9. Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Kongresi

advertisement
BİLDİRİ ÖZET KİTABI
Bu kongre TTB-STE kredilendirme kurulu tarafından
38 TTB-STE kredi puanı ile kredilendirilmiştir.
İçindekiler
Önsöz............................................................v
Kongre düzenleme kurulu..........................v
Kongre programı.........................................vii
Sözel bildiriler..............................................1-40
Poster bildiriler............................................41-133
Yazar dizini...................................................135
Değerli Meslektaşlarım,
Sizleri 19-23 Nisan 2013 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşecek olan 9. Ulusal Travma ve Acil Cerrahi
Kongresi’ne davet etmekten mutluluk duyuyoruz.
Bu kongrede, Travma ve Acil Cerrahi konusunda en üst düzeyde bilgi birikimi ve yoğun deneyimle elde
edilebilecek, tanı, tedavi, organizasyon ve hasta bakımı alanındaki tüm gelişmeler bilgilerinize sunulacaktır.
Kongre programı kongre öncesi kursları, uzman oturumları, video sunumları, interaktif paneller, tartışma
oturumları, uzlaşma toplantıları, konferanslar ve uzmanlık alanındaki yenilikleri içermektedir. Hedefimiz değerli
görüşlerinizle bilimsel programımızı zenginleştirip, herkesin birbirinden bir şeyler öğrenebileceği bilimsel bir
platform gerçekleştirmektir.
Antalya tarih boyunca kültürün, sanatın, mimarinin ve mitolojinin merkezi olmuştur. Muhteşem doğası,
açık maviden laciverte uzanan denizi, şelaleleri, Toros dağları ve palmiye ağaçları ile bu gölgenin büyüsüne
kapılacaksınız. Bu özellikleri ile de Antalya, Travma ve Acil Cerrahideki son gelişmeleri tartışabileceğimiz en
uygun yer.
Sizi Antalya’da ağırlamaktan büyük memnuniyet duyacağız.
Saygılarımızla,
Recep Güloğlu Salih Pekmezci
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği Başkanı
Kongre Başkanı
DÜZENLEME KURULU
Kongre Başkanı
Salih PEKMEZCİ
Kongre 2. Başkanı
Tayfun YÜCEL
Genel Sekreter
M. Mahir ÖZMEN
Bilimsel Sekreterya
Kaya SARIBEYOĞLU
Hakan YANAR
Üyeler
Ediz ALTINLI
Acar AREN
Gürhan ÇELİK
Cemalettin ERTEKIN
Recep GÜLOĞLU
Ahmet Nuray TURHAN
KONGRE PROGRAMI
19 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
KURS 1 TRAVMA VE ACİLDE TEMEL US KURSU
Oturum Başkanı: Funda K. AKARCA
10:00-10:30
Ultrason Cihazının Tanıtılması, Teknik Özellikler, Görüntüleme Prensipleri, Artifaktlar
Funda K. AKARCA
10:30-11:00Extended-FAST
Funda K. AKARCA
11:00-11:15
Kahve Arası
11:15-11:45
Hepatobiliyer Ultrason
Aslıhan YÜRÜKTÜMEN
11:45-12:30
Abdominal Aorta Ultrasonografisi Girişimsel US
Bülent ERBİL
12:30-13:30
Kritik Hastada Ultrasonografi
Aslıhan YÜRÜKTÜMEN
13:30-14:00
Öğle Yemeği
14:00-17:00Pratik
Aort ve Girişimsel US
Bülent ERBİL
Hepatobiliyer US
Aslıhan YÜRÜKTÜMEN
Extended - FAST US
Funda K. AKARCA
KURS 2 ACİL TANISAL VE GİRİŞİMSEL ENDOSKOPİ KURSU
Oturum Başkanı: Kemal DOLAY
Açılış
Kemal DOLAY
Acil Üst GİS Endoskopik Uygulamalar
Özgür KEMİK
Acil Alt GİS Endoskopik Uygulamalar
Hasan BEKTAŞ
Acil ERCP Uygulamaları
Kemal DOLAY
KURS 3 ACİL TANISAL VE GİRİŞİMSEL RADYOLOJİ KURSU
Oturum Başkanı: Erhan AKPINAR
Cerrahi Acillerde Radyolojik Görüntüleme-I
10.30-10.50
Sağ Üst Kadran Ağrısı
Muşturay KARÇAALTINCABA
19 NİSAN 2013
10.50-11.10
11.10-11.30
11.30-11.50
11.50-13.30
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
Sağ Alt Kadran Ağrısı
Ercan KOCAKOÇ
Mezenterik Vasküler Olay
Erhan AKPINAR
Enfeksiyöz - İnflamatuvar Süreçlerde Girişimsel Radyoloji
Türkmen ÇİFTÇİ
Öğle Yemeği
Cerrahi Acillerde Radyolojik Görüntüleme-II
13.30-13.50
Abdominal Travma
Erhan AKPINAR
13.50-14.10
GIS Obstrüksiyonları
Muşturay KARÇAALTINCABA
14.10-14.30
Erken Post-op Dönemde Radyolojik Görüntüleme
Mecit KANTARCI
14.30-14.50
İntrakraniyal Kanama: Radyolojik Görüntüleme ve Girişimsel Tedavi
Serdar GEYİK
14.50-15.30
Tartışma ve Genel Değerlendirme
KURS 4 BARSAK VE DAMAR ANASTOMOZ TEKNİKLERİ KURSU
Oturum Başkanları: Mehmet KURTOĞLU, Ahmet K. AŞLAR
10.45-11.10
11.10-11.30
11.30-12.00
12.00-13.15
13.15-13.45
13.45-14.15
14.15-14.35
14.35-15.05
15.05-15.35
15.35-16.05
16.05-16.15
Temel Bilgiler
GIS Anatomisi, Anastomoz İyileşmesini Etkileyen Faktörler
Ahmet K. AŞLAR
GIS de Rezeksiyon-Anastomoz Teknikleri
Tamer ERTAN
Stapler: Terminoloji, Tipleme ve Seçim Kriterleri
Ahmet K. AŞLAR
Öğle Yemeği
Hangi Stapler Nerede Kullanılmalı? (Açık-Lap Cerrahi)
Ahmet K. AŞLAR
Kullanımda Dikkat Edilecek Noktalar / Komplikasyonlar ve Korunma Yolları
Ahmet K. AŞLAR
Kahve Arası
Vasküler Anastomoz Teknikleri
Mehmet KURTOĞLU - Fatih ATAGENÇ
Vasküler Anastomozlarda Komplikasyonlar, Korunma
Fatih YANAR
Venöz Ülserler ve Lenf Ödem
Gyozo SZOLNOKY
Tartışma / Genel Değerlendirme
19 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
KURS 5 KRİTİK CERRAHİ HASTADA BESLENME DESTEK TEDAVİSİ KURSU
Oturum Başkanları: H. Tanju BESLER, Seher DEMİRER
10.45-11.10
STRESE Metabolik Yanıt
H. Tanju BESLER
11.10-11.35
SIRS ve SEPSİS’de Beslenme Desteği Hedefleri
Rasim GENÇOSMANOĞLU
11.35-12.00
Kritik Cerrahi Hastada Enerji ve Besin Öğeleri Gereksinimi
Münevver MORAN
12.00-12.15Tartışma
12.15-13.30
Öğle Yemeği
13.30-13.55
Kritik Cerrahi Hastada İmmunonutrisyon
Seher DEMİRER
13.55-14.20
Kritik Cerrahi Hastada Parenteral Beslenme ve Ürün Profili
Mehmet ÖZDOĞAN
14.20-14.45
Kritik Cerrahi Hastada Enteral Beslenme ve Ürün Profili
Melih AKINCI
14.45-15.10
Kritik Cerrahi Hasta Beslenmesinde Lipidler
H. Tanju BESLER
15.10-15.45
Kahve Arası
15.45-16.10
Travma ve Yanıkta Beslenme Desteği
Seher DEMİRER
16.10-17.00
Tartışma ve Genel Değerlendirme
Tüm Katılımcılar
KURS 6 STOMA VE YARA BAKIM KURSU
Oturum Başkanları: Ömer ALABAZ, Ayişe KARADAĞ
10.30-11.00
Acil ve Travmalı Hastada Stoma Yerinin Belirlenmesi, Stoma Açılması ve Uygulamalar
Özgür ALBUZ
11.00-11.30
Stoma ve Batın Kapama Yöntemleri
Ömer ALABAZ
11.30-12.00
Acil Açılmış Stomalarda Bakım Sorunları ve Çözümler
Ayişe KARADAĞ
12.00-13.15
Öğle Yemeği
13.15-13.45
Yara Temizliği ve Pansumanda Temel İlkeler
Ayişe KARADAĞ
19 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
13.45-14.05
Diyabetik Hastada Yara Bakımı
Arife POLAT DÜZGÜN
14.05-14.25
Dekübitis Yaraları ve Tedavisi
Arife POLAT DÜZGÜN
14.25-15.00
Yara Bakım Ürünleri
Arife POLAT DÜZGÜN
15.00-15.30
Stoma Açma ve Kapama Yöntemleri (Olgular - Video - Pratik Uygulamalar)
Ömer ALABAZ
15.30-16.30
Uygulamalı Çalışma (Stoma ve Yara Bakımı)
Ayişe KARADAĞ
16.30-17.00
Genel Değerlendirme
18.00-18.45
AÇILIŞ TÖRENİ
18.00-18.15
Kongre Genel Sekreteri
M. Mahir ÖZMEN
18.15-18.30
Kongre Başkanı
Salih PEKMEZCİ
18.30-18.45
Dernek Başkanı
Recep GÜLOĞLU
18.45-19.15
AÇILIŞ KONFERANSI
Dünden Bugüne Travma ve Acil Cerrahi
Cemalettin ERTEKİN
19.45
AÇILIŞ KOKTEYLİ
20 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
SALON A
08.00-09.00
UZMAN İLE KAHVALTI
Resüsitatif Torakotomi
Kenji INABA / Elias DEGIANNIS
09.00-10.00
PANEL - EN KÖTÜ OLGUM
Oturum Başkanı: Selman URANÜS
Torakal Penetran Yaralanma
Elias DEGIANNIS
Abdominal Penetran Yaralanma
Kenji INABA
Abdominal Vasküler Yaralanma
Fernando TUREGANO
Pelvik Travma
Dominik HEIM
10.00-10.30
Kahve Arası
10.30-12.00
PANEL - TRAVMA VE ACİL CERRAHİDE VİDEOENDOSKOPİ
Oturum Başkanı: Cavit AVCI
Solid Organlar
Selman URANÜS
İçi Boş Organ Perforasyonları
Abe FINGERHUT
Torakoabdominal Yaralanmalar
Orhan ALİMOĞLU
Acil Olgularda Girişimsel Endoskopi
Rasim GENÇOSMANOĞLU
12.00-12.12
12 de 12
Cerrahide Tromboemboli Proflaksi - Tedavisi
Mehmet KURTOĞLU
12.15-13.30
Öğle Yemeği
13.30-14.10KONFERANS
Oturum Başkanı: Cem TERZİ
Akut Travmatik Koagülopati
Ross DAVENPORT
14.10-15.35
PANEL - HER ŞEYİ BİLİYOR MUYUZ?
AKUT APANDİSİT
Oturum Başkanı: Hasan TAŞÇI
Tanı Yöntemleri: Eski - Yeni
Ali UZUNKÖY
Konservatif Yaklaşımın Yeri
Ahmet N. TURHAN
Cerrahi Tedavi: Laparoskopik - Açık
Hakan YANAR
20 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
Beklenmedik Apendiks Patolojileri
Gürhan ÇELİK
15.35-16.00
Kahve Arası
16.00-17.00
PANEL - ÜÇ KITADA ÜÇ MERKEZ
Oturum Başkanı: Mehmet KURTOĞLU
Afrika
Elias DEGIANNIS
Avrupa
Selman URANÜS
Amerika
Kenji INABA
17.00-18.00
PANEL - MERKEZLER KENDİLERİNİ TANITIYOR
Oturum Başkanı: Hayri ERKOL
Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Mehmet ERYILMAZ
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
İbrahim İKİZCELİ
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Cemalettin ERTEKİN
Ankara Numune EAH
Münevver MORAN
20 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA ve ACİL CERRAHİ KONGRESİ
HEMŞİRELİK PROGRAMI
SALON B
13.30-15.00
PANEL - TRAVMA ve ACİL CERRAHİDEHEMŞİRELİK UYGULAMALARI
Oturum Başkanı: Nuray AKYÜZ
13.30-13.50
Acil Serviste Hemşire Olmak
Esin GÜLKAYA
13.50-14.10
Travma Hastasının Acil Ünitesine Kabül ve İzlemi
Yeşim DİKMEN
14.10-14.30
Travma Hastasının Nakli
Nilay ALTINTAŞ
14.30-14.45
Acil Cerrahide Hasta ve Aileye Yaklaşım
Nuray AKYÜZ
14.45-15.00Tartışma
20 NİSAN 2013
SALON C
17.00-18.00
SALON D
17.00-18.00
SALON E
17.00-18.00
SALON F
17.00-18.00
19.45-20.45
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 1
Oturum Başkanları: Gökhan AKBULUT, Mehmet ÖZDOĞAN
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 2
Oturum Başkanları: Erdoğan SÖZÜER, İbrahim BARUT
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 3
Oturum Başkanları: Cengiz AYDIN, İlker SÜCÜLLÜ
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 4
Oturum Başkanları: Muhyittin TEMİZ, Adnan ÖZPEK
SOSYAL PROGRAM
Ahmet KANNECİ - Klasik Gitar Konseri
21 NİSAN 2013
SALON A
08.00-09.00
09.00-10.00
10.00-10.30
10.30-12.00
UZMAN İLE KAHVALTI
Perianal Aciller: Cem TERZİ / Faik ÖZÇELİK
PANEL - AKUT CİDDİ PANKREATİT
Oturum Başkanı: Ahmet ÇOKER
Nasıl Besleyelim - Ne Zaman Antibiyotik
M. Mahir ÖZMEN
Girişimsel İşlemler
Okan AKHAN
Nekrozektomi: Ne Zaman - Nasıl?
Birol BOSTANCI
Ekzokrin Pankreas Yetmezliği
Ahmet ÇOKER
Kahve Arası
PANEL - DR. ERSİN ARSLAN ÖDÜLLÜ BİLDİRİ OTURUMU
Travma / Acil Cerrahi (Canlı Hakemli)
Oturum Başkanı: Yeşim ERBİL
Hakemler: Yeşim ERBİL, Cemalettin ERTEKİN,
Recep GÜLOĞLU, Kaya SARIBEYOĞLU, M. Mahir ÖZMEN,
Fatih AĞALAR, Ertuğrul GÖKSOY
21 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
12.00-12.12
12 de 12
Oturum Başkanı: Yeşim ERBİL
Cerrahi Sonrası Seks: Ne zaman?
Ali ATAN
12.15-13.30
Öğle Yemeği
13.30-14.10
PANEL - MEZENTER İSKEMİ TANI VE TEDAVİSİNDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR
Oturum Başkanı: Mehmet KURTOĞLU
Girişimsel Radyoloji
Adem UÇAR
Cerrahi
Acar AREN
14.10-15.35
PANEL - İNTERAKTİF OLGU SUNUMLARI (ACİL CERRAHİ)
Oturum Başkanı: Tayfun YÜCEL
Özofagus Perforasyonu / Özofagus Varis Kanaması / İçi Boş Organ Perforasyonları
Tartışmacılar: Gökhan AKBULUT, Mehmet MİHMANLI, Faik ÖZÇELİK,
Erdoğan SÖZÜER, İbrahim BARUT, Mehmet ÖZDOĞAN
15.35-16.00
Kahve Arası
16.00-17.00
PANEL - MERKEZLER TARTIŞIYOR (ACİL SİSTEM VE İŞLEYİŞ)
Oturum Başkanı: Selçuk MERCAN
Hastane Öncesi Hizmetler
Ayhan ÖZŞAHİN
Eğitim-Araştırma Hastaneleri
Oskay KAYA
Üniversite Hastaneleri
Çetin KOTAN
Sağlık Bakanlığı/ Acil Sağlık Hizmetleri
Ali COŞKUN
17.00-18.00
DR. MELİKE ERDEM MARMARA BÖLGESİ HASTANELER ARASI TRAVMA VE ACİL
CERRAHİ TOPLANTISI
Oturum Başkanı: Salih PEKMEZCİ
20.30-21.30
KİTLESEL YARALANMALARDA TIBBİ MÜDAHALE TATBİKATI
SALON B
13.30-15.00
13.30-13.50
13.50-14.10
14.10-14.30
PANEL - CERRAHİ YOĞUN BAKIMDA HEMŞİRELİK UYGULAMALARI
Oturum Başkanı: İkbal ÇAVDAR
Cerrahi YB ve Acil Cerrahide Yaşlı Hasta
İkbal ÇAVDAR
Cerrahi Yoğun Bakımda Hasta İzlemi
Fatma DEMİR KORKMAZ
Ventilatöre Bağlı Hastanın Bakımı
Aycan KELEZ YAYIK
21 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
14.30-14.45
Hiperalimentasyon Uygulamaları
Ayten GÜNEŞ
14.45-15.00Tartışma
16.00-17.00
PANEL - FITIKLARDA ACİL GİRİŞİMLER
Oturum Başkanı: Ediz ALTINLI
Kasık Fıtıklarında Konvansiyonel Acil Girişimler
Aziz SÜMER
Karın Ön Duvarı Fıtıklarında Konvansiyonel Acil Girişimler
Selin KAPAN
Fıtıklarda Acil Laparoskopik Uygulamalar
Levent AVTAN
Acil Fıtık Onarımlarında Morbidite ve Mortalite (Literatürün Değerlendirilmesi)
Bahadır KÜLAH
SALON C
17.00-18.00
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 5
Oturum Başkanları: Cengiz AYDIN, Tamer ERTAN
SALON D
17.00-18.00
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 6
Oturum Başkanları: Ahmet K. AŞLAR, Barış ZÜLFİKAROĞLU
SALON E
17.00-18.00
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 7
Oturum Başkanları: Mehmet KEŞKEK, Oskay KAYA
SALON F
17.00-18.00
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 8
Oturum Başkanları: Semra GÜNAY, Münevver MORAN
22 NİSAN 2013
SALON A
08.00-09.00
09.00-10.00
UZMAN İLE KAHVALTI
Divertikülit: Ne zaman - Ne Yapalım?
Abe FINGERHUT / Ömer ALABAZ
PANEL - ADHEZİV İNCE BAĞIRSAK TIKANIKLIKLARI
Oturum Başkanı: Salih PEKMEZCİ
Nasıl Önlenir?
Tahsin ÇOLAK
22 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
Radyoloji
Uğur KORMAN
Cerrahi Tedavi
Kaya SARIBEYOĞLU
10.00-10.30
Kahve Arası
10.30-12.00
PANEL - KARIN CERRAHİSİNDE ACİL KOMPLİKASYONLAR
Oturum Başkanı: Osman Nuri DİLEK
Tromboembolik Komplikasyonlar
Ediz ALTINLI
Anastomoz Kaçağı
Fernando TUREGANO
Postoperatif Erken İleus
Gürsel SOYBİR
Karın Duvarı Ayrışması
Mehmet KILIÇ
12.00-12.12
12 de 12
Oturum Başkanı: Ömer TÜREL
Karın Kapatılamazsa...
Elias DEGIANNIS
12.15-13.30
Öğle Yemeği
12.30-13.00
Uydu Sempozyum Intra Abdominal Enfeksiyonlarda Antimikrobiyal Değerlendirme
Serhat ÜNAL
Akut Kolesistit ve Kolanjitte Antibiyotik Tedavisi
M. Mahir ÖZMEN
13.30-14.10KONFERANS
Oturum Başkanı: M. Mahir ÖZMEN
Hasar Kontrol Resüsitasyon ve Cerrahi
Kenji INABA
14.10-15.35
PANEL - İNTERAKTIF OLGU SUNUMLARI (TRAVMA)
Oturum Başkanı: Cemalettin Ertekin
Tartışmacılar: Muhyittin TEMİZ, Adnan ÖZPEK, İlker SÜCÜLLÜ, Cengiz AYDIN,
Semra GÜNAY, Ekrem KAYA, Fehmi ÇELEBİ
15.35-16.00
Kahve Arası
16.00-17.00
PANEL - EDİTÖRLER NE BEKLER?
Oturum Başkanı: Ertuğrul GÖKSOY
Editör Gözüyle Dergi Geliştirme Stratejileri
Abe FINGERHUT
Editörü Zorlayan Durumlar
M. Mahir ÖZMEN
Editör Yazardan Ne Bekler?
Kaya SARIBEYOĞLU
22 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
17.00-18.00
PANEL - İNFLAMATUVAR BAĞIRSAK HASTALIĞINDA ACİL DURUMLAR
Oturum Başkanı: Feridun ŞİRİN
Kanama
Kemal MEMİŞOĞLU
Perforasyon
Ersin ÖZTÜRK
Toksik Megakolon
Mustafa ÖNCEL
Perianal Patolojiler
M. Levhi AKIN
SALON B
10.30-12.00
PANEL - ATEŞLİ SİLAH YARALANMALARI
Oturum Başkanı: Yusuf PEKER
Yüksek ve Düşük Kinetik Enerjili Ateşli Silah Yaralanmaları Niçin Farklıdır?
M. Tahir ÖZER
ASY Masif Transfüzyon Protokolleri
Mehmet ERYILMAZ
Ateşli Silah Yaralanmalarında Hasar
Kontrol Cerrahisi
Ali HARLAK
Ateşli Silah Yaralanmalarında Açık Karın Yönetimi
Nail ERSÖZ
13.30-15.15
PANEL - AMELİYATHANEDE HEMŞİRELİK UYGULAMALARI
Oturum Başkanı: Nurhan BAYRAKTAR
13.30-13.50
Ameliyathane Hemşiresi Olmak
Ayla YAVA
13.50-14.10
Ameliyathanede Güvenli Ortam
Ümmü Yıldız FINDIK
14.10-14.30
Ameliyathane ve Acil Cerrahide Çalışan ve Hasta Güvenliği
Ayfer ÖZBAŞ
14.30-14.45
Cerrahi Alan Enfeksiyonlarında Hemşirenin Rolü
Sonca ERDEM
14.45-15.00
Anestezi Sonrası Bakım Ünitesinde Değerlendirme, Komplikasyonlar ve Önlenmesi
Nurhan BAYRAKTAR
15.00-15.15Tartışma
SALON C
17.00-18.00
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 9
Oturum Başkanları: Tayfun YÜCEL, Mahmut KOÇ
22 NİSAN 2013
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
SALON D
17.00-18.00
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 10
Oturum Başkanları: Acar AREN, Aydın BİLGİN
SALON E
17.00-18.00
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 11
Oturum Başkanları: Çetin KOTAN, Arife POLAT DÜZGÜN
SALON F
17.00-18.00
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 12
Oturum Başkanları: Kemal DOLAY, Hakan YANAR
23 NİSAN 2013
SALON B
08.00-09.00
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU 13
Oturum Başkanları: Kaya SARIBEYOĞLU, Mehmet ERYILMAZ
SALON A
08.00-09.00
09.00-10.00
10.00-10.30
10.30-11.15
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU 14
Oturum Başkanları: Osman Nuri DİLEK, Gürhan ÇELİK
PANEL - ACİL CERRAHİ VE YB’DA AKILCI İLAÇ KULLANIMI
Oturum Başkanı: Mustafa ŞAHİN
Travma ve Acilde Akılcı ilaç Kullanımı
Mehmet ERYILMAZ
Travma ve Acilde Akılcı Antibiyotik Kullanımı
Serhat ÜNAL
Yoğun Bakımda Akılcı İlaç Kullanımı
Yalım DİKMEN
Kahve Arası
PANEL - PROF. DR. GÖKSEL KALAYCI ANISINA ACİLDE ŞİDDET VE
ADLİ TIP UYGULAMALARI
Oturum Başkanı: Ahmet ÖZBAL
Cerrah Bakışıyla
Acar AREN
Adli Tıp Bakışıyla
Şevki SÖZEN
11.15-12.15
KAPANIŞ ve ÖDÜL TÖRENİ
SÖZEL BİLDİRİLER
POSTER BİLDİRİLER
[SB - 1]
Fournier gangreni: 120 hastalık seri ve Uludağ
Fournier’s gangrene severıty index (UFGSI)
verifikasyonu
ERSİN ÖZTÜRK1, TUNCAY YILMAZLAR1, BARIŞ GÜLCÜ1, ALİ ÖZER1,
ÖZGEN IŞIK1, İLKER ERCAN2
1Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Bursa
2Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik Anabilim Dalı, Bursa
Amaç: Fournier gangreni (FG) hızlı ve agresif debridman gerektiren tahrip edici, ölümcül bir hastalıktır. Bu çalışmada literatürdeki en geniş serilerden biri olan FG serimizi sunmayı
ve daha önceden yayımlanmış olan UFGSI’ni verifiye etmeyi
amaçladık. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde takip edilen 120
Fournier Gangrenli hastanın prospektif tutulan verileri retrospektif olarak analiz edildi. Demografik veriler, semptomların
süresi, UFGSI skorları, komorbidite [özellikle diabetes mellitus
(DM)], etiyoloji, debridman sayısı, stoma gereksinimleri, yoğun
bakım ve hastanede kalış süresi, morbidite ve mortalite oranları incelendi. Sonrasında mortaliteyi etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla lojistik regresyon yapıldı. Bulgular: 81 erkek
(%67.5) ve 39 kadın (%32.5) hasta vardı. Ortanca yaş 58 (22-85)
İdi. Semptomların ortanca süresi 7 (1-40 ) gün, ortanca UFGSI skoru 9 (1-30) du. 69 hastada (%57.5) DM görüldü. Fournier
gangrenini etyolojisi 59 hastada perianal , 52 hastada ürogenital ve 9 hastada cilt kaynaklı idi. Ortanca debridman sayısı
3 (1-12) tü. 31 hasta için ostomi gereksinimi oldu. 48 hastanın
yoğun bakım gereksinimi ve 25 hasta için de mekanik ventilator gereksinimi oldu. Mekanik ventilasyon desteği gereken
hastalarda mortalite oranı %68 (17/25) idi. Genel mortalite
oranımız %20.8 (25/120) ve mortalitenin en sık sebebi sepsis
(%56) idi. Lojistik regresyon analizinde tek prognostik faktör
olarak UFGSI saptandı. UFGSI 9 puan ve üzeri olan hastalar için
ölüm oranı 13.6 kat daha fazlaydı. (p<0.001; CI: 2.874-64.802).
Tartışma ve Sonuç: FG ölümcül bir hastalıktır ve acil ameliyat
gerektirir. FG li hastalar için erken tanı hala çok önemlidir. UFGSI, FG hastalarda prognozun etkin bir belirleyicisidir.
[SB - 2]
Acil kasık fıtığı onarımı yapılan hastalarda
morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörler
SÜLEYMAN BADEMLER1, AHMET SÜREK1, BURAK KANKAYA1,
MEHMET KARABULUT1, MURAT GÖNENÇ1, MUSTAFA KALAYCI1,
HALİL ALIŞ2, YAŞAR DOĞAN1
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Şişli Eftal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
1
Amaç: Yüksek morbidite ve mortaliteye (%2,6-9) sahip strangüle kasık fıtığı acil müdahale gerektirir. Bu çalışmanın amacı
inkarsere kasık fıtığı tanısı ile ameliyat edilen olgularda retrospektif olarak postoperatif morbidite ve mortaliteyi etkileyen
faktörleri araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 ve Şubat
2013 süreleri arasında 2383 olgu kasık fıtığı tanısıyla ameliyat
edildi. İnkarsere kasık fıtığı tanısı ile acil olarak ameliyat edilen 238 olgu retrospektif olarak incelendi. Fıtık tipi, fıtık süresi,
yandaş hastalıklar ,uygulanan cerrahi tedavi ve ameliyat sonrası komplikasyon bilgileri geriye dönük araştırıldı. Bulgular:
Olguların 212’si inguinal (%89) ve 26 sı femoral (%11) fıtıkdı.
Olguların yaş ortalaması 57±19,4 bulundu. Ayrıca 101 olgunun
65 yaş ve üzerinde olduğu saptandı ve ileri yaş hasta kabul
SÖZEL BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
edildi. İnguinal fıtık olgularında erkek (%89,6) ve femoral fıtık
olgularında kadın (%65,3) üstünlüğü gözlendi. Ortanca fıtık
süresi 1 yıl (dağılım 1 ay-55 yıl) bulundu. Elliyedi olguda (%24)
yandaş hastalık saptandı. İleri yaş olgularda (65 yaş ve üstü)
yandaş hastalık oranı belirgin yüksek bulundu. (p<0,0001)
Yirmisekiz olguya diagnostik laparoskopi, 23 olguya barsak
rezeksiyonu ve 2 olguya orşiektomi uygulandı. Fıtık tamirinde
en çok greftli onarım tercih edildi. En sık genel anestezi altında
ameliyat yapıldı. Otuz bir hastada (%13) bir veya birden fazla
komplikasyon gelişti. Yirmi beş hastada (%10,5) cerrahi alan
enfeksiyonları gelişti. Beş hasta (%2) ameliyat sonrası dönemde
kaybedildi. Cinsiyet ve fıtık şikayet süresinin morbidite ve mortalite oranlarında anlamlı değişikliğe neden olmadığı saptandı.
İleri yaş, yandaş hastalık, American Society of Anesthesiology
(ASA) skoru ve barsak rezeksiyonu yapılmasının komplikasyon
gelişimi üzerine istatiksel olarak etkili risk faktörleri olduğu belirlendi (p<0,001). Tartışma ve Sonuç: Acil kasık fıtığı onarımı
yapılan olgularda ileri yaş , yandaş hastalık varlığı ve ASA skor
yüksekliği olgularda komplikasyon oranının artmasına neden
olduğundan, inkarserasyon gelişmeden önce ameliyat planlanması önerilir.
[SB - 3]
Yüksek kinetik enerjili silahlarla yaralanmış
ardışık 108 olguya ait ISS değerleri ile
transfüzyon gereksinimleri arasındaki korelasyon
ve ileri merkez - son mod mortalite analizi
MEHMET ERYILMAZ1, ONUR TEZEL1, HÜSEYİN TAŞ2,
İBRAHİM ARZIMAN1, GÖKHAN İ ÖĞÜNÇ3, ÜMİT KALDIRIM1,
MURAT DURUSU1, ORHAN KOZAK2
Gata Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Gata Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
3
Adli Bilimler Enstitüsü,
1
2
Amaç: Çalışmamızda ileri tetkik ve tedavi amacıyla bir üçüncü basamak sağlık teşkili olan merkezimize sevk edilen yüksek
kinetik enerjili silahla (YKES)yaralanmış olgulara ait ISS değerlerinin tıbbi müdahaleleri süresince olgulara gereksinim
duyulan transfüzyon stratejileri ile korelasyonu ve son mod
mortalite analizlerini gerçekleştirmeyi amaçladık. Gereç ve
Yöntem: GATA Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne son
bir yıllık süre zarfında müracaatla veya sevkle getirilen YKES
yaralanması olgularına ait tıbbi veriler çalışmaya dahil edildi.
Kesitsel gözlem metodu kullanılarak çalışmada irdelenen olguların demografik özellikleri, silah türü, anatomik yaralanma
bölgeleri ve yaralanma şiddet skorları, ISS, masif transfüzyon
strateji seçenekleri, ISS değerleri ile transfüzyon gereksinimi
olan ve olmayan olguların ISS değerleri açısından anlamlı bir
korelasyon olup olmadığı analiz edildi. Çalışmada veriler SPSS
programı 20.0 versiyonu ile değerlendirildi. Transfüzyon uygulanan ve uygulanmayan gruplara ait ISS değerleri arasındaki
korelasyon non parametrik Mann Whitney – U testi ile analiz
edildi ve P<0.001 anlamlı fark olarak değerlendirildi. Hospitalizasyon sürecinde mortalite ile sonuçlanan olgulara ait nedenler yorumlandı. Bulgular: Son bir yıllık süre zarfında yüksek
kinetik enerjili silahla yaralanmış 108 ardışık olgu çalışmaya
dahil edildi. Yaş ortalaması 25 (17-47) olan olguların biri dışında tamamı erkek idi. Olguların % 64.8’inin uzun namlulu ateşli silahlar, %22,2’sinin mayın, %13’ünün de bomba patlaması
ile yaralandığı tespit edildi. Anatomik yaralanma bölgelerine
göre değerlendirildiğinde olguların %65.74’ünün (n=71) tek
kompartman yaralanması olduğu; %35.1 (n=38) oranında izole ekstremite yaralanması bulunduğu ve olguların %60.1’inde
1
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
(n=65) kombine ekstremite yaralanmaları olduğu saptandı.
Ortalama ISS değeri 13,9 (3-48) saptandı. Transfüzyon uygulanan gruptaki olguların ISS değeri: 16 (median 5-48), uygulanmayan gruptaki olguların ISS değeri ise 9 (median 3-36) olarak
saptandı. Her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
tespit edildi (P<0.001). Hospitalizasyon sürecinde mortalite ile
sonuçlanan üç olguya ait nedenler; organ yetmezlikleri, SIRS,
MODS ve sepsis açısından irdelendi. Tartışma ve Sonuç: YKES
yaralılarında ISS değeri yükseldikçe transfüzyon gereksinimi
arasında korelasyon bulunduğu ve ileri klinik çalışmalarla elde
edilecek cut-off değerlerinin transfüzyon protokolları hazırlanmasında yarar sağlayacağı kanısındayız.
[SB - 4]
Karaciğer yaralanmalarında depacking öncesi
anjiyografi gerekli mi? 13 yıllık tecrübe
FATİH YANAR1, ORHAN AĞCAOĞLU1, İNANÇ ŞAMİL SARICI1,
BEYZA ÖZÇINAR,1 ALİ FUAT KAAN GÖK,1 MUSTAFA TUKENMEZ1,
ADEM UÇAR2, RECEP GÜLOĞLU1, CEMALETTİN ERTEKİN1,
MEHMET KURTOĞLU1
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul
1
Amaç: Travmatik karaciğer yaralanmalarında hastanın yönetimi, hastanın izlenmesinden, cerrahi tedaviye kadar değişen,
anjiyografi, packing ve hasar control cerrahisini de içeren geniş
bir spektrumdur. Bu çalışmada, packing yapılan karaciğer yaralanmalı hastalarda depacking öncesi rutin olarak anjiyografi
yapılmalı mı? yoksa bazı selektif vakalar da mı yapılmalı? sorularına cevap aradık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2000 ve Aralık
2012 tarihleri arasında Acil Cerrahi Birimimize künt veya penetran travma ile başvuran karaciğer yaralanması nedeni ile
hasar kontrol cerrahisi uygulanan hastalar retrospektif olarak
incelenmiştir. Bulgular: On üç yıllık süre içerisinde Acil Cerrahi
Birimine başvuran hastaların 608’i karaciğer yaralanması tanısını aldı. Bunlardan 433’ü konservatif olarak tedavi edilirken,
175 hasta ameliyat edildi. Yüz altı hastada yaralanma primer
tamir, segmental karaciğer rezeksiyonu, argon veya topikal
ajanlarla hemostaz yöntemleri ile control altına alınırken, 69
hastaya abdominal packing yapıldı. Abdominal packing yapılan vakalar incelendiğinde, hastanın geliş esnasında şok tablosunda olması (p=0.009) ve diğer organlarda yaralanma olması
(p<0.001) yüksek ISS (Injury Severity Score) ile ilişkili faktörler
olarak tespit edildi. Hastanın yaşı (p=0.50) ve yaralanmanın tipi
(künt veya penetran) (p=0.23) yüksek ISS ile ilişkili bulunmadı. Tartışma ve Sonuç: Hastaların çoğunda rutin anjiyografi
gerekmedi. Eğer depacking esnasında kontrol edilemeyen
kanama, hemodinamik instabilite, BT anjio görüntülemede
kontrast ekstravazasyonu gibi durumlarda anjiografi ve embolizasyonu önermekteyiz.
2
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[SB - 5]
Karaciğer travmalarında koagülopatinin
mortaliteye etkisi
İSMAİL BİLGİÇ1, SİBEL GELECEK1, M. MAHİR ÖZMEN2
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tip Anabilim Dalı, Ankara
1
Amaç: Hemoraji erken travma ölümlerinin 1/3 ‘den sorumludur ve önlenebilir faktörlerin başında gelmektedir. Karaciğer
travmalarında mortaliteyi etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bu çalışmada karaciğer travması ile başvuran hastaların koagülasyon parametreleri ile mortalite arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ağustos 2005 ile Ocak
2011 arasında acil servise başvuran ve izole karaciğer travması
tespit edilen 42 hastanın başvuru esnasındaki INR, PT, APTT ve
Fibrinojen değerleri retrospektif olarak incelendi. Bulgular:
Mortalite ile seyreden 15 hastanın başvuru esnasındaki INR, PT
ve APTT düzeyleri yaşayan gruba göre belirgin derecede yüksek bulundu (1.56, 20 sn, 40.2 sn), fibrinojen değerleri ise anlamlı derecede düşüktü (129.2). Sadece karaciğer hasar derecesi açısından bakıldığında hasar derecesi arttıkça APTT (r=.30,
p=.046), INR (r=.36, p=.02) ve PT (r=.36, p=.019)‘ da artma tespit edildi. Tartışma ve Sonuç: Travmaya bağlı gelişen kanama
ve pıhtılaşma bozuklukları sık görülen ve mortaliteyi arttırıcı
patolojik süreçlerdir Karaciğer travmalı hastalarda başvuru esnasındaki koagülasyon parametrelerindeki anormallikler uygulanacak cerrahi tedavi yanında transfüzyon protokollerinin
uygulanmasına karar vermeye yardımcı olarak mortalitenin
azalmasını sağlayabilir.
[SB - 6]
Künt travmada algoritma temelli yaklaşım
sonuçlarımız
ADNAN ÖZPEK1, METİN YÜCEL1, MÜJGAN ÇALIŞKAN1,
ABDULLAH ŞİŞİK1, GÜRHAN BAŞ1, ORHAN ALİMOĞLU2
1
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Medeniyet Üniversitesi Tip Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Künt travmalar sıklıkla birden fazla bölge yaralanmasına
neden olmakta ve artmış mortalite ve morbiditeyle sonuçlanmaktadır. Bu çalışmamızda genel cerrahi kliniğimizde algoritma dahilinde takip ve tedavi edilen künt travmalı hastaların
sonuçlarını analiz etmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak
2009-Ocak 2013 tarihleri arasında, Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde oluşturduğumuz
algoritmaya uygun olarak takip ve tedavi ettiğimiz 237 hasta
prospektif veri tabanında incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, travmanın şekli, yaralanma bölgeleri, yaralanan abdominal organlar, Yaralanma Şiddet Ölçeği (ISS), Revize Edilmiş Travma Skoru
(RTS), transfüzyon gereksinimi, uygulanan tedavi yöntemi ve
mortalite yönünden irdelendi. Bulgular: Hastaların 187’si erkek
(%78.9), 50’si kadın (%21.1) olup yaş ortalaması 36.9 (3-81) idi.
Yaralanma nedenleri; 66 (%27.8) araç içi trafik kazası, 64 (%27)
düşme, 55 (%23.2) araç dışı trafik kazası, 26 (%11) motosiklet
kazası, 13 (%5.5) ezilme ve 13(%5.5) darp olarak belirlendi.
Hastaların 131’inde (%55.3) torakal, 110’unda (%46.4) abdominal, 96’sında (%40.5) ekstremite ve pelvik, 34’ünde (%14.3)
baş-boyun, 30’unda (%12.7) vertebral, 26’sında (%11) ise makSÖZEL BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[SB - 7]
Künt abdominal travmalarda non-operatif
yaklaşımın retrospektif olarak değerlendirilmesi
CENGİZ MADENCİ, JÜLİDE SAĞIROĞLU, ENDER ANILIR ,
ÖZGÜR EKİNCİ, MURAT KAYAĞ, HAYDAR YALMAN,
RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Acil servisimize başvuran künt abdominal travmalarda non-operatif (NO) yaklaşımımızın sonuçlarının saptanması
amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010 ve kasım 2012 tarihleri arasında acil servisimizde interne edilen künt abdominal
yaralanma bulgusu olan 21 hastanın retrospektif analizi yapıldı.
Non-operatif takip kriterleri hastaların periton irritasyon bulgusuna, bilgisayarlı tomografi (BT) ve hemodinamik stabilitesine
göre belirlendi. Bulgular: Ocak 2010 ve kasım 2012 tarihleri
arasında acil servisimize interne edilen 80 künt travma hastası değerlendirildi. Yaş ortalaması 45.5 (aralık:18-88) idi. Otuzbir
hasta (%39) düşme, 22 (%28) hasta araç-dışı-trafik-kazası, 17
hasta (%21) araç-içi-trafik-kazası, 5 (%6) hasta motorsiklet kazası, 5 (%6) hasta darp nedeniyle başvurdu. Yirmibir hastada (%26)
abdominal travma mevcuttu. Künt abdominal travma görülen
4 hastaya (%19) acil laparotomi uygulandı. Onyedi hasta (%81)
NO izlem amaçlı interne edildi. Non-operatif takip süresi içerisinde periton irritasyon bulgusu ve hemodinamik instabilite
gelişen 4 hastaya (%24) laparotomi uygulandı. İki hastada ince
barsak yaralanması, 1 hastada grade 3 dalak yaralanması, 1 hastada grade 2 dalak yaralanması gözlendi. Acil laparotomi kararı
verilen 1 hastada diafragma rüptürü ve mide seroza yaralanması, 1 hastada diafragma rüptürü ve retroperitoneal hematom, 1
hastada grade 5 dalak laserasyonu ve sol renal ven yaralanması,
1 hastada ince barsakta multipl yaralanmalar ve sigmoid mezokolon yaralanması izlendi. Non-operatif takip hastalarının BT
değerlendirmelerinde 2 hastada dalak yaralanması, 3 hastada
karaciğer yaralanması, 5 hastada batın içi lokule ya da yaygın
serbest sıvı, 1 hastada retroperitoneal hematom, 1 hastada sağ
renal subkapsüler hematom, 1 hastada rektus kas hematomu
gözlendi. Tartışma ve Sonuç: Künt abdominal yaralanmalı
hastalarda NO başarı oranı %76, acil laparotomi oranı %19 idi.
SÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 8]
Travmada bradikardi: Neden ve sonuç analizine
yönelik ön rapor
SÖ Z E L
sillofasyal bölge yaralanmaları mevcuttu. Abdominal yaralanmaların; 56’sı (%23.6) dalak, 34’ü (%14.3) karaciğer, 25’i (%10.5)
böbrek, 10’u (%4.2) bağırsak, 7’si (%3) pankreas, 6’sı (%2.5)
büyük damar ve 2’si (%0.8) diyafram yaralanmasıydı. Dalak yaralanmalarının %71.4’ü, karaciğer yaralanmalarının %79.4’ü,
böbrek yaralanmalarının %88’i nonoperatif olarak takip edildiler. Torakal yaralanmalı 54 (%22.8) hastaya tüp torakostomi
yapılırken, 2 hastaya torakotomi uygulandı. Pelvik yaralanmalı
hastaların 20’sinde (%8.4) instabil pelvis kırığı mevcuttu ve bunlardan 4’üne pelvik packing, 2’sine eksternal fiksatör uygulandı.
Toplam 45(%19) hasta ameliyat edildi, 26 (%11) hasta eks oldu.
Hastaların tümünde ortalama ISS, RTS ve transfüzyon miktarı
sırasıyla 18.4, 7.30, 1.6 Ü.; ameliyat edilenlerde 33.6, 5.66, 5.4 Ü.;
eks olanlarda ise 44.6, 4.22, 7.8 Ü. olarak belirlendi. Üç parametrenin hepsinde gruplar arasındaki fark, istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı bulundu (p<0.001). Tartışma ve Sonuç: Abdominal travmaya sıklıkla torakal ve pelvik yaralanmalar eşlik
etmekte ve mortaliteyi artırmaktadırlar. İntraabdominal solid
organ yaralanmalarının büyük kısmı nonoperatif olarak takip
edilebilmektedir. Ameliyat gereken ve mortaliteyle seyreden
hastaların ortalama ISS değerleri ve transfüzyon gereksinimi
diğerlerine göre yüksek, RTS değerleri ise düşük bulunmuştur.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1, ÜMİT KALDIRIM1,
İBRAHİM ARZIMAN1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, GÜLTEKİN ÖZTÜRK2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Askeri Sağlık Hizmetleri
Anabilim Dalı, Ankara
1
2
Amaç: Travmalı olgularda ilk değerlendirilmede saptanan bradikardi ile ilgili bilinenler son derece sınırlıdır. Bu çalışmada bir
yıllık süre zarfında ilk değerlendirmede bradikardi saptanan ve
travma nedeniyle yatış yapılan olgularda bradikardi nedenlerinin ve bradikardinin mortalite ve yatış süresine etkilerinin analiz edilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13 Aralık 2011 ile 31
Aralık 2012 tarihleri arasında travma nedeniyle yatış yapılan ve
ilk değerlendirmede bradikardi saptanan olgular analiz edildi.
Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul şekli, acil servis
tanısı, eşlik eden hastalıklar, kullandığı ilaçlar, alınan konsültasyonlar, yatırılan klinik, yatış süresi ve mortalite verileri toplandı.
Elde edilen veriler istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular:
Yatış yapılan 551 olgudan 13 (%2.36) olguda ilk değerlendirmede bradikardi tespit edildi. Bradikardili olgularda yaş ortalaması
60,54 (min:21, maks:88) ve bu olguların 8’nin (%61.54) 65 yaş
üzeri olduğu tespit edildi. E/K oranı 3,33 idi. Olguların 7’sinin
(%53.85) ambulansla getirildiği gözlendi. İntrakranial kanama
(5 olgu, %38.5) en sık tanıydı. 8 olguda (%61.54) bir veya daha
fazla eşlik eden kronik hastalık gözlendi. Bunlar arasında 6 olgu
(%46.1) ile kardiyovasküler hastalıklar ilk sıradaydı. Hastanede ortalama yatış süresi 21 gün (min:6 gün-maks:61 gün) idi.
Bradikardi nedenine yönelik değerlendirmede 4 olgunun kalp
hızına azaltan etkileri olan ilaç kullandığı, 3 olguda intrakranial
kanama, diğer 6 olguda ise pnömotoraks ve büyük kemik kırığı
gözlendi. Bradikardili olgularda mortalite oranı %23.1 (n=3’di)
ve bu oran diğer travma olgularından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti (p=0.038). Yatış süresi açısından anlamlı bir
farklılık bulunmadı. Tartışma ve Sonuç: Travma olgularında
bradikardi ile mortalitenin ilişkili olduğu değerlendirilmektedir. Kalp hızını düşüren ilaç kullanımı, şiddetli ağrı ve kafa içi
basınç artışı temel nedenler olarak gözükmektedir. Travma ile
ilgili hekimlerin bradikardinin mortalite ile ilişkisinden haberdar olmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Travma olgularında saptanan bradikardi bulgusuna yönelik olarak daha geniş
çalışmalarla neden sonuç ilişkisinin ortaya koyulmasına ihtiyaç
olduğu değerlendirilmektedir.
3
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 1
[SB - 9]
Akut mezenter iskemi olgularına yaklaşım:
klinik deneyim
AYLİN ACAR, LEVENT KAPTANOĞLU, ALİ EMRE ATICI,
SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, METİN KEMENT
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
fragmentation was performed either initially or after unsuccessful medical treatment in 14 patients with gastric bezoars
and was completely successful in 10 patients (71.5%). Surgery
was the most frequent treatment method in our study, which
was required in 28 patients (66.7%). Intestinal obstruction secondary to bezoars was the most common complication (n =
18, 42.8%) in our study. Tartışma ve Sonuç: The presence of
multiple predisposing factors may create a synergistic effect in
the development of bezoars.
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
[SB - 11]
Amaç: Akut mezenterik iskemi (AMİ) erken tanı ve tedavi gerektiren yüksek mortalite ile seyreden kötü prognozlu vasküler
bir acil durumdur. Yüksek morbidite ve mortalitenin önlenmesi
klinik şüphe ve zamanında müdahaleye bağlıdır. Bu çalışmada,
akut mezenter iskemi nedeniyle acile başvuran hastaların değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010- Ocak
2013 tarihleri arasında acil cerrahiye başvuran 17 olgu demografik veri, yapılan operasyon, gelişen morbidite ve mortalite
oranları yönünden retrospektif değerlendirildi. Bulgular: Olguların 8’i (%47) kadın ve 9’u (%53) erkek idi. Yaş ortalaması 60.76
(aralık 37-82) idi. Tüm hastalarda en sık koroner arter hastalığı
ve hipertansiyon olmak üzere ek morbidite mevcuttu. Hastaların 11’ine rezeksiyon ve müköz veya uç ileostomi, 5 hastaya
rezeksiyon ve anastomoz ve 1’ine süperior mezenterik arter arteriotomi, intraarterial streptokinaz uyugulanması ve embolektomi uygulandı. 2 hastaya tekrar iskemi nedeniyle ve 1 hastaya
abse nedeniyle reoperasyon uygulandı. Olguların 11’inde mortalite görüldü. Tartışma ve Sonuç: Mezenter iskemide yüksek
mortalite ve morbidite nedeniyle erken tanı oldukça önemlidir.
Bu nedenle, özellikle kardiyak patolojisi olan karın ağrılı hastalarda ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken bir hastalıktır.
Septik açık karın yönetiminde dinamik yara
kapama sisteminin modifiye uygulaması
[SB - 10]
Synergistic effect of multiple predisposing risk
factors on the development of bezoars
NURAYDIN ÖZLEM, ELİF MANGAN COLAK, SADİK KESMER, UMUT
YILMAZYILDIRIM, KADİR YILDIRIM
Department of General Surgery, Samsun Training and Research
Hospital, Samsun, Turkey
Amaç: To describe the clinical characteristics of patients with
gastric or intestinal bezoars recently treated in our hospital.
Gereç ve Yöntem: In this study, a retrospective chart review
of consecutive patients with gastrointestinal bezoars, who
were treated at the Samsun Education and Research Hospital
between January 2006 and March 2011, was conducted. Data
on demographic characteristics, clinical presentation, history
of risk factors, diagnostic procedures, localization of bezoars,
treatment interventions, and postoperative morbidity and
mortality rates were collected and evaluated. Bulgular: Fortytwo patients [26 (61.9%) males and 16 (31.1%) females] with
a mean ± SD (range) age of 55.8 ± 10.5 (37-74) years were enrolled in this study. Thirty-six patients (85.7%) had one or more
predisposing risk factors for gastrointestinal bezoars. The most
common predisposing risk factor was a history of previous gastric surgery which was identified in 18 patients (42.8%). Twenty
three patients (54.8%) had multiple predisposing risk factors.
Phytobezoars were identified in all patients except one who
had a trichobezoar in the stomach. Non-operative endoscopic
4
FAHRİ YETİŞİR1, AKGÜN EBRU SALMAN2, MEHMET KILIÇ1
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, Ankara
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon
Bölümü, Ankara
1
2
Amaç: Özellikle ağır peritonitli açık karın hastalarının mortalitesi çok yüksektir. VAC (Vacuum Assisted Closure) tedavisi
eşliğinde dinamik yara kapama sistemini (ABRA) U şeklinde
uygulayarak tedavi ettiğimiz altı ağır peritoniti olan açık karınlı
hastayı sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2011- Eylül 2012 tarihleri arasında ağır peritoniti olan açık karınlı 6 hasta modifiye dinamik kapama ve VAC terapi ile tedavi edildiler.
Hastaların öncelikle yoğun bakımda hemodinamik durumları
düzeltilmeye çalışılmasını takiben VAC terapisi uygulandı ve
fasya kapanana kadar her 2-5 günde bir değiştirildi. Sepsisi kontrol altına alınan hastalara modifiye ABRA U şeklinde,
U’nun tabanı ostomi tarafına kolları ise non-ostomi tarafına gelecek şekilde uygulandı. Fasyalar karşı karşıya gelince 1/0 PDS
ile suture edildi. Cilt kapanmasından 1-2 hafta sonra ABRA nın
ankorları çıkarıldı. Bulgular: Ortalama APACHE II skoru 23.67±
4.76, ortalama Mannheim Peritonit Indeksi (MPI) 36.0±5.1 idi.
VAC terapinin ilk uygulamasında, Björck açık karın skoruna
göre 1 hasta 2b, 2 hasta 3 ve 3 hasta 4 idi. Abdominal açıklığın ortalama genişlik ve uzunluğu sırasıyla 20.5±14.6 cm ve
26.2±8.7 cm idi. 6 hastanın karnı başarılı bir şekilde kapatıldı.
Bir hastada fıtık gelişti. Tartışma ve Sonuç: Ostomisi olan septik açık karınlı hastalarda, ABRA’nın modifiye uygulaması tedavinin maliyetini azaltır ve ostomi torbasının yerleştirilmesi için
daha geniş yer sağlar.
[SB - 12]
Entero-atmosferik fistülü olan açık karınlı
hastaların VAC tedavi ve dinamik kapama
sistemleri yardımı ile yönetimi
FAHRİ YETİŞİR1, AKGÜN EBRU SALMAN2, MEHMET KILIÇ1, MEHMET
KILIÇ1
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, Ankara
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon
Bölümü, Ankara
1
2
Amaç: Morbidite ve mortalitesi çok yüksek olan enteroatmosferik fistülü olan 7 açık karınlı hastanın VAC (Vacuum Assisted
Closure) tedavisinin modifikasyonu ile fistülünün kontrol altına alınması ve dinamik yara kapama sistemini (ABRA) yardımı
ile açık karının kapatılmasını sunmaktır. Gereç ve Yöntem:
Ocak 2010-Aralık 2012 arasında farklı nedenlerle açık karın
SÖZEL BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[SB - 13]
Peptik ülser perforasyonu cerrahisinde erken
başvuran olgularda laparoskopi kullanımının
artan yeri: Tek merkezin dört yıllık sonuçları
OSMAN KÖNEŞ1, A. CEM DURAL1, M. FERHAT ÇELİK1, İLHAN GÖK1,
MURAT GÖNENÇ1, CEVHER AKARSU1, HAKAN YİĞİTBAŞ2,
MUSTAFA U. KALAYCI1, HALİL ALIŞ3
Bakirköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
3
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
1
Amaç: Kliniğimizde peptik ülser perforasyonu (PUP) nedeniyle
uygulanan cerrahi yöntem ve sonuçlarını irdelemek. Gereç ve
Yöntem: Ocak 2009 - Ocak 2013 arasında PUP nedeniyle Graham usulü rafi (GUR) uygulanan, erken hastane başvurusu olan
olgular; demografi, ameliyat süresi, hastanede kalış süresi,
ikincil girişim, tekrar hastane başvurusu, morbidite ve mortalite incelenerek retrospektif olarak değerlendirildi. Geç dönem
başvurulu olgular çalışma dışında bırakıldı. Bulgular: Toplam
219 olgunun yaş ve vücut kitle indeksi ortalaması sırasıyla 36,6
(16-68) ve 23,6±2,48 olup K/E oranı 23/196 idi. Erken dönemde
başvuran olgularda yıllara göre laparoskopik tamamlanan GUR
oranı sırasıyla 2009’da %19,6, 2010’da %17, 2011’de %31,3,
2012’de %61,1’dir. Laparoskopik başlanan olgularda açık cerrahiye geçiş oranı %50’den %24,4’e (p=0,028) buna karşın laparoskopik tamamlanan olgularda ortalama ameliyat süresi
87,3±30,2 dk’dan 85,64±31,9 dk’ya gerilemiştir (p=0,87). Hastanede kalış süresi laparoskopik olgularda 2,92±0,93, açık olgularda 3,05±1,03 gündür (p:0,35). Laparoskopik tamamlanan
olgularda komplikasyon oranı %4,2, açık cerrahi uygulanan olgularda %6,1 idi (p=0,57). Perioperatif dönemde yeniden hastaneye yatırılan 14 olgunun 11’i konservatif olarak takip edilirken, 4 olgu cerrahi veya invaziv girişim gerektirdi. Laparoskopi
veya açık gruplarda perioperatif mortalite görülmedi. İkincil
girişim ve rehospitalizasyonlarla birlikte maliyet yönünden
laparoskopi ve açık cerrahi arasında fark görülmedi (p=0,06).
Tartışma ve Sonuç: PUP için laparoskopik cerrahi güvenilirliği
kanıtlanmış bir yöntem olup kliniğimizde yıllar içinde daha çok
kullanılmıştır. Ameliyat süresi daha uzun, buna karşın hastanede kalış süresi daha kısa, komplikasyon oranları açık cerrahiye
oranla daha az bulunmuş ve açığa geçiş süresi anlamlı derecede azalmıştır. Erken başvuran PUP olgularında laparoskopik
GUR’de artan tecrübe ile açığa geçiş oranı azaltılabilir.
SÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 14]
Sigmoid volvulus cerrahisinde yaklaşım
SÖ Z E L
haline gelen ve enteroatmasforik fistülü olan 7 hasta tedavi
edildi. Bu hastaların öncelikle yoğun bakımda hemodinamik
durumlarına müdahale edildi ve VAC tedavisine alındı. Fistül
yer ve lokalizasyonuna göre 2’li ve 3’lü VAC tedavisi modifiye
edilerek fistül ve sepsis kontrol altına alındı. Fistülün kontrol
altına alınmasından sonra ABRA tedaviye eklendi. Fasya kapanana kadar 2-5 gün aralarla VAC tedavisi değiştirildi ve ABRA
ayarlaması yapıldı. Fasyanın kapanmasından 1-2 hafta sonrasında ABRA’nın ankorları çıkarıldı. Bulgular: Hastaların APPACHE II skorunun ortalaması 22 ve Menhein Peritonit İndeks skor
ortalaması 34,1 idi. Björck açık karın skorlamasına göre 4 hasta
3 ve 3 hasta 4 idi. Hastaların 1 inde özefagus fistülü, 3’ünde
ileum fistülü ve 3’ünde kolon fistülü mevcuttu. Bir hastanın fistülü kontrol altına alınamadı ve sepsisten ex oldu. 6 hastanın
fistülleri kontrol altına alındı ve açık karınları başarılı bir şekilde
kapatıldı. Tartışma ve Sonuç: Açık karınlı hastalarda enteroatmosferik fistüller 2’li ve 3’lü VAC tedavisinin modifikasyonu ile
kontrol edilebileceği kanaatindeyiz.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
KEMAL EYVAZ, AYLİN ACAR, YUNUS EMRE ALTUNTAŞ,
SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, METİN KEMENT,
LEVENT KAPTANOĞLU
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Sigmoid volvulus daha çok yaşlı hastalarda görülür.
Yüksek oranda morbidite ve mortalite ile seyreder. Bu klinik
çalışmada, sigmoid volvulus tanısı ile tedavi edilen 34 hastanın
sonuçları incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2007-Aralık
2012 tarihleri arasında acil cerrahi polikliniğine başvuran ve yapılan fizik muayene, laboratuar ve radyolojik görüntülemelerle
sigmoid volvulus tanısı konulan 34 hastanın demografik verileri, preoperatif bulguları, endoskopik detorsiyon uygulanımı,
uygulanan cerrahi, hastanede yatış süresi, postoperatif morbidite ve mortalite oranları retrospektif değerlendirildi. İstatiksel
analiz Statistical Package for the Social Sciences (Windows version 17.0; SPSS Inc, Chicago [IL], US) programında yapıldı. Bulgular: Hastaların 11’i (%32,4) kadın ve 23’ü (%67,6) erkekti. Yaş
ortalaması 66,53±20,238 (21-90) idi. Olguların 4’ünde (%11,8)
endoskopik torsiyon denendi ve başarılı olundu. Yirmidört
(%70,6) olguda komorbidite mevcuttu. Sekiz (%23,5) hastada
karın operasyonu öyküsü vardı. Onbir (%32,4) hastada kolon
segmentinde ileri dolaşım bozukluğu ve mikroperforasyon
saptandı. Kolon segmentinde ganren veya perforasyon olmayan 22 (%64,7) hastaya rezeksiyonu takiben anastomoz ve 12
(%35,3) hastaya hartmann prosedürü uygulandı. Postoperatif
13 (%38,2) hastanın takibi yoğun bakımda yapıldı. Hastaların
ortalama yatış süresi 5,41±1,158 gün (3-9) idi. İki hastada anastomoz kaçağı nedeniyle reopere edilerek kolostomi uygulandı.
Morbidite oranı %21,6 idi. Dört (%11,8) hasta cerrahiyi takiben
yoğun bakımda exitus; bu hastalar Hartmann ameliyatı uygulanmış ve yandaş hastalıkları olan olgulardı. Tartışma ve Sonuç: Sigmoid volvulus, morbiditesi ve mortalite oranı yüksek
olan acil bir patolojidir. Endoskopik detorsiyon cerrahi öncesi
faydalı olabilir. Kolon segmentinin dolaşımı bozulmamış ve
teknik olarak uygunsa hasta yaşından bağımsız olarak anastomoz tercih edilebilir.
[SB - 15]
Sigmoid volvulusda tedavi yaklaşımımız
SÜLEYMAN BADEMLER1, EYÜP GEMİCİ1, İRFAN BAŞOĞLU1,
MEHMET KARABULUT1, MUSTAFA UYGAR KALAYCI1,
DENİZ GUZEY1, HALİL ALIŞ2, YAŞAR DOĞAN1
1
Bakirköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Şişli Eftal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Amaç: Sigmoid volvulus tanısı ile kliniğimizde tedavi edilen 28
hastanın analizi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 ve
Şubat 2013 tarihleri arasındaki dönemde 25 hastanın kayıtları
retrospektif olarak incelenmiştir. Hastaların yaş, cinsiyet, ameliyat öncesi bulguları, endoskopik detorsiyon ve cerrahi işlem
bilgileri, yatış bilgileri, ameliyat sonrası morbidite ve mortalite
oranları kaydedildi. Bulgular: Toplam 25 olgunun 14’ü erkek
(%56), 11’i kadın (%44) idi. Olguların yaş ortalaması 77 (25 -88)
idi. Başvuru şikayetleri olguların 19’unda (%76) karın ağrısı,
22’sinde (%88) gaz-gaita çıkaramama, 6’sında (%24) karında
şişkinlik ve 1’inde (%4) bulantı-kusma idi. Şikayet başlangıcı ile
hastaneye başvuru arasındaki ortalama süre 4 gün (1-12 gün
5
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
arası) idi. Olguların 13’ünde (%52) kalp hastalığı ,5’inde (%20)
nörolojik hastalık, 5’inde (%20) diabet hikayesi, 3’ünde (%12)
akciğer hastalığı ve 1’inde (%4) böbrek hastalığı mevcuttu.On
olguda (%40) ayakta direkt karın grafisi tanı koydurucu olmuştur. Olguların 20’sine (%80) detorsiyon denendi. Bu olguların
13’ünde (%52) detorsiyon başarılı oldu. Başarılı olunan olgulardan 2’sinde nüks gelişti. On iki olgu (% 48) ameliyat edildi. Beş
hastaya (%20) Hartman ameliyatı ve 6 hastaya (%24) sigmoid rezeksiyon anastomoz yapıldı. Ameliyat sonrası dönemde
anastomoz kaçağı görülmedi. Hastaların ortalama yatış süresi
2,5 gün (1-30 gün arası) idi. Ortalama yoğun bakımda yatış süresi 2 gün (1-5 gün arası) idi. Üç hasta ameliyat sonrası mortalite nedeni kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Nekroz gözlenmeyen sigmoid volvulus olgularında endoskopik detorsiyon
denenmesi küratif cerrahi öncesi faydalı olabilir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 2
[SB - 16]
Travma bağlı düzenlenmiş ölüm belgelerinin
analizi
ÜMİT KALDIRIM1, MEHMET TOYGAR2, ŞÜKRÜ ARDIÇ1,
İBRAHİM ARZIMAN1, YUSUF EMRAH EYİ3, MURAT DURUSU1,
NECMETTİN CİHANGİROĞLU4, MEHMET ERYILMAZ1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dal, Ankara
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Adli Tıp Anabilim Dalı, Ankara
3
Hakkari Asker Hastanesi Acil Servisi, Hakkari
4
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Sağlık Hizmetleri Yönetimi
Bilim Dalı, Ankara
1
2
Amaç: Ölüm halinde doktor tarafından düzenlenen ölüm belgesi Türkiye İstatistik Kurumunun resmi belgesi olup, bu belge ölüm nedenine yönelik istatistiklerin toplanması amacıyla
düzenlenmiştir. Bu çalışmada travma nedeniyle düzenlenmiş
ölüm belgelerinin incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem:
Gülhane Askeri Tıp Akademisi’inde 2012 yılına ait düzenlenen
ölüm belgeleri incelendi. Bu belgeler içinde Bölüm I (ölüm
nedeni ve zaman ilişkisi bölümü) de travma ve travmaya ait
komplikasyonlar ve zaman bilgisinin yazılı olduğu durumlar
kayıt altına alındı. Ayrıca travmaya bağlı ölüm nedenlerinin yer
aldığı belgelerde bulunan veriler değerlendirildi. Bulgular:
2012 yılına ait 672 ölüm belgesi içinden travma ve travmaya
ait komplikasyon nedeniyle gerçekleşen 31 olgunun ölüm belgesi çalışmaya dahil edildi. Yaş ortalamaları 42,1 olan olguların
%61,2’si erkek olarak tespit edildi. Sadece 2 olgunun ölüm yeri
hastane öncesi idi. Ölüm şekli olarak belgede yer alan bilgiler
içinde 14 (%45,2) olgu için doğal ölüm yazılı olduğu görüldü.
4 olgu için intihar, 3 olgu için iş kazası, 1 olgu için trafik kazası ve 9 olgu için diğer seçeneği yazılmıştı. Yaralanma tarih ve
yeri 20 belgede yer almıyordu. 5 olguya otopsi yapılmış olup,
bu olgulara ait otopsi bulguları ise belirtilmemişti. Bölüm 1’ de
yer alan ölüm nedenlerinden sadece 5 (%16,1) olguda zaman
belirtilmişti. Global olarak değerlendirildiğinde ölüm nedeni
ve zaman ilişkilerinin uygun olarak doldurulduğu olgu sayısı
4(%12.9) olarak tespit edildi. 2 olguda da kısaltma kullanıldığı
gözlendi. Tartışma ve Sonuç: Ölüm belgesi önemli tıbbi ve
demografik bilgileri içermektedir. Bu çalışmada olgulara ait
ölüm belgelerinde, ölüm nedeni ve zaman ilişkisini değerlendirebilecek yeterli veriye ulaşılamamıştır. Sonuç olarak ölüm
nedeniyle düzenlenen ölüm belgelerinin gerekli hassasiyetle
doldurulmasının tıbbi ve adli önemi olduğu gibi istatistik açısından da çok değerli bir belge olduğu bilinmelidir.
[SB - 17]
Yeni açılan bir üniversite hastanesi acil servisine
başvuran hasta profili
TURGUT ANUK1, NEŞET KÖKSAL1, HÜLYA ÇAKMUR2, TÜLAY DİKEN
ALLAHVERDİ1, BARLAS SÜLÜ1, ÇAĞLAR BİLGİN1, YUSUF GÜNERHAN1
Kafkas Ünviversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Kars
Kafkas Ünviversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Kars
1
2
Amaç: Kars ilimizdeki Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma-Uygulama Hastanesi Acil Servis 01.11.2012 tarihinde
hizmete açılmıştır. Bu çalışmanın amacı; yeni açılan bir üniversite hastanesi acil servisine başvuran hastaların özelliklerini
6
SÖZEL BİLDİRİLER
saptayarak, bu bilgiler ışığında acil servis hizmetlerinin organizasyonuna katkı sağlamaktır. Gereç ve Yöntem: 01.11.201215.02.2013 tarihleri arasında Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi
Acil Servisine müracaat eden hastaların demografik özellikleri,
ilgili klinik dalları, Genel Cerrahi açısından yatış ve ameliyat
oranları, mortalite belirlenmiştir. Veri analizinde SPSS18.0 kullanılmış, p<0.005 değerler anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular:
Hastanemiz acil servisine bu süre içinde 3601 hasta (2177 erkek, 1424 kadın, p=0,00) başvurmuştur. Hastaların yaş ortalaması 38.45±18.6’dır (erkek 38.9±18.8, kadın 37.6±18.2). Cinsiyetler arasında yaş açısından anlamlı bir fark görülmemiştir
(p=0.680). Hastaların yakınmaları açısından 1804’ü (%51) dahili
branşları ilgilendirirken, 1797’si (%49) cerrahi branşları ilgilendiren hastalardır. Dahili (erkek hasta=1084, kadın hasta=720) ve
cerrahi bilimlere (erkek hasta=1093, kadın hasta=704) başvuruda cinsiyet açısından anlamlı fark saptanmamıştır (p=0.097).
Yaşa göre dahili ve cerrahi bölümlere başvuru oranlarıında, 40
yaş öncesi grupta cerrahi bilimleri ilgilendiren hastalık başvuruları yüksekken, 40 yaş üzerinde dahili bilimlere ilişkin hastalık başvurularının yüksek olduğu görülmüştür (p=0.003). Cerrahi bilimleri ilgilendiren 1797 hastanın cerrahi branşlara göre
dağılımında en yüksek oran Ortopedi ve Travmatoloji’de (461
hasta-%25,65) iken, Genel cerrahi 437 hasta (%24,31) ile ikinci
sırayı almaktadır. Genel Cerrahi tarafından bakılan hastaların
371’i (% 85) ayaktan tedavi ya da acil gözlem sonrası taburcu
edilmiş, 66’sı (%15) yatırılmıştır. Yatırılan hastaların 41‘i medikal tedavi sonrası taburcu edilmiş, 25 hasta ameliyat edilmiştir.
Akut pankreatit nedeniyle Genel Cerrahiye yatan 1 hasta eks
olmuştur (%1.5). Tartışma ve Sonuç: Acil servis hizmetlerinin
organizasyonunda belirlenmiş kriterler bulunmakla beraber
bölgesel özelliklerde dikkate alınmalıdır. Bu çalışmada acil
servisimize cerrahi bilimleri ilgilendiren sorunlarla başvuran
hasta yaş grubunun daha genç olduğu, cerrahi bilimler arasında ortopedi-travmatoloji ve genel cerrahi hastalarının daha
sık olduğu gözlenmiştir. Hizmet süresinin kısa olmasına karşın
hastanemiz acil servisinin hasta profilini öngörmede ve gereksinime yönelik acil servis hizmetlerinin yapılandırılmasında bu
çalışmanın katkı sağlamasını umuyoruz.
[SB - 18]
Kas-iskelet sisiteminin ateşli silah
yaralanmalarında silah türü, hastane öncesi ve
acil servisdeki müdahale ile transport süresinin
morbidite üzerindeki etkileri
HÜSEYİN TAŞ1, CENGİZ KAYA2, MEHMET ERYILMAZ2,
ORHAN ÜREYEN1, NAZİF ZEYBEK1, YUSUF PEKER1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
1
2
Amaç: Modern çatışmalarda en çok görülen yaralanma tipi
olan kas-iskelet sisteminin ateşli silah yaralanmalarında silah
türü, hastane öncesi ve acil servisdeki müdahale ile transport
süresinin morbidite üzerideki etkilerini ortaya koymak ve ilk
müdahale merkezindeki tecrübemizi paylaşmaktır. Gereç ve
Yöntem: İlk müdahale merkezinde çeşitli dönemlerde toplam
3.5 yıllık sürede karşılaştığımız 108 kas-iskelet sistemi ateşli silah yaralanması olan hastalar çalışmamıza dahil edildi. Her hastanın kayıt altına alınmış verileri retrospektif olarak değerlendirildi. İstatistiksel analizler “SPSS for Windows” 15.0 programı
ile Student’s t testi, Mann-WhitneyU testi ve ki-kare testi kullanılarak veriler değerlendirildi. Sonuçların istatistiksel anlamlılığı p<0,05 düzeyinde değerlendirildi. Bulgular: Sadece kas
SÖZEL BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
iskelet sistemi yaralanması olan 91hastaya ek olarak kas iskelet
sistemi yaralanması ile birlikte 3 karın, 2 göğüs, 12 baş yaralanması olan toplam 108 hastanın yaş ortalaması 24 idi. Tüm
hastalar içinde morbidite gelişen hasta sayısı 25 idi. Yaralanma
şekli %54.6 patlayıcı %42.6 uzun namlulu ve %2.7 kısa namlulu
silahlarla meydana gelmesine rağmen patlayıcı silahlarla olan
yaralanmalarda morbidite gelişimi oranı %25.42 ile anlamlı
bulundu (p<0,05). İlk müdahale ekibi sağlık ekibi olan ile olmayan arasında morbidite gelişimi açısından kıyaslandığında
anlamlı bir fark bulunmadı. Hastaların transport sürelerine bakıldığında2-3saat aralığında hastaneye ulaştırılan hastalarda
morbidite gelişme oranı %30.77 ile anlamlı bulundu (p<0,05).
Acil serviste uygulanan prosedürlere bakıldığında hastaların
%37.04’üne sadece yara pansumanı, %6.48’ine sadece primer
tamir, %34.26’sına irrigasyon+debridman+seconder iyileşme,
%22.22’sine irrigasyon+debridman+primer tamir uygulandı.
Morbidite oranı irrigasyon+debridman+primer tamir grubunda %29.17 ile anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,05).
Tartışma ve Sonuç: Tıbbi müdahalenin kısıtlı olduğu çatışma
ortamında ilk müdahalenin, sağlık ekibi ile sağlık ekibi olmayan ancak iyi bir ilk yardım eğitimi almış bir ekip tarafında yapılmasının morbidite gelişimi açısından bir fark oluşturmadığı
görülmüştür. Yaralıların ilk iki saate içinde ilk müdahale merkezine ulaştırılması ve acil serviste özelikle kontaminasyon ve ölü
doku miktarının görünenden daha fazla olduğu patlayıcı silah
yaralanmalarında irrigasyon+debridman+sekconder tamirin
morbiditeyi azaltmak açısında iyi bir seçenek olduğu değerlendirilmiştir.
[SB - 19]
Midşaft klavikula kırıklarının kirschner telleri ile
minimal invazif tespiti
KENAN KEKLİKÇİ, CENGİZ YILDIRIM, SELAMİ ÇAKMAK,
SERDAR ORHAN, OSMAN RODOP, MESİH KUŞKUCU
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji
Servisi, İstanbul
Amaç: Birçok orta 1/3 klavikula kırığı geleneksel olarak konservatif yöntemlerle tedavi edilmektedir. Ancak erişkinlerde
yapılan son literatür çalışmalarında deplase ve kısalmış midşaft klavikula kırıklarında cerrahi tedaviyle iyi sonuçlar elde
edildiği gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı; erişkinlerde deplase midşaft klavikula kırıklarının Kirschner telleri ile minimal
invazif tespit sonuçlarını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem:
Çalışmamızda, orta 1/3 klavikula kırığı olan 56 hastada 2 mm.
Kirschner teli yardımıyla internal fiksasyon uygulandı. Hastaların ortalama yaşı 24.8 (dağılım 20 - 65) idi. Ameliyat öncesi
deplasman, kırık kaynaması ve komplikasyonlar kaydedildi.
Hastalar, son kontrollerde Constant Omuz Skoru ve DASH (Disabilities of the Arm, Shoulder and Hand) skoru ile değerlendirildi. Ortalama takip süresi 18.1 ay (dağılım 12 - 50 ay) idi. Bulgular: Tüm hastalarda kırıklar sorunsuz kaynadı. Majör cerrahi
komplikasyon ile karşılaşılmadı. Üç hastada görülen yüzeyel
yara yeri enfeksiyonu dışında ciddi enfeksiyon ile karşılaşılmadı. Sadece 5 hastada insizyon hattında hipoestezi görüldü. Hiçbir hasta günlük aktivitelerde şikayet tariflememiştir, sadece 3
hasta spor esnasında ağrı yakınması bildirmiştir. Tartışma ve
Sonuç: Bu çalışmada, erişkinlerde ki deplase orta 1/3 klavikula
kırıklarının tedavisinde Kirschner telleri ile minimal invazif internal tespitin basit, emniyetli ve etkili bir tedavi yöntemi olduğu gösterilmiştir. Bu tedavi şeklinin maliyeti düşüktür, özel alet
ve implant gerektirmez. Cerrahi esnasında periostun minimal
sıyrılması iyileşmeyi hızlandırmakta ve stabil internal tespite
7
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
olanak sağlamaktadır. Midşaft klavikula kırıklarında Kirschner
telleri ile minimal invazif tespit yöntemi; mükemmel kozmetik
ve fonksiyonel sonuçlarından dolayı, plak veya vida tespitine
veya konservatif tedaviye alternatif olarak düşünülmelidir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[SB - 21]
Posttravmatik mortalite sonrası seçilen otopsi
yöntemini belirleyen faktörler; bir otopsi çalışması
ÖZGÜR ALBUZ1, HAKAN TOKA2
[SB - 20]
Aksaray ilinde meydana gelen motosiklet
kazalarına bağlı kas iskelet sistemi yaralanmaları
ERKAM KÖMÜRCÜ1, KASIM ARIK3, UMUT HATAY GÖLGE4,
GÜRDAL NUSRAN1, TOLGA KURT2
1
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi
Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Çanakkale
2
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Çanakkale
3
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Çanakkale
4
Hakkari Yüksekova Devlet Hastanesi
Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği, Hakkari
Amaç: Son yıllarda motosiklet kullanımının artmasıyla birlikte
motosiklete bağlı kazalar ve bu kazalara bağlı gelişen sakatlıklar ve ölüm oranlarında artış gözlenmektedir. Çalışmamızda
motosikletin yaygın olarak kullanıldığı Aksaray ilinde motosiklet kazalarına bağlı kas iskelet sistemi yaralanmalarının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Aksaray Devlet
Hastanesi Acil Servisi’ne başvuran motosiklet kazalarına bağlı
yaralanması saptanan 189 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş, cinsiyet ve travmaları kaydedildi. Kas iskelet sistemi yaralanması saptanan olgular travmanın yerleşim yerine göre gruplandırıldı, gelişen morbitide ve
mortalite değerlendirildi. Bulgular: 189 hastanın 168’i erkek
(%89,9), 21’i (%11,1) kadındı. Hastaların 147 (%77,8)’sinde kas
iskelet sistemi yaralanması mevcuttu. Hastaların birden çok
ekstremite ve izole ekstremite yaralanması sırasıyla 26 (%17,69)
ve 70 (%47,62) idi. 51’inde (%34,69) sadece yumuşak doku
travması saptandı. Kırık ve çıkıkların dağılımı şu şekildeydi: 74
(%54,81) alt ekstremite, 48 (%35,56) üst ekstremite, 9 (%6,67)
pelvis, 4 adet (%2,96) vertebraydı. Ekstremite yaralanmalarında sıklık sırasına göre; femur (%27,41) ve tibiayı (%19,26), el
ve el bileği (%9,63) yaralanmaları izlemekteydi. Çoklu organ
yaralanması olan 7 hasta mortal seyretti ve kas iskelet sistemi
yaralanması olan 22 hastada ekstremitenin fonksiyonunu kaybetmesinden dolayı kalıcı sakatlık gelişti. Komplikasyon olarak
2 hastada pulmoner emboli, 1 hastada osteomiyelit saptandı.
Yaralanmaların en sık temmuz ayında saat 2300 – 0300 ve 0400
- 0700 arasında olduğu görüldü. Kayıtlarda hastaların 48 ‘inin
(%32,70) alkollü olduğu saptandı. Tartışma ve Sonuç: Motosiklet kazasına bağlı gelişen kas iskelet sistemi yaralanmaları
yaşam boyu devam eden sakatlıklara ve ölümlere neden olabilmektedir. Bu konuda toplumsal bilinç arttırılmalı, motosiklet
kullanımı konusunda eğitim programları daha etkin ve yaygın
hale getirilmelidir.
8
Siirt Asker Hastanesi, Siirt
Siirt Adli Tıp Şube Müdürlüğü, Siirt
1
2
Amaç: Travma sonrası gelişen ölüm olgularında uygulanan
otopsi yönteminin seçiminde etkili olan travma motiflerini
ortaya koymak. Gereç ve Yöntem: 1.1.2008-12.12.2012 yılları
arasında Siirt Adli Tıp Şube Müdürlüğünde kayıtlı ve travma
sonrası ölümle sonuçlanmayı takiben otopsi ve/veya ölü muayenesi uygulanmış olguların retrospektif kohort analizi yapıldı.
Yaralanma şiddet skoru (ISS) ve kısaltılmış yaralanma ölçeği
(AIS) skorları temel alınarak klasik otopsi (internal otopsi) ve
ölü muayenesi(external otopsi) yöntemlerinin karşılaştırılmaları yapıldı. Sürekli degişkenler için t test veya ANOVA, sürekli
olmayanlardaysa ki-kare veya Fisher-kesin testi yöntemleri kullanıldı. %95 güven aralığında (p<0,05) univarite analiz neticelerinde anlamlı gelen bağımsız değişkenlerin, seçilen otopsi
yöntemine etkisi, stepwise lojistik regresyon yöntemi kullanılalarak belirlendi. Bulgular: Olguların 94’ü (%83.9) erkek ve18
tanesi (%16.1) bayandı. Erkek yaş ortalaması 30.26±15.76, bayan yaş ortalaması 22.0±22.92 olarak bulundu. Olguların 47’si
(%42) external otopsi iken ve 65 (%58.0) tanesi internal otopsiydi. 48 (%42.9) blunt, 64 (%57.1) adet penetran travmaya
bağlı mortalite dağılımı mevcuttu.Travma mekhanizmalarının
dağılımı sırasıyla; 56 (%50.0) ateşli silah yaralanması, 34 (%30.3)
trafik kazası, 17 (%15.2) yüksekten düşme, 4 (%3.57) delici kesici alet, 1 (%0.89) göçük altında kalmaya bağlı olan travmalardı.
Seçilen otopsi yöntemi ve eldeki değişkenler için yapılan tek
yönlü analizlerde p değerleri sırasıyla internal otopsi açısından
AIS Karın skoru≥3 ve AIS Göğüs ≥3 skorları için anlamlı bulundu (32 vs 9, p<0.001) ve (26 vs 51, p<0.009). Ayrıca penetran
yaralanmalarda da internal otopsi seçimi anlamlıydı (10 vs 54,
p <0.001). ISS ‘nin otopsi seçiminde istatistik olarak anlamlı belirleyici rolü saptanamadı. (ISS; 16, 20, 25, 30, 35, 40, 45, 50, 55,
60, 65, 70 ve75 kesikli değerleri için ). Yapılan stepwise lojistik
regresyonda ; İnternal otopsi için risk oranları sırasıyla batın
için; [AOR: 6.61(1.79-24.3), (p<0.005)], göğüs için; [AOR: 4.92
(1.35-17.84), (p<0.015)] ve penetran travmalarda [AOR: 42.86
(11.12-165.17), (p<0.001)] saptandı. Tartışma ve Sonuç: Travma sebepli ölümlerde yaralanmanın penetran yapıda olması,
batın-göğüs bölgesinde ciddi ve daha şiddetli seviyelerde olması klasik otopsiyi ön plana çıkarmaktadır.Künt travmalarda,
batın-göğüs bölgesi harici diğer alanlardaki travmatik hasarlı
ölümlerdeyse genellikle external otopsi (ölü muayenesi) yapılmaktadır. Travma sonrası ölüm sebeplerinin objektif olarak
araştırılmasında, travmada koruyucu teknolojilerin geliştirilmesi ve ileride koruyucu tedbirlerin alınabilmesi açısından ölü
muayenesinin yeterli olmayacağını ve klasik otopsi yönteminin daha da ön plana çıkartılması gerektiğini düşünmekteyiz.
SÖZEL BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[SB - 22]
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 3
ÇİSEM ELÇİ1, CENGİZ HALUK İNCE1, NURHAN İNCE2
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, İstanbul
1
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Halk Sağlığı
Anabilim Dalı, İstanbul
2
Amaç: Travma sonucu yaralanan ve sağlık birimlerine getirilen olgularda travma şiddetinin belirlenmesi; klinik olarak
ortaya çıkabilecek sorunların öngörülebilmesi, takip ve tedavi yöntemlerinin seçilebilmesi açısından oldukça önemlidir.
Bu çalışma ile antemortem ve postmortem yaralanma ağırlık
skoru saptanabilen olgular sayesinde, klinik çalışmalar için veri
sağlanması, klinikte travmalı hastaya yaklaşımda standardizasyon getirilmesine katkıda bulunulması, otopsi esnasında
kullanılabilecek standart bir skorlama sisteminin etkinliğinin
tartışılması ve rutin otopsi uygulamaları için geliştirilecek bir
postmortem yaralanma ağırlık skalasının hangi kriterleri içermesi gerektiğinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada; otopsi yapılmak üzere gönderilmiş 97 olgunun hastane evrakında ve otopsileri esnasında tanımlanan
travmatik yaralanmaların AIS 90 (98 update) sözlüğü uyarınca
skorları hesaplanmış, elde edilen skorlarla hesaplama kriterleri
doğrultusunda yaralanma ağırlık skorları belirlenmiş ve karşılaştırılmıştır. Bulgular: Karşılaştırma sonucunda antemortem
ve postmortem ISS değerleri arasındaki ilişkiye bakıldığında,
antemortem ve postmortem travma skorları arasında anlamlı
bir korelasyon olduğu görülmüştür. Aynı şekilde antemortem
ve postmortem NISS değerleri arasındaki ilişki incelendiğinde;
her iki skor arasında anlamlı bir korelasyon olduğu görülmüştür. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak travmatik ölüm olgularında otopsi verilerinin travma skorlama sistemleri ile skorlama
yapılmasına elverişli biçimde kayıt altına alınması, bu olgular
için travma skorları hesaplanarak elde edilen verilerle online
bir travma veri bankası oluşturulması önerilmektedir.
SÖ Z E L
Antemortem ve postmortem travma skorlarının
karşılaştırılması
[SB - 23]
Akut kolesistitlerde bilinen nedenlere bağlı
olmayan INR yüksekliği
FUAT İPEKÇİ, VEYSEL KARAHAN, İLTER KIRMIZI,
BERK GEROĞLU, MUHARREM KARAOĞLAN
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı
B Servisi, İzmir
Amaç: İnternasyonel oran manasına gelen INR;coumadin kullananlarda, karaciğer hastalarında ve vit. K eksikliği olanlarda
uzar ve kanamaya meyil artar. Bu sayılanların dışında bilemediğimiz nedenler ile akut kolesistitli (A.K) bazı olgularımızda
rutin preop. kontrollerde INR yüksekliğinin saptanması bilinen
alışılagelen rastladığımız bir patolojik bulgu değildir.Biz bilinen nedenlerin dışında INR’leri yüksek olan akut kolesistitli olguları sunup konuyu tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem:
Erken kolesistektomi ameliyatına hazırlanan 44 akut kolesistitli
ve bu olgulardan INR si yüksek olan 6 olgu çalışma kapsamına alındı.. INR yüksekliği olanlarda ayrıca PT, PTT ve trombosit
değerleri kontrol edildi. Bu olguların hiçbirinde antikoagülan
kullanımı,karaciğer hastalığı ve vitamin K eksikliği söz konusu
değildi. Hastalar taze donmuş plazma verilerek INR oranları
düzeltilip kolesistektomi sonrası sorunsuz bir şekilde şifayla taburcu edilmişlerdir. Bulgular: A.K’li olguların 24’ü kadın; 20’si
erkek olup; INR si 1’in üzerinde olan 6 olgunun 4’ü erkek 2’si
kadındır. INR ler 1-1.5 arsında tespit edilmiş. İstenen PT, PTT ve
Trombosit değerleri kontrol edilmiş ve sonuçlar normal gelmiştir. Preop. anestezinin de önerileriyle her hastaya verilen
birer ünite taze donmuş plazma sonrası INR’leri normal düzeye
inen olguların 4’üne açık, 2’sine kapalı kolesistektomi uygulanmıştır. Kolesistektomi sırasında INR normal düzeye indirilmesine rağmen özellikle karaciğer yatağından normale göre biraz
fazla kanamaya eğilim saptanmış, kolesistektomi işlemleri sorunsuz gerçekleştirilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Özellikle akut
kolesistitli olguların bazılarında tespit edemediğimiz nedenlerle; muhtemelen bunlarda açığa çıkan mediatörlerln etkisiyle
ılımlı INR yüksekliği olmaktadır. Bu yükselmeye normal PT, PTT
ve Trombosit değerleri eşlik etmektedir. Bu nedenlerle özellikle akut kolesistitli olgularda antikoagülan kullanımı, karaciğer hastalığı ve vitamin K eksikliğine bakılmaksızın INR değeri
araştırılmalı ve normalin üzerinde olan olgulara taze donmuş
plazma replasmanı yapılıp, yapılacak operasyonda bu olguların kanamaya meyilli olabileceği akılda tutulmalıdır.
[SB - 24]
Akut taşlı kolesistitli olgularımızın analizi
FUAT İPEKÇİ, İSMET HAN, KAMİL PEHLİVANOĞLU,
VEYSEL KARAHAN, EMRE TURGUT, BERK GEROĞLU
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı
B Servisi, İzmir
Amaç: Günümüzde sık rastlanan safra kesesi taşlarından birinin diyet ve benzeri nedenlerle duktusa geçmesiyle biliyer
kolik yada akut ilthabi proçesler önümüze çıkar. Akut kolesistit
olarak tanımlanan bu olgularda gerek tanı gerek evreleme ve
gerekse tedavi yaklaşımları farklılık gösterir. Son üç yılda kliniğimizde akut kolesistit tanısıyla yatırılan hastaları bu yönleriyle
SÖZEL BİLDİRİLER
9
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
geriye dönük inceleyip sonuçlarımızı ortaya koymayı ve tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak2010-2013 arasında
acil kliniğimizden yatırılan toplam 155 taşlı akut kolesistit olguları çalışma kapsamına alındı. Bu çalışma grubundaki hastaların” yaş dekatlarına göre cinsiyet dağılımları, murpy ve sağ üst
kadranda kitle varlığı, lökosit ve CRP yüksekliği, karaciğer fonksyon değerlerinden ALT ve AST, Amilaz yüksekliği, Ultrasonografik müsbetlik, Grade, erken kolesistektomi yapılıp yapılmaması, yatıştan kac gün sonra ameliyat uygulandığı, morbidite
ve mortalite” parametreleri çalışma kapsamına alındı. Prensip
olarak postoperatif yoğun bakım gerektirecek ASA sı yüksek
ameliyat istemeyen yada erken kolesistektomiyi kabul etmeyenlerin dışındaki tüm hastalarımıza onamları alınıp ERKEN
evre, öncelikle kapalı yoksa acık kolesistektomi yapıldı. Bulgular: 155 olgunun 50’si (%32.20) erkek, 105’i kadın (%67.80) dır.
Bunların 85’i yani %54.84’ü 60 yaş üzeri hastalardır. Yukarıda
söylenen parametreler ortaya konup, 106’sına (%68.38) akut
kolesistit süresine bakılmaksızın hazırlanıp onamla kolesistektomi uygulanandı. Erken kolesistektomi uygulanamayan 49
hastamızın 31’i 60 ve üzeri olup ASA 2 ve 3 üzeri skora sahip ve
veya ameliyatı kabul etmeyenlerdir. Ameliyat yapılan olgularımızda mortalitemiz olmayıp, 2’sinde cerrahi alan enfeksiyonu,
birinde plevral effüzyon ve 2’sinde pnömoni olmak üzere 5 olguda (%4.7) morbidite saptanmıştır. Tartışma ve Sonuç: Akut
kolesistit iltihabi patolojisinin başladığı ilk günlerde erken ya
da 6-8 hafta sonra interval kolesistektomi yapma algoritması
günümüzde giderek yerini süreye bakılmaksızın erken kolesistektomiye bırakmaktadır. Akut Kolesistit kesin tanısı alan
ve akut karından ayırıcı tanısı yapılan hastaların gelir gelmez
kolesistite yönelik medikal tedavisi, varsa ek hastalıklarının tedavisi yapılıp sözlü ve yazılı onamları alınarak tecrübeli ellerde
yapılacak erken kolesistektomi de morbitite ve mortalite yok
denecek kadar azdır.
[SB - 25]
Akut kolesistitlerin cerrahi tedavisinde üç ayrı
yaklaşım
FUAT İPEKCİ1, İSMET HAN1, YASEMİN AKYÜZ3, DİLEK KUZUKIRAN2,
VEYSEL KARAHAN1, MUHARREM KARAOĞLAN1
1
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı
B Servisi, İzmir
2
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı
A Servisi, İzmir
3
İzmir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı
C Servisi, İzmir
Amaç: Safra kesesinin büyük oranda taşlarına bağlı bakteriyel
inflamasyonu olan akut kolesistitlerin özellikle cerrahi tedavisinin zamanlaması konusunda gerek cerrahlar gerekse klinikler
arasında fikir birliği yoktur. Son zamanlarda süreye bakılmaksızın erken evre kolesistektomi güncel hale gelirken hala ilk
72 saatin dışındakilere 6-8 hafta sonra interval kolesistektomi
yapanlar da vardır. Aynı Cerrahi Anabilim dalında 3 yıllık akut
kolesistit tanısı alan hastaların tedavisine 3 ayrı cerrahi brimin
farklı tedavi yaklaşımlarını ortaya koymayı amaçladık. Gereç
ve Yöntem: 1 Ocak 2010-2013 tarihleri arasında Akut Kolesistit
(A.K) tanısı alıp acil servisten 3 ayrı cerrahi brimine yattırılan
toplam 493 hasta çalışma kapsamına alındı. Hastalar yirmişer yaş aralıklarına göre cinsiyetleri ve sadece ameliyat olup
olmadıkları parametreleri çalışma kapsamına alınmıştır. Bu
veriler acil biriminden yatırılan akut kolesistit kodlu hastalar
olarak bilgi işlem merkezimizden alınmıştır. Bulgular: -A servisine yatırılan toplam 144 A.K olguların 108’i 40 ve üzeri yaşta
10
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
olup,bunların ancak 26’sına (%17.9) acil kolesistektomi uygulanmış -B servisine yatırılan toplam 155 olgunun 50’si (%32.20)
erkek, 105’i kadın (%67.80) dır. Bunların 85’i yani %54.84’ü 60
yaş üzeri hastalardır. Bu olguların 106’sına (%68.38) akut kolesistit süresine bakılmaksızın hazırlanıp onamla erken kolesistektomi uygulandı. -C servinde ise yatırılan toplam 194 A.K olguların 177’si (% ) 40 ve üzeri yaşta olup bunların ancak 31’ine
(% 15.6 ) taburcu edilmeden acil kolesistektomi uygulanmış
163’ü ise salahla taburcu edilmişlerdir. Tartışma ve Sonuç:
Özellikle Bakteriyel kontaminasyona bağlı safra kesesi taşlarıyla oluşan akut koleisistitteki patolojik süreç 72 saate ya da tedaviye rağmen 6-8 haftalık süreye bakmaksızın daha komplike,
morbit ve mortal hale gelebilir. Günümüzde bu nedenlerle acil
yada interval kolesistektomi algoritması terk edilmeye başlanmıştır. Buna rağmen birçok cerrah hala bu algoritmayı kullanmaktadır. Biz üç yıllık karşılaştırmalı sonuçlar eşliğinde B servisi
olarak akut kolesistit süresine bakılmaksızın hazırlanıp onamla
kolesistektomi uygulanmasının yaygınlaşmasına ve uygun olacağına inanmaktayız.
[SB - 26]
Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi
(ERCP) ye bağlı komplikasyon tecrübemiz
OSMAN ŞİMŞEK, ZEKKERİYA KARADUMAN, MESUT TOPRAK,
KAYA SARIBEYOGLU, SALİH PEKMEZCİ
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP)
sonrası komplikasyon saptanan hastaların tanı ve tedavisindeki tecrübelerimizi sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem:
Agustos 2008-Şubat 2013 tarihleri arasında İ.Ü. Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Hastanesi acil cerrahi birimde ERCP işlemi sonrası
komplikasyon gelişen 34 hastanın kayıtları retrospektif olarak
incelendi. Bulgular: Hastaların 18’i kadın, 16’ sı erkek ve yaş
ortalaması 62,4 yıl idi (32-92 yıl). Tüm hastalarda akut karın
semptom ve bulguları mevcuttu. Tüm hastalara ERCP işlem
sonrası kontrastlı abdominopelvik tomografi tetkiki yapıldı.
ERCP işlemi sonrası 4 hastada sfikterotomiye bağlı kanama,
21 hastada pankreatit ve 9 hastada perforasyon saptandı. Kanama tespit edilen 4 hasta medikal tedavi ile kanama kontrol
edildi. 21 pankreatitli hasta medikal tedavi uygulandı ve bu
hastalardan 2 si multiorgan yetmezliği nedeniyle ex. oldu. Perforasyon saptanan 9 hastanın 5 tanesinde duodenumda mikro
perforasyon saptanıp medikal tedavi edildi. Ameliyat olan 4
hastanın perforasyon yerleri 2 hastada afferent jejunum ansı
(daha önce Billroth II yapılmış hastalar), koledok ve duodenum
2. kıta posteromedial bölge. Perforasyon yerine ve eksplorasyon bulgularına bağlı olarak hastalara kolesistektomi, koledok
eksplorasyonu, primer duodenum/jejunum onarımı, tüp duodenostomi/jejunostomi işlemleri uygulandı. Ameliyat olan
hastalarda mortalite gözlenmedi. Tartışma ve Sonuç: ERCP
sonrası akut karın bulguları ile başvuran hastalarda komplikasyonlar açısından şüpheli olunmalı ve erken laboratuar ve
radyolojik görüntüleme ile tanı doğrulanmalıdır. Klinik ve radyolojik bulgular doğrultusunda cerrahi veya konservatif tedavi
şekli belirlenmelidir.
SÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 27]
Akut pankreatitin ciddiyetini belirlemede yeni bir
biyomarker: Kopeptin
İSMAİL BİLGİÇ1, FERRUH K. İŞMAN2, BARIŞ ZÜLFİKAROĞLU1,
BANU İŞBİLEN2, NECDET ÖZALP1, M. MAHİR ÖZMEN3,
MAHMUT KOÇ1
1
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
2
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Klinik Biyokimya Bölümü, İstanbul
3
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tip Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Akut pankreatit kompleks patofizyoloji ile seyreden
yaygın bir hastalıktır. Ciddi akut pankreatit gelişecek hastaların erken tahmin edilmesi konusunda zorluklar mevcuttur. Bu
çalışmanın amacı akut pankreatitin başlangıç fazında, plazma
kopeptin düzeylerinin ölçülerek akut pankreatitin ciddiyetinin
tahmin edilmesidir. Gereç ve Yöntem: Ağustos 2008 ile Aralık
2011 arasında, akut pankreatit ile başvuran 57 hasta ve kontrol grubu olarak 30 sağlıklı birey çalışmaya dahil edildi. Her bir
gruptaki bireylerden serum kopeptin ölçümü için 4 kez kan
örneği alındı. İlk örnek, başvuru sırasında alınan kan örneği
idi. Takiben alınan 3 kan örneği ağrının başlangıcından sonra
sırasıyla 12., 24. ve 48. saatlerde alındı. Bulgular: Kopeptin düzeyleri akut pankreatitli hastalarda sağlıklı bireylere göre anlamlı derecede yüksek bulundu. Ayrıca ciddi akut pankreatitli
hastalarda serum kopeptin düzeyleri, orta derece akut pankreatitlere göre daha anlamlı derecede yüksek bulundu. Tartışma
ve Sonuç: Sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında, akut pankreatitli hastalarda kopeptin düzeyleri anlamlı derecede yüksektir.
Ciddi akut pankreatitte kopeptin düzeyleri progresif olarak
artmaktadır ve kopeptin akut pankreatitin ciddiyetini erken
dönemde gösteren potansiyel bir belirteç gibi görünmektedir.
[SB - 28]
Biliyer pankreatit hastalarında kolesistektomi
zamanlaması
SELAHATTİN VURAL, SALİM BALIN, KEMAL EYVAZ, AYLİN ACAR,
LEVENT KAPTANOĞLU, METİN KEMENT, NEJDET BİLDİK
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Biliyer pankreatit vakalarına acil cerrahi kliniklerinde
sıklıkla rastlanmaktadır. Hastalar sosyo kültürel seviyelerine
göre genellikle geç dönemde başvuru yapmaktadırlar. Kliniğimizde 72 saati geçmiş vakalar çoğunluktadır. Geç başvuru ve
hastanemizin koşullarına uygun olarak genellikle antibiyoterapiyi takiben olguları taburcu edip 6-8 hafta sonra operasyona
çağırmaktayız. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde 2011-2013 yılları arasında acil cerrahi kliniğine başvuran 130 hasta değerlendirildi. Demografik bulgular, başvuru zamanı, laboratuar
değerleri, taburcu olduktan sonra ameliyata geliş süreleri ve
ameliyat bulguları değerlendirildi. Bulgular: 130 hasta incelendi; ortalama yaş 60 (36-72) idi. 80’i kadın (%61.6) ve 50’si
erkek (%38.4) idi. Vakaların 20’si (%15,3) 72 saatten önce başvurdu ve 110’u (%84,7) 72 saatten sonra başvurdu. Ranson
skorlarına göre vakalar 48 (%36,9) hasta Ranson I, 42 (%32,3)
Ranson II, 18 (%13,9) Ranson III, 22 (%16,9) Ranson IV olarak
gruplandı. Takipleri esnasında 12 (%9) hasta opere edildi. Konservatif takip edilen 118 hastanın 20’si (%16) ilk bir ay içinde
opere edildi. 118 hastanın 36’sında (%30,5) operasyon süresi
SÖZEL BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
uzadı ve ciddi yapışıklar saptandı; zor kolesistektomi olarak
değerlendirildi. Bu hastaların 18’inde açık cerrahiye geçildi ve
4’ünde safra yolu yaralanması saptandı. Tartışma ve Sonuç:
Bilier pankreatitin güncel tedavisi hastanede yatış süresi içerisinde laboratuar değerleri normale geldikten sonra kolesistektomidir. Çeşitli nedenlerle antibiyoterapi sonrası ikinci seansa bırakılan vakalarda komplikasyon oranları artmaktadır.
Çalışmamızda literatürle uyumlu olarak geç dönemde yapılan
kolesistektomilerin morbidite oranlarının arttığı gözlemlendi.
Bu tür vakalarda erken kolesistektominin komplikasyonları önlemede faydalı olacağını düşünüyoruz.
[SB - 29]
Bilyer akut pankreatitli olgularımızda MRCP ile
olası koledok taş varlığının korelasyonu
FUAT İPEKÇİ, İSMET HAN, MURAT GÜNER,
KAMİL PEHLİVANOĞLU, FERDİ ERTAŞ
Tepecik Eğitim ve Arştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı
B Servisi, İzmir
Amaç: Bilier mikrokalküllerin bir şekilde koledoğa düşüp, oradan oddi sfinkterini tıkamasıyla başlayan patolojik süreçler
sonucu oluşan akut pankreatitler ciddi ve cerrahi girişim gerektiren hastalıklardır. Bilier pankreatit için mutlaka koledoğa
geçen mikrokalkül varlığı, hemen duodenuma düşmediyse
ALT-AST ve GGT yüksekliği ve USG’de koledokta kalkül imajı
yada koledok genişlemesi tespit edilir. Bu olgularda acilen istenen MRCP’lerde koledokta beklenen taşların tespit oranını ortaya koyup konuyu bu yönüyle tartışmayı amaçladık. Gereç ve
Yöntem: 1 Ocak 2010-2013 Tarihleri arasında tanısı kesinleşmiş 103 A.P’li (Akut Pankreatit) olguda USG’de taş tespit edilen
bilİer akut pankreatit olgusu ve bunlardan endikasyonu olanlardan MRCP çekilen 77 olgu çalışmaya alınmıştır. MRCP’ler
başka merkezde yapıldığı için pankreatit başlangıcından en az
7. günden sonra çekilmiştir. 103 A.P’li olgunun “yaş dekatlarına
göre cinsiyetleri ve istenen MRCP sonuçları, ameliyat olanlar“
şeklindeki parametreleri ortaya konmuştur. Bulgular: 103 olgunun 50’si (%48.73) kadın, 53’ü erkek (%51.27) olup bunların
94’ü (%91.26) 40 ve üstü yaş grubundaydı. 103 olgunun içinden
özellikle sonografik olarak dilatasyon ya da koledokta şüpheli
taşı olanlar, AST‘si ve GGT’si yüksek olanlardan 77’sine (%76.66)
MRCP yapıldı. Bunların ancak 9’unda (%8.9) kesin taş tespit
edilip, endoskopik sfinkterotomiyle taşları alındı. 20’sinde de
koledok ve intrahepatk safra yollarında dilatasyon saptandı.
Servisimizin algoritmasında acil ya da erken kolesistektomi
olmasına rağmen 103 olgunun ancak 47’sine (%45.63) kolesistektomi uygulanabilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Akut pankreatitlerin etyolojisinde ülkemizde her yaşta bilier trakt taşları 1.
sıradadır. Etyolojisi taş olan olgularda özellikle koledoktakilerin
gerek USG ve gerekse MRCP ile vizüalize edilmeleri beklenir.
Ancak olayı tetikleyen mikrokalküllerin başlanan tedavinin
hemen sonrası duodenuma düşmeleri yada oddiye gecişi tam
engellemeycek şekilde enklave olmaları yada görüntülenemeyecek boyutta olmaları nedeniyle MRCP’de bilier pankreatit olgusu sayısı kadar koledokta taş olgularını tespit edemiyebiliriz.
Koledok ve intrahepatik safra yolları normal yada dilatasyon
tespit edilip taşları görüntülenemeyen olguların çoğunda o
taşların koledok altında hala varlığını sürdürdüğünü akıldan
çıkarmamalı ve A.P’in bu yönüne ERCP gibi işlemler yapılmalı,
bilier etyolojik kaynak olan safra keseleri mutlaka alınmalıdır.
11
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 4
[SB - 30]
Delici-kesici alet nedenli penetran abdominal
yaralanmalarda non-operatif yaklaşımın
retrospektif olarak değerlendirilmesi
JÜLİDE SAĞIROĞLU, CENGİZ MADENCİ, ENDER ANILIR,
KIVILCIM ORHUN, FERMAN ÖZYALVAÇ, GÜRBEY TURAN,
ÖZGÜR EKİNCİ, HAYDAR YALMAN, RAFET YİĞİTBAŞI,
ORHAN ALİMOĞLU
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Acil servisimize başvuran penetran abdominal delici
kesici alet yaralanması (DKAY) vakalarında non-operatif (NO)
yaklaşımımızın sonuçlarının saptanması amaçlandı. Gereç ve
Yöntem: Ocak 2010 ve kasım 2012 arasında acil servisimize
başvurarak interne edilen abdominal penetran DKAY tanılı 39 hastanın retrospektif analizi yapıldı. Non-operatif takip
kriterleri hastaların periton irritasyon bulgusuna, bilgisayarlı
tomografi (BT) ve hemodinamik stabilitesine göre belirlendi.
Bulgular: Otuzdokuz hastanın 28’inde (%72) NO izlem yapıldı.
Onbir hastaya (%28) acil laparotomi uygulandı. Yaş ortalaması 34 (aralık:18-85), 36’sı erkek, 3’ü kadındı. Batına nafiz DKAY
bulgusu olan NO hastaların 7’sine (%25) takip süresinde klinik
semptom ve hemodinamik değişiklikler nedeniyle laparotomi
uygulandığı gözlendi. Bir hastada transvers kolon mezo yaralanması, 1 hastada karaciğerde grade 1 yaralanma, 1 hastada
inen kolon ve mezo yaralanması, 1 hastada çekum yaralanması, 1 hastada transvers kolon ve mide yaralanması ile karaciğerde grade 1 yaralanma, 1 hastada rektus arka duvarında kesi
ve hematom saptandı. Bir hastaya (%14) negatif laparotomi, 1
hastaya (%14) non-terapötik laparotomi uygulandığı gözlendi. Yirmi bir hastada (%75) NO izlem başarılı bulundu. Onbir
hastada acil laparotomi uygulandı. Acil laparotomi yapılan 9
hastaya (%82) terapötik, 2 hastaya (%18) non-terapötik laparotomi uygulandığı gözlendi. Negatif laparotomi izlenmedi.
Tartışma ve Sonuç: Abdominal penetran DKAY nedenli yaralanma tanılı tüm hastalar içerisinde %72 hastada non-operatif
izlem uygulandı. Hastaların %28’ine acil laparotomi uygulandı. Non-operatif takip süresi içerisinde laparotomi uygulanan
hastaların tüm hastalara oranı %18 idi. Hastaların %8’ine nonterapötik laparotomi, %3‘üne negatif laparotomi uygulandığı
gözlendi.
[SB - 31]
Acil servise başvuran travmalı olgularda üriner
sistem yaralanmaların değerlendirilmesi
MUHAMMED ÜÇÜNCÜ, ALİ FUAT KAAN GÖK, NİHAT AKSAKAL,
SELİM DOĞAN, FATİH YANAR, RECEP GÜLOĞLU,
CEMALETTİN ERTEKİN
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dali, İstanbul
Amaç: Üriner sistem ile ilişkili travma nedeniyle acil servise
başvuran hastaların değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2007 -31 Aralık 2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi birimine
12
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
başvuran ürogenital travmalı 66 hastanın verileri retrospektif
olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların 22’si penetran 44’ü
künt travmalı idi. En sık yaralanma sebebi trafik kazası (n:29 %43) idi. Olguların 53’ü erkek (%80) 13’ü kadındı(%20). 17 hastada sadece mesane yaralanması mevcuttu. 47 olguda sadece
böbrek yaralanması,bir olguda sadece üreter yaralanması,bir
olguda ise böbrek ve mesane yaralanması mevcuttu. Mesane
yaralanması olan 10 olgu ameliyat edildi. Böbrek yaralanması olan 12 olgu ameliyat edildi. Beş olguya nefrektomi yapıldı.
Ameliyat edilen olgulardan 3’ ünde, konservatif takip edilen olgulardan birinde mortalite saptandı (n:4 -%6). Ameliyat edilen
olguların revize travma skor ortalaması: 6,57 konservatif seyredilen olguların revize travma skor ortalaması: 7,34 idi. Böbrek yaralanması olan 37 olgu (%75) konservatif takip edildi.
7 olguda nazokomiyal pnömoni, 1 olguda subileus, 2 olguda
atelektazi,bir olguda parotis ve pankreas fistülü, bir olgu travma sonrası menenjit bir olguda batın içi apse nedeniyle tekrar
hastaneye yatırıldı. Böbrek yaralanması olan iki olguya anjioembolizasyon uygulanarak kanaması durduruldu. Konservatif
takip edilen olgularda ortalama yoğun bakımda kalış süresi:
3,79 gün Ameliyat edilenlerde: 2,09 gündü. Konservatif takip
edilen olgularda ortalama hastanede kalış süresi: 12,25 gün
ameliyat edilenlerde:11,5 gündü. Tartışma ve Sonuç: Üriner
sistem yaralanmaları tek başına yüksek mortalite sebebi olmamakla birlikte beraberinde bulundukları diğer organ yaralanmalarının morbiditesini artırmaktadır.
[SB - 32]
Türkiye‘deki genel cerrahların penetran karın
travmalarına yaklaşım değerlendirme anketi
FARUK KARATEKE1, SEFA ÖZYAZICI1, KORAY DAŞ1, EBRU MENEKSE1,
A. SELÇUK UZUN1, SAFA ÖNEL1, MEHMET ÖZDOĞAN4,
M. MAHİR ÖZMEN2, FATİH AĞALAR5, CEMALETTİN ERTEKİN3
Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Adana
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tip Anabilim Dalı, Ankara
3
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
4
Medline Hastanesi,Genel Cerrahi Kliniği, Adana
5
Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi, Kocaeli
1
2
Amaç: Acil laparotomi endikasyonu olmayan penetran karın
travmalarında (PKT) ‘‘selektif nonoperatif yönetim‘‘ (SNOY) genel kabul gören yaklaşım haline gelmiştir. Bu çalışma ülkemizdeki genel cerrahların PKT’lı hastalara yaklaşımı, SNOY’le ilgili
görüşleri ve eğilimlerini belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve
Yöntem: Anket Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği ile Türk
Cerrahi Derneği web sitelerinde Ocak 2013-Şubat-2013 tarihleri arasında katılımcılara online olarak sunuldu. Cerrahların
demografik özellikleri, PKT‘na yaklaşımı, SNOY ile ilgili görüşleri araştırıldı. Veriler Microsoft® Excel®‘de kayıt edilerek analiz
edildi. Bulgular: Çalışmaya 168’i erkek, 12’si bayan olmak üzere 180 genel cerrah katıldı. Katılımcıların %75’i ‘‘PKT’da SNOY’e
doğru bir eğilim vardır‘‘ fikrine katıldığını belirtti. SNOY’in
delici-kesici alete bağlı karın yaralanmalarda (DKAY) etkili ve
güvenilir olduğunu düşünenlerin oranı %62 iken, ateşli silaha
bağlı karın yaralanmalarında (ASY) %22 idi. Ancak cerrahların
%90’dan fazlası PKT’da SNOY‘i uygulamadan önce ek görüntüleme ve ilave tetkiklere gerek olduğunu belirtti. Cerrahların
%90’dan fazlası ASY’da peritonit ve hemodinamik instabilite,
DKAY’da ise yaklaşık %70’i N/G sondada kan olması veya rektal
tuşede kan olması varlığında SNOY“in kontrendike olduğunu belirtti. Cerrahların %50’si hemodinamisi stabil olan PKT‘lı
hastalarda BT“de peritoneal veya retroperitoneal yaralanma
SÖZEL BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[SB - 33]
Karın bölgesine penetre delici kesici alet
yaralanma olgularımızda operatif stratejimiz
SÜLEYMAN ÖZKAN AKSOY , VEYSEL KARAHAN , FUAT İPEKÇİ ,
İLTER KIRMIZI , EMRE TURGUT
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı
B Servisi, İzmir
Amaç: Delici Kesici Alet Yaralanmalarına (DKAY) yaklaşım, zaman içinde rutin eksploratis laparotomiden elektif konservatif
yaklaşıma doğru değişim göstermiştir. Konservatif yaklaşımda
fizik muayene, laboratuar ve görüntüleme sonuçlarına göre
laparotomiye kararverilir. Çalışmamızın amacı karın anterior
bölgesine penetre DKAY’lı hastalarımızın bu paremetre ışığı
altında takip ve tedavi sonuçlarının irdelenmesidir. Gereç ve
Yöntem: Ocak 2008 - 2012 tarihleri arasında karın anterior bölgesine penetre DKAY’sı olan ve acil cerrahi ünitesine başvuran
hastalar prospektif olarak incelendi. Toplam 76 hasta çalışmaya
dahil edildiHemodinamisi stabil, akut karın bulguları olmayan
hastalar konservatif tedaviye alınırken, hemodinamisi instabil
ve/veya akut karın bulguları olan hastalara acil laparotomi yapıldı. Yaralanmanın lokalizasyonu, zamanlaması (acil, erken,
geç), laparotomi bulguları (terapötik, nonterapötik, negatif )
ve tedavi sonuçları değerlendirildi. Bulgular: İlk değerlendirme sonucunda hemodinamisi stabil olan ve peritonit bulguları
olmayan 33 hasta konservatif tedaviye (grup 1) alınırken, 36
hastaya acil laparotomi (grup 2) uygulandı. Ameliyat edilen
hastalarda en çok ince barsak ve kolon yaralanması tespit edildi (%44.4). Karaciğer yaralanması 4 hastada (%11) dalak yaralanması 4 (%11) tespit edildi. Grup 2 hastalrının 80.6’sında laparotomi terapötik, %19.4‘ünde nonterapötik idi. Grup 1’deki
hastalar ortalama 4 gün hastanede yatırılarak görüntüleme ve
labaratuar takip ile taburcu edilmişlerdir. Tartışma ve Sonuç:
Bu çalışmada 33 hastaya (%47,8) konservatif tedavi, 36 hastaya
(%52.2) laparotomi uygulandı. Laparotomilerin; %80.6’sında
laparotomi terapötik, %19.4‘ünde nonterapötik idi. Stabilite
ve kriterleri esas olmak üzere; Klinik takip ve tanı metodlarının
birlikte kullanımı gereksiz laparotomi oranlarını azaltacaktır.
SÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 34]
Batın nafiz bıçaklanmalarda gereksiz
laparotomilerin önlenmesinde fizik muayene
ve yeni tanı yöntemlerinin rolü
SÖ Z E L
saptanırsa, ancak solid organ yaralanması yok ise SNOY“i tercih
ettiğini belirtti. Arteryel kontrast kaçağının olduğu solid organ
yaralanmalarında SNOY”i tercih edenlerin oranı ise yaklaşık
%10 idi. DKAY olan hastalarda acil laparotomi endikasyonunun olmadığı durumlarda SNOY’i klinik pratikte uygulayanların
oranı %64 iken, bu oran ASY’lı hastalarda %52 idi. Cerrahların
üçte biri sol torakoabdominal yaralanması olan hastalarda acil
laparotomi veya torakotomi endikasyonu yok ise, diafragmayı
değerlendirmek amacıyla rutin laparaskopi yaptığını belirtti.
SNOY‘i uygulamayan cerrahların büyük çoğunluğu hem hastayı hem de kendilerini adli olarak riske etmek istemediklerini belirtti. Ancak SNOY’i uygulamayanların %34’ü‚ ‘‘büyük bir
merkezde ekip olarak çalışsa ve yeterli imkanları olsa“ SNOY
yaklaşımı uygulayabileceğini belirtti. Tartışma ve Sonuç: Ülkemizdeki cerrahların PKT“da SNOY ile ilgili olumlu görüş ve
eğilimleri olmasına rağmen yaklaşık yarısının çeşitli sebeplerden dolayı pratikte yeteri kadar uygulamadıkları saptandı.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
MUAHMMED ÜÇÜNCÜ, MEHMET İLHAN, HAKAN YANAR,
RECEP GÜLOĞLU, CEMALETTİN ERTEKİN
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Delici-kesici aletlerle oluşan karın travmalı olgularda
konservatif yaklaşım etkinliğini değerlendirerek gereksiz laparotominin önlenmesi. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2008 ile 30
eylül 2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi
Birimi’ne delici-kesici alet yaralanması (DKAY) ile başvuran 952
olgudan karına yönelik (alt torakal bölge, karın ön duvarı ve
sırt) yaralanması bulunan 147 olgu demografik veriler, bıçaklanma bölgesi, ek travma bulguları, hemodinamik parametreler, başvuru süresi, tanı yöntemi ve tedavi şekli açısından
retrospektif olarak değerlendirildi. Konservatif yaklaşımda fizik
muayene, hemogram takibi ve hemodinamik değerlendirme
temel alındı. Bulgular: 147 olgudan 118‘i (%80) konservatif yaklaşımla takip edildi. 14 olgu erken dönemde (1-8 saat)
ve 15 olgu geç dönemde (9/48 saat) ameliyata alındı. Erken
dönemde ameliyat edilen 2 olgu negatif laparotomi, geç dönemde ameliyat edilen 2 olgu negatif laparotomi ve 1 olgu
nonteröpatik laparotomi kabul edildi. 43 olguya diagnostik
laparoskopi yapıldı. Erken dönemde ameliyat edilen 6 olguda
ve geç dönemde ameliyat edilen 8 olguda komplikasyon oldu.
Mortalite saptanmadı. Ortalama hastanede kalış süresi tüm
olgularda 5.02 gün (1-33), konservatif kalınanlarda 4,1 gün (220) ve ameliyat edilenlerde 8 gün (3-33) oldu. Tartışma ve Sonuç: Ayrıntılı fizik muayane ve farklı tanı yöntemlerinin doğru
değerlendirilmesi ve etkin kullanılması negatif laparotomi ve
nonterapotik laparotomi sıklığını azaltır.
[SB - 35]
İş kazasına bağlı acil servis başvurularının
değerlendirilmesi
MELTEM AKKAŞ, HULEYDE GÜRKAN, DAMLANUR ŞAHİN,
NALAN METİN AKSU, MAHİR ÖZMEN
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: İş kazasına bağlı yaraların çoğu Acil Servislere başvurur.
Bu nedenle iş kazalarına bağlı yaralanmaların demografik ve
klinik özelliklerini belirlemek için bir en uygun sağlık birimleri
acil servislerdir.Bu çalışma ile iş kazasına bağlı yaralanmaların
özelliklerini ve sonuçlarını belirlemeyi amaçladık. Gereç ve
Yöntem: 01.01.2012 ile 31.12.2012 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Büyük Acil Polikliniğine iş kazası
nedeni ile başvuran 182 hastanın dosya verileri retrospektif
olarak tarandı. Bulgular: Başvuraların %88’i (n=160) erkek,
yaş ortalaması 33.69 (min 19, max 61) olup, %56 künt, %28
delici kesici alet ile yaralanma, %11 yanık, %1 kimyasal madde inhalasyonu, %4 göze yabancı cisim nedeni ile olan yaralanmalardı. Vakaların %46.2’si olay sonrası ilk 1 saat içinde acil
servise başvurmuştu. Yaralanmalar %63 kesi ve yumuşak doku
travmaları, %12,2 ekstremite amputasyonu, %9.9 yanık, %7.2
kemik fraktürü, %1 kimyasal madde inhalasyonu, %4 göz yaralanması, %1.7 kafa travması, %0.5 toraks travması, %0.5 karın
travması idi. %9.3 vakada alkol tespit edildi. ISS ortalama 4.03
olup, %77.5 hasta basit tıbbi müdahale ile hasta acil servis13
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
ten taburcu edildi. Acil serviste yapılan tedavi %71.9 hastada
pansuman, kesi dikilmesi, %5.5 hastada atel-alçı uygulaması
idi. %17.5 hastada kalıcı sakatlık oluştu. %50 hastaya, aşısız
olduğu veya aşılama öyküsü bilinmediği için tetanoz aşısı yapılmıştı. Tartışma ve Sonuç: İş kazaları, sakatlık ve ölümlere
neden olan, ekonomonik, sosyal ve psikolojik maliyetler doğuran yaralanmalardır. Bu çalışmada saptanan yüksek oranda
alkollü olmak, tetanoz aşısı olmamak gibi sonuçlar, iş sağlığı ve
güvenliği mevzuatının etkin bir şekilde uygulanmadığını göstermektedir. Bu konuda öncelikle iş yeri sahipleri ve çalışanlar
olmak üzere, toplumsal bir bilinç oluşturulmalıdır.
[SB - 36]
Akut apandisitte yeni bir tanı aracı: Ortalama
trombosit hacmi
ZEYNEP BALCI1, BEKİR BULUT1, İLKNUR TURAN1, İSMAİL BİLGİÇ1,
SİBEL GELECEK1, M. MAHİR ÖZMEN2
1
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Akut apandisit cerrahi gerektiren hastalıklar arasında
en sık rastlanan patolojilerden biridir. Tanı kolaylığı için yardımcı laboratuvar testleri araştırılmaktadır. Son zamanlarda bir
inflamasyon belirteci olarak ortalama trombosit hacmi (MPV)
düzeylerinin tanı koymada yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Biz bu çalışmamızda akut apandisitli hastalarda MPV
düzeylerini araştırdık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2013 ile Aralık
2013 tarihleri arasında akut apandisit nedeniyle ameliyata alınan hastaların ameliyat bulguları retrospektif olarak incelendi.
Akut apandisitli 314 hastanın ilk başvuru anındaki MPV düzeyleri ile sağlıklı, sigara içmeyen 159 bireyin MPV düzeyleri analiz
edildi. Ameliyat bulgusuna göre hastalar klasik ve komplike
apandisit olarak 2 gruba ayrıldı. Perfore, periapendiküler absesi ve plastronu olan hastalar komplike apandisit olarak değerlendirildi. Bulgular: Akut apandisit tanısıyla ameliyat edilen
toplam 314 hastanın 187 (%60) tanesi erkek idi (127 K), ortalama yaş 33 (14-86) idi. Klasik apandisit bulguları olan 277 (%88)
hastaya karşın, 37 (%12) hastada komplike apandisit bulguları
tespit edildi. Klasik apandisit, komplike apandisit ve sağlıklı
bireylerin MPV ortalaması sırasıyla 10.05 (7.7-12.4), 10.25 (8.812.3), 11.14 (7.8-13.5) olarak bulundu. Klasik apandisit grubu
ile komplike apandisit grubu arasındaki fark yoktu (p>.017).
Sağlıklı bireyler ile klasik ve komplike apandisitteki MPV düzeyleri arasındaki fark anlamlıydı (sırasıyla p<.017 ve p<.017).
Tartışma ve Sonuç: Trombosit hacminin trombosit fonksiyonu ve aktivasyonu ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Akut apandisit sürecinde aktive büyük hacimli trombositlerin inflamasyon
bölgesine göçüne bağlı MPV düzeylerinin düzeylerinin düşük
çıktığı düşünülmektedir. Ancak akut apandisit tanısındaki yararı hususunda daha geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
14
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 5
[SB - 37]
Geriatrik hastlarda kolesistektomi güvenli midir?
ŞEYMA KARAKUŞ, MEHMET İLHAN, CAN KAMBERLER,
CEMALETTİN ERTEKİN, RECEP GÜLOĞLU
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Altmış beş yaş üstü olgularda yapılan akut kolesistit tanısı ile yapılan kolesistektominin genç hastalara göre güvenliğini değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2008 ile 30
aralık 2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve
Acil Cerrahi servisine kolesistektomi yapılmak üzere yatırılan
65 yaş üstü (Grup A) ve aynı dönemde kolesistektomi yapılan
65 yaş altı (Grup B) hastaların yaşı, cinsi, hastanede kalış süresi, ameliyat süresi ve morbidite – mortalite verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: 119 olgudan oluşan Grup
A’nın yaş ortalaması 71.86 idi (65-88). Olguların 61’i kadın
(%51.3) ve 58’i erkek idi (%48.7). Grup B’nin yaş ortalaması 43,3
(19-63), olguların 85’i kadın (%71,4) ve 34’ü erkek (%28.5) idi.
Ortalama ameliyat süresi Grup A’da 85 dakika ve Grup B’de 69
dakika olarak saptandı. Grup B’de mortalite saptanmadı. Grup
A olgularından biri ameliyat sonrası birinci günde Akut Miyokart İnfarktüsü sonrası Ex oldu. Grup A’nın morbitidesi %3 (en
sık pnömoni) iken Grup B’nin morbiditesi %1.6 (en sık yara yeri
infeksiyonu) olarak saptandı. Olguların hastanede kalış süresi
Grup A da 2.6 gün Grup B’de 1.8 gündü. Tartışma ve Sonuç:
Yaşlı hastalarda kolesistektomi düşük morbidite ve mortalite
ile gerçekleştirilebilir. Bu çalışmada geriatrik hastalarda kolesistektominin güvenli ve etkili olduğu saptandı.
[SB - 38]
Akut bilier pankreatitte MRCP ve endosonografi
gereksiz ERCP’yi önleyebilir mi?
CEMAL CEVHEROĞLU, MEHMET İLHAN, İBRAHİM AZAMAT,
FATİH YANAR, HAKAN YANAR, CEMALETTİN ERTEKİN,
RECEP GÜLOĞLU
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Kolestaz enzimleri ve bilirubinleri yüksek olup ultrasonla extrahepatik safra yollarında patolojik bulgu saptanmayan
akut bilier pankreatit ve kolestazlı hastalar EUS ve MRCP ile değerlendirildi. Böylece gereksiz ERCP önlenmesi, ERCP’ye bağlı
komplikasyonlar ve maliyetin azaltılması amaçlanmaktadır.
Gereç ve Yöntem: 1.11.2009-1.12.2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi Servisi’ne başvuran,
akut bilier pankreatit ve kolestaz tanılarıyla yatırılan 53 hasta
(21 erkek, 32 kadın, ortanca yaş: 52) çalışmaya alındı. Hastaların geliş bilirubinleri, alkalenfosfataz , gamaglutamiltransferaz,
alanintransaminaz, aspartattransaminaz düzeyleri görüldü.
Hastaların tümüne batın USG, EUS ve MRCP uygulandı. Veriler istatistiksel olarak incelendi. Bulgular: 53 hastanın MRCP
ve EUS sonuçlarına göre 19’sine ERCP uygulandı. 16 hastaya ERCP’yle koledoktan taş extraksiyonu yapıldı. 3 hastada
ERCP’de normal koledok bulguları saptandı. ERCP yapılmayan
34 hasta ise klinik takipler sonucu koledok taşı olmadığı kabul
edildi. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalarda, koledok taşı varSÖZEL BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[SB - 39]
Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi Kliniği’nin akut pankreatit sonuçları
MURAT COŞKUN, HAMDİ TANER TURGUT, MEHMET ÖZYILDIZ,
ZEHRA BOYACIOĞLU, BURÇ YAZICIOĞLU, EMEL CANBAY,
SELİM YİĞİT YILDIZ
Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli
Amaç: Akut pankreatit(AP) otodijesyonla karakterize inflamatuar bir patolojidir. Hastalık sıklıkla bilyer patolojilere ve alkolizme bağlıdır. AP %80 kadarında hafif seyirli, %20 ise komplikasyon ve mortalite ile sonuçlanabilecek ciddi formda seyreder.
Amacımız kliniğimizde AP nedeniyle tedavi gören hastalara ait
verileri irdeleyerek sonuçlarımızı ortaya koymaktır. Gereç ve
Yöntem: Kliniğimizde Ocak 2009-Aralık 2012 arasında takip ve
tedavi edilmiş 104 hastanın verileri retrospektif değerlendirilmiştir. Hastaların tümü öncelikle medikal tedavi altına alınmış,
tedavileri klinik bulgular, Ranson, APACHE II ve Balthazar kriterleri esas alınarak yönetilmiştir. Bulgular: Hastalarda median yaş 61, K/E: 1,4 bulunmuştur. Olguların %78,8’i hafif seyirli
iken, %21,2’sinde ciddi-ağır pankreatit saptanmıştır. Ciddi-ağır
pankreatitli hastaların %18,2’sinde ise nekrotizan pankreatit
tespit edilmiştir. Bilyer taşlar hastaların %70,2’sinde etyolojik
faktör olarak saptanmıştır. Diğer etyolojik faktörler sıklık sırasına göre %19,3 idiyopatik, %4,9 kolesistektomi sonrası koledokolitiazis, %2,8 hiperlipidemi, %1,9 alkol kullanımı ve %0,9
geçirilmiş pankreas cerrahisidir.Tedavi altında 29 hastaya kolesistektomi uygulanmış olup 3 hastada pankreatik nekroz
nedeniyle pankreatik debridman da ek prosedür olarak uygulanmıştır. Etyolojisinde bilyer pankreatit saptanan 73 hastadan
opere edilmeyen 44’ü ise eşlik eden akut kolesistit tablosu ve
koledokolithiazis nedeniyle tedavileri tamamlandıktan sonra
operasyon planlanmıştır. Geç komplikasyon olarak bir hastada
pankreatik apse ve bir hastada pankreatik pseudokist gelişirken 4 hasta kaybedilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Hastalarımızda
literatürle uyumlu olarak sıklıkla hafif-ödematöz seyir saptanmış olmasına rağmen ciddi-ağır pankreatit açısından sıkı takip
uygulanmalıdır. Ranson, APACHE II ve Balthazar kiterleri tedavinin yönetilmesinde önemli rol almaktadır. Özellikle ciddi-ağır
seyirli pankreatitlerde organ yetmezlikleri ve mortalite oranları
bu kriterlerin klinikte efektif kullanımı ile önlenebilir.
SÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 40]
Akut bilier pankreatitte peripankreatik alanda
oluşan inflamasyona bağli vasküler
komplikasyonlar
SÖ Z E L
lığına göre MRCP’nin duyarlılığı %68, özgüllüğü %66.6, pozitif
prediktif değer %89 olarak saptandı. MRCP ile koledokolithiyazis arasında pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir uyum
saptandı. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalarda, koledok taşı
varlığına göre EUS’un duyarlılığı %100, özgüllüğü %33, pozitif
prediktif değer %89 olarak saptandı. EUS ile koledokolithiyazis
arasında yüksek oranda pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir uyum saptandı. Tartışma ve Sonuç: Koledok taşı şüphesi olan hastalarda tanı ve tedavide altın standart ERCP’dir.
Koledokolithiyazise bağlı ciddi kolanjit ve biliyer sepsisi olan
hastalara acil ERCP uygulanabilir. Ancak acil biliyer drenaj gerekmeyen hastalara ilk etapta EUS veya MRCP gibi görüntüleme yöntemleri kullanılarak gereksiz ERCP’nin önüne geçilmesi,
ERCP’ye bağlı komplikasyonların ve maliyetin azaltılması sağlanabilir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ALİ FUAT KAAN GÖK, ONUR BAYRAM, MEHMET İLHAN,
HAKAN YANAR, MUSTAFA KAYIHAN GÜNAY, RECEP GÜLOĞLU,
CEMALETTİN ERTEKİN
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Bu çalışmada akut bilier pankreatite bağlı gelişen peripankreatik inflamasyonun neden olduğu vasküler patolojiler
ve sonuçlarının tartışılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi servisine 2012 yılı
içerisinde akut bilier pankreatit tanısı ile yatırılan ve vasküler
komplikasyon gelişen olgular retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Akut bilier pankreatit tanısı ile yatırılan ardışık
124 olgunun altısında (%5) pankreatite bağlı vasküler komplikasyonlar saptandı. Olguların beşi erkek, biri kadın ve ortalama
yaş 60.1 idi (34-80). Altı olguda da başvuru sırasındaki Ranson
skoru 3 ve üzerinde saptandı. Üç olgu nekrotizan pankreatitti.
Bir olguda peripankreatik apse mevcut idi. Beş olguda splankik venöz sistemde tromboz saptandı. Superior mezenterik
ven trombozu gelişen bir olguda bağırsak iskemisi nedeniyle 90 cm ince bağırsak rezeksiyonu yapıldı. Üç olguda splankik venöz tromboza bağlı olarak portal hipertansiyon gelişti.
Medikal tedavi ile kontrol altına alındı. Splenik ven trombozu
olan bir olguda splenik arter psödoanevrizması ve buna bağlı
daha önce endoskopik olarak yapılmış olan kistogastrostomiden pasajla üst gastrointestinal sistem kanaması görüldü.
Splenik arter psödoanevrizmasına anjioembolizasyon yapıldı.
Anjioembolizasyondan iki hafta sonra yeniden splenik arter
kanaması gelişen olguda splenik arterin tamamı anjiografik
olarak embolize edilerek kapatıldı. Nekrotizan pankreatitli bir
olgu yoğun bakım takibi esnasında eks oldu. Tartışma ve Sonuç: Vasküler komplikasyonlar, peripankreatik inflamasyonun
ağır seyrettiği pankreatik nekroz, pankreatik apse ve komplike psödokistlerin varlığında göreceli olarak artar ve özellikle
ekstrahepatik portal hipertansiyona neden olarak pankreatitli
olguların mobidite ve mortalitesini arttırırlar. Venöz tromboza
eğilim dışında arteriel komplikasyonlar da görülebilir.
[SB - 41]
Spontan dalak rüptürleri
PINAR KOCAEL, OSMAN ŞİMŞEK, İSMAİL AHMET BİLGİN,
KAYA SARIBEYOĞLU, SALİH PEKMEZCİ
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Dalak rüptürü, genellikle travma ile birlikte olan hayatı
tehtit edici bir durumdur. Travmaya bağlı olmayanlar Spontan
dalak rüptürü olarak adlandırılır. Spontan dalak rüptürleri, idiopatik veya enfeksyöz, neoplastik, hematolojik hastalıklar gibi
patolojik nedenlere bağlıdır. Spontan dalak rüptürlerinde ana
problem; bir çok vakada karşılaştığımız gibi tanı koymada gecikmedir. Bu da splenektomide gecikmeye neden olmaktadır.
Bu çalışmanın amacı spontan dalak rüptürü tanısı konulan
hastaların başvuru semptomları, etyolojileri ve kliniğimizin
yaklaşımını ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesin’ de spontan
dalak rüptürlü hastaların dosyaları retrospektif olarak incelen15
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
miştir. Bulgular: Ocak 2000-Ocak 2013 yılları arasında acil birime karın ağrısıyla başvuran 12 hastada spontan dalak rüptürü
saptanmıştır. Hastaların yaş ortalaması 47,7’dir. Bütün hastalar
karın ağrısı ile başvurmuşlardır. 10 hasta ameliyat öncesinde
hipotansif seyretmiştir. Hastaların ortalama hematokrit değerleri 23.9’dir. 10 hastaya radyolojik inceleme uygulanmıştır;
8 hastada subkapsüler hematom ve/veya hemoperitoneum
görülürken, 2 hastada splenik abse tanımlanmıştır. 10 hastanın
etyolojisi belirlenmiştir. Bunlar; varfarin, düşük molekül ağırlıklı heparin, asetil salisilik asit kullanımı, amiloidoz, haircell lösemi, diffüz büyük hücreli lenfoma, malt lenfoma, basit kist ve
faktör 13 eksikliğidir. 2 hasta eksitus olmuştur. Bu hastalardan
özgeçmişinde karaciğer sirozu olan hasta postop 6. gün ve diger hasta postop 3. Günde multiorgan yetmezliğinden eksitus
olmuştur. Tartışma ve Sonuç: Spontan dalak rüptürü nadir
görülen bir durum olmasına rağmen; acil birime karın ağrısıyla
başvuran hipotansif seyreden, özgeçmişinde hematolojik ve
enfeksyöz hastalığı, antiagregan ve antikoagülan kullanımı
öyksü olan hastalarda ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır.
[SB - 42]
Akut karınlı gebelerde laparoskopik cerrahi
PINAR KOCAEL, OSMAN ŞİMŞEK, EBRU ERENTÜRK,
KAYA SARIBEYOGLU, SALİH PEKMEZCİ
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[SB - 43]
Geriatrik hastlarda acil cerrahi girişim gerektiren
en sık patolojiler
ŞEYMA KARAKUŞ, MEHMET İLHAN, ABDÜLMUTTALİP BAYSAL,
RECEP GÜLOĞLU
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Geriatrik hastaların en sık acil ameliyat nedenlerini ve
mortaliteyi etkileyen faktörlerin belirlenmesi. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2008 ile 31 aralık 2012 tarihleri arasında İstanbul
Tıp Fakültesi Travma ve Acil Cerrahi servisinde ameliyat edilen
65 yaş üstü hastaların yaşı, cinsi, yapılan ameliyat, hastanede
kalış süresi ve morbidite - mortalite verileri retrospektif olarak
değerlendirildi. Bulgular: Ameliyat edilen 708 olgunun yaş
ortalaması 73.2. Olguların 326’sı kadın (%45.4) ve 392‘si erkek
(%54.6) idi. Olguların 188’i herni nedeniyle (%26.5), 170’i safra
kesesi patolojileri nedeniyle (%24.1), 61’ine akut mekanik intestinal obstrüksiyon tanısıyla (%8.6), 49’u içi boş organ perforasyonu sonrası (%6.9), 44’ü akut apendisit tanısıyla (%6.2),
34’ü mezenter iskemi (%4.8) ve 156’sı diğer sebeplerle (%26.8)
ameliyat edildi. Olguların tanılarına göre yaş ve cinsiyet açısından anlamlı farklılık saptanmadı. En yüksek mortalite mezenter iskemi tanısıyla ameliyat edilen olgularda görüldü (18 olgu:
%52.9). Tartışma ve Sonuç: Yaşlı hastalarda acil cerrahi girişim
düşük morbidite ve mortalite ile gerçekleştirilebilir. Geriatrik
hastalarda en sık ameliyat nedenleri herni ve safra yolları patolojileri olarak saptandı.
Amaç: Açık cerrahiye oranla belirgin avantajları bulunan laparoskopik cerrahinin yakın zaman kadar gebelerde kullanımının
kontrendike olduğuna inanılıyordu. Bu çalışmadaki amacımız
obstetrik nedenler dışındaki akut batınlı gebelerde laparoskopik prosedürlerin güvenilirliğini incelemektir. Gereç ve
Yöntem: Ocak 1995 ile Mart 2013 tarihleri arasında akut karın
şüphesiyle acil cerrahi kliniğimize başvuran tüm gebe kadınlara ait kayıtlar retrospektif olarak değerlendirildi. Akut karın
tanısı nedeniyle laparoskopik cerrahi tedavi uygulanan tüm
gebelerin yatış dosyaları, ameliyat raporları, patoloji kayıtları,
doğum kayıtları incelendi. Bulgular: Akut karın tanısıyla 16
gebe hastaya laparoskopik tedavi uygulandı. Yaş ortalaması
27,4 yıl, gebelik süreleri ortalama 20,3 hafta idi. Hastaların 13
tanesine laparoskopik apendektomi, 2 tanesine laparoskopik
kolesistektomi ve 1 tanesine diagnostik laparoskopi uygulandı. Laparoskopik apandektomi olgularının 2 tanesinde açığa
dönüldü. Postoperatif takiplerde bir hastada vaginal kanama
meydana geldi. Fetal kayıp ya da maternal ölüm yoktu. Tartışma ve Sonuç: Laparoskopik cerrahi gebeliğin tüm trimesterlerinde güvenle uygulanabilen bir tekniktir. Gebelerdeki
güçleşmiş olan akut batın tanısını kesinleştirmede laparoskopinin faydalı olduğu ve gecikmeden kaynaklanan fetal kayıp
oranının bu sayede azaldığı; aynı zamanda özellikle deneyimli
cerrahlarca uygulandığında ameliyat süresi kısaldığından cerrahinin gebe ve fetus üzerine olan olumsuz etkilerin azalmakta
olduğu kanısındayız.
