Mekke-i Mükerreme`nin bir Küfür Beldesi Olup Olmadığı

advertisement
Mekke-i Mükerreme'nin bir Küfür
Beldesi Olup Olmadığı Hususunda Bir
Münazara
Şeyh Hamad İbni Atik en-Necdi (1227H-1301H)
Mecmuat'ur Resail ve'l Mesail'in Necdiyye, 1/742-746
www.at-tawhid.org
1
‫بسم هللا الرحمن الرحيم‬
Efendimiz Hamad İbni Atik, (kendi dönemindeki) Mekkeliler'in hükmü ve
bir belde olarak bu şehrin İslam'a mı yoksa küfre mi nispetle
adlandırılacağı konusu hakkında kendisiyle münazarada bulunanlara
şunları söyledi:
Şeyh sözlerine:
ْ‫علَّ ْمتَنَا إِنَّكَ أَنتَ ا ْلعَ ِلي ُم ا ْل َح ِكي ُم قَالُوا‬
َ ‫س ْب َحانَكَ الَ ِع ْل َم لَنَا إِالَّ َما‬
ُ
“Biz seni tenzih ederiz. Senin öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur.
Muhakkak Alim (herşeyi bilen) Hakim ancak Sen'sin.” (el-Bakara 2/32)
ayetini okuyarak başladı. Müzakere, Mekke'nin küfür beldesi mi yoksa
İslam beldesi mi olduğu konusunda cereyan etti.
Başarı Allah'tandır. Allah Muhammed (sallallahi aleyhi ve sellem)'i, tüm
peygamberlerin dini olan tevhidle, göndermiştir. Tevhidin hakikatı,
Allah'tan başka hicbir ilah bulunmadığına dair ettiğimiz şehadetin
içeriğinde bulunmaktadır. Bu ise, Allah'ın bütün mahlukatın mabudu
olması, O'ndan başkasına hiçbir şekilde ibadet edilmemesi anlamına gelir.
Dua ibadetin özüdür. Ve; Havf (Allah’tan korkmak), Reca (Allah’tan
ummak), Tevekkül (Allah’a dayanmak), İnabe (Allah’a tevbe ile
yönelmek), Zebiha (Allah için adak/kurban kesmek), Salat (Allah’a namaz
kılmak) da ibadettendir. İbadetin daha birçok çeşidi vardır. Bu (ibadeti
tüm çeşitleriyle Allah’a has kılmak; tevhid), tüm amellerin sıhhatinin şartı
olan en önemli husustur.
İkinci önemli husus ise, vermiş olduğu emirlerde Peygamber (sallallahi
aleyhi ve sellem)'e uymak ve önemli, önemsiz demeden hükmüne
başvurmak, getirdiği şeriat ve dine saygı göstermek (yüceltmek), dinin
aslı ve detaylarıyla alakalı verdiği hükümlere boyun eğmektir.
Dolayısıyla ilk (husus) şirki boşa çıkarır ve (tevhid) şirkin varlığıyla birlikte
sahih değildir. Ve ikinci (husus) bidati boşa çıkarır ve (peygambere itaat)
bidatin varlığı ile mümkün olmaz.
Eğer bu iki husus -ilim, amel ve davet yoluyla- sağlanırsa, ve eğer bu o
belde -hangi belde olursa olsun- halkının diniyse, eğer bu iki hususa
uygun amel eder, ona davet eder, ona tabi olanlara dostluk eder ve ona
muhalefet edenlere düşmanlık ederlerse (eğer onlar bu durumdaysalar)
2
bu durumda onlar muvahhidlerdir.
