Bölgesel Güç Olma Yolundaki Türkiye`nin Kıbrıs ile İmtihanı

advertisement
Sayı: 02 (27/07/2016)
ANALİZ
Bölgesel Güç Olma Yolundaki
Türkiye’nin Kıbrıs ile İmtihanı
Selçuk Özçelik
Giresun Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler
Akademik Perspektif – Analiz, Sayı: 01 (27/07/2016)
ÖZET
Kıbrıs’ın stratejik öneme sahip olması,
bölgede söz sahibi olmak isteyen hemen her
devleti
uyarmaktadır.
Osmanlı
ve
Britanya’nın hâkimiyetinden sonra, Ada’da
1959-60 Londra ve Zürih Antlaşması’yla
Birleşik
Kıbrıs
Devleti
kurulmuştur.
Oluşturulan
devletin
garantörlüğünü
üstlenen İngiltere-Türkiye-Yunanistan Ada
üzerinde söz sahibi olmuştur. Daha sonra
Rumların tek taraflı olarak Anayasayı
bozmaları, yani Akritas Planı ve ardından
gelen şiddet süreci, Türkiye’yi, Ada’ya
müdahalede bulunmaya itmiştir. Türkiye’nin
1974’teki müdahalesi sonrasında, ABD
tarafından uygulanan ambargo ile karşılıklı
ilişkiler gerilmiştir. Kıbrıs’ta ise, ilk olarak bir
federe devlet, daha sonra Rumların
uzlaşmaz tavrına mukabil, 15 Kasım 1983’te
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.
Uzun süren uzlaşmazlıklar, ilk kez 2004
Annan Planı ile yumuşamış olsa da, Rum
tarafının “hayır” oyu vermesine rağmen,
Rum tarafı AB’ye alınmış ve oylamaya “evet”
diyen Türk tarafı AB dışında tutulmuş,
üstelik ambargoları dahi kaldırmayarak
gözle görülür biçimde haksızlık edilmiştir.
2015 yılında KKTC Cumhurbaşkanlığı
seçimini kazanan Mustafa Akıncı ile birlikte
müzakere görüşmeleri tekrar gündeme
gelmiş
ve
ciddi adımlar
atılmaya
başlanmıştır. Görüşmelerde, bölgedeki
enerji sorununun çözümü ve Birleşik Federe
Devletin zemini hazırlanmak istenmiştir.
Ancak
Kıbrıslı
Türklerin,
Türkiye’nin
garantörlüğünü istemeleri buna karşın, Rum
tarafının Türkiye’nin varlığını tehdit olarak
görmesi işi yokuşa sürmektedir. Her şeyden
önemlisi Doğu Akdeniz’deki doğalgaz
kaynaklarının Avrupa’ya iletilmesi için bölge
istikrarına ihtiyaç vardır. Bu bağlamda
bugün Kıbrıs’ta kalıcı bir barışın sağlanması,
tarafların görüşme halinde olmaları,
Maraş’ın statüsü, Türk askerlerinin durumu
ve çıkarılacak kaynakların Ada halkı
tarafından
eşit
paylaşılması
sorunu
çözülmeyi bekleyen önemli konular
arasındadır.
Anahtar Kelimeler: Akritas Planı, KKTC,
Annan Planı, Garantörlük, Mustafa Akıncı,
Türkiye, AB, Doğalgaz
***
Kıbrıs’ın Stratejik Önemi ve Tarihteki
Önemli Hâkimiyetler
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’in en büyük, Sicilya ve
Sardunya’dan sonra 3572 mil kare
yüzölçümüyle Akdeniz’in üçüncü büyük
adasıdır. Türkiye’ye 40 mil uzaklıktadır. Ada
çok eski ve çok zengin bir tarihe sahiptir.
Adanın 3’üncü zamanda İskenderun
bölgesinden ayrılarak zaman içerisinde şu
anki
konumuna
yerleştiği
değerlendirilmektedir. Adaya adını veren
zengin bakır madeni yataklarından dolayı
ekonomik, Suriye, Mısır ve Anadolu kıyıları
arasındaki konumu itibariyle de coğrafi
açıdan, daha ilk çağlardan itibaren büyük
önem kazanmıştır. Jeopolitik durumundan
dolayı Kıbrıs, tarih boyunca, Anadolu için
önemli bir yer niteliğinde olmuş, Anadolu,
Suriye ile Mısır arasında askeri ve ticari bir
üs olarak kullanılmıştır. Kıbrıs; 1571 sonrası
Osmanlı Devleti, 1878 sonrası Birleşik Krallık
hâkimiyeti ve 1960 yılında kurulan Kıbrıs
Devleti ile Türkiye’nin elde ettiği garantörlük
hakkı. En önemlisi ise adada yaşanan
sıkıntılara son vermek için 1974’te
garantörlük
hakkımızı
kullanarak
düzenlenen Barış Harekâtı ile adeta bölgede
Türkiye’de varım demeye başlamıştır. Çünkü
meselenin
sadece
toprak
meselesi
olmadığını
asıl
meselenin
enerji
akademikperspektif.com
1
Akademik Perspektif – Analiz, Sayı: 01 (27/07/2016)
kaynaklarına yakın olunması ve bölgeyi
kontrol edebilmek istenmesi olduğudur.