16
SÖZEL BİLDİRİLER
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 6
[SB - 44]
Kafa travmalı hastalarda epidemiyolojik çalışma
TUĞRUL CEM ÜNAL1, YAVUZ ARAS1, MEHMET İLHAN2,
CEMALETTİN ERTEKİN2, ALİ FUAT KAAN GÖK2, İLYAS DOLAŞ1,
OSMAN BOYALI1, PULAT AKIN SABANCI1, AYDIN AYDOSELİ1,
RECEP GÜLOĞLU2, KEMAL TANJU HEPGÜL1, ALİ NAİL İZGİ1
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi
Anabilim Dalı, İstanbul
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
lanmalar toplamı 288 (206 kesici delici alet, 82 ateşli silah) idi.
269 hastaya acilde tüp torakostomi uygulandı. İlk drenajı 1500
cc den fazla olan olgular direkt torakotomiye alındı. Bir olguda lobektomi 2 olguda sağ pnömonektomi yapıldı. 24 olguda
interkostal arter, 25 olguda parankim, 6 olguda internal mammarian arter, 4 olguda ventrikül, 2 olguda büyük damar ve 1
olguda ösofagus yaralanması görüldü. Cerrahi sonrası en fazla
görülen komplikasyonlar atelektazi ve yara yeri enfeksiyonu
idi. Toplam 7 olgu kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Penetran toraks travmalarında hastaneye hızlı ulaşım ve doğru müdahale
ile morbidite ve mortalitenin azaldığı düşüncesindeyiz.
1
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim
Dalı, Acil Cerrahi Birimi, İstanbul
2
Amaç: Kafa travması önemli bir morbidite ve mortalite sebebidir. Bu çalışmanın amacı travma ve acil cerrahi birimimize
başvuran ve kafa travması nedeniyle yatırılan olguların epidemiyolojik özelliklerinin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem:
01.01.2012-31.12.2012 tarihinde İstanbul Tıp Fakültesi Travma
ve Acil Cerrahi Birimi’ne kafa travması nedeniyle başvuran,
gözlem ve tedavi amacıyla servise yatırılan olguların hastane
kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Travma ve
Acil Cerrahi Birimine kafa travması nedeniyle başvuran olgulardan 497’si servise yatırıldı. Bunların 333’ü erkek (%67), 164’ü
(%33) kadındı. Olguların büyük çoğunluğunun (%66) 0-16 yaş
aralığında olduğu saptandı. Kafa travması nedenleri incelendiğinde düşmenin 293 olguyla (%59) birinci sırada yer aldığı,
bunu 86 olguyla (%17) trafik kazalarının takip ettiği görüldü.
Glasgow Koma Skalası’na (GKS) göre yapılan değerlendirmede
olguların %93’ünün GKS:13-15, %3’ünün GKS:9-12, %4’ünün
GKS:8 ve altında olduğu belirlendi. Kafa travması nedeniyle
yatırılan hastalarda mortalite %3 olarak saptandı. Tartışma ve
Sonuç: Elde edilen bilgiler ışığında kafa travmalı hastalarda
mortalitenin en sık trafik kazası (%46) nedenli olduğu belirlendi. Travmanın oluşma mekanizması, başvuru sırasındaki Glasgow Koma Skoru, ek sistemik travmanın varlığı gibi faktörler
hastanın prognozunun belirlenmesinde önem taşımaktadır.
Kafa travmasının yönetiminde ilk amaç, travmanın gerçekleşmesini engelleyecek önlemlerin alınması olmalıdır.
[SB - 45]
Penetran toraks yaralanmaları
FATİH METEROĞLU, ATALAY ŞAHİN, SERDAR MONİS,
AHMET SİZLANAN, SERDAR ONAT, REFİK ÜLKÜ
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi
Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
Amaç: Toraksa penetre yaralanmalar travmalı hastaların az bir
kısmında görülmelerine rağmen yaşamı tehdit eden intratorasik kanamalara neden olurlar. Bu durum künt travmalı hastalarda daha seyrek görülür. Toraksa penetre yaralanmalar acil polikliniklerde daha çok yüksek hızlı silah, kesici ve delici cisimlerle
oluşmaktadır. Penetran göğüs yaralanmasına bağlı intratorasik
hemoraji, acil serviste bile resüsitatif torakotomi gerektirecek
kadar hızlı gelişebilen bir patolojidir. Üniversitemizin acil kliniğinde görülen penetran toraks travması olgularını sunmak ve
bu konuya dikkat çekmek istedik. Gereç ve Yöntem: 2007 ile
2012 tarihler arasında hastanemiz acil kliniğine başvuran 288
hastanın (263 erkek, 25 kadın; ortalama yaş 23.62 yıl) dosyaları
geriye dönük olarak değerlendirildi. Bulgular: Penetran yaraSÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 46]
Künt toraks travmalı 100 olgunun istatistiksel
analizi
TEVFİK İLKER AKÇAM, HURİYE GÜLİSTAN BOZDAĞ,
AYŞE GÜL ERGÖNÜL, ALİ ÖZDİL, ALPASLAN ÇAKAN,
UFUK ÇAĞIRICI
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Yaşamın ilk kırk yılında en sık ölüm nedeni travmalar
olup,%20-25’ini toraks travmaları oluşturmaktadır. Büyük bir
kısmı künt vasıflıdır. Hastanemize bu nedenle başvuran olgular
değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Haziran 2011-Aralık 2012
arasında künt toraks travması nedeniyle yatarak tedavi edilen 100 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Olgular yaş,
cinsiyet, ek hastalık, travma şekli, kot fraktürü, yandaş organ
yaralanmaları, tedavi yöntemleri, yatış süreleri Kruskal-Wallis
ve kikare testleri kullanılarak incelendi, p<0.05 değeri anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular: Yüz hastanın 82’si erkek, 18’i
kadın, yaş ortalaması 51.17±16.59 (18-87) idi. Trafik kazaları
%52 oranla en sık neden olup, bunu düşme (%37), ezilme (%7)
ve darp (%4) izledi. Hastaların 47’sinde solda, 35’inde sağda,
12’sinde bilateral kot fraktürleri izlenirken 6’sında saptanmadı. Olgulara tomografi incelemesi yapıldı. Kot fraktürü sayısı
5.67±3.24 (0-15); deplase kot fraktürü sayısı 3.40±2.53 (0-13)
idi. Olguların %67’sinde birden fazla göğüs patolojisi görülürken, bunların %47’sini hemopnömotoraks oluşturmaktaydı.
Diğerleri pnömotoraks (%14), hemotoraks (%8) ve akciğer
kontüzyonuydu (%4). Yedi olguda kot fraktürü dışında patoloji
saptanmadı. Girişim uygulanan 42 hastanın 36’sına (%86) tüp
torakostomi, 6’sına (%14) torasentez yapıldı. Hastaların 65’inde
yandaş organ yaralanması mevcuttu; en sık iskelet sistemi
(%54), batıniçi (%10) ve kranial (%10) patolojilerdi. Olguların
yatış süresi 5.34±2.98 (1-19) gündü. Kot fraktürü sayısıyla pnömotoraks arasında anlamlı ilişki saptandı (p=0.003). Girişim yapılanlarda yatış süresi uzun bulundu (p<0.05). Tartışma ve Sonuç: Veriler ışığında, kot fraktürü sayısı arttıkça pnömotoraks
gelişimi açısından dikkatli olunmalıdır. Bu olguların yatış süresi
uzadığından tedavi protokolleri buna göre planlanmalıdır.
17
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[SB - 47]
Penetran torakoabdominal yaralanmaların tanı
ve tedavisinde torakoskopinin yeri
OSMAN ŞİMŞEK, EREN TAŞKIN, EZGİ ÖZGÜN, KAYA SARIBEYOGLU,
SALİH PEKMEZCİ
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Biz bu serimizde penetran torakoabdominal yaralanmalarda tanı ve tedavi amaçlı torakoskopi uygulanan hastaları
sunduk. Okult diafragma yaralanmaları tanıda gecikildiğinde
yüksek mortalite ile seyreder. Gereç ve Yöntem: 2001 haziran ile 2013 temmuz tarihleri arasında torakoabdominal yaralanma nedeniyle torakoskopi uygulanan hastalar çalışmaya
alınmıştır. Veriler retrospektif olarak degerlendirildi. Bulgular:
Torakoabdominal yaralanması olup tanı ve tedavi amaçlı torakoskopi uygulanan 28 hasta seçilmiştir. 9 hastada diafragma
yaralanması torakoskopik interkorporeal suturler ile tamir
edildi. 4 hastada elektrokoter koagulasyon yardımıyla kanama
kontrolü saglandı. 14 hastada bu yöntem yalnızca tanısal bir
işlem olarak gerçekleşti ve sonlandı. Ortalama ameliyat süresi
38 dk. Ortalama hastanede kalma süresi 3,78 gündür. İntraoperatif ve erken postoperatif dönemde komplikasyon veya
mortaliteye rastlanmamıştır. Ameliyat öncesi anamnezinde
belirtilmeyen bir hastada tüberküloza baglı yapışıklık nedeniyle torakoskopik olarak yeterli ekspozisyon saglanamaması üzerine laparoskopiye geçilerek diyafragma tamir edildi. Tartışma
ve Sonuç: Torakoskopi penetran torakoabdominal yaralanmalarda diyafragma yaralanmalarının tanı ve tedavisinde güvenli,
hızlı ve etkili bir yöntemdir. Torakoskopi terapötik amaçlı olarak daha sık kullanılmalıdır. Travma cerrahları torakoskopinin
yararları hakkında daha çok bilgi edinilmeli ve bu tekniği uygulayabilecek kapasiteye sahip olmalıdırlar.
[SB - 48]
Spinal travma epidemiyolojisine yönelik
retrospektif çalışma: Klinik deneyim
MÜGE DOLGUN2, MEHMET İLHAN1, MUHAMMED ÜÇÜNCÜ1,
ALİ FUAT KAAN GÖK1, CEMALETTİN ERTEKİN1, RECEP GÜLOĞLU1
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Beyin Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
1
Amaç: İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Birimi’nde görülen
travmatik spinal yaralanmaların insidansının, klinik özelliklerinin ve tedavi yöntemlerinin değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: Biz bu çalışmada Haziran 2010 yılından Ekim 2012 yılına
kadar İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi
Birimi’ne spinal travma hikayesi ile başvuran hastaları ele aldık. (n:68) Hastaların yaşı, cinsiyeti, travmanın şekli, hastanede
yatış süresi, nörolojik defisit varlığı ve tedavi yöntemleri göz
önünde bulundurularak değerlendirme yapıldı. Bulgular: İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Birimi’ne travma hikayesiyle
yılda yaklaşık 10 000 hasta başvurmaktadır. Ele aldığımız spinal travma olgularında motor kazaları 23 hastada görülmüştür.
(%33.8) Düşme sonucu spinal travma geçiren 44 hasta izlenmiştir. (%64.7) Bu olguların 9 tanesi (%20.4) 65 yaş üstü, 17 tanesi (%38.6) 18 yaş altı olmak üzere kliniğimizde en sık düşme
sonrası gelişen spinal travmalar genç erişkinlerde ve erişkin
yaş grubunda (%41) görülmektedir. Dorsal bölge travmaları 24
hastada (35.2), servikal bölge travmaları 11 hastada (%16.1),
18
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
sakral bölge travmaları 2 hastada (%2.9) olmasıyla beraber en
sık lomber bölge travmaları görülmektedir. (n:31, %45.8) Hastane mortalitesi %2.9 olarak izlenmiştir. Spinal travmalarda
dorsal ve lomber bölgeye yönelik tedavi yaklaşımı ön planda
cerrahi olmasının yanı sıra servikal bölgeye yönelik tedavi modalitesi öncelikli olarak eksternal immobilizasyon olmuştur.
Tartışma ve Sonuç: Spinal travmalar bölgemizde en sık genç
erişkinlerde özellikle düşme sonrası görülmektedir. İş kazalarını da kapsayan bu durumu engelleyebilmek ve genç işgücü
kaybını önlemek için ciddi önlemlerin alınması gerekmektedir.
[SB - 49]
Solid organ yaralanmalarının eşlik ettiği sol alt
torakal bölge delici kesici alet yaralanmalarında
torakoskopinin yeri
ALİ FUAT KAAN GÖK1, MUHAMMED ÜÇÜNCÜ1,
ADEM BAYRAKTAR1, MEHMET İLHAN1, BERKER ÖZKAN2,
RECEP GÜLOĞLU1, CEMALETTİN ERTEKİN1
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Göğüs Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
1
Amaç: Sol alt torakal bölge delici kesici alet yaralanmalarında
(DKAY), akut dönemde ya da yıllar içerisinde ciddi mortalite
ve morbiditeye sebep olan diyafragma yaralanmalarını tespit
etmek için diagnostik laparoskopi (DL) veya torakoskopi (DT)
uygulanmaktadır. Bu çalışmada, eşlik eden solid organ yaralanması olan olgularda, yaralanmış solid organlardan olan ve
durmuş olan kanamayı karın içerisinden yapılacak manüpilasyonlara bağlı olarak yeniden başlatmamak amacıyla DL yerine DT yapılmasının rolü araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Ocak
2007 - Aralık 2012 tarihleri arasında sol alt torakal bölge DKAY
nedeniyle diagnostik laparoskopi veya eşlik eden solid organ
yaralanması nedeniyle torakoskopi yapılmış olan 75 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Yetmişbeş olgunun
7’sine eşlik eden karın içi solid organ yaralanması nedeniyle
DT uygulandı (%9). Üç olguda izole sol alt torakal bölge yaralanması, 4 olguda çok sayıda yaralanma mevcuddu. Çoklu yaralanma olan 4 olgunun ikisinde izole karaciğer yaralanması,
birinde karaciğer ve dalak yaralanması, birinde de dalak yaralanması saptandı. Sadece karaciğer yaralanması olan iki olguda
diyafragma yaralanması saptanmadı. İzole sol alt torakal bölge
yaralanması olan 3 olguda sadece dalak yaralanması mevcut
idi. Dalak yaralanması olan 4 olguda da diyafragma yaralanması saptandı. Yaralanma saptanan tüm olgulara torakoskopik
primer tamir yapıldı. Perioperatif ve postoperatif erken dönemde komplikasyon ya da mortalite gelişmedi. Tartışma ve
Sonuç: Dalak yaralanması olan izole sol alt torakal bölge delici
kesici alet yaralanmalarında kesinlikle diyafragma yaralanması
olacaktır. Bu olgularda akut ya da kronik dönemde gelişebilecek diyafragma hernisinin komplikasyonlarından korumak için
DL veya DT yapılmalıdır. Karın içerisinden yapılacak girişimlerle
yaralanmış olan solid organdan yeniden kanama riski olduğu
için tanısal ve terapötik girişimin torakoskopik olarak yapılması
daha uygundur.
SÖZEL BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
Solid organ yaralanmalarında nonoperatif
yaklaşım
NURAYDIN ÖZLEM, KADİR YILDIRIM, M SENCER ÖZSOY,
SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM
Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Amaç: solid organ yaralanmalı (SOY) hastaların yönetimi teknik olarak ileri görüntüleme araçları (USG multiple scan computerize tomografi girişimsel radyolojik teknikler ve modern
yoğun bakım ünitelerinin) kurulmasından sonra çoğu olguda
erken cerrahi yaklaşımdan NOYa kaydı. Kliniğimizde SOY’da
NOY güncelmidir? Gereç ve Yöntem: 10’u penetran 32’si künt
42 travma laparatomisinin yaş ortalaması 32.5 (16-69) idi.
25dalak yaralanmasının üçüne DKC, 22’sine splenektomi yapıldı. 2 gradeI, 8 gradeIII dalak yaralanması, 1 gradeI hepatik yaralanma nedeniyle, negatif laparatomi; splenik yaralanmalara
splenektomi yapıldı. 2 hepatik yaralanma packing 5’i sütür1’i
hiçbirşey aldı. Serimizde 3 renal yaralanmanın biri parankim
onarımı 1 biri packing biri nefrektomi almıştı 1’i penetran ikisi künt travma ile oluşmuştu. Son dekatlarda çoklu çalışmalar
SOYna NOYnın etkili, %90 başarı oranı göstermiştir. Strateji,
hemodinamik stabilite ve ct scan bulguları günümüzde yaygın kabul görmektedir. 22 NOY alabilecek hasta ya splenektomi yada DKC aldı.(mesai saatleri dışında ct yapılamadığı için).
Literatürde künt dalak yaralanmalı hastalar 55 yaş altında ise
%6 başarısızlıkla nonoperatif izlenibilinir. Hemodinamik olarak stabil künt pankreatik travmalı hastaların ilk yaklaşımında
karın boşluğunda ön arka yönde ağır güç vektörü uygulandığında şüphelenmek gerekir. multiple travma;yüksekten düşmeli hastada kuyruk travması; tanı ct ile konamayıp intraoperatif konabilmişti. Ciddi retroperitoneal hematomlu hastalarda
kontrast materyalin ekstravazasyonunu değerlendirmek için
nonkontrast ctnin izlediği Ercp yapılmalıdır. İki hastamıza da
pankreas yaralanma tanısı introperatif konabilmişti. İki operasyon geçirmişti. Bulgular: Künt travmaların %10’unda böbrek
yaralanır renal yaralanmaların %90’ında künt travma sorumludur. Böbrek travmaları büyük oranda nonoperatif yönetilebilirken biz başka gerekçeli laparotomide saptadık. Yalnızca
vasküler pedikülü renal pelvis üreter yaralanmalı major üriner
ekstravazasyonu yada hemodinamik instabilite ile operasyona almalıydık. Ama mesai dışı radyoloji eksikliği vardı. Böbrek
bıçak yaralanmalarının %50-70 NOY alabilir başarı oranı %95’e
çıkabilir. Bir böbrek penetran yaralanmıştı eşlik eden yaralanması nedeniyle explorasyonda saptandı onarıldı. Perihepatik
packing kanama kontrolünde hemostaz sağlamada başarılı bir
ek olarak doğmuştu. 2 hastamızı packing ile başarılı sağıttık.
Tartışma ve Sonuç: Giderek artan eğilimle SOYna, NOY da
teknik yetersizlikler giderildiğinde bu algoritmayı uygulayabilceğimizi düşünüyoruz.
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 7
[SB - 51]
Apendektomilerde karşılaşılan karsinoid tümörler
SERACETTİN EĞİN, BERK GÖKCEK, SEMİH HOT, HAKAN TEZER,
SERVET RÜŞTÜ KARAHAN
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Bu çalışmanın amacı acil apendektomilerde tesadüf
olarak karşılaştığımız apendiks karsinoid tümörlerinin sıklığı ve
uzun dönem sonuçlarının retrospektif bir analizini iletmektir.
Gereç ve Yöntem: Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Şubat 2006 dan Aralık 2012’ye kadar yapılan 3769 acil
apendektomi retrospektif değerlendirildi. Yaş, cinsiyet, ameliyat öncesi klinik bulgular, histopatolojik sonuçlar, operasyon
raporları analiz edildi ve sonuç sunuldu. Bulgular: 3769 Apendektomide toplam 8 apendiks karsinoid tümörüne rastlandı
(%0.21). 4 Erkek, 4 kadın olan hastaların yaş ortalaması 37.5
dir(yaş sınırları: 23-52).Tüm hastaların ameliyat öncesi kliniği
akut apendisitti. 6 Hasta açık ve 2 hasta laparoskopik ameliyat
edildi ve hiçbirine ek operasyon gerekmedi. Tümörlerin hepsi
de apendiksin ucunda lokalize idi ve çapları ortalama 7 mm
(çap sınırları: 1-10 mm). Hiçbirine adjuvan tedavi uygulanmadı.
Tüm hastalar hayatda olup, hastalıksız ve belirtisiz izlem süresi ortalama 42 aydır (izlem sınırları: 7-69 ay). Tartışma ve Sonuç: Karsinoid tümörler apendiksin en sık görülen tümörüdür.
Apendiksin karsinoidleri acil cerrahi pratiğimizde sıklıkla karşılaştığımız akut apendisit gibi klinik bulgular verir. Olguların
çoğu apendektomiler esnasında tesadüfen ortaya çıkar. Histopatolojik tetkikden önce karsinoid tümör tanısından nadiren
şüphe edilir. Çıkarılan her apendiksin histopatolojik analizinin
değeri önemsenmelidir. Serozal veya intramural lenfatik invazyon olsa da çapı 20 mm’den küçük tümörler apendektomi ve
mesoapendiksin rezeksiyonu ile tedavi edilebilir. Apendiksin
karsinoid tümörlerinde uzun dönemli yaşam beklentisi iyidir.
[SB - 52]
Yay peritoneal aspiration without irrigation
decrease postoperative complication rate
in perforated appendicitis?
NURAYDIN ÖZLEM, KADİR YILDIRIM, SADIK KEŞMER,
UMUT YILMAZYILDIRIM, M SENCER ÖZSOY
Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Amaç: To date no study has compared peritoneal lavage with
irrigation+aspiration (İA) vs only aspiration without irrigation
(Awİ) in perforated appendicitis (pa). Our aim is to determine
if irrigation in pa decreases the postoperative complications
(intra abdominal abscess, wound infection, postoperative ileus) rate, length of hospital stay, first oral intake and operation time. Gereç ve Yöntem: A randomised prospective study,
march 2011 to august 2012 279 consecutive patients with acute apandicitis underwent appendectomy. Bulgular: 14 of279
patients have pa. 7 of those had İA,7had Awİ. There are no differences between two groups in terms of age sex. 4 patients
suffered from postop complications; 2have wound infections.
one has intraabdominal abscess, forth patient has postop ileus. 1 of 4 patient who has postop complication were in Awİ
SÖZEL BİLDİRİLER
19
SÖ Z E L
[SB - 50]
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
group. the other tree patients were in İAgroup. We found a lower overall complication rate in the Awİ group, compared to
the İA (14.2% vs 42.8% p=0.04). Tartışma ve Sonuç: It is becoming common practice routinely irrigate the peritoneal cavity during appendectomy when perforation exists.However,
no study has shown if a causative relationship exists between
use of intraoperative irrigation and the development of postoperative intra-abdominal abscess.Moore et al’s results show
a trend toward an increase in postoperative abscess with the
use of irrigation. we compared postoperative complication
rate between the two methods.this study must be made on
large group of patients According to our results, İA procedure
increase postop complication in pa.It may be avoided peritoneal lavage even in pa.
[SB - 53]
Akut karın olgularında laparoskopik yaklaşım
NEJDET BİLDİK, ERSİN GÜNDOĞAN, SELAHATTİN VURAL,
KEMAL EYVAZ, ÖNDER ALTIN, SALİM BALIN, METİN KEMENT
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Konvansiyonel radyoloji incelemeleri ile tanı konulamayan akut karın olgularında diagnostik laparoskopi, minimal
invaziv girişim olarak laparotomiden bir önceki basamağı oluşturmaktadır. Bu çalışmada, tanısal laparoskopinin akut karın
tanısında kullanımı değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Ocak
2012 - Aralık 2012 tarihleri arasında diagnostik laparoskopi
yapılan 21 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastalara preoperatif tek doz 1. kuşak sefalosporin yapıldı. Preoperatif tüm hastalarda bilgisayarlı tomografi çekildi. Bulgular:
Hastaların 8’i (%38,1) kadın, 13’ü (%61,9) erkek idi. Yaş ortalaması 37,95 (aralık 17-75) idi. Hastaların 4’ü (%19) sağ alt kadran
ağrısı, 12’si (%57,1) yaygın karın ağrısı 5’i (%23,8) alt kadran ağrısı ile başvurdu. Fizik muayenede 19 (%90,5) hastada defans,
8 hastada (38,1%) rebound ve 9 hastada (%42,9) ateş saptandı.
Ortalama lökosit değeri 15190 (7400-29500) idi. İdrar tetkikinde 4 (%19) hastada piyüri ve 5 (%23,8) hastada hematüri
saptandı. Beş hastaya ultrasonografi çekildi ve 1’inde serbest
mayi, 1’inde akut apendisit saptandı. Tüm hastalara IV/oral/
rektal kontrastlı BT çekildi. Dokuz (%42,9) hastada normaldi, 6
(%28,5) hastada serbest mayi, 1 (%4,8) hastada duvar kalınlığı,
1 (%4,8) hastada serbest hava, 2 (%9,5) hastada ileus bulguları
ve 2 (%9,5) hastada jinekolojik kaynaklı patoloji saptandı. Altı
(%28,6) hastada akut apandisit, 3 hastada (%14,3) PID, 3 hastada (%14,3) corpus hemorajikum, 1 hastada brid, 3 hastada
(%14,3) terminal ileit, 1 hastada divertikülit ve 4 (%19) hastada
cerrahi gerektirmeyen diğer patolojiler saptandı. Hastaların
11’inde (%52,4) laparatomiye geçildi. Laparatomi olanlarda
ortalama yatış süresi 112,8 saat iken olmayanlarda 62,18 saat
idi. T testine göre laparatomiye geçiş ve yatış sürelerini kıyasladığımızda istatistiksel olarak anlamlılık saptandı. Tartışma ve
Sonuç: Laparoskopi hızlı ve doğru olarak tanıyı sağlayarak gereksiz laparotomilerin önüne geçer. Erken tanı ile gecikmeye
bağlı gelişebilecek komplikasyonları önlemekte ve yatış süresini azaltmaktadır.
20
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[SB - 54]
Klinik olarak akut apandisit olan hastalarda
intestinal paraziter enfestasyon negatif
laparotomi oranını arttırıyormu?:
Türkiye’den 3863 olgunun analizi
ENVER İLHAN1, ABDULLAH ŞENLİKCİ1, HALE KIZANOĞLU2,
MEHMET AKİF ÜSTÜNER1, ENVER VARDAR2, AHMET AYKAS1,
EYÜP YELDAN1, MEHMET YILDIRIM1
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
2
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Patoloji Bölümü, İzmir
1
Amaç: Akut apandisit çok sıklıkla gözlenen cerrahi gerektiren
bir hastalıktır. Patogezinde parazitlerin rolü uzun zamandır
tartışmalıdır. Paraziter enfestasyon bulguları akut apandisit
bulgularını taklit edebilir. Bu yüzden negative laparotomiye
sebeb olabilir. Gereç ve Yöntem: Klinik olarak akut apandisit
nedeniyle appendektomi yapılan toplam 3863 hastanın histopatoloji sonuçları değerlendirildi. Parazit gözlenen bütün
appendektomi materyalleri parazitin cinsine ve inflamasyon
bulgularına göre incelendi. Appendiks lümeninde parazit parçaları ve/veya yumurtalarına ek olarak ınflamasyon bulgularının olması paraziter apandisit olarak tanımlandı. Bulgular:
Değerlendirilen appendektomi materyallerinden ondokuz
(%0.49)’unda parazit bulguları gözlendi. Bu materyallerin dokuz (%47.3)’unda lokalize peritonit bulguları saptandı. Diğer
on (%52.7) materyalde akut appandisit bulguları saptanmadı.
Enterobius vermikularis en sık saptanan parazit idi. Tartışma
ve Sonuç: Paraziter akut appandisitte appendektomi tek başına yeterli tedavi değildir. Cerrahiden sonra ek olarak farmakolojik tedavi uygulamalıdır. Klinik olarak akut apandisit bulguları
olan hastalar cerrahiden önce paraziter hastalık yönünden de
değerlendirilmeli ve negative laparotomiden kaçınmak için
akut apandisit tanısı daha ihtiyatlı konulmalıdır.
[SB - 55]
1788 olgunun değerlendirilmesi: Laparoskopik
apandektomi, akut apandisit tedavisi için altın
standart bir prosedür olabilir mi?
MUSTAFA GÖKHAN ÜNSAL1, OSMAN KÖNEŞ1, İRFAN BAŞOĞLU1,
AHMET SÜREK1, MEHMET ABDUSSAMET BOZKURT1,
AHMET CEM DURAL1, AYSUN ERBAHÇECİ SALIK2, HALİL ALIŞ1,
MUSTAFA UYGAR KALAYCI1
T.C. Sağlık Bakanlığı Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
1
T.C. Sağlık Bakanlığı Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Radyoloji Kliniği, İstanbul
2
Amaç: Akut apandisit cerrahisinin artan sıklıkta laparoskopik olarak gerçekleştirildiği kliniğimizin beş yıllık deneyimini
aktarmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Ocak
2008 - Eylül 2012 tarihleri arasında LA uygulanan olgular; demografi, ameliyat süresi, hastanede yatış süresi, açık cerrahiye
geçiş, komplikasyon ve komplikasyonlara yönelik girişimler
incelenerek retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Kliniğimizde LA uygulanan 1788 olgunun yaş ortalaması 30,1 (en
küçük-en büyük), K/E: 877/911 idi. Olgulara standart olarak
profilaksi için tek doz 1. kuşak sefalosporin (Sefazolin sodyum
1 gr IV), post operatif dönemde analjezi amaçlı diklofenak
SÖZEL BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[SB - 56]
Yeni kurulan bir eğitim hastanesinde
laparoskopik appendektominin
yaygınlaşmasının ameliyat süresine etkisi
ARİF ASLANER, MANİ HABİBİ, UMUT RIZA GÜNDÜZ,
ROJBİN KARAKOYUN DEMİRCİ, OSMAN ZEKAİ ÖNER,
NURULLAH BÜLBÜLLER
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya
Amaç: Akut apandisitin cerrahi tedavisinde Laparoskopik
apendektomi (LA) güvenlikle uygulanan bir yöntemdir. Bu
çalışmada kliniğimize 2010 yılı ocak ayından itibaren akut
apandisit tanısıyla yatırılıp ameliyat edilen LA ameliyatlarında
zamanla kazanılan deneyimin ameliyat ve hastanede kalış süreleri ile postoperatif komplikasyon oranlarına olan etkisinin
retrospektif değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem:
Ocak 2010 ve Aralık 2012 tarihleri arasında LA uygulanmış olgular her üç yıl ayrı ayrı irdelenmek üzere yaş, cinsiyet, ameliyat süresi, hastanede kalış süresi ve postoperatif komplikasyon
açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: 2010
yılında 32 olguya, 2011 yılında ise 54 olguya ve 2012 yılında
da 105 olguya LA uygulandı, her üç yıldaki olguların yaş ve
cinsiyet dağılımları arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Akut
apandisit tanısıyla yatan hastaların 2010 yılında %22, 2011
yılında %36, 2012 yılında ise %70 kadarı laparoskopik olarak
tedavi edildi. 2010 yılında ameliyat edilen olgularda ortalama
ameliyat süresi 63 dakika iken (35-120) bu sürenin 2011 yılında
ameliyat edilmiş olan olgularda 44 dakikaya (25- 110) 2012 yılında ise 40 dakikaya (20 -100) inmiş olduğu gözlendi. Ameliyat
süresi 2011 ve 2012 yıllarında LA uygulanmış olgularda 2010
a kıyasla anlamlı olarak kısalmışken (p:0.05) hastanede yatış
süresi ve post operatif komplikasyon oranları arasında anlamlı
farklılık saptanmadı. Hiçbir olguda mortalite izlenmedi. Tartışma ve Sonuç: Akut apandisit tanısı konulan hastalara kliniğimizde üç yıllık zaman dilimi içerisinde kazanılmış olan deneyim sayesinde LA ameliyat süresini anlamlı olarak kısaltmıştır
ancak hastanede yatma süresi ve postoperatif komplikasyon
görülme oranında anlamlı değişiklik saptanmamıştır.
SÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 57]
Akut apandisit olgularımızın retrospektif olarak
10 yıllık değerlendirilmesi
GÜRHAN IŞIL1, UYGAR DEMİR1, CEMAL KAYA1, ÖZGÜR BOSTANCI1,
HAKAN MUSTAFA KÖKSAL1, PINAR YAZICI1, CANAN IŞIL2,
EMRE BOZDAĞ1, SİNAN ÖMEROĞLU1, EMRE BOZKURT1,
MEHMET MİHMANLI1
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, İstanbul
1
Amaç: Akut apandisit, cerrahi patolojiler arasında ilk sıralarda
yer almaktadır. Çalışmamızda akut apandisit tanısı ile cerrahi
tedavi uygulanan hastalarda laparoskopik ve konvansiyonel
(açık) appendektomi olgularını inceledik. Gereç ve Yöntem:
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde Ocak 2004-Şubat 2013 tarihleri arasında ameliyat edilen
hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Yaş, cinsiyet, preoperatif dönemde yapılan radyolojik tetkikler, intraoperatif bulgular ve patolojik inceleme verileri değerlendirildi. Hastaların
ameliyat süreleri, hastanede yatış süreleri, normal aktivitelere
dönüş zamanı, postoperatif komplikasyonların görüş sıklığı
karşılaştırıldı. Açık apandektomi uygulanan hastalar Grup A, laparoskopik apendektomi uygulanan hastalar Grup B olarak tanımlandı. Bulgular: Yaş ortalaması 25.3 (16-98 yıl) yıl olan 2010
(%66) erkek, 1036 (%34) kadın olmak üzere toplam 3046 hasta
ameliyat edildi. Üçyüzseksendörthastaya (%12.6) laparoskopik
appendektomi (LA) 2662 (%87.6) hastaya Açık appendektomi
(AA) ameliyatı uygulandı. Grup A’da ortalama ameliyat süresi
45,3 dk, Grup B’de 49.7 dakika olarak bulundu. Hastanede kalış
(2.1 ve 1.7 gün) ve fizik aktivitelerinde normale dönüş (12,50
ve 7.8 gün) Grup B‘de daha kısa saptandı. Grup A’da %3.1, Grup
B’de %0.5 komplikasyon saptlandı.Her iki grupta da postoperatif mortalite saptanmadı. Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda
laparoskopik appendektomi uygulanan hastalarda hastanede
yatış süresinin ve normal aktivitelere dönüş zamanının diğer
açık apendektomi grubuna göre daha kısa olduğu sonucuna
varıldı. Laparoskopik appendektomi yeterli tecrübeye sahip bir
ekip ve yeterli ekipmanın olduğu bir hastanede seçilebilecek
güvenli bir yöntemdir.
21
SÖ Z E L
sodyum (75 mg/3 ml IM) uygulandı. Ortalama ameliyat süresi
54±22 dakika olup açığa geçiş oranı %1,5 (n=26) idi. Olguların 44’ünde jinekolojik patolojiler olmak üzere 46’sında akut
apandisit dışı bulgular saptandı (%2,6). Kadın olguların %2,3’ü
(n=20) gebe idi. Yirmi altısı karın içi kolleksiyon veya abse olmak üzere 69 olguda (%3,8) komplikasyon görüldü. Karın içi
abse saptanan 19 olguya perkütan drenaj, birine cerrahi drenaj
uygulandı. Diğer komplikasyonlara medikal konservatif tedavi
yöntemleri ve lokal yara bakımı uygulandı. Ortalama hastanede yatış süresi 1,2±1,1 gündü. Perioperatif dönemde cerrahiye
bağlı mortalite görülmedi. Tartışma ve Sonuç: Cerrahi literatürde halen daha ekonomik veriler, ameliyat süresi uzunluğu
ve laparoskopik cerrahi deneyimi üzerinde kurulu olarak laparoskopik apendektominin akut apandisit cerrahisinde altın
standart olması ile ilgili tartışmalar mevcuttur. Kliniğimizde
artan laparoskopik girişim deneyimimiz, düşük komplikasyon oranlarımız, azalan ameliyat süremiz ve düşük açığa geçiş
oranlarımızla akut apandisit cerrahi tedavisinde LA’nin ilk tercih olarak uygulanabileceğini düşünmekteyiz.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 8
[SB - 58]
Küçük ihmal nedeniyle oluşan büyük felaket:
Tiner yanıkları
KEMAL ARSLAN, ARİF ATAY, TAMER SEKMENLİ, METİN GÜNDÜZ,
OSMAN DOĞRU
Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Genel Cerrahi Kliniği, Konya
Amaç: Yanıklar ülkemizde ve dünyada önemli bir sağlık sorunudur ve %90’dan fazlası önlenebilir nedenlerle oluşmaktadır.
Çocuklarda en sık görülen şekli sıcak sıvılara bağlı iken erişkinlerde görülen yanıkların nedenleri ev yangınları, yanıcı sıvıların
amaçlarından farklı olarak tutuşturucu olarak kullanılmaları,
kimyasallar, elektrik yanıkları, erimiş veya sıcak metallerdir.
Tiner; toluen, aseton, butil glikol, butil asetat ve metanolden
imal edilen berrak, renksiz, keskin ve hoş kokusu olan uçucu
bir kimyasaldır. Ayakkabı işçileri, benzin istasyonu, rafineri ve
deri sanayisi çalışanları, boyacılar, matbaacılar, kaportacılar,
oto sanayi çalışanları tarafından kullanılmaktadır. Bu çalışmada amacımız tutuşturucu olarak tiner kullanımı sonrası oluşan yangın nedeniyle oluşan yanıkları incelemektir. Gereç ve
Yöntem: 2010-2013 tarihlerinde Konya Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Yanık Ünitesi’nde tiner yanığı nedeniyle tedavi edilen hastaların dosyaları incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, yanık
bölgesi, yanık derecesi, toplam vücut yanık yüzdesi, tedavi,
morbidite ve mortalite yönünden değerlendirildiler. Bulgular:
Tiner yanığı nedeniyle toplam 55 hasta yatırılarak tedavi edildi.
Hastaların 5’i (%9.1) kadın, 50’si (%90.9) erkekti. Erkek hastalar istatistiksel olarak anlamlı derecede fazlaydı (p<0.001). Yaş
ortalaması 26.78 (dağılım 14-47) olan hastaların yaralanma
yeri 44 (%80.0) hastada işyeri, 11 (%20.0) hastada ev idi ve işyerinde olan yaralanmalar istatistiksel olarak anlamlı derecede
fazlaydı (p<0.001). İşyerlerinde tiner patlaması ile oluşan 3 ayrı
yangında 13 kişi yanmıştı. En sık yanık bölgesi 10 (%34.5) hastada üst ekstremite, en sık yanık derecesi 36 (%65.5) hastada
2. derece idi. Ortalama vücut yanık yüzey alanı % 22.5 (dağılım %5-90) idi. Hastaların 7’sinde (%12.7) inhalasyon hasarı ve
5’inde (%9.1) ek travma vardı. Hastaların 16’sına (%29.1) yoğun
bakım tedavisi ve 22’sine (%40.0) cerrahi tedavi gerekti. Yedi
(%12.7) hasta erken dönemde kaybedildi. Tartışma ve Sonuç:
Tiner yanıkları eğitimle önlenebilir yanıklardır ve mortalitesi ve
morbiditesi yüksektir. Bu nedenle sanayii çalışanlarına korunma önlemleri için eğitim verilmelidir.
[SB - 59]
Suriye iç savaşında yaralanan ve Türkiye’de yanık
merkezimizde tedavi gören yanık hastaların
prospektif analizi
KORAY DAŞ1, ABDURRAHMAN SELÇUK UZUN1, AHMET ERKILIÇ5,
HARUN ANALAY5, FARUK KARATEKE3, MEHMET ÖZDOĞAN2,
PINAR ÖZALTUN4
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Yanık Merkezi, Adana
Medline Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Adana
3
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Adana
4
Çukurova Üniversitesi, Biyoistatistik Bölümü, Adana
5
Dr. Ersin Arslan Devlet Hastanesi Yanık Ünitesi, Gaziantep
1
2
Amaç: Yanıklar savaşta yaralanmalarının %5-20’sini, ölümlerin
22
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
%4’ünü oluşturmaktadır. Ortadoğudaki iç savaşlarda ağır silahlar ve bombalar kullanıldığından, sivil yerleşim alanları tahrip
olmakta ve çok sayıda sivil yaralanmalar ortaya çıkmaktadır.
Bu ülkelerde mazot benzin gibi yanıcı maddelerin evlerde
ısınma vb. günlük ihtiyaçlar için kullanılması ve depolanması yaygındır. Bu durum “multi travmalı yanık hastalar” olarak
tanımlayabileceğimiz özel bir hasta grubu oluşturmaktadır.
Bu çalışmada sürmekte olan Suriye iç savaşında yaralanan ve
Türkiye’ye getirilerek kliniğimizde tedavi edilen yanık hastalarını prospektif olarak değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve
Yöntem: Suriye’de iç savaş nedeni ile yaralanan ve Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Merkezi ve Gaziantep Dr. Ersin ARSLAN Devlet Hastanesi Yanık Ünitesinde Eylül
2012-Şubat 2013 tarihleri arasında tedavi gören hastalar prospektif olarak çalışmaya alındı. Demografik veriler, yanık vücut
yüzey alanı (YVYA), yanık sebepleri, ek travmalar, ISS skorları,
yaralanmadan kliniğimize ulaşana kadar geçen süre, hastanede ve yoğun bakımda kalış süreleri, morbidite ve mortaliteler
kaydedildi. Mortaliteye etki eden faktörler istatistiksel olarak
değerlendirildi. Bulgular: Toplam 79 hasta (K/E=34/45) savaş
yanığı nedeniyle tedavi gördü. Ortalama yaş 23,36 (0,1-80)
idi. Ortalama ISS skoru 17 (4-30), ortalama %YVYA 34 (10-80)
bulundu. Mortalite %24,1 olarak saptandı. Yanıkların %34,2 si
bomba patlaması, %5,1 i araç patlaması, %49,4 ü evdeki yakıtın
patlaması, %11,4 ü diğer nedenlerdi. En sık yanan vücut bölgeleri gövde (%74,7) ve yüz (%73,4) idi. Ek yaralanma 27 (%34,2)
hastada mevcuttu. Bu hastaların 6’sında kafa travması, 3’ünde
hemo-pnomotorax, 5’inde üst/alt extremite kırığı, 2’sinde göz
travması, 7’sinde yumuşak doku travması, 1 hastada median
sinir kesisi, 3 hastada tendon kesisisi mevcuttu. Yanık kliniğine
yatışa kadar fark edilemeyen ek travma oranı %33,3 idi (n= 9).
İnhalasyon hasarı (INH) 8 hastada (%10,1) saptandı. Mortaliteye etki eden faktörler INH, YVYA ≥%39, ek kafa travmasının
varlığı idi (p<0,001). Tartışma ve Sonuç: Savaş nedenli sivil yanıklarda ek travmalar, INH, kafa travmasının eşlik etmesi mortaliteyi artırmaktadır. Gözden kaçan ek travma oranı yüksektir.
[SB - 60]
Yanıklı hastalarda ağrı, anksiyete ve depresyon
ilişkisinin incelenmesi
YELİZ KARATEKE1, AYFER ÖZBAŞ2
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tip Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi
Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul
1
Amaç: Yanık yaralanması birey üzerinde uzun süreli fiziksel
ve psikolojik etkileri olan bir travmadır. Travmanın kendisi de
korku verici olup, hastaların tedavi aşamasında karşılaştığı ağrılı girişimler, beden imajındaki değişiklikler, sosyal izolasyon,
hareket kısıtlılığı ve sosyal işlev bozukluğu gibi durumların
hastalar üzerinde olumsuz psikolojik etkilere neden olduğu ve
fiziksel iyileşme sürecindeki tıbbi tedavi etkinliğini de olumsuz
yönde etkilediği belirtilmektedir. Araştırma, yanık ünitelerinde yatarak tedavi gören hastalarda yanık ağrısı, anksiyete ve
depresyon ilişkisini incelemek, yanık ağrısı, anksiyete ve depresyon düzeyini etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı olarak gerçekleştirilen
çalışma 29 Nisan - 29 Temmuz 2009 tarihleri arasında İstanbul
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yara ve
Yanık Merkezi’nde gerçekleştirildi. Yatarak tedavi gören, 15-84
yaş arası, 7 gün ve üzeri yatarak tedavi gören, bilişsel engeli
olmayan 60 yanıklı hasta araştırma kapsamına alındı. Verilerin
SÖZEL BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[SB - 61]
Negatif basınçlı yara örtüsünün yanıklarda
uygulanması
M. FİKRİ KÜNDEŞ, HAKAN ACAR, ERHAN TUNÇAY,
SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, LEVENT KAPTANOĞLU ,
METİN KEMENT
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Bu çalışmada, yanık merkezinde akut yanıklı hastalarda
negatif basınçlı yara örtüsü uygulanması değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Yanık merkezine başvuran ve negatif basınçlı
yara örtüsü uygulanan 25 olgu demografik veriler, yanık etiyolojisi, yara lokalizasyonu, negatif basınçlı yara uygulama süresi,
yara kapatma teknikleri, yatış süresi, yara lokalizasyonu, yara
kapatma tekniklerine göre retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Olguların 23’ü erkek ve 2’si kadındı. Ortalama yaşları 51.7 (aralık 25 -79) idi. Etiyolojik faktörler, 11’inde (%44 )
elektrik çarpması, 7’sinde (%28) temas, 3’ünde (%12) sıcak
su, 4’ünde (%16) alev olarak bulundu. Negatif basınçlı örtü
uygulama süresi ortalama 9.4 gün(aralık 3-16 gün) idi. Negatif basınçlı yara örtüsü uygulanan hastaların yara alanlarında
küçülme, granülasyon dokusunda artma, kanlanmada artma
ve yara sekresyonunda azalma görüldü. Sistemik enfeksiyon
ve hematom görülmedi. İki hastada ağrı nedeniyle sedesyon
altında pansuman değişimi yapıldı. Bir hastada negatif basınç
ağrı oluşturduğu içın düşük basınç ile (75 mmHg) başlanarak
kademeli olarak artırıldı. Tartışma ve Sonuç: Negatif basınçlı
yara örtüsü, akut derin, tendon ve kemik ekspoze olmuş yanıklarda yaranın kısa sürede greftlenmesini sağlar. Postoperatif
greft kaybını da önleyerek sık yapılan pansuman sayısını azaltarak hastanede yatış süresini kısalttığından uygulanabilecek
bir ara tedavi seçeneğidir.
SÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 62]
Libya’lı savaş hastaları: Memorial Ataşehir
Hastanesi deneyimi
SÖ Z E L
toplanmasında; Yanık Özelliklerine İlişkin Bilgi Formu, Hastaların Tanıtıcı Özelliklerine İlişin Bilgiler Formu, Görsel Analog
Skala (VAS), McGill Kısa Ağrı Soru Formu, Beck Anksiyete Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeği kullanıldı. Veriler, hasta ve kurum
izinleri alınarak, hastaların dinlenme döneminde iki görüşme
sonunda toplandı. Bulgular: Çalışmada yüksek ağrı puan
ortalamalarına yüksek anksiyete ve depresyon puan ortalamalarının eşlik ettiği görüldü. Hastaların yaş, cinsiyet, eğitim
durumu, sosyal güvence, alışkanlık şekli değişkenleri ile ağrı,
anksiyete ve depresyon puan dağılımları arasında istatistiksel
anlamlılık taşıyan bir ilişkinin olmadığı (p>0,05), yetersiz sosyal destek alan hastaların ağrı, anksiyete ve depresyon puan
ortalamalarının yüksek olduğu belirlendi (p<0,05). Çalışmaya
katılan hastaların yanık şekli, yanık derinliği ve yanık bölgesi
ile ağrı, anksiyete ve depresyon görülmesi arasında anlamlı
bir ilişki bulunmadığı görüldü (p>0,05). Bununla birlikte yanık
nedeni ile depresyon görülmesi arasında ve yanığa bağlı cerrahi girişim geçirme durumu ile ağrı ve anksiyete görülmesi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulundu (p<0,05).
Ayrıca yanık alan genişliği büyük olan hastaların ağrı düzeylerinin yüksek olduğu görüldü ve istatistiksel olarak anlamlı bir
ilişki saptandı (p<0,05). Tartışma ve Sonuç: Bu çalışma şiddetli
ağrı deneyimleyen yanık hastalarının eşzamanlı olarak, anksiyete ve depresyon yönünden de değerlendirilmesi gerektiğini
ortaya koymaktadır. Yanıklı hastalarda ağrı, anksiyete ve depresyon gibi sorunların kontrol altına alınmasında, hastaların biyo-psikososyal gereksinimlerinin multidisipliner bir yaklaşımla
karşılanması, sürekli ve bireysel ağrı tanılaması ve yönetiminin
yapılması önerilmektedir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
DİDEM ÖNCEL YAKAR1, HAKAN KORKUT ATALAN3,
RAMAZAN DÖNMEZ1, SERDAR ASLAN1, HALDUN ORHUN2,
MURAT ÖZTÜRK2, SEMİH GÜR2, KAMİL YALÇIN POLAT1
Memorial Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, İstanbul
Memorial Ataşehir Hastanesi,
Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü, İstanbul
3
Memorial Ataşehir Hastanesi Reanimasyon Bölümü, İstanbul
1
2
Amaç: Arap Baharı sonrasında Libya’da çıkan iç savaş sırasında
yaralanan hastalar için hükümetler arasında sağlanan bir anlaşma ile ülkemizde tedavi olanağı sunuldu. Bu süreçte çoğunlukla komplike hastalar yönlendirildi. Bu çalışma hastanemizde
tedavi gören savaş yaralılarının sonuçlarının değerlendirilmesi
ve konunun öneminin vurgulanması amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma bir retrospektif vaka serisidir. Veri bankası yardımı ile Ekim 2011-Şubat 2012 tarihleri arasında hastanemizde tedavi edilen savaş yaralıları belirlendi. Hastaların
demografik özellikleri, uygulanan girişimler, yoğun bakım ve
hastane kalış süreleri ve mortalite oranı değerlendirildi. Bulgular: Çalışma süresi içerisinde 48 hasta tedavi edildi. Hastaların
tamamı erkek, ortalama yaş 33 (21-82) idi. Ortalama ISS(Injury
Severity Score) 18 (4-48), %93 hastada yaralanma mekanizması penetran travma (n=45) idi. Dört hastada baş-boyun bölgesinde (%8), 9 hastada intrakranyal (%18), 8 hastada torakal
(%16), 11 hastada abdominal (%22), 34 hastada ortopedik yaralanma (%70) mevcuttu. Sekiz hasta (%16) politravmatize idi.
Hastaların 23’üne (%47) Libya’da cerrahi müdahale yapılmıştı,
bu grubun %78’ine (n=18) ek müdahalede bulunuldu. Yirmibir
hastaya (%43) ilk cerrahi girişimleri yapıldı. Toplam 15 hasta
yoğun bakım tedavisine ihtiyaç gösterdi, ortalama yoğun bakım kalış süresi 35 gün (1-140), ortalama hastanede kalış süresi
21 gün (1-150) idi. Hastaların 5’i (%10) septik komplikasyonlara
bağlı olarak kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Savaş cerrahisi halen önemini korumaktadır. Savaş ortamında, kısıtlı imkanlarla
birinci müdahaleleri yetersiz veya yanlış olarak uygulanmış yaralıların düzenli bir sağlık sistemine yönlendirilmeleri ile multidisipliner yaklaşımla ağır travmalı, tedavide geç kalınmış kritik
hastalarda dahi olumlu sonuçlar elde edilebilmektedir.
[SB - 63]
Travmada akut böbrek hasarı
MELTEM AKKAS, GÖKÇE AKGÜL KARADANA,
NALAN METİN AKSU, MEHMET MAHİR ÖZMEN
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Travmada Akut Böbrek Hasarı (ABH) %0.1 ile %18 olup,
%7 ile %83 yüksek mortalite ve morbidite ile sonuçlanır. Bununla birlikte, travmada ABH insidansını araştıran çok az çalışma mevcuttur. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2000 -31 Aralık 2009
tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Erişkin
Acil Servisine trafik kazası nedeni ile başvuran 2003 hastanın
dosyası retrospektif olarak incelendi. ABH, RIFLE sınıflaması
ile, travmanın şiddeti ise Düzeltilmiş Travma Skoru (RTS) ile
değerlendirildi. Bulgular: 43 hastada (%2.1) ABH tespit edildi.
ABH gelişen vakalarda GKS, RTS daha düşük, hipotansiyon, kan
replasmanı, entübasyon, çoklu organ yetmezliği ve mortalite
oranları daha yüksek saptandı. ABH gelişen 23 vakada kanama
mevcuttu. Kanama 16 vakada abdominal, 18 vakada torakal,
23
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9 vakada pelvik, 5 vakada da ekstremite kaynaklı idi. RIFLE sınıflamasına göre, renal fonksiyonlardaki bozulmanın derecesi 24 hastada Risk, 6 hastada Zedelenme (Injury), 13 hastada
Yetmezlik (Failure) düzeyinde idi. Yaşayan 23 vakanın 18’inde
böbrek fonksiyonları normal düzeyine, kronik böbrek hastalığı
olan 2 hastada da bazal düzeyine dönmüştü. Üç vakada geç
(>72 saat) ABH gelişti. Bu vakaların 2’sinde çoklu organ yetmezliği görüldü ve mortalite ile sonuçlandı. Tartışma ve Sonuç: Travmada ABH’yı önlemek önemlidir. Çünkü ABH yalnız
mortaliteyi arttırmaz, kalıcı böbrek fonksiyon kaybı, diyaliz bağımlılığı ve böbrek nakline kadar giden önemli morbiditelere
neden olabilir. İlk 72 saat içinde erken gelişen ABH, organ hasarı sonucu oluşan ciddi kanamalara bağlı olup, yüksek mortaliteye sahiptir. Erken dönem ABH’yı ve kalıcı böbrek fonksiyon
kaybını önlemek açısından iyi hidrasyon sağlanmalıdır. Bununla birlikte kanamayı kontrol altında almak için önerilen kontrollü hidrasyon da güncelliğini korumaktadır. İkisi arasında denge
iyi sağlanmalıdır.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
servis bünyesinde tomografi ve ultrasonografi bulunmasından
ve konsültasyon uygulamalarının hızlı ve etkin kullanılmasından kaynaklanmış olabilir. Bununla birlikte bu verilerin daha
geniş serili ve farklı birimlerde yapılan çalışmalarla karşılaştırılarak ortaya konulmasına ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir.
[SB - 64]
Travma olgularında acil serviste kalış süresini
etkileyen faktörler ve acil serviste kalış süresinin
mortalite ile ilişkisi
ÜMİT KALDIRIM1, İBRAHİM ARZIMAN1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1,
MEHMET TOYGAR2, MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1
1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Adli Tıp Anabilim Dalı, Ankara
2
Amaç: Travma nedeniyle acil servise başvuran olguların değerlendirilmesi sürecinde geçen zaman, definitif tedavi açısından
önemlidir. Özellikle multitravmalı olgularda ihtiyaç duyulan
radyolojik tetkikler ve laboratuar testleri olgunun daha fazla
acil serviste kalmasına neden olabilmektedir. Bu çalışmada
hastaneye yatırılan olgularda acil serviste kalış süresinin mortalite ve yatış süresi üzerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Ayrıca acil serviste kalış süresini belirleyen faktörler analiz
edilmeye çalışılmıştır. Gereç ve Yöntem: Acil servise başvuran
ve çeşitli kliniklere yatışı gerçekleştirilen 551 travma olgusuna
ait veriler retrospektif olarak incelenmiştir. Bu olgulardan 3 ay
içerisinde mortalite gelişmiş olan 43 olgu ve mortalite gelişmeyen 232 olguya (toplam 275 olgu) ait verilere ulaşılmış ve
çalışmaya dahil edilmiştir. Bu olgularda acil serviste kalış süresi
ile alınan konsültasyonlar ve yapılan görüntüleme tetkikleri
arasındaki ilişki istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Bulgular:
Çalışmaya toplamda 275 olgu dahil edildi. Hastaneye yatışı yapılan ve mortalite gelişen 43 olgunun 15’ine ileri radyolojik tetkik (Bilgisayarlı tomografi ve Ultrason) isteği yapılmış olduğu
gözlendi. Tüm travma olguları içerisinde ise 239 (%43.38) olgudan bir veya daha fazla görüntüleme yöntemi istendiği gözlendi. Yine tüm travma olguları içinde 104 (%18.8) olgudan bir
veya daha fazla konsültasyon alındığı bu olgular içerisinde de
14 (%2.5) olgudan üç veya daha fazla birimden konsültasyon
alınmış olduğu gözlendi. Konsültasyon ve tetkik istenmesi parametrelerinin sırasıyla acil serviste kalış süresi (p:0,53 - p:0,33)
ve mortalite (p:0,72 - p:0,45) üzerine istatistiksel olarak anlamlı
bir etkisi saptanmadı. Tartışma ve Sonuç: Acil servislerde olgulara uygulanan görüntüleme yöntemleri ve alınan konsültasyonların acil servis kalış süresi ve mortalite üzerinde olumsuz etkileri olduğuna dair genel bir kanaat söz konusudur.
Ancak bizim çalışma bulgularımıza göre bu parametrelerin acil
servis kalış süresi ve mortalite parametreleri üzerinde anlamlı
bir etkisi olmadığı gözlendi. Bu sonuç çalışmanın yapıldığı acil
24
SÖZEL BİLDİRİLER
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 9
[SB - 65]
Oral yolla alınan narkotik kapsüllerde cerrahi
problemler ve tedavi seçenekleri
ERTUĞRUL GAZİ ALKURT, M.CELAL KIZILKAYA, FAZİLET ERÖZGEN,
ENDER ÖZER, AHMET KOCAKUŞAK, İSHAK SEFA TÜZÜN,
İBRAHİM RAFET KAPLAN, HALİT ÖZGÜL
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, İstanbul
Amaç: Uluslar arası uyuşturucu ticareti yapanlara karşı tedbirlerin arttırılması sonrasında narkotik ticaretinde insan
bazlı farklı yöntemlerin geliştirildiği göze çarpmaktadır. Bu
yöntemlerden biri de bizim çalışmamızda sunduğumuz oral
yolla alınan, kokain içeren kapsüllerin ülkeler arası ticareti ve
bu ticaret sırasında kapsül içen hastaların karşılaştıkları sağlık
sorunlarıdır. Bu çalışmamızda oral yolla, kokain içeren kapsül
alan 58 hastanın takibi sırasında oluşan cerrahi, medikal problemler ve tedavi seçenekleri sunulmuştur. Gereç ve Yöntem:
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne narkotik polisler tarafından getirilen 58 kapsül içen hasta çalışmaya dahil edilmiş
ve kayıtları retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: 5 yıllık
dönemde hastanemize başvuran 58 olgunun 17’si (%29.3)
kadın, 41’i (%70.7) erkek olup ortalama yaş 36.2 (22-66) idi.
Olguların 1 tanesi ileus nedeniyle opere edildi ve operasyon
sırasında 38 adet narkotik kapsül çıkartıldı. 2 hastada taşikardi
semptomu gelişti ve yakın takibe alındı. Semptomatik tedavi
sonrası şikayetleri gerileyen hastalar laksatif ve lavman tedavisi sonrası ortalama 22 adet kapsülü rektal yoldan spontan
cıkartıp taburcu edildi. İntestinal sistemde 20 den az kapsül
olan 55 hasta ise laksatif ve lavman tedavisi sonrası kapsülleri rektal yoldan spontan cıkartıp taburcu edildi. Tartışma ve
Sonuç: Narkotik kapsülün oral yolla alımı sonrasında ileus,
taşikardi, hipertansiyon,hipertermi, nöbet, intrakranial infarkt
ve kanama, kardiak arreste kadar değişen semptomlar gözlenebilmektedir. Bu semptomlar gözlendiğinde uygun medikal
ve cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Narkotik kapsüllerin tehlikesi her nekadar insanlar tarafından bilinse de maddi olanaksızlar ve yaşam şartlarının zorluğu insanları bu tür illegal yollara
itmektedir.
[SB - 66]
Adezyonlara bağlı akut mekanik intestinal
obstrüksiyonu olan hastaların çok yönlü
değerlendirilmesi
MÜJGAN ÇALIŞKAN1, İSMAİL EGE SUBAŞI3, MUSTAFA KAYA1,
AYLİN ACAR2, ADNAN ÖZPEK1, METİN YÜCEL1, GÜRHAN BAŞ1,
ORHAN ALİMOĞLU1
1
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
3
Siirt Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Siirt
Amaç: Akut karın ağrılarının %15’ini akut mekanik intestinal
obstrüksiyon oluşturur. Obstrüksiyonun en sık nedeni ise karın
ameliyatlarından sonra oluşan peritoneal yapışıklıklardır. Bu
yazıda, adezyonlara bağlı akut mekanik intestinal obstrüksiyon tanısı ile yatırılan hastaların değerlendirilmesi amaçlandı.
SÖZEL BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
Gereç ve Yöntem: Nisan 2009- Aralık 2012 tarihleri arasında
adezyonlara bağlı akut mekanik intestinal obstrüksiyon tanısı ile yatırılan 175 hasta prospektif olarak çalışmaya alındı.
Demografik özellikler, vital bulgular, ağrı başlama şekli, süresi
ve yeri, fizik muayene bulguları, geçirilmiş karın ameliyatları,
tekrarlayan atak sayısı, ayakta direkt karın grafileri ve klinik düzelme için geçen zaman incelendi. Konservatif tedaviye cevap
vermeyen hastaların ameliyat bulguları değerlendirildi. Bulgular: Hastaların %63.5’i erkek ve ortalama yaş 53.68±17.57
idi. Çalışma süresinde 21 hastada tekrarlayan atak saptandı.
Klinik düzelme %44’ünde ilk 24 saatte, %39’sında ilk 36 saatte, %10’unda ilk 48 saatte ve %7’sinde ilk 72 saatte saptandı.
Karın tomografilerinde ek patoloji saptanmadı ve 165 hasta
medikal tedavi sonrası taburcu edildi. Akut karın bulguları gelişmesi (n=7) ve karın distansiyonunun artması (n=3) üzerine
toplam on hastaya cerrahi uygulandı. Konservatif takip edilen
hastalar ile ameliyat edilen hastalar karşılaştırıldığında vital
ve fizik muayene bulguları, ağrı başlama şekli, süresi ve yeri,
ayakta direkt karın grafilerinde tespit edilen loop sayısı, loop
çapı ve çap farkları arasında istatistik olarak anlamlı bir fark
saptanmadı (p>0.05). Tartışma ve Sonuç: Adezyonlara bağlı
akut mekanik intestinal obstrüksiyonlu hastaların konservatif
tedaviye cevabı %94 olarak saptandı. Konservatif yaklaşım güvenli görülmekle birlikte daha uzun süre takip gerekmektedir.
Takiplerinde klinik düzelme görülmeyen hastalarda abdominal cerrahi uygulanmalıdır.
[SB - 67]
Peptik ülser perforasyonlarında laparoskopik
yaklaşım
ÖNDER ALTIN, AYTAÇ EMRE KOCAOĞLU, AYLİN ACAR,
SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, LEVENT KAPTANOĞLU,
METİN KEMENT
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Laparoskopik yaklaşım günümüzde daha yaygın olarak
kullanılmaya başlanmıştır. Ancak acil olgularda aynı oranda artış görülmemektedir. Bu çalışmada, laparoskopik peptik ülser
perforasyonu nedeniyle opere edilen hastaların değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010 Aralık 2012
tarihleri arasında peptik ülser perforasyonu nedeniyle opere
edilen hastaların demografik verileri, postoperatif komplikasyonlar ve yatış süreleri retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm
hastalara preoperatif tek doz ve postoperatif 7 gün 2. Kuşak
sefalosporin ve metronidazol verildi. Tüm hastalara aynı ameliyat prosedürü uygulandı. Veress iğnesi ile 12 mmHg’lik pnömoperitoneum ardından 10 mm’lik trokar, göbek altından girildi. Daha sonra sağ ve sol midklaviküler hat ile umblikusun
4-5 cm üzerindeki transvers hattın kesiştiği noktalardan 2 adet
5 mm’lik trokarlar yerleştirildi. Duodenorafi için endoportegü
ile 3/0 atravmatik ipek kullanıldı. Tüm hastalara dren yerleştirildi. Bulgular: Hastaların 13’ü (%93) erkek ve 1’i (%7) kadındı. Yaş ortalaması 38 (22-57) idi. Tüm hastalarda operasyon
laparoskopik olarak tamamlandı. Ortalama hastanede yatış
süresi 5 gün (aralık 4-7 gün) idi. Postoperatif 1 hastada safra
kaçağı görüldü. Konservatif yaklaşım uygulandı. Reoperasyon
ve mortalite görülmedi. Tartışma ve Sonuç: Laparoskopik
cerrahinin gelişmesi ile laparoskopik duodenorafi peptik ülser
perforasyonu tedavisinde daha iyi kozmetik sonuçlar, daha az
ağrı ve hastanede daha az kalış süresi ile rahat ve güvenli uygulanabilmektedir.
25
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[SB - 68]
Diyafram fıtıklarının akut komplikasyonlarına
yaklaşım
OSMAN KÖNEŞ, CEVHER AKARSU, MEHMET KARABULUT,
BURAK KANKAYA, MURAT GÖNENÇ, ALİ KOCATAŞ,
MUSTAFA UYGAR KALAYCI, HALİL ALIŞ
Bakirköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştirma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Hastanemiz acil servisine başvuran ve diyafram hernisi
tanısı konularak ameliyat edilen olgularımıza ait sonuçlarımızı sunmak. Gereç ve Yöntem: Mart 2007-Ekim 2012 tarihleri
arasında kliniğimize akut batın tablosu ile başvuran onüç olgunun kayıtları retrospektif olarak incelendi. Olguların demografik özellikleri, anamnez, fizik muayene(FM), labaratuar
ve radyolojik bulgular, girişimin açık-laparaskopik oluşu, yapılan onarım tipi, morbidite ve mortalite oranları değerlendirildi.
Bulgular: Olguların yaş ortalaması 52 (27-85) olup, 10’u (%77)
erkekti. Olguların özgeçmişine bakıldığında üçünde (%23) trafik kazası ve üçündede delici-kesici alet yaralanması(%23) hikayesi mevcuttu. Olgularda en sık şikayet, karın ağrısı, bulantı,
kusma ve nefes darlığıydı. FM bulgusu olarak barsak seslerinin
toraksta duyulması, defans, rebaund ve hassasiyet varlığı en
sık bulgulardı. Lökositoz ve CRP yüksekliği en sık labaratuar bulguları arasındaydı. Tanıda PA akciğer grafisi, batın USG,
batın ve toraks BT en sık kullanılan tetkiklerdi. Olguların dördünde laparaskopik (%31), dokuzunda laparatomi ile ameliyata başlandı, laparaskopik başlanan hastalardan ikisinde açığa
geçildi. Laparatomili iki olguya torakotomi eklendi. Olguların
onu’na primer tamir, üçüne meshli onarım yapıldı. Herni tamiri
dışında içi boş organ nekrozu gelişen üç olgudan (%23) ikisinde segmenter kolon rezeksiyonu ve birinde ise parsiyel mide
rezeksiyonu yapıldı. Üç olguda (%23) postoperatif yara yeri
enfeksiyonu gelişti. Yandaş hastalıkları nedeniyle yoğun bakım
ünitesinde takip edilen dört olgudan birinde (%7,7) mortalite
gelişti. Tartışma ve Sonuç: Acile karın ağrısı şikayetiyle başvuran ve özellikle anamnezinde travma veya geçirilmiş ameliyat
öyküsü olan hastalarda diyafram hernileri mutlaka ön tanılar
arasında olmalı ve bu hastalarda gecikmenin yüksek mortalite
ve morbiditeye sahip olduğu unutulmamalıdır.
[SB - 69]
Splenik infarkt, akut batın ve serinin prognozu
HALİT ÖZGÜL1, AHMET KOCAKUŞAK1, AYHAN KOÇAK1,
ERTUĞRUL ALKURT1, MEHMET CELAL KIZILKAYA1, CİHAT TATAR1,
ENDER ÖZER2, MUZAFFER AKINCI1, FAZİLET ERÖZGEN1,
ÖMER GÜNGÖRÜR1, ZEHRA ZEYNEP YALÇIN1, HÜSNÜ AYDIN1,
SUAT BENEK1, BAHRİ ÖZER1, ŞEVKİ PEDÜK1
Haseki Eğitim ve Araştirma Hastanesi, İstanbul
Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa
1
2
Amaç: Splenik infarkt nadiren akut batın nedeni ile ameliyat
edilir. Medikal olarak iyileşen hastalar için eğer dalakta yeterli
kanlanma yoksa splenektomi yapılmış gibi düşünerek kapsüllü mikroorganizmalar için önerilen aşılar endikedir. Gereç ve
Yöntem: Sol üst kadran ağrısı ve defans ile acil cerrahi servisimize interne edilen 59 yaşındaki erkek hasta, semptom, fizik
muayene bulguları, laboratuar ve ameliyat bulguları eşliğinde
irdelendi. Bulgular: Ağrının dayanılmaz hale gelmesi ve akut
batın halinin sebat etmesi nedeni ile sol subkotal insizyon ile
splenektomi yapıldı. Dalağın büyük bölümü beyazlaşmış ve
26
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
sertti. Arteriovenöz tromboz nedeniyle dalağın boyutları büyümemişti. Sadece üst polde 2 cm kadar normal dalak dokusu
mevcuttu. Ameliyat sonrası 1 gün yoğun bakımda kalan hasta
akciğerde tromboz şüphesi ile dahiliyeye devredildi. Ancak genel durumu iyi ve solunum sorunu olmaması nedeni ile ameliyat sonrası 4. gün hastanemizden düşük molekül ağırlıklı heparin kullanması önerilerek edildi. Tartışma ve Sonuç: Spenik
infarkt mevcudiyetinde splenektomi endikasyonu kolay kabullenilebilecek bir antite olmadığından uyguladığımız splenektomi, bu tür hastalarda oluşan dalak krizinin orak hücreli
anemi hastalarında görülen dayanılmaz infarkt ağrılarından
farklı olmadığı ve komplikasyonları ile baş etmekle hazır olup
olmadığımızın terazisindedir. Ektopik dalaklarda infarkt daha
sık olmakla beraber hastalar teşhis konamadan iyileşmektedir. 1998 yılından beri semptomatik ve semptomatik olmayan
diğer 11 hasta sorunsuz olarak taburcu edilmiştir. Bunlardan
1 tanesi ise başka bir merkezde kronik infark ağrısı nedeni ile
opere edilmiştir. Çoğu hastanın ameliyatsız iyileşmesi dalakta
reperatif bir süreç olduğu iddiasını desteklemektedir. Genel
kabul edilen oran splenik infarktların 1/3 ünün sonunda opere
edildiğidir.
[SB - 70]
Cerrah eli değmeyen akut karın olgularının
sonuçları
ALİ FUAT KAAN GÖK, ADEM BAYRAKTAR, MEHMET İLHAN,
HAKAN YANAR, MUSTAFA KAYIHAN GÜNAY, CEMALETTİN ERTEKİN
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Acil Tıp birimlerinde değerlendirilip, acil cerrahi konsültasyonu istenmeden, atlanmış akut karın olguların değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: Ocak 2012-Ocak 2013 tarihleri
arasında İstanbul’daki farklı hastanelerin Acil Tıp Birimlerinde
değerlendirilen, farklı endikasyonlar ile medikal tedavi planlanıp, Acil Cerrahi konsültasyonu istenmeden evine gönderildikten sonra, İTF Travma ve Acil Cerrahi polikliniğine başvurup,
akut karın sendromu nedeniyle ameliyat edilen olgular retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Akut karın nedeniyle
ameliyat edilen 443 hastanın 9’u çalışmaya dahil edildi (%2).
Beş olgu kadın (%55), 4 olgu erkek (%45), ortalama yaş 51 idi.
Daha önceki değerlendirmede 4 olguya gastrit, 2 olguya idrar
yolu infeksiyonu, 2 olguya üriner kalkül, 1 olguya da psikosomatik hastalık tanısı ile medikal tedavi düzenlenmişti. İki olgu
ilk şikayeti başladıktan sonra 2. gün, 3 olgu 3. gün, 2 olgu 4.
gün, 1 olgu 5. gün, 1 olgu 6. gün birimimize başvurdu. Dört
olgu perfore apandisit, 3 olgu peptik ulkus perforasyonu, 2
olgu akut mezenter iskemi tanısı ile ameliyat edildi. Dört hasta
septik tabloda ameliyata alındı (%45). Yedi olgu ameliyat sonrası yoğun bakımda takip edildi. Yoğun bakımda kalış süresi ortalama 9.5 gün, hastanede kalış süresi ortalama 22 gündü. Bir
hastada ilk ameliyat sonrasında kendiliğinden kapanan kontrollü fistül, 1 hastada kapanmayan yüksek debili fistül, 3 hastada nazokomial pnömoni gelişti. Bir hastaya uzamış entübasyon nedeniyle trakeostomi açıldı. Dört hasta ameliyat sonrası
dönemde eks oldu (%45). Beş hasta sorunsuz olarak taburcu
edildi. Tartışma ve Sonuç: Acil polikliniklere başvuran hastalara uygun tanı ve tedavinin yapılabilmesi için çeşitli durumlara
özgün standart algoritmaların oluşturulması ve ilgili birimlerle
oluşturulacak protokollerle hastaların multidisipliner yaklaşımla değerlendirilmesiyle gelişebilecek morbidite, mortalite
ve medikolegal sorunlar azaltılabilecektir.
SÖZEL BİLDİRİLER
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 10
[SB - 71]
Flegmanöz apandisit tanısında nötrofil/lenfosit
oranının kullanımı
MURAT EROĞLU1, YAVUZ ÖZDEMİR2, AHMET ZİYA BALTA2,
MEHMET ÇUHADAR2, MEHMET ÇUHADAR2,
ALİ OSMAN YILDIRIM1, İLKER SÜCÜLLÜ2
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Acil Servisi, İstanbul
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanes Genel Cerrahi Servisi, İstanbul
1
2
Amaç: Akut apandisit, pratikte en sık karşımıza çıkan acil cerrahi nedeni olup tanı çoğunlukla klinik bulgulara göre konmaktadır. Tanıda gecikme perforasyona ve bazı septik komplikasyonlara neden olabilir. Tanıya yardımcı olması amacıyla bazı
laboratuvar tetkikleri kullanılmaktadır. Beyaz küre sayısında
artış akut apandisit için sensitif ve spesik değildir ve operasyon
kararı verilmeden önce kullanılabilecek güvenilir bir parametre olarak değerlendirilmemelidir. Bu çalışmada akut apandisitte görülen inflamasyonun şiddetini belirlemede nötrofil/lenfosit oranının beyaz küre sayısına üstünlüğünün olup olmadığını
araştırmayı planladık. Gereç ve Yöntem: Akut apandisit ön
tanısı ile kliniğimizde operasyona alınmış 153 hasta çalışmaya
dahil edildi. Hastaların ameliyat öncesi tam kan sayımı profili
kaydedildi ve çıkarılan spesimenin histopatolojik incelemesi
ile tanı konfirme edildi. Patoloji raporlarına göre tanı; normal,
akut apandisit ve flegmanöz apandisit olarak gruplandı. Bulgular: Ocak 2012 ile Şubat 2013 tarihleri arasında akut apandisit ön tanısı ile operasyona alınmış 153 hastada (14 kadın, 139
erkek) ortanca yaş 22 (17-83 yaş) idi. Histopatolojik inceleme
sonucunda negatif apendektomi oranı %8.5 (13 hasta) idi.
Flegmanöz apandisit açısından değerlendirildiğinde ROC eğrisi altında kalan alan NLR için 0.923 iken, formüldeki nötrofil
oranı için 0.881 ve beyaz küre sayısı için 0.667 idi. Tartışma ve
Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları NLR’nın beyaz küre sayısı ve
parçalı hücre hakimiyet oranına göre flegmanöz apandisit tanısını koymada daha faydalı olduğunu göstermektedir.
[SB - 72]
Akut apandisit olgularımızdaki sağ
tubosalpingooveriyan patolojiler
FUAT İPEKÇİ, İSMET HAN, VEYSEL KARAHAN, BERK GEROĞLU,
EMRE TURGUT, GÜRSOY DOĞAN
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı,
B Servisi, İzmir
Amaç: Sağ tubosalpingooverian patolojiler akut apandisitlerle çok karışırlar. Jinekolojik konsültasyonlara rağmen çoğu kez
tanıları ameliyatta konur ve malpraktisten sakınmak için varsa
operasyona jinekoloji uzmanı davet edilir. 3 yıllık akut apandisit olgularımızdaki sağ tubosalpingooveriyan patolojileri ortaya koyup konuyu tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 1
Ocak 2010-2013 tarihleri arasında ameliyat edilmiş Akut Apandisit tanılı 613 hastanın geriye dönük araştırılmasında saptanan 32 over patolojisi olan hasta çalışma kapsamına alınmıştır.
Hastaların muayene ve görüntüleme sonuçlarına göre bu hastalardan 25’ine preop. jinekolojik konsültasyon, 22’sine de peroperatuar jinekolojik konsültasyon istenmiş. primer akut app.
le birliktelik gösteren ya da sekonder app’e neden olmuş yada
SÖZEL BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
normal app.le birliktelik gösteren over patolojileri ameliyatta
ortaya konmuştur. Tüm olgulara appendektomi yapılmış, cerrahi girişim yapılmayan TSO. patoloji olgularına medikal tedavi
uygulanmıştır. 32 Kadın hastanın”Yaş grupları, uygulanan kesi,
overdeki patoloji, yapılan ameliyat, morbitite ve mortalite” parametreleri araştırılmıştır. Bulgular: Akut app.tanısıyla appendektomi yapılmış 613 olgudaki 32 Tubosalpingooveriyan(TSO)
patolojili bayanın; 3’ü 20 yaş altı,8’i 20-29,18’i 30-39, 3’ü 40 ve
üzeri yaş grubundaydı. Bu hastaların; 22’sine McBurney kesi,
6’sına sağ pararektus, 4’üne göbek altı median kesi uygulanmıştır., 10 unda salpingoooferit (medikal), 9 over kist rüptürüne vicrylle kist onarımı, 3’üne kisteksizyonu vicrylle onarım,
over kist rüptürü olan 3 hastaya wedge rezeksyonu, 2 ektopik
gebeliğe salpingoooferektomi, 5’inde müdahele gerektirmeyen kist tespit edilmiştir. Over cerrahisi ameliyata davet edilen
uzmanı tarafından yapılmıştır.Mortalitemiz olmayıp 2 olguda
cerrahi alan infeksiyonu saptanmıştır. Tartışma ve Sonuç:
Akut Apandisitlerin tanısı özellikle bayanlardaki sağ tubosalpingooveriyan patolojilerle çok karışır. Appandix gerek lenfatik
gerekse direkt komşuluk yoluyla primer salpingoooferitlerle
birliktelik gösterebilir. Tubal dış gebelik ve over kist patolojileri
de apandisiti taklid edebilir.Tüm tetkik ve jinekolojik muayenelere rağmen kesin tanıları ameliyatta konabilir. Bu nedenlerle;
-Özelliklle 18-40 yaş grubundaki apandisit şüpheli hastalarda
tubosalpingooveriyan patolojilerin olabileceği akılda tutulmalı, iyi anamnez,fizik muayene ve görüntüleme yöntemleri
yanısıra uzman seviyesinde preoperatif ya da gerektiğinde
peroperatif konsültasyon mutlaka istenmelidir. -Akut apandisit ameliyatı yapılacağı söylenenlere ve de özellikle Mc.Burney,
sağ pararektus kesisi kulanılanlarda appandix normal olsa bile
mutlaka appendektomi yapılmalıdır.
[SB - 73]
1 yıllık akut apandisit olgularına asistan gözüyle
bakış
FUAT İPEKÇİ, DİLEK KUZUKIRAN, BARIŞ TÜRKER,
AZAD GAZİ ŞAHİN, VEYSEL KARAHAN
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı,
B Servisi, İzmir
Amaç: Asistanlar için ameliyat yapmak onların olmazsa olmazı.Küçük müdahale ve ameliyatta ciltlerin kapatılması sonrası daha kıdemli asistan ve uzman eşliğinde appendektomi
ameliyatlarıyla cerrahi uzmanlığına giden adımlar atılmış olur.
Bölümümüzde ameliyatların çoğu asistanlara ve özelikle de
apandisitler yeni dönem asistana yaptırılmaktadır. Zorlandıklarında karşısındaki uzman doktor devreye girmektedir. Bunları
kapsayan çalışmayı ortaya koymayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Akut apandisit tanısı alıp appendektomi yapılan grubu ve
bunlarda appendektomiyi gerçekleştiren doktorlarımızın aya
göre kıdemlerini inceleyip zorlanma oranlarını belirlemek için
1Ocak 2012-2013 tarihleri arasında 64’ü kadın, 82’si erkek olan
146 hasta ve bunları gerekleştiren asistanın aya göre kıdemi,
zorlandıklarında uzmanın devreye girme oranı ortaya konuldu
Bulgular: 146 hastanın 133’ü 18-39 yaş grubundaydı (%91);
bu olguların; Tümü asistanlara yaptırılmış ancak 21 (%13.7)
olguda zorlandıkları için uzman doktor devreye girmiştir. Asistanların aylara göre kidemleri ise; 4-12 aylık asistan ameliyatın
62 sini bitirebilmiş 13’ünü bitirememiş 75 olgu (%52), 24-36 aylık asistan 56’sını bitirebilmiş 7’sini bitirememiş 63 olgu (%43),
36-48 aylık asistan 7sini bitirebilmiş 1’ini bitirememiş 8 olgu
(%5). Tartışma ve Sonuç: Türk cerrahi yeterlilik kurulunun; Tıpta uzmanlık öğrencileri/asistanlar için “cerrahi uygulamalar ve
27
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
bilimsel etkinlikler kayıt defteri” genelgesinde kıdem tanımlamalarında A1, A2, A3 (yeni başlayan) olmak üzere 3 ana kıdeme
ayrılırlar. Eğitim sorumluları kıdemlerine ve yeteneklerine göre
ameliyat yaptırmak zorundalar. Appendektomi A3 seviyesindeki asistanlara öncelikle yaptırılacak ameliyatlardandır. Appendektomi olgularımızın hepisini öncelikli A3 asistanlarımıza
yaptırmaya çalıştık. Özellikle eğitim hastanelerinde kayıt defterinde belirtilen kıdem ameliyatlarının eğitim sorumluları ya da
görevlendirilen uzman nezaretinde yaptırılmalı, gerektiğinde
müdahil olunarak asistan güç durumda bırakılmamalıdır.
[SB - 74]
İnkarsere karın duvarı fıtıklı hastalarda morbidite
ve mortaliteyi etkileyen faktörler
ENVER İLHAN, MEHMET AKİF ÜSTÜNER, ABDULLAH ŞENLİKÇİ,
EMRAH DADALI, UĞUR GÖKÇELLİ
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Amaç: Karın duvarı fıtıklarında tedavi şekli cerrahi olmasına
rağmen çoğu zaman hastalar tarafından tedavi ertelenmekte
ve inkarsere durumda hastaneye başvurabilmektedirler. Çalışmamızda inkarsere karın duvarı fıtığı nedeniyle başvuran
ve acil olarak ameliyat yapılan hastalarda morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörleri araştırdık. Gereç ve Yöntem: Ocak
2008-Şubat 2013 tarihleri arasında inkarsere karın duvarı fıtığı tanısıyla ameliyat yapılan hastaların dosya ve bilgisayar
kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet,
yandaş hastalıklar, fıtık yeri, uygulanan cerrahi, morbidite,
mortalite ve hastanede kalış süresi yönünden değerlendirildi.
Bulgular: Toplam 71 hastanın 24 (%33.8)’ü kadın 47 (66.2)’si
erkek olup yaş ortalaması 64.9 (aralık 22-94) idi. Hastaların 30
(%42.3)’unda inguinal, 5 (%7.0)’inde epigastrik, 12 (%16.9)’sinde femoral, 6 (%8.4)’sında insizyonel ve 18 (%25.4)’inde umblikal inkarsere herni saptandı. Eksplorasyonu takiben toplam 23
(%32.4) hastaya ince barsak ve omentum rezeksiyonu gerekti.
Sadece omentum rezeksiyonu 14, sadece ince barsak rezeksiyonu 11, hem omentum hemde ince barsak rezeksiyonu üç
hastaya gerekti. İki hastada rezeke omentum histopatolojisi
karsinom metastazı olarak rapor edildi. Bir hastada kolon, bir
hastada mide karsinomu tespit edildi.Yandaş hastalık olarak
koroner arter hastalığı ve hipertansiyon önde gelmekteydi.
Dört hastada yara yeri enfeksiyonu, beş hastada seroma gelişti. İki hasta gastrointestinal fistül nedeniyle yeniden ameliyat
edildi. Toplam 5 (%7.04) hasta ex oldu. Hastanede kalış süresi
ortalama 6.3 (aralık 2-90) gündü. Tartışma ve Sonuç: İnkarsere karın duvarı fıtıklarında, rezeksiyon gerektiren, ileri yaş ve
yandaş hastalığa sahip ve ASA skoru yüksek olan hastalarda
morbidite ve mortalite oranı yüksektir. Bu nedenle, karın duvarı fıtıkları ilk farkedildikleri zaman yandaş hastalık ve boğulma
gelişmeden elektif olarak ameliyat edilmelidir.
28
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[SB - 75]
Boğulmuş/elektif abdominal ve kasık fıtıkları
olgularımızın değerlendirilmesi
FUAT İPEKÇİ, İSMET HAN, EMRE TURGUT, VEYSEL KARAHAN,
İLTER KIRMIZI, BERK GEROĞLU
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı
B Servisi, İzmir
Amaç: Gerek abdominal gerekse kasık fıtıklarına yönelik cerrahi günümüzde büyük yer tutmaktadır. Tanı olanaklarının
artması, ameliyat olma bilincinin yerleşmesi ve sosyal güvence olanaklarının fazlalığı nedenleriyle ameliyat olma kolaylığı
bu olgulardaki beklenen fıtık komplikasyonlarının ve özellikle boğulmaların sayısını azaltmaktadır.Bizde belirli bir zaman
diliminde nüks ve insizyonel olanları hariç elektif abdominal
ve kasık herni olgularımız ile boğulmuş olanları geriye dönük
incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: 1 ocak 2010-2013
tarihleri arasında polikliniğimizden 127 abdominal, 602’si elektif kasık fıtığı olguları ve ayrı olarak 10 boğulmuş abdominal
herni olgusu, 34 boğulmuş kasık fıtık olgusu çalışmaya alındı.
Bu olgularda” yaş dekatlarına göre cinsiyet, yatış şekilleri, boğulmuşlarda strangüle olanlar” şeklindeki parametreler araştırıldı. Bulgular: 127 elektif abdominal olgunun 103’ü umblikal
olup bunların 62’si kadın 21’i erkek ve bunların 74’ü ise 40 ve
üzeri yaş grubudur. 24’ü epigastrik olan olguların ise; 12’si erkek 12 si kadın olup, bu olguların 8’i umblikal, 2’si epigastrik
toplam 10 boğulmuş abdominal fıtık olgumuz vardır (%7.8).
Bu 127 olgunun 93’ü (%73) 40 ve üzeri yaştadır. 592 elektif kasık fıtığı olgularının 538’i erkek, 54’ü kadın olup bu olguların
466’sı (%86.7) 40 ve üzeri yaş grubundaydı. 18’i erkek 5’i kadın
toplam 23 boğulmuş inguinal ve 3’ü erkek 8’i kadın toplam 11
boğulmuş femoral toplam 34 boğulmuş kasık fıtığı olgumuz
vardır (%5.7). Boğulmuş olgularımızın 2’sinde strangülasyon
tespit edilmiş ve barsak rezeksiyonu uygulanmıştır. Hiç bir olgumuzda mortalite söz konusu değildir. Tartışma ve Sonuç:
Gerek abdominal gerekse kasık fıtıklarının ameliyatları geciktirilirse yaşla orantılı olarak boğulma riskleri dolaysıyla morbidite ve mortalite oranları artacaktır. Seriden seriye değişmekle
beraber biz de boğulma oranları yaklaşık abdominaller için %
7, kasık fıtıkları için %5’tir.Yine dikkat çekiçi bir unsur toplam
719 elektif olgunun 559’u yani %77’si 40 ve üzeri yaş grubundaydı ve 19 femoral herninin 11’i (%57) boğulmuştu. Bu yüksekliği hastanemizin referans hastanesi olmasına bağlıyor ve
tanısı konan özellikle femoral fıtıkların biran önce ameliyatlarının yapılmasını öneriyoruz.
SÖZEL BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[SB - 76]
[SB - 77]
İnkarsere inguinal hernide mortaliteye etki eden
faktörler
Samsun EAH’da 2008-2012 yılları arasında
yaşlı hastalarda yapılan acil inguinal herni
onarımlarının analizi
ELİF ÇOLAK, NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Samsun
Amaç: Bu çalışma ile, erişkin hastalarda oluşan intestinal inkarserasyonlu kasık fıtıklarında mortaliteye etki eden faktörleri
araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008-Şubat
2013 tarihleri arasında Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesinde inkarsere inguinal herni tanısıyla opere edilen ve
ileus nedeniyle ameliyata alınıp inkarsere inguinal herni tespit edilen 420 hasta retrospektif olarak incelendi. Bulgular:
Hastaların %81,7’si (n=343) erkek, %18.3’ü (n=77) kadın; yaş
ortalaması 59.3 (min:18, max:94) yıl idi. Mesh ile onarım 227
hastaya uygulanırken, 193 hastaya meshsiz herniorafi uygulandı. Hastaların 17’sinde strangulasyon nedeniyle ince barsak
rezeksiyonu uygulandı. Bu hastaların 9’u kadın, 8’i erkek ve
yaş ortalaması 75.3 idi. Bu hastaların 10’unda inguinal, 6’sında
femoral, 1 tanesin de obturator herni olduğu görüldü. Rezeksiyon uygulanmayan hastaların sadece 1’i (%0,23) pulmoner
emboli nedeniyle kaybedildi. Rezeksiyon uygulanan hastaların
5’i (%1,19) kaybedildi. İnguinal kesiden rezeksiyon uygulanan
hastaların hepsi şifa ile taburcu olurken, kaybedilen hastaların
hepsinin geç tanı konulmuş ileri yaşlı hastalar olduğu görüldü.
Bu hastalar ileus nedeniyle takip edilip, laparotomi ile strangule herni tanısı konmuş hastalardı. İki hasta inguinal, 2’si femoral, 1 hastada obturator herni mevcuttu. Hastalardan birinde
herni kesesi içerisindeki ince barsak perfore olmuştu. Bu hastaya ileostomi müköz fistül uygulandı ancak postoperatif (po)
3. günde sepsis nedeniyle kaybedildi. Diğer bir hastada po 8.
günde anastomoz kaçağı gelişti ve ileostomi uygulandı ancak
po 10. günde sepsis nedeniyle kaybedildi. Diğer 3 hastanın
konjestif kalp yetmezliği, kronik renal yetmezlik ve diabet gibi
ek hastalıkları vardı ve hepsi 80 yaş üzeri idi. Tartışma ve Sonuç: İnkarsere inguinal herni nedeniyle kaybedilen hastaların
çoğunluğunun, geç tanı konulmuş ve bu nedenle ince barsak
rezeksiyonu gerekmiş olan yaşlı hastalar olduğu görüldü. Bu
çalışma ile karın ağrısı ve kusma şikayetleriyle acil polikliniğe
başvuran ve ileus tanısı konan her hastanın inkarsere herni açısından ayrıntılı muayene ve tetkikinin gerekli olduğu sonucuna varıldı.
SÖZEL BİLDİRİLER
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM, SADIK KEŞMER,
KADİR YILDIRIM, MURAT SENCER ÖZSOY
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Samsun
Amaç: Bu çalışmada Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde
ocak 2008-Şubat 2012 yılları arasında, acil inguinal herni onarımı yapılan yaşlı hastaların verileri paylaşılacaktır. Gereç ve
Yöntem: Samsun eğitim ve arastırma hastanesinde ocak
2008-Şubat 2012 tarihleri arasında 65 ve üstü yaşında acil inguinal herni onarımı yapılan hastalar retrospektif olarak değerlendirilmiş ve bir yıllık süreçte nüks ve yara yeri kompliksyonu
açısından hastalar aranarak bilgi alınmıştır. Bulgular: Ocak
2008 subat 2012 tarihleri arasında hastanemizde 1793 inguinal herni onarımının %5’ini (91 hasta) acil şartlarda herniorafi
ameliyatı olmuştur. 91 hastanın %62,6’sı (57 hasta) 65 ve üstü
yaş grubunu oluşturmaktadır. Bu hastaların %80,7’si erkek (46
hasta), %19,3’ü (11 hasta) kadın olarak dağılmıştır. Erkek hastaların yaş ortalaması: 76,6 (65-89) Kadın hastaların yaş ortalaması: 81,6 (68-92) 57 hastanın 28’ine greftli onarım yapıldı, 29’una
greftsiz onarım yapıldı. e/k:23/5–23/6 ortalama yaş:75,6–79,5
greftli operasyonların ortalama süresi 70,4 dk (25-120dk) greftsiz operasyonların ortalama süresi 91,2 dk (25-150dk) greftsiz
onarımların ortalama yatış süresi: 3,7 gün (1-23) greftli onarımların ortalama yatış süresi: 2,7 gün (1-11) Hastanın ilk acil kaydı
ile operasyona alınış süresinde geçen zaman ortalaması: 7,3
saat Hastaların 39’unda (%68,4) inkarserasyon, 18’inde (%31,5)
strangülasyon tespit edildi. Strangülasyon tespit edilen 18
hastanın 11’inde (%61,1) barsak rezeksiyon+anastamozu uygulandı. 5 hasta (%8,7) femoral herni tespit edildi. Post op ilk
30 gün içerisinde mortalite oranı %8,7 (5 hasta) idi. Hastaların
1 yıllık izlemlerinden 5 (greftli/greftsiz:1/4) hasta post op ilk
30 gün içerisinde ex oldu. 6 (greftli/greftsiz:1/5) hasta bir yıllık takip içerisinde çeşitli nedenlerden ex oldu. Greftsiz onarım
yapılan grupta 1 hasta nüks 2 hastada yara yeri enfeksiyonu 1
hastada hematom tespit edildi. Greftli onarımda nüks görülmedi. 1 hastada yara yeri enfeksiyonu 1 hastada seroma gelişti.
Tartışma ve Sonuç: Bu çalışma sonucunda verilere dayanarak
yaşlı, inguinal hernisi olan hastalara elektif cerrahi uygulamanın risklerden sakınmada etkili olduğu düşünülmektedir.
29
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 11
[SB - 78]
Ender bir akut karın nedeni çekum divertiküliti:
8 vaka deneyimimiz
SEMİH HOT, SERACETTİN EĞİN, BERK GÖKÇEK, ALİ ALEMDAR,
ARZU AKAN, SERVET KARAHAN
S.B. Okmeydanı E.A.H. Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Kolonun divertiküler hastalığının insidansı ulus orjinine, kültürel geçmişe ve diyete bağlı değişir. Sağ kolon divertiküler hastalığı yaygın değildir. Batı serilerinde sıklığı %1-2’lerde iken Asya serilerinde %43-50 olarak bildirilmiştir. Çekum
divertikülü; kolonun yaygın divertiküler hastalığının bir parçası olarak edinsel veya bir soliter divertikül olarak konjenital
formlarda karşımıza çıkabilir. Çekum divertikülitleri özellikle
akut apandisiti taklit edebilir. Bu çalışmanın amacı son 7 yılda
acil cerrahi kliniğimizde akut karın nedeni ile ameliyat edilen
8 soliter çekum divertiküliti vakasını sunmaktır. Gereç ve Yöntem: 01.11.2005 – 01.11.2012 tarihleri arasında acil cerrahi kliniğimize karın sağ alt kadran ağrısı nedeniyle başvuran ve akut
apandisit ön tanısı ile ameliyat edilirken çekum divertiküliti
saptanan 8 vakayı retrospektif inceledik. Bulgular: Hastaların
şikayetleri, laboratuar, radyolojik, fizik muayene bulguları, tedavi ve ameliyat sonrası süreç analiz edildi. Hastaların tamamında karın sağ alt kadran ağrısı ve lökositoz gözlenirken, iştahsızlık ve kusma şikayetleri yoktu. Fizik muayenede karın sağ
alt kadranda rebound bulgusu olan bu hastalara akut apandisit ön tanısı ile ameliyat kararı alındı. 8 vakada da ameliyat
esnasında soliter çekum divertiküliti saptandı, apandektomi ve
divertikülektomi uygulandı. Tüm hastalarda akut divertikülitin
kesin tanısı histopatolojik inceleme ile onaylandı. Hastalarda
ameliyat sonrası herhangi bir komplikasyon görülmedi. Tartışma ve Sonuç: Soliter çekum divertiküliti ilk kez 1912 yılında
Potier tarafından tanımlanmıştır. Akut çekum divertiküliti aralıklı veya kronik bulgularla seyreden nispeten uzun bir klinik
döneme sahiptir. Ağrı genellikle karın sağ alt kadranda başlar
ve devam eder. Bulantı ve kusma yaygın değildir. Klinik tablo
daha hafiftir. Çekum divertikülitlerinin ameliyat öncesi kesin
tanısı genellikle konamaz. Tanısında baryum kontrastlı incelemeler faydalıdır. Ancak akut karın ve lokalize peritonit bulgularının varlığında baryumun lümen dışına kaçma olasılığı ayrı
bir sorundur. Tanıda bilgisayarlı tomografinin duyarlığı %94,
özgüllüğü %95 olarak bildirilmiştir.Tedavisi antibioterapiden
sağ hemikolektomiye kadar değişebilir. Şüpheli karın sağ alt
kadran ağrılarında; ağrı periumblikal bölgede başlamadıysa,
iştahsızlık, kusma yoksa, klinik hafif seyrediyorsa, hasta doğu
kökenli ise ayırıcı tanıda çekum divertikülitleri düşünülmelidir.
[SB - 79]
Kolorektal tümör perforasyonuna acil yaklaşım
NEJDET BİLDİK, SELAHATTİN VURAL, MEHMET ALİ GÖK,
NOYAN İLHAN, NURİ EMRAH GÖRET
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
rektal kanserli hastalarda obstrüksiyon veya perforasyon kliniği
ile başvuru sayısında artış gözlenmektedir. Tümör perforasyonu acil tedavi gerektirir. Ancak tedavi yaklaşımı tartışmalıdır. Bu
çalışmada, kolorektal tümör perforasyonlu olgularda radikal
cerrahi girişim gerekliliği değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Şubat 2012 ile Şubat 2013 tarihleri arasında acil cerrahi servisinde kolorektal tümör perforasyonu nedeni ile tedavi edilen 17
hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik
verileri, tümör yeri, yapılan operasyon ve prognozu değerlendirildi. Bulgular: Perfore kolon tümörü olan 17 hastanın 8’i (%47)
kadın ve 9’u (%53) erkek idi. Ortalama yaşı 64 (56- 85) bulundu.
Hastaların 13’üne hartman prosedürü ve 4’üne saptırıcı kolostomi uygulandı. Perioperatif mortalite görülmedi. Postoperatif
morbidite oranı %25 ve mortalite oranı %41 bulundu. Hastaların 5’i (%29) neoadjuvan kemoterapi / radyoterapi almakta
idi. İki hastada rezeksiyon sırasında ek organ yaralanması oldu.
Tartışma ve Sonuç: Kolorektal kanser perforasyonu yüksek
morbidite ve mortalite riski taşımaktadır. Hastanın genel durumu, perforasyonun süresi ve perforasyon yeri gibi durumlar
göz önüne alınarak optimal cerrahi yaklaşım belirlenmelidir. Ön
planda hastalara rezeksiyon düşünülmelidir.
[SB - 80]
Divertikülit komplikasyonları ve tedavinin
maliyet analizi
ESİN KAPLAN, ERDEM KINACI, HASAN ÖKMEN,
ABDULKERİM ÖZAKAY, MEHMET EMİN GÜNEŞ, ACAR EREN
İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Bu çalışmanın amacı cerrahi girişim gerektiren divertikülite bağlı mekanik intestinal obstriksiyon ve perforasyon
olgularının evrelerine göre morbidite ve mortalitelerini belirlemek ve bunun ekonomik anlamını ortaya koymaktır. Gereç ve
Yöntem: 2007 ve 2011 yılları arasında hastanemize başvuran
21 divertikül perforasyonlu hasta retrospektif olarak incelendi.
Burada hastaların yaşı, Hinchey sınıflamasına göre evresi, stoma gereksinimi, yoğun bakım takibi, işlemlerin sosyal güvenlik
kurumuna ortalama maliyeti tespit edildi. Bulgular: Ortalama
yaş 70 idi (min:29-mak:85). Oniki olgu (%57) evre 3, dört olgu
(%19) evre 4, iki olgu (%9,5) evre 1, üç olgu (%14,2) evre 2 idi.
Onyedi (%80,9) hastaya kolostomi açıldı. Sadace üç hastanın
kolostomisi daha sonra kapatıldı. Onbir (%52.3) hasta postoperatif yoğun bakım ünitesinde takip edildi. Dört (%19) hasta takip sırasında mortalite ile sonuçlandı. Stoma hastalarının
kolostomi torbası ve bakım bedelleri dahil edilmeden, vakaların ortalama maliyeti 4200 Türk Lirası idi. Tartışma ve Sonuç:
Divertikül perforasyonu özellikle Hinchey evresi yükseldiğinde
mortalitesi ve tedavi maliyeti oldukça yüksek olan bir klinik
tablodur. Bu nedenle divertiküler hastalık tespit edilen veya
risk altındaki hastalara, komplikasyon oluşmadan koruyucu
tedbirler almanın, yakın takip uygulamanın ve hastaların divertikülit tablosuna karşı bilgilendirilmesinin bu komlikasyonları, dolayısı ile mortalite ve morbiditeyi önemli derecede
azaltacağına ve buna bağlı oluşan yüksek tedavi maliyetini
azaltacağına inanmaktayız.
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Perfore kolorektal kanserler sıklıkla ileri yaşlarda rastlanmaktadır. Acil kolorektal operasyonlarda morbidite ve mortalite, elektif ameliyatlara oranla daha yüksektir. Son yıllarda kolo30
SÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 81]
Kolon divertikül perforasyonlari: Hartman
prosedürü veya primer anastomoz?
NEJDET BİLDİK, SEDAT TAN, AYLİN ACAR, MEHMET ESER,
SELÇUK KAYA, SELAHATTİN VURAL, METİN KEMENT
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Bu çalışmada, kolon divertikül perforasyonu ile başvuran hastaların değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem:
Ocak 2010-Ocak 2012 tarihleri arasında acil cerrahi polikliniğine başvuran klinik ve radyolojik olarak kolon divertikül perforasyonu tanısı konulan 6 olgunun demografik verileri, Hinchey
sınıflamasına göre evreleri, hastanede yatış süreleri ve komplikasyon oranları retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular:
Hastaların 1’i (%17) kadın ve 5’i (%83) erkek idi. Ortalama yaş
52.5 (aralık16-72) idi. Beş hastada diabetes mellitus tip 2 ve
hipertansiyon gibi ek morbidite mevcuttu. Tüm hastalara BT
çekildi. Hinchey sınıflamasına göre 2 hasta evre 3 ve 4 hasta
evre 4 idi. Ortalama hastanede yatış süresi 5.75 gün (aralık 4-7)
idi. Hastaların 2’sine hartmann prosedürü ve 4’üne segmenter rezeksiyon ve primer anastomoz uygulandı. Postoperatif
morbidite ve mortalite görülmedi. Ortalama takip süresi 19.6
(aralık 12-29) aydı. Takip süresince komplikasyon görülmedi.
Tartışma ve Sonuç: Divertikül perforasyonu nedeniyle operasyonda segmenter rezeksiyon ve anastomoz uygulanması
güvenli tekniktir.
[SB - 82]
Gastrointestinal sistemin nadir acillerinden
nöroendokrin tümörler
ALİ KOCATAŞ, AHMET CEM DURAL,
MEHMET ABDUSSAMET BOZKURT, MAHMUT DOĞAN,
İLHAN GÖK, MURAT GÖNENÇ, HAKAN YİĞİTBAŞ,
MUSTAFA UYGAR KALAYCI
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
saptandı. Tartışma ve Sonuç: Tanısal yöntemlerdeki gelişmelerin de etkisi ile son yıllarda daha sık tanı konulan GEP-NET
olgularından bir kısmında ise tanı acil cerrahi girişimler sonrasında konulabilmektedir. Hedefe odaklı terapilerin umut vadettiği, onkolojinin yerinin sınırlı olduğu bu tümörlerde cerrahi halen etkili bir seçenektir.
[SB - 83]
Apendikal kitle: İnterval apendektomi gerekli mi?
MEHMET İLHAN, MUHAMMED ÜÇÜNCÜ, ALİ FUAT KAAN GÖK,
HAKAN YANAR, RECEP GÜLOĞLU, CEMALETTİN ERTEKİN
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Apendiküler kitle tanısı ile takip edilen ve ileoçekal
diğer patolojiler dışlandıktan sonra interval apendektomi yapılmayan olguları sunmak. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak 2005
ve 1 Haziran 2010 tarihleri arasında apendiküler kitle tanısı
ile yatırılarak tedavi edilen 58 hastanın verileri retrospektif
olarak incelendi. Apendiküler kitle tanısı fiziksel inceleme, karın ultrasonografisi ve bilgisayarlı tomografi ile konuldu. Yaş,
cins, semptomların başlaması ile hastaneye başvuruna kadar
geçen süre, hastanede yatış süresi ve taburcu olduktan sonra
yapılan tetkikleri değerlendirildi. Bulgular: Olguların 33’ü erkek (%56.8), 25’i kadın idi (%43.2). Ortalama yaş 46.6 (dağılım
16-80 yaş) idi. Semptomların başlaması ile hastaneye başvuru
arasındaki süre ortalama 10.5 gündü. Periapendiküler apse gelişen 10 olguya lokal anestezi altında peruktan drenaj uygulandı. Üç olgunun tetkiklerinde, malignite dışlanamadığında
sağ hemikolektomi yapıldı. İnflamatuar barğırsak hastalığı
saptanan 1 olguya medikal tedavi verildi. Ortalama hastanede kalış süresi 6.29 gündü. Olguların birinde nüks 24 ay sonra
apendiküler hastalık saptandı ve hafif inflamasyon olduğunda
apendektomi yapıldı. Tartışma ve Sonuç: Apendiküler kitle
tanısıyla başarılı konservatif tedavi yapılan ve ileoçekal patolojiler dışlanan olgularda interval apendektomi yapılmayabilir.
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi, İstanbul
Amaç: Gastroenteropankreatik nöroendokrin tümörler (GEPNET) nadir olup, büyük bir kısmını karsinoid tümörler oluşturur. Semptom vermediklerinde tanı konulması zor olup kimi
zaman tanı anında uzak organ metastazı görülebilir. Kliniğimizde acil cerrahi veya invaziv işlem gerektiren GEP-NET olgularımızı paylaşmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 2008 - 2012
tarihleri arasında acil başvurusunda cerrahi girişim uygulanan
olgular; demografi, ön tanı, laboratuar, ameliyat, histopatolojik ve immunhistokimya sonuçları incelenerek retrospektif
olarak değerlendirildi. Bulgular: Sekiz olgunun yaş ortalaması
51,1 (27-76), K/E oranı: 1 idi. Yedi olgudan 3’ü akut apandisit,
3’ü ileus, biri gastrointestinal sistem (GIS) kanaması ön tanısı
ile ameliyata alındı. GIS kanama ile başvuran, endoskopisinde
prepilorik alanda ülsere lezyonun birinci ay kontrol endoskopi
biyopsi histopatoloji sonucu nöroendokrin tümör olup abdominal görüntülemesinde yaygın karaciğer metastazları izlendi. Ameliyat edilen olguların histopatolojik incelemelerinde;
laparoskopik apendektomilerin (n=3) ikisinde iyi diferansiye
nöroendokrin tümör, birinde karsinoid tümör, ileus ön tanısı
ile (n=3) ameliyata alınarak sigmoid rezeksiyon yapılan olguda
az diferansiye nöroendorin tümör, subtotal kolektomi yapılan
olguda Familial Adenomatozis Koli zemininde adenokarsinom
ile birlikte apendikste karsinoid tümör, kısmi ince bağırsak rezeksiyonu yapılan olguda multisentrik nöroendokrin tümör
SÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 84]
Komplike olmayan akut divertikülitte medikal
tedavi yeterli mi?
MEHMET İLHAN, ONUR BAYRAM , ŞEYMA KARAKUŞ,
ALİ FUAT KAAN GÖK, HAKAN YANAR, RECEP GÜLOĞLU,
CEMALETTİN ERTEKİN
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Akut divertikülit tanısıyla yatırılarak takip ve tedavi
edilen komplike olmayan olgularda medikal tedavinin etkinliğinin belirlenmesi. Gereç ve Yöntem: İstanbul Tıp Fakültesi
Travma ve Acil Cerrahi servisinde Ocak 2007-Aralık 2012 tarihleri arasında akut divertikülit tanısıyla yatırılarak takip ve tedavi edilen olguların verileri retrospektif olarak değerlendirildi.
Tüm olguların tanısı fizik muayene ve laboratuar bulgularına
dayanarak, üç kontrastlı tüm batın bilgisayarlı tomografisi (BT)
ile konuldu. Bulgular: Akut komplike olmayan divertikülit
tanısıyla takip edilen 53 olgunun 5’inde yatış sonrası cerrahi
girişim veya perkütan drenaj gerekti. Olguların yaş ortalaması 57.3 idi (30-90). Olguların 31’u erkek (%58.4), 22’si kadındı
(%41.6). Ortalama hastanede kalış süresi 4.9 gün idi (1-16). Olguların çekilen tüm batın bilgisayarlı tomografisinde, 8 olgu
31
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
Hinchey sınıflamasına göre Hinchey II (%15.1), 45 hasta Hinchey I (%84.9) olarak skorlandı. Tüm olgulara başlangıç tedavisi
olarak intravenöz ampisilin - sulbaktam verildi. Yatış sonrası 5
olgunun takiplerinde ateş ve lökosit değerlerinde artış nedeniyle çekilen kontrol batın bilgisayarlı tomografisi sonuçlarına
göre 2 olguya perkütan abse drenajı 3 olguya cerrahi girişim
uygulandı. Bu olguların ikisi erkek üçü kadın idi. Yaş ortalaması
65.4 idi (52-73). Bu 5 olgunun ortalama hastanede kalış süresi 11.4 gündü (7-16). Tartışma ve Sonuç: Komplike olmayan
akut divertikülit olgularında kısa dönem hastanede yatış ile
intravenöz antibiyotik tedavisi güvenli ve yeterlidir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 12
[SB - 85]
Akut mezenter iskemide cerrahi tedavi
sonuçlarımız
SÜLEYMAN BADEMLER1, SÜLEYMAN BÜYÜKAŞIK1,
MAHMUT DOĞAN1, ALİ KOCATAŞ1, CEM DURAL1,
MUSTAFA KALAYCI1, HALİL ALIŞ2, YAŞAR DOĞAN1
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Şişli Eftal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
1
Amaç: Akut mezenter iskemi (AMİ) yüksek mortalite oranına
sahip kötü prognozlu bir hastalıktır. Bu çalışmadaki amaç AMİ
‘ye bağlı cerrahi tedavi uyguladığımız hastalardaki sonuçlarını
ve mortalite ile ilişkili faktörleri belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 ile Şubat 2013 tarihleri arasında AMİ tanısıyla
ameliyat edilen 62 hasta retrospektif olarak incelendi. Bulgular: AMİ nedeniyle ameliyat edilen 62 olgunun 22’si erkek
(%35,5) ve 40’ı kadın (%65,5) dı. Hastaların yaş ortalaması 72 ±
14,5 (dağılım 38-93) idi. Olguların 61’ü (%98) karın ağrısı ve 18’i
(%29) bulantı-kusma şikayetleri ile başvurdu. Fizik muayenelerinde 42 olguda (%68) hassasiyet, 21 olguda (%33) defans ,20
olguda rebaund (%32) ve 4 olguda bağırsak seslerinde azalma
(%6,5) mevcuttu. En sık görülen yandaş hastalıklar hipertansiyon(%70), koroner arter hastalğı (%25) ve atrial fibrilasyon (%7)
idi. Olguların 44‘ünde (%71) lökosit değeri 15000’ nin üzerinde
idi .Olguların 41’inde (%66) ince barsakda nekroz ve 18’inde
(%29) kolon tutulumu belirlendi. Yirmi iki (%35) hastaya masif
barsak rezeksiyonu, 24 hastaya (%38) kısmi barsak rezeksiyonu
ve 4 hastaya (%6,4) embolektomi yapıldı. Yirmi üç olguda second look yapıldı ve bunlardan 7 olguya (%11,2) primer rezeksiyon ve 1 olguyada (%1,6) da re-rezeksiyon uygulandı. Genel
mortalite oranı %62 bulundu. Yaş, hastaneye başvuru zamanı
ve yandaş hastalık olması mortalite üzerine istatistiksel olarak
etkili bulunmuştur (p<0,05). Tartışma ve Sonuç: Akut mezenter iskemi ileri yaşlarda görülen ve yüksek mortalite ile seyreden bir hastalıktır. Hastaların çoğunda yandaş hastalık olması
ve geç tanı konması mortaliteyi etkilemektedir. Bu olgularda
erken tanı ve tedavi mortalite oranını düşürecektir.
[SB - 86]
Apendix lümeninin obliterasyonu
NURAYDİN OZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM, SADIK KESMER,
M SENCER ÖZSOY, KADİR YILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Samsun
Amaç: Apandektomi dünyada en sık gerçekleştirilen acil operasyondur. yaşamları boyunca erkeklerin %8.6 kadınların %6.7
sinde akut apandisit gelişeceği beklenebilir. akut apandisitte mortalite %1’den azdır. uç yaşlardaki hastalarda apandisit
%20’lerden bile yüksek oranlarda perforasyon ile sonuçlanabilir. ratlarda çekal lümenin çeşitli ajanlarla oblitere edilip
edilemeyebileceğini araştırmak. eğer bu mümkün olursa en
azından bu uç yaş gruplarında morbidite ve mortaliteye yol
açabilen apandisitin apandix lümeninin oblitere edilmesi ile
önlenebilmesi. Gereç ve Yöntem: Wistar türü sıçanlarda çekal
lümen izotonik solüsyon,nac ya/yada eşit volümde kimyasal
ajanlarla (polidokanol, %98 etanol, %80 fenol, ile karşılaştırıldı.
32
SÖZEL BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[SB - 87]
Akut mezenter ven trombozlu hastalarda
mortaliteyi nasıl azalttık? Tek merkez
deneyimi ve tedavi algoritması
FATİH YANAR, ORHAN AĞCAOĞLU, ALİ FUAT KAAN GÖK,
İNANÇ ŞAMİL SARICI, BEYZA ÖZÇINAR, NİHAT AKSAKAL,
RECEP GÜLOĞLU, KAYIHAN GÜNAY, MURAT AKSOY,
MEHMET KURTOĞLU
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Mezenter ven trombozu, akut mezenter iskemi olgularının yaklaşık %5-15’inden sorumlu olan ve nadir görülen bir
durumdur. Bu çalışmanın amacı, 34 hastalık tecrübemizi paylaşmak ve mezenter ven trombozuna yaklaşımı tartışmaktır.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2007 ve Ocak 2010 tarihleri arasında,
acil cerrahi servisimize mezenter iskemi tanısı ile başvuran 34
hasta retrospektif olarak incelendi.Peritonit bulgusu mevcut
olan hastalara, başvurularında tanısal laparokopi uygulandı.
Ameliyatın bitirilmesine yakın, karın sol alt kadrana 10mm
laparoskopi trokarı yerleştirildi. Anastomoz yapılan olgularda
ameliyat sonrası ilk 72 saatlik dönemde laparoskopik ikincil
bakı yapıldı.Tüm hastalar günde iki kez subkutan 100mg/kg
enoxaparin uygulandı. Ven rekanalizasyonu değerlendirilmesi
amacıyla tüm hastalara, 6. ve 12. aylarda BT anjiografi görüntüleme yapıldı. Bulgular: BT anjiografi ile 25 (%73) hastada superior mezenterik ven trombozu, 24 (%70) hastada portal ven
trombozu ve 12 (%35) hastada splenik ven trombozu saptandı.
Peritonit bulgusu olan 11 hastaya tanısal laparoskopi yapıldı.
Bu hastaların 8 tanesine ince bağırsak rezeksiyonu ve anastomozu yapılarak ikincil bakı için trokar yerleştirildi. İkincil bakı
yapılan hastalardan 2 tanesinde ince bağırsak iskemisi saptanarak re-rezeksiyon gerçekleştirildi. Tartışma ve Sonuç: Mezenterik ven trombozunun tedavisinde BT anjiografi ile erken
tanı, cerrahi ya da cerrahi dışı yöntemlerle kan akımının sağlanması, uygun antikoagulan kullanımı ve yoğun bakım destek
tedavileri, hastalığın başarılı bir şekilde yönetilmesinde hayati
rol oynamaktadırlar.
SÖZEL BİLDİRİLER
[SB - 88]
Akut mezenter iskemili hastalarda deneyimimiz
SÖ Z E L
12 ratta çekal lümen adhezif madde ile de kapatılmaya çalışıldı.
Çekotomi onarıldı. Abdomen kapatıldı. Ratlar 8 hafta beslendi
daha sonra sakrifiye edildi. Laparatomi yapıldı çekum çıkarıldı formalinde tespit edildi mukozal ablazyon ve obliterasyon
derecesi araşrtırıldı. Bulgular: Pilot çekum mukozasında kimyasal ajanlar 7 ratte 3derece hasar yarattı fakat ancak 1-2 dereceden fibrozis yarattılar. Rejeneratif mukoza gelişmeye zaman
kalmadı. çalışma gurubunda 13 ratten 1’inde polidokanol %3
ile 1. derece mukozal ablazyon 2. derece fibrozis oluşurken
1 farede polidokanol %3 artı %98 etanol aldığında 2. derece
mukozal ablazyon gelişti. Nac+%3poidokanol+%98etanol
ile 3derece ablazyon grade ııı fibrozis gelişti. %80 fenol ile
karşılaştırılan çekal mukoza cyanoakrilatla yapıştırılarak 1.
derece mukozal ablazyon 2. derece fibrozis oluşturuldu.
Nac+%80fenol+cyanoacrylate ile grade ııı ablazyon grade
4 fibrozis oluştu. Tartışma ve Sonuç: çeşitli ajanlarla çekal
mukozanın skleroze ve ablate edillmesi mümkündür ancak
sonuçlar birbiri ile uyumlu değil. Bu kimyasal ajanlarla olguların %80’inde kimyasal hasar oluşturulamadı. Rejenerasyonsa
çözümlenmeyi bekleyen bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Cyanoakrilat bütün olgularda lümeni oblitere edemedi. Eğer
bu problemler diğer deneysel modellerle çözümlenebillirse
belkide omurgalılarda apendix lümeni oblitere edilebilir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
OSMAN ŞİMŞEK, EREN TAŞKIN, KAYA SARIBEYOGLU,
SALİH PEKMEZCİ
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Akut mezenter iskemili hastalardaki deneyimimizi sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Agustos 2011 ile Ocak
2013 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi acil birime karın ağrısı şikayetiyle başvurup yapılan
tetkiklerinde akut mezenter iskemi tanısı konulan 21 hastanın
kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 11’i
kadın ve 10’u erkek ve yaş ortalaması 57,6 idi. Şikayetlerinin
başlangıcı ile ameliyat arasında geçen ortalama gün sayısı 6.8
idi. Tüm hastalara anjio batın tomografisi yapıldı. 9 hastada
süperior mezenterik arterde tıkanıklık ve 12 hastada süperior
mezenterik vende tıkanıklık bu hastaların 4’ünde portal vende tıkanıklık saptandı. 9 hastaya ince bağırsak(ib) rezeksiyon +
stoma, 3 hastaya ib rezeksiyon + anastomoz, 3 hastaya tanısal
laparoskopi, 2 hastaya embolektomi +ib rezeksiyon +anastomoz, 2 hastaya embolektomi + ib rezeksiyon+ stoma ve 2 hastaya medikal tedavi uygulanmıştır. 6 hasta sepsis, multi organ
yetmezliği ve solunum yetmezliği nedeniyle ex. oldu. Tartışma ve Sonuç: Akut mezenterik iskemi (AMİ) seyrek görülen,
genellikle güç teşhis koyulan bir akut karın ağrısı sebebidir ve
ciddi sonuçlar doğurabilmesi nedeniyle erken teşhis ve uygun
tedavi ile mortalite oranın dahada düşürülebilinir.
[SB - 89]
Alvarado score for diagnosing acute appendicitis
MOHAMMAD ZİKRULLAH TAMANNA, TURKİ MOHSEN AL HARBİ,
AHMED ELBASHİR, SALEH AWAD AL RASHİDİ, BADR AL OTAİBİ,
MOHAMMAD MAZİN ABUMAHFOOZ, ABDUL MUTHALİB HUSSAİN
King Fahad Medical City
Amaç: The aim of this study was to evaluate the diagnostic
performance of Alvarado score for diagnosing acute appendicitis. Gereç ve Yöntem: Bulgular: Results - Out of 121 eligible patients 47 patients was found to have acute appendicitis by histo-pathological examination. The overall area under
the Receiver Operating Characteristic curves for Alvarado
score was 0.826 (moderately accurate). The Alvarado score
has shown the diagnostic performance: sensitivity, 85.11%;
specificity, 74.32%; positive predictive value (PPV), 67.8%;
and negative predictive value (NPV) 88.71%, respectively(
using the cutoff value of ≥5 points). However the corresponding values were 59.5%, 85.14%, 71.79% and 76.83%, respectively (using the cut off value of ≥7 points). Tartışma ve
Sonuç: Although the diagnosis of acute appendicitis remains
mainly clinical evaluation, the scoring system is easy, simple
and cheap complementary aid for supporting the diagnosis
of acute appendicitis. The Alvarado score is useful diagnostic
rule out score at a cutoff point of 5. As a decision rule for observation and admission the Alvarado score performs well as
a rule out criterion. Alvarado score cannot be used to rule in
a diagnosis of appendicitis without surgical assessment and
further diagnostic testing. It can be helpful in triage decision
in emergency department, primary care setting and low resource country.
33
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[SB – 90]
[SB – 91]
60 yaş üstü gastro-duodenal ülser peforasyon
olgularımız
Akut apandisit tanısında peritoneal inflamasyon
belirteci belirteci olarak CA 125
FUAT İPEKÇİ, MURAT GÜNER, İLTER KIRMIZI, İSMET HAN,
VEYSEL KARAHAN, EMRE TURGUT
İSMAİL BİLGİÇ1, TAMER DURDU2, SİBEL GELECEK1,
ŞÜKRÜ YORULMAZ2, EVVAH KARAKILIÇ2, M. MAHİR ÖZMEN3
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Cerrahi Anabilim Dalı
B Servisi, İzmir
1
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
2
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Acil Tıp Kliniği, Ankara
3
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Peptik ülser ameliyatları hergeçen gün azalmış, komplikasyonlarına yönelmiştir. Gastro-Duodenal ülser perforasyonları 60 ve üzeri yaş grubunda görülme insidansı az, fakat
morbidite-mortalite oranları fazladır. Bu amaçla 60 yaş ve üzeri
gruptaki gastro-duodenal ülser perforasyon (GDÜP) olgularını
retrospektif olarak inceleyip, sonuçları tartışmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Haziran 2008-2012’de 165 GDÜP olgusu elealındı. 60 ve üzeri olgularımızın; ”cinsiyet, erken-geç (6 saatten
önce sonra) gelmeleri, hazırlayıcı faktörler, perforasyon yeri-çapı (1cm ya da üzeri) ameliyat olarak primer sütür+omentoplasti
ya da graham tipi omentoplasti yada rezeksyon uygulanması,
yatış süreleri (7 gün ve 7 gün sonrası), mevcut yandaş hastalıklar ve morbtide-mortalite ” parametreleri “ çalışma kapsamına
alınmıştır. Bulgular: 165 olgu içerisinde 60 ve üstü; 5’i gastrik
30’u duodenal olmak üzere 35 gastro-duodenal perforasyon
olgusunda; 34’ü erkek, 6’sı kadın; 6’sı erken dönemde (%17.2),
29’u ise (%82.8) geç dönemde acil servise başvurdular. 25’inde
(%71.4) sigara, 15’inde; uzun süreli aspirin ve Nonsteroid antiinflamatuar kullanma öyküsü, 20’si (%57.1) daha önce ülser
hastalıklarınıbilmiyorlardı. Duodenal ülser perf. olan 30’una
primer sütür+omentoplasti veya Graham usulü tamir uygulanmıştır. 3’ü prepilorik antral, 2’si büyük kurvatur tarafındaki
perforasyona; 4’üne graham üsülü tamir birinede 2/3 gastrektomi uygulanmıştır. 4 mide perforasonu karsinoma bağlıydı.
Genel durumları bozuk olan 3 mide, 3 duodenal perforasyon
olgusu exitus oldular. Tartışma ve Sonuç: H.P eradikasyonu
sağlanmadığı takdirde, ön yüzde yerleşen ülserin derinleşip
oluşacak perforasyonda olgularımızdaki gibi nonsteroid anti
inflamatuar ilaç kullanımının, sigara içiminin, özellikle yandaş
hastalıkların hiperasiditenin, bağışıklık azalmasının ve yaşlılarda arteriskleroza bağlı kanlanmanın bozukluğu duodenal
ülser, maliğniteler de mide ülser perforasyonlarına yol acarlar.
Perforasyonlar 60 ve üzerindekilerde morbidite ve mortalite
yüksekliğinden dolayı göz ardı edilmemeli, gastroduodenoskopik tetkik yapılmalı, acil servise gelen yaşlı hastalarda da fazla muskuler defans göstermese de ülser perforasyonu akılda
tutulmalı; acil olarak ameliyata hazır hale getirilmeli, olabildiğince kısa ve perforasyona yönelik cerrahi uygulanmalıdır.
34
Amaç: Akut apandisit halen en sık cerrahi girişim gerektiren
karın ağrısı sebebi olmasına karşın tanı koyduracak spesifik
bir laboratuvar yöntemi halen yoktur. CA 125, over karsinomu
takibinde kullanılan bir tümör belirteci olmakla birlikte peritonun inflamasyonu sonucu kanda arttığını gösteren çalışmalar
vardır. Bu çalışmanın amacı akut apandisit tanısında CA 125’
in yerinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Hastanemiz yerel
etik kurul izni alındıktan sonra bu prospektif çalışmaya karın
ağrısı ile başvuran ve akut apandisit olduğu düşünülen erkek
hastalar ve sağlıklı erkek bireyler dahil edildi. Başvuru anında
alınan kandan CA 125 çalışıldı. Ameliyat bulgusu ve patolojik
tanı sonucu ile CA 125 düzeyleri arası ilişki analiz edildi. Bulgular: Çalışmaya 52 erkek hasta ve 20 sağlıklı birey dahil edildi.
Ortalama yaş 30.6 (16-48) yıl idi. Apandisit nedeniyle ameliyat
edilen hastaların 4 tanesi negatif laparotomi, 31 hastada akut
apandisit, 10 hastada perfore apandisit, 5 hastada peri apendiküler abse ve 2 hastada plastron saptandı. Apandisit tanısı
alan hastaların CA 125 düzeyleri ile (26.3±11.0) apandisit olmayan bireylerin CA 125 düzeyleri (9.5±3.45) arasındaki fark
anlamlıydı (p=0.00). Komplike apandisit olan hastaların CA
125 düzeyleri ile (31± 9.7) komplike olmayan apandisit tanısı
olan hastaların CA 125 düzeyleri (23.7±11) arasındaki fark da
istatistik olarak anlamlı bulundu (p=0.00). Tartışma ve Sonuç:
CA 125 akut apandisit tanısında ve özellikle komplike vakaların
ayırt edilmesinde yardımcı olabilecek bir belirteç olarak kullanılabilir. Ancak, kesin bir eşik değer söyleyebilmek için daha
çok hasta ile yapılacak çalışmalar gereklidir.
SÖZEL BİLDİRİLER
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 13
[SB - 92]
Akut batın tanısı ile opere edilen ve obstruksiyon
görülmeyen ince barsak perforasyonları
KEMAL EYVAZ, SALİM BALİN, HÜSEYİN UZUN, MEHMET ESER,
SERKAN FATİH YEĞEN, AYLİN ACAR, ALİ EMRE ATICI,
SELAHATTİN VURAL
Dr. Lutfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Nadir olmayarak gördüğümüz mekanik obstruksiyon
yapmamış, travma dışı ve genellikle yandaş hastalıkları olan
olgulardaki ince barsak perforasyolarının nedenlerini belirlemek ve cerrahi tedavi sonuçlarını sunmak. Gereç ve Yöntem:
Bir eğitim ve araştırma hastanesinde Ocak 2012- Şubat 2013
arasında akut batın öntanısı ile ameliyat edilen ve ince barsak
perforasyonu saptanan hastaların kayıtları retrospektif olarak
incelendi. Travma, mezenter vasküler hastalık, herniler, yapışıklıklar ve iatrojenik nedenli olan perforasyonlar inceleme dışı
bırakıldı. Kalan 11 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Olguları 6’si erkek (%54,5), 5’i kadın (%45,5) ve
yaş ortalaması 56,8 (26-78) idi. Karın ağrısı tüm olgularda olan
ve en sık karşılaşılan başvuru şikayetiydi (%100). Dört olguda
(%36.3) hipertansiyon ve diabet, 5 olguda (%45,5) geçirilmiş
abdominal girişim mevcuttu. Sekiz olguda (%72,7) lökositoz,
1 olguda (%9) lökopeni mevcuttu. Yedi olguda (%63.6) bilgisayarlı tomografi, 4 olguda (%36.3) ultrasonografi incelemesi
yapılırken, 3 olgu (%27.2) fizik muayene, laboratuar sonuçları
ve karın grafisi bulgularına dayanılarak ameliyata alındı. Operasyon geçirmiş hastalarda obstruksiyona sebep olan brid saptanmadı .En sık etyolojinin malign hastalıklar olduğu saptandı
(5 olgu, %45,4). İki olgu (18,1%) Tbc tedavisi almakta idi. Üç
olgu (%27,2) kemoterapi görmekte iken perforasyonla başvurdu. Operatif yöntem olarak olguların peritonitinin yaygınlığı
ve genel durumları da dikkate alınarak ilgili uzmanın tercihi
doğrultusunda 6 olguya (%54,5) primer tamir veya rezeksiyon
sonrası anastomoz uygulanırken, 5 olguya (%45,5) farklı stoma
prosedürleri uygulandı. Dört hastada (%36,3) yara yeri enfeksiyonu görüldü. Üç olguda (%27,2) yoğun bakım takiplerinde
mortalite görüldü. Tartışma ve Sonuç: Barsak perforasyonları
sık karşılaşılaşılabilen bir cerrahi acildir. Farklı etyolojik nedenler dikkate alınarak tanısal süreç kısa tutularak optimal teröpatik işlemler seçilip morbidite ve mortalite azaltılabilir
[SB - 93]
Nekrotizan fasiitli 20 olgunun klinik
değerlendirmesi
ELİF ÇOLAK , NURAYDIN ÖZLEM , UMUT YILMAZYILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Samsun
Amaç: Nekrotizan Fasiit (NF), nadir görülen ancak yüksek mortalite ile seyreden, esas olarak yüzeyel fasya ve deri altı dokuyu
tutan bir yumuşak doku enfeksiyonudur. Bu çalışma ile hastanemizde takip ve tedavi ettiğimiz 20 olgunun klinik değerlendirmesini yapmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: 01 Ocak
2008-30 Aralık 2012 tarihleri arasında Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesinde NF tanısıyla takip ve tedavi edilen 20 hasta
retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların %60’ı (n=12)
SÖZEL BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
kadın, %40’ı (n=8) erkek; yaş ortalaması 57.6 (min:26-maks:88)
yıl idi. En sık görülen risk faktörleri %35 diabetes mellitus (DM),
%35 periferik dolaşım bozukluğu iken, bunu %20 içi boş organ
perforasyonu sonrası gelişen NF olguları izledi. Bir hasta travmaya bağlı postsplenektomi dönemde NF tanısı almıştı. Yine
hastalardan birinde gluteal bölgeye intramusculer enjeksiyon
sonrası NF gelişmişti. Hastaların derin doku kültürlerinde %70
oranında üreme tespit edildi. Altı (%45,7) olguda üreyen Pseudomanas aeruginosa’nın en sık etken olduğu görüldü.Bunu
sırasıyla; 3 (%21,4) olguda Staphylococcus aureus, 2 (%10,4)
olguda Esherichia coli ve birer olguda üreyen Klebsiella pnömonia, Proteus mirabilis ve Acinetobacter izledi. Hastaların
hepsine ilk 24 saatte geniş spektrumlu antibiyoterapi başlandı.
En sık kullanılan antibiyotikler karbapenemler (meropenem
ya da imipenem) ve beta laktam-beta laktamaz inhibitörleri (piperasilin-tazobaktam ya da sefaperazon-sulbaktam) idi.
Hastaların tümüne geniş cerrahi debridman uygulandı. Yara
bakımları günlük debridman ve irrigasyon ile yapıldı. Üç olguda defektler fasyokutan flep, iki olguda kısmi kalınlıkta deri
grefti ile kapatılırken bir hastanın defekti primer kapatıldı. Beş
(%25) hasta kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak; NF
erken tanı konulup hızlıca tedavi edilmesi geren bir durumdur.
Geniş cerrahi debridman ve geniş spektrumlu antibiyoterapiye rağmen yüksek mortalite ile seyretmektedir. Bu çalışma ile
nekrotizan fasiitin hastanemizdeki izlem sonuçları ortaya konulmaya çalışılmıştır.
[SB - 94]
Akut mekanik intetinal obstrüksiyona neden olan
kolo-rektal kanserli olgularımız
M. MAHİR FERSAHOĞLU, AHMET BAŞKENT, A. BORA KARİP,
MEHMET OKUDUCU, İKSAN KARAMAN, A. TUBA FERSAHOĞLU,
YETKİN ÖZCABI, BÜLENT KAYA, KEMAL MEMEİŞOĞLU
Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Akut mekanik intestinal obstrüksiyona (AMİO) neden
olan kolo-rektal kanserler (KRK) teşhis ve tedavi açısından tartışmalı yerini korumaktadır. Acil polikliniğinden AMİO nedeni
ile interne edilen ve ameliyatta KRK tespit edilen vakaları retrospektif olarak irdeledik. Gereç ve Yöntem: Kliniğinde Şubat
2007-Şubat 2013 tarihleri arasında AMİO nedeni ile interne
edilen ve ameliyatta KRK tespit edilen, kadın/erkek oranı 23/33
olan toplam 56 hastayı inceledik. Operasyonda rezektable
olarak değerlendirilen tümörlere yerine göre rezeksiyon ve/
veya ostomi, rezeke edilemeyen tümörlere ise palyatif amaçlı
ostomi yapıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 66,5 (2491) olup tümörlerin kolondaki yerleşim yeri incelendiğinde 18
(%32) olgu sağ kolonda (çekum, ascenden kolon ve hepatik
flexura), 3 (%5) transvers kolon, 31 (%55) sol kolonda (splenik
flexura, descenden ve sigmoid kolon), 4 (%6) olgu ise rektum
lokalizasyonunda idi. Bu tümörlerden 11 (%20) olguya subtotal kolektomi (2’si sağ, 1’i transvers, 8’i sol kolon), 7 (%12,5)
olgu sadece ostomi (2 ileostomi, 5 kolostomi) açıldı, 14 (%25)
olguya sağ hemikolektomi, 22 (%39) olguya sol hemikolektomi (rezeksiyon+ anastomoz+ koruyucu ileostomi ve Hartman
prosedürü), 1 (%2) olguya ise Anterior rezeksiyon ve koruyucu
ileostomi yapıldı. 8 (%14) olgu postoperatif çeşitli sebeplerden
dolayı ex oldu. Bunlardan 4’ü (%7) operatif komplikasyonlardan, 4’ü (%7) ise sistemik problemlerden ex oldu. Subtotal
kolektomi yapılan ve ex olan 3 (%5) olgudan 1’i transvers, 2’si
sol kolonda idi. Kolostomi açılan ve irrezektable olan 2 (%4) olgunun 2’side sol kolon lokalizasyonunda idi, 2 (%4) olguya sol
35
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
hemikolektomi, 1 (%2) olguya ise sağ hemikolektomi yapılan
olguların ex olduğu görüldü. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak
AMİO nedeni ile interne edilen ve ameliyatta KRK tespit edilen
vakalar postoperatif komplikasyonlara açık ve mortalite oranının yüksek olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca bu
vakalarda mümkün olduğu kadar definitif ameliyat yapılması
ve şüpheli durumlarda kontrol amaçlı ostomilerden kaçınılmaması kanaatindeyiz.
[SB - 95]
Hastanemizde genel cerrahi kliniği’nden istenen
acil konsültasyonlarının değerlendirilmesi
GÜRHAN IŞIL1, UYGAR DEMİR1, CEMAL KAYA1, ÖZGÜR BOSTANCI1,
HAKAN MUSTAFA KÖKSAL1, PINAR YAZICI1, EMRE BOZDAĞ1,
SİNAN ÖMEROĞLU1, EMRE BOZKURT1, MEHMET MİHMANLI1,
CANAN IŞIL2
1
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, İstanbul
Amaç: Hastanemizde Haziran 2012 tarihi itibariyle Genel Cerrahi klinikleri birleşmiş olup, bu tarihten sonra Genel Cerrahi
Kliniğimizden istenen acil konsültasyonlarının içerik ve sonuç
açısından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem:
Haziran 2012-Aralık 2012 tarihleri arasında Genel Cerrahi Kliniğimizden acil konsültasyon istemi olan olgular demografik
özellikleri, konsültasyon istem sebepleri, yapılan operasyonlar
ve sağ kalım açısından retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Acile başvuran 125273 olgunun 2115’ine (%1.68)
acil cerrahi konsültasyonu istenmiş olup, 447 (%21.13) olgu
ameliyat edilmiştir. 6 olgu önerilen operasyonu kabul etmeyip kendi rızaları ile hastaneden ayrılmıştır. Olguların yaş aralığı 16 ile 98 yaş arasında olup, 263’ü erkek ve 184’ü kadındır.
Konsültasyonların %79’u karın ağrısı, %9’u travma, %1’i apse
ve %1’i yaralanma nedeniyle istenmiştir. Ameliyata alınan 447
olgunun 232’si ( %51.9) akut apandisit, 76’sı (%17.0) akut batın,
37’si (%8.2) mekanik barsak tıkanıklığı, 24’ü (%5.3) akut kolesistit, 24’ü (%5.3) inkarsere herni, 23’ü (%5.1) apse/hematom
boşaltılması, 14’ü (%3.1) delici kesici alet yaralanması, 5’i (%1.1)
gastrointestinal kanama, 5’i (%1.1) ateşli silah yaralanması, 4’ü
(%0.8) araç içi trafik kazası, 2’si (%0.4) araç dışı trafik kazası, 1’i
(%0.2) yüksekten düşme tanıları ile opere olmuştur. Operasyon sonrasında olguların 339’u (%75.8) servise, 102’si (%22.8)
cerrahi yoğun bakım ünitesine (CYBÜ) transfer edilmiştir. Kaybedilen 31 (%6.9) olgunun 6’sı (%19.3) ameliyat sırasında, 23’ü
(%74.1) CYBÜ’de, 2’si (%6.4) serviste kaybedilmiştir. Tartışma
ve Sonuç: Acil operasyon geçiren olguların çoğunluğu akciğer sorunları nedeniyle CYBÜ’de kaybedilmektedir. Bu çalışma
Genel Cerrahi kliniğimizden istenen acil konsültasyonlarının
beşte birinin ameliyat gerektirdiğini ve yapılan ameliyatların
sonuçlarının literatür ile uyumlu olduğu sonucuna varılmıştır.
[SB - 96]
Genel cerrahi ameliyatları arasında acil
ameliyatların sayısı değişti mi: 3. basamak
hastanesinde 5 yıllık değerlendirme
MEHMET YILDIRIM, NAZİF ERKAN, ENVER İLHAN, ALİ COŞKUN,
ABDULLAH ŞENLİKCİ, DURMUŞ ALİ ÇETİN
36
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Amaç: Ülkemizde 2. basamak hastaneler yeterli donanıma sahip olup elektif ve acil ameliyatları başarı ile yapmaktadırlar. Bu
nedenle asistan eğitimi veren 3. basamak eğitim hastanelerinde Genel Cerrahi (GC) acillerinin azalmasının asistan eğitiminde sorunlara yol açabileceği düşüncesinden yola çıkarak genel
cerrahi kliniğimizin 5 yıllık materyalini inceledik. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008-Aralık 2012 yılları arasında genel ameliyathanedeki ameliyatların toplam sayı içinde GC ve diğer branşların
ayırımı yapılarak; toplam, elektif ve acil GC sayıları bilgi işlem
veri tabanından çıkarıldı. Bulgular: Tüm branşlardan 50618
olgu ameliyat edilmiş olup, bunların 17750’i (%35) GC ameliyatı olup, 3799’u (%21.4) ise acil olgudur. Yıllara göre dağılımda
toplam sayılar 2008’den 2012’ye kadar sırasıyla 10544, 8588,
10066, 10790, ve 10630 olgu olup bunların içinde GC olguları
3265, 3407, 3800, 3708 ve 3570’dir. GC olguları içinde acil olgular aynı yıllar sırasıyla 760, 735, 756, 788 ve 760 olgu (ortalama
759) olarak bulundu. GC’den sonra ameliyat sıklığı ise ortopedi
ve üroloji dallarında bulunmuştur. Tartışma ve Sonuç: Son 5
yılda genel cerrahi pratiğimizde acil olgu sayısında azalma saptamadık. Hasta alışkanlığı, 112 transferi ya da hasta kabül politikamızdaki formasyon gibi mültifaktöryel nedenlerle ortaya
çıkan bu durumda, 3. basamak eğitim hastanemizin acil hasta
sayısını kaybetmediği ve asistan acil pratiği ve eğitiminde eksiklik olabileceği yönündeki kaygılarımızın şu an reel olmadığı
kanısındayız.
