T ARTlŞMALI İ.LMİ İHTİSAS TO PLANTILARI -II İSLAMI iLiMLERDE METODOLOJİ/USÜL • MES'ELESI II Tartışmalı ilmi ihtisas Toplantıları, 1,2,3 15-16 Mart i 19-20 Nisan i 17-18 Mayıs 2008 Çamlıca Sabahattin Zaiın Kültür Merkezi İstanbul 2009 "METİN TENKİDİ" MÜZAKERESİ Dr. Fikret KARAPINAR* Balı' da binlerce kişinin uğraşlığı ve bir o kadar da eserin yazıldığı bir alanda, Selahattin Beyin ortaya koyduğu bu araşlırına, gerek alanda bu derece geniş çapta yapılan ilk çalışma, gerekse muhtasar ve yoğun olması hasebiyle' okuyucu tarafından kolay hazınedilebilir ve anlaşılabilir değildir. 30 yıllık bir birikim sonucu, Balının metin tenkidi ınüktesebahnı ve geliştirdikleri teorileri ortaya koyan hocaınıza ve ona sunum tırsalı vererek bizleri buraya davet eden İSAV yöneticilerine teşekkür ederim. Balı' dan dilimize geçen "Metin Tenkidi" kavramı, bugün Türkçede üç ayrı ınanada kullanılmakta ve bu çokanlamlılık sebebiyle yanlış anlaşılınal?J.­ ra sebep olabilmektedir. Özellikle de farklı disiplin mensupları tarafından yanlış anlaşılabilecek olan hadisçilerin kullanımı. "Metin Tenkidi, (talıkik), sadece metin farklarını dipnotlarda göstermekten ibaret standart, teknik ve kolay bir faaliyet değil, bir ırmak gibi akan metnin bizim gördüğümüz hali ile .. ilk kaynağı arasındaki serüvenini ve bu süreçte ne tür değişimlere maruz kaldığını yakalayabilınektir. Bu tür çalışınaların disiplinler arası ve çok disiplinli özelliğinden dolayı farklı branşlardan uzmanlar arasında yardım­ laşma ve ekip çalışınaları gereklidir. Bu yüzdendir ki Balı' da uzun yıllardır Metin tenkidi çalışınaları üniversite ve üniversite dışı tenkit kurumlarıİlın şemsiyesi allında ve ekipler marifetiyle yapılmaktadır." ı * Selçuk Ü. İlahiyat Fakültesi, Hadis ABD, fkarapinar@hotrnail.com 1 Bkz. Polat, bildiri. .. ' İSLAMi İLİMLERDE METODOLOJİ/USÜL PROBLEMİ-II 406 Ben, Selahattin Bey'in bu çalışmasına kadar, maalesef biz dahil İslam Dünyası'nın, Bahnın özellikle de Almanya'nın metin tenkidi konusunda bu kadar ileri olduklarından pek haberdar olmadığı gibi Almanca ve İngilizce yapılan çalışmalardan da haberdar oldukları söylenemez kanaatindeyim. Bu konuda İslam Dünyası'nda yaygın olarak bilinen, Bah' da metin tenkidinin sadece sağlam bir İncil ortaya çıkarmak için gösterilen bir gayretten ibaret olduğu yanılgısı dır. Şimdi öğreniyoruz ki, onların 2500 yıl geriye gidebilecek başka bir ifadeyle Antik Yunan' a kadar götürülebilecek metin tenkidi birikimleri ve bu alanda geliştirdikleri yöntemleri varmış. Oysa kutsal kitap, uzun yıllar masum kabul edildiği için metin tenkidinin dışında tutulmuş ve ona metin tenkidi uygulaması Erasmus (ö. 1536) ile başlamış. Bah son 200-300 yıl içerisinde ise İncil sebebiyle daha da yoğunlaşmış. ·2003' de Almanya'ya gittiğimde onların bizim klasik kaynaklarımızia ilgili olarak yaplıkları metin tenkidi çalışmalarını almışhm, hocamızın bu çalışmasından sonra onları gözden geçirerek tekrar inceledim. Selahattin Bey'in dediği gibi, kullandıkları nüshaların şecerelerini vererek şernaları bilimsel olarak tarhşmaktadırlar ve kullandıkları metin tenkidi yöntemini de anlatmaktadırlar. Ayrıca metnin hikayesini, serüveni anlatarak ortaya koydukları metnin hesabını verebilmektedirler. 