Kıbrıs Devleti’nin Kurulması Süreci ve
ENOSİS
Tarih boyunca değişik hâkimiyetler görmüş
olan Kıbrıs, 1571’de İslam halifesi Yavuz
Sultan Selim öncülüğünde Osmanlı Devleti
tarafından fethedilmiştir. Venedik ve İtalyan
korsanların etkisi kırılmıştır. Anadolu’dan
Kıbrıs’a gelen göçlerle Ada’da Türk nüfusu
bir hayli artmıştır. Osmanlı Devleti’nin
1877’deki Çarlık Rusya ile yaşanan savaşta
“doksan üç harbi” yenilmiş halde çıkması
devleti bir hayli yormuştur. Osmanlı Devlet’i,
yeni bir Rus saldırısından korunmak için
savaş sonunu belirleyecek 1878 Berlin
Kongresi öncesi İngiltere ile bir anlaşma
yapmış, kendisine yönelecek bir tehdit
halinde İngiltere’nin silah yardımına ve
desteğine karşılık, Osmanlı Devleti’de Kıbrıs
Adası’nın yönetimini İngiltere’ye üs olarak
bırakmıştır. Osmanlı Devleti 1878 yılında
İngiltere’nin Ada’ya üs bahanesiyle kısmen
el koymasına kadar tam 307 sene boyunca
huzur ve barış içerisinde idare etmiştir. 1882
yılında ise Britanya Kıbrıs Adasında yeni bir
anayasa hazırladı. Anayasaya göre İngiliz
yüksek komiseri ile 12’si seçimle 6’sı atama
ile gelecek. Toplam 18 üye olacak. 12 üyenin
3’ü Türk, 6’sı ise Rum olarak belirlenmiştir.
Böylece Osmanlı devletinin belirlemiş
olduğu adaletli düzen bozulmuş zamanla
Ada’da çoğunluğu sağlayan Rumlar acımasız
bir
şekilde
Türkleri
katletmişlerdir.
Britanya’nın, Ada’yı tamamen ilhak etmesi
ise 1914’de Birinci Cihan Harbinde Türkiye
ile İngiltere harp haline gelince, İngiltere
Ada’yı kendi topraklarına kattığını ilan
ederek Kıbrıs’a el koymuştur ve daha sonra
Türkiye’nin bölgede nüfuzunun kırılması için
çalışmalara başlamıştır.
Kıbrıs’ın, 1914 yılından itibaren İngilizlerin
hâkimiyetine
geçmiş
olması
birçok
olumsuzlukları beraberinde getirmiştir.
Öncelikli olarak Ada’da çoğunlukta olan
Türklere yönelik sindirme ve göçe zorlamaya
yönelik politikalar geliştirmişlerdir. Bu
duruma mukabil olarak Ada’da var olan
Ortodokslara çeşitli olanak ve teşvikler
sağlama politikası izlenmiştir. İngiltere’nin,
Rumlara yönelik yapmış olduğu destek
istenilen sonucu vermemiş olacaktır ki İngiliz
koloni yönetimine karşı 1931 yılında bir
isyan girişiminde bulunulmuştur. İkinci
Cihan
Harbi
sonrası
“Manda”
yönetimlerinin bağımsızlık talebi ile isyan
etmiş olması sömürgeci güçleri tedirgin
etmiştir. Bu durumdan payını almak isteyen
Kıbrıs Rumları, Ortodoks Kilisesinin de
desteklemesi ile Kıbrıs’ın Yunanistan ile
birleşme (ENOSİS) fikrini ortaya atarak
İngilizlere karşı gizli bir mücadeleye
girişmişlerdir. 1954 yılında Yunanistan,
Ada’daki durumu Birleşmiş Milletlere getirdi
ve Ada halkı için “ Kendi kaderini kendisinin
saptaması” (selfdetermination) ilkesinin
uygulanmasını istedi. Fakat Birleşmiş
Milletler Siyasi Komisyonu konuya bakmadı.
Yunanistan daha sonra 18 Ekim 1958’de
İngiltere’ye verdiği bir nota ile Kıbrıs’ı
resmen
istemiştir.