[SB - 97]
Zor gastrointestinal kanamalarda kapsül
endoskopisinin yeri
MEHMET İLHAN1, MUHAMMED ÜÇÜNCÜ1, ALİ FUAT KAAN GÖK1,
HAKAN YANAR1, RECEP GÜLOĞLU1, FİLİZ AKYÜZ 2,
CEMALETTİN ERTEKİN1
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
1
Amaç: İnce barsaklardan kaynaklanan gastrointestinal sistem
(GİS) kanamalarında tanı ve tedavi yönetimi zor bir durumdur.
Zor GİS kanamalı olgularımızda kapsül endoskopisi deneyimimizi paylaştık. Gereç ve Yöntem: İstanbul Tıp Fakültesi,
Travma ve Acil Cerrahi Servisine 1 Ocak 2009 ile 1 Ocak 2013
tarihleri arasında zor GİS kanaması olan ve kapsül endoskopisi yaptığımız 19 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: Zor GİS kanama tanısıyla takip edilen 23 olgudan 19
sı çalışmaya dahil edildi. (4 hastanın verilerine ulaşılamadığı
için çalışma dışı bırakıldı.) Olguların 5’i kadın (%26.3) ve 14’ü
erkekti (%73.7). Ortalama yaş 58.5 üç olgu kan sulandırıcı ilaç
kullanıyordu. Üç olgu yoğun bakımda takip edildi. Beş olguya
anjio yapıldı ve aktif kanama saptanmadı. Ortalama eritrosit
süspansiyon replasmanı 10.5 ünite idi. 4 olgu kapsül endoskopisinde bulunan kanama odakları nedeniyle ameliyat edildi. Opere edilen olgulardan birinde ince barsak adenokanseri
saptandı. 10 olgunun tekrar kanama şikayeti olmadığı için takip edildi. 1 olgu takibi sırasında ex oldu. Hastanede ortalama
kalış süresi: 16.3 idi. Tartışma ve Sonuç: Gizli GİS kanama tüm
GİS kanamaların %5’ini oluşturmaktadır. Tanı koyması ve yönetimi zordur. Bu olgularda yapılan gastroskopi, kolonoskopi ve
çift balon endoskopi de aktif kanama saptanmadığında kapsül
endoskopisi tercih edilebilir.
SÖZEL BİLDİRİLER
SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU - 14
[SB - 98]
Kronik venöz ülserli hastalarda çoklu bandaj
uygulamasının
FATİH YANAR, ALİ FUAT KAAN GÖK, ORHAN AĞCAOĞLU,
İBRAHİM AZAMAT, FATİH ATA GENÇ, YILMAZ BAŞAR,
MEHMET KURTOĞLU
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Kronik venöz ülserli hastalarda çoklu bandaj uygulamasının sonuçlarının değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: Bu
çalışmada Ocak 2006-Aralık 2012 tarihleri arasında eşlik eden
belirgin arteriyel problemi olmayan (ayak bileği / kol sistolik
basınç indeks >1), standart ülser bakımı uygulanan, 62 hasta
(46 E, 16 K) prospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastaların
tümüne çoklu bandaj uygulanmıştır, ayrıca 1gr/gün mikronize saflaştırılmış flavonoid fraksiyonu kullanılmıştır. Ülsere alan
ölçümü başvuru, 5. gün, 10. gün, 20. gün, 1. ay ve 2. ay planimetrik yöntemle yapılmıştır. Hastaların tümü ayaktan takip
edilmiştir. Tamamen veya %95 iyileşen ülserli hastalara klas III
varis çorabı, cilt bakımı eğitimi ve ev egzersiz programı verilmiştir. Bulgular: Ortalama yaşı 46.7 (19-82) olan 62 hasta ve
71 bacakta ortalama ülser süresi 43 ay (en az 2 ay-en çok 275
ay) ve başvuruda ortalama ülsere alan ölçümü 90 cm2 ( en az
5 cm2 - en çok 336 cm2) olarak saptanmıştır. Ülsere alanlar başvuru, 5, 10, 20. günler, 1. ve 2. ay cm2 olarak takip edilmiştir. 2.
ay tamamlandığında 64 bacakta tam iyileşme (%90), diğer 7
bacakta %95 iyileşme saptanmıştır (bilateral ülseri olan 1 hasta
karaciğer yetmezliği nedeni ile kaybedildi). İkinci aydan sonra
bütün hastalarda klas III (40-50 mmHg) varis çorabı kullanımına geçilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları göz
önüne alındığında, çoklu bandaj uygulaması, kronik venöz ülserli hastalarda tedavi sürecini ve maliyeti azaltan konservatif
bir yöntem olarak uygulanması güvenilir ve başarılıdır.
[SB - 99]
Kolorektal yaralanmalara yaklaşım
NURAYDIN ÖZLEM, KADİR YILDIRIM, SADIK KEŞMER,
UMUT YILMAZYILDIRIM, M SENCER ÖZSOY
Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Amaç: Kolon ve rektum yaralanmalarında (KRY) II. Dünya
Savaşı’nda kolostomi yapmanın zorunlu olduğu düşünülmüştü. Ancak yeni sivil veriler diversiyonsuz primer onarımın güvenli ve uygulanabilir olduğunu göstermiştir. KRY’da
yaklaşımımızı irdelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Yaş
ortalaması 37.3 (10-84), 57 (10K, 47E) KRY’li hastanın verilerine ulaşılan 31’inin 7’si ateşli silah (ASY), 16’sı kesici-delici alet
(KSAY), 7’si trafik kazası (TK), 2’si iatrojenik yaralanmıştı. Bulgular: Otuz sekiz hastada kolon,10’unda rektum, 6’sında perine,
2’sinde kolon+rektum, 1’inde perine+ rektum +kolon yaralanması vardı. Kolon yaralanma skoru (CIS) 1’inde gradeI, 17’sinde gradeII, 2’sinde gradeIII, 1’inde gradeIV, 2’sinde gradeV idi.
23 kolon perforasyonuna (23/38, %60) primer sütur, 12’sine
(%32.1) kolostomi, 3’ üne (%7.9) rezeksiyon + anastomoz, rektum yaralanmalı 10 hastanın 8’ine (8/10, %80) kolostomi, 2’sine
(%20) primer sütür, perine yaralanmasının 3’üne (%50) debridSÖZEL BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
man, 3’üne kolostomi (3/6 %50) uygulandı. Verilerine ulaşılan
primer onarımlı 13 hastanın 1’i gradeI, 11’i gradeII, 1’i grade III
idi. Kolostomi alanların 3’ü gradeII 1’i gradeIII, 1’i de gradeV idi.
rezeksiyon+anastomoz alan 3 hastanın 1’i grade II, 1’i gradeIV
1’i gradeV idi. Gradeleri yükse olan hastalar daha yüksek oranda kolostomi, rez+anastomoz aldılar. Hastanede kalış süresi
primer onarım yapılanlarda 5.85, kolostomi yapılanlarda 11.37
gün dü. Verilerine ulaşılan 18 KRY’li hastadan 2’sinde olan mortalite anastomoz dışı nedenlere bağlı idi. En çok yaralanan organ kolondu. Onu rektum ve perine izliyordu. Kolon yaralanmasına kesici-delici alet yaralanması ve trafik kazası, ateşli silah
yaralanması sebep oldu. 7 ateşli silah yaralanmasından 4’üne
kolostomi yapıldı. 13 KDAYnın 9’u primer onarıldı. 3’üne kolostomi rekonstrüksiyonu 1’ ine rezeksiyon anastomoz yapıldı.
ASY daha destrüktif olmuştur. Eşit şiddette lokal, genel travma,
intraoperatif bulgular varlığında primer onarım komplikasyon,
ölüm, seyrin daha iyi olduğu güncel çalışmalarla bildirilmiştir.
Her tür tamirle mortalitemiz olmadı. Hastanede kalış süresi
primer onarımda daha kısa idi. Tartışma ve Sonuç: Destrükte edici yaralanmalarda rezeksiyon sonrası primer onarım mı
yoksa ostomi mi yanıtı tartışmalıdır. Şiddetli kolon ödemi ve
kanlanma, ağır fekal kontaminasyon 4’ü den fazla kan verilmesi tek doz antibiotik profilaksi den daha önemli bulunmuştur.
Bir çalışmada retrospektif bakılanlarda primer sütur bizimkilerdeki oranda, ileriye dönüklerde primer sutür %90’a çıkmıştı.
[SB - 100]
Karın ön duvari ateşli silah yaralanmalarında
selektif konservatif takip ve tedavi
ALİ FUAT KAAN GÖK, MESUT ÇAYNAK, FATİH YANAR,
ORHAN AĞCAOĞLU, CEMALETTİN ERTEKİN
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Bu çalışmanın amacı, karın ön duvarı ateşli silah yaralanmalı olguların kesin laparotomi endikasyonu yok ise güvenli bir biçimde konservatif olarak takip ve tedavi edilebileceğinin gösterilmesidir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2007 - Aralık
2012 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Travma ve Acil
Cerrahi birimine başvuran karın ön duvarı ateşli silah yaralanmalı 36 ardışık olgudan kesin laparotomi endikasyonu olmayıp, konservatif takip ve tedavi edilen 8 olgu çalışmaya dahil
edildi. İlk başvuru anında kesin laparotomi endikasyonu olup
ameliyat edilen 28 olgu çalışma dışında bırakıldı. Laparotomi
yapılmayan olgular yakın hemodinami takibi, seri fizik muayene ve laboratuar tetkikleri yapılıp, gerektiğinde görüntüleme
yöntemleri kullanılarak takip edildi. Bulgular: Çalışmaya dahil
edilen 8 olgunun tamamı erkek ve ortalama yaş 25 (9-40) idi.
Beş olguda toplam 7 solid organ yaralanması saptandı. Olguların ikisinde izole karaciğer yaralanması, iki olguda karaciğer
ve sağ böbrek yaralanması, bir olguda izole sağ böbrek yaralanması mevcut idi. Bilgisayarlı tomografi anjiografide karaciğer yaralanmasından kontrast ekstravazasyonu olan bir olgu
ile hem karaciğer hem de böbrek yaralanmasından kontrast
ekstravazasyonu olan iki olguya anjioembolizasyon yapılarak
kanama kontrolü sağlandı. Karaciğerden safra fistülü gelişen
bir olguya perkütan drenaj yapıldı. İki olguda herhangi bir yaralanma saptanmayarak takiplerinin 3. gününde gönderildi.
Bir olguya takibin 5. saatinde akut karın bulguları geliştiği için
laparotomi yapıldı ve inen kolon yaralanması saptandı. Ortalama hastanede kalış süresi 9 (4-18) gün idi. Tartışma ve Sonuç:
Başvuru anında kesin laparotomi endikasyonu olmayan karın
ön duvarı ateşli silah yaralanmalı olguların, yakın takip, yeterli
37
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
resüsitasyon ve girişimsel işlemlerin yapılabileceği uygun travma merkezlerinde konservatif olarak da başarıyla takip ve tedavi edilebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
[SB - 101]
Delici kesici alet yaralanmalarında antibiyotik
kullanımı
SELAHATTİN VURAL, SERKAN FATİH YEĞEN, KEMAL EYVAZ,
SALİM BALIN, NEJDET BİLDİK, MURAT ALKAN, UĞUR CAN
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Delici kesici alet yaralanmaları (DKAY), acil cerrahi servislerinde sık karşılan bir durumdur. Tedavi zamanla konservatif yaklaşıma doğru değişim göstermiştir. Bununla birlikte
antibiyotik kullanımı da azalmaktadır. Bu çalışmada, toraks ve
abdominal bölgeye penetre DKAY’lı hastaların sonuçlarının
incelenmesi ve antibiyotik kullanımının morbiditeye etkisi
değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Kasım 2011-Aralık 2012 tarihleri arasında toraks ve abdominal bölgeye penetre DKAY ile
acil cerrahi servisine başvuran hastalar retrospektif olarak incelendi. Hemodinamisi stabil, akut karın bulguları olmayan hastalar konservatif tedaviye alınırken, hemodinamisi instabil ve/
veya akut karın bulguları olan hastalara acil laparotomi yapıldı.
Takiplerinde periton iritasyon bulguları gelişenler de opere
edildi. Ameliyatın zamanlaması (acil, geç), antibiyotik kulanımı
ve morbidite üzerine etkisi değerlendirildi. Bulgular: Toplam
92 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların 79’u (%85,9) erkek
ve 13’ü (%14,1) kadındı. Yaş ortalaması 31,5 (2-72) idi. İlk değerlendirme sonucunda hemodinamisi stabil olan ve peritonit
bulguları olmayan 55 (59,8%) hasta konservatif tedaviye alınırken, 37 (40,2%) hastaya laparotomi uygulandı. Laparatomi
yapılan 37 hastanın 20’si (%54,1) hemodinamik instabilite nedeniyle acil opere edilirken 17’si (%45,9) periton iritasyon bulguları geliştikten sonra opere edildi. Cerrahi yapılan hastalarda
profilaktik ve tedavi dozunda antibiyotik kullanılan hastalarda
postoperatif morbidite açısından istatistiksel anlamlı farklılık
saptanmamıştır (p 0,521). Tartışma ve Sonuç: Bu çalışmada
tedavi dozunda antibiyotik kullanımın morbidite üzerine etkisinin anlamlı olmadığı görülmüştür. Bu hastalarda profilaktik
tedavinin yeterli olabileceği düşünülmüştür.
[SB - 102]
Hava yolu ile tahliye ve dört aylık tecrübeler
ALİ OSMAN YILDIRIM1, EMRAH EYİ2, MURAT EROĞLU1
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Acil Servis, İstanbul
Hakkari Asker Hastanesi, Hakkari
1
2
Amaç: Hava yolu ile taşıma savaşta, barışta ve deprem, sel ve
çığ düşmesi gibi tabiat olayları sonrasında hastaların daha iyi
sağlık koşullarına ulaşmasını sağlamak amacıyla yapılan acil
hasta bakımının bir parçasıdır. Hava ambulansları, kara ambulanslarına göre hasta nakil süresini azaltırken, yükseklik ise bir
handikaptır. Gereç ve Yöntem: 2010 Şubat-Haziran ayları arası dört aylık sürede askeri ambulans uçak ile yurt dışından 94
hasta türkiye ye taşınmış ve çoğu sağlık bakanlığı hastaneleri
olmak üzere tedaviye alınmışlardır. Bulgular: Hastaların %5’i
Afganistan’dan, %63’ü Irak’tan, %8 KKTC’den, %21’i İsrail’den
ve %1’i de Kosova’dan taşınmıştır. Yine taşınan hastaların %63
i yabancı uyrukludur. Sevk sebepleri incelendiğinde hastaların
38
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
%79’unun ateşli silah yaralanması nedeniyle sevk edildiği ve
bunların büyük bür çoğunluğunu Iraktan sevk edilen Irak’lıların oluşturdukları görülmekteydi. Diğer sevk nedenleri,araç
içi trafik kazaları, subaraknoid kanama, yanık, yüksekten düşmeler bulunmaktaydı. Dâhili hastalıklar nedeniyle sevk edilen
hastalar tüm hastaların %8’ini oluşturmaktaydı. Tüm hastaların
taşınması için 19 kalkış yapıldığı genellikle kalkışlarda çok sayıda hasta taşındığı ve 1-2 hastalı uçuşların az sayıda olduğu
dikkat çekmekteydi. Tartışma ve Sonuç: Günümüz acil tıp hizmetlerinin bir parçası olan havadan tahliye özellikle yaralanma
ve etkin tedavi arasındaki süreyi kısaltması açısından oldukça
önemlidir. Bunun yanında aynı anda çok sayıda hastanın taşınmasına da olanak sağlaması havadan tahliyenin önemini
arttırmaktadır. Yapılacak tahliyelerde uygun hasta seçimi ve
hastaların tahliye esnasında uygun yönetimi hastaların yaşam
şanslarının artmasına olumlu etki sağlayacaktır.
[SB - 103]
Batın içi solid organ yaralanmalarında konservatif
yaklaşım sonuçlarımız
ARİF ASLANER, MANİ HABİBİ, UMUT RIZA GÜNDÜZ,
ROJBİN KARAKOYUN DEMİRCİ, OSMAN ZEKAİ ÖNER,
NURULLAH BÜLBÜLLER
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya
Amaç: Genel durumu stabil olan hastalarda karaciğer ve dalak
yaralanmalarına artık konservatif yaklaşmaktayız. Bu calışmamızda kunt karın travmasıyla acil servisimize son 3 yılda başvuran ve karaciğer ve/veya dalak yaralanması saptanan hastalara
tedavi yaklaşım yönetimi irdelendi. Gereç ve Yöntem: Ocak
2010 ile Aralık 2012 tarihleri arasında acil servisimize kunt
batın travmasına bağlı olarak karaciğer ve dalak yaralanması
tespit edilip konservatif takip uygulanan 32 olgu retrospektif
olarak incelendi. Bulgular: Künt karın travmasına bağlı yaralanması olan 32 hastanın ondokuzu erkek onüçü kadın idi,
yaş ortalaması 35 yıl (18-72) idi. Batın travması olan hastaların
12 tanesinde karaciğer ve dalak beraber, 1 tanesinden sadece karaciğer ve 19 tanesinde de sadece dalak travması izlendi.
Hastaların üç tanesi takibinin 1 ile 3 üncü günü arasında hemodinamik instabilite nedeniyle acil olarak ameliyat edildi. Bu olguların BT bulguları Grade 4 dalak yaralanamsı ile uyumlu idi,
ancak ameliyat bulgusu olarak dalağın hilustan tam ayrışmış
olduğu görüldü. 1 mortalite gözlendi. İzole dalak yaralanması
tespit edilen 18 (%56) ve karaciğer dalak travmasının beraber
eşlik ettiği 11 hasta ise konservatif olarak takip edildi. Hastaların onikisinde derece 1 (%38), dokuzunda derece 2 (%28), sekizinde derece 3 (%25) yaralanma tespit edildi. Konservatif olarak takip ettigimiz hastaların hicbirinde ek organ yaralanması
tespit edilmedi. Hastaların biri haricinde diğerleri şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Hemodinamisi stabil olan kunt
travmalı karaciğer ve dalak yaralanmaları yakın takip altında
konservatif yaklaşımla başarılı bir şekilde tedavi edilip, gereksiz cerrahi girişimlerden kaçınılabileceğini düşünmekteyiz.
SÖZEL BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[SB - 104]
[SB - 105]
Pamuk ipliğine bağlı hayatta bir umut olmak
Karın duvarına penetre kesici delici alet
yaralanmaları: 30 356 olgunun retrospektif
analizi
AYŞE HANDAN DÖKMECİ1, TÜLİN YILDIZ2, HAMİT IŞIKALP3
1
Namık Kemal Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
Acil Yardım ve Afet Yönetimi Bölümü, Tekirdağ
2
Namık Kemal Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu,
Hemşirelik Bölümü, Tekirdağ
3
İl Sağlık Müdürlüğü Acil ve Afetlerde Sağlık Hizmetleri
Şube Müdürlüğü, Tekirdağ
Amaç: Her yıl binlerce insan doğru olarak ilk yardım uygulanamadığından doğal afet, kaza, yaralanma ve hastalık nedeniyle sakat kalmakta ya da kaybedilmektedir. Bu durumlarda
doğru ve zamanında yapılan ilk yardım uygulaması çoğu zaman hayat kurtarıcı olabilmektedir. Bu nedenle Namık Kemal
Üniversitesi 1. Sınıf öğrencilerimizin bilinçlenmesine katkıda
bulunmak, hem toplumda hem de kampüs alanında bulunan
kişilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak amacıyla Temel İlk
Yardım eğitimi ve otomatik defibrilatör kullanım eğitimi verilmesi planlanarak, olay yerinde yapılan ilkyardımın doğru
zamanda ve doğru teknikle yapılmasının önemine dikkat çekmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: 2012 Yaz döneminde
Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü öğrencilerine duyurular yapılarak istekli öğrencilerin katılımı sağlandı. Öğrenciler ile
toplantı yapılarak projenin içeriği anlatıldı. 1. sınıf öğrencilerinin katıldığı toplantı sonrasında ilkyardım kitaplarının dağıtımı
yapıldı. Bu dönemde öğrenciler yaz ayları boyunca kendi kendine öğrenme becerilerini ve bilgilerini pekiştirdiler. Bulgular:
Eğitim-öğretim dönemi başladığında ön test yapıldı. Ön testte
75 ve üstü puan alan 53 öğrenciye Namık Kemal Üniversitesi
Sağlık Yüksekokulu Öğretim Üyeleri tarafından Temel İlkyardım
Eğitimi ve Otomatik Defibrilatör kullanım eğitimi verilecektir. İl
Sağlık Müdürlüğü Acil ve Afetlerde Sağlık Hizmetleri Şube Müdürlüğü tarafından Temel İlk Yardım Sınavı yapılacaktır. Başarılı
olan öğrencilere ilkyardımcı sertifikası verilecektir. Tartışma ve
Sonuç: Hayatı riske eden ani gelişen olaylardaki ilk dakikalar
çok önem taşımaktadır. Zamanında ve doğru bir şekilde ilkyardımcı tarafından bireye uygulanacak ilkyardım ile hastanın hayatta kalım şansı artabilmektedir. Bu nedenle temel ilkyardım
eğitimleri ile birlikte otomatik defibrilatör kullanım eğitimlerinin de verilmesi, özellikle toplu yaşam alanlarında otomatik
defibrilatörlerin bulundurulması, meydana gelecek ani olaylarda hayat kurtarıcı olabilecektir.
SÖZEL BİLDİRİLER
SÖ Z E L
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
ENVER İLHAN1, MEHMET AKİF ÜSTÜNER1, MEHMET YILDIRIM1,
AHMET AYKAS1, ABDULLAH ŞENLİKÇİ1, VERMİ DEĞERLİ2,
HİLMİ GÜNGÖR1
1
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
2
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Acil Tıp Kliniği, İzmir
Amaç: Kesici delici alet yaralanmaları acil servise sık başvuru
nedenlerinden biridir. Kesici delici alet yaralanması nedeniyle
acil servise başvuran ve Genel Cerrahi Kliniği tarafından tedavi
edilen hastaları sunduk. Gereç ve Yöntem: SB İzmir Bozyaka
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis Kliniği’ne 2008-2013
yılları arasında kesici delici alet yaralanması nedeniyle başvuran hastaların elektronik kayıtları retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: Toplam 30 356 hastanın 29 367’si (%96.7) ayaktan tedavi edildi. Kalan 987’si (%3.3) değişik kliniklere yatırıldı. Bunlardan 274’ü (%27.7) Genel Cerrahi Kliniği’ne yatırıldı.Bunların
da, 256’sı (%93.4) erkek, 18’i (%6.6) kadındı. Yaş ortalaması 32.5
(aralık 16-85) idi. Hastanede kalış süresi ortalama 4.62 (1-21)
gün idi. Yaralanmalar en sık yaz mevsimi ve Temmuz-Ağustos
aylarında görüldü. Hastalar en sık 24.00-04.00 saat aralığında
acil servise başvurdu. Genel Cerrahi Kliniği tarafından yatırılan
hastaların 132’si (%48.2) hemen ameliyata alındı (Grup I). Kalan
142’si (%51.8) takip sonrası taburcu edildi (Grup II). Grup I’de
bütün hastalarda, Grup II’de 2 hastada yaralanma batına nafizdi. Grup I’de en sık karaciğer yaralanması görüldü 26 (%19.6).
Bunu ince barsak, kalın barsak, mide ve dalak yaralanmaları izledi, sırasıyla 22 (%16.6), 17 (%12.9), 7 (%5.3) ve 5 (%3.8).
Diğer organ yaralanmaları 14 (%10.6) idi. Gereksiz laparotomi
(%64.4), negatif laparotomi %31.1 ve nonterapötik laparotomi
%33.3 oranında görüldü. Mortalite görülmedi. Atelektazi sekiz,
pnömoni üç, yara enfeksiyonu beş hastada gelişti. Negatif laparatomi olarak değerlendirilen iki hastanın birinde rastlantısal olarak mezenter iskemi, diğerinde enflame apendiks görülerek apendektomi uygulandı. Histopatolojisi i karsinoid tümör
olarak rapor edildi. Tartışma ve Sonuç: Karın ön duvarına penetre kesici delici alet yaralanması olan ve acil olarak ameliyat
edilen hastalarda gereksiz laparotomi oranlarını azaltmak için
uygun şartların olduğu merkezlerde konservatif tedavi yöntemi düşünülmelidir.
39
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
40
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
SÖZEL BİLDİRİLER
[PB - 1]
Hayatı tehdit edici bir komplikasyon:
endoskopik stentin neden olduğu splenik
arter pseudoanevrizmasına bağlı massif
gastrointestinal kanama olgusu
ESİN KABUL GÜRBULAK1, İSMAİL ETHEM AKGÜN1,
MUHARREM BATTAL1, AYLİN HASANEFENDİOĞLU BAYRAK2,
EMRE BOZDAĞ1, MURAT FERHAT FERHATOĞLU1
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyodiagnostik, İstanbul
1
2
Amaç: Son zamanlarda self-expandble stentler, özofagus rezeksiyonu yada total gastrektomiler sonrası anastomoz kaçaklarını kapatarak güvenli ve etkili bir tedavi alternatifi oluşturmaktadır. Aynı zamanda stent ile ilişkili komplikasyonlar da
görülebilmektedir. Burada, total gastrektomi sonrası ortaya
çıkan özofagojejunostomi kaçağına başarılı bir şekilde yerleştirilen self-expandble kaplı stentin yarattığı, massif üst gastrointestinal kanamaya yol açan splenik arter pseudoanevrizması olgusu bildirilmiştir. Olgu: 48 yaşında erkek hastaya, mide
kardia yerleşimli adenokarsinom nedeniyle total gastrektomi
ve R-Y özofagojejunostomi ameliyatı uygulandı. Postoperatif
5. gününde ortaya çıkan anastomoz kaçağı, endoskopi eşliğinde anastomoz hattına self-expandable Nitinol (Ni-Ti alaşımlı)
kaplı stent yerleştirilerek kapatıldı. Stentlemenin 24. saatinde
oral gıda başlandı. Kaçak kontrol altına alınan hastada postop
3. haftada aniden ortaya çıkan massif hematoşezi ve hematemez ile birlikte hemodinamik bozulma ortaya çıktı. Toplam28
ünite eritrosit süspansiyonu ve 12 ünite taze donmuş plazma
transfüzyonu ile birlikte acil şartlarda çölyak anjiografi yapıldı.
Splenik arterde, stentin alt ucunun iştiraklı bulunduğu pseudoanevrizma ve buradan aktif kanama saptandı. Splenik arter
orijininden itibaren coil-embolizasyon ile kapatılarak kanama
durduruldu. İşlem sonrası hemodinamik stabilite sağlanan
hasta şifa ile taburcu edildi. Tartışma: Semptomatik özofageal anastomoz kaçakları %60’lara varan yüksek mortalite
oranına sahiptirler. Bu tür anastomoz kaçaklarında cerrahi reeksplorasyonun hayal kırıcı sonuçlara neden olduğu gösterilmiştir. Günümüzde özofageal anastomoz kaçaklarının tedavisinde endoskopik stentleme güvenle kullanılmaktadır. Ancak
stentlerin etkinliğinin yanısıra migrasyon, ağrı, perforasyon
gibi komplikasyonlara da yol açtığı gösterilmiş, major damarların erozyonuna bağlı fatal üst gastrointestinal kanamalar
literatürde bildirilmiştir. Bizim olgumuzda da stentin yarattığı
erozyona bağlı splenik arter psödoanevrizması nedeniyle hayatı tehdit edici kanama, girişimsel radyolojinin başarılı müdahalesi ile kontrol altına alınmıştır. Özofageal anastomoz kaçaklarına endoskopik stent yerleştirilmesi sonrasında ortaya çıkan
bir üst gastrointestinal kanama stent ilişkili bir komplikasyonu
düşündürmeli, bunun hayatı tehdit edici massif kanama şeklinde ortaya çıkabileceği hatırlanmalıdır.
[PB - 2]
İki duodenal fistül olgusunun tedavisinde
nazobilyer stentleme
FUAT İPEKCİ, MUHARREM KARAOĞLAN,
SERDAR GÜRSUL, VEYSEL KARAHAN, İSMET HAN
Tepecik Eğitim Hastanesi Cerrahi Anabilim Dalı B Servisi, İzmir
Olgu: Cerrahi ameliyatların birçoğunda birçok organa ve duodenuma ait iatrojenik yaralanmalar olasıdır. Akut kolesisiPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
titlerde erken yada geç konvansyonel veyahut laparoskopik
kolesistektomiler de yada nadiren de olsa ERCP sonrasında
duodenal yaralanma ve sonrası duodenal fistüller görülebilir.
Akut kolesisitit nedeniyle yapılan kolesistektomide yaralanan
duodenuma konan primer sütür sonrası oluşan duodunum fistülüne yönelik triostomilere rağmen fistülü devam edip, bu süreçte nazobilyer stentlemeyle fistülü kapanan; diğeri ise Nüks
Kisthidatik operasyonu sonrası safra kaçağı gelişip ERCP uygulamasına bağlı duodenum fistülünün konservatif tedavisine
yanıt alınmayıp uygulanan nazobilyer stentlemeyle fistülü kapanan olguları sunmayı amaçladık. Olgular: 80 yaşında bayan;
Akut kolesisitit bulgularıyla yatırılıp erken koleisitektomi için
peroperatuar T.A yüksekliği nedeniyle ameliyatı yapılamıyor,
medikal tedavi yapılrken 1 ay sonra akut batın bulgularıyla ancak parsiyel kolesistektomi, koleisistostomi uygulanıyor. 2 yıl
sonraki tamamlayıcı kolesistektomi sırasında duodenumun 1.
kısmı iyatrojenik yaralanıyor primer tamir sonrası fistül oluşan
hastaya reoperasyondaki triostomiye rağmen fistülü devam
ettiğinden Endoskopik sfinkterotomi ve nazobilyer stentleme
uygulanan hasta kısa süre sonra fistülü kapanıp hasta şifayla
taburcu edildi. 24 yaşında bayan, çocukluk yaşında karaciğer
kisthidatik ameliyatlısı; 6-7 segmentlerin alt yüzünden batına uzanan 8-10 cm’lik ve İHAT müspet; kistotomi/kistektomi
sonrası batın dreninden safra kacağı saptanan hastaya ERCP
uygulandı. Ertesi sabah karın dreninden intestinal içeriğin
gelmesi üzerine konservatif tedaviye geçildi. 2 kez yaptırılan
gastroduodenoskopide sfinkterotomi yerinin karşısında 2 adet
duodenal fistül deliği saptandı. Duodenal fistülün kapanmaması üzerine başka merkezde tamamlayıcı sfinkterotomi ve
nazo bilyer stent sonrası fistülü kapanan hasta şifayla taburcu
edildi. Tartışma ve Sonuç: Duodenumun iatrojenik yaralanmalarının primer sütüre rağmen fistülleşme ihtimalleri çok
yüksektir. Uygulancak definitif cerrahilerde her zaman başarılı
olmayabilir. Bu durumlarda mide ve özellikle safra sekresyonlarının olabildiğince fistül deliğinden uzaklaştırılması fistülün
kapanması için esas olanıdır. Bu nedenle tecrübeli ellerde yapılacak nazobilyer stentleme olgularımızdaki gibi çok başarılı
sonuçlar verecektir.
[PB - 3]
Superior mezenter arter (Wilkie’s) sendromu:
Olgu sunumu
TUBA ATAK1, CENGİZ MADENCİ1, SİNAN ASLAN1,
HAYDAR YALMAN1, RAFET YİĞİTBAŞI1, MURAT ACAR2
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Genel Cerrahi A.B.D., İstanbul
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Radyoloji A.B.D., İstanbul
1
2
Giriş: Superior mezenter arter (SMA) sendromu duodenumun
üçüncü kıtasının aorta ve SMA proksimal kısmı arasında basıya
uğraması sonucu ortaya çıkan ve nadir görülen bir klinik tablodur. İnsidansı %0.013-0.3 dür. Açıklanamayan hızlı kilo kaybı,
atipik ve tekrarlayan obstrüktif bulguları olan hastalarda SMA
sendromu düşünülmelidir. Akut vakalar daha az görülmekte
olup konservatif tedaviler öncelikle uygulanırken, kronik vakalarda cerrahi tedaviler ön plana çıkmaktadır. Olgu Sunumu: Yirmi beş yaşında bayan hasta 3 gündür şişkinlik, bulantı,
kusma şikayetleriyle başvurdu. Yedi gün süresince nazogastrik
dekompresyon uygulandı. Üst gastrointestinal sistem endoskopisinde genişlemiş sıvı dolu mide ve duodenum ikinci kıtaya
kadar dilatasyon saptandı. Batın tomografisinde pelvise kadar
inen midenin ileri derecede dilate olduğu, duodenum 3. kıtanın aort ile superior mezenter arter arasında sıkıştığı ve proksimalde ciddi dilatasyon gösterilerek SMA sendromu doğrulan41
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
dı. Konservatif tedavi ile klinik semptomların sebat etmesi ve
oral gıda intoleransı nedeniyle duodenojejunostominin fayda
ve riskleri hastaya açıklanarak operasyon kararı verildi. Laparotomide duodenum üçüncü kıtasının aorta ve SMA arasında
sıkıştığı proksimalinin ileri derecede dilate olduğu, distalinin
normal olduğu izlendi. Treitz’dan itibaren 20 cm’den proksimal jejenum segmenti ile duodenum 3. kısmına yan yana
duodenojejunostomi yapıldı. Postoperatif dönemi sorunsuz
geçen hasta 5. günde taburcu edildi. Tartışma: SMA aortadan
ayrıldıktan sonra yaklaşık 45 derecelik (38-56 derece) bir açı
ile aşağı ve öne doğru seyreder. Bu iki arterin arasındaki açıklıktan duodenumun üçüncü kıtası sağdan sola doğru geçer.
Aorta-mezenterik açıyı daraltan (6-16 derece) akut veya kronik nedenler duodenumun bu aralıkta sıkışmasına ve bunun
sonucunda tam veya kısmi daralmaya neden olur. Tedavide ilk
planda konservatif yaklaşım denenmelidir. Obstrüktif bulguların sebat etmesi durumunda cerrahi tedavi tercih edilmelidir.
Diğer derivasyon operasyonlarına sekonder ortaya çıkabilecek
patolojilerin (dumping sendromu, anastomoz hattında ülserler, alkalen reflü gastriti..vs) olmaması nedeniyle daha fizyolojik olduğu düşünülen duodenojejunostominin tercih edilmesi
gerektiği kanaatindeyiz.
[PB - 4]
Superior mezenter arter embolisinde
erken tanı ve tromboendarterektomi
İBRAHİM AYDIN1, AHMET FİKRET YÜCEL1, AHMET PERGEL1,
AHMET KARAKAYA1, SABRİ OĞULLAR2, DURSUN ALİ ŞAHİN1
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Rize
2
T.C. Sağlık Bakanlığı Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyoloji Kliniği, Rize
1
Giriş: Akut mezenterik iskemi, hastaneye başvuranların
%0,1’inde görülür. Superior mezenterik arterin (SMA) akut
tromboembolik tıkanması ciddi morbidite ve mortalitesi olan
bir durumdur. Tıp alanında ciddi ilerlemelere rağmen yatan
hastalarda, SMA embolisine bağlı mortalite oranı %59-93 gibi
oldukça yüksektir. Hastanede yatmakta iken SMA embolisi gelişen, erken tanı ve sonrasında barsak rezeksiyonu gerekmeden yalnızca tromboendarterektomi yaparak tedavi ettiğimiz
olgumuzu sunmayı amaçladık. Olgu: Altmış altı yaşında kadın
hasta, yaklaşık bir haftadır nonspesifik karın ağrısı nedeniyle
dış merkezlerde ayaktan takipte iken genel cerrahi polikliniğimize başvurdu. Özgeçmişinde mitral kapak darlığı mevcuttu.
Antihipertansif ve aspirin dışında ilaç kullanma öyküsü yoktu.
Hastanın yapılan muayenesinde epigastriyumda derin palpasyonla ağrı dışında patoloji yoktu. Laboratuar incelemesinde LDH, CPK ve amilaz değerleri hafif yüksekti. Hasta tedavi
ve takip amaçlı yatırıldı. Takiplerinde karın ağrısında artış ve
analjeziklere rağmen rahatlama olmaması, lökosit değerinin
yükselmesi (15.800 K/uL) nedeni ile yapılan kontrastlı batın
tomografisinde; SMA’da emboli saptanması üzerine acil ameliyata alındı. Eksplorasyonda; ince barsaklarda hafif renk değişikliği dışında patoloji saptanmadı. Superior mezenterik arter
dallarında nabız alınamadı. Transvers kolonun kökünden SMA
ortaya kondu. Arteriotomi yapılarak fogarty kateteri ile tromboendarterektomi işlemi yapıldı. İki adet emboli materyali
çıkartıldı. Yeterli akımın sağlandığı görülerek arter onarıldı. Saniyeler içinde barsak renginin ve hareketlerinin geri döndüğü
gözlendi. Tartışma: Akut mezenter arter embolisi, acil girişim
gerektiren, nekroz geliştiğinde yaygın ince barsak rezeksiyonu
ve sonrasında gelişen kısa barsak sendromu nedeniyle yaşam
42
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
kalitesini düşüren, morbidite ve mortalitesi oldukça yüksek bir
hastalıktır. Fizik muayene ve laboratuar bulguları nonspesifik
olduğundan tanı ve tedavide gecikmelere neden olmaktadır.
Bu nedenle erken tanı hasta yaşamında kritik bir öneme sahiptir. Tedavide erken laparotomi ve tromboendarterektomi
hayat kurtarıcı rol oynar. Sonuç olarak; akut mezenter arter
tromboembolisine bağlı gelişen akut mezenterik iskemi, olgumuzda olduğu gibi erken tanı ve acil cerrahi girişim ile barsak
rezeksiyonuna gerek kalmadan tedavi edilebilir. Böylece kötü
prognoz, morbidite ve mortalitedeki yüksek orana rağmen
hastanın yaşam kalitesinde belirgin iyileşme görülebilir.
[PB - 5]
Sigaraya bağlı olduğu düşünülen akut
mezenterik venöz tromboz
YİĞİT MEHMET ÖZGÜN1, NECDET DENİZ TİHAN2, HALE DEMİR3
Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi, Bursa
2
Bursa Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Bursa
3
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi,
Patoloji Anabilim Dalı, İstanbul
1
Giriş: Akut mezenter venöz tromboz tanısı güç ve mortalitesi
%50 ye çıkan nadir bir akut karın sebebidir. Kısa sürede sigara
tüketimi artmış genç hastada segmenter ince barsak iskemisi
gelişmiş mezenterik venöz tromboz(MVT) olgusu sunuyoruz.
Olgu: 32 yaşında erkek hasta 7 gündür olan ve son 2 gündür
artan karın ağrısı şikayeti ile acile başvurmuş. Hastanın bilinen
ek hastalığı yok. Son 10 gündür 40-50 adet/gün sigara tüketimi
olduğunu ve beslenmesinin pisikolojik nedenlerden dolayı bozuk olduğunu ifade ediyor. Wbc:23,4 ; Hgb:13,6 ; PLT:79; INR:1,2
ve kan biyokimyası normal olarak ölçüldü. Acil abdomen USG
de batın içi serbest mayi tespit edildi. Hastanın karın muayenesinde generalize peritonit ve defans mevcuttu. Acil laparatomi yapıldı ve yaklaşık 1000 cc serohemorajik mayi ve distal
jejunumun yaklaşık 80 cmlik kesiminde tam kat nekroz olduğu
görüldü. Mezenterik venlerin tromboze olduğu görüldü. SMA
ve dallarında palpasyonda akım mevcuttu. Perforasyon bulunmadığından rezeksiyon ve anastomoz yapıldı. İnce barsak
materyalinden hazırlanan kesitlerde, mezenterik damarların
kan ile dolu olduğu görüldü. Barsak tüm katlarda ödem ve
yaygın hemoraji, damarlarda dilatasyon ve konjesyon, mezenterik lenf nodlarında kanamalı görünüm dikkati çekti. Hasta
komplikasyonsuz postoperatif 7. günde taburcu edildi. İleri
tetkiklerinde koagülopati bulunmayan hasta idiopatik mezenter venöz tromboz olarak değerlendirildi. Tartışma: Sigara venöz trombozu arttıran bağımsız risk faktörüdür ve altta yatan
hiperkoagülopati varlığında sinerjistik etki yapar. MVT kliniği
nonspesifik bulgular olduğundan tanıda gecikmeler olabilir.
Tanıda CT %90-100 duyarlıdır ve tedavide yol göstericidir. MVT
tedavisi intestinal iskemi bulunmadığında antikoagülan tedavi
ile takip şeklinde iken peritonit bulguları ve CT non operatif
tedaviye uygun görülmeyen vakalarda acil cerrahi gerekir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 6]
Genç bir hastada proteinS eksikliğine bağlı
gelişen mesenter vasküler hastalık
BURHAN MAYİR, ALKAN SAKAR, MEHMET TAHİR ORUÇ,
RAMAZAN ERYILMAZ
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Antalya
Olgu: Mesentervaskülerhastalık (MVH) genellikle yaşlı hastalarda görülen mortalitesi yüksek bir hastalıktır. Az sayıda olmakla birlikte tromboz eğilim yapan hastalığı olan gençlerde
de görülebilmektedir. Olgu: 33 yaşında erkek hasta 2-3 saat
önce başlayankarın ağrısı şikayeti ile başvurdu. Özgeçmişinde
proteinS eksikliği tanısı olduğu son 15 gündür warfarin tedavisini kestiği öğrenildi. Palpasyonda epigastrik bölge, alt kadranlarda hassasiyet, istemlidefans izlendi. Lökositoz saptandı.
Hasta mesentervasküler tromboza bağlı intestinal iskemi ön
tanısıyla operasyona alındı. Yapılan laparotomide ileumda 5060 cm’lik segmentte barsakta iskemi izlendi. Hastalıklı kısım rezeke edildi. Anastamoz yapıldı. Tartışma: MNV’nin %5-15’inde
sebep venöz trombozlardır. Tekrarlayan, ailevi ve genç yaşta
ortaya çıkan, özellikle de mesenter, brakial, serebral damarlargibi atipik yerlerin trombozunda hiperkoagülopati durumları
düşünülmelidir. ProteinS eksiklikliği ise MVH’ın nadir bir sebebidir. Alvi ve ark. çalışmalarında MVH saptanan 20 hastanın sadece birinde proteinS eksikliği saptanmıştır. Acosta-Merida ve
ark. ise 132 MVH hastadan sadece 3’ünde proteinS eksiliği izlendiğini bildirmiştir. Toplumda proteinS eksikliği oranı %0,030,13’tür. ProteinS eksikliğine bağlı MVH’nda tutulum yeri ve
genişliği değişiklik gösterebilir. Bizim hastamızda olduğu gibi
sınırlı bir alandan geniş bir alan tutulumuna kadar değişiklik
gösterebilir. Portal venöztrombozla birlikte olabilir. ProteinS
eksikliği olan hastalarda arteryel tromboz riskide yüksektir.
Akut batın bulguları saptanan genç hastalar da MVH olabileceği düşünülmeli, varsa önceki tromboz hikayesini ortaya çıkarmak için iyi bir anamnez alınmalıdır. Genç yaşta MVH saptanan
hastalar, ameliyat sonrası dönemde hematolojik hastalıklar
açısından araştırılmalıdır.
[PB - 7]
Akut mezenterik iskeminin nadir nedeni:
Kronik arterit (Takayasu arteriti)
AYTAÇ EMRE KOCAOĞLU, SERKAN FATİH YEĞEN,
MEHMET ALİ GÖK, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
look yapıldığında nekrozun ileostomiden itibaren proksimale doğru ilerlemiş olduğu görüldü ve treitz’dan başlayan 40
cm’lik jejenum ansı kalacak şekilde rezeksiyon uygulanarak uç
jejunostomi yapıldı. Takiplerinde kısa barsak sendromu gelişti.
Postoperatif 30. günde femoral arter embolisi gelişti ve embolektomi uygulandı. Embolektomiden 10 gün sonra sağ femoral
arterden abondan kanama oldu ve sağ femoral artere greft
uygulandı. İşlem sonrası takiplerinde ek problem görülmeyen
hastaya postoperatif 4. ayda jejunokolik anastomoz uygulandı.
Sonuç: Kronik zeminde gelişen akut iskemide öncelikli olarak
revaskülarizasyonu sağlamak ve tekrarlayan eksplorasyonlarla
intestinal ansların beslenmesi takip edilerek maksimum sağlıklı intestinal alanın kalması primer amaçtır.
[PB - 8]
Akut mezenter iskemide mortaliteyi
etkileyen faktörler
MUSTAFA ÖZSOY, BAHADIR CELEP, TANER ÖZKECECİ,
AHMET BAL, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı, Afyon
Amaç: Akut mezenter iskemi nadir rastlanan ancak yüksek
mortalite oranlarına sahip patolojidir. Genellikle ileri yaş grubunda rastlanması, eşlik eden hastalıklar, tanı koymakta zorluk
ve gecikme mortalite oranlarının yüksekliğinden sorumlu tutulmaktadır. Akut mezenter iskemi nedeniyle ameliyat edilen
hastalardaki mortalite oranları ve mortaliteyi etkileyen faktörler retrospektif olarak incelendi. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya
Nisan 2004 ile Ağustos 2012 tarihleri arasında akut mezenter
iskemi tanısı alan 70 olgu dâhil edildi. Hastalar cinsiyet, yaş,
eşlik eden hastalıklar, asa skoru, ameliyat notları ve primer
patolojik tanıları yönünden analiz edildi. Mortaliteyi etkileyen
faktörlerin istatiksel analizi için SPSS 15,0 Windows programı
vasıtasıyla Ki-kare testi uygulandı. Bulgular: 70 hastanın yaş
ortalaması 67,6 yıldır. Çalışmaya alınan hastaların 31 tanesi
erkek iken 38 kadın idi. Hastaların şikâyetleri başlangıcından
ameliyata alıncaya kadar geçen süre ortalama 9,9 saattir. 40
hastada ise ameliyata alındığı koşullarda kan gazı analizlerinde asidoz mevcuttu. 23 hastada ameliyatta superior mezenterik arterden embolektomi uygulanmıştır. 15 hastada (%21,4)
mortaliteye rastlanmıştır. İstatiksel analizlerin sonuçlarında serimizde hastaların tanı esnasında asidozu olması mortalite ile
orantılı olarak saptanmıştır (P<0,01). Tartışma ve Sonuç: Akut
mezenter iskeminin mortalitesinin azaltılmasında en önemli
faktör erken cerrahi girişimdir ve girişimsel radyolojinin, cerrahın ve anestezistin multidisipliner çalışması gerekmektedir.
Giriş: Takayasu arteriti aorta, aortanın ana dalları ve pulmoner
arterler gibi elastik arter tutulumu ile seyreden kronik, büyük
damar vaskülitidir. Arteriel stenoz sonucu organ iskemisi gelişebilir. Kronik mezenter iskemi, Takayasu hastalığında nadir
görülür. Bu yazıda, kronik arterit zemininde akut mezenter
iskemi gelişen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Kırksekiz yaşında kadın hasta karın ağrısı nedeniyle acil cerrahi
polikliniğine başvurdu. Onaltı yıldır takayasu arteriti ve diabetes mellitusu mevcut idi. Fizik muayenesinde, karında yaygın
hassasiyet ve defans mevcut idi. Laboratuar incelemelerinde
lökosit 12.500 k/Ul, D-dimer >5000 idi. Yapılan eksplorasyonda
ileçekal valvden itibaren yaklaşık 30 cm’lik ileum segmentinin
ve tranvers kolonun ortasına kadar olan kolon segmentinin
nekroze olduğu görüldü. Nekroze barsak segmentine rezeksiyon ve uç ileostomi uygulandı. Postoperatif 48. saatte second
POSTER BİLDİRİLER
43
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 9]
Akut mezenterik iskeminin erken döneminde
plazma dao ve sitrüllin düzeyleri
RIDVAN ÇAKMAZ2, OKTAY BÜYÜKAŞIK3,
NURETTİN KAHRAMANSOY1, HAYRİ ERKOL1,
CAVİT ÇÖL1, ÇETİN BORAN4, GÜLER BUĞDAYCI5
1
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Bolu
2
Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Adıyaman
3
Özel Sincan Lokman Hekim Hastanesi, Ankara
4
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Patoloji Anabilim Dalı, Bolu
5
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Biyokimya Anabilim Dalı, Bolu
Amaç: Akut mezenterik iskeminin erken tanısında geçerli ve
güvenilir bir test yoktur. Bu çalışmanın amacı, akut mezenterik iskeminin erken tanısı amacıyla plazma daimin oksidaz ve
sitrüllin düzeylerinin ölçülmesidir. Gereç ve Yöntem: Yirmi bir
WistarAlbino sıçanı üç gruba ayrıldı. Bunlar: kontrol, kısa dönem iskemi ve uzamış iskemi grupları idi. Süperior mezenterik
arter kan akımı, kısa dönem iskemi grubunda 15 dakika; uzamış
iskemi grubunda 12 saat boyunca engellendi. On ikinci saat sonunda deney sonlandırıldı ve plazma daimin oksidaz ve sitrüllin
düzeyleri ölçüldü. İntestinal doku, histopatolojik değişiklikleri
tespit etmek için incelendi. Grupların çoklu ve ikili karşılaştırılmasında sırayla Kruskal Wallis ve Mann Whitney U testleri kullanıldı. P değeri <0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Kontrol
grubuna göre kısa dönem ve uzamış iskemi gruplarında, plazma diamin oksidaz düzeyi belirgin artma ve plazma sitrüllin
düzeyi ise belirgin azalma gösterdi. Kısa dönem iskemiye göre
uzamış iskemide, plazma diamin oksidaz düzeyi belirgin artmış; plazma sitrüllin düzeyi belirgin azalmıştı (sırasıyla p=0,011,
p=0,021). İntestinal hasar, uzamış iskemi grubunda daha belirgindi (p=0,001). Tartışma ve Sonuç: Akut mezenterik iskeminin erken döneminde, iskemi süresinin artmasıyla uyumlu
olarak, plazma diamin oksidaz düzeyi artmakta; plazma sitrüllin
düzeyi azalmaktadır. Plazma diamin oksidaz ve sitrüllin düzeyleri, akut mezenterik iskeminin erken tanısında potansiyel bir
marker olarak, özellikle kombinasyon halinde kullanılabilir.
[PB - 10]
Mortalitesi halen yüksek olan akut batın nedeni;
akut mezenter iskemi
ABDULLAH ŞENLİKCİ, ENVER İLHAN, MEHMET AKİF ÜSTÜNER
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Amaç: Akut mezenter iskemi, erken tanı ve tedavi gerektiren
hayatı tehdit edici bir akut karın hastalığıdır. Yüksek morbidite
ve mortalite oranları ile seyretmektedir. Klinik olarak akla gelmesi ve zamanında müdahale hayat kurtarıcı olabilmektedir.
Gereç ve Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği’nde Ocak 2008- Mart 2013 tarihleri arasında mezenter iskemi tanısıyla ameliyat edilen olgular retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Toplam 14 olgu çalışmaya
dahil edildi. Olguların 9’u (%64.3) kadın, 5’i (%35.7) erkek idi.
Yaş ortalaması 74 (aralık 51-88) idi. Ek hastalık olarak en sık
hipertansiyon ve kalp hastalığı mevcuttu. Bunları kronik böbrek yetmezliği, diabetes mellitus, serebrovasküler hastalık ve
kronik obstrüktif akciğer hastalığı izlemekteydi. Ameliyat ön44
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
cesinde olguların 11’inde (%78,5) beyaz küre yüksekliği, 8’inde
(%57,1) amilaz yüksekliği ve 9’unda (%64,2) kreatinin yüksekliği saptandı. Ameliyatta 13 olguda (%92,8) süperior mezenter
vasküler nekroz, bir olguda da (%7,2) nonoklüzif mezenter
iskemi saptandı. Olgulardan altısına segmenter ince barsak
rezeksiyonu ve sağ hemikolektomi, altısına segmenter ince
barsak rezeksiyonu, birine embolektomi ve birine sadece eksploratif laparotomi uygulandı. Ameliyat sonrası dönemde üç
olguda (%21,4) sepsis, iki olguda (%14,2) yara enfeksiyonu, bir
olguda (%7,1) akut böbrek yetmezliği, bir olguda (%7,1) pnömoni, bir olguda (%7,1) akut respiratuar distres sendromu ve
bir olguda (%7,1) ise evisserasyon gelişti. Toplam 7 olgu (%50)
ex oldu. Ayrıca kısa barsak sendromu gelişen bir hasta ameliyattan bir yıl sonra ex oldu. Tartışma ve Sonuç: Akut mezenter
iskemide ileri yaş ve ek hastalıklar morbidite ve mortalite oranlarını arttırmaktadır. Özellikle kardiyo vasküler hastalığa sahip
karın ağrılı hastalarda ayırıcı tanıda mutlaka düşünülmeli ve
erken girişim yapılmalıdır.
[PB - 11]
Akut karına yol açan tüberküloz
peritonitis olgusu
FUAT İPEKÇİ, VEYSEL KARAHAN, İLTER KIRMIZI,
YAHYA ÇAPKİS, KAMİL PEHLİVANOĞLU
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Cerrahi Anabilim Dalı, İzmir
Olgu: Amaç: Günümüzdeki çok iyi hijyen şartlarına ve etkin
tedavilere rağmen özellikle ülkemizin bazı bölgelerinde hala
tüberküloz olgularına raslanmakta, ender de olsa ekstra pulmonel yerleşimli olgular bulunabilmektedir. Ekstrapulmoner
yerleşimli, akut karına yol açmış peritonitis tüberküloza olgusunu sunmayı amaçladık. 21 yaşında bayan hasta doğu illerimizden; 6 aydır zayıflama, ishal, karında şişlik, gittikçe artan
karın ağrısı, bulantı, kusma, ateş şikayetleriyle yatırıldı. Ailesinde tüberküloz öyküsü var. Akut karın tanısıyla ameliyata
alındı. Karındaki sıvıdan mikrobiyoloji ve patolojiye örnekler
gönderildi. Gerek ateşin düşmeyişi gerekse görüntüleme ve
laboratuar tetkikleri sonucu tüberküloz peritonit tanısı doğrulanıp intaniye kliniğine sevkedildi. Gelişinde USG ve batın
BTde yaygın intrabdominal sıvı. lab.da anemi,eozin-bazofil
ve albümin düşüklüğü saatlik sedimantasyon ve Ca-125, CRP
yüksekliği mevcuttu. Ameliyatta karında masif sıvı mevcuttu.
Tüm barsaklar birbirlerine yapışıktı. Akciğer BT de sol akciğer
apikalde milimetrik nodüller lezyon (tüberkülom) ve cevresinde retikülonodüller dansiteler mevcuttu. Karın sıvısında
tbc yönünden ARB müsbet sedimantasyon 120 mm/saat. CRP
16.6 mg/dl. Patolojik tanısı “ yer yer konglomerasyon gösteren
granülomlar nedeniyle öncelikle mikobakteriyel etyoloji düşünülmeli” olarak geldi. Peritonitis tüberkülozada etken; ya pulmoner yoldan kan yoluyla, nadiren de barsak ya da fallopien
tüplerden direkt yayılan myobacterium tüberculosistir. Kötü
hijyen,sosyoekonomik bozukluklar aşırı nüfus ve ailesel tüberküloz varlığı insidansı artırsa da görülme sıklığı tüm tüberkülozluların %0.1-%0.7’dir. Akut karına yol açmadan tanı konabilen
olgularda medikal tedaviye yanıt iyidir. Tanıda hematolojik olarak 1- anemi, sedimantasyon artışına,lenfomonositoz’a 2-asit
sıvısının tetkiyle lökosit, protein ve 3-sıvıda ARB (tbc basili)
4-Serum CA-125’e bakılır. Granulomla seyreden hastalıkların
ayırıcı tanısı yapılır Ailesinde tüberküloz öyküsü olan ateş, zayıflama kilo kaybı ve USG de asit saptananlar abdominal tüberküloz yönünden araştırılmalı Bu tabloya şiddetlenen karın
ağrısı, bulantı, kusma, müsküler defans gibi şikayet eklenenlerde olgunun tüberküloz peritonit olabileceği düşünülmeli, asit
POSTER BİLDİRİLER
ve granulomlardan örnek alınıp çok geniş taramalarla mutlaka
kesin tanıya gidilip erken antitüberküloz tedavisine başlanmalı
ve ailenin tüm fertleri gözetime alınmalıdır.
[PB - 12]
Abdominal anjina nedeni olan kronik
mezenterik iskemide stent uygulaması
AHMET BAL, TANER ÖZKECECİ, MUSTAFA ÖZSOY,
BAHADIR CELEP, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon
Giriş: Yemeklerden sonra oluşan karın ağrısı, kilo kaybı ve ishal
ile kendini gösteren kronik mezenter iskemi çoğunlukla ileri
yaşlarda görülür. Barsağın kan akımının yeniden sağlanması
hasta için uygulanan tedavi alternatifleri arasında medikal tedavi, cerrahi ve perkütan anjografi ile stent konularak darlığın
açılması sayılabilir. Bu yazı ile abdominal anjina şikayetleri ile
gelen ve anjiografik stent uygulamasını paylaşmayı amaçlıyoruz. Olgu Sunumu: 78 yaşında erkek hasta karın ağrısı, kilo
kaybı, iştahsızlık şikayetleri ile başvurdu. Özgeçmişinde yaklaşık bir yıldır özellikle yemek yedikten sonra artan karın ağrısı
atakları ve yaklaşık 15 kg kilo kaybı mevcut idi. Fizik muayenesinde batında derin palpasyonla hassasiyet dışında patoloji
saptanmadı. Laboratuar değerlerinde patolojik olarak lökosit
değeri 27800, amilaz 220 U/L, hb: 10,3 gr/dl olarak bulundu.
Hastanın abdominal doppler ultrasonografi (US) tetkikinde
süperior mezenterik arterin (SMA) proksimalinin açık olduğu
ancak distalinin değerlendilemediği ve ince barsaklarda kısmi
duvar kalınlaşması ve ödem görüldü. Kontrastlı spiral batın
tomografisinde ise arteryel yapılarda yaygın aterom plakları,
SMA’da 5 cm’lik segmentte distale dek uzanan uzanan oklüzyon görüldü. Hastanın intestinal kanlanması çölyak arterden
oluşan kollateraller ile olmaktaydı. SMA’ya stent uygulamsına
karar verildi. Oral alımı daha iyi tolere eden hasta oral antikoagülan ile 4. günde sorunsuz olarak taburcu edildi. Sonuç:
Anjiografi ve stent uygulaması alternatif tedavi olarak başarılı
sonuç verebilmektedir.
[PB - 13]
Stapler ile yapılan kolorektal anasamoz
hattındaki kanamasının angiyografik tedavisi:
Olgu sunumu
ŞÜKRÜ TAŞ1, GÜRHAN ADAM2, ÖMER FARUK ÖZKAN1,
ÖZTEKİN ÇIKMAN1, MUHAMMET KASIM ARIK1, FARUK ÖZKUL1
1
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Çanakkale
2
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Radyoloji Anabilim Dalı, Çanakkale
Giriş ve Amaç: Kolorektal anastmoz sonrasında rektal kanama sık görülmesine karşın çoğu kendi kendine durmaktadır.
Dirençli kanamalar nadir olup sıklıkla ek tedavi yöntemlerine
ihtiyaç duymaktadır. Postoperatif 4. günde stapler ile yapılan
anastomoz hattında gelişen psodeoanevrizmaya bağlı kanamanın endovaskuler yolla koil embolizasyonu ile tedavi edilen vakayı sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 62 yaşında erkek hasta
hartman kolostomi kapatılması için yatırıldı. Kolostomi kapatılması ameliyatında yapışıklar ayrıştırılırken tam kat jejunal ayrışPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ma meydana geldi. Buraya lineer stapler ile anastomoz yapıldı. Daha sonra sirküler stapler yarımı ile kolorektal anastomoz
yapıldı. Postoperatif 4. Günde hastada hematokezya gözlendi.
Hastanın Htc değeri 32.7’den 23.2’ye, Hb değeri ise 10.8’den
7.8’e düştüğü gözlendi. 6ü eritrosit süspansiyonu ve 3ü taze
donmuş plazma transfüzyonu yapılan hasta kanamanın durmaması üzerine anjiyografi yapılmaya karar verildi. Anjiyografide
kolorektal anastomoz hattında aktif kanayan pseodoanevrizma gözlendi. Damara koil embolizasyon uygulandı ve kanama
durduruldu. Hastanın sonraki takiplerinde kanama izlenmedi.
Hastaya postop 10. Günde rektosigmoidoskopi yapıldı. Anastomoz hattı görüldü ve herhangi bir kanama odağına rastlanmadı. Oral gıda alımı başlanan ve deşarjı olan hasta postoperatif
13. günde taburcu edildi. Tartışma: Teknolojinin ilerlemesi ile
gastrointestinal cerrahide stapler kullanımı çok yaygınlaştı.
Stapler ile yapılan anastomozlarda sık görülen komplikasyonlar anastomoz kaçağı ve darlıktır. Kolorektal anastomoz sonrası
rektal kanama sık görülmesine rağmen kendi kendini sınırlayan
bir komplikasyondur. Devam eden persistan kanamalarda tedavi cerrahi olabileceği gibi cerrahi olmayan tedavi yöntemleri
de (kan transfüzyonu ve takip, angiyografi yardımı ile kanayan
damara vazopressin infüzyonu veya embolizasyon, endoskopik
girişimler) uygulanabilmektedir. Özellikle ince barsak anastomuzu yapılan ve endoskopik olarak tanı ve tedavisinin mümkün
olmadığı durumlarda anjiyografi yardımı ile kanayan bölgenin
tespiti ve tedavisi mümkündür. Bizde kendi olgumuzda; hastada hem ince barsak, hemde kolorektal anastomoz olduğundan
anjiyografi yardımı ile müdahaleyi uygun bulduk.
[PB - 14]
Erişkinde görülen nadir bir ileus nedeni: Meckel
divertikülüne bağlı internal herniasyon
BİROL AĞCA, YÜKSEL BEYAZ, HAKAN TEZER
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Gastrointestinal Cerrahi Kliniği, İstanbul
Olgu: Meckel divertikülü ileumda yerleşen ve barsak duvarının
tüm katlarını tutan gerçek bir divertiküldür. Toplumda görülme sıklığı %2-3 arasında olan en sık görülen kongenital gastrointestinal anomalidir. Bazen yaşamı tehdit eden komplikasyonlarla da karşımıza çıkabilmektedir. 27 yaşında erkek hasta
iki gün önce başlayan karın ağrısı, bulantı ve kusma şikayetleri
başvurdu. Muayenede batın distandü, batın alt kadranlarda
hassasiyet saptandı. Rektal tuşede rektumun boş ve ağrısız
olduğu saptandı. Barsak sesleri azalmıştı. Hct: %48, Lökosit:
22220/mm3, BUN: 52 mg/dL, Fibrinojen: 907 mg/dL, CRP: 134
mg/dL idi. ADBG de ince barsak tipi hava-sıvı seviyelenmeleri,
Batın ultrasonografisinde serbest sıvı ve ince barsak anslarında
genişleme saptandı. Hasta akut batın tanısı ile ameliyata alındı.
Göbek üstü ve göbek altı insiziyonu takiben yapılan laparotomide göbekten distale devam eden ve ucunun püy ile dolu olduğu görülen ince barsak ansı ve bu ansın arasından herniye
olup obstürüksiyona uğramış ince barsak ansları saptandı Terminal ileumdan 80. cm’den başlayan ve göbek altına uzanan
10 cm uzunluğundaki divertikül ve bu devertikülünde göbekle
birleşim yerinde oluşan abse tespit edildi. İnternal herniasyona
uğramış barsak ansları redükte edilerek divertikül tam olarak
ortaya konuldu. Göbekle olan bağlandısı da keskin diseksiyonala serbesteştirildi. Yaklaşık 10 cm uzunluğundaki divertikül
eksize edilerek çıkartıldı. Sonuç olarak acil cerrahi de akut batın
ön tanısı ile ameliyata alınan olgularda Meckel divertikülü ve
komplikasyonları her zaman akılda tutulmalı ve ameliyat tekniği olgunun durumuna göre planlanmalıdır.
45
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 15]
Septik tabloya neden olan incebağırsak
divertikül apsesi
TURAN ACAR, İBRAHİM KOKULU, ÖZCAN DERE,
KÜRŞAT YEMEZ, KEMAL ERDİNÇ KAMER
Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Amaç: İncebarsak divertikülleri kese duvarında mukoza ve
seroza bulunan, edinsel, yalancı, pulsiyon divertikülleridir.
Meckel divertikülü ise bir istisnadır. Çünkü Meckel divertikülü
konjenital ve duvarlarında tüm barsak katlarının bulunduğu
gerçek divertiküldür. Pulsiyon divertiküllerinin çoğu asemptomatiktir. Semptomları olan hastalarda en çok rastlanan şikayetler, postprandiyal şiddetli ağrı, dispeptik şikayetler, bulantı,
kusma ve ishaldir. Karın ağrısı, ishal, bulantı, kusma şikayetleriyle acil servise başvuran, jejenumdan kaynaklı divertiküler
apse saptanan olgumuzu ilginç olması üzerine paylaştık. Gereç Yöntem: 78 yaşında bayan hastamız yaklaşık 20 gündür
karın ağrısı,ateş ve ishal tarifliyor. Daha öncesinde geçirilmiş
operasyonu yok. KAH, DM, HT mevcut. Bulgular: Fizik muayenesinde batın sol kadranda ele gelen kitlesi mevcut. Çekilen
Batın Bt de; batın sol kadran yerleşimli incebağırsakları sarmış
yaklaşık 15x15 cm boyutlarında içerisinde hava kabarıklarının
bulunduğu, apse düşünülen bir kitlesi mevcut. Bu bulgular
sonucu hasta acil operasyona alındı. Eksplorasyonda treitz 40.
cm den başlayan transvers kolon mezosunu içine çekmiş divertikül perforasyonu sonucu batın içinde apse oluşturmuş, bir
gato gözlendi. Hastada mevcut apsenin drenajı ve divertikül
bulunan yaklaşık 80 cm’lik incebağırsak rezeksiyonu ve anastomoz yapıldı. Tartışma ve Sonuç: İncebağırsak divertikülleri
mevcut çok az hastada acil cerrahi zorunluluğu doğar. Genelde apseler artık elektif şartlarda perkütan drenajla uygun bir
şekilde tedavi edilmektedir. Ancak hastanemize başvuran hastada, klinik tablo şiddetli seyrettiğinden hasta elektif şartları ve
perkütan drenajı beklemeden acil operasyona alınmıştır. Akut
tablo varlığında hastalıklı segmentin rezeksiyonu gerektiğinden, bizde hastamızda rezeksiyon yaptık.
[PB - 16]
Duodenojejunal bileşke anastomoz
kaçaklarında stapler ile re-anastomoz
AHMET ŞEKER1, REŞİT ÇİFTÇİ1, İRFAN ESER2,
ALPASLAN TERZİ1, ALİ UZUNKÖY1, YUSUF YÜCEL1
1
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Şanlıurfa
2
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Şanlıurfa
Amaç: Çalışmamızda bomba patlaması sonucu duodenojejunal bileşkede şarapnel yaralanması nedeni ile 2 defa opere
edilen fakat anastomoz kaçağı gelişen ve stapler ile anastomoz
yapılan bir olgu sunuldu. Gereç ve Yöntem: Gastrointestinal
trakt yaralanmaları erken dönemde tedavi edilebilirse genellikle sorun oluşturmamaktadır. Gecikmiş yaralanmalar veya
anastomoz kaçakları sonrası kirli karında yapılacak cerrahinin
başarısızlık oranı artmaktadır. Bu durumda genellikle bir ostomi seçeneği akılda tutularak sorun düzeltilmeye çalışılmakla
birlikte proksimal yaralanmalarda ostomi genellikle uygun bir
tedavi şekli değildir. Hastaların gastrointestinal pasajlarının devam ettirilmesi primer amaç olmalıdır. Bulgular: Yirmiyedi ya46
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
şında erkek hasta Suriye’de bomba patlaması sonucu şarapnel
yaralanması nedeniyle opere edilmiş ve duodenojejunal bileşkede tam kat yaralanmaya primer olarak anastomoz yapılmış.
Postoperatif 7. günde anastomoz kaçağı nedeniyle tekrar opere edilen hastada tekrar anastomoz kaçağı gelişmesi üzerine
hastanemize sevk edilmiş. Hasta gerekli resüsitasyonun ardından ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda duodenojejunal
bileşkede Treitz ligamanı düzeyindeki anastomozda parsiyel
ayrılma görüldü. Anastomozun distalindeki 10 cm jejunum
segmentinin beslenmesi bozulmuştu. Anastomoz tamamen
ayrıldı. Treitz ligamanı disseke edilerek duodenum 4. kıtadan
yaklaşık 3 cm’lik kısım serbestleştirildi. Otuzbir mm sirküler
stapler anvili purse sütür ile duodenal uca tespit edildi. Jejunal uçtan beslenmesi bozuk olan 10 cm rezeksiyon sonrasında
jejunum uç kısmından sirküler stapler girilerek yaklaşık 5 cm
ileriden duodenojejunal uç yan anastomoz stapler ile gerçekleştirildi. Stapler içerisinde kalan dokuların sirküler tarzda tam
kat olduğu görüldü. Daha sonra jejunal uç lineer stapler ile kapatıldı. Anastomoz güvenliğini sağlamak amacıyla duodenum
2. kıta lateralinden tüp duodenostomi yapıldı. Karın içerisine
drenler konarak kapatıldı. Postoperatif sorunsuz seyreden hastaya 6. gün duodenostomiden pasaj grafisi çekilerek kaçağın
olmadığı gözlendi. Hastaya oral gıda başlandı. 15. gün tüp
duodenostomisi çekildi ve hasta şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Özellikle duodenum ve jejunumun ilk kısımları
gibi, proksimal seviyeli gastrointestinal yaralanmalarda ostomi
seçeneğinin uygun olmaması nedeniyle anastomoz daha ön
planda düşünülmelidir. Anastomoz yapılacak bölgenin el ile
anastomoza imkan vermeyecek durumda olması halinde stapler kullanımı daha güvenli bir anastomoz sağlayabilir.
[PB - 17]
Bayılma şikayeti ile acil servise başvuran
dalak laserasyonu olgu sunumu
EMRE ÖZLÜER, İSMAİL MURAT OK, BURÇAK KANTEKİN,
BEKİR DAĞLI, MÜCAHİT AVCİL
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın
Amaç: Künt solid organ yaralanması yavaş bir şekilde kanamaya neden olabilir. Gereç ve Yöntem: Travma hastasında FAST
değerlendirmesinin önemi. Bulgular: Olgu: 63 yaşında erkek
hasta acil servisimize bayılma şikayeti ile başvurdu. Hastanın
epilepsi tanısı mevcut ve ilaçlarını düzenli kullanıyor. İki saat
önce bayılma şikayeti olduğunu tarif ediyor. Hastanın vital bulguları Tansiyon arteriyel: 80/60 mm/Hg, nabız: 56/dk, solunum
sayısı: 20/dk, ateş: 36 °C, oksijen saturasyonu: %96 olarak ölçüldü. Hastanın yatak başı kan glukoz ölçümü 134 mg/dl saptandı. Fizik muayenesinde batında epigastrik hassasiyet ve defans
mevcuttu, rebound yoktu. Sistemik nörolojik muayeneleri olağandı. Hastaya hipotansiyonu olması nedeni ile serum fizyolojik tedavisi başlandı. Yapılan tetkiklerinde hemoglobin 10.4
gr/dl, biyokimya değerleri olağan saptandı. Karın ağrısı nedeni
ile yatak başı yapılan acil ultrason tetkikinde Morison boşluğunda ve batın içinde sıvı saptandı. Sol alt kadrandan yatak
başı ultrason eşliğinde parasentez yapıldı ve hemorajik mayi
saptandı. Hastadan kontrol hemogram tetkiki istendi ve sonucunda hemoglobin 7.5 gr/dl, eritrosit 3.68 10º6 /mkrl, lökosit:
29.81 10º3 /mkrl, trombosit: 490 10º3 /mkrl saptandı. Hastadan acil kontrastlı abdomen bilgisayarlı tomografi tetkiki istendi ve tetkik sonucunda: dalakta yaklaşık 35x30 mm boyutunda,
kapsüle uzanım gösteren düzensiz sınırlı heterojen hipodens
lezyon izlenmektedir (hematom- laserasyon?), saptandı. Hasta
POSTER BİLDİRİLER
acil olarak genel cerrahi ekibi tarafından splenektomi operasyonuna alındı. Tartışma ve Sonuç: Hastaya klinik yaklaşımda
sistemik muayene ve ayrıntılı öykü alınması oldukça önemlidir.
Ayrıca acil servis yönetiminde yatak başı ultrason ve FAST uygulanmasının değeri bu olguda görüldüğü gibi her geçen gün
artmaktadır.
[PB - 18]
Ateşli silah yaralanmalarındaki
cerrahi tedavi sonuçlarımız
BAHADIR CELEP, MUSTAFA ÖZSOY, AHMET BAL,
TANER ÖZKECECİ, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon
Amaç: Ateşli silah yaralanmaları yüksek kinetik enerji ve blast
etkisine bağlı ciddi mortalite oranlarına sahip bir klinik antitedir. Ancak halen ateşli silah yaralanmalarında mortalite ve morbıdıteleri etkileyen faktörler ilgi odağı olmaya devam etmektedir. Bu çalışmamızda ateşli silah yaralanması nedeniyle cerrahi
tedavi uygulanan hastalardaki tedavi sonuçlarımızı ve mortaliteye etki eden faktörleri sunmayı araştırmayı amaçladık. Gereç
ve Yöntem: Çalışmaya 42 hasta dâhil edildi. Hastaların dosyaları, ameliyat verileri ve patoloji sonuçları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen 42 hastanın 10’u kadın, 32’i erkekti. Ortalama yaş ise 36,2 (16-89) olarak saptandı.
Başvuru esnasında 25 hasta şok tablosunda idi. Hastaların yarısında yaralanma saçma yaralanması iken diğer yarası kurşun
yaralanmasıdır. Hastaların transportu ve ameliyatın başlangıcına kadar geçen süre ise ortalama 106 dakikadır. Ortalama
kan transfüzyonu 6,68 ünitedir. (Min: 2 U- Max: 20 U) yaralanan
karın içi organlar tabloda özetlenmiştir. Çalışmada 6 hastada
(%14) mortaliteye rastlanmıştır. 4 hasta hemorajik şoka bağlı
organ yetmezliği nedeniyle kaybedilmiştir. 2 hasta ise sepsis
nedeniyle kaybedilmiştir. İstatiksel analizde sadece hastaneye
başvuru süresi uzadıkça tranfüzyon ihtiyaçının arttığı ve mortalitenin belirgin yükseldiği ortaya konmuştur (P<0,05). Tartışma ve Sonuç: Ateşli silah yaralanmaların mortaliteyi etkileyen
faktörlerin başında hastanın hastanın hastaneye transportu
önde gelmekte iken diğer önemli unsurlar yeterli ve deneyimli
ameliyathane koşulları ve ekip çalışmasıdır.
[PB - 19]
Bogotobag deneyimlerimiz
TANER ÖZKECECİ, AHMET BAL, MUSTAFA ÖZSOY,
BAHADIR CELEP, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon
Amaç: Batının kapatılamaması morbidite ve mortalite ile yakından ilişiklidir. Majör travmalardan sonra hastanın stabilizasyonunu sağlamak amacıyla definitif işlem daha sonraki
seanslara ertelenebilir. Yine peritonit ve derin dokulardaki
ayrışmalar da batın açık bırakmaya gereksinim doğurabilir.
Barsaklardaki distansiyon ve batın duvarındaki ödem batının
gerilimsiz kapatılmasına izin vermeyerek cerrahı batını açık
bırakmaya zorlayabilir. Bu durumlarda visseral organların korunması, intraabdomian basıncın amacıyla geçici kapatma
yöntemleri gündeme gelmektedir. Geçici kapama yöntemlerinden biri de bogotobag yöntemidir. bu çalışmada bagotoPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
bag deneyimlerimiz paylaşmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem:
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde 2005- 2012 yıllarında opere edilen hastalar tarandı. Bunlar içerisinde bogotobag uygulananlar tespit edildi.
Bu hastaların demografik bilgileri, primer patolojileri, kaç kez
opere edildikleri, hastanede kalış süreleri ve sonuçları değerlendirildi. Bulgular: 2005 – 2012 yılları arasında toplam 49 hastaya bogotobag yapılmıştır. Bu hastalardan 33’ ü erkek (%67),
16’ sı (%34) bayandır. Ortalama yaş 58 dir. Erkeklerde ortalama
yaş 56 iken kadınlarda 60 hesaplandı. Bogotobag yapılan 49
hastanın 17 taburcu edilmiş, 32 hasta ise ex olmuştur. Bir hasta
ortalama 3,63 kez reopere edilmiştir. Ortalama yatış süresi 15,9
gündür. Primer hastalıkların dağılımı ise tabloda gösterilmiştir.
Tartışma ve Sonuç: Kolay ve ucuz uygulanımı gerekse relaparotomiye izin vermesi adına bogotobag yöntemi halen geçerliliğini koruyan bir yöntem olduğu kanısındayız.
[PB - 20]
Nekrotizan fasiitli bir olgunu tedavi seyri
ELİF ÇOLAK, UMUT YILMAZYILDIRIM, NURAYDIN ÖZLEM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Samsun
Amaç: Nekrotizan Fasiit (NF); cilt, subkutan doku ve fasyaların
ilerleyici nekrozu ile karakterize, yaşamı tehdit eden nadir bir
yumuşak doku enfeksiyonudur. Erken tanı ve tedaviye rağmen mortalite ve morbiditesi yüksektir. Perianal abse sonrası
hızla abdominal fasyal planlara ilerleyen nekrotizan fasiitli bir
olgunun tedavi seyrini ortaya koymayı amaçladık. Gereç ve
Yöntem: NF tanısıyla ilçe devlet hastanemizden acil polikliniğimize sevkedilen 55 yaşında bayan hastayı sunmaktayız.
Bulgular: Diyabetik ve vücut kitle endeksi 30’un üzerinde olan
hasta 5 gündür perianal abse nedeniyle antibiyotik tedavisi
almaktaydı. Ateş: 37.7 C, tansiyon arteriel: 120/70 mmHg, nabız: 82/dk idi. Muayenede sağ perianal bölgede 10x10 cm’lik
abse ile uyumlu endure, hassas kitle ve buradan mons pubis
ve sağ inguinale uzanan cilt cilaltı dokularda ödem mevcuttu.
Açlık Kan Şekeri: 360 mg/dl. WBC: 27.700/uL, CRP: 187mg/L
idi. Hasta perianal abse ve NF tanısıyla ameliyata alındı. Abse
boşaltılıp, nekrotik cilt ve ciltaltı dokular sağ inguinal bölgeye
kadar debride edildi. İmipenem 4x500 mg, Daptomisin 1x500
mg başlandı. Sonrasında enfeksiyon ilerledikçe, hastaya sağ
subkostal ve umblikal bölgeye uzanan cilt, ciltaltı ve fasya
debridmanları yapıldı (resim 1, 2, 3). Yara yeri kültüründe Acinetobacter üremesi üzerine tedaviye Colistimethate 2x150 mg
eklendi.Sonraki derin doku kültüründe Pseudomanas Aeroginosa üremesi üzerine önceki antibiyotikleri kesilip PiperasilinTazobaktam 3x4.5 gr’a geçildi.Lokal yara bakımı serum fizyolojik, %0.2 Nitrofurazon ve %1 Gümüş Sulfadiazin pomad ile
yapıldı. Yapılan takiplerinde CRP si gerileyen ve kültürlerinde
üreme olmayan hastanın yatışının 23. gününde yarası kapatıldı
(resim 4)ve 36. gününde cerrahi şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: NF hernekadar yüksek mortalite ile seyreden bir
durum olsa da sabırlı ve akılcı yaklaşımlarla yüzgüldüren sonuçlar alınabilmektedir.
47
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 21]
[PB - 23]
Şarapnel yaralanmasına bağlı anterior abdominal
duvar defektinin aşamalı kapatılması
Travmada ateş yüksekliği: Neden ve sonuç
analizine yönelik ön rapor
HALİL İBRAHİM DURAL1, ESRA BİLGEN2, HALİL İBRAHİM İNAL3
1
MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1, ÜMİT KALDIRIM1,
ŞÜKRÜ ARDIÇ1, İBRAHİM ARZIMAN1, ÖZCAN ALTINEL2
2
1
SB. Dışkapı Yıldırım Beyazıt E.A.H. Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
S.B. Ordu Devlet Hastanesi Plastik Cerrahi Kliniği, Ordu
3
S.B. Mersin Tarsus Devlet Hastanesi Plastik Cerrahi Kliniği, Mersin
Amaç: Kompleks Abdominal duvar defektleri kapatılması zor
cerrahi durumlardır. Etiyolojide travma, radyasyon nekrozu,
onkolojik girişimler, konjenital anomaliler, tekrarlıyan insizyonel herniler söz konusu olabilir. Abdominal duvar bütünlüğünü sağlamak üzere çeşitli yöntemler tarif edilmiştir. Her vaka da
etiyopatolojiye bağlı olarak definitif cerrahi girişimin zamanı
ve şekli farklılık göstermektedir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada şarapnel yaralanması sonra, genel vücut travması nedeniyle
ilk müdahalesi başka bir ülkede yapılan ve hastanemize sevk
edilen hastanın karın ön duvarı defektinin aşamalı olarak kapatılmıştır. Bulgular: Hastanın postoperatif takipleri yapılmış,
sonuçlar değerlendirilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Elde edilen
sonuç ve literatür karşılaştırılmıştır.
[PB - 22]
Böbrek yaralanmalarında bakım hedefleri
TULUHA AYOĞLU, AYFER ÖZBAŞ, NEVİN KANAN
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi,
İstanbul
Amaç: Bu derlemenin amacı, böbrek yaralanması nedeniyle
hastaneye yatmış olan hastalara uygulanan hemşirelik bakım
hedeflerini belirlemek ve hemşirenin rolünü ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: Böbrek yaralanmalarına ilşkin literatür
gözden geçirilerek hemşirelik bakım hedefleri oluşturmaktır. Bulgular: Böbrek yaralanmaları tüm künt ve delici karın
travmalarında %8-10 oranında görülürken, ürogenital sistem
travmalarının ise %50’den fazlasını oluşturmaktadır. Böbrek
yaralanmalarının en sık nedeni künt travmalar (%80-90), ikinci
sırada ise delici travmalar yer almaktadır. Mc Annich ve Miller
1995’te BT ile doğru evrelendirilmiş hastaların hemodinamik
açıdan stabil ise konservatif takip edilebileceğini bildirmişlerdir. Böbrek yaralanmalarının %98’i cerrahi girişime gereksinim
olmadan tedavi edilebileceğinden söz edilmektedir. Konservatif tedavide, yatak istirahatı, hidrasyon, ağrı tedavisinin yapılması ve profilaktik antibiotik tedavisi önerilmektedir. Böbrek
yaralanması olan hastalar karmaşık hemşirelik bakımına gereksinim duyarlar. Tartışma ve Sonuç: Bu hastalara yönelik
hemşirelik bakımında öncelik hastanın fiziksel durumunun sürekli olarak değerlendirilmesi ve uygulanan tedavilere yanıtının izlenmesinde yoğunlaşır. Böbrek yaralanması olan hastaya
uygulanan bakım hedefleri;• Kardiyak fonksiyonların sürdürülmesi • Böbrek fonksiyonlarının sürdürülmesi • Elektrolit dengesinin sağlanması • Akut ağrı tedavisinin uygulanması • Kanama
izleminin yapılması • Anksiyete, korku, beden imajı, cinselliği
ifade etmeyi içermektedir.
48
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
2
Amaç: Travma olgularında ilk değerlendirmede saptanan ateş
yüksekliği ile ilgili bilinenler son derece sınırlıdır. Bu çalışmada bir yıllık süre zarfında ilk değerlendirmede ateş yüksekliği
saptanan ve travma nedeniyle yatış yapılan olgularda ateş
yüksekliği nedenlerinin ve ateş yüksekliğinin mortalite ve yatış
süresine etkilerinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem:
Geriye yönelik olarak yapılan bu değerlendirmede 13 Aralık
2011 ile 31 Aralık 2012 tarihleri arasında travma nedeniyle
yatış yapılan ve ilk değerlendirmede ateş yüksekliği saptanan
olgular geriye dönük olarak incelendi. Demografik veriler, kabul şekli, travma nedeni, acil serviste geçen süre, yatış süresi
ve mortalite verileri toplandı. Veriler istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Toplam 551 olguya yatış yapıldığı ve 21
(%3.81) olguda ateş yüksekliği tespit edildiği gözlendi. Tüm
travma olgularında yaş ortalaması 40,3 (min:1, maks:92) iken
ateş yüksekliği olan olgularda 41,24 (min:21, maks:88) olduğu
tespit edildi. E/K oranı 3,2 idi. Olguların 7’sinin (%53.85) ambulansla getirildiği gözlendi. En sık travma nedeni olarak 9 (%
42,86) olguda ateşli silah yaralanması gözlendi. Bu olguların 12
(%57.148) nin ambulans ile getirildiği tespit edildi. En sık yatırılan klinik Ortopedi kliniği(10 olgu) idi. Tüm travma olguları için
ortalama yatış süresi 18.2 gün ( min:1 gün-maks:182 gün) iken
ateş yüksekliği saptanan olgularda ortalama yatış süresi 25.4
gün ( min:7 gün-maks:107 gün) olup bu fark istatistiksel olarak
anlamlı bulundu (p=0.043). Tüm travma olgularında mortalite %7.4 (n=40) iken ateş yüksekliği olan olgularda bu oranın
%14,3 (n=3) olduğu ancak bu farkın istatistiksel olarak anlamlı
olmadığı gözlendi (p=0.44). Tartışma ve Sonuç: Özellikle ateş
silah yaralanmaları olmak üzere travma olgularında inflamatuar bir yanıt olarak ateş yüksekliği olabileceği düşünülmektedir.
Bu olgularda yatış süresi istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
yüksek bulunmuştur. Bu sonucun travmanın enfeksiyonla
komplike olmasına bağlı olabileceği düşünülmektedir. Travma
olgularında ateş yüksekliğinin geniş serili çalışmalarla ortaya
koyulmasına ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir.
[PB - 24]
Düşme olguları: Çocuk mu, erişkin mi, yaşlı mı?
ŞÜKRÜ ARDIÇ, ÜMİT KALDIRIM, İBRAHİM ARZIMAN,
MURAT DURUSU, MEHMET ERYILMAZ
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Düşme her yaş grubu için acil servise sık başvuru nedenlerinden biridir. Bu çalışmada çalışma süresi zarfında düşme şikayeti ile acil servise başvurup hastaneye yatışı yapılan
olguların yaş gruplarına göre analizi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13.12.2011 ile 31.12.2012 tarihleri arasında GATA Acil Tıp
Başkanlığında düşme nedeniyle yatış yapılan olguların kayıtları geriye dönük olarak analiz edildi. Olgulara ait demografik
veriler, acil servise kabul şekli, acil servis tanısı, yatırılan klinik,
yatış süresi ve mortalite verileri toplandı. Düşme şikayeti ile acil
servise başvurup, hastaneye yatışı yapılan olgular yaş gruplarına göre aldıkları mortalite oranları ve yatış süreleri açısından
POSTER BİLDİRİLER
istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Travma nedeniyle
yatırılan toplam 551 olgudan 133(%24.14)’de travma nedeni
olarak düşme tespit edildi. Bu hastalardan 16 olgu, çeşitli nedenlerle çalışma dışı tutuldu. Çalışmaya alınan 117 hastanın
E/K oranı: 0,88 idi. 18 yaş altı 12 olgu (%10.26), 18-65 yaş arası
42 olgu (%35.9), 65 yaş üzeri ise 63 hasta (%53.85) mevcuttu.
18-65 yaş arası olgular ile 65 yaş üstü olguların en sık ortopedi
kliniğine (sırasıyla n=26-%62, n=56-%88,8) yatırıldığı gözlendi.
Hastaların 48’inde (%76,1) tanı femur fraktürüydü. 18 yaş altı
hastaların ortalama hastane yatış süresi 9,08 gün iken mortalite izlenmedi. 18-65 yaş arası hastalarda ortalama hastanede
yatış süresi 11,85 gün 3 aylık mortalite oranı ise (n=2/42) %4.7
idi. 65 yaş üstü hastalarda ortalama hastanede yatış süresi
20,47 gün 3 aylık mortalite oranı ise (n=8/63) %12.7 idi. Ambulansla acil servise getirilenleri mortalite oranı 7/53(%13,2),
ayaktan başvuranlarınki ise 3/64 (%4,6) idi. Düşme olgularının
ambulans ile başvuru oranı istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p:0,02). 65 yaş üstü hastaların hastanede
yatış süreleri, mortalite oranları ve ambulans ile gelen düşme
vakalarının mortalite oranı belirgin derecede yüksek görünse
de bu istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Tartışma ve Sonuç: Çalışma verilerine göre yaş grupları ile mortalite arasında
istatistiksel olarak anlamlı olmasa da bir ilişki olduğu gözlenmektedir. Bu durumun bu hasta grubunda bulunan komorbid
hastalıklara ve yaşlılığa bağlı kemik kırılganlığının artmasından
kaynaklanabileceği değerlendirilmiştir.
[PB - 25]
Travma nedeni ile acil servise başvuran ve
hastaneye yatırılarak tedavi edilen vertebra
kırığı olgularının medikal analizi
ŞÜKRÜ ARDIÇ, İBRAHİM ARZIMAN, ÜMİT KALDIRIM,
MURAT DURUSU, MEHMET ERYILMAZ
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Vertebra kırıkları travma olguları içinde gerek müdahale ve gerekse morbidite özellikleri açısından farklılık arz etmektedir. Bu çalışmada, çalışma süresince vertebra kırığı nedeni
ile acil servisten hastaneye yatışı yapılan olguların retrospektif
analizi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13.12.2011 ile 31.12.2012
tarihleri arasında GATA Acil Tıp Başkanlığında vertebra kırığı
nedeniyle yatış yapılan olguların kayıtları geriye dönük olarak
analiz edildi. Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul
şekli, acil servis tanısı, eşlik eden hastalıklar, kullandığı ilaçlar,
acil serviste geçen süre, direk grafi harici istenen radyolojik
tetkikler, alınan konsültasyonlar, yatırılan klinik, yatış süresi ve
mortalite verileri toplandı. Elde edilen veriler istatistiksel olarak
değerlendirildi. Bulgular: Belirlenen süre içerisinde vertebra
kırığı nedeniyle toplam 12 (%2,17) olguya yatış yapıldığı tespit
edildi. Yaş ortalaması 38.08 (min:21, maks:85) idi. E/K oranı 3
olarak tespit edildi. Bunlardan 5 (%41,7) inin acil servise ambulans ile geldiği belirlendi. Kırıkların dağılımı; lomber vertebra
kırığı (n=6), servikal vertebra kırığı (n=2), torakal vertebra kırığı
(n=2), sakrum kırığı (n=2) şeklinde idi. Hastaların yatırıldığı klinikler beyin cerrahisi kliniği (7 olgu), ortopedi kliniği (5 olgu)
idi. Bu vakaların beyin cerrahisi kliniğinde ortalama yatış süresi
7,42 gün iken ortopedi kliniğindeki ortalama yatış süresi ise 8
gün idi. 7 olguda (%58.33) ileri görüntüleme yöntemlerine ihtiyaç duyulurken 5 olguda direk grafilerin tanı ve yatış için yeterli olduğu gözlendi. Vertebra kırığı tespit edilen bu vakalarda 3
aylık süreçte mortalite izlenmedi. Üç hastada üç ve üzeri sayıda
konsültasyon istendiği gözlendi. Yatış süresi açısından istatisPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
tiksel olarak anlamlı farklılık izlenmedi (p:0,099). Tartışma ve
Sonuç: Çalışma bulgularından elde edilen verilere göre Acil
Serviste vertebra kırıkları arasında en sık lomber vertebra kırığı
tanısı gözlenmektedir. Özellikle kendi imkanları ile acil servise
başvuran genç hastalarda hastaneye yatış gereken ciddiyette
kırıklar olabileceğinin unutulmaması gerektiği değerlendirilmiştir.
[PB - 26]
Acil servisten yoğun bakım ünitesine yatırılan
travma olgularının analizi
İBRAHİM ARZIMAN1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, ÜMİT KALDIRIM1,
YUSUF EMRAH EYİ2, MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1,
AHMET COŞAR3
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Hakkari Asker Hastanesi Acil Servisi, Hakkari
3
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Anestezi ve Reanimasyon
Anabilim Dalı, Ankara
1
2
Amaç: Kritik travma olguları multidisipliner bir yaklaşımla etkin resüstasyon ve yakın takip gerektirmektedir. Bu çalışmada
acil serviste değerlendirildikten sonra yoğun bakım ünitesine
yatırılan travmalı olgulara ait özelliklerin geriye dönük olarak
değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13 Aralık 2011
ile 31 Aralık 2012 tarihleri arasında GATA Acil Tıp Anabilim Dalından Anestezi ve Reanimasyon Kliniği Yoğun Bakım Ünitesine
ve Yoğun Bakım bilim dalına yatışı yapılan olgular dosya kayıtları üzerinden geriye dönük olarak tarandı. Olgulara ait yaş ve
cinsiyet özellikleri, acil servise geliş şekilleri, travma nedenleri,
vital bulguları, acil servis tanıları, alınan diğer konsültasyonlar
ve acil serviste kalınan süre parametreleri analiz edildi. Verilerin tanımlanmasında sayı, yüzde, ortalama ve standart hata
değerleri kullanıldı. Bulgular: Değerlendirme periyodunda
acil servisten travma nedeniyle yatırılan toplam 551 olgunun
%6.17 (n=34)’nin yoğun bakıma yatırıldığı gözlendi. Yaş ortalaması 39.98 olup E/K oranı 5.8 idi. Olguların %41.17 (n=14)’inin
ambulansla acil servise getirildiği gözlendi. Olguların % 44.11
(n=15)’i ateşli silah yaralanması, %35.29’u (n=12) motorlu taşıt
yaralanması nedeniyle başvurduğu saptandı. Olguların %20
.59(n=7)’da gelişte taşikardi saptandı. Olguların 5 (%14.7)’den
yatırılan klinik dışında konsültasyon alındığı gözlendi. Yoğun
bakımda ortalama yatış süresi ortalama 15.32 gün olarak gözlendi. Yoğun bakım dışı yatan travma hastalarının (n=517) ortalama yatış süresi 18.73 gün olarak gözlendi. 8 olguda (%23.52)
mortalite izlendi ve bu değer diğer yatırılan travma olgularından (%8.53) anlamlı düzeyde yüksekti (p=0.001). Yoğun bakımda yatan ve yatmayan travma hastaları karşılaştırıldığında acil
serviste geçirilen süre (p=0.65), hastanede yatış süresi (p=0.74)
açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Tartışma
ve Sonuç: Elde edilen bulgular değerlendirildiğinde, olgularının büyük oranda ambulans hizmetlerinden faydalanmadığı,
travma hastaları yoğun bakımda yatan ve yatmayan olarak
karşılaştırıldığında acil serviste geçirilen süre, hastanede yatış
süresi, açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadığı
dikkat çekmektedir.
49
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 27]
Tıp öğrencilerinin organ bağışı konusundaki
olumsuz düşünceleri: Beyin ölümü geri
döndürülebilir mi?
MELTEM AKKAS, GÜLNİHAL ARIK, ESİN GÜLKAYA,
NALAN METİN AKSU, MEHMET MAHİR ÖZMEN
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Organ nakillerinin arttırılmasında, sağlık personeli
olarak doktorların önemi büyüktür. Bu çalışmada tıp fakültesi
öğrencilerinin organ nakli konusundaki düşünce ve tavırlarını
belirlemek amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 1.sınıf öğrencilerinden 100 kişi, 6. sınıf öğrencilerinden de 100 kişi organ nakli ile ilgili anketi yanıtladı.
Bulgular: Organ nakli konusundaki bilgilerini 1. sınıf öğrencileri %72, 6.sınıf öğrencileri ise %55 oranında medya, internet
ve televizyon gibi kitle iletişim kaynaklarından edinmekte idi.
Beyin ölümünün geri döndürülebilir bir klinik olduğunu düşünen 1. sınıf öğrencileri %50 iken bu oran 6. sınıf öğrencilerinde
%12 idi. 1. sınıf öğrencilerinin %8’inin, 6. sınıf öğrencilerinin ise
%10’unun organ bağış kartı mevcuttu. 1. sınıf öğrencilerinin
%16’sı, 6. sınıf öğrencilerinin ise %14’ü organlarını bağışlamayı düşünmüyor idi. Akrabalarında beyin ölümü gerçekleşmesi
durumunda 1. sınıf öğrencilerinin %45’i, 6. sınıf öğrencilerinin
%25’i yakınlarının organlarını bağışlamayı düşünmediklerini
belirtmişlerdir. Bu karar da, diğer yakınlarının görüşleri I. sınıflarda %78, 6. sınıflarda %86 etkili idi. Tartışma ve Sonuç:
Beyin ölümünün geri dönebilir bir klinik olduğunu düşünmek,
tıp öğrencilerinin organ nakli konusundaki bilgilerinin yeterli
olmadığını göstermektedir. Eğitim müfredatının yeniden düzenlenmesi, tıp öğrencilerinden başlayarak, organ donör sıkıntısının çözümü açısından önemli bir adım olacaktır. Öte yandan kitle iletişim araçları, toplantı, seminer ve eğitimler daha
etkili bir şekilde sürdürülerek toplumsal bilinç oluşturulmalıdır.
[PB - 28]
Akut apandisiti taklid eden nadir bir durum;
sol inmemiş testisten gelişen seminomun
travmatik perforasyonu
ÜMİT YAŞAR ŞAHİN, AYŞEGÜL OKUTAN, SEVDA YILMAZ
Denizli Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Denizli
Amaç: Profesyonel karate sporcusu bir hastada sol inmemiş
tetisten köken alan ve akut apandist bulgularını taklid eden
travmatik seminom perforasyonu olgusunu sunmayı amaçladık Olgu Sunumu: 42 yaşında erkek hasta 3 gün önce bir
müsabakadan sonra karnında yaygın olarak hissettiği ağrının
daha sonra sağ alt bölgede yoğunlaştığını ifade ederek acil
polikliniğe başvurdu. Muayenesinde sağ alt karında defans, rebound, hafif bir ateş ve lökositoz (11.500/mm3) mevcuttu, kas
tonusu nedeniyle derin palpasyon değerlendirilemedi. Düz
karın grafisinde sağ alt kadranda kolona ait bir hava sıvı seviyesi izlendi. Bu bulgularla akut apandisit ön tanısıyla ameliyata
alındığında apendiks, mesane, terminal ileal ans ve çekum tarafından çevrelenmiş yaklaşık 10x12 santimetre boyutlarında
sert kapsüllü mobil bir kitle saptandı, apendiks salim idi. Kitle
perfore olmuş, nekrotik içerik çekum ve civar ince barsak anslarıyla kısmen sınırlanmıştı. Kitlenin sol alt karında retroperitondan kaynaklandığı gözlendi. Batın içinde başka bir patoloji
saptanmadı. Hasta ameliyat sonrası 5. günde sorunsuz taburcu
edildi. Sonuç: İnmemiş testisten köken alan tümörler içinde en
50
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
sık görüleni seminomlardır. İnguinal kanalda yada intraabdominal yerleşimli olabilirler. İkinci durumda semptomsuz büyük
boyutlara ulaşabiir ve öncelikle lenfojenik metastaz yaparlar.
Böyle bir durumla insidental olarak karşılaşıldığında testis muayenesi tanıda yardımcı olabilir.
[PB - 29]
Ulcus duodeni olgusunda perforasyon ve
kanama birlikteliği
FUAT İPEKÇİ1, YAHYA ÇAPKİS1, VEYSEL KARAHAN1,
KAMİL PEHLİVANOĞLU1, ÖMER ENGİN2
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Cerrahi Anabilim Dalı, B Servisi, İzmir
2
Buca Seyfi Demirsoy Hastanesi Cerrahi, İzmir
1
Olgu: Helikobacter pylorinin eradikasyonuna rağmen duodenal ulcuslarda perforasyon ve kanama komplikasyonları sıktır.
Genelde bu iki komplikasyonun bir arada görülmesi çok nadirdir. Biz önce perforasyon (kapalı) ve ardından kanamaya
neden olmuş ulcus duodeni olgusunu sunmayı amaçladık. 73
yaşında bayan; 2 yıldır ülser hastalığı var ve tedavi görmüş; ağrı
kesicileri de almaya başlamış. Gelmeden birkaç gün önce karın
ağrısı, bulantı, kusma şikayetleriyle poliklinikte ultrasonografi ve başka tetkikler istenip evine gönderilmiş. 27.1.2012 de
bu şikayetlere ilave kahve telvesi ve taze kan şeklinde kusma,
baygınlık, çarpıntı şikayetleriyle acil servise müracaatla yapılan gastroskopide saptanan duodenal kanamaya skleroterapi
uygulanmış. Genel durumu bozulan instabil hasta aynı gün
acilen ameliyata alınmış.Saptanan perforasyon ve kanama
odağını da içine alacak şekilde subtotal gastrektomi ameliyatı
yapılıp sorunsuz taburcu edilmiştir. Bulgular: Hematokrit hemoglobin değerleri düşük, gastroskopide ; prepylorik bölgede
saat 9 hisasında 2 cm çapında üzerinde arteriel kanama olan
ülser krateri mevcuttu. (Forest 1A) Skleroterapi yapıldı. USG
de orta hatta mide komşuluğunda özofagus distaline uyan
lokalisazyonda 5cm çaplı hipoekoik yumuşak doku lezyonu;
ameliyatta bulbus duodeni perforasyonuna bağlı abse poşuna
drenaj yapıldı. Bulbus duodeni açıldığında aktif kanama odağı
sütüre edildi.Yapılan subtotal gastrektomi materyeli; pilorda
tanımlanan ulcus perforasyonu ve küçük kurvatur mezosunda abse formasyonu materyelin distal duvarı konjensiyone ve
kanama mikst yangısal lezyon izlenmiştir; perfore peptic ulcus
(subtotal gastrektomi), benign sitoloji, abse içeriği şeklinde
patoloji tanısı aldı. Tartışma ve Sonuç: Ön yüzde yerleşen
duodenal ulcus perforasyona, arka duvar ülserleri ise penetrasyona bağlı buradan geçen duodenal arter ya da dallarının
erozyonuyla kanamaya neden olurlar. Bu iki komplikasyonun
bir arada olması ;kapalı perforasyon ve ülser kraterin kanaması
sık rastladığımız antite değildir. Ülser anamnezi olup görüntülemede mide loju komşuluğunda anekoik lezyon karın ağrısı,
bulantı, kusma şikayetleriyle birlikte olunca çok nadir de olsa
kapalı perforasyon olasılığı ve de akabindehematemez melena
eklenince kanama ile birlikteliği akılda tutulmalıdır.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 30]
Akut taşlı kolesistitle birliktelik gösteren
“crohn “olgusu
İSMET HAN1, FUAT İPEKÇİ1, MURAT GÜNER1,
VEYSEL KARAHAN1, ÖMER ENGİN2, İSMET HAN1
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Cerrahi Ana Bilim Dalı, B Servisi, İzmir
2
Buca Seyfi Demirsoy Hastanesi Cerrahi, İzmir
1
Olgu: Crohnda terminal ileum tutulduğundan bu hastalığın
seyri esnasında bazı olgularda taşlı kolesistit görülebilir, crhon
tanısı elektif olgularda kolay olmıyabilir. 64 yaşında erkek hasta;
hazımsızlık, karın ağrısı, bulantı, bazen kusma v.b şikayetleriyle acil servislere başvurmuş, bu şikayetleri buralarda çektirdiği
U.S de safra kesesinde çok sayıda milimetrik taşlara bağlanmış.
Bu şikayetlerinin dışında daha sonraları; sağ üst karında ağrı,
bulantı, kusma şikayetleriyle başvurduğu acil kliniğimizde akut
Kolesistit tanısıyla acilen ameliyata alındı.Tüm açık ameliyatlarda yaptığımız explorasyonunda; ileoçekal bölgede gato yapmış ileal ansların konglemeratı şeklindeki kitle tam obstrüksyona yakındı. Kesinin aşağıya doğru genişletilmesiyle; Barsak
tümörü ön tanısıyla burası kolesistektomi sonrası; ligashure ve
staplerlerle rezeke edildi. İleoileal anastomoz yapıldı. Erektil ve
hiperemik appandixe appendektomi de eklenen hasta olaysız bir şekilde 10.11.2011 tarihinde taburcu edildi. Piyeslerin
histopatolojisinde;akut taşlı kolesistit ve fekaloidle oblitere appandisitis bulgularının yanı sıra; serozal yüzden gato oluşturmuş 70 cm’lik iluem materyeli; bulgular crohn hastalıklarıyla
uyumlu ve mezodan ayıklanan 20’ye yakın lenf bezinde lenfadenit ve granülomatöz yanıt izlenmiştir. Terminal ileumu daha
çok tutan etyolojisi tam belli olmayan crohn hastalığının tanısı
her zaman kolay ve erken olmamaktadır. Genelikle subobsstrüksyon tabloları ya da kanama, internal fistüller ve nükseden
kronik perianal fistüller sonucu çoğu kez peroperatif olarak
tanıyı koyabilmekteyiz. Terminal ileum hastalıklı hale gelinçe
safra asit ve tuzlarının günde 7 kez olan hepato ileal sirkülasyonu da bozulmakta ve crohn seyri esnasında taşlı kolesistit
oluşabilmektedir. Sonuç: Taşlı kolesistit olgularında kese dışı;
karınağrısı, ishal ve veya kabızlık, barsak obstrüksyon şüphesi
gibi semptom varsa hasta “Crohn” yönünden de araştırılmalı ve
erken tanıya gidilmelidir. Ayrıca çeşitli nedenlerle yapılan tüm
laparatomilerde tüm karın organlarına yönelik eksplorasyonlar
ihmal edilmemelidir.
[PB - 31]
Multipl kolon perforasyonlu
intestinal Behçet hastalığı
BAHADIR CELEP, TANER ÖZKECECİ, AHMET BAL,
MUSTAFA ÖZSOY, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon
Giriş: Behçet hastalığında gastrointestinal tutulum nadir olmakla birlikte insidansının %1 olduğu düşünülmektedir. Gastrointestinal sistem içerisinde genellikle ileum ve çekumda yerleşim göstermektedir ve komplikasyon oranları yüksektir. Bu
çalışmamıza akut karın tablosu ile başvuran ve özgeçmişinde
Behçet hastalığı bulunan bir olgudaki cerrahi tedavi prosedürümüzü sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 28 yaşında kadın
hasta, dış merkeze karın ağrısı ve ateş yüksekliği tanısı ile başvurmuş. Özgeçmişinde Behçet hastalığı bulunan hasta yaklaPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
şık 5 yıldır izlem ve tedavi almakta imiş. Acil servise başvuru
esnasında karın sağ alt kadranında periton hassasiyet tablosu
saptanan hasta akut apandisit düşünülerek ameliyata alınmış.
Ameliyat esnasında terminal ileumda ve çekumda perforasyon
alanları saptanması üzerine drenaj kateteri konularak operasyona son verilmiş ve kliniğime sevk edilmiş. Hastanın acil servise başvuruşu esnasında ateş 39 derece, tansiyon 90/60 mmhg,
nabız 135 dak. olarak saptandı. Sağ paramedian insizyon skarı
olan hastanın 2 adet nelaton dreni mevcuttu. Laboratuar incelemelerinde 18000 civarında lökositozu saptanan hasta septik
tabloda idi ve acil ameliyata karar verildi. Median insizyonla karına girildiğinde yaygın pürülan materyal boşaltıldı. Terminal
ileumun ve çekumun sağ alta yapışık olduğu ve perforasyon
alanları gözlendi. Perforasyon alanlarını içerek şekilde sağ hemikolektomi uygulandı. Postoperatif dönemde majör cerrahi
sorunu saptanmaya hastaya kolşisin, interferon- alfa, salisilik
asitten oluşan tedavi başlandı. Sonuç: Akut perfore apandisite
benzer klinik tabloda başvuran ve öyküsünde Behçet hastalığı
bulunan hastalarda tablonun katastrofik olabileceği akılda tutulmalı ve vakit kaybedilmeden cerrahi tedavi uygulanmalıdır.
[PB - 32]
Superior mezenterik arter sendromu
BAHADIR CELEP, TANER ÖZKECECİ, AHMET BAL,
MUSTAFA ÖZSOY, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon
Giriş: Superior mezenterik arter (SMA) sendromu, duodenum
3. kısmının SMA ve aorta arasında sıkışmasına bağlı olarak gelişen proksimal duodenumda ve midede aşırı distansiyonla
karakterize bir durumdur. Üst gastrointestinal sistem mekanik
bağırsak obstrüksiyonu nedenlerinden birisi olan bu klinik antite oldukça nadir olarak görülmektedir. Bu çalışmamızda superior mezenterik arter sendromu tanısı alan hastanın klinik,
radyolojik ve ameliyat bulgularını sunmayı amaçladık. olgu:
Bir yıldır devam eden ancak son iki gündür şiddeti gittikçe artan bulantı-kusması olan 18 yaşında bayan hasta başdönmesi
şikayeti ile acil servise getirildi. Özgeçmiş ve soygeçmişinde
bir özellik olmayan hastanın muayenesinde orta dereceli bir
hipotansiyon ve taşikardi saptandı. Karın muayenesinde göbek üstü mesafede distansiyon dışında başka patoloji yoktu.
Distansiyon ve kusması olan hastaya nazogastrik sonda takıldığında yaklaşık 1200 ml safralı mide içeriği geldi. Rutin labaratuvar tetkiklerinde anormallik yoktu. Ayakta direkt karın
grafisinde patoloji saptanmadı. Hastanın üst gastrointestinal
sistem endoskopisinde bu durumu açıklayacak bir patoloji
saptanmadı. Özefagus-mide-duodenum pasaj grafisinde duodenum üçüncü kıtada ani bir obstruksiyon ve proksimalinde ileri derecede dilatasyon gözlendi. Abdominal bilgisayarlı
tomografisinde (BT) duodenum 3.-4. kıta arasında darlık ve
proksimalinde duodenum ve midede ileri derecede dilatasyon
saptandı. Hastanın BT anjiografisinde duodenumun superior
mezenterik arterin dıştan basısına sekonder daralmış olduğu
rapor edildi. Hastaya duodenojejunostomi gerçekleştirildi. Sonuç: SMA sendromu nadir görüldüğünden tanıda genellikle
gecikmeler yaşanabilmektedir.
51
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 33]
Akut mide dilatasyonu sonucu gelişen
mide nekrozu
İBRAHİM AYDIN, AHMET PERGEL,
AHMET FİKRET YÜCEL, DURSUN ALİ ŞAHİN
Recep Tayyıp Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Rize
Giriş: Zengin kan akımından dolayı mide nekrozu nadir bir
durumdur. Nekroz; vasküler kompresyon, herniasyon, volvulus, akut nekrotizan gastrit, diyabet, kostik madde içilmesi ve
masif mide dilatasyonu gibi nedenlere bağlı olarak gelişmektedir. Mide dilatasyonu en sık psikojenik rahatsızlıkları olanlarda bilumia ve polifajiye bağlı olarak gelişmektedir. OLGU: 26
yaşında, hemiplejik, mental-motor retarde bayan hasta, ani
başlayan karın ağrısı, karında şişkinlik, kusma şikayetleri ile acil
servise başvurdu. Fizik muayenesinde ateş 38,5 C°, TA: 80/60
mmHg, Nb: 112/dk. Solunum sayısı 32/dk. Batın muayenesinde distansiyon, defans ve rebaund hassasiyeti mevcuttu. Laboratuar incelemesinde lökosit yüksekliği (25.000/mm³) dışındaki diğer parametreleri normal sınırlarda idi. Ayakta direkt batın
grafisinde midede ileri derecede dilatasyon saptandı. (Resim
1) Mevcut bulgularla hastada akut batın düşünülerek acil operasyona alındı. Operasyonda midede yaygın nekroz alanları
mevcuttu. (Resim 2) Hastaya total gastrektomi ve özofagojejunostomi uygulandı. Postoperatif herhangi bir komplikasyon
gelişmeyen hasta 10. günde şifa ile taburcu edildi. Sonuç:
Mortalite ve morbiditesi oldukça yüksek olan mide nekrozunun erken teşhisi çok önemlidir. Konservatif ve agresif tedavinin mortalitesi yaklaşık %73 olarak rapor edilmiştir. Mental
retarde ve yeme bozuklukları olan hastalarda tanıda gecikme
olmaması için mide dilatasyonuna bağlı mide nekrozu akla
gelmelidir. Morbidite ve mortaliteyi düşürmek için erken teşhis
ve tedavi çok önemlidir.
[PB - 34]
Nadir bir akut batın nedeni:
Jejunal divertikül perforasyonu
İBRAHİM AYDIN, AHMET FİKRET YÜCEL,
AHMET PERGEL, DURSUN ALİ ŞAHİN
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Rize
Jejunal divertiküller oldukça nadir görülür. Görülme sıklığı
%0.1-1.5 arasındadır. Genellikle yaşlı hastalarda görülür. Pulsiyon tipinde yalancı divertiküller olup lümen içi basınç artması
ve duvar zayıflığından dolayı oluşmaktadırlar. Jejunal divertiküller çoğunlukla asemptomatiktir. Komplikasyon oranı %1030 arasında rapor edilmiştir. Bu komplikasyonlar kronik karın
ağrısı, malabsorbsiyon, divertikülitis, hemorajı, obstruksiyon
ve perforasyondur. Perforasyon, jejunal divertikülü olan hastaların %2.3 ile %6.4 ünde görülür ve akut nekrotizan inflamasyon, künt travma ve yabancı cisim perforasyona neden olabilir.
Olgu: Yetmiş iki yaşında bayan hasta bir gün önce ani başlayan
karın ağrısı, bulantı ve kusma şikayetleri ile acil polikliniğe müracaat etti. Yapılan muayenesinde karında yaygın hassasiyet ve
rebound mevcuttu. Laboratuar tetkiklerinde WBC 13000 mm³
dışında patoloji yoktu. Ayakta direkt karın grafisinde birkaç
adet hava-sıvı seviyesi mevcut olup, diyafram altında serbest
hava yoktu. Ayırıcı tanı amaçlı hastaya çekilen İV kontrastlı
batın CTde ince barsakta divertiküller, dilate ince barsak ansGiriş:
52
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ları, ince barsak ansları arasında koleksiyon ve serbest hava
dansiteleri saptandı. Hasta acil operasyona alındı. Ameliyatta
treitz ligamanının 40 cm distalinden başlayan ve yaklaşık 60
cm’lik segment boyunca multipl divertiküller olduğu gözlendi.
Distal kısımdaki divertiküllerin birinde duvarda perforasyon
mevcuttu. Divertikülleri içerecek şekilde segmenter jejunum
rezeksiyonu ve anostomoz yapıldı. Postoperatif komplikasyon
gelişmeyen hasta yedinci günde şifa ile taburcu edildi. Histopatolojik incelemede perforasyon nedeninin nekrotizan inflamasyona bağlı olduğu saptandı. Sonuç: jejunal divertiküller
nadir görülür ve genellikle asemptomatiktirler. Ancak kronik
abdominal ağrı ve barsak alışkanlıklarında değişme gibi nonspesifik semptomlara neden olabildiği gibi, yaşlı hastalarda
perforasyon, obstruksiyon ve kanamaya bağlı olarak morbidite ve mortalitede artışa neden olabilir. Özellikle perforasyona
bağlı akut batın düşünülen olgularda ayırıcı tanı amaçlı suda
eriyen kontrast madde ile yapılan CT tetkiki oldukça faydalı
olabilir.
[PB - 35]
Süperior mezenter arter embolili hastaya
yaklaşım
CANAN KUK YILDIRIM
TC Sağlık Bakanlığı Ordu Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Acil Tıp Anabilim Dalı, Ordu
Olgu: Süperior mezenter arter embolisi şiddetli karın ağrısına
neden olan bir hastalıktır. Erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcıdır. İyi bir anatomik bilgi ile süperior mezenter arter (SMA)
embolektomisi devlet hastanesi koşullarında başarı ile gerçekleştirilebilir. Şiddetli epigastrik ağrısı olan hasta dış merkezde
değerlendirilmiş ve hastanemize inferior myokart enfaktüsü?
ile sevk edilmişti. Kardiyolog tarafından değerlendirilen hastada Atriyal Fibrilasyon dışında patoloji saptanmamadı. Batın
USG si normal, direkt karın grafisinde tek bir alanda ince barsak havası vardı. 18000 lökositoz dışında patolojik labaratuvar
bulgusu yoktu. İV hidrasyon ve analjezik tedavisine rağmen
karın bulguları gerilemeyen hastaya acil tomografik anjiyografi çekildi. SMA de tam oklüzyon saptandı. Hasta genel cerrahi
tarafından acil operasyona alındı. Treizdan 10 cm distalinden
itibaren tüm ince barsak iskemik arteriyel beslenmesi yoktu.
Treizın medialin den mezo köküne ulaşıldı. SMA bulundu arterde hiç atım hissedilmiyordu, askıya alındı, transver kesi yapıldı
SMA içindeki tüm trombüsler proksimale ve distale 3 numara
fogarti kateteri gönderilerek çıkarıldı. SMA deki kesi 5/0 prolen ile kapatıldı. ince barsaklar perfüze oldu. Second look için
amaçlı batın kapatıldı. 24 saat sonra relaparatomi yapıldı. 20
cm’lik ince barsakta nekroz vardı, segmenter rezeksiyon yapıldı diğer ince barsak kısımları perfüze oluyordu. Hasta warfarin
tedavisi ile 20. gün şifa ile taburcu edildi. Sonuç olarak analjeziye cevap vermeyen riskli hastalarda standar tanı yöntemleri ile
tanı konulamadığında muhakkak mezenter vasküler hastalık
düşünülmeli ve tomografik anjiyografi çekilmelidir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 36]
Situs inversuslu hastada laparoskopik
appedektomi; olgu sunumu
TUNA BİLECİK, AYŞE MERTER ARDUÇOĞLU,
BURHAN MAYIR, RAMAZAN ERYILMAZ
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Antalya
Giriş: Laparoskopik appendektomi akut apandisit için standart bir prosedürdür. Situs inversus major visseral organların
ayna görüntüsünde olduğu gibi yer değiştirdiği nadir bir anomalidir. Olgu: 19 yaşında bayan hasta bir gün önce başlayan
karın ağrısı ve bulantı şikayetleri ile hastanemiz acil servis kliniğine başvurdu. Hastanın yapılan fizik muayenesinde patolojik
bulgu olarak sol alt kadranda lokalize olmak üzere tüm batında
yaygın hassasiyet, defans ve rebaund saptandı. Hikayesinde 2
ay önce sol alt kadran ağrısıyla acil servise başvurduğu ve yapılan tetkiklerde sol overde yaklaşık 2.5 cm çaplı kist tespit edildiği öğrenildi. Laboratuar incelemesinde patolojik olarak tam
kan sayımında lökositoz (27.000) ve sola kayma (nötrofil oranı
%88.5) saptandı. Tam idrar tetkikinde özellik saptanmadı. Çekilen ayakta direk batın grafisinde mide fundus gazının sağda
olduğu izlendi. Hastaya yapılan tüm batın ultrasonografisinde
karaciğerin solda, dalağın sağda yerleşimli olduğu görülerek
olguya situs inversus totalis tanısı kondu. Sol alt kadranda
komprese olmayan, aperistalitik 10 mm çapında barsak segmenti, sol overde ise 3 cm çaplı basit kist, douglasta minimal
serbest mayi izlendi. Akut apandisit ön tanısıyla hastaya laparoskopik operasyon planlandı. Yapılan eksplorasyonda tüm
organların lokalizasyonu ayna görüntüsündeydi. Laparoskopik
appendektomi uygulanan hastada operasyon sonrası komplikasyon gelişmedi. Sonuç: Situs inversus totalisli hastalarda
laparoskopik appendektomi sağ elini kullanan cerrahlar için
zor bir prosedürdür ve anatomik açıdan normal olan hastalara
göre daha çok iatrojenik komplikasyona neden olmaktadır ancak situs inversus totalis akut apendisitin insidansını arttırmaz.
Sonuç olarak Situs inversus totalis olduğu bilinmeyen akut batınlı olgularda görüntüleme araçları ile doğru tanı konulabilir.
Laparoskopik cerrahi, deneyimli cerrahlar tarafından güvenilir
ve kolay olarak uygulanabilir bir yöntemdir.
[PB - 37]
Erişkinde omfolomezenterik kanal kalıntısı ve
buna bağlı gelişen mekanik ince barsak
obstrüksiyonu
İBRAHİM AYDIN, AHMET PERGEL,
AHMET FİKRET YÜCEL, DURSUN ALİ ŞAHİN
Recep Tayyıp Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Rize
Giriş: Mekanik ince bağırsak tıkanması, çeşitli patolojik durumlara bağlı olarak meydana gelen klinik bir tablodur. Genellikle en sık nedeni abdominal cerrahi sonrası yapışıklıklardır.
Erişkinde omfolomezenterik kanal kalıntısına bağlı mekanik
ince barsak tıkanması oldukça nadir görülmektedir. Biz inkarsere umblikal herniyi taklit eden omfalomezenterik kanal kalıntısının neden olduğu mekanik ince barsak tıkanmasına bağlı ileus gelişen olgumuzu sunmayı amaçladık. Olgu: Otuz beş
yaşında erkek hasta, göbekte şişlik, bulantı, kusma, gaz-gaita
çıkaramama şikayetleri ile acil serviste başvurdu. Laboratuar
tetkiklerinde WBC 12500/mm³ dışında patoloji yoktu. Ayakta
direkt karın grafisinde ince barsaklara ait yaygın hava-sıvı seviPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
yeleri, kontraslı batın tomografisinde; ince barsaklarda dilatasyon ve hava-sıvı seviyeleri, umblikal bölgede inkarsere herni
ile uyumlu görüntü saptandı. Ameliyatta, hastanın umblikal
bölgesinde yaklaşık 2 cm fasya defekti, ince kordon şeklinde
omfolomezenterik kanal kalıntısının ileumu göbekteki faysa
defekti içine çekerek mekanik ileusa neden olduğu tespit edildi. Omfolomezenterik kanal kalıntısı eksize edildi ve fıtık tamir
edildi. Tartışma: Akut mekanik ince barsak tıkanıklığı cerrahi
sonrası sık görülmektedir. Mekanik ince barsak tıkanmasında
en sık karşılaşılan semptomlar karın ağrısı, kusma, kabızlık, karında şişlik ve karın hassasiyetidir. Mekanik ince barsak tıkanmasının %45-80 nedeni cerrahi sonrası gelişen adhezyonlardır.
Diğer nedenleri ise inkarsere herniler, crohn hastalığı, safra
taşları, volvulus ve invaginasyondur. Omfolomezenterik kanal
kalıntısına bağlı mekanik ince barsak tıkanması özellikle yetişkinlerde çok nadirdir ve literatürde çok az vaka yayınlanmıştır.
Omfolomesenterik kanalın inkomplet regresyonu meckel divertikülü, umblikal fistül, sinüs ve kist gibi değişik anomalilere
neden olmaktadır. Omfolomezenterik kanal kalıntıları infantlarda yaklaşık %2 oranında görülmektedir. Omfolomezenterik
kanal kalıntıları asemptomatik olabileceği gibi karın ağrısı, rektal kanama, intestinal obstruksiyon, umblikal akıntı ve umblikal
herniye neden olabilir. Omfolomezenterik kanal kalıntısında
mekanik ince barsak tıkanıklığı oluş mekanizmalarından birisi de göbek ile ileum arasında fibröz bant oluşmasıdır. Sonuç
olarak; erişkinde de olsa, inkarsere göbek fıtığını taklit eden,
omfolomezenterik kanal kalıntısının neden olduğu mekanik
ince barsak tıkanması ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır.
[PB - 38]
İnkarsere diafragma hernisi olgusu
EMRE GÜNAY, ERKAN ÖZKAN, HASAN ABUOĞLU,
MEHMET ODABAŞI, MEHMET KAMİL YILDIZ,
CENGİZ ERİŞ, SÜLEYMAN ATALAY
Haydarpaşa Numune Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Olgu: Künt veya penetran travmaya bağlı olarak diafragma hernisi oluşabilmektedir. Diafragma hernisi travmaların %3-5’inde
ortaya çıkar. Yüksek morbidite ve mortalite nedeni ile önemli bir sağlık sorunudur. Bu nedenle travmaya bağlı diafragma
rüptürlerinin tanısı, travma oluştuktan sonra geç kalınmadan
konulmalıdır. Travmayı izleyen dönemde, spesifik semptomların ve radyolojik bulguların olmaması durumlarında, eşlik eden
diafragma yaralanmalarının sessiz doğası nedeniyle tanı yıllar
sonra intestinal obstrüksiyon, solunum sıkıntısı, inkarserasyon
veya perforasyon bulgularıyla kendini gösterebilmektedir.
Bu bildiride, muhtemelen 4 yıl önce yaşanan penetran toraks
travmasına bağlı olarak gelişen ve atlanan diafragma hernisi
nedeniyle akut karın bulguları gelişen ve laparotomiye giden
37 yaşında bir erkek hasta olgusunu sunmayı amaçladık. Preop yapılan kontrastlı BT incelemesinde mide fundusunun ve
transvers kolonun toraks içerisinde izlenmesi ve akut karın
bulgularının eşlik etmesi nedeniyle laparotomi yapılan hastada diafragmadaki yaklaşık 10 cm’lik defektten midenin fundusunun ve transvers kolonun toraksa geçmiş olduğu ve defekt
genişletilmeden redüksiyonun mümkün olmadığı gözlendi.
Defekt genişletilerek redüksiyon sağlandıktan sonra primer
olarak onarılarak mesh ile desteklendi. Hasta postoperatif dönemi komplikasyonsuz olarak geçirerek taburcu edildi.
53
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 39]
[PB - 41]
Crohn hastalığına bağlı appendektomi
sonrası gözden kaçan ileum perforasyonu
Appendix’in ileumla dansı
OKTAY YENER, TUBA ATAK, ÖZGÜR EKİNCİ, BÜŞRA BURCU,
HAYDAR YALMAN, RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, İstanbul
Giriş: Crohn hastalığına bağlı ileum perforasyonu seyrek rastlanan bir durumdur. Arniem ve ark. 1935 yılında ilk kez bu
durumu tanımlamışlardır. Crohn 1965 yılında perforasyonun
akut ileitis haline bağlı olabileceğini düşünürken, Waye (1967)
kronik crohn hastalığın bir parçası olabileceğini tanımlamışlardır. Olgu Sunumu: Akut apandisit ön tanısıyla dört gün önce
apendektomi yapılan 20 yaşında erkek hasta acil cerrahi polikliniğine akut batın kliniğiyle başvurmuştur. Yapılan fizik muayene ve laboratuar bulguları neticesine göre akut karın düşünülen hasta acil olarak eksplorasyon amacıyla servise yatırılmıştır.
Özgeçmişinde yaklaşık 4 aydır devam eden ishal ve kilo kaybı
öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede kan basıncı:120/75 mmHg,
nabız:82/dk ateş:37.9°C, solunum sayısı: 22/dk olarak bulundu.
Dinlemekle bağırsak sesleri azalmıştı. Palpasyonda, batında
yaygın hassasiyet ve defans saptandı. Laboratuvar incelemesinde Lökosit:17.100/mm³, Hemoglobin:10.3g/dl, Hematokrit:%33, CRP: 33mg/dl idi. Ultrasonografide batın içi serbest
sıvı tespit edildi. Eksplorasyon bulgularında ileum, ileoçekal
valve den yaklaşık 10 cm de mesenteric yüzde 5 mm çaplı perforasyon odağı mevcuttu. Batın içinde yaklaşık 200 cc intestinal içerikle uyumlu sıvı mevcuttu. İleum primer olarak tamir
edildi. Batın içi bol serum fizyolojik ile yıkanarak katlar primer
kapatıldı. Hasta postoperatif 6. günde sorunsuz taburcu edildi.
Tartışma ve Sonuç: Terminal iletis e bağlı ileum perforasyonu
Literatür araştırmalarında (%1) oranında görülmektedir. Apendendektomi sonrası gözden kaçan ileum perforasyonu çok
seyrek rastlanmaktadır. Peroperatif terminal ileitis saptanan
hastalarda batın içi eksplorasyon olası perforasyon açısından
dikkatli yapılmalıdır.
[PB - 40]
Behçet hastalığında nadir bir olgu:
İleal perforasyon
KUTAY SAĞLAM, SERDAR TÜRKYILMAZ,
AHMET YAZICI, COŞKUN AYDIN
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Trabzon
Olgu: Behçet hastalığı tekrarlayan oral ve genital ülserler, göz
ve deri tutulumları ile gastrointestinal sistemi (GİS), sinir sistemini, kas iskelet sistemini etkileyen sistemik bir vaskülittir. Behçet hastalığında GİS tutulumu bulguları spesifik değildir. İleal
perforasyon bu tutulumun nadir görülen bir komplikasyonudur. Bu bildiride Behçet hastalığı tanısıyla takip edilen olguda
akut batına neden olan terminal ileumda multipl perforasyonları sunmayı amaçladık.
54
ALPASLAN TERZİ, AHMET ŞEKER, YUSUF YUCEL, HASAN ÇEÇE
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Şanlıurfa
Amaç: Abdominal cerrahi geçirmeyen hastalarda appendikse bağlı çok çarpıcı bir görüntü ile karşılaştığımız intestinal
obstrüksiyonun nadir bir sebebini özellikle görsel vurgu ile
sunmak istedik. Gereç ve yöntem: Çalışmamızda kliniğimize
ileus tanısıyla yatırılan ve opere edilen 31 yaşında bayan hasta sunuldu. Bulgular: Hastaya intestinal obstrüksiyon nedeniyle cerrahi planlandı. Laparotomide appendiksin ileoçekal
valvden itibaren 10. cm’de ileumu kement atar şekilde sararak
sıkıştırdığı ve ileumda tam tıkanmaya sebep olduğu görüldü.
Appendixin distal ucundaki yapışıklık diseke edilerek obstrüksiyon giderildi. Ayrıca appendektomi yapıldı. Per-op ve postop komplikasyon gelişmedi. Tartışma ve Sonuç: Mekanik intestinal obstrüksiyonların en sık sebebi geçirilmiş abdominal
cerrahilerdir. Abdominal cerrahi geçirmeyen olgularda çok
daha az görülür. Bunların en sık sebebi yaşa göre değişmekle birlikte inkarsere hernilerdir. Bizim olgumuzda appendiksin
distal ucunun yapışıklığına bağlı obstrüksiyon gelişmişti. Yaptığımız online literatür taramasında rastlamadığımız böyle bir
olguyu paylaşmak istedik.
[PB - 42]
Endüstriyel hava kompresörü ile oluşan
barotravmaya bağlı kolon yaralanması
ALPER SÖZÜTEK1, AHMET SEKİ1, DENİZ TİHAN2, UĞUR DUMAN2,
EVREN DİLEKTAŞLI2, MURAT ÇAYCI2, FATİH EROL2
Necip Fazıl Şehir Hastanesi Gastroenterolojik Cerrahi Kliniği,
Kahramanmaraş
1
Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Bursa
2
Olgu: Hava kompresörleri, genellikle makine ve makine parçalarını temizlemek için kullanılan endüstriyel gereçlerdir. Buna
mukabil, zaman zaman sanayi işçileri tarafından brütal şakalar
yapmak için kullanıldıklarına dair magazinsel haberlerin yanı
sıra literatürde yayınlanmış mortal seyirli lümenli organ yaralanmalarına kadar varabilen olgu sunumları da mevcuttur.
Çalışma arkadaşları tarafından rektumuna hava kompresör
makinesi hortumu sokularak basınçlı hava verildikten sonra
gelişen şiddetli karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvuran ve
laparotomide tüm kolon serozası lasere olmasına rağmen serbest perforasyon gelişmemiş olduğu için kolon serozası primer
onarılan 26 yaşındaki erkek kolorektal barotravma olgusunu
paylaşmaktayız.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 43]
Künt karın travmasına bağlı karaciğer
yaralanmasının nadir bir komplikasyonu olan
torakobilier fistüle non-operatif yaklaşım:
Olgu sunumu
İSMAİL OKAN, ERDİNÇ YENİDOĞAN, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU,
ZEKİ ÖZSOY, SERVET TALİ, MUSTAFA ŞAHİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat
Giriş: Karaciğer karın travmalarında en sık yaralanan organlardan biri olup primer laserasyon ve diğer komplikasyonları
operatif veya non-operatif olarak tedavi edilmektedir. Burada
araç içi trafik kazası (AİTK) nedeniyle acil servise getirilen ve
multipl solid organ (karaciğer, böbrek) yaralanmasıyla konservatif takip edilen bir hastada gelişen torakobilier fistülün
tedavi yönetimini sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: AİTK
nedeniyle acil servise getirilen 63 yaşında erkek hastanın çekilen torakoabdominal tomografisinde karaciğer segment
VIII-IV düzeyinde kapsüler alandan başlayıp falsiform ligaman
komşuluğuna doğru uzanım gösteren ve 10 cm’lik segment
boyunca devamlılığı bulunan laserasyon ve perihepatik sıvı,
sağ böbrekte laserasyon ve multipl kot fraktürleri tespit edildi.
Vital bulguları stabil olan hasta non-operatif takibe alınmasına rağmen yatışından 3 gün sonra hastada masif plevral efüzyon tespit edilmesi üzerine hastaya tüp torakostomi takıldı ve
drenaj içeriğinin safra ile uyumlu olduğu görüldü. Hastada ek
olarak pnömoni ve akut böbrek yetmezliği gelişti ve hasta hemodialize alındı. Kontrol tomografisinde karaciğer segment V
lokalizasyonunda 4x2 cm’lik koleksiyon alanı tespit edilmesi
üzerine hastaya perkütan drenaj uygulanarak safranın drenajı
sağlandı. Göğüs tüpü ve perkütan drenaj kateterinden gelenin giderek azalması üzerine hastanın kateterleri çekildi, aynı
zamanda böbrek yetmezlik tablosu da düzeldi. Yatış sırasında
portal ven trombozuna bağlı asit gelişen hasta travma sonrası
72. günde travmaya sekonder gelişmiş tüm komplikasyonların
düzelmesi üzerine taburcu edildi. Sonuç: Karaciğer laserasyonları sonrası torakobilier fistül nadir bir komplikasyon olup,
non-operatif yaklaşımlar ile tedavi edilebilir.
[PB - 44]
Meckel enterolitine ikincil akut batın:
Olgu sunumu
ERDİNÇ YENİDOĞAN, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU, İSMAİL OKAN,
ZEKİ ÖZSOY, SERVET TALİ, MUSTAFA ŞAHİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat
Giriş: Meckel divertikülü genel popülasyonun %1-3’ünde
görülür, sıklıkla asemptomatiktir ve genellikle laparotomide
tesadüfen saptanır. En sık görülen komplikasyon intestinal
obstrüksiyon olup, nadir görülse de divertikül içindeki taş intestinal obstrüksiyona neden olabilir. Olgu Sunumu: Akut karın nedeniyle acil servisimize başvurmuş olan 50 yaşında erkek
hastanın fizik muayenesinde sağ alt kadranda daha belirgin
olan reboundu mevcuttu. Beyaz küresi 11.200 olarak saptandı. Çekilen abdominal tomografisinde distal ileumda Meckel
divertikülü ile uyumlu lezyon ve divertikül içinde yaklaşık 5
mm boyutunda taşa ait görünüm izlendi. Acil olarak operasyona alınan hastaya apendektomi ve divertikülektomi yapıldı.
Postoperatif patolojik değerlendirmede perfore Meckel diverPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
tikülü, divertikül duvarında heterotropik mide mukozası ve
divertikül içerisinde bir adet taş izlendi. Postoperatif 3. günde
herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta taburcu edildi.
Sonuç: Meckel divertikülü relatif olarak sık görünmesine rağmen divertikül içerisinde taş formasyonu oldukça nadirdir. Divertikül iç yüzeyi ince barsak mukozası ile kaplı olduğu durumlarda taş formasyonu daha sık görülmesine rağmen, yüzeyin
gastrik mukoza ile kaplı olduğu divertiküllerde de taş formasyonu görülebilir. Meckel divertiküllerinde tanı radyolojik olarak konulabilmesine rağmen laparotomi hem tanı koydurucu
hem de tedavi edici seçenektir.
[PB - 45]
Metastatik non-hodgkin lenfomalı hastada
kemoterapiye sekonder mide perforasyonu:
Olgu sunumu
ERDİNÇ YENİDOĞAN, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU, ZEKİ ÖZSOY,
SERVET TALİ, İSMAİL OKAN, MUSTAFA ŞAHİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat
Giriş: Non-Hodgkin lenfoma metastatik te olsa kemoterapiye
oldukça iyi yanıt veren bir tümör olmasına rağmen, kemoterapiye ikincil cerrahi komplikasyonlar görülebilir. Burada metastatik Non-Hodgkin lenfoma nedeniyle kemoterapi alan ve
kemoterapiye sekonder mide perforasyonu tanısıyla ameliyat
edilen hastamızı sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: Dış merkezde metastatik Non-Hodgkin lenfoma nedeniyle kemoterapi alan ve bu sırada nötropeni gelişen 39 yaşında erkek hasta
akut karın tanısıyla hastanemiz acil servisine başvurdu. Fizik
muayenesi akut karın bulguları ile uyumlu olan hastanın çekilen abdominal tomografisinde karaciğerde multipl metastatik lezyonlar, splenomegali, mide korpusta kitle ve intraperitoneal serbest hava dansiteleri izlenmesi üzerine hasta akut
karın-gastrointestinal perforasyon öntanısıyla acil olarak operasyona alındı. Operasyonda mide korpusta yaklaşık 4 cm’lik
intramukozal kitle bulunduğu ve bu kitlenin perforasyona
neden olduğu görülmesi üzerine mide wedge rezeksiyonu
yapıldı. Postoperatif patolojik inceleme midede kemoterapiye
ikincil değişiklikler ve perforasyon ile uyumlu olarak değerlendirildi. Postoperatif 7. günde herhangi bir komplikasyon
gelişmeyen hasta taburcu edildi. Sonuç: GİS lenfomalarında
gastrointestinal perforasyonlar hastalığın kendisine veya kemoterapiye ikincil görülebilir. Lenfoma nedeniyle kemoterapi
alan hastalarda gastrointestinal perforasyonun beklenebilecek bir komplikasyon olduğu unutulmamalıdır.
[PB - 46]
Nadir görülen bir klinik antite olan jejunal
divertikül perforasyonuna bağlı gelişen
akut karın olgusu
HÜSEYİN ŞAHİN, AYDIN İNAN
Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
Giriş: Jejunal divertikülozis nadir görülür, sıklığı yaşla birlikte artar ve genellikle asemptomatiktir. Başka nedenle yapılan laparotomi esnasında veya acil cerrahi girişim gerektiren
komplikasyonları esnasında tanı konur. Jejunal divertikül per55
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
forasyonunun mortalite oranı %40’lara ulaşmaktadır. Olgu
Sunumu: 71 yaşında erkek; şiddetli karın ağrısı olan hastanın
fizik muayenesinde yaygın rebound hassasiyet ve defans mevcuttu. TA: 130/70 mmHg, Nb: 110 atım/dk, WBC: 18700, CRP:
265 mg/dl idi. Abdomen tomografisinde, intraabdominal apse
saptanarak acil operasyona alındı. Treitz ligamentinin 20 cm
distalinden başlayan tüm jejunal anslarda çeşitli boyutlarda
yaygın divertiküllerin olduğu, yaklaşık 40. cm de mezo içine
perforasyon ve apse geliştiği görüldü. Perfore divertikülün
olduğu barsak segmenti, rezeke edildi ve uç-uca anastomoz
yapıldı. Hasta postoperatif 7. gün şifa ile taburcu edildi. Tartışma: İnce barsak divertiküllerinin çoğu jejunumda göürülür ve
mezenterik yerleşimlidir. İleus, kanama, malabsorbsiyon, perforasyon ve intraabdominal apse gibi akut komplikasyonlarla
ortaya çıkabilir. Divertikülit, divertikülite bağlı perforasyon ve
batın içi apse şüphesi varlığında en önemli tercih edilen yöntem bilgisayarlı tomografidir. Obstrüksiyon, kanama, perforasyon gibi komplikasyonlar varlığında önerilen tedavi; komplike
barsak segmentinin rezeksiyonu ve uç-uca anastamozdur.
Sonuç: Jejunal divertiküller yüksek morbidite ve mortaliteye
yol açan komplikasyonları nedeniyle akut karının ayırıcı tanısında mutlaka düşünülmelidir. Normal divertiküller, inflame
ve perfore divertiküller ve perforasyona bağlı gelişen apse, jejunumun mezenterik yüzünde olduğundan dikkatli bir batın
eksplorasyonu yapılmadığında kolaylıkla gözden kaçabilir.
