptandı. Erken eksploratrif laparotominin ve laparoskopinin %85 oranında erken tanısal değeri olduğu saptandı. Olguların hepsinde diafragma primer olarak tamir edildi. Tartışma ve Sonuç: Travma sonrası klinik tetkikleri normal bulunsa dahi, şüpheli hastalarda sık gözlem ve ısrarcı arayış erken tanıya yardımcı olarak mortalite ve morbiditeyi düşürebilir. Ateşli silah yaralanması sonrası oluşan 9 diyafram perforasyonu İRFAN ESER1, İBRAHİM CAN KÜRKÇÜOĞLU1, ŞAMİL GÜNAY2 Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Şanlıurfa 2 Özel OSM Ortadoğu Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Servisi, Şanlıurfa 1 Amaç: Son zamanlarda bölgemizde artan şiddet olaylarına bağlı torakoabdominal yaralanmalı olguların sayısında da artış gözlenmektedir. Bu çalışmada, penetran travma sonrasında diyafram yaralanması olan olguların geriye dönük analizinden elde ettiğimiz deneyimlerimizi sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Haziran 2012-Aralık 2012 tarihleri arasındaki Harran Üniversitesi ve Özel OSM Hastanelerinde müdahale edilen ateşli silah yaralanması sonrası oluşan diyafram perforasyonlu 6’sı erkek 3’ü kadın 9 hastanın dosyaları değerlendirildi. Hastalar yaş, cinsiyet, tanı yöntemleri, diyafram yırtığının büyüklüğü ve yeri, eşlik eden yaralanma, tedavi yöntemleri ve morbidite, mortalite açısından incelendi. Bulgular: Yaralanmaların hepsi ateşli silah yaralanması sonrası oluşmuştu ve hepsi erken dönemde opere edildi. Lezyonların 5’sı sağ, 4’ü sol diyaframdaydı. Diyafram defektinin büyüklüğü ortalama 2x5 cm bulundu. Sadece 3 hastada tanıda Toraks ve Batın BT den yararlanılırken, 6 hastada torakotomi veya laparatomi sırasında yapılan eksplorasyonda diyafram yaralanmasına rastlanmıştır. Hiçbir olguda diyafram tamiri sırasında mesh kullanmak zorunda kalınmadı, hepsine primer tamir uygulandı. Sadece 1 hasta erken dönem sepsise bağlı multiorgan yetmezliği nedeniyle kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Ateşli silah ile torakoabdominal yaralanma oluşan hastalarda diyaframda oluşabilecek perforasyonlar mutlaka akılda tutulmalıdır. Diyafram yaralanmalarının radyolojik tanısı akut dönemde zor olması nedeniyle torakotomi veya laparatomi sırasında diyafram mutlaka kontrol edilmelidir. Erken tanı mortalite ve morbiditeyi düşürebilir. [PB - 243] Penetre göğüs travmalı hastalarda mortaliteyi etkileyen faktörler EMİN UYSAL1, SERKAN DİLMEN2, HALİL AKBULUT3, ÜMİT AYDOĞAN4, EYÜP DURAN5, KURTULUŞ ÖNGEL6, MUSTAFA ALDEMİR7 Bağcılar Eğitim Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, İstanbul Elazığ Asker Hastanesi, Acil Tıp Bölümü, Elazığ 3 4. Hava Kuvvetleri Üssü, Aile Hekimliği Bölümü, Kazan, Ankara 4 GATA, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Ankara 5 Elazığ Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Elazığ 6 Süleyman Demirel Üniversitesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Isparta 7 Dicle Üniversitesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Diyarbakır 1 2 Amaç: Günümüzde travma en önemli temel halk sağlığı problemlerinden biridir. 40 yaş altında kardiyovasküler hastalıklar ve kanserin ardından yaralanmalar 3. en sık ölüm nedenidir. Yaralanmalar bütün yaş gruplarında ve her iki cinsiyettede görülmektedir ancak genç erkeklerde daha sık görülmektedir. Göğüs yaralanmaları travmaya bağlı mortalitenin dörtte birinden sorumludur. Göğüs yaralanmaları göğüs duvarı ve akciğerin yanında özefagus, kalp, diafram ve büyük venleride etkilediğinden dolayı önemlidir. Gereç ve Yöntem: Hasta verileri standart formlardan (yaş, cinsiyet, hastaneye ulaşma süresi ve ortalama kanama miktarı, ISS ve RTS skorları, organ veya bölge yaralanması, transfüzyon miktarı) sağlandı. Bulgular: Bu retrospektif çalışma 437 hasta verisi üzerinden yapıldı.Böylece bu çalışmada göğüs yaralanmasında genel mortalite oranı %1.6 olarak bulundu. Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda penetre edici göğüs yaralanması, hipovolemik şok, ISS-RTS skorları, zaman ve organ yaralanması (kalp, aort gibi) en önemli mortalite nedenleri olarak bulunmuştur. [PB - 242] [PB - 244] Travmatik diyafragma rüptürleri Toraks travmaları: Bir ilçe hastanesi deneyimi MEHMET EMİN GÜNEŞ, MEHMET MEHDİ DENİZ, TÜRKAN DÜBÜŞ, SERDAR CULCU, ACAR AREN İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Genel vücut travmaları içinde Travmatik Diafragma Rüpterleri’ne (TDR) %4-6 oranında rastlanır. Tanı yöntemlerindeki yetersizlik nedeniyle tanının geç konması ve/veya olaya eşlik eden ciddi organ yaralanmalarının varlığı bu olgularda mortalitenin %2’den %70’lere kadar yükselmesine neden ol120 GÜLTEKİN GÜLBAHAR1, AHMET GÖKHAN GÜNDOĞDU1, AYNUR YURTSEVEN2, NİHAT DANLI2 Dr. Nafiz Körez Sincan Devlet Hastanesi, Göğüs Cerrahi Kliniği, Ankara 1 Dr. Nafiz Körez Sincan Devlet Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, Ankara 2 Amaç: Travma nedeniyle hastaneye başvuranların %30 kadarında toraks travması mevcut iken, travmaya sekonder ölümlerin %20’si toraks travmalarına bağlıdır. Travma hastaları en POSTER BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 245] Künt toraks travmasına bağlı sağ üst lob bronşunun tam rüptürü: Olgu sunumu NURETTİN YİYİT1, RAUF GÖRÜR1, MUZAFFER SAĞLAM2, FATİH CANDAŞ1, AKIN YILDIZHAN1, TURGUT IŞITMANGİL1 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Göğüs Cerrahisi Servisi, İstanbul GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Radyoloji Servisi, İstanbul 1 2 Amaç: Bronş rüptürü nadiren künt toraks travmaları nedeniyle oluşmaktadır. Basit bir yırtıktan tam kopmaya kadar değişen derecede oluşabilmektedir. Bronş rüptürü sıklık sırasına göre ana bronşlarda ve trakea distalinde oluşmaktadır. Nadiren lob broşunda görülmektedir. Gereç ve Yöntem: Yirmi bir yaşında erkek hasta ateş ve halsizlik yakınması ile hastanemize başvurdu. Hastanın PA akciğer grafisinde sağ üst lobda konsolidasyon görülmesi üzerine pnömoni düşünülerek yatırıldı. Hastanın 4 ay önce iki araç arasına sıkışma sonrası bilateral pnömotoraks geçirdiği öğrenildi. Hastanın uzun süreli sağ tüp torakostomili kaldığı tespit edildi. Bulgular: Hastaya çekilen BT’de sağ üst lob bronşunun kısa bir segment sonra kesintiye uğradığı görüldü. Hastaya uygulanan bronkoskopide ise sağ üst lob bronşunun kapalı olduğu görüldü. Hastada sağ üst lob bronşunda tam ayrılma olduğu kanaatine varıldı. Bronş anastomozu yapmak amacıyla sağ torakotomi uygulandı. Tanısında geçikilmiş olan hastada anastomoz gerçekleştirilemedi. Hastaya sağ üst lobektomi yapıldı. Hastanın postoperatif süreci problemsiz geçmiş olup postoperatif 8. gün taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Künt toraks travmasına bağlı bronş rüptürü oldukça nadir olsa da hayatı tehdit eden bir durumdur. Tüp torakostomi uygulamasına rağmen ilerleyen ve persistant pnömotoraks gözlenen travma hastalarında bronşiyal rüptürden şüphelenilmelidir. Erken tanı konulması tedavi seçeneğini belirleme ve tedavinin başarısına sağladığı katkı nedeniyle önemlidir. İlk tercih edilmesi gereken yöntem anastomoz olmasına karşın mümkün olmayan hastalarda rezeksiyon da alternatif bir yöntemdir. POSTER BİLDİRİLER [PB - 246] Akut kolesistit ve idiopatik pulmoner hipertansiyon: Ölümcül ikili P O STE R yakın hastanenin acil servislerine getirildiğinden, ilçe hastanelerin önemli hasta grubunu oluşturur. Gereç ve Yöntem: 2009-2012 yılları arasında toplam 4 yıl içerisinde göğüs cerrahi kliniğine yatırılan 254 hastadan toraks travması nedeniyle başvuran 128 hasta retrospektif incelendi. Hastalar künt ve penetran grup olmak üzere 2 gruba ayrılarak gruplar yaş, cinsiyet, etiyolojik neden, uygulanan cerrahi işlem, hastanede kalış süreleri, morbidite ve mortalite oranları ele alınarak analiz edildi. Bulgular: Dört yıllık süre içerisinde yatırılan 254 hastanın 128’i (%50.3) travma hastası olup bunların 99’u (%77.3) künt, 29’u penetran yaralanma idi. Künt ve penetran yaralanmalı hastaların cinsiyet dağılımları sırasıyla 76 erkek-23 kadına karşılık 26 erkek-3 kadın, ortalama yaşları ise sırası ile 49.88 (8-91) ve 27.93 (16-83) olarak tespit edildi. Künt travmalı hastalarda en sık etiyolojik neden 50 hasta (%50.4) ile düşme iken hastalara en sık 24 hasta (%24.2) ile tüp torakostomi ve 9 (%9.1) açık redüksiyon-internal fiksasyon (2 sternum ve 7 kot fiksasyonu) işlemleri uygulandı. Bir hastaya (%1) diyafragma rüptürü nedeniyle acil torakotomi yapıldı. Penetran yaralanmalı grupta ise en sık etiyoloji 23 hasta (%82) ile kesici ve delici alet yaralanması iken hastalara en sık 19 hasta (%67.8) ile tüp torakostomi uygulandı. Bu grupta 5 hastaya (%17.8) acil torakotomi yapıldı. Her 2 grupta 1’er hasta eksitus ile sonuçlandı. Tartışma ve Sonuç: Toraks travmalı hastalar perifer hastanelere başvuran hastaların önemli kısmını oluşturur. Travma sonrası girişim gerektiren patolojileri olmayan bazı hastaların takibinde girişim gerektiren patolojiler gelişebilir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE BAHADIR CELEP, MUSTAFA ÖZSOY, TANER ÖZKECECİ, AHMET BAL, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon Giriş: İdiopatik pulmoner hipertansiyon, herhangi bir nedene bağlı olmaksızın pulmoner arter basıncının artması ve sağ kalp yetmezliğine yol açabilen ve ölümle sonuçlanabilen bir hastalıktır. Bu çalışmamızda akut kolesistit tanısı alan ve İPH hastalığı olduğunu bilmeyen üç hastayı sunmayı amaçladık. Olgu Sunumları: Olgu 1: 27 yaşında kadın hasta, 3 kez akut kolesistit atağı geçirip ameliyatı yüksek riskli olduğu için medikal tedavi görmüş. Hastaya normal süreler içerisinde laparoskopik kolesistektomi yapıldı. Ekstübasyon sonrası saturasyonu düşmesi üzerine tekrar entübe edildi. Sağ kalp yetmezliği bulguları olması üzerine hastaya kardiyak kateterizasyon yapıldı. Pulmoner arter basıncı 28 mmHg olarak bulundu. Medikal tedaviye cevap vermeyen hasta 7. gün exitus oldu. Olgu 2: 67 yaşında kadın hasta akut kolesistit nedeniyle acil servise başvurdu. USG’de perforasyon bulguları olması üzerine laparoskopik kolesistektomi kararı verildi. Laparoskopi esnasında hastada resüsitasyona cevap vermeyen kardiyak arrest gelişti ve exitus oldu. Hasta yakınlarının daha sonra getirdiği raporlarında hastanın İPH tanısı almış olduğu görüldü. Olgu 3: İki ay önce normal doğum yapan 35 yaşındaki bayan hasta. Yapılan USG’de akalkülöz kolesistitle uyumlu görüntü saptanması üzerine acil laparoskopik kolesistektomi kararı verildi. Genel anestezinin indüksiyon safhasında hipotansiyon ve bradikardi gelişerek hasta kardiyak arrest oldu. Resusitasyona cevap veren hastanın ameliyatına son verildi. Perkütan kolesistostomi yapıldı. Hastaya kalsiyum kanal blokörü başlandı. Akut kolesistit hali gerileyen hasta on beş gün sonra invazif monitörizasyon altında konvansiyonel kolesistektomi uygulandı. Sonuç: İPH, genellikle insidental olarak karşımıza çıkmakta olup özellikle acil cerrahi girişim gereken olgularda beklenmeyen mortalite nedeni olabilmektedir. [PB - 247] Bronkogastrik fistül: Olgu sunumu HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU, ERDİNÇ YENİDOĞAN, İSMAİL OKAN, ZEKİ ÖZSOY, SERVET TALİ, MUSTAFA ŞAHİN Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat Giriş: Bronkogastrik fistül sıklıkla majör abdominal cerrahi sonrasında görülmesine rağmen ateşli silah yaralanmaları sonrasında rezidü yabancı cisimler de fistül gelişmesine neden olabilir. Burada ateşli silah yaralanması nedeniyle ameliyatı takiben bronkogastrik fistül gelişmiş bir hastamızı sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: Ateşli silah yaralanması nedeniyle daha önceden opere edilmiş (mide perforasyonuna primer tamir) 37 yaşında bayan hasta solunum sıkıntısı ve retrosternal yanma şikayetiyle acil servisimize başvurdu. Hastanın çekilen akciğer grafisinde multipl yabancı cisimler (saçma taneleri) mevcuttu. Operasyona alınan hastaya intraoperatif üst GİS endoskopi yapıldı ve mide fundus posteriorda internal fistül ağzı olduğu ve midenin ventilasyonda şiştiği gözlendi. Laparotomi yapılan hastanın mide fundus posteriorunun diyaframa yapışık olduğu, diseksiyonda ise mide ile diyafram arasında fistül 121 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ traktı olduğu görüldü. Hastaya fistül traktını içine alacak şekilde sleeve gastrektomi yapıldı ve diyaframdaki fistül açıklığı sütürler ile tamir edildi. Postoperatif komplikasyon gelişmeyen hasta 8. gün taburcu edildi. Sonuç: Bronkogastrik fistüller geçirilmiş majör abdominal cerrahiler sonrası görülebilen nadir bir komplikasyon olup yüksek mortalitesinden dolayı hızla tedavi edilmelidirler. Majör abdominal cerrahi geçirmiş hastalarda öksürük ve hemoptizi ile beraber solunum yetmezliği mevcudiyetinde akla gelmesi gereken nadir bir komplikasyon olduğu unutulmamalıdır. [PB - 248] Major splenik yaralanmada nonoperatif medikal izlem 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE randa normaldi. Rektal tuşede anal girimden yaklaşık 8 cm uzaklıkta yüzeyi düzgün, sert bir cisim palpe edildi. Hastaya çekilen ayakta direk batın grafisinde rektumda yabancı cisim ile uyumlu olabilecek radyoopak bir görüntü saptandı (Resim 1). Hasta saptanan görüntü hakkında herhangi bir fikrinin olmadığını ifade etti. Hastaya antibiyotik ve tetanoz profilaksisi yapıldı. Rektal tuşede palpe edilen cisim parmakla çıkarılamayınca hasta endoskopi ünitesine alındı. Sedasyon altında yapılan rektosigmoidoskopi ile 24 cmx2 cm boyutlarındaki yabancı cisim forseps yardımı ile anal yoldan çıkarıldı (Resim 2). Yabancı cismin buz kıracağı olduğu anlaşıldı. Yabancı cisim çıkarıldıktan sonra yapılan rektosigmoidoskopide yüzeyel mukozal laserasyonlar gözlendi. Hasta takiplerinde klinik ve labaratuar olarak stabil seyretti. Herhangi bir komplikasyon olmaksızın 24 saat sonra taburcu edildi. ŞAFAK ÖZTÜRK, MUTLU ÜNVER, OSMAN BOZBIYIK, VARLIK EROL, KEREM KARAMAN, CEZMİ KARACA, CENGİZ AYDIN [PB - 250] Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Kesici delici alet yaralanması nedeniyle ameliyat edilen olguda insidental apendiks karsinoid tümörü: Olgu sunumu Giriş: Travmatik splenik yaralanma, künt ve penetran abdominal yaralanmalarda hayatı tehdit eden bir yaralanmadır. Dalak travmaları tanıda gecikmeye bağlı olarak hemodinamik instabilite ve şoka neden olabilmektedir. Nonoperatif tedavi yaklaşımında hasta seçim kriterleri önem taşımaktadır ve hemodinamik olarak stabil olan hastalarda uygulanmalıdır. Olgu Sunumu: 27 yaşında kadın hasta araç içi trafik kazası nedeniyle merkezimize başvurdu. Geliş bulgularında; hemodinamik olarak stabil ve bilinci açık izlendi. Muayenesinde sol üst kadranda hassasiyeti mevcuttu. Hızlı ultrasonografide karın içi serbest sıvı saptandı. Laboratuvar değerlerinde; hemoglobin: 11,2 gr/ dl, hematokrit: %34,5, glukoz: 146mg/dl, aspartat transaminaz (AST): 921 U/L, alanin aminotransferaz (ALT): 680 U/L, total bilirubin: 0,2mg/dl olarak ölçüldü. Torakoabdominal tomografide; KC sağ lopta kontuzyo, dalakta grade 4 laserasyon ve sağda pnömotoraks saptandı.Hasta immobilize edilerek nonoperatif olarak takip edildi. Hastanın takibinde kan basıncı en düşük 100/60 mmhg, kalp hızı en yüksek 108/dk, en düşük hemoglobin değeri 9,6 gr/dl olarak ölçüldü. Hastaya takip süresince 2Ü eritrosit replasmanı yapıldı. İlk 24 saat sonrası kontrol karın ultrasonografisinde karın içi sıvıda artış saptanmadı. 1 hafta sonra çekilen kontrol torakoabdominal tomografide serbest sıvıda ve dalak laserasyonunda gerileme saptandı. Taburculuk öncesi bakılan laboratuvarında hemoglobin: 13,3 gr/dl, AST: 36 U/L, ALT: 57 U/L olarak ölçüldü. Hastanın ilk ay kontrolünde problem saptanmadı. Tartışma: Non operatif takipte başarıyı öngörmede; hemodinamik stabilite, 4Ü altında kan transfüzyonu gereksinimi, 55 yaşın altında olmak, görüntülemede dalak anormalliklerinde erken rezolusyon, eşlik eden başka travmanın olmaması ve barsak hareketlerinde tam düzelme önem taşımaktadır. Tek mutlak kontrendikasyon hemodinamik instabilite olarak öne çıkmaktadır. [PB - 249] Rektumda yabancı cisim CİHAD TATAR1, TAMER KARŞIDAĞ1, ENDER ÖZER2 Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Hilvan Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Şanlıurfa 1 2 Olgu Sunumu: Altmış üç yaşında erkek hasta makat çevresinde ve karında ağrı şikayeti ile acil servise başvurdu. Yapılan fizik muayenede karın yumuşaktı, bağırsak sesleri dört kad122 MEHMET AKİF ÜSTÜNER, ENVER İLHAN, ABDULLAH ŞENLİKCİ, EMRAH DADALI, UĞUR GÖKÇELLİ SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Olgu Sunumu: Kesici delici alet yaralanması nedeniyle Acil Servis’e getirilen 29 yaşında erkek hastada epigastrik bölgede batına nafiz giriş deliği mevcuttu. Fizik bakıda, batın alt kadranlarda hassasiyeti vardı. Defans ve rebaund saptanmadı. TA, nabız ve solunum sayısı normal sınırlar içerisindeydi. Lökosit sayısı: 12.200/mm3, Hgb:13.2 g/dl idi. PA akciğer grafisi normaldi. Batın ultrasonografisinde alt kadranlarda barsak ansları arasında ve pelviste serbest sıvı saptandı. Hastaya eksploratris laparotomi uygulandı. Eksplorasyonda herhangi bir organ yaralanması tesbit edilmedi. Negatif laparotomi olarak değerlendirildi. Batın içinde eksplorasyona devam edildiğinde apendiksin hiperemik ve ödemli olduğu görüldü. Apendektomi uygulandı. Hastada herhangi bir morbidite ve mortalite oluşmadı. Ameliyat sonu problemi olmayan hasta 7. gün şifa ile taburcu edildi. Apendiks histopatolojisi karsinoid tümör olarak rapor edildi. Kesici delici alet yaralanmalarında hastanın aciliyeti de göz önüne alınarak genellikle sadece birincil yaralanmaya odaklanılır. Travma nedeniyle eksplore edilen hastalarda travma harici ek organ patolojileri çok nadir görülse de eksplorasyonu takiben hastalar bu yönden de değerlendirilmelidir. [PB - 251] Acil tiroidektomi olgu sunumu SELAHATTİN VURAL, ÖNDER ALTIN, KENAN ÇETİN, NEJDET BİLDİK, MEHMET ALİ GÖK, METİN KEMENT, LEVENT KAPTANOĞLU Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Guatrlı hastalar çoğunlukla asemptomatiktir, genellikle insidental olarak tanı konur. Solunum sıkıntısı nedeniyle acil operasyon nadiren gerekir. Bu yazıda nadir görülen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Altmış beş yaşında kadın hasta, solunum sıkıntısı ile acil servise başvurdu. Multinodüler guatr nedeniyle 5 yıldır takip edilen hastanın 2 yıl önce geçirilmiş serebrovasküler olay öyküsü mevcuttu. Fizik muayenesinde yakPOSTER BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 252] Trafik kazası sonrası izole pneumobilia: Olgu sunumu FATİN R. POLAT Toyota Acil Yardım ve Travma Hastanesi, Genel Cerrahi Bölümü, Sakarya Amaç: Altmış bir yaşında erkek hasta trafik kazası nedeniyle acil servise başvurdu (p.n.1367). Fizik muayenede inspeksiyon, palpasyon ve perküsyon ile patolojik durum saptanmadı. Vital bulgular (ateş, nabız, tansiyon ve solunum sayısı normal ancak hastada şiddetli bel ağrısı tarif ediyordu. X-ray filmlerinde patolojik kırık tespit edilmedi. Thoraks ve abdominal tomografisi (BT) çekildi. Abdominal BT de safra yollarında ve safra kesesinde serbest hava gözlendi (Resim1, 2). Hastanın anamnezi tekrar alındığında kaza; araç dışı ve karın bölgesinin iki aracın tamponu arasında sıkıştırıldığı şeklinde olmuş. Olgunun hematolojik ve biyokimya değerleri normaldi. Oral beslenme kesildi hasta obzerve edildi. 24 saat sonra hastanın ağrıları hafifledi. Kontrol ültrasonografisinde safra kesesi ve safra yollarında minimal hava tespit edildi. 48 saat sonra şifa ile hasta taburcu edildi. Gereç ve Yöntem: Pnömobili safra kesesinde veya safra yollarında hava oluşması olarak tanımlanır. Pnömobilinin birçok nedeni vardır ve bunlar arasında cerrahi olarak oluşturulmuş biliyoenterik fistüller, endoskopik retrograt kolanjiopankreatografide safra yollarına girilmesi, anfizamatöz kolesistit ve piyojenik kolanjit yer almaktadır. Künt karın travması sonrasında da pnömobili gelişebileceği bildirilmiştir. Fakat bu sayı günümüze kadar beş olguyu geçmemektedir. Olgumuzda pneumobilia dışında patolojik lezyon saptanmadı. Olgunun daha önce geçirdiği batın operasyonu ve endoskopik girişimi yok. Sonuç olarak trafik kazalarında; kaza oluş biçimi konusunda ayrıntılı anamnez alınmalı ve BT çekilmelidir. Bulgular: Referanslar: 1.Ladurner R, Kotsianos D, Mutschler W, Mussack T. Traumatic pneumobilia after cardiopulmonary resuscitation. Eur J Med Res 2005;10:495-7. 2.Yamashita H, Chijiiwa K, Ogawa Y, Kuroki S, Tanaka M. The internal biliary fistula--reappraisal of incidence, type, diagnosis and management of 33 consecutive cases. HPB Surg 1997;10:143-7. 3.Gering SA, Foster MA, Harnisch MC, McNeil JJ. Traumatic pneumobilia: case report. J Trauma 2001;51:391-4. 4.Fahrettin YILDIZ, Sacit ÇOBAN, Alpaslan TERZİ, Hasan CECE, Ali UZUNKOY An uncommon cause of pneumobilia: blunt abdominal trauma Turkish Journal of Trauma & Emergency Surgery 2011;17 (4):363-364. Tartışma ve Sonuç: POSTER BİLDİRİLER [PB - 253] Abdominal yaralanmalarda konservatif tedavi yaklaşımı AHMET OKUŞ, BARIŞ SEVİNÇ, RECEP DEMİRGÜL, ÖMER KARAHAN, SERDEN AY, MEHMET ALİ ERYILMAZ, KEMAL ARSLAN Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Konya Amaç: Son yıllarda karın travmalarında nonoperatif tedavi ön plana çıkmıştır. Özellikle künt karın travmalarında nonoperatif tedavi yaygın kabul görmektedir. Bu yazıda tüm karın travmalarında (künt-penetran) nonoperatif tedavinin etkinliği tartışılmıştır. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Kasım 2008 ile Ocak 2013 arası karın travması nedeni ile takip ve tedavi edilen tüm hastalar retrospektif olarak incelenmiştir. Hastaların demografik özellikleri, yaralanma tipi, yaralanan organ, tedavi şekli (operatif-nonoperatif ) ve mortalite araştırılmıştır. Nonoperatif tedavinin etkinliği yüzde olarak verilmesi planlanmıştır. Bulgular: Kliniğimizde 104 hasta karın travması nedeni ile tedavi edilmiştir. Bu hastaların %63’ü (n=66) kesici delici alet yaralanması, %18’i (n=19) ateşli silah yaralanması ve kalan %18’i (n=19) de künt batın travması idi. Hastaların %40’ı (n=42) hastaneye kabullerinde hemodinamik instabilite ve/veya peritonit bulguları nedeni ile opere edildi. Kalan %60 hasta (n=62) nonoperatif olarak tedaviye alındı. Bu hastaların 10’una takipte laparatomi gerekti. Kalan 52 hasta nonoperatif tedavi ile takip edilmiştir. Nonoperatif tedavinin başarı oranı %83,8 olup yaralanma tipi ile tedavi başarı arasında anlamlı fark tespit edilmemiştir. Toplam 5 hastada (%4,8) mortalite görüldü ancak nonoperatif tedaviye alınan hiçbir hastada mortalite gözlenmedi. Tüm hastalar değerlendirildiğinde hastaların %50’si (n=52) nonoperatif olarak tedavi edilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Künt karın travmalarında hemodianmik olarak stabil hastalarda nonoperatif tedavi yaygın kabul görmüştür. Benzer şekilde penetran travmalarda da peritonit bulgularının yokluğunda ve hemodinamik olarak stabil olan hastalarda nonoperatif olarak tedavi edilebilir. Karın yaralanmalarında nonoperatif tedavi etkin ve güvenilirdir. Nonoperatif tedavinin temel ilkesi hastanın aynı hekim tarafından yakın klinik takibidir. Bu çalışmada nonoperatif tedavi etkinliği yaralanmanın tipinden bağımsız olarak benzer bulunmuştur. [PB - 254] Türkiye’de ilk deneyim: Yeni açılan ceza infaz kurumu hastanesi acil servisi BORA KOC1, FIRAT TUTAL1, OKAN OZKUNT2, HİLMİ ERDEM GOZDEN1, MEHMET URUMDAS4, YALÇIN OZKURT4, TUĞCAN ERUS1, NİLGUN PULUR5 Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi, Ortopedi, İstanbul 3 Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi, Dahiliye, İstanbul 4 Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi, Kardiyoloji, İstanbul 5 Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi, Nöroloji, İstanbul 1 2 Amaç: Ceza evlerindeki acil vakalar Türkiye genelinde yaygın problem oluşturmaktadır. 2012 yılı ocak ayında Silivri Ceza İnfaz Kurumu havzasında açılan yeni cezaevi hastanesi tutukluların hızlı tedavisine olanak sağlamıştır. Bu çalışmanın amacı Ceza İnfaz Kurumu Hastanesine açıldıktan sonraki ilk yılında başvuran acil vakaları belirlemektir. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2012 den 31 Aralık 2012 ye kadar Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesine 12,325 acil başvurunun elektronik medikal ka123 P O STE R laşık 20 cm çapında multinodüler guatrı mevcuttu. Hemogram kan biyokimyası ve tiroid hormon seviyeleri normaldi. Kan gazı incelemesinde hiperkarbi mevcuttu. SVO ön tanısı düşünülen hasta entübe edilerek yoğunbakım ünitesine alındı. Yapılan tetkiklerinde kranial patoloji tespit edilemeyen hasta ekstübe edilirken solunum spazmı nedeniyle tekrar entübe edildi. Hava yolunun sağlanması için trakeostominin tiroidektomi öncesi yapılması riskli ve teknik olarak zor olması nedeniyle acil tiroidektomi kararı alındı. Megaguatr servikal, intratorasik ve retrotrekeal uzanıyordu. Bilateral total tiroidektomi yapıldı. Postoperatif yoğunbakım ünitesinde 10 gün takip edildi. Postoperatif komplikasyon gelişmedi. Tartışma: Acil operasyon gerektirecek üst solunum yolu obstrüksiyonuna yol açan büyük guatrlarda acil tiroidektomi yapılması literatürde çok nadir bildirilmiştir. Bu durumlarda hasta hakkında hızlı karar vermek gereklidir. Tek başına trakeostomi yapılması büyük guatrlarda şiddetli kanamaya yol açabilir. Bu nedenle acil tiroidektomi en uygun yaklaşım olacaktır. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ yıtlardan tespit ederek gerçekleştirilen kesitsel çalışmadır. Şikayetin tipi, nedeni ve içeriği gibi hastalığa bağlı ayrıntılar klinik protokol defterinden toplanmıştır. Bulgular: 31 Aralık 2012 tarihinde sonlanan 12 aylık periyotta 12,325 acil müracaatın 4328’i (%35.1) cerrahi problem, 2684’ü (%21.8) dahili problem, 1867’si (%15.2) spor yaralanması, 1327’si (%10.8) Kulak Burun Boğaz problemi (KBB), 827’si (%6.70) psikiyatrik rahatsızlık, 396’sı (%3.2) şiddet yaralanması, 169’u (%1.4) kendine zarar verme ve 727’si (%5.8) de diğer nedenlerledir. En sık acil servise başvuru nedeni spor yaralanmalarıdır, bunu özellik saptanmayan karın ağrısı ve KBB problemleri takip etmektedir.18 tutuklu 8 ile 56 kez arasında değişen toplam 243 mükerrer başvuru yapmıştır. Tartışma ve Sonuç: Cezaevindeki tutukluların çok farklı şikayetleri olmaktadır ve çoğu kez bu bir hastalığı desteklemez. Esasen cezaevi popülasyonu sivil popülasyon için yayınlanana göre daha fazla hastalık yaygınlığı sergilerler. Biz cezaevi için uygulanan bu yeni sağlık sisteminin gereksiz hastane sevklerini önleyeceğini ve tutuklulara tutuklu olmayan popülasyonla aynı sağlık hizmetini verebileceğini düşünüyoruz. [PB - 255] Künt travma sonucu oluşan solid organ yaralanmalarında non-operatif medikal izlem VARLIK EROL, DİLEK KUZUKIRAN, OSMAN BOZBIYIK, MUTLU ÜNVER, ŞAFAK ÖZTÜRK, GÖKHAN AKBULUT, CENGİZ AYDIN T.C. Sağlık Bakanlığı Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir Amaç: Bu çalışmada; kliniğimize künt travma sonucu meydana gelen solid organ yaralanması ile başvuran ve non-operatif izlem uygulanan hastalardaki morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörler ve non-operatif izlem kriterlerinin irdelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Aralık 2008-2012 tarihleri arasında non-operatif izlem uygulanan künt travmalı 15 hasta retrospektif olarak incelendi. İncelemeye dahil edilen parametreler; başvuru anındaki vital bulgular, radyolojik bulgular, kan transfüzyon gereksinimi, operasyon gereksinimi ve hastanede kalış süresi olarak belirlendi. Bulgular: Toplam 15 hastadan 1’i (%6,7) araç dışı trafik kazası, 5’i (%33,3) araç içi trafik kazası, 2’si (%13,3) üzerine ağır yük düşmesi ve 7 (%46,7) hasta yüksekten düşme nedeniyle başvurdu. Ortalama yaş 44,6 (17-73) olarak belirlendi. Hastalardan 14’ü erkek iken 1 hasta kadın idi. Hastalardan 9’unda (%60) görüntüleme yöntemleri ile (ultrasonografi-USG, bilgisayarlı tomografi-BT) karaciğer laserasyonu (grade 1-2), 6 (%30) hastada ise dalak laserasyonu (grade 1-3) tespit edildi. Hiçbir hastada kan tansfüzyonu gerektirecek hematokrit düşüşü veya kanama gözlenmedi. Ortalama hastanede kalış süresi 4,06 gün olarak belirlendi (2-10 gün). Bütün hastalar herhangi bir komplikasyon veya mortalite gelişmeden taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Künt karın travması sonucu gelişen solid organ yaralanmalarının nonoperatif tedavisi, günümüzde özellikle deneyimli ve gelişmiş merkezlerde vital bulguları stabil seyreden ve akut karın muayene bulguları olmayan hastalarda güvenli ve etkin bir şekilde uygulanabilen güncel bir tedavi yöntemidir. Günümüzde radyolojik tetkiklerin (özellikle USG ve BT) gelişmiş teknolojisi ve bu konudaki deneyimin artması ile birlikte non-operatif takip edilen hastalar, düşük morbidite ve mortalite oranları ile güvenli bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Hasta sayısı kısıtlı olmakla birlikte bu çalışma, künt travma ile başvuran hastalarda non-operatif tedavi yönteminin başarı ile uygulandığını göstermektedir. 124 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 256] Künt karaciğer travmasında cerrahi veya nonoperatif tedavi kararı vermekte transaminazlar kullanılabilir mi? BÜLENT KOCA1, KAĞAN KARABULUT2, SELÇUK ÖZBALCI2, AYFER KAMALI POLAT2, İSMAİL ALPER TARIM2, BÜLENT GÜNGÖR2, KENAN ERZURUMLU2 Korgan Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Servisi, Ordu Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Samsun 1 2 Amaç: Künt karaciğer travmasında (KKT) transaminaz seviyelerinin travmanın şiddetiyle olan ilişkisini ve cerrahi-nonoperatif tedavi kararı vermekte transaminaz seviyelerinin kullanılabilirliklerini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Retrospektif olarak yürütülen bu çalışmaya tanısı bilgisayarlı tomografi ile konulmuş künt karaciğer travması olan 44 hasta dahil edildi. Transaminaz seviyelerinin oluşan karaciğer yaralanmasının grade’i ile korelasyonu Receiver Operator Characteristics (ROC) ile test edilerek eğri altı alanları Area Under Curve (AUC) hesaplandı ve transaminazların grade’ler için ayrı ayrı sensitivite, spesifisite ve cut-off değerleri hesaplandı. Ayrıca nonoperatif tedavi ve cerrahi tedavi uygulanan hastalar için aynı işlem tekrarlandı. Cerrahi ve nonoperatif tedavi için cut-off değeri belirlendi. Focused Abdominal Sonography in Trauma (FAST), hemodinamik instabilite, kan replasman durumu, AST ve ALT için tekrar ROC testi yapılarak transaminazların nonoperatif tedavi kararı vermekteki gücü diğer yöntemlerle karşılaştırıldı. Bulgular: KKT’de transaminaz düzeylerinin grade artışı ile doğru orantılı olarak AUC, sensitivite ve spesifisitesinin arttığı saptandı. Nonoperatif tedavi-cerrahi seçiminde AST için AUC: 0.851 (Sensitivite %86, spesifisite %73,cut-off değeri:491U/L), ALT için AUC: 0.880 (Sensitivite %86, spesifisite %81, cut-off değeri:498 U/L) olarak belirlendi. Replasman için AUC: 0.948 (sensitivite: %86, spesifisite: %94), hemodinamik instabilite için AUC: 0.902 (sensitivite: %86, spesifisite: %94), FAST için AUC: 0.642 (sensitivite: %57, spesifisite: %75) olarak saptandı. Tartışma ve Sonuç: KKT’de transaminazların grade arttıkça yaralanma derecesini daha yüksek doğruluk oranında tahmin edebildiği ve laparatomi gerekliliğini belirlemekte FAST’den daha üstün oldukları saptandı. [PB - 257] Karaciğer yaralanmalarında konservatif tedavi deneyimimiz MEHMET AKİF ÜSTÜNER, ABDULLAH ŞENLİKÇİ, EMRAH DADALI, UĞUR GÖKÇELLİ, EYÜP YELDAN, SAVAŞ YAKAN, ENVER İLHAN SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Amaç: Son yıllarda özellikle görüntüleme yöntemlerindeki gelişmelere paralel olarak karaciğer ve dalak yaralanmalarında konservatif tedaviye eğilim artmıştır. Bu sunuda travma nedeniyle acil servise başvuran, karaciğer yaralanması olan hastalarda konservatif tedavi yaklaşımlarını gözden geçirdik. Gereç ve Yöntem: Son bir yılda karaciğer yaralanması nedeniyle konservatif olarak tedavi edilen beş olgunun elektronik ve dosya kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Konservatif olarak takip edilen beş olgunun tamamı erkek olup yaş ortalaması 42 (aralık 25-51) idi. Travma nedenleri iki hastada trafik kazası, bir hastada yüksekten düşme ve iki hastada delici kesici POSTER BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 258] Bilgisayarlı tomografi acil servislerde etkin kullanılıyor mu? İDİL GÜNEŞ TATAR1, HASAN AYDIN1, VOLKAN KIZILGÖZ1, KERİM BORA YILMAZ2, BAKİ HEKİMOĞLU1 Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, Ankara Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 1 2 Amaç: Bilgisayarlı tomografi (BT), travma hastalarında ve çeşitli nontravmatik acillerin tanısında en değerli ve en sık başvurulan görüntüleme tetkiki konumundadır. Bu çalışma ile BT ünitesinde çekilen tetkiklerin BT istem formunda belirtilen bilgiler, BT rapor sonuçları ve hastanın aldığı tanıyla tutarlılıkları açısından analizi hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntem: Yüksek volümlü bir eğitim araştırma hastanesi acil servisine başvuran ve BT tetkiki çekilen 1000 hastanın dosyası retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: Hastaların BT raporu sonuçları ile epikrizlerinden elde edilen tanıları karşılaştırıldığında, BT tekikinin sensitivitesi 0,81, spesifitesi 0,85 olarak bulunmuştur. BT tetkiki istenen hastaların BT raporlarının sonuçları incelendiğinde tüm hastaların %55,8’inin BT rapor sonucu normaldir. Hasta epikrizleri incelendiğinde, BT çekilen hastaların %55,7’sinin epikrizinde BT istem formunda belirtilen öntanıyla ilişkili bir tanıya rastlanmamıştır. BT istem formunda belirtilen öntanılar ile BT rapor sonucu ve epikrizlerin en uyumsuz olduğu grup ise travmaya yönelik kranial BT çekilen hastalardır. Tartışma ve Sonuç: BT’nin iyonizan radyasyon içeren bir tetkik olması sebebiyle doğru endikasyonlarla istenmesi, istem formlarında öntanı ve klinik bilginin belirtilmesi, çekim öncesinde uygun protokollerin seçimi ve doz azaltıcı önlemlerin uygulanması hastaların aldığı iyonizan radyasyonu azaltacak ve BT ünitesinin etkinliğini artıracaktır. [PB - 259] Batın ön duvarına penetre delici kesici alet yaralanmaları SERACETTİN EĞİN, BERK GÖKCEK, SEMİH HOT, METİN YEŞİLTAŞ, HAKAN TEZER, SERVET RÜŞTÜ KARAHAN Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Amaç: Bu retrospektif çalışmada,batın ön duvarına penetre delici kesici alet yaralanması (DKAY) olan hastalarda konservatif ve cerrahi tedavi sonuçları analiz edilerek gereksiz laparotomilerin önlenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak 2011-Aralık 2012 tarihleri arasında batın ön duvarına penetre DKAY olan 67 hasta dahil edildi. 67 Olgunun (62 erkek, 5 kadın; ortalama yaş: 31,9; dağılım: 15-69);demografik verileri, bıçaklanma bölgesi, hemodinamik parametreleri, organ eviserasyonu, peritonit bulguları, laparotomi zamanı ve ameliyat bulguları değerlendirildi. Laparotomilerin yapılma zamanına göre; acil (gelişindeki 1 saat içinde), erken (1-8 saat), geç (948 saat), ameliyat bulgularına göre; terapotik, nonterapotik ve negatif laparotomi olarak tanımlandı. 67 Olgunun 36’sı (%54) konservatif tedaviyle izlendi. En fazla yaralanma göbek çevresinde görüldü (n=15). Gelişteki ilk muayene bulgularına göre hemodinamik parametreleri stabil olmayan (n=8) hastaya acil laparotomi yapıldı ve hepsi de terapotikti. Bu (n=8) hastaların (n=1) inde omentum ve ince bağırsak evisere idi. Omentum eviserasyonu ile gelen (n=4) hastanın, (n=1)inde konservatif kalınırken, (n=2)sine acil ve (n=1)sine peritonit bulgularının eşlik etmesi üzerine geç laparotomi yapıldı ve hepsi terapotikti. Gelişte peritonit bulguları saptanan (n=9) hastaya acil laparotomi yapıldı ve hepsi de terapotikti. Başta konservatif kalınarak takipler esnasında peritonit bulguları gelişen (n=6) hastaya erken, (n=4) hastaya geç laparotomi yapıldı ve erken yapılanların (n=2)si nonterapotikti. Gelişinde hemodinamisi stabil, peritonit bulguları olmayan ve göbek çevresinde DKAY olan (n=1) hasta, sadece gelişinde yara eksplorasyonunda periton penetrasyonu saptanması üzerine acil laparotomiye alındı ve negatif bulundu. Aynı özelliklerdeki (n=1) hastaya erken dönemde tanısal laparoskopi yapıldı ve nonterapotik bulundu. Hastaların 2 (%2,9)’sinde morbitite görüldü. Geç dönemde ameliyat edilen bir hastada eviserasyon, acil dönemde ameliyat edilen bir hastada batın içi apse ve kolon fistülü gelişti.Mortalite hiç görülmedi. Ortalama yatış günü tüm hastalarda 5,01 gün (1-40), konservatif kalınanlarda 3,5 gün (1-8) ve ameliyat edilenlerde 6,7 gün (2-40) oldu. Tartışma ve Sonuç: Batın ön duvarına penetre DKAY olan hastaların %46’sı cerrahi olarak tedavi edildi. Bunların üçü (%4,4)’ü nonterapotik ve biri (%1,4)’ü negatif idi. Hastaların ilk gelişlerinde ve takipleri esnasında, ayrıntılı ve tekrarlanan fizik muyenelerle elde edilen bulguların doğru değerlendirilmesi ve farklı tanı yöntemlerinin etkin kullanılması negatif ve nonterapotik laparotomi sayısını düşürür. [PB - 260] İlginç bir intestinal perforasyon olgusu NECAT CİN, FATMA TATAR, YASİN PEKER, HALDUN KAR, EVREN DURAK Katip Çelebi Üniversitesi İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Olgu Sunumu: 52 yaşında bayan hasta, üç basamak merdivenden yüz ve karın üstü düşme yakınması ile Acil Servise POSTER BİLDİRİLER 125 P O STE R alet yaralanması idi. Bütün hastalar bilinç açık ve koopere idi. Hiç bir hastada ek kafa travması yoktu. Fizik muayenede peritoneal irritasyon bulgusu saptanmadı. Hemogram takipleri normal değerlerdeydi. Hastaların hepsinde sistolik kan basıncı 100 mmHg’nın üstündeydi. Karaciğer yaralanma tanıları ultrasonografi (US) ve computerize tomografi (CT) ile verifiye edildi. İki hastada Grade I ve üç hastada Grade II karaciğer yaralanması tesbit dildi. Ek olarak iki hastada femur, bir hastada tibia fraktürü ve iki hastada pnömotoraks mevcuttu. US ve CT’de batın içinde 250 cc’den fazla serbest sıvı gözlenmedi. Bütün hastalara düzenli aralıklarla fizik muayene, TA, Nb, idrar çıkışı, hemoglobin ve US kontrolleri yapıldı. Hiçbir hastaya laparotomi gerekmedi. Hastaların hastanede kalış süreleri ortalama 5,8 (aralık 5 -8) gündü. Tartışma ve Sonuç: Peritoneal irritasyon bulguları olmayan, sistolik kan basıncı 100 mmHg’nın üzerinde olan, ek olarak kafa travmasının olmadığı Grade I-III karaciğer yaralanması bulunan hastalar, yoğun bakım koşullarının ve 24 saat nöbet tutan cerrahi ekibin bulunduğu ve CT imkanının olduğu merkezlerde konservatif olarak tedavi edilebilirler. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ başvurdu. İlk fizik muayenesinde karında derin palpasyonda hassasiyet dışında, defans ve rebaunt yoktu. Laboratuar ve görüntüleme tetkikleri olağandı. İzlem amacıyla yatırılan hastanın hemodinamisi stabil seyrederken, 4. günde karında hassasiyetin artışı ve defans ile birlikte, subfebril ateş, lökosit ve CRP değerlerinde yükselme görüldü. Tekrarlanan USG ve BT’de karın içinde yaygın serbest sıvı saptanması üzerine hasta, gastrointestinal perforasyon ön tanısı ile operasyona alındı. Eksplorasyonda treitz’ın 80 cm distalinde, antimezenterik yüzde, omentum ile koruma görmüş 3 mm’lik perforasyon, morrisonda serbest bulanık sıvı mevcuttu. Perforasyonun primer tamiri ve batın temizliği sonrası operasyona son verildi. Postop. seyri sorunsuz seyreden hasta, 3. günde taburcu edildi. Künt karın travmaları sonrası gecikmiş ince barsak perforasyonu, gelişebilen bir patoloji olup dikkatli izlem ve gecikmeden müdahale gerektirmektedir. [PB - 261] Diz çevresini etkileyen mayın yaralanmasında ilizarov sirküler eksternal çerçeve kullanılarak alt ekstremite kurtarma cerrahisi BAHTİYAR DEMİRALP1, CENGİZ YILDIRIM2, YÜKSEL YURTTAŞ3, ENGİN İLKER ÇİÇEK4, MUSTAFA BAŞBOZKURT3 1 Özel Medipol Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Servisi, İstanbul 3GATA Askeri Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji, Anabilim Dalı, Ankara 4 Gölcük Asker Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Servisi, Kocaeli Amaç: Yirmi dört yaşında erkek hastada İlizarov eksternal sirküler çerçeve kullanılarak yapılan ekstremite kurtarma cerrahisinin tedavi sonuçları sunuldu. Yöntemler: Bu yazıda, dizi ile mayına basma sonucu sol distal femur ve sol proksimal tibiada 22 cm kemik kaybı ve diz çevresinde geniş yumuşak doku hasarı gelişen erkek hastada İlizarov eksternal sirküler çerçeve kullanılarak yapılan ekstremite kurtarma cerrahisinin tedavi sonuçları sunuldu. Sonuçlar: Hasta son cerrahiden sonra 3. yıl içindedir ve ayak ve dizinde tam artrodez mevcuttur. Alt ekstremitede 2 cm uzunluk farkı vardır. Kemik ve yumuşak dokuda enfeksiyon bulunmamaktadır. Hasta günlük işlerini yardım almadan tek başına yapabilmektedir. Hasta, uzun bir tedavi sürecine rağmen, nihai olarak dizini hareket ettiremesede rekonstrükte edilmiş ekstremitesi ile oldukça memnun ve mutlu olduğunu ifade etmektedir. Tartışma: Ekstremite kurtarma cerrahisi, çoğu travma merkezinde ciddi yaralanmalarda primer tedavi olarak amputasyonun yerini almıştır. Ancak, ekstremite rekonstrüksiyonu veya amputasyonu sonrası uzun-dönem sonuçlar tam olarak değerlendirilmemiştir. Ciddi bir şekilde yaralanmış ekstremiteyi ampute etme kararı, geri dönüşümsüz olarak, zordur ve önemli ölçüde vücut görüntüsünü ve hastayı etkiler. Ekstremite kurtarma cerrahisi, öncelikle amputasyon riski yüksek olan yüksek-enerjili ekstremite yaralanmalı hastalarda göz önünde bulundurulmalıdır. 126 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 262] Travmatik dalak kist hidatik rüptürü METİN YEŞİLTAŞ, SERACETTİN EĞİN, BERK GÖKÇEK, ERDEM YILMAZ, SERVET KARAHAN Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Giriş: Bu çalışmamızda literatürde sık rastlanmayan travmaya bağlı izole dalak hidatik kist rüptürü olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: Araç dışı trafik kazası nedeni ile acil cerrahi polikliniğine başvuran 20 yaşındaki erkek hastanın ilk muayenesinde; ajite, hemodinamisi stabil, fizik muayenesinde peritoneal iritasyon bulguları mevcuttu. Lökositozu olan(15200) hastanın, Hb. değeri (16.4)ve biyokimya değerleri normaldi. USG’de karın içinda yaygın mayi ve dalakta yer yer laserasyon alanları gözlendi. Explorasyonda karın içinde (enfekte olmuş hitdatik kist rüptürüne bağlı)yaygın kirli sıvı, dalak alt polde 8x10 cm ebatta, germinatif membranı periton boşluğuna protrüze olmuş, rüptüre kist hidatik gözlendi. Ayrıca dalak üst polde diafragmaya yapışık 4x5 cm ve hiler bölgede 6x7 cm’lik kistle uyumlu yapılar gözlendi. Splenektomi yapılan olgunun, diafragmaya yapışık olan kistin disseksiyonu esnasında diafragma lasere oldu. Primer diafragma onarımı yapıldı. Olgunun postop dönemde dispnesi olması üzerine yapılan thoraks BT de solda plevral effüzyon ve pnömotoraks saptanması üzerine thoraks tüpü takıldı. Thoraks tüpü 48 saat sonra çekilen hasta postop 6. gün şifa ile externe edildi. Tartışma: İzole dalak hidatik kistleri endemik bölgelerde bile çok sık rastlanmayan bir durumdur. Travmatik dalak hidatik kist rüptürleri ise literatürde çok az rastlanan olgulardır. Tedavileri cerrahi olarak yapılmaktadır. Seçilmiş olgularda dalak koruyucu cerrahi yapılabilir. Literatüre bakıldığı zaman elektif koşullarda bile %60-70 oranında total splenektomi, %30-40 oranında ise dalak koruyucu cerrahi yapılmaktadır. Seçilmiş olgularda yapılan dalak koruyucu cerrahi tedavi ile daha az morbidite ve komplikasyon gözlenmiştir. Sonuç: Travmatik izole dalak hidatik kist rüptürlerinde tedavi; total splenektomi, seçilmiş olgularda ise dalak koruyucu cerrahi olmalıdır. [PB - 263] Karaciğerin ateşli silah yaralanmasında konservatif tedavi HAKAN SEYİT, CEMAL KAYA, HAKAN KÖKSAL, GURHAN ISIL, MEHMET MİHMANLI, HALİL ALIŞ Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul Amaç: Batın nafiz ateşli silah yaralanmalarında(ASY) konservatif yaklaşım endikasyonları henüz tartışmalıdır. Major hepatik yaralanmaya neden olan bir ASY olgumuzu sunmaktır. Olgu Sunumu: 1 saat önce ASY ile ambulansla acil servise getirilen 20 yaşında kadın olgu. FM de, TA:110/80 mm/hg Nb:88/dk, sağ ön aksiler hattın 10. kostayla kesiştiği yerden giriş deliği ve sağ lomber bölgeden çıkış deliği saptandı. Batında istemli defans, sağ üst kadranda hassasiyet mevcuttu. Olguya ilk resustasyonu takiben çekilen ıv kontrastlı torakoabdominal bt de sağ hemopnomotoraks, karaciğer segment 7 den girişi olan ve 6. Segmentten batın posteriordan çıkışı olan, karaciğeri boydan boya kateden içinde hava imajları olan ASY traktı izlendi. Olgunun resustasyona yanıt vermesi nedeni ile sağ KTD uygulanarak konservatif izlem yapıldı. Takip, hemodinami ve hemogram değerleri ile yapıldı. 24. Saatte çekilen 3 fazlı bt POSTER BİLDİRİLER 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 264] El yapımı patlayıcı ile oluşan gecikmiş rektal yaralanmanın self expandıble covered stent (SECS) ve vacuum assısted closure (VACTM) ile yönetimi: Olgu sunumu MUSTAFA TAHİR ÖZER1, ALİ KAĞAN COŞKUN1, HÜSEYİN SİNAN2, MEHMET SAYDAM2, YAŞAR SUBUTAY PEKER1, İ. GÖKHAN ÖĞÜNÇ3, SEZAİ DEMİRBAŞ1, YUSUF PEKER1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara Mevki Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 3 Polis Kriminal Laboratuvarı, Adli Tıp Birimi, Ankara 1 2 Olgu Sunumu: Blast travma olduğu anda akut yaralanmalar oluşur ancak takip eden dönemde vasküler endotelyal hasara bağlı geç nekroz ve perforasyonlar görülür. Bu çalışmadaki amacımız blast yaralanma ile oluşan gecikmiş bir rektum perforasyonu vakasındaki değişik tedavi yaklaşımımızı literatür bilgileri eşliğinde tartışmaktır. 23 yaşında erkek hasta, patlama etkisi ile fırlayarak sol inguinal bölgesinden girip retroperitoneal bölgesine kadar ilerleyen 1.5 kg’lık kaya ile yaralanmış ve membranöz üretra ve sol illiak arter ile ven kesisi nedeniyle sentetik greft ile arteryel illiakofemoral by-pass, sol illiak ven ligasyonu, bilateral internal illiak arter ligasyonu, sistostomi, sigmoidostomi, sol alt ekstremite dört kadran fasyatomi ugulanmış, foley yerleşterilmiş ve kliniğimize transfer edilmiştir. Postoperatif 1. günde penil-skrotal dolaşım bozukluğu nedeniyle internal iliac arter ligasyonları açılan hastada kanama yenilenmedi ve dolaşım düzeldi. Postoperatif 5. günde mikrosirkülasyon bozukluğu nedeniyle sol kalça eklem dezartikülasyonu uygulandı. 3 gün sonra amputasyon güdüğünden pürülan kötü kokulu akıntı nedeniyle eksplore edildi. Rektum ön duvarda perforasyon ve cerrahi sahada içerikle kirlenme görüldü. Hastanın hemodinamisi low-anterior rezeksiyon için uygun olmadığından SECS + VAC uygulaması yapıldı. Kontaminasyon kesildi, VAC pansumanı üç günde bir değiştirildi. İşlemden 2 hafta sonra enfeksiyon gerileyince foley kılavuzluğunda üreteroprostatostomi uygulandı. Bir ay sonra rektal perforasyon ve 2 ay sonra cilt açıklığı tamamen iyileşti. Altıncı ay kolonoskopisinde rektumda patoloji saptanmadı. Kontamine ve kompleks rektum yaralanmalarında definitif cerrahi yapılamıyorsa SECS+VAC uygulaması kontaminasyonu engelleyip iyileşmeyi hızlandıran uygun bir yaklaşımdır kanaatindeyiz. POSTER BİLDİRİLER [PB - 265] Kesici delici alet yaralanmasına bağlı tüp torakostomili hastada açıklanamayan hıpotansiyonun nadir bir nedeni: Tıkanan torax tüpü MEHMET AKİF ÜSTÜNER1, ABDULLAH ŞENLİKÇİ1, ELİF DUMAN2, İBRAHİM ERDİNÇ3, EYÜP YELDAN1, ENVER İLHAN1 1 SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir 2 SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Servisi, İzmir 3 SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalb Damar Cerrahisi Servisi, İzmir Olgu Sunumu: Toraksa nafiz delici kesici alet yaralanması nedeniyle 37 yaşında erkek hasta acil servise getirildi. Bilinç açık ve koopere idi. TA: 100/60 mmHg, nabız: 100/dk, solunum sayısı: 22/dk saptandı. Dinlemekle sağda akciğer sesleri sağda azalmıştı. Fizik bakıda; toraksta sağda 3. interkostal aralık sternum bileşkesinde yaklaşık 2 cm, solda 10. interkostal aralıkta ön aksillar çizginin medialinde 3 cm uzunluğunda kesici delici alet yaralanması giriş delikleri tespit edildi. Torax CT’ de sağda hemotorax saptandı. Sağ tüp torakostomi uygulandı.Tüp torakostomiden 1000 cc hemorajik mayii drene olduktan sonra drenaj kesildi. Ancak hastanın hipotansif durumu devam etti ve TA 60/40 mmHg’ya kadar düştü. Hasta ameliyata alındı. Exploratif laparotomi uygulandı ve patolojı saptanmadı. Daha sonra sol torakotomı uygulandı. Sol akciger, kalp ve ana damarlarda patolojı saptanmadı. Hastanın hemoglobın değerinin tedricen 7.5 g/dL’ye kadar düştüğü gözlendi. Ek olarak sağ torakotomi uygulandı. Explorasyonda sağ hemitoraksta yaklaşık 2000 cc hematom gözlendi. Toraks dreni tıkanmıştı. Aktif kanayan sağ internal mamarian arter klipslendi. Beş gün Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesi’nde tedavi gören ve yara yerinde MRSA üreyen hasta 27. Gün şifa ile taburcu edildi. Kesici delici alet yaralanmalarında kesinin lokalizasyonuna göre genel cerrahi, göğüs cerrahisi, kalp damar cerrahisi ve anesteziden oluşan multidisipliner yaklaşım ve ince detayların akılda tutulması hayat kurtarıcı olabilir. [PB - 266] Safra yolu yaralanması olan bir olguda hepp-couinaud yaklaşımı MEHMET AKİF TÜRKOĞLU1, HASAN ÇALIŞ2, SEZER GÜRER1 1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya 2 Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Antalya Giriş: Üst abdominal operasyonlarda iatrojenik safra yolu yaralanmaları gözlenmekle birlikte sıklıkla laparoskopik kolesistektomi sırasında oluşur. Yaralanma riskini arttıran bir takım faktörler (kadın cinsiyet, komplike safra kesesi taşı, aberran anatomi) ve yaralanmadan kaçınmak için birtakım teknik manevralar vurgulanmasına rağmen açık kolesistektomiye göre safra yolu yaralanmaları insidansı 2 kat daha fazladır. Hastaların çoğunda safra yolu yaralanmaları laparoskopik kolesistektomiyi takiben ilk hafta içinde farkedilir. Operasyon öncesi hazırlık aşamaları, safra kolleksiyonu veya fistülünün drene edilmesiyle sepsisin kontrolü ve safra yolu yaralanmasının tanımlanmasından ibarettir. Uzun dönem iyi sonuçlar hepatobiliyer cerrahide 127 P O STE R de serbest intraperitoneal hava ve kontrast ekstravazasyonu saptanmadı. 5. gün gelişen biliomaya perkutan drenaj kateteri uygulandı. İlk 24 saatte 600 cc safra drenajı olan olguda dren 12. günde çıkartıldı. 14. gün şifa ile taburcu edilen olguya 1. ayında çekilen bt de patoloji izlenmedi. Sonuç: Karına nafiz ateşli silah yaralanmalarında hemodinamik olarak stabil, bilinci açık, lokalizasyonu sağ üst kadran, tanjansiyel ve lomber bölgeleri içeren, başvuru anında ve takiplerinde periton irritasyon bulgusu olmayan, radyolojik olarak perforasyon ve kontrast ekstravazasyonu saptanmayan olgular seri vital bulgular, karın muayenesi ve hemogram ile takip edilebilir. 