Lozan
Barış
Antlaşmasından beri Kıbrıs konusunda
İngiltere’nin
hâkimiyetini
benimseyen
Türkiye Devleti, ikinci cihan harbi sonrası
bölgede değişen ve gelişen konjonktürde
etkin olmaya çalışmıştır. Kıbrıs konusunda
Yunanistan’ın aktif olması ve kendine
bağlamaya çalışması Türk kamuoyu ve
hükümeti nezdinde çok yakından takip
edilmiş ve ENOSİS’e karşı tavır alınmıştır.
akademikperspektif.com
2
Akademik Perspektif – Analiz, Sayı: 01 (27/07/2016)
Birleşmiş Milletler ve İngiltere’nin Rum
isteklerine boyun eğmemesi, ENOSİS’in icra
organı olacak olan EOKA’nın kurulması
gündeme geldi. Makarios ve Grivas’ın
birlikte kurdukları ve 10 Ocak 1955’te
Larnaka’da EOKA adını verdikleri örgüt kısa
sürede silahlandırıldı. EOKA’nın birincil
amacı ENOSİS’in oluşmasında en büyük
engel teşkil eden İngilizleri Ada’dan
çıkarmak daha sonra ise bir Türk kalmayacak
şekilde etnik temizlik yapmaktır. Ada’da
Türklere
yönelik
saldırılar
artmaya
başlayınca Türkiye, 23 Ağustos 1955’te
İngiltere’ye nota verdi. Eğer Ada’daki
faaliyetler durmazsa müdahale ederiz
demiştir. Saldırılar zaman zaman dursa bile
devam etmiştir. Kıbrıs’ta Türklere yapılan bu
zulme daha fazla tahammül edemeyen
Ankara, iş bankası müfettişi olarak Ada’ya
Ali Conan adında birini göndermiştir. Aslında
bu kişinin gerçek ismi Rıza Vuruşkan’dır.
Kendisi emekli askerdir. Kıbrıs’ta TMT’yi 14
Kasım 1957 yılında örgütleyerek kurmuştur.
Bu örgüt, Rumlara karşı büyük bir mücadele
vermiştir. Yoğun diplomatik çabalardan ve
Ada’daki çatışmalarda İngiliz, Rum ve
Türklerden yüzlerce kişi öldükten sonra,
1959’da önce Zürih’te ve sonra da Londra’da
yapılan müzakereleri takiben imzalanan
anlaşmalarla, Kıbrıs’a bağımsızlık verilmesi
ve her topluma bazı haklar veren bir
Anayasa kabul edildi. Ayrıca, 16 Ağustos
1960’da
İngiltereTürkiye-Yunanistan
arasında Kıbrıs konusunda bir Garanti
Antlaşması imzalandı ve o gün Kıbrıs’ta
Cumhuriyet ilan edildi. Kıbrıs Cumhuriyeti
Anayasası’na göre ENOSİS yasaklanıyor.
Rum Cumhurbaşkanı’nın yanı sıra veto
hakkına sahip bir Türk Cumhurbaşkanı
Yardımcısı oluyor. Hükümette üç Türk Bakan
yer alıyor. %40 Türklerden ve %60
Rumlardan oluşan bir ordu ve polis Kuvveti
kuruluyor, Rum ve Türklerden oluşan bir
parlamento ile ayrı iki Cemaat Meclisi
kuruluyor, bir de Anayasa Mahkemesi
öngörülüyor. Tüm bu maddeler ile Ada’da
kalıcı bir barış sağlanmak istenmektedir.
Kıbrıs devleti kurulduğunda beklentiler
tarafların barış içerisinde yaşamalarıdıydı
ancak Rum tarafı için ENOSİS hiç
unutulmamış olacaktır ki Kıbrıs Devleti’nin
Cumhurbaşkanı olan Makarios ilerleyen
yıllarda
Anayasa
değişikliği
yapmak
istemiştir. Bunun sebebi ise Türklerin elinde
var olan veto yetkisini kaldırarak istedikleri
gibi hareket etmektir. Kıbrıs’ta Rumlara göre
daha az nüfusa sahip olan Türklerin elindeki
bu denli güçlü bir koz Rum tarafını rahatsız
etmiştir. İki tarafta birbirlerine karşı veto
hakkını kullanmış ve bir türlü ilerleme
sağlanamamıştır. Türk tarafı bu tasarıyı
protesto etmek için katılmamışlardır.
Rumlar, kısa sürede Türklere yönelik
katliamlar
yapmaya
ve
sindirme
hareketlerine başlamıştır. Türk uçakları 25
Aralık 1963’de Lefkoşa semalarında uçuş
yaparak her an müdahil olabileceğinin
mesajını vermiştir. Türkiye’nin olası bir
Kıbrıs harekâtı için yaptığı hazırlıklardan
dönemin ABD başkanı haberdar olacak ki
dönemin Başbakan’ı İsmet İnönü’ye mektup
göndermiştir. Bu mektup tarihte Johnson
Mektubu olarak geçmektedir. Mektubun
içeriğinde ise; Türkiye’nin Kıbrıs Harekâtına
kalkıştığı takdirde kullanacağı silahların
Amerikan silahları ile yapamayacağını ve
olası bir Sovyet saldırısında NATO’nun 5.
