BEŞ MESELE 5 Esas (el-Mesail’ul-Hamsu’l-Vacibu Marifetuha) Şeyhu'l-İslam Muhammed bin Abdi'l-Vehhab (rh.a) Mütercim: Ebu Muhammed Selefi www.almuwahhid.com 1 BEŞ MESELE Şeyhu'l-İslam Muhammed bin Abdi'l-Vehhab (rh.a) şöyle diyor:1 Beş şeyi bilmek senin üzerine bir vecibedir: Birincisi Allah (Subhenahu ve Teala), Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’i “hidayet ve hak din ile”(et-Tevbe 9/33) gönderdiğinde, Allah’ın onu kendisi ile gönderdiği ilk kelime (Vahiy) şu olmuştur: ِّ {ك فَ َكِّ ْب َ َّ}يَا أَيُّ َها الْ ُمدَّثُِّر قُ ْم فَأَنْذ ْر َوَرب “Ey müddessir olan (elbisesine örtünüp bürünen peygamber)! Kalk (ve) bundan böyle uyar ve Rabbini tekbir et (yücelt)!” (el-Müddessir 74/1-2) “bundan böyle uyar!” (ayetinin) manası; Allah’a ortak koşulmasına karşı uyar manasındadır. Halbuki müşrikler, şirki Allah (Azze ve Celle)’ye yaklaşma vesilesi edindikleri bir din kılmışlardı. Sayılamayacak kadar çok fuhuş ve zulümleri ise yaptıklarının günah olduğunu bilerek icra ediyorlardı. Her kim, Allah (Subhenahu ve Teala)’nın, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e; onları zina etmek, anne ve kız kardeşlerle nikahlanma gibi hususlarda uyarmadan önce, Kendisi ile Allah’a yaklaştıklarını iddia ettikleri dinlerine karşı uyarmasını emrettiğini kavrar ve onların işlemekte olduğu Şirkin gerçek yüzünü anlarsa hayretler içinde kalır. Bilhassa da günümüzde birçoklarının işlediği şirkin, geçmiştekilerin şirkinden daha fazla olduğunu anladığı zaman! Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurmaktadır: ُُ ضر َد َعا َربَّهُ ُمنِّيبا إِّلَْي ِّه ُثَّ إِّذَا َخ َّولَهُ نِّ ْع َمة ِّمْنهُ نَ ِّس َي َما َكا َن يَ ْدعُو إِّلَْي ِّه ِّم ْن قَ ْب َّ { َوإِّذَا َم ُ س اإلنْ َسا َن ِّ ِّ ِّ َ َّض َُّ عن سبِّيلِّ ِّه قُُ ََتَتَّع بِّ ُك ْف ِّرَك قَلِّيل إِّن ِّ ِّ ِّ َصح ِّ اب الن }َّار ْ ْ َ ْ ك م ْن أ َ ْ َ َُو َج َع َُ َّلِل أَنْ َدادا لي 1 el-Durer’us-Seniyye, 1/120-124 2 BEŞ MESELE “İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na dua ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlar. De ki: Küfrünle biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateş ehlindensin.” (ez-Zümer 39/8) İkincisi Onları şirke karşı uyardığı vakit aynı zamanda onlara Tevhidi emretmiştir. Tevhid, dini ihlas ile Allah (Subhenahu ve Teala)’a has kılmaktır. Bu, şu ayet ile kasdolunandır: {ك فَ َكِّ ْب َ َّ“ } َوَربVe Rabbini tekbir et (yücelt)!” (el-Müddessir 74/3) yani ihlaslı bir şekilde O (Subhenahu ve Teala)’yı yücelt! Bu ayet ile ezanın tekbiri ya da benzeri şeyler kasdolunmamıştır zira bunlar Medine döneminde meşru kılınmıştır. Bir kimse ihlas içerisinde olmadıkça şirki terketmenin bir faydasının bulunmadığını anladığında, ihlasın manasını doğru biçimde kavradığında, çok sayıda insanın zannettiği şekilde ihlasın, dini Allaha has kılmanın ve salih kimselere dua etmeyi terk etmenin onların değerini düşürmek olduğu görüşünün yanlışlığını da kavrar. Bu tıpkı Hristiyanların Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’i, -İsa (aleyhi selam)’ın Allah’ın kulu ve elçisi olduğunu ve Allah’u Teala ile birlikte ona ibadet edilmemesi gerektiğini söylediğinde- İsa (aleyhi selam)’a dil uzatmakla itham etmesi gibidir. Bütün bunları anlayan, İslam’ın garipliğinin de farkına varır. Bu meseleyi kalbinde iyice canlandırarak düşünen kimse; alim olduğunu iddia edenlerin bu bahsettiğimiz meselenin ehline nasıl