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ deneyimli merkezlerde biliyer rekonstruksiyonun Roux-en-Y hepatikojejunostomi şeklinde yapılmasıyla elde edilebilir. Bu yazıda laparoskopik kolesistektomiye bağlı oluşan safra yolu yaralanmasında başarısı kanıtlanmış bir yöntem olan HeppCouinaud yaklaşımını sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 20 yaşında kadın hasta laparoskopik kolesistektomi sonrası birinci haftada ortaya çıkan sarılık, sağ üst kadran ağrısı ve ateş nedeniyle merkezimize refere edildi. Fizik muayene bulguları kolanjit ile uyumlu olan hastanın laboratuvar bulgularında karaciğer fonksiyon testlerinde yükseklik, GGT’nin (gamaglutamil transferaz) 432 U/L, ALP’ın (alkalen fosfataz) 383 U/L, direkt bilurubinin 8.1 mg/dl olması üzerine yapılan batın ultrasonografisinde intrahepatik ve ekstrahepatik safra yollarında dilatasyon saptandı. Hastaya yapılan endoskopik retrograd kolanjiopankreatografide koledok proksimalinde tam tıkanma saptandı. Bunun üzerine yapılan perkütan transhepatik kolanjiografide intrahepatik safra yolları, ana safra yollarının dilate ve koledoğun oklüde olduğu gözlendi. Bismuth-Strasberg sınıflamasına göre Tip E2 olduğu belirlenen ve biliyer drenajı sağlanan hastanın direkt bilirubin düzeyinin 2.7 mg/dl’e kadar gerilemesi üzerine 6 hafta sonra hastaya Hepp-Couinaud yaklaşımı ile Roux-en-Y hepatikojejunostomi yapıldı. Postoperatif 7. gün sorunsuz taburcu edildi. Tartışma: Safra yolu yaralanmalarında uygun tedavi tanı zamanına, yaralanmanın tipine, genişliğine ve seviyesine bağlıdır. Cerrahideki amaç kısa ve uzun dönem komplikasyonların (biliyer fistül, intraabdominal apse, bilyer striktür, kolanjit, biliyer siroz) engellenmesidir. Hepp-Couinaud prosedüründe esas yaklaşım sol hepatik duktusa yöneliktir. Sol hepatik duktusun seçilmesinde ince iğne ile safra aspirasyonu ve intraoperatif kolanjiografi klavuz olabilir. Sol hepatik arterin round ligamanı civarında sol hepatik duktusa yakın seyrettiği unutulmamalıdır. Arter mobilize edilip duktusun boyunca açılmasına izin verecek şekilde vasküler loop ile retrakte edilir. Bu manevra ile konfluensten round ligamanına kadar sol hepatik duktusa anteriordan aksına paralel insizyon yapılır. 40 cm’lik roux loop yan-yan şeklinde önce posterior kenar, daha sonra anterior kenar olmak üzere tek tek 5-0 monofilaman polidioksanon sütur ile mukoza-mukoza anastomoz edilir. Transanastomoz stent kullanmaya gerek yoktur. Loja 1 adet dren konulabilir. Sonuç: Hilar bölgedeki inflamasyon ve fibrozise bağlı diseksiyonla anatomiyi ortaya koymadaki güçlük ve oluşabilecek ek komplikasyon riskleri nedeniyle Hepp-Couinaud yaklaşımı etkin bir yöntem olup, uzun dönemde anastomoz striktür oranlarının az olması bu prosedürü alternatif yapmaktadır. [PB - 267] Travmatik dalak yaralanmaları retrospektif analizi MEHMET EMİN GÜNEŞ, SERDAR ÇULCU, DİDEM CAN TRABULUS, ACAR AREN, SERDAR YAMANYAR İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE yısı 2.7 ünite idi. hastaların ortalama hastanede kalış süreleri 7.8 gündü. Postoperatif 1 hastada yara yeri enfeksiyonu 1 hastada batın içi apse 1 hastada atelektazi gelişti. Tartışma ve Sonuç: Travma nedeniyle acil splenektomi yapılan hastalarda hastaların ameliyata alınış süreleri, ameliyat süreleri ve yapılan transfuzyon sayısı ile postoperatif hastanede kalış süresi ve postoperatif komplikasyonların ilişkili olduğunu düşünmekteyiz. [PB - 268] Savaş yaralanmalarında ilk ameliyatın yapıldığı yerin mortaliteyle ilişkisi AKIN AYDOĞAN, MUSTAFA UĞUR, SEÇKİN AKKÜÇÜK, İBRAHİM YETİM, İLHAN PALTACI, AYDIN KAPLAN, MUHYİTTİN TEMİZ Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay Amaç: Savaş yaralanmalarında erken ve hızlı müdahalenin hayat kurtarıcı en önemli prensiplerden biri olduğu şüphesizdir. Bu çalışmada savaş alanına en yakın merkezde ameliyat edilip hastanemize sevk edilen hastalarla, yaralanmadan sonra ilk olarak hastanemize getirilerek ameliyat edilen hastaların mortalitesini karşılaştırdık. Gereç ve Yöntem: 2011-2012 yılları arasında Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde Suriye’ de ki iç savaş sırasında ateşli silah ve bombalama sonucu yaralanan hastaları ilk müdahalenin yapıldığı yere göre gruplandırdık ve mortalitelerini karşılaştırdık. Bulgular: 2011-2012 yılları arasında savaş sırasında yaralanan toplam 116 hasta opere edildi. Bu hastalardan 80’i yaralanmadan sonra başka bir sağlık merkezinde cerrahi müdahale yapılmadan ilk olarak hastanemize getirilmişti. Hastalardan 36’sı savaş bölgesi yakınındaki merkezlerde yada ilçe hastanelerinde ameliyat edilerek ya takip amacı ile yada çeşitli komplikasyonlar gelişmesi üzerine sevk edilmişti. Yaralanmadan sonra ilk olarak hastanemizde ameliyat edilen hastaların 11’i (%13.7) öldü. Ameliyat edildikten sonra sevk edilen hastalardan ise 13’ü (%36.1) öldü. Ölüm nedenleri incelendiğinde ilk ameliyatı hastanemizde olanlarda solunum yolu enfeksiyonlarından kaynaklanan sepsis ve kanama olarak bulunurken sevkli gelen hastalarda anastomoz kaçağı, gözden kaçan yaralanmalara bağlı sepsis ve tekrarlayan ameliyatlara bağlı solunum yolu problemleriydi. Tartışma ve Sonuç: İlk müdahale merkezlerinde hangi hastaların ameliyat edileceği iyi değerlendirilmelidir. Bu çalışmada savaş yaralanmalarında mortalite ilk ameliyatın nerede yapıldığı ile doğrudan ilişkili bulundu. Erken ameliyat edilmediği taktirde hayatla bağdaşmayacak şiddetli yaralanmalar dışındaki hastalar ilk yardım prosedürleri uygulandıktan ve hemodinamik durumları gözden geçirildikten sonra en yakın ileri bir merkeze sevk edilmelidir. Bu yaklaşımın özellikle sepsise ve ameliyat komplikasyonlarına bağlı ölümleri azaltacağı düşüncesindeyiz. Amaç: Bu çalışmada travma nedeniyle acil servisimize başvuran ve splenektomi yapılan hastalarda hastaların ameliyata alınış süreleri yapılan transfuzyon sayısı ve ameliyat sürelerinin postoperatif etkilerini incelendi. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010-Şubat 2013 tarihleri arasında travmaya bağlı splenektomi yapılan hastaların demografik verileri, ameliyata alınış süreleri, ameliyat süreleri, yapıaln transfuzyon sayıları, hatanede kalış süreleri ve postoperatif hastanede kalış süreleri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Splenektomi yapılan 17 hastanın 12’si erkek, 5’i kadın, yaş ortalaması 39.6 yıl (20-82) idi. Hastaların ortalama ameliyata alınış süreleri 197.05 dakika, ortalama ameliyat süreleri 52.3 dakika ortalama yapılan transfüzyon sa128 POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 269] [PB - 270] Travmada hipotermi: Neden ve sonuç analizine yönelik ön rapor Travmada kan basıncı yüksekliği: Neden ve sonuç analizine yönelik ön rapor MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1, ÜMİT KALDIRIM1, YUSUF EMRAH EYİ2, İBRAHİM ARZIMAN1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, ÖZCAN ALTINEL3, GÜLTEKİN ÖZTÜRK4 MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1, ÖZCAN ALTINEL2, ÜMİT KALDIRIM1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, YUSUF EMRAH EYİ3, İBRAHİM ARZIMAN1 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Hakkari Asker Hastanesi Acil Servisi, Hakkari 3 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 4 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Askeri Sağlık Hizmetleri Anabilim Dalı, Ankara 1 2 2 Amaç: Travma olgularında hipotermi uzun yıllardır mortaliteyi artıran bir faktör olarak değerlendirilmekte iken son yıllarda bu durum tekrar tartışılır hale gelmiştir. Bu çalışmada bir yıllık süre zarfında ilk değerlendirmede hipotermi saptanan ve travma nedeniyle yatış yapılan olgularda hipotermi nedenlerinin ve hipoterminin mortalite ve yatış süresine etkilerinin analiz edilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Geriye yönelik olarak yapılan bu değerlendirmede 13 Aralık 2011 ile 31 Aralık 2012 tarihleri arasında GATA Acil Tıp Başkanlığında travma nedeniyle yatış yapılan ve ilk değerlendirmede hipotermi saptanan olgular kayıtlar üzerinden geriye dönük olarak incelendi. Timpanik ölçümle 36 °C’nin altındaki değerler çalışmaya dahil edildi. Demografik veriler, kabul şekli, travma nedeni, acil serviste geçen süre, yatış süresi ve mortalite verileri toplandı. Hipotermi saptanan travma olguları ile diğer travma olguları arasındaki mortalite ve yatış süreleri istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Belirlenen süre içerisinde travma nedeniyle toplam 551 olguya yatış yapıldığı ve bunlardan 14 (%2.54) olguda ilk değerlendirmede hipotermi tespit edildiği gözlendi. Tüm travma olgularında yaş ortalaması 40,3 iken ateş yüksekliği olan olgularda 49,23 (min:14, maks:92) olduğu tespit edildi. E/K oranı 2.5 idi. Olguların 9’nun (%64.3) ambulansla getirildiği gözlendi. En sık acil servis tanısı ve yatırılan kliniği 7(% 50) olgu ile ortopedik yaralanmalar ve ortopedi kliniği oluşturmakta idi. Gelişinde taşikardi saptanan olgu yoktu. Tüm travma olguları için ortalama yatış süresi 18.2 gün iken hipotermi saptanan olgularda ortalama yatış süresi 13.92 gün (min:3-maks:62) olmasına rağmen bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı değildi(p=0.67). Tüm travma olgularında mortalite %7.4(n=40) iken hipotermisi olan olgularda bu oranın %7,1 (n=1) olduğu ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı gözlendi (p=0.85). Tartışma ve Sonuç: Çalışma bulgularından elde edilen verilere göre travma olgularında hipotermi zaman zaman karşılaşılabilen bir olgudur. Yatış süresi açısından istatistiksel olarak anlamlı olmasa da hipotermik olguların yatış süresinin kısa olması hipoterminin travmayı olumlu etkileyebileceği kanaatini oluşturmuştur. Bununla birlikte konunun daha geniş serili çalışmalarla desteklenmesine ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 3 Hakkari Asker Hastanesi Acil Servisi, Hakkari Amaç: Travmalı olgularda ilk değerlendirmede tespit edilen kan basıncı yüksekliğine (KBY) dair çalışmalar son derece sınırlıdır. Bu çalışmada ilk değerlendirmede KBY saptanan ve travma nedeniyle yatış yapılan olgularda KBY nedenlerinin ve bu durumun mortalite ve yatış süresine etkilerinin analiz edilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13.12.2011 ile 31.12.2012 tarihleri arasında travma nedeniyle yatış yapılan ve ilk değerlendirmede KBY saptanan olgular kayıtlar üzerinden geriye dönük olarak analiz edildi. Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul şekli, acil servis tanısı, eşlik eden hastalıklar, kullandığı ilaçlar, acil serviste geçen süre, yatırılan klinik, yatış süresi ve mortalite verileri toplandı. İlk değerlendirmede KBY saptanan olgular ile diğer olgular arasındaki mortalite ve yatış süreleri karşılaştırıldı. Bulgular: Toplam 551 olguya yatış yapıldığı ve bunlardan 38(%6.90) olguda KBY tespit edildiği gözlendi. Yaş ortalaması 63.78(min:21, maks:91) idi. Olguların 15’nin (%51.43) ambulansla getirildiği gözlendi. Ortopedik yaralanmalar (15 olgu,%39.5) ile travmatik beyin hasarı (13 olgu, %34.2) en sık acil servis tanıları idi. 24 olguda (%63.16) bir veya daha fazla eşlik eden kronik hastalık ve buna yönelik ilaç kullanımı tespit edildi. Eşlik eden hastalıklar arasında 20 olgu (%52.63) ile hipertansiyon ilk sıradaydı. En sık yatırılan klinik Ortopedi kliniği (18 olgu) idi. Hastanede ortalama yatış süresi 18.86 gün (min:1-maks:102) idi. Tüm travma olgularında mortalite %7.4 (n=40) iken KBY saptanan olgularda bu oran %15.79 (n=6)’ti ancak bu sonucun istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0.097). Yatış süresi açısından anlamlı bir farklılık bulunmadı. Tartışma ve Sonuç: Travma olgularında gelişte saptanan KBY ile ileri yaş ve hipertansiyon tanısı arasında bir ilişkili olduğu değerlendirilmektedir. Bu olgularda mortalite yüksek bulunmasına rağmen bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı değildi. Bu durum KBY saptanan olgunun göreceli olarak az olmasından kaynaklanmış olabilir. Travma ile ilgili hekimlerin gelişte KBY saptanan olgularda dikkatli olmasının ve bu olgularda özgeçmiş bilgilerini daha özenli alınmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Travma olgularında saptanan KBY bulgusuna yönelik olarak daha geniş çalışmalarla neden sonuç ilişkisinin ortaya koyulmasına ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. [PB - 271] travma nedeni ile yatırılan olgulardan acil servise ambulans ile getirilen ve kendi imkanları ile başvuran olguların mortalite ve morbidite açısından karşılaştırılması ŞÜKRÜ ARDIÇ1, ÜMİT KALDIRIM1, İBRAHİM ARZIMAN1, MURAT DURUSU1, GÜLTEKİN ÖZTÜRK2, MEHMET ERYILMAZ1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Askeri Sağlık Hizmetleri Anabilim Dalı, Ankara 1 2 Amaç: Bu çalışmada çalışma süresi zarfında travma nedeni ile hastaneye yatışı yapılan olgulardan acil servise ambulans ile POSTER BİLDİRİLER 129 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ getirilen ve kendi imkanları ile başvuran olguların mortalite ve yatış süreleri açısından karşılaştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13.12.2011 ile 31.12.2012 tarihleri arasında GATA Acil Tıp Başkanlığında travma nedeniyle yatış yapılan olguların kayıtları geriye dönük olarak analiz edildi. Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul şekli, acil servis tanısı, acil serviste geçen süre, yatırılan klinik, yatış süresi ve mortalite verileri toplandı. Elde edilen veriler istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Belirlenen süre içerisinde travma nedeniyle toplam 551 olguya yatış yapıldığı tespit edildi. Bunlarda 20 tanesinin acil servise başvuru şekli ile ilgili veri bulunamadı. 531 olgunun 234 (%44,07) ünün Acil Servise ambulans ile getirildiği, 297 (%55,93) olgunun ise kendi imkanları ile başvurduğu tespit edildi. Ambulans ile getirilen olguların yaş ortalaması 41,75 (min:1, maks:92), iken kendi imkanları ile başvuran olguların yaş ortalaması 38,94 (min:1, maks:91) idi. Ambulans ile gelenlerde ateşli silah yaralanması (109 olgu, %46,5) en sık acil servis tanısı idi. En sık yatırılan klinik ortopedi kliniği (92 olgu %39,3) idi. Kendi imkanları ile başvuranlarda ise en sık tanı femur fraktürü (41 olgu %13,8) ve en sık yatış yapılan klinik yine ortopedi kliniği (135 olgu %45,4) idi. Hastanede ortalama yatış süresi ambulansla gelenlerde 24,41 gün (min:1 -maks:182) kendi imkanları ile başvuranlarda ise 14,76 (min:1-maks:140) gün idi. 3 aylık mortalite oranı ambulans ile gelenlerde %10,2 (24 olgu) iken kendi imkanları ile başvuranlarda %5,7 (17 olgu) idi. Mortalite (p:0,087) ve yatış süreleri (p:0,896) ambulans ile gelenlerde yüksek olmasına rağmen bu farklılık istatistiksel olarak anlamlı değildi. Tartışma ve Sonuç: Çalışma bulgularından elde edilen verilere göre travma nedeniyle yatırılan olgularda, olgunun ambulansla getirilmiş olması mortalite ve yatış sürelerini artırmasına rağmen bu farkın anlamlı olmadığı değerlendirilmektedir. Bu sonucun travma olguları için hastane önce acil sağlık hizmetinin daha etkin verilmesine olan ihtiyacın dolaylı bir göstergesi olduğu değerlendirilmektedir. [PB - 272] Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği’nde saptanan spontan nontravmatik gazlı ganren: Olgu sunumu OKTAY ÇELİK, ALİ ÖZER, PINAR SARKUT, SADIK KILIÇTURGAY Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Bursa Amaç: Nadir görülen spontan nontravmatik gazlı gangren hastalığı saptanan bir hastayı sonraki olgulara örnek teşkil etmesi nedeni ile sunulmaya uygun görüldü. Gereç ve Yöntem: Hastanemiz genel cerrahi kılınığınde tedavi gören 29 yaşındaki herhangi bir travma öyküsü olmayan erkek hastanın verileri incelendi. Tartışma: İki gün önce odun kesme öyküsü olan hasta göğüs sağ tarafta ve omuzda ağrı nedeni ile dış merkeze müracaat etmiş. Rotator cuff yırtığı tanısı ile NSID verilmiş. Şikayetleri geçmemesi ve göğüs sağ tarafta kızarıklık başlaması üzerine acil polikliniğinde değerlendirilen hasta enfeksiyon hastalıkları kliniğine yatırıldı. Romatizmal hastalık öyküsü mevcut. Soy geçmiş ve alışkanlıklarında özellik yok. Laboratuvar: lok:16.000 (%94 pnl) Üre:60 krt:1,2 CK:1082 CK-MB:80 dışında belirgin özellik yok. Hastanın yatışından 1 saat sonra vücudundaki nekrotik alanlar ilerlemesi üzerine genel cerrahi konsültasyonu istendi. Şuur bozuldu, uykuya meyil arttı. Hasta acil ameliyata alındı. göğüs 2/3 ile karın 2/3’üne debridman ve VAC yapıldı. 12 saat sonra nekrozun ilerlemesi üzerine hasta yeniden ameliyata alınıp sağ kol dirseğe kadar ve skrotuma kadar olan ön ve arka gövde debridmanı yapıldı. Hasta 2 kez 130 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE debridmana ve agresif tedaviye rağmen yatışının 14. saatinde ex oldu. Alınan örneklerden yapılan Gram boyama: Gr + kok, Kültür (bactec): üreme yok. Patoloji: gangrenoz inflamsayon+ myonekrozus olarak geldi. Gazlı ganren clostridium cinsi anaerob bakterilerin toksinlerinin yol açtığı kas nekrozu, sistemik toksitite ve vaskuler hemoliz ile karakterize bir hastalıktır. Sıklıkla travmatik kirli yaralanmalarda görülür. Ancak cerrahi işlemlerden sonrada nadir olsa da görülebilir. Spontan nontravmatik gazlı ganren(SNGG) ise çok nadir görülen herhangi bir bakteri girişi tespit edilmeyen tedaviye rağmen son derece mortal (%70-100) seyreden bir hastalıktır. Sonuç: Hastalığın tanısının konması için öncelikle ayırıcı tanıda akılda tutulmalı ve çok hızlı hareket ederek nekroze alanlar debride edilmelidir. [PB - 273] Rektus kılıf hematomu: Olgu serisi TUBA ATAK, ÖZGÜR EKİNCİ, CENGİZ MADENCİ, BÜŞRA BURCU, GÜLBEY TURAN, RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU İstanbul Medeniyet Üniversitesi, İstanbul Amaç: Rektus kası kılıfı hematomları; anterior rektus abdominis kılıfının içindeki epigastik damarların rüptürü veya rektus kası liflerinin yırtılması sonucu kanın rektus kılıfı içinde toplanması ile oluşmaktadır. Bu yazıda rektus hematomu tespit edilen 8 olgunun demografik özellikler, etyoloji açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Aralık 2011- Aralık 2012 tarihleri arasında karın ağrısı şikayeti ile başvuran ve rektus kılıf hematomu tespit edilen 8 olgu retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 6’sı (%75) kadın, 2’si (%25) erkek olup yaş ortalaması 56 yıl (aralık: 19-80 yıl) idi. Karın ağrısı (%75) en sık görülen başvuru şekli idi. Etyoljide 5 olgu spontan, 1 olguda ağırlık kaldırma, 1 olguda düşme ve bir olguda trafik kazasına bağlı travma öyküsü vardı. Ek hastalık yönünden 3 olguda kapak replasmanı, 1 olguda pulmoner emboli, 1 olguda koroner arter hastalığı ve 1 olguda atrial fibrilasyon öyküsü mevcuttu. Üç olgunun warfarin, 2 olgunun enoksaparin, 1 olgunun klopidogrel kullandığı öğrenildi. Başvuru anında 5 olguda anemi tespit edildi. INR değeri üç olguda yüksek diğer olgularda normal sınırlarda idi. Beş hastada transfüzyon ihtiyacı oldu. Eritrosit (ortalama 1,85 ünite, aralık 0-7ünite) ve taze donmuş plazma transfüzyonu (ortalama 0.75, aralık: 0-5 ünite) ile replasman yapıldı. Olguların tamamı konservatif yaklaşım ile tedavi edildi. Hiçbir olguda mortalite görülmedi. Ortalama yatış süresi 3.3 gün (aralık: 1-8 gün) idi. Tartışma ve Sonuç: Rektus kılıf hematomu; anemi, abdominal kitle veya akut karın bulgularıyla gelen antikoagülan kullanım öyküsü olan hastalarda akılda tutulmalıdır. Erken tanı gereksiz cerrahi girişimlerden kaçınmada, mortalite ve morbiditeyi azaltmada son derece önemlidir. Tedavide ilk planda konservatif yaklaşım uygulanmalıdır. [PB - 274] Yangında kalarak burun kılları yanan ve acilde entübe edilen hasta AYKUT AKSELİ1, AYTÜL AKSELİ2, İSMAİL MURAT OK1, SERHAT ÖRÜN1, BEKİR DAĞLI1 Adnan Menders Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın 1 2 Olgu Sunumu: 19 yaşında erkek hasta evinde çıkan yangını söndürmeye çalışırken alevlere ve sıcak dumana maruz kalPOSTER BİLDİRİLER mış. Bunun sonucu burun kılları yanmış ve inahalasyon yanığı meydana gelmiştir. 112 ambulansı ile acil servise getirilen hastanın ilk bakıda burun kılları, bıyıkları ve sakallarının uçları yanmış. Burun mukozası hiperemik ve ödemli, farenks ve uvula hiperemik, uvula hafif ödemli idi. Dil üzeri ve farenks siyah is ile kaplı ve hasta siyah renkli balgam çıkartmakta idi. Vital bulguları stabil ve konuşması normal koopere oryante olan hastanın nabzı 80/dakika, tansiyon arteriyal 140/100 mmHg, parmak ucu probu ile bakılan saturasyonu %97 idi. Hasta monitörize edildi. Havayolunda ödem gelişmesini önlemek için antiödem medikal tedavi başlandı. 3 saat sonra hastada nefes darlığı ve ajitasyon gelişmesi, saturasyonunun düşmeye başlaması üzerine hastanın solunum yollarında ödem ve Akut Respiratuar Distress Sendromu (ARDS) gelişmeye başladığı düşünülerek hasta acil yoğun bakım ünitemize yatırıldı ve entübe edildi. Ardından mekanik ventilatöre bağlandı. Yoğun bakımda sedatize edilerek mekanik ventilatöre bağlı halde takip edilen hasta ARDS tablosunun düzelmesini takiben ekstübe edildi. Bir süre daha ekstübe vaziyette yoğun bakımda takip edilen hasta poliklinik kontrolleri planlanarak taburcu edildi. Özellikle sıcak duman inhalasyonuna bağlı solunum yolu yanıklarında solunum yollarında ödem gelişmesi ve ARDS gibi ilk 24 saatte ortaya çıkan iki ciddi tablo vardır. O nedenle bu tip hastalar yoğun bakımda takip edilmeli, sık aralıklarla akciğer oskültasyonu ve orofarenks muayeneleri tekrarlanarak solunum yollarında ödem gelişip gelişmediğine bakılmalı. Hastanın solunum yollarında ödem gelişme riski yüksek ise hasta gecikmeden entübe edilmelidir. Çünkü solunum yolları ödem sonucunda obstrükte olacak olursa hasta entübe edilemeyecek hale gelebilir. Bu aşamadan sonra ise hasta entübe edilemediğinden klinik tablo çok daha sıkıntılı hale gelebilmektedir. [PB - 275] Difenilmetan-4,4 di-izosiyanat isimli kimyasalı içeren izolasyon malzemesinin basınçlı kutusunun inflak etmesi sonrasında oluşan yüz yanığı CENK MELİKOĞLU1, MUSTAFA SÜTÇÜ1, ARZU YALÇIN2 Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Plastik Cerrahi Kliniği, Şanlıurfa 2 Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, İzmir 1 Amaç: Difenilmetan-4,4- İzosiyanat isimli izolasyon maddesi içeren basınçlı kutunun ateşe atılması sonucu inflak etmesi neticesinde gelişen yüz yanığının tedavisi ve yönetimi ile nadiren yanığa sebep olabilen anlatılan kimyasalın karekteristik özelliklerinin sunumu yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: 5 yaşında erkek hasta yüzündeki yanıklar ve laserasyonlar nedeniyle dış merkezden klniğimize yönlendirildi. (Resim-1) Öyküsünden evinden aldığı basınçlı kutuyu ateşe attığını ve kısa bir süre sonra kutunun inflak ettiği öğrenildi. Yapılan muayenede yüzün kısmen katranla kaplandığı ve nazal dorsum ile kaş üzerindeki parçalı laserasyonların dış merkezde sutüre edildiği ve 1. derece ve 2. derece yanık alanları görüldü. Bulgular: Hasta ameliyathaneye alınarak yüzündeki yabancı madde kalıntıları uzaklaştırıldı, laserasyonları usulüne uygun olarak yeniden onarıldı. Göz kliniğince değerlendirildi ve epitel hasarının olmadığı görüldü. Hasta medikal tedavisi düzenlenerek taburcu edildi. Pansuman ile ayaktan takip edildi. 6 ay süresince skatrizan tedavi ve güneş koruyucu uygulandı. (Resim-2) Tartışma ve Sonuç: Poliüretan, kauçuk yerine kullanılmak üzere yeni bir ürün bulma çalışmaları yapan ünlü bilim adamı Prof. Otto Bayer tarafından 2. Dünya Savaşının ilk yıllarında üretilmiştir. POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE Difenilmetan-4,4 Di-izosiyanat içerir.Kapı cam boşluk alanlarının dolurulmasının yanında yapıların izolasyonuna kadar sanayide geniş kullanım lanına sahiptir. B3 yanmazlık sınıfında olmalarına karşın bazı katkılarla B2 ve B1 ve hatta A sınıfı (A1 hiç yanmaz A2 zor yanıcı)yanmazlık düzeyine çekilmektedirler. Yangından korunmak amacıyla yanmazlık sınıfı yüksek malzemelerin kullanımı bu tür kimyasalla ortaya çıkan sunduğumuz vakadaki yüz yanığının da da daha iyi prognozlu seyretmesine yol açmıştır. Kimyasal madde hastanın yüzüne ciddi oranda yapışmasına rağmen alev almayarak 3. Derece yanık oluşumundan hastayı korumuştur. Difenilmetan-4,4 Di-izosiyanat kimyasal maddesi sanayi kullanımından önce çeşitli uygulamalarla yanıcılığı azaltılmış olsada alev ile temas ettiğinde özellikle içinde bulunduğu basıçlı kutunun inflak etmesinden sonra yanıklara yol açabilmektedir. [PB - 276] Çakmak gazı patlaması sonucu meydana gelen flash yanığı: Dört olgu sunumu ABDUL KERİM YAPICI1, İBRAHİM ARZIMAN2, ÜMİT KALDIRIM2, ŞÜKRÜ ARDIÇ2, SALİM KEMAL TUNCER2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara 1 Amaç: Uçucu maddeleri içeren ürünler ucuz, kolay bulunan yasal maddelerdir. Çakmak gazı %75-89 bütan ve %5-25 isobutan içerir. Bütan gazı çakmaklarda yakıt olarak ve sprey ürünlerde itici gaz olarak kullanılır. Çakmak gazının solunması öfori ve halüsinasyona neden olur. Kolay elde edilebilir olması nedeni ile 18 yaş altı çocuklarda kullanımı yaygındır. Solunum depresyonuna, akut solunum yetmezliği sendromuna, kalp kası üzerine direkt etki ile ani ölümlere neden olabilmektedir. Bu olgu sunumumuzda, araba içerisinde çakmak gazı doldururken patlama meydana gelmesi sonucunda el ve yüzlerinde yanık oluşan 4 vaka sunulmuştur. Olgu Sunumu: Yaş ortalaması 21 olan 4 erkek hasta, her iki el ve yüzlerindeki yanıklar nedeniyle acil servise başvurdu. Araba içerisinde çakmaklarına gaz doldurduklarını ifade eden ancak yüksek olasılıkla çakmak gazı soluyan 4 hasta, içlerinden birisinin sigarasını yakmak amacı ile çakmağını çakmasıyla patlama meydana geldiğini ve sonrasında el ve yüzlerinin yandığını ifade etmektedirler. Yapılan muayenelerinde; birisinin her iki el ve yüzünde yaygın bülleri içeren, total vücut alanının %8’ini kaplayan ikinci derece yanık alanlarının olduğu görüldü. Diğer bir hastanın sol elde daha fazla olmak üzere her iki el dorsalinde 2. derece ve yüzünde 1. derece yanık alanları izlendi. Diğer iki hastanın ise ellerinde ve yüzlerindeki eritem 1. derece yanık olarak değerlendirildi. %8 yanığı olan hasta, yanık merkezine yatırıldı. Diğer hastalar pansumanları yapılarak ayaktan takip edildi. Yanık merkezinde takip ve tedavisi yapılan hastada herhangi bir pulmoner komplikasyon gelişmedi ve tüm yanık yaraları 13. günde epitelize oldu. Diğer hastalar ayaktan takipleri sonucunda 7. günde tamamen iyileşti. Tartışma: Türkiye’de uçucu madde kullanım oranı %5.1 civarındadır. Çakmak gazı direkt toksik etki ile ani ölümlere neden olabildiği gibi gazın patlamasına bağlı meydana gelen yanıklarla beraber inhalasyon yaralanması oluşabilmekte ve bu geç dönemde ölüme neden olabilmektedir. Özellikle kapalı alanlarda oluşan bu tip yaralanmalarda hastaların inhalasyon yaralanması açısından da değerlendirilmeleri gerekmektedir. 