Maddesinin işlemeyeceğini belirtmiştir.
Türkiye, Amerika’nın bu tutumu ile bundan
sonra körü körüne inanmaktan ve
güvenmekten vazgeçmeye geçte olsa
başlamıştır. Uzun yıllar sonra Türkiye Devleti
alternatif politikalar üretmeye başlamıştır.
Amerika’dan gelen mektubun hemen
ardından Sovyet Rusya ile yakınlaşma
başlamıştır. Dönemin Dışişleri Bakanı
Feridun Cemal Erkin, 30 Ekim 1964’de
akademikperspektif.com
3
Akademik Perspektif – Analiz, Sayı: 01 (27/07/2016)
Moskova’ya
ziyarette
bulunmuştur.
Dönemin Sovyet Dışişleri Bakanı Kıbrıs
konusunda “federal bir yönetim de olabilir”
açıklaması üzerine Türkiye ile bir yakınlaşma
olmuştur. Gelişen bu olaylardan sonra 1967
yılında
Yunanistan’da
askeri
darbe
gerçekleşmiştir. Sovyetler yeni gelen cunta
yönetimine sıcak bakmamıştır. Çünkü darbe
yapan subaylar Batı yanlısı ve CIA
eğitimliydi. Cunta yönetimi, Yunanistan’ın
ENOSİS hayalini gerçekleştirme konusunda
Makarios’un yetersiz olduğunu ve bundan
dolayı ortadan kaldırılması gerektiğini
düşünmüştür. Makarios, 1960’lı yılların
ortalarından bu yana ENOSİS hayalinin
imkânsız olduğunu anlaması ve Türkiye’nin
olası müdahalesini de göz önünde
bulundurarak daha çok bağlantısızlık
anlayışını benimsemiştir.
1974 Barış Harekâtına Giden Süreç ve
KKTC’nin Kurulması
Makarios’un, ENOSİS’e karşı istemsiz ve
umutsuz tavrı Yunanistan’da başa gelen
cunta yönetiminin hoşuna gitmemiş ve
alternatif politika üretmeye başlamışlardır.
Düşündükleri politika elbette ENOSİS’den
başka bir şey olamazdı. 28 Şubat 1971’de
‘Grivas’ gizlice Ada’ya geldi ve EOKA-B’nin
başına geçti. Grivas’ın hedefi artık ENOSİS’e
engel teşkil eden Makarios’un ortadan
kaldırılması için girişimlerde bulunmaktı. Her
ne kadar öldürme girişimlerinde bulunulmuş
olsa da başarılı olunamadı. Yunanistan’daki
albaylar cuntasının ülkedeki muhalifleri ve
farklı sesleri tek bir hedefe odaklamak için
15 Temmuz 1974’de Ada’da darbe
gerçekleştirmiş ve Makarios, İngiliz üssüne
kaçmış ardından buradan da Malta’ya
götürülmüştür. Yunan Albaylar cuntası Kıbrıs
Adasında Makarios’un yerine EOKA’cı olan
N.Sampson’u Cumhurbaşkanı ilan etti.
Yunanistan’ın adım adım ENOSİS hedefine
ulaşma çabası Türkiye’yi harekete geçirmiş
ve 1960 Londra ve Zürih antlaşmasında elde
edilen garantör hakkını kullanarak Ada’ya
tek başına müdahale etme düşüncesini
benimsemiştir. Başbakan Bülent Ecevit’in
Londra’ya gidip garantör devletlere ortak
operasyon teklifinde bulunmuştur ancak
sıcak yaklaşan olmadı. Türkiye diplomatik
hamlelerin sonuna geldikten sonra 20
Temmuz 1974’de ‘Ayşe Tatile Çıksın’
parolası ile Türkiye Ada’ya asker çıkarmış ve
Ada’nın yaklaşık %36’sı eline geçmiştir. Bu
müdahaleden üç gün sonra Yunanistan’daki
askeri cunta düşmüştür. Malta’ya giden
Makarios İngiltere tarafından tekrar Kıbrıs’ın
başına geri döndürülmüştür. Türkiye’nin
başarılı Kıbrıs operasyonu sonrası ABD’de
etkin olarak bulunan Yunan Lobisi Senato
üzerinden baskı yaparak Türkiye’ye silah
ambargosu kararını aldırtmıştır.
Kıbrıs’ta yaşanan Rum zulmü Türkiye’nin
müdahalesi ile son bulmuştur. ABD’nin,
Türkiye’ye uyguladığı ambargo ve ardından
Türkiye’ye uluslararası platformlarda yapılan
baskılar ilk etapta zor durumda bırakmıştır.