1 Mesela, Hakim et-Tirmizi'nin Kitabu Hatmi'l-Evliya adlı eseri, ilk defa Osman İsmail Yahya tarafından tahklk edilerek 1965 yılında Beyrut'ta basıl­ mışhr. Bu eserin basımında Fatih ve Veliyyüddin kütüphaneleri nüshaları kullarulmışhr. Ancak Bemd Radtke'nin tespitlerine göre, eserin en iyi yazma nüshaları olan British Museum ile Princeton (Mach) nüshaları kullarulmamışhr. Eseri yeniden tahkik eden Radtke, yeniden tahklk etmesini ise iki sebeple açıklamaktadır: Birincisi, yeni elde edilen nüshaların çok daha iyi olmaları. İkincisi ve en önemlisi, Osman İsmail'in kullandığı nüshaların oldukça bozuk, silik ve boş olmaları sahrında yanlışlığın ve bundan dolayı da neredeyse her sayfanın her bulunması. O, bu eksikliklerin, eserin yanlış anlaşılma- 407 MÜZAKERELER sına da sebep olduğunu ifade etmektedir.2 Radtke'ye göre, eserin kritik yerlerindeki eksiklikler ve Osman İsmail'in kendinden yaptığı ilaveler, anlamayı güçleştirmekle birlikte yanlış kanaatıere de sevk etmektedir. Bundan baş­ ka bazı tahkikierde olduğu gibi, eserin Osman İsmail baskısında, bazen uzunca ta'likler bulunmaktadır ki, bunlar okuyucuyu yönlendirmekte ve ön yargı oluşturmaktadır. İlk dönem Maliki mezhebine dönükçalışmalarıyla bilinen Bonn Üniver- sitesi İslam araştırmacılarından Miklos Muranyi, Eiıı Altes Fragmeııt Medinensisclıer Jurisprudenz Aus Qairawan ait eski bir yazma Selerne parçası-,3 el-Macişfın isimli çalışmasında, (y. 164/780-81)'un 160-240) rivayetinin elde ettiği -Kayrevaıı'dan bir Medine fıkıh ekolüne Abdulaziz b. Abdiilah b. Ebi Kitfibu'l-Hacc'ının Sahnfın parçası b. Said (v. üzerinde metin tenkidi çalışması yapmıştır. Yine o, Abdullah b. Vehb b. Müslim Ebu Muhammed el-Mısri (v. 125197)'nin el-Cfimi' Tejsfru'l-Kur'fin adlı eserinin Sahnfın b. SaJ:d (v. 160-240) rivayetini4 tahkik etmiştir. Onun hazırladığı bu mühirn ilk devir rivayet tefsirinin, her cildinin ayrı bir serüveni bulunmaktadır. Kitabın her cildinin mukaddimesi okunduğunda, Polat hocanın çalışmasında yaptığı tespitlerine hak vermemek elde değil. ·İbn Hafif eş-Şirazi, Ebu Abdiilah (v. 371/982), Ibıı Hafif aş-Ş iraz! und seine Sclırift zur Novizenerzielıung(Kitfib al-İqtisfid) -Biograp-lıisclıe Studien-, thk. ve Almanca çev. Florian Sobieroj, Beirut 1998. Genç bir araştırmacı tarafından doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışma, küçük bir risalenin ibaret olup gerçekten dikkatli hazırlanmıştır. Merhum Ahmed Muhammed Şakir, Batı' daki ömür verenlerden birisidir. Bir kısmını tahkik tahkik.iııden gibi olmasa da bu ettiği işe bir Sünen-i Tirmizf, o günü- 2 Bzk. Hakim et-Tirmizi, Kitfibu Sfreti'l-Evliyfi, (Salfisatu Musamıajfit li'l-Hakfnı et-Timıizf içinde), thk. Bemd Radtke, Beirut 1992 (Radtke'nin Almanca mukaddimesi), s. 32-33. 3 Stuttgart: Kommissionsverlag Franz Steiner Wiesbaden 1985, 105 sayfa. 