[PB - 47]
Aktif kömür uygulaması sonrası
intestinal tıkanıklık
YELİZ ŞAHİNER1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER2,
ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR2, METİN ŞENOL2, HAKAN ÖZDEMİR2
1
Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi,
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir
2
Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
Amaç: Aktif kömür uygulanması acil serviste zehirlenme ile gelen hastalara sıklıkla verilen bir tedavidir. Aktif kömür tedavisinin en büyük morbidite ve mortalitesi aspirasyon, gastrointestinal tıkanıklık, sıvı ve elektrolit dengesizliğidir. Gastrointestinal
tıkanıklıklar multiple dozlarda aktif kömür uygulanmasından
sonra nadir görülen fakat ciddi bir komplikasyondur. Bu çalışmada acil servis bölümüne ilaç intoksikasyonu nedeni ile
başvuran ve aktif kömür kullanılan hastalar retrospektif olarak incelenmiştir. Yöntem: 2011 Nisan ve 2012 Aralık tarihleri
arasında Nevşehir devlet hastanesi acil servisine intoksikasyon
nedeni ile başvuran ve aktif kömür tedavisi alan hastalar veri
bankası taranarak retrospektif olarak incelenmiştir. Sonuçlar:
Toplam 1638 hasta ilaç intoksikasyonu nedeni ile aktif kömür
tedavisi almış olup bu hastaların %0.36 (n:6) sında gastrointestinal tıkanıklık tespit edilmiştir. Bu hastalar yaklaşık 24 saat içerisinde nazogastrik tüp ile toplamda 350 gram aktif kömür tedavisi almıştır. Hastalar da tedavi sonrası bulantı dışında başka
bir şikayet görülmeyince taburcu edilmiştir. Taburculuk sonrası
2 -4 gün içinde şiddetli karın ağrısı kusma ve kabızlık şikayetleri
ile tekrar başvurmuştur. Çekilen direkt grafide ince barsak tıkanıklığı saptanan hastalar hastaneye yatırılmış ve konservatif
tedaviye alınmıştır. Hastaneye yatışların 2. gününde hastaların
konservatif tedavi ile aktif kömüre bağlı bezoarları defekasyon ile çıkarttığı ve tıkanıklığın açıldığı görülmüştür. Tartışma: Aktif kömür bezoarı aktif kömür uygulanmasının nadir
bir komplikasyonudur. Genellikle karbamazepin, amitriptilin
,benzodiyazepin ve barbitürat türü ilaçlarla zehirlenenlerde
sık görülmektedir. Bu ilaçların parasempatolitik etkileri aktif
56
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
kömürün potansiyel olarak birikme eğilimine katkıda bulunup
bezoar oluşumunu tetikleyebilir. Bu tür ilaçlarla zehirlenmelerde aktif kömür tedavisi verilir iken gastrointestinal tıkanıklık
yapılabileceği akılda bulundurulmalıdır.
[PB - 48]
Sezeryan sonrası rektus kılıfı hematomu
İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, METİN ŞENOL1,
ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, HAKAN ÖZDEMİR1, YELİZ ŞAHİNER2
Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi,
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir
1
2
Amaç: Rektus kılıfı hemotomu akut karın ağrısının akla getirilmediğinde sıklıkla gözden kaçan ve gereksiz cerrahi işlemlere
yol açabilen nadir nedenlerinden biridir bu olguda alt segment
sezeryan operasyonu sonrasında rektus kılıfı hematomu saptanan bir olgu sunulmuştur. Yöntem ve Bulgular: Nevşehir devlet hastanesinde sezeryan sonrası 4. günde akut karın gelişen
ve rektus kılıfı hematomu saptanan hasta incelenmiştir. 26 yaşında bayan hasta birincil sezeryan sonrası taburculuğunun 4.
gününde şiddetli karın ağrısı, taşikardi ve bulantı şikayetleri ile
hastaneye başvurmuştur. Hastanın yapılan değerlendirilmesinde batın alt kadranlarda bilateral hassasiyet defans saptandı. Umbilikus altında yaklaşık 5x10 cm’lik alanda ekimoz ve ele
gelen kitle saptandı. Hastanın hemoglobin değeri 10 gr/dL, lokosit değeri 11000 k-ul, bulundu. Hastanın yapılan ultrasonunda sezeryan insizyonu üzerinde yaklaşık 5x10 cm’lik alanda
loküle sıvı? tespit edildi. Hastaya yapılan abdominal tomografide rektus kılıfı hematomu saptandı. Hasta konservatif tedavi
için yatırıldı. Takiplerinde hemodinamisi stabil seyreden hasta
hematomunun gerilemesi ile şifa ile taburcu edildi. Yaklaşık 6
aylık takibinde herhangi bir komplikasyon gelişmedi. Tartışma ve Sonuç: Rektus kılıfı hematomu inferior epigastrik arter
yaralanması, yırtılması, antikoagülan kullanımı ve alt segmet
sezeryan operasyonlarından sonra görülebilir ani başlayan karın ağrısı olan hastalarda rektus kılıfı hematımu akılda tutulmalıdır. Tanı konulduğunda hastalar çoğu zaman cerrahi girişime
gerek kalmadan konservatif yaklaşım ile şifa bulmaktadır.
[PB - 49]
Nadir görülen bir akut karın sebebi:
Balık kılçığına bağlı ince barsak perforasyonu
HÜSEYİN ŞAHİN, MEHMET DENİZ ALTIPARMAK,
AHMET TÜRKAN, GÜRKAN DEĞİRMENCİOĞLU, AYDIN İNAN
TURGUT ÖZAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, GENEL CERRAHİ
ANABİLİM DALI, ANKARA
Giriş: Yabancı cisim yutma klinik pratikte sık karşılaşılan bir
durumdur. Yabancı cisimlerin çoğu herhangi bir sorun yaratmadan dışkı ile atılır. Perforasyon genellikle gastrointestinal
sistemin (GİS) köşeli ve lümeninin daraldığı yerlerde görülür.
En sık ileumda görülür. Olgu Sunumu: 72 yaşında bayan; şiddetli karın ağrısı ve bulantı şikayetiyle başvuran hastanın muayenesinde şiddetli rebound hassasiyet mevcuttu ve TA: 100/60
mmHg, Nb: 110 atım/dk, WBC: 12300 gr/dl, CRP: 240 mg /dl
idi. Abdomen tomografisinde ileal anslarda intralüminal yabancı cisim ve mezo içinde serbest hava tespit edildi. Barsakta yabancı cisim ve perforasyon ön tanısıyla acil opere edildi.
Eksplorasyonda batın içinde yaygın püy ve peritonit mevcutPOSTER BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 50]
İntestinal tıkanıklığın nadir nedeni;
erişkin intussepsiyonu
DOĞAN ALBAYRAK, HÜSEYİN AKSOY, EYUP KAHYA,
EMRAH YEŞİLBAĞ, SERHAT OĞUZ, ORHAN YAĞMURKAYA ,
A. RAHMİ HATİPOĞLU
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Edirne
Olgu Sunumu: İntususepsiyon, çocukluk çağı barsak tıkanıklıklarının sık sebebidir. Ancak erişkinde oldukça nadir görülür
ve barsak tıkanıklıklarının sadece %1’ini oluşturur. Bu yazıda
ileumda lipoma bağlı ileoileal intususepsiyon gelişmiş hastanın sunulması amaçlanmıştır. Elli üç yaşında bayan hasta karın
ağrısı ve karında şişkinlik şikâyetleri ile acil serviste değerlendirildi. Yapılan karın muayenesinde; karnın sağ yarısında daha
belirgin olmak üzere yaygın hassasiyet olduğu görüldü. Defans ve rebaund yoktu ve barsak sesleri hiperaktifti. Ayakta düz
karın grafisinde ince barsak tipi hava sıvı seviyeleri mevcuttu.
Çekilen karın tomografisinde ileumda intususepsiyon saptandı (Şekil 1). Hasta operasyona alındı. Yapılan ekspolorasyonda
terminal ileuma yaklaşık 60 cm mesafede ileum duvarından
kaynaklı yaklaşık 2.5 cm çapında kitle ve kitleye bağlı intususepsiyon olduğu görüldü (Şekil 2). Proksimal barsak ansları
dilate distal anslar ise kollabe idi. Hastaya ince barsak rezeksiyonu uç uca anatomoz yapıldı. Patoloji sonucunda ileum duvarından kaynaklı lipom rapor edildi. İntestinal intussusepsiyon
çocuklarda bağırsak tıkanıklığı önde gelen nedenlerindendir,
ancak erişkinde oldukça nadirdir. Tüm intususepsiyonların sadece % 5’i erişkinde görülür ve erişkindeki intestinal obstrüksiyonların sadece yüzde % 1’ini intususepsiyonlar oluşturur. Bu
yüzden erişkinde intestinal obstrüksiyon durumunda intususepsiyon akla gelmeyebilir. Bu durum tanıda gecikmelere yol
açabilir. İntususepsiyonun nadir de olsa erişkinler de görülebildiği ve intestinal obstrüksiyonlu hastalarda ayırıcı tanıda hatırlanması gerektiği kanısındayız.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 51]
Akut batında nadir bir bulgu - chilaiditi belirtisi:
Olgu sunumu
P O STE R
tu. İleum orta segmentlerinde balık kılçığına bağlı mezo içine
perfore olmuş barsak segmenti ve apse poşu görüldü. Perfore
barsak segmenti rezeke edildi ve uç-uca anastomoz yapıldı.
Postoperatif 7. günde şifa ile taburcu edildi. Tartışma: Yabancı
cisme bağlı GİS perforasyonu %1’den az görülen nadir bir durumdur. Yabancı cisimlerin ve komplikasyonlarının tanısında
tercih edilen yöntem bilgisayarlı tomografidir. Yutulan cismin
boyutu, cinsi, şekli, sayısı ve başvuruya kadar geçen süre tedavi şeklini belirlemede önemlidir. Erken dönemde midedeki
cisimler endoskopik olarak çıkarılabilmektedir. Endoskopik
olarak çıkarılamayan ve gecikmiş olgular konservatif izleme
alınmaktadır. Perforasyon, kanama ve mekanik bağırsak tıkanması gibi komplikasyonların varlığında cerrahi girişim gerekir.
SONUÇ:Hastalar yabancı cisim yuttuklarını unuttukları için
öykülerinde iyi sorgulanmalı ve akut karının ayırıcı tanısında
yabancı cisime bağlı bağırsak perforasyonu olabileceği akla
getirilmelidir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ERDİNÇ YENİDOĞAN1, İSMAİL OKAN1,
HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU1, DOĞAN ATILGAN2,
ZEKİ ÖZSOY1, SERVET TALİ1, MUSTAFA ŞAHİN1
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat
2
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Üroloji Anabilim Dalı, Tokat
Giriş: Chilaiditi belirtisi barsakların karaciğer ve diafragma
arasına yerleşmesi ile ortaya çıkan bir bulgudur ve radyolojik olarak tesadüfen saptanır. Burada irredükte inguinal kitle
nedeniyle opere edilmiş Chilaiditi belirtisi pozitif hastamızı
sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: İrredükte inguinal kitle
tanısıyla acil servisimize başvuran 21 yaşında erkek hastanın
fizik muayenesinde irredükte inguinal kitlesi mevcuttu. Yaklaşık 1 haftalık ağrı öyküsü olan hastanın beyaz küresi 20.000
olarak saptandı. Özgeçmişinde Moyamoya sendromu da bulunan hastanın ayakta direk batın grafisinde her iki diyafram
altında hava görünümü mevcuttu. İnkarsere inguinal herni +
perforasyon öntanısıyla diagnostik laparoskopi yapılan hastada batın içi organların salim olduğu görüldü. İnguinal herni
insizyonuyla yapılan eksplorasyonda ise inmemiş testis tespit
edilmesi üzerine hastaya orşektomi yapıldı. Postoperatif patolojisi germ hücre aplazisi olarak değerlendirilen hasta komplikasyonsuz olarak 2. gün taburcu edildi. Sonuç: Chilaiditi belirtisi karaciğer ve diafragma arasına barsak anslarının yerleşmesi
olup asemptomatiktir ve radyolojik olarak tesadüfen saptanır.
Bu bulgu negatif laparotomilere neden olabileceği gibi, akut
batınla birlikteliğinde perforasyon bulguları ile karıştırılabilir.
[PB - 52]
Appendiks tümörü: Olgu sunumu
DİDEM ÖNCEL YAKAR, SERDAR ASLAN,
RAMAZAN DÖNMEZ, KAMİL YALÇIN POLAT
Memorial Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü
Olgu Sunumu: Appendiks adenokarsinomu insidansı
0.12/1,000,000 olan nadir bir tümördür. Genellikle akut apandisit kliniği ile başvuran hastaların appendektomi piyeslerinde
insidental olarak saptanır. Bu bildiride akut apandisit öntanısıyla ameliyata alınan ve apendiks adenokarsinomu saptanan
bir olgu sunuldu. 35 yaşında erkek hasta 5 gündür devam eden
aralıklı karın ağrısı, bulantı, kusma şikayeti ile acil polikliniğe
başvurdu. Özgeçmiş ve soygeçmişinde özellik yoktu. Fizik muayenesinde sağ alt kadranda hassasiyet, defans ve rebound
mevcuttu. Lökosit değeri 11600/µL idi. Batın ultrasonografisinde akut apandisit lehine bulgular saptandı. Hasta akut apandisit öntanısı ile appendektomi planlanarak acil ameliyata
alındı. McBurney kesisi ile batına girildiğinde appendiksin ileri
derecede distandü, sert olduğu, çekuma ve retroperitoneuma
fikse olduğu görüldü. Batın içi ek patoloji yoktu. Appendiks
üzerinden biyopsi alınarak frozen section inceleme istendi.
Değerlendirmede adenokarsinom saptanması üzerine aynı
seansta orta hat kesisi ile sağ hemikolektomi yapıldı. Patolojik
incelemede appendiks kaynaklı, 6.5x3x1.5 cm boyutlarında,
az diferansiye adenokarsinom saptandı. Yirmibeş lenf nodunun 2’sinde metastaz mevcuttu. Ameliyat sonrası sorunsuz
seyreden hasta adjuvan tedaviyi kendi isteği ile yarım bıra57
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
karak alternatif tıp ile takibi tercih etti. Ondokuzuncu ayında
takiplerinde özellik yoktu. Appendektomi piyeslerinin %1’inde
malignite saptanmaktadır. Günlük uygulamalarda rutin olarak
yapılan appendektomi ameliyatlarında nadir olmakla birlikte
malignite saptanabileceğinin akılda tutulması, yüksek şüphe
indeksi ve ameliyat sırası patoloji desteği ile aynı seansta tanı
ve tedavi mümkün olabilmektedir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 54]
Erişkinde omfalomesenterik kanal kistine bağlı
ince barsak obstrüksiyonu
BURHAN MAYİR, TUNA BİLECİK, MEHMET TAHİR ORUÇ,
RAMAZAN ERYILMAZ
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Antalya
[PB - 53]
Loop ileostomi prolapsusuna bağlı gelişen
ince barsak strangülasyonu
ÜMİT KOÇ, MANİ HABİBİ, UĞUR DOĞAN, İSMAİL GÖMCELİ,
OSMAN ZEKAİ ÖNER, NURULLAH BÜLBÜLLER
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Antalya
Giriş: Koruyucu intestinal stomalar genellikle distaldeki riskli
anastomozları korumak amacıyla kullanılır. Stoma açmak teknik olarak basit olsa da genellikle uzun, yorucu ve karmaşık bir
ameliyatıın sonunda yapılan bu işlemi genellikle kıdemsiz asistana bırakma eğilimi vardır. Tekniğe uygun açılmayan stomalar
retraksiyon, prolapsus, herniasyon, kaçak gibi komplikasyonlara sebep olabilir. Stomal prolapsus stomanın karın duvarından
dışarıya doğru sarkması şeklinde tanımlanmıştır. Görülme sıklığı %5 ile %22 arasında değişmektedir. Loop stomalarda uç stomalara göre daha sık prolapsus gözlenir ve tipik olarak götürücü ans üzerinde olur. Birçok stomal prolapsus redükte edilip
konservatif olarak takip edilebilir. Hasta konforunu bozmayan
prolapsusları tedaviye gerek yoktur. İnkarserasyon geliştiyse
acil müdahaleye gerek olup redüksiyon başarısız olursa cerrahi geciktirilmemelidir. Olgu Sunumu: Yaklaşık 50 gün önce alt
rektum adenokarsinom tanısıyla aşağı anterior rezeksiyon ve
korucuyu loop ileostomi operasyonu yapılmış 41 yaşında erkek
hasta acil servise karın ağrısı, bulantı kusma şikâyetleri ile başvurdu. Şikâyetlerinin başvurudan yaklaşık 14 saat önce önce
gelişen stomal prolapsustan sonra başladığı, giderek arttığı
ve stomadan son 6 saatte gelen olmadığı öğrenildi. Fizik muayenesinde karın distandü, peristomal alanda yaygın hassasiyet mevcuttu. Laboratuvar incelemeleri normal olarak izlendi.
ADBG’de hava-sıvı seviyeleri içeren ince barsak ansları izlendi.
İleal stoma canlılığının iyi olmaması ve ileostominin kapatılması için uygun bir zaman olması nedeniyle manuel redüksiyon
zorlanmayıp hasta acil operasyona alındı. Loop ileostominin
distal kısmından prolabe olduğu, yaklaşık 10 cm’lik barsak segmentinde strangülasyon geliştiği gözlendi. Strangüle barsak
segmenti rezeke edildikten sonra yanyana anastomoz yapılarak ileostomi kapatıldı. Hastanın ameliyat sonrası takiplerinde
sorunu olmadı ve ameliyat sonrası dördüncü gününde sorunsuz olarak taburcu edildi. Sonuç: Bu yazımızda rektum tümörü
nedeni ile rektal rezeksiyon uygulanan ve koruyucu loop ileostomi yapılan bir hastada stoma prolapsusuna bağlı gelişen
ince barsak inkarserasyonu sunulmuştur. Stomal prolapsus sık
görülmekle birlikte akut inkarserasyon durumunda acil cerrahiye kadar gidebilir. Bu nedenle özellikle stoma yapılırken
gerekli özen gösterilmesi, bakımı ve olası komplikasyonlar açısından hasta ve hasta yakınlarının bilgilendirilmesi, prolapsusun inkarserasyona dönüşmeden redüksiyonunu ve böylelikle
cerrahiye gerek kalmadan takibine olanak verebilir
58
Giriş: Omfalomesenterik kanal anomalileri genellikle çocuklarda meckeldivertikülü ve buna bağlı komplikasyonlarla ortaya
çıkar. Erişkinde omfalomesenterik kanalkisti ve intestinal obstrüksiyon çok nadirdir. Olgu Sunumu: 29 yaşında bayan hasta
2-3 gündür olan karın ağrısı, bulantı şikayetleriyle başvurdu.
Ayakta direkt karın grafisinde yaygın hava sıvı seviyeleri izlendi. Hasta ileus tanısıyla yatırıldı. Nazogastrik sondadan günlük
300-400 cc drenaj izlendi. 3 günlük takip süresince gazgayta
çıkışı olmadı. Hastaya operasyon kararı verildi. Ortahat insizyonla yapılan açık cerrahi girişimde ile oçekalvalvin 60-70cm
proksimalinde ince barsaktan bant şeklinde başlayarak dahasonra 7-8 cm uzunluğunda, 2 cm çapında kistik yapı halini
alarak göbeğe uzanan, göbekte sonlanan içi sıvı içerikli yapı
ve bu yapının ileuma baskısına bağlı ileumda obstrüksiyon izlendi. İncebarsaktan itibaren göbeğe kadar kistikyapı çıkarıldı.
İncebarsakta oluşan açıklık primer onarıldı. Çıkarılan parçanın
patolojik incelemesi meckeldivertikülüyle uyumlu idi. Hastada
ameliyat sonrası birinci gün gaz çıkışı oldu, nazogastrik sondası çekildi.İkinci gün oralgıda başlandı. Ameliyat sonrası 4. gün
hastataburcu edildi. Tartışma: Akutincebarsakobstrüksiyonları yaygın karşılaşılan hastalık grubudur. Buhastalarda geçirilmiş cerrahi girişime bağlı yapışıklıklar, Crohn hastalığı, herniler,
maligniteye bağlı obstrüksiyonlar en sık sebepleri oluşturur.
Omfalomesenterik kanal anomalilerinden enyaygını Meckel
divertikülüdür. Birçalışmada 217 Omfalomesenterik kanal anomalili çocuk içinde sadece 3’ünde kist saptanmıştır. Genellikle
4 yaş öncesinde ortaya çıkar. Erişkinde omfalomesenterik kist
çok nadirdir. Buhastalar karın ağrısı, rektal kanama, umblikal
akıntı veya intestinal obstrüksiyonuyla ortaya çıkarlar. Obstrüksiyon çok nadirdir. Obstrüksiyon farklı mekanizmalarla ortaya çıkabilir. Bizim olgumuzda olduğu gibi en sık mekanizma
banda bağlı incebarsakta bası olmasıdır. Bunun dışında kapalı
loop obstrüksiyonu ve volvulus görülebilir. Tedavi semptomatik hastalarda açık veya laparoskopik olarak cerrahidir.
[PB - 55]
Düşük doğum ağırlıklı yenidoğanda midede
laktobezoar: Sonografide kitle taklidi
KIYASETİN ASİL1, YASEMİN GÜNDÜZ1, YAKUP ERSEL AKSOY1,
TANER HAFIZOĞLU2
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Radyoloji Anabilim Dalı, Adapazarı
2
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı, Adapazarı
1
Giriş: Laktobezoar; literatürde ilk tanımlandığı 1959 yılından
bu yana nadir rapor edilmiş ve sütle beslenen yenidoğanlarda
patolojik olarak midede gastrik çıkışta obstrüksiyona neden
olabilen süt ve mukusun konglemerasyonudur. Düşük doğum
ağırlıklı yenidoğanlarda laktobezoar insidansında artış izlenmektedir. Laktobezoar klinikte daha çok abdominal distansiyonla birlikte akut batın olarak prezente olur. Biz bu yazıda
yenidoğana yönelik mama ile beslenilen düşük doğum ağırlıklı
yenidoğanda ultrasonografide mide içerisinde kitle görünümü
POSTER BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 56]
Endoskopik retrograt kolanjiopankreatikografinin
(ERCP) nadir bir komplikasyonu: Biliyer hematom
ÖZGÜR DANDİN1, DURSUN ÖZGÜR KARAKAŞ2,
FERHAT CÜCE3, AHMET ZİYA BALTA 4, DENİZ TİHAN 5,
BATUHAN HAZER6, UĞUR DUMAN5
Bursa Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Bursa
Ağrı Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Ağrı
3Van Asker Hastanesi, Radyoloji Servisi, Van
4
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul
5
Bursa Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Servisi, Bursa
6
Kasımpaşa Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul
1
2
Giriş: Endoskopik Retrograt Kolanjiopankreatikografi (ERCP);
safra yolları, pankreas ve ampulla hastalıklarının görüntülenmesinde ve tedavisinde kullanılan önemli bir endoskopik işlemdir. ERCP komlikasyon oranı %0,8-45 arasında değişmekte, bu
oran diagnostik ERCP’de %1,38 iken terapotik ERCP’de %5,4’e
yükselmektedir. ERCP merkezinin hasta sayısı ve endoskopistin
tecrübesinin ERCP komplikasyon riskine önemli etkileri vardır.
ERCP’nin major komplikasyonları arasında pankreatit, kolanjit,
retroperitoneal perforasyon ve kanama yer almaktadır. ERCP
sonrası duedonal ve hepatik hematom görülebilirken, biliyer
hematom çok nadir görülen bir komplikasyondur. Olgu Sunumu: Daha önce safra kesesinde taş saptanan 48 yaşında erkek hasta karın ağrısı ve bulantı kusma şikâyeti ile acil servise
başvurdu. Fizik muayenesinde sağ üst kadranda hassasiyet,
karaciğer fonksiyon testleri ve bilirübin değerlerinde yükseklik
saptanması üzerine koledokolitazis ön tanısı ile ERCP planlandı. ERCP’de koledokolitaizis saptandıktan sonra sfinkterotomi
uygulananan ve balon ile safra yolları temizlenen hastanın
ERCP sonrası 3. günde karın ağrısının ve bilürübin seviyelerinin
yüksek seyretmesi üzerine yapılan kontrastlı batın Bilgisayarlı
Tomografide (BT) safra yollarında hematom tespit edildi. Takip
sonrası biliyer hematomu gerileyen hasta rutin takibe alındı
ve laparoskopik kolesistektomi planlandı. Sonuç: Özellikle terapotik ERCP sonrası komplikasyon olarak nadirde olsa biliyer
hematom gelişebileceği ve bu nedenle başta BT ve Manyetik
Rezonans Kolanjiopankreatikografi (MRCP) olmak üzere ileri
tetkik gerekebileceği cerrahlar ve endoskopistler tarafından
akılda tutulmalıdır.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 57]
İleusa sebeb olan dev çekal lipom
P O STE R
oluşturan nadir görülen laktobezoar olgusunu sunmayı planladık. Olgu Sunumu: 4 günlük neonatal diabetes mellitus tanısı olan düşük doğum ağırlıklı erkek yenidoğanda batın içi kitle
taraması için yapılan ultrasonografi incelemesinde midenin
kardia bölgesinde mide içerisinde veya duvarından kaynaklı
lümene uzanım gösteren polipoid kitle olduğu düşünülen hipoekoik lezyon izlendi. Lezyon çevresinde hava ekoleniteleri
izlenmiş olup lezyon olgunun mide kapasitesinin düşük olması nedeniyle pozisyonla yer değişikliği göstermemekteydi. Hasta neonatal diyabet olgusu olduğundan olası pankreatik-peripankreatik kitle açısından MR incelemesiyle değerlendirildi.
MR incelemesinde sonografide kitle taklidi oluşturan lezyonun
mide içerisinde duvarlarla ilişkisi olamayan laktabezoar olduğunu görülmüştür. Sonuç: Laktobezoar düşük doğum ağırlıklı
özellikle mama ile beslenen prematüre olgularda kitleyi taklit
edebilen süt-mukustan oluşan mide içeriğidir ve literatürde
mide çıkış obstrüksiyonlarına neden olabildiği bildirilmiştir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ARİF ASLANER, UMUT RIZA GÜNDÜZ,
ROJBİN KARAKOYUN DEMİRCİ, OSMAN ZEKAİ ÖNER,
NURULLAH BÜLBÜLLER
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya
Olgu Sunumu: Kolonik lipomlar genellikle yaşlı kadınların çekum ve çıkan kolonunda küçük boyutlu olarak görülür. Kolon
lipomlarının birçoğu asemptomatik ve endoskopi veya cerrahi
sırasında tesadüfen tespit edilirler. Nadir de olsa kanama, tıkanma veya intussusepsiyon gibi belirtilere neden olabilirler.
53 yaşında bayan hasta, daha belirgin olarak son bir yıldır devam eden aralıklı karın ağrısına bulantı ve kusma da eklenmesi
üzerine acil servisimize başvurdu. Rutin fizik muayenesinde
sağ alt kadranda daha belirgin olmak üzere yaygın hassasiyet
ve rebound saptandı. Kan tetkiklerinde Lökosit sayısı 15.300
olarak ölçüldü. Diğer biyokimyasal değerleri normal idi. Ayakta
direkt karın grafisinde hava-sıvı seviyesi saptanırken, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografisinde, barsak anslarında dilatasyon ve çekumda 7x5x4 cm boyutlarında lipom ile uyumlu
görünüm rapor edildi. Acil laparatomiye alınan hastada çekum
içerisinde proksimalde barsak anslarında genişlemeye sebeb
olan ve lümeni tama yakın obstrukte eden kitle palpe edildi.
Sağ hemikolektomi ve ileotransversostomi yapıldı. Çıkarılan
spesimenin histopatolojik incelemesi, mikroskopik olarak yağ
hücrelerinden oluşan gros olarak sarı renkli lipom ile uyumlu
olarak bildirildi. Postoperatif beşinci günde herhangi bir şikayeti olmayan ve komplikasyon gelişmeyen hasta şifa ile taburcu edildi. Biz semptomatik ve ileus ile kliniğimize başvuran ve
ameliyat sonrası başarılı bir şekilde taburcu olarak tedavi edilen dev bir çekal lipom olgusu sunmaktayız.
[PB - 58]
Nadir bir ince barsak perforasyonu nedeni:
Pemfiguslu olguda steroid tedavisi
SÜLEYMAN ORMAN, TUBA ATAK, TUNÇ EREN, ADEM ASLAN,
KIVILCIM ORHUN, ORHAN ALİMOĞLU
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Giriş: Pemfigus vulgaris(PV) en sık 4.-5. dekadlarda görülmekte olup insidansı 0,5-1,5/100.000’dir. Tedavide kortikosteroidlerle birlikte azatiyoprin kullanılması standart haline gelmiştir.
Bu yazıda PV nedeniyle 3 yıldır steroid ve azatiyoprin kullanım
öyküsü olan, laparotomide perfore apandisit ve jejenumda
perforasyon tespit edilen 38 yaşında kadın olgunun sunulmaktadır. Olgu Sunumu: Otuz sekiz yaşında kadın hasta beş gün
önce başlayan karın ağrısı, bulantı, kusma şikayetleri ile acil
servise başvurdu. Özgeçmişinde PV nedeniyle 3 yıldır steroid
ve azatiyoprin kullanma öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede
kan basıncı:130/75 mmHg, nabız:82/dk ateş:36.5°C, solunum
sayısı:20/dk idi. Palpasyonda, batında yaygın hassasiyet ve
defans saptandı. Laboratuvar incelemesinde Lökosit:16.400/
mm³, Hemoglobin:7.5g/dl, Hematokrit:%24.6, CRP:16mg/dl
idi. Direkt batın grafisinde ince barsak tipi hava-sıvı seviyelenmeleri mevcuttu. Bilgisayarlı tomografide perfore apandisit olarak değerlendirildi. Laparotomide appendiksin çekum
kökünden perfore olduğu ve jejenum 50. cm’de perforasyon
tespit edildi. Appendektomi ve primer tamir uygulandı. Postoperatif dönemi sorunsuz geçen hasta 7. gün taburcu edildi.
59
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
Tartışma: PV tedavisinde ilk tercih edilen sistemik glukokortikoidlerdir. İdame tedavide steroid dozunu azaltmak için tedaviye azatiyoprin gibi immunsupresifler eklenir. Steroide bağlı
perforasyon sıklıkla peptik ülsere sekonder görülürken barsak
perforasyonu oldukça nadir görülmekte olup altta yatan divertikül, enflamatuar barsak hastalığı veya enfeksiyon gibi bir
patolojinin olabileceğine dikkat çekilmiştir. Bizim olgumuzda
da apendiksteki enflamasyonun tetikleyici faktör olduğu kanısındayız. Sonuç olarak, steroid kullanan olgularda akut apandisite nadir de olsa perforasyonun da eşlik edebileceği akılda
tutulmalıdır.
[PB - 59]
Gastrektomi sonrası geç dönemde jejunojejunal
invajinasyon: Olgu sunumu
TUBA ATAK, ÖZGÜR EKİNCİ, KIVILCIM ORHUN, CENGİZ MADENCİ,
RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Giriş: İnvajinasyon, barsağın proksimal segmentinin distaldeki barsağa teleskopik olarak ilerlemesi sonucu ortaya çıkan
durumdur. Bu yazıda gastrektomi sonrası geç dönemde jejunojejunal invajinasyon tespit edilen 91 yaşında kadın olgu
sunulmaktadır. Olgu Sunumu: Doksanbir yaşında kadın hasta
iki gün önce başlayan karın ağrısı, bulantı, kusma şikayetleri
ile acil servise başvurdu. Özgeçmişinde 23 yıl önce mide kanseri nedeniyle total gastrektomi öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede kan basıncı:130/75 mmHg, nabız:82/dk ateş:36.5°C,
solunum sayısı:20/dk idi. Dinlemekle bağırsak sesleri azalmıştı. Palpasyonda hassasiyet ve defans saptandı. Laboratuvar incelemesinde Lökosit:15.400/mm³, Hemoglobin:6.7 g/
dL, Hematokrit:%21.7, Trombosit:153.000/μL idi. Bilgisayarlı
tomografide invajinasyona ait olabilecek target görünümü
izlendi (Resim 1). Laparotomide braun anastomozun yaklaşık
20 cm distalinde jejunojeunal invajinasyon tespit edildi (Resim2). Segmenter ince barsak rezeksiyonu uygulandı. Postoperatif dönemi sorunsuz geçen hasta 10. gün taburcu edildi.
Tartışma: İnvajinasyon; gastrointestinal traktın birbirini takip
eden iki segmentinin iç içe geçmesi olarak tanımlanmaktadır. İki intestinal segment arasındaki motilite farklılığı sonucu
oluşmaktadır. Vagotomi sonrası artmış intestinal motilitenin,
invajinasyonu kolaylaştırdığı düşünülmektedir. Literatürde,
trunkal vagotomi sonrası jejunojejunal invajinasyon gelişen az
sayıda olgu sunumu mevcuttur. Tanıda bilgisayarlı tomografi
altın standart yöntemdir. Tedavisi cerrahi olup adezyona bağlı
invajinasyonlarda deinvajinasyon önerilirken kolonik invajinasyonu olan hastalarda perforasyon riski nedeniyle olası tümör hücrelerinin yayılmasına yol açacağından rezeksiyon başvurulacak yöntem olmalıdır. Sonuç olarak erişkin invajinasyon
olguları çok nadir görülse de ince barsak obstrüksiyonu olan
ve geçirilmiş mide operasyon öyküsü olan hastaları değerlendirirken ayırıcı tanıda düşünülmelidir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 60]
Erişkinlerde kolonik invaginasyon kolon kanseri
erken tanısı için bir şans mı? Olgu sunumu
MANİ HABİBİ1, BARIŞ RAFET KARAKAŞ1, HATİCE ARIÖZ2,
OSMAN ZEKAİ ÖNER1, NURULLAH BÜLBÜLLER1
Antalya Eğitim ve Araştıma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Antalya
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Radyoloji Anabilim Dalı, Antalya
1
2
Giriş: İnvajinasyon gastrointestinal sistemin proksimal bir segmentinin teleskopik tarzda komşu distal segmentinin lümeninin içine geçmesi şeklinde tanımlanır. Erişkinlerde ise pediatrik
yaş grubundakinin aksine oldukça nadir olup, %90 oranında
invajinasyonu tetikleyen patolojik bir sebep söz konusudur.
Özellikle kolonik invajinasyonlarda %65-80 altta yatan malign
etyololoji bulunur.Yüksek malignite oranları nedeniyle erişkinlerde invajinasyonda redüksiyon yapılmadan onkolojik prensiplere uygun rezeksiyon önerilmektedir. Olgu Sunumu: 34
yaşında erkek hasta 2 gün önce başlayan kolik tarzında karın
ağrısı şikâyeti ile hastanemize başvurdu. Fizik muayenesinde
umblikusun yaklaşık 5 cm üzerinde lokalize hassasiyet mevcut
olup, defans ve rebound yoktu. Laboratuvar incelemelerinde
hemogram ve biyokimya analizi normal sınırlardaydı. Ayakta
direkt karın grafisinde bir seviyede geniş tabanlı hava-sıvı seviyesi izlendi. Abdominal ultrasonografisinde epigastrik alanda iç içe geçmiş barsak anslarına ait olduğu düşünülen hedef
benzeri görünüm izlendi. Abdominal tomografisinde hepatik
fleksura komşuluğunda transvers kolonda duvar kalınlık artışı
ve ~ 10 cm’lik segmentte iç içe geçmiş barsak ansları ve çevresinde milimetrik boyutta lenf nodları izlendi. Yapılan eksplorasyonda hepatik fleksura düzeyinde invaginasyon ile uyumlu
kitlesel lezyon izlenmesi üzerine sağ hemikolektomi yapıldı.
Patolojik incelemesinde T2N0 iyi differansiye adenokarsinom
izlendi. Hastanın ameliyat sonrası takiplerinde sorunu olmadı
ve ameliyat sonrası dördüncü gününde sorunsuz olarak taburcu edildi. Sonuç: Azar ve arkadaşlarının serisinde kolonik
adenokarsinoma sekonder gelişen altı invaginasyon olgusu
incelendiğinde hiç birinde lenf nodu pozitifliği izlenmemiş
olup, çoğunluğu sadece muskularis propriaya kadar uzanmaktadır.Bu bize invajinasyon ile prezente olan kolon kanserlerinin
prognozunun iyi olduğunu veya invajinasyonun kolon kanserinin erken tanısı için bir şans olduğunu düşündürmektedir.
[PB - 61]
Akut apandisite eşlik eden primer
omentum torsiyonu
ARİF ASLANER, ROJBİN KARAKOYUN DEMİRCİ,
UMUT RIZA GÜNDÜZ, OSMAN ZEKAİ ÖNER,
NURULLAH BÜLBÜLLER
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya
Olgu Sunumu: Primer omentum torsiyonu şiddetli karın agrısı ile başlayan akut karın nadir sebeblerinden biridir. Özellikle
sağ alt kadrana lokalize olgularda akut apandisiti taklit edebilen etyolojisi net belli olmayan bir tablodur. 37 yaşında erkek
hasta, ani başlayan sağ alt kadranda daha belirgin karın ağrısına bulantının eşlik ettiği tablo ile acil servisimize başvurdu.
Rutin fizik muayenesinde sağ alt kadranda daha belirgin olmak
üzere hassasiyet, defans ve rebound saptandı. Kan tetkiklerinde Lökosit sayısı 18.700 olarak ölçüldü. Diğer biyokimyasal
60
POSTER BİLDİRİLER
değerleri normal idi. Ayakta direkt karın grafisinde belirgin bir
patoloji saptanmadı. Ultrasonografisinde de net bir bulguyu
saptanmayan hasta fizik muayenesi ile akut appandisit tanısı
konularak operasyona alındı. Klasik McBurney insizyonu ile
batına girildi. Eksplorasyonda apandiks hafif ödemli izlendi
ve komşuluğunda omentumun uzandığı ve 2x2x1 cm’lik uç
kısmında nekroz ve torsiyon izlendi. Appendektomisi yapılan
hastanın omentum distali de eksize edildi. Çıkarılan spesimenin patolojik incelemesi, apandisit ve omentumda infarkt olarak bildirildi. Postoperatif ikinci günde herhangi bir şikayeti olmayan ve komplikasyon gelişmeyen hastanın dreni çekilip şifa
ile taburcu edildi. Biz olgumuzda ameliyat sonrası başarılı bir
şekilde taburcu olarak tedavi edilen akut apandisite eşlik eden
nadir bir durum olan primer omentum torsiyonunu sunmaktayız ve akılda bulundurulması gerektiğini düşünmekteyiz.
[PB - 62]
Safra taşı ileusu olgu sunumu
MEHMET AZİRET, ERSOY ARSLAN, CİHAN GÖKLER,
MUSTAFA GÜLKAYA, SABRİ ÖZDAŞ, OKTAY İRKÖRÜCÜ
Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Adana
Olgu Sunumu: Safra taşı ileusu nadir görülmektedir.Safra kesesi fistülü sonucu daha çok ileumda tıkanıklık sonucu oluşur.
Safra taşının tıkanıklık oluşturması için safra taşının boyut ve
morfolojisi önemlidir.Tam tıkanıklık için taşın çapının en az 2.5
cm olması gerekmektedir. Yaşlı ve komorbiditesi yüksek hasta
grubunda sıklıkla görülür.68 yaşında diyabetik ve hipertansif
bayan hasta safra taşı ileusu nedeniyle ameliyat edildi.İlk planda enterolitotomi 6 hafta sonra kolesistektomi ve kolesistoduodenal fistül onarımı yapıldı. İdeal cerrahi tedavisi tartışmalıdır.
Sadece enterolitotomi yapılan hastalarda; sekonder kolesistit,
kolanjit atağı,persistan fistül görülme oranı artmıştır.Kombine enterolitotomi, kolesistektomi ve fistül onarımı yapılan
hastalarda;operasyon süresinin uzun olması,adezyonlar,fistül
onarımında yetersizlik sonrası enfeksiyon ve apse oluşması
mortalite ve morbiditeyi arttırmaktadır.Laparaskopik tedavi
yöntemleride etkin kullanılmaya başlanmıştır. Tedavi planlanmasında hastaların durumu ve intraoperatif bulgular göz
önünde bulundurulmalıdır. Mortalite ve morbiditesi yüksek bir
hastalıktır.
[PB - 63]
Erken kolon perforasyonunda laparoskopik tamir
NURİ OKKABAZ, SELAHATTİN VURAL, ERSİN GÜNDOĞAN,
NURİ EMRAH GÖRET, HÜSEYİN UZUN, KEMAL EYVAZ
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: İatrojenik kolon perforasyonu günümüzde sıklıkla uygulanan bir tanı ve tedavi modalitesi olan kolonoskopik uygulamalar sırasında nadiren (%0.02-0.12) gelişmektedir. Morbidite ve mortaliteyi kabul edilebilir sınırlar içinde tutabilmek
için perforasyonun erken tanısı ve mümkün olan en az invazif
yöntemle tedavi edilmeleri önem kazanmaktadır. Bu yazıda
laparoskopik yöntemle kolon perforasyonu onarımı yapılan
bir olgunun sunulması amaçlanmaktadır. Olgu Sunumu:
Konstipasyon ve karın ağrısı şikayeti ile başvurduğu bir merkezde rutin tetkikleri normal çıkan 65 yaşında kadın hastaya
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
kolonoskopi planlanmış. Bağırsak temizliği sonrası uygulanan
kolonoskopik incelemede anal kanaldan 110cm ileride perforasyon gelişmesi üzerine işlem sonlandırılarak hastanemiz acil
servisine sevk edilmiş. İşlem sonrası 3. saatte görülen hastanın
arteryel kan basıncı 120/70, kalp tepe atımı 110/dk ve solunum
sayısı 15/dk idi. Batın muayenesinde yaygın defans mevcuttu.
Çekilen akciğer grafisinde diafram altı serbest hava imajı görüldü. Daha önceden laparotomisi olmayan hastada laparoskopik
eksplorasyon kararı alındı. Umblikus 1cm üstünden no:10, sağ
lateralinden no:5 ve sağ alt kadrandan no:10 trokarlar girilerek
yapılan eksplorasyonda pelviste, sol parakolik alanda ve daha
az oranda perihepatik alanda olmak üzere fekal özellikte olmayan serbest mayi ile karşılaşıldı. Eksplorasyonun devamında
inen kolon ortalarında 1cm çapında tam kat yaralanma olduğu görüldü. Diğer kolon segmentlerinin laparoskopik olarak
değerlendirilmesinde ek bir perforasyon hattına rastlanmadı.
Erken perforasyon kabul edilen olguda primer onarımın yeterli olacağı düşünülerek çift kat üzerinden onarım yapıldı. Batın
bol serum fizyolojik ile yıkanarak aspire edildi. Yaklaşık 55 dakika süren operasyon sağ alt kadrandaki trokar yerinden 1 adet
yumuşak dren rektouterin poşa yerleştirilerek sonlandırıldı.
Operasyon sonrası takiplerinde hemodinamisi stabil seyreden
hastada ateş, lökositoz veya peritoneal irritasyon bulgusu gelişmedi. Hasta postoperatif 3. gün enteral olarak beslendi. Ek
problem gelişmemesi üzerine dreni çekilerek postoperatif 4.
gününde taburcu edildi. Sonuç: Kolonoskopik perforasyonun
erken saptanması ve gerektiğinde deneyimli bir merkeze yönlendirilmesi önemlidir. Tanı ve tedavi sürecinde laparoskopik
yöntem tercih edilerek minimal invazif bir uygulama ile tedavi
sağlanabilir.
[PB - 64]
Appendiks’ te nadir görülen tümörlerden biri olan
schwannoma üzerine bir olgu sunumu
ŞÜKRÜ ÇOLAK, SAVAŞ BAYRAK, EKREM ÇAKAR,
ERDEM KINACI, KENAN BÜYÜKAŞIK, HASAN BEKTAŞ
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Amaç: Akut appandisit cerrahi kliniklerde en sık yapılan operasyonlardan biridir. Schwannoma, Appendiks’in nadir görülen
tümörlerinden biridir. Burada bir vaka üzerinden literatürde
çok az yer edinen appendiks schwanomasını sunmayı amaçladık. Meteryal ve Method: 65 yaşında erkek hasta, 3 gün önce
başlayan karın ağrısı nedeniyle İstanbul Eğitim ve Araştırma
Hastanesi acil servisine başvurdu. Hastanın yapılan fizik muayenesinde ve tetkiklerinde akut perfore apandisit ile uyumlu
bulgular saptandı. Hasta perfore appandisit öntanısıyla operasyona alındı. Hastaya konvansiyonel yöntem ile appendektomi uygulandı. Hastanın lokal peritonite bağlı olarak hastanede
kalış süresi uzundu ve hasta postop. 7. günde şifa ile taburcu
edildi. Bulgular: Appendiksin patolojik incelemesi flegmenöz
appandisit, lokal peritonit ve distal uçta intramusküler yerleşimli schwannoma olarak rapor edildi. Schwannomanın immünohistokimyasal çalışmasında S100 proteini (+) idi. Tartışma:
Periferik sinir tümörleri schwan hücreleri, perinöral hücreler
ve nöral fibroblastlardan gelişir. Schwan hücrelerden gelişenler schwannoma adını alırlar. Schwannomalar genelde baş ve
boyun bölgesinde görülmesine karşın gastrointestinal sistemde oldukça nadir görülen ve yavaş büyüyen tümörlerdir. GİS
schwannomaları en çok midede görülürken bunu sırasıyla kolon ve rektum bölgesi takip eder. Appendiküler schwannoma
auerbach pleksusunda bulunan schwann hücrelerinden kaynaklanan nadir bir tümördür. Hastalar batın sağ alt kadranda
61
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
ele gelen asemptomatik kitle yada herhangi bir nedenle yapılan görütüleme çalışmalarında saptanan kitlelerin patolojik
incelemeleri sonucunda tanı alırlar. Hastaların bir kısmıda akut
appendisit nedeniyle opere edildikten sonra tanı alırlar.
[PB - 65]
Dev over kistine bağlı ince bağırsak nekrozu
ALİ DURAN1, FULYA YILMAZ DURAN2,
FEVZİ CENGİZ1, ÖZGÜR DURAN3
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi, İzmir
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, İzmir
3
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, İzmir
1
2
Amaç: Over kistine bağlı intestinal patolojiler nadirdir. Literatürde neonatal ve adelosan dönemde izlenen olgular dışında
yetişkin hastada sunulmuş bir olgu yoktur. Kliniğimizde dev
over kistine bağlı terminal ileum basısı ve nekrozu nedeniyle
acil ameliyat edilen olgu sunulmuştur. Olgu: 81 yaşında kadın
hasta 4 gündür süren karın ağrısı, bulantı, kusma şikayeti ile
acil servise başvuruyor. Genel durumu bozuk olan hastanın
oryantasyonu sınırlı idi. Fizik muayenesinde karın distandü,
bağırsak sesleri hipoaktif, batın hassasiyet, defans ve ribound
mevcuttu. Rutin laboratuar testleri lökosit 26200 mm3, üre 123
mg/dl, kreatin 0,97 mg/dl, glukoz 346 mg/dl, amilaz 256 U/L
idi. Ayakda direk karın grafisinde ince bağırsak seviyeleri, batın ultrasonunda dilate anslar ve sağ alt kadranda kistik kitle
mevcuttu. Batın tomografisinde jejunal ve ileal segmentlerde
hava sıvı seviyesi, anslar arasında minimal sıvı ve sağ overyan
kaynaklı 10x10 cm’lik kistik kitle (figür 1) tespit edilen olgu acil
ameliyata alındı. Ameliyatta terminal ileumun sağ over kaynaklı kistik kitlenin altında obstrukte ve dolaşımının bozulduğu izlendi (figür 2). Dolaşımı bozulan terminal ileum sağ hemikolektomi ile birlikte rezeke edildi ve yan-yana anastamoz
yapıldı. Ameliyat sonraki 6. saatte hasta kardiopulmoner arrest
nedeni ile EX olmuştur. Piyesin makroskobik incelemesinde
ince bağırsağın nekrotik görünümde duvarının yer yer 0,1 cm’e
inceldiği, overyan kistin 11x10x7 cm boyutlarında 382 gram
ağırlığında olduğu tespit edildi. İmmunohistopatolojik incelemede overyan pataloji belign kist adenom, bağırsak iskemik
ve nekrotik değişiklikler olarak raporlandı. Tartışma ve Sonuç:
Over kistine bağlı intestinal komplikasyonlar iki mekanizma
ile oluşabilir; yapışıklığa bağlı torsiyon veya 9-10 cm caplı dev
overyan kitlenin basısına bağlı olabilir. Acil serviste akut batın
bayan hastalarda tespit edilen dev over kistlerinde olası intestinal patolojiler akılda tutulmalıdır.
[PB - 66]
İnce barsak obstrüksiyonun nadir bir nedeni:
İnce barsak malrotasyonu; olgu sunumu
MESUT SİPAHİ, KASIM ÇAĞLAYAN, ERGİN ARSLAN,
FARUK ÖNDER AYTEKİN
Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Yozgat
Giriş: İnce barsak malrotasyonları nadir olarak görülmektedir.
Bu olguların büyük çoğunluğunda tanı bir yaşına kadar konulmaktadır. Yetişkinlerde ise görülmesi çok nadirdir. Bu yazıda
ileri yaşta barsak obstrüksiyon tablosu ile opere edilen ve atipik ince barsak malrotasyonu saptanan olgu sunulmaktadır.
Olgu Sunumu: 73 yaşında bayan hastanın 2 gündür giderek
62
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
artan karın ağrısı, şişkinlik, gaz gaita çıkaramama, bulantı ve
kusma şikayetleri mevcut. Özgeçmişinde hipertansiyon, kronik
obstrüktif akciğer hastalığı, diyabet hastalığı mevcuttu. Geçirilmiş karın ameliyatı yoktu. Muayenesinde karın distandü,
barsak sesleri artmış ve yaygın hassasiyet saptandı. Laboratuar
tetkiklerinde lökosit:12.500 K/uL (4.6-10.2), Kan şekeri 150 mg/
dl olarak tespit edildi. Diğer biokimya tetkikleri normal sınırlarda idi. Ayakta direkt batın grafisinde sol üst kadrana lokalize
hava sıvı seviyeleri vardı. Ultrasonografi yoğun gaz nedeniyle
değerlendirilemedi. Tomografisinde ince barsak segmentleri
sol kadranda olup, dilate görünümde, ileum distal kesimi, kolon segmentleri atrezik görünümde izlendi Hasta akut intestinal obstrüksiyon tanısı ile operasyona alındı. Eksplorasyonda
İnce barsaklar gastrokolik ligaman altında palpe ediliyordu.
Batın içi başka patoloji saptanmadı. Gastrokolik ligaman açıldı.
Barsaklar bir kese ile sarılı halde lesser sacta lokalize idi. Kese
açıldı. Barsaklar dilate durumdaydı. Barsakların beslenmesi
normaldi. İçerisinde yer kaplayan lezyona rastlanmadı. Terminal ileum transvers kolon mezosuna sağ alt bölgeden girmiş
ve bu bölgede dirseklenme yaparak obstruksiyona uğramıştı.
İleum obstrüksiyon sonrasında abdominal boşlukta 4 cm daha
seyrederek çekumla birleşiyordu. Terminal ileumun kolon mezosundan geçtiği yerde internal herniasyona yol açabilecek bir
geçiş imkanı yok idi. Bu geçiş bölümünde terminal ileum keskin açıyla dirsekleniyordu. Bu nedenlerle olguda obstrüksiyona konjenital malrotasyonun yol açtığı düşünüldü. Kolon mezosunda ileumun dirseklenerek geçtiği bölüm genişletilerek
obstruksiyon açıldı. Barsaklar açıklıktan abdominal kavitedeki
normal pozisyonlarına çekildi. Kolon mezosunda oluşan defekt
sütürlerle kapatıldı. Hasta 5. günde sorunsuz taburcu edildi..
Tartışma: İnce barsak malrotasyonları yetişkinlerde barsak
obstruksiyonlarının ender görülen bir sebebidir. Bu hastalarda
barsakların normal pozisyonuna yerleştirmesi uygun tedavidir.
[PB - 67]
Bouveret sendromu olgu sunumu
MEHMET AZİRET, HASAN ERDEM, SÜLEYMAN ÇETİNKÜNAR,
ENVER REYHAN, SELİM SÖZEN
Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Adana
Olgu Sunumu: Mekanik intestinal obstrüksiyonun %1-4 nedeni safra taşı ileusudur. Safra taşı ileusu; kolesistoenterik fistülden safra taşının sıklıkla ileumda tıkanıklığa yol açmasıyla
oluşmaktadır. İlk kez 1896’da Bouveret tarafından tanımlanan
Bouveret sendroumunda, kolesistoenterik fistülden safra taşının duodenumda mide çıkış yolu obstrüksiyonu yapmasıdır.
Safra taşı ileusunun %10’dan azını oluşturmaktadır. 69 yaşında
erkek hasta 1 haftadır karın ağrısı, bulantı ve kusma şikayeti
nedeniyle acil serviste değerlendirilip ileus tanısıyla yatırıldı.
Ayakta direkt batın grafisi, batın USG ve BT çekilip gastroskopi
yapıldı. Batın Bt’de duodenumda yabancı cisim görüldü. Safra
taşına bağlı gastrik outlet obstrüksuyonu tanısı konuldu. Yapılan gastroskopide duodenuma impakte safra taşı çıkarılamadı.
Laparatomi kararı alınarak kolesistektomi, kolesistoduodenal
fistül onarımı ve duodenotomiyle taş çıkarıldı. Postop 17. gününde şifa ile taburcu edildi. Safra taşı ilesunun nadir nedenlerinden biri olan Bouveret sendromu ileus semptom ve bulgularıyla karşımıza çıkmaktadır. Tedavi yönetiminde, ilk aşamada
ve komorbiditesi yüksek olan hastalarda non-invaziv yöntemler mutlaka kullanılmalıdır. Endoskopiyle başarısız olunduğunda açık veya laparaskopik cerrahi yöntemler kullanılabilir.
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 68]
[PB - 69]
Akut apandisiti taklit eden batın duvarı
saplı lipom infarktı: Bu nadir durumun
laparaskopik tedavisi
Künt karın travması sonrası görülen
rektum perforasyonu
İBRAHİM ALİ ÖZEMİR, BARIŞ BAYRAKTAR, KIVILCIM ORHUN,
TUNÇ EREN, ÖZGÜR EKİNCİ, HAYDAR YALMAN,
ORHAN ALİMOĞLU, RAFET YİĞİTBAŞI
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Lipomlar erişkinlerde adipöz dokunun en sık görülen
benign tümörleridir. Vücudun her dokusunda görülebilmekle
beraber, batın içinde nadiren saptanırlar. Genel olarak farklı
patolojiler için yapılan tetkik ve operasyonlarda rastlantısal
olarak saptanmalarına rağmen nadir olarak da akut batını taklit eden patolojilere yol açabilirler. Burada akut batına sebep
olan ve apandisiti taklit eden, torsiyone batın ön duvarı saplı
polip olgusunu ilgili literatür eşliğinde sunmaktayız. Olgu Sunumu: Yaklaşık iki gün önce başlayan karın ağrısının artması
üzerine acil polikliniğimize başvuran 35 yaşındaki bayan hastanın yapılan muayenesinde karın sağ alt kadranda hassasiyet ve
rebound saptanıyor. Ultrasonografisinde batın sağ alt kadranda, çekuma yapışık, yaklaşık 4x2 cm boyutunda nekroze lipom
ile uyumlu görüntü raporlanıyor. WBC:13.00 civarında, CRP: 4
mg/dl olarak saptanan hastaya akut appandisit ön tanısı ile
diagnostik laparaskopi kararı alınıyor. Göbekten 10mm’lik ve
suprapubik bölgeden 5 mm’lik olmak üzere 2 adet trokar ile
batına girildi. Explorasyonda Batın sağ alt kadranda batın ön
duvar peritonu ile ince bir sap ile iştirakli olan, düzgün yüzeyli,
kapsüllü ve beslenmesi bozulmuş görünümde olan, yaklaşık
4x2 cm boyutunda kitle tespit edildi. Kitlenin çekum ön duvarına yapıştığı ve burada enflamasyona yol açtığı, paraçekal
bölgede yaklaşık 40 cc reaksiyonel mayi olduğu görüldü, apire
edildi. Grasper yardımıyla kitle yapıştığı çekumdan ayrıştırıldı.
Sapı etrafında dönerek torsiyone ve gangrene olduğu görüldü.
Laparaskopik koterli makas yardımıyla sap bölgesi kesilerek
kitle serbestleştirildi ve batın dışına alındı. Postop dönemde
herhangi bir problem yaşanmayan hasta 2. gün taburcu edildi. Rezeksiyon piyesinin patoloji sonucu nekroze lipom olarak
raporlandı. Tartışma ve Sonuç: Lipomların gerçek prevalansı
çoğunun sessiz kalması nedeniyle tam olarak bilinmemektedir. Radyolojik olarak en iyi tanısal tetkik bilgisayarlı tomografi
olarak görülmekte olup, deneyimli ellerde ultrasonografi ile
de yüksek oranda tanı koymak mümkündür. Akut apandisit
ön tanısı alarak operasyon düşünülen hastalarda diagnostik
laparaskopinin hastayı, geniş batın insizyonlarından koruduğu ve tanıya kolay ulaşmamızı sağladığı bu olgu vasıtasıyla da
görülmektedir. Batın duvarı lipomlarının da torsiyon sonucu
akut batın tablosuna yol açabileceğini aklımızda tutmamız ve
bu tür olgularda radyolojinin desteği tedavi stratejisi açısından
önem taşımaktadır.
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
YUSUF ARSLAN1, ENİS DİKİCİER1, FATİH ALTINTOPRAK1,
GÜNER ÇAKMAK1, MUSTAFA YENER UZUNOĞLU1,
YASEMİN GÜNDÜZ2, FEHMİ ÇELEBİ1
1
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Radyoloji Kliniği, Sakarya
Amaç: Künt karın travması sonrası rektum perforasyonu nadir
görülen acil bir durumdur. Bu çalışmada erken tespit edilemediğinde ağır komplikasyonlara yol açabilen rektum perforasyonu olgusu sunulmuştur. Olgu Sunumu: 59 yaşında erkek hasta
karın ağrısı şikayeti ile Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma
Hastanesi Acil Servisi’ne başvurdu. Hikayesinde iki gün önce
büyük baş hayvan çarpması sonucu oluşmuş künt karın travması öyküsü vardı. Laboratuvar tetkiklerinde özellik yoktu. Vital
bulguları stabil olan hastanın batın muayenesinde tüm kadranlarda yaygın hassasiyet mevcuttu, defans ve rebound saptanmadı. Rektal tuşesi normaldi. Akciğer ve ayakta direkt batın grafisinde patolojik bulgu izlenmedi. Kontrastlı bilgisayarlı
karın tomografisinde karın içinde serbest hava izlendi. Hasta
mevcut bulgularla perforasyon ön tanısı ile acil operasyona
alındı. Eksplorasyonda rektumda refleksiyon hattının hemen
üzerinde transvers yerleşimli yaklaşık 3 cm’lik üzeri eksuda ve
fibrinle kaplı perforasyon alanı izlendi. Pelviste hemorajik mayi
ve minimal fekal kontaminasyon izlendi. perforasyon alanı
primer onarıldı. Anastomoz güvenliği açısından sigmoid loop
kolostomi açıldı. Operasyon sonrası metronidazol 3x500 mg ve
cefamezin 2x1 gr antibiyotik tedavisi taburculuğuna kadar devam edildi. postoperatif ikinci gün oral başlanan hasta yedinci
gününde sorunsuz taburcu edildi. Sonuç: Künt travma sonrası
akut karın varlığında en sık rastlanan dalak ve karaciğer yaralanmaları yanında karın içi organlar arasında oluşabilen rektum
perforasyonun da akılda tutulması, hayati önem taşıyabilir.
[PB - 70]
Rektal lavman uygulaması sonrası travmatik
rektum yaralanması
TANER KIVILCIM1, ENİS DİKİCİER1, FATİH ALTINTOPRAK1,
GÜNER ÇAKMAK1, ÖMER YALKIN1, YASEMİN GÜNDÜZ2,
ORHAN VELİ ÖZKAN1
1
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Radyoloji Kliniği, Sakarya
Amaç: Rektal lavman uygulaması sonrası rektum perforasyonu, nadir görülen acil bir durumdur. Bu çalışmada erken tespit
edilemediğinde ağır komplikasyonlara yol açabilen rektum
perforasyonu olgusu sunulmuştur. Olgu Sunumu: Seksen
yaşında erkek hasta acil servise karın ağrısı yakınması ile başvurdu. Genel durumu orta serebrovasküler hastalık nedeni ile
yatağa bağımlı ve immobil olan hastanın hikayesinde 6 saat
önce başka bir sağlık merkezinde rektal lavman uygulandığı
öğrenildi. Fizik muayenede nabız: 100/Dk, TA : 120-70 mmHg
idi. Karın muayenesinde yaygın hassasiyet, defans ve rebound
mevcuttu. Rektal tuşede aktif hemoraji tespit edildi. Laboratuvar incelemelerinde HB: 12 GR/DL Lökosit: 15600 /μl. Ayakta
POSTER BİLDİRİLER
63
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
direk karın ve pa akciğer grafisinde diafragma altında serbest
hava tespit edildi. Hasta akut karın bulguları ile acil operasyon
planlanarak ameliyathaneye alındı. Genel anestezi altında anal
eksplorasyonda rektum 4-5 santimetrelerde, sol anterolateral
duvarda 2 cm’lik alanda hematom ve pasif kanama alanı izlendi. Bu alanın eksplorasyonunda 5 milimetrelik mukoza defekti
ve perforasyon alanı saptandı. Rektumdaki defekt trans anal
primer olarak onarıldı. Hastanın yaşlı olması, genel durumu ve
yandaş hastalıkları göz önüne alınarak ek abdominal girişim
ilk planda düşünülmedi. Postoperatif 7 gün metronidazol ve
cefamezin tedavisi devam edildi. Ameliyat sonrası genel durumu iyi seyreden hastaya 3. gün oral başlandı. Postoperatif 7.
gün sorunsuz taburcu edildi. Sonuç: İyatrojenik rektum yaralanmaları genellikle rektal yoldan uygulanan enemanın rektuma yerleştirilmesi sırasında gerçekleşmektedir. Rektal lavman
uygulaması sonrası rektum yaralanması nadir görülen ve farkedilmediğinde ölümcül olabilen bir klinik durumdur. Bizim
olgumuzda olduğu gibi uygulanacak cerrahi yöntem hastanın
durumu ve klinik değerlendirme göz önüne alınarak seçilebilir.
[PB - 71]
nadir görülen bir akut karın nedeni:
Spontan karaciğer hemanjiom rüptürü
ENİS DİKİCİER1, ÖMER YALKIN1, FATİH ALTINTOPRAK1,
GÜNER ÇAKMAK1, KEMAL GÜNDOĞDU1, TOLGA ERGÖNENÇ2
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Anestezioloji ve Reanimasyon Kliniği, Sakarya
1
Amaç: Nadir görülen akut karın nedenlerinden olan spontan
karaciğer hemanjiom rüptürü saptanan olguyu sunmak. Olgu
Sunumu: 70 yaşında kronik hepatit C (siroz) nedeni ile takipte
olan erkek hasta acil servise 1 saat önce başlayan mide bulantısı ve sağ üst kadran ağrısı şikayeti ile başvurdu. Hastanın ilk başvuru anındaki fizik muayenesinde sağ üst kadranda hassasiyet
dışında bulgu yoktu. Tansiyon arteriyel 130/70 mmHG, nabız
85/dk idi. Laboratuvar tetkiklerinde Hgb:10.8 Hct:32.6 Plt:184.0
idi. Biyokimyasal parametrelerinde özellik yoktu. Acil serviste
tetkiklerinin yapılması esnasında şok tablosu gelişen hastanın
batın muayenesinde akut karın bulguları tespit edildi. Tansiyon
arteriyel 70/50 mmHg ve nabız 120/dk saptanması üzerine acil
abdominal tomografi çekildi ve batında yaygın serbest sıvı ve
karaciğer segment 5 lokalizasyonunda 6 cm çapında hemanjiomla uyumlu görünüm tespit edildi. Hasta mevcut bulgularla
hipovolemik şok tablosuyla ameliyata alındı.Operasyonda batın içerisinde yaklaşık 2000 cc koagüle olmamış aktif kanamayı
düşündüren kan görüldü. Eksplorasyonda karaciğerin sirotik
olduğu, karaciğer segment 5 lokalizasyonunda yaklaşık 5x5 cm
hemanjiom ve üzerinde 3 cm’lik rüptüre alan tespit edildi. Rüptüre alandan kanama aktif olarak devam etmekteydi. Rüptüre
alan primer sütüre edilerek ve kanama durdurucu ajanlar kullanılarak hemostaz sağlandı. Hastaya perop 3 Ü Eritrosit süspansiyonu ve 3 Ünite Taze Donmuş Plazma transfüzyonu yapıldı.
Hasta ameliyat sonrası 5. gün sorunsuz taburcu edildi. Sonuç:
Karaciğer hemanjiomları sık karşılaşılan benign mezenkimal
tümörlerdir. Her iki cinste görülmekle birlikte daha çok kadınlarda (%80) görülür. Bu tümörlerin büyük çoğunluğu küçük ve
asemptomatiktir. Çok azı semptomatiktir ve bu semptomlar
nonspesifiktir. En ciddi komplikasyonu spontan veya travmatik
hemanjiom rüptürüdür. Spontan rüptür olgularında ani başlayan karın ağrısı, hemoperitoneuma bağlı akut batın muayene
bulguları ve anemi tespit edilir. Tedavi yaklaşımı ise çoğunlu64
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ğu asemptomatik olduğundan takiptir. Ancak ani karın ağrısı
ile başvuran bir hastada spontan karaciğer hemanjiom rüptürü
nadir bir ayırıcı tanı olarak akılda tutulmalıdır.
[PB - 72]
Nadir bir obstrüksiyon nedeni: Fitobezoar
AHMET TÜRKAN, HÜSEYİN ŞAHİN, GÜRKAN DEĞİRMENCİOĞLU,
MEHMET DENİZ ALTIPARMAK, IŞILAY NADİR, AYDIN İNAN
Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
Giriş: Bezoar, yutulan bitkisel veya hayvansal materyallerin
gastrointestinal sistemde birikerek kitle oluşturmasıdır. Sindirilemeyen bitkisel gıdalar sonucunda oluşan fitobezoarlar en
yaygın olanıdır. Bezoar, obstrüksiyon, kanama ve perforasyon
gibi komplikasyonlara yol açabilmesinden dolayı önemlidir.
Olgu Sunumu: 68 yaşında bayan hasta bir gündür olan bulantı, kusma ve hazımsızlık şikayetiyle başvurdu.Özgeçmişinde; Çölyak hastalığı, yüksek oranda lifli gıdayla beslenme,
kabızlık ve antidepresan kullanımı vardı. Epigastrik hassasiyeti mevcuttu.WBC:8300g/L, CRP:0.07mg/L, Üre:12mg/dl,
Kreatinin:0.51mg/dl ölçüldü. Endoskopide;biri midede, diğeri
duodenumda bezoar kitleleri görüldü. Bilgisayarlı tomografide; antrumda ve duedonum inen kesimde, içinde hava
dansiteleri bulunan fitobezoarla uyumlu görünümler mevcuttu. 4 gün boyunca ananas suyu içirildi. Endoskopik olarak
bezoar parçalanmaya çalışıldı. Konservatif yaklaşımla başarılı
olunamadığından laparotomi yapıldı. Biri antrumda 6 cm boyutunda, diğeri Treitz ligamanı proksimalinde 4 cm boyutunda bezoar kitleleri mevcuttu. Kompresyonla parçalanamadı.
Duodenumdaki kitle sıvazlandığında Treitz ligamanı distaline
kadar ilerletilebildi. Gastrotomi ve jejunotomi yapılarak bezoar kitleleri çıkarıldıktan sonra iki sıra süture edilerek onarıldı.
Postoperatif 7. gün taburcu edildi. Tartışma: Bezoarlar en çok
midede olmakla birlikte tüm gastrointestinal sistemde görülebilmektedir. Barsak bezoarı bulunan hastaların %17-21’inde eş
zamanlı gastrik bezoar saptanır. Bezoar tanısında en etkili yöntemler endoskopi ve bilgisayarlı tomografidir. Öncelikle medikal tedavi denenmelidir. Sonuç: Bezoara bağlı gastrointestinal
obstrüksiyon nadir görülsede, gastrointestinal cerrahi öyküsü
olanlarda, motilite bozukluğu olanlarda, yüksek lifli gıdayla
beslenenlerde fitobezoar akla getirilmelidir. Enzimatik eritme
ve endoskopik parçalamanın başarısız olduğu durumlarda gecikmeden cerrahi tedavi uygulanmalıdır.
[PB - 73]
Strangüle obturatuar herniye bağlı ileus:
Olgu sunumu
KEMAL GÜNDOĞDU, ERHAN ŞİT, ENİS DİKİCİER,
TANER KIVILCIM, GÜNER ÇAKMAK, FATİH ALTINTOPRAK
Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya
Giriş: Obturatuar herniler oldukça nadir görülen bir herni türüdür ve ileusa neden olarak akut batın tablosu oluşturabilirler.
Olgu Sunumu: Seksen yaşında bayan hasta karın ağrısı, bulantı-kusma ve bir haftadır gaz gayta çıkaramama şikayetleri ile
acil servise başvurdu. Başvuru anında vital bulguları stabildi.
Batın muayenesinde tüm kadranlarda hassasiyet mevcuttu.
Rebound ve defans yoktu. Rektal tuşesinde özellik yoktu. LaPOSTER BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 74]
Meckel divertikülitine bağlı ince barsak
obstrüksiyonu
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, M SENCER ÖZSOY,
ELİF MANGAN COLAK
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Olgu Sunumu: Meckel divertikülü vitellin kesenin tam kapanmaması sonucu oluşur. Kanama intusiseption divertikülit perforasyon intestinal obstriksiyonla komplike olabilir. Ort başvuru yaşı 2’dir erişkinlerde sık değildir. Algoritma ışığında böyle
bir olgu sunulacaktır. 40 yaşında erkek günlük karın ağrısı bulantı kusma şikayeti ile başvurdu. Öz soy özellik yok karında
distansiyon barsak seslerinde kaybolma, peritoneal iritasyon
vardı. ADK grafisinde ince barsak düzeyinde gaz sıvı seviyeleri
vardı. İntestinal obstrüksiyon tanısı ile acil laparatomi yapıldı.
Gözlemde meckel divertikülite bağlı bir bant nedeniyle ileoçekal valvden 100. cm’de ince barsak obstrüksiyonu oluşmuştu.
bridektomi yapıldı. Divertikül ile birlikte segmenter ince barsak
rezeksiyonu uç uca anastomoz yapıldı postop periodu olaysız
seyretti, 7. günde evine çıkarıldı. Caiazzo ve ark meckel divertikülünün uzun olduğunu apendektomi skar yerindeki karın
duvarının parietal peritonumuna kuvvetli şekilde yapışmış
olduğu bir olgu sunmuşlardı. Tam orta yerinde terminal ileal
kangalı ile strangüle idi, divertikülü linear stapler ile çıkarılmış
elle anastomoz yapılmıştı. Postop 4. günde komplikasyonsuz
evine çıkarılmıştı. Meckel divertikülüyle insidental karşılaşıldığında hiçbir semptom vermemişse md nün çıkarılıp çıkarılmaması konusunda literatürde karşıt görüşler vardır. Md yaklaşık
%4 sıklıkta en sık divertikülün intusisepsiyonu olmak üzere
konjenital bandlara yada divertikülite sekonder bandlara bağlı
komşu barsakta volvulus, divertiküler ülserin perfore olması
ve divertikülit gibi komplikasyonlara yol açar. Olgumuzda da
divertikülite bağlı volvulus oluşmuştu. Daha seyrek komplikasyonlar içinde inguinal hernide md bulunması (littre’s hernisi)
arterial bası sendromu kronik divertikülit intradivertiküler lithiazis benign yada malign neoplasmlar sayılabilir. Komplikasyonun tipini divertikülün tipi belirler. Dar tabanlı uzun md lerde
divertikülit ve torsion oluşması sıktır. Geniş tabanlı md ler intussiseptiona duyarlıdır. Olgumuzdaki divertikül oldukça uzun
idi. 202 olguluk seride soltero md komplikasyon riskini %4 civarında bildirdi. Postop morbite %9 normal divertikül çıkarıldığında, patolojik olan çıkarılırsa 11 idi. Yazar 800 asemptomatik
md nin çıkarılması gerektiğini bildirdi bir kişinin komplikasyondn yaşamını kurtarmak için dedi. Groebli asemptomatik
bir md nin çıkarılıp çıkarılmamasına erkek seks yaşı <40 olması
asa skoru karar vericidir dedi. Operasyon tipini ise divertikülün
pozisyonu büyüklüğü kalınlığı belirler dedi. Robijn 4 risk faktörüne bağlı bir risk skoru verdi: erkek cins yaş <45 2 cm’den
uzun olması fibroz band olması idi.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 75]
Akut apandisit tanısıyla laparaskopik
apendektomi yapılan hastada multiple
apendix diverticulosisi: Olgu sunumu
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER,
ELİF MANGAN COLAK, KADİR YILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Olgu Sunumu: Apendiksin konjenital anomalileri oldukça nadirdir. Genellikle apendektomi dışı operasyonlarda insidental
olarak bulunurlar. Konjenital appendix divertikülü çok daha
seyrektir. 20 yaşında kadın akut apandisit nedeniyle opere
edildi. Laparaskopi sırasında divertikül olduğu farkedildi. Olaysız appendektomi yapıldı, evine gönderildi. Appendix postop
incelendiğinde multiple divertiküller olduğu görüldü. Patolojide onayladı. En az 4-5 adet divertikül ağzı vardı. Divertiküller
antimezenterik kenarda idi. Divertiküllerde inflamasyon yoktu.
Apendixin konjenital divertikülleri çok nadir anomalidir. Günümüze kadar 50 civarında olgu bildirilmiştir. Klasik olarak iki
varyantı var konjenital akkiz Konjenital olan gerçek divertikül
olup mukoza submukoza seroza yı içerir. En önemliside müşküler tabakayı içerir. Akiz olanlar yalancı yapılardır kas tabakası
içermezler konjenital apendiküler divertiküllerin gelişimsel
anomali olduğu düşünülür bu anomaliler içinde apendix lümeninin rekanalizasyonun tamamlanamaması apendix duplikasyonu duvarda epitelial inklüzyon kisti vitellin kanalın kapanmaması vardır. Divertikül popülasyonun %0.3-2.2 sinde görülür
çoğunluğu akkizdir. Konjenital divertiküllerin çok nadirdir insidensi %0.014 kadardır. Akkiz divertiküller sıklıkla multipledir ve
mezoapendikste görülür konjenital olanlar genellikte tektir antimezenterik kenarda görülür. Olgumuzdaki divertiküller hem
antimezenterik kenarda idi hemde çoklu idi ve gerçek divertikül idi. Gerçek divertikül, konjenital di antimezenterik kenarda
idi tek değildi çok sayıda idi çok nadir görüldüğü için sunmayı
amaçladık yücel ve ark nın benzer bir olguyu 2011’de j gastrointest surg da sunduğunu görüyoruz onların olgusundada
divertikül multiple antimezenterik kenarda idi. Onlarda bunun
beklenmedik bir durum olduğunu paylaşmışlardı. Olgumuzun
operasyonunu 2009’da gerçekleştirmiştik.
[PB - 76]
En önemli tanı koyma yöntemi o hastalığı
düşünmek mi? 17 yaşındaki kız hastada
sigmoid volvolus
MUSTAFA UĞUR1, AKIN AYDOĞAN1, SEÇKİN AKKÜÇÜK1,
RAMAZAN DAVRAN2, AYDIN KAPLAN1
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Radyodiyagnostik Anabilim Dalı, Hatay
1
Olgu Sunumu: Sigmoid volvolus genç erişkinlerde oldukça
nadir görülen bir hastalıktır. Bu durum tanı ve tedavi girişimlerinde gecikmeye neden olarak kolonda hayatı tehdit eden
iskemi ve nekroz gelişmesine yol açabilir. Şiddetli karın ağrısı,
bulantı-kusma distansiyon ve konstipasyon şikayetleri ile acil
servise başvuran 17 yaşındaki kız hastanın öyküsünde karın
ağrısının 4 gün önce hafif şiddette başladığı, son 1 gündür şikayetlerinin arttığı, anlaşıldı. Fizik muayenede karın orta derecede distandü, dinlemekle barsak sesleri hipoaktif ve ara-sıra
metalik sesler duyulmaktaydı. Karın tüm kadranlarda şiddetli
65
P O STE R
boratuar incelemeleri lökositoz (27.800/mm3) saptandı. Bilgisayarlı tomografi incelemelerinde ince barsak anslarının dilate
olduğu görüldü ve obturatuar foramende strangüle olduğu
düşünülen ince barsak ansı izlendİ. Acil operasyona alınan
olguda obturatuar foramende nekroze ve perfore olmuş ince
barsak ansı görüldü. İleoçekal valvden proksimale doğru 80 ve
110. cm’ler arası olan bu segment rezeke edilerek ucuca anostomoz yapıldı. Ameliyat sonrası takiplerinde sorun olmayan
hasta 5. gün salimen taburcu edildi. Sonuç: Obturatuar herniler nadiren inkarsere olup ileus durumuna sebep olabilirler.
Acil servise ileus ile başvuran olgularda inkarsere hernilerin de
nadir bir ileus nedeni olabileceği akla getirilmelidir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
hassasiyet ve özellikle her iki alt kadranda defans mevcuttu.
Rektal muayenede patolojik bulguya rastlanmadı. Beyaz küre
ve biyokimyasal değerleri normaldi. Ayakta karın grafisinde
ileri derecede genişlemiş kolon segmentleri gözlendi. Hastada
sigmoid volvolus olabileceği düşünülerek abdominopelvik bilgisayarlı tomografi çekildi. Bilgisayarlı tomografi sonucu inen
kolon, çıkan kolon ve transvers kolonda çapı 12 cm’yi bulan
dilatasyon alanları ve sigmoid kolonda torsiyon olarak bildirildi. İntravenöz sıvı tedavisi başlanan hastaya sigmoid volvolus
tanısı ile tedavi amaçlı acil kolonoskopi yapıldı. Kolonoskopide
iskemi yada nekroz bulgusuna rastlanmadı. Ancak etkilenen
kolon segmenti detorsiyone edilemedi. Bunun üzerine komplikasyon gelişmesini engellemek amacıyla hasta acil ameliyata alındı. Laparotomi yapılan hastada sigmoid kolonun kendi
mezenteri etrafında 2 kez döndüğü ve etkilenen segmentlerde dilatasyon ve ödem geliştiği görüldü. İskemi ya da nekroz
yoktu. Sigmoid kolon detorsiyone edildi ve normalden daha
uzun olduğunun tespit edilmesi üzerine sigmoid kolon rezeksiyonu ve uç kolostomi ameliyatı yapıldı. Ameliyat sonrası
takiplerinde herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta 5.
günde taburcu edildi. Özellikle genç hastalarda sigmoid volvolus tanısında en önemli aşamanın tanıyı düşünmek olduğu
kanaatindeyiz. Karın ağrısı, barsak obstrüksiyon bulguları gibi
şikayetlerle başvuran genç hastalarda özellikle de laboratuar
ve direkt grafilerinde sigmoid volvolusu düşündürecek özgün
bulgular olmayanlarda sigmoid volvolus düşünülmediğinde
tomografi yada kolonoskopi gibi kesin tanıyı sağlayacak incelemeler doğal olarak yapılmayacaktır. Bu durumun önüne geçmek için genç hastalardada sigmoid volvolus gelişebileceği
akılda bulundurulmalı ve obstrüksiyon bulguları ile başvuran
hastalarda sigmoid volvolus tanısı dışlanana kadar incelemelere devam edilmelidir.
[PB - 77]
orak hücre anemili 17 yaşında erkek hastada
dev dalak infarktı
MUSTAFA UĞUR1, SEÇKİN AKKÜÇÜK1, AKIN AYDOĞAN1,
UĞRAŞ DABAN1, HASAN KAYA2
1
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hatay
Olgu Sunumu: Orak hücreli anemi tanısı ile hastanemiz hematoloji kliniğince uzun süredir takip edilen hasta sol üst kadranda karın ağrısı şikayeti ile hematoloji polikliniğine başvurdu.
Fizik muayenede dalağın umblikus düzeyine kadar büyüdüğü
palpe edildi. Karın sol üst kadranda hassasiyet mevcuttu. Laboratuvar incelemede beyaz küre 15400 mm3, hemoglobin 9,5
mg/dl olarak saptandı. Biyokimyasal değerleri normaldi Hasta hematoloji kliniğince yatırılarak abdominal ultrasonografi
(USG) ve bilgisayarlı tomografi (BT) yapıldı. USG’ de karaciğer
normalden büyük (190 mm), dalakta ise masif splenomegali geliştiği (200 mm) ve dalak parankiminin heterojen olarak
gözlendiği (splenik infarkta gidiş) görüldü. BT incelemede de
USG ile benzer bulgular gözlendi. Başvurudan 2 gün sonra
fizik muayenede karın sol tarafta hassasiyetin arttığı ve dalağın dahada büyüdüğü tespit edildi. Bunun üzerine BT tetkiki
tekrarlandı. BT incelemesinde kraniyokaudal uzunluğunun
210 mm olduğu ve dalak hilusundan posterior inferiora doğru uzanan alanda ve kostal yüzde hipodens, düzensiz sınırlı
alanlar görüldü (Dalakta infarkt). Ameliyatta dalağın umblikus
düzeyine kadar büyüdüğü (27 cm), üzerinde subkapsüler nek66
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
rotik alanların geliştiği gözlendi. Hastaya splenektomi yapıldı.
Postoperatif dönemde herhangi bir komplikasyon gelişmemesi üzerine taburcu edildi. Orak hücreli anemide hastalığın
erken dönemlerinde splenomegali görülür. Ancak nadiren dev
boyutlara ulaşır. Hastalığın ileri dönemlerinde ise dalak infarktüsü ve otosplenektomi ortaya çıkar. Orak hücreli anemide
çocukluk döneminden sonra beklenenin aksine nadirde olsa
dalak dev boyutlara ulaşabilir ve infarktüs görülebilir. Bu gibi
durumlarda splenektomi yapılmasının daha ciddi komplikasyonları önleyebileceği düşüncesindeyiz.
[PB - 78]
Nadir akut karın nedeni olarak dalak trosiyonu:
2 olgu sunumu
ERDOĞAN SÖZÜER, MUHAMMET AKYÜZ,
ABDÜL RIDVAN KULU, HIZIR AKYILDIZ
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Kayseri
Olgu Sunumu: Dalak torsiyonu nadir görülen bir akut karın
nedenidir. Dalağın asıcı bağlarının yokluğu ya da relaksasyonu nedeniyle dalağın mobil olması, splenomegali ya da büyük dalak kistlerinden kaynaklanabilir. Mobil dalak tüm splenektomilerin yaklaşık %0,25’inde görülen bir bulgudur. Dalak
torsiyonuna bağlı akut karın nedeni ile opere edilen iki olguyu
sunuyoruz. Olgu 1: 30 yaşında bayan hasta bir gün önce başlayan karın ağrısı ve bulantı şikayeti ile acil servise başvurdu. Fizik
muayenede sol üst kadranda hassasiyeti ve defansı mevcuttu.
Trombositleri 122.000/mm3, lökosit sayısı 8.800/mm3, hemoglobini 10.4gr/dL idi. Biyokimyasal tetkiklerde patoloji saptanmadı. Ultrasonografide total dalak enfarktı ve doppler bakıda
ateriyel ve venöz kan akımında azalma görüldü. Laparatomide
dalağın asıcı bağlarının olmadığı, dalağın mobil olduğu, hilus
etrafında torsiyone ve buna bağlı olarak total nekroze olduğu
görüldü. Hastaya splenektomi yapılarak operasyon sonlandırıldı. Postoperatif 1. günde Pnömokok aşısı yapıldı. Postoperatif 2. gününde solunum sıkıntısı gelişti. Akciğer grafisinde
sol plevral efüzyon saptandı. Pleurocan ile 800cc transüda karakterinde sıvı boşaltıldı. Hasta postoperatif 5. günde taburcu
edildi. Olgu 2: 26 yaşında bayan hasta bir gün önce başlayan
karın ağrısı, 2 gündür gaita çıkışı olmaması ve ateş şikayeti ile
acil servise başvurdu. Fizik muayenede 39 derece ateş, sol üst
kadranda hassasiyet ve rebound mevcuttu. Çekilen acil ultrasonografide total dalak enfarktı saptandı. Hastanın lökosit
sayısı 15.000/mm3 idi. Çekilen batın BT’de total dalak enfarktı
izlendi. Laparatomide dalağın normalden büyük olduğu ve
asıcı bağlarının olmadığı, hilus etrafında 2 tam tur torsiyone
olduğu ve nekroz geliştiği görüldü. Hastaya splenektomi yapıldı. Postoperatif 1. günde pnömokok aşısı yapıldı. Herhangi
bir komplikasyon gelişmeyen hasta postoperatif 4. günde taburcu edildi. Dalak torsiyonu akut karın tablosuna yol açabilir
ve tanısı ancak görüntüleme yöntemleri yardımı ile konulabilir.
Görüntüleme yöntemlerinde total dalak nekrozu saptanması
durumunda dalak torsiyonu da ayırıcı tanıda düşünülmelidir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 79]
hayatı tehdit eden bir tip 3 rektus kılıfı
hematomu olgusu
MURAT KARAKAHYA1, ZEKİ YÜKSEL GÜNAYDIN2,
KADRİ GÜLEŞÇİ1, KÖKSAL BİLGEN3, SEVİL IŞIK3
Ordu Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ordu
Ordu Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı, Ordu
3
Ordu Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ordu
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
zi altında olması gibi nedenlerle splenektomiye karar verildi.
Laparoskopik splenektomi başlangıcında yaşanan zorluklar
nedeniyle açık splenektomi yapıldı. Postoperatif aşıları ve kardiyak tedavisi uygulanarak taburcu edildi. Tanısal laparoskopi
ile splenik infarktüs tanısı konulduğunda, çeşitli faktörler göz
önüne alınarak, splenektomi yapılabilir.
1
2
Amaç: Antikoagülan tedavinin nadir bir komplikasyonu olarak
spontan rektus kılıf hematomu (RKH) gelişen bir olgunun klinik
özellikleri ve cerrahi tedavisinin sunumu amaçlandı. Gereç ve
Yöntem: Hipertansiyon, ileri mitral yetmezlik, sistolik fonksiyonlarda azalma ve derin ven trombozu nedeniyle kardiyoloji
departmanında yatmakta olan ve düşük moleküler ağırlıklı heparin tedavisi alan hasta spontan RKH tanısıyla acil operasyona
alındı. Bulgular: Takibinde ani başlayan karın ağrısı, hematokrit
değerlerinde ani düşme ve oligüri gelişmesi üzerine genel cerrahi departmanından acil konsültasyon istenen hastanın fizik
muayenesinde hipovolemik şok bulguları ile batında sol alt
kadranda flank bölgesine uzanan cilt ekimozunun da eşlik ettiği palpable kitle ile birlikte pozitif Fothergill ve Carnett bulguları saptandı. Hastanın hemoglobin değeri 6,85 g/dl, hemotokrit
değeri %20 ve trombosit sayısı 253.000/Ul idi. Koagülasyon
parametreleri normal sınırlardaydı. Acil abdominal USG ve BT
incelemesi 132x91 cm boyutlarında Tip 3 RKH olarak rapor edildi. DMAH tedavisi kesilen olguya acil olarak takılan subklavyen
kateter ile sıvı resusitasyonu ve 4 ünite kan transfüzyonu yapıldı. Kontrol hemoglobin değerinin 4.6 g/dl gelmesi üzerine acil
operasyona karar verildi. Sol yüksek inguinal oblik insizyonla
hematom boşaltılarak inferior epigastrik arter ligasyonu yapıldı. Hemodinamisi düzelen hasta postoperatif 5. günde yoğun
bakımdan taburcu edilerek kardiyoloji servisine nakledildi. Tartışma ve Sonuç: RKH nadir görülen bir durum olsa da sıklıkla
akut karın tablosuyla karışabilir. RKH’nın konservatif tedaviye
cevabı iyi olmakla birlikte konservatif tedavilerin yetersiz kaldığı, selektif arteriyel embolizasyonun yapılamadığı masif hematomlarda inferior epigastik arter ligasyonu hızlı hemodinamik
stabilizasyon sağlayan güvenli bir cerrahi yöntemdir.
[PB - 81]
Penetran abdominal travma sonrası geç dönem
komplikasyonu: Diafragma hernisi ve ileus
ALİ ÇİFTCİ1, MUSA İLGÖZ1, ALPER TABUR2, ÖZKAN SUBAŞI1,
BURÇ YAZICIOĞLU1, MURAT COŞKUN1, SELİM YİĞİT YILDIZ1
Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli
Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği, Kocaeli
1
2
Olgu Sunumu: Abdominal travmalara bağlı gelişen diafragma
yaralanması nadir olmayan bir yaralanma türüdür. Sıklıkla künt
batın travmalarına bağlı gelişen bu patoloji penetran yaralanmalara bağlı olarakta meydana gelebilir. Bu vakalarda tanı
güçlük göstermekte ve gecikmiş vakalarda mortalite ve morbidite oranları yükselmektedir. Bu yazıda penetran abdominal
bir travma sekonder diafragma yaralanması, geç dönemde gelişen diafragma hernisi ve buna bağlı ileus vakası sunulmaktadır. Yirmi iki yaşında erkek hasta solunum güçlüğü, bulantı ve
kusma şikayetiyle acil servise başvurdu. Hastanın özgeçmişinde bir yıl önce batına nafiz delici-kesici alet yaralanması geçirdiği ancak cerrahi bir müdahale yapılmadığı öğrenildi. Fiziksel
incelemede karında distansiyon defans ve rebound hassasiyet
tespit edildi. Akciğer grafisinde sol hemitoraksta intestinal bir
yapıya ait olabilecek gaz gölgesi tespit edildi; aynı tarafta diafragma konturları net olarak izlenemedi. Bilgisayarlı tomografi
incelemesi sol akciğer boşluğunda intestinal yapılar olduğunu
gösterdi. Acil laparotomi uygulanan hastada sol diafragmanın
posterolateral alanından rüptüre olduğu ve buradan transvers
kolon ve omentum majus’un fıtıklaştığı ve nekrozun eşlik ettiği
tespit edildi. Hastaya subtotal kolektomi, ileosigmoidostomi,
diafragma onarımı uygulandı. Ameliyat sonrası komplikasyon
gelişmeyen hasta şifa ile hastaneden çıkarıldı.
[PB - 80]
[PB - 82]
Tanısal laparoskopi sırasında yaşanan ikilem:
splenik infarktüs için splenektomi yapmak
veya yapmamak
Yaşlı hastada nadir bir akut karın ağrısı nedeni:
Ailevi akdeniz ateşi
NURETTİN KAHRAMANSOY, HAYRİ ERKOL,
CAVİT ÇÖL, NURİ AYDIN KAMA
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Bolu
Olgu Sunumu: Splenektomi, splenik infarktüs tedavisinde nadiren tercih edilir. Bununla birlikte splenektomi endikasyonları yeterince açık değildir. Biz, 72 yaşında, üç gündür batın sol
üst kadran ağrısı olan bir kadın olguyu sunduk. Hastanın ciddi
kardiovasküler hastalıkları (hipertansiyon, konjestif kalp yetmezliği, atrial fibrilasyon, ileri düzey mitral yetmezlik, anstabil
anjina pektoris) mevcuttu. Ne yazık ki laboratuar, batın USG ve
BT incelemeleri tanı koymakta yetersiz kaldı. Bunun üzerine tanısal laparoskopi yapıldı. Üzerindeki parçalı iskemik alanlar ile
splenik infarktüs tespit edildi. Dalak koruyucu medikal tedavi
ve takip veya splenektomi yapılması açısından tereddüt yaşandı. Bununla birlikte hastanın yaşı, risk faktörleri ve o an anestePOSTER BİLDİRİLER
İBRAHİM ARZIMAN1, MUSTAFA TANRISEVEN2, MUSTAFA ULUBAY3,
ALİ ÖZTUNA4, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, MURAT DURUSU1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Diyarbakır Askeri Hastanesi Genel Cerrahi Servisi, Diyarbakır
3
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kadın Hastalıkları ve Doğum
Anabilim Dalı, Ankara
4
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, Ankara
1
2
Giriş: Ailesel Akdeniz Ateşi (AAA) yineleyen ateş ve serozit
ataklarıyla karakterize bir hastalıktır. Hastaların %90’nında 20
yaşından önce AAA tanısı konur. AAA özellikle genç hastaların
akut karın ayırıcı tanısında önemli yer tutmaktadır. Bu yazımızda geç yaşta AAA tanısı alan bir olgumuzu paylaşmak istedik.
Olgu Sunumu: 73 yaşında bayan hasta 4-5 saat önce başlayan
şiddetli karın ağrısı şikayetiyle acil servise müracaat etti. Öyküsünde ağrının yaklaşık 5 yıldır olduğunu, ancak 6 aydır ayda
5-6 kez tekrarladığını ve 6 aydır ateşin de eşlik ettiğini belirtti.
Aile öyküsünde de kardeşinin Ailesel Akdeniz Ateşi Hastalığı
67
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
olduğu öğrenildi. Vital bulguları ateş:38,2°C hariç normaldi.
Kontrast madde alerjisi olan hasta apendektomili ve kolesistektomili idi. Komorbit rahatsızlık olarak hipertansiyon, diyabetes mellitus ve koroner arter hastalığı mevcut olup hastalıkla ilgili ilaçlarını düzenli kullanıyordu. Fizik muayenede barsak
sesleri hiperaktif, batın serbest, palpasyonla tüm kadranlarda
hassasiyet, sol alt kadranda daha belirgin olmakla beraber her
iki alt kadranda rebound tenderness mevcuttu. Biyokimyasal
parametreleri Beyaz küre sayısı:14500/mikrol (N:4100-11200),
glukoz:214 mg/dl (65-107) hariç normal sınırlardaydı, tam idrar
tahlilinde glikozüri ve proteinüri mevcuttu. Yapılan tüm batın
ultrasonografisi acil sonopatoloji saptanmadı. Atipik AAA tanısı düşünülerek hasta gastroenteroloji kliniğine yönlendirildi.
MEFV geni mutasyon analizinde M694V/M680I compound heterozigot olarak saptandı. Hastaya Atipik AAA tanısı ile kolşisin
tedavisi başlandı. Tartışma ve Sonuç: AAA, özellikle ülkemizde çocukluk ve genç yaş grubunda akut karının en önemli ayırıcı tanılarındandır. Ancak yaşlı hasta da tanı almamış olsa da
akut cerrahi karınla karışabileceği unutulmamalıdır. Acil servis
hekimleri akut karın ağrılı hastayı değerlendirirken mutlaka
detaylı bir anamnez, detaylı bir fizik muayeneyi ihmal etmemelidir.
[PB - 83]
Abdominal usgde şüphelenilmiş liver spesifik
hepatobilier MR’la tanı konana perfore
kolesistitli hastada laparaskopik
kolesistektomi ile mükemmel sonuç
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM,
ELİF MANGAN COLAK
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Olgu Sunumu: Safra kesesi delinmesi ilginç bir cerrahi problem; oldukça seyrek, preoperative tanı zor, tanı koydurcak belirti, semptom yok. Tanı atlanır/geciktirilirse mortalitesi yüksektir. Çoğu olguda kesin tanı ancak operasyonda konur. Burada
travma sonrası ya da onunla rastgele birliktelik gösteren bir
perfore kese olgusunun geleneksel olmayan bir/iki ajanla MR
aracılı tanı konması, posttravmatik 3. haftada lap kolesistektomi ile sağıtılması konu edilecektir. Elli beş yaşında erkek 20 gün
önce araç dışı trafik kazası geçirmiş ardından çok belirgin olmayan sağ üst karın ağrısı ile acil servise başvurmuş fizik inceleme
rutin lab incelemeleri normalken safra kesesinde milimetrik
olmayan taşlar tespit edilmişti. Son başvurusu minimal ağrı ile
olmuştu acil serviste fm lab normaldi; abdominal USG de kese
duvarının bir noktada bütünlüğünün bozulduğu izlenimi alındığı için kese içinde de hava sıvı düzeyleri olduğu düşünüldü;
başka bir ajanla bilier sistem liver-specific hepatobiliary MR
contrast agent mangafodipir trisodium (Teslascan; Nycomed,
Wayne, PA, U.S.A.) görüntülendi (Contrast-Enhanced MRI) safra
kesesinin perfore olduğu ajanın ekstravaze olduğu kanıtlandı Literatürdeki olgular çoğunlukla klinik durumu kötüleştiği
yada perforasyondan şüphelenildiği için opere edilmişti ancak
hastanın kliniği lab tamamen normal olmasına rağmen bu
görüntüleme yöntemi yardımıyla operasyon kararı verildi. acil
laparaskopik kolesistektomi yapıldı kese gangrene ampiyematöz idi postop olaysız seyretti bir manganese chelate olan ajan,
fonksiyone eden hepatosit tarafından B6 vitamin pathwayini
kullanarak alınır kontrast ajanın >50% bilier sistemle atılır. bu
özellikten yararlanarak safra kesesi perforasyonu saptanabildi
safra kesesi perforasyonu gecikmiş tanı ile mortalitesi %10 lara
kadar çıkabilir. spontan perforasyonun sebebi bilinmiyor olası
68
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
nedenler; trauma, infeksiyon, pankreatik sekresyonun reflux u
obstrüksiyon, taş, anormal safra and abnormal safra dır. Olgumuzda travma ya/yada infeksiyon öncülük ediyordu. Perforasyon tanısında USG ERCP MRCP peritoneal lavaj sınırlı başarı ile
kullanılmıştır GA/mangafodipir trisodium ile hepatobilier MR
ile tanı hastayı geç tanı almak atlanmak geç sağıtmaktan alıkoyabilir. Bu ajanlarla saptanmış kese perforasyonu bildirilmemiştir. Üç haftayı aşan süre sonra lap kolesistektomi sağıtımı
gerçekleştirilebilinmiştir.
[PB - 84]
Tesadüfen saptanmış meckel divertikülünde
divertikülektomi endikasyonu var mıdır?
YAVUZ ÖZDEMİR, ALİ ASLAN, AHMET ZİYA BALTA, ERGÜN YÜCEL,
İLKER SÜCÜLLÜ, MEHMET LEVHİ AKIN
Gata Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Genel Cerrahi Servisi, İstanbul
Giriş: Meckel divertikülü (MD) omfalomezenterik kanalın tam
olarak kapanmamasına bağlı oluşan bir artık kanaldır. MD olan
hastaların büyük kısmı asemptomatiktir. Semptom görülen
hastaların yarısından fazlası 10 yaş altındadır. Bu yazıda tesadüfen saptanmış Meckel divertikülü nedeni ile uygulanmış
olan divertikülektomi operasyonuna bağlı alt gastrointestinal
system kanamalı hastayı sunmayı planladık. Olgu Sunumu:
Otuz yaşında erkek hasta sağ alt kadran karın ağrısı nedeni ile
servisimize müracaat etti. Fizik muayenede bu alanda lokalize hassasiyeti ve müphem rebound bulgusu mevcuttu. Beyaz
küre sayısının 11.5x109/L (%72 Nötrofil) olması dışında laboratuvar test sonuçları normal sınırlar içerisindeydi. Ultrasonografi sonucu akut apandisit yönünden şüpheli olarak belirtilmesi
üzerine hasta operasyona alındı. Apendiks makroskopik olarak
normal görülmesi üzerine ileal segmentler control edildi ve ileoçekal valvden yaklaşık 60 cm proksimalde normal morfolojide geniş tabanlı MD görüldü. Hastaya apendektomi ve wedge
şeklinde MD eksizyonu uygulandı. Postoperatif 3. gün hastada
hemodinamik instabiliteye neden olan alt gastrointestinal sistem kanaması meydana geldi. Tekrar operasyona alınan hastanın eksplorasyonunda anastomoz hattında kanama olduğu
saptandı ve segmental rezeksiyon ve primer anastomoz uygulandı. Postoperatif dönemde komplikasyonsuz şekilde taburcu
edilen hasta spesimenin histopatolojik incelenmesinde ektopik gastrik mukoza tespit edildi. Sonuç: MD’de yaşam boyu
inflamasyon gelişme riski %2 iken, asemptomatik divertiküllerin eksizyonu sonrası komplikasyon gelişme riski %12 civarına
çıkmaktadır. Operasyon esnasında tesadüfen saptanan normal
morfolojide MD varlığında divertikülektomi uygulanmamasını
önermekteyiz.
[PB - 85]
Nonoperatif tedavi edilmiş bir dalak apsesi
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM,
KADİR YILDIRIM, M SENCER ÖZSOY
SAMSUN EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ GENEL CERAHİ KLİNİĞİ
SAMSUN
Olgu Sunumu: Dalak absesi nadir görülür. Tanı koymak zordur
ve tedavi edilmezse sıklıkla fatal seyreder. Bu yazıda 27 yaşında ateş şikayetiyle acil servise başvuran bir erkek hastayı rapor
etmekteyiz. Hastanın bir haftadır ateşi ve sol omuz ağrısı vardı.
Bir aydır karın ağrısından yakınmaktaydı. Fizik muayenesine
POSTER BİLDİRİLER
dayanarak dalak patolojisi düşünüldü. Laboratuvar analizlerinde lökositoz ve CRP düzeyinde artış belirlendi. Batın ultrasonografi (USG) ve bilgisayarlı tomografi (BT) sonuçları dalak
apsesini teyit etti. Hastaya perkutan abse drenajı uygulandı ve
antibiyotik tedavisi verildi. Hastaya etyolojiyi belirlemek için
ekokardiyografiye ilaveten kan ve abse materyalinde çeşitli
testler yapıldı. Ancak belirgin bir abse nedeni tesbit edilemedi.
Tedavi sonrası hastanın klinik bulguları düzeldi. Herhangi bir
komplikasyon gelişmeyen hasta taburcu edildi. Böylece splenektomi uygulanmasına gerek kalmadan konservatif yaklaşımla tedavisi gerçekleştirilmiş oldu.
[PB - 86]
İntestinal obstrüksiyonla başvuran
akut apandisit: Olgu sunumu
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER,
UMUT YILMAZYILDIRIM, KADİR YILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Olgu Sunumu: Akut apandisit, nadiren mekanik obstrüksiyon
yada ileus yaparak ince barsak obstrüksiyonu (İBO) şeklinde
başvurabilir. İBO kliniği önde gidebilir, a apandisit maskelenebilir. Bu özelliklede yaşlılarda önemli tanısal zorluk yaratabilir.
mekanik İBO kliniği ile başvuran bir akut apandisit sunulacaktır.
73 yaşında erkek, 2 günlük karın ağrısı, şişlik, bulantı, kusmayla
başvurdu. Ağrı kramp tarzında, şişlik giderek artmış, gaz/gaita çıkaramamıştı. BK 14000/mm3, ADKGde hava-sıvı seviyeleri
ince barsaklarda görülüyordu. Barsak sesleri sağ kadranlarda
azalmıştı. Timpanizm, peritoneal iritasyon bulguları vardı. İBO
tanısıyla laparatomi yapıldı; apandisit, uç kısmından tutunduğu yer ile bir perde oluşturmuş barsaklar etrafında dönmüştü
strangülasyon açıldı, apendektomi yapıldı, postop komplikasyon olmadı, evine çıkarıldı. Harrison ve ark birbirinin aynı iki olguluk serisinden ilkinde preop ct ile a apandisit tanısı koyarak
operasyona girdiklerini görüyoruz. Rush hours dışında başvuran hastamıza ct incelemesi yapamamış ileus tanısı ile opere
edebilmiştik. Yazarların diğer olgularının da (birincisi 62 idi) 83
yaşında olduğunu görüyoruz ki bizim hastamızda 73 yaşına idi.
Yaşlılarda apandisitlerin aykırı geç karşımıza çıktığını zaten biliyoruz. Aynı yazarların iki olgusunda da intestinal obstrüksiyona neden olan bantlar için adhesiolizis yapılmıştı. Bizde benzer
işlemleri yaptık. Perfore apandisitteki generalize yada lokalize
peritonite bağlı oluşan ileustan farklı olmak üzere buradaki ileus periapendiküler inflamasyona bağlı oluşmaktadır. Bu olgu
literatürdeki ilklerden değildir ancak bu şekildeki bir apandisit
prezentasyonu gecikmelere neden olur denmektedir. Bizim olgumuzda da benzer bir gecikme olmuştur. Harris in terminal
ileumu çaprazlayan apandisitin sözkonusu olduğunu adhezive
bantlarla terminal ileumu çektiğini bildirmiştir. Bizim olgumuzda da benzer tablo vardı. Olgularının hepsinin gangren nekroz
ve perfore idi. Bose ve ark distal ileumun apendiksin etrafında strangüle olduğu 2 olgusu vardır. Birinde rezeksiyon gerekmiştir bizim olgumuzda dolanım geri dönmüş rezeksiyon
gerekmemiştir. Yayınlardaki apandisitlerden en çok benzeyeni
asensa ve ark nın ki idi. İnflame apendiks ileumun etrafını sarmalamıştı. Strangülasyona neden olmuştu. Literatürde Zissinin, Kareemin çeşitli şekillerde intestinal obstrüksiyon yapan
akut apandisite ilişkin sunumlarını görüyoruz ki Kareemin olgusunda ct ile bile preop tanı konamamıştı. Mourad ın bildiriminde çekuma gömülmüş büyük kistik bir apendiceal lezyon
preop ct de vardı. Pitiakoudis peritonitli ince barsak obstrüksiyonlu bir olgu sundu; rüptüre apendix mukoseli olarak tanı
aldı. Yaşlıda akut apandisit atipik olabilir. Tanı gecikmesi yaşaPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
nabilir morbidite mortalite artabilir. Mekanik obstrüksiyonla
baş vurması daha zorlaştırır tabloyu. CT yapamıyor olmamız
tanısız karına girmemize yol açmıştır. Sorumlu mekanizma
çoktur ama bu çok nadir ayırıcı tanı koydurur. İBO bulguları ile
başvuran hastalarımızda inflamatuar markerlar yüksekse akut
apandisit aklımıza gelmelidir.
[PB - 87]
AİTK ile açığa çıkmış dalak kist hidatiği
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER,
UMUT YILMAZYILDIRIM, KADİR YILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Olgu Sunumu: Kist hidatik hastalığı(KHH) parazitik bir hastalıktır başta karaciğeri tutar (%50-70) aynı zamanda akciğer
(%20-30) ve daha az sıklıkla dalak (%2-5) böbrek beyin kalp ve
diğer organları tutar. KHH ta tek başına splenik tutulma çok nadir olmasına ragmen dalak, hidatik hastalıkta tutulan üçüncü
en sık organdır. 24 yaşında kadın AİTK nedeniyle getirildi. Fizik
incelemede akut karın bulguları vardı. Vital bulguları stabildi.
Abdominal USG de dalak üst polde hilusa kadar uzanan laserasyon ve kistik lezyon, karında yaygın sıvı vardı; dalak rüptürü ön tanısıyla laparatomi yapıldı.dalak üst pol ve orta zona
oturmuş rupture kistik lezyon içinde kız veziküller saptandı.
Splenektomi yapıldı. İmmünhemaglutinasyon testi pozitif bulundu. karın antiparaziter povidon iodür %10’luk solüsyonu ile
yıkandı. Postop incelemede ek organ kist hidatiği saptanmadı
polivalan aşıları yapıldı 5 yıllık izlemde nüks vs yaşanmadı. Dalakta kist hidatik olması kaza ile saptanmıştır. Kaza ile olan dalak rüptürünün atipik bir prezentasyonudur. KHH laparatomide
saptanmıştır. Hasta cerraha künt abdominal travma(AİTK) ile
başvurmuştur. Patanvadia ve ark nın olgusunda kistin rüptürüne bağlı anaflaksi gelişmiştir hastamız böyle bir klinikle başvurmamıştı. Olgumuzun ve Patanvadianın olgusunun özelliği
splenik hidatik kistin kaza ile saptanmasıdır. Yine olgumuzun
orijinalliği daha önce hastamızda KHH saptanmamış olmasıdır
(Dalakta yerleşmiş kist hidatiki olan hastalar, hafif, nonspesifik,
yakınmalar nedeniyle tedavi olana kadar uzun süre bekleyebilmektedir), tek tutulan organın da dalak olmasıdır. Splenik
tutulma arterial yolla olasıdır; önce parazit karaciğer ve akciğere geçer. Direkt splenik tutulma retrograd venöz yolla ortaya
çıkar. Akciğerin karaciğerin normal olduğu Patanvadia ve ark,
bizim olgumuzda da olası yol budur. Harefuah, künt travma
nın indüklemesiyle splenik ekinokok kistinin rüptürüne bağlı
olarak anaflaktik şokla başvuran bir hasta tanımlamıştı; karaciğer sol lobta ve dalakta olmak üzere birer intakt ekinokok
kisteleri vardı. Yakın zamana kadar splenik hidatik hastalıktaki
altın standard tedavi splenektomi idi medikal tedavi etkisizdi.
Ancak son iki dekattır oportünistik postsplenektomi infeksiyonunu azaltmak için uygun olgularda dalak koruyucu cerrahiye
doğru bir eğilim gösterilmiştir. Splenik hidatik kisti genellikle
asemptomatiktir splenik hidatik kist hastalığının nadir olması
klinisyen için tanısal zorluk yaratır. Albendazol tedavisi postop
izlemde tedavide önemlidir. Tanı konulduktan sonra 28 günlük
günde iki kez 400 mg albendazol ile hasta tedavi edilir.
69
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 88]
Over ca’lı hastada, obstrükte edici rectum
ca’ya bağlı çekum nekrozunda -rezeksiyon,
uç ileostomi, ileostomi, ince barsak fistülü-blow
out ostomy+ elektif şartlarda tümörlü intestinin
uç uca anastomozu
NURAYDIN ÖZLEM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Olgu Sunumu: Günümüzde bile sağlık hizmetlerinden optimal yararlanma mümkün olmaktamıdır. Büyük şehir olan il
de bile over kanseri tedavisi tamamlanamakta (ihmal ve red
nedeniyle) ardından gelişen bir rektum kanseri obstrüksiyon
yaparak acil şartlarda ameliyat edilmekte definit operasyonlar
(TME,sitoredüktif cerrahi) yapılamadan hasta kaybedilebilmektedir burada böyle bir olgu sunulacaktır. Olgu 58 yaşında
over ca nedeniyle dış merkezde 2.5 yıl önce TAH+BSO almış;
lokal ileri hastalık kabul edilmiş, adjuvant kemoterapi iki kür
almış sonra kesmiş. Acil servisimize başvurduğunda çıkan kolonda nekroz bulunmuş çıkan kolon rezeksiyonu uç ileostomi
müköz fistül rekonstrükte edilmişti;peritoneal karsinomatosis
yokmuş. Postop 13. Günde uç ileostominin hemen altında
perforasyon–karın içine dökülme orta hat fasia nın hemen altına blow out ostomi oluşturulmuştu. Hasta bu haliyle evine
çıkarılmıştı. Ancak 3 hafta sonra pnomoni dehidratasyon ve
ostomiden yüksek debili bir fistül, prerenal azotemi nedeniyle başvurdu; hospitalize, resusite edildi. hasta ve yakınlarının
yüksek debili ostomi bakımını hastanın kaybedilen sıvı elektrolitlerini replase edemeyeceklerini bildirdiklerinden ostomiyi
kapatmamızı istediklerinden laparatomi ile girişildi peritoneal
tutulum ince barsakların yüzeyi de dahil vardı. Hasta ve yakınlarının isteği ve rızası ile ince barsak düzeyinde uç uca anastomoz yapıldı postop komplikasyon gelişmedi evine çıkarıldı
postop 1.5 ay yaşadı. Saxena ve ark göre tümör nodülleri ince
barsak ve mezenterinin üzerini gross olarak tuttuysa barsak rezeksiyonu gerektiğini bildirmişlerdir. perioperatif sitoredüktif
cerrahi deneyimimizin olmaması rezeksiyon yapmamızı engelledi yazarlar göre perioperatif hipertermik kemoterapide maalesef intestinal anastomoz yüksek riskli bir prosedürdür. Nedenide intraperitoneal kemoterapinin yara iyileşmesini inhibe
etmesidir infeksiyonda primer defans barieri olan peritonumun çıkarıldığı cerrahide öyledir. Primer kolonik anastomozde
özellikle intraabdominal abse riski pankreas kaçağı sepsis riski
artmıştır. Terzi ve ark göre kolorektal kanserli hastaların yaklaşık %5-10’unda “ameliyattan yarar görebilir” PK mevcuttur. Bu
hastalarda sitoredüktif cerrahi ve HİPEK ile sağ kalımı artırmak
olanaklıdır. Ayrıca, bu yaklaşım bir grup hastaya kür şansı sunmaktadır. Yüzde 30-35 olguda 5 yıllık sağ kalım sağlanabilmektedir. Bu nedenle kolorektal kanser kaynaklı PK hastalarına karşı cerrahlarda yaygın olan geleneksel ümitsiz tavır değişmek
zorundadır. Seçilmiş hastalara sitoredüksiyon ve HİPEK ile tedavi olanağı sunulmalıdır. Cerrahların sitoredüktif cerrahi teknik ve ilkelerini öğrenmesi ve HİPEK gibi ileri tıbbı teknolojileri
kullanması gereklidir. Günümüzde kolorektal kanser kaynaklı
PK’in kür şansı olan bir hastalık olduğu bilinmelidir. Sonuçlar
öneriler ve sorular: Rectum tm nedeniyle obstrüksiyon gelişmesi buna bağlı çıkan kolonda nekroz düşünülür ki önlenebilir
bir sonuçtur, ancak bu tür hastaların terminal dönem kabul
edilip obstrüksiyon ve ona bağlı komplikasyonlar gelişinceye
kadar beklenmesi hem cerrahlar hem de hasta ve yakınları tarafından objective midir? Oluşturulmuş ileostomi distalinden
kaçak öngörülebilecek bir sonuç olmayabilir? Cerrah yükünün
hastane yükünün sağlık hizmetine ulaşmak için popülasyonun
70
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ihmali çekingenliği vs. Yukarı düzeyde yüksek debili ostomi
yada fistüllü hastalarda peritoneal karsinomatoziste varsa artı
ince barsak serozal yüzeyleri mezenteri tutulu ise yine de ostomiden serbestleştirilen uçlar anastomoz edilmelimidir? yoksa
sadece tpn ile sonuna kadar devam mı edilmelidir.
[PB - 89]
Akalküloz kolesistokoledokal fistül-mirizzi
sendrom tip 4
KENAN BÜYÜKAŞIK, ALİ EMRE NAYCI, ACAR AREN,
YİĞİT DÜZKÖYLÜ, AZİZ ARI
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Olgu Sunumu: 57 yaşında erkek hasta acil servisimize karın
ağrısı şikayeti ile başvurdu. Hastanın yapılan fizik muayenesinde tahta karın hali mevcuttu. Özgeçmiş sorgulamasında
Hepatit B taşıyıcılığı ve yaklaşık 1 yıl önce akalküloz kolesistit
nedeniyle medikal tedavi gördüğü öğrenildi. Yapılan radyolojik incelemelerinde çekilen Akciğer grafisinde serbest hava olmamasına rağmen yapılan intravenöz kontrastlı batın tomografisinde karaciğer üstünde serbest sıvı saptandı. Safra kesesi
duvarı, pankreas ve koledok ödemli ve heterojen görünümde, retroperitonda ise kirlenme mevcuttu. Eksplorasyonda
batından 3000cc safralı mayii aspire edildi. Mide, duodenum
ve ince barsaklarda perforasyon saptanmadı. Retroperitonda
kirlenme olması ve peroperatif verilen metilen mavisinin ektralumine olmaması bizi operasyon esnasında koledok ve safra
yollarına yönlendirdi. Yapılan koledok eksplorasyonunda safra
kesesinin koledok üzerine fistüle olduğu ve safra kaçağının
bu bölgeden olduğu tespit edildi. Kolesistektomi tamamlanıp
koledok eksplore edildiği sırada hartmann poşunun koledok
üzerine sistik kanalın 1 cm distalinden fistülize olduğu ve bu
traktan safra kaçağı olduğu tespit edildi. Daha sonra koledok
üzerine perfore olan alana 5/0 prolen ile primer tamir yapılıp
ameliyat sonlandırıldı. Literatürde bildirilen akalküloz kolesistite bağlı Mirizzi sendromu oldukça nadirdir. Bizim olgumuzda
da akalküloz kolesistite bağlı tip 4 Mirizzi sendromu gelişmiş
ve bunun sonucunda retroperiton ve batın içine safra kaçağı
olmuştur. Sonuç olarak akalküloz hastalarda da oluşabilecek
safra yolları patolojileri göz önünde bulundurulmalıdır.
[PB - 90]
İçi boş organ perforasyonunu taklit eden
rüptüre apseli over tümörü
KEMAL ARSLAN, BÜLENT ERENOĞLU, HANDE KÖKSAL,
ARİF ATAY, OSMAN DOĞRU
Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi ,1. Genel Cerrahi Kliniği, Konya
Giriş: Akut batın nedenleri arasında içi boş organ perforasyonları önemli bir orana sahiptir. Klinik belirti ve bulgular eşliğinde diyafragma altı serbest havanın direkt grafide görülmesi oldukça patognomonik olup cerrahi müdahelenin vakit
kaybetmeden yapılması gerekliliğine işaret etmektedir. Mide
ve barsakların perforasyonlarında direk grafide diyafragma altı
serbest hava %80-98 oranında görülür. Kavite içi gaz üreten
bakteriyel ajanlar tarafından oluşturulan abse rüptürleri, endometriyal tümörlerin nekrozu ve beraberinde abse oluşumuna
bağlı rüptürleri gibi ender nedenlerle grafide altı serbest hava
oluşumu görülebilmektedir. Akut karın bulguları, diyafragma
POSTER BİLDİRİLER
altı serbest hava olan ve laparatomide over tümörü saptanan
bir vakayı sunmak istedik. Olgu Sunumu: 75 yaşında bayan,
karın ağrısı, bulantı, ateş şikayeti ile başvurdu. Muayenede
39,5ºC ateş, karında hassasiyet, defans ve rebaund tespit edildi. WBC:27.000/ml, sedimentasyon: 98/h CRP:67 idi. Direk batın
grafisinde diyafragma altı serbest hava görüldü (Resim 1). Batın ultrasonografisinde batın içi yaygın serbest sıvı mevcuttu.
Abdomen tomografisinde barsak anları arasında mezenterik
yağlı planlar kirli, pelvik alana dek uzanan omental kalınlaşma
görüldü. İçi boş organ perforasyonu düşünülerek acil ameliyata alındı. Laparatomide tüm batının gato yapmış omentumla
kaplı olduğu (Resim 2), sol over kaynaklı 6x5 cm ebadında tümör saptandı (Resim 3), tümörün periton, omentum ve karaciğere metastaz yaptığı, rüptüre olup, apseleştiği tespit edildi
(Resim 4). Sol ooferektomi ve karaciğer biyopsisi yapıldı. Patoloji sonucu indiferansiye over karsinomu geldi. Tartışma ve
Sonuç: Akut batın bulguları ve diyafragma altı serbest havanın
görülmesi cerrahı öncelikle içi boş organ perforasyonu düşündürmektedir. Bakteriyel peritonitte bakterilerce oluşturulan
gaz nedeniyle diyafragma altı serbest hava gürülebilmektedir.
Diyafragma altı serbest hava görülmesi %10 hastada içi boş
organ perforasyonuna bağlı değildir ve çoğunlukla medikal
tedavi ile şifa bulurlar. Olgumuzda akut batın bulguları, lökositozi, ateş ve serbest hava nedeniyle içi boş organ perforasyonu düşünülmüş olup laparatomi yapılmıştır. Diyafragma altı
serbest hava görüldüğünde hastanın tüm yönleriyle ayrıntılı
olarak değerlendirlmeli ve gerekli girişim yapılmalıdır.
[PB - 91]
İdyopatik myelofibrozisli hastada ince barsak
striktürü zemininde gelişen ince barsak
perforasyonu; olgu sunumu
EYUP KAHYA1, ORHAN YAĞMURKAYA1, M. BURAK SAYLAN2,
DOĞAN ALBAYRAK1, SERHAT OĞUZ1, A. CEM İBİŞ1, AYDIN ALTAN1
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Edirne
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Anabilim Dalı, Edirne
1
2
Olgu Sunumu: İnce barsak strüktürleri birçok ilaç ve hastalık
nedeniyle oluşabilirler. Komplet veya inkomplet darlıklara neden olabilirler. Obstrüktif semptomlarla veya nonspesifik kolik
karın ağrısı semptomlarıyla karşımıza çıkabilirler. Strüktür zemininde perforasyon, konik darlık olması nedeniyle oldukça
nadirdir. Bu yazımızda ince barsak strüktürüne bağlı obstrüksiyon ve perforasyon gelişmiş bir olgunun sunulması amaçlanmıştır. İdiyopatik myelofibrozis tanısıyla hematoloji tarafından
poliklinik takibinde olan, portal vende trombüsü olan ve bu
nedenle warfarin ve hidroksiüre kullanan, 47 yaşında bayan
hasta ani başlayan şiddetli karın ağrısı şikâyetiyle acil serviste
değerlendirildi. Yapılan karın muayenesinde tüm kadranlarda
yaygın hassasiyet, defans ve rebaund mevcuttu. Çekilen akciğer grafisinde diyafragma altı serbest hava (Şekil 1) saptanılması üzerine hasta ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda
Treitzdan itibaren 20 cm distaldeki jejunum ansında strüktür
olduğu, bu alanın proksimalinde jejunum ansının dilate olduğu, strüktür alanının hemen proksimalinde yaklaşık 5 mm çapında ince barsak perforasyon alanı olduğu görüldü (Şekil 2).
Parsiyel ince barsak rezeksiyon ve uç uca anastomoz yapıldı.
Postoperatif dönem sorunsuz geçti ve hasta 8. gün Hematoloji
kliniğine devredildi. İnce barsak strüktürleri; bazı ilaçlara, barsak iskemisine, cerrahi nedenlere, inflamatuvar barsak hastalıklarına, tüberküloz gibi infektif durumlara bağlı oluşabilir. Bizim olgumuzda hastanın idiyopatik myelofibrozis öyküsü vardı
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ve strüktür nedeni olabilecek herhangi bir ilaç kullanmıyordu.
İdiyopatik myelofibrozisli hastalarda nadiren karşılaşılabilecek
bir durum olan sistemik fibrozis, ince barsakları segmental tutabilir ve bu hastalar barsak tıkanıklığı ve perforasyon gibi nadir komplikasyonlar ile genel cerrahi acil pratiğinin bir parçası
olabilir.
[PB - 92]
Appendektomi materyalinde insidental
saptanan nöroendokrin tümör olgusu
TANER AKGÜNER, ERDEM SARI, TURAN ACAR,
ERDİNÇ KAMER, MUSTAFA PEŞKERSOY
Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Olgu Sunumu: 19 yaşında bayan hasta 2 gündür olan karın
ağrısı şikayeti ile acil servise başvurdu. Anamnezinde ağrısının
epigastirik bölgede başlayıp batın sağ alt kadranda lokalize
olduğunu ifade eden hastanın bulantı ve iştahsızlık şikayeti
mevcuttu. Fizik muayenede sağ alt kadranda rebaund veren
hassasiyeti olan hastanın kan sayımında 16 bin lökosit değeri
mevcuttu. Batın ultrasonunda herhangi bir batın patolojisi saptanmadı. Hasta akut appandisit ön tanısı ile acil operasyona alındı. Yapılan eksplorasyonda appendiksin flegmone görünümde
olduğu saptandı ve usulüne uygun appendektomi yapıldı. Hasta post operatif 1. gün taburcu edildi. Histopatolojik incelemede flegmone appendiks bulgusu dışında apendiks proksimalinde 1 mm çapında submukozal yerleşimli (T1) nöroendokrin
tümör saptandı. Grade 1 olarak tanımlanan tümörde atipi, vasküler veya nöral invazyon saptanmadı.Nekroz veya mitoz yoktu.
İmmunohistokimyasal olarak tümör hücreleri kromogranin ve
sinoptofizin pozitif, ki-67 proliferasyon indeksi %1’den küçük
olarak saptandı. Ek cerrahi müdahale düşünülmedi.
[PB - 93]
Nadir bir akut batın olgusu: Rekürren peptik
ülser perforasyonu
CEMAL KAYA, HAKAN SEYİT, UYGAR DEMİR, PINAR YAZICI,
RIZA GÜRHAN IŞIL, HAKAN MUSTAFA KÖKSAL,
ÖZGÜR BOSTANCI, MEHMET MİHMANLI
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Peptik ülser hastalığında cerrahi tedavinin yeri medikal
tedavideki yüksek başarı oranı nedeni ile giderek azalmaktadır.
Koruyucu ilaçlara rağmen halen peptik ülserin en sık karşılaşılan komplikasyonlarından birisi perforasyondur (%2-10). Peptik ülser perforasyonu (PUP) sonrası ülser rekürrensi %5-18.6
arasındadır. Biz bu çalışmada PUP nedeni ile daha önce opere edilen ve rekürren PUP gelişen acil bir olguyu tartışacağız.
Olgu Sunumu: Otuzbeş yaşında erkek hasta acil polikliniğimize 6-7 saatlik ani gelişen karın ağrısı şikayeti ile başvurdu. Hastanın anamnezinde 2 paket/gün sigara ve ağır alkol alımı, iki yıl
önce PUP ve yaklaşık bir yıl önce de akut apandisit nedeniyle 2
operasyon öyküsü vardı. Fizik muayenede hastanın genel durumu iyi, bilinci açık idi; ateş 37.9 °C, nabız: 84/dk ve tansiyon
arter (TA);110/70 mmHg idi. Yapılan batın muayenesinde batın
sağ alt/üst kadranda hassasiyet, defans ve rebaund vardı. Laboratuar değerlerinde lökositoz, ayakta direkt batın grafisinde diyafragma altında serbest hava saptanması üzerine hasta
akut batın ön tanısıyla ameliyata alındı. Operasyon sırasındaki
71
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
gözlemde; mide-duodenum bölgesinde yaygın fibröz yapışıklıklar ve batın sağ üst kadranlarda sınırlandırılmış safralı, mide
içeriği sıvısı görüldü. Eski perforasyon alanı duodenum bulbus
ön yüzde tekrar bir perforasyon saptandı. Hastaya Graham
usülü (omentoplasti) onarım uygulandı. Hastadan postoperatif dönemde gönderilen gastrin değeri normal sınırlarda geldi. Herhangi bir komplikasyon gelişmeyen hasta postoperatif
4.günde taburcu edildi. İki ay sonra yapılan endoskopi kontrolünde ise bulbus ön yüzde iyileşmiş ülser nebdesi dışında
patolojik bir bulguya rastlanmadı. Sonuç: Daha önce PUP öyküsü olan hastalarda akut batın saptanması halinde anamnez
detaylı alınmalı ve ülser risk faktörleri yüksek olan hastalarda
rekürren perforasyon mutlaka akılda tutulmalıdır.
[PB - 94]
Kolon tıkanıklığının çok çok nadir nedenleri:
pankreas kuyruk karsinomu, adrenal adenomu
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, M SENCER ÖZSOY,
KADİR YILDIRIM, UMUT YILMAZYILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Olgu Sunumu: Pankreas kanserin (PK) (kuyruk)in, kalın barsak obstrüksiyonu (KBO)yla hastayı medikal yardım almaya
pek sevketmez. University of FL tıp fakültesi cerrahi departmentinden Griffin, ark olgularını literatürdeki 3 olguyla olgumuzla aynı zamanlarda opere edip yayınladılar. Sürrenal
adenom (SA)lar nadiren büyük boyutta başvurur. >4 cm kitlelerde maliğnite riski %70’e çıkar. Büyük SA’ların tam güvenli tanısı tek başına görüntülemeyle konamayabilir, benign/
maliğn semptomatiktir; uygun tedavi seçeneği cerrahidir;
Lap adrenalektomiyle başarılı tedavi edilebilir. Önceden bildirilmemiş büyük boyuta ulaşıp, KBO’la başvuran SA’u sunulacaktır. Olgu 1: 67 Y,E akut karın(AK)’la L yapıldı; pankreas
kuyruğundan gelişip dalak+splenik fleksurayı içine alan 10
cm’lik tümör en blok çıkarıldı. Postopu olaysızdı; pankreas
adenoca. Griffin, ark KBO+kuyruk PK’lıda perforasyon, hemodinamik instabilite(+); açık karın 5. gün peritonit(-), hemodinami(+) rezeksiyon+end ileostomiyle kapatmışlar; geçirilmiş
cerrahi, AF, mezenterik iskemiyle exitus. Olgumuzun postop’u
sorunsuzdu. AK, ağrılı, mikroperforasyonlu KBO’lu kuyruk PK
nadirdir. PK zaten seyrek AK prekürsörüdür.Griffin, KBO’lu
3PK (kuyruk/baş)’e kendisininkini ekledi. Review edilen tüm
olguların postop ya/ya da postmortem tanısı PKdir.Olgumuzla 5 eden KBO yapmış PK’nin en yaygın başvuru belirtisi kilo
kaybı idi. PK (baş) %78’i safra, pankreas kanalı/duodenum
obstrüksiyonu, ağrısız sarılık semptomları/gastrik outlet obstrüksiyonu/pankreatit yapar. Olgumuzdaki gibi PK (kuyruk)
kilo kaybı/karın ağrısıyla başvurur. KBO’nun kitleleri sıklıkla
kolon kanserine bağlı olsada, PK’de palpable kitle nadirdir;
yinede KBO’nun ayırıcı tanısında akla gelmelidir. Olgumuzda
palpable kitle (-); KBO’la L aldı. Hemodinamik stabil, KBO’lu
PK tanılılar palyatif girişimler kadar, KBO’unu kaldırıcı kolonikstentlemede alabilirler. pk perforasyonluda,perforasyonun
rezeksiyonu+uç kolostomili eksploratris L yetecektir. KBO’nun
proksimali distandü, dilate ödemliydi; subtotal-kolon-rezeksiyonu (STKR)+İleosigmoidostomi yaptık. KBO’uyla başvurmuş
bilinen PK’lide genişletilmiş rezeksiyonun küratif olmadığı,
yüksek morbidite/mortalite olduğundan önerilmez Slam, ark
L’de mezenterik nodul+çekal perforasyon, ikincil L’de tıkayıcı PK buldular. kapalı loup obstrüksiyonu oluşmuş en geniş
yerden perfore olmuştu. Bizde kapalı loopla ödemlenmiş, kolonda anastomoz yerine STKR+ileosigmoidostomi yapmıştık.
perforasyon gelişmesinde dilatasyonun süresi kolon çapından
72
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
daha önemlidir. perforasyon 80 mmhg’ya kadar oluşmayabilir. Kuyruk PK’leri geç belirti verir; sıklıkla künt bir karın ağrısı,
dm’yle başlar. PK’yle proksimal kolon (pk) perforasyonluda,
kolorektal kanserin barsak duvarını erozyona uğratarak tümörde perforasyon yaşayanlara nazaran daha düşük lokal nüks
oranına, daha yüksek hastalıksız yaşama sahiptirler. PK’lerin
%11’i kuyruğa sınırlıdır, %50 sinden fazlasıda stageıv hastalıkla başvurur. Stage IV distal PK’lerinde 5 yıllık yaşam radyasyonla %1.6, kemo ile %2.4-2.7, pankreatektomiyle %11.9 idi
pankreatektomi+kemoyla %19.3. PKnin lokal ileri kuyruğuna
spesifik genişletilmiş en bloc rezeksiyonunun yaşam yararı
?dir. neoadjuvant kemoradioterapiden yararlanabilir. Olgu 2:
67 Y,E KBO bulguları+rutinleri normal, L’de splenik fleksurayı
tıkamış 6 cm’lik SA. STKR+ileosigmoidostomiyle sorunsuz evine yollandı. Wolf ark’a göre image-guided tümör ablazyonu
etkin+güvenlidir; 20/23 adrenal met, 3ü hormon aktif primer
SAdu. hormon aktif tümörlerinin ortalama çapı 2.3, adrenal metastazların: 4.2 cm. insidentelomamızınn çapı 6cmidi,tam sınırda bir büyüklüktü; KBO yapmıştı,pre-postop semptomsuzdu;
komşu organ belirtileriyle geç dönemde başvurmuştu. Ablatif
tedavi söz konusu değil;popülasyonumuz genellikle acilleşmeden yardım almaz, bölgemizde ablative tedavi yapılamaz.
Low ve ark göre bu neoplazmların klinik çeşitliliği ciddi medikal zorluklar doğurur. Bu neoplazmların kliniğinin anlaşılması
uygun tanı+tedaviyi kolaylaştırır.Olgumuz Acil L’le tanı aldı.
Lombardi,ark 263 adrenalektomide high-volume-merkezde
opere edilenlerin%24ünde,düşük volümlüde %8’inde en az bir
olmak üzere multiorgan rezeksiyonuna gidildiğini bildirmişlerdir.Tüm olgular Adrenokortikal karsinomluydu, rezeke edilen
organlar belirtilmemişti; obstrüksiyon yapmamıştı ya da klinik
vermemişti.
[PB - 95]
Nadir bir akut batın nedeni; peptik ulkus
perforasyonu nedeniyle subtotal gastrektomi
öyküsü olan hastada efferent loop perforasyonu
SÜLEYMAN ORMAN, ENDER ANILIR, FERMAN TEVFİK ÖZYALVAÇ,
MURAT KAYAĞ, HAYDAR YALMAN, RAFET YİĞİTBAŞI,
ORHAN ALİMOĞLU
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Nadir bir akut batın nedeni olarak peptik ulkus perforasyonu nedeniyle subtotal gastrektomi öyküsü olan hastada; efferent loop perforasyonu olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu sunumu: Altmışaltı yaşında erkek hasta, aynı gün
başlayan karın ağrısı, kusma yakınmalarıyla acil polikliniğine
başvurdu. Yaklaşık 20 yıl önce peptik ulkus perforasyonu nedeniyle geçirilmiş subtotal gastrektomi öyküsü mevcuttu. Fizik muayenesinde batında yaygın hassasiyet, defans, rebound
mevcuttu. Hemogram’ında lökosit değeri 4.200/mm3 idi. Batın
bilgisayarlı tomografi’de (BT) karaciğer çevresinde subdiafragmatik serbest hava, jejenal ans duvarlarında kalınlaşma, ince
barsak segmentlerinde hava sıvı seviyeleri izlendi. Hasta batın
içi intestinal perforasyon öntanısı ile operasyona alındı. Batın
eksplorasyonunda subtotal gastrektomi, antekolik gastroenterostomi, brown anostomoz yapılmış olduğu gözlendi. Efferent
loop üzerinde brown anostomoz’un 20 cm distalinden 1 cm’lik
perforasyon odağı tespit edildi, ancak odağa komşu ülser odağı saptanmadı. Primer tamir uygulandı. Batın içi abse drenajı
ve serum fizyolojik ile batın içi yıkamayı takiben operasyon
sonlandırıldı. Komplikasyon izlenmeyen hasta ameliyat sonraPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
sı 10. gün cerrahi şifa ile taburcu edildi. Sonuç: Günümüzde
peptik ulkus nedeniyle yapılan operasyonlar acil endikasyonlar dışında nadiren uygulanmaktadır. Peptik ulkus operasyonları sonrası bildirilen komplikasyonlar arasında, marjinal ülser
perforasyonlarına rastlanmaktadır. Marjinal ülserler genelde
remnant mide veya anostomoz hattında gelişmektedir. Marjinal ülser komplikasyonları arasında malignensi, kanama ve
perforasyonlara rastlanmaktadır. Mevcut olgu marjinal ülser
saptanmaması ve perforasyonun anostomoz hatlarının uzağında gelişmiş olması nedeniyle bu tarz operasyonlardan
uzun süre sonra bile marjinal ülser bağımsız perforasyonların
olabileceği olasılığı yüzünden değer kazanmaktadır. Peptik
ulkus nedeniyle elektif opere edilmiş hastalarda uzun yıllar
sonra bile perforasyon gibi komplikasyonların gelişebileceği
ve hastaların operasyonları sırasında eksplorasyonun titizlikle
yapılması gereği akılda tutulmalıdır.
den dolayı sonuç alınamadı. Sağ alt kadranda defans gelişmesi
üzerine hastanın batın tomografisi tekrarlandı. Cismin çekum
düzeyinde bir kısmının ektralüminal olduğu görüldü. Operasyon kararı alınıp skopi ile cismin çekumda olduğu teyid edildi.
Mcburney insizyonla batına girildi. İğnenin çekumu perfore ettiği ve uç kısmının lümen dışında olduğu görüldü. İğne klep ile
barsak dışına alınıp perforasyon yeri primer onarıldı. Hasta postoperatif 5. gün sorunsuz taburcu edildi. Yabancı cisim yutma
sıklıkla zeka geriliği ve psikiyatrik hastalığı olan kişilerde görülmektedir. Olgumuz zeka düzeyi normal ve psikiyatrik hastalığı
olmayan ancak askeriyede uyum sorunu yaşadığı saptanan bir
erdi. Yabancı cisim yutmada tedavide izlenecek yol, endoskopik
girişim ile cisim çıkartma, takip ve cerrahi girişimdir. Yutulan cisimler genellikle dışkıyla atılmaktadır. Konservatif takipte batın
bulguları ilerleyen hastalar, görüntüleme ile tekrar değerlendirmeli ve tedavi açısından uygun girişim yapılmalıdır.
[PB - 96]
[PB - 98]
Batın duvarında iyileşmeyen yara:
Piyoderma gangrenozum
Brid sonrası oluşan fekalide bağlı ileus
OSMAN ŞİMŞEK1, AHMET KOCAEL2
Amasya Üniversitesi Sabuncuoglu Şerefeddin
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Amasya
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi,
Acil Tıp Anabilim Dalı, İstanbul
1
Giriş: Piyoderma gangrenozum çok nadir görülen cildin derin ülsere ve nekrotik bir lezyonudur. Bu çalışmamızda piyoderma gangrenozumlu bir olguyu sunmayı amaçladık. Olgu
Sunumu: 28 yaşında erkek hasta karın ağrısı, karın duvarında
kızarıklık ve şişlik nedeniyle kliniğimize başvurdu.Yapılan tetkiklerinde karın önduvarında göbek altı yerleşimli ciltaltı dokuda 3*2 cm apse tespit edildi. Apse drenaj işlemi yapıldı. Yara
yeri kültür sonucunda üreme olmadı. Takiplerinde karın önduvarındaki lezyonda progresyon saptandı. Bu lezyonun antibiyoterapiye rağmen ülsere nekrotik seyretmesi üzerine yapılan
ileri tetkiklerde hipogamaglobulinemi saptanması üzerine
pyoderma gangrenozum düşünüldü. Hastaya steroid ve IVIG
tedavisi başlandı. Lezyonda belirgin bir düzelme gözlendi.
Hasta 33 gün sonra taburcu edildi. Sonuç: İyileşmeyen ülsere,
ağrılı ve nekrotik deri lezyonlarında nadir görülen piyoderma
gangrenozum düşünülmelidir.
SİRAC AKGUL, MEHMET EKİZ, MUSA KARAKUŞ
Olgu Sunumu: 76 yaşında kadın hasta, 3 gündür olan karın
ağrısı,bulantı ve kusma ifadesiyle acil polikliniğimize başvurdu. Acil polikliniğinde yapılan değerlendirme sonrası çekilen
direkt batın grafisinde incebarsak tipi hava-sıvı seviyeleri saptandı. Nazogastrik dekompresyon uygulanan ve parenteral sıvı
başlanan hasta Genel Cerrahi Kliniğine takip amacıyla yatırıldı.
Hastanın kliniğinde herhangibir düzelme olmaması nedeniyle 5. günde ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda ileoçekal
valvin yaklaşık 150. cm proksimalinde ileumun brid ile batın
ön duvarına yapıştığı ve bunun sonucunda pasajın yavaşlamasına bağlı oluşan fekalidin lümeni tamamiyle tıkadığı saptandı.
Bridotomi+enterotomi ile fekalid çıkarılması ameliyatı uygulanan hasta postoperatif 10. günde taburcu edildi.
[PB - 99]
Nadir bir ileus nedeni: Transvers kolonda
dev fekalom
SİRAC AKGUL, MUSA KARAKUŞ, MEHMET EKİZ
[PB - 97]
Yabancı cisim yutma sonucu gelişen
çekum perforasyonu
İLHAN PALTACI, MUHYİTTİN TEMİZ, AYDIN KAPLAN
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay
Olgu Sunumu: 21 yaşında erkek hasta karın ağrısı şikayeti
ile acil servisimize başvurdu. Üç gün önceden kazara dikiş iğnesi yuttuğunu belirten hastanın fizik muayenesinde sağ alt
kadranda hassasiyet mevcuttu. Laboratuar parametrelerinde
anormallik yoktu. Ayakta boş batın grafisinde iğne ile uyumlu olabilecek opasite izlendi. Batın tomografisinde cismin çekumda yerleşmiş olduğu görüldü. Serbest hava saptanmadı.