Ada’da taksimi benimseyen Türkiye, Rauf
Raif Denktaş liderliğinde 13 Şubat 1975’de
Kıbrıs Federe Türk Devleti’ni kurmuştur.
Daha sonra ise Rumların uzlaşma yerine sık
sık BM’ye başvurarak Türkler aleyhinde
kararlar alınmasını sağlamaya çalışması,
Adayı tekrar tümüyle Rum egemenliği altına
sokma ve bu esnada aşırı silahlanma
yollarına başvurmaları Türk tarafının 15
Kasım 1983’de ise Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Devleti’nin kurulduğunu tüm
dünyaya ilan etmiştir. Rum tarafı ise bu
durumu kabul etmemişlerdir çünkü onlar
1960 yılında var olan Kıbrıs Devleti’nin halen
devam ettiğini ileri sürmektedirler. Rumlar,
Ada’nın Kuzey’inde var olan yapılanmayı ve
Türk Birliklerini işgalci olarak görmekte ve
göstermektedirler. Ayrıca Kuzey Kıbrıs Türk
akademikperspektif.com
4
Akademik Perspektif – Analiz, Sayı: 01 (27/07/2016)
Cumhuriyeti Devletini tanıyan tek ülke
Türkiye olduğu başka bir gerçektir.
Kıbrıs’taki Çözüm Önerileri ve Çifte Standart
BM Kıbrıs özel temsilcisi 2002 yılında Kofi
Annan olarak belirlendi. Kıbrıs’ta tarafların
barış içinde olmaları ve sorunun çözümü için
büyük girişimlerde bulunan Kofi Annan,
2004 yılında Annan Planı olarak anılan bir
çözüm önerisi sunmuştur. Çözüm önerilerini
kabaca bakacak olursak;
• Adada mevcut olan İngiliz üsleri devam
edecek
• En az 160 bin kişi Güneyden Kuzeye
geçecek
• Türk ve Yunan askerleri Adadan çekilecek
• 20 ayda bir başkan ve yardımcısının sırayla
bir Rum bir Türk olmak üzere değişecek
• İki federe yapılı bir federasyon
oluşturulacak
• Federe devletlerin kendilerine ait
anayasası ve yönetimi olacak
• Polis teşkilatı ve Orduda yüzde altmış ve
kırklık yapı oluşturulacak.
• Yeni oluşturulacak Kıbrıs AB’ye katılacak.
Nisan 2004'de KKTC ve Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi'nde yapılan referandumlar ile
oylamaya sunulan plan, Türk tarafından %
64,91 oranında kabul gördüğü halde Rum
oylarının % 75,38'i ret şeklinde olduğundan
hayata geçirilememiştir. Bu plan kabul
edilseydi AB ve BM tarafından büyük bir
başarı olacaktı. İki tarafın liderleri bu
oylamaya sıcak bakmamış ve halklarının ret
kararı vermeleri istemiştir. Türk tarafı, Rauf
Denktaş’ın istememesine rağmen büyük bir
çoğunlukla kabul gördü. Denktaş’ın bu planı
istememesinin en büyük sebebi Adadaki
Türk askerlerinin çekileceği maddesidir.
Bilinmektedir ki Adada Türk askeri çekilirse
ENOSİS yeniden yeşerecek ve kan
dökülmeye devam edecektir. Bu plan Türk
halkı tarafından büyük çoğunlukla kabul
edildikten sonra Rauf Denktaş istifa etti.
Yerine Cumhuriyetçi Türk Partisinden
Mehmet Ali Talat seçilmiştir.
Rum tarafının oylamaya ret oyu vermesine
rağmen 2004 yılında AB’ye kabul edilmiştir.
Annan Planında geçen madde tarafların
kabul etmesi sonucunda oluşacak yeni
devletin AB’ye katılmış olmasıydı ancak Batı
bu konuda çifte standart yaparak Türkiye’yi
Kıbrıs konusunda çaresiz bırakmak için
usulsüz bir şekilde Rum kesiminin üyeliğini
kabul etmiştir. Bilinmektedir ki bir devletin
AB’ye üye olması için üye devletlerinin
onaylaması gerekir. Hâlbuki Türkiye, Rum
tarafını tanımamakta ancak AB’ye üyelik için
müzakereler yürütmektedir. Türkiye’nin
önüne çıkarılacak ilk maddelerden biri
Kıbrıs’ı tanımaktır. Doğu Akdeniz’deki enerji
kaynakları, Süveyş kanalının kontrolü, büyük
devletlere olan yakınlık ve Adaya yönelik
tarihi bağları göz önünde bulundurulacak
olunursa Türkiye için Kıbrıs tarihi bir fırsattır.