da düşmanlık ettiklerini ve bunu din edinenleri nasıl da tekfir ettiklerini, Ebu Talib ve Kevaz gibi türbelere tapanlarla beraber onlara (yani tevhid ehline) karşı nasıl mücadele ettiklerini görür. Zira bu kimseler, Onların tabi oldukları şeyleri reddettiğimiz için, onlara bizim kanlarımızın ve mallarımızın helal olduğuna dair fetva verdiler ve onlar sizin dininizi inkar ediyor, dediler. Bu konuyu ve bir önceki anlattığımız hususu, ancak; onların ihlas ehline karşı ve de müşriklere nasıl muamelede bulunduklarını zihninde canlandırarak (ve mukayese ederek) gerçek manada anlayabilirsin. Bundan sonra, İslam’ın sadece marifet yani bilgiden ibaret olmadığı gerçeğini, zira İblis’in ve Firavun’un onu bildiğini, Ehli Kitab’ın onu kendi öz oğullarından daha iyi bildiklerini (ve buna rağmen müslüman sayılmadıklarını) anlarsın. İslam (bilmek ve ardından) bununla amel etmek, sevgi, nefret ve bu yolda babaları ve oğulları dost edinmeyi terketmektir. Üçüncüsü Bütün kalbinle, Allah (Azze ve Celle)’nin Rasulu (sallalahu aleyhi ve sellem)’i, ancak 3 BEŞ MESELE (kendisinin) tasdik edilmesi ve (kendisine) uyulması için gönderdiğine inanmalısın. Onları yalanlanması ve itaatsizlik edilmesi için göndermemiştir. Şimdi bir de tevhidi bildiklerini iddia eden kimselerin bu tevhidin Allahın ve Rasulunun dini olduğunu itiraf ettikleri halde, Tevhidi kabul eden ve tevhide uyan herkesin Harici olduğunu ve canları ile mallarının helal olduğunu söyleyerek (tevhide muhalefetlerini) ve dahası, onların tevhidden nefret edenleri, aşağılayanları ve insanları tevhidden uzaklaştıranların hak üzere olduğunu söylemelerini ve de onların (bu yapılan amellerdeki) şirki kabul edişlerini ve (buna rağmen) ibadet ettikleri hiçbir türbe olmadığı hatta bilakis güya onların türbecilerle beraber yürüttükleri cihadın (!) maruf yolda bir cihad olduğu ve onlara muhalefet eden kimsenin ise malı ve kanı helal olacağı iddialarını da düşünürsen! Bir kimse işte bu şekilde bu üçüncü meseleyi hakkıyla anladığında (bu tutumların çeliştiğini ve bir diğeriyle uyumsuz olduğunu anlar.) Nasıl olur da –velev ki bu inanç bir kimsenin kalbinde bir günlüğüne dahi yer etse- tevhid’in Allah ve Rasulunun dini olduğunu kabul ederken aynı anda ondan nefret eder ve ona muhalefette bulunabilir? Nasıl olur da bir kimse türbeperestlerin şirk içinde olduğunu düşünürken, bir yandan da onların (tabi olunması gereken) Sevad’ul-Azam (büyük çoğunluk) olduklarını dolayısıyla hak üzere olduklarını ileri sürebilir? Nasıl olur da, aynı kalpte bu kadar zıtlar (zıt düşünceler) bir arada toplanabilir? Halbuki bu delilikten daha beter bir haldir. İşte bu Allah’u Teala’nın kudretinin en büyüklerinden ve sana Allah’ı tanıtan şeylerin en büyüklerindendir. Her kim kendi nefsini ve Rabbini tanırsa, Rabbinin emrini yerine getirir. Nasıl olur da, bir birine zıt bu iki düşünce, doğru ve diri -ve bu ikisinin benzeri- bir kalpte 20 seneden fazla bir sürede bir arada bulunabilir? Dördüncüsü Bilmelisin ki, Allah (Celle Celaluhu), Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem)’e şöyle vahyetmiştir: ُِّوحي إِّلَيك وإِّ َل الَّ ِّذين ِّمن قَبل ِّ اْل ِّ ك ولَتَ ُكونَ َّن ِّك لَئ ِّ {ولََق ْد أ ِّ َ }ين ر اس ن م ل م ع ن ط ب ح ي ل ت ك ر ش أ ن ْ َ ُ َ ْ َّ ْ َ َ َ َ َ َ ْ ْ ْ َ َ ْ ْ َ َ َ َ َ َ َ َ َ “Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın!” (ezZümer 39/65) Allah böyle buyurmuştur çünkü