Yok eğer Kabe'ye, Makam-a (Makam-ı İbrahim), Hatim'e dua etmek,
peygamberlerden ve salih kimselerden dilekte bulunmak gibi şirk türleri
yaygın olarak mevcutsa; şirkin tamamlayıcıları sayılan zina, riba (faiz),
her türlü zulüm, sünneti terk gibi pratikler yaygınlaştırılıyorsa; bidat ve
dalalet şekilleri revaç buluyorsa, tahakkum yetkisi zalim yöneticilere ve
müşriklerin vekillerine geçmişse; davet Kur'an ve sünnetten gayrısına
yapılıyorsa; bu durum biliniyor ise, az bir ilmi olan kimseye bile şeksiz ve
şüphesiz malum olan hüküm, adı ne olursa olsun bu beldenin küfür ve
şirk beldesi olduğu yönünde olacaktır. Özellikle de (bu belde ahalisi)
tevhid ehline düşmanlık ediyor, tevhid dininin yok olması ve İslam
beldesinin tahribi için çalışıyorsa, hüküm bundan başkası olamaz.
Eğer bu hüküm hakkında delil ararsan, Kur'an'ın bütün ayetlerini bu
konuda delil olarak bulursun. Ayrıca, bu konuda İslam uleması görüş
birliği içindedir ve her alim kişi de zaruri bir bilgiyle durumun böyle
olduğunu bilmektedir.
“Bahsini ettiğiniz şirk (o beldede ikamet eden) yabancılardan sadır
olmaktadır, beldenin kendi halkından kaynaklanmamaktadır.” diyen (ve
böylelikle bize itiraz eden) kişiye gelince, ona şöyle denilir:
Öncelikle; bu (iddia ve itiraz) ya kibirden yahut da konuya dair cehaletten
ileri gelmektedir. Çünkü yabancıların bahsi geçen belde –Mekke- halkına,
Kabe'ye, Makam'a (Makam-ı İbrahime) ve Hatim'e dua etmede ve istekte
bulunmada uydukları çok iyi bilinmektedir, (bu husus) kulağı olan
herkesin işittiği ve bütün ihlaslı muvahhidlerin bildiği bir gerçektir.
Ve ikinci olarak denir ki: Eğer bu ortaya konulmuş ve çok iyi bilinen bir
durum ise, bu durumda bu konuda yeterli (bir delil)dir. Bu ayrımı (bu şirk
ve bidatleri yabancıların yaptığını ve Mekke halkının yapmadığını) kim
yapmaktadır?
Ne kadar da gariptir ey Allah’ım! Sizler onların yurduna gittiğinizde tevhid
inancınızı gizliyor, dininizi açıktan yaşayamaya muktedir olamıyor ve
namazlarınızı gizli saklı kılıyorsunuz çünkü onların bu dine olan
düşmanlıklarını ve buna dine uyanlara karşı besledikleri kinleri
biliyorsunuz. O halde, akleden bir kimse, onların durumları (ve
beldelerinin küfür beldesi olması) hakkında bir belirsizlik içinde nasıl
olabilir ki?
3
Söyleyin bana! Sizlerden birisi, Kabe'ye, Makam'a (Makam-ı İbrahim'e) ve
Hatim'e dua eden, Peygamber (sallallahi aleyhi ve sellem)'den ve
sahabelerden istekte bulunan birkimseye “ey adam! Allah'tan başkasından
isteme!” ya da “sen (bu yaptıklarından dolayı) bir müşriksin” dese, onlar
bu söze müsamaha mı gösterecekler, yoksa hile ve desiseye mi tevessül
edecekler?
Bizimle tartışan bilsin ki, o Allah’ın tevhidi üzere değildir, vallahi, ne
tevhidi biliyorlar ne de Rasulullah (sallallahi aleyhi ve sellem)'in dinini
uyguluyor.
İçlerinden birisi söz konusu fiilleri icra edenlere “dininize geri dönün!”
veya “kabirler üzerine dikmiş olduğunuz yapıları yıkın; Allah'tan
başkasından dilekte bulunmak size helal değildir” diyecek olsa ne olur
sanıyorsunuz. Kureyş'in Muhammed (sallallahi aleyhi ve sellem)'e
yaptıklarını o kişiye yapmaktan mutlu olacaklarını farketmiyor musunuz?
Vallahi hayır; vallahi hayır (onlar Kureyş’e kıyasla işkence ve vahşette
daha da ileri gitmilşlerdir).