Mustafa Akıncı’nın Seçilmesi ile Başlayan
Çözüm Süreci ve Enerji Kaynaklarının
Kullanımı Sorunu
2015 Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde ikinci turda seçilmesi ile
birlikte Kıbrıs sorununu çözmek üzere
çalışmalara da hız veren Mustafa Akıncı 11
ve 15 Mayıs 2015'te Kıbrıs müzakereleri
çerçevesinde Kıbrıslı Rum Lider Nikos
Anastaiades ile görüşmelere başlamıştır.
akademikperspektif.com
5
Akademik Perspektif – Analiz, Sayı: 01 (27/07/2016)
Kıbrıs halkının artık çözüm istediği ve uzun
yıllar yaşanan çözümsüzlüğe karşı artık
tahammül edemediği ortadadır. Mustafa
Akıncı, 1975 yılında oluşturulan Kurucu
Meclis’e seçilerek görev yapmıştır. Lefkoşa
Türk Belediyesi'nin ilk seçilmiş başkanı olup,
14 yıl boyunca kesintisiz bu görevi
yürütmüştür. Kıbrıs Türk Belediyeler
Birliği’nin kuruluşunda etkin rol üstlenerek
birliğin ilk başkanlığını yapmıştır.
istediği Birleşik Federe Devlet’in; özgürlük,
eşitlik ve güvenlik temeli üzerinde
kurulmasını istemektedir. İki bölgeli, iki
toplumlu federal birleşik cumhuriyet
istenilmektedir. Ancak geçmişteki acı
hatıralar Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin
garantörlüğünü istemeleri ve aynı zamanda
Rum tarafı için de Türkiye’nin varlığının
büyük tehdit oluşması işleri sarpa sarmaya
devam etmektedir.
Mustafa Akıncı’nın zeytin dalı uzatması,
sıcak ilişkilerin tekrar kurulmasını sağladı.
Daha
önceki
UBP’den
olan
eski
Cumhurbaşkanı
Derviş
Eroğlu’nun
müzakerelerde taviz vermeye kapalı
anlayışını yeni Cumhurbaşkanı Akıncı ise bu
konuda yumuşak davranmayı tercih
etmiştir. Rum tarafının daha önce 1960’da
kurulmuş olan Kıbrıs Devleti’ni çeşitli
bahaneler
üreterek
ve
ENOSİS’i
gerçekleştirmek için yaptıkları girişimler hala
unutulmuş değildir. Akıncı’nın, seçildikten
sonra
ara
vermeden
müzakerelere
başlaması ve birleşik devlet oluşturmaları
için yapılan görüşmelerin amacı sonuca
ulaşılmak istenmesidir. Rum lider Nikos
Anastasiadis’ın Annan Planının oylamasında
evet diyerek uzlaşmacı tavır sergilemiş
olsada Rum tarafı genel olarak uzlaşmaktan
yana değildir. Örneğin, 23-24 Mayıs 2016’da
İstanbul’da düzenlenen Dünya İnsani
Zirvesi’nin ilk akşamı Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın düzenlediği yemeğe Rum
lider Nikos Anastasiadis ve KKTC lideri
Mustafa Akıncı davetliydi. Akıncı’nın davetli
olduğunu öğrenen Anastasiadis, liderlerin
katıldığı bir yemeğe tanımadıkları bir ülkenin
liderinin
davet
edilmesini
kabul
etmeyeceğini söyleyerek yemeğe gitmedi.
*1+ KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı,
daha sonra yaptığı açıklamalarda Rum
liderinin davranışını çözüme zarar vereceği
konusunda uyarıda bulundu. Akıncı’nın
Kıbrıs’ın zengin doğalgaz rezervleri Adanın
önemini arttırmıştır. 2013 yılı Şubat Ayında
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı seçilen
Nikos Anastasiadis, daha ayağının tozuyla
BM Genel Sekreteri Banki Moon’a “Türkiye
doğalgaza karışmasın, kapalı Maraş’ı bize
iade etsin, o zaman AB’deki vetomuzu
kaldırmayı düşünürüz” şeklinde bir çıkış
yapmıştı.*2+ Rum liderin gelir gelmez bu tarz
açıklamalarda
bulunması
Adada
oluşabilecek olası çözüm yolunu tıkamış ve
aynı
zamanda
Türkiye’ye
meydan
okumuştur. 2000’li yılların başlarında, Doğu
Akdeniz’deki yeraltı zenginliğinin farkına
varan GKRY, diğer kıyıdaş ülkeler olan İsrail,
Lübnan, Mısır ve Suriye ile hidrokarbon
yataklarının olduğu bölgeleri paylaşmak
üzere harekete geçti. Bu kapsamda Rumlar,
ilk olarak 17 Şubat 2003’te Mısır’la,
ardından 17 Ocak 2007’de Lübnan ile ve son
olarak da 17 Aralık 2010’da İsrail’le
Münhasır
Ekonomik
Bölge
(MEB)
Sınırlandırma Anlaşmaları imzaladı. Ayrıca
Rum Yönetimi, 2 Nisan 2004’te “Kıbrıs
Cumhuriyeti” adına 21 Mart 2003’ten
geçerli olmak üzere MEB ilanında bulundu.