onlar –isteklerinin yerine getirilmesi durumunda İslam’ı kabul edeceklerine dair söz vererek- Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den bir tek şirk kelimesi ya da bir tek şirk ameli ortaya çıkarmak için teşebbüste bulundular. Ancak şunu bilmelisin ki, İhlas sahiplerinin en üstünü, en takvalı amellerin sahibi (Rasulullah), bir tek şirk kelimesini –şirkten nefret ederek ve bu kimselerin İslam’a girmelerini sağlamak içintelaffuz etseydi bu durumda amelleri boşa çıkacak ve hüsrana uğrayanlardan olacaktı. Peki, kendisini onlardan biri gibi gösteren, bu tarz (şirk içeren) yüz kelimeyi, ticaretinin karlı 4 BEŞ MESELE olması ya da tıpkı Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ve ashabının, Allah ona Mekke’yi fetih ettirene kadar, hacc etmekten alıkonmaları gibi. tevhid ehli hac yapmaktan engellendiğinde, bu sözleri hac yapmak için söyleyen kimseye ne demeli? Kişi bunu tamamıyla kavradığında, Allah (azze ve celle)’yi tevhid etmenin yüceliği ve şirkin kötülüğü o kimseye açılır. Fakat bunu 4 yılda öğrenebilirsen çok iyi! Bundan kasdım tam bir marifet (bilgidir), senin de bildiğin gibi, istem dışı da olsa bir damla idrar abdesti bozar! Beşincisi Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem), getirdiklerinin bir kısmını diğerinden ayırmadan tümüyle iman edilmesini zorunlu kılmıştır. Her kim bir kısmına iman eder de, diğer kısmını inkar ederse kafirdir. Kişi, Kitab'ın tümüne iman etmelidir. Düşün ki Kimileri namaz kılıyor ve oruç tutuyor, birçok yasaklanmış ameli terkediyor ancak -bunun doğru yol olduğunu düşünerek- kadınlara mirastan pay vermiyor. Esasında eğer bir kişi onların adetlerine muhalefet ederek kadınlara mirastan pay verse, yakınındaki kimselerin kalpleri bu ameli reddeder. Kimileri de kadının iddetini kocasının evinde geçirmesi gerektiğini ve Allah (subhenahu ve teala)’nın şöyle buyurduğunu “Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar; ancak açık 'çirkin bir hayasızlık' göstermeleri durumu başka...” (et-Talak 65/1) bilmesine rağmen reddediyor. Kadının (boşandığı) kocasının evinde kalmasının uygun olmadığını ve kadının evden çıkarılması gerektiğini düşünüyorlar. Başkaları da selamlamanın –Allah’ın bu şekilde hükmettiğini bilmelerine karşın- (İslam’a uygun) selam ile olması gerektiği gerçeğini inkar ediyor, cahiliye selamını sırf böyle alıştıkları için ona tercih ediyorlar. Bu kimseler -günah işleyen, farzları terk eden, tıpkı zina eden yahut ebeveynine karşı iyilikle muameleyi terkeden (bunu yaparken) hataya düştüklerini ve Allah (azze ve celle)’nin doğru hükmettiğini bilerek bunları yapanların aksine- küfre düşmüşlerdir. Zira bir kısmına iman etmişler ve diğer bir kısmını inkar etmişlerdir. Bu üç örneği verdim ki sen buna uyasın ve doğruyu bulasın. Bunun gibi insanların, Kur’an’da Allah’ın koyduğu sınırlara muhalefet ettikleri çok sayıda örnek vardır. Bu onların geleneğidir ve bunu iyilik olarak görürler, eğer bir kimse Allah’ın (kitabında) zikrettiği bir şeyi yapar yahut da onların geleneklerini terk ederse, o kimseyi eleştirir ve onu sefihlikle suçlarlar. Yine bu, -kendisinin hata ettiğini ve Allah’ın (kitabında) zikrettiğine iman ederekbir hata işleyen veya bir ameli terk eden kimsenin durumuyla aynı değildir. Bil ki; bu beş husus, özellikle de İslam’ın garipleştiği günümüzde insanların öğrenmesi gereken çok önemli hususlardır. Allah en iyisini bilendir!.. 5