4 Beyrut: Daru'l-Garbi'l-İslami 2003, 3 cilt. . . ' İSLAMI İLİMLERDE METODOLOJİ/USÜL PROBLEMİ-II 408 nün imkansızlıklarına rağmen başarılıdır. O, esere yazdığı mukaddimede tahkik ve tahriç hakkında muhtasar bilgiler vermektedir. Biz şu anda kitabı dipnotlarıyla birlikte okumaktayız. Onun müdekkik biri olduğu, nüsha karşılaşhrmalarında, farklılıkları gösterirken ve tercihlerde bulunurken meseleleri ilmi olarak tarhşhğı görülmektedir. Yine o, Ahmed b. Hanbel'in Müsııed'ini de tahklke başlamış fakat onu da bitirememiştir. Ancak bir okur olarak onun bilimş;el alt yapı olmadan sadece sezgisel olarak yaphğını iddia ehneyi doğru bulmuyorum. Abdulfettah Ebfı Gudde tahkikleri, elde ettiği yeni yazmaları, bir sonraki baskıda kullanması ve kitaplarının yeni baskılarında daima yeniilavelerde bulunması açısından modem "matbu kitabın metin tenkidine" bir örnek niteliğindedir. Şuayb el-Amafıt', en son çalışmalarından biri olan Ahmed b. Hanbel'in Müsned'ini tam ve nakıs elli nüsha kullanarak Arnman ve Şam'da olmak üzere geniş bir ekiple yaklaşık on yılda tahkik ve tahriç edebilmişlerdir. Ancak İbrahim Hatiboğlu Bey'in dediğine göre eser bunca çaba ve titizliğe rağ­ men yine de eksikıniş çünkü bu günlerde 5000 hadis ilaveli ve tam, yeni bir nüsha daha tespit edilmiş. Ülkemizden Nureddin Boyacılar Bey de; 30 yıllık bir çaba neticesinde, İbnu'l-Cevzl'nin Kitilbü'l-Mevduiit adlı eserini yayınlamışhr. Hocamız, kitabın Konya Yusufağa Yazma Eserler Kütüphanesi nüshasına muttali olarak çalışmasını mükemmel hale getirmiştir. Ancak bu çabaya rağri:ıen kaynaklarda, ;s ... .. , ... "1 ·-~\ :::..ı... ..:.ı\... ~ ~ _, ... ,J.S:._, •J.? J." rivayetinin Ibnü'l-Cevzl'nin Mevdu• at'ında da geçtiğine dair bilgi bulunmasına rağmen, matbu iki ayrı baskıda da bu haberin tespit edilernemesi akla, ya alimierin ahf hatası yaphklarım, ya da onun llel'i ile karışhrdıklarım veyahut da ha.Ia matbu baskımn eksik olduğunu düşündürmektedir. Yine Hakim et-Tirmiz!'nin birkaç baskısı yapılan Nevadiru'l-Usıll adlı eserinin, son dönemde tahkikli neşri dahi yapılmışhr. Ancak elde dolaşan matbu nüshaların tamamımn hadisleri, isnadsızdır ve maalesef kitap, ilim MÜZAKERELER 409 dünyasında isnadsız olarak bilinmektedir. Oysa eserin yapılan araşhrma sonucu, başlangıçta dört olan isnadlı nüshaları şu anda sekize çıkmışhr. Doktora tezi çalışmamız esnasında, matbu nüshalar ile isnadlı yazma nüshalar arasında yapılan karşılaşhrılmalar neticesinde, matbularda isnad eksikliği, kelime, cümle ve paragraf düşmeleri hatta asıl (konu) eksiklikleri ile birlikte takdirn-tehir gibi pek çökeksikliklerin bulunduğu görülmüştür. Eser, Nurettin Boyacılar tarafından isnadlı nüshalar esas alınarak yeniden tahkik ve tahriç edilmekte olup bitmeye az kalmışhr. Yine Muhammed A vvame, kendisinin gözünden için tahkikini yaphğı metni, beş kaçanları görebilmek alh kişiye daha kontrol ettirirmiş. Biz de Yüksek lisans tezi olarak Ebfı Bekir el-Gülabad'i (v. 380/990)'nin Maani'l-Ahbfir!Bahru'l-Fevaid -İlk 80 Varak- (thk. Pikret Karapınar, I. bs. Konya eserinin bir kısmının tahkikini yapmışhk. Aslında tahkik ve tahriç işini, İslam Dünyası'nda bu işin .kıdemlilerinden biri olarak kabul edilen Şuayb el-Arnafıt hocadan öğrenmiştim. Ki konuyla ilgili teorik bilgileri, Polat 1999) adlı Beyin incelediği Arapça tahkik usulü hakkında yazılan 31 kitabın birkaçını okuyarak elde etmiştim. Hocamızın bu çalışmasını okuduktan sonra "Acaba tahkik yapmakla yanlış bir iş mi yaphm?" diye bir izienim doğdu içime. Ancak yazma neşrine daha çok emek vermek gerektiğini anladım. Tahkikini yaphğım aynı Mez'id'i isimli iki mamızdan rin diğer kişi eseri, Muhammed Hasan