Türkiye’nin tüm haklı uyarılarına rağmen
dinlemeyen Rum tarafına mukabil 21 Eylül
2011 tarihinde, New York’da, Başbakan
Recep
Tayyip
Erdoğan
ile
KKTC
Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Türkiye ile
KKTC arasında Kıta Sahanlığını Sınırlandırma
Anlaşmasına (KSSA) imza atmışlardır. *3+ Söz
akademikperspektif.com
6
Akademik Perspektif – Analiz, Sayı: 01 (27/07/2016)
konusu Anlaşma, Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) ve KKTC Cumhuriyet
Meclisi'nde onaylanarak yürürlüğe girmiştir.
Türkiye, gecikmeksizin Koca Piri Reis’i Doğu
Akdeniz’e sevk ederek, Doğu Akdeniz’de tek
taraflı petrol/doğalgaz arama/araştırma
çalışmaları başlatmıştır. Kıbrıslı Rumların
Kıbrıslı Türklerin onayını almadan, Ada’nın
doğal zenginliklerinden tek yanlı olarak
istifade etmesi, 1960 Anlaşmaları gereğince
mümkün değildir. Garanti Anlaşması halen
yürürlüktedir ve bu Anlaşmanın 2.
Maddesine göre, Türkiye, İngiltere ve
Yunanistan,
Kıbrıs
Cumhuriyeti
Anayasası’nın
temel
maddeleriyle
oluşturulan düzeni korumayı garanti
etmişlerdir. Zira Kıbrıs Türk Halkı da
Rumlarla eşit olarak Ada üzerinde egemenlik
haklarına sahiptir. Nitekim Eski Rum Dışişleri
Bakanı Rolandis de şu sözleriyle bunu açıkça
itiraf etmektedir: “ …Size, Kıbrıslı Türklerin
de petrollerde hak sahibi olduğunu teslim
eden Kıbrıs Rum partileri olduğunu
hatırlatayım. Ve bunun doğru olduğuna
inanıyorum… Yani, petrolü bizim çıkarmamız
ve Kıbrıslı Türklerin hiçbir şey almamaları
adalet mi? Biz kendi büyütecimizden
bakarak, adalet olduğunu zannediyoruz.
Gerçekler böyle değil. Çoğu bize hak
vermiyor, bunu bilmeliyiz. Biraz siyasi
zekâmız olsaydı, uluslararası alanda daha iyi
çalışsaydık ve doğruyu söyleseydik olgular
şimdi daha iyi gelişecekti." *4+Yapılan bu
açıklama ile birlikte anlaşılmaktadır ki Adada
yapılan tek taraflı girişimlerin hepsi
tamamıyla hukuka aykırıdır.
SONUÇ
Akdeniz’in üçüncü büyük adası, stratejik
konumu,
DEAŞ’a
karşı
yapılan
operasyonlarda
kullanılan
uçakların
bulunduğu
yer,
zengin
doğalgaz
rezervlerinin bulunması ve daha fazlası tüm
bunlar Kıbrıs Adasının önemini anlamamız
için fazlasıyla yeterlidir. 1571 yılında Yavuz
Sultan Selim’in komutasındaki Osmanlı
Devlet’i Kıbrıs’ı fethetmiştir. Uzun yıllar bu
Adayı elinde bulunduran Osmanlı Devleti
aynı zamanda Anadolu topraklarının da
güvenliğini sağlamış oldu. 1877’de dönemin
Çarlık Rusya’sı ile yaşanan Harpte (93 Harbi)
Osmanlı Devleti yenilmiştir. Rusların daha
fazla ilerlememesi ve her an tekrar
saldırması ihtimali Britanya ile Osmanlı
arasında bir anlaşmaya sebep olmuştur.
Anlaşmada ise Rusların saldırısında İngiltere,
Osmanlı Devletine yardım edecek Osmanlı
ise Kıbrıs Adasını geçici olarak Britanya’ya üs
olarak vermiştir.
İngilizlerin Kıbrıs Adasını ilhak etmesi 1914
Birinci Cihan Harbinde olmuştur. Osmanlı ile
savaş durumunda olunca Ada’ya el
koymuştur. İngilizler, yüzyıllık Osmanlı
etkisini kırmak için çalışmalara başlamıştır.