Eğer bu belde hakikaten Dar’ul İslam idiyse, acaba neden onları İslam'a
çağırmıyor, (mezarların üstündeki) kubbeleri yıkmalarını, şirk ve onun
tamamlayıcılarından uzaklaşmalarını onlardan istemiyordunuz? Onların
namaz kılıp haccetmeleri veya oruç tutup sadaka vermeleri sizi
yanıltmışsa meseleyi daha ilk başlangıcından itibaren ele almanız
gerekecek.
Tevhid dini, İbrahim Halilullah (aleyhi selam)'ın oğlu İsmail (aleyhi
selam)'ın yapmış olduğu davet sayesinde Mekke'ye gelmişti. Mekke halkı
belli bir zaman bu dini benimsedi. Fakat daha sonra Amr İbni Luhey'in
sayesinde şirk aralarında yaygınlaştı. Halk müşrik oldu ve belde de, onlar
İbrahim (aleyhi selam)’ın dininin kalıntılarını hala barındırmakla beraber
ve onlar hac yapmaya, hacılara ve hacı olmayanlara sadaka vermeye
devam etmelerine rağmen, şirk beldesine dönüştü. Abd’ul Muttalib'in, Fil
Kıssası'nı anlattığı şiiri sizlere ulaştı. Onlar bundan başka da kalıntılar
barındırıyordu ancak bu dönem onların ne tekfirini (küfür içerisinde
olduklarını) ne de (tevhide) düşmanlıklarını engelledi. Bizim ve
başkalarının kuvvetli kanaati, bugünkü (Mekkeli)lerin şirki o zamankilerin
şirkinden daha şediddir.
Bütün bunlardan önce, yeryüzü halkı Adem (aleyhi selam)'dan sonra tam
4
on asır boyunca tevhid dinine bağlı kaldı, ne zamanki salih insanlara saygı
ve tazimde aşırılık ortaya çıktı ve insanlar Allah ile beraber onlara da dua
etmeye başladılar, böylece küfre girdiler. Allah da, onları tekrar tevhide
çağırması için Nuh (aleyhi selam)'ı peygamber olarak gönderdi. Onlar
hakkında Allah'ın Kur'an'da anlattıklarını iyice bir düşün. Aynı şekilde
Huud (aleyhi selam) hakkında Allah'ın söylediklerine bir bak ki o,
kavminden, ibadetlerini sadece Allah'a tahsis etmelerini istedi çünkü
onlar, ibadetin aslı ile ilgili bir konuda peygamberlerine ters
düşmemişlerdi (ters düştükleri, ibadetteki tevhid meselesiydi). İbrahim
(aleyhi selam) da aynı durumdaydı. O da kavmini İhlas-ı Tevhid'e çağırdı.
Onlar Allah'ın uluhiyetini zaten kabul etmiş bulunmaktaydılar.
Sözün özü şudur ki, bir beldede Allah'tan başkasına duada bulunma ve
bunun tamamlayıcıları olan ameller ortaya çıkar, belde halkı da bu
hallerini sürdürür, bunun için savaşırlarsa, tevhid ehline düşmanlık
başgösterir ve hak dine teslim olmayı reddederlerse, nasıl olur da bu
beldeye küfür beldesi hükmü verilemez? Eğer onlar, kendilerini ehl-i küfre
nispet etmeseler ve onlardan beri olduklarını iddia etseler dahi, (tevhid
ehlini) kötüleyip, bu yolu din olarak seçenlerin hata ettiklerini düşünüp
onları Harici yada kafir olarak isimlendirmektelerken (orası şüphesiz
Dar’ul Küfür'dür). Peki bütün bunların tümü mevcutsa durum nedir… Bu
külliyen genel bir meseledir.