Konservatif takip kararı alındı. Direk grafilerde cismin sağ alt
kadran düzeyinde kaldığı görüldü. Hastaya iki kez kolonoskopi
denendi ancak hasta intoleransı ve yetersiz barsak temizliğinPOSTER BİLDİRİLER
Amasya Üniversitesi Sabuncuoglu Şerefeddin
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Amasya
Olgu Sunumu: 20 yasında erkek hasta, 2 gündür olan karın ağrısı, kötü kokulu kusma ve gaz/gaita çıkaramama ifadesiyle acil
polikliniğimize getirilen hastanın çekilen direkt karın grafisinde incebarsak ve kolon tipi hava- sıvı seviyeleri saptandı. Nazogastrik dekompresyon ve parenteral sıvı resusitasyonu uygulanan hasta Genel Cerrahi Servisi’ne yatırıldı. Çekilen kontrastlı
batın tomografisinde batın orta hatta yerleşim gösteren 8x6
cm. boyutlarında kitlesel lezyon, kitlenin proksimalindeki kolon ve incebarsak anslarında ileri derecede dilatasyon ve kitlenin distaline kontrast maddenin geçişinin olmadığı görülmesi
üzerine hasta ameliyata alındı. Eksplorasyonda transvers kolon
ortasında yerleşim gösteren ve pasajı bütünüyle tıkayan kitlesel lezyon saptandı. Enterotomi yapılarak 10x8 cm. boyutlarındaki kitlesel lezyonun fekalom olduğu görüldü. Fekalom ekstirpe edilip enterotomi primer onarıldı. Postoperatif 5. günde
hasta sorunsuz taburcu edildi.
73
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 100]
BT ile tanısı konmuş kolesistopilorik fistül
sonucu nadir bir safrataşı ileusu
FUAT İPEKÇİ, BEKİR ÖZENEN, VEYSEL KARAHAN,
İLTER KIRMIZI, BERK GEROĞLU
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Cerrahi Anabilim Dalı,
B Servisi, İzmir
Olgu Sunumu: Büyük safra taşı, kese mukozasını aşındırarak
kolesistoenterik fistüllere, nadirende pilora açılıp mide cıkışı
obstrüksyonuna yada burayı da aşabilirse terminal ileumada
barsak obstrüksyonu yapar. Tanısını B.T ile koyduğumuz böyle
bir olguyu sunmayı amaçladık. 66 yaşında bayan hasta. Gaz,
gaita çıkaramama, distansyon karında hasasiyet şikayetleri
olan hastaya acil servisimizde BT ve klinik bulgularla safra taşı
ileusu tanısıyla ameliyata alındı. Enterotomi ve taşın çıkartılması, primer kapama. Kolesisitopilorik fistül traktı bozulup, ayrıca
bir büyük taşında olduğu keseye kolesistektomi ve pilordaki
ağıza Heinece-Miculitz şeklinde piloroplasti+Turunkal Vagotomi uygulanan hasta sorunsuz taburcu edildi. Batın BT de; safrakesesi perfore görünümünde, duodenum 1 ve 2. kısmında
duvar kalınlaşması. Koledok ve intrahepatik safra yollarında
fistül ile uyumlu hava mevcuttu. İleum distal kesiminde 2.5 cm
çapında safra taşı ile uyumlu kalsifiye yapı; buranın proksimal
ileal ve jejunal segmentlerde obstrüksyonla uyumlu görünüm
şeklinde safra taşı ileusu ile uyumlu bulgular saptandı. Ameliyatta. İleocekal valvden yaklaşık 80 cm uzaklığında çapı 3-4
cm’ye varan safra taşı vardı. Ayrıca safrakesesi fundusundan pilora fistülisazyon mevcuttu. Tartışma ve Sonuç: Günümüzde
US ve operatif olanakların kolaylığı sayesinde safra kese taşları
2-3 cm ye varıp koesistoenterik fistül ve barsak obstrüksyonuna neden olan komplikasyonları artık çok nadir görülmektedir.
Acil şartlarda bile BT tetkiklerinin istenmesiyle safra taşı ileusunun Rigler tarafından tanımlanmış olan” ince barsaklarda dilatasyon, pnömobilia ve ektopik safra taşı “belirtilerinin tespitiyle ameliyat öncesi tanı kolaylaşmıştır. Kolesistoenterik fistülün
çok nadir şekli kesenin pilora fistülize olması ve büyük taşın
pilora oturmasıyla mide çıkışı obstrüksyonu snendromuna yol
açmasıdır ki buna “BOUVERET “sendromu diyoruz. Olgumuzda
ise kese fundusundan pilora fistülisazyon ve oradanda ileum
ansında obstrüksyon söz konusudur. Pilor fistülü yoluyla antral
mukoza devamlı safrayla karşı karşıaya olduğu için bu olgulara
piloroplasti ve turuncal vagotomi yapılmalı diğer kolesistoenterik fistüllere ise hiç dokunmamalı, tedavi için de yapılabilirse
enterotomisiz sağıtım yöntemleri tercih edilmelidir.
[PB - 101]
Klinik ve radyolojik olarak akut apandisit ile
akut kolesistiti taklit eden; soliter çekal
divertikülit nekrozu
EVREN DİLEKTAŞLI, AHMED TAHA, DENİZ TİHAN,
MEHMET FATİH EROL, UĞUR DUMAN, MURAT ÇAYCI,
NUR ALPARSLAN
Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Bursa
Olgu Sunumu: 66 yaşında bayan hasta, acil servise 2 gündür
devam eden şiddetli karın ağrısı ve mide bulantısı şikayetleri
ile başvurdu. Fizik muayenede sağ üst kadranda ve epigastriumda belirgin hassasiyet ve defans ile birlikte sağ alt kadranda
ciddi hassasiyet, defans ve rebound izlendi. Yapılan laboratu74
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
var tetkiklerinde beyaz küre değeri 15.500 ve tam idrar tetkiğinde mikroskopik hematüri mevcuttu. Abdominal ultrasonda
Karaciğerde steatoz, sağ lob posterior segmentte 22x33 mm
atipik hemanjiom olarak düşünülen lezyon, safra kesesi duvar kalınlığı artmış ve içerisinde safra çamuru, pankreas başı
ve unsinat proçes 40 mm olup kalınlaşmış izlenmekte ve sağ
alt kadranda akut appendisiti temsil edebilecek komprese olmayan barsak ansı, komşuluğundaki yağ planları kirli olarak
raporlandı. Laparoskopik eksplorasyona karar verildi. Laparoskopik eksplorasyonda, safra kesesi hafif hidropik ve appendiks
ödemli görünümdeydi, ancak batın sağ peritoneal alanlarda
peritonit ve alt kadranda pürülan mayi ile çekumun hemen
distal kesiminin omentum tarafından sarıldığı bir kitle imajı
dikkati çekti. Median insizyonla açığa geçildi ve eksplorasyonda çekum çıkan kolon birleşiminde, posterior duvara doğru
yerleşen, mikroperforasyonların bulunduğu 4 cm’lik nekroze
divertikülit bulundu. Hastaya sınırlı sağ hemikolektomi ve ileokolik anastomoz yapıldı. Postoperatif sorunu olmayan hasta
şifa ile taburcu edildi. Çekum divertikülleri akut batın nedenleri arasında, en çok akut apandisitle karışır. Fakat olgumuzda
görüldüğü gibi yerleşim yeri olarak çekum ile çıkan kolon birleşim yerindeki perforasyonu bulunan, kısmen gecikmiş olgularda, hem klinik hem de radyolojik olarak akut apandisite ve
aynı zamanda akut kolesistite benzer bulgu ve görünümler de
gözlenebilir. Bu durumda tanıdan kesin emin olunamadığında,
laparoskopik eksplorasyon veya direkt olarak orta hat insizyon
ile laparotomi yapılmalıdır. Mc Burney insizyonla yapılacak bir
eksplorasyonda, atipik yerleşimli bir çekal divertikülitin veya
çıkan kolon divertikülitinin gözden kaçabilme ihtimali mevcuttur. Laparoskopik apendektomi tecrübesi bulunan kliniklerde eksplorasyon sonucu akut apandisit saptanır, başka bir
patoloji izlenmezse laparoskopik apendektomi ile şifa sağlanır.
Farklı bir patoloji durumunda ise cerrahi tecrübeye göre laparoskopik veya açık olarak definitif işlem gerçekleştirilebilir.
[PB - 102]
Akciğere fistülize karaciğer kist hidatiği
SERKAN FATİH YEĞEN, SALİM BALIN, ALİ EMRE ATICI,
SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Olgu Sunumu: Bu çalışmada, karın ağrısı ile başvuran ve akciğere fistülize kist hidatik gelişen olgu sunumu amaçlandı.
Kırkdört yaşında kadın hasta 3 gün önce başlayan karın ağrısı, bulantı ve kusma şikayetler ile acil servise başvurdu. Fizik
muayenede, yaygın karın hassasiyeti ve epigastrik dolgunluk
mevcuttu. Laboratuar incelemelerinde, lökosit 20 000 μL, hemoglobin 9,8 g/dL ve biyokimyasal tetkikleri normaldi. Kan ve
idrar kültüründe üreme olmadı. Kist hidatik ELİSA Ig G ve indirekt hemaglutinasyon negatifti. Ultrasonografide karaciğer
içerisinde segment 4’te 4.7x3.6 cm kist mevcuttu. MR ve BT’de
karaciğer segment 4B’de 53x52 mm kitle saptandı. Özefagogastroskopide mideye dıştan bası mevcuttu. Kontrol USG’de
karaciğer sol lobda 15x10 cm tip 1 ve karaciğer segment 4’te
6x4 cm tip 4 kist hidatik lehine kistik lezyon görüldü. Takibinin
10. gününde solunum sıkıntısı gelişen hastaya çekilen PAAC’de
sol akciğerin total kapalı olduğu görüldü. Akciğere fistülize olduğundan sol tüp torakostomi uygulandı. Takiplerinde ateşi
gerilemeyen ve solunum sıkıntısı devam eden hastaya dekortikasyon uygulandı. Takip 40. Gününde taburcu edildi. Taburculuk sonrası 10. gün çekilen BT’de karaciğer sol lobdaki kiste
ait bulguların tamamen kaybolduğu segment 4’te olan kistin
POSTER BİLDİRİLER
ise 2 cm’e gerilediği görüldü. Duvarı zayıf kistler rüptüre ya da
çevre yapılara fistülize olabilmektedir. Nadir görülen komplikasyonlardan biri akciğer fistülizasyonudur ve solunum sıkıntısı ile kendini gösterebilir. Bu nedenle karın ağrısı veya akut
karın tablosu ile başvurup solunum sıkıntısı gelişen hastalarda
akılda tutulmalıdır.
[PB - 103]
Mekanik intestinal obstruksiyonun nadir nedeni:
Hurma çekirdeği
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
incelemede ince barsak anslarında dilatasyon ve sağ alt kadranda ince barsak seviyesinde invajinasyon bulguları mevcuttu. Yapılan laparatomide ileoçekal valvin 40 cm proksimalinde
ince barsakların birbirine geçmiş olduğu ve lümeni tıkayan
yaklaşık 4x4 cm’lik kitle saptandı. Manuel redüksiyon yapıldı.
Yaklaşık 15 cm ileal rezeksiyon ve uç uca anastomoz yapıldı.
Postoperatif 4. gununde cerrahi şifa ile taburcu edildi Komplikasyon gelişmedi. Histopatolojik incelemede, fibroid lipom
(Vanek’s tümörü) saptandı. Sonuç: İnvaginasyon erişkinlerde
nadir görülmektedir. Erişkinlerde invajinasyonun ayırıcı tanıları
arasında Vanek’s tümörü de akılda tutulmalıdır.
SELAHATTİN VURAL, KEMAL EYVAZ, SALİM BALIN,
NEJDET BİLDİK, AYHAN ÇEVİK, HÜSEYİN EKİNCİ
[PB - 105]
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Nadir akut mekanik intestinal obstruksiyon
nedeni: Warfarin kullanımına bağlı jejunal
intramural hematom
Giriş: Bezoar, bitkisel ya da hayvansal materyallerin sindirilmeden gastrointestinal sistemde birikerek yumak oluşturmasıdır.
Sıklıkla midede oluşmaktadır. Nadiren, ince barsaklara geçerek
obstrüksiyona ve perforasyona sebep olmaktadır. Bu çalışmada, hurma çekirdeği nedeni ile mekanik intestinal obstruksiyon
gelişen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Otuzbeş yaşında erkek hasta karın ağrısı, bulantı, kusma, gaz ve gaita çıkaramama şikayetiyle acil polikliniğine başvurdu. Anamnezinde
hurmayı çekirdeği ile birlikte yediği öğrenildi. Fizik muayenede
karında hassasiyet ve distansiyon mevcuttu. Direkt grafide karın alt kadranda meyve çekirdeği ile uyumlu olabilecek opasite
veren seviyelenmeleri vardı. Karın bilgisayarlı tomografisinde
ince barsaklarda ödem ve distansiyon mevcuttu. Takiplerinde
lökosit değerlerinin artması ve akut karın gelişmesi üzerine
yapılan laparatomi kararı alındı. Eksplorasyonda ileoçekal valvden 50. cm proksimalden başlayan ödem ve dilatasyon mevcuttu. Palpasyonda, çekirdeklere bağlı kitle oluşumu tespit edildi. Kitle distale ilerletilemediğinden enterotomi yapıldı. Daha
proksimaldeki hurma çekirdekleri ise ilerletilerek dışarı alındı.
Postoperatif 5. günde taburcu edildi. Komplikasyon gelişmedi.
Sonuç: İntestinal bezoarlar mekanik intestinal obstruksiyonunun nadir bir nedenidir. Tedavi yöntemi tartışmalıdır. Rezeksiyon anastomoz ve enterotomi ile çıkarılabilmektedir.
[PB - 104]
İnce barsak invajinasyonun nadir bir nedeni:
Vanek’s tümörü
KEMAL EYVAZ, SALİM BALIN, NEJDET BİLDİK, SELAHATTİN VURAL,
KENAN ÇETİN, LEVENT KAPTANOĞLU
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Invajinasyon proksimal barsak segmentinin daha distal
segment içine teleskop şeklinde geçmesi durumudur. Erişkinlerde en sık benign neden lipomdur. İnflamatuar fibroid polip
(Vanek’s Tümörü) mekanik intestinal obstruksiyonunun nadir
görülen bir nedenidir. Bu çalışmada, Vanek’s Tümörü nedeni ile mekanik intestinal obstruksiyon gelişen olgu sunumu
amaçlandı. Olgu Sunumu: Yirmiyedi yaşında erkek hasta, on
gündür devam eden bulantı, kusma ve karın ağrısı ile acil servise başvurdu. Fizik muayenesinde yaygın hassasiyet ve defans
saptandı. Laboratuar tetkiklerinde, lökosit 14.200 k/Ul bulundu. Direkt karın grafisinde hava-sıvı seviyesi saptandı. Ultrasonografide ileumda invajinasyon ile uyumlu ‘’hedef tahtası’’
görünümü vardı. Kontrastlı IV/ oral karın bilgisayarlı tomografi
POSTER BİLDİRİLER
LEVENT KAPTANOĞLU, KEMAL EYVAZ, SALİM BALIN,
ALİ EMRE ATICI, SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Warfarin, birçok hastalık tedavi ve profilaksisinde yaygın
kullanılan antikoagülan bir ilaçtır. En önemli komplikasyonu
kanamadır. Kanama genellikle travmaya sekonder gelişmekte,
daha az sıklıkla spontan oluşmaktadır. Bu yazıda, ince barsakta spontan intramural hematom nedeni ile mekanik intestinal
obstrüksiyon gelişen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu:
Altmışbeş yaşında kadın hasta 3 gün önce başlayan karın ağrısı,
iki gündür gaz-gaita çıkaramama, bulantı ve kusma şikayetleri
ile acil polikliniğine başvurdu. Hastanın özgeçmişinde, diabetes mellitus tip 2 ve hipertansiyon olduğu, 5 yıl önce koroner
bypass uygulandığı ve 5 yıldır 5 mg/ gün warfarin kullanımı
olduğu ancak iki aydır düzensiz kullanımı saptandı. Travma
öyküsü yoktu. Fizik muayenede insülin enjeksiyonu yerlerinde
ekimozları mevcuttu. Karın distandü, yaygın hassasiyet, defans ve rebound mevcuttu. Hemoglobin 9,2 gr/dl, hematokrit
% 28,1, trombosit sayısı 254 000 /mm3, protrombin zamanı
> 200 saniye ve INR ölçülemeyecek seviyede yüksekti. Karın
tomografisinde jejunal anslarda duvar kalınlaşması saptandı.
Hastaya K vitamini ve 3 ünite taze donmuş plazma verilerek
operasyona alındı. Peroperatuar 2 Ü eritrosit süspansiyonu
verildi. Eksplorasyonda 700–800 cc hemorajik mayi görüldü.
Treitz ligamanından 150 cm uzakta 30 cm’lik ince barsak segmenti nekrotik ve mezosunda hemoraji mevcuttu. Rezeksiyon
ve yanyana anastomoz uygulandı. Postoperatif altıncı gün taburcu edildi. Takiplerinde komplikasyon gözlenmedi. Sonuç:
Uzun dönem antikoagulan alan ve karın ağrısı olan hastalarda
ayırıcı tanıda intestinal intramural hematom düşünülmelidir.
Preoperatif teşhis edilebilirse medikal yakın takip edilmeli ancak ileus ve akut batın bulguları olursa cerrahi planlanmalıdır.
[PB - 106]
Kokain paketi yutan hastada cerrahi yaklaşım
ERSİN GÜNDOĞAN, NURİ OKKABAZ, ALİ EMRE ATICI,
MURAT ALKAN, NEJDET BİLDİK, SELAHATTİN VURAL, METİN KEMENT
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Kokain, esrar gibi psikoaktif maddelerin yasadışı yollardan
transferini sağlamak amacıyla vücutta paket taşınması yöntemi
75
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
güncel medikal problemdir. Bu yöntemde vajen ve rektuma
yerleştirme veya yutma yoluyla gastrointestinal sistem kullanılmaktadır. Vücutta paket taşıyan kişilere yaklaşımda daha çok
konservatif takip önerilmektedir. Bu çalışmada, yuttuğu kokain
paketlerinin midede ilerlememesi üzerine cerrahi uygulanan
bir olgu sunulmaktadır. Olgu Sunumu: Havaalanı dış hatlar terminalinde şüphe üzerine gözaltına alınan ve ifadesinde kokain
paketlerini yuttuğunu belirten 57 yaşında erkek hasta, acil servise getirildi. Genel durumu iyi ve karın muayenesi normaldi.
Düz karın grafisinde özellik saptanmadı. Abdominal bilgisayarlı
tomografide midede çok sayıda kokain kapsülü görüldü. Zehir
danışma merkezine danışılarak olası intoksikasyon açısından
laktulozlu laksatif ve hidrasyon uygulanan hasta 48 saati aşkın süre olası bir deşarj açısından takip edildi. Günlük tam kan
sayımı ve biyokimyasal parametreleri normaldi. Defekasyonu
sırasında kapsül deşarjı olmaması üzerine tekrarlanan BT’de
kapsüllerin midede olduğu görüldü. Yatışının 3. günü kapsüllerin ilerlememesi nedeni ile operasyona alındı. Gastrotomi ile 10
adet kokain kapsülü çıkarıldı. Postoperatif 2. gün enteral olarak
beslenen hasta 5. gün problemsiz olarak taburcu edildi. Sonuç:
Paket rüptürü ve lethal doz riski nedeniyle endoskopik yaklaşım önerilmemektedir. Tedavide genellikle konservatif yaklaşım
önerilirken, paket rüptürü, obstrüksiyon ya da paketin ilerlememesi durumlarında ise cerrahi yaklaşım önerilmektedir.
[PB - 107]
Apendiks mukoseli: Olgu sunumu
SALİM BALIN, SEDAT TAN, KEMAL EYVAZ, ÖNDER ALTIN,
SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Olgu Sunumu: Kırkaltı yaşında kadın hasta 6 aydan beri devam eden karın ağrısı ile genel cerrahi polikliniğine başvurdu.
Karın ağrısına aralıklı bulantı, şişkinlik, iştahsızlık ve kabızlık
gibi semptomlar da eşlik etmekteydi. Fizik muayenede, barsak
hareketleri oskültasyonda normoaktifti sağ alt kadranda hassasiyet ve defans mevcuttu. Laboratuar tetkiklerinde lökosit
12900 k/Ul, hemoglobin 12,2 g/dl, hemotokrit %34,6 idi. Diğer
biyokimyasal incelemeleri doğaldı. Karın ultrasonografisi incelemesinde, sağ alt kadranda çekum komşuluğunda 7 cm kistik
kitle mevcuttu. Kadın hastalıkları ve doğum kliniğine konsülte
edildi. Paraovarian apse ön tanısı ile opere edildi. Peroperatif
eksplorasyonda apendiks lokalizasyonunda yaklaşık apendiks
hafif enflame ve komşuluğunda çevre dokularla ilişkisiz 4x8
cm uzunluğunda içerisi mukoid vasıfta apendiks mukoseli olabileceğini düşündüğümüz kistik görünüm mevcuttu. Apendiks mezosunda LAP görülmedi ve eksplorasyonda karında
başka patolojik durum gözlenmedi. Frozen section inceleme
ile malignite saptanmadı. Postoperatif spesmenin histopatolojik incelemesinde 9x4 cm apendektomi materyalinin distal
ucunu kaplayan 4x4 cm apendisit dokusundan keskin sınırla
ayrılmış düzgün yüzeyli beyaz nodüler lezyon görüldü. Non
spesifik kronik enflamasyon ve yoğun fibrozis izlendi. Ayrıca
apendiks mukozası boyunca müsin sekrete eden epitelyumda
hiperplazi görüldü. Histopatolojik incelemede müsinöz kistadenoma saptandı. Postoperatif 3. gün komplikasyon gelişmemesi üzerine taburcu edildi. Sonuç olarak, apendiks mukoseli
karın ağrısı ile başvuran hastanın ayırıcı tanısında düşünülmesi
gereken bir durumdur. Uygun cerrahi tekniğin belirlenebilmesi için operasyon öncesi doğru teşhis önemlidir. Operasyon
esnasında kistin perfore edilmemesi olası komplikasyonların
önüne geçilmesinde faydalı olacaktır.
76
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 108]
Erişkinde lipoma bağlı gelişen jejunojejunal
invaginasyon; vaka sunumu
SALİM BALIN, KEMAL EYVAZ, AYLİN ACAR,
MEHMET ALİ GÖK, LEVENT KAPTANOĞLU
T.C. Sağlık Bakanlığı Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, İstanbul
Amaç: Invajinasyon proksimal barsak segmentinin daha distal
segment içine teleskop şeklinde geçmesi halidir. Erişkinde jejunumdaki lipomlar ve invaginasyon çok nadir görülen klinik
durumlardır. Olgu Sunumu: 32 yaşında erkek hasta, on gündür devam eden bulantı, kusma ve karın ağrısı ile acil servise
başvurdu. Hastada genarilize peritonit tablosu mevcuttu. Muayenesinde yaygın hassasiyet, defans ve rebaunt saptandı. Kan
tetkiklerinde Lökosit sayısı 16.200 olarak ölçüldü. Direkt karın
grafisinde hava-sıvı seviyesi saptanırken. Yapılan kontrastlı batın BT (Bilgisayarlı Tomografi) sinde ince barsak anslarında dilatasyon saptandı. Sağ alt kadranda ince barsak seviyesinde invajinasyon düşündüren bulgular vardı. Laparatomi kararı alındı.
Yapılan laparatomide ileoçekal valv’in 50 cm proksimalinde
ince barsakların birbirine geçmiş olduğu görüldü. Manuel reduksiyon yapıldı. Palapsyonda burada lümeni tıkayan yaklaşık
5x5 cm’lik kitle saptandı. Kitlenin yaklaşık 10 cm distaline ise ileum perforasyonu görüldü. Yaklaşık 25 cm’lik ileal rezeksiyon ve
uç-uca anastomoz yapıldı. Post operatif takiplreinde hrehangi
bir problem olmayan hasta 5. gununde cerrahi şifa ile taburcu
edildi. Piyesin histopatolojik inceleme sonucu bening submukozal lipom olarak rapor edildi. Sonuç: Nonspesifik klinik belirtileri ve pereoperatif tanısal güçlüğü olan erişkinlerde seyrek
görülen lipoma bağlı gelişen invaginasyon sunulmaktadır.
[PB - 109]
Kürdana bağlı ince barsak perforasyonu
ERSİN GÜNDOĞAN, NURİ OKKABAZ, SELAHATTİN VURAL,
NEJDET BİLDİK, HASAN EDİZ SIKAR
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Yabancı cisimlerin çoğu komplikasyona neden olmadan
dışkı ile atılır ancak daha keskin ve uzun nesneler genellikle ileum düzeyinde sindirim sisteminde perforasyona neden olabilir.
Bu yazıda, kürdana bağlı ince barsak perforasyonu nedeniyle
opere edilen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Altmışiki
yaşında erkek hasta 2 gündür karın ağrısı, bulantı, kusma ve ishal
şikayeti ile acil cerrahi polikliniğine başvurdu. Fizik muayenede,
yaygın hassasiyet, defans ve rebound mevcuttu. Laboratuar incelemelerinde lökosit 15000 k/Ul ve diğer biyokimyasal tetkikleri normaldi. Ayakta direk karın grafisinde ince barsak düzeyinde
hava sıvı seviyesi mevcuttu. Abdominal bilgisayarlı tomografide
ileoçekal valv seviyesinde mezoda kirlenme mevcuttu. Hastaya
laparoskopi yapıldı. Eksplorasyonda gato halinde ince barsaklar ve safralı mayi mevcuttu. Konversiyon geçilerek laparotomi
uygulandı. İleoçekal valvden itibaren 15. cm.de yarısı ileumdan
dışarı çıkmış olan kürdan görüldü, kürdan dışarı alınarak primer
onarıldı. Postoperatif 3. günde taburcu edildi. Takip süresi 2 aydı.
Takiplerinde komplikasyon gelişmedi. Sonuç olarak, hasta genellikle yabancı cismi yuttuğunu hatırlamaz ve bu durum tanıyı
zorlaştırır. Klinik olarak yabancı cisme bağlı barsak perforasyonu
akut karının diğer sebepleri ile karışabileceğinden operasyon
öncesi tanısı zordur ve genellikle mümkün olmamaktadır.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 110]
Koroziv madde içimine bağlı özefagus kanseri
NEJDET BİLDİK, MEHMET ALİ GÖK, MURAT ALKAN,
MEHMET ESER, ALİ EMRE ATICI, SELAHATTİN VURAL,
LEVENT KAPTANOĞLU, METİN KEMENT
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Bu çalışmada, 4 yıl önce koroziv madde içimi sonrası erken dönem özefagus skuamoz hücreli karsinom gelişen hasta
sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: On dokuz yaşında erkek
hasta 1 yıldır katı ve sıvı gıdalara karşı yutma güçlüğü ve kilo
kaybı ile polikliniğe başvurdu. Hastanın kilo kaybı 1 ayda 10
kg idi. Fizik muayenede patolojik bulgu saptanmadı. Laboratuar incelemelerinde hemoglobin 12.5 g/dl, hemotokrit %40.1
ve biyokimyasal tetkikleri normaldi. Özefagus pasaj grafisinde
servikal özefagus proksimal 25 mm’lik segmentte düzensizlikler ve darlık saptandı. Üst gastrointestinal endoskopide üst
sfinkter hizasında endoksop geçişine izin veren darlık saptandı.
Darlık yapan alandan yapılan biyopside skuamoz hücreli karsinom saptandı. Toraks bilgisayarlı tomografide özefagus başlangıç kesimdeki 25 mm segmentte en geniş yerinde 6-7 mm
duvar kalınlaşması izlendi. Abdominal BT’de metastaz saptanmadı. Hastaya transtorasik subtotal özefajektomi, gastrik tüp
oluşturulması, özefagogastrostomi, toraks tüp ve kapalı su altı
drenajı uygulandı. Postoperatif 7. gün metilen mavisi verildi ve
kaçak tespit edildi. Postoperatif 10. gün metalik tam kat stent
yerleştirildi. Kontrol pasaj grafisi normaldi. Toraks tüpü çekildi.
Hasta cerrahi şifa ile taburcu edildi. SONUÇ: Koroziv maddeler
çoğunlukla yutulmadan önce tükürüldüğünden özefagus hasarı az olmaktadır. Özefagus yaralanma derecesi değerlendirilmesinin en iyi yolu endoskopidir. Kostik madde içme öyküsü
olan ve geç dönemde disfaji ortaya çıkan her olguda karsinom
aranmalıdır.
[PB - 111]
Soliter çekum divertiküliti: Dört hastalık
vaka serisi
ENVER REYHAN, KAMURAN CUMHUR DEĞER,
HASAN ERDEM, HİLMİ BOZKURT, MEHMET AZİRET,
ERSOY ARSLAN, OKTAY İRKÖRÜCÜ
Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Adana
Amaç: Çekum divertiküliti nadir görülen, akut apendisit ile ayırıcı tanı zorluğu nedeniyle cerrahinin ön plana çıktığı bir hastalıktır. Bu çalışmadaki amacımız sağ alt kadran ayrıcı tanısında
önemli yeri olan bu hastalığın kliniğini ve tedavisini irdelemektir. Gereç ve Yöntem: Yıllık ortalama 380 apendektomi yapılan merkezimizde, Ağustos 2011-Eylül 2012 tarihleri arasında
gördüğümüz ikisi kadın, ikisi erkek olmak üzere dört “Çekum
Divertiküliti” hastamız kliniği ve tedavisi yönünden değerlendirildi. Bulgular: Ortalama yaşı 24.75, ortalama Alvarado skoru
6.5 ve akut batın tanısıyla ameliyata alınan bu dört hastanın
sadece birinde ultrasonografik pozitif bulgu saptanmıştı. Üçüne “apendektomi”, birine “apendektomi ve divertikülektomi”
yapıldı, hepsinin seftriakson ve metranidazol tedavisi ile takibi
yapıldı. Tartışma ve Sonuç: Çekum divertiküliti görülme yaşı
ve klinik bulguları itibariyle akut apendisiti düşündürmektedir.
Komplike olmayan çekum divertikülitli hastaların tanı ve konservatif tedavisinde bilgisayarlı tomoğrafi (BT) ve laparoskopi
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
önerilse de, çoğu akut apendisit öntanısıyla ameliyata alınmaktadır. Ameliyata alınan bu hastalara basit divertikülektomiden kolektomiye kadar cerrahi işlem yapılacabileceği gibi,
bu hastalara appendektomi yapmaktan kaçınılmaması önerilir.
Uygun antibiyotik bütün hastalarda düşünülebilir.
[PB - 112]
Nadir bir olgu; künt travmaya bağlı her iki
duvardan mide perforasyonu
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, HALİL İBRAHİM ÖZKAYA,
UMUT YILMAZYILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, Samsun
Olgu Sunumu: Abdominal travma, kafa ve extremite travmalarından sonra 3. sırada gelmektedir. Travmaya bağlı ölümlerin
%10’undan sorumludur. Abdominal travmaların %75’i künttravmadır. Literatürde künttravma sonrası gastrointestinal
yaralanma (%0,7-%26,5) arasında değişen oranlardadır. Ensık
dalak yaralanmakda bunu karaciğer, barsaklar izlemektedir.
Künttravma sonrası mide perforasyonu (%0.2-1.7) nadirdir.
Sunuda; künttravma sonrası midenin hem ön hemde arka duvarında perforasyon oluşan olgu sunulmaktadır. 45yaşında erkek, alkol alımı sonrası merdivenden yuvarlanıyor. Travmanın
oluş şekli bilinmiyor, inspeksiyonda travma izine rastlanmıyor,
batın muayenesinde ilk bakıda tahta karın bulgusu gözlenmiyor, hassasiyet tespit ediliyor, hasta karın ağrısının olmadığını,
belinde ağrı olduğunu belirtiyor. Bu bulgularla acil doktoru
toraxCT+ vertabra grafileri istiyor. ToraxCT abdominal kesitlerinde batın içi serbest hava görülüyor, hasta ameliyata alınıyor.
Eksplorasyonunda; batında intestinal içerikle beraber hemorajik mayi gözleniyor. mide fundusunda 1,5 cm perfore alan
gözleniyor, sture ediliyor. Sırta vuran ağrı şikayetide göz önüne
alınarak eksplorasyonu tamamlamak için gastrokolik ligaman
açılıyor. Belenmedik bir şekilde mide fundusu arka kısımda
yakaşık 1,5 cm’lik perfore alanı tespit ediliyor. İkinci perfore
alanda onarılarak dren konup batın kapatılıyor, 4. gün rejim
başlanıp 5. gün sorunsuz taburcu ediliyor. Künt travma sonrası
İçi boş organ yaralanmasında radyolojik inceleme tanı oranını
yükseltmektedir. Birden fazla yaralanması olan, kafa travması
olan, alkol veya madde bağımlılığı olan hastalarda tanı konulmasında zorluk olabilmektedir. Olguda hastanın alkollü olması
klinik değerlendirmeyi yanıltmakta olup her iki duvarda perforasyon olması, CT de serbest hava görülmesine neden olmuştur. Tek başına arka duvardan perforasyon, bu olguda tanıyı
zorlaştırabilir, gecikmesine neden olabilirdi, fakat bu olgu için
arka duvarla beraber ön duvarda perforasyon olması hasta açısından bir şans sayılabilir.
[PB - 113]
Tenya saginataya bağlı meckel divertikül
perforasyonu
ŞAHİN KAHRAMANCA, GÜLAY ÖZGEHAN, GAYE ŞEKER,
BURAK İREM, H. İBRAHİM DURAL, TEVFİK KÜÇÜKPINAR
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
Amaç: Meckel divertikülü(MD), gastro intestinal sistemin (GİS)
%1-3 oranında görülen en sık konjenital anomalisidir. İleoçekal valvin 60 cm proksimalinde ve antimesenterik yüzde gelişir.
Preoperatif komplikasyon gelişmemiş MD olgularında tanının
77
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
konması oldukça zordur. Meckel divertikülü semptomsuz olup
tesadüfen saptanabileceği gibi yaşamı tehdit eden kanama ve
perforasyon gibi çok ağır klinik tablolara neden olabilen komplikasyonlar ile de karşımıza çıkabilir. Gereç ve Yöntem: akut karın nedeniyle acil laparatomi yapılarak tenya saginataya bağlı
meckel divertikül perforasyonu saptanan hasta incelenmiştir.
Bulgular: Bir haftadır karın ağrısı, bulantı ve 5 gündür gaz,
gayta çıkaramama şikayeti ile acil servise başvuran 37 yaşında
erkek hastanın, fizik muayenesinde karında yaygın distansiyon
mevcut olup sağ alt kadranda defans pozitifti. Laboratuar tetkiklerinde WBC: 27400, ADBG’de serbest hava saptandı. Acil
opere edilen hastada laparotomide terminal ileumdan yaklaşık 60 cm proksimalde meckel divertikülünün perfore olduğu,
ve enflame perforasyon odağından Tenia benzeri parazitin dışarı çıktığı gözlendi. Hastaya yaklaşık 10 cm’lik rezeksiyon ve
uç ileostomi yapıldı. Postoperatif 1. gününde Niklozamid başlandı. Tartışma ve Sonuç: Meckel divertikülü, GİS’deki birçok
divertikülün aksine tüm barsak tabakalarını içeren, gebeliğin
7-8. haftalarında kapanması gereken omfalo-mezenterik kanalın kapanmaması sonucu oluşan gerçek divetiküldür. Genel
popülasyonda %1–3 oranında görülmekle beraber otopsilerde
%0,14-%4,5 oranında tespit edilmiştir. Genellikle semptomatik
olduğunda tanı intraoperatif konur. En sık komplikasyonları
enflamasyon, kanama ve perforasyondur. Semptom veren ve
komplikasyonlu MD’nün tedavisi cerrahidir.
[PB - 114]
Akut karının nadir nedeni: Appendiks
otoamputasyonu ve beraberinde
heterotopik pankreas
ŞAHİN KAHRAMANCA1, HAKAN GÜZEL1, OSKAY KAYA1,
BURAK İREM1, RÜÇHAN AYGÜN2, TEVFİK KÜÇÜKPINAR1
1
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
2
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Patoloji Kliniği, Ankara
Amaç: Akut apandisit en sık akut batın nedenidir. Etyoloji esasen apendiks lümeninin tıkanmasıdır, tedavi cerrahidir. Kronik apandisit durumlarında tekrarlayan ataklar görülebilir ve
apendiksin otoamputasyonu ile sonuçlanabilir. HP pankreas
dokusunun histopatolojik özelliklerini, pankreas dışı lokalizasyonda göstermesidir. Genelde asemptomatiktir, bazen obstrüksiyon, kanama, gelişebilir. Genellikle insidental tanı alırlar.
Apendiks otoamputasyonuyla birlikte heterotopik pankreas
olgusu literatürdeki ilk olgudur. Gereç ve Yöntem: Apendiks
otoamputasyonu ile birlikte ince barsakta Heterotopik pankreas (HP) saptanan olguyu sunacağız. Bulgular: Acile karın
ağrısı, kusma şikayetiyle başvuran 43 yaşında erkek hastanın
muayenesinde defans, rebound pozitifti. Laboratuar tetkiklerinde lökositoz saptandı. Laparotomide; appendiksin çekumdan ayrılmış olduğu, çekumda lüminal bir yapı olmayıp güdüğün olması gereken yerde fibrozis olduğu ve terminal ileumda
2 cm çaplı intralüminal kitle varlığı tespit edildi. Apendektomi
ve kitle eksizyonu yapıldı. Çekuma müdahale edilmedi. Histopatolojik incelemede kitle HP olarak rapor edildi. Tartışma ve
Sonuç: Genel cerrahinin en sık acil laparatomi endikasyonu
akut apandisitin insidansı bu denli yüksek olduğu müddetçe, birçok malformasyon ve patolojisinin olduğu akılda tutulmalıdır. Geçirilmiş apandisit ataklarına bağlı enflamasyon ve
nekroz sonrasında apendiksin, kökünden otoamputasyona
uğrayarak çekumda fibrozis oluşturacak şekilde ayrılması karşılaşılabilecek nadir bir durumdur. Bu olgularda apendektomi
78
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
sonrası çekumda lüminal yapı varlığı araştırılması, lümen bulunamıyorsa, olası komplikasyonu en erken gösterecek drenlerin
doğru kalibrasyonda yerleştirilmesi ve hastanın postoperatif
yakın takipte tutulması unutulmaması gereken noktadır. İnsidental saptanan terminal ileumdaki HP olgusunda, literatürde
ektopik dokudan kaynaklanan malignite olguları sunulduğundan, HP insidental dahi olsa tedavisinin rezeksiyon olduğu
unutulmamalıdır.
[PB - 115]
Nadir bir akut batın nedeni: Çekum divertiküliti
SERACETTİN EĞİN, SEMİH HOT, BERK GOKCEK,
SERVET RÜŞTÜ KARAHAN
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Çekum divertikülü inflamatuar veya hemorajik komplikasyonlar gelişmedikçe semptom vermeyen iyi huylu, nadir
bir lezyondur. İnflame olduğunda akut apandisitden ayırt edilemeyen karın ağrısı ile klinik şikayetler başlar. Bu durumun
tedavisi konservatif antibiotik tedavisinden agresif rezeksiyona kadar değişebilen tarzda halen tartışmalıdır. Burada akut
apandisit ön tanısı ile ameliyata alınan ve ameliyatda çekum
divertiküliti saptanan hastayı sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 62 yaşında bayan hasta üç gün önce başlayan karın ağrısı
şikayeti ile acil cerrahi polikliniğine başvurdu. Muayenesinde
sağ alt kadranda hassasiyet ve rebaund mevcut. WBC:13.350/
mm3, CRP:48mg/L.Batın USG normal. Batın BT de asendan kolonda duvar kalınlaşması mevcuttu. Hasta akut apandisit ön
tanısı ile operasyona alındı. Eksplorasyonda apandiks vermiformisin salim olduğu, çekumda tenia libera ile tenia mesocolica arasında lokalize olmuş, 2 cm çapında tabanı olan inflame
divertikülün üst kısmının nekroze olduğu,perfore olmadığı
gözlendi. Divertikül eksizyonu yapıldı. Absorbe olabilen sütür
kullanılarak Gambee tekniği ile kapatıldı. Çekum dekompresyonu için apandektomi yapılarak apandiks güdüğünden 18
nolu foley katater ile tüp çekostomi yapıldı. Postop dönemde
tüp çekostominin tıkanmaması için günde 4-5 kez irrigasyon
yapıldı. Postop 15.günde hasta sorunsuz taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Çekum divertikülitli hastaların genellikle
%70 den fazlası akut apandisit tanısıyla ameliyat edilir. Batın
tomografisi ameliyat öncesinde en önemli tanı modalitesidir.
Tomografi bulguları lokal perikolonik inflamasyon, divertikül,
kolon duvar kalınlaşması, bitişik fasya kalınlaşması, ekstraluminal kitle etkisidir. Ameliyat öncesi çekum divertiküliti tanısı
koymak tedavi stratejisini belirlemek için önemlidir. Tomografi ile ameliyat öncesinde tanı konan ve peritonit bulguları
göstermeyen hastalarda antibiotiklerle medikal tedavi yeterli
olabilir. Ameliyatda akut apandisit tanısı şüpheliyse eksplorasyon genişletilmelidir.Çekum divertikülitinde inflamatuar kitle
olmadıkça divertikülektomi yeterli olup agresif rezeksiyon gereksizdir. Apandektomi güdüğünden yapılabilen tüp çekostomi, postop dönemde çekum duvarındaki intraluminal basıncı
düşürerek divertikülektomiyi kapatan sütürlerin güvenliğini
sağlar. Sağ alt kadran ağrısı ile başvuran hastalarda nadir bir
neden olsa da ayırıcı tanıda çekum divertikülitleri düşünülmelidir. Akut apandisitin sıklıkla görüldüğü yaş grubunun dışında
olan ve akut apandisit düşünülen hastalarda çekum divertiküliti olabileceği akla gelmelidir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 116]
Alveolar kistlerin abdominal invazyonu
AHMET ŞEKER, ALPASLAN TERZİ, YUSUF YÜCEL,
ALİ UZUNKÖY, REŞİT ÇİFTÇİ
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Şanlıurfa
Amaç: Echinococcus alveolaris karaciğerdeki tüm ekinokokkal
lezyonların sadece %3’ünden sorumludur. Biz ilk defa karşılaştığımız ve İngilizce literatür taramasında çok nadir rastlanan
intraabdominal organları tutan abdominal (peritoneal) alveolar hidatidozis olgusunu sunduk. Gereç ve Yöntem: Bulgular:
81 yaşında kadın hasta, karında şişkinlik, kusma ve gaz-gaita
çıkaramama nedeniyle başvurdu. Yapılan muayenede insizyonel herni ve karında yaygın şişlikler ele geldi. Bilgisayarlı tomografide; karaciğerde, dalakta, her iki böbrekte, pankreasta,
intraperitoneal alanda tüm kompartmanları dolduran kistik,
en büyüğü 6 cm çapında multipl sayıda kitlesel lezyonlar izlendi. Ayrıca karın orta hatta kas zayıflığının da eşlik ettiği büyük boyutlarda geniş boyunlu içerisindeki barsak anslarında
hidatik lezyonlar içeren herniasyon izlendi. Hidatik lezyonlar
tarafından tüm barsak anslarında ve konturunda ondulasyon
izlendi. Hastada intestinal obstrüksiyon bulguları nedeni ile
cerrahi girişim kararı alındı. Orta hat üzerinden karın açıldı, karın içindeki bütün organlar üzerinde ve omentumda irili ufaklı
binlerce lezyon görüldü. Lezyonlar bazı yerlerde kümelenme
yaparak gastrointestinal pasajı tıkamıştı. Lezyonların çoğu palyatif amaçlı çıkarıldı. Omentektomi yapıldı. insizyonel hernisi
primer tamir edildi. Postoperatif dönemde hastaya oral gıda
başlandı, gıdaları iyi tolere eden hastaya Albendazol 15 mg/
kg/gün tedavi başlandı. Patolojik inceleme sonucunda rezeksiyon yapılan kistler alveolar tipte kist olarak raporlandı. Tartışma ve Sonuç: Alveolar ekinokokkozisin en etkili tedavisi
radikal rezeksiyondur. Rezeksiyon sonrası en az 2 yıl kemoterapi tavsiye edilmektedir. Eğer rezeksiyon mümkün değil veya
yetersiz ise uzun süre hatta ömür boyu kemoterapi tavsiye
edilmektedir. Bizim hastamızda peritoneal tüm yüzeylerde irili
ufaklı binlerce kist vardı. Bu kistler bazı yerlerde küme yapmış
ve gastrointestinal pasajı bası yoluyla engellemekteydi. Radikal rezeksiyonun mümkün olamayacağı ve yapılsa bile hastanın morbiditesini önemli ölçüde artırabileceği düşüncesiyle
kısmi rezeksiyon yapılarak pasajın açılması sağlanmıştır.
[PB - 117]
Anti ülser ilaçlar neyi değiştirdi?
HAKAN GÜZEL, ŞAHİN KAHRAMANCA, DURAY ŞEKER,
GÜLAY ÖZGEHAN, GÜNDÜZ TUNÇ, TEVFİK KÜÇÜKPINAR,
HÜLAGÜ KARGICI
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
Amaç: Anti-ülser tedavinin son 50 yılda mide, duedonum ülserlerinin cerrahi komplikasyonlarını azaltmadaki başarısını
ortaya koymak. Gereç ve Yöntem: Ankara’da bir referans hastanesinde 1962-2012 yıllarında ülser komplikasyonu (kanama,
perforasyon ve obstrüksiyon) nedeniyle cerrahi uygulanan
hasta kayıtları tarandı. Tarama sonucunda hastalar 1962-1980
(Grup1), 1981-1990 (Grup2), 1991-1997 (Grup3) ve 1998-2012
(Grup4) zaman dilimlerine göre 4 gruba ayrıldı. Grupların belirlenmesi anti-ülser ilaçların ülkemizde rutin kullanıma girdiği zamana göre yapıldı (H2 reseptör blokörleri; 1980, proton
pompa inhibitörleri (PPİ); 1990, Helicobacter Pylori (HP) eradikasyonu). G1, G2, G3 ve G4’teki operasyon sayıları ve tipleri
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
karşılaştırıldı. Karşılaştırmada non-parametrik X2 testi uygulandı. Bulgular: Toplam 2953 hastanın 1350’si perforasyon,
198’i kanama, 1405’i obstrüksiyon nedeni ile opere edilmişlerdi. G1; 1539, G2; 840, G3; 294 ve G4;280 hasta içermekteydi. Ortalama yaş ve erkek populasyonu oranları G1, G2, G3 ve G4’te;
38.84, 39.23, 39,41 ve 46.45 ve %92.4, %77.4, %81,3 ve %87,9
idi. Ameliyat türlerine bakıldığında; gruplarda, kendi içinde
anlamlı fark vardı (p<0.001). G1,G2, G3 ve G4’teki operasyon
tiplerine bakıldığında G1 ile G2, G2 ile G3, G3 ile G4 ve G1 ile
G2+3+4 arasında anlamlı fark vardı (p<0.001). G1,G2 ve G3
te obstrüsiyon en fazla cerrahi neden iken G4 te ise perforasyon idi. Tartışma ve Sonuç: Peptic ulcus tedavisinin tarihçesi,
diyet+anti-asit, PPİ ve antibiyotik tedavisine kadar değişiklik
gösterir. Tedavi tipi geliştikçe ülser komplikasyonlarında anlamlı oranda azalma meydana gelmiştir.Daha önceleri tedavinin uzun süreli ancak yeterli etkinlikte olmaması nedeni ile
obstrüksiyon öne çıkarken son dönemlerde perforasyonların
daha fazla görülmesi, hastanın tedavi ile uyum göstermemesi
olarak yorumlanmıştır.
[PB - 118]
Omental torsiyona yaklaşım nasıl olmalı?
H.İBRAHİM DURAL, ŞAHİN KAHRAMANCA,
HAKAN GÜZEL, GÜLAY ÖZGEHAN, EMRE GÖKCE,
TEVFİK KÜÇÜKPINAR, HÜLAGÜ KARGICI
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
Amaç: Omental infarkt, omentum majusun perfüzyonunun
bozulması sonucu gelişen, omentum yapısı nedeniyle genelde sağ alt kadranda semptom veren ve kliniğinin silik olması
sebebiyle de tanısı genelde intraoperatif konulan nadir akut
batın sebeplerindendir. Gereç ve Yöntem: Primer omentum
nekrozu (PON) nedeniyle acil opere edilen hastayı sunacağız.
Bulgular: Karın ağrısı şikayetiyle acile başvuran 37 yaşındaki
erkek hastanın fizik muayenesinde sağ alt kadranda rebound,
defans pozitifti. Lökosit sayısı 11.300 saptanan hasta akut
apandisit ön tanısıyla operasyona alındı. Operasyonda sağda
yaklaşık 15-20 cm’lik omentum segmentinin torsiyone olup
nekroza gittiği gözlendi. Nekrotik segment eksize edilip, elektif apendektomi eklendi. Tartışma ve Sonuç: Omental infarkt,
sıklıkla dördüncü beşinci dekadlarda görülür. Erkek/kadın oranı 2:1’dir. İki formda karşımıza çıkar. PON etyolojisinde staz ve
tromboz oluşturabilecek vasküler malformasyonlar, ağır yemek sonrası gelişen venöz konjesyon, obezite ve aşırı egzersiz öne sürülen nedenlerdendir. Hiperkoagülasyon durumları,
maligniteler ve herniler ise sekonder sebeplerdir. Klinik genelde silik ve non spesifiktir. Preoperatif dönemde USG ve tomografi faydalı olabilir. Tanı genelde intaoperatif konur. Tedavi konusunda halen bir görüş birliği yoktur. Sepsis, apse ve adezyon
gelişimi geç komplikasyonlardandır. Literatürde, gelişebilecek
komplikasyonlar nedeniyle tedavisinin cerrahi olması gerektiğini savunan görüşler ağırlıkta olsa da, preoperatif tanı konulabilen hastalarda, oluşabilecek geç komplikasyonların sıklığının
azlığı nedeniyle sadece anti enflamatuvar ilaçlarla konservatif
tedavinin yeterli olacağını savunan görüşler de bulunmaktadır.
Sonuç olarak akut apandisit ön tanısı ile acil opere edilerek intraoperatif tanı konulmuş bir PON olgusunda tedaviye, nekrotik
materyalin eksizyonuna apendektominin eklenmesi sonucu
ağır basmaktadır.
79
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 119]
Ogilvie sendromu: Ne zaman cerrahi?
ŞAHİN KAHRAMANCA, CEM AZILI, GÜLAY ÖZGEHAN,
GAYE ŞEKER, TEVFİK KÜÇÜKPINAR, HÜLAGÜ KARGICI
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
Amaç: Mekanik sebepler olmaksızın kolonun akut ve masif
dilatasyonu olarak tanımlanan OS’nin patofizyolojisi tam olarak bilinmemektedir. En güçlü hipotez otonomik sinir sistemi
disfonksiyonu sonucu parasempatik innervasyonun azalması
ve sempatik innervasyonun artması sonucu meydana geldiği
şeklindedir. Gereç ve Yöntem: OS nedeniyle akut batın gelişerek opere edilmiş hasta sunulmuştur. Bulgular: On yıl önce
rektum kanseri nedeniyle opere olan 64 yaşındaki bayan hasta, karın ağrısı, kusma şikayeti ile acilde değerlendirilerek ileus tanısıyla hospitalize edildi ve medikal tedavi başlandı. Bir
gün sonra akut batın hali gelişen hastaya laparotomi yapıldı.
Çekum çapı yaklaşık 20 cm idi ve tüm kolon segmentlerinde
iskemik megakolon hali mevcuttu. Hastaya total kolektomi+uç
ileostomi uygulandı. Tartışma ve Sonuç: Etyopatogenezi tam
olarak anlaşılamayan OS’lu hastaların %90’ında, ekstra kolonik
hastalıklar vardır. Cerrahi, travma, yanık, sepsis, maligniteler,
sistemik hastalıklar, ve radyoterapi en sık rastlanılan hastalıklardır. Tipik şikayetler karın ağrısı, bulantı, kusma ve abdominal
distansiyon şeklindedir. Gold standart tanı yöntemi olmamasına rağmen tanıda en çok işe yarayan tetkikler düz grafi ve
tomografidir. Kolonda iskemi ve perforasyon görülen en ciddi
komplikasyonlardır. Perforasyon gelişen olgularda mortalite
%50’ye kadar çıkmaktadır. Konservatif tedavi olarak neostigmin ve kolonoskopinin başarısız olduğu durumlarda; laparotomi ve dekompresyon uygulanırken, laparotomide barsak
nekrozu ve perforasyon saptandığında tüp çekostomi, yaygın
nekroz varlığındaysa kolektomi+ileostomi+müköz fistül uygulanmalıdır. İleri yaş, 13 cm’nin üzerindeki çekum çapı, sistemik
hastalıklar, tanı ve tedavideki gecikme, başarılı kolon dekompresyonuna rağmen yüksek mortalite ve morbidite oranlarını
açıklamaktadır.
[PB - 120]
Peptik ulkus perforasyonunda laparokopik
tedavi açık ameliyata üstün müdür?
SELİM BİROL1, FAZİLET ERÖZGEN2, MURAT AKAYDIN3,
ERKAN YARDIMCI4, AKGÜN ÇELİK5, EKREM FERLENGEZ2,
AYSUN ŞİMŞEK ÇELİK6
1
Maltepe Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Haseki Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
3
Özel Vatan Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
4
Beziamlem Vakıf Üniversitesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
5
Özel Safa Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
6
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 2007
ve 2009 yılları arasında yapılan toplam 45 peptik ulkus perforasyonu amaliyatının retrospektif karşılaştırılması. Gereç ve
Yöntem: Vakıf Gureba Eğitim Araştırma Hastanesinde 2007 ve
2009 yılları arasında yapılan toplam 45 peptik ulkus perforasyonu ameliyatını hasta dosyaları ve ameliyat notları üzerinden
retrospektif olarak inceledik. Hasta cinsiyeti, yaşı, şikayetleri80
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
nin başlangıç süresi gibi demografik dataların yanında, batın
içi tahmini serbest sıvı miktarları, batın yıkama için kullanılan
sıvı miktarı, kullanılan dren sayısı, perforasyonun onarım şekli,
ameliyat süresi, ameliyat öncesi amilaz seviyeleri ve ameliyat
öncesi wbc değerleri de karşılaştırıldı. Son olarak toplam yatış
süreleri postop takip poliklinik sayıları hastaların iyileşmesini
gösterir bir bulgu olarak karşılaştırıldı. Bulgular: 2 yıllık sürede
toplam 45 hasta peptik ulkus perforasyonu tanısıyla ameliyat
edilmiştir. Bunlardan 11’i laparoskopik, 34’ü ise açık yöntemle
tedavi edilmiştir. Ortalama yaş Laparoskopik Grupta (LG) 30.7
iken, Açık Ameliyat Grubunda (AG) 41,79 yıl olarak belirlenmiştir. LG’de şikayetin başlama süresi ortalam 1 gün iken, AG’ de
1,27 gündür. Ortalama ameliyat süresi LG için 76 dk AG için 59
dk.’dır. Hasta başına kullanılan ortalama dren sayısı LG’de 1,63,
AG’ de 1,75 tir. Cerrahin tahmin ettiği batın içi serbest sıvı miktarı ortalaması KG’de hasta başı 258 cc, AG’ de 400cc’dir. Postoperatif kontrol poliklinik sayısı LG’de 1,9 iken AG’de 3,02’ dir
Kullanılan batın yıkama mayii LG’de ortalama 4200cc, AG’de
4790 cc olarak rapor edilmiştir. Son olarak hastanede ortalama
yatış süresi LG’ de 5,8 gün, AG’ de 6,2 gündür. Her iki grubun
ameliyat öncesi WBC ve amilaz değerleri benzerdir. Tartışma
ve Sonuç: Sonuçlar neticesinde LG’deki hastaların daha genç
ve şikayetlerinin üzerinden daha az zaman geçmiş olanlardan
seçilmiş olmaları, ameliyat süresinin ise AG’ye nazaran daha
uzun olması cerrahların ameliyatı yeni yeni benimsedikleri ve
alıştıklarının göstergesidir. Daha az yatış süresi ve az kontrol
poliklinik sayısı LG’deki en belirgin üstünlüktür.
[PB - 121]
Balık kılçığına bağlı ince barsak perforasyonu
ŞÜKRÜ TAŞ, FARUK ÖZKUL, ÖMER FARUK ÖZKAN,
MUHAMMET KASIM ARIK, ÖZTEKİN ÇIKMAN
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Çanakklae
Giriş ve Amaç: Yabancı cisimlerin yanlışlıkla yada bilerek yutulması klinikte sık karşılaşılan bir durumdur. Buna karşın yabancı cisimlere bağlı gelişen ince barsak perforasyonları nadir
görülen bir durumdur. Burada 10 gün önce balık yeme öyküsü
olan ve balık kılçığına bağlı jejunal perforasyon gelişen olguyu
sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 62 erkek hasta 4 gün önce
başlayan ve giderek artış gösteren karın ağrısı şikayeti ile acil
servise başvurdu. Hastanın özgeçmişinde 5 yıldır tip2 diyabeti
dışında bir özellik yoktu. Fizik muayenede karında yaygın hassasiyet ve rebaund mevcuttu. Laboratuar olarak wbc:11.8 ve
açlık kan şekeri 220 gr/dl dışında anormal bir değer gözlenmedi. Hastanın çekilen ayakta direkt karın grafisinde ince barsak
obstrüksiyonunu düşündüren genişlemiş lupa ait gaz gölgesi
izlendi. Tüm karın ultrasonografisi yoğun gaz nedeni ile suboptimal değerlendirildi ve bir özellik olmadığı bildirildi. Hasta 1
gün klinikte takip edildi. Fizik muayene bulguları gerilemeyen
hastaya operasyon planlandı. laparaskopik olarak başlanılan
ameliyatta jejunum ansında omentum tarafından sınırlandırılmış 5cm’lik bir kitle izlendi. Segmenter ince barsak rezeksiyonuna karar verildi. Orta hat insizyonla laparatomi yapıldıktan
sonra hazırlanan jejunum ansı rezeke edildi. Eksize edilen kitle
palpe edildiğinde kitlenin ince barsak lümenini konsantrik olarak daralttığı gözlendi. Kitle ortasında çizgisel tarzda keskin bir
yabancı cisim palpe edildi. Kitlenin patolojik incelenmesi yabancı cisim reaksiyonuna bağlı gelişen granülomatoz oluşum
olarak rapor edildi. Postoperatif hastada anamnez tekrar sorgulandığında 10 gün önce hastanın balık yediği tespit edildi.
Kliniği düzelen hasta Postoperatif 5. Günde taburcu taburcu
POSTER BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 122]
Geriatrik popülasyonda akut apandisit
HAKAN GÜZEL1, ŞAHİN KAHRAMANCA1, GAYE ŞEKER1,
İ. BURAK İREM1, İ. EMRE GÖKCE1, KÖKSAL BİLGEN2,
GÜNDÜZ TUNÇ3, TEVFİK KÜÇÜKPINAR1
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
2
Ordu Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ordu
3
Acıbadem Hastanesi, Ankara
1
Amaç: AA en sık acil genel cerrahi hastalıklarındandır. Bir kişinin ömrü boyunca AA nedeniyle opere olma ihtimali %7’dir.
Görülme sıklığı 20-30 yaşlarda pik yaparken, negatif apendektomi oranı %10-30 arasındadır. Mortalite %1’den azdır. Ancak
mortalite, morbidite ve negatif apendektomi oranları geriatrik
popülasyonda (GP) artmaktadır. Sosyo-ekonomik gelişmeler
ve tıbbi başarılar sayesinde, yaşlı nüfusun oranı giderek artmaktadır. Nüfusun yaşlandığı toplumlarda GP’da AA prevalansının giderek artan bir oranda gözlenmesi beklenmektedir.
Gereç ve Yöntem: 1972-2012 yılları arasında opere edilmiş
3229 AA olgusu, GP ve geriatrik olmayan hastalar olarak, 19721982 yılları Grup1, 1983-1992 yılları Grup2, 1993-2002 yılları
Grup3 ve 2003-2012 yılları da Grup4 şeklinde ayrılarak incelenmiştir. Bulgular: Çalışmamızdaki hastaların yaş ortalaması 30.1 idi ve %63.5’i erkekti. Hastaların 120’si (%3.7) geriatrik
yaş grubundaydı. GP’da rastlanılan komplike AA oranı %45.8
olarak tespit edildi ve geriatrik olmayan grup ile arasında istatistiksel anlamlı fark saptandı (p<0.001). G1 ile G2, G2 ile G3,
G3 ile G4 aralarında incelendiğinde, AA tanısıyla opere edilen
GP’daki hasta sayısının günümüze yaklaştıkça gruplar arasında
arttığını gözlemledik (p<0.001). Tartışma ve Sonuç: AA en sık
genel cerrahi acilidir. Genelde gençlerde görülmesine rağmen,
toplumun yaş ortalamasının artmasıyla AA görülen hastaların
yaş ortalaması da geçmiş yıllara nazaran yükselmektedir. Yaşla
paralel olarak komplikasyonların görülme sıklığı da artırmaktadır. İnsidansı gençlerde pik yapsa da, mortalite ve morbiditesinin yüksek olması gözönünde bulundurulduğunda GP’da AA
akılda tutulması gereken bir acildir.
[PB - 123]
Peptik ülser perforasyonu nedeniyle opere edilen
hastalarımızın değerlendirilmesi
METİN ŞENOL1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, HAKAN ÖZDEMİR1,
ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, YELİZ ŞAHİNER2
Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir
1
2
Amaç: Peptik ülser tedavisinde proton pompası inhibitörlerinin yaygın olarak kullanılmasıyla birlikte ülsere bağlı komplikasyonlar azalmıştır. Buna rağmen, peptik ülser perforasyonları
(PUP) halen acil serviste sıkça karşılaşılan cerrahi akut batın
nedenlerinden biridir. Kronik dispeptik şikayetleri olan, aniden
bıçak saplanır tarzda karın ağrısı olması ve çekilen grafilerde diyafram altı serbest hava görülmesi PUP düşündürmektedir. Bu
çalışmada, PUP nedeniyle opere edilen hastalarımızın sonuçları değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Ekim 2011 ile Ekim 2012
tarihleri arasında Nevşehir Devlet Hastanesi’nde PUP nedeniyle opere edilen 32 hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı ve bulguları değerlendirildi. Hastaların demografik bulguları, hastanede kalış süreleri, ülser yerleri, operasyon yöntemleri,
mortalite ve komplikasyon oranları incelendi. Bulgular: Hastaların %90,7’si (n:29) erkek, %9,3’ü (n:3) kadındı. Hastalarımızın
yaş ortalaması 43,18 (17-87) idi. Ortalama hastanede yatış süresi 7,9 (5-21) gündü. Ortalama hastanede yatış süresini arttıran
iki vaka oldu; birincisi postoperatif (p.o.) 11. gün batın içi abse
ve ileus gelişmesi üzerine reopere edildi ve 21. gün taburcu
edildi, ikincisi ise p.o. YBÜ’nde 18 gün kaldı. Peroperatuvar 28
(%87,6) duodenal, 3 (%9,3) prepilorik ve 1 (%3,1) antral ülser
tespit edildi. 4 (%12,5) hastada preoperatif Akut Apendisit düşünüldüğü için önce McBurney insizyon yapıldı, ardından göbek üstü median insizyonla operasyona devam edildi. 1 (%3,1)
hastaya sağ paramedian ve 2 (%6,2) hastaya da diagnostik
laparoskopi yapıldı. Diagnostik laparoskopi yapılan hastalara laparoskopik Graham rafi uygulandı. Toplamda hastaların
%21,8’ine (n:7) preoperatif PUP tanısı konulamadı. Hastaların
%96,8’ine (n:31) Graham rafi ve %3,1’ine de (n:1) pilor stenozu
nedeniyle Heineke-Mikulicz piloroplasti yapıldı. Tartışma ve
Sonuç: Sonuç olarak, peptik ülser perforasyonu tanısını preoperatif olarak koymak sanıldığı kadar kolay değildir. Cerrahi
akut batına neden olan diğer patolojilerle karıştırılabilmektedir. Graham rafi ile onarım etkili, güvenilir ve en sık kullanılan
yöntemdir. Minimal invaziv cerrahi tekniklerin gelişmesiyle laparoskopik onarım da sıkça uygulanır hale gelmektedir.
[PB - 124]
Akut kolesistitte laparoskopik kolesistektomi;
ne zaman ve neden?
METİN ŞENOL1, HAKAN ÖZDEMİR1, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1,
İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, YELİZ ŞAHİNER2
Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
1
Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir
2
Amaç: Kolelitiazis ve akut kolesistit tedavisinde altın standart
laparoskopik kolesistektomidir (LK). Akut kolesistitte (AK) operasyonun zamanlaması konusunda tartışmalar devam etmektedir ve görüş birliğine varılamamıştır. Akut kolesistit atağı
başlamasından sonraki ilk 72 saat içerisinde kolesistektomi
yapılmasını önerenler olduğu gibi, 4-6 hafta sonra yapılmasını
savunanlar da mevcut. Bu çalışmada, AK nedeniyle ilk 72 saat
içerisinde ve 4-6 hafta sonra LK yapılan hastalarımızın sonuçPOSTER BİLDİRİLER
81
P O STE R
edildi. Tartışma ve Sonuç: Kaza ile yutulan balık kılçıkları ince
barsaklarda en fazla perforasyona neden olan yabancı cisimlerdir. Perforasyonun daha çok distal ileum gibi lümenin dar
olduğu yerlerde görüldüğü bildirilse de bizim olguda olduğu
gibi jejunumda gözlenebilmektedir. Balık kılçığına neden olduğu barsak perforasyonuna bağlı komplikasyonlar; lokalize
abdominal abse, kolorektal, kolovezikal ve enterovezikal fistül,
inflamatuar kitle veya omental psödotümör oluşumu, piyemi
ve endokardittir. Bizim olguda inflamatuar bir kitle izlendi. Yabancı cisim yutulmasının preoperatif tanısı zordur. Yutma olayı
kaza ile olduğundan bizim olguda olduğu gibi hasta genellikle
unutur ve bunu anamnezde belirtmez. Genelde hastalar akut
karın bulguları ile nedeni ile acil servise başvurmaktadırlar. Balığın çok tüketildiği toplumlarda balık kılçığına bağlı da akut
batına neden olabileceği unutulmamalıdır.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
ları değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Aralık 2011 ile Aralık
2012 tarihleri arasında Nevşehir Devlet Hastanesi’nde AK tanısıyla opere edilen 82 hastanın dosyaları retrospektif olarak
tarandı. 76 hastaya LK, diğer 6 hastaya da geçirilmiş üst batın
ameliyatı nedeniyle açık kolesistektomi yapıldı. İlk 72 saatte LK
yapılanlar Erken Grup, 4-6 hafta sonra LK yapılanlar Geç Grup
olarak sınıflandırıldı. Kolesistektominin zamanlaması cerrahın
tercihine göre değişmekteydi. Bulgular: İki grup arasında
hastaların cinsiyeti, yaşı, ek sistemik hastalıkları ve ameliyat
süreleri açısından anlamlı fark tespit edilmedi (P>0,05). Hastalardan üçünde akalküloz kolesistit saptandı (%3,9). Hastaların
%44,7’sine (n:34) erken, %55,3’üne (n:42) geç LK yapıldı. Erken
Gruptaki 3 (%8,8) hastada, Geç Grupta ise 4 (%9,5) hastada
operasyon açığa dönülerek tamamlandı. İki grup arasında açık
ameliyata dönüş bakımından fark saptanmadı (P>0,05). Mortalite ve morbidite oranlarında iki grup arasında anlamlı fark
bulunmamıştır (P>0,05). Geç Gruptaki 5 (%11,9) hasta, ilk ataktan operasyon zamanına kadar geçen sürede tekrarlayan akut
kolesistit (n:2) veya akut pankreatit (n:3) atağıyla acil servise
başvurdu ve hastanede yatarak tedavi edildi. Toplam hastanede yatış süresi Geç Grupta anlamlı derecede yüksek bulundu
(P<0,05). Tartışma ve Sonuç: Erken ya da geç Laparoskopik
Kolesistektomi yapılan hastalar arasında mortalite ve morbidite açısından anlamlı fark saptanmamasıyla birlikte erken
kolesistektektomi hastanın ilk yatışı sırasında etkili ve güvenli
bir şekilde yapılabilmektedir. Operasyonun ertelenmesi tekrarlayan akut kolesistit veya akut pankreatit gibi komplikasyon
oranlarını arttırmaktadır.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
bu değer 5,19±5,15 olarak hesaplandı, appendisit hastalarındaki yükseklik istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,001). NLR’nin
yüksek olması ile patolojide akut appendisit çıkma arasında
istatistiksel anlamlı ilişki olduğu görüldü (p<0,001). Tartışma
ve Sonuç: Birleşik Devletler’in verilerine göre akut appendisit
1,1/10000 insidansla %7 oranında görülür (1,2). Erkeklerde 3:2
gibi bir oranla daha fazla görülmektedir. Akut appendisit hayatın 2’nci dekatında (10-19 yaş) en fazla oranda görülür (2). Akut
appendisit tanısında inflamatuar belirteçler olarak WBC, CRP,
IL-6, IL-10 kullanılabilir(3). Goodman ve ark tarafından NLR’nin
inflamatuar belirteç olduğu, 3,5’ten büyük olduğu durumlarda akut appendisit açısından anlamlı oldu savunulmaktadır(4).
Hastalarımızın 216’sında (%69,68) NLR 3,5’ten yüksek tespit
ettik (p<0,01). Bialas ve ark tarafından yapılan çalışmada NLR
daha sensitif (%77,5 vs. %55) fakat daha az spesifik (%73,3 vs.
%81,6) olarak tespit edilmiş (5). Bizim çalışmamızda ise hem
daha sensitif (%76,6 vs. %69,5) hemde daha spesifik (%59,3 vs
%57,4) olarak tespit ettik (p>0,05). Sonuç olarak NLR akut appendisit tanısında kullanılabilir bir parametredir.
[PB - 126]
Apendektomi spesimeninde nadir görülen
histopatolojik bulgular: Klinisyen için
neyi ifade eder?
SAMİ AKBULUT1, NİLGÜN SÖĞÜTÇÜ2, YUSUF YAĞMUR1,
MURAT BAŞBUĞ1, RIDVAN YAVUZ1, SALİM AKDEMİR3
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Bölümü, Diyarbakır
2
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Patoloji Bölümü, Diyarbakır
3
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Anestezioloji Bölümü, Diyarbakır
1
[PB - 125]
Akut appendisitte nötrofil lenfosit oranının önemi
YUSUF SEVİM1, OZAN BARIŞ NAMDAROĞLU2,
MUHAMMET YENER AKPINAR3, AHMET GÖKTUĞ ERTEM4
Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kampüs Devlet Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
2
Sincan Dr. Nafiz Körez Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
3
Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kampüs Devlet Hastanesi,
İç Hastalıkları Kliniği, Ankara
4
Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kampüs Devlet Hastanesi,
Kardiyoloji Kliniği, Ankara
1
Amaç: Akut appendisit öntanısıyla appendektomi yapılmış
hastalarda sınırlı olarak çalışılmış olan nötrofil lenfosit oranının tanısal değerini tespit etmeyi, skorlama sistemlerinde
kullanılabilirliğini tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem:
Sincan Dr Nafiz Körez Devlet Hastanesi’nde 1 Ocak 2012 ile
15 Aralık 2012 tarihleri arasında, appendektomi uygulanmış
310 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların yaşları, cinsiyetleri, preoperatif WBC, nötrofil yüzdesi,
lenfosit yüzdesi ve nötrofil lenfosit oranları (NLR), çekilen US
sonuçları ve patoloji raporları kaydedildi. Bulgular: Değerlendirilen 310 hastanın %56,8 (n=176) erkekti. Ortalama yaş
24,48±12,20 idi. Hastaların %73,55’ine (n=228) preoperatif US
uygulandığı, 120’sine akut appendisit uyumlu, 93’üne uyumlu değil, 15’ine ise şüpheli olarak rapor edilmişti. Hastaların
patoloji sonuçları incelendiğinde 54 hastanın (%17,42) inflamasyon bulgusu olmayan appendiks vermiformis (negatif appendektomi) olarak rapor edildiği görüldü. Patolojik sonuçlar
incelendiğinde 14 hastanın (%5,47) perfore, 5 hastanın (%1,95)
gangranöz akut appendisit, 1’er hastanın karsinoid ve müsinöz
kistadenom olduğu görüldü. Akut appendisit çıkan hastalarda NLR oranları incelendiğinde ortalama değer 7,00±5,60
olarak hesaplanırken negatif akut appendisit olan hastalarda
82
Amaç: Bu çalışmadaki primer amacımız akut apandisit ön tanısıyla ameliyat edilen hastaların apendektomi spesimenlerinde
saptanan sıradışı histopatolojik bulguları okuyucularla paylaşmaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2006 ile Aralık 2012 tarihleri
arasında Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinde akut
apandisit ön tanısıyla apendektomi yapılan hastaların patoloji
raporları retrospektif olarak incelendi. Bu raporlarda alışılmışın
dışında saptanan patolojik terimler deneyimli bir patolog tarafından tekrar kontrol edildi. Başka cerrahi işlemler sırasında insidental olarak yapılan apendektomiler ve 16 yaşından küçük
hasta grupları bu çalışmanın dışında bırakıldı. Akut apandisit
(gangrenöz, flegmanöz, süpüratif ve perfore), lenfoid hiperplazi, apendiks vermiformis şeklinde rapor edilen olgular çalışma
dışı bırakıldı. Bulgular: Yaşları 16 ile 84 yıl (32.4±14.6 yıl) arasında değişen 100’ü kadın ve 99’u erkek olmak üzere toplam 199
hasta bu çalışmaya dahil edilebilme kriterlerine uygun bulundu. Patolojik olarak hastaların 76’sında E. vermikularis, 68’inde
fibröz obliterasyon, 15’inde müsinöz kistadenom, 9’unda karsinoid tümör, 8’inde eozinofilik infiltrasyon, 8’inde mukosel,
5’inde apendiküler divertikülit 2’sinde tuberkülöz appendisit,
2’sinde granulomatöz appendisit, 2’sinde yabancı cisim tipi
reaksiyon ve birer hastada goblet hücreli karsinom, lenfoma,
duplikasyon ve müsinöz hiperplazi saptandı. Karsinoid tümör
ve goblet hücreli karsinom saptanan hastaların tumünde tümör çapı 2 cm’nin altında idi ve tamamı distal lokalizasyonlu
idi. Bu yüzden ek bir cerrahi müdahale yapılmadı. Tartışma ve
Sonuç: Makroskopik görünümü normal olsa bile apendektomi
spesimenlerinin histopatolojik olarak incelenmesi önlenebilir
sıradışı hastalıkların erken tanınmasını sağlayacaktır. Bu durum
özellikle apendiks tümörlerinde çok daha fazla önem arz eder.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 127]
Son on yılda intestinal obstrüksiyon nedeniyle
opere ettiğimiz abdominal hernilerin irdelenmesi
ENDER ÖZER1, AHMET KOCAKUŞAK2, ÖMER GÜNGÖRÜR2,
MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2, SOYKAN ARIKAN3,
MEHMET CELAL KIZILKAYA2, SUAT BENEK2
Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa
2
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
3
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
1
Amaç: Acil kliniğimizde 2003-2013 yılları arasında, intestinal
obsrüksiyona neden olan ve buna bağlı olarak opere edilen
abdominal herni tiplerinin ve oranlarının tespiti amacıyla bu
çalışma planlandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya kliniğimizde 2003-2013 yılları arasında barsak tıkanmasına bağlı opere
edilen 576 abdominal hernili hasta dahil edildi. Hastaların dosyaları retrospektif olarak tarandı. Bulgular: Çalışmaya dahil
edilen 576 abdominal hernili hastadan 441 tanesi erkek, 135
tanesi bayan hasta idi. Hastalarda barsak obstrüksiyonuna en
sık neden olan abdominal herni tipi; sağ etrangule inguinal
herniydi (%44,44). Bunu %28,29 oranıyla sol etrangule inguinal herni izliyordu. Serimizde özellikle bayan hastalarda en sık
görülen tip ise; etrangule insizyonel herni olmuştur. Ayrıca üç
erkek hastamızda da bochdalek hernisi saptanmıştır. Tartışma
ve Sonuç: Etrangule abdominal herniler cerrahi acillerde sık
rastlanılan klinik problemlerdir. Bu vakaların cerrahi tedavisinde uygulanan yöntemler konusunda, post operatif nüks fıtık
ve cerrahi alan enfeksiyonu ihtimali nedeniyle hala tam bir fikir
birliğine varılamamıştır. Serimizde uyguladığımız prolen mesh
takviyeli ve takviyesiz yöntemler karşılaştırılmış olup, ikisi arasında post operatif cerrahi alan enfeksiyonu ve nüks fıtık gelişme olasılığı açısından anlamlı bir farklılık gözlemlenmemiştir.
[PB - 128]
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
gulanan 7 vakanın tamamı 2. Grupta olup diğer hastalar gastrorafi ile tedavi edilmiştir ve pasajın engellenmesi de iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05). Tartışma ve
Sonuç: Ramazan ayının peptik ülser perforasyonu vakalarının
artması üzerine etkisi olduğu istatistiksel olarak saptanmıştır.
[PB - 129]
Batı dünyasında nadir bir akut batın sebebi:
Soliter çekum divertikülitinde
nasıl yaklaşılmalıdır?
ÖMER GÜNGÖRÜR2, AHMET KOCAKUŞAK2, ENDER ÖZER1,
MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2,
MEHMET CELAL KIZILKAYA2, ADNAN HUT2, SUAT BENEK2
Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
1
2
Amaç: Soliter çekum divertikülitinin cerrahi tedavisinde yaklaşım tarzımızı belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada
acil kliniğimizde 1999 yılında opere edilen 28 yaşında erkek
hasta ve 2012 yılında opere edilen 21 yaşında kadın hastanın
dosyaları retrospektif olarak tarandı. Bulgular: Çalışmaya dahil
edilen her iki hastanında fizik muayenesinde batın hassasiyeti
ve subfebril ateş mevcuttu. Direk batın grafilerinde sağ alt kadranlarında gaz stopajı gözlenmişti. Erkek hastanın yatış anındaki beyaz küre sayısı 12500/mm3 iken kadın hastada lökositoz
yoktu. Her iki hasta da hastaneye akut apandisit ön tanısı ile
interne edilmişti. Tartışma ve Sonuç: Tüm divertikülitlerde
olduğu gibi çekum divertikülitinde de cerrahi tedavi öncelikli seçenek olmamasına rağmen, akut apandisit kliniğini taklit
etmesi nedeniyle teşhisi genellikle operasyon esnasında konmaktadır. Soliter çekum divertikülitinde medikal tedaviye yanıt
alınamayan vakalarda altın standart tedavi yöntemi, rutin appendektomi ile birlikte çekum veya divertikül rezeksiyonudur.
Ramazan ayının peptik ulcus perforasyonu
üzerine etkisi
[PB - 130]
ENDER ÖZER1, AHMET KOCAKUŞAK2, ÖMER GÜNGÖRÜR2,
MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2, SOYKAN ARIKAN3,
MEHMET CELAL KIZILKAYA2, SUAT BENEK2
Kolon ve rektum hastalıklarının neden olduğu
obstrüksiyonlar sebebiyle son on yılda
opere ettiğimiz hastaların irdelenmesi
Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
3
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
1
2
Amaç: Ramazan Ayı orucunun peptik ulcus perforasyonu gelişimi üzerinde olumsuz herhangi bir etkisinin olup olmadığının
tespiti amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Retrospektif olarak acil
cerrahi servisimizde peptic ulcus perforasyonu tanısı nedeni ile
son 6 yılda (72 ay) son ramazan ayını da içine alacak şekilde (1
Ağustos 2006- 31 Temmuz 2012 arası) ameliyat edilen hastalar
iki grup halinde değerlendirildi. Ramazan aylarını (toplam 6 ay)
içine alan Grup 1 ile diğer 66 ayda ameliyat edilen Grup 2’deki
hastalar karşılaştırıldı. Bulgular: Toplam 415 hastanın 93 tanesi
1. Grup’ta, 322 tanesi 2. Grup’ta yer aldı. İlk gruptaki hastaların
85 tanesi erkek, 8 tanesi kadın idi. Ramazan olmayan aylara ait
süre 11 kat arttığı halde hasta sayısı ramazan aylarında 3 kat
artmıştır (p<0.05). Yaş ve cinsiyet irdelendiğinde istatistiksel
anlam farkına ulaşılmamıştır. Predispozan faktörler, antiülser
ilaç kullanımı ve demografik farklar iki grup arasındaki farkta
anlamlı bulunmadı. Ramazan aylarında aylık ortalama ameliyat
sayısı 15.5, diğer aylarda ise 4.9 idi. Ülserin duodenumdan geçişi engellemesi nedeni ile gastroenterostomi ve vagotomi uyPOSTER BİLDİRİLER
ÖMER GÜNGÖRÜR2, AHMET KOCAKUŞAK2, ENDER ÖZER1,
MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2,
MEHMET CELAL KIZILKAYA2, ADNAN HUT2, SUAT BENEK2
Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
1
2
Amaç: 2003-2013 yılları arasında acil kliniğimizde, intestinal
obsrüksiyona neden olan ve buna bağlı olarak opere edilen
kolon ve rektum hastalıklarının tiplerinin ve oranlarının tespiti
amacıyla bu çalışma planlandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya kliniğimizde 2003-2013 yılları arasında barsak tıkanmasına bağlı olarak opere edilen 325 kolon veya rektum hastalığı
olan hasta dahil edildi. Hastaların dosyaları retrospektif olarak
tarandı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 325 hastadan 75 tanesinde (%23,04) sigmoid kolon tümörü mevcuttu. Bu, bizim
serimizde obstrüksiyona en sık yol açan nedendi. Ardından
%17,84 oranı ile sigmoid kolon torsiyonu ikinci en sık neden
olarak karşımız çıkmaktaydı. Her ne kadar literatürde görülme
sıklığı az olsada 2 hastamız da obtrüksiyona neden olan çekum
torsiyonu nedeni ile opere edilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Kolon tümörlerinin (265 hasta) rezeksiyon-anastomoz (86 hasta)
83
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
oranı %32.5 olup, anastomoz yapılan hastalarda saptırıcı stoma oranı %5.8 (5 hasta) idi Saptırıcı stoma yapılmadan yapılan rezeksiyon-anastomozlarda stoma yapılanlara göre fistül
oranı benzerdi. Saptırıcı stomanın mevcut olduğu 5 hastada
anastomoz fistülü olmazken, diğer 86 hastanın 2 tanesinde
biri kontrollü ve kendi kapanan olmak üzere anastomoz fistülü görülmüştür. Bu çalışmanın bize göre en can alıcı noktası;
acil ameliyat da olsa, bağırsak temizliği yapılmamışsa da, genel
durumu iyi olmasa da (hasar koruyucu cerrahi adayı değilse)
rezeksiyon anastomoz (saptırıcı stoma eklenebilir) altın standarttır. Çünkü rezeksiyon ve anastomoz yapılmaksızın stoma
yapılmış olan (Hartman prosedürü) hastaların neredeyse tamamında stoma değişik sebeplerle kapatılamamıştır.
[PB - 131]
Medikal tedaviye yanıt vermeyip opere
edilen mekanik barsak obstrüksiyonlarının
nadir sebepleri
ÖMER GÜNGÖRÜR2, AHMET KOCAKUŞAK2, ENDER ÖZER1,
MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2, SOYKAN ARIKAN3,
MEHMET CELAL KIZILKAYA2, SUAT BENEK2
Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa
2
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
3
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
1
Amaç: 2003-2013 yılları arasında acil kliniğimizde, intestinal
obsrüksiyon nedeniyle opere edilen 1076 hastadan, obstrüksiyon etyolojisi diğerlerine göre daha nadir olan 77’sinin irdelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada kliniğimizde 20032013 yılları arasında barsak tıkanmasına bağlı olarak opere
edilen 1076 hastadan diğerlerine göre daha nadir etyolojiye
sahip olan 77 tanesinin dosyaları retrospektif olarak tarandı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 77 hastadan mekanik barsak
obstrüksiyonuna yol açan en sık nedeninin internal herniasyon
olduğu görüldü. (13 hasta) Bunu sırasıyla; ince barsak torsiyonu (12 hasta) ve ince barsak tümörü (11 hasta) izlemekteydi.
Diğer nadir nedenler arasında; yabancı cisim, invajinasyon, batın içi lap ve ovaryan abse gibi durumlar yer almaktaydı. Tartışma ve Sonuç: Her cerrah standart veya zorlu cerrahi hastalıklara karşı nasıl davranacağının eğitimini almış bir uzman olduğu
halde esas sorunu, teşhis ve yönetiminin belki de daha basit
olduğu nadir vakalar nedeni ile yaşamaktadır. Yeterli tecrübeyi
elde etmek için 1076 bağırsak obstrüksiyonunu ameliyat etmiş
olan cerrahi ekip deneyimlerini irdelemektedir.
[PB - 132]
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
tır. Hastaların akibetlerinin öğrenilmesi için telefon ile bağlantı
kuruldu, ancak 31 hastaya ulaşılabildi. Bunlardan ikisinin ameliyat sonrası önerimizle yaptırdıkları kolonoskopi tetkikleri sırasında çekum tümörü saptanıp ameliyat olduğu, birinde de
inflamatuar bağırsak hastalığı tespit edildiği öğrenildi. Bulgular: Çalışmayı oluşturan 28 hastanın 4 tanesinin tekrar apandisit atağı geçirerek ameliyat olduğu tespit edildi. Serimizde
normal populasyona göre istatistiksel anlam farkı olmaması
(p<0.05) interval apendektominin aleyhinedir. Çalışmadaki
hastaların 21 tanesinde lökositoz ve veya ateş mevcuttu. Ancak
takip sırasında tamamının klinik ve laboratuar bulguları gerilemiştir. Hastanede ortalama kalış süresi 5.7 gündü. Tartışma ve
Sonuç: İnterval appendektominin nerede ise malpraktis derecesinde gereksiz olduğunu ve buradaki esas önemli noktanın,
mevcut kitlenin ayırıcı tanısı için neler yapılması gerektiğinin
yönetimi olduğunu düşünüyoruz.
[PB - 133]
Acilde genel cerrah için bir kabus:
Uterus bicornis ve gebelik nedeni ile
intraabdominal masif kanama
AHMET KOCAKUŞAK2, SERBÜLENT AYDIN3, YAKUP BAYKUŞ3,
RULİN DENİZ3, ENDER ÖZER1, ÖMER GÜNGÖRÜR2
Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
3
Bingöl Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Bingöl
1
2
Amaç: Nadir görülen fakat oldukça fatal seyirli olan bir klinik
antitenin vaka takdimi eşliğinde irdelenmesi. Gereç ve Yöntem: Acil servise baygın halde getirilen 4. çocuğuna gebe 25
yaşındaki hastanın fizik muayene ve laboratuvar bulguları ile
ameliyat raporu incelendi. Bulgular: Ani bir karın ağrısı atağını
takiben bilincinde bozulma olduğu yakınları tarafından ifade
edilen hastanın Hematokrit değeri %20.4, arteryel tansiyonu
80/50 mm Hg, ve nabzı filiform idi. Yapılan acil ultrasonografide
fetal kalp seslerinin yanı sıra batın yaygın ve yoğun sıvı ile tamamen dolu olarak görüldü. Parasentezde kan aspire edilmesi
üzerine acil laparotomi yapıldı. Fetusun rüptüre olan rudimenter horndan batın içine düştüğü ve placentanın da bu yapının
içinde olduğu görüldü. Kadın doğum uzmanının da önerisi ile
rüptüre olan horn rezeke edilip sağlam olan uterus kavitesi primer tamir edildi. Nekahat döneminde sorun yaşamayan hasta
ameliyat sonrası 3. günde taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç:
Acilde bayılan gebe hasta profili ektopik gebeliğin prototip kliniği olup uterus bicornis unicollis mevcut bir hastada fetus boyutu da zamanla büyüdüğünden kaçıncı gebeliği olursa olsun
genel cerrahın müdahale etmesini gerektiren rüptüre ve masif
kanamaya yol açabilir.
Plastrone apandisitte interval appendektomi
AHMET KOCAKUŞAK2, ENDER ÖZER1, ÖMER GÜNGÖRÜR2,
MUZAFFER AKINCI2, FAZİLET ERÖZGEN2, SOYKAN ARIKAN3,
MEHMET CELAL KIZILKAYA2, SUAT BENEK2
[PB - 134]
Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa
2
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
3
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
SERHAT AKAY1, FEVZİ CENGİZ2, TAYLAN ÖZGÜR SEZER3,
ZEKİ DOĞAN1, NAZİF ERKAN2, MUSTAFA YILMAZ3
1
Amaç: Plastrone appendektomide interval appendektominin
gerekliliğinin tartışılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Sağ alt kadranda kitle nedeni ile acil cerrahi servisimizde son 8 yılın ilk
5 yılında başarılı medikal tedavi ile taburcu edilen 156 hasta
retrospektif olarak incelendi. Girişimsel radoloji ile veya cerrahi
olarak abse drenajı uygulanan hastalar çalışma dışı bırakılmış84
Dalağın travma dışı acilleri
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, İzmir
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
3
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İzmir
1
2
Amaç: Dalak, travma dışı batınla ilgili acillerde sık rastlanmayan fakat travmatik nedenli durumlar kadar önemli bir organPOSTER BİLDİRİLER
dır. Sağlıklı bir bireyde dalak dokusunun korunması önem
taşımaktadır ve bu durumlarda cerrahi yaklaşımdan önce
konservatif yaklaşımlar öne çıkmaktadır. Altta yatan etiyoloji ve hastanın durumuna göre splenektomi bazı hastalarda
kaçınılmaz olmaktadır. Gereç ve Yöntem: Eğitim araştırma
hastanesi ve üniversite acil tıp kliniğine karın ağrısı nedeniyle
gelip travma dışı dalak acilleri saptanan 14 olguyu demografik
özellikleri, özgeçmişleri, şikayetleri, tanı ve tedavi özellikleriyle
sunduk. Bulgular: Olgulardan 5’inde splenik enfarkt, 3’ünde
spontan rüptür, 2’sinde torsiyon, splenik ven trombozu ve 1’er
hastada parankimal hematom ile rüptüre splenik arter anevrizması saptandı. Hastaların hepsinde lökositoz ortak laboratuvar bulgusuydu. Enfarkt saptanan olgularda ultrasonografiler
normal saptanmış ve tanı intravenöz kontrastlı batın bilgisayarlı tomografiler ile konulmuştu. Bir splenik enfarkt hastası eş
zamanlı serebrovasküler hastalık nedeniyle opere edilmemiş
ve izlemde miyokardial enfarktüs geçirmesi sonucu mortalite
gelişmiş, splenik hematomu olan hasta ise postoperative dönemde hemorajik şok nedeniyle kaybedilmiştir. Tartışma ve
Sonuç: Dalağın travma dışı acilleri, nadiren klinik prezentasyona neden olabilirken tanısında ileri radyolojik görüntüleme
gerektirebilen, sol üst kadran, hipovolemik şok gibi semptom
ve bulgularla başvuran hastalarda ayırıcı tanıda düşünmesi gereken durumlardır.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
sed mortality rates . Emergency operation, increasing age and
male sex (8/10) were associated with increased complication
rates. Tartışma ve Sonuç: The patients who were admitted
as emergencies (30.5%), were slightly older and had a more
advanced tumour stage than patients admitted electively. The
Hartmann’s procedure was previously considered the safest
option, avoiding the risk of anastomotic leakage. In norway
series, 25% of the patients underwent Hartmann’s procedure
with 19% mortality. Our series also showed the same rates.
Hartmann’s procedure is associated with high complication
and mortality rates, as also shown in other studies. İncreasing
age were associated with increased complication rates. Emergency operation is associated with high mortality and complication rate and should be avoided if possible. If immediate
operation is necessary, resection and primary anastomosis seems justified in most cases, but the optimal treatment is still an
issue for critical evaluation in future studies.
[PB - 136]
Akut batın olgularında diagnostik
laparoskopi deneyimimiz
ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, HAKAN ÖZDEMİR1, METİN ŞENOL1,
İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, YELİZ ŞAHİNER2
[PB - 135]
Short term outcome after emergency surgery
for obstructed colorectal cancer
NURAYDIN OZLEM, KADİR YILDIRIM, SADIK KEŞMER,
M SENCER ÖZSOY, UMUT YILMAZYILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Amaç: Our aim was to evaluate postop mortality and complications in our obstructed colorectal cancer series. Gereç ve
Yöntem: Our patients’ clinic data were collected from 2008 to
2013. This work was retrospectively done. Resection of the tumour-bearing segment of the colon was done in all patients
have obstructing rectosigmoid tumor. Data regarding elective or emergency presentation, preoperative examinations,
operative treatment, histopathological findings and per- and
postoperative complications were registered. Post operative
mortality was defined as death during hospital stay. Bulgular:
635 patients had colorectal surgery. 194 of 635 (30.5%) had
emergency operations. 55 of the patients who had emergency
operations were died. 24 of 194 had obstructing lesions with
tumour in rectosigmoid region. 5 of 24 (20%) patients also
have perforation. Median age of patients who had an emergency operation was 73.7 (45-101) years, compared to 67.8
(31-88) years for those who had an elective operation. The
patients who have obstructing tumor have the mean length
of stay was 12.7 days. there was a shorter length of stay the
patients who have resection without anastomosis than the
patients with primary anastomosis because of fearing of anastomotic leakage of surgeon. Patients who underwent emergency operations more often underwent resection without
anastomosis (55%). These patients have some postop complications ie wound infection, anastomotic leakage, eviseration, evantration, necrosis of colostomy stump, intraabdominal
abscess. 3 of 24 (%12.5) patients were died. In patients with
left sided obstruction, the mortality rate was 15% following
Hartmann’s procedure and 9% following segmental resection
with primary anastomosis . emergency operation, increasing
age and advanced tumour stage were associated with increaPOSTER BİLDİRİLER
Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir
1
2
Amaç: Preoperatif yöntemlerle kesin tanısı konulamayan
akut batın olgularında yapılan diagnostik laparoskopi, tanıyı kesinleştirmede yardımcı olup gereksiz cerrahi işlemlerin
önüne geçmektedir. Bu çalışmada preoperatif tetkiklerle tanı
konulamayan akut batın olgularında diagnostik laparoskopi
sonuçlarımız sunulmuştur. Gereç ve Yöntem: Eylül 2011 ile
Aralık 2012 tarihleri arasında akut batın tanısı alan 347 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Preoperatif tetkiklerle tanıya gidilemeyen ve diagnostik laparoskopi yapılan
12 hastaya ait veriler değerlendirildi. Bulgular: Hastaların yaş
ortalaması 29.3 (17-58), 7 hasta (%52.3) kadın, 5 hasta (%41.6)
erkek idi. 2 hastada peptik ulcus perforasyonu tespit edildi
(%16.6) ve laparoskopik graham rafi yapıldı. Bir hastada (%8.3)
travmatik karaciğer laserasyonu tespit edildi ve aktif kanama
gözlenmeyen hasta takibe alındı. 3 hastada (%24.9) over kist
rüptürü gözlendi ve laparaskopik olarak hemostoz sağlandı.
Akut apandisit tespit edilen 3 hastadan (%24.9) 2’sine laparoskopik, 1’ine Mc Burney insizyonla apendektomi yapıldı. Akut
nekrotizan pankreatit tespit edilen bir hastada (%8.3) laparotomi ile nekrozektomi yapıldı. Mezenter iskemi gözlenen 2
hastada laparatomi ile barsak rezeksiyonu yapıldı. Tartışma ve
Sonuç: Sonuç olarak tanı konulamayan vakalarda diagnostik
laparoskopi etkin bir tanı ve tedavi aracıdır. Böylece mevcut
patolojiye, ilerlemeden ve laparatomi gereksinimini azaltarak
müdahale etme şansı doğmaktadır. Diagnostik laparoskopi,
mortalite ve morbiditenin azalmasına katkı sağlayacak önemli
bir seçenektir.
85
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 137]
Yeni açılan devlet hastanesi 10 yataklı ikinci
basamak cerrahi yoğun bakım deneyimimiz
YELİZ ŞAHİNER1, İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER2, HAKAN ÖZDEMİR2,
METİN ŞENOL2, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR2
1Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi,
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir
2
Dr. İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
Amaç: Bu çalışma da Nevşehir Devlet Hastanesi yoğun bakım
ünitesinde son 2 yıldır yatırılarak takip ve tedavi edilen hastaların yaş, cinsiyet, tanı, apache II skoru gibi demografik özelliklerini incelemek ve yeni açılan bir devlet hastanesinin 10 yataklı
yoğun bakım ünitesinde takip edilen cerrahi hasta spektrumunu saptamaktır. Gereç ve Yöntem: 2001-2012 tarihleri arasında Nevşehir Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinde takip
edilen hastaların yaş, cinsiyet, tanı, YBÜ de kalış süresi entübasyon ihtiyacı olup olmaması apache II skoru ve bu skora bağlı
beklenen ölüm oranı ile gerçekleşen mortaliteyi değerlendirmek için veri bankası tarandı son 2 yılda YBÜ’de izlenen 98
hasta çalışmaya dahil edildi. Verileri değerlendirmek için SPSS
17,0 programı kullanıldı. Bulgular: 2011-2012 yılları arasında
YBÜ de toplam 98 cerrahi hastanın takip ve tedavisi yapılmıştır.
Hastaların %35’i (n:34) kadın ve %65’i (n:64) erkektir hastaların
ortalama yaşı 63.5 (min:16, max:95) olarak bulunmuştur. Hastaların %80’i (n:78) mekanik ventilatöre ihtiyaç duymamışken
geri kalan %20 hastada (n:20) yoğun bakımda kalış süresince
en az 1 kez mekanik ventilatör ihtiyacı doğmuştur. Hastaların
ortalama yoğun bakımda kalış süresi 6 gün (min:2, max:30)
olarak bulunmuştur. Yoğun bakım ünitesinde sırasıyla en fazla gastrointestinal sistem kanserleri (n:41), multıple travma
(n:33), ileus (n:22) ve nekrotizan fasiit (n:2) hastaları takip ve tedavi edilmiştir. Bu hastaların ortalama apachi II skoru 9 (3 -19)
olarak bulunmuştur. Apache II skoru yüksek hastalara rağmen
YBÜ de gerçekleşen ortalama mortalite oranı %10 (n:10) olarak
bulunmuştur. Tartışma ve Sonuç: Yeni açılan bir devlet hastanesinde yaklaşık 2 yıllık bir periyotta YBÜ de takip edilen cerrahi hastalarının bazılarında apache II skorunun yüksek olduğu
görünmüstür. Bu hastaların büyük çoğunluğu yaşlı popülasyonda olup onkolojik nedenlerle ameliyata alınıp tedavileri
yapılmıştır. Yüksek skorlu hastalara rağmen saptanan mortalite
oranı, ortalama apache II değeri için beklenen mortalite oranına yakındır. Bu durum kritik hastaların izlendiği yoğun bakımımız da iyi hasta bakımı ile açıklanabilir.
[PB - 138]
Diagnostik kolonoskopi sonrası gelişen servikal
subkutanöz amfizem, pnomoperitoneum ve
pnömoretroperitoneum
SERGÜL ULUS1, ÖZGÜR DANDİN2, SUBUTAY PEKER3,
YALÇIN BOZKURT4, DENİZ TİHAN5, DURSUN KARAKAŞ6,
BATUHAN HAZER7, UĞUR DUMAN5
Sivas Asker Hastanesi Kulak Burun Boğaz Servisi, Sivas
Bursa Asker Hastanesi Genel Cerrahi Servisi, Bursa
3
Gata Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Servisi, Ankara
4
Gölcük Asker Hastanesi Radyoloji Servisi, Kocaeli
5
Şevket Yılmaz Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Servisi, Bursa
6
Ağrı Asker Hastanesi, Ağrı
7
Kasımpaşa Asker Hastanesi, İstanbul
1
2
Amaç: Kolonoskopi yaygın olarak kullanılan diagnostik ve te86
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
davi amaçlı bir işlemdir. Kolonoskopi sonrası kolon perforasyonları oldukça nadir olmakla birlikte tanı ve tedavi amaçlı
kolonoskopilerin yaklaşık %0,2-2’sinde görülmektedir. Gereç
ve Yöntem: İnflamatuvar barsak hastalığı nedeni ile, yirmi dört
saat önce kolonoskopi eşliğinde biyopsi işlemi hikayesi olan
44 yaşında erkek hastada boyunda şişlik, boyun ve karın ağrısı
şikayetleri gelişti. Bulgular: Fiziki muayenesinde batında hassasiyet, boyunda krepitasyon ve hassasiyet tespit edilen hastanın çekilen direk grafilerde ve tüm abdominal tomografisinde
bilateral servikal subkutanöz amfizem, pnömoperitoneum ve
pnömoretroperitoneum saptandı. Hasta hospitalize edildi,
oral alımı durduruldu ve hastaya geniş spektrumlu antibiyotik
tedavisi başlandı. Peritoneal irritasyon bulguları olmayan hastaya operasyon planlanmadı. Gözlemde laboratuar, radyolojik ve fizik muayene bulguları gerileyen hasta taburcu edildi.
Tartışma ve Sonuç: Kolonoskopi işlemi esnasında mukozada
hava geçişine izin veren parsiyel yırtıklar olabilir ve bu da gözle görülür bir defekt olmadan tek başına cerrahi eksplorasyon
endikasyonu teşkil etmeyen yukarıdaki klinik ve radyolojik
bulgulara neden olabilir. Kolonoskopi sonrası gelişen karın
ağrısı, boyun ağrısı ve boyun şişliği gelişen hastalarda kolon
perforasyonu endoskopist ve cerrahın akılda bulundurması
gereken bir komplikasyondur.
[PB - 139]
Peptik ülser perforasyonu nedeniyle ameliyat
edilen olguların retrospektif analizi
TUBA ATAK, BÜŞRA BURCU, OKTAY YENER,
ERCÜMENT TOMBALAK, RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Peptik ülser perforasyonu (PUP) ilk kez 1817 yılında
Travers tarafından tanımlanmıştır. İlk başarılı peptik ülser
perforasyonu onarımı 1884 yılında Mikulicz tarafından yapılmıştır. H.Pylori bakterisinin tanımlanması ve tedavi seçeneklerinin artmasından dolayı geçmiş dekadlara göre daha
seyrek görülmektedir. Çalışmamızın amacı PUP nedeniyle
opere edilen hastaların retrospektif analizidir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2012-Ocak 2013 tarihleri arasında PUP nedeniyle
opere edilen hastalar; yaş, cinsiyet, hastanede kalış süresi,
perforasyon yeri, postoperatif komplikasyonlar, mortalite açısından retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 30’u
(%75) erkek, 10’u (%25) kadın ve yaş ortalaması 48.7 (20-95)
idi. Ortalama hastanede kalış süresi 6.3 gün (4-13) idi. Hastaların % 50’sinde kronik dispeptik şikayetler mevcuttu. Bir olguda 7 yıl önce PUP nedeniyle operasyon öyküsü mevcuttu.
Peroperatif değerlendirmede 33 (%82.5) hastada duodenal, 7
hastada (%17.5) antrumda perforasyon tespit edildi. Hastalarımızın 8’i (%20) semptomların başlamasından itibaren ilk 12
saat içinde, 32’si (%80) daha geç başvurdu. Postoperatif dönemde hastaların 1’inde cerrahi alan enfeksiyonu, 1’inde pilor
stenozu, 2’sinde postoperatif serebral infarkt, 3’ünde plevral
effüzyon gelişti. Dört hastada mortalite görüldü. Mortalite ile
sonuçlanan hastalarımızın yaş ortalaması 79,75 (aralık: 68-95)
idi. Tartışma ve Sonuç: Literatür araştırmalarında peptik ülser perforasyon cerrahisi günümüzde H.Pylori eradikasyonu
ve gelişmiş ilaç tedavileri sayesinde geçmiş dekadlara göre
ciddi bir azalma gösterse de acil cerrahiler içerisinde halen sık
tespit edilmektedir ve yaşlı hastalarda mortalite ile sonuçlanabilmektedir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 140]
Sigmoid volvulusta tedavi yaklaşımlarımız
ACAR AREN, MEHMET EMİN GÜNEŞ,
HASAN BEKTAŞ, SERDAR ÇULCU
İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi, İstanbul
Amaç: Kolon volvulusları kısa sürede tanı konulup uygun tedavi
gerektiren bir akut batın sebebidir. Sağaltımında nonoperatif
girişimlerden operatif tedaviye kadar birçok alternatif seçenekler uygulanabilmektedir. Bu sebeple kolon volvulusu nedeniyle
opere edilen olguların sonuçları değerlendirilmiş ve bu çalışmada sunulmuştur. Gereç ve Yöntem: Ocak 2010-Ocak 2013 tarihleri arasında kliniğimizde sigmoid volvulus tanısı ile interne edilmiş hastaların demografik verileri yapılan işlemler postoperatif
komplikasyonlar nuks oranları retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Üç yıllık dönemde10 olguda sigmoid volvulusu
tanısı ile kliniğimizde tedavi dilmiştir. Olguların 8’i (%80) erkek,
2’si (%20) kadındı. ortalama yaş 69.5 (34-81)’dur. olguların 4’üne
sigmoidektomi ucuca anastomoz, 3’üne hartman proseduru, 1
hastaya sol hemikolektomi uçyan anastomoz, 2 hasta detorsiyon yapılmış iki hastada da nuks gelişmiştir. nuks gelişen hastalardan 1’ine nuks sonrası sigmoidektomi diger hastaya ameliyatı
kabul etmediği için tekrar detorsiyon yapıldı. detorsiyon sonrası
6 aylık takipte nuks gözlenmedi. 1 hastada yara yeri enfeksiyonu gelişti 1 hasta sepsis nedeniyle mortalite gelişti. Tartışma
ve Sonuç: Sigmoid volvuluslarına yaklaşımlarımız akut karın
gelişen, perforasyonlu olgulara acil cerrahi uygulamak, diğer
olgulara endoskopik detorsiyon uygulayarak elektif şartlarda
rezeksiyon primer anostomoz yapmak şeklindedir. Ancak olgu
serimizde görüldüğü gibi bu algoritmanın pratikte her zaman
uygulamasının mümkün olmadığı kanaatine varıldı.
[PB - 141]
60 yaş üstü apendektomi yapılan olguların
retrospektif analizi
ABDULLAH ŞENLİKCİ, ENVER İLHAN, MEHMET AKİF ÜSTÜNER,
EMRAH DADALI, UĞUR GÖKÇELLİ
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir
Amaç: Akut apandisit en sık gözlenen acil cerrahi hastalıktır.
Daha çok gençlerde görülür. Çalışmamızda apendektomi yapılan 60 yaş üstü hastaları sunduk. Gereç ve Yöntem: Akut apandisit öntanısı ile Kasım 2011-Mart 2013 tarihleri arasında kliniğimizde apendektomi yapılan 60 yaş üstü hastaların dosya ve
bilgisayar kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. Ameliyat
öncesi Alvarado skorları, US ve BT bulguları, morbidite, mortalite
ve histopatoloji sonuçları incelendi. Bulgular: Toplam 172 hastaya akut apandisit öntanısı ile apendektomi yapıldı. Bu hastaların 60 yaş ve üzeri olan 13(%7.5)’ü çalışmaya dahil edildi. Hastaların 9’u (%59.3) erkek, 4’ü (%30.7) kadın idi. Yaş ortalaması 67.1
(aralık 60-75) idi. Alvarado skoru 8 (%61,5) hastada 7 ve üzerinde, 5 (%38,5) hastada 4-7 arasında olarak gözlendi. Ameliyat öncesi 11 hastaya USG, 7 hastaya BT yapıldı. Ameliyat sonrasında 1
(%7,7) hastada akut böbrek yetmezliği, 1 (%7,7) hastada yüzeyel
yara yeri enfeksiyonu gözlendi. Mortalite görülmedi. Histopatolojik incelemede 6 (%46,1) hasta akut apandisit, 2 (%15,3) hasta
perfore apandisit, 2 (%15,3) hasta flegmonöz apandisit, 1 (%7,7)
hasta divertikülit perforasyonu, 2 (%15,3) hasta da normal appendikas bulguları olarak değerlendirildi. Negatif laparotomi
oranı %15,3 idi. US, pozitif laparotomi yapılan tüm hastalara
yapılmıştı. Bunlardan 4’ünde (%36,3) ultrasonografi bulguları
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
akut apandisit ile uyumlu, kalan 7’sinde (%63,7) uyumlu değildi.
BT ise, pozitif laparotomi yapılan hastalardan 7’sine yapılmıştı.
Bunlardan 5’inde (%71,4) BT bulguları akut apandisit ile uyumlu, 2’sinde (%28,6) uyumlu değildi. Negatif laparotomi yapılan 2
hastadan 1’inin hem USG hemde BT bulguları normal, diğerinde ise akut apandisit ile uyumlu idi. Tartışma ve Sonuç: Akut
apandisit daha çok genç yaş grubunda görülür. 60 yaş üzerinde
daha nadir görülmesi, tanı koymadaki güçlük ve ameliyat sonrasındaki komplikasyonların daha fazla görülmesi nedeniyle tanı
koyma sürecinde daha dikkatli olunmalıdır.
[PB - 142]
Supraxiphoid herni
ELİF ÇOLAK, NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Samsun
Amaç: İnternal abdominal herniler akut karın ve mekanik
ince barsak obstrüksiyonun nadir nedenlerindendir. Tanım
olarak,viseral bir organın periton ya da mezenterdeki normal
ya da anormal bir açıklıktan herniasyonunu ifade eder. Gereç ve Yöntem: Hastanemizde akut karın ve ileus bulgularıyla ameliyata aldığımız ve supraxiohoid inkarsere herni tespit
ettiğimiz hastayı sunuyoruz. Literatür taramamızda benzer bir
olguya rastlamadık. Bulgular: Samsun Eğitim ve Araştırma
hastanesi acil kliniğimize karın ağrısı, kusma şikayetleriyle başvuran 33 yaşında erkek hastanın öz ve soygeçmişinde özellik
yoktu. Hasta daha öncesinde herhangi bir batın içi ameliyat
geçirmemişti. Muayenesinde epigastrik ve umblikal bölgede
hassasiyet ve defans mevcuttu. Kanda lökosit sayımı 15.600 idi.
Çekilen ayakta direkt batın grafisinde sol üst kadranda yoğunlaşan ince barsaklara ait hava-sıvı seviyeleri mevcuttu. Hasta
bu bulgularla ameliyata alıdı. Yapılan eksplorasyonda xiphoid
ve ciltaltı alan arasında cep şeklindeki boşluğa 5 cm’lik ince
barsak ansının girdiği ve strangule olduğu görüldü (resim 1
ve 2). Herni açıldıktan sonra barsağın beslenmesinin düzeldiği
görüldü. Absorbe olmayan sutur ile supraxiphoid boşluk oblitere edildi. Postoperatif 2. günde hasta cerrahi şifa ile taburcu
edildi. Tartışma ve Sonuç: İnternal abdominal herniler travma
ya da cerrahi girişimler sonrası gelişebileceği gibi, konjenital
peritoneal defektlerle ilişkili olarak da ortaya çıkabilir. Paraduodenal herniler, internal abdominal hernilerin en sık rastlanan
tipi olup, olguların yarıdan fazlasını oluşturmaktadır. Periçekal,
trasmezenterik, transomental, intersigmoid, supravezikal ve
foramen Winslow hernileri diğer internal hernilerdir. Oldukça
nadir ve klinik bulguları nonspesifik olduğundan, tanıları klinisyenler ve radyologlar açısından güçlük teşkil etmektedir.
İnternal herniler herne kadar nadir görülse de, daha öncesinde
ameliyat geçirmemiş genç hastalarda barsak tıkanıklığının ayırıcı tanısında akılda tutulmalıdır.
[PB - 143]
Akut apandisitin sıradışı etyolojileri
HASAN ÖKMEN, ERDEM KINACI, MEHMET EMİN GÜNEŞ,
ESİN KAPLAN, ACAR AREN
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Amaç: Apendektomi genel cerrahinin en sık uygulanan ameliyatlarındandır. Akut apandisitin etiyolojisinde çeşitli patolojiler
suçlanmaktadır. Bu etiyolojik sebepler arasında sıradışı patolojilerde yeralabilmektedir. Burada bu nadir görülen apendiks
87
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
patolojilerini literatür eşliğinde sistematik olarak değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2012 ile şubat 2013
döneminde hastanemiz genel cerrahi kliniğinde akut apandisit öntanısı ile apendektomi uygulanan 546 hastanın patoloji
sonuçları retrospektif olarak incelendi. Akut apandisitin nadir
görülen etiyolojileri ortaya kondu. Bulgular: İncelenen 546
hastadan 20 (%3,6) tanesinde akut apandisit bulgusu yoktu.
Hastaların dördünde (%0,73) neoplazi (ikisi karsioid tümör,
ikisi de düşük dereceli müsinöz neoplazi), 17’sinde (%3,1)
apendiks divetikülü {bunların beş (%0,91) tanesinde divertikül
perforasyonu}, 10 (%1,83) tanesinde sessil serrated adenom,
sekiz (%1.46) tanesinde de apendiks lümeninde paraziter organizma (oksiyur ve yersinia enterecolica) varlığı tespit edildi.
Hastaların yaşlarına bakıldığında neoplazi saptanan hastaların
yaşları 18, 41, 51, 70 olduğu, divertikülit ve divertikül perforasyonu saptanan hastaların 31 ile 71 yaş aralığında, sesil serrated
adenom saptanan hastaların 25 ile 54 yaş aralığında, paraziter
organizma saptanan hastaların 18 ile 55 yaş aralığında olduğu
tespit edildi. Tartışma ve Sonuç: Apendiks karsinoidleri, divertikülleri, benign adenomları ve paraziter enfeksiyonları tanısı
çoğunlukla apendektomiyi takiben patolojik inceleme sonucu
konmaktadır. Apandisit nedenleri arasında görülen nadir etiyolojik nedenlerin ve bu nedenlerin görüldüğü hasta gurubunun iyi değerlendirilmesi, tanı koyma ve koruyucu hekimlik
uygulamaları açısından önemlidir.
[PB - 144]
Travmaya bağlı izole ince barsak perforasyonu
olgularının retrospektif olarak değerlendirilmesi
ENİS DİKİCİER1, FATİH ALTINTOPRAK1, GÜNER ÇAKMAK1,
YUSUF ARSLAN1, MUSTAFA YENER UZUNOĞLU1,
TOLGA ERGÖNENÇ2, ORHAN VELİ ÖZKAN1
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Anestezioloji ve Reanimasyon Kliniği, Sakarya
1
Amaç: Travmaya bağlı izole ince barsak perforasyonu nedeniyle acil cerrahi girişim uygulanan hastaların tedavi yaklaşımlarının ve sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç
ve Yöntem: Ocak 2008-Aralık 2012 tarihleri arasında Sakarya
Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde travmaya bağlı gelişen ince barsak perforasyonu nedeni
ile ameliyat edilen 38 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların kayıtları, yaş, cinsiyet, başvuru şikayeti tanı
yöntemleri, ameliyat bulguları, perforasyon lokalizasyonu ve
komplikasyonlar açısından incelendi. Bulgular: Travma sonrası, ince barsak perforasyonu nedeni ile opere edilen 38 hastanın 36’sı erkek (%94.7), 2’si kadın (%5.3), hastaların yaş ortalaması 41.2 (17-72) olarak belirlendi. Travma nedeni 12 hastada
araç içi trafik kazası (%31.5), 10 hastada künt travma (%26.4), 8
hastada ateşli silah yaralanması (%21.1), 8 hastada delici kesici alet yaralanması (%21.1) idi. İlk değerlendirme ile ameliyata
alınma arasında geçen süre ortalama 2 saat (1-5) olarak hesaplandı. Laboratuvar incelemelerinde 10 hastada hematokrit
değeri 30 g/dl altında ölçüldü. (ortalama 39 g/dl). Tanı aşamasında 30 hastaya (%78.9) direk grafi, 20 hastaya bilgisayarlı
tomografi (%52.6), 8 hastada (%21.1) ultrasonografi istendi.
Tüm hastalar genel anestezi altında ameliyat edildi. Laparotomi amacıyla tüm hastalara orta hat kesi tercih edildi. Ameliyat
bulgusu olarak perfore olan barsak lokalizasyonu, hastaların
13’ünde jejenum (%34.2), 12’sinde ileum (%31.5), 13’ünde
hem jejenum hem de ileum (%34.2) olarak tespit edildi. Cerra88
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
hi tedavi olarak hastaların 32’sine primer onarım (84.2), 6’sına
ucuca anastomoz (%15.8) yapıldı. Ortalama hastanede yatış
süresi 8.8 gün (6-23) olarak hesaplandı. Hastaların 34’ü şifa ile
taburcu (%89.5) olurken, 4 hasta (%11.3) postoperatif komplikasyonlar ve yandaş hastalıklar nedeni ile ex oldu. Tartışma
ve Sonuç: Travmaya bağlı izole ince barsak perforasyonun
tanısını koymak güçtür. Olguların %75’inden fazlası motorlu
araç kazaları sonrası meydana gelir. Trafik kazalarında emniyet
kemerinin bağlı olmasının ince barsak perforasyonuna neden
olabileceği belirtilmektedir. Erken tanı ve tedavi morbidite ve
mortalitenin azaltılmasında oldukça önemlidir.
[PB - 145]
Künt batın travmalarında bağırsak yaralanmaları
AHMET SERKAN İLGÜN1, MEHMET LARİ GEDİK2,
DOĞAN GÖNÜLLÜ2, ZEKİ ÖNER2, EROL KUROĞLU2,
FERDA NİHAT KÖKSOY2
Çayeli İshakoglu Devlet Hastanesi, Rize
GOP-Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
1
2
Amaç: Künt batın travmalarında bağırsak ve mezenter lezyonları %4-15 oranında bildirilmektedir. Penetran yaralanmalarda
bağırsak yaralanması daha kısa zamanda tespit edilmesine
karşın, künt batın travmalarında özellikle multitravmalı hastalarda, içi boş organ yaralanmalarının tanısında gecikmeler ve
buna bağlı komplikasyonlar sorun olmaya devam etmektedir.
Gereç ve Yöntem: GOP-Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son 4 sene içinde künt batın travması ile başvuran ve
opere edilen 83 hastanın 13’ünde (%15.6) bağırsak ve mezenter yaralanması tespit edildi. Retrospektif olarak, yaralanma
mekanizması, yaralanan içi boş organ lokalizasyonu, yandaş
karın içi organ yaralanması olup olmadığı , Yaralanma Ciddiyet Skoru (ISS), komplikasyonlar ve hastanede yatış süreleri
incelendi. Bulgular: Kadın/erkek oranı 11/2, yaş ortalaması
46.1 bulunmuştur. Bağırsak yaralanmaları 8 hastada araç dışı
ve içi trafik kazası, 4 hastada yüksekten düşme ve 1 hastada
darp sonucu gelişmiştir. Hastaların 2’si hemodinamik instabilite nedeni ile acilen, diğer 11 hasta ise 6-48 saat içinde akut
batın bulguları gelişmesi sonucu ameliyata alınmışlardır. Yedi
(%53.8) hastada izole bağırsak yaralanması, diğerlerinde ise
bağırsakla birlikte karaciğer, dalak, böbrek ve mesane yaralanmaları belirlenmiştir. Yaralanmaların lokalizasyonu olarak 2
hastada kolon, 2 hastada duodenum ve 9 hastada ince bağırsağın çeşitli seviyeleri saptanmıştır. İzole bağırsak yaralanması
olan hastalarda ciddi morbidite ve mortaliteye rastlanmamış,
ancak ek organ yaralanması olanlarda morbidite %33.3(2) ve
mortalite %16.6(1) oranında bulunmuştur. İzole bağırsak yaralanmalarında ISS ortalaması 7, yandaş intraabdominal organ
yaralanması olan hastalarda ise 28.2 olarak belirlenmiştir. Tartışma ve Sonuç: Vaka sayımızın az olması kısıtlılığı içerisinde,
künt batın travmalarına bağlı bağırsak yaralanmalı hastalarda,
yaralanma izole ise 48 saate kadar olan gecikmenin bile ciddi komplikasyonlara ve mortaliteye yol açmadığı; buna karşın
ek organ yaralanmasının eşlik ettiği ve hemodinamisi instabil
olan (ISS yüksek) hastalarda ise komplikasyon ve mortalitenin
ortaya çıktığı belirlenmiştir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 146]
İntraabdominal koza hastalığı ve buna bağlı
malrotasyon ile internal herniasyon mekanik
bağırsak obstrüksiyonunun sinsi ve
beklenmedik sebebi olabilmektedir
AHMET KOCAKUŞAK1, MEHMET CELAL KIZILKAYA1,
ZEHRA ZEYNEP YALÇIN1, CİHAT TATAR1, ERTUĞRUL ALKURT1,
ENDER ÖZER2, MUZAFFER AKINCI1, HÜSNÜ AYDIN1,
ÖMER GÜNGÖRÜR1, HALİT ÖZGÜL1, SUAT BENEK1,
BAHRİ ÖZER1, ŞEVKİ PEDÜK1
1Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
2
Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa
Amaç: İntraabdominal koza hastalığı literatürde sadece vaka
takdimi olarak yer bulan 50 civarında çoğunluğu genç kadın
hastalardan oluşan ve teşhisin ileus kliniği oluştuğunda veya
başka bir sebeple ameliyat olan hastalarda asemptomatik
olarak rastlanabilen patolojik bir kesedir. Gereç ve Yöntem:
Dahiliye kliniğimize başvuran 49 yaşındaki erkek hasta, semptom, fizik muayene, laboratuar ve ameliyat bulguları eşliğinde
irdelendi. Bulgular: Yatışının 7. gününde hiç lökositozu olmamasına rağmen karın ağrısının ve artması, ADBG’de seviyelenmelerin devam etmesi, gaz ve gaita çıkışının 1 hafta boyunca
durması, nazogastrik dekompresyon ve mükerrer lavmanlara
rağmen kliniğinde düzelme olmaması üzerine 2 ünite eritrosit
süspansiyonu verilerek acil laparotomiye alındı. Rotasyonunu
tamamlamış olan normalden daha aşağı yerleşmiş olan çekumun inferior bölgesi ile rektum superior bölümü orta hatta
birbirine yapışıktı ve diğer tüm kolon ve ince bağırsaklar fazladan oluşmuş bir periton kesesi içinde kalmıştı. Bağırsaklar
üzerlerini kaplayan şeffaf kese yüzünden görünmüyordu. Kese
açılıp rezeke edildiğinde içindeki tüm bağırsak anslarının aşırı
dilate olduğu ve kese içinde sol kolon fleksurasının oluşmadığı hem inen hem de çıkan kolonun sağ tarafta yerleştiği, tüm
ince bağırsakların ise sol tarafta yerleştiği görüldü. Tartışma
ve Sonuç: Çok nadir bir periton hastalığı olarak nitelenebilen abdominal koza ve sebep olduğu acil ve kronik sorunların
anlaşılabilmesi ile tedavisi özellikle önem taşımaktadır. Sunduğumuz vaka idyopatik abdominal kozaya (İAK) örnek olup
malrotasyon ve internal herniasyon şart olmasa da hastalığın
karakterinde vardır.
[PB - 147]
Akut kolesistit nedeni ile tedavi edilen geriatrik
hastalardaki tedavi sonuçları
ENİS DİKİCİER, ÖMER YALKIN, FATİH ALTINTOPRAK,
GÜNER ÇAKMAK, TANER KIVILCIM, KEMAL GÜNDOĞDU,
ORHAN VELİ ÖZKAN
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya
Amaç: 2008 Ocak -2012 Aralık döneminde Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde akut
kolesistit tanısı ile tedavi edilen, 65 yaş üstü geriatrik hastalardaki klinik deneyimimizi sunmak. Gereç ve Yöntem: 2008
Ocak-2012 Aralık döneminde Sakarya Üniversitesi Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde akut kolesistit
nedeni ile 65 yaş üstü 284 hasta tedavi edildi. Hastalara uygulanan tedavi yöntemi, hastanede yatış süresi ve tedavi sürecinde meydana gelen komplikasyonlar değerlendirildi. Bulgular:
Hastaların yaş ortalaması 76.6 (65- 88) idi. K/E oranı 1.44 olaPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
rak bulundu. Tedavi edilen 284 hastanın 217’sine (%76.4) acil
cerrahi girişim düşünülmedi. Medikal tedavi ile izlendi ve elektif kolesistektomi planlandı. 67 hasta (%23.6) için acil cerrahi
tedavi uygulandı. 284 hastanın ortalama yatış süresi 5.1 gün
idi. Medikal tedavi ile izlenen hastaların ortalama yatış süresi
4.7 gün, cerrahi tedavi uygulanan hastaların ortalama yatış süresi 6.5 gün idi. Cerrahi tedavi uygulanan 67 hastanın 63’ üne
(%22.5) açık kolesistektomi uygulandı. 4 hastaya (%1.4) cerrahi
kolesistostomi yapıldı. Cerrahi sonrası 9 hastada (%3.2) erken
dönemde atelektazi,14 hastada (%4.9) yara yeri enfeksiyonu
gelişti. Ameliyat sonrası dönemde 5 hasta (%1.7) eşlik eden
komorbid nedenlerle ex oldu. Medikal olarak tedavi edilen
hasta grubundan ex olan hasta olmadı. Tartışma ve Sonuç:
Akut kolesistit, geriatrik hastalarda sık görülen ve klinisyenler
tarafından doğru yönetilmezse yüksek morbidite ve mortaliteye neden olabilen bir hastalıktır. Geriatrik hasta grubunda acil
cerrahi ile elektif operasyon arasında mortalite ve morbidite
açısından belirgin fark olduğu bilinmektedir. Bu yüzden akut
kolesistit tanısı almış geriatrik hastalarda tedavi yaklaşımının
hastanın yandaş hastalıkları ve genel durumu göz önüne alınarak belirlenmesi daha uygundur.
[PB - 148]
Gebelikde akut apandist deneyimimiz
ÇAĞRI TİRYAKİ, MUSTAFA CELALETTİN HAKSAL,
HAMDİ TANER TURGUT, MEHMET ÖZYILDIZ,
MURAT COŞKUN, SELİM YİĞİT YILDIZ
Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli
Amaç: Akut apandisit günümüzdeki veriler dahilinde gebe
kadınlarda gebe olmayanlarla aynı sıklıkta görülmekle beraber
tanısı daha zordur. Bunun nedeni apendiks lokalizasyonunun
değişmesi ve bulantı-kusma karın ağrısı gibi semptomların
normal gebelikte de görülebiliyor olmasıdır. Gebelikde radyasyonun potansiyel risklerinden ötürü radyolojik muayenenin kısıtlı kullanılması da tanıda gecikmelere neden olabilmektedir.
Bu çalışmada gebelikleri boyunca akut apandisit nedeniyle kliniğimizde cerrahi operasyon uygulanan hastaların sonuçlarını
retrospektif olarak inceledik. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde
Şubat 2009 -Aralık 2012 arasında apendektomi uygulanmış
gebe hastalar retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Gebelik
döneminde apandisit düşünülerek acil operasyona alınarak
apendektomi uygulanan 10 hastanın yaş aralığı 19-31(ortalama: 24,2) idi. Tüm olguların ilk gebeliği idi ve yandaş hastalık
yoktu. Hastaların tümünde başvuru şikayeti ön planda karın
ağrısı idi ve tetkiklerinde lökositoz mevcuttu (13.000-16000/
mm³). Hastaların sekizine preoperatif ultrason yapıldı. Bu hastaların beşinde ultrason akut apandisit ile uyumlu idi. Peroperatif apandisit ile uyumlu bulgular tesbit edildi. Ultrason negatif olmasına rağmen klinik bulguları nedeniyle opere edilen 3
hastada da peroperatif bulgular apandisit lehine idi. Tüm bu
hastaların patolojik inceleme sonuçları 7 hastada akut apandisit, 1 hastada gangrenöz apandisit olarak değerlendirildi. Ultrason yapılamayan 2 hasta, klinik ve laboratuvar şüphe üzerine
operasyona alındı. Akut batın tablosunu açıklayacak patoloji
tesbit edilmeyen bu grupdaki hastalara apendektomi yapıldı. Patolojik inceleme sonrası apendixler normal rapor edildi.
Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak karın ağrısı ve bulantı kusma
ile acilde değerlendirilen gebe hastalarda ayırıcı tanıda akut
apandisitin daha titiz ekartasyonu, anne ve fetus mobidite ve
mortalitesini azaltacağı kanısındayız.
89
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 149]
Akut apandisit tanısında farklı skorlama
sistemlerinin klinik sonuçlar ile karşılaştırılması
BURHAN MAYİR, ALKAN SAKAR, TUNA BİLECİK,
MEHMET TAHİR ORUÇ, RAMAZAN ERYILMAZ
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Antalya
Amaç: Akut apandisit tanısı ile opere edilen hastalarda %10-15
normal apendiks ile karşılaşılır. Bu oranını dahada düşürmek
için anamnez ve klinik parametreler kullanılarak bazı skorlama
sistemleri geliştirilmiştir. Bu çalışmada akut apandisit tanısıyla
opere edilen hastaların 3 farklı skorlama sistemi ile elde edilmiş sonuçları karşılaştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Hastaların
anamnez, fizik muayene,operasyon bilgileri kayıt edilerek Alvarado, Eskelinen, Ohmann skorları hesaplanmıştır. Bu skorlarla hastaların patoloji sonuçları ve USG bulguları karşılaştırılmıştır. Bulgular: 46 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların 29’u
(%67) bay, 17’si (%33) bayandı. Hastaların yaşları 18-66 (ort:35)
arasındaydı. Hastaların 30’una açık apendektomi, 14’üne 3 trokarla laparoskopik apendektomi, 2 hastaya SILS apendektomi
yapıldı. Yatış süresi ortalama 1,8 (1-6) gündü. Patoloji sonucu
apandisit olanlar ile olmayanlar arasında Eskelinen (p=0,033)
ve Ohmann (p=0,011) skorları istatistiksel olarak anlamlı derecede farklıydı. Alvarado (p=0,173) skorları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. USG’nin akut apandisit tanısı
koymadaki duyarlılığı %68, özgüllüğü %60 olarak hesaplandı.
USG bulguları ile skorlamalar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı. Sağ alt kadranda hassasiyet saptanması ve yüksek nötrofil oranı istatistiksel olarak akut apandisit
hastalarda anlamlı olarak daha yüksek saptandı. Tartışma ve
Sonuç: Daha önce tanımlanan farklı skorlama sistemlerinin
kullanıldığı çalışmamızda Ohmann ve Eskelinen skorlama sistemleri akutapandisit tanısı koymada anlamlı bulunmuştur.
Kanda lökositoz varlığı akutapandisit tanısında önemli olsa da
çalışmamızda nötrofil oranının artmasının tanı için daha iyi bir
gösterge olduğu görülmüştür. Karın ağrısıyla başvuran hastalarda kullanımı basit skorlama sistemlerinin kullanılması akut
apandisit tanısı koymada yardımcı olabilir.
[PB - 150]
Kolon malignitesi dışı akut batın nedeni ile
kolon cerrahisi uygulanan hastalar
MEHMET ÖZYILDIZ, HAMDİ TANER TURGUT, MURAT COŞKUN,
ALİ ÇİFTCİ, ÇAĞRI TİRYAKİ, MUSTAFA CELALETTİN HAKSAL,
SELİM YİĞİT YILDIZ
Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli
Amaç: Akut batın nedeniyle kliniğimizde opere edilen ve malignite dışı kolon patolojisi saptanan hastaların etyolojik olarak
değerlendirilmesini amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 20092013 arasında kliniğimizde malignite dışı izole kolon patolojili
akut batın nedeniyle operasyona alınan 27 hasta retrospektif
olarak incelendi. Bulgular: Hastalarımızın 9’u (%33,3) kadın,
18’i (%66,7) erkek idi. Ortalama yaşları 55.3 (22-84) dür. Endikasyonlar sırayla 9’unda (%33,3) obstruksiyon, 7’sinde (%26)travmatik perforasyon, 4’ünde (%14,8) divertikülit ve perforasyonu, 3’ünde (%11) perfore apandisit, 2’sinde (%7,4) izole çekum
nekrozu, 1’inde (%3,7) chron’a sekonder perforasyon ve 1’inde
(%3,7) kolona invaze retroperitoneal tümör idi. Etyolojilerine
yönelik olarak; 11’ine rezeksiyon+hartman kolostomi, 7’sine
rezeksiyon+anastomoz, 3’üne sağhemikolektomi+kolostomi,
90
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
4’üne sağ hemikolektomi+anastomoz, 1’ine kolostomi revizyonu, 1’ine primer tamir+loop kolostomi uygulandı. Ortalama
hastanede kalış süresi 12 gün idi. Takipleri sırasında 2 hastada
anastomoz kaçağı tesbit edildi, reoperasyonda ostomiyle tedavi edildiler. Bir hasta erken postop dönemde kanama nedeniyle reopere edilerek hemostaz sağlandı, sonrasında şifa ile
taburcu edildi. 15 hastada yara yeri enfeksiyonu gözlendi. Bir
hastada evisserasyon gelişti ve primer suturasyon uygulandı.
2 hasta takipleri esnasında multipl organ yetmezliği nedeniyle
ex oldu. 9 hasta komplikasyonsuz taburcu edildi. Tartışma ve
Sonuç: Bölgemizde kolon kanseri haricindeki izole acil kolon
cerrahisi gerektiren hastaların etyolojilerinde en sık obstruktif
nedenler ve travmalar öne çıkmaktadır. Tüm hastalarda mortalite ve morbiditenin azaltılması için erken cerrahi tedaviyle
uygun operasyon seçimi önem arz etmektedir.
[PB - 151]
Laparoskopik apendektomide el yapımı
kement kullanımı
BURHAN MAYİR1, ALPER BİLDİ2, TUNA BİLECİK1, ALKAN SAKAR1,
MEHMET TAHİR ORUÇ1, RAMAZAN ERYILMAZ1
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Antalya
1
Zonguldak Atatrük Devlet Hastanesi, Zonguldak
2
Amaç: Apendiks güdüğünü kapatmak için farklı yöntemler
mevcuttur. Bu çalışmada el yapımı kement ile apendiks güdüğü kapatılarak yapılan laparoskopik apendektomi hastalara ait
sonuçlar değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya el yapımı kement ile apendiks güdüğü bağlanarak yapılan laparoskopik apendektomili hastalar dahil edildi. Hasta bilgileri hasta
dosyalarından geriye dönük olarak tarandı. Hastalara 3 trokar
ile laparoskopik apendektomi uygulandı. Apendiks güdüğüne
iki adet kement konuldu. Kement olarak daha önce literatürde tarif edilen ve güvenilirliği gösterilen Tayside kementin bir
modifikasyonu kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya 63 hasta dahil
edildi. Bu hastaların 25’i (%40) bayan, 38’si (%60) erkek idi. Hastaların yaşları 13-60 (ort:30) arasında idi. Hastanede yatış süresi
1,3 (1-2) gün idi. Operasyon sonrası dönemde bir hastada kesi
yeri enfeksiyonu, iki hasta da intraabominal abse saptandı. Hiçbir hastada apendiks güdük kaçağı izlenmedi. Tartışma ve Sonuç: Laparoskopik apendektomide maliyeti belirleyen önemli
unsurlardan biri apendiks güdüğünün kapatılma yöntemidir.
Apendiks güdüğünü kapatmak için stapler, endoloop, çeşitli
klipler ve el yapımı kementler kullanılmaktadır. Biz laparoskopik apendektomide apendiks güdüğünü bağlamak için el yapımı kement kullanılmasını kolay, güvenli ve ucuz bir yöntem
olarak öneriyoruz.
[PB - 152]
Isolated duodenal injury due to
go-karting accident
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Amaç: Isolated duodenal injury due to bIunt abdominaI trauma is extremely rare. There was only one report presents a
series of three such injuries due to go-karting accidents. We
are also present such an injury due to go-karting accident.
Gereç ve Yöntem: A high index of suspicious is necessary in
POSTER BİLDİRİLER
diagnosis of injury to the pancreas and duodenum. Our patient was injured by the steering wheel of a crashed go-kart.
Although the retroperitoneal location of the duodenum may
limit physical examination findings, persistent abdominal pain
and tenderness should prompt efforts to rule out intra-abdominal injury. We made a diagnostic laparoscopy to make exact
diagnosis. Bulgular: Go kart racing is open to all who enjoy
competitive racing; but the majority of riders have little or no
previous experience. Thus injuries related to go karting are not
uncommon among riders. Our patient also did not have a seat
belt while she drove. We think if our patient had an equipment
to prevent an injury she would not sustained an accident that
would thread her life. Tartışma ve Sonuç: We think that if you
encountered a patient sustained a go kart or any other injury
without having an experienced radiologist were not available
or not having a lot of experience about FAST, preoperatively
radiologic assessment (FAST and enhanced CT) might not help
to diagnose the injured hollow viscus and you have to use
another diagnostic tool like a diagnostic laparoscopy. Most
perforations of the duodenum can be treated by primary repair. The perforations were closed in longitudinal direction to
avoid narrowing of the duodenal lumen in our case. We were
able to trim the edge of the perforations and repair the perforations without narrowing the lumen and not to threat the
circulation of it.
[PB - 153]
Peptik ülser perforasyonlarında mortalite ve
morbiditeye etki eden faktörler
MEHMET AKİF ÜSTÜNER, ENVER İLHAN, ABDULLAH ŞENLİKÇİ,
EMRAH DADALI, UĞUR GÖKÇELLİ, ORHAN ÜREYEN
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Amaç: Günümüzde H2-reseptör blokerleri ve proton pompa
inhibitörlerinin kullanımı sonucu peptik ülser hastalığında
elektif cerrahi gereksinimi azalmıştır. Ancak komplikasyonlara
bağlı acil cerrahi sıklığında herhangi bir değişiklik olmamıştır.
Perforasyon meydana gelen hastalarda morbidite ve mortalite
halen büyük bir problemdir. Gereç ve Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Genel Cerrahi Kliniği’nde
2008-2013 yılları arasında peptik ülser perforasyonu nedeniyle ameliyat edilen hastaların dosya ve elektronik kayıtları
retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Toplam 50 hastanın
41’i (%82) erkek 9’u (%18) kadındı. Yaş ortalaması 48.9 (aralık
24-90) idi. Ortalama hastanede kalış süresi 7.8 (aralık 24-90)
gündü. Peptik ülser perforasyonu en sık yaz mevsimi (%32) ve
Ağustos ayında (%12) görüldü. Kasım ayında 5yıl boyunca perforasyon görülmedi. Perforasyon en sık duodenumda 31 (%62)
görüldü. Bunu jukstapilorik ve anastomoz hattı perforasyonları
izledi, sırasıyla 17 (%34) ve 2 (%4). İki hasta tekrarlayan perforasyon nedeniyle ameliyat edildi. Tüm hastalara antibiyotik
tedavisi yapıldı. Perforasyon deliği çapı 39 (%78) hastada 1cm
altı,7 (%14) hastada 1-2 cm arası, 4 (%8) hastada 2 cm ve üstü
olarak bulundu. Ameliyat öncesi, 38 (%72) hastada lökositoz,
dokuz (%18) hastada kreatin yüksekliği ve 11 (%22) hastada
amilaz yüksekliği tesbit edildi. Ameliyat sonrası üç hastada
yara yeri enfeksiyonu , iki hastada pnömöni, bir hastada deliryum tablosu, dört hastada akut böbrek yatmezliği, bir hastada
sepsis ve bir hastada evisserasyon gelişti. Toplam 4 (%8) hasta
ex oldu. Morbidite ve mortalite gelişen hastaların çoğu ileri yaş
grubunda olup yandaş hastalıklara sahiptiler. Tartışma ve Sonuç: Ameliyat öncesi lökösitoz, amilaz artışı ve kreatin yüksekPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
liği mortalite ile ilişkili bulunmuştur. Yandaş hastalığa sahip, 60
yaş üstü ve gecikmiş perforasyonu olan hastalarda morbidite
ve mortalite oranı artmaktadır.
[PB - 154]
Sigmoid volvulus: Olgu sunumu
NURAYDIN ÖZLEM, KADİR YILDIRIM, UMUT YILMAZYILDIRIM,
SADIK KEŞMER, M. SENCER ÖZSOY
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Samsun
Amaç: Sigmoid volvulus, sigmoid kolonun kendi mezenteri
etrafında donmesidir. Sigmoid kolon volvulusu kısa sürede
tanı konulup, uygun tedavi gerektiren, aksi halde yüksek oranda morbidite ve mortlaite ile sonuçlanan bir barsak tıkanıklığı nedenidir. Sigmoid volvulusda mortalite oranı gangren
gozlenmeyen olgularda %6-24, gangren saptanan olgularda
ise %11-80 arasında bildirilmektedir. Bu olguda vurgulamak
istediğimiz; akut intestinal obstrüksiyon düşünülen hastada
erken tanı ve tedavi morbitide ve mortaliteyi azaltmaktadır.
Gereç ve Yöntem: Olgu yirmi üç yaşında erkek, karında ağrı,
aşırı distansiyon, kusma ile başvurdu. Operasyon öyküsü yok.