ile Ahmed Ferid el- daha tahkik ederek 1999 yılında Beyrut'ta bizim sonra yayınlamışlardır. Tahkikte, ne müellif yazma nüshalan hakkında hakkında · herhangi bir bilgi çalış­ ne de ese- verilınjştir. Gülabadrnin eserlerini tespit ederken ise, sadece Keşfü'z-Zünun'la yetinen muhakkikler, onun kitaplarını tam olarak tespit etmedikleri gibi ona ait olmayan bir eseri de ona nispet etmişlerdir. Aynca farklı iki eseri de tek bir eser olarak vermişlerdir. Müellifin ismini dahi tam olarak tespit etmeyen muhakkikler, onun vefat tarihini de tetkik etmeden vermişlerdir. Tahkikte ise kadim nüshalara rağmen oldukça muahhar nüshalardan eksik iki nüsha kullanılmışhr. İSLAMI İLİMLERDE METODOLOJİIUSÜL PROBLEMİ-II 410 Tespitierimize göre, eserin en eski tam nüshası H. 552 istinsah tarihli olup bunların dışında daha 32 nüshası bulunmaktadır. Bizim çalışmamızda ise 7 adet tam yazma nüsha kullanılmışhr. Ayrıca kitabın Beyrut baskısı, 215 varağa karşılık 111 varağa tekabül etmekte ve eserin neredeyse yansı kadardır. İşte bu ve benzeri örnekler de Polat Bey'in "Metin Tenkidi, ister yazma olsun isterse yeni telif edilmiş bir kitap olsun, bihniş bir şey değildir, devam eden ve edecek olan bir faaliyettir." sözünü doğrulamaktadır. Yukarıda ismi zikredilenler gibi, bu işi ciddi yapan Müslüman muhakkikler, Bah' daki anlamıyla metin tenkidinde kullanılan nüshaların "hesabını verebilme" noktasında eksik olabilirler ama bu onların yaphklannın pek işe yaramaz oldukları anlamına gelmemeli dir. Kaldı ki Bah' da tespit edilen kimi metin tenkidi kuralları, uygulamada olduğu halde teoride yoktur. Ayrıca Bah' da metin tenkidi ile anlaşılanla İslam Dünyası'nda anlaşılan şeyin çok farklı olduğu anlaşılıyor. Bizde metin tenkidi denilince, az çok Arapçası düzgün olan herkesin yapabileceği bir faaliyet olarak göriilmektedir. Kısacası tahkik; nüsha farklılıklarına, metin neşrine indirgenerek hafife alınınaktadır. Bu yüzden pek çok kişi de bu işten kaçmaktadır. Metin tenkidi interdisipliner bir çalışma alanı olmasına rağmen, ne yazık ki ülkemiz İlahiyat camiasında, bilimsel alanda koordineli büyük projeler üzerinde müşterek çalışma kültürü gelişmemiştir. On yıl önce Konya' da Hadis bilim dalı olarak Ali Osman Koçkuzu ve Nureddin Boyaalar hocanin da dahil olduğu küçük çaplı ortak bir tahkik projesi başlahlmışh ama bu kültür olmadığı için yürütülemedi. İslam Dünyası'nda Bah' da olduğu gibi bu işin bilimsel alt yapısı o·luş­ mamışhr. Bu konuyla alakah yazılanlada Selahattin Bey'in hazırladığı bu çalışma mukayese edildiğinde durumumuz ortadadır. Tahkik yaparken karşı­ laşılan sorunlar, kişinin kendi çaba ve ilmi titizliğine terkedilmiştir. Bu da bizlerin metin tenkidini, bir ilim dalı haline getirememesindendir. Oysa Bah' da bu iş, "!:Jilimsel bii nosyon çerçevesinde yapılmaktaymış. MÜZAKERELER 411 Yine muhakkikin esere mfrdahale hakkı nereye kadar olmalı? 