Özel meselelere gelince şöyle deriz: Şüphesiz ki Kur’an ve Sünnet
bildirmektedir ki; eğer bir Müslüman şirk ehli ile dostluk kurarsa ve aynı
zamanda onlara (Müslümanlara karşı) boyun eğerse bu sebeple dininden
irtidat etmiş olur. Bu hususta Allah'ın şu ayetinin üzerinde:
َ ‫إِ َّن الَّذ‬
‫س َّو َل لَ ُه ْم َوأ َ ْملَى لَ ُه ْم‬
َ ‫ارتَدُّوا‬
َّ ‫علَى أ َ ْدبَ ِار ِهم ِمن بَ ْع ِد َما تَبَيَّ َن لَ ُه ُم ا ْل ُهدَى ال‬
َ ‫ش ْي َطا ُن‬
ْ ‫ِين‬
“Kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, ona arka dönenleri, şeytan
sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir.” (Muhammed 47/25) Allah’ın bu
ayetiyle birlikte düşünerek, dikkatlice düşünelim:
‫َو َمن َيت َ َولَّ ُهم ِمن ُك ْم فَ ِإنَّهُ ِم ْن ُه ْم‬
“İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır.” (el-Maide 5/51) Ve de
Allah’ın bu sözünü dikkatlice tetkik et:
َ ‫ث‬
‫غي ِْر ِه إِنَّ ُك ْم إِذا ً ِمثْلُ ُه ْم‬
ٍ ‫َحتَّى يَ ُخوضُواْ فِي َحدِي‬
5
“Onlar başka bir söze dalıncaya kadar kafirlerle beraber oturmayın; yoksa
siz de onlar gibi olursunuz.” (en-Nisa 4/140)
Bu (çeşit riddet) için delil daha birçok ayette bulunmaktadır. Tevbe
Suresi'nde Allah’ın buyurduklarını unutmayalım:
‫الَ ت َ ْعتَذ ُِرواْ قَ ْد َكفَ ْرتُم بَ ْعدَ ِإي َمانِ ُك ْم‬
“(Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra
(tekrar) kafir oldunuz.” (et-Tevbe 9/66) Ve şu sözü:
‫سالَ ِم ِه ْم‬
ْ ‫َولَقَ ْد قَالُواْ َك ِل َمةَ ا ْل ُك ْف ِر َو َكفَ ُرواْ َب ْعدَ ِإ‬
“Halbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve Müslüman olduktan sonra
kafir oldular.” (et-Tevbe 9/74) Ayrıca şu ayeti hatırlayalım:
َ‫ون َوالَ يَأ ْ ُم َر ُك ْم أَن تَت َّ ِخذُواْ ا ْل َمالَِِكَة‬
َ ‫س ِل ُم‬
ْ ‫َوالنِ ِبيِي َْن أ َ ْربَابا ً أَيَأ ْ ُم ُركُم ِبا ْل ُك ْف ِر بَ ْعدَ إِ ْذ أَنتُم ُّم‬
“Ve (Allah) size, melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de
emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra hiç size kafirliği emreder mi?”
(Al-i İmran 3/80) Sonra da (Kur’an’da) iki yerde geçen şu ayet üzerinde
dikkatlice düşün:
ُ ‫س‬
َ ‫ط‬
َ ‫ِين َكفَ ُروا ا ْل ُمنك ََر يَكَاد‬
َ ‫ف فِي ُو ُجو ِه الَّذ‬
‫ون‬
َ ‫َوإِذَا تُتْلَى‬
ٍ ‫علَي ِْه ْم آيَاتُنَا بَيِنَا‬
ْ َ‫ُون ي‬
ُ ‫ت ت َ ْع ِر‬
َ ُ‫ِين يَتْل‬
َ ‫ِبالَّذ‬
‫علَي ِْه ْم آيَاتِنَا‬
َ ‫ون‬
“Ayetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kafirlerin suratlarında
hosnutsuzluk sezersin, onlar, kendilerine ayetlerimizi okuyanların
nerdeyse üzerine saldıracaklardır.” (el-Hac 22/72)
İşte tevhide çağrıldıklarında onların halleri! Söyleyeceklerim bu kadardır.
Allah en doğrusunu bilendir.”
6
Download