Mental retarde, kronik konstipe ve bir haftadır gaz-gaita çıkışı
olmayan hasta. Bulgular: Hastada karında distansiyon ve ağrı
mevcuttu. Generalize hassasiyet, barsak sesleri normaaktif ve
timpanizm tespit edildi. Rektal tuşede rektum boştu. Direkt
karın grafisinde ‘ters U’’ görünümü, haustrasyonlar silinmiş,
hava-sıvı seviyesi ve dilate kolon segmenti izlendi. Hastamıza
endoskopik detorsiyon yapılmadı,acil ameliyata alındı, çekum
malrotasyonuda olan hastaya subtotal kolektomi+ileorektal
anastomoz uygulandı. Postop dokuzuncu gün taburcu edildi.
Tartışma ve Sonuç: Sigmoid volvulusda hastaneye başvuru
suresinin uzunluğu morbidite ve mortalite icin prediktif faktordur. Hastaneye erken başvuru, preoperatif yoğun resusitasyon,
uygun antibiyotik ve cerrahi ile beraber postoperatif metabolik destek morbidite ve mortalite oranlarını azaltacaktır. Uygun
vakalarda sigmoid vovulus hastalarında denenmesi gereken
tedavi yönteminin endoskopik detorsiyon olduğunu düşünüyoruz. Sonuç olarak akut intestinal obstruksiyonlarda erken
tanı ve tedavi morbitide ve mortaliteyi azaltmaktadır.
[PB - 155]
İleus nedeni (kolon obstrüksiyonu yapmış)
bir adrenal adenomu olgusu
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER, UMUT YILMAZYILDIRIM,
M SENCER ÖZSOY, KADİR YILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Amaç: Adrenal adenomlar beniğn adrenal kortiktal neoplazmlar olup bütün adrenal neoplazmların %50-80’ini oluşturur. Yaşa bağlı bir insidansı vardır; 20-29 yaş arası hastalarda
CT de bulunma olasılığı %0.2 iken yaşlılarda bu oran %710’dur. Otopsi prevalansı %9’dur. Adenomların %70-90’ı fonksiyonel değildir Adenomlar beniğn natürleri nedeniyle mükemmel prognoza sahiptir. Genelde küçük fonksiyone eden
adenomlar konservatif yönetilebilir büyük >4 cm işlevsel olmayan adrenal lezyonlarda cerrahi düşünülmelidir. Altı-oniki
aylık intervalle izlemde iki katına çıkması da cerrahi gerektirir.
Adenomlar nadiren büyük boyutta başvurur. 4 cm’den büyük
kitlelerde maliğnite riski %70’e kadar çıkar. Büyük adenom91
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
ların tam güvenli olabilecek tanısı tek başına görüntüleme
bulguları ile konamayabilir. Büyük adrenal lezyonlar benign
yada maliğn olsun semptomatik olur genellikle uygun tedavi
seçeneği cerrahidir. Artık günümüzde büyük adrenal kitleler
bile laparaskopik adrenalektomi ile başarılı tedavi edilir. Nadiren adenomlar daha büyük boyut irregüler margin ve heterojen güçlenme kanama yada kistik değişiklik nedeniyle
gösterebilirde MRI de. Bu görünümler de diğer adrenal neoplazmlar ile çakışabilirler bunların içinde malignensilerde
vardır. Yaklaşık adenomların yaklaşık %10-20’si bilateraldir.
Gereç ve Yöntem: Büyük boyuta ulaşıp kolonu atake edip
kolon obstrüksiyonu yaparak hastayı başvurdurtan bir sürrenal adenomu sunulacaktır. Bildiğimiz kadarı ile böyle bir olgu
bildirilmemiştir. Bulgular: 67 yaşında erkek hasta kolonik tipte intestinal obstrüksiyon bulguları veriyordu. Preop rutinleri
normaldi. Resusitasyonu yapıldıktan sonra acil şartlarda orta
hat kesisi ile laparatomi yapıldı. Gözlemde splenik fleksurada
obstrükte eden bir lezyon vardı. Tümör splenokolik ligaman
kesilmeden retroperitoneal yüze bakılmadan splenik köşe
tümörünü düşündürdü. Sol adrenalden gelişen yaklaşık 6
cm büyüklüğe ulaşarak kolonun splenik fleksurasında tama
yakın obstrüksiyona yol açtığı anlaşıldı. Kolonun distandü olması ve anastomoz güvenliği için total kolektomi ve ileosigmoidostomi yapıldı. Sorunsuz evine yollandı. Patoloji adrenal
tumor benign olarak rapor etti. Tartışma ve Sonuç: Wolf ve
ark image guided adrenal tumor ablazyonun etkin ve güvenli
olduğunu değerlendirmiştir. 23 hastanın 20’si adrenal met,
3 hormon aktif primer adrenal tümördü. Yazarların hormon
aktif tümörlerinin ortalama çapı 2.3 adrenal metastazların
ise 4.2 cm idi. Hastamızın bir insidenteloma olup bası ile kendini gösterdiğini düşündük. Gerek pre gerek postop semptom free idi. Hasta komşu organ belirtileri ile geç dönemde
başvurmuştu. Ablatif tedavi söz konusu bile olmadı. Çünkü
medikal yardım alma oranı oldukça düşüktür hastanemizin
hizmet ettiği popülasyonda. Olgumuzdaki insidentelomanın
çapı 6cm irilikteydi. Low ve ark göre bu neoplazmların klinik
çeşitliliği ciddi medikal zorluklar doğurur. Bu neoplazmların
kliniğinin anlaşılması uygun tanı ve tedaviyi kolaylaştırır. Acil
laparatomi ile tanı koymak zorunda kalındı olgumuzda . Lombardi ve ark 263 adrenalektomide high volume merkezde
opere edilenlerin %24’ü düşük volümlü merkezde tedavi edilenlerin %8’inde en az bir olmak üzere multiorgan rezeksiyonuna gidildiğini bildirmişlerdir. Adrenokortikal karsinomlu idi
tüm olgular ikincisi de rezeke edilen organlar belirtilmemişti
ancak obstrükte eden bir lezyondan yada böyle kliniği olan
bir hastadan da bahsedilmemişti.
[PB - 156]
Kolon obstrüksiyonu ile başvuran pankreas
kuyruk tümörü
NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM, SADIK KEŞMER
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Amaç: Pankreas kuyruk kanserinin, kolon obstrüksiyonu yaparak hastayı medikal advise almaya sevk etmesi çok nadirdir. Gereç ve Yöntem: Florida üniversitesi tıp fakültesi cerrahi department inden Griffin ve ark bir olgu bildirdiler. Bizde
olgumuzu yaklaşık aynı zamanlarda opere etmişiz. Bulgular:
67 yaşında erkek hastaya akut karın bulguları ile laparatomi
yapıldı; pankreas kuyruğundan gelişip dalak, splenik fleksurayı içine alan 10 cm’lik tümör en blok tüm kolonla rezeke
edildi. Postop seyiri olaysızdı. Pankreas adenokarsinomluydu.
Tartışma ve Sonuç: Griffin ve ark olgularında perforasyon,
92
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
hemodinamik instabilite, nedeniyle açık karnı 5 gün sonra peritonit gerilediği, hemodinami sağlandığı için bir end ileostomiyle kapatmışlar,hastayı geçirilmiş cerrahi, atrial fibrilasyon,
mezenterik iskemiden kaybettiler. Olgumuzda postop hızlı bir
recovery yaşandı. Akut karın ağrılı, mikroperforasyonlu kalın
barsak obstrüksiyonu olarak kendini belli eden pankreas kuyruk karsinomu nadir ortaya çıkar. Pankreas kanseri (PK) zaten
seyrek akut karın prekürsörüdür. Griffin makalesinde pankreas gövde yada baş karsinomlarından akut kolon obstrüksiyonu oluşmuş 3 olgu olduğundan söz ediyordu; literatürdeki 3
olgunun da yaygın denominatörü mekanik obstrüksiyon yapması idi. Review edilen tüm bu olguların postop yada postmortem tanısı PK’dir. Olgumuzda dahil literatürdeki 5 olguda
da en yaygın başvuru belirtisi kilo kaybı idi. Pankreas başından kaynaklanan kanserlerin %78’inin safra, pankreas kanalı
ya da duodenum obstrüksiyonu yaptığı, ağrısız sarılık semptomları yada gastrik outlet obstrüksiyonu ya da pankreatit
yaptığı bilinmektedir. Pankreas kuyruk lezyonlarının da kilo
kaybı ya da karın ağrısı ile başvurduğu görülmektedir. Olgumuz bu belirtileri veriyordu. Tıkayıcı kolonda kitle ele gelmesi
sık olmasına rağmen PK da nadiren aynı prezentasyonu yapar.
Kalın barsak obstrüksiyonunun ayırıcı tanısında akla gelmelidir. Olgumuzda ele kitle gelmesi +/- gibi idi. Biz hastayı intestinal obstrüksiyonla laparatomiye aldık Hemodinamik stabiliteli kolon obstrüksiyonlu PK olduğunu bildiğimiz hastalara
paliatif girişimler kadar, obstrüksiyonun geçiştirilmesi için
kolonik stentleme ile daha iyi hizmet verilir. Proksimal kolon
perforasyonluda ise perfore kolon segmentinin rezeke edildiği bir uç kolostomi açıldığı eksploratris laparatomi yetecektir.
Olgumuzda subtotal rezeksiyon yapmıştık çünkü barsaklar
ileri derece distandü dilate idi kalın barsak obstrüksiyonu ile
başvurmuş bilinen PKli hastalarda genişletilmiş rezeksiyonun
küratif olmadığı ve morbidite ve mortalite insidansı yüksek
olduğu için itirazsız kabul edilmiyor. Toledo üniversitesinden
Slam ve ark ilk laparatomide mezenterik nodul+çekal perforasyon düşünerek atladıkları second laparatomide obstrükte
etmiş bir pankreas tümörü bulduklarını bildirdiler. Makalelerinde kapalı loup obstrüksiyonu oluşturulduğunu (ileoçekal
valv ve splenik köşedeki tümör arasında) ve laplace kanununa göre en geniş yerden perfore olduğunu paylaştılar. Bizde geniş lenfatik, ileri tümör nedeniyle diseksiyon yapmak,
birde iki kapı arasında sıkışmış ödemlenmiş incelmiş fragil
hale gelmiş kolon da anastomoz yapmamak için subtotal kolektomi yapmıştık. Dilatasyonun süresi kolon çapından daha
önemli perforasyon gelişmesi için. Endoskopik araştırma ile
perforasyonun 80 mmhg ya kadar oluşmayabileceği bilgisine
ulaşılmıştır. Slam ve ark.ları pankreasın kuyruk kanserlerinin
maalesef geç belirti verdiğini başın verdiği gibi sarılık ve gastrik outlet obstructionu gibi belirtiler vermediği saptamasını
yaptılar. Buradaki kanserin sıklıkla künt bir karın ağrısı ve dm
ile başlaması söz konusudur. Kansere bağlı proksimal kolon
perforasyonuna düçar olmuş kolorektal kanserli hastaların
Barsak duvarını erozyona uğratarak tümör yerinde perforasyon yaşayanlara nazaran daha düşük lokal nüks oranına ve
daha yüksek hastalıksız yaşama sahip oldukları bulunmuştur.
PK kanserlerinin yalnızca %11’ini oluşturan PK’leri kuyruğa
sınırlıdır, %50’sinden fazlası da stage ıv hastalıkla başvurur.
Tedavi alan hastaların stage ıv distal PK’lerinde 5 yıllık yaşam
radyasyon ile %1.6 kemo ile 2.4-2.7 pankreatektomi ile %11.9
idi pankreatektomi artı kemo %19.3 idi. Yinede PK’nin lokal
ileri kuyruğuna spesifik genişletilmiş en bloc rezeksiyonunun
yaşam yararı açık değildir. Neoadjuvant kemoradio ile bir yarar sağlayabilir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 157]
Negatif apendektomilerimizde saptanan
jinekolojik patolojiler
MUSTAFA PEŞKERSOY1, ERDİNÇ KAMER1, ERDEM SARI1,
DENİZ YILDIZ1, OĞUZ HANCERLİOĞLULARI2, AHMET ER1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
2
İzmir Askeri Hastanesi, İzmir
1
Amaç: Karın ağrısı ile gelen bayan hastalarda ektopik gebelik,
abortus, myom dejenerasyonu, over torsiyonu, kist rüptürü,
pelvik inflamatuar hastalık gibi jinekolojik patolojilerin kliniği
akut apandisit ile karışabilmektedir. Karın ağrısı ile gelen bayan
hastaların jinekolojik patoloji açısından da değerlendirmesinin
önemine dikkat çekmek istedik. Gereç ve Yöntem: Kliniğimize 2007-2012 yılları arasında başvuran ve akut apandisit ön
tanısıyla opere edilen 510 hasta retrospektif olarak incelendi.
Hastaların tanıları fizik muayene, laboratuar ve radyolojik yöntemler kullanılarak konmuştur. Apandisit ve jinekolojik patoloji tanıları peroperatif eksplorasyona göre kondu. Bulgular:
Kliniğimize 2007-2012 yılları arasında başvuran ve akut apandisit ön tanısıyla opere edilen 510 hasta retrospektif olarak
incelendi. 510 hastanın 300’ü (%58,8) erkek, 210’u (%41,2) kadındı. Kadın hastaların 40’ında (%19) normal apendiks tespit
edilmiştir. Normal apendiks tespit edilen 40 hastanın 31’inde
(%77,5) herhangi bir patoloji ile karşılaşılmamıştır. Jinekopatoloji saptanan 9 (%22,5) hastanın 4’ünde (%44.4) korpus hemorajikum kist rüptürü, 2’sinde (%22.2) over kisti, 2’sinde (%22.2)
over torsiyonu, 1 (%11.1) tanesinde de tubaovarian apse tespit
edilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Negatif apendektomi oranları
litaratürde %9 ile %20 arasında değişmektedir. Bizim çalışmamızda bu oran %19 olarak bulunmuştur. Karın ağrısı ile başvuran bayan hastalarda dikkatli bir jinekolojik muayenenin
önemli olduğunu düşünmekteyiz.
[PB - 158]
Rekürrent çekal volvulus ve
dolikosigma birlikteliği
HÜSEYİN KAZİM BEKTAŞOĞLU, NAİM MEMMİ,
MAHMUT MÜSLÜMANOĞLU
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Olgu Sunumu: 36 yaşında erkek hasta, 2 gündür karın ağrısı,
karında şişlik, kusma, gaz ve gayta çıkaramama şikayetleriyle
acil servisimize başvurdu. İşitme engelli hastanın özgeçmişinde 1,5 yıl önce çekal volvulus nedeniyle çekopeksi operasyonu
mevcut. 1,5 yıl boyunca herhangi bir şikayeti olmamış. Fizik
muayenesinde batında sol tarafta belirgin asimetrik distansiyon mevcut. Dinlemekle barsak sesleri hiperaktif. Rektal tuşede
az miktarda gayta bulaşı mevcut. Ayakta direkt karın grafisinde
sol fleksura düzeyinde kolonik seviyelenme ve omega işareti
mevcut. Batın BT de sağ kolonda volvulus görünümü mevcut.
Batın içi serbest hava veya sıvı yok. Hasta için acil kolonoskopik
dekompresyon planlandı. Dekompresyon sonrası gaz ve gayta deşarjı oldu. Ancak distansiyonunda gerileme olmadı. Akut
batın hali sebat eden hasta için laparotomi planlanarak aynı
gün hasta laparotomiye alındı. İntraoperatif olarak çekal volvulus tespit edildi. Çekumdaki çekopeksi sütürü görüldü. Tespit
özelliğini yitirmiş ve çekum duvarında kalmıştı. Sigmoid kolon oldukça uzun görünümdeydi. Sigmoid kolon mezosu ileri
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
derecede serbestti. Hasta için subtotal kolektomi + ileorektal
anastomoz yapıldı. Postop takibinde problem gelişmeyen hasta postop 6. gününde cerrahi şifa ile taburcu edildi.
[PB - 159]
Akut batın bulgularını taklit eden nadir bir
klinik durum apendiks epiploika torsiyonu
HAKAN ÖZDEMİR1, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, METİN ŞENOL1,
İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, YELİZ ŞAHİNER2
Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
1
Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir
2
Amaç: Kolon serozal yüzeyinde yerleşen apendiks epiploikaların enflamasyonu sonucu gelişen apendiks epiploika torsiyonu akut batın kliniğini taklit etmekte ve radyolojik olarak
tanı konamayan durumlarda laparatomi veya laparoskopik
inceleme ile sonuçlanmaktadır. Burada akut apandisit ön tanısı ile operasyona alınan ve operasyonda primer apendiks
epiploika torsiyonu tespit edilen 4 olgu sunulmuştur. Gereç ve
Yöntem: Eylül 2011- Kasım 2012 tarihleri arasında acil servise
karın ağrısı nedeni ile başvuran ve akut apandisit ön tanısı ile
operasyona alınan 4 hastada primer apendiks epiploika torsiyonu tespit edilmiştir. Bütün hastalara hemogram, biyokimya
ve abdomen ultrasonografi yapılmış. 2 hastaya IV kontrastlı
tüm batın tomografisi çekilmiştir. Bulgular: Bütün hastalar
erkekti ve yaş ortalaması 24 (18-35) idi. Hastaların şikayetlerinin başlangıç süresi ortalama 2 (1-3) gün olarak tespit edildi.
Bütün hastalarda batın sağ alt kadranda defans rebaund mevcuttu. 2 hastada karın ağrısına ek olarak bulantı kusma şikayeti mevcuttu. Ortalama WBC değeri 10700/μL (9000-12300)
idi. Hastaların hepsine tüm batın ultrasonografisi yapıldı ve 3
hastada periçekal serbest sıvı gözlendi. 2 hastaya yapılan tüm
batın tomografisinde periçekal sıvı varlığı haricinde patolojik
bulgu tespit edilemedi. Tüm hastalar akut apandisit ön tanısı
ile opere edildi ve hepsinde apendix’in salim olduğu görüldü.
Hastaların hepsinde çekal düzeyde primer apendiks epiploika
torsiyonu tespit edildi. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak apendiks epiploika torsiyonu konservatif yöntemlerle tedavi edilebilir bir hastalık olmasına rağmen görüntüleme tetkiklerinde
bu tanı konulamaz ise akut batın kliniğini taklit etmesi nedeni
ile hastalar çoğunlukla cerrahi bir işleme maruz kalır ve tanı
bu sırada konur. Bu nedenle akut batın olgularında apendiks
epiploika torsiyonununda akılda tutulması bu olguların cerrahi işleme gerek kalmadan tedavisinin yapılabilmesine olanak
sağlayacaktır.
[PB - 160]
Nadir etrangle umblikal herni olgusu:
Ligamentum falsiforme hernisi
FUAT İPEKÇİ, SÜLEYMAN ÖZKAN AKSOY, ÖMER ENGİN,
İSMET HAN, İLTER KIRMIZI
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Cerrahi Anabilimdalı, B Servisi, İzmir
Olgu: Karaciğer sağ ve sol loblarının diafragmatik yüzlerini
örten periton yaprakları, orta hattn biraz sağ tarafında bir araya gelerek karın ön duvarı ve diafragmanın alt yüzüne uzanır.
Lig. Falciforme hepatis denilen bu bağ, embriyoda mesentrium ventralenin karaciğer taslağı ile karın ön duvarı arasında
93
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
kalan bölüme uyar. Umblikal herni kesesi içine strangüle hale
gelmiş konjenital unrudimente falsiform ligament olgumuzu
sunmayı planladık. Polikliniğimize umblikal bölgede şişlik ve
agrı şikayetiyle başvuran 45 yaşındaki erkek hasta yapılan tetkikleri ve muayenesinde içeri atılamıyan boğulmuş paraumblikal herni ön tanısıyla hasta operasyona alındı. Paraumlikal
kesi ardından herni kesesine ulaşıldı.Açıldığında kese içindeki
dokunun karına girildikten sonra karaciğere doğru uzanan falciform ligament olduğu gözlendi.Ayrıca safra kesesi hidropik
görünümde idi. Ödemli ve rengi değişmeye başlamıştı F. Ligamentektomi sonrası kolesistektomi uygulandı. Kapatılan fasya
üzerine 15x15 prolen mesh ile hernioplasti uygulandı. Tartışma: Embriyonel yaşamın 4. haftasından başlayarak mesenterium ventraleden gelişen falsiform ligamant umblikusa doğru
uzanır ve 5. haftanın sonunda göbeğe doğru rudimente olup
ligamentum umblikale medianumu oluşturur. Bu dönüşümde
olan aksaklıklar nedeniyle falsiforme ligament çok nadir hernileşebilir. Litaratürde böyle bir vakaya hiç rastlamadık. Sonuç:
Ligamentum falsiforme çok nadir de olsa median umblikal
bağa dönüşmeyip paraumblikal bölgede bu haliyle hernileşebilir.Bu patolojinin nadir de olsa olabileceği akılda tutulmalı,
ayrıca paraumblikal yada umblikal hernilerde mutlaka olası
safra kesesi patolojisini ortaya koymak acısından görüntüleme
yöntemleriyle tetkik edilmelidirler.
[PB - 161]
Akut apandisit vakalarında laparoskopik
apendektomi deneyimimiz
YAŞAR ÖZDENKAYA, PELİN BASIM, CENK ERSAVAS,
MERİH YILMAZ, KEMAL DOLAY, MUSTAFA ÖNCEL
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Akut apandisit genellikle klinik bulgularla tanısı konan
bir hastalıktır. Hastalar tipik bir anamnez ve fizik muayene bulguları ile acil servise başvurur. Hastalığın tedavisi apendektomi olup, laparoskopik appendektomi tüm merkezlerde en sık
uygulanan prosedür olarak karşımıza çıkmaktadır. Amacımız
hastanemizde 6 ay içerisinde uygulanan laparoskopik apendektomi prosedürlerinin tanı ve tedavi aşamalarını ayrıntılı biçimde incelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Ağustos
2012 ile Şubat 2013 de kliniğimizde akut apandisit tanısıyla laparoskopik apendektomi yapılan 50 hasta değerlendirilmiştir.
Hastalar cinsiyet, yaş, şikayetlerde klasik triad varlığı, lökositoz,
CRP yükseklği, USG ve BT bulgusu, operasyona kadar geçen
takip süresi, operasyon süresi, operasyon sonrası taburculuk
süresi, gelişen komplikasyonlar ve işe başlama süresi açılarından incelenmiştir. Bulgular: Hastalarımızın tamamında
işlem laparoskopik olarak tamamlanmıştır. Hastaların 23’ü
kadın(%46), 27’si erkek olup (%54); yaş ortalaması sırasıyla
39,04 ve 27.25’tir. Hastaların 37’sinde (%74) tipik ağrı, bulantı
ve iştahsızlık şikayetlerinde oluşan klasik triad mevcuttu. Hastaların hastaneye başvuru öncesi ortalama şikayet süresi 37,6
saat olarak hesaplanmıştır. Hastaların 33’ünde lökositoz (%66),
24’ünde CRP yükseklği (%48) mevcut olup, 17 hastada (%34)
her ikisi birlikte görülmüştür. Ultrason yapılan 39 hastadan
23’ünde apandisitle uyumlu bulgular saptanırken (%58,9), BT
yapılan 28 hastanın 23’ünde (%82,14) pozitif bulgular saptanmıştır. USG bulgusu pozitif olan 6 hastaya klinik şüphe nedeniyle BT de çektirilmiş olup tüm hastalarda tanı BT ile de teyid
edilmiştir. Hastaların operasyon öncesi ortalama takip süresi
4,6, operasyon süresi 22,4 dk’dır. Post-op dönemde hastanede
kalış süresi 14,3 saattir. Post-op takip boyunca 1 hastada gö94
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
bek trokarı yerinde granülom oluşumu görülmüş, 2 hastada ise
ateş nedeniyle hastanede kalış süresi uzamıştır. Hastaların işe
dönüş süresi 6,7 gündür. Tartışma ve Sonuç: Akut apandisitte, laparoskopik apendektomi prosedürü tüm hasta yaş gruplarında uygulanabilecek ve hastanede kalış süresini kısaltan
bir yöntemdir. Hastalarda liberal batın tomogrofisi kullanımı
negatif apandektomi oranını belirgin azaltır.
[PB - 162]
Paraözefageal herniye bağlı gastrik volvulus
BİRKAN BOZKURT1, ERSİN GÜRKAN DUMLU1, GÜLTEN KIYAK1,
ALPER BİLAL ÖZKARDEŞ1, MEHMET KILIÇ2
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
1
2
Olgu Sunumu: Gastrik volvulus nadir görülen ve hayatı tehdit
edebilen, tedavisi acil cerrahi girişim gerektiren bir durumdur.
Bu yazımızda, acil servisimize akut karın ağrısı, bulantı ve şiddetli kusma şikayetleri ile başvuran, yapılan tetkikleri sonucu
paraözefageal herniye bağlı gastrik volvulus tanısı konarak
acil laparaskopik cerrahisi yapılan, postoperatif 4. günü sorunsuz olarak taburcu edilen 85 yaşında bayan hasta olgusu sunulmuştur. Gastik volvulus, özgül olmayan abdominal
semptomlarla seyrettiğinden tanısı gecikebilir veya atlanabilir.
Radyolojik görüntüleme yöntemlerinden akciğer grafisi ve torakoabdominal bilgisayarlı tomografi tanıya yardımcıdır. Tedavide acil laparaskopik cerrahi altın standarttır.
[PB - 163]
Akut karına sebep olan kolonik lenfoma,
olgu sunumu
İLYAS KUDAŞ, FATİH BAŞAK, SUAT AKTAŞ, TOLGA CANBAK,
MERT KAŞKAL, GÜRHAN BAŞ
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Olgu Sunumu: Amaç Primer gastro intestinal sistem (GİS) lenfomaları tüm GİS tümörlerinin yaklaşık %1’ini oluşturmaktadır.
Hodgin lenfomada primer GİS tutulumu son derece nadirdir.
GİS içinde en sık tutulan organ midedir. Bunu ince bağırsaklar
ileoçekal bölge ve kolon izler. Bu çalışmada genç yetişkin hastada hızla büyüyen ve akut karın tablosuna sebep olan kolonik
lenfoma olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu 20 yaşında kadın
bulantı, kusma ve ishal şikayetleriyle acil kliniğine başvurdu.
Fizik muaynede sağ alt kadranda kitle palpe edildi.
[PB - 164]
Akut apandisit tanısı ile opere edilen geriatrik
hastalarda cerrahi tedavi sonuçlarımız
ENİS DİKİCİER, KEMAL GÜNDOĞDU, FATİH ALTINTOPRAK,
YUSUF ARSLAN, GÜNER ÇAKMAK, HAKAN DEMİR,
EMEL USTA, ERHAN ŞİT
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya
Amaç: Bu çalışmanın amacı akut apandisit nedeni ile opere
edilen 65 yaş üstü hastalardaki cerrahi tedavi sonuçlarımızı
POSTER BİLDİRİLER
değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Sakarya Üniversitesi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde Ocak
2008-Aralık 2012 tarihleri arasında akut apandisit tanısı ile opere edilen 65 yaş ve üzeri 62 olgunun kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, eşlik eden hastalıkları,
american society of anaesthesiology (asa) skorları, hastaneye
başvuru süreleri gibi değişkenlerin morbidite ve mortalite üzerindeki etkileri değerlendirildi. Bulgular: Akut apendisit nedeniyle opere edilen 62 hastadan 36’sı (%58) erkek, 26’sı (%42)
kadındı. Hastaların yaş ortalaması 69.4 (65-88) idi. Hastaların
57’sinin (%91.9) öntanısı akut apandisit, 4’ünün (%6.4) ileus,
1‘inin (%1.6) perforasyondu. 62 hastanın 41‘inin (%66.1) yandaş hastalıkları mevcuttu. Hastaların 18’inin (%29) nefrolojik,
15‘inin (%24.1) kardiyolojik, 8’ inin (%12.9) nörolojik hastalıkları
vardı ve asa skoru ortalaması 3’ tü. Ameliyat sonrası dönemde
hastaların 58‘i (%93.6) şifa ile taburcu olurken 10 hasta (%16.1)
ameliyat sonrası yoğun bakımda takip edildi. Mortalite oranı
4 hasta ile %6.4 olarak gerçekleşti. Ex olan hastaların tamamı
yoğun bakımda takip edilen hastalardı ve yandaş hastalıkları
vardı. Ex olan hastalardaki erkek kadın oranı 3/1 olarak tespit
edildi. Hastaların şikayetlerinin başlaması ile hastaneye başvuruları arasında geçen süre ortalama 4 gün olarak bulundu.
Hastaların 34‘ünde (%53.12) ameliyat sonrası komplikasyon
gelişti. en sık görülen komplikasyon %34 ile yara yeri enfeksiyonu oldu. Tartışma ve Sonuç: Geriatrik hasta grubunda akut
apandisit mortalitesi yüksek bir hastalıktır. Tanının gecikmesi
ve eşlik eden hastalıkların varlığı mortalitede önemli artışa neden olmaktadır.
[PB - 165]
Hiperlipidemiye sekonder akut nekrotizan
pankreatit; olgu sunumu
METİN ŞENOL, HAKAN ÖZDEMİR, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR,
İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER
Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
Amaç: Pankreatit, hafif ödematöz formdan, hemorajik ve ağır
nekrotizan forma kadar ilerleyebilen, morbiditesi ve mortalitesi
yüksek bir hastalıktır. En sık nedeni safra taşı ve alkol kullanımı
olan pankreatitin nadir nedenlerinden biri de hiperlipidemidir.
Bu olguda, hiperlipidemiye sekonder gelişen akut nekrotizan
pankreatit sunulmaktadır. Olgu Sunumu: 60 yaşında erkek
hasta, şiddetli karın ağrısı ve bulantı-kusma ile acile başvurdu.
Batında yaygın hassasiyeti vardı. Laboratuar tetkikleri için kan
alındığında, hastanın kanının süt kıvamında olduğu gözlendi.
Bunun üzerine tekrar sorgulanan hastanın özgeçmişinde hiperlipidemi tedavisi gördüğü öğrenildi. Laboratuar sonuçlarında Trigliserid:4189 mg/dL, Kolesterol:670 mg/dL, LDL:577
mg/dL, Amilaz:2461 U/L, Lipaz:3283 U/L, Kalsiyum:8,01 mg/dL,
CRP:91 mg/L olarak geldi. Hastaya anti-hiperlipidemik olarak
fenofibrat (Lipanthyl), Clexane 6000 IU/0,6 ml 2x1 sc, insülin
ve sıvı tedavisi başlandı. Plazmaferez yapılamadı. Abdominal
USG, MR ve MRCP çekildi, sonucu normal olarak rapor edildi.
Yatışının 2. günü hastada akut batın bulguları geliştiğinden
hasta opere edildi. Pankreas gövdesi ve kuyruk kesiminde nekrotik alanlar tespit edildi ve nekrozektomi yapıldı. Hastaya postoperatif İmipenem 4x500mg ve TPN de başlandı. Po 2. gün
Trigliserid:735 mg/dL’ye, lökositozu 10000 K/mL’ye geriledi.
Takiplerinde komplikasyon gelişmedi. Patoloji pankreatik yağ
nekrozu olarak rapor edildi. Alınan örneklerde üreme olmadı.
Postoperatif 10. gün, fizik muayene bulguları normal, laboratuar bulguları gerilemişti ve şifa ile taburcu edildi. Hastanın 10
aylık takiplerinde psödokist gelişmedi ve Trigliserid değeri 176
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
mg/dL idi. Tartışma: Pankreatit etyolojisinde en sık etken olan
safra taşı ve alkol kullanımı hastamızda yoktu. Pankreastan alınan patoloji piyeslerinde IgG4 boyanma olmaması ve hastada
başka bir otoimmün hastalık da bulunmadığından otoimmün
pankreatit ekarte edildi. Bilindiği üzere trigliserid değerlerinin
1000 mg/dL’nin üzerinde olduğunda pankreatit riski artmaktadır. Hastanın mevcut laboratuar tetkiklerine ve özgeçmişine
bakıldığında pankreatit nedeninin hiperlipidemi olduğu düşünüldü. Sonuç: Karın ağrısı ile başvuran ve laboratuar sonuçlarında çok yüksek lipid değerleri olan hastalarda akut pankreatit olabileceği akılda tutulmalıdır. Nekrotizan pankreatite
kadar ilerleyebilen bu patolojinin tedavisinde cerrahinin yanı
sıra antihiperlipidemik ilaçların da rolü büyüktür.
[PB - 166]
Nekrotizan fasiitis deneyimimiz
İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, HAKAN ÖZDEMİR1, METİN ŞENOL1,
ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, YELİZ ŞAHİNER2
Dr. İ. Şevki Atasagun Nevşehir Devlet Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
2
Dr. İ. Şevki Atasagun Nevşehir Devlet Hastanesi,
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir
1
Amaç: Bu çalışmada amaç yeni açılan bir devlet hastanesi
genel cerrahi kliniğinde son iki yılda tedavi edilen nekrotizan
fasiit’li hastalarının demografik özelliklerini ortaya koymak ve
merkezin “0” mortalite oranlı nekrotizan fasit deneyimini incelemektir. Materyal Metod: Nevşehir Devlet hastanesi Genel
Cerrahi kliniğinde 2011- 2012 tarihleri arasında tedavi gören
nekrotizan fasiit’li hastaların yaş, cinsiyet, Apache II skoru,
beklenen mortalite, kolostomi ihtiyacı, ek hastalık varlığı, yoğun bakımdaki takip süresini değerlendirmek için retrospektif
olarak veri bankası tarandı. 2011-2012 yılları arasında genel
cerrahi servisinde ve yoğun bakımda takip ve tedavi edilen 5
ardışık hasta incelendi. Verileri değerlendirmek için SPSS 17,0
programı kullanıldı. Bulgular: 2011-2012 yılları arasında genel
cerrahi servis ve yoğun bakımda toplam 5 nekrotizan fasiit
hastası takip ve tedavi edilmiştir. Bu hastaların %20’si kadın
(n:1), %80’i erkekti (n:4). Nekrotizan fasiit nedeniyle takip ve
tedavi edilen hastaların ortalama yaşı 40 (21-60) idi.hastaların
iki tanesinde takip ve tedavi esnasında yoğun bakım ihtiyacı
doğmuş olup ortalama yoğun bakımda kalış süresi 5 gündür.
hastaların hastanede toplam yatış süresi 20 (5-38) gündür. Olgulara aşamalı nekroz debridmanı uygulandı. Ameliyat sayısı
6 (1-10) idi. 2 olguda diyabet vardı. Hastaların hiç birine kolostomi açılmadı. Ortalama APACHE II skoru 10 (5-14) olarak
bulunmuştur. APACHE II skorlarına göre beklenen mortalite
oranları ortalama %17.2 (%4.2-%26) olarak bulunmuştur. Yüksek Apache II skoruna rağmen nekrotizan fasit nedeniyle takip
ve tedavi edilen hastalarda mortalite görülmemiştir. Sonuç:
Aşamalı rezeksiyon ve debridman yöntemi ile yüksek APACHE
II li nekrotizan fasiit’li hastalarda çok başarılı neticeler alınabildiği saptanmıştır. Apache II skorlarına göre beklenen mortalitenin yüksek olmasına rağmen, etkin hasta bakımı, erken tanı
ve agresif nekroz debridmanı ile nekrotizan fasitlerde başarılı
neticeler almak mümkündür.
95
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 167]
Mermi çekirdeğinin termal hasarına
bağlı gelişen vezikorektal fistül
HAKAN ÖZDEMİR1, ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1,
İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, METİN ŞENOL1, YELİZ ŞAHİNER2
Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir
1
2
Amaç: Ateşli silah yaralanmalarında mermi çekirdeklerinin
beklenmeyen traseler izlediği sıklıkla gözlenmektedir. Mermi
çekirdeğinin giriş ve çıkış yeri ile vücutta yaptığı organ hasarı her zaman korelasyon göstermeyebilir. Direk hasar yanında
oluşturduğu termal hasarlar nedeni ile de farklı klinik durumlar
ortaya çıkabilir. Burada batına nafiz ateşli silah yaralanmasına
bağlı mermi çekirdeğinin oluşturduğu termal hasar nedeni ile
gelişen vezikorektal fistül olgusu sunulmuştur. Olgu Sunumu:
23 yaşında erkek hasta ateşli silah yaralanması nedeni ile acil
servise getirildi. Hastanın muayenesinde sol lomber bölgede muhtemel giriş deliği ve sağ gluteus maksimus ortasında
çıkış deliği tespit edildi. Batında yaygın hassasiyet, defans ve
rebaund mevcuttu. Hastaya laparatomi yapıldı. Sigmoid kolon
antimezenterik yüzeyde tam kat laserasyon ve buraya komşu
peritonda mermi çekirdeğinin trasesinin devam ettiği gözlendi. İntraperitoneal başka bir patoloji gözlenmedi. Mesane
boynu lokalizasyonunda hematom gözlenen hastanın üreterleri askıya alınıp mesane laserasyon açısından değerlendirildi.
Herhangi bir laserasyon gözlenmedi. Mesane, foley sonda yardımı ile serum fizyolojik ile doldurulup kontrol edildi, herhangi
bir perforasyon bulgusuna rastlanmadı. Sigmoid kolonda defekt kenarları debride edilip çift kat üzerinden tamir edildi ve
operasyona son verildi. Postoperatif dönemde vital bulguları
stabil olan hastada gaz ve gaita çıkışı oldu. Fakat 5. günde hastanın sondasına idrar gelişi kesildi ve sulu gaita çıkışı başladı.
İdrar sondasından verilen metilen mavili izotoniğin rektumdan
geldiği gözlendi ve hastada vezikorektal fistül geliştiği tespit
edildi. Sonuç: Sonuç olarak ateşli silah yaralanmalarında doku
bütünlüğünün erken dönemde devam ettiği gözlense de oluşabilecek termal hasar nedeni ile ilerleyen günlerde farklı patolojilerin ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır.
[PB - 168]
Pelvik travma sonrası retrorektal hematom
EKREM ÇAKAR, SAVAŞ BAYRAK, ŞÜKRÜ ÇOLAK,
AYHAN GÜNEYİ, MAHMUT SUMMAK, HASAN BEKTAŞ
İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi, İstanbul
Amaç: Retroperitoneal pelvik kitleler çeşitli sebeblerle meydana gelebilirler. Konjenital kistler, tümör ve hematomlar en
sık klinik bulgu veren lezyonlardır. Pelvik hematomlar; travma,
angiografik incelemeler, prostat biyopsileri sonrası, konjenital
kistlerin kanaması sonrası meydana gelirler. Olgu Sunumu: 48
yaşında erkek hasta yüksekten düşme sebebiyle acil servise
başvurmuştu. İlk değerlendirmede gluteus, perianal ve uyluk
posterior yüzü içeren yaygın ekimotik bölge gözlendi. Genel
durumu iyi, hemodinamisi stabil, labaratuar değerleri normal
olan hastanın pelvik bt de ve direkt grafilerde fraktür lehine
bulgu izlenmemiştir. Pelvik ve alt ekstremitelere yönelik bt
angiografi tetkikinde sol psoas kası anteriorunda yumuşak
doku yoğunluğu artmış olup hemorajiye ait olabileceği düşünülmüştür. Sol perirektal alanda obturator bölgeden inferior
kesimde perineye doğru uzanım en geniş yerinde 96x75 mm
96
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
olarak ölçülen geniş hematom sahası izlenmiştir. Hematomun
rektumu sağ laterale doğru ittiği ve komprese ettiği izlenmiştir. Olgu takip ve tedavi amaçlı interne edilmiştir. Takiplerinde
klinik ve labaratuar bulgularında patoloji izlenmemesi üzerine
yatışının 4. gününde poliklinik kontrolü önerilerek taburcu
edilmiştir. Travmadan 15 gün sonra yapılan değerlendirmede
perianal bölgede fluktuasyon veren lezyon saptandı. Çekilen
pelvik MR da solda pelvik düzeyde obturator alandan başlayan
rektum ve prostatı sağa doğru iten perineye doğru devamlılık
gösteren, gluteus maksimus kasının içerisine doğru uzanım
gösteren orta hattın solunda sol gluteal bölge inferior kesiminde perine düzeyine dek cilde uzanımı gösteren yaklaşık 95x48
mm’lik kistik-hemorajik lezyon alanı dikkat çekmektedir. Hasta
bu bulgularla drenaj maksatlı interne edildi. Spinal anestezi altında perianal bölgeden hematom drene edildi. Sonuç: Büyük
retrorektal hematomlar; abse, fekal ve üriner inkontinans gibi
komplikasyonlara neden olabileceğinden takiplerinde dikkatli
davranılmalı ve zamanında müdahale ile de komplikasyonların
önüne geçilmelidir.
[PB - 169]
Rektumda yabancı cisim
İLHAN PALTACI, MUHYİTTİN TEMİZ,
AYDIN KAPLAN, UĞRAŞ DABAN
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay
Olgu Sunumu: Anal kanal ve rektuma yerleşen yabancı cisimler sıklıkla orta-ileri yaş erkeklerde sexüel amaçlı oluşmakla beraber nadiren de oral yoldan rektuma ulaşabilirler. Oluşabilecek
komplikasyonlardan dolayı önemli acil cerrahi bir durumdur.
52 yaşında erkek hasta, makatta ağrı şikayeti ile Mustafa Kemal
Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine başvurdu. Anamnezde
çelişkili ifadeler kullanan hasta, makattan su borusu yerleştirdiğini belirtti. Batın muayenesi normaldi. Rektal muayenede distal ucu anal verge’ den 5 cm içerde palpe edilen, sert cisim saptandı. Ayakta boş batın grafisinde pelvik bölgede, yukarı doğru
uzanan, silindir şekilli, içi hava dolu, düzgün sınırlı, yabancı
cisme ait olabilecek görüntü saptandı. Akciğer grafisinde serbest hava yoktu. Uygun antibiyoterapi ve tetanoz profilaksisi
yapıldı. Şiddetli anal ağrıdan dolayı hasta ameliyathaneye alındı. Sedasyon altında, litotomi pozisyonunda anal dilatasyon
sonrası, Allis klempi ile yabancı cisim çıkarıldı. Cismin 25 cm
uzunluğunda içi boş, giriş ucu künt, plastik su borusu olduğu
görüldü. Yapılan rektosigmoidoskopide yüzeyel laserasyonlar
saptandı. Uygulanan tedavi sonrası komplikasyon gelişmeyen
hasta, 24 saat sonra taburcu edildi. Rektumdaki yabancı cisimler genellikle transanal yolla çıkartılabilmektedir. İşlem sonrası
mutlaka rektosigmoidoskopi yapılmalıdır. Oluşan yüzeyel laserasyonlar kanama yapabilir ve genellikle tedavi gerektirmezler.
Olası komplikasyonların tespit edilebilmesi açısından hastalar
24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Transanal çıkarılamayan,
keskin uçlu ve yüksek seviyede yerleşmiş vakalara laparatomi
yapılmalıdır. Perforasyon yoksa cisim ekstraluminal yolla anal
kanala doğru itilerek çıkarılmalıdır. Perforasyon saptanan olgulara perforasyonun yeri, fekal kontaminasyon ve perforasyonun büyüklüğüne göre uygun cerrahi prosedürler uygulanmalıdır.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 170]
Yüksekten düşme sonrası oluşan rektum
yaralanması: Olgu sunumu
YUSUF EMRAH EYİ, YAKUP AKSOY,
BÜLENT KARSLIOĞLU, HAKAN YABANOĞLU
Hakkari Asker Hastanesi, Acil Servis, Hakkari
Giriş: Rektum yaralanmaları genellikle ateşli silah yaralanmaları, kesici alet yaralanmaları, cinsel yaralanmalar sonrası görülürken, yüksekten sivri bir cismin üzerine düşmeler ise kaza ile
olan yaralanmaların en sık nedenlerindendir. Travmatik rektal
yaralanmalarda mortalite oranları günümüzde azalmış olsa da,
özellikle morbidite oranları beklenenden yüksektir. Olgu Sunumu: 21 yaşında erkek hasta anal bölgede kanama şikayeti
ile acil servise getirildi. Hikayesinde 30 dakika önce yolun 1-2
metre üzerindeki topraktan ayağının kayması sonrası yolda
bulunan aracın tamponundaki demir direğin üzerine düştüğü
öğrenildi. Vital bulguları stabil olan hastanın intergluteal sulkusta anüsün 3-4 cm üzerinde yaklaşık 1 cm’lik kanamalı alan
izlendi. Rektal muayenesinde anal kanalın posteriorunda 4 cm
uzunluğunda rektal mukoza ve perine kaslarını da içeren yaralanma tespit edildi. Perineal ve rektal yaralanması primer olarak
tamir edilen hastaya stoma planlanmadı ve takip amaçlı ileri
merkeze sevk edildi. Tartışma: Travmatik rektal yaralanmalarda
klasik olarak uygulanan saptırıcı stoma uygulamasının yerine
yaralanmanın seviyesi, doku defektinin büyüklüğü, kontaminasyon derecesi ve ek yaralanmanın varlığına göre hastalarda
stomasız da oldukça başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Stomasız tedavilerde morbidite açısından sonuçlar çok daha iyi iken
hasta konforu da oldukça iyi düzeydedir. Sonuç: Travmatik
rektal yaralanmalar sık karşılaşılmasa da tüm acil servis çalışanlarının bilmesi gereken adli olgulardır. Şüpheli olgularda rektal
tuşe mutlaka uygulanmalıdır. Genel cerrahlar açısından da klinik deneyimlerine göre en etkin tedavi yönteminin seçilmesi,
mortalite ve morbiditeyi olumlu yönde etkileyecektir.
[PB - 171]
Rektumda yabancı cisim: 6 olgunun irdelenmesi
ŞAHİN KAHRAMANCA, OSKAY KAYA, GAYE ŞEKER,
KEMAL YANDAKÇI, GÜNDÜZ TUNÇ,
H. İBRAHİM DURAL, TEVFIK KUCUKPINAR
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
Amaç: Nadir kolorektal aciller arasındaki rektumda yabancı
cisimlerin yol açtığı farklı klinik tablolar ve bunların çözümlerindeki değişik yaklaşımları vurgulamayı amaçladık. Gereç ve
Yöntem: Rektumda yabancı cisim nedeniyle acilden yatırılan 6
olgu yaş, cinsiyet, yaralanma derecesi, yapılan cerrahi girişim
açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Biri darp, beşi cinsel tatmin
nedenli 36-75 yaş arasındaki 5 erkek, 1 kadın olgu incelendi.
Salatalık, yuvarlak tahta ve meşrubat şişesi anamnezli 36, 42
ve 47 yaşlarındaki erkek hastaların karın muayeneleri rahattı.
Laringeal maske altında (LMA) cisimler anal yoldan çıkarıldı.
43 yaşındaki erkek hastanın LMA rektoskopla muayenesinde
kırılmış bardağa bağlı mukozal yırtığa, bardağın çıkarılmasını
takiben onarım yapıldı. 65 yaşında karın ağrısıyla başvuran
hastanın grafisinde serbest hava mevcuttu. Laparatomide
rektumda tam kat laserasyon saptandı. Primer onarım yapıldı,
loop kolostomi açıldı. 75 yaşında demir çubukla darp sonrası
rektumdan ince barsak prolapsusu gelişen hastanın rektum ve
ileumda tam kat laserasyon saptanarak anterior rezeksiyon ve
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ince barsak onarımı yapıldı. Tartışma ve Sonuç: Cinsel tatmin
yada darp amacıyla rektuma yabancı cisim tatbikine maruz
kalan hastalarda, ayrıntılı anamnez, fizik muayene ile değerlendirilme sonrası, periton iritasyon bulguları ve direk grafide serbest hava aranmalıdır. Perforasyon şüphesi olduğunda
laparatomiden çekinilmemelidir. Uygun tekniklerle muayene
odasında cismin çıkarılmasından, barsak rezeksiyonu ve koruyucu ostomiye kadar değişik yöntemler gerekebilmektedir.
Unutulmaması gereken nokta, yapılacak girişimin hastayı sosyal açıdan rahatsız etmeyecek pozisyon ve anestezi tekniği ile
yapılması gerekliliğidir.
[PB - 172]
Rektumda yabancı cisim: Olgu sunumu
ŞÜKRÜ TAŞ, MUHAMMET KASIM ARIK, FARUK ÖZKUL,
ÖZTEKİN ÇIKMAN, ÖMER FARUK ÖZKAN
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Çanakklae
Giriş ve Amaç: Rektum da yabancı cisim son yıllarda artarak
görülmekte ve neden olabileceği komplikasyonları nedeni
ile önemli acil cerrahi problemlerden birini oluşturmaktadır.
Rektumdaki yabancı cisimler bazen endoskopik yardımlarla
bazen de lokal tedavi yöntemleri ile çıkarılmaktadır. Biz burada lokal olarak çıkarılamayan ve ancak genel anestezi altında
laparatomi yapılıp karın içerisinde elle itilerek çıkarılan olguyu
sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 47 yaşında erkek hasta; 2
gün önce anal kanal yolu ile yabancı bir cismin (cam maden
suyu şişesi) zorla itilmesi sonucu acil servise başvurdu. Hasta
yabancı cismi önce kendi imkanları ile çıkarmaya çalışmış fakat
çıkaramadığını söyledi. Çekilen ayakta direk grafide (Resim1)
rektumda yabancı cisim tespit edildi. Diafragm altında serbest
hava izlenmedi. Hastanın karın muayene bulguları normaldi.
Digital rektal muayenede yabancı cisim parmak ucu ile hissediliyordu. Muayenede yabancı cismin sabit kaldığı ve yerinde
oynamadığı tespit edildi. Hastanın karın muayene bulguları
normaldi. Serum laboratuar değerlerinde anormal bir değer
yoktu hasta operasyona alınmaya karar verildi. Spinal anestezi
altında önce litotomi pozisyonunda yabancı cisim çıkarılmaya
çalışıldı fakat başarılı olunamadı. Aynı işlem jack- knife pozisyonundada denendi fakat başarılı olunamayınca genel anestezi altında hastaya mini göbekaltı orta hat insizyonu ile laparatomi yapıldı. Şişenin ucu ve gövdesi sigmoi kolonda hissedildi.
El yardımı ile şişe intraluminal itilerek anal kanaldan çıkarıldı.
Ve operasyona son verildi. Postoperatif 3. Gün şikayeti olmayan hasta taburcu edildi. 1 ay sonraki kontrolünde herhangi
bir şikayeti yoktu. Tartışma ve Sonuç: Rektuma yabancı cisimler anal yoldan rektuma yabancı cismin sokulması, oral yolla
alınan cismin rektuma ulaşması ve komşu organlardaki cisimlerin rektuma migrasyonu yolu ile ulaşırlar. Anüsten rektuma
yabancı cisim sokulması sıklıkla mahkumlarda, psikiyatrik hastalarda, intihar ve öldürme amaçlı girişimlerde, cinsel aşırılık
veya tecavüz vakalarında ve aşırı alkol veya uyuşturucu alımı
ile birliktelik gösterir. Bizim olguda cinsel saldırı il zorla yabancı
cisim anal yol il rektuma gönderildiği ifade edildi. Rektumdaki
yabancı cisimler kendiliğinden yada acil serviste parmak yardımı ile çıkarılabilmektedir. Ancak ameliyathane şartlarında anal
sfinterin spinal veya genel anestezi altında tam gevşetilmesi ile
rektumdaki objeler daha rahat ve komplikasyon olmadan anal
yoldan çıkarılabilmektedir. Anal kanal yolu ile çıkarılamayan
cisimler laparatomi yapılarak çıkartılmaya çalışılır. Laparatomi
yapılan vakalarda ya kolotomi yapılır yada cisim el yardımı ile
intraluminal sağılarak anal kanaldan çıkartılmaya çalışılır. Cam97
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
dan yapılan kolay parçalanabilen objelerin çıkarılmasında anal
kanal yolu çok zorlanmamalıdır. Gerektiğinde laparatomiden
kaçınılmaması önerilmektedir.
[PB - 173]
Boynuzla yaralanmaya bağlı eksternal anal
sfinkter yaralanması ve tamiri: Olgu sunumu
ERDİNÇ YENİDOĞAN, İSMAİL OKAN, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU,
ZEKİ ÖZSOY, SERVET TALİ, MUSTAFA ŞAHİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat
Amaç: Burada inek boynuzlaması sonrası anorektal sfinkter
yaralanması nedeniyle tedavi ettiğimiz hastamızı sunmayı
amaçladık. Gereç ve Yöntem: Travmatik anorektal sfinkter yaralanmaları sık görülen bir yaralanma tipi olmamasına rağmen
cerrahisi oldukça kompleks ve güçtür. Bulgular: 16 yaşında
erkek hasta inek boynuzlaması sonrası makattan kanama şikayetiyle acil servisimize sevk edildi. Fizik muayenesinde anal
bölgede internal ve parsiyel external anal sfinkter yaralanması
saptandı. Hastada anal tonüs kaybı mevcuttu. Travmayı değerlendirmek amacıyla karın tomografisinde patoloji izlenmedi.
Acil olarak ameliyata alınan hastada internal sfinkterin tam kat,
eksternal sfinkterin ise %50’sinden fazlasının yırtılmış olduğunun görülmesi üzerine eksternal sfinkter overlap sfinkteroplasti ile onarıldı. Postoperatif komplikasyon gelişmeyen hasta 6.
gün taburcu edildi. Kontrollerinde sfinkter kontrolünün yeterli
olduğu gözlendi. Tartışma ve Sonuç: Anal sfinkter yaralanmaları en sık obstetrik travmalar sonrası görülmesine rağmen,
cerrahi girişimler veya penetran/künt yaralanmalar sonrasında
da görülebilir. Rektumun yaralanmadığı izole sfinkter yaralanmaları primer tamir edilmektedir. Geçmişte uç-uca sfinkteroplasti uygulanmasına rağmen, günümüzde daha iyi sonuçlar
verdiğinden dolayı overlap sfinkteroplasti tercih edilmektedir.
[PB - 174]
Prostatektomi cerrahisi sırasında meydana
gelen rektal yaralanmalarda: primer tamir
veya saptırıcı kolostomi
EYÜP DURAN1, MEHMET FATİH CAN2, RAMAZAN YILDIZ2
Elazığ Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Elazığ
GATA, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
1
2
Amaç: İyatrojenik rektal yaralanmalar iki türlü tedavi edilebilir. Bunlar primer tamir veya saptırıcı kolostomidir. Bu derleme
primer tamir ve saptırıcı kolostominin etkilerini karşılaştırmak
için yapıldı. Gereç ve Yöntem: Literatür mayıs 2003 ile şubat
2013 arasında tarandı. Veriler pubmed üzerinden elde edildi.
Prostatektomi cerrahisi sırasında rektal yaralanmaların tedavi
edildiği çalışmalar dahil edildi. Toplam 5 çalışma değerlendirildi. Bulgular: Prostat kanseri nedeniyle prostatektomi yapılan toplam 19847 hastadan 53’ünde rektal yaralanma olduğu
görüldü. 45 hastaya primer tamir yapılırken 8 hastaya saptırıcı
kolostomi uygulanmış. Sadece iki hastada retroüretral fistül
gelişirken bir hastada ise ikinci kez cerrahiye ihtiyaç duyulmuştur. Saptırıcı kolostomi yapılan hastalarda herhangi bir komplikasyon görülmemiştir. Tartışma ve Sonuç: Derlememizde
rektal yaralanma insidansı %0.26 olarak bulunmuştur. Primer
tamir düşük komplikasyon oranları ile rektal yaralanmalarda ilk
98
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
tercih olabilir. Tanısal gecikme yaşanan hastalarda ise saptırıcı
kolostomi tercih edilebilir.
[PB - 175]
Pelvis kırıklarında seri hemogram takibi ve bazen
24 saati geçen gözlem süresi hayat kurtarıcıdır
FATİH TÜRKMEN1, AYKUT AKSELİ1, İSMAİL MURAT OK1,
SERHAT ÖRÜN1, BEKİR DAĞLI1, AYTÜL AKSELİ2
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın
2
Aydın Devlet Hastanesi, Acil Servis, Aydın
1
Olgu Sunumu: Kendi aracı ile sürücü olarak seyrederken geçirdiği trafik kazası nedeniyle 112 ambulansı ile acil servisimize
getirilen 23 yaşındaki erkek hastanın geldiğinde bilinci açık,
koopere, oryante idi. Sol omuzda hassasiyeti, mandibula fraktürü mevcuttu. Glasgow koma skoru 15 olan hastanın ilk bakı
fizik muayenesinde akciğer sesleri bilateral doğal, taşikardisi
mevcut, batın rahat rebound yok, defans yoktu. Ancak sol iliak
bölge üzerinde hasasiyet ve ekimozu mevcuttu. Yapılan eFAST
de batın içinde serbest sıvısı yoktu, pnömotoraks bulgusu da
yoktu. Hemen akabinde yapılan bilgisayarlı tomografi tetkiklerinde sol klavikula orta kesiminde deplase parçalı fraktür, sol
4. kotta minimal deplase fraktür, solda minimal pnömotoraks,
sağ skapula lateral kenarında nondeplase fraktür saptandı.
Ayrıca sol iliak kemik lateral kenarında parçalı deplase farktür,
sağ iliak kemik medialinde nondeplase farktür görülmüştür.
Zamanla sol omzundaki ağrıları artan hastanın sekonder bakı
fizik muayenesinde akciğer seslerinin sol tarafta apekste daha
az alındığı tespit edilince pnömotoraksın genişlediği ihtimali
göz önüne alınarak kontrol Postero-anterior akciğer grafisi
istendi ve hastanın pnömotoraksının artmış olduğu görüldü.
Hastaya acil servisimizdeki yoğun bakım ünitemizde toraks
tüpü takıldı ve kapalı sistem su altı drenajına alındı. Tüp takma
işleminden sonra hastada herhangi bir komplikasyon gelişmedi. Hemogram takibine alınan hastanın hastaneye gelişinin 36
saat sonrasında hemogram değerlerinde 3 birim kadar düşme
olması, batında hassasiyet gelişmesi ve hastanın sol omuzuna
vuran ağrılarının artması takipne ve taşikardisinin gelişmesi
üzerine batın içi kanamadan şüphelenildi. İstenen abdominal
ultrasonografide sol renal fossa komşuluğunda, inferiorda,
psoas kasına komşu lokalizasyonda kanama ile uyumlu heterojen, hipoekoik alan görüldü. Takiben alınan abdomen BT de
sol böbrek lateral kenarından başlayıp iliak kasa kadar uzanan
retroperitoneal hematom tespit edildi. Hastanın hemogram
değerleri düştüğü için eritrosit süspansiyonu transfüzyonuna
başlandı. Genel Cerrahi konsültasyonu istendi ve hasta Acil
Yoğun Bakım ünitemizde stabil hale getirildikten sonra Genel
Cerrahi servisine takip olmak üzere yatırıldı. Opere olmadan
takip edilen hasta Genel Cerrahi servisinden poliklinik takibi
planlanarak taburcu edildi. Sonuç: Multitravma hastaları ilk
geldiğinde stabil olabilir, ilk tetkiklerde batın içi kanama olmayabilir. Bu tip hastalar 24 saatlik gözlem süresi doldu diye
hemen evine gönderilmemeli, 24 saat sonunda hastanın kliniğinde en ufak bir şüphe dahi varsa tetkikleri tekrarlanmalı ve
hasta gözlem altında tutulmaya devam edilmelidir. Hastanın
ağrılarının karakterinde yada şiddetinde değişiklik olması, yansıyan ağrıların ortaya çıkması gibi durumlarda birşeyler iyiye
gitmiyor, hasta henüz stabil hale gelmemiş demektir. Örneğin
bizim hastamız toraks tüpü olmayan bir hasta olsaydı durumu stabil diye 24 saat sonunda evine taburcu edilebilirdi ve
muhtemelen de sabaha karşı yatağında iç kanamadan dolayı
ex olarak bulunacaktı. Bu hastada gözlem süresinin 24 saatten
POSTER BİLDİRİLER
uzun tutulması ve seri hemogram takipleri sonucunda kan
transfüzyonu ve uygun medikal tedaviye vakit geçirilmeden
başlanılması hayat kurtarıcı olmuştur.
[PB - 176]
Acil serviste pelvis fraktürü tanısı konulan
hastaların retrospektif olarak değerlendirilmesi
İSMAİL MURAT OK1, GÜNERİ KURUÖZ1, AYKUT AKSELİ1,
SERHAT ÖRÜN1, BEKİR DAĞLI1, MÜCAHİT AVCİL1, AYTÜL AKSELİ2
Adnan Menders Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın
Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın
1
2
Amaç: Çalışmamızda kompleks pelvis fraktürü olgularının
hangi tip travmalar sonucunda meydana geldiğinin belirlenmesi ve hastanemizdeki pelvis farktürü vakalarının literatürdeki Young-Burgess sınıflaması istatistiklerine uygun olup
olmadığının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem:
Çalışmamızda 09.11.2011-09.11.2012 tarihleri arasında acil
servise başvuran, pelvik fraktür tanısı ile takip edilen hastalar
retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Hastalar cinsiyet
grubu olarak değerlendirildirildiğinde; erkekler n 23 (%62.2),
kadınlar n 14 (%37.8) saptanmıştır. Erkeklerin ortalama yaş
oranı 40.91 ve kadınların ortalama yaş oranı 42.50 saptanmıştır. Pelvis fraktürü etiyolojisi incelendiğinde %51.35 oranında
trafik kazaları, %35.13 oranında yüksekten düşme ve %13.51
oranında diğer nedenler saptanmıştır. Hastalardaki pelvik
kanama oranı %13.5 olarak saptanmıştır.Hastalardaki pelvik
organ yaralanması oranı %2.7 dir. Hastaların %13.5’inde acil
servis gözlemi esnasında tam kan transfüzyonu uygulanmıştır. Hastaların %29.7’si acil serviste stabilize edilip taburculuğu
yapılmıştır. Hastaların %10.8’ine acil cerrahi müdahale uygulanmıştır. Hastaların %56.8’i ortopedi servisine yatırılmıştır.
Hastaların %2.7’i pelvis fraktürü nedeni ile exitus olarak kabul
edilmiştir. Hastalar Young-Burgess sınıflaması ile değerlendirilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda mortalite oranı %2.7 dir.Pelvis fraktürü etiyolojisinde en sık neden olarak
trafik kazaları görülmektedir. Fakat kompleks pelvis kırıkları
en sık düşme sonucu görülmektedir. Bizim çalışmamızda da
etiyolojiler incelendiğinde %51.35 oranında trafik kazaları,
%35.13 oranında yüksekten düşme saptanmıştır. Young-Burgess sınıflamasına göre pelvis fraktürleri arasında en sık Tip A
görülmektedir. Çalışmamızda da en sık Tip A pelvis fraktürleri
saptanmıştır. Young-Burgess sınıflamasına göre Tip C pelvis
fraktürleri pelvik kanama açısından oldukça riskli olarak kabul
edilmektedir.
[PB - 177]
Acil servisten pelvis kırığı nedeniyle
yatırılan olguların analizi
İBRAHİM ARZIMAN, ÜMİT KALDIRIM, ŞÜKRÜ ARDIÇ,
MURAT DURUSU, MEHMET ERYILMAZ
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Pelvis kırıkları, ortopedik acillerin en en ölümcül tablolarındandır. Pelvik yaralanmalar ciddi, kontrol edilemeyen ve
ölüme sebep olabilen kanamalara yol açabilir. Retroperitoneal hematomların önemli bir nedenidir. Sıklıkla multipl yaralanmalarla birliktedir. Hızla yaralanmanın ciddiyetini belirlemek,
volüm kaybını yerine koymak ve kalıcı tedavisini planlamak
gerekir. Biz bu çalışmamızda 13.12.2011 - 31.12.2012 tarihleri
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
arasında acil servise başvuran pelvis yaralanması - kırığı nedeniyle ortopedi kliniğine yatan hastaların analizini amaçladık.
Gereç ve Yöntem: 13.12.2011 - 31.12.2012 tarihleri arasında
GATA Acil Tıp Başkanlığında pelvis yaralanması nedeniyle
yatış yapılan olgular kayıtlar üzerinden geriye dönük olarak
analiz edildi. Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul
şekli, acil serviste geçen süre, yatış süresi ve mortalite verileri
toplandı ve istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Belirlenen süre içerisinde pelvik yaralanma nedeniyle toplam
11 olguya yatış yapıldığı gözlendi. Yaş ortalaması 53.33 (min
21-maks 84), E/K oranı 10 idi. Olguların %45.45’inin (n=5) ambulansla getirildiği gözlendi. Olguların %45.45’i (n=5) düşme,
%18.18’si (n=2) motorlu araç kazası nedeniyle olduğu tespit
edildi. Olguların %50sinin sakrum kırığı olduğu, sadece 1 hastanın (% 7) hipotansif olduğu gözlendi. Olguların acil serviste
geçen süresi ortalama 3 saat 36 dakika idi. Olguların ortopedi
kliniğinde ortalama yatış süresi 16 gün (min:13 gün-maks:26
gün) idi. 3 aylık takipte mortalite gözlenmedi. Tartışma ve
Sonuç: Literatür tarandığında pelvis kırıkları tüm iskelet kırıklarının %3’ünü oluşturur. Mortalitesi %5-20 arasıdır. Hasta gelişinde hipotansif ise mortalitesi %40-50’dir. Mekanizma %60
motorlu taşıt kazası, %30 düşme, %10 ezilmedir. Ancak çalışma bulgularından elde edilen verilerimiz rutin literatür bilgisi
ile uyumlu değildir. Bunun nedeni olarak ortopedi kliniğine
seçilmiş vakaların yatırılması ve yatan olgu sayısının azlığı
olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmada kısıtlılık olarak yatış
sayısının azlığı ve deplase olmamış ramus kırıklarının, avulsiyon kırıklarının ve koksiks kırıklarının ayaktan tedavi edildiği
düşünülmektedir.
[PB - 178]
Nadir bir akut batın nedeni; inkarsere spigel herni
ENDER ANILIR1, FATİH BÜYÜKER1, ÇAĞRI BİLGİÇ1,
ÖZGÜR EKİNCİ1, BÜLENT TAŞEL1, HAYDAR YALMAN1,
RAFET YİĞİTBAŞI1, ORHAN ALİMOĞLU1
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
2
Bingöl Solhan Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Bingöl
3
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Radyoloji Anabilim Dalı, İstanbul
1
Amaç: Nadir bir akut batın nedeni olarak inkarsere spigel
herni olgusunu sunmayı amaçladık. Olgu sunumu: Otuzaltı yaşında kadın hasta, aynı gün başlayan karın ağrısı ve
bulantı yakınmalarıyla acil polikliniğine başvurdu. Geçirilmiş batın operasyonu yoktu. Fizik muayenesinde batın sol
kadranda hassasiyet ve defans, sol hipokondriyumda yaklaşık 3x3 cm’lik palpabl kitle saptandı. Barsak sesleri normoaktifdi, rektal tuşe olağandı. Hemogram’ında lökosit değeri
9.200/mm3 olarak saptandı. Ultrasonografide batın sol alt
kadranda 30x40x60 mm boyutlu, bir araya toplanmış, fikse,
distandü, aperistaltik barsak ansı ve etrafında minimal serbest sıvı izlendi. Batın Bilgisayarlı Tomografide batın sol ön
duvarında mevcut defektten protrude olan barsak ansları
saptandı. Hasta inkarsere spigel herni öntanısı ile operasyona alındı. Sol pararektal insizyon ile herni kesesine ulaşıldı.
Diseksiyon ile çevre dokulardan ayrıştırıldı. Kese içeriğinde
sigmoid kolon ve mezosu görüldü, dolaşımının olağan olduğu izlendi. Kese içeriği batına iade edildi. Defekt poliprolen
mesh ile onarıldı. Hasta ameliyat sonrası 3. gün şifa ile taburcu edildi. Sonuç: Akut batın tablosu ile gelen bir hastada
karın ön duvarında hassasiyet veren palpabl kitle varlığında
inkarsere spigel herni nedenler arasında düşünülmelidir.
99
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 179]
Nadir bir akut batın nedeni; diafragma rüptürüne
bağlı strangüle transvers kolon: Olgu sunumu
MEHMET AKİF ÜSTÜNER, ABDULLAH ŞENLİKÇİ, EMRAH DADALI,
UĞUR GÖKÇELLİ, EYÜP YELDAN, ENVER İLHAN
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Amaç: Diafragma rüptürleri, konjenital yada akkiz olabilir. Erken dönemde bulgu vermeseler de geç dönemde stragülasyona sebep olabilirler. Gereç ve Yöntem: Karın ağrısı yakınmasıyla başvuran ve tetkiklerinde diafragmatik herni tesbit
edilen olguyu sunduk. Bulgular: 35 yaşında erkek hasta 12
saat önce başlayan karın ağrısı nedeniyle acil servise başvurdu.
Fizik bakıda, batında defans, rebaund mevcuttu. TA, Nb ve solunum sayısı normal sınırlardaydı. Lökosit sayısı: 14 600/mm3
idi. Diğer biyokimyasal değerleri normaldi. Ameliyat öyküsü
yoktu. Yedi yıl önce darp öyküsü mevcuttu. Batın USG’sinde
yoğun gaz nedeniyle değerlendirme yapılamadı. PA akciger
grafisinde sağda diafragma kubbesininin sağ hemitoraksa
doğru yer değiştirdiği ve içerisinde barsak gazının olduğu, sağ
akciğer havalanmasında azalma olduğu görüldü. Batın BT’de,
diafragma hernisi ve sağda plevral sıvı tesbit edildi. Hasta acil
olarak ameliyata alındı. Ameliyatta transvers kolonun diafragma açıklığından toraksa doğru yer değiştirdiği, yaklaşık 15 cm’
lik bölümü içine almış şekilde strangülasyon geliştiği saptandı.
Transvers kolon rezeksiyonu, uç-uca kolokolik anastomoz ve
tüp torakostomi uygulandı.Herhangibir komplikasyon gelişmedi. Hasta ameliyat sonu 7.gün şifa ile taburcu edildi. Sonuç:
Diafragma hernisine bağlı akut batın tablosu nadir görülen bir
durumdur. Karın ağrısı yakınması ile başvuran hastalarda bu
durumun akılda tutulması ve tanıya yönelik ek tetkikler yapılması yararlı olacaktır.
[PB - 180]
İnkarsere ve spontan evissere olan nüks
insizyonel herni olgusunda polipropilen
mesh ile başarılı tedavi
SEÇKİN AKKÜÇÜK, AKIN AYDOĞAN, İLHAN PALTACI,
AYDIN KAPLAN, MUSTAFA UĞUR
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay
Olgu Sunumu: İnsizyonel herniler tüm dünyada sıklıkla görülürken, hernilerin spontan evisserasyonu oldukça nadirdir.
Spontan evisserasyonlar sıklıkla kronik karaciğer hastalığına
bağlı masif asit sonucu ortaya çıkar. Acil fıtık cerrahisinde polipropilen mesh kullanımı tartışmalıdır. Biz bu çalışmamızda
nüks insizyonel herni olgusunda inkarserasyon ve spontan
evisserasyon sonrası polipropilen mesh ile başarılı bir tedaviyi
sunduk. Kliniğimize 65 yaşındaki bayan hasta 4. kez insizyonel
herni nüksü ile başvurmuştu. Fizik muayenede herni kesesinin inkarsere, spontan rüptüre ve evissere olduğu gözlendi.
Acil operasyon planlanan hastaya herniorafi, segmental ileum
rezeksiyonu, uç-uç anastomoz ve polipropilen mesh ile karın
duvarı onarımı yapıldı. Ameliyat sırasında ve sonrasında komplikasyon gelişmeyen hasta taburcu edildi. Karın duvarı fıtıklarının spontan evisserasyonu genellikle masif asite bağlı olmakta
birlikte, büyük hernilerde zamanla cildin gerginliğine bağlı
olarak kanlanmasının azalmasına, cildin canlılığını kaybedip
incelmesine ve rüptürüne yol açabilir. Bu hastalarda fıtık ona100
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
rımı sonrası sağlıksız cilt dokusu da eksize edilmelidir. Evissere
ve inkarsere herniler kontamine vakalar olarak kabul edilirler.
Bu yüzden bu vakalarda prostetik mesh kullanımı tartışmalıdır.
Ameliyat sırasında barsağın serum fizyolojik ile yıkanması, profilaktik ve postoperatif dönemde antibiyotik kullanımı prostetik mesh kullanılan hastalarda enfeksiyon gelişmesini önleyerek tedavi başarısını arttırabilir.
[PB - 181]
Yaygın olmayan ince bağırsak obstrüksiyon
nedeni - obturator herni
YAVUZ ÖZDEMİR, M. SUPHİ TURGUT, AHMET ZİYA BALTA,
ERGÜN YÜCEL, İLKER SÜCÜLLÜ
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul
Giriş: Obturator herni seyrek olarak görülen bir pelvik herni
tipi olup rölatif olarak yüksek morbidite ve mortalite ile birliktedir. Erken dönem semptomları spesifik değildir ve hastaların
%90’dan fazla bir kısmı ince bağırsak obstrüksiyonu ile prezente olmaktadır. Genellikle bilgisayarlı tomografi taramasında veya obstrüksiyona bağlı acil operasyon esnasında tespit
edilmektedir. Bu yazıda BT ile tanısı konmul ve acil cerrahi ile
başarılı bir şekilde tedavi edilmiş 82 yaşında bayan hasta sunulmaktadır. Olgu Sunumu: 82 yaşında bayan hasta, kriptojenik organize pnömoni nedeni ile Göğüs Hastalıkları Servisinde
tedavi almakta iken bulantı, kusma ve kolik tarzda karın ağrısı
gelişmesi üzerine konsülte edildi. Hikayesinde hipertansiyon,
osteoporosis, serebrocasküler oklüzyona bağlı sol hemiparezi
mevcuttu. Hastaya 64 yıl önce apendektomi uygulanmıştı. Fizik muayenede belirgin hassasiyet ve defans bulgusunun eşlik
etmediği distansiyon mevcuttu. Howship-Romberg belirtisi
sol hemiparezi nedeni ile yoktu. Beyaz küre sayısı 20.1x109/L
ve açlık kan şekerinin 186 mg/dL olması dışında laboratuvar
testleri normal sınırlar içerisindeydi. BT’de sol obturator kanaldan kaynaklanan ince bağırsak obstrüksiyonu mevcuttu.
Eksplorasyonda sol obturator kanala Richter tipinde sıkışmış,
üzerinde nekrozun oturmadığı ince bağırsaklar mevcuttu. Obturator herni tek tek sütürler ile onarılarak kapatıldı. Cerrahi
yara iyileşmesi problemsiz olan hasta postoperatif 4. günde
Göğüs Hastalıkları Servisine nakledildi. Sonuç: Obturator herni
seyrek görülen, ancak önemli bir intestinal tıkanıklık nedenidir.
Preoperatif dönemde hastanın değerlendirilmesi aşamasında
BT önemli bir rol oynamaktadır. Erken tanı ve cerrahi tedavi ile
morbidite ve mortalite oranları minimum seviyede tutulabilir.
[PB - 182]
Nadir bir ileus nedeni: Obturator herni
ELİF ÇOLAK, NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Samsun
Olgu Sunumu: İnce bağırsak tıkanması mekanik veya paralitik
nedenlerle yukarı gastrointestinal sekresyonların ve yutulan
havanın distale geçememesi sonucu gelişir. Mekanik ince bağırsak tıkanmasının en sık nedenleri cerrahi sonrası yapışıklıklar, malign tümörler ve fıtıklardır. Hastanemizde ileus nedeniyle
takip edilip ameliyata alınan ve strangule obturator herni tespit
edilen bir hastayı sunmaktayız. Yetmiş dört yaşında bayan hasta, 2 gündür devam eden karın ağrısı ve kusma ile başvurdu.
Özgeçmişinde 20 yıl önce abdominal histerektomi operasyonu
POSTER BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 183]
Femoral herni onarımında alternatif anterior
gerilimsiz preperitoniyal yama tekniği
FAHRİ YETİŞİR1, AKGÜN EBRU SALMAN2, MEHMET KILIÇ2
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Bölümü, Ankara
2
Atatürk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi,
Anestezi ve Reanimasyon Bölümü, Ankara
1
Amaç: Diğer fıtıklara kıyasla daha az görülmekle birlikte çoğunlukla boğulmuş ve inkarsere olmuş olarak acillerde karşımıza çıkan femoral herni onarımında alternatif anteriyor gerilimsiz yama tekniğini sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem:
Mart 2006-Nisan 2011 arasında 26 femoral herni hastası anteriyor gerilimsiz yama tekniği ile onarımı yapıldı. leoinguinal
ligamenin hemen altından yapılan bir insizyonla femoral kanal
ve herni ortaya konuldu. Fıtık kesesi diseke edildi; redükte edildikten sonra parmakla femoral kanal iç tarafı künt diseksiyonla
genişletildi ve içeriye meş konulacak alan hazırlandı. Diseksiyonda zorluk olan hastalarda alanı görüntülemek için femoral
kanaldan girilen 30o 5 mm’lik laparoskop kullanıldı. Femoral
kanaldan içeriye yerleştirilen hazırlanmış meş içeride açıldı ve
Cooper ligamenina ve conjoint tendona tespit edilerek onarım
tamamlandı. Bulgular: 26 femoral herninin 7’si rekürendi ve
bunların 2’si de inguinal herni ile birlikteydi. Bu hastaların1’inin bilateral, 15’inin sağ ve 10’unun sol femoral hernisi vardı.
Ortalama operasyon süresi 30.0±12.1 dak. idi. Ortalama takip
süresi 41.8±18.2 ay idi. Seroma 2 hastada görüldü. Hematom,
yara enfeksiyonu, yarada ayrılma, kronik ağrı, ve yabancı cisim
hissi ve nüks hiç bir hastada görülmedi. Memnuniyet oranı ulaşılabilen 22 hastada %100 idi. Tartışma ve Sonuç: Bu alternatif
teknik barsak rezeksiyonu gerektiren femoral herniler dışındaki tüm olgulara güvenle kullanılabilir.
[PB - 184]
Etrangüle herni nedeni ile acil opere edilen
hastaların retrospektif olarak değerlendirilmesi
ENİS DİKİCİER1, FATİH ALTINTOPRAK1, YUSUF ARSLAN1,
GÜNER ÇAKMAK1, ÖMER YALKIN1, HAKAN DEMİR1,
TOLGA ERGÖNENÇ2, FEHMİ ÇELEBİ1
1
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya
2
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Anestezioloji ve Reanimasyon Kliniği, Sakarya
Amaç: Etrangüle herni nedeni ile kliniğimize yatırılarak opere edilen hastaların tedavi sonuçlarını değerlendirmek. Gereç
ve Yöntem: Ocak 2008 - Aralık 2012 tarihleri arasında Sakarya
Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim dalı’nda, acil
servisten etrangüle herni tanısı ile yatırılarak ameliyat edilen
hastaların kayıtları, yaş, cinsiyet, ek hastalıklar, tedavi ve komplikasyonlar açısından incelendi. Bulgular: Kliniğimize etrangüle herni tanısı ile yatırılarak ameliyat edilen 404 hastanın, 320’si
(%79.2) erkek, 84’ü (%20.8) kadın, hastaların yaş ortalaması
60.8 (16-101) olarak belirlendi. Cerrahi olarak tedavi edilen
hastaların 317 ‘si (%78.4) inguinal, 60‘ı (%14.8) insizyonel, 19’u
femoral (%4.7), 7’si umblikal (%1.6), 1’i obturatuar (%0.1) herni
idi. Herniye olan organ olarak en sık omentum görüldü. İnguinal herni tanısı ile opere edilen hastaların 203‘de (%64) indirek,
99‘unda (%31) direk, 15‘inde (%4) direk ve indirek herni olduğu görüldü. Hastaların 72‘sine (%17.8) omentektomi, 151‘ine
(%37.3) incebarsak rezeksiyonu yapıldı. Ayrıca etrangüle indirekt inguinal herni nedeni ile ameliyat edilen 2 hastada (%0.4)
amyant fıtığı tesbit edilerek apendektomi yapıldı. Etrangüle
olmuş umblikal ve insizyonel herni tanısı ile opere edilen hastaların 5‘ine (%7,4) omentektomi, 21‘ine (%31.3) ince barsak
rezeksiyonu, 19 ‘una (%28.3) bridektomi yapıldı. Ameliyat sonrası görülen en sık komplikasyon 44 hastada (%11) görülen seroma idi. Hastaların 12’si (%2) ortalama 2.6 gün (1-14) yoğun
bakımda takip edildi Hastanede yatış süresi ortalama 2.65 gün
(1-30) olarak hesaplandı. Hastaların 402’si (%99.5) şifa ile taburcu olurken etrangüle inguinal herni nedeni ile ameliyat edilen
2 hasta (%0.5) ex oldu. Tartışma ve Sonuç: Etrangüle herni sık
görülen cerrahi acillerdendir. Herni saptanan olgular etrangüle
hale gelmeden elektif opere edilmelidir. Aksi takdirde komplikasyon, morbidite ve mortalite oranı artış gösterir.
[PB - 185]
Acil boğulmuş femoral fıtık onarımı
MUHARREM BATTAL1, ERSİN ACET2, ESİN KABUL GÜRBULAK3,
BÜLENT ÇİTGEZ3, OĞUZHAN KARATEPE4
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Özel Bahat Hospital, Genel Cerrahi, İstanbul
3
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
4
Bezmi Alem Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
1
Amaç: Femoral fıtıklar, boğulma ve acil cerrahi müdahaleler
sonrası morbidite ve mortalite oranları nedeniyle klinik öneme
sahiptirler. Bu çalışmada acil femoral fıtık onarımı uyguladığımız olguları değerlendirdik. Gereç ve Yöntem: Okmeydanı
Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Aralık 1996 ile Mayıs 2008
tarihleri arasında boğulmuş femoral fıtık nedeniyle ameliyat
edilen 51 hastanın kayıtları retrospektif incelendi. Hastaların,
yaş, cinsiyet, anestezi yöntemi, ameliyat bulguları, onarım
POSTER BİLDİRİLER
101
P O STE R
ve konjestif kalp yetmezliği mevcuttu. Batın minimal distandü ve barsak sesleri normoaktif idi. Batında hassasiyet yoktu.
Kan lökosit sayımı:11300, üre:82, creatinin:1.4, K:2.9 idi. Ayakta
direkt batın grafisinde ince barsaklara ait hava sıvı seviyeleri mevcut olan hasta brid ileus öntanısıyla yatırıldı. Oral alımı
kesilip, nazogastrik dekompresyon uygulandı. İntravenöz sıvı
replasmanı yapıldı. Yatışının 2. gününde lökositozun artması ve
grafilerinde hava sıvı seviyelerinin kaybolmaması üzerine hasta ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda sağ obturator kanal
içerisinde 5 cm’lik ileum ansının strangule olduğu görüldü. Barsak ansı zorlukla redukte edildi. Perfore olmak üzere olan ince
barsak segmenter rezeke edilerek ucuca anastomoz uygulandı.
Dekompanse kalp yetmezliği olan hasta postoperatif (PO) Yoğun Bakım Ünitesine alındı. PO 2. günde gaz-gaita deşarjı olan
hastaya oral gıda başlandı. Ancak hasta po 4. günde ani gelişen
kardiak arrest nedeniyle kaybedildi. Bu hastadan hareketle, her
nekadar ince barsak obstrüksiyonları sıklıkla geçirilmiş operasyonlara bağlı olarak gelişse de, nadir görülen obturator herni
gibi internal fıtıklar da akılda tutulmalıdır.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
tipi, hastanede yatış süresi, komplikasyonlar ve uzun dönem
sonuçlar kayıt edildi. Bulgular: Ameliyat edilen hastaların
yaş ortalaması 63 olarak hesaplandı (34-94). 51 hastanın 42’si
(%82.3) kadındı. Fıtıklar çoğunlukla sağ taraftaydı (%76.4). 48
hasta genel, 2 hasta lokal ve 1 hasta spinal anestezi altında
ameliyat edildi. Ortalama hastanede kalış süresi 4 gündü. Fıtık kesesi içeriği, 30 (%58) hastada omentum, 17 hastada ince
barsak, 3 hastada sigmoid kolon ve 1 hastada mesane idi. 10
hastaya (%22) fıtık onarımı dışında 8 ileum rezeksiyonu ve
anastomoz, 1 ileum rezeksiyonu ve uç ileostomi ve 1 hastada
mesane tamiri uygulandı. 27 hastaya McVay onarım, 7 hastaya primer sütür onarımı, 6 hastaya posterior yaklaşımla prolen
meş takviye, 4 hastaya plug meş takviye ve 7 hastaya anterior
meş onarımı uygulandı. Ortalama takip süresi 3 yıldı. Mortalite
2 (%4), morbidite 15 (%29) hastada gözlendi.Ek girişim uygulanan hastalarda ameliyat ve hastanede kalış süresi, morbidite
ve mortalite oranları istatiksel olarak daha fazlaydı. 2 hastada
nüks tespit edildi. Tartışma ve Sonuç: Femoral fıtıklar elektif
fıtık onarımlarının %2.3’ünü oluşturmalarına rağmen, %44-86
arasında rapor edilen boğulma oranları ve acil girişimler sonucu artan morbidite ve mortalite oranları nedeniyle klinik öneme sahiptirler. Femoral fıtıklar tanı aldığında öncelikli olarak
tedavi edilmelidir.
[PB - 186]
Samsun EAH’da 5 yılda yapılan acil inguinal herni
onarımlarının herni içeriği dağılımı
NURAYDIN ÖZLEM, UMUT YILMAZYILDIRIM, SADIK KEŞMER,
KADİR YILDIRIM, MURAT SENCER ÖZSOY
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Samsun
Amaç: Bu çalışmada inguinal herni nedeniyle acil operasyona
alınan hastaların herni içeriğinin ve durumunun dağılımının
analizi paylaşılacaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008-Şubat
2013 tarihleri arasında samsun eğitim ve araştırma hastanesinde yapılan 2341 inguinal herni onarımının %4.8’i (113 hasta) acil operasyona alınmıştır. Bulgular: 113 hastanın %79,
6’sı (90 hasta) erkek %20,4’ü (23 hasta) kadın hastadır. Erkek
hastaların yaş ortalaması: 60 (23-89) Kadın hastaların yaş ortalaması: 71,5 (31-92) Hastane yatış süresi ortalaması: 3,09
gün Ortalama ameliyat süresi: 72,05 dk Hernilerin %8,84’ü
(10 hasta) femoral herni idi. Hernilerin 81’i (%71,6) inkarsere
33’ü (%28,4) strangüle idi. Strangüle hernilerin %57,5’ine (19
hasta) rezeksiyon+anastamoz uygulandı. Tartışma ve Sonuç:
Bu çalışma ile acil servise basvuran hastaların 4 hastadan birinde strangülasyon olabileceği ve bu stangüle hastaların da
%50’nin üzerinde rezeksiyon+anastamoz operasyonu gerektireceği veriler vurgulanmıştır.
[PB - 187]
Çekum nekrozuna neden olan inkarsere
parastomal herni olgusu
ERDİNÇ KAMER, ERDEM SARI, TURAN ACAR,
AHMET ER, MUSTAFA PEŞKERSOY
Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Amaç: Parastomal hernilerin kolostomili hastalarda görülme
sıklığı %5 ile %52 arasında değişirken; üreterostomili hastalarda görülme sıklığı ile ilgili litaratürde çalışma bulunmamak102
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
tadır. Parastomal heniler sıklıkla asemptomatiktir ve nadiren
inkarserasyon görülmektedir. Üreterostomisi olan, inkarsere
parastomal herni tanısıyla acil operasyona alınan hastamızda
saptanan çekum ve terminal ileum nekrozu ve perforasyonu
saptanan olgumuzu ilginç olması nedeniyle paylaştık. Gereç
ve Yöntem: 84 yaşında bayan hastamız 8 yıl önce mesane tümörü nedeniyle sistektomi, histerektomi, bilateral ooferektomi
ve kutanöz üreterostomi açılması operasyonu geçirmiş. 1 gündür olan karın ağrısı, bulantı, kusma, üreterostomi çevresinde
aniden büyüyen şişlik şikayetiyle acil servise başvurdu. Bulgular: Muayenesinde üreterostomi çevresinde hiperemi ve şişlik
tespit edilen hastanın tomografisinde fasya defektinden cilt
altına barsak ansları ve omentumun herniye olduğu görüldü,
acil operasyona alındı. Eksplorasyonda çekum, çıkan kolonun
bir kısmı ve terminal ileumda nekroz ve multiple perforasyon
alanları görüldü. Hastaya sağ hemikolektomi ve ileotransversostomi yapıldı. Ardından fasia defekti primer tamir edildi. Sahanın kirli olması nedeniyle meshle tamir düşünülmedi. Hastaya postoperatif 3. gün oral başlandı ve postoperatif 7. günde
şifa ile eksterne edildi. Tartışma ve Sonuç: Parastomal hernilerde fasya açıklığının geniş olması inkarserasyon riskini azaltır. Üreterostomi işlemi esnasında fasya geniş açılmadığı için
inkarserasyon gelişmiş olabilir. Çoğu cerrah kontaminasyonun
olmadığı vakalarda meshle tamir yöntemini benimsemektedir. Ancak biz yoğun kontaminasyon nedeniyle meshle tamiri
uygun görmedik. Genelde stomanın yerinin değiştirilmesi benimsenmekle birlikte üreter diseksiyonu ve reimplantasyonu,
operasyon süresini uzatacağından hastanın klinik durumu göz
önüne alınarak stoma yerinde bırakılmıştır.
[PB - 188]
Suda boğulma sonrası gelişen hipotermide
EKG değişiklikleri: Olgu sunumu
SABİYE SEVİNÇ, MEHMET AKİF ÇAKAR, MEHMET BÜLENT VATAN,
HARUN KILIÇ, NURGÜL KESER, RAMAZAN AKDEMİR,
HÜSEYİN GÜNDÜZ
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı, Sakarya
Olgu Sunumu: Suda boğulmalar özellikle küçük çocuklarda
(5 yaş altı) ve genç erişkinlerde (15-29) sıktır. Boğulmalardaki
morbiditeden esas olarak anoksi, hipotermi ve sonucunda gelişen metabolik asidoz sorumludur. Kardiyovasküler etkiler hipoksi ve hipotermiye sekonderdir. Atriyal fibrilasyon, sinüs disritmileri (nadiren tedavi gerektirir), ciddi vakalarda ventriküler
fibrilasyon ya da asistol gibi ritim problemi gelişebileceği gibi
özellikle hipotermide sık karşılaştığımız “Osborn dalgaları”nıda
izleyebiliriz. Suda boğulma ve hipotermi sonrası kardiyopulmaner resüsitasyona cavap çok iyi değildir. Mortalite oldukça
yüksektir, erken resüsitasyon, agresif kardiyovasküler ve respiratuar tedavi yaşam için önemlidir. 16 yaşında erkek, soğuk
suda boğulma sonrasında olay yerinde kardiyopulmoner resüsitasyon yapılıp acil servisimize getirildi. Acil serviste ventriküler fibrilasyon gelişen ve defibrilasyon uygulanan hasta yoğun
bakım ünitesine alındı. Fizik muayenesinde bilinç kapalı, entübe, hipotermik (vücut ısısı 28°C), taşikardik, kan basıncı 150/70
mmHg idi. Elektrokardiyografide (EKG) sinüs ritmi, prekordiyal
derivasyonlarda V3-6’da osborn dalgası ile birlikte konkav ST
segment elevasyonu, V4-6’da belirgin J dalgası izlendi (Resim
1). Laboratuvar çalışmalarında serum troponin seviyeleri 5,08
ng/ml (N: <0.1 ng/ml) saptandı. Hasta derhal eksternal ve internal ısıtılmaya başlandı. Vücut ısısı arttıkça ST segment elevasyonu azalmaya başladı ve 24 saat sonra vücut ısısı ve EKG
değişiklikleri normale döndü. (Resim 2) Kardiyak enzim artışı
POSTER BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 189]
Küçük yara büyük lezyon:
Servikal trakeoösofageal yaralanma
AHMET ERBEY, ATALAY ŞAHİN, SERDAR MONİS, AHMET SIZLANAN
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
Olgu Sunumu: Penetran travma sonucu görülen trakea ve
özofagus yaralanması nadir olup hayatı tehdit eden patolojilerdir. Trakeoözofageal yaralanmalarda doğru tanı ve erken
müdahele morbidite ve mortalite açısından oldukça önemlidir.
Penetran servikal trakea yaralanmalarına özofagus eşlik edebilir ve durum klinik tabloyu daha da ağırlaştırır. Klinik durum
yaralanmanın fizik muayene bulgularıyla uyumsuz olabilir.
Uçaksavar mermisinin patlaması sonucu 13 yaşındaki çocukta
şarapnel ile oluşan boyundaki yarım cm lik kesici ve delici yaralanmaya rağmen oluşan trakea ve özofagus yırtığının erken
cerrahi eksplorasyonunun önemini sunmayı amaçladık.
[PB - 190]
Gebeliğe bağlı spontan koroner arter
disseksiyonu: Olgu sunumu
SABİYE SEVİNÇ, MEHMET BULENT VATAN,
MEHMET AKİF ÇAKAR, HARUN KILIÇ, NURGÜL KESER,
RAMAZAN AKDEMİR, HÜSEYİN GÜNDÜZ
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Kardiyoloji Anabilim Dalı, Adapazarı
Giriş: Gebelikte AKS nadir görülmektedir. spontan koroner arter disseksiyonu miyokard infarktüsü (ve ani kardiyak ölümün
çok nadir görülen bir nedenidir. Sol ön inen koroner arter (LAD)
en sık olarak ve %80 oranda tutulmaktadır. Primer SKAD’un etyolojisi halen net değildir. Tanı AKS nedeniyle yapılan koroner
anjiyografi ile konabilir. Perkutan koroner girişim (PTCA) uygulanan tedavi seçeneklerinden biridir. Bu yazıda akut anteriyor
MI ile gelen genç ve gebe bir kadında SKAD’nun primer perkutan koroner girişim ile tedavisini ve sonrasında gelişen olayları
sunduk. Olgu Sunumu: Otuz bir yaşında gebe kadın hasta yaklaşık iki saattir devam eden kol ve omuz ağrısı ile hastanemiz
acil servisine başvurdu. 39 haftalık gebeliği mevcut olup daha
öncesinde herhangi bir yakınması yoktu. Elektrokardiyografide (EKG) sinüs ritmi, V1-6, D I, AVL‘de 2 mm ST segment elevasyonu ve D III, AVF’de ST segment depresyonu tespit edildi, hasta hemen akut yaygın anteriyor MI tanısı ile primer perkütan
girişime (PCI) alındı. Sol ön inen arter (LAD) proksimalinde %70
disseke lezyon, mid LAD’de diffüz %60-70 darlık yapan plak ve
sonrasında diffüz %80-90 tromboze lezyon izlendi. (Resim 1-2)
Sol ana koroner arter, sirkumfleks arter (CX) ve sağ koroner arter (RCA) normaldi. Distal LAD’deki tromboze lezyona 2,75x40
mm çıplak metal stent, mid LAD’deki %70 darlığa 2,75x24 mm
ilaç kaplı stent implante edildi. (Resim 2) İşlem sonrası hastanın
şikayetlerinin gerilemesi, EKG değişikliğinin normale dönmesi,
gebelik nedeni ile verilen radyasyon ve kontrast miktarını sınırlamak için proksimal LAD’deki lezyona dokunulmadı.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 191]
Travmatik iskemik kolda safen ven y-greft ile
brakiyo-radiyo-ulnar arter by-pass uygulaması
MURAT TAVLASOGLU2, MUSTAFA TANRISEVEN1, EYÜP DURAN5,
İBRAHİM ARZUMAN3, ADEM GÜLER4, ENGİN ÇINAR1
Diyarbakır Askeri Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Diyarbakır
Diyarbakır Askeri Hastanesi, Kalp Damar Cerrahi Servisi, Diyarbakır
3
Gülhane Askeri Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
4
Gülhane Askeri Tıp Fakültesi,
Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara
5
Elazığ Askeri Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Elazığ
1
2
Olgu Sunumu: Periferal arter yaralanmaları üst ekstremitelerde sıklıkla görülmekte ve erken tanı ile uygun tedavi uygulamaları ekstremitenin kurtarılmasında önemli rol oynamaktadır.
Burada sizlere; sol kolunda kesici alet yaralanmasına bağlı beslenme bozukluğu şikayetleri ile gelen 22 yaşındaki olgumuzu
sunacağız. Yaklaşık üç ay önce sol dirsek ekleminin yaklaşık 6-7
cm üzerinden brakial arter kesisi nedeniyle dış merkezde safen ven grefti ile tamir uygulanan hasta sol ön kolda ve elde
soğukluk, hareketle birlikte ağrı şikayeti ile hastanemize müracaat etti. Hastanın muayenesinde sol ön kol ve elin diğer tarafa göre soğuk olduğu, radial ve ulnar nabızların alınamadığı
izlendi. Yapılan dopler USG’de radial ve ulnar arter atımlarının
olmadığı ve brakial artere uygulanan by-passın çalışmadığı
görüldü. Hastaya IV kontrastlı BT çekildi ve brakial arter posteriorundan çıkan ince bir aksesuar arter ile ön kolun kanlandığı,
radial ve ulnar arterlere kontrast madde geçişinin olmadığı izlendi. Hasta ameliyata alındı. Hastanın sol alt ekstremite safen
veninden yaklaşık 17 santimetre uzunluğunda Y şeklinde greft
çıkarılarak by-pass için hazırlandı. Takiben sol kol dirsek üzerinden 4 santimetrelik kesiyle eksplore edilerek brakial arter bulundu. Dirsek altından yapılan 3-4 santimetrelik kesiyle ulnar
ve radial arterler bulunarak uc-yan anastomoz için hazırlandı.
Cilt altından tünel oluşturularak safen Y-greft yerleştirildi. Önce
brakial arterdeki ilk anastomoz hattının proksimaline, tekiben
radial ve ulnar artere devalı sütürler ile 8 numara prolen yardımıyla uc-yan anastomoz yapılarak by-pass uygulandı. Kanama
denetimini takiben cilt altı ve cilt usulüne uygun olarak kapatılarak hasta uyandırıldı. Yaklaşık 50 dakika sonra her iki radial
ve ulnar arter nabızlarının ayrı ayrı alındığı, ön kol ve elin sıcaklığının arttığı ve hareketle olan ağrının belirgin olarak azaldığı
görüldü.
[PB - 192]
Patlayıcı yaralanması sonrası küçük bir
taşa bağlı gelişen arteryal emboli
MUHARREM ÖZTAŞ1, DEMİR ÇETİNTAŞ2, HAKAN EMİRKADI3,
SELİM TÜRKKAN4, HALİS ATIL ATİLLA4, GÖKHAN YAĞCI5
Şırnak Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Şırnak
Şırnak Asker Hastanesi, Kalp-Damar Cerrahi Servisi, Şırnak
3
Şırnak Asker Hastanesi, Anestezioloji ve Reanimasyon Servisi, Şırnak
4
Şırnak Asker Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Servisi, Şırnak
5
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
1
2
Amaç: Patlama sonucu oluşan travmalar direkt etkiyle, kavitasyon etkisiyle veya kemik fraktürlerinin hasarı sonucunda
vasküler yaralanmaya yol açarlar. Bu tarz yaralanmalar sonucunda künt travma etkisiyle retraksiyon, spazm veya tromboz
nedeniyle vasküler obstrüktif lezyonlar da görülebilir. Bu yazıda yabancı cisim embolisi nedeniyle arteryal oklüzyon gelişen
103
P O STE R
olan hastanın ekokardiyografisinde bölgesel duvar hareket
bozukluğu izlenmedi. Kraniyal tomografide beyin ödemi izlenen ve takiplerinde multiorgan yetersizliği gelişen hasta yatışının üçüncü günü kaybedildi.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
bir travma hastası sunuldu. Gereç ve Yöntem: Patlayıcıya bağlı
yaralanma nedeniyle acil servise getirilen ve vasküler yaralanması da olan 23 yaşında erkek hastanın intraoperatifeksplorasyon bulguları sunularak literatür eşliğinde değerlendirme
yapıldı. Bulgular: Parça tesirli patlayıcı yaralanması sonucu
sağ alt ekstremitede yüzeyel femoral arter ve veni de içeren
yaralanması olan hasta acil servisteki ilk müdahalesini takiben
operasyona alındı. Yaralanma olmayan bölge olmasına karşın
infrapopliteal düzeyde yapılan arteryal eksplorasyonda, arterde deformasyon ve obstrüksiyon yaratan intraarteryal kitle
tespit edildi. Arteriyotomi sonrasında kitlenin akımda obstrüksiyona neden olmuş küçük bir taş parçası olduğu görüldü. Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak, parça tesirli patlayıcılarla olan
ve multiple şarapnel yaralanmalarının eşlik ettiği olgularda
intravasküler yabancı cisimlere bağlı vasküler okluzyonlar da
akılda bulundurulmalıdır.
[PB - 193]
Laparaskopik herni onarımından 3 yıl sonra
gelişen karın duvarında dev abse
NURAYDIN ÖZLEM, SADIK KEŞMER,
UMUT YILMAZYILDIRIM, ELİF MANGAN COLAK
Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerahi Kliniği, Samsun
Olgu: The laparoscopic approach reduces the risk of early
postoperative infection which ranges from 0.3% to 0.5%. We
report the first case of late abscess formation of a mesh after
laparoscopic hernia repair. A 30-year-old man who had had a
laparoscopic hernia repair by total extraperitoneal approach 3
years ago. Physical examination was normal except hardness
in all lower abdominal quadrant. In laboratory study, WBC:
13.2=mm3 (n: 4–10=mm3). [Cystic mass harmonized with abscess was found 15.73 12.29 cm in size in front of rectus near to
psoas muscle at the back at abdominal and pelvic CT.] Percutaneous catheter (Boston Scientific Sump drainage catheter 12F)
was settled under local anesthesia. Approximately 2700 cc
purulent drainage occured. Acinetobacter lwoffii had grown
in purulent material’s culture. Patient responded to ciprofloxacin, ceftazidime and piperacilinþtazobactam and therefore
antibiotic therapy had been given. Seventy-seven days later,
drainage was stopped from catheter and catheter had been
removed. Patient has no complaint for 3.5 years. TEP is a safe
and easy operation; however, it may be responsible for late
abscess occurring.
[PB - 194]
Eski bir hatırlatma yöntemi ip bağlamak
çözüm mü? Savaş koşullarında uygulanan
intraabdominal packinge bağlı sepsis olgusu
MUSTAFA UĞUR, SEÇKİN AKKÜÇÜK, AKIN AYDOĞAN,
İBRAHİM YETİM, İLHAN PALTACI, MUHYİTTİN TEMİZ
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ğı ve aynı bölgede bilinmeyen bir merkezde acil olarak opere
edildiği öğrenildi. Hastayı getiren birim ve hasta nasıl bir operasyon yapıldığı hakkında bilgi sahip değildi. Üstelik hastaya
ait epikriz yada bilgi notu yoktu. Fizik muayenede genel durumu iyi, hayati bulguları stabildi. Karın orta hatta süture edilmiş
cerrahi insizyon mevcuttu. Sağ alt kadran lateralde 3 cm çapında ateşli silah giriş deliği vardı. Bu yaranın hemen proksimalinde batın içine doğru seyreden bir adet dren mevcuttu. Sol alt
kadranda ise loop kolostomiye ait barsak uçları vardı. Yaralanma bölgesinde hafif bir hassasiyet dışında bulguya rastlanmadı. Anüsün 5 cm sol lateralinde içinde kemik parçaları bulunan
6 cm’ lik ateşli silah çıkış deliği vardı. Laboratuar değerlerinde
beyaz küre 15000/m3, hemoglobin değeri 9.5 mg/dl, tormbosit sayısı 230000/mm3 olarak ölçüldü. Biyokimyasal ve koagülasyon testleri normaldi. Hasta postoperatif bakım amacıyla
kliniğimize kabul edildi. Geniş spektrumlu antibiyotik ve sıvı
resusitasyonu başlandı. Yatışının 4. gününde hastanın genel
durumu hızla bozuldu. Yapılan fizik muayenede bilinç bulanık,
ateş 38 C olarak ölçüldü. TA 80/40 mm Hg ölçüldü.Taşikardi ve
takipne tespit edildi. Laboratuar incelemesinde beyaz küre
34000/m3, trombosit sayısı 54000/mm3 olarak ölçüldü. Ayrıca
koagülasyon testlerininde bozulduğu görüldü. Arteryel kan
gazı incelemesinde derin metabolik asidoz saptandı. Akciğer
grafisi normaldi. İntraabdominal sepsis düşünülerek acil bilgisayarlı tomografi çekildi. Tomografik incelemede pelvik bölgede abseyle uyumlu görünümden şüphelenilmesi üzerine hasta
acil ameliyata alındı. Ameliyatta mesane ile rektum arasında
pelvik bölgede dörde katlanarak konulan, pürülan karakterde
mayiyle kaplanmış 2 adet 30x30 cm ebatlarında kompres görüldü. Mesane ve rektumda süture edilmiş ancak iyileşmemiş
defektler mevcuttu. Sigmoid loop kolostomi açıldığı görüldü.
Hastanın genel durumunun kötü olması ve karın içinde aktif
enfeksiyon bulunduğundan bu defektlere herhangi bir işlem
yapılmadı. Kompresler çıkarılarak batın içi yıkandı ve drenler
konularak karın kapatıldı. Postoperatif 2. günde genel durumu ve laboratuar bulguları düzelen hastanın oral alımına
izin verildi. 9. günde antibiyoteapisi düzenlendi. Mesanedeki
yaralanma için üroloji kliniğininde önerileri alınarak taburcu
edildi. Pelvik bölgeden çıkarılan kompreslerin büyük ebatları
ve dörde katlanarak yerleştirilmesi göz önüne alındığında bu
kompreslerin packing amacıyla konulduğu sonucuna varıldı.
Packing uygulamaları kontrol edilemeyen kanamalarda hayat
kurtarıcı girişimler olarak bilinir. Bu işlem uygulanan hastalar
aralıklarla kontrol edilmeli ve kanama durduğunda çıkarılmalıdır. Çıkarılmadıkları taktirde hayatı tehdit eden intraabdominal
sepsise neden olabilirler. Packing uygulanan hastaların çeşitli
nedenlerle başka merkezlere sevk edilmesi kararlaştırıldığında
özellikle konulan packingin yeri ve yapısı uygulanan tüm cerrahi işlemlerle birlikte ayrıntılı olarak yazılmalı ve bu epikrizin
hastayla birlikte gönderilmesi sağlanmalıdır. Savaş ve sosyal
kargaşa durumlarında özelliklede ateşli silah ve bomba ile
oluşan yaralanmalarda durdurulamayan kanamalarda sıklıkla
packing yapılması gerekebilir. Bu durumlarda ayrıntılı epikriz
yazılamayabilir yada sevk edilen kuruma ulaştırılamayabilir. Savaş yada sosyal kargaşa gibi olağanüstü koşullarda packing uygulanan hastalarda packing olduğunu belirtmek için herhangi bir sütur materyalinin bir ucu packing yapılan malzemeye
diğer ucunun ise karın dışına çıkarılarak tespit edilmesinin en
akılcı yaklaşım olacağı kanaatindeyiz.
Olgu Sunumu: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil
Servisine 112 Acil Sağlık Hizmetlerine bağlı kara ambulansı tarafından 27 yaşında erkek hasta getirildi. 112 Acil Sağlık ekibi
ve hastadan alınan öyküye göre hastanın 2 gün önce Suriye’
nin kuzeyinde ateşli silahla abdominal bölgesinden yaralandı104
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 195]
Künt batın travması sonrası izole pankreas
yaralanması: Vaka sunumu
HÜSEYİN BİLGE, BARIŞ SANA, MERVE TOKOÇİN,
SİNAN ARICI, AYTAÇ BİRİCİK
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Olgu Sunumu: 20 yaş kadın hasta acil servise darp sonrası geçmeyen yaygın karın ağrısı nedeniyle başvurdu. Hasta 10 gündür ağrı çekmekte olup, şiddeti artınca doktora başvurmuştur.
Muayenede distandu batın, tüm kadranlarda yaygın hassasiyet
mevcut idi. Çekilen batın BT’de perihepatik, perisplenik, batın
içinde ve douglasta yaygın serbest sıvı, pankreas boyun kısmında ekspansil görünüm olup laparatomiye karar verildi. Eksplorasyonda batın içi yaklaşık 3000cc mayii ile pankreas boyun
kısmında tam kat yırtılma, yüzeyel nekroz mevcuttu. Gecikmiş
vaka olması yüzden proksimal anastomoz mümkün değildi ve
kanala oluşmuş hasar nedeniyle dokunulmadı, dışa drenaj seçildi, kontrollü fistül oluşturulmak üzere silikon dren yerleştirildi. Sonrasında batın içi organları korumak ve pankreas fistül
insidansını düşüren somatostatin 0.1 mg/iv uygulandı. Postop
30. günde çekilen batın BT’sinde diğer batın içi organlar salim
olup, pankreas boyun kısmındaki yaralanma kontrollü fistül
haline getirilmiş olduğu görüldü. Postop 3. ayda yüksek debili
pankreas fistülü (günlük 500cc) devam etmekte olup cerrahi
önerildi.
[PB - 196]
Solid organ tümörlerini taklit eden abdominal
splenozis
DERYA SALİM UYMAZ1, YALIN İŞCAN2, İLKER ÖZGÜR3,
BURÇİN BATMAN4, İSMAİL CEM SORMAZ1, FATİH TUNCA1,
YASEMİN GİLES ŞENYÜREK1
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
2
Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
3
Van Erciş Devlet Hastanesi, Van
4
Muş Bulanık Devlet Hastanesi, Muş
1
Giriş: Abdominal splenozis, dalak dokusunun splenektomi
veya travmaya sekonder olarak karın içine ototransplantasyonudur. Karın içi solid organ tümörlerini taklit eden iki abdominal splenozis olgusu sunulmaktadır. Olgu Sunumu: İlk olgu,
31 yaşında erkek hasta olup karın ağrısı nedeniyle uygulanan
görüntüleme tetkiklerinde sol sürrenal bez lojunda 3 cmlik selim görünümlü lezyon saptandı. Sürrenal fonksiyon testleri sonucunda hormonal aktivite saptanmayan kitle için takip kararı
alındı. Altı ay sonra yapılan kontrol görüntüleme tetkiklerinde
kitlenin çapının 7 cm’e ulaştığı izlendi. Hastanın özgeçmişinde
karın nafiz kurşunlanma sonrası splenektomi öyküsü olması
nedeniyle splenozis olasılığı göz önüne alınarak yapılan 99mTc
işaretli eritrosit dalak sintigrafisinde kitlenin dalak olduğu izlendi ve takip kararı alındı. İkinci olgu, 36 yaşında erkek hasta
olup özgeçmişinde bıçaklanma sonrası splenektomi öyküsü
vardı. Bu hastada karın ağrısı sonrası yapılan görüntülemede
pankreas kuyruğunda 3 cm’lik hipodens lezyon saptandı. Görüntüleme özellikleri nedeniyle kitlenin malignite ile uyumlu
olabileceği düşünülüp ameliyat kararı alındı. Yapılan eksplorasyonda distal pankreas üzerinde 3 cm’lik kitle palpe edilip
enblok olarak distal pankreatektomi yapıldı. Patoloji sonucu
pankreas dokusunu içerisinde splenozis ile uyumlu dalak doPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
kusu olarak sonuçlandı. Sonuç: Travma sonrası splenektomi
öyküsü olan hastalarda saptanan karın içi solid tümörlerinin
ayırıcı tanısında abdominal splenozis unutulmamalıdır.
[PB - 197]
Kolonoskopinin nadir bir komplikasyonu;
dalak yaralanması
TURGUT ANUK1, NEŞET KÖKSAL1, YUSUF GÜNERHAN1,
BARLAS SÜLÜ1, MUSA SİNAN EREN1, HÜSEYİN GÜVEN2
Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Kars
Devlet Hastanesi, Ardahan
1
2
Amaç: Kolon hastalıklarının tanı, tedavi ve takibinde altın
standard olarak kabul edilen kolonoskopi işlemi esnasında
dalak yaralanması konusunda literatürde sınırlı sayıda olgu
sunumu vardır. Kolonoskopi esnasında oldukça nadir görülen bir komplikasyon olan dalak yaralanması nedeniyle splenektomi yapılan olguyu sunmak istedik. Olgu Sunumu: Elli
sekiz yaşında bayan hasta, kilo kaybı ve anemi nedeniyle dış
merkezde kolonoskopi yapılmış.Yetersiz barsak temizliği nedeniyle transvers kolona kadar bakılmış ve kirlilik nedeniyle
ileriye gidilmemiş. İşlemden 8 saat sonra karın ağrısı ve halsizlik nedeniyle acil polikliniğe başvuran hastanın TA:90/60,
Nb:120/dk, hemoglobin:7.2g/dl, Htc:%21.8 imiş. Direk karın
grafisinde patoloji saptanmamış. Karın ultrasonografisinde sol
üst kadranda yaklaşık 145x97mm hipoekojen-heterojen kitle lezyon(hematom), perihepatik-alt kadranlarda serbest sıvı
izlenmiş. Hastaya 2 ünite kan transfüzyonuna rağmen hemodinamik stabilitenin sağlanamaması, Hb ve Htc değerlerinin
yükselmemesi üzerine acil olarak tarafımıza sevk edilmiş. Yapılan sıvı ve kan replasmanına rağmen hipotansif seyretmesi
üzerine intraabdominal hemoraji düşünülerek laparotomiye
karar verildi. Explorasyonda karın içinde yaklaşık beş litre hemoraji, dalağın alt polünde grade I yaralanma ve aktif kanama
olduğu görüldü. Splenorafi‘yle kanama kontrol edilemediğinden splenektomi yapıldı. Postoperatif problemi olmayan hasta
şifa ile taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Kolon patolojilerinin tanı, tedavi ve takibinde kullanılan kolonoskopi güvenli
bir yöntem olmasına rağmen kardiyovasküler olay, solunum
sıkıntısı, barsak perforasyonu, kanama, sistemik enfeksiyon
gibi ciddi komplikasyonlar ile karşılaşılmaktadır. Kolonoskopi
sonrası perforasyon sıklığı tanısal amaçlı yapılan kolonoskopilerde %0.01-0.4 arasında değişmekte, polipektomi yapılması
durumunda %1’e kadar yükselmektedir. Literatürde sınırlı sayıda olgu sunumu olması nedeniyle dalak yaralanması insidansı
konusunda yeterli bilgi yoktur ve dalak yaralanmasının nasıl olduğu konusunda değişik görüşler vardır. İşlemi yapanın yeterli
deneyime sahip olması başarı oranı arttırmakta, komplikasyon
oranını en aza indirmektedir. Özellikle splenik fleksuranın geçilmesinde zorlanılan hastalarda işlem sonrasında hipovolemik şok bulguları oluşuyorsa bu nadir komplikasyon akla gelmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır.
105
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 198]
Yıldırım çarpmasına bağlı yaralanmalar:
6 olgu sunumu
YAKUP AKSOY1, YUSUF EMRAH EYİ2,
BÜLENT KARSLIOĞLU3, KADİR ÖZTÜRK4
Hakkari Asker Hastanesi Göz Hastalıkları Servisi, Hakkari
Hakkari Asker Hastanesi Acil Servisi, Hakkari
3
Hakkari Asker Hastanesi, Ortopedi Servisi, Hakkari
4
Hakkari Asker Hastanesi, İç Hastalıkları Servisi, Hakkari
1
2
Amaç: Bölgemizde yüksek rakım, coğrafi koşullar ve iklim şartları nedeni ile yıldırım çarpmasına bağlı yaralanmalar sık görülmektedir. Bu sunumda yıldırım çarpması sonucu yaralandığı
saptanan 6 olgunun değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Olgu sunumu: Olgu 1, 2, 3; 20 yaşında 3 erkek. Dağlık alanda gezmekte iken aniden başlayan yağmur sonrasında yaklaşık 5 metre
yakınlarına düşen yıldırım sonucu oluşan akımla her 3 olguda
da vücutlarının sırt, karın, göğüs, bacak ve kol gibi değişik bölgelerinde bir noktadadan başlayarak lineer hiperemik dallanmalar gösteren 5-15 cm çapında lezyonlar tespit edilmiş olup
her üçünde de kulak çınlaması şikayeti olmuştur. Olgu 4 ve 5;
26 ve 28 yaşında 2 erkek. Avlanmak için gittikleri yüksek kayalık
bir arazide iken başlayan yağmur nedeni ile bir ağacın altına
giren ve ağaca düşen yıldırım dan etkilenen olgulardan birincisinin sırt sağ üst yarısında, ikincisinin ise sol bacak ön yüzünde
akımın çıkışına ait olduğu düşünülen 0.5 cm çapında rüptür
ve etrafında 2 cm çapa ulaşan hiperemik alan ve vücutlarının
çeşitli bölgelerinde yer yer dallanmalar gösteren lineer hiperemik lezyonlar tespit edilmiştir. Olgu 6; 25 yaşında erkek. Yaylaya çıkarken yağmur nedeni ile konteyner içine sığınan kişi sırtı
konteynere dayalı iken konteynere yıldırım düşmesi nedeni ile
yaralanmıştır. Sırtında yukarıdan aşağıya doğru 4 farklı odakta,
liner dallanmalar gösteren hiperemik lezyonlar saptanmıştır.
Sonuç: En sık yıldırım çarpması mağdurları özellikle kampçılar,
yürüyüşçüler, çiftçiler, yapı işçileri, golfçüler ve avcılar gibi dışarıda çalışan veya aktivite gösteren insanlardır. Yıldırım çarpmasına bağlı yaralanmalar kompleks bir yapıdadır ve ortaya çıkan
durumlar, ağaca benzeyen geçici yanık alanlarından ölüme
kadar uzanan bir yelpazede yer alırlar. Bizim olgularımızdan
hiçbirinde ciddi yaralanmalar olmaması büyük bir şans olup 6
olguda da klasik ağaca benzeyen geçici yanık alanları izlenmiştir. Yıldırım çarpmalarına bağlı yaralanma sayısının azaltılmasına yönelik, özellikle yıldırıma maruz kalma ihtimali yüksek açık
alanlarda bulunabilecek farklı hedef kitleler için“Yıldırıma Karşı
Korunma Klavuzları” hazırlanmalı ve çeşitli eğitim programları
ile halkın bu konuda bilinçlenmesi sağlanmalıdır.
[PB - 199]
Ateşli silah yaralanmalarında intraabdominal
organ yaralanma sıklığı ve mortalite oranları
MUSTAFA UĞUR, SEÇKİN AKKÜÇÜK, AKIN AYDOĞAN,
İBRAHİM YETİM, AYDIN KAPLAN, MUHYİTTİN TEMİZ
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay
Amaç: Bu çalışmada komşu ülke Suriye’de devam eden iç savaş sırasında ateşli silah yaralanması sonucu meydana gelen
intraabdominal solid ve lümenli organ yaralanma sıklığını ve
mortalite oranlarını tespit ederek literatürle karşılaştırmayı
amaçladık. Gereç ve Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp
Fakültesi Acil Travma Servisine 2011 ve 2012 yıllarında Suriye’
106
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
deki iç savaş sırasında ateşli silahlarla intraabdomminal organ
yaralanması oluşan 99 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya
alınan tüm hastalara laparotomi yapılmıştı. Bomba, şarapnel
ve künt travma sonucu oluşan yaralanma olguları çalışma dışında bırakıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 99 hastadan
70’inde (%70.7) izole lümenli organ yaralanması (sırasıyla kolon, incebarsak, mide, duodenum); 20 hastada (%20.2) izole
solid organ yaralanması (sırasıyla karaciğer, dalak ve pankreas); 9 hastada ise (%9) hem solid organ hem de lümenli organ
yaralanması (kolon, karaciğer, duodenum) tespit edildi. Postoperatif dönemde kanama, intaabdominal sepsis ve çeşitli solunum problemlerine bağlı olarak hastaların 15’ inde (%15.1)
mortalite görüldü. Bu hastalardan 11’i (%15,7) izole lümenli
organ yaralanması; 1’i (%5) izole solid organ yaralanması; 3’ü
ise (%33.3) hem solid hemde lümenli organ yaralanması sonucu opere edilmişti. Tartışma ve Sonuç: Literatürde yapılan
incelemede ateşli silahlarla en sık yaralanan intraabdominal
organlar sırasıyla incebarsaklar, kolon ve karaciğer olarak belirtilmiştir. Mortalite oranları ise %3 ile %20 arasında değişiklik göstermektedir. Bizim çalışmamızda ise en sık yaralanan
organlar sırasıyla kolon, incebarsaklar ve karaciğer olarak tespit edildi. Çalışmamızda literatürden farklı olarak kolonun ilk
sırada görülmesinin nedeni yaralanmanın meydana geldiği
yer ile hastanemiz arasında çok sayıda hastanenin olması ve
hastaların bu merkezlere rastgele dağıtılması olabilir. Mortalite
oranı ise %15,1 olarak tespit edildi ki buda literatürde belirtilen
mortalite oranlarıyla uyumludur.
[PB - 200]
Suriye iç savaş yaralılarında intraabdominal
yaralanmalarının epidemiyolojik değerlendirilmesi
SEÇKİN AKKÜÇÜK, AKIN AYDOĞAN, İBRAHİM YETİM,
MUSTAFA UĞUR, İLHAN PALTACI, AYDIN KAPLAN,
MUHYİTTİN TEMİZ
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay
Amaç: Sivil hayattaki yaralanmalar daha çok künt travmalara
bağlı iken savaşlarda penetran yaralanmalar ön plandadır. Literatürdeki savaş alanı yaralanmaları ile ilgili çalışmalar çoğunlukla iki ya da daha çok ülkenin yer aldığı büyük savaşlar ile
ilgiliyken, gerilla savaşları ya da iç savaşlarla ilgili epidemiyolojik ve mortalite çalışmaları sınırlıdır. Gereç ve Yöntem: Mustafa
Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde 2011-2012 yıllarında ameliyat edilen 116 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalar cinsiyet, yaş, yaralanma
şekli, başka merkezde daha önce geçirilmiş cerrahi müdahale durumu, solid/lümenli organ yaralanması, izole abdominal
yaralanma ve multitravma durumu, mortalite, ortalama yatış
süreleri sürelerine göre incelendi. Bulgular: Hastaların 109’u
erkek 7’si kadındı. Ortalama yaş 33 olarak bulundu. Vakaların
99’u ateşli silah yaralanması iken 17’si bombalamaya bağlı şarapnel yaralanmaları ile başvurmuştu. Hastaların 36’sı başka bir
merkezde ameliyat edildikten sonra hastanemize getirilmişti.
Vakaların 76’sı lümenli organ yaralanması, 24’ü solid organ yaralanması, 16’sı hem solid hem de lümenli organ yaralanmasına sahipti. Sadece genel cerrahi müdahalesi gerektiren 64
hasta varken 52 hasta iki ya da daha çok sistem yaralanmasına
sahipti. Tüm vakalar içerisinde exitus olanların sayısı 24 (%2,7)
idi. Ortalama yatış süresi 12,28 gündü. Tartışma ve Sonuç:
Savaşlarda en sık penetran yaralanmalar görülür. Bizim çalışmamızda da tüm hastalar penetran karın yaralanması sebebi
ile tedavi edilmişti. Penetran yaralanmalar da ateşli silah yaraPOSTER BİLDİRİLER
lanmaları ve bombalama sonucu oluşan yaralanmalar şeklinde
ikiye ayrılır. Literatürde şarapnel yaralanmalarının daha ölümcül olduğu belirtilse de bizim çalışmamızda ateşli silah yaralanmalarına bağlı ölüm oranları daha yüksekti. Bunun sebebi
olay yerinde ölümlerin daha fazla olması ve ağır yaralıların
hastanemize ulaştırılamamış olması olabilir. Ateşli silah yaralanmalarında en sık zarar gören organlar gastrointestinal sistemin lümenli organlarında olurken bunları karaciğer, böbrek
ve dalak gibi solid organlar takip eder. Bizim çalışmamızda da
ince barsak, kolon, mide en sık yaralanan organlar arasındaydı.
[PB - 201]
Özefagusa takılan yiyeceklerin endoskopik
olarak çıkarılması
ISMAİL OKAN, ERDİNÇ YENİDOĞAN, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU,
SERVET TALİ, ZEKİ ÖZSOY, MUSTAFA ŞAHİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat
Amaç: Kliniğimize özefagusa takılan gıdanın çıkarılması için
başvuran ve acil üst GİS endoskopisi yapılan hastaları sunmayı
amaçladık. Gereç ve Yöntem: Yabancı cisim yutulması veya yiyecek takılması toplumda sıklıkla gözlenir. Birçoğu kendiliğinden geçmekle beraber bazen endoskopik olarak çıkarılması
gerekmektedir. Bulgular: Kliniğimize 2012 yılı içerisinde başvuran toplam beş hasta değerlendirildi. Gıda alımını takiben
boğazda takılma hissi şikayetiyle acil servise başvuran hastaların servikal ve akciğer grafilerinde patoloji saptanmadı. Acil
üst GİS endoskopi yapılan hastaların birinde özofagusta soğan
zarı, dördünde de et parçası görüldü. Gıda artıkları iki hastada
snare ile çıkarılırken, üç hastada ise mideye gönderildi. Tüm
hastalar bir günlük takip sonrası oral başlanarak komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Özefagusta
yiyecek takılması üst GİS endoskopisi endikasyonlarından biridir. Perforasyon riski dolayısıyla keskin ve sivri cisimler mideyi
geçmeden çıkarılmalıdır. İmpakte özefagus yabancı cisimleri
olabildiğince erken dönemde endoskopi ile çıkarılmalıdır. Penetre özofageal yabancı cisimlerde ise tomografide özefagus
dışında absenin görülmediği ve penetrasyon süresinin 24 saati
geçmediği olgularda üst GİS endoskopi ilk seçenektir. Erken
tedavi edilen olgularda morbidite ve mortalite çok düşüktür.
[PB - 202]
Acil cerrahi servisinde yatırılarak tedavi
edilen 65 yaş üstü hastaların retrospektif
olarak değerlendirilmesi
FATİH ALTINTOPRAK, ÖMER YALKIN, ENİS DİKİCİER,
TANER KIVILCIM, GÜNER ÇAKMAK, YUSUF ARSLAN,
KEMAL GÜNDOĞDU, HAKAN DEMİR, FEHMİ ÇELEBİ
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Sakarya
Amaç: Acil cerrahi servisine yatırılarak tedavi edilen 65 yaş
üstü geriatrik hastaların tedavi sonuçlarını değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2011-Aralık 2012 tarihleri arasında
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğine acil
servisten yatırılarak tedavi edilen geriatrik yaş grubundaki hastaların kayıtları retrospektif olarak yaş, cinsiyet, ek hastalıklar,
yatış endikasyonları, tedavi ve komplikasyonlar açısından inPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
celendi. Bulgular: Kliniğimize yatırılarak tedavi edilen geriatrik
yaş grubundaki 509 hastanın, 260’ı erkek (%51), 249’u kadın
(%49), hastaların yaş ortalaması 76 (65-99), olarak bulundu.
Hastaların 299’u medikal (%59), 210’u cerrahi (%41) olarak tedavi edildi. Cerrahi olarak tedavi edilen hastaların yatış nedenleri hastaların 51’inde ileus (%24.7), 26’sında etrangüle herni
(%12.3), 22’sinde perforasyon (%10.4), 21’inde akut kolesistit
(%10), 17‘sinde akut apandisit (%8.5) idi. Medikal tedavi uygulanan geriatrik hastaların yatış nedenleri hastaların 95’inde
akut kolesistit (%32.4), 60’ında karın ağrısı etyolojisi (%20.4),
31’inde subileus (%10.7), 15’inde tıkanma ikteri (%5.3 ), 7’sinde
pankreatit (%2.6) olarak belirlendi. Hastaların 198’inde (%38.8)
ayrıca yandaş bir hastalık olduğu öğrenildi. Opere olan 15
hasta (%7.1), medikal tedavi edilen 23 hasta (%7.7) yoğun bakımda ortalama 7.25 (1-32) gün takip edildi. Ameliyat edilen
hastalarda ameliyat sonrası en sık komplikasyon 17 hastada
yara yeri enfeksiyonu (%8.5) oldu. Ortalama hastanede yatış
süresi 6.4 gün (3-16) olarak bulundu. Ameliyat edilen 210 hastanın 200’ü (%95) şifa ile taburcu olurken, 10 hasta (%5) postoperatif komplikasyonlar ve yandaş hastalıklar nedeni ile ex
oldu Medikal olarak tedavi edilen 200 hastanın 188’i (%94) şifa
ile taburcu olurken, 12’si hasta (%6) genel durum bozukluğu
ve yandaş hastalıklar nedeni ile ex oldu. Tartışma ve Sonuç:
Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren bilim ve tıp alanındaki
gelişmelere paralel olarak yaşlı nüfus sayısal olarak artmaya
başlamışdır. Acil servise başvuruların %15-20’sini geriatrik hasta gurubu oluşturur. Hastaneye yatma sıklığı ve yoğun bakım
ihtiyacı yaşlı hastalarda daha fazladır.
[PB - 203]
Ciddi solunum sıkıntısına neden olan
dev retrosternal guatr: Olgu sunumu
ERDİNÇ YENİDOĞAN1, HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU1,
İSMAİL OKAN1, SERKAN KAHRAMAN2, MUSTAFA SÜREN2,
ZEKİ ÖZSOY1, SERVET TALİ1, MUSTAFA ŞAHİN1
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat
2
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Tokat
Amaç: Burada ciddi solunum problemleri oluşturan ve acil olarak ameliyat ettiğimiz benign dev retrosternal guatr olgusunu
sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Tiroid bezi malignite ile
ilişkisiz olarak da çevre yapılara bası yapabilecek kadar büyüyebilir, bazen sternum arkasına uzanım gösterebilir. Bulgular:
65 yaşında kadın hastaya 2008 yılında trakeaya bası oluşturan
dev retrosternal guatr tanısı ile ameliyat önerilmiş. Ancak hasta ameliyatı kabul etmemiş ve aradan geçen sürede solunum
sıkıntısı ilerleyerek ileri derece solunum yetmezliği ile acil servise başvurmuştur. Hasta Göğüs Hastalıkları Kliniği tarafından
respiratuvar asidoz nedeniyle yoğun bakıma yatırılmıştır. Bilgisayarlı tomografide tiroid boyutlarının ileri derecede arttığı
(solda 130x80x65, sağda 68x40x55 mm), mediastende karina
düzeyine kadar uzandığı, özofagusu sağ posterolaterale deviye ettiği, trakeanında belirgin derecede sağa deviye olduğu
izlendi. Tiroid fonksiyon testleri normal olan hasta acil ameliyat
için tarafımıza konsülte edildi. İleri derecede trakeal deviasyon
ve solunum sıkıntısı nedeniyle fiberoptik kullanılarak uyanık
entübasyon yapılan hastada bilateral strep kasları kesilerek tiroid lojuna girildi. Sol lobun yaklaşık 12 cm kadar intratorasik
uzanım gösterdiği ve trakeanın üçgen şeklini aldığı izlendi. Sağ
lobun mobilizasyonu sonrasında intra-operatif olarak trakeomalazi gelişen hastada derin hipoksi olması üzerine intra-tra107
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
keal tüp ilerletilerek sorun aşıldı. Sternotomisiz bilateral total
tiroidektomi yapılan hasta entübe olarak yoğun bakıma alındı.
Takipleri sırasında üç kez ekstübasyon girişimi trakeomalazi
nedeniyle başarısız oldu ve solunumun devamlılığını sağlayabilmek amacıyla hastaya dış merkezde trakeal stent takıldı.
Postoperatif patolojik inceleme multinoduler guatr ile uyumlu olarak değerlendirildi. Postoperatif 25. gün hasta sorunsuz
olarak taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Multinodüler guatr
sık görülen bir tiroid patolojisi olup erken dönemde çok önemsenmeyen basıya bağlı semptomlar bazı hastalarda hayatı tehdit eder sonuçlara kadar ulaşabilmektedir. Bası bulguları olmasa da önlenebilir komplikasyonların önüne geçebilmek için
retrosternal guatrlar mutlaka ameliyat edilmelidir.
[PB - 204]
Toraksa giren yorgan iğnesinin engel olunamayan
transdiafragmatik tehlikeli seyahati
AHMET KOCAKUŞAK1, HÜSNÜ AYDIN1, ERTUĞRUL ALKURT1,
MEHMET CELAL KIZILKAYA1, CİHAT TATAR1, ENDER ÖZER2,
MUZAFER AKINCI1, ÖMER GÜNGÖRÜR1, HALİT ÖZGÜL1,
SUAT BENEK1, ZEHRA ZEYNEP YALÇIN1, BAHRİ ÖZER1,
ŞEVKİ PEDÜK1
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Hilvan Devlet Hastanesi, Şanlıurfa
1
2
Amaç: Vücut kavitelerindeki iğnelerin yönetiminde uygulanan
metodların olgular eşliğinde irdelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Göğüs duvarında ağrı ve solunum güçlüğü nedeni ile bir
eğitim ve araştırma hastanesi genel cerrahi kliniğine başvuran
31 yaşındaki kadın hasta, semptomları, laboratuvar bulguları,
dış merkezde ve bizim kliniğimizde uygulanan ameliyat bulguları eşliğinde değerlendirilmiştir. Bulgular: Dış merkezde hasta akciğer grafisinde solda toraks duvarında yerleşmiş çuvaldız
büyüklüğünde bir iğneye eşlik eden pnömotoraks ve hemotoraks saptanması üzerine göğüs cerrahisi kliniği olan bir diğer
eğitim ve araştırma hastanesine sevk edilmiş ve acil sol torakotomi uygulanmıştır. Ameliyat sırasında iğnenin toraksı terk
ederek, diyaframı geçerek batına girdiği düşünüldü. Dış merkezde yapılan ilk ameliyatı esnasında çekilen akciğer ve batın
düz grafilerinde iğnenin batında olduğu görüldü. Sol akciğer
altta fibrotik yapılar mevcuttu. Alt lobda 0.5 cm genişliğinde
hava kaçağı olan alana lineer stapler kullanılarak wedge rezeksiyon uygulandı. Ameliyat sonrası çekilen toraks tomografisinde sol subdiyafragmatik lokalizasyonda, dalak üst-ön kesiminin yakın komşuluğunda iğnenin yerleşmiş olduğu görüldü.
Ameliyat sonrası 2. gününde göğüs cerrahi kliniğinden eğitim
ve araştırma hastanemizin genel cerrahi servisine sevk edildi.
Sol üst kadranda hassasiyeti olan hastadan skopi yardımı ile
yapılan sol subkostal insizyonla iğne çıkarıldı ve ameliyat sonrası ikinci gününde hasta eksterne edildi. Tartışma ve Sonuç:
Yutma ve vücuda batma suretiyle batına iğne giren hastalarımızın takiplerinde genellikle sorun çıkmamaktadır. Sunduğumuz vaka, iğnelerin yerinde bırakılmasına dair yaklaşımımızda
acil olarak ameliyat etmek durumunda kaldığımız ikinci hastamızdır. Geriye dönük tarama yaptığımızda kronik şikayetleri
nedeni ile elektif olarak iğnenin 2 yıl sonra çıkarıldığı bir diğer
vakanın dışında diğer hastalar sorunsuz takip edilmektedir. Bu
üç hastadan çıkartılan sanayi tipi dikiş iğnelerinin ortak özelliği
diğer hasta grubunun aksine kalın ve iri olmalarıdır.
108
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 205]
İlk yardım ve tıp öğrencisine hukuki açıdan bakış
ARDA DEMİRKAN, ONUR POLAT, AYÇA KOCA, BERİL BAYRAKTAR,
DİLEK EKER, KÜBRA ARSLAN, MERVE ERYOL, SÜMEYYA DURAN
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Amaç: Yapılan çalışmalar ülkemizde halktan bir ilk yardımcıyı
olay yerinde “yetkili” kılan kanunların yeterli olmadığını göstermektedir. Çalışmamız, tıp fakültesi 1, 3, ve 6. sınıf öğrencilerinin ilk yardım konusundaki yetki ve sorumluluklarını belirleyen
yasalar hakkındaki bilgi düzeylerini ve davranışları üzerindeki
etkilerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem:
Araştırmamızda Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ nde 1, 3, ve
6. sınıf öğrencilerinden randomize seçilen 300 öğrenciye anket
uygulanmıştır. Kontrol grubu olmaksızın, 3 dönemden eşit sayıda öğrenciye ulaşılmıştır. Elde edilen veriler MS Office Excel ve
SPSS 15.0 programlarıyla derlenerek,Chi-Square testi ile değerlendirilmiştir. Önemlilik düzeyi P=0.05 kabul edilmiştir. Bulgular: İlk yardım konusunda tıp fakültesi öğrencilerinin yetki ve
sorumlulukları düzenleyen yasal düzenlemelerin olup olmadığı konusunda bilgi sahibi olanların oranları dönemler arasında
anlamlı fark göstermektedir (p=0.002). Öğrenciler in %57.7’si
toplumun herhangi bir bireyinden daha fazla ancak doktordan
daha az, %9’u doktorlarla aynı, %33.3’ü ise toplumun herhangi
bir bireyi ile aynı düzeyiyle yasal sorumluluğa sahip olduklarını
düşünmektedirler. .Bir yasanın olmadığı durumlarda öğrencilerin davranışları dönemler arasında anlamlı fark göstermediği
halde (p=0.189), gereken yasal düzenlemelerin var olması durumunda, anlamlı farklılık göstermektedir (p=0.032). Tartışma
ve Sonuç: Öğrencilerin önemli bir kısmının ilk yardım uygulamakla ilgili sorumluluklarını belirleyen yasal düzenlemeler konusunda bilgi düzeyleri yetersizdir. İlk yardım yapan kişiyi, hastaya istemeden zarar verdiği durumlarda koruyacak yasaların
olup olmaması öğrencilerin davranışlarını anlamlı biçimde etkilemektedir. İlk yardım konusunda gerek duyulan yasal düzenlemelerin iyileştirilmesi gerekli durumda halktan kurtarıcıların da
müdahale etmesindeki tereddütleri ortadan kaldırabilir.
[PB - 206]
Karın ön duvarına penetre delici kesici
alet yaralanmaları
ERDİNÇ KAMER1, MUSTAFA PEŞKERSOY1, ERDEM SARI1,
OĞUZ HANCERLİOĞLULARI2, AHMET ER1, TANER AKGÜNER1
1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
2
İzmir Askeri Hastanesi, İzmir
Amaç: Penetran karın yaralanmaları birçok ülkede cerrahi acilin en sık karşılaşılan sorunlarından biri haline gelmiştir. Karın
bölgesindeki delici-kesici alet yaralanmalarında (DKAY) peritonu aşmış olduğu direkt veya indirekt olarak gösterilebilmiş
yaralanmalara pek çok cerrah cerrahi yöntem ile yaklaşım uygulamaktadır. Ancak günümüzde bu yaklaşımın terk edildiğini
gösteren çalışmalara rastlamaktayız. Bu retrospektif calışmada,
karın ön duvarına bolgesine penetre delici kesici alet yaralanması olan hastalarda takip ve tedavi sonuclarının analiz edilmesi amaclandı. Gereç ve Yöntem: İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4. Genel Cerrahi Kliniği
acil polikliniğimizde Ocak 2007-Aralık 2012 yılları arasında karın ön duvarına penetre DKAY nedeniyle tedavi edilen 82 hasta
retrospektif olarak incelendi. Hastaların cinsiyeti, yaşı, vital bulPOSTER BİLDİRİLER
guları, organ eviserasyonu, yara yeri lokalizasyonu, laparotomi
zamanı ve sonucları değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 72’si
(%87.8) erkek, 10’u (%12.2) kadın olup yaş ortalaması 31.02 idi.
Hastalarda laparotomi endikasyonları; yara eksplorasyonunda
penetrasyon saptanan 67 (%81.7), peritoneal lavajı pozitif olan
6 (%7.3), omentumun dışarda olduğu 5 (%6.1), peritoneal irritasyon bulguları olan 4 (%4.9) hasta idi. Laparotomi yapılan 82
hastadan gerçek ameliyat gerektiren hasta sayısı 63 (%76.8), organ hasarı mevcut ancak tedavi gerekmeyen yaralanma sayısı
11 (%13.4) (nonterapötik laparotomi), hiç patoloji olmayan yaralanma sayısı 8 (%9.8) (negatif laparotomi) idi. Bu sonuca göre
gereksiz laparotomi yapılan hasta sayısı; nonterapötik ve negatif laparotomilerin toplamı 19 (%23.2) idi. Tartışma ve Sonuç:
Penetran karın yaralanmaları acil cerrahinin zorlu ve sonuçları
kötü olabilen hastalıklarındandır. Cerrahinin gelişim sürecine
bağlı olarak değişik anlayışlarla tedavi edilmişlerdir. Literatürde
negatif laparotomi oranı %5-14.3 arasında bildirilmiştir. Bizim
çalışmamızda bu oran %9.8 idi. Net peritoneal irritasyon bulgusu olan hastalar, inatçı şok tablosu, gastrik lavaj veya rektal tuşede kan tespit edilmesi ve karından barsak içeriği gelen hastaların dışında kalan hastalara karşı laparatomi konusunda daha
seçici olunması gerekliliği düşünülmesi gereken bir durumdur.