10 sayfalık bir risille, mukaddime hariç 100 sayfaya çıkabilir mi? Bazı eseriere yapılaı-ı ilgili ilgisiz sayfalarca ta'lik ve tahricler tahrif değil mi? Hadiste metin tenkidi çalışmaları diğer ilim diıllarıyla kıyaslanmayacak kadar ileri ve iyi olmasına rağmen eleştiriliyorsa ve yeterli bulunmuyarsa diğer kaynaklara ne demeli? Nitekim Selahattin Bey İslami ilimlerde metin tenkidinden bahsederken tefsir, İslam hukuku, siyer, tarih ve diğer bilim dallarındaki problemlerden ve yapılması gerekenlerden söz etmektedir. İmam Malik, Ebu Han!fe, Şafii vs. iliimiere nispet edilen sözlerin/görüşlerin veya onların kullandıkları bir takım haberlerin "özel metin tenkidi" yönte!niyle incelenerek ortaya konulması gerekmektedir. Çünkü hadis musannefatına kıyasla bu ilim dallarında metnin otantikliği sorunu daha fazladır. Bah ile İslam rivayet ve yazma kültürü nakli arasında ciddi bir fark vardır. İslam Dünyası'nda nakiller, başlangıçta hem sözlü hem yazılı hem de icazet ve isnad sistemi içerisinde koruma alhna alınmışhr. Böylece metinler büyük ölçüde dışardan gelebilecek tahrifata karşı muhafaza edilmiştir. Bizde kitap nakilleri bile sema' yöntemi içerisinde icazetle isnadlı olarak yapılmış­ br. Aksi takdirde kabul edilmemiştir. Bu sebeple nüsha şernasılrivayet şerna­ sı çıkarma işi, İslami ilimler için Bahya nazaran biraz daha kolaydir. Bu icazet/sema' kayıtlarının şernaları yapılıp teknik analizlerinin yapılması gerekmektedir. Bununla da yetinmeyen İslam illiroleri özellikle had!sçiler, rav1lerin güvenilirlik durumlarını dahi bir disiplin içerisinde baştan beri araşi:ırmışlardır. Aslında İslam literatürünün bu durumu, metin tenkidinde iyi değerlendirilebilirse Balı'ya kıyasla bizlere, büyük avantajlar sağla:ı;nak­ tadır. Bah' da Antik Yunan' dan beri böyle bir sistem geliştiremediği için metinler ciddi tahrifatlara maruz kalmışhr. En önemlisi kutsal kitap dahi bundan nasibini almışhr. Bazı yazmalar, genellikle ya bir illim ya da bir otorite tarafından, değişik nüshalar ile mukabele edilmiştir. Ortaya çıkan farklılıklar, modem tahkik usulünde olduğu gibi hamişlerde gösterilmiştir. Öyle ki, mukabeleyi yapan hangi nüsha ile mukabele yaplığını dahi not etmiştir. Nüshalardaki tashihler de böyledir. Bunu, eserin başka yazma nüshalarına dağrolatmak da müm- . ' , İSLAMi iLiMLERDE METODOLOJİ/USÜL PROBLEMİ-II 412 kündür. Dolayısıyla bizde metne yapılan bu tür müdahaleler, ilı:nl kavrayış dilliilinde yapıldığı için Bah' daki gibi tahrifata yol açmamışhr. Başka bir ifadeyle bu tür işler, bilen v~ anlayanlar tarafından yapılmışhr. Yoksa rasgele değil. Aynca bu durum çok yaygın bir gelenektir. Metin tenkid} çalışmala­ rında bu kayıtlar çok mühimdir. Anlaşılan o ki, Bah' da metinler, İslam kültürünün aksine, rav1lerin ta- sarrufti.na ve metne daima vicdanlarına edilmiş gibidir. Bu sebeple olacak ki onlar, kuşku ile yaklaşmaktalar ve teorilerini de kuşku üzerine kurmaktadırlar. Bu bir yandan avantaj gibi gözükürken öbür yandan metinler hakkında sürekli spekülasyonlara neden olmaktadır. Ancak bi!lde metinler, doğruluğu başka kaynaklarca da teyit edilebilen sema kayıtları, hoca öğrenci ilişkileri, başka alimierin eseriere yaphkları ahflar ve alınhlar vs. ile de kontrol edilebilmektedir. Kısacası metinlerin ekseriyetinin serüveni, sağlıklı biçimde iz sürülerek aydınlahlabilir. Tam bu noktada, Bahnın metin tenkidi birikiminden İslam dünyası nasıl istifade edilebilir? Birikim sentezlenerek İs­ lam literatürüne uyarlanabilir mi? Hadise uygulanabilirliliği nedir? Gibi sorulara cevap arayarak yeni ekip çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Selahattin Bey'in bu bildirisi, Bahnın metin tenkidi teori ve birikimlerinin İslam Dünyası'na aktanınının bir başlangıcı olarak görülmelidir. Bundan soma ise bu birikimi aktarım, tüm boyutlarıyla devam ehneli ve sentezlenerek İslami ilimiere uyarlanmalıdır. Mesela "Hııbbibe terk mine'd-dünyalfi'd-düııya!fi ve "Niikısiitii'l-Akl" gibi bazı problemli rivayetler ve metinler özel metin tenkidi yöntemiyle çözülebilir. Ancak bizler hala bu tür rivayetlerle uğraşmaktayız. Hatta öğrenciler değiştiği için derslerde her yıl aynı rivayetleri işlernekten yorulduk. ileyye dünyiiküm" Yazmalardaki bir takım hatalar veya nüsha farklılıkları, yazara, rav1ye veya müstensihe mi aittir? Yayınlandıktan soma muhakkik, yayınevi editörü veya yayınevinden mi kaynaklanmışhr? Bunları tespit kolay değildir. Ayrıca bunlardari ne kadarının ravi ve müstensihler tarafından yapıl,dığı eskiden beri önemli bir tarhşma konusudur. Ancak genellikle bütün bunlar müstensihlere havale edilir. Bizde müstensihlerle ilgili olarak dalgınlık, yanlış oku- 413 MÜZAKERELER ma gibi birkaç ilke dışında pek prensip tespit edilmemiştir. Bununla birlikte, Halepli meşhur Benu Adim ailesine mensup İbn Bevvab istinsah ekolü gibi bizde de kısmen ekolleşme olmuş ancak bu iş kurumsallaşhrmak suretiyle sistemli olarak devam ettirilernerniştir. Her rnüstensih biliİn adamı olmayabilir ama başkalarının hatalarını da onlara yüklernek doğru değildir. Mesela İbn Malik el-Endelüsi (ö.672)'nin Şevalıidü't- Tevd'ilı ve't- Tasiıl/ı Li Miişkilfiti'l­ Cfim'ii's-Salı'ilı adlı eseri, Buhari'nin Salıllı'indeki bazı hadislerin, genel kabul görmüş nahiv kurallarına aykırı olanlarını nahiv kurallarına aykırı ele almakta ve onların Arapçanın olmadığını delilleriyle ortaya koymaktadır. :J~ ' rL J ..._,ı..,.liıı J..,o liıı J.?:-ı ;y. ' _,;s..; liıı ~ ;y. , ... tl ... .. .. AbdUllah b. Amr, Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurrnaktadır: "Gaflet üç konudadır: Allalı'ı zikirde, fecrin doğuşundan sabah namazına kadarki sürede gaflet ve insanm din konusunda kendi nefsinden gafil olmasıdır", 5 Müellif Gülabadi, 0:Uı kelimesini 0:Uı olarak harekelerniş ve yorumlarnışhr. Oysa hadisin doğru harekesi hadisçilere göre fethadır. Bu da rnüelliften kaynaklanan bir hatadır. "Tahkik. edilen yazmanın rnetnini inşa da, eldeki nüshaların çoğunluğu neyi veriyorsa rnüellifin metninin bu olduğu, kullandığı kelimenin bu olduğU düşünülmelidir." ilkesi her zaman doğru olmayabilir. Mesela Gülabadi (Kelabazi), Maani'l-Alıbiir'ında Hz. Musa ile ölüm meleği arasında geçen- tarhşma yı konu edinen rivayetin şerhinde, "Muhtelif tar!klerle hadis imarnları­ nın söz konusu hadisi rivayet ettiklerini, kitaplarına aldıklarını ve sahih olarak nitelendirip, tavilerini ta' dil ettiklerini belirttikten sonra idraklerinin sığ­ lığı, ilimlerinin noksanlığı ve hadis bilgilerinin azlığı sebebiyle bazı kimselerin bu hadisi reddettiklerini, inkar ettiklerini, yalanladıklarını ve çok kötü bul- 5 Bkz. Gülabadi, Maiiııi'l-,Alıbiir, SÜİF Ktp. nr. 1075/A, vrk. 219/a. . . ' İSLAMI İLİMLERDE METODOLOJİIUSÜL PROBLEMİ-II 414 duklarını " •• ı:,;- .ı" 6 diğer bir nüshaya göre, belirtmektedir. 