131 P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ [PB - 277] Hastanın tuz ruhu (HCL) ile tatuaj çıkarma uygulaması sonrasında gelişen kimyasal yanık CENK MELİKOĞLU1, MUSTAFA SÜTÇÜ1, MUSTAFA ÖKSÜZ2, ARZU YALÇIN3 Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Plastik Cerrahi Kliniği, Şanlıurfa 2 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Plastik Cerrahi Anabilim Dalı, Manisa 3 Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, İzmir 1 Amaç: Hidroklorik asit (HCL), hidrojen ve klor elementlerinden oluşan, oda sıcaklığında ve normal basınç altında gaz halinde bulunan bir kimyasaldır. Halk arasında tuz ruhu olarak da bilinir ve yüzey temizliği amacıyla kullanımı yaygındır. 9. yüzyılda Fars simyacı Cabir bin Hayyan tarafından keşfedilmiştir. Gereç Yöntem: 43 yaşındaki erkek hasta sosyal yaşamında kendisi için sıkıntı yarattığı gerekçesiyle sağ ön kol fleksör yüzde bulunan dövmesini silmek için yaklaşık 200 cc tuz ruhunu bu bölgeye uyguladığını belirtti. Bu işlemi daha önce bir arkadaşının önerisi üzerine ilk olarak omuz bölgesindeki dövmeli alana uyguladığını ve fayda gördüğünü iddia etmekteydi. Yapılan muayenesinde sağ ön kolda fleksör yüzde yaklaşık 10x20 cm ebadında nekrotik doku içeren eskarlı alan gözlendi. Hastanın belirttiği ve HCL’yi daha önce uyguladığı deltoid bölge incelendiğinde ise skarlı alan içinde kısmen silinmiş dövme kalıntıları gözlendi. (Resim-1) Bulgular: Sağ ön kol bölgesindeki mevcut eskarlı alan genel anestezi altında tabanda kanamalı odaklar elde edilene kadar debride edildi.(Resim-2) Operasyonun ardından hasta ikici seansta greftlenmek üzere taburcu edildi. Fakat hasta deri grefti ile onarım operasyonunu kabul etmediği için ayaktan takiplerine devam edildi ve 8. haftada yanık alanının tamamen epitelize olduğu görüldü. (Resim-3) Tartışma ve Sonuç: HCL kimyasal ajanı ile oluşan yanıklarda bu ajan protein denaturasyonunun bir sonucu olarak deride gri-kahverengi renk değişikliğine yol açar. Oluşan kimyasal yanığın ciddiyeti ajanın pH, konsantrasyonu, temas süresine göre değişiklik göstermekle birlikte; HCL proteinlerin denatürasyonuna yol açarak kuagülasyon nekrozu ile beraber seyreden 3. derece derin yanıklara neden olabilir. [PB - 278] Skalpteki açık yaranın rekonstrüksiyonunda aşamaların azaltılması FİKRET EREN1, CENK MELİKOĞLU1, SİNAN ÖKSÜZ2, BÜLENT TEKEREKOĞLU1 Etimesgut Asker Hastanesi, Plastik Cerrahi Kliniği, Ankara GATAHaydarpaşa Eğitim Hastanesi, Plastik Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 1 2 Amaç: Saçlı derideki açık yaraların tedavisinde en sık olarak mevcut defekt alanının deri greftiyle kapatılması ve bu alanın iyileşmesi beklenmektedir. Daha sonra bu alana saçlı derinin getirilmesini sağlamak için doku genişletici yerleştirilmesi ve bundan yaklaşık 8-10 hafta sonra da saçlı deri rotasyon flebi ile defekt alanının kapatılmasını içeren ek iki cerrahi prosedür daha uygulamak gerekmektedir. Gereç ve Yöntem: 30 yaşında erkek hasta sol oksipital bölgede yaklaşık 10x5 cm’lik iki aydır mevcut olan iyileşmeyen yarası nedeniyle kliniğimize başvurdu. Hastanın öyküsünden çocukluğundan beri bu bölgesinde bulunan yanık nedeniyle oluşmuş alopesik alanın eksize edil132 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE diği ve saçlı derinin primer olarak onarılmış olduğu anlaşıldı. (Resim-1) Hastanın takibinde mevcut cerrahi sahada gerginlik sonucu fleplerde nekroz gelişmesi sonrası hasta kliniğimize refere edildi. Bulgular: Genel anestezi altında mevcut açık yara uyluk bölgesinden alınan parsiyel kat deri grefti ile onarıldı. Aynı seansta planlama yapılarak doku genişletici oksipital bölgeye yerleştirildi. Greftin ve operasyon insizyonlarının iyileşmesi beraber gerçekleşti. Postop 15. gün doku genişletici şişirilmeye başlandı. Postop 10. hafta doku genişletici çıkarıldı ve defekt alanı dezepitelize edildikten sonra saçlı deri flebi bu alana adapte edildi. Hastanın takiplerinde herhangi bir sorun yaşanmadı. (Resim-2) Tartışma ve Sonuç: Saçlı derideki mevcut skatrisyel alanlar basit prosedürlerle primer kapatılabilecekmiş gibi görünebilmektedir. Biz hastamızda mevcut açık yarayı parsiyel kat deri grefti ile onarıp aynı seansta occipital bölgeye doku genişletici uygulaması yaparak hastanın bu süreçte daha konforlu olmasını amaçladık. Ayrıca greftin iyileşmesi sürecini de hastanın tedavisini yavaşlatmasının önüne geçmeye çalıştık. Bu uygulamayla bu tür hastaların tedavi aşamalarının azaltılabileceğini ortaya koymayı amaçladık. [PB - 279] Likit petrol gazına bağlı el ve yüz yanığı: Olgu sunumu ABDUL KERİM YAPICI1, İBRAHİM ARZIMAN2, ÖZGÜR SEZER2, ŞÜKRÜ ARDIÇ2, ÜMİT KALDIRIM2, MEHMET ERYILMAZ2 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara Giriş: Likit petrol gazı (LPG), ham petrolün damıtılması ve parçalanması esnasında elde edilir. Basınç altında sıvı olarak tüplerde veya tanklarda kolay depolanan ve taşınan LPG, mutfaklarda, sanayide, ısınma ve aydınlatmada ve günümüzde özellikle taşıtlarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Biz burada, LPG sızıntısına bağlı araç içerisinde meydana gelen patlama sonucunda el ve yüzlerinde yanık oluşan 3 olgudan bahsedeceğiz. Olgu Sunumu: 17, 19 ve 21 yaşlarında 3 erkek olgu el ve yüzlerindeki yanıklar nedeni ile acil servise başvurdular. Park halindeki LPG’li araç içerisinde otururken, içlerinden birisinin sigara yakmak amacı ile çakmağı çaktığında patlama meydana geldiğini ifade eden hastaların yapılan fizik muayenelerinde el ve yüzlerinde ikinci derece yanık olduğu görüldü. Yanıkları daha az olan 2 hasta, pansumanı yapılarak ayaktan takip edilmek üzere taburcu edildi. Bu hastaların yanık alanları 1. haftada epitelize oldu. Yanıkları daha fazla olan ve yanık merkezine yatırılarak takip ve tedavisine başlanan diğer hastanın ise yanık alanları 14. günde tamamen epitelize oldu. Tartışma: LPG renksiz ve kokusuz bir gazdır. Ancak oluşabilecek bir sızıntının hemen anlaşılması için rafinerilerde özellikle kokulandırılmıştır. Son yıllarda araçlarda kullanımı giderek artan LPG’ ye bağlı yaralanmalarda artış olmuştur. Kokulandırılmasına rağmen, bu olgularımızda olduğu gibi, araç içerisine olan sızıntı fark edilememiştir. Bu tip araçları kullanan kişiler sızıntı tehlikesine karşı uyanık olmalı ve böyle bir durumda gaz bağlantısını kesmeli, aracı havalandırmalı ve kesinlikle araç içerisinde çakmak, kibrit yakmamalıdırlar. Ayrıca otomobillerde LPG dönüşümü tecrübeli kişiler tarafından yapılmalı ve LPG’li araçların bakımları periyodik olarak yaptırılmalıdır. POSTER BİLDİRİLER 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE [PB - 280] [PB - 281] Silindirik pres ütüye bağlı el yanığı: Olgu sunumu Yüksek voltaj elektrik yaralanmasına bağlı dissemine intravasküler koagulasyon gelişimi ABDUL KERİM YAPICI1, ÜMİT KALDIRIM2, MURAT EROĞLU3, İBRAHİM ARZIMAN2, ŞÜKRÜ ARDIÇ2 1 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara 2 Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara 3 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Acil Servisi, İstanbul Amaç: Silindirik pres ütü; çarşaf, masa örtüsü perde gibi düz ve geniş çamaşırların ütülenmesinde kullanılan büyük bir ütü makinesidir. Otel, hastane, restoran, misafirhane gibi yerlerde kullanılmaktadır. Biz burada silindirik pres ütüye sıkışma sonucu elde meydana gelen ezilme yaralanması ve yanık olgusundan bahsedeceğiz. Olgu Sunumu: 47 yaşında erkek hasta sol elindeki yanık nedeni ile acil servise başvurdu. Arkadaşı silindirik pres ütü ile ütü yaparken ona yardım ettiğini ve bu esnada silindirler arasına elinin kaza ile sıkıştığını ifade eden hastanın yapılan fizik muayenesinde, sol el dorsal ve volari ulnar yarısında ve 2. 3. 4. ve 5. parmakların dorsalinde 2. ve 3. derece yanık olduğu görüldü. El filmi normal olarak değerlendirildi. Pansuman yapıldıktan sonra yanık merkezine yönlendirildi. Burada gün aşırı pansuman ile ayaktan takip edildi ve 3 hafta sonra debridman-grefteleme operasyonu uygulandı. Başarıyla sonuçlanan ameliyat sonrası hasta, bası eldiveni kullanmaya başladı ve fizik tedavi egzersizlerine devam edildi. Tartışma: Günümüzde kullanılan silindirik pres ütüler daha güvenli olmasına rağmen halen yaralanmalar meydana gelmektedir. Silindirler arası yüzeyde ısı 160 dereceye kadar yükselmektedir. Bu yüksek sıcaklık ve basıncın etkisi ile amputasyona kadar gidebilen derin el yanıkları ve ezilme yaralanmaları meydana gelebilmektedir. Bu makineleri kullanan kişilere, meydana gelebilecek yaralanmalar açısından gerekli eğitimler verilmeli ve tecrübesiz kişilerin bu tip makineleri kullanmaları engellenmelidir. POSTER BİLDİRİLER P O STE R 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ ŞAHİN KAHRAMANCA1, İBRAHİM ÇOLHAN2, OSKAY KAYA1, HAKAN GÜZEL1, TEVFİK KÜÇÜKPINAR1 1 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara 2 Kurtalan Devlet Hastanesi, Siirt Amaç: On dokuzuncu yüzyılda Edison’un ampulü icadıyla başlayarak hayatımızın her safhasında vazgeçilmez hale gelen, doğru kullanıldığında yaşamı kolaylaştırırken, tedbirsizlik anında karşılaşabilecek en büyük fiziksel travmalardan birine dönüşebilen güç: Elektrik. Travma elektrik akımının yoğunluğuna, temas ettiği yüzeye ve temas süresine bağlıdır. Elektrik akımı, düşük (<1000 volt) ve yüksek voltaj (>1000 volt) olarak ikiye ayrılır. Gereç ve Yöntem: 34000 Volta maruz kalarak DİC gelişen hastayı sunacağız. Bulgular: Yüksek gerilim hattında 34000V elektriğe maruz kalarak 5 metre yüksekten düşen 32 yaşında erkek hastanın acildeki ilk muayenesinde, hasta nonkoopere ve dezoryante idi. Ekstremitelerde üçüncü derece yanıklar saptanmıştı. Rebound, defans yoktu. Hgb: 15.2 g/dl, INR: 1.56, ptz: 17.2, Plt: 302000, batın USG’de minimal sıvı, bir saat sonra Hgb 8.3 g/dl ve USG’ sinde batın içi yaygın sıvı saptandı. Bu esnada hastada solunum arresti gelişti. Acil operasyona alınan hastada batında 1000 cc defibrine mayi saptandı. Postoperatif birinci saatte drenlerden 1500cc hemorajik mayi gelmesi üzerine relaparatomi yapıldı. Plt: 26000, Hgb: 2.8g/dl, INR, aptt ölçülemeyecek değerdeydi. Hasta intra operatif ex oldu. Tartışma ve Sonuç: Yüksek voltaj elektriğe maruz kalan kişilerde DIC, derin organ yanıkları, ventriküler fibrilasyon ve ani ölüme kadar varan klinikler görülmektedir. Bu sebepledir ki; yüksek gerilim hattında çalışan işçilerin, koruyucu kıyafetler ve aletler ile çalıştırılmaları ve bunların kontrolünün yapılması gerekliliği, insan hayatına verilmesi gereken değere karşı bir borçtur. 133 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 134 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE POSTER BİLDİRİLER YAZAR DİZİNİ A BUMAHFOOZ MM............ SB-89 ABUOĞLU H............................... PB-38 ACAR A........................................ PB-108 ACAR A........................................ SB-14 ACAR A........................................ SB-28 ACAR A........................................ SB-66 ACAR A........................................ SB-67 ACAR A........................................ SB-81 ACAR A........................................ SB-9 ACAR A........................................ SB-92 ACAR H........................................ SB-61 ACAR M....................................... PB-3 ACAR T......................................... PB-15 ACAR T......................................... PB-187 ACAR T......................................... PB-92 ACET E.......................................... PB-185 ADAM G...................................... PB-13 ADNAN ÖZPEK A..................... SB-6 AĞALAR F................................... SB-32 AĞCA B........................................ PB-14 AĞCAOĞLU O............................ SB-100 AĞCAOĞLU O............................ SB-4 AĞCAOĞLU O............................ SB-87 AĞCAOĞLU O............................ SB-98 AHMET ZİYA BALTA AZ........... SB-71 AKAN A........................................ SB-78 AKARSU C................................... PB-208 AKARSU C................................... SB-13 AKARSU C................................... SB-68 AKAY S......................................... PB-134 AKAYDIN M................................ PB-120 AKBULUT G................................ PB-255 AKBULUT H................................ PB-243 AKBULUT S................................. PB-126 AKÇAM Tİ.................................... SB-46 AKDEMİR R................................. PB-188 AKDEMİR R................................. PB-190 AKDEMİR S................................. PB-126 AKGUL S...................................... PB-218 AKGUL S...................................... PB-98 AKGUL S...................................... PB-99 AKGÜL S...................................... PB-211 AKGÜN İE.................................... PB-1 AKGÜNER T................................ PB-206 AKGÜNER T................................ PB-92 AKIN ML ..................................... PB-84 AKINCI M..................................... PB-127 AKINCI M..................................... PB-128 AKINCI M..................................... PB-129 AKINCI M..................................... PB-130 AKINCI M..................................... PB-131 AKINCI M..................................... PB-132 AKINCI M..................................... PB-146 AKINCI M..................................... PB-204 AKINCI M..................................... SB-69 AKKAS M..................................... PB-27 AKKAS M..................................... SB-63 YAZAR DİZİNİ AKKAŞ M..................................... SB-35 AKKÜÇÜK S................................ PB-180 AKKÜÇÜK S................................ PB-194 AKKÜÇÜK S................................ PB-199 AKKÜÇÜK S................................ PB-200 AKKÜÇÜK S................................ PB-268 AKKÜÇÜK S................................ PB-76 AKKÜÇÜK S................................ PB-77 AKPINAR MY.............................. PB-125 AKSAKAL N................................ SB-31 AKSAKAL N................................ SB-87 AKSELİ A...................................... PB-175 AKSELİ A...................................... PB-175 AKSELİ A...................................... PB-176 AKSELİ A...................................... PB-176 AKSELİ A...................................... PB-274 AKSELİ A...................................... PB-274 AKSOY SÖ.................................. SB-33 AKSOY H...................................... PB-213 AKSOY H...................................... PB-214 AKSOY H...................................... PB-50 AKSOY M..................................... SB-87 AKSOY SÖ................................... PB-160 AKSOY Y...................................... PB-170 AKSOY Y...................................... PB-198 AKSOY YE.................................... PB-55 AKSU NM.................................... PB-27 AKSU NM.................................... SB-35 AKSU NM.................................... SB-63 AKTAŞ S....................................... PB-163 AKYILDIZ H................................. PB-78 AKYÜZ F..................................... SB-97 AKYÜZ M..................................... PB-78 AKYÜZ Y...................................... SB-25 ALANBAY İ.................................. PB-228 ALBAYRAK D.............................. PB-213 ALBAYRAK D.............................. PB-214 ALBAYRAK D.............................. PB-50 ALBAYRAK D.............................. PB-91 ALBUZ Ö..................................... SB-21 ALDEMİR M................................ PB-243 ALEMDAR A............................... SB-78 ALİ DURAN A............................. PB-65 ALİ OSMAN YILDIRIM AO...... SB-71 ALİMOĞLU O............................. PB-178 ALİMOĞLU O............................. PB-68 ALİMOĞLU O............................. SB-30 ALİMOĞLU O............................. SB-6 ALİMOĞLU O............................. SB-66 ALİMOĞLU O............................. SB-7 ALİMOĞLU O ............................ PB-139 ALİMOĞLU O ............................ PB-273 ALİMOĞLU O ............................ PB-39 ALİMOĞLU O ............................ PB-58 ALİMOĞLU O ............................ PB-59 ALİMOĞLU O ............................ PB-95 ALIŞ H........................................... PB-209 ALIŞ H........................................... PB-263 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ALIŞ H........................................... SB-13 ALIŞ H........................................... SB-15 ALIŞ H........................................... SB-2 ALIŞ H........................................... SB-55 ALIŞ H........................................... SB-68 ALIŞ H........................................... SB-85 ALKAN M..................................... PB-106 ALKAN M..................................... PB-110 ALKAN M..................................... SB-101 ALKURT E.................................... PB-146 ALKURT E.................................... PB-204 ALKURT E.................................... SB-69 ALKURT EG................................. SB-65 ALLAHVERDİ TD....................... SB-17 ALPARSLAN N............................ PB-101 ALTAN A....................................... PB-91 ALTIN Ö........................................ PB-107 ALTIN Ö........................................ PB-251 ALTIN Ö........................................ SB-53 ALTIN Ö........................................ SB-67 ALTINEL Ö................................... PB-23 ALTINEL Ö................................... PB-269 ALTINEL Ö................................... PB-270 ALTINEL Y.................................... PB-215 ALTINTOPRAK F........................ PB-144 ALTINTOPRAK F........................ PB-147 ALTINTOPRAK F........................ PB-164 ALTINTOPRAK F........................ PB-184 ALTINTOPRAK F........................ PB-202 ALTINTOPRAK F........................ PB-69 ALTINTOPRAK F........................ PB-70 ALTINTOPRAK F........................ PB-71 ALTINTOPRAK F........................ PB-73 ALTIPARMAK MD...................... PB-49 ALTIPARMAK MD...................... PB-72 ALTUNTAŞ YE............................. SB-14 ANALAY H................................... SB-59 ANILIR E...................................... SB-7 ANILIR E....................................... PB-178 ANILIR E....................................... PB-95 ANUK T........................................ PB-197 ANUK T........................................ SB-17 ARAS Y......................................... PB-232 ARAS Y......................................... SB-44 ARDIÇ Ş....................................... PB-177 ARDIÇ Ş....................................... PB-23 ARDIÇ Ş....................................... PB-24 ARDIÇ Ş....................................... PB-25 ARDIÇ Ş....................................... PB-26 ARDIÇ Ş....................................... PB-269 ARDIÇ Ş....................................... PB-270 ARDIÇ Ş....................................... PB-271 ARDIÇ Ş....................................... PB-276 ARDIÇ Ş....................................... PB-279 ARDIÇ Ş....................................... PB-280 ARDIÇ Ş....................................... PB-82 ARDIÇ Ş....................................... SB-16 ARDIÇ Ş....................................... SB-64 DİZ İN 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 137 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ ARDIÇ Ş....................................... SB-8 ARDUÇOĞLU AM..................... PB-36 AREN A........................................ PB-140 AREN A........................................ PB-143 AREN A........................................ PB-242 AREN A........................................ PB-267 AREN A........................................ PB-89 ARI A............................................. PB-89 ARICI C......................................... PB-229 ARICI S......................................... PB-195 ARIK G.......................................... PB-27 ARIK K........................................... SB-20 ARIK M. K..................................... PB-233 ARIK MK....................................... PB-121 ARIK MK....................................... PB-13 ARIK MK....................................... PB-172 ARIKAN Y.................................... PB-32 ARIKAN S..................................... PB-127 ARIKAN S..................................... PB-128 ARIKAN S..................................... PB-131 ARIKAN S..................................... PB-132 ARIKAN Y..................................... PB-18 ARIKAN Y..................................... PB-19 ARIKAN Y..................................... PB-219 ARIKAN Y..................................... PB-238 ARIKAN Y..................................... PB-246 ARIKAN Y..................................... PB-31 ARIKAN Y..................................... PB-8 ARIKAN Y .................................... PB-12 ARIÖZ H....................................... PB-60 ARSLAN E.................................... PB-111 ARSLAN E.................................... PB-62 ARSLAN E.................................... PB-66 ARSLAN K.................................... PB-205 ARSLAN K.................................... PB-253 ARSLAN K.................................... PB-90 ARSLAN K.................................... SB-58 ARSLAN Y.................................... PB-144 ARSLAN Y.................................... PB-164 ARSLAN Y.................................... PB-184 ARSLAN Y.................................... PB-202 ARSLAN Y.................................... PB-69 ARZIMAN İ.................................. PB-177 ARZIMAN İ.................................. PB-228 ARZIMAN İ.................................. PB-23 ARZIMAN İ.................................. PB-24 ARZIMAN İ.................................. PB-25 ARZIMAN İ.................................. PB-26 ARZIMAN İ.................................. PB-269 ARZIMAN İ.................................. PB-270 ARZIMAN İ.................................. PB-271 ARZIMAN İ.................................. PB-276 ARZIMAN İ.................................. PB-279 ARZIMAN İ.................................. PB-280 ARZIMAN İ.................................. PB-82 ARZIMAN İ.................................. SB-3 ARZIMAN İ.................................. SB-64 ARZIMAN İ.................................. SB-8 138 ARZIMAN U................................ SB-16 ARZUMAN İ................................ PB-191 ASİL K........................................... PB-55 ASLAN A...................................... PB-58 ASLAN A...................................... PB-84 ASLAN S...................................... PB-3 ASLAN S...................................... PB-52 ASLAN S...................................... SB-62 ASLANER A................................. PB-57 ASLANER A................................. PB-61 ASLANER A................................. SB-103 ASLANER A................................. SB-56 ATAK T.......................................... PB-139 ATAK T.......................................... PB-273 ATAK T.......................................... PB-3 ATAK T.......................................... PB-39 ATAK T.......................................... PB-58 ATAK T.......................................... PB-59 ATALAN HK................................. SB-62 ATALAY S..................................... PB-38 ATAY A.......................................... PB-90 ATAY A.......................................... SB-58 ATICI AE....................................... PB-102 ATICI AE....................................... PB-105 ATICI AE....................................... PB-106 ATICI AE....................................... PB-110 ATICI AE....................................... SB-9 ATICI AE....................................... SB-92 ATILGAN D.................................. PB-51 ATİLLA HA................................... PB-192 AVCİL M....................................... PB-17 AVCİL M....................................... PB-176 AY S............................................... PB-253 AYDIN C....................................... PB-248 AYDIN C....................................... PB-255 AYDIN C....................................... PB-40 AYDIN C ...................................... PB-223 AYDIN H....................................... PB-146 AYDIN H....................................... PB-204 AYDIN H....................................... PB-258 AYDIN H....................................... SB-69 AYDIN İ......................................... PB-33 AYDIN İ......................................... PB-34 AYDIN İ......................................... PB-37 AYDIN İ......................................... PB-4 AYDIN K....................................... PB-232 AYDIN S....................................... PB-133 AYDOĞAN A............................... PB-180 AYDOĞAN A............................... PB-194 AYDOĞAN A............................... PB-199 AYDOĞAN A............................... PB-200 AYDOĞAN A............................... PB-268 AYDOĞAN A............................... PB-76 AYDOĞAN A............................... PB-77 AYDOĞAN Ü.............................. PB-243 AYDOSELİ A................................ PB-232 AYDOSELİ A................................ SB-44 AYFER ÖZBAŞ A........................ PB-22 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE AYGÜN R..................................... PB-114 AYKAS A...................................... SB-105 AYKAS A...................................... SB-54 AYTEKİN FÖ................................ PB-66 AZAMAT İ.................................... SB-38 AZAMAT İ.................................... SB-98 AZILI C......................................... PB-119 AZILI C......................................... PB-220 AZİRET M.................................... PB-111 AZİRET M.................................... PB-62 AZİRET M.................................... PB-67 B ADEMLER S.......................... SB-15 BADEMLER S.............................. SB-2 BADEMLER S.............................. SB-85 BAL A........................................... PB-31 BAL A............................................ PB-12 BAL A............................................ PB-18 BAL A............................................ PB-19 BAL A............................................ PB-219 BAL A............................................ PB-238 BAL A............................................ PB-246 BAL A............................................ PB-32 BAL A............................................ PB-8 BALCI Z........................................ SB-36 BALIN S........................................ PB-102 BALIN S........................................ PB-103 BALIN S........................................ PB-104 BALIN S........................................ PB-105 BALIN S........................................ PB-107 BALIN S........................................ PB-108 BALIN S........................................ SB-101 BALIN S........................................ SB-28 BALIN S........................................ SB-53 BALİN S........................................ SB-92 BALTA AZ.................................... PB-181 BALTA AZ.................................... PB-84 BALTA AZ ................................... PB-56 BASIM P....................................... PB-161 BAŞ G........................................... PB-163 BAŞ G........................................... SB-6 BAŞ G........................................... SB-66 BAŞAK F....................................... PB-163 BAŞAR Y....................................... SB-98 BAŞBOZKURT M....................... PB-261 BAŞBUĞ M.................................. PB-126 BAŞKENT A................................. SB-94 BAŞOĞLU İ.................................. SB-15 BAŞOĞLU İ.................................. SB-55 BATMAN B.................................. PB-196 BATTAL M.................................... PB-1 BATTAL M.................................... PB-185 BAYKUŞ Y.................................... PB-133 BAYRAK AH................................ PB-1 BAYRAK S.................................... PB-168 BAYRAK S.................................... PB-64 YAZAR DİZİNİ BAYRAKTAR A............................ SB-49 BAYRAKTAR A............................ SB-70 BAYRAKTAR B............................ PB-205 BAYRAKTAR B............................ PB-68 BAYRAM O................................. SB-84 BAYRAM O.................................. SB-40 BAYSAL A.................................... SB-43 BEKTAŞ H.................................... PB-140 BEKTAŞ H.................................... PB-168 BEKTAŞ H.................................... PB-64 BEKTAŞOĞLU HK...................... PB-158 BENEK S....................................... PB-127 BENEK S....................................... PB-128 BENEK S....................................... PB-129 BENEK S....................................... PB-130 BENEK S....................................... PB-131 BENEK S....................................... PB-132 BENEK S....................................... PB-146 BENEK S....................................... PB-204 BENEK S....................................... SB-69 BEYAZ Y....................................... PB-14 BİLDİ A......................................... PB-151 BİLDİK N..................................... SB-28 BİLDİK N...................................... PB-110 BİLDİK N...................................... PB-102 BİLDİK N...................................... PB-103 BİLDİK N...................................... PB-104 BİLDİK N...................................... PB-105 BİLDİK N...................................... PB-106 BİLDİK N...................................... PB-107 BİLDİK N...................................... PB-109 BİLDİK N...................................... PB-217 BİLDİK N...................................... PB-251 BİLDİK N...................................... SB-101 BİLDİK N...................................... SB-14 BİLDİK N...................................... SB-53 BİLDİK N...................................... SB-61 BİLDİK N...................................... SB-67 BİLDİK N...................................... SB-79 BİLDİK N...................................... SB-81 BİLDİK N...................................... SB-9 BİLDİK N ..................................... PB-7 BİLECİK T..................................... PB-149 BİLECİK T..................................... PB-151 BİLECİK T..................................... PB-36 BİLECİK T..................................... PB-54 BİLGE H........................................ PB-195 BİLGE H........................................ PB-222 BİLGEN E...................................... PB-21 BİLGEN K..................................... PB-122 BİLGEN K..................................... PB-79 BİLGİÇ Ç....................................... PB-178 BİLGİÇ İ........................................ SB-27 BİLGİÇ İ........................................ SB-36 BİLGİÇ İ........................................ SB-5 BİLGİÇ İ........................................ SB-91 BİLGİN Ç...................................... SB-17 BİLGİN İA..................................... PB-216 YAZAR DİZİNİ BİLGİN İA..................................... SB-41 BİRİCİK A..................................... PB-195 BİROL S........................................ PB-120 BORAN Ç..................................... PB-9 BOSTANCI Ö............................... PB-93 BOSTANCI Ö............................... SB-57 BOSTANCI Ö............................... SB-95 BOYACIOĞLU Z......................... SB-39 BOYALI O..................................... PB-232 BOYALI O .................................... SB-44 BOZBIYIK O................................ PB-221 BOZBIYIK O................................ PB-248 BOZBIYIK O................................ PB-255 BOZDAĞ E.................................. PB-1 BOZDAĞ E.................................. SB-57 BOZDAĞ E.................................. SB-95 BOZDAĞ HG.............................. SB-46 BOZKURT B................................ PB-162 BOZKURT E................................. SB-57 BOZKURT E................................. SB-95 BOZKURT H................................ PB-111 BOZKURT MA............................ SB-55 BOZKURT MA............................ SB-82 BOZKURT Y................................. PB-138 BUĞDAYCI G.............................. PB-9 BULUT B...................................... SB-36 BURCU B...................................... PB-139 BURCU B...................................... PB-273 BURCU B...................................... PB-39 BÜLBÜLLER N............................ PB-53 BÜLBÜLLER N............................ PB-57 BÜLBÜLLER N............................ PB-60 BÜLBÜLLER N............................ PB-61 BÜLBÜLLER N............................ SB-103 BÜLBÜLLER N............................ SB-56 BÜYÜKAŞIK K............................. PB-64 BÜYÜKAŞIK K............................. PB-89 BÜYÜKAŞIK O............................ PB-9 BÜYÜKAŞIK S............................. SB-85 BÜYÜKER F................................. PB-178 C AN U..................................... SB-101 CAN MF....................................... PB-174 CANBAK T................................... PB-163 CANBAY E................................... SB-39 CANDAŞ F................................... PB-245 CELEP B....................................... PB-12 CELEP B....................................... PB-18 CELEP B....................................... PB-19 CELEP B....................................... PB-219 CELEP B....................................... PB-238 CELEP B....................................... PB-246 CELEP B....................................... PB-32 CELEP B....................................... PB-8 CELEP B....................................... PB-31 CENGİZ F..................................... PB-134 CENGİZ F..................................... PB-65 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE CEVHEROĞLU C ....................... SB-38 CİHANGİROĞLU N................... SB-16 CİN N............................................ PB-260 COLAK EM.................................. PB-193 COLAK EM.................................. PB-75 COLAK EM.................................. PB-83 COLAK EM.................................. SB-10 COLAK EM ................................. PB-74 COŞAR A...................................... PB-26 COŞKUN A.................................. SB-96 COŞKUN AK................................ PB-264 COŞKUN İ.................................... PB-213 COŞKUN M................................. PB-148 COŞKUN M................................. PB-150 COŞKUN M................................. PB-81 COŞKUN M................................. SB-39 CULCU S...................................... PB-242 CÜCE F......................................... PB-56 DİZ İN 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ Ç AĞIRICI U............................. SB-46 ÇAĞLAYAN K.............................. PB-66 ÇAKAN A..................................... SB-46 ÇAKAR E...................................... PB-168 ÇAKAR E...................................... PB-64 ÇAKAR MA.................................. PB-188 ÇAKAR MA.................................. PB-190 ÇAKMAK G.................................. PB-144 ÇAKMAK G.................................. PB-147 ÇAKMAK G.................................. PB-164 ÇAKMAK G.................................. PB-184 ÇAKMAK G.................................. PB-202 ÇAKMAK G.................................. PB-69 ÇAKMAK G.................................. PB-70 ÇAKMAK G.................................. PB-71 ÇAKMAK G.................................. PB-73 ÇAKMAK S.................................. SB-19 ÇAKMAZ R.................................. PB-9 ÇAKMUR H................................. SB-17 ÇALIŞ H........................................ PB-212 ÇALIŞ H........................................ PB-229 ÇALIŞ H........................................ PB-266 ÇALIŞKAN M.............................. SB-6 ÇALIŞKAN M.............................. SB-66 ÇAPKİS Y...................................... PB-11 ÇAPKİS Y...................................... PB-29 ÇAPRAZ M ................................. PB-218 ÇAYCI M....................................... PB-101 ÇAYCI M....................................... PB-42 ÇAYNAK M................................. SB-100 ÇEÇE H......................................... PB-41 ÇELEBİ F...................................... PB-184 ÇELEBİ F...................................... PB-202 ÇELEBİ F...................................... PB-222 ÇELEBİ F...................................... PB-69 ÇELİK A........................................ PB-120 ÇELİK A........................................ PB-207 ÇELİK AŞ...................................... PB-120 139 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ ÇELİK M. F................................... PB-209 ÇELİK M. F................................... SB-13 ÇELİK O........................................ PB-272 ÇETİN DA.................................... SB-96 ÇETİN K........................................ PB-104 ÇETİN K........................................ PB-251 ÇETİNKÜNAR S.......................... PB-67 ÇETİNTAŞ D................................ PB-192 ÇEVİK A........................................ PB-103 ÇİÇEK Eİ....................................... PB-261 ÇİÇEK F........................................ PB-236 ÇİFTCİ A....................................... PB-150 ÇİFTCİ A....................................... PB-81 ÇİFTÇİ R....................................... PB-116 ÇİFTÇİ R....................................... PB-16 ÇIKMAN Ö................................... PB-121 ÇIKMAN Ö................................... PB-13 ÇIKMAN Ö................................... PB-172 ÇIKMAN Ö................................... PB-233 ÇINAR E....................................... PB-191 ÇINAR H. U................................. PB-237 ÇİTGEZ B..................................... PB-185 ÇOLAK E...................................... PB-142 ÇOLAK E...................................... PB-182 ÇOLAK E...................................... PB-20 ÇOLAK E...................................... SB-76 ÇOLAK E...................................... SB-93 ÇOLAK Ş...................................... PB-168 ÇOLAK Ş...................................... PB-64 ÇOLHAN İ.................................... PB-281 ÇÖL C........................................... PB-80 ÇÖL C........................................... PB-9 ÇULCU S...................................... PB-140 ÇULCU S...................................... PB-267 D ABAN U............................... PB-169 DABAN U.................................... PB-235 DABAN U.................................... PB-77 DADALI E.................................... PB-141 DADALI E.................................... PB-153 DADALI E.................................... PB-179 DADALI E.................................... PB-250 DADALI E.................................... PB-257 DADALI E.................................... SB-74 DAĞLI B....................................... PB-17 DAĞLI B....................................... PB-175 DAĞLI B....................................... PB-176 DAĞLI B....................................... PB-274 DALKILIÇ G................................. PB-217 DANDİN Ö.................................. PB-138 DANDİN Ö.................................. PB-56 DANLI N....................................... PB-244 DAŞ K........................................... SB-32 DAŞ K........................................... SB-59 DAVRAN R................................... PB-76 DEĞER KC................................... PB-111 DEĞERLİ V................................... SB-105 140 DEĞİRMENCİOĞLU G.............. PB-49 DEĞİRMENCİOĞLU G.............. PB-72 DEMİR AM.................................. PB-214 DEMİR H...................................... PB-164 DEMİR H...................................... PB-184 DEMİR H...................................... PB-202 DEMİR H...................................... PB-5 DEMİR U...................................... PB-93 DEMİR U...................................... SB-57 DEMİR U...................................... SB-95 DEMİRALP B............................... PB-261 DEMİRBAŞ S............................... PB-264 DEMİRCİ RK................................ PB-57 DEMİRCİ RK................................ PB-61 DEMİRCİ RK................................ SB-103 DEMİRCİ RK................................ SB-56 DEMİRGÜL R.............................. PB-253 DEMİRKAN A............................. PB-205 DENİZ MM.................................. PB-242 DENİZ R....................................... PB-133 DERE Ö......................................... PB-15 DİKİCİER E................................... PB-144 DİKİCİER E................................... PB-147 DİKİCİER E................................... PB-164 DİKİCİER E................................... PB-184 DİKİCİER E................................... PB-202 DİKİCİER E................................... PB-69 DİKİCİER E................................... PB-70 DİKİCİER E................................... PB-71 DİKİCİER E................................... PB-73 DİLEKTAŞLI E.............................. PB-101 DİLEKTAŞLI E.............................. PB-42 DİLMEN S.................................... PB-243 DİRİCAN A ................................. PB-223 DOĞAN G ................................... SB-72 DOĞAN M................................... PB-208 DOĞAN M................................... SB-82 DOĞAN M................................... SB-85 DOĞAN S.................................... SB-31 DOĞAN U.................................... PB-53 DOĞAN Y.................................... SB-15 DOĞAN Y.................................... SB-2 DOĞAN Y.................................... SB-85 DOĞAN Z.................................... PB-134 DOĞRU O................................... SB-58 DOĞRU O ................................... PB-90 DOLAŞ İ....................................... PB-232 DOLAŞ İ....................................... SB-44 DOLAY K...................................... PB-161 DOLAY K...................................... PB-212 DOLGUN M................................. SB-48 DÖKMECİ AH............................. SB-104 DÖNMEZ R................................. PB-52 DÖNMEZ R................................. SB-62 DUMAN E.................................... PB-265 DUMAN U................................... PB-101 DUMAN U................................... PB-138 DUMAN U................................... PB-42 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE DUMAN U................................... PB-56 DUMLU EG.................................. PB-162 DURAK E...................................... PB-260 DURAL A. C................................ SB-13 DURAL AC................................... PB-209 DURAL AC................................... SB-55 DURAL AC................................... SB-82 DURAL C..................................... SB-85 DURAL H. İ.................................. PB-113 DURAL H. İ.................................. PB-118 DURAL H. İ.................................. PB-171 DURAL Hİ.................................... PB-21 DURAN E..................................... PB-174 DURAN E..................................... PB-191 DURAN E..................................... PB-243 DURAN FY.................................. PB-65 DURAN Ö.................................... PB-65 DURAN S..................................... PB-205 DURDU T..................................... SB-91 DURUSU M................................. PB-177 DURUSU M................................. PB-23 DURUSU M................................. PB-24 DURUSU M................................. PB-25 DURUSU M................................. PB-26 DURUSU M................................. PB-269 DURUSU M................................. PB-270 DURUSU M................................. PB-271 DURUSU M................................. PB-82 DURUSU M................................. SB-16 DURUSU M................................. SB-3 DURUSU M................................. SB-64 DURUSU M................................. SB-8 DÜBÜŞ T...................................... PB-242 DÜZKÖYLÜ Y.............................. PB-89 E ĞİN S...................................... PB-115 EĞİN S.......................................... PB-259 EĞİN S.......................................... PB-262 EĞİN S.......................................... SB-51 EĞİN S.......................................... SB-78 EKER D......................................... PB-205 EKİNCİ H ..................................... PB-103 EKİNCİ Ö...................................... PB-178 EKİNCİ Ö...................................... PB-273 EKİNCİ Ö...................................... PB-39 EKİNCİ Ö...................................... PB-59 EKİNCİ Ö...................................... PB-68 EKİNCİ Ö...................................... SB-30 EKİNCİ Ö...................................... SB-7 EKİZ M.......................................... PB-218 EKİZ M.......................................... PB-98 EKİZ M.......................................... PB-99 ELBASHİR A................................ SB-89 ELÇİ Ç........................................... SB-22 EMİRKADI H............................... PB-192 EMRAH EYİ Y.............................. PB-269 EMRAH EYİ YE............................ PB-26 YAZAR DİZİNİ ENDER ANILIR E........................ SB-30 ENGİN Ö...................................... PB-160 ENGİN Ö...................................... PB-230 ENGİN Ö...................................... PB-29 ENGİN Ö...................................... PB-30 ER A............................................... PB-157 ER A............................................... PB-187 ER A............................................... PB-206 ERBEY A....................................... PB-189 ERBEY A....................................... PB-210 ERCAN İ....................................... SB-1 ERDEM H..................................... PB-111 ERDEM H..................................... PB-67 ERDİNÇ İ...................................... PB-265 EREN A......................................... SB-80 EREN F.......................................... PB-278 EREN MS...................................... PB-197 EREN T.......................................... PB-58 EREN T.......................................... PB-68 ERENOĞLU B.............................. PB-90 ERENTÜRK E............................... SB-42 ERGÖNENÇ T............................. PB-144 ERGÖNENÇ T............................. PB-184 ERGÖNENÇ T............................. PB-71 ERGÖNÜL AG............................ SB-46 ERGÜN A..................................... PB-228 ERİŞ C........................................... PB-38 ERKAN N...................................... PB-134 ERKAN N...................................... SB-96 ERKILIÇ A..................................... SB-59 ERKOL H...................................... PB-80 ERKOL H...................................... PB-9 EROĞLU M.................................. PB-280 EROĞLU M.................................. SB-102 EROL F.......................................... PB-42 EROL V......................................... PB-221 EROL V......................................... PB-248 EROL V......................................... PB-255 ERÖZGEN F................................ SB-65 ERÖZGEN F................................. PB-120 ERÖZGEN F................................. PB-127 ERÖZGEN F................................. PB-128 ERÖZGEN F................................. PB-129 ERÖZGEN F................................. PB-130 ERÖZGEN F................................. PB-131 ERÖZGEN F................................. PB-132 ERÖZGEN F................................. SB-69 ERSAVAS C.................................. PB-161 ERTAŞ F........................................ SB-29 ERTEKİN C................................... SB-100 ERTEKİN C................................... SB-31 ERTEKİN C................................... SB-32 ERTEKİN C................................... SB-34 ERTEKİN C................................... SB-37 ERTEKİN C................................... SB-38 ERTEKİN C................................... SB-4 ERTEKİN C................................... SB-40 ERTEKİN C................................... SB-48 YAZAR DİZİNİ ERTEKİN C................................... SB-49 ERTEKİN C................................... SB-70 ERTEKİN C................................... SB-84 ERTEKİN C................................... SB-97 ERTEKİN C .................................. SB-44 ERTEKİN C .................................. SB-83 ERTEM AG................................... PB-125 ERUS T.......................................... PB-254 ERYILMAZ R.............................. PB-149 ERYILMAZ M.............................. PB-23 ERYILMAZ M.............................. PB-26 ERYILMAZ M.............................. PB-269 ERYILMAZ M.............................. PB-270 ERYILMAZ M.............................. PB-271 ERYILMAZ M.............................. PB-279 ERYILMAZ M.............................. SB-16 ERYILMAZ M.............................. SB-18 ERYILMAZ M.............................. SB-64 ERYILMAZ M.............................. SB-8 ERYILMAZ M ............................. PB-177 ERYILMAZ M ............................. PB-24 ERYILMAZ M ............................. PB-25 ERYILMAZ MA........................... PB-253 ERYILMAZ R............................... PB-151 ERYILMAZ R............................... PB-36 ERYILMAZ R............................... PB-54 ERYILMAZ R............................... PB-6 ERYOL M...................................... PB-205 ERZURUMLU K.......................... PB-256 ESEN E.......................................... PB-239 ESER İ............................................ PB-16 ESER İ............................................ PB-240 ESER İ............................................ PB-241 ESER M......................................... PB-110 ESER M......................................... SB-81 ESER M......................................... SB-92 EYİ E.............................................. SB-102 EYİ YE............................................ PB-170 EYİ YE............................................ PB-198 EYİ YE............................................ PB-270 EYİ YE............................................ SB-16 EYVAZ K....................................... PB-104 EYVAZ K....................................... PB-103 EYVAZ K....................................... PB-105 EYVAZ K....................................... PB-107 EYVAZ K....................................... PB-108 EYVAZ K....................................... PB-63 EYVAZ K....................................... SB-101 EYVAZ K....................................... SB-14 EYVAZ K....................................... SB-28 EYVAZ K....................................... SB-53 EYVAZ K....................................... SB-92 F ATİH EROL M........................ PB-101 FATİH YANAR F.......................... SB-38 FERHATOĞLU MF..................... PB-1 FERLENGEZ E............................. PB-120 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE FERSAHOĞLU İ. T...................... SB-94 FERSAHOĞLU M. M................. SB-94 FİDAN U....................................... PB-228 DİZ İN 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ G EDİK ML............................... PB-145 GELECEK S.................................. SB-36 GELECEK S.................................. SB-5 GELECEK S.................................. SB-91 GEMİCİ E...................................... SB-15 GENÇ FA...................................... SB-98 GEROĞLU B................................ SB-23 GEROĞLU B................................ SB-24 GEROĞLU B................................ SB-72 GEROĞLU B ............................... PB-100 GEROĞLU B ............................... SB-75 GOKCEK B................................... PB-115 GOZDEN HE............................... PB-254 GÖK AFK..................................... PB-232 GÖK AFK..................................... SB-31 GÖK AFK..................................... SB-4 GÖK AFK..................................... SB-40 GÖK AFK..................................... SB-48 GÖK AFK..................................... SB-49 GÖK AFK..................................... SB-70 GÖK AFK..................................... SB-83 GÖK AFK..................................... SB-84 GÖK AFK..................................... SB-87 GÖK AFK..................................... SB-97 GÖK AFK..................................... SB-98 GÖK AFK .................................... SB-100 GÖK AFK .................................... SB-44 GÖK İ............................................ SB-13 GÖK İ............................................ SB-82 GÖK M.......................................... PB-108 GÖK M.......................................... PB-236 GÖK MA....................................... PB-110 GÖK MA....................................... PB-251 GÖK MA....................................... SB-79 GÖK ME....................................... PB-7 GÖKCE E...................................... PB-118 GÖKCE İ. E................................... PB-122 GÖKCE İ. E................................... PB-220 GÖKCE İ. E................................... PB-231 GÖKCEK B................................... PB-259 GÖKCEK B................................... SB-51 GÖKÇEK B................................... PB-262 GÖKÇEK B................................... SB-78 GÖKÇELLİ U.............................. SB-74 GÖKÇELLİ U............................... PB-141 GÖKÇELLİ U............................... PB-153 GÖKÇELLİ U............................... PB-179 GÖKÇELLİ U............................... PB-250 GÖKÇELLİ U............................... PB-257 GÖKLER C................................... PB-62 GÖLGE UH.................................. SB-20 GÖMCELİ İ.................................. PB-53 GÖNENÇ M................................. PB-209 141 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ GÖNENÇ M................................. SB-13 GÖNENÇ M................................. SB-2 GÖNENÇ M................................. SB-68 GÖNENÇ M................................. SB-82 GÖNÜLLÜ D............................... PB-145 GÖRET NE................................... PB-63 GÖRET NE .................................. SB-79 GÖRÜR R..................................... PB-245 GUZEY D..................................... SB-15 GÜLBAHAR G............................. PB-244 GÜLCÜ B...................................... SB-1 GÜLER A...................................... PB-191 GÜLEŞÇİ K................................... PB-79 GÜLKAYA E................................. PB-27 GÜLKAYA M................................ PB-62 GÜLOĞLU R............................... SB-43 GÜLOĞLU R .............................. SB-44 GÜLOĞLU R................................ PB-232 GÜLOĞLU R................................ SB-31 GÜLOĞLU R................................ SB-34 GÜLOĞLU R................................ SB-37 GÜLOĞLU R................................ SB-38 GÜLOĞLU R................................ SB-4 GÜLOĞLU R................................ SB-40 GÜLOĞLU R................................ SB-48 GÜLOĞLU R................................ SB-49 GÜLOĞLU R................................ SB-83 GÜLOĞLU R................................ SB-84 GÜLOĞLU R................................ SB-87 GÜLOĞLU R................................ SB-97 GÜNAY E..................................... PB-38 GÜNAY K..................................... SB-87 GÜNAY MK................................. SB-40 GÜNAY MK................................. SB-70 GÜNAY Ş..................................... PB-240 GÜNAY Ş..................................... PB-241 GÜNAYDIN ZY........................... PB-79 GÜNDOĞAN E........................... PB-106 GÜNDOĞAN E........................... PB-109 GÜNDOĞAN E........................... PB-63 GÜNDOĞAN E........................... SB-53 GÜNDOĞAN H.......................... PB-236 GÜNDOĞDU AG....................... PB-244 GÜNDOĞDU K.......................... PB-147 GÜNDOĞDU K.......................... PB-164 GÜNDOĞDU K.......................... PB-202 GÜNDOĞDU K.......................... PB-71 GÜNDOĞDU K.......................... PB-73 GÜNDÜR M................................ PB-236 GÜNDÜZ H................................. PB-188 GÜNDÜZ H................................. PB-190 GÜNDÜZ M................................ SB-58 GÜNDÜZ UR.............................. PB-57 GÜNDÜZ UR.............................. PB-61 GÜNDÜZ UR.............................. SB-103 GÜNDÜZ UR.............................. SB-56 GÜNDÜZ Y.................................. PB-55 GÜNDÜZ Y.................................. PB-69 142 GÜNDÜZ Y.................................. PB-70 GÜNER M.................................... PB-30 GÜNER M.................................... SB-29 GÜNER M ................................... SB-90 GÜNERHAN Y............................ PB-197 GÜNERHAN Y............................ SB-17 GÜNEŞ ME.................................. PB-140 GÜNEŞ ME.................................. PB-143 GÜNEŞ ME.................................. PB-242 GÜNEŞ ME.................................. PB-267 GÜNEŞ ME.................................. SB-80 GÜNEYİ A.................................... PB-168 GÜNGÖR B................................. PB-256 GÜNGÖR H................................. SB-105 GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-127 GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-128 GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-129 GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-130 GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-131 GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-132 GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-133 GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-146 GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-204 GÜNGÖRÜR Ö........................... SB-69 GÜR AK........................................ PB-236 GÜR S........................................... SB-62 GÜRBULAK EK........................... PB-1 GÜRBULAK EK........................... PB-185 GÜRER S...................................... PB-266 GÜRKAN H.................................. SB-35 GÜRSUL S................................... PB-2 GÜVEN B..................................... PB-224 GÜVEN B..................................... PB-225 GÜVEN B..................................... PB-226 GÜVEN H..................................... PB-197 GÜVEN H..................................... PB-229 GÜZEL H...................................... PB-114 GÜZEL H...................................... PB-117 GÜZEL H...................................... PB-118 GÜZEL H...................................... PB-122 GÜZEL H...................................... PB-220 GÜZEL H...................................... PB-231 GÜZEL H...................................... PB-281 GÜZEY D..................................... PB-208 H ABİBİ M................................ PB-53 HABİBİ M..................................... PB-60 HABİBİ M..................................... SB-103 HABİBİ M..................................... SB-56 HAFIZOĞLU T............................ PB-55 HAKSAL MC............................... PB-148 HAKSAL MC............................... PB-150 HAN İ............................................ PB-160 HAN İ............................................ PB-2 HAN İ............................................ PB-230 HAN İ............................................ PB-30 HAN İ............................................ PB-30 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE HAN İ............................................ SB-24 HAN İ............................................ SB-25 HAN İ............................................ SB-29 HAN İ............................................ SB-72 HAN İ............................................ SB-75 HAN İ............................................ SB-90 HANCERLİOĞLULARI O.......... PB-157 HANCERLİOĞLULARI O.......... PB-206 HARBİ TMA................................. SB-89 HATİPOĞLU A. R....................... PB-50 HATİPOĞLU AR......................... PB-214 HAZER B..................................... PB-56 HAZER B...................................... PB-138 HEKİMOĞLU B........................... PB-258 HEPGÜL KT................................. SB-44 HOŞÇOŞKUN Z.......................... PB-214 HOT S........................................... PB-115 HOT S........................................... PB-259 HOT S........................................... SB-51 HOT S........................................... SB-78 HUSSAİN AM............................. SB-89 HUT A........................................... PB-129 HUT A........................................... PB-130 I SIL G.......................................... PB-263 IŞIK Ö............................................ SB-1 IŞIK S............................................. PB-79 IŞIKALP H.................................... SB-104 IŞIL C............................................. SB-57 IŞIL C............................................. SB-95 IŞIL G............................................ SB-57 IŞIL G............................................ SB-95 IŞIL RG.......................................... PB-93 IŞITMANGİL T............................. PB-245 İ BİŞ A. C..................................... PB-214 İBİŞ A. Ç....................................... PB-91 İLGÖZ M...................................... PB-81 İLGÜN AS.................................... PB-145 İLHAN E....................................... PB-10 İLHAN E....................................... PB-141 İLHAN E....................................... PB-153 İLHAN E....................................... PB-179 İLHAN E....................................... PB-250 İLHAN E....................................... PB-257 İLHAN E....................................... PB-265 İLHAN E....................................... SB-105 İLHAN E....................................... SB-54 İLHAN E....................................... SB-74 İLHAN E....................................... SB-96 İLHAN M...................................... PB-232 İLHAN M...................................... SB-34 İLHAN M...................................... SB-37 İLHAN M...................................... SB-38 İLHAN M...................................... SB-40 İLHAN M...................................... SB-43 YAZAR DİZİNİ İLHAN M...................................... SB-44 İLHAN M...................................... SB-48 İLHAN M...................................... SB-49 İLHAN M...................................... SB-70 İLHAN M...................................... SB-83 İLHAN M...................................... SB-84 İLHAN M...................................... SB-97 İLHAN N....................................... SB-79 İLKER SÜCÜLLÜ İ...................... SB-71 İNAL Hİ......................................... PB-21 İNAL V.......................................... PB-213 İNAN A......................................... PB-46 İNAN A......................................... PB-49 İNAN A......................................... PB-72 İNCE CH....................................... SB-22 İNCE N.......................................... SB-22 İPEKCİ F........................................ PB-2 İPEKCİ F........................................ SB-25 İPEKÇİ F...................................... SB-33 İPEKÇİ F........................................ PB-100 İPEKÇİ F........................................ PB-11 İPEKÇİ F........................................ PB-160 İPEKÇİ F........................................ PB-230 İPEKÇİ F........................................ PB-29 İPEKÇİ F........................................ PB-30 İPEKÇİ F........................................ SB-23 İPEKÇİ F........................................ SB-24 İPEKÇİ F........................................ SB-29 İPEKÇİ F........................................ SB-72 İPEKÇİ F........................................ SB-73 İPEKÇİ F........................................ SB-75 İPEKÇİ F........................................ SB-90 İREM B.......................................... PB-113 İREM B.......................................... PB-114 İREM İ. B....................................... PB-122 İRKÖRÜCÜ O.............................. PB-111 İRKÖRÜCÜ O ............................. PB-62 İŞBİLEN B..................................... SB-27 İŞCAN Y........................................ PB-196 İŞMAN FK.................................... SB-27 İZGİ AN........................................ PB-232 İZGİ AN........................................ SB-44 K AHRAMAN S........................ PB-203 KAHRAMANCA Ş...................... PB-113 KAHRAMANCA Ş...................... PB-114 KAHRAMANCA Ş...................... PB-117 KAHRAMANCA Ş...................... PB-118 KAHRAMANCA Ş...................... PB-119 KAHRAMANCA Ş...................... PB-122 KAHRAMANCA Ş...................... PB-171 KAHRAMANCA Ş...................... PB-220 KAHRAMANCA Ş...................... PB-231 KAHRAMANCA Ş...................... PB-281 KAHRAMANSOY N................... PB-80 KAHRAMANSOY N................... PB-9 KAHYA E...................................... PB-214 YAZAR DİZİNİ KAHYA E...................................... PB-50 KAHYA E...................................... PB-91 KALAYCI M.................................. SB-2 KALAYCI M.................................. SB-85 KALAYCI MU............................... PB-209 KALAYCI MU............................... SB-13 KALAYCI MU............................... SB-15 KALAYCI MU............................... SB-55 KALAYCI MU............................... SB-68 KALAYCI MU............................... SB-82 KALDIRIM Ü............................... PB-177 KALDIRIM Ü............................... PB-23 KALDIRIM Ü............................... PB-24 KALDIRIM Ü............................... PB-25 KALDIRIM Ü............................... PB-26 KALDIRIM Ü............................... PB-269 KALDIRIM Ü............................... PB-270 KALDIRIM Ü............................... PB-271 KALDIRIM Ü............................... PB-276 KALDIRIM Ü............................... PB-279 KALDIRIM Ü............................... PB-280 KALDIRIM Ü............................... SB-16 KALDIRIM Ü............................... SB-3 KALDIRIM Ü............................... SB-64 KALDIRIM Ü............................... SB-8 KAMA NA ................................... PB-80 KAMBERLER C........................... SB-37 KAMER E...................................... PB-157 KAMER E...................................... PB-187 KAMER E...................................... PB-206 KAMER E...................................... PB-92 KAMER KE .................................. PB-15 KANKAYA B................................. PB-208 KANKAYA B................................. SB-2 KANKAYA B................................. SB-68 KANTEKİN B............................... PB-17 KAPLAN A................................... PB-169 KAPLAN A................................... PB-180 KAPLAN A................................... PB-199 KAPLAN A................................... PB-200 KAPLAN A................................... PB-235 KAPLAN A................................... PB-268 KAPLAN A................................... PB-76 KAPLAN A................................... PB-97 KAPLAN E................................... PB-143 KAPLAN E................................... SB-80 KAPLAN İR.................................. SB-65 KAPTANOĞLU L........................ PB-104 KAPTANOĞLU L........................ PB-105 KAPTANOĞLU L........................ PB-108 KAPTANOĞLU L........................ PB-110 KAPTANOĞLU L........................ PB-217 KAPTANOĞLU L........................ SB-14 KAPTANOĞLU L........................ SB-28 KAPTANOĞLU L........................ SB-67 KAPTANOĞLU L........................ SB-9 KAPTANOĞLU L ....................... PB-251 KAPTANOĞLU L ....................... SB-61 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE KAR H........................................... PB-260 KARAAYVAZ M ......................... PB-233 KARABULUT K........................... PB-256 KARABULUT M.......................... SB-15 KARABULUT M.......................... SB-2 KARABULUT M.......................... SB-68 KARABULUT O........................... PB-228 KARACA C................................... PB-248 KARADANA GA......................... SB-63 KARADUMAN Z........................ SB-26 KARAHAN V.............................. SB-33 KARAHAN Ö............................... PB-253 KARAHAN S ............................... PB-262 KARAHAN S ............................... SB-78 KARAHAN SR ............................ PB-115 KARAHAN SR ............................ PB-259 KARAHAN SR ............................ SB-51 KARAHAN V............................... PB-100 KARAHAN V............................... PB-11 KARAHAN V............................... PB-2 KARAHAN V............................... PB-230 KARAHAN V............................... PB-29 KARAHAN V............................... PB-30 KARAHAN V............................... SB-23 KARAHAN V............................... SB-24 KARAHAN V............................... SB-25 KARAHAN V............................... SB-72 KARAHAN V............................... SB-73 KARAHAN V............................... SB-75 KARAHAN V............................... SB-90 KARAKAHYA M......................... PB-79 KARAKAŞ BR.............................. PB-60 KARAKAŞ D................................ PB-138 KARAKAŞ DÖ............................. PB-56 KARAKAYA A.............................. PB-4 KARAKILIÇ E............................... SB-91 KARAKUŞ M............................... PB-211 KARAKUŞ M............................... PB-98 KARAKUŞ M............................... PB-99 KARAKUŞ Ş................................. SB-37 KARAKUŞ Ş................................. SB-43 KARAKUŞ Ş................................. SB-84 KARAMAN İ................................ SB-94 KARAMAN K............................... PB-248 KARAOĞLAN M......................... PB-2 KARAOĞLAN M......................... SB-23 KARAOĞLAN M......................... SB-25 KARATEKE F................................ SB-32 KARATEKE F................................ SB-59 KARATEKE Y............................... SB-60 KARATEPE O............................... PB-185 KARGICI H................................... PB-117 KARGICI H................................... PB-118 KARGICI H................................... PB-119 KARGICI H................................... PB-220 KARİP A. B................................... SB-94 KARSLIOĞLU B.......................... PB-170 KARSLIOĞLU B.......................... PB-198 DİZ İN 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 143 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ KARŞIDAĞ T............................... PB-249 KAŞKAL M................................... PB-163 KAYA B......................................... SB-94 KAYA C......................................... PB-263 KAYA C......................................... PB-93 KAYA C......................................... SB-18 KAYA C......................................... SB-57 KAYA C......................................... SB-95 KAYA H......................................... PB-77 KAYA M........................................ SB-66 KAYA O......................................... PB-114 KAYA O......................................... PB-171 KAYA O......................................... PB-281 KAYA S.......................................... SB-81 KAYAALP C................................. PB-223 KAYAĞ M..................................... PB-95 KAYAĞ M..................................... SB-7 KAYAOĞLU HA.......................... PB-173 KAYAOĞLU HA.......................... PB-201 KAYAOĞLU HA.......................... PB-203 KAYAOĞLU HA.......................... PB-247 KAYAOĞLU HA.......................... PB-43 KAYAOĞLU HA.......................... PB-44 KAYAOĞLU HA.......................... PB-45 KAYAOĞLU HA.......................... PB-51 KEKLİKÇİ K.................................. SB-19 KEMENT M................................. SB-61 KEMENT M................................. SB-67 KEMENT M................................. SB-81 KEMENT M................................. SB-9 KEMENT M.................................. PB-106 KEMENT M.................................. PB-110 KEMENT M.................................. PB-251 KEMENT M.................................. SB-14 KEMENT M.................................. SB-28 KEMENT M ................................. SB-53 KERİMOĞLU MY........................ PB-207 KESER N....................................... PB-188 KESER N....................................... PB-190 KESKİN U..................................... PB-228 KESMER S.................................... SB-10 KESMER S.................................... SB-86 KEŞMER S.................................... PB-112 KEŞMER S.................................... PB-135 KEŞMER S.................................... PB-152 KEŞMER S.................................... PB-154 KEŞMER S.................................... PB-155 KEŞMER S.................................... PB-156 KEŞMER S.................................... PB-186 KEŞMER S.................................... PB-193 KEŞMER S.................................... PB-74 KEŞMER S.................................... PB-75 KEŞMER S.................................... PB-83 KEŞMER S.................................... PB-85 KEŞMER S.................................... PB-86 KEŞMER S.................................... PB-87 KEŞMER S.................................... PB-94 KEŞMER S.................................... SB-50 144 KEŞMER S.................................... SB-52 KEŞMER S.................................... SB-77 KEŞMER S.................................... SB-99 KILIÇ H......................................... PB-188 KILIÇ H......................................... PB-190 KILIÇ M......................................... PB-162 KILIÇ M......................................... PB-183 KILIÇ M......................................... SB-11 KILIÇ M......................................... SB-12 KILIÇ M......................................... SB-12 KILIÇTURGAY S......................... PB-272 KINACI E...................................... PB-143 KINACI E...................................... PB-64 KINACI E...................................... SB-80 KIRMIZI İ..................................... SB-33 KIRMIZI İ..................................... SB-90 KIRMIZI İ...................................... PB-100 KIRMIZI İ...................................... PB-11 KIRMIZI İ...................................... SB-23 KIRMIZI İ...................................... SB-75 KIRMIZI İ ..................................... PB-160 KIVILCIM T................................... PB-147 KIVILCIM T................................... PB-202 KIVILCIM T................................... PB-70 KIVILCIM T................................... PB-73 KIYAK G........................................ PB-162 KIZANOĞLU H........................... SB-54 KIZILGÖZ V................................. PB-258 KIZILKAYA E ............................... PB-235 KIZILKAYA M. C......................... SB-65 KIZILKAYA MC........................... PB-127 KIZILKAYA MC........................... PB-128 KIZILKAYA MC........................... PB-129 KIZILKAYA MC........................... PB-130 KIZILKAYA MC........................... PB-131 KIZILKAYA MC........................... PB-132 KIZILKAYA MC........................... PB-146 KIZILKAYA MC........................... PB-204 KIZILKAYA MC........................... SB-69 KOC B........................................... PB-254 KOCA A........................................ PB-205 KOCA B........................................ PB-256 KOCAEL A................................... PB-96 KOCAEL P.................................... SB-41 KOCAEL P.................................... SB-42 KOCAKUŞAK A.......................... PB-127 KOCAKUŞAK A.......................... PB-128 KOCAKUŞAK A.......................... PB-129 KOCAKUŞAK A.......................... PB-130 KOCAKUŞAK A.......................... PB-131 KOCAKUŞAK A.......................... PB-132 KOCAKUŞAK A.......................... PB-133 KOCAKUŞAK A.......................... PB-146 KOCAKUŞAK A.......................... PB-204 KOCAKUŞAK A.......................... SB-65 KOCAKUŞAK A.......................... SB-69 KOCAOĞLU AE.......................... SB-67 KOCAOĞLU AE ......................... PB-7 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE KOCATAŞ A................................. PB-209 KOCATAŞ A................................. SB-68 KOCATAŞ A................................. SB-82 KOCATAŞ A................................. SB-85 KOÇ M.......................................... SB-27 KOÇ Ü........................................... PB-53 KOÇAK A..................................... SB-69 KOKULU İ.................................... PB-15 KOZAK O..................................... SB-3 KÖKSAL H................................... PB-263 KÖKSAL H................................... PB-90 KÖKSAL HM............................... PB-93 KÖKSAL HM............................... SB-57 KÖKSAL HM............................... SB-95 KÖKSAL N................................... PB-197 KÖKSAL N................................... SB-17 KÖKSOY FN................................ PB-145 KÖMÜRCÜ E............................... SB-20 KÖNEŞ O..................................... SB-13 KÖNEŞ O..................................... SB-55 KÖNEŞ O..................................... SB-68 KUCUKPINAR T.......................... PB-171 KUDAŞ İ....................................... PB-163 KULU AR...................................... PB-78 KUROĞLU E................................ PB-145 KURT T......................................... SB-20 KURTOĞLU M............................ SB-87 KURTOĞLU M............................ SB-4 KURTOĞLU M............................ SB-98 KURUÖZ G.................................. PB-176 KUŞASLAN R.............................. PB-207 KUŞKUCU M............................... SB-19 KUTANİŞ R.................................. PB-222 KUTLUTÜRK K............................ PB-223 KUZUKIRAN D........................... PB-255 KUZUKIRAN D........................... SB-25 KUZUKIRAN D........................... SB-73 KÜÇÜKPINAR T......................... PB-114 KÜÇÜKPINAR T......................... PB-117 KÜÇÜKPINAR T......................... PB-118 KÜÇÜKPINAR T......................... PB-119 KÜÇÜKPINAR T......................... PB-122 KÜÇÜKPINAR T......................... PB-220 KÜÇÜKPINAR T......................... PB-231 KÜÇÜKPINAR T ........................ PB-113 KÜÇÜKPINAR T ........................ PB-281 KÜNDEŞ M. F............................. SB-61 KÜRKÇÜOĞLU İC...................... PB-240 KÜRKÇÜOĞLU İC...................... PB-241 M ADENCİ C.......................... PB-273 MADENCİ C................................ PB-3 MADENCİ C................................ PB-59 MADENCİ C................................ SB-30 MADENCİ C................................ SB-7 MAHİR ÖZMEN M................... SB-35 MAVİ V.......................................... PB-207 YAZAR DİZİNİ MAYİR B....................................... PB-149 MAYİR B....................................... PB-151 MAYIR B....................................... PB-36 MAYİR B....................................... PB-54 MAYİR B....................................... PB-6 MEHMET ÇUHADAR M........... SB-71 MEHMET ÇUHADAR M........... SB-71 MEHMET ERYILMAZ M........... SB-3 MELİKOĞLU C............................ PB-275 MELİKOĞLU C............................ PB-277 MELİKOĞLU C............................ PB-278 MEMEİŞOĞLU K........................ SB-94 MEMMİ N.................................... PB-158 MENEKSE E................................. SB-32 METEROĞLU F........................... PB-210 METEROĞLU F........................... SB-45 METİN YÜCEL M........................ SB-6 MİHMANLI M............................. PB-263 MİHMANLI M............................. PB-93 MİHMANLI M............................. SB-57 MİHMANLI M............................. SB-95 MONİS S...................................... PB-189 MONİS S...................................... PB-210 MONİS S...................................... SB-45 MÖZSOY M................................. PB-8 MURAT EROĞLU M.................. SB-71 MÜLKÜT F................................... PB-217 MÜSLÜMANOĞLU M.............. PB-158 N ADİR I................................... PB-72 NAMDAROĞLU OB.................. PB-125 NAYCI AE..................................... PB-89 NEVİN KANAN N....................... PB-22 NUSRAN G.................................. SB-20 O DABAŞI M........................... PB-38 OĞULLAR S................................ PB-4 OĞUZ S........................................ PB-213 OĞUZ S........................................ PB-50 OĞUZ S........................................ PB-91 OK İM........................................... PB-17 OK İM........................................... PB-175 OK İM........................................... PB-176 OK İM........................................... PB-274 OKAN İ......................................... PB-173 OKAN İ......................................... PB-201 OKAN İ......................................... PB-203 OKAN İ......................................... PB-247 OKAN İ......................................... PB-43 OKAN İ......................................... PB-44 OKAN İ......................................... PB-45 OKAN İ......................................... PB-51 OKKABAZ N............................... PB-106 OKKABAZ N............................... PB-109 OKKABAZ N............................... PB-63 OKUDUCU M............................. SB-94 YAZAR DİZİNİ OKUŞ A........................................ PB-253 OKUTAN A.................................. PB-28 ONAT S......................................... SB-45 ORHAN S..................................... SB-19 ORHAN YAĞMURKAYA O....... PB-214 ORHUN H.................................... SB-62 ORHUN K.................................... SB-30 ORHUN K.................................... PB-58 ORHUN K.................................... PB-59 ORHUN K.................................... PB-68 ORMAN S.................................... PB-58 ORMAN S.................................... PB-95 ORUÇ MT.................................... PB-149 ORUÇ MT.................................... PB-151 ORUÇ MT.................................... PB-54 ORUÇ MT.................................... PB-6 OTAİBİ BA.................................... SB-89 OZKUNT O.................................. PB-254 OZKURT Y................................... PB-254 OZLEM N..................................... PB-135 OZLEM N..................................... SB-86 Ö ĞÜNÇ G İ............................ SB-3 ÖĞÜNÇ İ. Ö................................ PB-264 ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-224 ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-225 ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-225 ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-226 ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-226 ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-227 ÖKMEN H.................................... PB-143 ÖKMEN H.................................... SB-80 ÖKSÜZ M.................................... PB-277 ÖKSÜZ S...................................... PB-278 ÖMEROĞLU S............................ SB-57 ÖMEROĞLU S............................ SB-95 ÖNCEL M..................................... PB-161 ÖNCÜ GT ................................... PB-227 ÖNEL S......................................... SB-32 ÖNER OZ..................................... PB-53 ÖNER OZ..................................... PB-57 ÖNER OZ..................................... PB-60 ÖNER OZ..................................... PB-61 ÖNER OZ..................................... SB-103 ÖNER OZ..................................... SB-56 ÖNER Z........................................ PB-145 ÖNGEL K...................................... PB-243 ÖRÜN S........................................ PB-175 ÖRÜN S........................................ PB-176 ÖRÜN S........................................ PB-274 ÖZAKAY A................................... SB-80 ÖZALP N..................................... SB-27 ÖZALTUN P................................ SB-59 ÖZBALCI S.................................. PB-256 ÖZBAŞ A...................................... SB-60 ÖZCABI Y..................................... SB-94 ÖZÇINAR B................................. SB-4 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ÖZÇINAR B................................. SB-87 ÖZDAŞ S...................................... PB-62 ÖZDEMİR H................................ PB-167 ÖZDEMİR H................................ PB-123 ÖZDEMİR H................................ PB-124 ÖZDEMİR H................................ PB-136 ÖZDEMİR H................................ PB-137 ÖZDEMİR H................................ PB-159 ÖZDEMİR H................................ PB-165 ÖZDEMİR H................................ PB-166 ÖZDEMİR H................................ PB-234 ÖZDEMİR H................................ PB-47 ÖZDEMİR H................................ PB-48 ÖZDEMİR Y................................. PB-181 ÖZDEMİR Y................................. PB-84 ÖZDEMİR ZÖ............................. PB-167 ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-123 ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-124 ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-136 ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-137 ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-159 ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-165 ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-166 ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-234 ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-47 ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-48 ÖZDENKAYA Y........................... PB-161 ÖZDİL A....................................... SB-46 ÖZDOĞAN M............................. SB-32 ÖZDOĞAN M............................. SB-59 ÖZEMİR İA.................................. PB-68 ÖZENEN B................................... PB-100 ÖZER A......................................... PB-272 ÖZER A......................................... SB-1 ÖZER B......................................... PB-146 ÖZER B......................................... PB-204 ÖZER B......................................... SB-69 ÖZER E......................................... PB-127 ÖZER E......................................... PB-128 ÖZER E......................................... PB-129 ÖZER E......................................... PB-130 ÖZER E......................................... PB-131 ÖZER E......................................... PB-132 ÖZER E......................................... PB-133 ÖZER E......................................... PB-146 ÖZER E......................................... PB-249 ÖZER E......................................... SB-65 ÖZER E......................................... SB-69 ÖZER İ.......................................... PB-204 ÖZER MT..................................... PB-264 ÖZGEHAN G............................... PB-113 ÖZGEHAN G............................... PB-117 ÖZGEHAN G............................... PB-118 ÖZGEHAN G............................... PB-119 ÖZGÜL H..................................... PB-146 ÖZGÜL H..................................... PB-204 ÖZGÜL H..................................... SB-65 ÖZGÜL H..................................... SB-69 DİZ İN 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 145 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ ÖZGÜN E..................................... SB-47 ÖZGÜN YM................................. PB-5 ÖZGÜR İ....................................... PB-196 ÖZGÜR İ....................................... PB-236 ÖZKAN B..................................... SB-49 ÖZKAN E..................................... PB-38 ÖZKAN OV.................................. PB-144 ÖZKAN OV.................................. PB-147 ÖZKAN OV.................................. PB-70 ÖZKAN Ö.................................... PB-13 ÖZKAN Ö. F................................ PB-233 ÖZKAN ÖF.................................. PB-121 ÖZKAN ÖF.................................. PB-172 ÖZKARDEŞ AB........................... PB-162 ÖZKAYA Hİ.................................. PB-112 ÖZKECECİ T............................... PB-31 ÖZKECECİ T................................ PB-12 ÖZKECECİ T................................ PB-18 ÖZKECECİ T................................ PB-19 ÖZKECECİ T................................ PB-219 ÖZKECECİ T................................ PB-238 ÖZKECECİ T................................ PB-246 ÖZKECECİ T................................ PB-32 ÖZKECECİ T................................ PB-8 ÖZKUL F...................................... PB-121 ÖZKUL F...................................... PB-13 ÖZKUL F...................................... PB-172 ÖZKUL F...................................... PB-233 ÖZLEM N..................................... PB-112 ÖZLEM N..................................... PB-142 ÖZLEM N..................................... PB-152 ÖZLEM N..................................... PB-154 ÖZLEM N..................................... PB-155 ÖZLEM N..................................... PB-156 ÖZLEM N..................................... PB-182 ÖZLEM N..................................... PB-186 ÖZLEM N..................................... PB-193 ÖZLEM N..................................... PB-20 ÖZLEM N..................................... PB-74 ÖZLEM N..................................... PB-75 ÖZLEM N..................................... PB-83 ÖZLEM N..................................... PB-85 ÖZLEM N..................................... PB-86 ÖZLEM N..................................... PB-87 ÖZLEM N..................................... PB-88 ÖZLEM N..................................... SB-10 ÖZLEM N..................................... SB-50 ÖZLEM N..................................... SB-52 ÖZLEM N..................................... SB-76 ÖZLEM N..................................... SB-77 ÖZLEM N..................................... SB-93 ÖZLEM N..................................... SB-99 ÖZLEM N .................................... PB-94 ÖZLÜER E.................................... PB-17 ÖZMEN M. M............................. SB-27 ÖZMEN M. M............................. SB-32 ÖZMEN M. M............................. SB-36 ÖZMEN M. M............................. SB-5 146 ÖZMEN M. M............................. SB-91 ÖZMEN MM .............................. PB-27 ÖZMENMM ............................... SB-63 ÖZPEK A...................................... SB-66 ÖZSOY MS................................. SB-99 ÖZSOY M.................................... PB-12 ÖZSOY M.................................... PB-18 ÖZSOY M.................................... PB-19 ÖZSOY M.................................... PB-219 ÖZSOY M.................................... PB-238 ÖZSOY M.................................... PB-246 ÖZSOY M.................................... PB-32 ÖZSOY M ................................... PB-31 ÖZSOY M. S................................ PB-154 ÖZSOY M. S................................ PB-155 ÖZSOY MS.................................. PB-135 ÖZSOY MS.................................. PB-74 ÖZSOY MS.................................. PB-94 ÖZSOY MS.................................. SB-50 ÖZSOY MS.................................. SB-52 ÖZSOY MS.................................. SB-86 ÖZSOY MS ................................. PB-186 ÖZSOY MS ................................. PB-85 ÖZSOY MS ................................. SB-77 ÖZSOY Z...................................... PB-173 ÖZSOY Z...................................... PB-201 ÖZSOY Z...................................... PB-203 ÖZSOY Z...................................... PB-247 ÖZSOY Z...................................... PB-43 ÖZSOY Z...................................... PB-44 ÖZSOY Z...................................... PB-45 ÖZSOY Z...................................... PB-51 ÖZTAŞ M..................................... PB-192 ÖZTAŞ M .................................... PB-239 ÖZTUNA A.................................. PB-82 ÖZTÜRK E................................... SB-1 ÖZTÜRK G................................... PB-269 ÖZTÜRK G................................... PB-271 ÖZTÜRK G................................... SB-8 ÖZTÜRK K................................... PB-198 ÖZTÜRK M.................................. SB-62 ÖZTÜRK Ş................................... PB-221 ÖZTÜRK Ş................................... PB-248 ÖZTÜRK Ş................................... PB-255 ÖZYALVAÇ F............................... SB-30 ÖZYALVAÇ FT............................ PB-95 ÖZYAZICI S................................. SB-32 ÖZYILDI M.................................. PB-148 ÖZYILDIZ M................................ PB-150 ÖZYILDIZ M................................ SB-39 P ALTACI İ................................. PB-97 PALTACI İ..................................... PB-169 PALTACI İ..................................... PB-180 PALTACI İ..................................... PB-194 PALTACI İ..................................... PB-200 PALTACI İ..................................... PB-235 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE PALTACI İ..................................... PB-268 PEDÜK Ş...................................... PB-146 PEDÜK Ş...................................... PB-204 PEDÜK Ş...................................... SB-69 PEHLİVANOĞLU K.................... PB-11 PEHLİVANOĞLU K.................... PB-230 PEHLİVANOĞLU K.................... PB-29 PEHLİVANOĞLU K.................... SB-24 PEHLİVANOĞLU K.................... SB-29 PEKER S........................................ PB-138 PEKER Y........................................ PB-260 PEKER Y........................................ PB-264 PEKER Y........................................ SB-18 PEKER YS..................................... PB-264 PEKMEZCİ S............................... SB-26 PEKMEZCİ S............................... SB-47 PEKMEZCİ S............................... SB-88 PEKMEZCİ S................................ PB-216 PEKMEZCİ S................................ SB-41 PEKMEZCİ S................................ SB-42 PERGEL A.................................... PB-33 PERGEL A.................................... PB-34 PERGEL A.................................... PB-37 PERGEL A.................................... PB-4 PEŞKERSOY M........................... PB-157 PEŞKERSOY M........................... PB-187 PEŞKERSOY M........................... PB-206 PEŞKERSOY M .......................... PB-92 POLAT AK.................................... PB-256 POLAT FR.................................... PB-252 POLAT KY.................................... PB-52 POLAT KY.................................... SB-62 POLAT O...................................... PB-205 PULUR N...................................... PB-254 R ASHİDİ SAA......................... SB-89 REYHAN E................................... PB-111 REYHAN E................................... PB-67 RODOP O.................................... SB-19 S ABANCI PA .......................... SB-44 SAĞIROĞLU J............................. SB-30 SAĞIROĞLU J............................. SB-7 SAĞLAM K.................................. PB-40 SAĞLAM M................................. PB-245 SAKAR A...................................... PB-149 SAKAR A...................................... PB-151 SAKAR A...................................... PB-6 SALIK AE...................................... SB-55 SALMAN AE................................ PB-183 SALMAN AE................................ SB-11 SALMAN AE................................ SB-12 SANA B........................................ PB-195 SARI E........................................... PB-157 SARI E........................................... PB-187 SARI E........................................... PB-206 YAZAR DİZİNİ SARI E........................................... PB-92 SARIBEYOGLU K........................ PB-216 SARIBEYOGLU K........................ SB-26 SARIBEYOGLU K........................ SB-47 SARIBEYOGLU K........................ SB-88 SARIBEYOĞLU K........................ SB-41 SARIBEYOĞLU K........................ SB-42 SARICI İŞ...................................... SB-4 SARICI İŞ...................................... SB-87 SARKUT P.................................... PB-272 SAYDAM M................................. PB-264 SAYLAN MB................................ PB-91 SEKİ A........................................... PB-42 SEKMENLİ T................................ SB-58 SERGÜL ULUS S........................ PB-138 SEVİM Y........................................ PB-125 SEVİNÇ B..................................... PB-253 SEVİNÇ S..................................... PB-188 SEVİNÇ S..................................... PB-190 SEYİT H........................................ PB-263 SEYİT H........................................ PB-93 SEZER Ö....................................... PB-279 SEZER TÖ..................................... PB-134 SIKAR HE .................................... PB-109 SİNAN H...................................... PB-264 SİPAHİ M...................................... PB-66 SIZLANAN A............................... PB-210 SİZLANAN A............................... SB-45 SIZLANAN A .............................. PB-189 SORMAZ İC................................. PB-196 SOYER V....................................... PB-223 SÖĞÜTÇÜ N............................... PB-126 SÖZBİLEN M............................... PB-221 SÖZEN S..................................... PB-67 SÖZÜER E.................................... PB-78 SÖZÜTEK A................................. PB-42 SUBAŞI İE.................................... SB-66 SUBAŞI Ö..................................... PB-81 SUMMAK M................................ PB-168 SÜCÜLLÜ İ.................................. PB-181 SÜCÜLLÜ İ.................................. PB-84 SÜLÜ B......................................... PB-197 SÜLÜ B......................................... SB-17 SÜREK A...................................... SB-2 SÜREK A...................................... SB-55 SÜREN M..................................... PB-203 SÜTÇÜ M..................................... PB-275 SÜTÇÜ M..................................... PB-277 Ş AHİN A................................... PB-189 ŞAHİN A....................................... PB-210 ŞAHİN A....................................... SB-45 ŞAHİN AG.................................... SB-73 ŞAHİN Cİ...................................... PB-236 ŞAHİN D...................................... SB-35 ŞAHİN DA.................................... PB-33 ŞAHİN DA.................................... PB-37 YAZAR DİZİNİ ŞAHİN DA.................................... PB-4 ŞAHİN DA ................................... PB-34 ŞAHİN G....................................... PB-208 ŞAHİN G....................................... PB-209 ŞAHİN H....................................... PB-46 ŞAHİN H....................................... PB-49 ŞAHİN H....................................... PB-72 ŞAHİN M...................................... PB-203 ŞAHİN M...................................... PB-247 ŞAHİN M...................................... PB-51 ŞAHİN M ..................................... PB-173 ŞAHİN M ..................................... PB-201 ŞAHİN M ..................................... PB-43 ŞAHİN M ..................................... PB-44 ŞAHİN M ..................................... PB-45 ŞAHİN ÜY.................................... PB-28 ŞAHİNER İT................................. PB-123 ŞAHİNER İT................................. PB-124 ŞAHİNER İT................................. PB-136 ŞAHİNER İT................................. PB-137 ŞAHİNER İT................................. PB-159 ŞAHİNER İT................................. PB-165 ŞAHİNER İT................................. PB-167 ŞAHİNER İT................................. PB-234 ŞAHİNER İT................................. PB-47 ŞAHİNER İT................................. PB-48 ŞAHİNER İT................................. PB – 166 ŞAHİNER Y.................................. PB-123 ŞAHİNER Y.................................. PB-124 ŞAHİNER Y.................................. PB-136 ŞAHİNER Y.................................. PB-137 ŞAHİNER Y.................................. PB-159 ŞAHİNER Y.................................. PB-166 ŞAHİNER Y.................................. PB-167 ŞAHİNER Y.................................. PB-234 ŞAHİNER Y.................................. PB-47 ŞAHİNER Y.................................. PB-48 ŞEKER A....................................... PB-116 ŞEKER A....................................... PB-16 ŞEKER A....................................... PB-41 ŞEKER D....................................... PB-117 ŞEKER G....................................... PB-113 ŞEKER G....................................... PB-119 ŞEKER G....................................... PB-122 ŞEKER G....................................... PB-171 ŞEKER G....................................... PB-220 ŞENDUR M.................................. PB-216 ŞENLİKCİ A.................................. PB-10 ŞENLİKCİ A.................................. PB-141 ŞENLİKCİ A.................................. PB-250 ŞENLİKCİ A.................................. SB-54 ŞENLİKCİ A.................................. SB-96 ŞENLİKÇİ A.................................. PB-153 ŞENLİKÇİ A.................................. PB-179 ŞENLİKÇİ A.................................. PB-257 ŞENLİKÇİ A.................................. PB-265 ŞENLİKÇİ A.................................. SB-105 ŞENLİKÇİ A.................................. SB-74 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE ŞENOL M..................................... PB-123 ŞENOL M..................................... PB-124 ŞENOL M..................................... PB-136 ŞENOL M..................................... PB-137 ŞENOL M..................................... PB-159 ŞENOL M..................................... PB-165 ŞENOL M..................................... PB-166 ŞENOL M..................................... PB-167 ŞENOL M..................................... PB-234 ŞENOL M..................................... PB-47 ŞENOL M..................................... PB-48 ŞENYÜREK YG............................ PB-196 ŞİMŞEK O.................................... PB-216 ŞİMŞEK O.................................... PB-96 ŞİMŞEK O.................................... SB-26 ŞİMŞEK O.................................... SB-41 ŞİMŞEK O.................................... SB-42 ŞİMŞEK O.................................... SB-47 ŞİMŞEK O.................................... SB-88 ŞİŞİK A.......................................... SB-6 ŞİT E.............................................. PB-164 ŞİT E.............................................. PB-73 ŞÜKRÜ TAŞ Ş.............................. PB-121 DİZ İN 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ T ABUR A.................................. PB-81 TAHA A........................................ PB-101 TALİ S............................................ PB-173 TALİ S............................................ PB-201 TALİ S............................................ PB-203 TALİ S............................................ PB-247 TALİ S............................................ PB-43 TALİ S............................................ PB-44 TALİ S............................................ PB-45 TALİ S............................................ PB-51 TAMANNA MZ........................... SB-89 TAN S............................................ PB-107 TAN S............................................ SB-81 TANRISEVEN M.......................... PB-191 TANRISEVEN M.......................... PB-82 TARIM İA...................................... PB-256 TAŞ H............................................ SB-18 TAŞ H............................................ SB-3 TAŞ Ş............................................. PB-13 TAŞ Ş............................................. PB-172 TAŞ Ş............................................. PB-233 TAŞEL B........................................ PB-178 TAŞKIN E...................................... SB-47 TAŞKIN E...................................... SB-88 TATAR C....................................... PB-146 TATAR C....................................... PB-204 TATAR C....................................... PB-249 TATAR C....................................... SB-69 TATAR F........................................ PB-260 TATAR İG...................................... PB-258 TAVLASOGLU M........................ PB-191 TEKEREKOĞLU B....................... PB-278 TEKİN YK...................................... PB-237 147 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ TEMİZ M...................................... PB-169 TEMİZ M...................................... PB-200 TEMİZ M...................................... PB-235 TEMİZ M...................................... PB-97 TEMİZ M ..................................... PB-194 TEMİZ M ..................................... PB-199 TEMİZ M ..................................... PB-268 TEMİZGÖNÜL B........................ PB-209 TERZİ A........................................ PB-116 TERZİ A........................................ PB-16 TERZİ A........................................ PB-41 TEZEL O....................................... SB-3 TEZER H...................................... PB-14 TEZER H....................................... PB-259 TEZER H....................................... SB-51 TİHAN D...................................... PB-101 TİHAN D...................................... PB-138 TİHAN D...................................... PB-42 TİHAN D...................................... PB-56 TİHAN ND................................... PB-5 TİRYAKİ Ç..................................... PB-148 TİRYAKİ Ç..................................... PB-150 TOKA H........................................ SB-21 TOKOÇİN M................................ PB-195 TOKOÇİN M................................ PB-222 TOMBALAK E............................. PB-139 TOPRAK M.................................. SB-26 TOYGAR M.................................. SB-16 TOYGAR M.................................. SB-64 TRABULUS DC........................... PB-267 TUKENMEZ M............................ SB-4 TULUHA AYOĞLU T.................. PB-22 TUNCA F...................................... PB-196 TUNCER SK................................. PB-276 TUNÇ G........................................ PB-117 TUNÇ G........................................ PB-122 TUNÇ G........................................ PB-171 TUNÇAY E................................... SB-61 TURAN G..................................... PB-273 TURAN G..................................... SB-30 TURAN İ....................................... SB-36 TURGUT E.................................. SB-33 TURGUT E................................... SB-24 TURGUT E................................... SB-72 TURGUT E................................... SB-75 TURGUT E................................... SB-90 TURGUT HT................................ PB-148 TURGUT HT................................ PB-150 TURGUT M. S............................. PB-181 TURGUT MT............................... SB-39 TURKEŞ B.................................... PB-213 TUTAL F....................................... PB-254 TÜRKAN A................................... PB-49 TÜRKAN A................................... PB-72 TÜRKER B.................................... SB-73 TÜRKKAN S................................. PB-192 TÜRKMEN F................................ PB-175 TÜRKOĞLU MA......................... PB – 266 148 TÜRKYILMAZ S.......................... PB-40 TÜZÜN İS.................................... SB-65 U ÇAR A................................... SB-4 UĞUR M....................................... PB-180 UĞUR M....................................... PB-194 UĞUR M....................................... PB-199 UĞUR M....................................... PB-200 UĞUR M....................................... PB-268 UĞUR M....................................... PB-76 UĞUR M....................................... PB-77 ULUBAY M.................................. PB-228 ULUBAY M.................................. PB-82 URUMDAS M............................. PB-254 USTA E.......................................... PB-164 UYMAZ DS.................................. PB-196 UYSAL E....................................... PB-243 UZUN A. S................................... SB-32 UZUN AS..................................... SB-59 UZUN H....................................... PB-63 UZUN H....................................... SB-92 UZUNKÖY A............................... PB-116 UZUNKÖY A............................... PB-16 UZUNOĞLU MY........................ PB-144 UZUNOĞLU MY........................ PB-69 Ü ÇÜNCÜ M........................... SB-31 ÜÇÜNCÜ M................................ SB-34 ÜÇÜNCÜ M................................ SB-48 ÜÇÜNCÜ M................................ SB-49 ÜÇÜNCÜ M................................ SB-83 ÜÇÜNCÜ M................................ SB-97 ÜLKÜ R......................................... SB-45 ÜNAL B........................................ PB-223 ÜNAL TC...................................... PB-232 ÜNAL TC...................................... SB-44 ÜNSAL MG.................................. SB-55 ÜNVER M..................................... PB-221 ÜNVER M..................................... PB-248 ÜNVER M..................................... PB-255 ÜREYEN O................................... PB-153 ÜREYEN O................................... SB-18 ÜSTÜNER MA........................... PB-10 ÜSTÜNER MA............................ PB-141 ÜSTÜNER MA............................ PB-153 ÜSTÜNER MA............................ PB-179 ÜSTÜNER MA............................ PB-250 ÜSTÜNER MA............................ PB-257 ÜSTÜNER MA............................ PB-265 ÜSTÜNER MA............................ SB-105 ÜSTÜNER MA............................ SB-54 ÜSTÜNER MA............................ SB-74 V ARDAR E............................... SB-54 VATAN MB................................... PB-188 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE VATAN MB................................... PB-190 VURAL E...................................... SB-79 VURAL S...................................... PB-102 VURAL S...................................... PB-103 VURAL S...................................... PB-104 VURAL S...................................... PB-105 VURAL S...................................... PB-106 VURAL S...................................... PB-107 VURAL S...................................... PB-109 VURAL S...................................... PB-110 VURAL S...................................... PB-217 VURAL S...................................... PB-251 VURAL S...................................... PB-63 VURAL S...................................... PB-7 VURAL S...................................... SB-101 VURAL S...................................... SB-14 VURAL S...................................... SB-28 VURAL S...................................... SB-53 VURAL S...................................... SB-61 VURAL S...................................... SB-67 VURAL S...................................... SB-81 VURAL S...................................... SB-9 VURAL S ..................................... SB-92 Y ABANOĞLU H..................... PB-170 YAĞCI G....................................... PB-192 YAĞMUR Y.................................. PB-126 YAĞMURKAYA O....................... PB-213 YAĞMURKAYA O....................... PB-91 YAĞMURKAYA O ...................... PB-50 YAKAN S...................................... PB-257 YAKAR DÖ................................... PB-52 YAKAR DÖ................................... SB-62 YALÇIN A..................................... PB-275 YALÇIN A..................................... PB-277 YALÇIN ZZ................................... PB-146 YALÇIN ZZ................................... PB-204 YALÇIN ZZ................................... SB-69 YALKIN Ö..................................... PB-147 YALKIN Ö..................................... PB-184 YALKIN Ö..................................... PB-202 YALKIN Ö..................................... PB-70 YALKIN Ö..................................... PB-71 YALMAN H.................................. PB-178 YALMAN H.................................. PB-3 YALMAN H.................................. PB-39 YALMAN H.................................. PB-68 YALMAN H.................................. PB-95 YALMAN H.................................. SB-30 YALMAN H.................................. SB-7 YAMANYAR S............................. PB-267 YANAR F...................................... SB-100 YANAR F...................................... SB-31 YANAR F...................................... SB-4 YANAR F...................................... SB-87 YANAR F...................................... SB-98 YANAR H..................................... SB-34 YAZAR DİZİNİ YANAR H..................................... SB-40 YANAR H..................................... SB-70 YANAR H..................................... SB-83 YANAR H..................................... SB-84 YANAR H..................................... SB-97 YANAR H .................................... SB-38 YANDAKÇI K............................... PB-171 YANDAKÇI K............................... PB-220 YAPICI AK.................................... PB-276 YAPICI AK.................................... PB-279 YAPICI AK.................................... PB-280 YARDIMCI E................................ PB-120 YAVUZ ÖZDEMİR Y.................. SB-71 YAVUZ R...................................... PB-126 YAZICI A....................................... PB-40 YAZICI P....................................... PB-93 YAZICI P....................................... SB-57 YAZICI P....................................... SB-95 YAZICIOĞLU B........................... PB-81 YAZICIOĞLU B........................... SB-39 YEĞEN SF.................................... PB-102 YEĞEN SF.................................... PB-217 YEĞEN SF.................................... PB-7 YEĞEN SF.................................... SB-101 YEĞEN SF.................................... SB-92 YELDAN E.................................... PB-179 YELDAN E.................................... PB-257 YELDAN E.................................... PB-265 YELDAN E.................................... SB-54 YEMEZ K...................................... PB-15 YENER O...................................... PB-139 YENER O...................................... PB-39 YENİAY L...................................... PB-221 YENİDOĞAN E........................... PB-173 YENİDOĞAN E........................... PB-201 YENİDOĞAN E........................... PB-203 YENİDOĞAN E........................... PB-247 YENİDOĞAN E........................... PB-43 YENİDOĞAN E........................... PB-44 YENİDOĞAN E........................... PB-45 YENİDOĞAN E........................... PB-51 YEŞİLBAĞ E................................. PB-50 YEŞİLTAŞ M................................. PB-259 YEŞİLTAŞ M................................. PB-262 YETİM İ......................................... PB-194 YETİM İ......................................... PB-199 YETİM İ......................................... PB-200 YETİM İ......................................... PB-268 YETİŞİR F..................................... PB-183 YETİŞİR F..................................... SB-11 YETİŞİR F..................................... SB-12 YİĞİTBAŞ H................................. PB-208 YİĞİTBAŞ H................................. SB-13 YİĞİTBAŞ H................................. SB-82 YİĞİTBAŞI R................................ PB-139 YİĞİTBAŞI R................................ PB-178 YİĞİTBAŞI R................................ PB-273 YİĞİTBAŞI R................................ PB-3 YAZAR DİZİNİ YİĞİTBAŞI R................................ PB-39 YİĞİTBAŞI R................................ PB-59 YİĞİTBAŞI R................................ PB-68 YİĞİTBAŞI R................................ PB-95 YİĞİTBAŞI R................................ SB-30 YİĞİTBAŞI R................................ SB-7 YILDIRIM K................................. SB-86 YILDIRIM AO.............................. SB-102 YILDIRIM C.................................. PB-215 YILDIRIM C.................................. PB-261 YILDIRIM C.................................. SB-19 YILDIRIM CK............................... PB-35 YILDIRIM K.................................. PB-135 YILDIRIM K.................................. PB-154 YILDIRIM K.................................. PB-155 YILDIRIM K.................................. PB-186 YILDIRIM K.................................. PB-75 YILDIRIM K.................................. PB-85 YILDIRIM K.................................. PB-86 YILDIRIM K.................................. PB-87 YILDIRIM K.................................. PB-94 YILDIRIM K.................................. SB-10 YILDIRIM K.................................. SB-50 YILDIRIM K.................................. SB-52 YILDIRIM K.................................. SB-77 YILDIRIM K.................................. SB-99 YILDIRIM M................................. SB-105 YILDIRIM M................................. SB-54 YILDIRIM M................................. SB-96 YILDIZ D...................................... PB-157 YILDIZ MK................................... PB-38 YILDIZ R....................................... PB-174 YILDIZ SY.................................... PB-148 YILDIZ SY.................................... PB-150 YILDIZ SY.................................... PB-81 YILDIZ SY ................................... SB-39 YILDIZ T....................................... SB-104 YILDIZHAN A............................. PB-245 YILMAZ S.................................... PB-28 YILMAZ E..................................... PB-262 YILMAZ KB ................................. PB-258 YILMAZ M................................... PB-134 YILMAZ M................................... PB-161 YILMAZ S..................................... PB-12 YILMAZ S..................................... PB-18 YILMAZ S..................................... PB-19 YILMAZ S..................................... PB-219 YILMAZ S..................................... PB-223 YILMAZ S..................................... PB-237 YILMAZ S..................................... PB-238 YILMAZ S..................................... PB-246 YILMAZ S..................................... PB-31 YILMAZ S..................................... PB-32 YILMAZ S..................................... PB-8 YILMAZLAR T............................. SB-1 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-112 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-135 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-142 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE YILMAZYILDIRIM U.................. PB-152 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-154 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-155 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-156 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-182 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-186 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-193 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-20 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-83 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-85 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-86 YILMAZYILDIRIM U.................. PB-87 YILMAZYILDIRIM U.................. SB-10 YILMAZYILDIRIM U.................. SB-50 YILMAZYILDIRIM U.................. SB-52 YILMAZYILDIRIM U.................. SB-76 YILMAZYILDIRIM U.................. SB-77 YILMAZYILDIRIM U.................. SB-86 YILMAZYILDIRIM U.................. SB-93 YILMAZYILDIRIM U.................. SB-99 YIRGIN H...................................... PB-208 YİYİT N......................................... PB-239 YİYİT N......................................... PB-245 YORULMAZ Ş............................. SB-91 YUCEL Y....................................... PB-41 YURTSEVEN A............................ PB-244 YURTTAŞ Y.................................. PB-261 YÜCEL AF.................................... PB-33 YÜCEL AF.................................... PB-34 YÜCEL AF.................................... PB-37 YÜCEL AF.................................... PB-4 YÜCEL E....................................... PB-181 YÜCEL E....................................... PB-84 YÜCEL M..................................... SB-66 YÜCEL Y....................................... PB-116 YÜCEL Y....................................... PB-16 DİZ İN 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ Z EYBEK N................................ SB-18 ZÜLFİKAROĞLU B.................... SB-27 149 9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ 150 19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE YAZAR DİZİNİ