[PB - 207]
Midede yabancı cisim
RAMAZAN KUŞASLAN, VELİ MAVİ,
METİN YÜKSEL KERİMOĞLU, ATİLLA ÇELİK
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Yabancı cisim yutulması, gastrointestinal kanamalardan sonra en sık gözlenen endoskopik acildir. Her ne kadar
yutulan cisimlerin büyük bir kısmı gastrointestinal sistemde
takılmadan ilerlese de olguların %10-20’si non operatif girişime ihtiyaç gösteren takılmalarla beraberdir. Olgu 1: 24 yaşında bayan hasta, kliniğimize son bir ayda artan karın ağrısı ve
bulantı nedeniyle başvurdu, Öyküsünde 5 yıl önce tatlı kaşığı
yuttugunu söyleyen hasta, kaşıgı yediklerini kusarak çıkarmak
için kullanırken yuttuğunu ifade etti. Endoskopik olarak çıkarılmaya çalışılan ancak çıkarılamayan yabancı cisim gastrotomi
işlemi yapılarak çıkarıldı, postop sorun yaşanmadı ve 3. gün taburcu edildi. Olgu 2: 46 yaşında bayan hasta, kliniğimize yarım
saat önce diş fırçası yutma nedeniyle başvurdu, Öyküsünde diş
fırçalama sırasında aldığı acı haberden dolayı ağlayan ve dikkatsizlik nedeniyle diş fırçasını yuttuğunu ifade etti. Yutulan diş
fırçası endoskopik olarak snare yardımıyla çıkarıldı. Tartışma
ve Sonuç: Yutulan yabancı cismlerin %80-90’ı gastrointestinal
sistemden kesintisiz geçer, %10-20’si endoskopik olarak, %1-4
olarak da cerrahi olarak çıkarılması gerekebilmektedir. Endoskopi, günümüz şartlarında yabancı cisim çıkarılmasında en etkili ve güvenilir yöntemdir.
[PB - 208]
Akut nekrotizan pankreatit sonucu gelişen
bir gastro-kuteneal fistül
DENİZ GÜZEY, CEVHER AKARSU, HAKAN YİĞİTBAŞ, HAKAN YIRGIN,
MAHMUT DOĞAN, BURAK KANKAYA, GÜLAY ŞAHİN
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Amaç: Akut pankreatit (AP) sonucu gelişen eksternal fistüller
iyi bilinmektedir ve genellikle pankreatik nekrozun debridmaPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
nından veya psödokistin drenajından sonra pankreatik duktal
sistemden kaynaklanmaktadır. İkinci sıklıkla görülen kolo-kuteneal fistüller ise iskemik nekroz sonucu oluşur. Gastro-kuteneal
fistüller (GKF) ise daha nadir görülür. Gereç ve Yöntem: Nadir
bir antite olan bir GKF ilginç resimler ile olgu olarak sunulmuştur. Bulgular: 4 yıl önce pankreatit atağı geçiren, laparatomi yapılan ve bilier stenti bulunan 28 yaşında erkek hasta 3 günlük
hikaye ile acil polikliniğe müracaat etti. Rekürran pankreatit
tanısı ile takibinin 4’üncü gününde hipotansiyonu gelişen hastada intra abdominal hemorroji tespit edildi. Tomografisinde
pankreas bölgesinde kronik pankreatitle uyumlu makrokalsifikasyonlar, splenik ven trombozu şüphesi, splenomegali, subkapsüler hematom tespit edilidi. Eksplorasyonda, pankreas
kuyruğunda nekroz, splenik arter ve vende erodasyona bağlı
kanama, dalakta rüptürü tespit edilip, nekroz debridmanı ve
splenektomi yapılarak hemostaz sağlandı. Post operatif 4’üncü
günde drenlerden safralı ve partiküllü materyal gelmesi üzerine relaparatomi yapılıp mide fundus arka duvarında nekroz ve
nekroza bağlı perforasyon, sol subdiyaframatik alanda enfekte
safralı mayi birikimi, çevre dokularda devam eden nekroz tespit edilip mide debride edilerek kapatıldı. Takip eden günlerde
hasta aralıklı olarak 18 kez ameliyata alınarak, debridman, batın tuvaleti, Virsung kanal drenajı, kontinyü karın yıkama, VAC
uygulama, Bogotta bag uygulama ve mükerrer mide dikişleri
yapıldı. Endoskopik olarak Virsung kanalına stent kondu ve
mükerrer nazo-jejunal beslenme tüp uygulaması yapıldı. Hasta
ilk ameliyatından 90 gün sonra GKF’lüne rağmen oral beslenmeye başlandı ve kilosunda artma kaydedildi. Sonuç: AP’de
pankreatik enzimler, özellikle elastaz, damar duvarında lezyona ve dolayısı ile psödo anevrizmaya ve hayatı tehdit eden
kanamalara neden olabilirler. Pankreatik apseye bağlı spontan
erozyona veya splenektomiden sonra büyük kurvatür iskemik
nekrozuna sekonder GKF gelişebilir. Gastrik asit ve pankreatik
enzimlerin damarları erode etmesi sonucu hastaların %50’sinde GKF traktından massif kanamalar gelişebilmektedir. Bununla beraber hastanın oral beslenmesi için fistülün kapanmasını
beklemek gerekmemektedir.
[PB - 209]
Nadir bir klinik durum olarak orta hat kesi
evisserasyonundan ekstraluminal tenya
manifestasyonu: Olgu sunumu
BAHA TEMİZGÖNÜL, GÜLAY ŞAHİN, AHMET CEM DURAL,
M. FERHAT ÇELİK, ALİ KOCATAŞ, MURAT GÖNENÇ,
MUSTAFA U. KALAYCI, HALİL ALIŞ
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Olgu Sunumu: İleri evre mide tümörü tanılı 55 yaşındaki erkek olgu acil servise karın ağrısı nedeniyle başvurmuş, fizik
muayenesinde tahta karın ve PA akciğer grafisinde serbest
hava görülmesi üzerine lümenli organ perforasyonu nedeniyle
acilen ameliyata alınmıştır. Laparotomide midede çevre organlara infiltre tümör, mide korpus ön yüzünde 7 cm’den büyük
perforasyon alanı ve karaciğer metastazları ve proksimal rektumda tıkayıcı senkron tümör saptanmıştır. Total gastrektomi
ve rektumdaki tıkayıcı tümöre palyatif amaçlı subtotal kolektomi ve beslenme jejunostomisi uygulanmıştır. Birinci gün jejunostomiden beslenmeye başlanan olgunun, 5. gününde orta
hat evisserasyonu sonrası kesiden bir adet canlı tenya çıkması
üzerine parazit tek parça halinde çıkarılarak, olgu evisserasyon
ve olası perforasyon şüphesi ile ameliyata alınmıştır. Eksploras109
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
yonda beslenme jejunostomisine ait burs sütürün açıldığı ve
başka bir luminal açıklık olmadığı görülerek tenyanın lümen
dışına buradan çıktığı düşünülmüştür. Ekstraluminal başka bir
tenya görülmemiştir. Parazit incelemesinde Taenia saginata
saptanmış, olgunun tedavisine 0.5 gr Niclosamid 4x1 eklenmiştir. Olgu, ilk ameliyatının 16. gününde genel durum bozukluğu nedeniyle eks olmuştur. Her yeni olgu, hekimlere farklı
tecrübeler katmaktadır. Evissere bir olgunun karın kesisinden
intraluminal bir parazitin viabl olarak çıkması, bir cerrahi asistanının karşılaşabileceği ender durumlardan biridir.
[PB - 210]
Çocukların sessiz tehlikesi:
Ösofagus yabancı cisimleri
ATALAY ŞAHİN, FATİH METEROĞLU, AHMET ERBEY,
AHMET SIZLANAN, SERDAR MONİS
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır
Amaç: Yabancı cisim yutulması çoğunlukla çocuklarada rastlanmaktadır. Ösofagusu kolayca geçemeyen sivri, uzun, geniş
ve özelliği olan nesneler gömülme, delinme ve tıkanma tarzında gelişen ciddi sonuçlara neden olmaktadır. Çıkarılmalarında
değişik yöntemler kullanılabilir. Gereç ve Yöntem: 2002 ile
2013 yılları arasında kliniğimize gelen ösofagus yabancı cisim
şüpheli 732 çocuk hasta değerlendirildi. 720 hastaya ameliyathanede acil girişim yapıldı. Birinci darlıkta bulunan cisimler sedasyonla, diğerleri ise genel anastezi altında rijid ösofagoskopla çıkarıldı. Bulgular: Çocukların ortalama yaşı 3.9 (1ay-16 yıl)
idi. 648 vakada madeni paralar ve kalan 72 vakada radyoopak
olan ve olmayan muhtelif yabancı cisimler görülüp çıkarıldı.
Beraberinde solunum sıkıntısı olan 6, geçikmiş olan 2 ve ösofagus perforasyonu olan 3 hastaya hemen müdahale edildi. 69
(%95.8) hastada cisimler başarıyla çıkarılırkeni şlem esnasında
3 vakada perforasyon oldu. Çıkarılma işlemi 2 hastada cerrahi
ile sağlandı (%2.7). Bir hasta kaybedildi. Tartışma ve Sonuç:
Tanıda gecikme ösofagus yabancı cisim yutmalarında komplikasyonu artırmaktadır. Oval biçimde olmayan uzun, büyük
çaplı, sivri uçlu cisimlere ve yassı pillere itina ile yaklaşılmalıdır.
[PB - 211]
Yoğun bakım hastasında massif alt
gastrointestinal sistem kanama nedeni:
Hemorroidal arter kanaması
SİRAC AKGÜL, MUSA KARAKUŞ
Amasya Üniversitesi Sabuncuoglu Şerefeddin Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Amasya
Olgu Sunumu: 83 yaşında erkek hasta. İntraserebral kanama
nedeniyle 2 haftadır Nöroloji Yoğun Bakım Ünitesi’nde takip
edilen hastada aniden başlayan ve hastanın hemodinamisini
bozan alt gastrointestinal sistem kanaması olması üzerine hastaya sıvı resüsitasyonu ve 2 Ünite Eritrosit Süspansiyonu replasmanı yapıldı. Hastada hemodinamik instabilitenin devam
etmesi üzerine acil ameliyata alındı. Perop yapılan rektosigmoidoskopik incelemede; rektum ve sigmoid kolunun hematom
ile dolu olduğu ve hemorroidal arterin jikle ettiği saptandı.
Hemorroidal arter ligasyonu uygulanan hasta postoperatif 3.
günde taburcu edildi.
110
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 212]
Erişkinde masif hematokezyanın nadir bir sebebi:
Meckel divertikülü
HASAN ÇALIŞ1, KEMAL DOLAY2
1
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi, Antalya
İstanbul Medipol Üniversitesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
2
Giriş: Meckel divertikülü, bir ileum ansının antimezenterik kısmında yerleşen ve barsak duvarının tüm katlarını içeren gerçek
divertikülüdür. Meckel divertikülü gastrointestinal sistemde
%1-3 oranında görülen en sık rastlanan konjenital anomalidir.
İleoçekal valvin 60 cm proksimalinde ve antimezenterik yüzde bulunur. Çoğu asemptomatik olan olgular sıklıkla komplikasyon geliştiği zaman tanımlanırlar ve karşımıza divertikülit,
gastrointestinal kanama (GİS), barsak tıkanıklığı, perforasyon,
invajinasyon tablosu şeklinde çıkabilirler. Bu yazıda Meckel divertikülüne bağlı olarak gelişmiş bir masif alt GİS kanama olgusu sunuldu. Olgu Sunumu: 29 yaşında erkek olgu, 2 gün önce
başlayan rektal kanama şikayetiyle dış merkeze başvurmuş.
Hemoglobin değeri 8.1 g/dl olan olguya 2 gün içerisinde 4 ünite eritrosit süspansiyonu ve taze donmuş plazma replasmanı
ile kolonoskopik inceleme yapılmış. Aktif kanama odağı görülmemiş ve lümende kan ile bulaş mevcutmuş. Tarafımıza refere
edilen olgunun muayenesinde batında distansiyon ve hassasiyeti vardı. Rektal tusede aktif hematokezya tespit edildi. Acil
anjiografik görüntüleme yapıldı, ileal anslarda ektravazasyon
saptanması üzerine anjiografik embolizasyon yapıldı. Bu süre
içinde 5 ünite eritrosit süspansiyonu ve taze donmuş plazma
replasmanı yapıldı. Hemodinamik instabilitenin devam etmesi
üzerine geçirilmis operasyon anamnezi olmayan hasta ameliyata alındı. Eksplorasyonda terminal ileumun yaklaşık 70 cm
proksimalinde, 10 cm’den uzun, distalinden mezosuna uzanan
fibröz bantı ve subserozal vasküler yapıları olan bir Meckel divertikülü görüldü. Divertikülü içine alan segmenter rezeksiyon
yapıldı. Piyes açılınca bol miktarda lüminal hemorajik mayi ile
distalde 3 mm ülsere mukoza izlendi. Postoperativ sorunu olmayan olgu 4. günde taburcu edildi. Histopatolojik incelemesinde pankreas ve mideye ait ektopik dokular içeren divertikül
şeklinde rapor edildi. Tartışma: Meckel divertikülü bulunan
insanlarda hayatları boyunca %4-6 oranında divertiküle bağlı
komplikasyonlar gelişir. Erişkinlerde semptomatik Meckel divertikülünde en sık karşılaşılan neden obstrüksiyondur. Meckel divertikülünün ikinci en sık komplikasyonu divertikülitdir.
Genellikle dar boyunda bir divertikülün tıkanması sonrasında
oluşmaktadır. Daha seyrek olarak ektopik mukozanın ülserasyonu sonrasında gelişebilmektedir. Diğer bir Meckel divertikül
komplikasyonu ise alt gastrointestinal kanamadır. Görülme
sıklığı, %10 ile 38 arasında değişmektedir. Kanama gizli veya
masif olabilir. Kanama divertikülün veya ektopik mide mukozasına bitişik ileum mukozasının ülserasyonu sonucu oluşmaktadır. Ektopik pankreas dokusunun alkali sekresyonu da ülserasyona sebep olabilmektedir. Nadir görülen bir patoloji olan
meckel divertikülünün ileus, akut karın ve alt gastrointestinal
kanaması nedeniyle ameliyata alınmış ve kliniğini izah edecek
bir patoloji bulunamamış olgularda göz önünde bulundurulması erken tanı ve tedaviyi sağlayarak olası komplikasyonları
önleyebilecektir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 213]
Alt gastrointestinal sistem kanamasının nadir
nedeni; jejunum kaynaklı gastrointestinal stromal
tümör
DOĞAN ALBAYRAK1, HÜSEYİN AKSOY1, ORHAN YAĞMURKAYA1,
VOLKAN İNAL2, BAYRAM TURKEŞ1, SERHAT OĞUZ1, İRFAN COŞKUN1
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Edirne
1
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Edirne
2
Olgu Sunumu: Gastrointestinal stromal tümörler (GİST), nadir
görülen, mezenkimal kaynaklı tümörlerdir ve alt gastrointestinal sistem kanamasının oldukça nadir sebebidir. Bu yazımızda,
GİST’ e bağlı alt gastrointestinal sistem kanamalı olgumuzu
sunmayı amaçladık. Altmış yaşında erkek hasta acil serviste
rektal kanama şikâyeti ile değerlendirildi. Başvuru anında hipotansiyonu olan hastanın kan hemoglobin değeri 4,1 gr/dl
olarak ölçüldü. Uygun sıvı ve kan replasmanı yapıldı. Hemodinamisi istikrarlı hale getirilen hastaya acil üst ve alt gastrointestinal sistem endoskopisi yapıldı ancak kanama odağı
saptanamadı. Çekilen BT anjiyografide; Jejunum kaynaklı bir
gastrointestinal stromal tümör ile uyumlu kitle lezyonu saptandı ve bu lezyonun muhtemel kanama odağı olduğu ifade
edildi (Şekil 1). Hasta operasyona alındı ve laparoskopik ekspolorasyonda treitzden itibaren yaklaşık 20 cm, yaklaşık 4 cm
çapında gastrointestinal stromal tümör saptandı (Şekil 2). İnce
barsak rezeksiyonu anatomoz uygulandı. Gastrointestinal sistem kanamalarının çok az kısmını stromal tümöre bağlı kanamalar oluşturur. Endoskopik yöntemler ile tanı konulamayan,
alt gastrointestinal sistem kanamalı hastalarda, ince barsak
kaynaklı gastrointestinal stromal tümörler ayrıcı tanıda akılda
bulundurulmalıdır.
[PB - 214]
Nadir bir masif alt gastrointestinal sistem
kanama nedeni: İnce bağırsak lenfoması
ORHAN YAĞMURKAYA1, HÜSEYİN AKSOY1, EYÜP KAHYA1,
DOĞAN ALBAYRAK1, A. CEM İBİŞ1, AHMET RAHMİ HATİPOĞLU1,
AHMET MUZAFFER DEMİR2, ZEKİ HOŞÇOŞKUN1
1
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Edirne
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, Edirne
2
Olgu Sunumu: Primer ince barsak lenfoması, gastrointestinal
sistem tümörlerinin ve alt gastrointestinal sistem kanamalarının nadir sebebidir. Tüm gastrointestinal tümörlerinin yalnızca
%1’ ini oluştururlar. Bu yazımızda, masif alt gastrointestinal sistem kanaması nedeniyle cerrahi tedavi uyguladığımız, primer
ince barsak lenfoması olgusunun sunulması amaçlanmıştır.
Altmış sekiz yaşında erkek hasta, batında kitle ve anemi nedeniyle tetkik edilmekte olduğu hematoloji servisinde, ani gelişen rektal kanaması nedeniyle değerlendirildi. İlk değerlendirmesinde; TA:80/50 mmHg idi. Rektal tuşesinde hematokezya
olduğu tespit edilen hastanın kan hemoglobin değeri 6,5 gr/dl
olarak ölçüldü. Uygun sıvı ve kan replasmanı yapılarak gerekli
destek tedavisi verilen hastanın çekilen karın tomografisinde;
distal ileum segmentinde 10 cm çapa ulaşan kitle olduğu tespit edildi (Şekil 1). Operasyon kararı alınarak yapılan ekspolorasyonda; ileoçekal bileşkeden yaklaşık 70 cm proksimalde,
ince barsak duvarının yaklaşık 20 cm’lik segmentte ileri derecede kalınlaşma olduğu, mezoda çok sayıda ve yaklaşık 4-5
cm çaplı lenf nodları olduğu, ince barsağın bu alanda kendi
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
üzerine konglomera olarak gato oluşturduğu görüldü (Şekil
2). Parsiyel ince barsak rezeksiyonu yapılarak kitle eksize edildi.
Postoperatif dönem sorunsuz geçildi hasta postop dokuzuncu
gün taburcu edildi. Gastrointestinal sistem primer lenfomalarının %50-60’ı midede, %20-30’u ince barsaklarda, %10-20’si kolon ve rektumda görülür. Hastaların %80’inde terminal ileumda tek lezyon vardır. Kitlenin bulunduğu ince barsak kısmına
ve boyutuna göre kanama, karın ağrısı, karında ele gelen kitle
ve obstrüksiyon gibi semptomlar verebilir. Gastrointestinal sistem primer lenfomalarının radyolojik olarak tanısı oldukça güç
olup tedavisi cerrahidir. Endoskopik yöntemler ile tanı konulamayan, alt gastrointestinal sistem kanamalı hastalarda, primer
ince barsak lenfoması nadir bir sebep olarak ayrıcı tanıda akılda bulundurulmalıdır.
[PB - 215]
Alt GIS kanaması ile takip edilen iskemik kolit
vakasına yaklaşım
YÜKSEL ALTINEL, CANAN YILDIRIM
Ordu Üniversitesi SB Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ordu
Olgu Sunumu: Kolonik iskemi vasküler beslenmesi az olması
sebebi ile inen kolonda daha sık görülen ve klinik tablo iskeminin süresi ile orantılı bir durumdur. Geçirilmiş SVO öyküsü,
HT, KAH olan, orientasyonu ve kooperasyonu, şuuru bulanık,
68 yaşında bayan hasta yaklaşık 2 haftadır ara ara olan massive ALT GIS kanaması şikayeti ile takibe alındı. Oral alımı
stoplanarak, Sıvı elektrolit replasmanı, geniş spektrumlu antibiyoterapi yapıldı. Abdomen BT sonucunda inen kolon devamlılığında barsak duvar kalınlasması mevcut, SMA SMV açık
olarak izlendi. Takibinde yapılan kolonoskopide dentate line
dan itibaren 5. den başlayan ve yaklaşık 40 cm’e kadar iskemik
hemorojik segemter bir alan mevcuttu. 1 haftada 12 U TDP,
13 Ü ES verilen ve medikal tedaviye yanıt vermemesi ve hemodinamisi bozulması, FM de hassasiyet artması üzerine acil
operasyona alındı. Hastaya Hartman prosedürü yapıldı.Postop
takibinde pnömoni,pulmoner emboli şüphesi, İYE Candida
üremesi gelişen hastanın postop 7. gunde conture ile kesilen,
stapler hattında ani rektal stump kanaması gelişti. Adrenalinli
spongostan ile kanaması durdu ve hemodinamisi destek tedavi ile stabilize edildi. Kontrol batın USG de pelvik minimal
sıvı izlendi. Ostomi takibinde barsak kanlanması gayet iyi idi.
Oral alımı başlanan genel durumu iyileşen hasta postop 12.
günde aniden solunum aresti ve kardiak arest gelişmiş, CPR
yanıt alınamamış ve exitus gerçekleşmiştir. Histopatolojik inceleme iskemik nekroz ve pürülan bazı alanlar morfoloji seçilemeyecek kadar iskemik, nekrotik (perop perıtoneal refleksiyon hizasında false membran oluşumu, kapalı perforasyon
odağı?düşünüldü.)saptandı. Olguların yaklaş ık %20’sinde,
medikal tedavi altındayken klinik tablo bozulur ve cerrahi yaklaş ım gerektirir. Ayrıcalıklı olarak bu vakada, Massive Alt GİS
kanaması yaklaşımları gözönüne alındığında başka bir tanısal
ek tetkik sizce gereklimidir?
111
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 216]
Nedeni saptanamayan alt gastro intestinal
kanaması: Meckel divertikülü
OSMAN ŞİMŞEK, İSMAİL AHMET BİLGİN, MURAT ŞENDUR,
KAYA SARIBEYOGLU, SALİH PEKMEZCİ
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
Olgu Sunumu: Meckel divertikülü, gastrointestinal sistemin
en sık görülen konjenital anomalisidir. En sık komplikasyon
kanamadır. Bu çalışmamızda alt gastrointestinal kanama nedeniyle uzun dönem takip edilen olguyu sunumayı amaçladık.
Olgu: 18 yaşında erkek hasta kanlı dışkılama şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Hikayesinde 1 yıldan beri alt gastrointestinal
kanama nedeniyle takip edildiği ögrenildi. Yapılan muayenesinde rektal tuşede hemotokezya saptandı. Tansiyonu 100/70
mmhg nabız 124 /dk hematokrit degeri 24,2 idi. Trifazik abdominopelvik bilgisayarlı tomografide patolojik bulgu saptanmadı. Takiplerinde 5 ünite eritrosit suspansiyonu replasmanı
yapılan hastanın kontrol hematokrit degeri 25 idi. Yapılan sintiğrafik incelemede kanama odağı saptanamamıştır. Hastaya
yapılan anjiografi tetkikinde süperior mezenterik arter distali
ileokolik arter üzerinden distal ileal anslarda kontrast ekstravazasyonu izlenmesi üzerine mikrokateter ile embolizan ajan
ile embolizasyon işlemi gerçekleştirildi. Embolizasyon işlemi
sonrası kanaması devam eden hastaya tanısal laparoskopi işlemi yapıldı. Yapılan eksplorasyonda terminal ileumun 80 cm
proksimalinde 10 cm uzunlugunda meckel divertikülü saptandı. Laparoskopik yardımlı segmenter ince bagırsak rezeksiyonu
işlemi uygulandı. Patolojik incelemede divertikül içinde heterotropik oksintik tipte mide mukozası tespit edildi. Ameliyat
sonrası komplikasyon gözlenmeyen hasta 5. Günde taburcu
edildi. Tartışma: Meckel divertikülü tanısını koymak oldukça zordur. Tanı ancak komplikasyonlar oluştuğunda etyoloji
araştırılırken veya cerrahi girişimlerde rastlantısal olarak tanı
konulabilinmektedir. Odak saptanamayan alt gastro intestinal
sistem kanamalarında meckel divertikülü akılda tutulmalıdır.
Deneyimli Cerrahlar tarafından laparoskopik yardımlı rezeksiyon güvenli ve ekonomik bir yöntemdir.
[PB - 217]
Spontan retroperitoneal kanama
SELAHATTİN VURAL, NEJDET BİLDİK, SERKAN FATİH YEĞEN,
FIRAT MÜLKÜT, GÜLAY DALKILIÇ, LEVENT KAPTANOĞLU
Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Retroperitoneal hematom sıklıkla travma, vasküler lezyonlar, tümörler, cerrahi girişim ve antikoagülan tedaviye bağlı olarak retroperitoneal alana oluşan kanamalar sonucunda
meydana gelmektedir. Yüksek oranda mortalite ile sonuçlanabilir. Bu çalışmada, akut karın bulguları ile ortaya çıkan ve
spontan retroperitoneal kanama tanısı koyduğumuz olgunun
sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Yirmidört yaşında erkek
hasta 4 saat önce ani başlayan şiddetli karın ağrısı şikayetiyle
acil servise başvurdu. Eşlik eden bulantı, kusma ve iştahsızlık
şikayeti yoktu. Hastanın antikoagulan kullanımı, renal hastalık
ve travma öyküsü yoktu. Hastanın soygeçmişinde erkek kardeşinde akut myeloid lösemi ve amcasının oğlunda glukoz-6fosfat dehidrogenaz eksikliği olduğu öğrenildi. Fizik muayenede, tansiyon arteryel 130/70 mmHg, nabız sayısı 100/dk ve ateş
36.8°C idi. Karın sol üst kadranda hassasiyet mevcuttu. Labo112
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ratuar incelemelerinde, lökosit 13 000 μL, hemoglobin 11,9 g/
dL, trombosit 300 000 μL ve biyokimyasal tetkikleri normaldi.
Kanama pıhtılaşma testleri normal olarak değerlendirildi. Ultrasonografide sol böbrekte milimetrik birkaç adet taş dışında
karın içi patoloji görülmedi. Abdominal bilgisayarlı tomografi
anjioda karın sol kadranı dolduran 23x9 cm hematom alanı ve
beraberinde yaygın serbest sıvı izlendi. Hastanın 3 günlük takibinde 10 ünite eritrosit süspansiyonu ve 4 ünite taze donmuş
plazma replasmanına rağmen hemodinamisi stabil hale gelmediği için operasyon kararı alındı. Eksplorasyonda retroperitoneal alanın tamamını dolduran hematom ve splenomegali
saptandı. Hematom drene edildi ve bu alandan sızdırır tarzda
kanama olduğu görüldü fakat odak tespit edilemedi. Splenektomi kararı alındı. Tedavi sonrası 3. ay kontrolünde hasta klinik,
laboratuar olarak stabil ve retroperitoneal alanda hematom izlenmedi. Sonuç: Hemodinamik stabilitenin sağlanamadığı ve
hematom boyutunun büyüdüğü idiyopatik spotan retroperitoneal kanamaların tedavisinde açık cerrahi tek opsiyon olarak
uygulanabilir.
[PB - 218]
Nadir bir alt gastrointestinal sistem kanama
nedeni: İleum yerleşimli gastrointestinal
stromal tümör; olgu sunumu
SİRAC AKGUL, MEHMET EKİZ, MUSTAFA ÇAPRAZ
Amasya Üniversitesi Sabuncuoglu Şerefeddin
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Amasya
Amaç: Gastrointestinal Stromal Tümörler (GİST), Primer olarak
Gastrointestinal Sistem (GİS) ve abdomende yerleşim göstermekte olup GİS’in en sık karşılaşılan mezenkimal tümörleridir.
GİST’ler; genelde karın ağrısı, GİS kanaması, anemi, karında
kitle, dispeptik yakınmalar ve disfaji gibi şikayetlere yol açtıkları gibi bazen de acil abdominal şikayetlerle (batın içi kanama, massif GİS kanaması, perforasyon veya obstruksiyon)
bulgu verebilirler. Biz de kliniğimizde massif GİS kanaması ile
seyreden ileal tutulumlu GİST olgusunu sunmayı amaçladık.
Olgu Sunumu: 57 yasında kadın hasta 2 gündür olan makattan koyu kırmızı renkte kanama ifadesiyle acil polikliniğimize
başvurdu.Batın muayenesinde ele gelen kitle veya herhangibir patoloji yoktu. Rektal tuşede hematoşezi mevcuttu. Biyokimyasal tetkiklerinde Htc:28,8 Hgb:9,6 Plt:189000 INR:1,13
saptandı.Hastaya yapılan üst ve alt GİS’e yönelik endoskopik
incelemelerde kanamayı açıklayıcı patoloji saptanmadı.Çekilen kontrastli batın tomografisinde batın orta hatta 5x4,5x4,5
cm çapında kitlesel lezyon saptandı. Hastada massif kanama
olması üzerine acil ameliyata alındı. Eksplorasyonda ileoçekal
valvin yaklaşık 150 cm proksimalinde kitlesel lezyon ve kitlenin distalindeki incebarsak bölümünde ve kolonda hemorajik
mayii olduğu izlendi.Kitlesel lezyon proksimalde ve distalde
sağlam incebarsak dokusunu da içine alacak şekilde rezeke
edildi. Hasta postoperatif 7. günde sorunsuz olarak taburcu
edildi. Tartışma ve Sonuç: GIST’ler, 40-80 yaşlar arasında görülmelerine rağmen en sık 60’li yaşlarda tesbit edilirler. En sık
mide (%50), ikinci sırada ise incebarsaklarda (%25-30) yerleşim
gösterirler. Nadir de olsa massif alt GİS kanama nedeni olarak
karşımıza çıkabilmekte olup massif alt gastrointestinal sistem
kanamalarının ayırıcı tanısında akla getirilmelidir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 219]
Varis dışı üst gastrointestinal sistem
kanamalarında cerrahi tedavi sonuçlarımız
MUSTAFA ÖZSOY, BAHADIR CELEP, AHMET BAL,
TANER ÖZKECECİ, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon
Amaç: Peptik ülserin cerrahi tedavi gerektiren iki önemli komplikasyonu bulunmaktadır. Bunlardan ilki delinme diğeri kanamadır. Bu çalışmamızda kliniğimizde endoskopik olarak durulamayan üst gastrointestinal sistem kanamalarındaki cerrahi
tedavi sonuçlarımızı sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem:
Çalışmaya 65 hasta dâhil edildi. Hastaların demografik verileri,
eşlik eden ko-morbiditeleri, başvuru esnasındaki şokun varlığı,
endoskopik girişim sayısı, antiülser tedavisi alıp almadığı, transfüzyon sayısı ve ameliyat tipleri incelendi. Bulgular: Çalışmaya
alınan 65 hastanın 22’i kadın iken 43 hasta erkek idi. Hastaların
yaş ortalaması 60,7 dır. Tüm hastalara cerrahi tedavi uygulanmadan önce endoskopik girişim yapılmış olmakla birlikte ortalama endoskopik girişim sayısı 3,9’dur. Hastaların 50’inde peptik
ülser tanısı önceden bilinmekte ve anti ülser tedavisi almakta
idi. Üst GİS kanamalarında primer patoloji 30 hastada (%46) duodenum birinci kıta arka yüze yerleşmiş olan ülser iken, 17 hastada (%26) antrum ve çevresine yerleşmiş mide ülseri, 2 hastada (%3) duodenum divertikülü, 5 hastada (%7) eroziv gastrit,
7 hastada (%10) stres ülseri, 1 hastada (%1,5) marjinal ülser, 1
hastada (%1,5) dieulafay ülseri, 1 hastada (%1,5) duodenumdaki kitle, 1 hastada (%1,5) mide kanseridir. Postoperatif 2 (%3)
hastada mortaliteye rastlandı. 2 hastada (%3) sepsis nedeniyle
kaybedildi. Tartışma ve Sonuç: Peptik ülsere ait cerrahi tedavi
giderek azalmasına rağmen komplikasyonlarına ait cerrahi tedailerin komplikasyonları halen önemli morbidite ve mortaliteye neden olan etkenlerin başında gelmektedir.
[PB - 220]
Peptik ülser kompikasyonlarına Ramazan’ın etkisi
ŞAHİN KAHRAMANCA1, HAKAN GÜZEL1, GAYE ŞEKER1,
CEM AZILI1, İ. EMRE GÖKCE1, KEMAL YANDAKÇI2,
TEVFİK KÜÇÜKPINAR1, HÜLAGÜ KARGICI1
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
2
Sincan Lokman Hekim Hastanesi, Ankara
1
Amaç: Peptik ülser komplikasyonlarının ramazan ayı ile olan
ilişkisini ortaya koymak. Gereç ve Yöntem: 1962-2012 yılları
arasındaki peptik ülser komplikasyonlarına bağlı (kanama ve
perforasyon) nedenlerle acil cerrahi girişim yapılan hasta kayıtları tarandı. Komplikasyonlar duodenal ülser, gastrik ülser
ve marjinal ülser perforasyonu ve kanama olarak 4 alt gruba
ayrılırken, ramazan ayında opere olanlar Grup1, ramazan ayı dışında opere olanlar Grup2 olarak 2 ana gruba ayrıldı. Çalışmanın yapıldığı 51 yılın ramazan aylarındaki oruç tutma süreleri
kayıt edildi. Bulgular: Toplam 1460 hastanın; 985’i duodenal
ülser perforasyonu (%67,5), 193’ü gastrik ülser perforasyonu
(%13,2), 101’i marjinal ülser perforasyonu (%6,9) ve 181’i kanama (12,4) nedeniyle opere edilmişti. Tüm hastaların yaş ortalaması 39,38 (std dev 13,488) ve erkek oranı %89,4 idi. Elli bir aylık
ramazan ayında açlık süresi ortalama 13,89 saat idi. Bir ramazan
ayındaki opere edilen duodenal, gastrik ve marjinal ülser perforasyonu, kanama ve tüm komplikasyonların ortalaması, 2.51,
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
0.67, 0.29, 0.47, 3.94; ramazan dışındaki bir aydaki ortalama
komplikasyonların sayıları ise aynı sırayla 1,28, 0.28, 0.15, 0.28,
2.24 olup G1 ile G2 arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmıştır (p<0,001). Perforasyon nedeniyle opere olan hastaların yaş
ortalaması 38.86, kanama nedeniyle opere olanların yaş ortalamaları 43.10 olarak tespit edildi ve istatistiksel anlamlı fark saptandı (p<0.001). Tartışma ve Sonuç: Son yıllardaki gelişmelere
rağmen bugün hala ülser patogenezinde açıklanamayan sorular bulunmaktadır. Bunlardan biri de açlıktır. Bu sebeple ramazan ayında tutulan orca bağlı açlığın peptik ülsere bağlı komplikasyonların gelişiminde etkili olması nedeniyle, mide ülseri
öyküsü olan bireylerin ramazan ayı öncesi tam medikal tedavi
almaları gerekliliği konusunda bilinçlendirilmeleri gerekir.
[PB - 221]
Kompleks hepato-pankreatiko-duodenal
yaralanmalara güncel yaklaşım;
olgu sunumu ve literatüre bakış
ŞAFAK ÖZTÜRK1, MUTLU ÜNVER1, LEVENT YENİAY2,
OSMAN BOZBIYIK1, VARLIK EROL1, MURAT SÖZBİLEN2
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
1
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İzmir
2
Giriş: Travmatik pankreatikoduodenal yaralanmalar hala yüksek mortaliteyle seyretmekte ve tedavisi cerrahlar için zorluk
teşkil etmektedir. Günümüzde hasar kontrol cerrahisi travma
bakımının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu yaklaşım
sadece iyi seçilmiş hasta grubunda kullanılmalıdır. Olgu Sunumu: 18 yaşında erkek hasta motorsiklet kazasından 24 saat
sonra kliniğimize yönlendirildi. Hemodinamisi stabildi. Karın
Tomografisi’nde bilateral plevral efüzyon, sağ böbrekte laserasyon ve retroperitoneal hematom, duodenuma komşu serbest
hava, pankreas başı ve duodenum 2. parçasının tam olarak bölünmüş olduğu ve karaciğer sağ lopta çok sayıda yırtık olduğu
saptandı. Laparotomide; karın içi safra ve kanla karışık 2000cc
sıvı, karaciğer sağ lobu laserasyonlarla parçalanmış, pankreas
başı ve duodenum 2. parçasının tam olarak bölünmüş olduğu görüldü. Sağ hepatektomi ve Whipple operasyonu uygulandı. Hasta operasyon sonrası 31. gün taburcu edildi. 1 yıllık
kontrolünde halen sağlıklı ve stabil olarak izlendi. Tartışma:
Travmatik pankreas yaralanmaları genelde diğer karın içi yaralanmalarla birliktelik göstermektedir. Pankreatikoduodenal
yaralanmalarda çok çeşitli cerrahi tedavi seçenekleri bulunmaktadır. Günümüzde ciddi travmalı hastaya yaklaşımda hasar
kontrol cerrahisi güncel yaklaşım olarak öne plana çıkmaktadır.
Bununla beraber seçilmiş hasta grubunda definitif cerrahi tek
adımlı bir operasyon olduğundan alternatif bir cerrahi seçenek
olabilir. Fakat hasta seçimi çok dikkatli yapılmalıdır.
[PB - 222]
Travma sonrası izole pankreas yaralanmasının
tanı ve tedavisinin gecikmesindeki problemler
HÜSEYİN BİLGE, MERVE TOKOÇİN, FATİH ÇELEBİ, RIZA KUTANİŞ
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Pankreas transseksiyonu; karın travmalarındaki nadir,
ciddi lezyondur. İzole pankreas yaralanmasıysa künt batın travmalarının %0,2-3’ünde görülmektedir. Klinik atipiktir. Pankreas
113
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
fistülü,önemli komplikasyondur. Tedavisi konservatif ve /veya
cerrahidir. Olgu Sunumu: 20 yaş kadın hasta acile 10 günlük
şiddetli karın ağrısıyla başvurdu. BT’sinde; batında serbest sıvı,
pankreas boynunda ekspansiyon vardı. Akut batın(organ perforasyonu?) düşüncesiyle laparatomi yapıldı. 1. laparatomide
mide arka yüzdeki nekroz temizlendi. Drenaj gerçekleştirildi.
Batın bogatobagle kapatıldı. Postop BT bulgularıyla pankreatik
yaralanma tanısına varıldı. 2. laparatomide, pankreastaki yaralanma alanında drenaj gerçekleştirildi, rezeksiyon- anastomoz
gerçekleştirilemedi. İleus bulgularının oturması üzerine 3. laparatomi ile terminal ileostomi uygulandı. 4. ve 5. ameliyatlarda peritonite bağlı batın yıkama gerçekleştirildi. Sonraki takip;
görüntüleme (BT), klinik ve laboratuarla (CRP) yapıldı. Postop
3. ayda pankreas fistülü devam etmekte olup,rekonstrüktif cerrahisi planlandı. Hastamızda gecikmiş, izole pankreas rüptürü
vardı. Tanıdaki gecikme ve nekroz nedeniyle organ koruyucu
işlemi seçtik. Bölgedeki nekrozlar debride edildi, kontrollü
fistül için dren yerleştirildi. Sonuç: Çeşitli terapötik seçenekler kompleks pankreatik yaralanmalarının tedavisinde kabul
edilebilir. Önemli olan tanı ve tedavide gecikmemektir. Olgumuzda gecikmiş bir travmayı tedavi ettik. Postoperatif komplikasyonlardan pankreatik fistül ve intra-abdominal apsenin
insidansı yüksektir. Geç travma hastalarını tedavi ederken yapılması gereken, yaralanmış organın fonksiyonel korunması,
hızlı ve basit bir cerrahi ile hasar kontrolünün yapılması gerekliliğinin akılda tutulmasıdır. Bu olguda; hastanın tarafımıza geç
başvurması nedeniyle erken tanı konulamamış. Ancak yaptığımız kritik müdahalelerle sağkalıma ulaşıldığı düşüncesindeyiz.
[PB - 223]
Stapler ile acil karaciğer rezeksiyonu
KORAY KUTLUTÜRK, VURAL SOYER, ABUZER DİRİCAN,
BÜLENT ÜNAL, CEMALETTİN AYDIN, CÜNEYT KAYAALP,
SEZAİ YILMAZ
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi, Malatya
Olgu - Amaç: Antikoagulan tedavi alan aktif kanamalı hastalarda acil karaciğer rezeksiyonu karmaşık ve riskli bir ameliyattır.
Bu çalışmada total hepatik vasküler oklüzyon eşliğinde stapler
kullanılarak yapılan acil hepatektomi olgusu sunulmuştur. Hasta ve Metod: 72 yaşında kalp ameliyatı öyküsü (Valvüloplasti)
olan ve düzenli varfarin kullanan bayan hasta karın ağrısı ve şok
tablosunda acil serviste değerlendirildi. Kabulde, hastanın hemoglobin, hematokrit ve INR değerleri sırasıyla 5,2 g / dL, 14.9%
ve 6,7 idi. Radyolojide abdominal serbest sıvı ve segment 6,7
de kgrad 3-4 karaciğer laserasyonu saptandı. Hastada genel
durumu bozukluğu ve şok tablosu gelişmesi üzerine acil operasyona alındı. Laparatomide aktif kana packing ile kontrol edilmeye çalışıldı. Ancak kanama kontrol altına alınamayınca acil
karaciğer rezeksiyonuna karar verildi. Ardından, total hepatik
vasküler oklüzyon altında endoskopik stapler ile segment 6-7
rezeksiyonu yapıldı. Stapler uygulamadan önce, uzun bir klemp
ile karaciğer parankiminde tüneller oluşturuldu. Toplamda 10
non-vasküler (mavi-kıkırdak) stapler kullanıldı. Hepatektomi
toplam altı dakikada tamamlandı. Kesik yüzey bipolar koter ile
yakıldı ve hemostatik materyal (Tachosil) ile kaplandı. Operasyon 80 dakika sürdü. Hastada postoperatif herhangi bir komplikasyon gelişmedi ve ekstra transfüzyon gereksinimi olmadı.
Ameliyat sonrası sekizinci günde hasta taburcu edildi. Sonuç:
Vasküler kontrol altında, hemostatik ajanlar kullanılarak yapılan
stapler ile acil hepatektomi hızlı ve güvenli cerrahi olanağı sağlar. Resim-1: Preoperatif batın BT görüntüsü Resim-2: Segment
4 deki yırtılma Resim-3: Rezeksiyon sonrası görünüm.
114
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 224]
Acil birimlerde hasta ailesinin gereksinimleri
BETÜL GÜVEN1, ÖZLEM ÖĞÜTLÜ2
Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı,
İstanbul
1
2
Olgu: Aile, zor zamanlarda aile üyelerine, ait olma duygusunu
hissettiren, destek, güven ve rahatlık sağlayan bir yapıdır. Acil
servise başvurmak sadece hasta için değil aile üyeleri için de
stresli bir durumdur. Hastalığın getirdiği olaylar hastada ve ailesinde kriz yaratır, baş etme becerilerini değiştirir, emosyonel
tepkiler ve psikiyatrik bozukluklar ortaya çıkabilir, aile sistemi
içinde dengesizlik ve stres yaratır. Literatürde acil serviste hasta
ve yakınları üzerinde baskı oluşturan stres faktörleri; hastalığın
ani ve beklenmeyen bir durum olması, öncesinde hazırlanma
sürecinin olamaması, ölüm ya da sakat kalma korkusu, olası rol
değişikliklerinin aile üzerinde yaratacağı etki, maddi endişeler,
acil servis ortamının ve sağlık çalışanlarının tanınmaması, sorumluluk, öfke ve suçluluk duygusu gelişmesi olarak bildirilmiştir. Acil servis çalışanlarının öncelikli amacı, her zaman hastanın
hayatını kurtarmak veya hastalığını iyileştirmekle birlikte, bu
amaç için hasta yakınlarının o an içinde bulundukları durum ve
gereksinimleri kesinlikle göz ardı etmemektir. Acil olarak gelen
hastanın ailesi ve yakınlarını bakımın bir parçası olarak düşünmek, hasta ve yakınlarının işlevlerini korumaya ve sürdürmeye
yönelik girişimleri uygulamak bütüncül hasta bakımının vazgeçilmez unsurlarıdır. Çalışmada amaç; acil servise başvuran
hastanın yakınlarının gereksinimlerinin belirlenmesi ve gereksinimleri doğrultusunda desteklenmesinin; bakımın kalitesini
yükselteceği, hasta yakınlarının sağlık çalışanlarına ve hizmetine karşı güvenini arttıracağı, olumsuz hatta öfkeli tepkileri
engellemeye yardımcı olacağı ve hasta ailesinin ve dolayısıyla
hastanın memnuniyetinin sağlanacağını vurgulanmaktır.
[PB - 225]
Güvenli çevrenin sürdürülmesinde infeksiyon
kontrolü
ÖZLEM ÖĞÜTLÜ1, BETÜL GÜVEN2, ÖZDE ÖĞÜTLÜ3
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı,
İstanbul
2
Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul
3
Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Müdürlüğü, İzmir
1
Olgu: Güvenli çevre (ortam), bireyin yaşam aktivitelerini sağlıklı bir biçimde yerine getirdiği ve güven duygusu hissettiği
ortam olarak tanımlanmaktadır. Güvenli çevrenin oluşmasında
fiziksel, psikolojik, sosyokültürel, çevresel, politik ve ekonomik faktörler etkili olmakla birlikte; güvenli çevre ev, işyeri ve
toplumda olduğu kadar sağlık bakımının da odaklandığı bir
konudur. Sağlık bakımında güvenli çevrenin sağlanmasında
özellikle infeksiyonlardan korunma üzerinde durulmaktadır.
İnfeksiyon, patojen etkiye sahip bir ajanın konakçıya uygun
yol, sayı ve koşullarda girmesi, toksin/zararlı madde oluşturması, dokular üzerinde zedeleyici faaliyetler göstererek konakçının reaksiyon vermesini sağlayıcı bir süreçtir. Değişik nedenlerle hastaneye yatan bir hastada, hastaneye başvurduğunda
kuluçka döneminde olmayan ve hastaneye yattıktan 48-72
saat geçtikten sonra gelişen veya taburcu olduktan sonra 10
gün içinde ortaya çıkan infeksiyonlar hastane infeksiyonu olarak tanımlanmaktadır. Özellikle hastane infeksiyonları arasında
önemli bir yeri olan cerrahi alan infeksiyonları, hastane infeksiPOSTER BİLDİRİLER
yon kontrol önlemlerine rağmen hastaların daha fazla antibiyotik almasına, tedavi maliyetlerinin ve hastaların hastanede
kalma sürelerinin artmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda
çalışmanın amacı; cerrahi alan infeksiyonlarını bilmek ve tedavi etmek kadar, güvenli çevrenin sağlanmasında cerrahi alan
infeksiyonlarından korunmak için gerekli tedbirleri almanın ve
uygulamanın önemini vurgulamaktır.
[PB - 226]
Ameliyat sonrası erken dönemde hemşirelik
bakımı
ÖZLEM ÖĞÜTLÜ1, BETÜL GÜVEN2, ÖZDE ÖĞÜTLÜ3
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı,
İstanbul
2
Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul
3
Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Müdürlüğü, İzmir
1
Olgu: Ameliyattan hemen sonra başlayan ameliyat sonrası
dönem, hasta normal fonksiyonlarına kavuşuncaya ya da tıbbi bakım sonlanıncaya kadar devam eden bir süreçtir. Cerrahi
deneyimin üçüncü ve son evresi olan ve hemşirelerin hastanın en üst düzeyde fonksiyonlarına tekrar kavuşmasında
önemli sorumluluk üstlendiği ameliyat sonrası dönem, erken
ve geç olmak üzere iki evreyi içerir. Çeşitli faktörlerin etkisi ile
birkaç günden, birkaç haftaya kadar uzayabilen ameliyat sonrası dönemde bakımın amacı; bozulan homeostatik dengenin yeniden oluşturulması, komplikasyonların önlenmesi/en
aza indirilmesi/erken fark edilerek tedaviye katkı sağlanması
ve kısa sürede normal yaşama geri dönüşün sağlanmasında,
hastaya yardımcı olmak ve desteklemektir. Genel anestezinin
160 yıldır var olmasına karşın Anestezi Sonrası Bakım Ünitesi (ASBÜ) tanımı 50 yıldır kullanılmaktadır. ASBÜ, 1801 Newcasttle, 1863 Massachusetts General Hospital Dental Surgery,
1923 John Hopkins Hospital Neurosurgical Unit, 1942 Mayo
Clinic, 1944 Newyork Hospital, 1945 Ochsner Clinic’de kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu yeni uygulama ne yazık ki II.
Dünya Savaşına kadar yaygınlaşmamıştır. ASBÜ’nün kullanımıyla hasta morbidite ve mortalitesinde azalma, hastaların
hastanede kalış sürelerinde kısalma olmuştur. Bunun sonucunda ASBÜ yoksa; kaliteli standart postoperatif bakım garanti edilemez. Çalışmanın amacı; cerrahi girişim sonrası hastanın
anestezinin etkisinden çıktığı ilk birkaç saati kapsayan ameliyat sonrası erken dönemde, kritik bir öneme sahip olan ve
yakın izlem gerektiren hastanın hemşirelik bakımının önemini
vurgulamaktır.
[PB - 227]
Cerrahi ekip üyelerinin cerrahi hemşiresine ilişkin
bilgi ve düşünceleri
ÖZLEM ÖĞÜTLÜ, GÜL TUĞBA ÖNCÜ
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı,
İstanbul
Amaç: Araştırma, cerrahi ekip üyelerinin cerrahi hemşiresine
ilişkin bilgi durumu ve düşüncelerinin incelenmesi amacıyla
yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipteki araştırmanın
örneklemini, 1-31 Ağustos 2012 tarihleri arasında, İstanbul’da
bir eğitim hastanesinde cerrahi servislerde görevli, çalışmaya
katılmaya gönüllü olan 58 sağlık çalışanı (hekim, diyetisyen,
fizyoterapist, eczacı ve biyolog) (N=220) oluşturmuştur. Veriler, araştırmacı tarafından hazırlanan anket formu kullanılarak
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
toplanıp; bireylerin demografik özellikleri, sağlık ekibine ilişkin
düşünceleri, hemşirenin sağlık ekibi içindeki yeri ve hemşirelik mesleğine yönelik bilgi ve düşüncelerini kapsayan toplam
28 sorudan oluşmuştur. Araştırmanın verileri, SPSS 15.0 paket
programı ile değerlendirilmiştir. Araştırma Kurum Etik Kurulu
tarafından onaylanmış ve katılımcıların bilgilendirilmiş izinleri
alınmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılanların %82.8’i (n= 48)
hekim, %6,9’u (n=4) diyetisyen, %3,4’ü (n=2) biyolog, %3,4’ü
(n=2) eczacı, %3,4’ü (n=2) psikologdu. Katılımcıların meslekte ortalama çalışma süreleri 12 (ss=4,549) yıldı. Katılımcıların
çoğunluğunun (%75,8) temel eğitim sırasında sağlık ekibi
hakkında ders almadıkları/hatırlamadıkları, %51,7’si ekip çalışmasının etkin uygulanmadığını, tamamı (%100) hemşireliğin
vazgeçilmez bir ekip üyesi olduğunu düşündükleri, %82,8’inin
“ Hemşirelik Süreci“ni bilmedikleri saptanmıştır. Araştırmaya
katılanların tamamı hemşireliğin değerli bir meslek olduğunu,
%72.4’ü hemşirelik yasasının olduğunu, %96.6’sı hemşireler olmaksızın hasta bakımının sağlanamayacağını, % 72.4’ü hemşirelerin araştırma yaptığını, tamamı (%100) hemşirelerin lisans
düzeyinde eğitim alması gerektiğini, %82.8’i hemşirelerin etik
kodlarının olduğunu, %58,6’sı hemşirelerin otonomi sahibi
olmadıklarını, %65’i hemşireliğin kadınlar için daha uygun bir
meslek olduğunu bildirmişlerdir. Tartışma ve Sonuç: Katılımcıların çoğunluğu hemşireliğin vazgeçilmez bir sağlık mesleği
ve ekip üyesi olduğunu, mesleki yasaya sahip olduğunu, mesleki etik kodlarının olduğunu bildirmelerine rağmen, yine katılımcıların tamamı hemşirelerin bilimsel bakım verme yöntemi
olan hemşirelik sürecini bilmedikleri ve yarısından fazlasının
da hemşireliğin kadın mesleği olduğunu ve otonomi sahibi
olmadığını düşündükleri saptanmıştır. Hemşirelerin ekip içindeki etkinliğinin geliştirilmesine ilişkin çalışmalar yapılması ve
hemşirelik mesleğinin sağlık ekibi üyelerine tanıtılmasını içeren eğitimlerin verilmesi önerilmiştir.
[PB - 228]
Vulvar hematom olgu sunumu
MUSTAFA ULUBAY1, ONUR KARABULUT1, İBRAHİM ARZIMAN2,
İBRAHİM ALANBAY1, UĞUR KESKİN1, ULAŞ FİDAN1, ALİ ERGÜN1
1GATA Kadın Hastalıkları ve Doğum AD.
GATA Acil Tıp AD.
2
Olgu: Vulvar hematomlar, obstetrik ve jinekolojik nedenlere
bağlı olarak gelişebilmektedir. Sıklıkla vulvar hematomlara
obstetrik girişimler neden olmaktadır. Bununla birlikte atletizm, bisiklet, ata binme gibi sporlar ve genital travmalar
non-obstetrik nedenli hematom nedenlerindendir. Genital
bölgede şişlik, ağrı ve vajinal kanama şikayeti ile başvuran
hastalara genital muayene yapılmalıdır. Özellikle darp hikayesi sorgulanmalıdır. Adli bir konu olduğu düşünülüyor ise adli
rapor düzenlenmeli ve kolluk kuvvetlerine bilgi verilmelidir.
Olgu sunumu : 32 yaşında multipar hasta, genital bölgesine
tekme atılması şikayeti ile GATA acil polikliniğine başvurdu.
Kadın doğum kliniğimize refere edilen hastada, vulvada belirgin olmak üzere umbilikal bölgeye doğru uzanım gösteren
geniş tabanlı ödem ve hematom alanı izlendi. Yüzeyel ultrasonografide vulvada cilt altında yaklaşık 6 x 10 cm genişliğinde hematom alanı izlendi. Transvajinal ultrasonografide iç
genital organlar doğal olarak saptandı ve douglas boşluğunda serbest mayi izlenmedi. Sistem muayeneleri doğal olarak
saptandı. Hastaya hematom drenajı yapıldı ve antibiyoterapi
ile soğuk uygulama yapıldı. Takiplerinde spontan rezolüsyon
izlendi. Tartışma : Genital travmalar ve spor yaralanmaları, vulvar bölgedeki zengin vasküler ağ nedeniyle dikkatle incelen115
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
mesi gereken önemli bir konudur. Vulvar hematomun en sık
bilinen non-obstetrik nedeni künt travmalardır. Vulvar bölgenin travmatik etkilere karşı dayanıksız olması ve zengin damar
ağı nedeniyle hematom oluşabileceği ilk akla gelmesi gereken bir durumdur. Özellikle mesane fonksiyonları ve pelvik kemik yapıları dikkatli bir şekilde incelenmelidir. Ayrıca genital
travmaların sonucunda hukuki takip gerekebileceğinden dikkatli bir anamnez alınmalı, fizik muayene bulguları kayıt altına
alınarak adli rapor tutulmalıdır. Vulvar hematomların tedavisi
konservatif yaklaşımdan cerrahi müdaheleye kadar geniş bir
yelpazede değişebilmektedir. Enfeksiyon riskinden dolayı hematomlar gerektiğinde drene edilmeli ve geniş spektrumlu
antibiyoterapi uygulanmalıdır.
[PB - 229]
Sezeryan sonrası intraabdominal yabancı cisim
HASAN ÇALIŞ1, HÜSEYİN GÜVEN2, CUMHUR ARICI3
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Antalya
Ardahan Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ardahan
3
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya
1
2
Giriş: Batın operasyonları sonrası yabancı cisim unutulması sık olmamakla birlikte, spançlar en fazla unutulan yabancı
cisimlerdir. Daha nadir olarak cerrahi kompreslerin unutulduğu görülmektedir ve bu kompresler iyi bilinen postoperatif
komplikasyonlara sebep olmaktadırlar. Bu yazıda, batın içerisinde kompres unutulan ve intestinal obstruksiyon bulguları
ile başvuran olgu sunumu yapıldı. Olgu Sunumu: 6 gün önce
dış merkezde sezeryanla doğum gerçekleştiren 32 yaşındaki kadın hasta, 4 gündür olan özellikle batın alt kadranlarda
daha fazla olmak üzere karın ağrısı, kusma ve gaz-gayta çıkaramama şikayetleriyle acil servise başvurdu. Değerlendirililen olgunun fizik muayenesinde distansiyon, azalmış barsak
sesleri, yaygın hassasiyet ve defans mevcuttu. Çekilen ayakta
direkt batın grafisinde umbilikusa uyan bölgede opaklı yabancı cisim izlendi. Laboratuvar incelemesinde lökositoz dışında
anlamlı bir parametre yoktu. Hasta ve yakınlarına bilgi verildikten sonra operasyona alınan olguda eksplorasyonda incebarsak ansları arasında kompres bez olduğu görüldü. Yabancı
cisim çıkartılıp servise alınan ve takiplerinde kliniği düzelen
olgu postoperatif 5. gün taburcu edildi. Tartışma: Unutulan
yabancı cisimler postoperatif erken dönemde semptom verirse tanısı nispeten kolaydır. Ancak semptomlar yıllar sonra
oluşursa tanı koymak daha zor olabilir. Radyoopak işareti olan
yabancı cisimler düz abdominal grafide kolayca görülürken,
radyoopak işareti olmayanları değerlendirmek zorlaşmaktadır. Bu durumlarda abdominal ultrasonografi ve abdominal
tomografi oldukça faydalıdır. Erken dönemde eksudatif reaksiyonla enfeksiyon bulguları ortaya çıktığında tanıda yabancı
cisim kolaylıkla düşünülmekte ve radyolojik tetkikler ile kesin tanı konulabilmektedir. Geç dönemde ise septik olmayan
fibrinöz bir reaksiyonla yabancı cisimler de enkapsülasyon
oluşmakta, intraabdominal kitle ön tanısı alabilmektedirler.
Abdominal cerrahi sonrası erken dönemde peritonit tablosu
gelişen hastalarda intraabdominal yabancı cisim, hatırlanması
gereken acil bir durumdur.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 230]
Posttravmatik, sınırlı abdominal
hydatidosis olgusu
FUAT İPEKÇİ1, ÖMER ENGİN2, KAMİL PEHLİVANOĞLU1,
İSMET HAN1, VEYSEL KARAHAN1
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Cerrahi Anabilim Dalı,
B Servisi, İzmir
2
Buca Seyfi Demirsoy Hastanesi, Cerrahi Servisi, İzmir
1
Olgu Sunumu: Karaciğeredeki kist hidatik hastalığının bir
komplikasyonu travmatik perforasyonlarıdır. Nadiren sızıntı
şeklindeki rüptür ve buna bağlı karın içine sınırlı bir şekilde
inseminasyon olabilir. Travma sonrası perfore olup karında
3 yerde yerleşmiş karaciğer sağ lob lokalisazyonlu grossesli
hydatidosis olgusunu sunmayı amaçladık. 28 yaşında 8 haftalık grossesli. Bulantı, kusma karın ağrısıyla servisimize akut
taşlı kolesistit ve karaciğerde kist hidatik tanısıyla yatırıldı.
Tabloya sarılık eklenince koledokta taş için ERCP yapılıp taburcu edildi. Abortus sonrası abdominal BT’sinde karaciğer
sağ lobunda ve karında 3 ayrı yerde kistlerin tespiti üzerine
tekrar yapılan sorgulamada hastanın daha önceleri karınına
yönelik künt travma öyküsü tespit edildi. Hazırlığı yapılan hasta ameliyatı yapılıp şifayla tabucu edildi. BT de sağ lobu tamamen dolduran 9 ve 7 cm’lik 2, karında 3 adet kist hidatikle
uyumlu kistik lezyonlar, İHAT yüksek pozitif. Yapılan ameliyatta sağ lobta 7-9 cm’lik 2, omentuma yapışık 10x10 cm, mesaneye yapışık 8x10 cm, sağ fleksura hizasında kolon arkasında
8x7cm’lik 3 ayrı hidatik kistler saptandı. 3‘ü total alındı. Sağ
lobu nerdeyse tamamen dolduran kistlere parsiyel kistektomi,
boşluğa açılmış safra yolu ağzına sütür, omentoplasti yapıldı.
Ameliyat sonrası safra fistülü gelişen hastaya daha önce ERCP
yapıldığı için konservatif kalındı. 10 gün sonra tamamen fistülü kapanan hasta şifayla taburcu edildi. Aktif ekinokoklar
sistemik dolaşımla vücudun her yerine yerleşebilirler. Karaciğerdeki kist hidatikler büyüdükçe spontan ya da travmaya
bağlı rüptüre olup, allerjiden öldürücü anafilaktik şoka giden
komplikasyonlara neden olabilirler. Travma sonrası kist içeriği vezikülleriyle birlikte karına implantasyon yoluyla sınırlı bir
şekilde lokalizasyonu nadirdir. Kist hidatiklerin travma sonrası
çok ciddi bir komplikasyonu olan rüptürü nadir de olsa sınırlı
bir şekilde karına asemptomatik yerleşebilir. Bunlar tespit edilir edilmez komplikasyonlara yol açmadan alınmalıdır. Karaciğerde kavite içi safra kanal açıklıkları mutlaka görülüp sütüre
edilmeli buna rağmen post operatif dışa safra kacağı olanlarda ERCP uygulanmalıdır.
[PB - 231]
Uterus perforasyonu sonrası batın içinde
saptanan 2 rahim içi araç olgu sunumu
ŞAHİN KAHRAMANCA, HAKAN GÜZEL,
İ. EMRE GÖKCE, TEVFİK KÜÇÜKPINAR
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
Amaç: Rahim içi araçlar (RİA) gelişmekte olan ülkelerde yüksek etkinlikleri, düşük riskleri ve düşük maliyetleri nedeniyle
en sık kullanılan doğum kontrol yöntemlerindendir. Birçok
avantajının yanı sıra ektopik gebelik, enfeksiyon ve perforasyon gibi komplikasyonlar gözlenmektedir. Gereç ve Yöntem:
Uterusu perfore edip batına düşerek biri laparoskopik yoldan,
diğeri sigmoid kolona migre olan ve laparatomide batın için116
POSTER BİLDİRİLER
de görülemeyerek anal kanaldan çıkarılan 2 batı içi RİA olgusu
sunulmuştur. Bulgular: Olgu 1: Bir aydır sırta vuran alt kadran
ağrısı olan multipar 31 yaşındaki hastanın çekilen direk grafi ve tomografisinde batın içine RİA kaçtığı tespit edilmiştir.
Diagnostik laparoskopide, RİA refleksiyonun üzerinde rektum lateralinde saptanarak batın dışına alındı. Olgu 2: Karın
ağrısı şikayeti ile acile başvuran 37 yaşındaki hastanın direk
grafisinde serbest hava ve batın içi RİA tespit edilmesi üzerine
laparatomi yapıldı. Laparatomide RİA batın içinde bulunamadı. Sigmoid kolonda 5 mm’lik perforasyon odağından RİA’nın
kolona kaçtığı gözlenerek primer onarım yapıldı ve RİA anal
yoldan dışarı alındı. Postoperatif 17. gününde ileus tablosu
gelişen hasta medikal tedaviyle taburcu edildi. Tartışma ve
Sonuç: RİA uygulaması sırasında uterus perforasyonu ortalama %0.1-0.3 oranında bildirilmektedir. Perforasyon sonrası
migrasyon başta jinekolojik organlara olmak üzere omentum,
apendiks, mesane nadiren de sigmoid kolona olur. Sigmoid
perforasyonda ağrı, kanama görülebileceği gibi tanı, insidental olarak ta saptanabilir. Tanıda RİA’nın yerini ve komplikasyonları görmede direk grafiler ve tomografi faydalıdır. Serbest
hava ve peritonit bulguları olmayan hastalarda laparoskopi
tercih edilirken, akut batın bulguları mevcutsa laparatomiden
kaçınılmamalıdır.
[PB - 232]
Penetran kafa travması sonrası oluşan
kallozomarjinal arter travmatik anevrizması ve
buna bağlı gelişen geç intraserebral hematom
olgusunda tedavi yönetimi: olgu sunumu
İLYAS DOLAŞ1, TUĞRUL CEM ÜNAL1, AYDIN AYDOSELİ1,
YAVUZ ARAS1, OSMAN BOYALI1, ALİ FUAT KAAN GÖK2,
MEHMET İLHAN2, ALİ NAİL İZGİ1, RECEP GÜLOĞLU2,
KUBİLAY AYDIN3
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Acil Cerrahi Birimi, İstanbul
3
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Radyodiagnostik Anabilim Dalı, Nöroradyoloji Bilim Dalı, İstanbul
1
Olgu Sunumu: Bu olgu sunumunda İstanbul Tıp Fakültesi Acil
Cerrahi Birimi’ne sağ orbitadan giren örgü şişi ile meydana
gelmiş penetran kafa travması sonrası oluşan kallozomarjinal arter travmatik anevrizması ve buna bağlı olarak gelişen
geç intraserebral hematom olgusu incelenmiştir. 25 aylık kız
hasta sağ gözüne örgü şişi girmesi ifadesiyle başvurdu. Örgü
şişinin hasta yakınları tarafından çekilerek çıkartıldığı ifade
edildi. Hastanın harici muaynesinde sağ periorbital ekimoz
ve sağ orbita superomedialinde delici cisim giriş deliği mevcuttu. Geliş nörolojik muayenesinde herhangi bir patoloji saptanmadı. Kranyal bilgisayarlı tomografisinde (BT), sağ frontal
lobu çaprazlayarak orta hattı geçen minimal kontüzyon hattı
saptandı. Hastada travma sonrası 7. günde jeneralize nöbet
gelişmesi üzerine çekilen kontrol kranyal BT tetkikinde sağ
frontal lob yerleşimli 4x5 cm boyutlarında, orta hat şiftine yol
açmış, ventrikül içine açılmış intraserebral hematom izlendi.
Hastanın Glaskow Koma Skoru 12 (E3M6V3) sol alt ekstremite
1/5, üst ekstremite 3/5 hemiparetik idi. Hastaya intrakranyal
BT anjiografi yapıldı. Distal anterior serebral arterde şüpheli
anevrizmatik dolum tespit edilmesi üzerine, nöroradyoloji biriminde serebral dijital substraksiyon anjiografi yapıldı. DSA
tetkikinde sağ kallozomarjinal arter üzerinde pseudoanevPOSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
rizma izlendi. Anevrizması aynı seansta endovasküler yolla
kapatıldı. İşlem sonrası kranyotomi ile hematom boşaltıldı. Takiplerinde sorun yaşanmayan hasta ameliyatın 7. günü nörolojik olarak defisitsiz halde taburcu edildi. Penetran kafa travmasına bağlı intrakranyal anevrizmalar nadir görülen, akılda
tutulması gereken patolojilerdir. Bu tip yaralanmalardan sonra
yabancı cismin geri çekilmesi tetkiklerin tamamlanmasından
sonra gerçekleştirilmelidir. Travma sonrası serebrovasküler
yaralanma ve buna bağlı gelişebilecek anevrizmaların tedavisi
farklı branşların bir araya gelmesi ve doğru planlama ile başarılı bir şekilde yapılabilir.
[PB - 233]
Penetran sağ diafragma ve karaciğer kombine
yaralanmasında laparoskopik onarım;
olgu sunumu
M. KASIM ARIK, ŞÜKRÜ TAŞ, FARUK ÖZKUL, Ö. FARUK ÖZKAN,
ÖZTEKİN ÇIKMAN, MUAMMER KARAAYVAZ
Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Çanakkale
Giriş: Diafragma yaralanmaları penetran veya künt travmalar
sonrası gelişmektedir. Çalışmamızda delici-kesici alet ile oluşan ve karaciğer yaralanması ile kombine sağ taraf diafragma
yaralanmasının laparoskopik yaklaşımla tedavisinin sunulması amaçlandı. Olgu Sunumu: Acil servise delici-kesici alet
yaralanması nedeniyle başvuran 28 yaşındaki erkek hastanın
yapılan muayenesinde sağ 6. interkostal aralıkta orta aksiller
çizgiye yakın yerleşimli 4 cm uzunluğunda transvers kesi görüldü. Sağ tarafta solunum sesleri azalmış olup, fizik muayenesinde karında hassasiyet saptandı. Çekilen akciğer grafisi
ve bilgisayarlı tomografisinde sağ diafragmada elevasyon ve
hemopnömotoraks izlendi. Ayrıca bilgisayarlı tomografide
karaciğer segment 7 de laserasyon tespit edildi. Hastaya kapalı sualtı toraks dreni takılarak sağ diafragma yaralanması ön
tanısıyla, ameliyata alındı. Hemodinamik bulguları stabil olan
hastaya göbek üstünden 10 mm’lik port ile girilerek mediastinal shift gelişmemesi için düşük basınç altında (8-9 mmhg) laparoskopik ekplorasyon yapıldı. Diafragma sağ tarafında 6 cm
‘lik yaralanma ve karaciğer segment 7’de 5 cm uzunluğunda
lineer ve en derin yeri yaklaşık 2 cm olan laserasyon görüldü.
Laparoskopik olarak erimeyen sütürlerle diafragmanın onarımı yapıldı. Karaciğerdeki laserasyona tampon uygulanıp sutur
konularak kanama kontrolu yapıldı. Postoperatif takiplerinde
problem izlenmeyen hasta 3. günde taburcu edildi. Sonuç:
Penetran yaralanma sonrası, gözden kaçması ciddi mortalite
ve morbiditeye neden olabilen sağ taraf diafragma rüptürü ve
beraberinde oluşabilecek viseral organ yaralanmaları mutlaka
akılda tutulmalıdır. Tanıda, direkt grafi ve bilgisayarlı tomografi yol gösterici olmaktadır. Hemodinamik açıdan stabil olan
olgularda laparoskopik yaklaşımla cerrahi tedavi daha az yatış
süresi ve daha az ağrıya neden olan bir yöntemdir.
117
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 234]
Kurşun blast etkisi nedeni ile oluşan dalak
laserasyonu; olgu sunumu
ZEHRA ÜNAL ÖZDEMİR1, HAKAN ÖZDEMİR1, METİN ŞENOL1,
İBRAHİM TAYFUN ŞAHİNER1, YELİZ ŞAHİNER2
Nevşehir Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Nevşehir
1
Nevşehir Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Nevşehir
2
Amaç: Ateşli silah yaralanmaları yüksek mortalite ve morbidite
ile seyreden komplike olgulardır. Mermi çekirdeğinin yaratmış
olduğu blast etki nedeni ile çevre organ ve dokularda ciddi hasarlar görülebilmektedir. Bu vakada ateşli silah yaralanmasına
bağlı oluşan blast etki ile dalak laserasyonu gelişen bir olgunun sunumu amaçlanmıştır. Olgu Sunumu: 39 yaşında erkek
hasta ateşli silah yaralanması nedeni ile acil servise getirildi.
Yapılan fizik muayenede sağ hemitoraksta 6. interkostal aralıktan arka aksiler hat hizasında ateşli silah yaralanmasına ait
muhtemel giriş deliği mevcuttu. Sol hemitoraksta cilt altında
mermi çekirdeği palpe ediliyordu. Gelişinde yapılan laboratuar
tetkiklerinde lökosit sayımı 17,300, hematokriti 42 idi. Hastanın radyolojik tetkiklerinde her iki akciğerde kontüzyon bulguları izlendi. Hemotoraks veya pnömotoraks yoktu. Torakal 10.
vertebra spinöz proçeste fraktür izlendi. Herhangi bir nörolojik
defekt gözlenmedi. Ayakta direk batın grafisinde herhangi bir
patoloji izlenmedi. Hastanın takibinde hematokrit değerinin
33’e düşmesi ve batın sol üst kadranda hassasiyetin artması
nedeni ile yapılan abdominal ultrasonografide perisplenik sıvı
ve dalak bütünlüğünün bozulduğu rapor edildi. Hastaya laparatomi yapıldı ve diyaframda herhangi bir laserasyon olmamasına rağmen dalak üst polde grade 3 laserasyon ve buradan
aktif kanama gözlendi. Hastaya splenektomi yapıldı. Postoperatif dönemde herhangi bir akciğer problemi görülmedi. Sonuç: Sonuç olarak ateşli silah yaralanmalarında trase ne olursa
olsun blast etki nedeni ile komşu organ ve dokularda hasar gelişebileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Hastanın hemodinamisi
yakın takip edilmelidir.
[PB - 235]
Erişkinde görülen ileus ile prezente konjenital
diyafragma hernisi
İLHAN PALTACI, MUHYİTTİN TEMİZ, AYDIN KAPLAN,
UĞRAŞ DABAN, ERHAN KIZILKAYA
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay
Olgu Sunumu: 44 yaşında bayan hasta Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine iki gündür devam eden
karın ağrısı, gaz çıkaramama ve kusma şikayetleri ile başvurdu. Herhangi bir travma öyküsü vermeyen hastanın özgeçmiş
ve soygeçmişinde özellik yoktu. Fizik muayenede batında
distansiyon ve yaygın hassasiyet, solunum sistemi muayenesinde sol hemitoraksta barsak seslerinin duyulduğu izlendi.
Laboratuar parametrelerinde anormal bulgu yoktu. Akciğer
grafisinde sol hemitoraksta hava sıvı seviyesi oluşturan barsak
ansları görüldü. Toraks ve batın tomografisinde mide, dalak ve
barsak anslarının sol hemitoraksta olduğu görüldü. Hasta acil
koşullarda operasyona alınıp midline insizyonla batına girildi.
Solda geniş diyafragma defektinden mide, transvers kolon,
ince barsaklar ve dalağın toraksa geçtiği görüldü. Organlarda iskemi bulgusu yoktu. Usulüne uygun olarak organlar batın içine yerleştirildi. Sol diyafragmadaki geniş defekt primer
118
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
olarak onarıldı. Sol tarafa toraks tüpü yerleştirildi. Postoperatif
takiplerde komplikasyon gelişmeyen hastada 8. gün toraks
tüpü çekildi. Kontrol akciğer ve ayakta boş batın grafileri normal olarak değerlendirildi. Hasta postoperatif 12. gün sorunsuz taburcu edildi. Erişkin yaş gruplarında diyafragma hernileri sıklıkla travmatik nedenlere bağlı olarak gelişmektedir.
Konjenital diyafragma hernileri daha çok çocukluk çağında
semptomatik olmakla beraber erişkin yaş gruplarında ileus,
intestinal iskemi ve perforasyon ile karşımıza çıkabilir. Batın
bulgularının yanında ciddi solunum sıkıntısı ile başvuran olgular da mevcuttur. Tanı sıklıkla toraks ve batın tomografisi ile
konmaktadır. Defekt, emilemeyen sütürler ile yada prostetik
mesh kullanılarak tamir edilebilir.
[PB - 236]
İlçe hastanesinde kalp nafiz yaralanma tamiri
İLKER ÖZGÜR1, CAHİDE İNCİ ŞAHİN1, MUSTAFA GÖK1,
FATMA ÇİÇEK2, HAKAN GÜNDOĞAN2, MEHMET GÜNDÜR3,
ALİ KEMAL GÜR 4
Erciş Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Van
Erciş Devlet Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği, Van
3
Erciş Devlet Hastanesi, Kardiyoloji Kliniği, Van
4
Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği, Van
1
2
Giriş: Travma ilk otuz yaştaki en sık ölüm sebebi olup, bu travmaların %20-25’i toraks travmalarına bağlıdır. Penetran toraks
travmaları hemotoraks, kardiak tamponad gibi sıklıkla resüsitatif torakotomi gerektirebilecek yaralanmalara yol açabilmektedir. Resusitatif torakotomi uygun hastalarda mortaliteyi
ve morbiditeyi azaltmaktadır. Olgu Sunumu: Onyedi yaşında
erkek hasta, darp ve delici kesici alet yaralanması (DKAY) ile
acil polikliniğimize başvurdu. Hastanın şuuru bulanıktı, kan
basıncı 90/60 mmHg, nabzı 120/dk, saturasyonu %82 idi. Sol
ön aksiler çizginin beşinci interkostal aralıkla kesiştiği yerde
2 cm’lik DKAY’ı mevcuttu. Akciğer grafisinde sol kostofrenik
sinüs kapalıydı. Ekokardiyografisinde sol ventrikül lateral duvarda DKAY ve perikardiyal effüzyon saptandı. Hasta kalp nafiz
yaralanma ön tanısı ile ameliyata alındı. Sol anteroleteral torakotomi yapıldı, masif kardiyak tamponad görüldü. Sol ventrikül lateral duvarda 2 cm’lik ve sol akciğer alt lobda 2,5 cm’lik
DKAY izlendi. Kardiyorafi ve pnömorafi yapılmasını takiben
hemostaz sağlandı. Ameliyat sırasında gelişen kardiak arreste
internal masaj, masaja cevaben gelişen ventriküler fibrilasyona
eksternal defibrilasyon yapıldı. Kapalı tüp drenajı uygulanarak
ameliyat sonlandırıldı. Hasta Van Bölge Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölümü’ne sevk edildi. Ameliyat sonrası 3. saatte toraks dreninden abondan 1200 cc hemorajik gelmesi nedeniyle ameliyata alındı. Median sternotomi ile
tamir yerinde ayrışma saptandı. Ayrışmanın üst kısmı dacron
greft, alt kısmı tam kat deri grefti ile tamir edildi. Hasta ameliyat sonrası 15. günde taburcu edildi ve sorunsuz takip ediliyor.
Sonuç: Resusitatif torakotomi bilgili ve deneyimli acil tıp ve
cerrahi hekimleri tarafından çekinmeden yapılması gereken
hayat kurtarıcı bir müdahaledir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 237]
Hemodinamik instabiliteyle seyreden
travmatik sağ perikard laserasyonu ve
pnömoperikardiyum;olgu sunumu
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
intraabdominal yaklaşımla tedavi edilmişlerdir. Hiçbir hastada mortaliteye rastlanmamakla birlikte hastaların demografik
verileri ve ameliyat bilgileri tabloda özetlenmiştir. Tartışma ve
Sonuç: Tüm künt travmalarda diafragma hernileri de ayırıcı tanıda akla gelmelidir.
SEYHAN YILMAZ1, H. ULAŞ ÇINAR2, Y. KENAN TEKİN3
Yozgat Devlet Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi Bölümü, Yozgat
Yozgat Devlet Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, Yozgat
3
Yozgat Devlet Hastanesi, Acil Servis Bölümü, Yozgat
1
2
Amaç: Bu olgu sunumunda travmaya sekonder meydana gelen hemodinamik instabilite ile seyreden sağ perikard laserasyonu ve pnömoperikardiyum olgusu nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur. Gereç ve Yöntem: Hastaya acil olarak sağ 6.
interkostal aralıktan yapılan anterolateral torakotomiyi takiben
Perikardda Vena Cava Superior ve sağ atrium komşuluğunda,
frenik sinirin anteriorunda, saggital seyirli, yaklaşık 10-12 cm
uzunluğunda laserasyon ve sağ akciğer orta lob lateral segmentte yaklaşık 5 cm’lik alanda parankim laserasyonu izlendi.
Bulgular: 44 yaşında erkek hasta yüksekten düşme şikayeti nedeniyle hastanemiz acil servisine başvurmuş. Hastanın ilk muayenesinde bilinç kapalı, TA:70/40 mmHg, Nabız:138/dk olarak
saptanmış ve çektirilen Bilgisayarlı Tomografisinde Sağ tarafta
Pnömotoraks gözlenmesi üzerine Göğüs Cerrahisi bölümüne
danışılan hastada massif Pnömoperikardiumun da var olması
nedeniyle hasta acil olarak operasyona alındı. Tartışma ve Sonuç: Künt travmaya bağlı perikardiyal laserasyon ve pnömoperikardiyum nadir görülen ancak kolay tanı konulabilen bir klinik
durumdur. Hayati komplikasyonlara neden olabileceğinden,
hemodinamiyi bozan massif pnömoperikardiyumlu olgularda
girişimsel ve cerrahi tedavi seçenekleri değerlendirilmelidir.
[PB - 238]
Travmatik izole diyafragma hernileri
MUSTAFA ÖZSOY, AHMET BAL, BAHADIR CELEP,
TANER ÖZKECECİ, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon
Amaç: Travmatik diyafram hernilerine genellikle torako-abdominal travmaların sonrasında rastlanmakla birlikte tanı esnasında akla gelmediği koşullarda rahatlıkla gözden kaçabilecek
patolojilerden bir tanesidir. Şayet diyafragma hernisi travma
sonrasında primer patoloji ve eşlik eden başka patolojinin bulunmadığı zaman tanı yıllar sonra rastlantısal veya herniyasyonun neden olduğu diğer şikâyetler nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Bu çalışmamızda travmatik diyaframa hernisi tanısı
konularak ameliyat edilen hastaları sunmayı amaçladık. Gereç
ve Yöntem: Çalışmada 2004 ile 2011 tarihleri arasında künt torakoabdominal travmaya maruz kalmış 115 hasta analiz edildi.
155 hastanın içerisinde 6 hastada primer patolojinin izole diafragmatik hernisi olduğu saptandı. Hasta dosyaları, ameliyat
notları ve demografik verileri retrospektif olarak analiz edildi.
Bulgular: 6 hastanın 3’ü kadın iken diğer 3’ü erkek idi. Hastaların yaş ortalaması 60 (min:26,max:68) idi. Hastaların tümünde
herniyasyon sol tarafa yerleşik idi. Tüm hastalar tanı esnasında
hemodinamik olarak stabil olarak saptandı. Tanı direkt PA akciğer grafisinde şüphelenilmesi üzerine elde edilen bilgisayarlı
tomografide saptandı. akciğer grafisinde gözden kaçışa bağlı
5 numaralı hastada geç tanı konulmuştur. Primer patolojiden
yaklaşık 1 yıl sonra mekanik barsak obstrüksiyonu ve solunum
distressi nedeniyle acil servise başvurmuştur. Tüm hastalar
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 239]
Chilaiditi sendromu; travma hastasında
gereksiz cerrahi nedeni olmamalı
MUHARREM ÖZTAŞ1, ERSOY ESEN1, NURETTİN YİYİT2
Şırnak Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Şırnak
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi,
Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
1
2
Amaç: Chilaiditi sendromu kolon ve ince barsakların interpozisyonu sonucu karaciğerle sağ hemidiyafram arasında yerleştiği,
nadir görülen ve genellikle tesadüfen saptanan bir anamolidir.
Bu nadir gözlenen anomalinin cerrahları yanıltarak gereksiz
cerrahi uygulamalara neden olabilme potansiyeli mevcuttur.
Bu nedenle Chilaiditi sendromunu tanınması önemlidir. Burada künt batın travması geçiren ve Chilaiditi sendormu tanısı
konulan bir hasta sunuldu. Gereç ve Yöntem: Hastanın tanısal
süreci, klinik ve radyolojik bulguları literatür eşliğinde değerlendirilerek sunuldu. Bulgular: 25 yaşında erkek hasta araç
içerisinde patlayıcıya bağlı künt travma nedeniyle başka bir
merkezde ilk değerlendirilmesini takiben diyafram rüptürü tanısı ile cerrahi tedavi amacıyla hastanemize gönderildi. Genel
durumu iyi olan hastanın, kliniği ve radyolojik tetkikleri birlikte
değerlendirildiğinde Chilaiditi sendromu olarak değerlendirildi. Hasta için herhangi bir cerrahi müdahale gerekmedi. Tartışma ve Sonuç: Komplikasyon gelişmediği sürece genellikle
ameliyat gerektirmeyen bu anomali tanısal yanılgılara neden
olabilmektedir. Künt travma sonrası diyafram anormalliği izlenen hastalarda, gereksiz cerrahiden kaçınmak için Chilaiditi
sendromunu ayırıcı tanıda aklıda bulundurulmalıdır.
[PB - 240]
Suriye iç savaşı nedeniyle oluşan göğüs travmalı
hastalarda ki deneyimlerimiz
ŞAMİL GÜNAY1, İRFAN ESER2, İBRAHİM CAN KÜRKÇÜOĞLU2
Özel OSM Ortadoğu Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Servisi, Şanlıurfa
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Şanlıurfa
1
2
Amaç: Komşu ülkede devam eden savaşın acı sonuçları sonrası
5 ay içinde meydana gelen 20 göğüs travmalı hastanın Harran
Üniversitesi ve Özel OSM Hastanesi Göğüs Cerrahisi kliniklerindeki tedavi deneyimlerimizi sunduk. Gereç ve Yöntem: Vakalarımız Ağustos 2012-Aralık 2012 tarihleri arası Harran Üniversitesi ve Özel OSM Hastanesi acil serviste ateşli silah yaralanması
sonrası Suriye’den getirilen 23-45 yaş arası, 15 i erkek 5 i kadın
20 hastadan oluşmaktaydı. Hastaların hepsine torakotomi uygulanmıştır. Bulgular: Yedi hastada göğüs-batın, 3 hastada
göğüs -batın-kranial, 3 hastada göğüs- ekstremite, 3 hastada
göğüs -batın-vertebra ve 4 hastada izole toraks travması bulunmaktaydı. Hastalar yaralanma sonrası 4-12 saat arasında müdahale edildi. Geliş hemoglobin değerleri 3-11 arasındaydı. On iki
hastaya acil serviste göğüs tüpü uygulanırken 2 hastaya acil
serviste mini torakotomi uygulanmak zorunda kalındı. 6 hasta
herhangi bir tetkik yapılamadan yara yerleri ve muayene göz
119
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
önüne alınarak operasyona alınmak zorunda kalındı. Ekstremite yaralanması olan 3 hastanın 2’sinde motor hareketlerde sekel kalırken, vertebra yaralanması olan 3 hasta paraplejik kaldı.
20 hastanın 3’ü ex olurken 17’si şifa ile eksterne edildi. Ex olan 2
hastada karaciğer ve akciğer yaralanması, 1’inde göğüs-batınkranial yaralanma bulunmaktaydı. İzole göğüs travmalı hastalarda ex ve sekel görülmedi. Vertebra ve ekstremite yaralanması sonrası meydana gelen sinir yaralanmalarının hepsinde sekel
kaldı. Tartışma ve Sonuç: Savaşın kötü sonuçlarını maalesef
yakından görmek zorunda kaldık. Hızlı ve multıdisipliner müdahaleler savaş cerrahisinde yüz güldürücüdür. Akciğer ve karaciğer yaralanmalarının birlikteliği mortaliteyi arttırmaktadır.
[PB - 241]
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
maktadır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2005, Ocak 2013, yılları
arasında genel batın travması nedeniyle acil servise başvuran
hastaların retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Ocak 2005,
Ocak 2013, yılları arasında genel batın travması nedeniyle acil
servise başvuran hastaların retrospektif olarak incelendi. olguların 32 tanesinde travmatik diyafragma rupturu saptandı.
hastaların %75’i erkek, %25’i kadındı. olguların 25’inde (%78.1)
delici kesici alet yaralanması, 2’sinde (%6,2) ateşli silah yaralanması, 2’sinde (%6.2) yüksekten düşme, 2’ sinde (%6.2) araç
içi trafik kazası, 1’inde (%3.1) darp nedeniyle travmatik diyafragma rüptürü saptandı. Erken eksploratrif laparotominin ve
laparoskopinin %85 oranında erken tanısal değeri olduğu saptandı. Olguların hepsinde diafragma primer olarak tamir edildi.
Tartışma ve Sonuç: Travma sonrası klinik tetkikleri normal bulunsa dahi, şüpheli hastalarda sık gözlem ve ısrarcı arayış erken
tanıya yardımcı olarak mortalite ve morbiditeyi düşürebilir.
Ateşli silah yaralanması sonrası oluşan
9 diyafram perforasyonu
İRFAN ESER1, İBRAHİM CAN KÜRKÇÜOĞLU1, ŞAMİL GÜNAY2
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Şanlıurfa
2
Özel OSM Ortadoğu Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Servisi, Şanlıurfa
1
Amaç: Son zamanlarda bölgemizde artan şiddet olaylarına
bağlı torakoabdominal yaralanmalı olguların sayısında da artış gözlenmektedir. Bu çalışmada, penetran travma sonrasında
diyafram yaralanması olan olguların geriye dönük analizinden
elde ettiğimiz deneyimlerimizi sunmayı amaçladık. Gereç ve
Yöntem: Haziran 2012-Aralık 2012 tarihleri arasındaki Harran
Üniversitesi ve Özel OSM Hastanelerinde müdahale edilen
ateşli silah yaralanması sonrası oluşan diyafram perforasyonlu
6’sı erkek 3’ü kadın 9 hastanın dosyaları değerlendirildi. Hastalar yaş, cinsiyet, tanı yöntemleri, diyafram yırtığının büyüklüğü
ve yeri, eşlik eden yaralanma, tedavi yöntemleri ve morbidite,
mortalite açısından incelendi. Bulgular: Yaralanmaların hepsi
ateşli silah yaralanması sonrası oluşmuştu ve hepsi erken dönemde opere edildi. Lezyonların 5’sı sağ, 4’ü sol diyaframdaydı.
Diyafram defektinin büyüklüğü ortalama 2x5 cm bulundu. Sadece 3 hastada tanıda Toraks ve Batın BT den yararlanılırken, 6
hastada torakotomi veya laparatomi sırasında yapılan eksplorasyonda diyafram yaralanmasına rastlanmıştır. Hiçbir olguda
diyafram tamiri sırasında mesh kullanmak zorunda kalınmadı,
hepsine primer tamir uygulandı. Sadece 1 hasta erken dönem
sepsise bağlı multiorgan yetmezliği nedeniyle kaybedildi.
Tartışma ve Sonuç: Ateşli silah ile torakoabdominal yaralanma oluşan hastalarda diyaframda oluşabilecek perforasyonlar
mutlaka akılda tutulmalıdır. Diyafram yaralanmalarının radyolojik tanısı akut dönemde zor olması nedeniyle torakotomi
veya laparatomi sırasında diyafram mutlaka kontrol edilmelidir. Erken tanı mortalite ve morbiditeyi düşürebilir.
[PB - 243]
Penetre göğüs travmalı hastalarda
mortaliteyi etkileyen faktörler
EMİN UYSAL1, SERKAN DİLMEN2, HALİL AKBULUT3, ÜMİT AYDOĞAN4, EYÜP DURAN5, KURTULUŞ ÖNGEL6, MUSTAFA ALDEMİR7
Bağcılar Eğitim Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, İstanbul
Elazığ Asker Hastanesi, Acil Tıp Bölümü, Elazığ
3
4. Hava Kuvvetleri Üssü, Aile Hekimliği Bölümü, Kazan, Ankara
4
GATA, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Ankara
5
Elazığ Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, Elazığ
6
Süleyman Demirel Üniversitesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Isparta
7
Dicle Üniversitesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Diyarbakır
1
2
Amaç: Günümüzde travma en önemli temel halk sağlığı problemlerinden biridir. 40 yaş altında kardiyovasküler hastalıklar
ve kanserin ardından yaralanmalar 3. en sık ölüm nedenidir.
Yaralanmalar bütün yaş gruplarında ve her iki cinsiyettede
görülmektedir ancak genç erkeklerde daha sık görülmektedir.
Göğüs yaralanmaları travmaya bağlı mortalitenin dörtte birinden sorumludur. Göğüs yaralanmaları göğüs duvarı ve akciğerin yanında özefagus, kalp, diafram ve büyük venleride etkilediğinden dolayı önemlidir. Gereç ve Yöntem: Hasta verileri
standart formlardan (yaş, cinsiyet, hastaneye ulaşma süresi ve
ortalama kanama miktarı, ISS ve RTS skorları, organ veya bölge
yaralanması, transfüzyon miktarı) sağlandı. Bulgular: Bu retrospektif çalışma 437 hasta verisi üzerinden yapıldı.Böylece bu
çalışmada göğüs yaralanmasında genel mortalite oranı %1.6
olarak bulundu. Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda penetre
edici göğüs yaralanması, hipovolemik şok, ISS-RTS skorları, zaman ve organ yaralanması (kalp, aort gibi) en önemli mortalite
nedenleri olarak bulunmuştur.
[PB - 242]
[PB - 244]
Travmatik diyafragma rüptürleri
Toraks travmaları: Bir ilçe hastanesi deneyimi
MEHMET EMİN GÜNEŞ, MEHMET MEHDİ DENİZ,
TÜRKAN DÜBÜŞ, SERDAR CULCU, ACAR AREN
İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi, İstanbul
Amaç: Genel vücut travmaları içinde Travmatik Diafragma
Rüpterleri’ne (TDR) %4-6 oranında rastlanır. Tanı yöntemlerindeki yetersizlik nedeniyle tanının geç konması ve/veya olaya
eşlik eden ciddi organ yaralanmalarının varlığı bu olgularda
mortalitenin %2’den %70’lere kadar yükselmesine neden ol120
GÜLTEKİN GÜLBAHAR1, AHMET GÖKHAN GÜNDOĞDU1,
AYNUR YURTSEVEN2, NİHAT DANLI2
Dr. Nafiz Körez Sincan Devlet Hastanesi, Göğüs Cerrahi Kliniği, Ankara
1
Dr. Nafiz Körez Sincan Devlet Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, Ankara
2
Amaç: Travma nedeniyle hastaneye başvuranların %30 kadarında toraks travması mevcut iken, travmaya sekonder ölümlerin %20’si toraks travmalarına bağlıdır. Travma hastaları en
POSTER BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 245]
Künt toraks travmasına bağlı sağ üst lob
bronşunun tam rüptürü: Olgu sunumu
NURETTİN YİYİT1, RAUF GÖRÜR1, MUZAFFER SAĞLAM2,
FATİH CANDAŞ1, AKIN YILDIZHAN1, TURGUT IŞITMANGİL1
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Göğüs Cerrahisi Servisi, İstanbul
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Radyoloji Servisi, İstanbul
1
2
Amaç: Bronş rüptürü nadiren künt toraks travmaları nedeniyle
oluşmaktadır. Basit bir yırtıktan tam kopmaya kadar değişen
derecede oluşabilmektedir. Bronş rüptürü sıklık sırasına göre
ana bronşlarda ve trakea distalinde oluşmaktadır. Nadiren lob
broşunda görülmektedir. Gereç ve Yöntem: Yirmi bir yaşında
erkek hasta ateş ve halsizlik yakınması ile hastanemize başvurdu. Hastanın PA akciğer grafisinde sağ üst lobda konsolidasyon
görülmesi üzerine pnömoni düşünülerek yatırıldı. Hastanın 4
ay önce iki araç arasına sıkışma sonrası bilateral pnömotoraks
geçirdiği öğrenildi. Hastanın uzun süreli sağ tüp torakostomili
kaldığı tespit edildi. Bulgular: Hastaya çekilen BT’de sağ üst lob
bronşunun kısa bir segment sonra kesintiye uğradığı görüldü.
Hastaya uygulanan bronkoskopide ise sağ üst lob bronşunun
kapalı olduğu görüldü. Hastada sağ üst lob bronşunda tam
ayrılma olduğu kanaatine varıldı. Bronş anastomozu yapmak
amacıyla sağ torakotomi uygulandı. Tanısında geçikilmiş olan
hastada anastomoz gerçekleştirilemedi. Hastaya sağ üst lobektomi yapıldı. Hastanın postoperatif süreci problemsiz geçmiş
olup postoperatif 8. gün taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç:
Künt toraks travmasına bağlı bronş rüptürü oldukça nadir olsa
da hayatı tehdit eden bir durumdur. Tüp torakostomi uygulamasına rağmen ilerleyen ve persistant pnömotoraks gözlenen
travma hastalarında bronşiyal rüptürden şüphelenilmelidir.
Erken tanı konulması tedavi seçeneğini belirleme ve tedavinin
başarısına sağladığı katkı nedeniyle önemlidir. İlk tercih edilmesi gereken yöntem anastomoz olmasına karşın mümkün
olmayan hastalarda rezeksiyon da alternatif bir yöntemdir.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 246]
Akut kolesistit ve idiopatik pulmoner
hipertansiyon: Ölümcül ikili
P O STE R
yakın hastanenin acil servislerine getirildiğinden, ilçe hastanelerin önemli hasta grubunu oluşturur. Gereç ve Yöntem:
2009-2012 yılları arasında toplam 4 yıl içerisinde göğüs cerrahi
kliniğine yatırılan 254 hastadan toraks travması nedeniyle başvuran 128 hasta retrospektif incelendi. Hastalar künt ve penetran grup olmak üzere 2 gruba ayrılarak gruplar yaş, cinsiyet,
etiyolojik neden, uygulanan cerrahi işlem, hastanede kalış süreleri, morbidite ve mortalite oranları ele alınarak analiz edildi.
Bulgular: Dört yıllık süre içerisinde yatırılan 254 hastanın 128’i
(%50.3) travma hastası olup bunların 99’u (%77.3) künt, 29’u
penetran yaralanma idi. Künt ve penetran yaralanmalı hastaların cinsiyet dağılımları sırasıyla 76 erkek-23 kadına karşılık
26 erkek-3 kadın, ortalama yaşları ise sırası ile 49.88 (8-91) ve
27.93 (16-83) olarak tespit edildi. Künt travmalı hastalarda en
sık etiyolojik neden 50 hasta (%50.4) ile düşme iken hastalara en sık 24 hasta (%24.2) ile tüp torakostomi ve 9 (%9.1) açık
redüksiyon-internal fiksasyon (2 sternum ve 7 kot fiksasyonu)
işlemleri uygulandı. Bir hastaya (%1) diyafragma rüptürü nedeniyle acil torakotomi yapıldı. Penetran yaralanmalı grupta ise
en sık etiyoloji 23 hasta (%82) ile kesici ve delici alet yaralanması iken hastalara en sık 19 hasta (%67.8) ile tüp torakostomi
uygulandı. Bu grupta 5 hastaya (%17.8) acil torakotomi yapıldı. Her 2 grupta 1’er hasta eksitus ile sonuçlandı. Tartışma ve
Sonuç: Toraks travmalı hastalar perifer hastanelere başvuran
hastaların önemli kısmını oluşturur. Travma sonrası girişim gerektiren patolojileri olmayan bazı hastaların takibinde girişim
gerektiren patolojiler gelişebilir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
BAHADIR CELEP, MUSTAFA ÖZSOY, TANER ÖZKECECİ,
AHMET BAL, SEZGİN YILMAZ, YÜKSEL ARIKAN
Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyon
Giriş: İdiopatik pulmoner hipertansiyon, herhangi bir nedene
bağlı olmaksızın pulmoner arter basıncının artması ve sağ kalp
yetmezliğine yol açabilen ve ölümle sonuçlanabilen bir hastalıktır. Bu çalışmamızda akut kolesistit tanısı alan ve İPH hastalığı
olduğunu bilmeyen üç hastayı sunmayı amaçladık. Olgu Sunumları: Olgu 1: 27 yaşında kadın hasta, 3 kez akut kolesistit
atağı geçirip ameliyatı yüksek riskli olduğu için medikal tedavi
görmüş. Hastaya normal süreler içerisinde laparoskopik kolesistektomi yapıldı. Ekstübasyon sonrası saturasyonu düşmesi
üzerine tekrar entübe edildi. Sağ kalp yetmezliği bulguları olması üzerine hastaya kardiyak kateterizasyon yapıldı. Pulmoner
arter basıncı 28 mmHg olarak bulundu. Medikal tedaviye cevap
vermeyen hasta 7. gün exitus oldu. Olgu 2: 67 yaşında kadın
hasta akut kolesistit nedeniyle acil servise başvurdu. USG’de
perforasyon bulguları olması üzerine laparoskopik kolesistektomi kararı verildi. Laparoskopi esnasında hastada resüsitasyona cevap vermeyen kardiyak arrest gelişti ve exitus oldu. Hasta
yakınlarının daha sonra getirdiği raporlarında hastanın İPH tanısı almış olduğu görüldü. Olgu 3: İki ay önce normal doğum
yapan 35 yaşındaki bayan hasta. Yapılan USG’de akalkülöz kolesistitle uyumlu görüntü saptanması üzerine acil laparoskopik
kolesistektomi kararı verildi. Genel anestezinin indüksiyon safhasında hipotansiyon ve bradikardi gelişerek hasta kardiyak arrest oldu. Resusitasyona cevap veren hastanın ameliyatına son
verildi. Perkütan kolesistostomi yapıldı. Hastaya kalsiyum kanal
blokörü başlandı. Akut kolesistit hali gerileyen hasta on beş
gün sonra invazif monitörizasyon altında konvansiyonel kolesistektomi uygulandı. Sonuç: İPH, genellikle insidental olarak
karşımıza çıkmakta olup özellikle acil cerrahi girişim gereken
olgularda beklenmeyen mortalite nedeni olabilmektedir.
[PB - 247]
Bronkogastrik fistül: Olgu sunumu
HÜSEYİN AYHAN KAYAOĞLU, ERDİNÇ YENİDOĞAN, İSMAİL OKAN,
ZEKİ ÖZSOY, SERVET TALİ, MUSTAFA ŞAHİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tokat
Giriş: Bronkogastrik fistül sıklıkla majör abdominal cerrahi
sonrasında görülmesine rağmen ateşli silah yaralanmaları sonrasında rezidü yabancı cisimler de fistül gelişmesine neden
olabilir. Burada ateşli silah yaralanması nedeniyle ameliyatı
takiben bronkogastrik fistül gelişmiş bir hastamızı sunmayı
amaçladık. Olgu Sunumu: Ateşli silah yaralanması nedeniyle
daha önceden opere edilmiş (mide perforasyonuna primer tamir) 37 yaşında bayan hasta solunum sıkıntısı ve retrosternal
yanma şikayetiyle acil servisimize başvurdu. Hastanın çekilen
akciğer grafisinde multipl yabancı cisimler (saçma taneleri)
mevcuttu. Operasyona alınan hastaya intraoperatif üst GİS endoskopi yapıldı ve mide fundus posteriorda internal fistül ağzı
olduğu ve midenin ventilasyonda şiştiği gözlendi. Laparotomi
yapılan hastanın mide fundus posteriorunun diyaframa yapışık olduğu, diseksiyonda ise mide ile diyafram arasında fistül
121
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
traktı olduğu görüldü. Hastaya fistül traktını içine alacak şekilde sleeve gastrektomi yapıldı ve diyaframdaki fistül açıklığı
sütürler ile tamir edildi. Postoperatif komplikasyon gelişmeyen
hasta 8. gün taburcu edildi. Sonuç: Bronkogastrik fistüller geçirilmiş majör abdominal cerrahiler sonrası görülebilen nadir
bir komplikasyon olup yüksek mortalitesinden dolayı hızla
tedavi edilmelidirler. Majör abdominal cerrahi geçirmiş hastalarda öksürük ve hemoptizi ile beraber solunum yetmezliği
mevcudiyetinde akla gelmesi gereken nadir bir komplikasyon
olduğu unutulmamalıdır.
[PB - 248]
Major splenik yaralanmada
nonoperatif medikal izlem
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
randa normaldi. Rektal tuşede anal girimden yaklaşık 8 cm
uzaklıkta yüzeyi düzgün, sert bir cisim palpe edildi. Hastaya
çekilen ayakta direk batın grafisinde rektumda yabancı cisim
ile uyumlu olabilecek radyoopak bir görüntü saptandı (Resim
1). Hasta saptanan görüntü hakkında herhangi bir fikrinin olmadığını ifade etti. Hastaya antibiyotik ve tetanoz profilaksisi
yapıldı. Rektal tuşede palpe edilen cisim parmakla çıkarılamayınca hasta endoskopi ünitesine alındı. Sedasyon altında yapılan rektosigmoidoskopi ile 24 cmx2 cm boyutlarındaki yabancı
cisim forseps yardımı ile anal yoldan çıkarıldı (Resim 2). Yabancı
cismin buz kıracağı olduğu anlaşıldı. Yabancı cisim çıkarıldıktan sonra yapılan rektosigmoidoskopide yüzeyel mukozal laserasyonlar gözlendi. Hasta takiplerinde klinik ve labaratuar
olarak stabil seyretti. Herhangi bir komplikasyon olmaksızın 24
saat sonra taburcu edildi.
ŞAFAK ÖZTÜRK, MUTLU ÜNVER, OSMAN BOZBIYIK, VARLIK EROL,
KEREM KARAMAN, CEZMİ KARACA, CENGİZ AYDIN
[PB - 250]
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Kesici delici alet yaralanması nedeniyle
ameliyat edilen olguda insidental apendiks
karsinoid tümörü: Olgu sunumu
Giriş: Travmatik splenik yaralanma, künt ve penetran abdominal yaralanmalarda hayatı tehdit eden bir yaralanmadır.
Dalak travmaları tanıda gecikmeye bağlı olarak hemodinamik
instabilite ve şoka neden olabilmektedir. Nonoperatif tedavi
yaklaşımında hasta seçim kriterleri önem taşımaktadır ve hemodinamik olarak stabil olan hastalarda uygulanmalıdır. Olgu
Sunumu: 27 yaşında kadın hasta araç içi trafik kazası nedeniyle
merkezimize başvurdu. Geliş bulgularında; hemodinamik olarak stabil ve bilinci açık izlendi. Muayenesinde sol üst kadranda hassasiyeti mevcuttu. Hızlı ultrasonografide karın içi serbest
sıvı saptandı. Laboratuvar değerlerinde; hemoglobin: 11,2 gr/
dl, hematokrit: %34,5, glukoz: 146mg/dl, aspartat transaminaz
(AST): 921 U/L, alanin aminotransferaz (ALT): 680 U/L, total bilirubin: 0,2mg/dl olarak ölçüldü. Torakoabdominal tomografide;
KC sağ lopta kontuzyo, dalakta grade 4 laserasyon ve sağda
pnömotoraks saptandı.Hasta immobilize edilerek nonoperatif
olarak takip edildi. Hastanın takibinde kan basıncı en düşük
100/60 mmhg, kalp hızı en yüksek 108/dk, en düşük hemoglobin değeri 9,6 gr/dl olarak ölçüldü. Hastaya takip süresince
2Ü eritrosit replasmanı yapıldı. İlk 24 saat sonrası kontrol karın
ultrasonografisinde karın içi sıvıda artış saptanmadı. 1 hafta
sonra çekilen kontrol torakoabdominal tomografide serbest
sıvıda ve dalak laserasyonunda gerileme saptandı. Taburculuk
öncesi bakılan laboratuvarında hemoglobin: 13,3 gr/dl, AST:
36 U/L, ALT: 57 U/L olarak ölçüldü. Hastanın ilk ay kontrolünde
problem saptanmadı. Tartışma: Non operatif takipte başarıyı
öngörmede; hemodinamik stabilite, 4Ü altında kan transfüzyonu gereksinimi, 55 yaşın altında olmak, görüntülemede dalak anormalliklerinde erken rezolusyon, eşlik eden başka travmanın olmaması ve barsak hareketlerinde tam düzelme önem
taşımaktadır. Tek mutlak kontrendikasyon hemodinamik instabilite olarak öne çıkmaktadır.
[PB - 249]
Rektumda yabancı cisim
CİHAD TATAR1, TAMER KARŞIDAĞ1, ENDER ÖZER2
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Hilvan Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Şanlıurfa
1
2
Olgu Sunumu: Altmış üç yaşında erkek hasta makat çevresinde ve karında ağrı şikayeti ile acil servise başvurdu. Yapılan
fizik muayenede karın yumuşaktı, bağırsak sesleri dört kad122
MEHMET AKİF ÜSTÜNER, ENVER İLHAN, ABDULLAH ŞENLİKCİ,
EMRAH DADALI, UĞUR GÖKÇELLİ
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Olgu Sunumu: Kesici delici alet yaralanması nedeniyle Acil
Servis’e getirilen 29 yaşında erkek hastada epigastrik bölgede
batına nafiz giriş deliği mevcuttu. Fizik bakıda, batın alt kadranlarda hassasiyeti vardı. Defans ve rebaund saptanmadı. TA,
nabız ve solunum sayısı normal sınırlar içerisindeydi. Lökosit
sayısı: 12.200/mm3, Hgb:13.2 g/dl idi. PA akciğer grafisi normaldi. Batın ultrasonografisinde alt kadranlarda barsak ansları
arasında ve pelviste serbest sıvı saptandı. Hastaya eksploratris laparotomi uygulandı. Eksplorasyonda herhangi bir organ
yaralanması tesbit edilmedi. Negatif laparotomi olarak değerlendirildi. Batın içinde eksplorasyona devam edildiğinde apendiksin hiperemik ve ödemli olduğu görüldü. Apendektomi
uygulandı. Hastada herhangi bir morbidite ve mortalite oluşmadı. Ameliyat sonu problemi olmayan hasta 7. gün şifa ile
taburcu edildi. Apendiks histopatolojisi karsinoid tümör olarak
rapor edildi. Kesici delici alet yaralanmalarında hastanın aciliyeti de göz önüne alınarak genellikle sadece birincil yaralanmaya odaklanılır. Travma nedeniyle eksplore edilen hastalarda
travma harici ek organ patolojileri çok nadir görülse de eksplorasyonu takiben hastalar bu yönden de değerlendirilmelidir.
[PB - 251]
Acil tiroidektomi olgu sunumu
SELAHATTİN VURAL, ÖNDER ALTIN, KENAN ÇETİN, NEJDET BİLDİK,
MEHMET ALİ GÖK, METİN KEMENT, LEVENT KAPTANOĞLU
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Giriş: Guatrlı hastalar çoğunlukla asemptomatiktir, genellikle
insidental olarak tanı konur. Solunum sıkıntısı nedeniyle acil
operasyon nadiren gerekir. Bu yazıda nadir görülen olgu sunumu amaçlandı. Olgu Sunumu: Altmış beş yaşında kadın hasta,
solunum sıkıntısı ile acil servise başvurdu. Multinodüler guatr
nedeniyle 5 yıldır takip edilen hastanın 2 yıl önce geçirilmiş serebrovasküler olay öyküsü mevcuttu. Fizik muayenesinde yakPOSTER BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 252]
Trafik kazası sonrası izole pneumobilia:
Olgu sunumu
FATİN R. POLAT
Toyota Acil Yardım ve Travma Hastanesi,
Genel Cerrahi Bölümü, Sakarya
Amaç: Altmış bir yaşında erkek hasta trafik kazası nedeniyle
acil servise başvurdu (p.n.1367). Fizik muayenede inspeksiyon,
palpasyon ve perküsyon ile patolojik durum saptanmadı. Vital
bulgular (ateş, nabız, tansiyon ve solunum sayısı normal ancak
hastada şiddetli bel ağrısı tarif ediyordu. X-ray filmlerinde patolojik kırık tespit edilmedi. Thoraks ve abdominal tomografisi
(BT) çekildi. Abdominal BT de safra yollarında ve safra kesesinde serbest hava gözlendi (Resim1, 2). Hastanın anamnezi tekrar
alındığında kaza; araç dışı ve karın bölgesinin iki aracın tamponu arasında sıkıştırıldığı şeklinde olmuş. Olgunun hematolojik
ve biyokimya değerleri normaldi. Oral beslenme kesildi hasta
obzerve edildi. 24 saat sonra hastanın ağrıları hafifledi. Kontrol ültrasonografisinde safra kesesi ve safra yollarında minimal
hava tespit edildi. 48 saat sonra şifa ile hasta taburcu edildi.
Gereç ve Yöntem: Pnömobili safra kesesinde veya safra yollarında hava oluşması olarak tanımlanır. Pnömobilinin birçok
nedeni vardır ve bunlar arasında cerrahi olarak oluşturulmuş
biliyoenterik fistüller, endoskopik retrograt kolanjiopankreatografide safra yollarına girilmesi, anfizamatöz kolesistit ve piyojenik kolanjit yer almaktadır. Künt karın travması sonrasında
da pnömobili gelişebileceği bildirilmiştir. Fakat bu sayı günümüze kadar beş olguyu geçmemektedir. Olgumuzda pneumobilia dışında patolojik lezyon saptanmadı. Olgunun daha önce
geçirdiği batın operasyonu ve endoskopik girişimi yok. Sonuç
olarak trafik kazalarında; kaza oluş biçimi konusunda ayrıntılı anamnez alınmalı ve BT çekilmelidir. Bulgular: Referanslar:
1.Ladurner R, Kotsianos D, Mutschler W, Mussack T. Traumatic
pneumobilia after cardiopulmonary resuscitation. Eur J Med
Res 2005;10:495-7. 2.Yamashita H, Chijiiwa K, Ogawa Y, Kuroki
S, Tanaka M. The internal biliary fistula--reappraisal of incidence, type, diagnosis and management of 33 consecutive cases.
HPB Surg 1997;10:143-7. 3.Gering SA, Foster MA, Harnisch
MC, McNeil JJ. Traumatic pneumobilia: case report. J Trauma
2001;51:391-4. 4.Fahrettin YILDIZ, Sacit ÇOBAN, Alpaslan TERZİ, Hasan CECE, Ali UZUNKOY An uncommon cause of pneumobilia: blunt abdominal trauma Turkish Journal of Trauma &
Emergency Surgery 2011;17 (4):363-364. Tartışma ve Sonuç:
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 253]
Abdominal yaralanmalarda
konservatif tedavi yaklaşımı
AHMET OKUŞ, BARIŞ SEVİNÇ, RECEP DEMİRGÜL, ÖMER KARAHAN,
SERDEN AY, MEHMET ALİ ERYILMAZ, KEMAL ARSLAN
Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Konya
Amaç: Son yıllarda karın travmalarında nonoperatif tedavi
ön plana çıkmıştır. Özellikle künt karın travmalarında nonoperatif tedavi yaygın kabul görmektedir. Bu yazıda tüm karın
travmalarında (künt-penetran) nonoperatif tedavinin etkinliği
tartışılmıştır. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Kasım 2008 ile
Ocak 2013 arası karın travması nedeni ile takip ve tedavi edilen tüm hastalar retrospektif olarak incelenmiştir. Hastaların
demografik özellikleri, yaralanma tipi, yaralanan organ, tedavi
şekli (operatif-nonoperatif ) ve mortalite araştırılmıştır. Nonoperatif tedavinin etkinliği yüzde olarak verilmesi planlanmıştır.
Bulgular: Kliniğimizde 104 hasta karın travması nedeni ile tedavi edilmiştir. Bu hastaların %63’ü (n=66) kesici delici alet yaralanması, %18’i (n=19) ateşli silah yaralanması ve kalan %18’i
(n=19) de künt batın travması idi. Hastaların %40’ı (n=42) hastaneye kabullerinde hemodinamik instabilite ve/veya peritonit bulguları nedeni ile opere edildi. Kalan %60 hasta (n=62)
nonoperatif olarak tedaviye alındı. Bu hastaların 10’una takipte
laparatomi gerekti. Kalan 52 hasta nonoperatif tedavi ile takip
edilmiştir. Nonoperatif tedavinin başarı oranı %83,8 olup yaralanma tipi ile tedavi başarı arasında anlamlı fark tespit edilmemiştir. Toplam 5 hastada (%4,8) mortalite görüldü ancak nonoperatif tedaviye alınan hiçbir hastada mortalite gözlenmedi.
Tüm hastalar değerlendirildiğinde hastaların %50’si (n=52)
nonoperatif olarak tedavi edilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Künt
karın travmalarında hemodianmik olarak stabil hastalarda nonoperatif tedavi yaygın kabul görmüştür. Benzer şekilde penetran travmalarda da peritonit bulgularının yokluğunda ve
hemodinamik olarak stabil olan hastalarda nonoperatif olarak
tedavi edilebilir. Karın yaralanmalarında nonoperatif tedavi
etkin ve güvenilirdir. Nonoperatif tedavinin temel ilkesi hastanın aynı hekim tarafından yakın klinik takibidir. Bu çalışmada
nonoperatif tedavi etkinliği yaralanmanın tipinden bağımsız
olarak benzer bulunmuştur.
[PB - 254]
Türkiye’de ilk deneyim: Yeni açılan ceza infaz
kurumu hastanesi acil servisi
BORA KOC1, FIRAT TUTAL1, OKAN OZKUNT2,
HİLMİ ERDEM GOZDEN1, MEHMET URUMDAS4,
YALÇIN OZKURT4, TUĞCAN ERUS1, NİLGUN PULUR5
Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul
Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi, Ortopedi, İstanbul
3
Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi, Dahiliye, İstanbul
4
Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi, Kardiyoloji, İstanbul
5
Silivri Ceza İnfaz Kurumu Hastanesi, Nöroloji, İstanbul
1
2
Amaç: Ceza evlerindeki acil vakalar Türkiye genelinde yaygın
problem oluşturmaktadır. 2012 yılı ocak ayında Silivri Ceza İnfaz Kurumu havzasında açılan yeni cezaevi hastanesi tutukluların hızlı tedavisine olanak sağlamıştır. Bu çalışmanın amacı
Ceza İnfaz Kurumu Hastanesine açıldıktan sonraki ilk yılında
başvuran acil vakaları belirlemektir. Gereç ve Yöntem: 1 Ocak
2012 den 31 Aralık 2012 ye kadar Silivri Ceza İnfaz Kurumu
Hastanesine 12,325 acil başvurunun elektronik medikal ka123
P O STE R
laşık 20 cm çapında multinodüler guatrı mevcuttu. Hemogram
kan biyokimyası ve tiroid hormon seviyeleri normaldi. Kan gazı
incelemesinde hiperkarbi mevcuttu. SVO ön tanısı düşünülen
hasta entübe edilerek yoğunbakım ünitesine alındı. Yapılan
tetkiklerinde kranial patoloji tespit edilemeyen hasta ekstübe edilirken solunum spazmı nedeniyle tekrar entübe edildi.
Hava yolunun sağlanması için trakeostominin tiroidektomi
öncesi yapılması riskli ve teknik olarak zor olması nedeniyle
acil tiroidektomi kararı alındı. Megaguatr servikal, intratorasik
ve retrotrekeal uzanıyordu. Bilateral total tiroidektomi yapıldı.
Postoperatif yoğunbakım ünitesinde 10 gün takip edildi. Postoperatif komplikasyon gelişmedi. Tartışma: Acil operasyon
gerektirecek üst solunum yolu obstrüksiyonuna yol açan büyük guatrlarda acil tiroidektomi yapılması literatürde çok nadir
bildirilmiştir. Bu durumlarda hasta hakkında hızlı karar vermek
gereklidir. Tek başına trakeostomi yapılması büyük guatrlarda
şiddetli kanamaya yol açabilir. Bu nedenle acil tiroidektomi en
uygun yaklaşım olacaktır.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
yıtlardan tespit ederek gerçekleştirilen kesitsel çalışmadır.
Şikayetin tipi, nedeni ve içeriği gibi hastalığa bağlı ayrıntılar
klinik protokol defterinden toplanmıştır. Bulgular: 31 Aralık
2012 tarihinde sonlanan 12 aylık periyotta 12,325 acil müracaatın 4328’i (%35.1) cerrahi problem, 2684’ü (%21.8) dahili
problem, 1867’si (%15.2) spor yaralanması, 1327’si (%10.8)
Kulak Burun Boğaz problemi (KBB), 827’si (%6.70) psikiyatrik
rahatsızlık, 396’sı (%3.2) şiddet yaralanması, 169’u (%1.4) kendine zarar verme ve 727’si (%5.8) de diğer nedenlerledir. En sık
acil servise başvuru nedeni spor yaralanmalarıdır, bunu özellik
saptanmayan karın ağrısı ve KBB problemleri takip etmektedir.18 tutuklu 8 ile 56 kez arasında değişen toplam 243 mükerrer başvuru yapmıştır. Tartışma ve Sonuç: Cezaevindeki
tutukluların çok farklı şikayetleri olmaktadır ve çoğu kez bu bir
hastalığı desteklemez. Esasen cezaevi popülasyonu sivil popülasyon için yayınlanana göre daha fazla hastalık yaygınlığı
sergilerler. Biz cezaevi için uygulanan bu yeni sağlık sisteminin
gereksiz hastane sevklerini önleyeceğini ve tutuklulara tutuklu olmayan popülasyonla aynı sağlık hizmetini verebileceğini
düşünüyoruz.
[PB - 255]
Künt travma sonucu oluşan solid organ
yaralanmalarında non-operatif medikal izlem
VARLIK EROL, DİLEK KUZUKIRAN, OSMAN BOZBIYIK,
MUTLU ÜNVER, ŞAFAK ÖZTÜRK, GÖKHAN AKBULUT,
CENGİZ AYDIN
T.C. Sağlık Bakanlığı Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir
Amaç: Bu çalışmada; kliniğimize künt travma sonucu meydana gelen solid organ yaralanması ile başvuran ve non-operatif
izlem uygulanan hastalardaki morbidite ve mortaliteyi etkileyen faktörler ve non-operatif izlem kriterlerinin irdelenmesi
amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Aralık 2008-2012
tarihleri arasında non-operatif izlem uygulanan künt travmalı
15 hasta retrospektif olarak incelendi. İncelemeye dahil edilen parametreler; başvuru anındaki vital bulgular, radyolojik
bulgular, kan transfüzyon gereksinimi, operasyon gereksinimi ve hastanede kalış süresi olarak belirlendi. Bulgular: Toplam 15 hastadan 1’i (%6,7) araç dışı trafik kazası, 5’i (%33,3)
araç içi trafik kazası, 2’si (%13,3) üzerine ağır yük düşmesi ve
7 (%46,7) hasta yüksekten düşme nedeniyle başvurdu. Ortalama yaş 44,6 (17-73) olarak belirlendi. Hastalardan 14’ü erkek
iken 1 hasta kadın idi. Hastalardan 9’unda (%60) görüntüleme
yöntemleri ile (ultrasonografi-USG, bilgisayarlı tomografi-BT)
karaciğer laserasyonu (grade 1-2), 6 (%30) hastada ise dalak
laserasyonu (grade 1-3) tespit edildi. Hiçbir hastada kan tansfüzyonu gerektirecek hematokrit düşüşü veya kanama gözlenmedi. Ortalama hastanede kalış süresi 4,06 gün olarak belirlendi (2-10 gün). Bütün hastalar herhangi bir komplikasyon veya
mortalite gelişmeden taburcu edildi. Tartışma ve Sonuç: Künt
karın travması sonucu gelişen solid organ yaralanmalarının
nonoperatif tedavisi, günümüzde özellikle deneyimli ve gelişmiş merkezlerde vital bulguları stabil seyreden ve akut karın
muayene bulguları olmayan hastalarda güvenli ve etkin bir şekilde uygulanabilen güncel bir tedavi yöntemidir. Günümüzde
radyolojik tetkiklerin (özellikle USG ve BT) gelişmiş teknolojisi
ve bu konudaki deneyimin artması ile birlikte non-operatif takip edilen hastalar, düşük morbidite ve mortalite oranları ile
güvenli bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Hasta sayısı kısıtlı
olmakla birlikte bu çalışma, künt travma ile başvuran hastalarda non-operatif tedavi yönteminin başarı ile uygulandığını
göstermektedir.
124
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 256]
Künt karaciğer travmasında cerrahi veya
nonoperatif tedavi kararı vermekte
transaminazlar kullanılabilir mi?
BÜLENT KOCA1, KAĞAN KARABULUT2, SELÇUK ÖZBALCI2,
AYFER KAMALI POLAT2, İSMAİL ALPER TARIM2,
BÜLENT GÜNGÖR2, KENAN ERZURUMLU2
Korgan Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Servisi, Ordu
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Samsun
1
2
Amaç: Künt karaciğer travmasında (KKT) transaminaz seviyelerinin travmanın şiddetiyle olan ilişkisini ve cerrahi-nonoperatif
tedavi kararı vermekte transaminaz seviyelerinin kullanılabilirliklerini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Retrospektif
olarak yürütülen bu çalışmaya tanısı bilgisayarlı tomografi ile
konulmuş künt karaciğer travması olan 44 hasta dahil edildi.
Transaminaz seviyelerinin oluşan karaciğer yaralanmasının
grade’i ile korelasyonu Receiver Operator Characteristics (ROC)
ile test edilerek eğri altı alanları Area Under Curve (AUC) hesaplandı ve transaminazların grade’ler için ayrı ayrı sensitivite,
spesifisite ve cut-off değerleri hesaplandı. Ayrıca nonoperatif
tedavi ve cerrahi tedavi uygulanan hastalar için aynı işlem tekrarlandı. Cerrahi ve nonoperatif tedavi için cut-off değeri belirlendi. Focused Abdominal Sonography in Trauma (FAST), hemodinamik instabilite, kan replasman durumu, AST ve ALT için
tekrar ROC testi yapılarak transaminazların nonoperatif tedavi
kararı vermekteki gücü diğer yöntemlerle karşılaştırıldı. Bulgular: KKT’de transaminaz düzeylerinin grade artışı ile doğru
orantılı olarak AUC, sensitivite ve spesifisitesinin arttığı saptandı. Nonoperatif tedavi-cerrahi seçiminde AST için AUC: 0.851
(Sensitivite %86, spesifisite %73,cut-off değeri:491U/L), ALT
için AUC: 0.880 (Sensitivite %86, spesifisite %81, cut-off değeri:498 U/L) olarak belirlendi. Replasman için AUC: 0.948 (sensitivite: %86, spesifisite: %94), hemodinamik instabilite için AUC:
0.902 (sensitivite: %86, spesifisite: %94), FAST için AUC: 0.642
(sensitivite: %57, spesifisite: %75) olarak saptandı. Tartışma
ve Sonuç: KKT’de transaminazların grade arttıkça yaralanma
derecesini daha yüksek doğruluk oranında tahmin edebildiği
ve laparatomi gerekliliğini belirlemekte FAST’den daha üstün
oldukları saptandı.
[PB - 257]
Karaciğer yaralanmalarında
konservatif tedavi deneyimimiz
MEHMET AKİF ÜSTÜNER, ABDULLAH ŞENLİKÇİ, EMRAH DADALI,
UĞUR GÖKÇELLİ, EYÜP YELDAN, SAVAŞ YAKAN, ENVER İLHAN
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Amaç: Son yıllarda özellikle görüntüleme yöntemlerindeki
gelişmelere paralel olarak karaciğer ve dalak yaralanmalarında
konservatif tedaviye eğilim artmıştır. Bu sunuda travma nedeniyle acil servise başvuran, karaciğer yaralanması olan hastalarda konservatif tedavi yaklaşımlarını gözden geçirdik. Gereç
ve Yöntem: Son bir yılda karaciğer yaralanması nedeniyle konservatif olarak tedavi edilen beş olgunun elektronik ve dosya
kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Konservatif
olarak takip edilen beş olgunun tamamı erkek olup yaş ortalaması 42 (aralık 25-51) idi. Travma nedenleri iki hastada trafik
kazası, bir hastada yüksekten düşme ve iki hastada delici kesici
POSTER BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 258]
Bilgisayarlı tomografi acil servislerde
etkin kullanılıyor mu?
İDİL GÜNEŞ TATAR1, HASAN AYDIN1, VOLKAN KIZILGÖZ1,
KERİM BORA YILMAZ2, BAKİ HEKİMOĞLU1
Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, Ankara
Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
1
2
Amaç: Bilgisayarlı tomografi (BT), travma hastalarında ve çeşitli nontravmatik acillerin tanısında en değerli ve en sık başvurulan görüntüleme tetkiki konumundadır. Bu çalışma ile
BT ünitesinde çekilen tetkiklerin BT istem formunda belirtilen
bilgiler, BT rapor sonuçları ve hastanın aldığı tanıyla tutarlılıkları açısından analizi hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntem: Yüksek
volümlü bir eğitim araştırma hastanesi acil servisine başvuran
ve BT tetkiki çekilen 1000 hastanın dosyası retrospektif olarak
incelenmiştir. Bulgular: Hastaların BT raporu sonuçları ile epikrizlerinden elde edilen tanıları karşılaştırıldığında, BT tekikinin
sensitivitesi 0,81, spesifitesi 0,85 olarak bulunmuştur. BT tetkiki istenen hastaların BT raporlarının sonuçları incelendiğinde
tüm hastaların %55,8’inin BT rapor sonucu normaldir. Hasta
epikrizleri incelendiğinde, BT çekilen hastaların %55,7’sinin
epikrizinde BT istem formunda belirtilen öntanıyla ilişkili bir
tanıya rastlanmamıştır. BT istem formunda belirtilen öntanılar
ile BT rapor sonucu ve epikrizlerin en uyumsuz olduğu grup
ise travmaya yönelik kranial BT çekilen hastalardır. Tartışma
ve Sonuç: BT’nin iyonizan radyasyon içeren bir tetkik olması
sebebiyle doğru endikasyonlarla istenmesi, istem formlarında
öntanı ve klinik bilginin belirtilmesi, çekim öncesinde uygun
protokollerin seçimi ve doz azaltıcı önlemlerin uygulanması
hastaların aldığı iyonizan radyasyonu azaltacak ve BT ünitesinin etkinliğini artıracaktır.
[PB - 259]
Batın ön duvarına penetre delici kesici
alet yaralanmaları
SERACETTİN EĞİN, BERK GÖKCEK, SEMİH HOT, METİN YEŞİLTAŞ,
HAKAN TEZER, SERVET RÜŞTÜ KARAHAN
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
Amaç: Bu retrospektif çalışmada,batın ön duvarına penetre
delici kesici alet yaralanması (DKAY) olan hastalarda konservatif ve cerrahi tedavi sonuçları analiz edilerek gereksiz laparotomilerin önlenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya
Ocak 2011-Aralık 2012 tarihleri arasında batın ön duvarına penetre DKAY olan 67 hasta dahil edildi. 67 Olgunun (62 erkek, 5
kadın; ortalama yaş: 31,9; dağılım: 15-69);demografik verileri,
bıçaklanma bölgesi, hemodinamik parametreleri, organ eviserasyonu, peritonit bulguları, laparotomi zamanı ve ameliyat
bulguları değerlendirildi. Laparotomilerin yapılma zamanına
göre; acil (gelişindeki 1 saat içinde), erken (1-8 saat), geç (948 saat), ameliyat bulgularına göre; terapotik, nonterapotik ve
negatif laparotomi olarak tanımlandı. 67 Olgunun 36’sı (%54)
konservatif tedaviyle izlendi. En fazla yaralanma göbek çevresinde görüldü (n=15). Gelişteki ilk muayene bulgularına göre
hemodinamik parametreleri stabil olmayan (n=8) hastaya acil
laparotomi yapıldı ve hepsi de terapotikti. Bu (n=8) hastaların
(n=1) inde omentum ve ince bağırsak evisere idi. Omentum
eviserasyonu ile gelen (n=4) hastanın, (n=1)inde konservatif
kalınırken, (n=2)sine acil ve (n=1)sine peritonit bulgularının eşlik etmesi üzerine geç laparotomi yapıldı ve hepsi terapotikti.
Gelişte peritonit bulguları saptanan (n=9) hastaya acil laparotomi yapıldı ve hepsi de terapotikti. Başta konservatif kalınarak
takipler esnasında peritonit bulguları gelişen (n=6) hastaya erken, (n=4) hastaya geç laparotomi yapıldı ve erken yapılanların
(n=2)si nonterapotikti. Gelişinde hemodinamisi stabil, peritonit bulguları olmayan ve göbek çevresinde DKAY olan (n=1)
hasta, sadece gelişinde yara eksplorasyonunda periton penetrasyonu saptanması üzerine acil laparotomiye alındı ve negatif
bulundu. Aynı özelliklerdeki (n=1) hastaya erken dönemde tanısal laparoskopi yapıldı ve nonterapotik bulundu. Hastaların
2 (%2,9)’sinde morbitite görüldü. Geç dönemde ameliyat edilen bir hastada eviserasyon, acil dönemde ameliyat edilen bir
hastada batın içi apse ve kolon fistülü gelişti.Mortalite hiç görülmedi. Ortalama yatış günü tüm hastalarda 5,01 gün (1-40),
konservatif kalınanlarda 3,5 gün (1-8) ve ameliyat edilenlerde
6,7 gün (2-40) oldu. Tartışma ve Sonuç: Batın ön duvarına penetre DKAY olan hastaların %46’sı cerrahi olarak tedavi edildi.
Bunların üçü (%4,4)’ü nonterapotik ve biri (%1,4)’ü negatif idi.
Hastaların ilk gelişlerinde ve takipleri esnasında, ayrıntılı ve
tekrarlanan fizik muyenelerle elde edilen bulguların doğru değerlendirilmesi ve farklı tanı yöntemlerinin etkin kullanılması
negatif ve nonterapotik laparotomi sayısını düşürür.
[PB - 260]
İlginç bir intestinal perforasyon olgusu
NECAT CİN, FATMA TATAR, YASİN PEKER,
HALDUN KAR, EVREN DURAK
Katip Çelebi Üniversitesi İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
Olgu Sunumu: 52 yaşında bayan hasta, üç basamak merdivenden yüz ve karın üstü düşme yakınması ile Acil Servise
POSTER BİLDİRİLER
125
P O STE R
alet yaralanması idi. Bütün hastalar bilinç açık ve koopere idi.
Hiç bir hastada ek kafa travması yoktu. Fizik muayenede peritoneal irritasyon bulgusu saptanmadı. Hemogram takipleri
normal değerlerdeydi. Hastaların hepsinde sistolik kan basıncı
100 mmHg’nın üstündeydi. Karaciğer yaralanma tanıları ultrasonografi (US) ve computerize tomografi (CT) ile verifiye edildi.
İki hastada Grade I ve üç hastada Grade II karaciğer yaralanması tesbit dildi. Ek olarak iki hastada femur, bir hastada tibia
fraktürü ve iki hastada pnömotoraks mevcuttu. US ve CT’de
batın içinde 250 cc’den fazla serbest sıvı gözlenmedi. Bütün
hastalara düzenli aralıklarla fizik muayene, TA, Nb, idrar çıkışı,
hemoglobin ve US kontrolleri yapıldı. Hiçbir hastaya laparotomi gerekmedi. Hastaların hastanede kalış süreleri ortalama 5,8
(aralık 5 -8) gündü. Tartışma ve Sonuç: Peritoneal irritasyon
bulguları olmayan, sistolik kan basıncı 100 mmHg’nın üzerinde
olan, ek olarak kafa travmasının olmadığı Grade I-III karaciğer
yaralanması bulunan hastalar, yoğun bakım koşullarının ve 24
saat nöbet tutan cerrahi ekibin bulunduğu ve CT imkanının olduğu merkezlerde konservatif olarak tedavi edilebilirler.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
başvurdu. İlk fizik muayenesinde karında derin palpasyonda
hassasiyet dışında, defans ve rebaunt yoktu. Laboratuar ve
görüntüleme tetkikleri olağandı. İzlem amacıyla yatırılan hastanın hemodinamisi stabil seyrederken, 4. günde karında hassasiyetin artışı ve defans ile birlikte, subfebril ateş, lökosit ve
CRP değerlerinde yükselme görüldü. Tekrarlanan USG ve BT’de
karın içinde yaygın serbest sıvı saptanması üzerine hasta, gastrointestinal perforasyon ön tanısı ile operasyona alındı. Eksplorasyonda treitz’ın 80 cm distalinde, antimezenterik yüzde,
omentum ile koruma görmüş 3 mm’lik perforasyon, morrisonda serbest bulanık sıvı mevcuttu. Perforasyonun primer tamiri
ve batın temizliği sonrası operasyona son verildi. Postop. seyri
sorunsuz seyreden hasta, 3. günde taburcu edildi. Künt karın
travmaları sonrası gecikmiş ince barsak perforasyonu, gelişebilen bir patoloji olup dikkatli izlem ve gecikmeden müdahale
gerektirmektedir.
[PB - 261]
Diz çevresini etkileyen mayın yaralanmasında
ilizarov sirküler eksternal çerçeve kullanılarak
alt ekstremite kurtarma cerrahisi
BAHTİYAR DEMİRALP1, CENGİZ YILDIRIM2, YÜKSEL YURTTAŞ3,
ENGİN İLKER ÇİÇEK4, MUSTAFA BAŞBOZKURT3
1
Özel Medipol Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji
Anabilim Dalı, İstanbul
2
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi,
Ortopedi ve Travmatoloji Servisi, İstanbul
3GATA Askeri Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji,
Anabilim Dalı, Ankara
4
Gölcük Asker Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Servisi, Kocaeli
Amaç: Yirmi dört yaşında erkek hastada İlizarov eksternal sirküler çerçeve kullanılarak yapılan ekstremite kurtarma cerrahisinin tedavi sonuçları sunuldu. Yöntemler: Bu yazıda, dizi
ile mayına basma sonucu sol distal femur ve sol proksimal
tibiada 22 cm kemik kaybı ve diz çevresinde geniş yumuşak
doku hasarı gelişen erkek hastada İlizarov eksternal sirküler
çerçeve kullanılarak yapılan ekstremite kurtarma cerrahisinin
tedavi sonuçları sunuldu. Sonuçlar: Hasta son cerrahiden sonra 3. yıl içindedir ve ayak ve dizinde tam artrodez mevcuttur.
Alt ekstremitede 2 cm uzunluk farkı vardır. Kemik ve yumuşak
dokuda enfeksiyon bulunmamaktadır. Hasta günlük işlerini
yardım almadan tek başına yapabilmektedir. Hasta, uzun bir
tedavi sürecine rağmen, nihai olarak dizini hareket ettiremesede rekonstrükte edilmiş ekstremitesi ile oldukça memnun
ve mutlu olduğunu ifade etmektedir. Tartışma: Ekstremite
kurtarma cerrahisi, çoğu travma merkezinde ciddi yaralanmalarda primer tedavi olarak amputasyonun yerini almıştır. Ancak, ekstremite rekonstrüksiyonu veya amputasyonu sonrası
uzun-dönem sonuçlar tam olarak değerlendirilmemiştir. Ciddi
bir şekilde yaralanmış ekstremiteyi ampute etme kararı, geri
dönüşümsüz olarak, zordur ve önemli ölçüde vücut görüntüsünü ve hastayı etkiler. Ekstremite kurtarma cerrahisi, öncelikle
amputasyon riski yüksek olan yüksek-enerjili ekstremite yaralanmalı hastalarda göz önünde bulundurulmalıdır.
126
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 262]
Travmatik dalak kist hidatik rüptürü
METİN YEŞİLTAŞ, SERACETTİN EĞİN, BERK GÖKÇEK,
ERDEM YILMAZ, SERVET KARAHAN
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Giriş: Bu çalışmamızda literatürde sık rastlanmayan travmaya bağlı izole dalak hidatik kist rüptürü olgusunu sunmayı
amaçladık. Olgu Sunumu: Araç dışı trafik kazası nedeni ile
acil cerrahi polikliniğine başvuran 20 yaşındaki erkek hastanın ilk muayenesinde; ajite, hemodinamisi stabil, fizik muayenesinde peritoneal iritasyon bulguları mevcuttu. Lökositozu
olan(15200) hastanın, Hb. değeri (16.4)ve biyokimya değerleri
normaldi. USG’de karın içinda yaygın mayi ve dalakta yer yer
laserasyon alanları gözlendi. Explorasyonda karın içinde (enfekte olmuş hitdatik kist rüptürüne bağlı)yaygın kirli sıvı, dalak
alt polde 8x10 cm ebatta, germinatif membranı periton boşluğuna protrüze olmuş, rüptüre kist hidatik gözlendi. Ayrıca
dalak üst polde diafragmaya yapışık 4x5 cm ve hiler bölgede
6x7 cm’lik kistle uyumlu yapılar gözlendi. Splenektomi yapılan
olgunun, diafragmaya yapışık olan kistin disseksiyonu esnasında diafragma lasere oldu. Primer diafragma onarımı yapıldı. Olgunun postop dönemde dispnesi olması üzerine yapılan
thoraks BT de solda plevral effüzyon ve pnömotoraks saptanması üzerine thoraks tüpü takıldı. Thoraks tüpü 48 saat sonra
çekilen hasta postop 6. gün şifa ile externe edildi. Tartışma:
İzole dalak hidatik kistleri endemik bölgelerde bile çok sık rastlanmayan bir durumdur. Travmatik dalak hidatik kist rüptürleri ise literatürde çok az rastlanan olgulardır. Tedavileri cerrahi
olarak yapılmaktadır. Seçilmiş olgularda dalak koruyucu cerrahi yapılabilir. Literatüre bakıldığı zaman elektif koşullarda bile
%60-70 oranında total splenektomi, %30-40 oranında ise dalak
koruyucu cerrahi yapılmaktadır. Seçilmiş olgularda yapılan dalak koruyucu cerrahi tedavi ile daha az morbidite ve komplikasyon gözlenmiştir. Sonuç: Travmatik izole dalak hidatik kist
rüptürlerinde tedavi; total splenektomi, seçilmiş olgularda ise
dalak koruyucu cerrahi olmalıdır.