7 Biri hariç eldeki şeklinde Ayrıca "• ;. ;,- -1" nüshaların tamamında. burası "~ı" geçmektedir. Ancak metnin si yak ve daha uygun gözükmektedir. zayıf saydıklarını sibakına "~ı" burada ....J ile J' harfleri bile ·kelimesi karışhrılmış olabilir. Bu sebeple bazen yanlışta ittifak da olabilir. Metin tenkidinde müellif nüshası meselesine modem bir örnek vermek gerekirse, Mahmud et-Tahhan'ın Teys'iru Mııstalahi'l-ltad'is adlı hadis usulü eseridir. Eserin on küsur baskısı yapıldı ve pek çok baskısında ilaveler ve değişiklikler vardır. Üstelik kitabın eski bir baskısı Türkçe'ye dahi çevrilmiş­ tir. Merhum Ebu Gudde'nin çalışmaları da böyledir. Muhyiddin İbnu'l­ Arabi, jpnu's-Salah'ta olduğu gibi tarihte de bunun örnekleri çoktur. Onun için müellif nüshaları konusunda Selahattin Bey'in dediklerini dikkate almak lazım.. İslam Dünyası'ndaki yazma eser sayısı hakkında kesin bir sayı söylemek Bu konudaki istatistikler yaklaşıkhr. Dünyadaki Arapça yazmaların sayısı ile ilgili bilgi veren bazı kaynaklara göre, dünya kütüphanelerinde yaklaşık 3 ınilyon Arapça yazma kitabın olduğu tahınin edilmektedir. Ancak bu rakamın üzerinde bir sayı da öngörülmektedir. Bu rakam; tahrip, kayıp ve bilinmeyenler göz önüne alındığında, 1400 yıllık bir dinin müntesiplerinin kültürel ıniras olarak 1000 yılda insanlığa bırakhğı ıniras olarak gerçekten büyük bir rakamdır. Yıllar önce İşbilyalı (Sevilla) Enhil adında İspanyol bir arkadaşım, Endülüs döneminden kalma eski harabe binaların enkazlarından haJ.a yazma eserlerin çıklığını ifade etınişti. Dediğine göre alimler, o savaş dönemlerinde kitaplarının önüne bir duvar daha örerek kütüphanelerini saklamışlar. mümkün değildir. Türkiye'de ise Mecmuatii'r-resail ile birlikte 400.000 ile 500.000 civarında Arapça, Türkçe, Farsça vd. yazma eser olduğu sanılmaktadır. Ancak bu rakama, şahısların ellerinde olan yazmalar dahil değildir. Sadece Anadolu'nun 6 Aynı 7 Bkz. Gülabadi, eser, vrk. 179/a. Maiiııi'I-Alıbiir, TSMK, rn. Ahmed birn. nr. 619, vrk. ı 15/b. MÜZAKERELER 415 her tarafına yayılmış Türkıye kütüphanelerinde 400.000' den fazla Arapça yazma eser bulunduğu tahmin edilmektedir. Şu anda sadece Süleymaniye Kütüphanesinde tasnifi yapılan 131 koleksiyonda, 73.226 adet yazma bulunmaktadır. Şam (Zahiriyye) Esed Kütüphanesi'nde ise 20.065 yazma eser bulunmaktadır. Bu sebeple, Türkiye yazmalarını görmeden ve kullanmadan yapılacak olan tahkikler daima eksik kalacaklır. Bir yazma yayma hazırlanırken olması gereken tabii ki tüm nüshaların derlenmesidir. Doğru olan budur. Ancak Arapça yazmalar için bu o kadar kolay değildir. Çünkü Arapça yazmalar, doğudan balıya, kuzeyden güneye tüm dünya kütüphanelerine yayılmış bulunmaktadır. Bunları bir araya getirmek bir tarafa, tespit ehnek bile bir hayli zor hatta bazen mümkün bile değildir. Araşlırma zorlukları yanında, kütüphane kataloglarında yapılan yanlışlıklar işi daha da zorlaşlırmaktadır. Biblioteque N ationale' den Hakim et-Tirınizi' nin bir risalesini, arkadaşlar devreye sokmama ve orada doktora yapan birini bulmama rağmen allı ayda elde edemedim. İran' dan bir mecmua getirhnek için İran Kültür Merkezi'nde çalışan İranlı bir memur hanımı devreye sokmama rağmen onu da getirtemedim. Yine Gülabadi'nin Ma'iini'l-Ahbar'ının en eski nüshası, Şam Esed (Zahiriye) kütüphanesindedir. Şu' ayb el-Amaut hoca dahil birkaç kişiyi devreye sokmama rağmen temin edemedim. Ama bir arkadaş, üç yıl önce devreye il timaslı birilerini sokarak getirtebildi. Ayrıca 1997' de Ma'iini'l-Ahbar'ın Top~apı Müzesi nüshaları için takip ederek tam 6 ayda izin çıkartabilıniştim. Durum bu. Bir de buna yazma eser çalışmayı küçük görme, ilmi nitelikli bulmama eklenince araşlırmacı neden yazma eserle uğraşsın ki?! Ali Osman Koçkuzu Bey, Konya' da Şuayb Bey'in Amman' daki merkezi gibi bir tahkik merkezi kurmayı planiamışlı ama maalesef sonuç alamadı.· Hatta hoca, konuyla alakalı 1999 yılında "tahkik ve tahric metodu" ile alakah bir çalışma dahi yapmışlı. Tabii ki bu çalışma, İslam Dünyası'nda tahkik ile alakalı yazılmış bazı kitaplar esas alınarak hazırlanmışlır. Bu sorunlar ve tahkikyapabileceği serzenişler önce, "Az çok Arapçası düzgün olan herkesin iddiası"ndan vazgeçmeıniz ve bu işin Balı'da olduğu gi- İSLAMi İLİMLERDE METODOLOJİ/USÜL PROBLEMİ-II 416 zihni değişim geçirmemiz gerektiğini, soma ise kurumsallaşmanın önemini ve zorunluluğunu ortaya koymaktadır. bi ilim dalına dönüştürerek Bütün bunlar tamamlandıktan soma, projelendirerek sırayla önce ülkedeki yazma eserlerin envanterleri tam olarak tespit ve tasnif edilmeli. Ardın­ dan künye bilgileri doğru bir şekilde hazırlanmalı. Çünkü tasnifi yapılan pek çok eserin künye bilgileri yanlıştır. Ülkemizdeki mecmualar acilen elden geçirilerek risalelerin isimleri ve kime ait oldukları tespit edilmeli. Karışıklıklar düzeltilmeli. Çünkü mecmualarda çok kıymetli eserler bulunmaktadır. Ancak maalesef ülkemizde bu işleri yapabilecek eleman sayısı ve meraklısı çok değildir. Bu işin ehli olan birkaç kişi bulunmaktadır. Ayrıca acilen rehabilitasyon merkezleri ve cilt tamir bölümleri vs. kurulmalıdır. Bizde laboratuarlar olmadığı için yazmaların dönemini tespit, sıkıntılı olup uzman takdirine kalmıştır. Bunların ardmdan projeler hazırlanarak ortak çalişma ekipleri olu_şturulup önem sırasına göre yazmaların metin tenkidi yapılmalıdır. · Üniversitelerde tarihi eser ve malzemelerin restorasyonu ile ilgilenen Sanat Tarihi, Arkeoloji, Mimarlık gibi bölümler kurulmuşken ve konuyla ilgilenen başka kurumlar da varken, yazma eserler ile ilgili bölümlerin/kurumların kurulmaması, dünya yazmalarının 1/3 topraklarında barındı­ ran ülkemiz için büyük bir ayıp ve eksikliktir. Araştırmacının ileriki yaşlarda tahkik yapması, gençlerin yapmaması fikrine katılamıyorum. Metin tenkidi, bu işi iyi bilen uzmanların gözetiminde olduğu sürece her zaman yapılabilir. Yoksa ileriki yaşlarda da olmaz. Nitekim Batı'da da gençlerden bu işi uzman kontrolünde yapanlar vardır. Yazma merakı, bir virüse benzer bu insana bulaştı mı bir daha çıkmaz. Bu da kişiye erken yaşlarda bulaşırsa verim elde edilebilir. Yoksa çok zahmetli olduğu için pek çok araştırmacı bundan kaçar ve kaçmakta da. Özellikle metin tenkidinin kurumsallaşmadığı ve küçük görüldüğü bu ülkede! Tahkik işi basit bir "metin neşri hazırlama" olayı olarak görülmemelidir. Yazma eserlerle uğraşanlar, pek bilgi paylaşmazlar ve son derece ketumdurlar. Bu ata yadigarı kültür hazineleri onların zihinlerine hapsedilmemelidir. Bunlar milli bir servet ve insanlığın ortak mirasıdır.