[PB - 263]
Karaciğerin ateşli silah yaralanmasında
konservatif tedavi
HAKAN SEYİT, CEMAL KAYA, HAKAN KÖKSAL,
GURHAN ISIL, MEHMET MİHMANLI, HALİL ALIŞ
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Servisi, İstanbul
Amaç: Batın nafiz ateşli silah yaralanmalarında(ASY) konservatif yaklaşım endikasyonları henüz tartışmalıdır. Major hepatik
yaralanmaya neden olan bir ASY olgumuzu sunmaktır. Olgu
Sunumu: 1 saat önce ASY ile ambulansla acil servise getirilen
20 yaşında kadın olgu. FM de, TA:110/80 mm/hg Nb:88/dk,
sağ ön aksiler hattın 10. kostayla kesiştiği yerden giriş deliği
ve sağ lomber bölgeden çıkış deliği saptandı. Batında istemli defans, sağ üst kadranda hassasiyet mevcuttu. Olguya ilk
resustasyonu takiben çekilen ıv kontrastlı torakoabdominal
bt de sağ hemopnomotoraks, karaciğer segment 7 den girişi
olan ve 6. Segmentten batın posteriordan çıkışı olan, karaciğeri boydan boya kateden içinde hava imajları olan ASY traktı izlendi. Olgunun resustasyona yanıt vermesi nedeni ile sağ
KTD uygulanarak konservatif izlem yapıldı. Takip, hemodinami
ve hemogram değerleri ile yapıldı. 24. Saatte çekilen 3 fazlı bt
POSTER BİLDİRİLER
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 264]
El yapımı patlayıcı ile oluşan gecikmiş rektal
yaralanmanın self expandıble covered stent
(SECS) ve vacuum assısted closure (VACTM)
ile yönetimi: Olgu sunumu
MUSTAFA TAHİR ÖZER1, ALİ KAĞAN COŞKUN1, HÜSEYİN SİNAN2,
MEHMET SAYDAM2, YAŞAR SUBUTAY PEKER1, İ. GÖKHAN ÖĞÜNÇ3,
SEZAİ DEMİRBAŞ1, YUSUF PEKER1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
Mevki Asker Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
3
Polis Kriminal Laboratuvarı, Adli Tıp Birimi, Ankara
1
2
Olgu Sunumu: Blast travma olduğu anda akut yaralanmalar
oluşur ancak takip eden dönemde vasküler endotelyal hasara bağlı geç nekroz ve perforasyonlar görülür. Bu çalışmadaki
amacımız blast yaralanma ile oluşan gecikmiş bir rektum perforasyonu vakasındaki değişik tedavi yaklaşımımızı literatür
bilgileri eşliğinde tartışmaktır. 23 yaşında erkek hasta, patlama
etkisi ile fırlayarak sol inguinal bölgesinden girip retroperitoneal bölgesine kadar ilerleyen 1.5 kg’lık kaya ile yaralanmış ve
membranöz üretra ve sol illiak arter ile ven kesisi nedeniyle
sentetik greft ile arteryel illiakofemoral by-pass, sol illiak ven
ligasyonu, bilateral internal illiak arter ligasyonu, sistostomi,
sigmoidostomi, sol alt ekstremite dört kadran fasyatomi ugulanmış, foley yerleşterilmiş ve kliniğimize transfer edilmiştir.
Postoperatif 1. günde penil-skrotal dolaşım bozukluğu nedeniyle internal iliac arter ligasyonları açılan hastada kanama
yenilenmedi ve dolaşım düzeldi. Postoperatif 5. günde mikrosirkülasyon bozukluğu nedeniyle sol kalça eklem dezartikülasyonu uygulandı. 3 gün sonra amputasyon güdüğünden pürülan kötü kokulu akıntı nedeniyle eksplore edildi. Rektum ön
duvarda perforasyon ve cerrahi sahada içerikle kirlenme görüldü. Hastanın hemodinamisi low-anterior rezeksiyon için uygun
olmadığından SECS + VAC uygulaması yapıldı. Kontaminasyon
kesildi, VAC pansumanı üç günde bir değiştirildi. İşlemden 2
hafta sonra enfeksiyon gerileyince foley kılavuzluğunda üreteroprostatostomi uygulandı. Bir ay sonra rektal perforasyon ve
2 ay sonra cilt açıklığı tamamen iyileşti. Altıncı ay kolonoskopisinde rektumda patoloji saptanmadı. Kontamine ve kompleks rektum yaralanmalarında definitif cerrahi yapılamıyorsa
SECS+VAC uygulaması kontaminasyonu engelleyip iyileşmeyi
hızlandıran uygun bir yaklaşımdır kanaatindeyiz.
POSTER BİLDİRİLER
[PB - 265]
Kesici delici alet yaralanmasına bağlı tüp
torakostomili hastada açıklanamayan
hıpotansiyonun nadir bir nedeni:
Tıkanan torax tüpü
MEHMET AKİF ÜSTÜNER1, ABDULLAH ŞENLİKÇİ1, ELİF DUMAN2,
İBRAHİM ERDİNÇ3, EYÜP YELDAN1, ENVER İLHAN1
1
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
2
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Göğüs Cerrahisi Servisi, İzmir
3
SB İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Kalb Damar Cerrahisi Servisi, İzmir
Olgu Sunumu: Toraksa nafiz delici kesici alet yaralanması nedeniyle 37 yaşında erkek hasta acil servise getirildi. Bilinç açık
ve koopere idi. TA: 100/60 mmHg, nabız: 100/dk, solunum sayısı: 22/dk saptandı. Dinlemekle sağda akciğer sesleri sağda
azalmıştı. Fizik bakıda; toraksta sağda 3. interkostal aralık sternum bileşkesinde yaklaşık 2 cm, solda 10. interkostal aralıkta
ön aksillar çizginin medialinde 3 cm uzunluğunda kesici delici
alet yaralanması giriş delikleri tespit edildi. Torax CT’ de sağda
hemotorax saptandı. Sağ tüp torakostomi uygulandı.Tüp torakostomiden 1000 cc hemorajik mayii drene olduktan sonra
drenaj kesildi. Ancak hastanın hipotansif durumu devam etti ve
TA 60/40 mmHg’ya kadar düştü. Hasta ameliyata alındı. Exploratif laparotomi uygulandı ve patolojı saptanmadı. Daha sonra
sol torakotomı uygulandı. Sol akciger, kalp ve ana damarlarda
patolojı saptanmadı. Hastanın hemoglobın değerinin tedricen
7.5 g/dL’ye kadar düştüğü gözlendi. Ek olarak sağ torakotomi
uygulandı. Explorasyonda sağ hemitoraksta yaklaşık 2000 cc
hematom gözlendi. Toraks dreni tıkanmıştı. Aktif kanayan sağ
internal mamarian arter klipslendi. Beş gün Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesi’nde tedavi gören ve yara yerinde
MRSA üreyen hasta 27. Gün şifa ile taburcu edildi. Kesici delici
alet yaralanmalarında kesinin lokalizasyonuna göre genel cerrahi, göğüs cerrahisi, kalp damar cerrahisi ve anesteziden oluşan multidisipliner yaklaşım ve ince detayların akılda tutulması
hayat kurtarıcı olabilir.
[PB - 266]
Safra yolu yaralanması olan bir olguda
hepp-couinaud yaklaşımı
MEHMET AKİF TÜRKOĞLU1, HASAN ÇALIŞ2, SEZER GÜRER1
1
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Antalya
2
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Antalya
Giriş: Üst abdominal operasyonlarda iatrojenik safra yolu yaralanmaları gözlenmekle birlikte sıklıkla laparoskopik kolesistektomi sırasında oluşur. Yaralanma riskini arttıran bir takım
faktörler (kadın cinsiyet, komplike safra kesesi taşı, aberran
anatomi) ve yaralanmadan kaçınmak için birtakım teknik manevralar vurgulanmasına rağmen açık kolesistektomiye göre
safra yolu yaralanmaları insidansı 2 kat daha fazladır. Hastaların
çoğunda safra yolu yaralanmaları laparoskopik kolesistektomiyi takiben ilk hafta içinde farkedilir. Operasyon öncesi hazırlık
aşamaları, safra kolleksiyonu veya fistülünün drene edilmesiyle
sepsisin kontrolü ve safra yolu yaralanmasının tanımlanmasından ibarettir. Uzun dönem iyi sonuçlar hepatobiliyer cerrahide
127
P O STE R
de serbest intraperitoneal hava ve kontrast ekstravazasyonu
saptanmadı. 5. gün gelişen biliomaya perkutan drenaj kateteri
uygulandı. İlk 24 saatte 600 cc safra drenajı olan olguda dren
12. günde çıkartıldı. 14. gün şifa ile taburcu edilen olguya 1.
ayında çekilen bt de patoloji izlenmedi. Sonuç: Karına nafiz
ateşli silah yaralanmalarında hemodinamik olarak stabil, bilinci
açık, lokalizasyonu sağ üst kadran, tanjansiyel ve lomber bölgeleri içeren, başvuru anında ve takiplerinde periton irritasyon
bulgusu olmayan, radyolojik olarak perforasyon ve kontrast
ekstravazasyonu saptanmayan olgular seri vital bulgular, karın
muayenesi ve hemogram ile takip edilebilir.
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
deneyimli merkezlerde biliyer rekonstruksiyonun Roux-en-Y
hepatikojejunostomi şeklinde yapılmasıyla elde edilebilir. Bu
yazıda laparoskopik kolesistektomiye bağlı oluşan safra yolu
yaralanmasında başarısı kanıtlanmış bir yöntem olan HeppCouinaud yaklaşımını sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 20
yaşında kadın hasta laparoskopik kolesistektomi sonrası birinci
haftada ortaya çıkan sarılık, sağ üst kadran ağrısı ve ateş nedeniyle merkezimize refere edildi. Fizik muayene bulguları kolanjit ile uyumlu olan hastanın laboratuvar bulgularında karaciğer
fonksiyon testlerinde yükseklik, GGT’nin (gamaglutamil transferaz) 432 U/L, ALP’ın (alkalen fosfataz) 383 U/L, direkt bilurubinin 8.1 mg/dl olması üzerine yapılan batın ultrasonografisinde
intrahepatik ve ekstrahepatik safra yollarında dilatasyon saptandı. Hastaya yapılan endoskopik retrograd kolanjiopankreatografide koledok proksimalinde tam tıkanma saptandı.
Bunun üzerine yapılan perkütan transhepatik kolanjiografide
intrahepatik safra yolları, ana safra yollarının dilate ve koledoğun oklüde olduğu gözlendi. Bismuth-Strasberg sınıflamasına
göre Tip E2 olduğu belirlenen ve biliyer drenajı sağlanan hastanın direkt bilirubin düzeyinin 2.7 mg/dl’e kadar gerilemesi
üzerine 6 hafta sonra hastaya Hepp-Couinaud yaklaşımı ile
Roux-en-Y hepatikojejunostomi yapıldı. Postoperatif 7. gün sorunsuz taburcu edildi. Tartışma: Safra yolu yaralanmalarında
uygun tedavi tanı zamanına, yaralanmanın tipine, genişliğine
ve seviyesine bağlıdır. Cerrahideki amaç kısa ve uzun dönem
komplikasyonların (biliyer fistül, intraabdominal apse, bilyer
striktür, kolanjit, biliyer siroz) engellenmesidir. Hepp-Couinaud
prosedüründe esas yaklaşım sol hepatik duktusa yöneliktir. Sol
hepatik duktusun seçilmesinde ince iğne ile safra aspirasyonu
ve intraoperatif kolanjiografi klavuz olabilir. Sol hepatik arterin
round ligamanı civarında sol hepatik duktusa yakın seyrettiği
unutulmamalıdır. Arter mobilize edilip duktusun boyunca açılmasına izin verecek şekilde vasküler loop ile retrakte edilir. Bu
manevra ile konfluensten round ligamanına kadar sol hepatik
duktusa anteriordan aksına paralel insizyon yapılır. 40 cm’lik
roux loop yan-yan şeklinde önce posterior kenar, daha sonra
anterior kenar olmak üzere tek tek 5-0 monofilaman polidioksanon sütur ile mukoza-mukoza anastomoz edilir. Transanastomoz stent kullanmaya gerek yoktur. Loja 1 adet dren konulabilir. Sonuç: Hilar bölgedeki inflamasyon ve fibrozise bağlı
diseksiyonla anatomiyi ortaya koymadaki güçlük ve oluşabilecek ek komplikasyon riskleri nedeniyle Hepp-Couinaud yaklaşımı etkin bir yöntem olup, uzun dönemde anastomoz striktür
oranlarının az olması bu prosedürü alternatif yapmaktadır.
[PB - 267]
Travmatik dalak yaralanmaları retrospektif analizi
MEHMET EMİN GÜNEŞ, SERDAR ÇULCU, DİDEM CAN TRABULUS,
ACAR AREN, SERDAR YAMANYAR
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
yısı 2.7 ünite idi. hastaların ortalama hastanede kalış süreleri 7.8
gündü. Postoperatif 1 hastada yara yeri enfeksiyonu 1 hastada
batın içi apse 1 hastada atelektazi gelişti. Tartışma ve Sonuç:
Travma nedeniyle acil splenektomi yapılan hastalarda hastaların ameliyata alınış süreleri, ameliyat süreleri ve yapılan transfuzyon sayısı ile postoperatif hastanede kalış süresi ve postoperatif komplikasyonların ilişkili olduğunu düşünmekteyiz.
[PB - 268]
Savaş yaralanmalarında ilk ameliyatın
yapıldığı yerin mortaliteyle ilişkisi
AKIN AYDOĞAN, MUSTAFA UĞUR, SEÇKİN AKKÜÇÜK,
İBRAHİM YETİM, İLHAN PALTACI, AYDIN KAPLAN,
MUHYİTTİN TEMİZ
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Hatay
Amaç: Savaş yaralanmalarında erken ve hızlı müdahalenin hayat kurtarıcı en önemli prensiplerden biri olduğu şüphesizdir.
Bu çalışmada savaş alanına en yakın merkezde ameliyat edilip
hastanemize sevk edilen hastalarla, yaralanmadan sonra ilk
olarak hastanemize getirilerek ameliyat edilen hastaların mortalitesini karşılaştırdık. Gereç ve Yöntem: 2011-2012 yılları arasında Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel
Cerrahi Kliniği’nde Suriye’ de ki iç savaş sırasında ateşli silah ve
bombalama sonucu yaralanan hastaları ilk müdahalenin yapıldığı yere göre gruplandırdık ve mortalitelerini karşılaştırdık.
Bulgular: 2011-2012 yılları arasında savaş sırasında yaralanan
toplam 116 hasta opere edildi. Bu hastalardan 80’i yaralanmadan sonra başka bir sağlık merkezinde cerrahi müdahale yapılmadan ilk olarak hastanemize getirilmişti. Hastalardan 36’sı
savaş bölgesi yakınındaki merkezlerde yada ilçe hastanelerinde ameliyat edilerek ya takip amacı ile yada çeşitli komplikasyonlar gelişmesi üzerine sevk edilmişti. Yaralanmadan sonra
ilk olarak hastanemizde ameliyat edilen hastaların 11’i (%13.7)
öldü. Ameliyat edildikten sonra sevk edilen hastalardan ise
13’ü (%36.1) öldü. Ölüm nedenleri incelendiğinde ilk ameliyatı hastanemizde olanlarda solunum yolu enfeksiyonlarından
kaynaklanan sepsis ve kanama olarak bulunurken sevkli gelen
hastalarda anastomoz kaçağı, gözden kaçan yaralanmalara
bağlı sepsis ve tekrarlayan ameliyatlara bağlı solunum yolu
problemleriydi. Tartışma ve Sonuç: İlk müdahale merkezlerinde hangi hastaların ameliyat edileceği iyi değerlendirilmelidir.
Bu çalışmada savaş yaralanmalarında mortalite ilk ameliyatın
nerede yapıldığı ile doğrudan ilişkili bulundu. Erken ameliyat
edilmediği taktirde hayatla bağdaşmayacak şiddetli yaralanmalar dışındaki hastalar ilk yardım prosedürleri uygulandıktan ve hemodinamik durumları gözden geçirildikten sonra en
yakın ileri bir merkeze sevk edilmelidir. Bu yaklaşımın özellikle
sepsise ve ameliyat komplikasyonlarına bağlı ölümleri azaltacağı düşüncesindeyiz.
Amaç: Bu çalışmada travma nedeniyle acil servisimize başvuran ve splenektomi yapılan hastalarda hastaların ameliyata
alınış süreleri yapılan transfuzyon sayısı ve ameliyat sürelerinin postoperatif etkilerini incelendi. Gereç ve Yöntem: Ocak
2010-Şubat 2013 tarihleri arasında travmaya bağlı splenektomi
yapılan hastaların demografik verileri, ameliyata alınış süreleri,
ameliyat süreleri, yapıaln transfuzyon sayıları, hatanede kalış
süreleri ve postoperatif hastanede kalış süreleri retrospektif
olarak incelendi. Bulgular: Splenektomi yapılan 17 hastanın
12’si erkek, 5’i kadın, yaş ortalaması 39.6 yıl (20-82) idi. Hastaların ortalama ameliyata alınış süreleri 197.05 dakika, ortalama
ameliyat süreleri 52.3 dakika ortalama yapılan transfüzyon sa128
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 269]
[PB - 270]
Travmada hipotermi: Neden ve sonuç
analizine yönelik ön rapor
Travmada kan basıncı yüksekliği: Neden ve sonuç
analizine yönelik ön rapor
MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1, ÜMİT KALDIRIM1,
YUSUF EMRAH EYİ2, İBRAHİM ARZIMAN1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1,
ÖZCAN ALTINEL3, GÜLTEKİN ÖZTÜRK4
MURAT DURUSU1, MEHMET ERYILMAZ1, ÖZCAN ALTINEL2,
ÜMİT KALDIRIM1, ŞÜKRÜ ARDIÇ1, YUSUF EMRAH EYİ3,
İBRAHİM ARZIMAN1
1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Hakkari Asker Hastanesi Acil Servisi, Hakkari
3
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
4
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Askeri Sağlık Hizmetleri
Anabilim Dalı, Ankara
1
2
2
Amaç: Travma olgularında hipotermi uzun yıllardır mortaliteyi artıran bir faktör olarak değerlendirilmekte iken son yıllarda
bu durum tekrar tartışılır hale gelmiştir. Bu çalışmada bir yıllık
süre zarfında ilk değerlendirmede hipotermi saptanan ve travma nedeniyle yatış yapılan olgularda hipotermi nedenlerinin
ve hipoterminin mortalite ve yatış süresine etkilerinin analiz
edilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Geriye yönelik olarak
yapılan bu değerlendirmede 13 Aralık 2011 ile 31 Aralık 2012
tarihleri arasında GATA Acil Tıp Başkanlığında travma nedeniyle yatış yapılan ve ilk değerlendirmede hipotermi saptanan olgular kayıtlar üzerinden geriye dönük olarak incelendi. Timpanik ölçümle 36 °C’nin altındaki değerler çalışmaya dahil edildi.
Demografik veriler, kabul şekli, travma nedeni, acil serviste geçen süre, yatış süresi ve mortalite verileri toplandı. Hipotermi
saptanan travma olguları ile diğer travma olguları arasındaki
mortalite ve yatış süreleri istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Belirlenen süre içerisinde travma nedeniyle toplam 551
olguya yatış yapıldığı ve bunlardan 14 (%2.54) olguda ilk değerlendirmede hipotermi tespit edildiği gözlendi. Tüm travma
olgularında yaş ortalaması 40,3 iken ateş yüksekliği olan olgularda 49,23 (min:14, maks:92) olduğu tespit edildi. E/K oranı 2.5
idi. Olguların 9’nun (%64.3) ambulansla getirildiği gözlendi. En
sık acil servis tanısı ve yatırılan kliniği 7(% 50) olgu ile ortopedik yaralanmalar ve ortopedi kliniği oluşturmakta idi. Gelişinde
taşikardi saptanan olgu yoktu. Tüm travma olguları için ortalama yatış süresi 18.2 gün iken hipotermi saptanan olgularda
ortalama yatış süresi 13.92 gün (min:3-maks:62) olmasına rağmen bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı değildi(p=0.67). Tüm
travma olgularında mortalite %7.4(n=40) iken hipotermisi olan
olgularda bu oranın %7,1 (n=1) olduğu ve bu farkın istatistiksel
olarak anlamlı olmadığı gözlendi (p=0.85). Tartışma ve Sonuç:
Çalışma bulgularından elde edilen verilere göre travma olgularında hipotermi zaman zaman karşılaşılabilen bir olgudur. Yatış
süresi açısından istatistiksel olarak anlamlı olmasa da hipotermik olguların yatış süresinin kısa olması hipoterminin travmayı
olumlu etkileyebileceği kanaatini oluşturmuştur. Bununla birlikte konunun daha geniş serili çalışmalarla desteklenmesine
ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara
3
Hakkari Asker Hastanesi Acil Servisi, Hakkari
Amaç: Travmalı olgularda ilk değerlendirmede tespit edilen
kan basıncı yüksekliğine (KBY) dair çalışmalar son derece sınırlıdır. Bu çalışmada ilk değerlendirmede KBY saptanan ve travma nedeniyle yatış yapılan olgularda KBY nedenlerinin ve bu
durumun mortalite ve yatış süresine etkilerinin analiz edilmesi
amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 13.12.2011 ile 31.12.2012 tarihleri arasında travma nedeniyle yatış yapılan ve ilk değerlendirmede KBY saptanan olgular kayıtlar üzerinden geriye dönük olarak
analiz edildi. Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul
şekli, acil servis tanısı, eşlik eden hastalıklar, kullandığı ilaçlar,
acil serviste geçen süre, yatırılan klinik, yatış süresi ve mortalite
verileri toplandı. İlk değerlendirmede KBY saptanan olgular ile
diğer olgular arasındaki mortalite ve yatış süreleri karşılaştırıldı. Bulgular: Toplam 551 olguya yatış yapıldığı ve bunlardan
38(%6.90) olguda KBY tespit edildiği gözlendi. Yaş ortalaması
63.78(min:21, maks:91) idi. Olguların 15’nin (%51.43) ambulansla getirildiği gözlendi. Ortopedik yaralanmalar (15 olgu,%39.5)
ile travmatik beyin hasarı (13 olgu, %34.2) en sık acil servis tanıları idi. 24 olguda (%63.16) bir veya daha fazla eşlik eden kronik
hastalık ve buna yönelik ilaç kullanımı tespit edildi. Eşlik eden
hastalıklar arasında 20 olgu (%52.63) ile hipertansiyon ilk sıradaydı. En sık yatırılan klinik Ortopedi kliniği (18 olgu) idi. Hastanede ortalama yatış süresi 18.86 gün (min:1-maks:102) idi. Tüm
travma olgularında mortalite %7.4 (n=40) iken KBY saptanan olgularda bu oran %15.79 (n=6)’ti ancak bu sonucun istatistiksel
olarak anlamlı değildi (p=0.097). Yatış süresi açısından anlamlı
bir farklılık bulunmadı. Tartışma ve Sonuç: Travma olgularında
gelişte saptanan KBY ile ileri yaş ve hipertansiyon tanısı arasında
bir ilişkili olduğu değerlendirilmektedir. Bu olgularda mortalite
yüksek bulunmasına rağmen bu sonuç istatistiksel olarak anlamlı değildi. Bu durum KBY saptanan olgunun göreceli olarak
az olmasından kaynaklanmış olabilir. Travma ile ilgili hekimlerin
gelişte KBY saptanan olgularda dikkatli olmasının ve bu olgularda özgeçmiş bilgilerini daha özenli alınmasının önemli olduğu
düşünülmektedir. Travma olgularında saptanan KBY bulgusuna
yönelik olarak daha geniş çalışmalarla neden sonuç ilişkisinin
ortaya koyulmasına ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir.
[PB - 271]
travma nedeni ile yatırılan olgulardan acil
servise ambulans ile getirilen ve kendi imkanları
ile başvuran olguların mortalite ve morbidite
açısından karşılaştırılması
ŞÜKRÜ ARDIÇ1, ÜMİT KALDIRIM1, İBRAHİM ARZIMAN1,
MURAT DURUSU1, GÜLTEKİN ÖZTÜRK2, MEHMET ERYILMAZ1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Askeri Sağlık Hizmetleri
Anabilim Dalı, Ankara
1
2
Amaç: Bu çalışmada çalışma süresi zarfında travma nedeni ile
hastaneye yatışı yapılan olgulardan acil servise ambulans ile
POSTER BİLDİRİLER
129
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
getirilen ve kendi imkanları ile başvuran olguların mortalite
ve yatış süreleri açısından karşılaştırılması amaçlandı. Gereç
ve Yöntem: 13.12.2011 ile 31.12.2012 tarihleri arasında GATA
Acil Tıp Başkanlığında travma nedeniyle yatış yapılan olguların
kayıtları geriye dönük olarak analiz edildi. Olgulara ait demografik veriler, acil servise kabul şekli, acil servis tanısı, acil serviste geçen süre, yatırılan klinik, yatış süresi ve mortalite verileri
toplandı. Elde edilen veriler istatistiksel olarak karşılaştırıldı.
Bulgular: Belirlenen süre içerisinde travma nedeniyle toplam
551 olguya yatış yapıldığı tespit edildi. Bunlarda 20 tanesinin
acil servise başvuru şekli ile ilgili veri bulunamadı. 531 olgunun 234 (%44,07) ünün Acil Servise ambulans ile getirildiği,
297 (%55,93) olgunun ise kendi imkanları ile başvurduğu tespit edildi. Ambulans ile getirilen olguların yaş ortalaması 41,75
(min:1, maks:92), iken kendi imkanları ile başvuran olguların
yaş ortalaması 38,94 (min:1, maks:91) idi. Ambulans ile gelenlerde ateşli silah yaralanması (109 olgu, %46,5) en sık acil servis
tanısı idi. En sık yatırılan klinik ortopedi kliniği (92 olgu %39,3)
idi. Kendi imkanları ile başvuranlarda ise en sık tanı femur fraktürü (41 olgu %13,8) ve en sık yatış yapılan klinik yine ortopedi
kliniği (135 olgu %45,4) idi. Hastanede ortalama yatış süresi
ambulansla gelenlerde 24,41 gün (min:1 -maks:182) kendi imkanları ile başvuranlarda ise 14,76 (min:1-maks:140) gün idi. 3
aylık mortalite oranı ambulans ile gelenlerde %10,2 (24 olgu)
iken kendi imkanları ile başvuranlarda %5,7 (17 olgu) idi. Mortalite (p:0,087) ve yatış süreleri (p:0,896) ambulans ile gelenlerde yüksek olmasına rağmen bu farklılık istatistiksel olarak anlamlı değildi. Tartışma ve Sonuç: Çalışma bulgularından elde
edilen verilere göre travma nedeniyle yatırılan olgularda, olgunun ambulansla getirilmiş olması mortalite ve yatış sürelerini
artırmasına rağmen bu farkın anlamlı olmadığı değerlendirilmektedir. Bu sonucun travma olguları için hastane önce acil
sağlık hizmetinin daha etkin verilmesine olan ihtiyacın dolaylı
bir göstergesi olduğu değerlendirilmektedir.
[PB - 272]
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi
Kliniği’nde saptanan spontan nontravmatik
gazlı ganren: Olgu sunumu
OKTAY ÇELİK, ALİ ÖZER, PINAR SARKUT, SADIK KILIÇTURGAY
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Bursa
Amaç: Nadir görülen spontan nontravmatik gazlı gangren
hastalığı saptanan bir hastayı sonraki olgulara örnek teşkil etmesi nedeni ile sunulmaya uygun görüldü. Gereç ve Yöntem:
Hastanemiz genel cerrahi kılınığınde tedavi gören 29 yaşındaki herhangi bir travma öyküsü olmayan erkek hastanın verileri incelendi. Tartışma: İki gün önce odun kesme öyküsü olan
hasta göğüs sağ tarafta ve omuzda ağrı nedeni ile dış merkeze
müracaat etmiş. Rotator cuff yırtığı tanısı ile NSID verilmiş. Şikayetleri geçmemesi ve göğüs sağ tarafta kızarıklık başlaması
üzerine acil polikliniğinde değerlendirilen hasta enfeksiyon
hastalıkları kliniğine yatırıldı. Romatizmal hastalık öyküsü
mevcut. Soy geçmiş ve alışkanlıklarında özellik yok. Laboratuvar: lok:16.000 (%94 pnl) Üre:60 krt:1,2 CK:1082 CK-MB:80
dışında belirgin özellik yok. Hastanın yatışından 1 saat sonra
vücudundaki nekrotik alanlar ilerlemesi üzerine genel cerrahi
konsültasyonu istendi. Şuur bozuldu, uykuya meyil arttı. Hasta
acil ameliyata alındı. göğüs 2/3 ile karın 2/3’üne debridman ve
VAC yapıldı. 12 saat sonra nekrozun ilerlemesi üzerine hasta
yeniden ameliyata alınıp sağ kol dirseğe kadar ve skrotuma
kadar olan ön ve arka gövde debridmanı yapıldı. Hasta 2 kez
130
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
debridmana ve agresif tedaviye rağmen yatışının 14. saatinde
ex oldu. Alınan örneklerden yapılan Gram boyama: Gr + kok,
Kültür (bactec): üreme yok. Patoloji: gangrenoz inflamsayon+
myonekrozus olarak geldi. Gazlı ganren clostridium cinsi anaerob bakterilerin toksinlerinin yol açtığı kas nekrozu, sistemik
toksitite ve vaskuler hemoliz ile karakterize bir hastalıktır.
Sıklıkla travmatik kirli yaralanmalarda görülür. Ancak cerrahi
işlemlerden sonrada nadir olsa da görülebilir. Spontan nontravmatik gazlı ganren(SNGG) ise çok nadir görülen herhangi
bir bakteri girişi tespit edilmeyen tedaviye rağmen son derece
mortal (%70-100) seyreden bir hastalıktır. Sonuç: Hastalığın
tanısının konması için öncelikle ayırıcı tanıda akılda tutulmalı
ve çok hızlı hareket ederek nekroze alanlar debride edilmelidir.
[PB - 273]
Rektus kılıf hematomu: Olgu serisi
TUBA ATAK, ÖZGÜR EKİNCİ, CENGİZ MADENCİ, BÜŞRA BURCU,
GÜLBEY TURAN, RAFET YİĞİTBAŞI, ORHAN ALİMOĞLU
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, İstanbul
Amaç: Rektus kası kılıfı hematomları; anterior rektus abdominis kılıfının içindeki epigastik damarların rüptürü veya rektus
kası liflerinin yırtılması sonucu kanın rektus kılıfı içinde toplanması ile oluşmaktadır. Bu yazıda rektus hematomu tespit edilen
8 olgunun demografik özellikler, etyoloji açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Aralık 2011- Aralık 2012
tarihleri arasında karın ağrısı şikayeti ile başvuran ve rektus kılıf
hematomu tespit edilen 8 olgu retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: Hastaların 6’sı (%75) kadın, 2’si (%25) erkek olup yaş
ortalaması 56 yıl (aralık: 19-80 yıl) idi. Karın ağrısı (%75) en sık
görülen başvuru şekli idi. Etyoljide 5 olgu spontan, 1 olguda
ağırlık kaldırma, 1 olguda düşme ve bir olguda trafik kazasına
bağlı travma öyküsü vardı. Ek hastalık yönünden 3 olguda kapak replasmanı, 1 olguda pulmoner emboli, 1 olguda koroner
arter hastalığı ve 1 olguda atrial fibrilasyon öyküsü mevcuttu.
Üç olgunun warfarin, 2 olgunun enoksaparin, 1 olgunun klopidogrel kullandığı öğrenildi. Başvuru anında 5 olguda anemi
tespit edildi. INR değeri üç olguda yüksek diğer olgularda normal sınırlarda idi. Beş hastada transfüzyon ihtiyacı oldu. Eritrosit (ortalama 1,85 ünite, aralık 0-7ünite) ve taze donmuş plazma transfüzyonu (ortalama 0.75, aralık: 0-5 ünite) ile replasman
yapıldı. Olguların tamamı konservatif yaklaşım ile tedavi edildi.
Hiçbir olguda mortalite görülmedi. Ortalama yatış süresi 3.3
gün (aralık: 1-8 gün) idi. Tartışma ve Sonuç: Rektus kılıf hematomu; anemi, abdominal kitle veya akut karın bulgularıyla
gelen antikoagülan kullanım öyküsü olan hastalarda akılda tutulmalıdır. Erken tanı gereksiz cerrahi girişimlerden kaçınmada,
mortalite ve morbiditeyi azaltmada son derece önemlidir. Tedavide ilk planda konservatif yaklaşım uygulanmalıdır.
[PB - 274]
Yangında kalarak burun kılları yanan ve
acilde entübe edilen hasta
AYKUT AKSELİ1, AYTÜL AKSELİ2, İSMAİL MURAT OK1,
SERHAT ÖRÜN1, BEKİR DAĞLI1
Adnan Menders Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın
Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın
1
2
Olgu Sunumu: 19 yaşında erkek hasta evinde çıkan yangını
söndürmeye çalışırken alevlere ve sıcak dumana maruz kalPOSTER BİLDİRİLER
mış. Bunun sonucu burun kılları yanmış ve inahalasyon yanığı meydana gelmiştir. 112 ambulansı ile acil servise getirilen
hastanın ilk bakıda burun kılları, bıyıkları ve sakallarının uçları
yanmış. Burun mukozası hiperemik ve ödemli, farenks ve uvula
hiperemik, uvula hafif ödemli idi. Dil üzeri ve farenks siyah is ile
kaplı ve hasta siyah renkli balgam çıkartmakta idi. Vital bulguları stabil ve konuşması normal koopere oryante olan hastanın
nabzı 80/dakika, tansiyon arteriyal 140/100 mmHg, parmak
ucu probu ile bakılan saturasyonu %97 idi. Hasta monitörize
edildi. Havayolunda ödem gelişmesini önlemek için antiödem
medikal tedavi başlandı. 3 saat sonra hastada nefes darlığı ve
ajitasyon gelişmesi, saturasyonunun düşmeye başlaması üzerine hastanın solunum yollarında ödem ve Akut Respiratuar
Distress Sendromu (ARDS) gelişmeye başladığı düşünülerek
hasta acil yoğun bakım ünitemize yatırıldı ve entübe edildi.
Ardından mekanik ventilatöre bağlandı. Yoğun bakımda sedatize edilerek mekanik ventilatöre bağlı halde takip edilen
hasta ARDS tablosunun düzelmesini takiben ekstübe edildi.
Bir süre daha ekstübe vaziyette yoğun bakımda takip edilen
hasta poliklinik kontrolleri planlanarak taburcu edildi. Özellikle
sıcak duman inhalasyonuna bağlı solunum yolu yanıklarında
solunum yollarında ödem gelişmesi ve ARDS gibi ilk 24 saatte ortaya çıkan iki ciddi tablo vardır. O nedenle bu tip hastalar
yoğun bakımda takip edilmeli, sık aralıklarla akciğer oskültasyonu ve orofarenks muayeneleri tekrarlanarak solunum yollarında ödem gelişip gelişmediğine bakılmalı. Hastanın solunum
yollarında ödem gelişme riski yüksek ise hasta gecikmeden entübe edilmelidir. Çünkü solunum yolları ödem sonucunda obstrükte olacak olursa hasta entübe edilemeyecek hale gelebilir.
Bu aşamadan sonra ise hasta entübe edilemediğinden klinik
tablo çok daha sıkıntılı hale gelebilmektedir.
[PB - 275]
Difenilmetan-4,4 di-izosiyanat isimli kimyasalı
içeren izolasyon malzemesinin basınçlı kutusunun
inflak etmesi sonrasında oluşan yüz yanığı
CENK MELİKOĞLU1, MUSTAFA SÜTÇÜ1, ARZU YALÇIN2
Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Plastik Cerrahi Kliniği, Şanlıurfa
2
Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, İzmir
1
Amaç: Difenilmetan-4,4- İzosiyanat isimli izolasyon maddesi
içeren basınçlı kutunun ateşe atılması sonucu inflak etmesi
neticesinde gelişen yüz yanığının tedavisi ve yönetimi ile nadiren yanığa sebep olabilen anlatılan kimyasalın karekteristik
özelliklerinin sunumu yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: 5 yaşında
erkek hasta yüzündeki yanıklar ve laserasyonlar nedeniyle dış
merkezden klniğimize yönlendirildi. (Resim-1) Öyküsünden
evinden aldığı basınçlı kutuyu ateşe attığını ve kısa bir süre
sonra kutunun inflak ettiği öğrenildi. Yapılan muayenede yüzün kısmen katranla kaplandığı ve nazal dorsum ile kaş üzerindeki parçalı laserasyonların dış merkezde sutüre edildiği ve
1. derece ve 2. derece yanık alanları görüldü. Bulgular: Hasta
ameliyathaneye alınarak yüzündeki yabancı madde kalıntıları uzaklaştırıldı, laserasyonları usulüne uygun olarak yeniden
onarıldı. Göz kliniğince değerlendirildi ve epitel hasarının olmadığı görüldü. Hasta medikal tedavisi düzenlenerek taburcu
edildi. Pansuman ile ayaktan takip edildi. 6 ay süresince skatrizan tedavi ve güneş koruyucu uygulandı. (Resim-2) Tartışma
ve Sonuç: Poliüretan, kauçuk yerine kullanılmak üzere yeni
bir ürün bulma çalışmaları yapan ünlü bilim adamı Prof. Otto
Bayer tarafından 2. Dünya Savaşının ilk yıllarında üretilmiştir.
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
Difenilmetan-4,4 Di-izosiyanat içerir.Kapı cam boşluk alanlarının dolurulmasının yanında yapıların izolasyonuna kadar sanayide geniş kullanım lanına sahiptir. B3 yanmazlık sınıfında
olmalarına karşın bazı katkılarla B2 ve B1 ve hatta A sınıfı (A1
hiç yanmaz A2 zor yanıcı)yanmazlık düzeyine çekilmektedirler.
Yangından korunmak amacıyla yanmazlık sınıfı yüksek malzemelerin kullanımı bu tür kimyasalla ortaya çıkan sunduğumuz
vakadaki yüz yanığının da da daha iyi prognozlu seyretmesine
yol açmıştır. Kimyasal madde hastanın yüzüne ciddi oranda
yapışmasına rağmen alev almayarak 3. Derece yanık oluşumundan hastayı korumuştur. Difenilmetan-4,4 Di-izosiyanat
kimyasal maddesi sanayi kullanımından önce çeşitli uygulamalarla yanıcılığı azaltılmış olsada alev ile temas ettiğinde
özellikle içinde bulunduğu basıçlı kutunun inflak etmesinden
sonra yanıklara yol açabilmektedir.
[PB - 276]
Çakmak gazı patlaması sonucu meydana gelen
flash yanığı: Dört olgu sunumu
ABDUL KERİM YAPICI1, İBRAHİM ARZIMAN2, ÜMİT KALDIRIM2,
ŞÜKRÜ ARDIÇ2, SALİM KEMAL TUNCER2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi
Anabilim Dalı, Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
1
Amaç: Uçucu maddeleri içeren ürünler ucuz, kolay bulunan
yasal maddelerdir. Çakmak gazı %75-89 bütan ve %5-25 isobutan içerir. Bütan gazı çakmaklarda yakıt olarak ve sprey
ürünlerde itici gaz olarak kullanılır. Çakmak gazının solunması
öfori ve halüsinasyona neden olur. Kolay elde edilebilir olması
nedeni ile 18 yaş altı çocuklarda kullanımı yaygındır. Solunum
depresyonuna, akut solunum yetmezliği sendromuna, kalp
kası üzerine direkt etki ile ani ölümlere neden olabilmektedir.
Bu olgu sunumumuzda, araba içerisinde çakmak gazı doldururken patlama meydana gelmesi sonucunda el ve yüzlerinde
yanık oluşan 4 vaka sunulmuştur. Olgu Sunumu: Yaş ortalaması 21 olan 4 erkek hasta, her iki el ve yüzlerindeki yanıklar
nedeniyle acil servise başvurdu. Araba içerisinde çakmaklarına
gaz doldurduklarını ifade eden ancak yüksek olasılıkla çakmak
gazı soluyan 4 hasta, içlerinden birisinin sigarasını yakmak
amacı ile çakmağını çakmasıyla patlama meydana geldiğini
ve sonrasında el ve yüzlerinin yandığını ifade etmektedirler.
Yapılan muayenelerinde; birisinin her iki el ve yüzünde yaygın
bülleri içeren, total vücut alanının %8’ini kaplayan ikinci derece yanık alanlarının olduğu görüldü. Diğer bir hastanın sol
elde daha fazla olmak üzere her iki el dorsalinde 2. derece ve
yüzünde 1. derece yanık alanları izlendi. Diğer iki hastanın ise
ellerinde ve yüzlerindeki eritem 1. derece yanık olarak değerlendirildi. %8 yanığı olan hasta, yanık merkezine yatırıldı. Diğer hastalar pansumanları yapılarak ayaktan takip edildi. Yanık
merkezinde takip ve tedavisi yapılan hastada herhangi bir pulmoner komplikasyon gelişmedi ve tüm yanık yaraları 13. günde epitelize oldu. Diğer hastalar ayaktan takipleri sonucunda
7. günde tamamen iyileşti. Tartışma: Türkiye’de uçucu madde
kullanım oranı %5.1 civarındadır. Çakmak gazı direkt toksik etki
ile ani ölümlere neden olabildiği gibi gazın patlamasına bağlı
meydana gelen yanıklarla beraber inhalasyon yaralanması oluşabilmekte ve bu geç dönemde ölüme neden olabilmektedir.
Özellikle kapalı alanlarda oluşan bu tip yaralanmalarda hastaların inhalasyon yaralanması açısından da değerlendirilmeleri
gerekmektedir.
131
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
[PB - 277]
Hastanın tuz ruhu (HCL) ile tatuaj çıkarma
uygulaması sonrasında gelişen kimyasal yanık
CENK MELİKOĞLU1, MUSTAFA SÜTÇÜ1,
MUSTAFA ÖKSÜZ2, ARZU YALÇIN3
Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Plastik Cerrahi Kliniği, Şanlıurfa
2
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Plastik Cerrahi Anabilim Dalı, Manisa
3
Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, İzmir
1
Amaç: Hidroklorik asit (HCL), hidrojen ve klor elementlerinden
oluşan, oda sıcaklığında ve normal basınç altında gaz halinde
bulunan bir kimyasaldır. Halk arasında tuz ruhu olarak da bilinir ve yüzey temizliği amacıyla kullanımı yaygındır. 9. yüzyılda
Fars simyacı Cabir bin Hayyan tarafından keşfedilmiştir. Gereç
Yöntem: 43 yaşındaki erkek hasta sosyal yaşamında kendisi
için sıkıntı yarattığı gerekçesiyle sağ ön kol fleksör yüzde bulunan dövmesini silmek için yaklaşık 200 cc tuz ruhunu bu bölgeye uyguladığını belirtti. Bu işlemi daha önce bir arkadaşının
önerisi üzerine ilk olarak omuz bölgesindeki dövmeli alana
uyguladığını ve fayda gördüğünü iddia etmekteydi. Yapılan
muayenesinde sağ ön kolda fleksör yüzde yaklaşık 10x20 cm
ebadında nekrotik doku içeren eskarlı alan gözlendi. Hastanın
belirttiği ve HCL’yi daha önce uyguladığı deltoid bölge incelendiğinde ise skarlı alan içinde kısmen silinmiş dövme kalıntıları gözlendi. (Resim-1) Bulgular: Sağ ön kol bölgesindeki
mevcut eskarlı alan genel anestezi altında tabanda kanamalı
odaklar elde edilene kadar debride edildi.(Resim-2) Operasyonun ardından hasta ikici seansta greftlenmek üzere taburcu
edildi. Fakat hasta deri grefti ile onarım operasyonunu kabul
etmediği için ayaktan takiplerine devam edildi ve 8. haftada
yanık alanının tamamen epitelize olduğu görüldü. (Resim-3)
Tartışma ve Sonuç: HCL kimyasal ajanı ile oluşan yanıklarda
bu ajan protein denaturasyonunun bir sonucu olarak deride
gri-kahverengi renk değişikliğine yol açar. Oluşan kimyasal yanığın ciddiyeti ajanın pH, konsantrasyonu, temas süresine göre
değişiklik göstermekle birlikte; HCL proteinlerin denatürasyonuna yol açarak kuagülasyon nekrozu ile beraber seyreden 3.
derece derin yanıklara neden olabilir.
[PB - 278]
Skalpteki açık yaranın rekonstrüksiyonunda
aşamaların azaltılması
FİKRET EREN1, CENK MELİKOĞLU1,
SİNAN ÖKSÜZ2, BÜLENT TEKEREKOĞLU1
Etimesgut Asker Hastanesi, Plastik Cerrahi Kliniği, Ankara
GATAHaydarpaşa Eğitim Hastanesi,
Plastik Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul
1
2
Amaç: Saçlı derideki açık yaraların tedavisinde en sık olarak
mevcut defekt alanının deri greftiyle kapatılması ve bu alanın
iyileşmesi beklenmektedir. Daha sonra bu alana saçlı derinin
getirilmesini sağlamak için doku genişletici yerleştirilmesi ve
bundan yaklaşık 8-10 hafta sonra da saçlı deri rotasyon flebi
ile defekt alanının kapatılmasını içeren ek iki cerrahi prosedür
daha uygulamak gerekmektedir. Gereç ve Yöntem: 30 yaşında
erkek hasta sol oksipital bölgede yaklaşık 10x5 cm’lik iki aydır
mevcut olan iyileşmeyen yarası nedeniyle kliniğimize başvurdu. Hastanın öyküsünden çocukluğundan beri bu bölgesinde
bulunan yanık nedeniyle oluşmuş alopesik alanın eksize edil132
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
diği ve saçlı derinin primer olarak onarılmış olduğu anlaşıldı.
(Resim-1) Hastanın takibinde mevcut cerrahi sahada gerginlik
sonucu fleplerde nekroz gelişmesi sonrası hasta kliniğimize refere edildi. Bulgular: Genel anestezi altında mevcut açık yara
uyluk bölgesinden alınan parsiyel kat deri grefti ile onarıldı.
Aynı seansta planlama yapılarak doku genişletici oksipital bölgeye yerleştirildi. Greftin ve operasyon insizyonlarının iyileşmesi beraber gerçekleşti. Postop 15. gün doku genişletici şişirilmeye başlandı. Postop 10. hafta doku genişletici çıkarıldı ve
defekt alanı dezepitelize edildikten sonra saçlı deri flebi bu alana adapte edildi. Hastanın takiplerinde herhangi bir sorun yaşanmadı. (Resim-2) Tartışma ve Sonuç: Saçlı derideki mevcut
skatrisyel alanlar basit prosedürlerle primer kapatılabilecekmiş gibi görünebilmektedir. Biz hastamızda mevcut açık yarayı
parsiyel kat deri grefti ile onarıp aynı seansta occipital bölgeye
doku genişletici uygulaması yaparak hastanın bu süreçte daha
konforlu olmasını amaçladık. Ayrıca greftin iyileşmesi sürecini
de hastanın tedavisini yavaşlatmasının önüne geçmeye çalıştık. Bu uygulamayla bu tür hastaların tedavi aşamalarının azaltılabileceğini ortaya koymayı amaçladık.
[PB - 279]
Likit petrol gazına bağlı el ve yüz yanığı:
Olgu sunumu
ABDUL KERİM YAPICI1, İBRAHİM ARZIMAN2, ÖZGÜR SEZER2,
ŞÜKRÜ ARDIÇ2, ÜMİT KALDIRIM2, MEHMET ERYILMAZ2
1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi
Anabilim Dalı, Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
Giriş: Likit petrol gazı (LPG), ham petrolün damıtılması ve
parçalanması esnasında elde edilir. Basınç altında sıvı olarak
tüplerde veya tanklarda kolay depolanan ve taşınan LPG, mutfaklarda, sanayide, ısınma ve aydınlatmada ve günümüzde
özellikle taşıtlarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Biz burada,
LPG sızıntısına bağlı araç içerisinde meydana gelen patlama
sonucunda el ve yüzlerinde yanık oluşan 3 olgudan bahsedeceğiz. Olgu Sunumu: 17, 19 ve 21 yaşlarında 3 erkek olgu el ve
yüzlerindeki yanıklar nedeni ile acil servise başvurdular. Park
halindeki LPG’li araç içerisinde otururken, içlerinden birisinin
sigara yakmak amacı ile çakmağı çaktığında patlama meydana
geldiğini ifade eden hastaların yapılan fizik muayenelerinde
el ve yüzlerinde ikinci derece yanık olduğu görüldü. Yanıkları
daha az olan 2 hasta, pansumanı yapılarak ayaktan takip edilmek üzere taburcu edildi. Bu hastaların yanık alanları 1. haftada epitelize oldu. Yanıkları daha fazla olan ve yanık merkezine
yatırılarak takip ve tedavisine başlanan diğer hastanın ise yanık alanları 14. günde tamamen epitelize oldu. Tartışma: LPG
renksiz ve kokusuz bir gazdır. Ancak oluşabilecek bir sızıntının
hemen anlaşılması için rafinerilerde özellikle kokulandırılmıştır. Son yıllarda araçlarda kullanımı giderek artan LPG’ ye bağlı
yaralanmalarda artış olmuştur. Kokulandırılmasına rağmen, bu
olgularımızda olduğu gibi, araç içerisine olan sızıntı fark edilememiştir. Bu tip araçları kullanan kişiler sızıntı tehlikesine karşı
uyanık olmalı ve böyle bir durumda gaz bağlantısını kesmeli,
aracı havalandırmalı ve kesinlikle araç içerisinde çakmak, kibrit
yakmamalıdırlar. Ayrıca otomobillerde LPG dönüşümü tecrübeli kişiler tarafından yapılmalı ve LPG’li araçların bakımları periyodik olarak yaptırılmalıdır.
POSTER BİLDİRİLER
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
[PB - 280]
[PB - 281]
Silindirik pres ütüye bağlı el yanığı: Olgu sunumu
Yüksek voltaj elektrik yaralanmasına bağlı
dissemine intravasküler koagulasyon gelişimi
ABDUL KERİM YAPICI1, ÜMİT KALDIRIM2, MURAT EROĞLU3,
İBRAHİM ARZIMAN2, ŞÜKRÜ ARDIÇ2
1
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi
Anabilim Dalı, Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Ankara
3
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Acil Servisi, İstanbul
Amaç: Silindirik pres ütü; çarşaf, masa örtüsü perde gibi düz ve
geniş çamaşırların ütülenmesinde kullanılan büyük bir ütü makinesidir. Otel, hastane, restoran, misafirhane gibi yerlerde kullanılmaktadır. Biz burada silindirik pres ütüye sıkışma sonucu
elde meydana gelen ezilme yaralanması ve yanık olgusundan
bahsedeceğiz. Olgu Sunumu: 47 yaşında erkek hasta sol elindeki yanık nedeni ile acil servise başvurdu. Arkadaşı silindirik
pres ütü ile ütü yaparken ona yardım ettiğini ve bu esnada silindirler arasına elinin kaza ile sıkıştığını ifade eden hastanın yapılan fizik muayenesinde, sol el dorsal ve volari ulnar yarısında
ve 2. 3. 4. ve 5. parmakların dorsalinde 2. ve 3. derece yanık olduğu görüldü. El filmi normal olarak değerlendirildi. Pansuman
yapıldıktan sonra yanık merkezine yönlendirildi. Burada gün
aşırı pansuman ile ayaktan takip edildi ve 3 hafta sonra debridman-grefteleme operasyonu uygulandı. Başarıyla sonuçlanan
ameliyat sonrası hasta, bası eldiveni kullanmaya başladı ve fizik tedavi egzersizlerine devam edildi. Tartışma: Günümüzde
kullanılan silindirik pres ütüler daha güvenli olmasına rağmen
halen yaralanmalar meydana gelmektedir. Silindirler arası yüzeyde ısı 160 dereceye kadar yükselmektedir. Bu yüksek sıcaklık ve basıncın etkisi ile amputasyona kadar gidebilen derin el
yanıkları ve ezilme yaralanmaları meydana gelebilmektedir. Bu
makineleri kullanan kişilere, meydana gelebilecek yaralanmalar açısından gerekli eğitimler verilmeli ve tecrübesiz kişilerin
bu tip makineleri kullanmaları engellenmelidir.
POSTER BİLDİRİLER
P O STE R
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
ŞAHİN KAHRAMANCA1, İBRAHİM ÇOLHAN2, OSKAY KAYA1,
HAKAN GÜZEL1, TEVFİK KÜÇÜKPINAR1
1
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği, Ankara
2
Kurtalan Devlet Hastanesi, Siirt
Amaç: On dokuzuncu yüzyılda Edison’un ampulü icadıyla
başlayarak hayatımızın her safhasında vazgeçilmez hale gelen, doğru kullanıldığında yaşamı kolaylaştırırken, tedbirsizlik
anında karşılaşabilecek en büyük fiziksel travmalardan birine
dönüşebilen güç: Elektrik. Travma elektrik akımının yoğunluğuna, temas ettiği yüzeye ve temas süresine bağlıdır. Elektrik
akımı, düşük (<1000 volt) ve yüksek voltaj (>1000 volt) olarak
ikiye ayrılır. Gereç ve Yöntem: 34000 Volta maruz kalarak DİC
gelişen hastayı sunacağız. Bulgular: Yüksek gerilim hattında
34000V elektriğe maruz kalarak 5 metre yüksekten düşen 32
yaşında erkek hastanın acildeki ilk muayenesinde, hasta nonkoopere ve dezoryante idi. Ekstremitelerde üçüncü derece
yanıklar saptanmıştı. Rebound, defans yoktu. Hgb: 15.2 g/dl,
INR: 1.56, ptz: 17.2, Plt: 302000, batın USG’de minimal sıvı, bir
saat sonra Hgb 8.3 g/dl ve USG’ sinde batın içi yaygın sıvı saptandı. Bu esnada hastada solunum arresti gelişti. Acil operasyona alınan hastada batında 1000 cc defibrine mayi saptandı.
Postoperatif birinci saatte drenlerden 1500cc hemorajik mayi
gelmesi üzerine relaparatomi yapıldı. Plt: 26000, Hgb: 2.8g/dl,
INR, aptt ölçülemeyecek değerdeydi. Hasta intra operatif ex
oldu. Tartışma ve Sonuç: Yüksek voltaj elektriğe maruz kalan
kişilerde DIC, derin organ yanıkları, ventriküler fibrilasyon ve
ani ölüme kadar varan klinikler görülmektedir. Bu sebepledir
ki; yüksek gerilim hattında çalışan işçilerin, koruyucu kıyafetler
ve aletler ile çalıştırılmaları ve bunların kontrolünün yapılması
gerekliliği, insan hayatına verilmesi gereken değere karşı bir
borçtur.
133
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
134
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
POSTER BİLDİRİLER
YAZAR DİZİNİ
A
BUMAHFOOZ MM............ SB-89
ABUOĞLU H............................... PB-38
ACAR A........................................ PB-108
ACAR A........................................ SB-14
ACAR A........................................ SB-28
ACAR A........................................ SB-66
ACAR A........................................ SB-67
ACAR A........................................ SB-81
ACAR A........................................ SB-9
ACAR A........................................ SB-92
ACAR H........................................ SB-61
ACAR M....................................... PB-3
ACAR T......................................... PB-15
ACAR T......................................... PB-187
ACAR T......................................... PB-92
ACET E.......................................... PB-185
ADAM G...................................... PB-13
ADNAN ÖZPEK A..................... SB-6
AĞALAR F................................... SB-32
AĞCA B........................................ PB-14
AĞCAOĞLU O............................ SB-100
AĞCAOĞLU O............................ SB-4
AĞCAOĞLU O............................ SB-87
AĞCAOĞLU O............................ SB-98
AHMET ZİYA BALTA AZ........... SB-71
AKAN A........................................ SB-78
AKARSU C................................... PB-208
AKARSU C................................... SB-13
AKARSU C................................... SB-68
AKAY S......................................... PB-134
AKAYDIN M................................ PB-120
AKBULUT G................................ PB-255
AKBULUT H................................ PB-243
AKBULUT S................................. PB-126
AKÇAM Tİ.................................... SB-46
AKDEMİR R................................. PB-188
AKDEMİR R................................. PB-190
AKDEMİR S................................. PB-126
AKGUL S...................................... PB-218
AKGUL S...................................... PB-98
AKGUL S...................................... PB-99
AKGÜL S...................................... PB-211
AKGÜN İE.................................... PB-1
AKGÜNER T................................ PB-206
AKGÜNER T................................ PB-92
AKIN ML ..................................... PB-84
AKINCI M..................................... PB-127
AKINCI M..................................... PB-128
AKINCI M..................................... PB-129
AKINCI M..................................... PB-130
AKINCI M..................................... PB-131
AKINCI M..................................... PB-132
AKINCI M..................................... PB-146
AKINCI M..................................... PB-204
AKINCI M..................................... SB-69
AKKAS M..................................... PB-27
AKKAS M..................................... SB-63
YAZAR DİZİNİ
AKKAŞ M..................................... SB-35
AKKÜÇÜK S................................ PB-180
AKKÜÇÜK S................................ PB-194
AKKÜÇÜK S................................ PB-199
AKKÜÇÜK S................................ PB-200
AKKÜÇÜK S................................ PB-268
AKKÜÇÜK S................................ PB-76
AKKÜÇÜK S................................ PB-77
AKPINAR MY.............................. PB-125
AKSAKAL N................................ SB-31
AKSAKAL N................................ SB-87
AKSELİ A...................................... PB-175
AKSELİ A...................................... PB-175
AKSELİ A...................................... PB-176
AKSELİ A...................................... PB-176
AKSELİ A...................................... PB-274
AKSELİ A...................................... PB-274
AKSOY SÖ.................................. SB-33
AKSOY H...................................... PB-213
AKSOY H...................................... PB-214
AKSOY H...................................... PB-50
AKSOY M..................................... SB-87
AKSOY SÖ................................... PB-160
AKSOY Y...................................... PB-170
AKSOY Y...................................... PB-198
AKSOY YE.................................... PB-55
AKSU NM.................................... PB-27
AKSU NM.................................... SB-35
AKSU NM.................................... SB-63
AKTAŞ S....................................... PB-163
AKYILDIZ H................................. PB-78
AKYÜZ F..................................... SB-97
AKYÜZ M..................................... PB-78
AKYÜZ Y...................................... SB-25
ALANBAY İ.................................. PB-228
ALBAYRAK D.............................. PB-213
ALBAYRAK D.............................. PB-214
ALBAYRAK D.............................. PB-50
ALBAYRAK D.............................. PB-91
ALBUZ Ö..................................... SB-21
ALDEMİR M................................ PB-243
ALEMDAR A............................... SB-78
ALİ DURAN A............................. PB-65
ALİ OSMAN YILDIRIM AO...... SB-71
ALİMOĞLU O............................. PB-178
ALİMOĞLU O............................. PB-68
ALİMOĞLU O............................. SB-30
ALİMOĞLU O............................. SB-6
ALİMOĞLU O............................. SB-66
ALİMOĞLU O............................. SB-7
ALİMOĞLU O ............................ PB-139
ALİMOĞLU O ............................ PB-273
ALİMOĞLU O ............................ PB-39
ALİMOĞLU O ............................ PB-58
ALİMOĞLU O ............................ PB-59
ALİMOĞLU O ............................ PB-95
ALIŞ H........................................... PB-209
ALIŞ H........................................... PB-263
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ALIŞ H........................................... SB-13
ALIŞ H........................................... SB-15
ALIŞ H........................................... SB-2
ALIŞ H........................................... SB-55
ALIŞ H........................................... SB-68
ALIŞ H........................................... SB-85
ALKAN M..................................... PB-106
ALKAN M..................................... PB-110
ALKAN M..................................... SB-101
ALKURT E.................................... PB-146
ALKURT E.................................... PB-204
ALKURT E.................................... SB-69
ALKURT EG................................. SB-65
ALLAHVERDİ TD....................... SB-17
ALPARSLAN N............................ PB-101
ALTAN A....................................... PB-91
ALTIN Ö........................................ PB-107
ALTIN Ö........................................ PB-251
ALTIN Ö........................................ SB-53
ALTIN Ö........................................ SB-67
ALTINEL Ö................................... PB-23
ALTINEL Ö................................... PB-269
ALTINEL Ö................................... PB-270
ALTINEL Y.................................... PB-215
ALTINTOPRAK F........................ PB-144
ALTINTOPRAK F........................ PB-147
ALTINTOPRAK F........................ PB-164
ALTINTOPRAK F........................ PB-184
ALTINTOPRAK F........................ PB-202
ALTINTOPRAK F........................ PB-69
ALTINTOPRAK F........................ PB-70
ALTINTOPRAK F........................ PB-71
ALTINTOPRAK F........................ PB-73
ALTIPARMAK MD...................... PB-49
ALTIPARMAK MD...................... PB-72
ALTUNTAŞ YE............................. SB-14
ANALAY H................................... SB-59
ANILIR E...................................... SB-7
ANILIR E....................................... PB-178
ANILIR E....................................... PB-95
ANUK T........................................ PB-197
ANUK T........................................ SB-17
ARAS Y......................................... PB-232
ARAS Y......................................... SB-44
ARDIÇ Ş....................................... PB-177
ARDIÇ Ş....................................... PB-23
ARDIÇ Ş....................................... PB-24
ARDIÇ Ş....................................... PB-25
ARDIÇ Ş....................................... PB-26
ARDIÇ Ş....................................... PB-269
ARDIÇ Ş....................................... PB-270
ARDIÇ Ş....................................... PB-271
ARDIÇ Ş....................................... PB-276
ARDIÇ Ş....................................... PB-279
ARDIÇ Ş....................................... PB-280
ARDIÇ Ş....................................... PB-82
ARDIÇ Ş....................................... SB-16
ARDIÇ Ş....................................... SB-64
DİZ İN
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
137
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
ARDIÇ Ş....................................... SB-8
ARDUÇOĞLU AM..................... PB-36
AREN A........................................ PB-140
AREN A........................................ PB-143
AREN A........................................ PB-242
AREN A........................................ PB-267
AREN A........................................ PB-89
ARI A............................................. PB-89
ARICI C......................................... PB-229
ARICI S......................................... PB-195
ARIK G.......................................... PB-27
ARIK K........................................... SB-20
ARIK M. K..................................... PB-233
ARIK MK....................................... PB-121
ARIK MK....................................... PB-13
ARIK MK....................................... PB-172
ARIKAN Y.................................... PB-32
ARIKAN S..................................... PB-127
ARIKAN S..................................... PB-128
ARIKAN S..................................... PB-131
ARIKAN S..................................... PB-132
ARIKAN Y..................................... PB-18
ARIKAN Y..................................... PB-19
ARIKAN Y..................................... PB-219
ARIKAN Y..................................... PB-238
ARIKAN Y..................................... PB-246
ARIKAN Y..................................... PB-31
ARIKAN Y..................................... PB-8
ARIKAN Y .................................... PB-12
ARIÖZ H....................................... PB-60
ARSLAN E.................................... PB-111
ARSLAN E.................................... PB-62
ARSLAN E.................................... PB-66
ARSLAN K.................................... PB-205
ARSLAN K.................................... PB-253
ARSLAN K.................................... PB-90
ARSLAN K.................................... SB-58
ARSLAN Y.................................... PB-144
ARSLAN Y.................................... PB-164
ARSLAN Y.................................... PB-184
ARSLAN Y.................................... PB-202
ARSLAN Y.................................... PB-69
ARZIMAN İ.................................. PB-177
ARZIMAN İ.................................. PB-228
ARZIMAN İ.................................. PB-23
ARZIMAN İ.................................. PB-24
ARZIMAN İ.................................. PB-25
ARZIMAN İ.................................. PB-26
ARZIMAN İ.................................. PB-269
ARZIMAN İ.................................. PB-270
ARZIMAN İ.................................. PB-271
ARZIMAN İ.................................. PB-276
ARZIMAN İ.................................. PB-279
ARZIMAN İ.................................. PB-280
ARZIMAN İ.................................. PB-82
ARZIMAN İ.................................. SB-3
ARZIMAN İ.................................. SB-64
ARZIMAN İ.................................. SB-8
138
ARZIMAN U................................ SB-16
ARZUMAN İ................................ PB-191
ASİL K........................................... PB-55
ASLAN A...................................... PB-58
ASLAN A...................................... PB-84
ASLAN S...................................... PB-3
ASLAN S...................................... PB-52
ASLAN S...................................... SB-62
ASLANER A................................. PB-57
ASLANER A................................. PB-61
ASLANER A................................. SB-103
ASLANER A................................. SB-56
ATAK T.......................................... PB-139
ATAK T.......................................... PB-273
ATAK T.......................................... PB-3
ATAK T.......................................... PB-39
ATAK T.......................................... PB-58
ATAK T.......................................... PB-59
ATALAN HK................................. SB-62
ATALAY S..................................... PB-38
ATAY A.......................................... PB-90
ATAY A.......................................... SB-58
ATICI AE....................................... PB-102
ATICI AE....................................... PB-105
ATICI AE....................................... PB-106
ATICI AE....................................... PB-110
ATICI AE....................................... SB-9
ATICI AE....................................... SB-92
ATILGAN D.................................. PB-51
ATİLLA HA................................... PB-192
AVCİL M....................................... PB-17
AVCİL M....................................... PB-176
AY S............................................... PB-253
AYDIN C....................................... PB-248
AYDIN C....................................... PB-255
AYDIN C....................................... PB-40
AYDIN C ...................................... PB-223
AYDIN H....................................... PB-146
AYDIN H....................................... PB-204
AYDIN H....................................... PB-258
AYDIN H....................................... SB-69
AYDIN İ......................................... PB-33
AYDIN İ......................................... PB-34
AYDIN İ......................................... PB-37
AYDIN İ......................................... PB-4
AYDIN K....................................... PB-232
AYDIN S....................................... PB-133
AYDOĞAN A............................... PB-180
AYDOĞAN A............................... PB-194
AYDOĞAN A............................... PB-199
AYDOĞAN A............................... PB-200
AYDOĞAN A............................... PB-268
AYDOĞAN A............................... PB-76
AYDOĞAN A............................... PB-77
AYDOĞAN Ü.............................. PB-243
AYDOSELİ A................................ PB-232
AYDOSELİ A................................ SB-44
AYFER ÖZBAŞ A........................ PB-22
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
AYGÜN R..................................... PB-114
AYKAS A...................................... SB-105
AYKAS A...................................... SB-54
AYTEKİN FÖ................................ PB-66
AZAMAT İ.................................... SB-38
AZAMAT İ.................................... SB-98
AZILI C......................................... PB-119
AZILI C......................................... PB-220
AZİRET M.................................... PB-111
AZİRET M.................................... PB-62
AZİRET M.................................... PB-67
B
ADEMLER S.......................... SB-15
BADEMLER S.............................. SB-2
BADEMLER S.............................. SB-85
BAL A........................................... PB-31
BAL A............................................ PB-12
BAL A............................................ PB-18
BAL A............................................ PB-19
BAL A............................................ PB-219
BAL A............................................ PB-238
BAL A............................................ PB-246
BAL A............................................ PB-32
BAL A............................................ PB-8
BALCI Z........................................ SB-36
BALIN S........................................ PB-102
BALIN S........................................ PB-103
BALIN S........................................ PB-104
BALIN S........................................ PB-105
BALIN S........................................ PB-107
BALIN S........................................ PB-108
BALIN S........................................ SB-101
BALIN S........................................ SB-28
BALIN S........................................ SB-53
BALİN S........................................ SB-92
BALTA AZ.................................... PB-181
BALTA AZ.................................... PB-84
BALTA AZ ................................... PB-56
BASIM P....................................... PB-161
BAŞ G........................................... PB-163
BAŞ G........................................... SB-6
BAŞ G........................................... SB-66
BAŞAK F....................................... PB-163
BAŞAR Y....................................... SB-98
BAŞBOZKURT M....................... PB-261
BAŞBUĞ M.................................. PB-126
BAŞKENT A................................. SB-94
BAŞOĞLU İ.................................. SB-15
BAŞOĞLU İ.................................. SB-55
BATMAN B.................................. PB-196
BATTAL M.................................... PB-1
BATTAL M.................................... PB-185
BAYKUŞ Y.................................... PB-133
BAYRAK AH................................ PB-1
BAYRAK S.................................... PB-168
BAYRAK S.................................... PB-64
YAZAR DİZİNİ
BAYRAKTAR A............................ SB-49
BAYRAKTAR A............................ SB-70
BAYRAKTAR B............................ PB-205
BAYRAKTAR B............................ PB-68
BAYRAM O................................. SB-84
BAYRAM O.................................. SB-40
BAYSAL A.................................... SB-43
BEKTAŞ H.................................... PB-140
BEKTAŞ H.................................... PB-168
BEKTAŞ H.................................... PB-64
BEKTAŞOĞLU HK...................... PB-158
BENEK S....................................... PB-127
BENEK S....................................... PB-128
BENEK S....................................... PB-129
BENEK S....................................... PB-130
BENEK S....................................... PB-131
BENEK S....................................... PB-132
BENEK S....................................... PB-146
BENEK S....................................... PB-204
BENEK S....................................... SB-69
BEYAZ Y....................................... PB-14
BİLDİ A......................................... PB-151
BİLDİK N..................................... SB-28
BİLDİK N...................................... PB-110
BİLDİK N...................................... PB-102
BİLDİK N...................................... PB-103
BİLDİK N...................................... PB-104
BİLDİK N...................................... PB-105
BİLDİK N...................................... PB-106
BİLDİK N...................................... PB-107
BİLDİK N...................................... PB-109
BİLDİK N...................................... PB-217
BİLDİK N...................................... PB-251
BİLDİK N...................................... SB-101
BİLDİK N...................................... SB-14
BİLDİK N...................................... SB-53
BİLDİK N...................................... SB-61
BİLDİK N...................................... SB-67
BİLDİK N...................................... SB-79
BİLDİK N...................................... SB-81
BİLDİK N...................................... SB-9
BİLDİK N ..................................... PB-7
BİLECİK T..................................... PB-149
BİLECİK T..................................... PB-151
BİLECİK T..................................... PB-36
BİLECİK T..................................... PB-54
BİLGE H........................................ PB-195
BİLGE H........................................ PB-222
BİLGEN E...................................... PB-21
BİLGEN K..................................... PB-122
BİLGEN K..................................... PB-79
BİLGİÇ Ç....................................... PB-178
BİLGİÇ İ........................................ SB-27
BİLGİÇ İ........................................ SB-36
BİLGİÇ İ........................................ SB-5
BİLGİÇ İ........................................ SB-91
BİLGİN Ç...................................... SB-17
BİLGİN İA..................................... PB-216
YAZAR DİZİNİ
BİLGİN İA..................................... SB-41
BİRİCİK A..................................... PB-195
BİROL S........................................ PB-120
BORAN Ç..................................... PB-9
BOSTANCI Ö............................... PB-93
BOSTANCI Ö............................... SB-57
BOSTANCI Ö............................... SB-95
BOYACIOĞLU Z......................... SB-39
BOYALI O..................................... PB-232
BOYALI O .................................... SB-44
BOZBIYIK O................................ PB-221
BOZBIYIK O................................ PB-248
BOZBIYIK O................................ PB-255
BOZDAĞ E.................................. PB-1
BOZDAĞ E.................................. SB-57
BOZDAĞ E.................................. SB-95
BOZDAĞ HG.............................. SB-46
BOZKURT B................................ PB-162
BOZKURT E................................. SB-57
BOZKURT E................................. SB-95
BOZKURT H................................ PB-111
BOZKURT MA............................ SB-55
BOZKURT MA............................ SB-82
BOZKURT Y................................. PB-138
BUĞDAYCI G.............................. PB-9
BULUT B...................................... SB-36
BURCU B...................................... PB-139
BURCU B...................................... PB-273
BURCU B...................................... PB-39
BÜLBÜLLER N............................ PB-53
BÜLBÜLLER N............................ PB-57
BÜLBÜLLER N............................ PB-60
BÜLBÜLLER N............................ PB-61
BÜLBÜLLER N............................ SB-103
BÜLBÜLLER N............................ SB-56
BÜYÜKAŞIK K............................. PB-64
BÜYÜKAŞIK K............................. PB-89
BÜYÜKAŞIK O............................ PB-9
BÜYÜKAŞIK S............................. SB-85
BÜYÜKER F................................. PB-178
C
AN U..................................... SB-101
CAN MF....................................... PB-174
CANBAK T................................... PB-163
CANBAY E................................... SB-39
CANDAŞ F................................... PB-245
CELEP B....................................... PB-12
CELEP B....................................... PB-18
CELEP B....................................... PB-19
CELEP B....................................... PB-219
CELEP B....................................... PB-238
CELEP B....................................... PB-246
CELEP B....................................... PB-32
CELEP B....................................... PB-8
CELEP B....................................... PB-31
CENGİZ F..................................... PB-134
CENGİZ F..................................... PB-65
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
CEVHEROĞLU C ....................... SB-38
CİHANGİROĞLU N................... SB-16
CİN N............................................ PB-260
COLAK EM.................................. PB-193
COLAK EM.................................. PB-75
COLAK EM.................................. PB-83
COLAK EM.................................. SB-10
COLAK EM ................................. PB-74
COŞAR A...................................... PB-26
COŞKUN A.................................. SB-96
COŞKUN AK................................ PB-264
COŞKUN İ.................................... PB-213
COŞKUN M................................. PB-148
COŞKUN M................................. PB-150
COŞKUN M................................. PB-81
COŞKUN M................................. SB-39
CULCU S...................................... PB-242
CÜCE F......................................... PB-56
DİZ İN
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
Ç
AĞIRICI U............................. SB-46
ÇAĞLAYAN K.............................. PB-66
ÇAKAN A..................................... SB-46
ÇAKAR E...................................... PB-168
ÇAKAR E...................................... PB-64
ÇAKAR MA.................................. PB-188
ÇAKAR MA.................................. PB-190
ÇAKMAK G.................................. PB-144
ÇAKMAK G.................................. PB-147
ÇAKMAK G.................................. PB-164
ÇAKMAK G.................................. PB-184
ÇAKMAK G.................................. PB-202
ÇAKMAK G.................................. PB-69
ÇAKMAK G.................................. PB-70
ÇAKMAK G.................................. PB-71
ÇAKMAK G.................................. PB-73
ÇAKMAK S.................................. SB-19
ÇAKMAZ R.................................. PB-9
ÇAKMUR H................................. SB-17
ÇALIŞ H........................................ PB-212
ÇALIŞ H........................................ PB-229
ÇALIŞ H........................................ PB-266
ÇALIŞKAN M.............................. SB-6
ÇALIŞKAN M.............................. SB-66
ÇAPKİS Y...................................... PB-11
ÇAPKİS Y...................................... PB-29
ÇAPRAZ M ................................. PB-218
ÇAYCI M....................................... PB-101
ÇAYCI M....................................... PB-42
ÇAYNAK M................................. SB-100
ÇEÇE H......................................... PB-41
ÇELEBİ F...................................... PB-184
ÇELEBİ F...................................... PB-202
ÇELEBİ F...................................... PB-222
ÇELEBİ F...................................... PB-69
ÇELİK A........................................ PB-120
ÇELİK A........................................ PB-207
ÇELİK AŞ...................................... PB-120
139
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
ÇELİK M. F................................... PB-209
ÇELİK M. F................................... SB-13
ÇELİK O........................................ PB-272
ÇETİN DA.................................... SB-96
ÇETİN K........................................ PB-104
ÇETİN K........................................ PB-251
ÇETİNKÜNAR S.......................... PB-67
ÇETİNTAŞ D................................ PB-192
ÇEVİK A........................................ PB-103
ÇİÇEK Eİ....................................... PB-261
ÇİÇEK F........................................ PB-236
ÇİFTCİ A....................................... PB-150
ÇİFTCİ A....................................... PB-81
ÇİFTÇİ R....................................... PB-116
ÇİFTÇİ R....................................... PB-16
ÇIKMAN Ö................................... PB-121
ÇIKMAN Ö................................... PB-13
ÇIKMAN Ö................................... PB-172
ÇIKMAN Ö................................... PB-233
ÇINAR E....................................... PB-191
ÇINAR H. U................................. PB-237
ÇİTGEZ B..................................... PB-185
ÇOLAK E...................................... PB-142
ÇOLAK E...................................... PB-182
ÇOLAK E...................................... PB-20
ÇOLAK E...................................... SB-76
ÇOLAK E...................................... SB-93
ÇOLAK Ş...................................... PB-168
ÇOLAK Ş...................................... PB-64
ÇOLHAN İ.................................... PB-281
ÇÖL C........................................... PB-80
ÇÖL C........................................... PB-9
ÇULCU S...................................... PB-140
ÇULCU S...................................... PB-267
D
ABAN U............................... PB-169
DABAN U.................................... PB-235
DABAN U.................................... PB-77
DADALI E.................................... PB-141
DADALI E.................................... PB-153
DADALI E.................................... PB-179
DADALI E.................................... PB-250
DADALI E.................................... PB-257
DADALI E.................................... SB-74
DAĞLI B....................................... PB-17
DAĞLI B....................................... PB-175
DAĞLI B....................................... PB-176
DAĞLI B....................................... PB-274
DALKILIÇ G................................. PB-217
DANDİN Ö.................................. PB-138
DANDİN Ö.................................. PB-56
DANLI N....................................... PB-244
DAŞ K........................................... SB-32
DAŞ K........................................... SB-59
DAVRAN R................................... PB-76
DEĞER KC................................... PB-111
DEĞERLİ V................................... SB-105
140
DEĞİRMENCİOĞLU G.............. PB-49
DEĞİRMENCİOĞLU G.............. PB-72
DEMİR AM.................................. PB-214
DEMİR H...................................... PB-164
DEMİR H...................................... PB-184
DEMİR H...................................... PB-202
DEMİR H...................................... PB-5
DEMİR U...................................... PB-93
DEMİR U...................................... SB-57
DEMİR U...................................... SB-95
DEMİRALP B............................... PB-261
DEMİRBAŞ S............................... PB-264
DEMİRCİ RK................................ PB-57
DEMİRCİ RK................................ PB-61
DEMİRCİ RK................................ SB-103
DEMİRCİ RK................................ SB-56
DEMİRGÜL R.............................. PB-253
DEMİRKAN A............................. PB-205
DENİZ MM.................................. PB-242
DENİZ R....................................... PB-133
DERE Ö......................................... PB-15
DİKİCİER E................................... PB-144
DİKİCİER E................................... PB-147
DİKİCİER E................................... PB-164
DİKİCİER E................................... PB-184
DİKİCİER E................................... PB-202
DİKİCİER E................................... PB-69
DİKİCİER E................................... PB-70
DİKİCİER E................................... PB-71
DİKİCİER E................................... PB-73
DİLEKTAŞLI E.............................. PB-101
DİLEKTAŞLI E.............................. PB-42
DİLMEN S.................................... PB-243
DİRİCAN A ................................. PB-223
DOĞAN G ................................... SB-72
DOĞAN M................................... PB-208
DOĞAN M................................... SB-82
DOĞAN M................................... SB-85
DOĞAN S.................................... SB-31
DOĞAN U.................................... PB-53
DOĞAN Y.................................... SB-15
DOĞAN Y.................................... SB-2
DOĞAN Y.................................... SB-85
DOĞAN Z.................................... PB-134
DOĞRU O................................... SB-58
DOĞRU O ................................... PB-90
DOLAŞ İ....................................... PB-232
DOLAŞ İ....................................... SB-44
DOLAY K...................................... PB-161
DOLAY K...................................... PB-212
DOLGUN M................................. SB-48
DÖKMECİ AH............................. SB-104
DÖNMEZ R................................. PB-52
DÖNMEZ R................................. SB-62
DUMAN E.................................... PB-265
DUMAN U................................... PB-101
DUMAN U................................... PB-138
DUMAN U................................... PB-42
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
DUMAN U................................... PB-56
DUMLU EG.................................. PB-162
DURAK E...................................... PB-260
DURAL A. C................................ SB-13
DURAL AC................................... PB-209
DURAL AC................................... SB-55
DURAL AC................................... SB-82
DURAL C..................................... SB-85
DURAL H. İ.................................. PB-113
DURAL H. İ.................................. PB-118
DURAL H. İ.................................. PB-171
DURAL Hİ.................................... PB-21
DURAN E..................................... PB-174
DURAN E..................................... PB-191
DURAN E..................................... PB-243
DURAN FY.................................. PB-65
DURAN Ö.................................... PB-65
DURAN S..................................... PB-205
DURDU T..................................... SB-91
DURUSU M................................. PB-177
DURUSU M................................. PB-23
DURUSU M................................. PB-24
DURUSU M................................. PB-25
DURUSU M................................. PB-26
DURUSU M................................. PB-269
DURUSU M................................. PB-270
DURUSU M................................. PB-271
DURUSU M................................. PB-82
DURUSU M................................. SB-16
DURUSU M................................. SB-3
DURUSU M................................. SB-64
DURUSU M................................. SB-8
DÜBÜŞ T...................................... PB-242
DÜZKÖYLÜ Y.............................. PB-89
E
ĞİN S...................................... PB-115
EĞİN S.......................................... PB-259
EĞİN S.......................................... PB-262
EĞİN S.......................................... SB-51
EĞİN S.......................................... SB-78
EKER D......................................... PB-205
EKİNCİ H ..................................... PB-103
EKİNCİ Ö...................................... PB-178
EKİNCİ Ö...................................... PB-273
EKİNCİ Ö...................................... PB-39
EKİNCİ Ö...................................... PB-59
EKİNCİ Ö...................................... PB-68
EKİNCİ Ö...................................... SB-30
EKİNCİ Ö...................................... SB-7
EKİZ M.......................................... PB-218
EKİZ M.......................................... PB-98
EKİZ M.......................................... PB-99
ELBASHİR A................................ SB-89
ELÇİ Ç........................................... SB-22
EMİRKADI H............................... PB-192
EMRAH EYİ Y.............................. PB-269
EMRAH EYİ YE............................ PB-26
YAZAR DİZİNİ
ENDER ANILIR E........................ SB-30
ENGİN Ö...................................... PB-160
ENGİN Ö...................................... PB-230
ENGİN Ö...................................... PB-29
ENGİN Ö...................................... PB-30
ER A............................................... PB-157
ER A............................................... PB-187
ER A............................................... PB-206
ERBEY A....................................... PB-189
ERBEY A....................................... PB-210
ERCAN İ....................................... SB-1
ERDEM H..................................... PB-111
ERDEM H..................................... PB-67
ERDİNÇ İ...................................... PB-265
EREN A......................................... SB-80
EREN F.......................................... PB-278
EREN MS...................................... PB-197
EREN T.......................................... PB-58
EREN T.......................................... PB-68
ERENOĞLU B.............................. PB-90
ERENTÜRK E............................... SB-42
ERGÖNENÇ T............................. PB-144
ERGÖNENÇ T............................. PB-184
ERGÖNENÇ T............................. PB-71
ERGÖNÜL AG............................ SB-46
ERGÜN A..................................... PB-228
ERİŞ C........................................... PB-38
ERKAN N...................................... PB-134
ERKAN N...................................... SB-96
ERKILIÇ A..................................... SB-59
ERKOL H...................................... PB-80
ERKOL H...................................... PB-9
EROĞLU M.................................. PB-280
EROĞLU M.................................. SB-102
EROL F.......................................... PB-42
EROL V......................................... PB-221
EROL V......................................... PB-248
EROL V......................................... PB-255
ERÖZGEN F................................ SB-65
ERÖZGEN F................................. PB-120
ERÖZGEN F................................. PB-127
ERÖZGEN F................................. PB-128
ERÖZGEN F................................. PB-129
ERÖZGEN F................................. PB-130
ERÖZGEN F................................. PB-131
ERÖZGEN F................................. PB-132
ERÖZGEN F................................. SB-69
ERSAVAS C.................................. PB-161
ERTAŞ F........................................ SB-29
ERTEKİN C................................... SB-100
ERTEKİN C................................... SB-31
ERTEKİN C................................... SB-32
ERTEKİN C................................... SB-34
ERTEKİN C................................... SB-37
ERTEKİN C................................... SB-38
ERTEKİN C................................... SB-4
ERTEKİN C................................... SB-40
ERTEKİN C................................... SB-48
YAZAR DİZİNİ
ERTEKİN C................................... SB-49
ERTEKİN C................................... SB-70
ERTEKİN C................................... SB-84
ERTEKİN C................................... SB-97
ERTEKİN C .................................. SB-44
ERTEKİN C .................................. SB-83
ERTEM AG................................... PB-125
ERUS T.......................................... PB-254
ERYILMAZ R.............................. PB-149
ERYILMAZ M.............................. PB-23
ERYILMAZ M.............................. PB-26
ERYILMAZ M.............................. PB-269
ERYILMAZ M.............................. PB-270
ERYILMAZ M.............................. PB-271
ERYILMAZ M.............................. PB-279
ERYILMAZ M.............................. SB-16
ERYILMAZ M.............................. SB-18
ERYILMAZ M.............................. SB-64
ERYILMAZ M.............................. SB-8
ERYILMAZ M ............................. PB-177
ERYILMAZ M ............................. PB-24
ERYILMAZ M ............................. PB-25
ERYILMAZ MA........................... PB-253
ERYILMAZ R............................... PB-151
ERYILMAZ R............................... PB-36
ERYILMAZ R............................... PB-54
ERYILMAZ R............................... PB-6
ERYOL M...................................... PB-205
ERZURUMLU K.......................... PB-256
ESEN E.......................................... PB-239
ESER İ............................................ PB-16
ESER İ............................................ PB-240
ESER İ............................................ PB-241
ESER M......................................... PB-110
ESER M......................................... SB-81
ESER M......................................... SB-92
EYİ E.............................................. SB-102
EYİ YE............................................ PB-170
EYİ YE............................................ PB-198
EYİ YE............................................ PB-270
EYİ YE............................................ SB-16
EYVAZ K....................................... PB-104
EYVAZ K....................................... PB-103
EYVAZ K....................................... PB-105
EYVAZ K....................................... PB-107
EYVAZ K....................................... PB-108
EYVAZ K....................................... PB-63
EYVAZ K....................................... SB-101
EYVAZ K....................................... SB-14
EYVAZ K....................................... SB-28
EYVAZ K....................................... SB-53
EYVAZ K....................................... SB-92
F
ATİH EROL M........................ PB-101
FATİH YANAR F.......................... SB-38
FERHATOĞLU MF..................... PB-1
FERLENGEZ E............................. PB-120
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
FERSAHOĞLU İ. T...................... SB-94
FERSAHOĞLU M. M................. SB-94
FİDAN U....................................... PB-228
DİZ İN
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
G
EDİK ML............................... PB-145
GELECEK S.................................. SB-36
GELECEK S.................................. SB-5
GELECEK S.................................. SB-91
GEMİCİ E...................................... SB-15
GENÇ FA...................................... SB-98
GEROĞLU B................................ SB-23
GEROĞLU B................................ SB-24
GEROĞLU B................................ SB-72
GEROĞLU B ............................... PB-100
GEROĞLU B ............................... SB-75
GOKCEK B................................... PB-115
GOZDEN HE............................... PB-254
GÖK AFK..................................... PB-232
GÖK AFK..................................... SB-31
GÖK AFK..................................... SB-4
GÖK AFK..................................... SB-40
GÖK AFK..................................... SB-48
GÖK AFK..................................... SB-49
GÖK AFK..................................... SB-70
GÖK AFK..................................... SB-83
GÖK AFK..................................... SB-84
GÖK AFK..................................... SB-87
GÖK AFK..................................... SB-97
GÖK AFK..................................... SB-98
GÖK AFK .................................... SB-100
GÖK AFK .................................... SB-44
GÖK İ............................................ SB-13
GÖK İ............................................ SB-82
GÖK M.......................................... PB-108
GÖK M.......................................... PB-236
GÖK MA....................................... PB-110
GÖK MA....................................... PB-251
GÖK MA....................................... SB-79
GÖK ME....................................... PB-7
GÖKCE E...................................... PB-118
GÖKCE İ. E................................... PB-122
GÖKCE İ. E................................... PB-220
GÖKCE İ. E................................... PB-231
GÖKCEK B................................... PB-259
GÖKCEK B................................... SB-51
GÖKÇEK B................................... PB-262
GÖKÇEK B................................... SB-78
GÖKÇELLİ U.............................. SB-74
GÖKÇELLİ U............................... PB-141
GÖKÇELLİ U............................... PB-153
GÖKÇELLİ U............................... PB-179
GÖKÇELLİ U............................... PB-250
GÖKÇELLİ U............................... PB-257
GÖKLER C................................... PB-62
GÖLGE UH.................................. SB-20
GÖMCELİ İ.................................. PB-53
GÖNENÇ M................................. PB-209
141
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
GÖNENÇ M................................. SB-13
GÖNENÇ M................................. SB-2
GÖNENÇ M................................. SB-68
GÖNENÇ M................................. SB-82
GÖNÜLLÜ D............................... PB-145
GÖRET NE................................... PB-63
GÖRET NE .................................. SB-79
GÖRÜR R..................................... PB-245
GUZEY D..................................... SB-15
GÜLBAHAR G............................. PB-244
GÜLCÜ B...................................... SB-1
GÜLER A...................................... PB-191
GÜLEŞÇİ K................................... PB-79
GÜLKAYA E................................. PB-27
GÜLKAYA M................................ PB-62
GÜLOĞLU R............................... SB-43
GÜLOĞLU R .............................. SB-44
GÜLOĞLU R................................ PB-232
GÜLOĞLU R................................ SB-31
GÜLOĞLU R................................ SB-34
GÜLOĞLU R................................ SB-37
GÜLOĞLU R................................ SB-38
GÜLOĞLU R................................ SB-4
GÜLOĞLU R................................ SB-40
GÜLOĞLU R................................ SB-48
GÜLOĞLU R................................ SB-49
GÜLOĞLU R................................ SB-83
GÜLOĞLU R................................ SB-84
GÜLOĞLU R................................ SB-87
GÜLOĞLU R................................ SB-97
GÜNAY E..................................... PB-38
GÜNAY K..................................... SB-87
GÜNAY MK................................. SB-40
GÜNAY MK................................. SB-70
GÜNAY Ş..................................... PB-240
GÜNAY Ş..................................... PB-241
GÜNAYDIN ZY........................... PB-79
GÜNDOĞAN E........................... PB-106
GÜNDOĞAN E........................... PB-109
GÜNDOĞAN E........................... PB-63
GÜNDOĞAN E........................... SB-53
GÜNDOĞAN H.......................... PB-236
GÜNDOĞDU AG....................... PB-244
GÜNDOĞDU K.......................... PB-147
GÜNDOĞDU K.......................... PB-164
GÜNDOĞDU K.......................... PB-202
GÜNDOĞDU K.......................... PB-71
GÜNDOĞDU K.......................... PB-73
GÜNDÜR M................................ PB-236
GÜNDÜZ H................................. PB-188
GÜNDÜZ H................................. PB-190
GÜNDÜZ M................................ SB-58
GÜNDÜZ UR.............................. PB-57
GÜNDÜZ UR.............................. PB-61
GÜNDÜZ UR.............................. SB-103
GÜNDÜZ UR.............................. SB-56
GÜNDÜZ Y.................................. PB-55
GÜNDÜZ Y.................................. PB-69
142
GÜNDÜZ Y.................................. PB-70
GÜNER M.................................... PB-30
GÜNER M.................................... SB-29
GÜNER M ................................... SB-90
GÜNERHAN Y............................ PB-197
GÜNERHAN Y............................ SB-17
GÜNEŞ ME.................................. PB-140
GÜNEŞ ME.................................. PB-143
GÜNEŞ ME.................................. PB-242
GÜNEŞ ME.................................. PB-267
GÜNEŞ ME.................................. SB-80
GÜNEYİ A.................................... PB-168
GÜNGÖR B................................. PB-256
GÜNGÖR H................................. SB-105
GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-127
GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-128
GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-129
GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-130
GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-131
GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-132
GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-133
GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-146
GÜNGÖRÜR Ö........................... PB-204
GÜNGÖRÜR Ö........................... SB-69
GÜR AK........................................ PB-236
GÜR S........................................... SB-62
GÜRBULAK EK........................... PB-1
GÜRBULAK EK........................... PB-185
GÜRER S...................................... PB-266
GÜRKAN H.................................. SB-35
GÜRSUL S................................... PB-2
GÜVEN B..................................... PB-224
GÜVEN B..................................... PB-225
GÜVEN B..................................... PB-226
GÜVEN H..................................... PB-197
GÜVEN H..................................... PB-229
GÜZEL H...................................... PB-114
GÜZEL H...................................... PB-117
GÜZEL H...................................... PB-118
GÜZEL H...................................... PB-122
GÜZEL H...................................... PB-220
GÜZEL H...................................... PB-231
GÜZEL H...................................... PB-281
GÜZEY D..................................... PB-208
H
ABİBİ M................................ PB-53
HABİBİ M..................................... PB-60
HABİBİ M..................................... SB-103
HABİBİ M..................................... SB-56
HAFIZOĞLU T............................ PB-55
HAKSAL MC............................... PB-148
HAKSAL MC............................... PB-150
HAN İ............................................ PB-160
HAN İ............................................ PB-2
HAN İ............................................ PB-230
HAN İ............................................ PB-30
HAN İ............................................ PB-30
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
HAN İ............................................ SB-24
HAN İ............................................ SB-25
HAN İ............................................ SB-29
HAN İ............................................ SB-72
HAN İ............................................ SB-75
HAN İ............................................ SB-90
HANCERLİOĞLULARI O.......... PB-157
HANCERLİOĞLULARI O.......... PB-206
HARBİ TMA................................. SB-89
HATİPOĞLU A. R....................... PB-50
HATİPOĞLU AR......................... PB-214
HAZER B..................................... PB-56
HAZER B...................................... PB-138
HEKİMOĞLU B........................... PB-258
HEPGÜL KT................................. SB-44
HOŞÇOŞKUN Z.......................... PB-214
HOT S........................................... PB-115
HOT S........................................... PB-259
HOT S........................................... SB-51
HOT S........................................... SB-78
HUSSAİN AM............................. SB-89
HUT A........................................... PB-129
HUT A........................................... PB-130
I
SIL G.......................................... PB-263
IŞIK Ö............................................ SB-1
IŞIK S............................................. PB-79
IŞIKALP H.................................... SB-104
IŞIL C............................................. SB-57
IŞIL C............................................. SB-95
IŞIL G............................................ SB-57
IŞIL G............................................ SB-95
IŞIL RG.......................................... PB-93
IŞITMANGİL T............................. PB-245
İ
BİŞ A. C..................................... PB-214
İBİŞ A. Ç....................................... PB-91
İLGÖZ M...................................... PB-81
İLGÜN AS.................................... PB-145
İLHAN E....................................... PB-10
İLHAN E....................................... PB-141
İLHAN E....................................... PB-153
İLHAN E....................................... PB-179
İLHAN E....................................... PB-250
İLHAN E....................................... PB-257
İLHAN E....................................... PB-265
İLHAN E....................................... SB-105
İLHAN E....................................... SB-54
İLHAN E....................................... SB-74
İLHAN E....................................... SB-96
İLHAN M...................................... PB-232
İLHAN M...................................... SB-34
İLHAN M...................................... SB-37
İLHAN M...................................... SB-38
İLHAN M...................................... SB-40
İLHAN M...................................... SB-43
YAZAR DİZİNİ
İLHAN M...................................... SB-44
İLHAN M...................................... SB-48
İLHAN M...................................... SB-49
İLHAN M...................................... SB-70
İLHAN M...................................... SB-83
İLHAN M...................................... SB-84
İLHAN M...................................... SB-97
İLHAN N....................................... SB-79
İLKER SÜCÜLLÜ İ...................... SB-71
İNAL Hİ......................................... PB-21
İNAL V.......................................... PB-213
İNAN A......................................... PB-46
İNAN A......................................... PB-49
İNAN A......................................... PB-72
İNCE CH....................................... SB-22
İNCE N.......................................... SB-22
İPEKCİ F........................................ PB-2
İPEKCİ F........................................ SB-25
İPEKÇİ F...................................... SB-33
İPEKÇİ F........................................ PB-100
İPEKÇİ F........................................ PB-11
İPEKÇİ F........................................ PB-160
İPEKÇİ F........................................ PB-230
İPEKÇİ F........................................ PB-29
İPEKÇİ F........................................ PB-30
İPEKÇİ F........................................ SB-23
İPEKÇİ F........................................ SB-24
İPEKÇİ F........................................ SB-29
İPEKÇİ F........................................ SB-72
İPEKÇİ F........................................ SB-73
İPEKÇİ F........................................ SB-75
İPEKÇİ F........................................ SB-90
İREM B.......................................... PB-113
İREM B.......................................... PB-114
İREM İ. B....................................... PB-122
İRKÖRÜCÜ O.............................. PB-111
İRKÖRÜCÜ O ............................. PB-62
İŞBİLEN B..................................... SB-27
İŞCAN Y........................................ PB-196
İŞMAN FK.................................... SB-27
İZGİ AN........................................ PB-232
İZGİ AN........................................ SB-44
K
AHRAMAN S........................ PB-203
KAHRAMANCA Ş...................... PB-113
KAHRAMANCA Ş...................... PB-114
KAHRAMANCA Ş...................... PB-117
KAHRAMANCA Ş...................... PB-118
KAHRAMANCA Ş...................... PB-119
KAHRAMANCA Ş...................... PB-122
KAHRAMANCA Ş...................... PB-171
KAHRAMANCA Ş...................... PB-220
KAHRAMANCA Ş...................... PB-231
KAHRAMANCA Ş...................... PB-281
KAHRAMANSOY N................... PB-80
KAHRAMANSOY N................... PB-9
KAHYA E...................................... PB-214
YAZAR DİZİNİ
KAHYA E...................................... PB-50
KAHYA E...................................... PB-91
KALAYCI M.................................. SB-2
KALAYCI M.................................. SB-85
KALAYCI MU............................... PB-209
KALAYCI MU............................... SB-13
KALAYCI MU............................... SB-15
KALAYCI MU............................... SB-55
KALAYCI MU............................... SB-68
KALAYCI MU............................... SB-82
KALDIRIM Ü............................... PB-177
KALDIRIM Ü............................... PB-23
KALDIRIM Ü............................... PB-24
KALDIRIM Ü............................... PB-25
KALDIRIM Ü............................... PB-26
KALDIRIM Ü............................... PB-269
KALDIRIM Ü............................... PB-270
KALDIRIM Ü............................... PB-271
KALDIRIM Ü............................... PB-276
KALDIRIM Ü............................... PB-279
KALDIRIM Ü............................... PB-280
KALDIRIM Ü............................... SB-16
KALDIRIM Ü............................... SB-3
KALDIRIM Ü............................... SB-64
KALDIRIM Ü............................... SB-8
KAMA NA ................................... PB-80
KAMBERLER C........................... SB-37
KAMER E...................................... PB-157
KAMER E...................................... PB-187
KAMER E...................................... PB-206
KAMER E...................................... PB-92
KAMER KE .................................. PB-15
KANKAYA B................................. PB-208
KANKAYA B................................. SB-2
KANKAYA B................................. SB-68
KANTEKİN B............................... PB-17
KAPLAN A................................... PB-169
KAPLAN A................................... PB-180
KAPLAN A................................... PB-199
KAPLAN A................................... PB-200
KAPLAN A................................... PB-235
KAPLAN A................................... PB-268
KAPLAN A................................... PB-76
KAPLAN A................................... PB-97
KAPLAN E................................... PB-143
KAPLAN E................................... SB-80
KAPLAN İR.................................. SB-65
KAPTANOĞLU L........................ PB-104
KAPTANOĞLU L........................ PB-105
KAPTANOĞLU L........................ PB-108
KAPTANOĞLU L........................ PB-110
KAPTANOĞLU L........................ PB-217
KAPTANOĞLU L........................ SB-14
KAPTANOĞLU L........................ SB-28
KAPTANOĞLU L........................ SB-67
KAPTANOĞLU L........................ SB-9
KAPTANOĞLU L ....................... PB-251
KAPTANOĞLU L ....................... SB-61
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
KAR H........................................... PB-260
KARAAYVAZ M ......................... PB-233
KARABULUT K........................... PB-256
KARABULUT M.......................... SB-15
KARABULUT M.......................... SB-2
KARABULUT M.......................... SB-68
KARABULUT O........................... PB-228
KARACA C................................... PB-248
KARADANA GA......................... SB-63
KARADUMAN Z........................ SB-26
KARAHAN V.............................. SB-33
KARAHAN Ö............................... PB-253
KARAHAN S ............................... PB-262
KARAHAN S ............................... SB-78
KARAHAN SR ............................ PB-115
KARAHAN SR ............................ PB-259
KARAHAN SR ............................ SB-51
KARAHAN V............................... PB-100
KARAHAN V............................... PB-11
KARAHAN V............................... PB-2
KARAHAN V............................... PB-230
KARAHAN V............................... PB-29
KARAHAN V............................... PB-30
KARAHAN V............................... SB-23
KARAHAN V............................... SB-24
KARAHAN V............................... SB-25
KARAHAN V............................... SB-72
KARAHAN V............................... SB-73
KARAHAN V............................... SB-75
KARAHAN V............................... SB-90
KARAKAHYA M......................... PB-79
KARAKAŞ BR.............................. PB-60
KARAKAŞ D................................ PB-138
KARAKAŞ DÖ............................. PB-56
KARAKAYA A.............................. PB-4
KARAKILIÇ E............................... SB-91
KARAKUŞ M............................... PB-211
KARAKUŞ M............................... PB-98
KARAKUŞ M............................... PB-99
KARAKUŞ Ş................................. SB-37
KARAKUŞ Ş................................. SB-43
KARAKUŞ Ş................................. SB-84
KARAMAN İ................................ SB-94
KARAMAN K............................... PB-248
KARAOĞLAN M......................... PB-2
KARAOĞLAN M......................... SB-23
KARAOĞLAN M......................... SB-25
KARATEKE F................................ SB-32
KARATEKE F................................ SB-59
KARATEKE Y............................... SB-60
KARATEPE O............................... PB-185
KARGICI H................................... PB-117
KARGICI H................................... PB-118
KARGICI H................................... PB-119
KARGICI H................................... PB-220
KARİP A. B................................... SB-94
KARSLIOĞLU B.......................... PB-170
KARSLIOĞLU B.......................... PB-198
DİZ İN
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
143
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
KARŞIDAĞ T............................... PB-249
KAŞKAL M................................... PB-163
KAYA B......................................... SB-94
KAYA C......................................... PB-263
KAYA C......................................... PB-93
KAYA C......................................... SB-18
KAYA C......................................... SB-57
KAYA C......................................... SB-95
KAYA H......................................... PB-77
KAYA M........................................ SB-66
KAYA O......................................... PB-114
KAYA O......................................... PB-171
KAYA O......................................... PB-281
KAYA S.......................................... SB-81
KAYAALP C................................. PB-223
KAYAĞ M..................................... PB-95
KAYAĞ M..................................... SB-7
KAYAOĞLU HA.......................... PB-173
KAYAOĞLU HA.......................... PB-201
KAYAOĞLU HA.......................... PB-203
KAYAOĞLU HA.......................... PB-247
KAYAOĞLU HA.......................... PB-43
KAYAOĞLU HA.......................... PB-44
KAYAOĞLU HA.......................... PB-45
KAYAOĞLU HA.......................... PB-51
KEKLİKÇİ K.................................. SB-19
KEMENT M................................. SB-61
KEMENT M................................. SB-67
KEMENT M................................. SB-81
KEMENT M................................. SB-9
KEMENT M.................................. PB-106
KEMENT M.................................. PB-110
KEMENT M.................................. PB-251
KEMENT M.................................. SB-14
KEMENT M.................................. SB-28
KEMENT M ................................. SB-53
KERİMOĞLU MY........................ PB-207
KESER N....................................... PB-188
KESER N....................................... PB-190
KESKİN U..................................... PB-228
KESMER S.................................... SB-10
KESMER S.................................... SB-86
KEŞMER S.................................... PB-112
KEŞMER S.................................... PB-135
KEŞMER S.................................... PB-152
KEŞMER S.................................... PB-154
KEŞMER S.................................... PB-155
KEŞMER S.................................... PB-156
KEŞMER S.................................... PB-186
KEŞMER S.................................... PB-193
KEŞMER S.................................... PB-74
KEŞMER S.................................... PB-75
KEŞMER S.................................... PB-83
KEŞMER S.................................... PB-85
KEŞMER S.................................... PB-86
KEŞMER S.................................... PB-87
KEŞMER S.................................... PB-94
KEŞMER S.................................... SB-50
144
KEŞMER S.................................... SB-52
KEŞMER S.................................... SB-77
KEŞMER S.................................... SB-99
KILIÇ H......................................... PB-188
KILIÇ H......................................... PB-190
KILIÇ M......................................... PB-162
KILIÇ M......................................... PB-183
KILIÇ M......................................... SB-11
KILIÇ M......................................... SB-12
KILIÇ M......................................... SB-12
KILIÇTURGAY S......................... PB-272
KINACI E...................................... PB-143
KINACI E...................................... PB-64
KINACI E...................................... SB-80
KIRMIZI İ..................................... SB-33
KIRMIZI İ..................................... SB-90
KIRMIZI İ...................................... PB-100
KIRMIZI İ...................................... PB-11
KIRMIZI İ...................................... SB-23
KIRMIZI İ...................................... SB-75
KIRMIZI İ ..................................... PB-160
KIVILCIM T................................... PB-147
KIVILCIM T................................... PB-202
KIVILCIM T................................... PB-70
KIVILCIM T................................... PB-73
KIYAK G........................................ PB-162
KIZANOĞLU H........................... SB-54
KIZILGÖZ V................................. PB-258
KIZILKAYA E ............................... PB-235
KIZILKAYA M. C......................... SB-65
KIZILKAYA MC........................... PB-127
KIZILKAYA MC........................... PB-128
KIZILKAYA MC........................... PB-129
KIZILKAYA MC........................... PB-130
KIZILKAYA MC........................... PB-131
KIZILKAYA MC........................... PB-132
KIZILKAYA MC........................... PB-146
KIZILKAYA MC........................... PB-204
KIZILKAYA MC........................... SB-69
KOC B........................................... PB-254
KOCA A........................................ PB-205
KOCA B........................................ PB-256
KOCAEL A................................... PB-96
KOCAEL P.................................... SB-41
KOCAEL P.................................... SB-42
KOCAKUŞAK A.......................... PB-127
KOCAKUŞAK A.......................... PB-128
KOCAKUŞAK A.......................... PB-129
KOCAKUŞAK A.......................... PB-130
KOCAKUŞAK A.......................... PB-131
KOCAKUŞAK A.......................... PB-132
KOCAKUŞAK A.......................... PB-133
KOCAKUŞAK A.......................... PB-146
KOCAKUŞAK A.......................... PB-204
KOCAKUŞAK A.......................... SB-65
KOCAKUŞAK A.......................... SB-69
KOCAOĞLU AE.......................... SB-67
KOCAOĞLU AE ......................... PB-7
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
KOCATAŞ A................................. PB-209
KOCATAŞ A................................. SB-68
KOCATAŞ A................................. SB-82
KOCATAŞ A................................. SB-85
KOÇ M.......................................... SB-27
KOÇ Ü........................................... PB-53
KOÇAK A..................................... SB-69
KOKULU İ.................................... PB-15
KOZAK O..................................... SB-3
KÖKSAL H................................... PB-263
KÖKSAL H................................... PB-90
KÖKSAL HM............................... PB-93
KÖKSAL HM............................... SB-57
KÖKSAL HM............................... SB-95
KÖKSAL N................................... PB-197
KÖKSAL N................................... SB-17
KÖKSOY FN................................ PB-145
KÖMÜRCÜ E............................... SB-20
KÖNEŞ O..................................... SB-13
KÖNEŞ O..................................... SB-55
KÖNEŞ O..................................... SB-68
KUCUKPINAR T.......................... PB-171
KUDAŞ İ....................................... PB-163
KULU AR...................................... PB-78
KUROĞLU E................................ PB-145
KURT T......................................... SB-20
KURTOĞLU M............................ SB-87
KURTOĞLU M............................ SB-4
KURTOĞLU M............................ SB-98
KURUÖZ G.................................. PB-176
KUŞASLAN R.............................. PB-207
KUŞKUCU M............................... SB-19
KUTANİŞ R.................................. PB-222
KUTLUTÜRK K............................ PB-223
KUZUKIRAN D........................... PB-255
KUZUKIRAN D........................... SB-25
KUZUKIRAN D........................... SB-73
KÜÇÜKPINAR T......................... PB-114
KÜÇÜKPINAR T......................... PB-117
KÜÇÜKPINAR T......................... PB-118
KÜÇÜKPINAR T......................... PB-119
KÜÇÜKPINAR T......................... PB-122
KÜÇÜKPINAR T......................... PB-220
KÜÇÜKPINAR T......................... PB-231
KÜÇÜKPINAR T ........................ PB-113
KÜÇÜKPINAR T ........................ PB-281
KÜNDEŞ M. F............................. SB-61
KÜRKÇÜOĞLU İC...................... PB-240
KÜRKÇÜOĞLU İC...................... PB-241
M
ADENCİ C.......................... PB-273
MADENCİ C................................ PB-3
MADENCİ C................................ PB-59
MADENCİ C................................ SB-30
MADENCİ C................................ SB-7
MAHİR ÖZMEN M................... SB-35
MAVİ V.......................................... PB-207
YAZAR DİZİNİ
MAYİR B....................................... PB-149
MAYİR B....................................... PB-151
MAYIR B....................................... PB-36
MAYİR B....................................... PB-54
MAYİR B....................................... PB-6
MEHMET ÇUHADAR M........... SB-71
MEHMET ÇUHADAR M........... SB-71
MEHMET ERYILMAZ M........... SB-3
MELİKOĞLU C............................ PB-275
MELİKOĞLU C............................ PB-277
MELİKOĞLU C............................ PB-278
MEMEİŞOĞLU K........................ SB-94
MEMMİ N.................................... PB-158
MENEKSE E................................. SB-32
METEROĞLU F........................... PB-210
METEROĞLU F........................... SB-45
METİN YÜCEL M........................ SB-6
MİHMANLI M............................. PB-263
MİHMANLI M............................. PB-93
MİHMANLI M............................. SB-57
MİHMANLI M............................. SB-95
MONİS S...................................... PB-189
MONİS S...................................... PB-210
MONİS S...................................... SB-45
MÖZSOY M................................. PB-8
MURAT EROĞLU M.................. SB-71
MÜLKÜT F................................... PB-217
MÜSLÜMANOĞLU M.............. PB-158
N
ADİR I................................... PB-72
NAMDAROĞLU OB.................. PB-125
NAYCI AE..................................... PB-89
NEVİN KANAN N....................... PB-22
NUSRAN G.................................. SB-20
O
DABAŞI M........................... PB-38
OĞULLAR S................................ PB-4
OĞUZ S........................................ PB-213
OĞUZ S........................................ PB-50
OĞUZ S........................................ PB-91
OK İM........................................... PB-17
OK İM........................................... PB-175
OK İM........................................... PB-176
OK İM........................................... PB-274
OKAN İ......................................... PB-173
OKAN İ......................................... PB-201
OKAN İ......................................... PB-203
OKAN İ......................................... PB-247
OKAN İ......................................... PB-43
OKAN İ......................................... PB-44
OKAN İ......................................... PB-45
OKAN İ......................................... PB-51
OKKABAZ N............................... PB-106
OKKABAZ N............................... PB-109
OKKABAZ N............................... PB-63
OKUDUCU M............................. SB-94
YAZAR DİZİNİ
OKUŞ A........................................ PB-253
OKUTAN A.................................. PB-28
ONAT S......................................... SB-45
ORHAN S..................................... SB-19
ORHAN YAĞMURKAYA O....... PB-214
ORHUN H.................................... SB-62
ORHUN K.................................... SB-30
ORHUN K.................................... PB-58
ORHUN K.................................... PB-59
ORHUN K.................................... PB-68
ORMAN S.................................... PB-58
ORMAN S.................................... PB-95
ORUÇ MT.................................... PB-149
ORUÇ MT.................................... PB-151
ORUÇ MT.................................... PB-54
ORUÇ MT.................................... PB-6
OTAİBİ BA.................................... SB-89
OZKUNT O.................................. PB-254
OZKURT Y................................... PB-254
OZLEM N..................................... PB-135
OZLEM N..................................... SB-86
Ö
ĞÜNÇ G İ............................ SB-3
ÖĞÜNÇ İ. Ö................................ PB-264
ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-224
ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-225
ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-225
ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-226
ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-226
ÖĞÜTLÜ Ö.................................. PB-227
ÖKMEN H.................................... PB-143
ÖKMEN H.................................... SB-80
ÖKSÜZ M.................................... PB-277
ÖKSÜZ S...................................... PB-278
ÖMEROĞLU S............................ SB-57
ÖMEROĞLU S............................ SB-95
ÖNCEL M..................................... PB-161
ÖNCÜ GT ................................... PB-227
ÖNEL S......................................... SB-32
ÖNER OZ..................................... PB-53
ÖNER OZ..................................... PB-57
ÖNER OZ..................................... PB-60
ÖNER OZ..................................... PB-61
ÖNER OZ..................................... SB-103
ÖNER OZ..................................... SB-56
ÖNER Z........................................ PB-145
ÖNGEL K...................................... PB-243
ÖRÜN S........................................ PB-175
ÖRÜN S........................................ PB-176
ÖRÜN S........................................ PB-274
ÖZAKAY A................................... SB-80
ÖZALP N..................................... SB-27
ÖZALTUN P................................ SB-59
ÖZBALCI S.................................. PB-256
ÖZBAŞ A...................................... SB-60
ÖZCABI Y..................................... SB-94
ÖZÇINAR B................................. SB-4
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ÖZÇINAR B................................. SB-87
ÖZDAŞ S...................................... PB-62
ÖZDEMİR H................................ PB-167
ÖZDEMİR H................................ PB-123
ÖZDEMİR H................................ PB-124
ÖZDEMİR H................................ PB-136
ÖZDEMİR H................................ PB-137
ÖZDEMİR H................................ PB-159
ÖZDEMİR H................................ PB-165
ÖZDEMİR H................................ PB-166
ÖZDEMİR H................................ PB-234
ÖZDEMİR H................................ PB-47
ÖZDEMİR H................................ PB-48
ÖZDEMİR Y................................. PB-181
ÖZDEMİR Y................................. PB-84
ÖZDEMİR ZÖ............................. PB-167
ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-123
ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-124
ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-136
ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-137
ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-159
ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-165
ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-166
ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-234
ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-47
ÖZDEMİR ZÜ............................. PB-48
ÖZDENKAYA Y........................... PB-161
ÖZDİL A....................................... SB-46
ÖZDOĞAN M............................. SB-32
ÖZDOĞAN M............................. SB-59
ÖZEMİR İA.................................. PB-68
ÖZENEN B................................... PB-100
ÖZER A......................................... PB-272
ÖZER A......................................... SB-1
ÖZER B......................................... PB-146
ÖZER B......................................... PB-204
ÖZER B......................................... SB-69
ÖZER E......................................... PB-127
ÖZER E......................................... PB-128
ÖZER E......................................... PB-129
ÖZER E......................................... PB-130
ÖZER E......................................... PB-131
ÖZER E......................................... PB-132
ÖZER E......................................... PB-133
ÖZER E......................................... PB-146
ÖZER E......................................... PB-249
ÖZER E......................................... SB-65
ÖZER E......................................... SB-69
ÖZER İ.......................................... PB-204
ÖZER MT..................................... PB-264
ÖZGEHAN G............................... PB-113
ÖZGEHAN G............................... PB-117
ÖZGEHAN G............................... PB-118
ÖZGEHAN G............................... PB-119
ÖZGÜL H..................................... PB-146
ÖZGÜL H..................................... PB-204
ÖZGÜL H..................................... SB-65
ÖZGÜL H..................................... SB-69
DİZ İN
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
145
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
ÖZGÜN E..................................... SB-47
ÖZGÜN YM................................. PB-5
ÖZGÜR İ....................................... PB-196
ÖZGÜR İ....................................... PB-236
ÖZKAN B..................................... SB-49
ÖZKAN E..................................... PB-38
ÖZKAN OV.................................. PB-144
ÖZKAN OV.................................. PB-147
ÖZKAN OV.................................. PB-70
ÖZKAN Ö.................................... PB-13
ÖZKAN Ö. F................................ PB-233
ÖZKAN ÖF.................................. PB-121
ÖZKAN ÖF.................................. PB-172
ÖZKARDEŞ AB........................... PB-162
ÖZKAYA Hİ.................................. PB-112
ÖZKECECİ T............................... PB-31
ÖZKECECİ T................................ PB-12
ÖZKECECİ T................................ PB-18
ÖZKECECİ T................................ PB-19
ÖZKECECİ T................................ PB-219
ÖZKECECİ T................................ PB-238
ÖZKECECİ T................................ PB-246
ÖZKECECİ T................................ PB-32
ÖZKECECİ T................................ PB-8
ÖZKUL F...................................... PB-121
ÖZKUL F...................................... PB-13
ÖZKUL F...................................... PB-172
ÖZKUL F...................................... PB-233
ÖZLEM N..................................... PB-112
ÖZLEM N..................................... PB-142
ÖZLEM N..................................... PB-152
ÖZLEM N..................................... PB-154
ÖZLEM N..................................... PB-155
ÖZLEM N..................................... PB-156
ÖZLEM N..................................... PB-182
ÖZLEM N..................................... PB-186
ÖZLEM N..................................... PB-193
ÖZLEM N..................................... PB-20
ÖZLEM N..................................... PB-74
ÖZLEM N..................................... PB-75
ÖZLEM N..................................... PB-83
ÖZLEM N..................................... PB-85
ÖZLEM N..................................... PB-86
ÖZLEM N..................................... PB-87
ÖZLEM N..................................... PB-88
ÖZLEM N..................................... SB-10
ÖZLEM N..................................... SB-50
ÖZLEM N..................................... SB-52
ÖZLEM N..................................... SB-76
ÖZLEM N..................................... SB-77
ÖZLEM N..................................... SB-93
ÖZLEM N..................................... SB-99
ÖZLEM N .................................... PB-94
ÖZLÜER E.................................... PB-17
ÖZMEN M. M............................. SB-27
ÖZMEN M. M............................. SB-32
ÖZMEN M. M............................. SB-36
ÖZMEN M. M............................. SB-5
146
ÖZMEN M. M............................. SB-91
ÖZMEN MM .............................. PB-27
ÖZMENMM ............................... SB-63
ÖZPEK A...................................... SB-66
ÖZSOY MS................................. SB-99
ÖZSOY M.................................... PB-12
ÖZSOY M.................................... PB-18
ÖZSOY M.................................... PB-19
ÖZSOY M.................................... PB-219
ÖZSOY M.................................... PB-238
ÖZSOY M.................................... PB-246
ÖZSOY M.................................... PB-32
ÖZSOY M ................................... PB-31
ÖZSOY M. S................................ PB-154
ÖZSOY M. S................................ PB-155
ÖZSOY MS.................................. PB-135
ÖZSOY MS.................................. PB-74
ÖZSOY MS.................................. PB-94
ÖZSOY MS.................................. SB-50
ÖZSOY MS.................................. SB-52
ÖZSOY MS.................................. SB-86
ÖZSOY MS ................................. PB-186
ÖZSOY MS ................................. PB-85
ÖZSOY MS ................................. SB-77
ÖZSOY Z...................................... PB-173
ÖZSOY Z...................................... PB-201
ÖZSOY Z...................................... PB-203
ÖZSOY Z...................................... PB-247
ÖZSOY Z...................................... PB-43
ÖZSOY Z...................................... PB-44
ÖZSOY Z...................................... PB-45
ÖZSOY Z...................................... PB-51
ÖZTAŞ M..................................... PB-192
ÖZTAŞ M .................................... PB-239
ÖZTUNA A.................................. PB-82
ÖZTÜRK E................................... SB-1
ÖZTÜRK G................................... PB-269
ÖZTÜRK G................................... PB-271
ÖZTÜRK G................................... SB-8
ÖZTÜRK K................................... PB-198
ÖZTÜRK M.................................. SB-62
ÖZTÜRK Ş................................... PB-221
ÖZTÜRK Ş................................... PB-248
ÖZTÜRK Ş................................... PB-255
ÖZYALVAÇ F............................... SB-30
ÖZYALVAÇ FT............................ PB-95
ÖZYAZICI S................................. SB-32
ÖZYILDI M.................................. PB-148
ÖZYILDIZ M................................ PB-150
ÖZYILDIZ M................................ SB-39
P
ALTACI İ................................. PB-97
PALTACI İ..................................... PB-169
PALTACI İ..................................... PB-180
PALTACI İ..................................... PB-194
PALTACI İ..................................... PB-200
PALTACI İ..................................... PB-235
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
PALTACI İ..................................... PB-268
PEDÜK Ş...................................... PB-146
PEDÜK Ş...................................... PB-204
PEDÜK Ş...................................... SB-69
PEHLİVANOĞLU K.................... PB-11
PEHLİVANOĞLU K.................... PB-230
PEHLİVANOĞLU K.................... PB-29
PEHLİVANOĞLU K.................... SB-24
PEHLİVANOĞLU K.................... SB-29
PEKER S........................................ PB-138
PEKER Y........................................ PB-260
PEKER Y........................................ PB-264
PEKER Y........................................ SB-18
PEKER YS..................................... PB-264
PEKMEZCİ S............................... SB-26
PEKMEZCİ S............................... SB-47
PEKMEZCİ S............................... SB-88
PEKMEZCİ S................................ PB-216
PEKMEZCİ S................................ SB-41
PEKMEZCİ S................................ SB-42
PERGEL A.................................... PB-33
PERGEL A.................................... PB-34
PERGEL A.................................... PB-37
PERGEL A.................................... PB-4
PEŞKERSOY M........................... PB-157
PEŞKERSOY M........................... PB-187
PEŞKERSOY M........................... PB-206
PEŞKERSOY M .......................... PB-92
POLAT AK.................................... PB-256
POLAT FR.................................... PB-252
POLAT KY.................................... PB-52
POLAT KY.................................... SB-62
POLAT O...................................... PB-205
PULUR N...................................... PB-254
R
ASHİDİ SAA......................... SB-89
REYHAN E................................... PB-111
REYHAN E................................... PB-67
RODOP O.................................... SB-19
S
ABANCI PA .......................... SB-44
SAĞIROĞLU J............................. SB-30
SAĞIROĞLU J............................. SB-7
SAĞLAM K.................................. PB-40
SAĞLAM M................................. PB-245
SAKAR A...................................... PB-149
SAKAR A...................................... PB-151
SAKAR A...................................... PB-6
SALIK AE...................................... SB-55
SALMAN AE................................ PB-183
SALMAN AE................................ SB-11
SALMAN AE................................ SB-12
SANA B........................................ PB-195
SARI E........................................... PB-157
SARI E........................................... PB-187
SARI E........................................... PB-206
YAZAR DİZİNİ
SARI E........................................... PB-92
SARIBEYOGLU K........................ PB-216
SARIBEYOGLU K........................ SB-26
SARIBEYOGLU K........................ SB-47
SARIBEYOGLU K........................ SB-88
SARIBEYOĞLU K........................ SB-41
SARIBEYOĞLU K........................ SB-42
SARICI İŞ...................................... SB-4
SARICI İŞ...................................... SB-87
SARKUT P.................................... PB-272
SAYDAM M................................. PB-264
SAYLAN MB................................ PB-91
SEKİ A........................................... PB-42
SEKMENLİ T................................ SB-58
SERGÜL ULUS S........................ PB-138
SEVİM Y........................................ PB-125
SEVİNÇ B..................................... PB-253
SEVİNÇ S..................................... PB-188
SEVİNÇ S..................................... PB-190
SEYİT H........................................ PB-263
SEYİT H........................................ PB-93
SEZER Ö....................................... PB-279
SEZER TÖ..................................... PB-134
SIKAR HE .................................... PB-109
SİNAN H...................................... PB-264
SİPAHİ M...................................... PB-66
SIZLANAN A............................... PB-210
SİZLANAN A............................... SB-45
SIZLANAN A .............................. PB-189
SORMAZ İC................................. PB-196
SOYER V....................................... PB-223
SÖĞÜTÇÜ N............................... PB-126
SÖZBİLEN M............................... PB-221
SÖZEN S..................................... PB-67
SÖZÜER E.................................... PB-78
SÖZÜTEK A................................. PB-42
SUBAŞI İE.................................... SB-66
SUBAŞI Ö..................................... PB-81
SUMMAK M................................ PB-168
SÜCÜLLÜ İ.................................. PB-181
SÜCÜLLÜ İ.................................. PB-84
SÜLÜ B......................................... PB-197
SÜLÜ B......................................... SB-17
SÜREK A...................................... SB-2
SÜREK A...................................... SB-55
SÜREN M..................................... PB-203
SÜTÇÜ M..................................... PB-275
SÜTÇÜ M..................................... PB-277
Ş
AHİN A................................... PB-189
ŞAHİN A....................................... PB-210
ŞAHİN A....................................... SB-45
ŞAHİN AG.................................... SB-73
ŞAHİN Cİ...................................... PB-236
ŞAHİN D...................................... SB-35
ŞAHİN DA.................................... PB-33
ŞAHİN DA.................................... PB-37
YAZAR DİZİNİ
ŞAHİN DA.................................... PB-4
ŞAHİN DA ................................... PB-34
ŞAHİN G....................................... PB-208
ŞAHİN G....................................... PB-209
ŞAHİN H....................................... PB-46
ŞAHİN H....................................... PB-49
ŞAHİN H....................................... PB-72
ŞAHİN M...................................... PB-203
ŞAHİN M...................................... PB-247
ŞAHİN M...................................... PB-51
ŞAHİN M ..................................... PB-173
ŞAHİN M ..................................... PB-201
ŞAHİN M ..................................... PB-43
ŞAHİN M ..................................... PB-44
ŞAHİN M ..................................... PB-45
ŞAHİN ÜY.................................... PB-28
ŞAHİNER İT................................. PB-123
ŞAHİNER İT................................. PB-124
ŞAHİNER İT................................. PB-136
ŞAHİNER İT................................. PB-137
ŞAHİNER İT................................. PB-159
ŞAHİNER İT................................. PB-165
ŞAHİNER İT................................. PB-167
ŞAHİNER İT................................. PB-234
ŞAHİNER İT................................. PB-47
ŞAHİNER İT................................. PB-48
ŞAHİNER İT................................. PB – 166
ŞAHİNER Y.................................. PB-123
ŞAHİNER Y.................................. PB-124
ŞAHİNER Y.................................. PB-136
ŞAHİNER Y.................................. PB-137
ŞAHİNER Y.................................. PB-159
ŞAHİNER Y.................................. PB-166
ŞAHİNER Y.................................. PB-167
ŞAHİNER Y.................................. PB-234
ŞAHİNER Y.................................. PB-47
ŞAHİNER Y.................................. PB-48
ŞEKER A....................................... PB-116
ŞEKER A....................................... PB-16
ŞEKER A....................................... PB-41
ŞEKER D....................................... PB-117
ŞEKER G....................................... PB-113
ŞEKER G....................................... PB-119
ŞEKER G....................................... PB-122
ŞEKER G....................................... PB-171
ŞEKER G....................................... PB-220
ŞENDUR M.................................. PB-216
ŞENLİKCİ A.................................. PB-10
ŞENLİKCİ A.................................. PB-141
ŞENLİKCİ A.................................. PB-250
ŞENLİKCİ A.................................. SB-54
ŞENLİKCİ A.................................. SB-96
ŞENLİKÇİ A.................................. PB-153
ŞENLİKÇİ A.................................. PB-179
ŞENLİKÇİ A.................................. PB-257
ŞENLİKÇİ A.................................. PB-265
ŞENLİKÇİ A.................................. SB-105
ŞENLİKÇİ A.................................. SB-74
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
ŞENOL M..................................... PB-123
ŞENOL M..................................... PB-124
ŞENOL M..................................... PB-136
ŞENOL M..................................... PB-137
ŞENOL M..................................... PB-159
ŞENOL M..................................... PB-165
ŞENOL M..................................... PB-166
ŞENOL M..................................... PB-167
ŞENOL M..................................... PB-234
ŞENOL M..................................... PB-47
ŞENOL M..................................... PB-48
ŞENYÜREK YG............................ PB-196
ŞİMŞEK O.................................... PB-216
ŞİMŞEK O.................................... PB-96
ŞİMŞEK O.................................... SB-26
ŞİMŞEK O.................................... SB-41
ŞİMŞEK O.................................... SB-42
ŞİMŞEK O.................................... SB-47
ŞİMŞEK O.................................... SB-88
ŞİŞİK A.......................................... SB-6
ŞİT E.............................................. PB-164
ŞİT E.............................................. PB-73
ŞÜKRÜ TAŞ Ş.............................. PB-121
DİZ İN
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
T
ABUR A.................................. PB-81
TAHA A........................................ PB-101
TALİ S............................................ PB-173
TALİ S............................................ PB-201
TALİ S............................................ PB-203
TALİ S............................................ PB-247
TALİ S............................................ PB-43
TALİ S............................................ PB-44
TALİ S............................................ PB-45
TALİ S............................................ PB-51
TAMANNA MZ........................... SB-89
TAN S............................................ PB-107
TAN S............................................ SB-81
TANRISEVEN M.......................... PB-191
TANRISEVEN M.......................... PB-82
TARIM İA...................................... PB-256
TAŞ H............................................ SB-18
TAŞ H............................................ SB-3
TAŞ Ş............................................. PB-13
TAŞ Ş............................................. PB-172
TAŞ Ş............................................. PB-233
TAŞEL B........................................ PB-178
TAŞKIN E...................................... SB-47
TAŞKIN E...................................... SB-88
TATAR C....................................... PB-146
TATAR C....................................... PB-204
TATAR C....................................... PB-249
TATAR C....................................... SB-69
TATAR F........................................ PB-260
TATAR İG...................................... PB-258
TAVLASOGLU M........................ PB-191
TEKEREKOĞLU B....................... PB-278
TEKİN YK...................................... PB-237
147
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
TEMİZ M...................................... PB-169
TEMİZ M...................................... PB-200
TEMİZ M...................................... PB-235
TEMİZ M...................................... PB-97
TEMİZ M ..................................... PB-194
TEMİZ M ..................................... PB-199
TEMİZ M ..................................... PB-268
TEMİZGÖNÜL B........................ PB-209
TERZİ A........................................ PB-116
TERZİ A........................................ PB-16
TERZİ A........................................ PB-41
TEZEL O....................................... SB-3
TEZER H...................................... PB-14
TEZER H....................................... PB-259
TEZER H....................................... SB-51
TİHAN D...................................... PB-101
TİHAN D...................................... PB-138
TİHAN D...................................... PB-42
TİHAN D...................................... PB-56
TİHAN ND................................... PB-5
TİRYAKİ Ç..................................... PB-148
TİRYAKİ Ç..................................... PB-150
TOKA H........................................ SB-21
TOKOÇİN M................................ PB-195
TOKOÇİN M................................ PB-222
TOMBALAK E............................. PB-139
TOPRAK M.................................. SB-26
TOYGAR M.................................. SB-16
TOYGAR M.................................. SB-64
TRABULUS DC........................... PB-267
TUKENMEZ M............................ SB-4
TULUHA AYOĞLU T.................. PB-22
TUNCA F...................................... PB-196
TUNCER SK................................. PB-276
TUNÇ G........................................ PB-117
TUNÇ G........................................ PB-122
TUNÇ G........................................ PB-171
TUNÇAY E................................... SB-61
TURAN G..................................... PB-273
TURAN G..................................... SB-30
TURAN İ....................................... SB-36
TURGUT E.................................. SB-33
TURGUT E................................... SB-24
TURGUT E................................... SB-72
TURGUT E................................... SB-75
TURGUT E................................... SB-90
TURGUT HT................................ PB-148
TURGUT HT................................ PB-150
TURGUT M. S............................. PB-181
TURGUT MT............................... SB-39
TURKEŞ B.................................... PB-213
TUTAL F....................................... PB-254
TÜRKAN A................................... PB-49
TÜRKAN A................................... PB-72
TÜRKER B.................................... SB-73
TÜRKKAN S................................. PB-192
TÜRKMEN F................................ PB-175
TÜRKOĞLU MA......................... PB – 266
148
TÜRKYILMAZ S.......................... PB-40
TÜZÜN İS.................................... SB-65
U
ÇAR A................................... SB-4
UĞUR M....................................... PB-180
UĞUR M....................................... PB-194
UĞUR M....................................... PB-199
UĞUR M....................................... PB-200
UĞUR M....................................... PB-268
UĞUR M....................................... PB-76
UĞUR M....................................... PB-77
ULUBAY M.................................. PB-228
ULUBAY M.................................. PB-82
URUMDAS M............................. PB-254
USTA E.......................................... PB-164
UYMAZ DS.................................. PB-196
UYSAL E....................................... PB-243
UZUN A. S................................... SB-32
UZUN AS..................................... SB-59
UZUN H....................................... PB-63
UZUN H....................................... SB-92
UZUNKÖY A............................... PB-116
UZUNKÖY A............................... PB-16
UZUNOĞLU MY........................ PB-144
UZUNOĞLU MY........................ PB-69
Ü
ÇÜNCÜ M........................... SB-31
ÜÇÜNCÜ M................................ SB-34
ÜÇÜNCÜ M................................ SB-48
ÜÇÜNCÜ M................................ SB-49
ÜÇÜNCÜ M................................ SB-83
ÜÇÜNCÜ M................................ SB-97
ÜLKÜ R......................................... SB-45
ÜNAL B........................................ PB-223
ÜNAL TC...................................... PB-232
ÜNAL TC...................................... SB-44
ÜNSAL MG.................................. SB-55
ÜNVER M..................................... PB-221
ÜNVER M..................................... PB-248
ÜNVER M..................................... PB-255
ÜREYEN O................................... PB-153
ÜREYEN O................................... SB-18
ÜSTÜNER MA........................... PB-10
ÜSTÜNER MA............................ PB-141
ÜSTÜNER MA............................ PB-153
ÜSTÜNER MA............................ PB-179
ÜSTÜNER MA............................ PB-250
ÜSTÜNER MA............................ PB-257
ÜSTÜNER MA............................ PB-265
ÜSTÜNER MA............................ SB-105
ÜSTÜNER MA............................ SB-54
ÜSTÜNER MA............................ SB-74
V
ARDAR E............................... SB-54
VATAN MB................................... PB-188
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
VATAN MB................................... PB-190
VURAL E...................................... SB-79
VURAL S...................................... PB-102
VURAL S...................................... PB-103
VURAL S...................................... PB-104
VURAL S...................................... PB-105
VURAL S...................................... PB-106
VURAL S...................................... PB-107
VURAL S...................................... PB-109
VURAL S...................................... PB-110
VURAL S...................................... PB-217
VURAL S...................................... PB-251
VURAL S...................................... PB-63
VURAL S...................................... PB-7
VURAL S...................................... SB-101
VURAL S...................................... SB-14
VURAL S...................................... SB-28
VURAL S...................................... SB-53
VURAL S...................................... SB-61
VURAL S...................................... SB-67
VURAL S...................................... SB-81
VURAL S...................................... SB-9
VURAL S ..................................... SB-92
Y
ABANOĞLU H..................... PB-170
YAĞCI G....................................... PB-192
YAĞMUR Y.................................. PB-126
YAĞMURKAYA O....................... PB-213
YAĞMURKAYA O....................... PB-91
YAĞMURKAYA O ...................... PB-50
YAKAN S...................................... PB-257
YAKAR DÖ................................... PB-52
YAKAR DÖ................................... SB-62
YALÇIN A..................................... PB-275
YALÇIN A..................................... PB-277
YALÇIN ZZ................................... PB-146
YALÇIN ZZ................................... PB-204
YALÇIN ZZ................................... SB-69
YALKIN Ö..................................... PB-147
YALKIN Ö..................................... PB-184
YALKIN Ö..................................... PB-202
YALKIN Ö..................................... PB-70
YALKIN Ö..................................... PB-71
YALMAN H.................................. PB-178
YALMAN H.................................. PB-3
YALMAN H.................................. PB-39
YALMAN H.................................. PB-68
YALMAN H.................................. PB-95
YALMAN H.................................. SB-30
YALMAN H.................................. SB-7
YAMANYAR S............................. PB-267
YANAR F...................................... SB-100
YANAR F...................................... SB-31
YANAR F...................................... SB-4
YANAR F...................................... SB-87
YANAR F...................................... SB-98
YANAR H..................................... SB-34
YAZAR DİZİNİ
YANAR H..................................... SB-40
YANAR H..................................... SB-70
YANAR H..................................... SB-83
YANAR H..................................... SB-84
YANAR H..................................... SB-97
YANAR H .................................... SB-38
YANDAKÇI K............................... PB-171
YANDAKÇI K............................... PB-220
YAPICI AK.................................... PB-276
YAPICI AK.................................... PB-279
YAPICI AK.................................... PB-280
YARDIMCI E................................ PB-120
YAVUZ ÖZDEMİR Y.................. SB-71
YAVUZ R...................................... PB-126
YAZICI A....................................... PB-40
YAZICI P....................................... PB-93
YAZICI P....................................... SB-57
YAZICI P....................................... SB-95
YAZICIOĞLU B........................... PB-81
YAZICIOĞLU B........................... SB-39
YEĞEN SF.................................... PB-102
YEĞEN SF.................................... PB-217
YEĞEN SF.................................... PB-7
YEĞEN SF.................................... SB-101
YEĞEN SF.................................... SB-92
YELDAN E.................................... PB-179
YELDAN E.................................... PB-257
YELDAN E.................................... PB-265
YELDAN E.................................... SB-54
YEMEZ K...................................... PB-15
YENER O...................................... PB-139
YENER O...................................... PB-39
YENİAY L...................................... PB-221
YENİDOĞAN E........................... PB-173
YENİDOĞAN E........................... PB-201
YENİDOĞAN E........................... PB-203
YENİDOĞAN E........................... PB-247
YENİDOĞAN E........................... PB-43
YENİDOĞAN E........................... PB-44
YENİDOĞAN E........................... PB-45
YENİDOĞAN E........................... PB-51
YEŞİLBAĞ E................................. PB-50
YEŞİLTAŞ M................................. PB-259
YEŞİLTAŞ M................................. PB-262
YETİM İ......................................... PB-194
YETİM İ......................................... PB-199
YETİM İ......................................... PB-200
YETİM İ......................................... PB-268
YETİŞİR F..................................... PB-183
YETİŞİR F..................................... SB-11
YETİŞİR F..................................... SB-12
YİĞİTBAŞ H................................. PB-208
YİĞİTBAŞ H................................. SB-13
YİĞİTBAŞ H................................. SB-82
YİĞİTBAŞI R................................ PB-139
YİĞİTBAŞI R................................ PB-178
YİĞİTBAŞI R................................ PB-273
YİĞİTBAŞI R................................ PB-3
YAZAR DİZİNİ
YİĞİTBAŞI R................................ PB-39
YİĞİTBAŞI R................................ PB-59
YİĞİTBAŞI R................................ PB-68
YİĞİTBAŞI R................................ PB-95
YİĞİTBAŞI R................................ SB-30
YİĞİTBAŞI R................................ SB-7
YILDIRIM K................................. SB-86
YILDIRIM AO.............................. SB-102
YILDIRIM C.................................. PB-215
YILDIRIM C.................................. PB-261
YILDIRIM C.................................. SB-19
YILDIRIM CK............................... PB-35
YILDIRIM K.................................. PB-135
YILDIRIM K.................................. PB-154
YILDIRIM K.................................. PB-155
YILDIRIM K.................................. PB-186
YILDIRIM K.................................. PB-75
YILDIRIM K.................................. PB-85
YILDIRIM K.................................. PB-86
YILDIRIM K.................................. PB-87
YILDIRIM K.................................. PB-94
YILDIRIM K.................................. SB-10
YILDIRIM K.................................. SB-50
YILDIRIM K.................................. SB-52
YILDIRIM K.................................. SB-77
YILDIRIM K.................................. SB-99
YILDIRIM M................................. SB-105
YILDIRIM M................................. SB-54
YILDIRIM M................................. SB-96
YILDIZ D...................................... PB-157
YILDIZ MK................................... PB-38
YILDIZ R....................................... PB-174
YILDIZ SY.................................... PB-148
YILDIZ SY.................................... PB-150
YILDIZ SY.................................... PB-81
YILDIZ SY ................................... SB-39
YILDIZ T....................................... SB-104
YILDIZHAN A............................. PB-245
YILMAZ S.................................... PB-28
YILMAZ E..................................... PB-262
YILMAZ KB ................................. PB-258
YILMAZ M................................... PB-134
YILMAZ M................................... PB-161
YILMAZ S..................................... PB-12
YILMAZ S..................................... PB-18
YILMAZ S..................................... PB-19
YILMAZ S..................................... PB-219
YILMAZ S..................................... PB-223
YILMAZ S..................................... PB-237
YILMAZ S..................................... PB-238
YILMAZ S..................................... PB-246
YILMAZ S..................................... PB-31
YILMAZ S..................................... PB-32
YILMAZ S..................................... PB-8
YILMAZLAR T............................. SB-1
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-112
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-135
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-142
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-152
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-154
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-155
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-156
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-182
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-186
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-193
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-20
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-83
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-85
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-86
YILMAZYILDIRIM U.................. PB-87
YILMAZYILDIRIM U.................. SB-10
YILMAZYILDIRIM U.................. SB-50
YILMAZYILDIRIM U.................. SB-52
YILMAZYILDIRIM U.................. SB-76
YILMAZYILDIRIM U.................. SB-77
YILMAZYILDIRIM U.................. SB-86
YILMAZYILDIRIM U.................. SB-93
YILMAZYILDIRIM U.................. SB-99
YIRGIN H...................................... PB-208
YİYİT N......................................... PB-239
YİYİT N......................................... PB-245
YORULMAZ Ş............................. SB-91
YUCEL Y....................................... PB-41
YURTSEVEN A............................ PB-244
YURTTAŞ Y.................................. PB-261
YÜCEL AF.................................... PB-33
YÜCEL AF.................................... PB-34
YÜCEL AF.................................... PB-37
YÜCEL AF.................................... PB-4
YÜCEL E....................................... PB-181
YÜCEL E....................................... PB-84
YÜCEL M..................................... SB-66
YÜCEL Y....................................... PB-116
YÜCEL Y....................................... PB-16
DİZ İN
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
Z
EYBEK N................................ SB-18
ZÜLFİKAROĞLU B.................... SB-27
149
9. ULUSAL TRAVMA VE ACİL CERRAHİ KONGRESİ
150
19-23 NİSAN 2013, ANTALYA, TÜRKİYE
YAZAR DİZİNİ
Download