Bölgedeki Rumlara yönelik destekleyici
politikalar Kıbrıs Adasındaki huzursuzluğun
temelini oluşturmuştur. Çok fazla geçmeden
bölgedeki ilk isyanın 1931 yılında koloni
yönetimine karşı çıkması daha sonra
Yunanistan’ın 1954-58 yıllarında Kıbrıs’ı
kendine istediğini BM’ye ve İngiltere’ye
belirtmesi
Doğu
Akdeniz’de
suların
kaynadığını göstermektedir. İkinci Dünya
Harbi sonrası manda yönetimlerinin birer
birer bağımsızlığına kavuşması gözleri tekrar
Kıbrıs’a döndürmüştür. Adada yaşanan kanlı
saldırılarda sonra Birleşik Kıbrıs Devleti
kuruldu. Garantörlüğü ise İngiltere –TürkiyeYunanistan olmuştur. Daha sonra adadaki
akademikperspektif.com
7
Akademik Perspektif – Analiz, Sayı: 01 (27/07/2016)
yönetimi değiştirmek isteyen Makarios
anayasa değişikliğine gitti ve Türklerin
elindeki en büyük avantaj olan veto yetkisini
kaldırttı.
Bu
plana
Akritas
Planı
denilmektedir. Daha sonra adada Türklere
yönelik saldırılar Türkiye’nin sabrını zorlamış
ve ilk etapta Lefkoşa semalarında uçak
uçurmuştur. Daha sonra bu saldırıların peşi
kesilmeyince Türkiye 20 Temmuz 1974’te
Ayşe Tatile Çıksın parolası ile Adaya
müdahale etmiştir. 13 Şubat 1975’de Kıbrıs
Federe Türk Devleti kuruldu. Rum tarafının
sık sık şikâyetleri, Adayı tekrar Rum
egemenliğine
sokma
çalışmaları
ve
silahlandırma girişimleri Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin
15
Kasım
1983’te
kurulmasını sağlamıştır.
Mustafa Akıncı, 2015 Kuzey Kıbrıs
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci turda
seçilmesi ile birlikte Kıbrıs sorununu çözmek
üzere yoğun çalışmalara başlamıştır. İlk
etapta Rum lider ile görüşmeleri, beraber
esnaf gezintileri, kahve içmeleri bunlar
elbette çözüm için güzel aşamalar ancak
taraflar ne kadar istekli veya ne derece taviz
vermeye yatkın? 2013 yılı Şubat Ayında
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı seçilen
Nikos Anastasiadis’ın, daha ayağının tozuyla
BM Genel Sekreteri Banki Moon’a “Türkiye
doğalgaza karışmasın, kapalı Maraş’ı bize
iade etsin, o zaman AB’deki vetomuzu
kaldırmayı düşünürüz” şeklinde bir çıkış
yapmıştı. Türkiye’nin doğalgaza karışmasının
sebebi gelirlerinden Adadaki herkese eşit
paylaşılması. Görünen o ki Rum tarafı bu
duruma pek yatkın değil. Türkiye, 1878
yılında elinden çıkan Kıbrıs Adasına 1960’da
elde ettiği garantörlük hakkı ve 1974’te bu
hakkı kullanarak Adadaki zulme son vermek
için yapılan harekât ile artık Doğu
Akdeniz’de Türkiye’nin de söz sahibi
olduğunu göstermiştir. Bundan sonraki
aşama
Türkiye’nin
artık
dirayet
göstermesidir, yani AB’ye üyelik için
Türkiye’den tanımadığı devletin oyuna
muhtaç eden Avrupa ülkelerinin bu tarz
oyunlarına alet olmamak zorundadır.
Kıbrıs’ın Türkiye için önemi çok büyüktür,
çünkü Doğu Akdeniz, doğalgaz kaynakları
bakımından çok zengindir.
Zira ABD Jeoloji Araştırmalar Merkezi başta
olmak üzere birçok ülke ve kuruluşun yaptığı
çalışmalar
göstermektedir
ki
Doğu
Akdeniz’de toplam değeri 1,5 trilyon doları
bulan 30 milyar varil petrole eşdeğer
hidrokarbon yatakları bulunmaktadır. 2010
yılı verileri esas alındığında, bölgedeki
hidrokarbon rezervinin Türkiye’nin 572 yıllık,
Avrupa’nın ise 30 yıllık doğalgaz ihtiyacını
karşılayabilecek
seviyede
olduğu
söylenmektedir. Pastanın büyüklüğü, başta
Rumlar olmak üzere AB ve ABD’nin iştahını
kabartmaktadır.
Bölgedeki
doğalgazın
Avrupa’ya pazarlanması için tarafların
masaya oturması şarttır. GKRY’nin daha
önce giriştiği tek taraflı girişimlerinin hukuki
geçerliliği yoktur daha fazla ileriye gitmesi
ve Türkiye’yi tahrik etmesi Doğu Akdeniz’de
her an yaşanabilecek sıcak çatışmanın
habercisidir.
Mesele Kıbrıs’ın çözüme kavuşturulması
değil asıl meselenin doğalgaz olduğu
bilinmelidir. Türkiye bu oynanan oyuna
insancıl yaklaşma lüksüne sahip değildir,
Kıbrıs’ta yürütülen müzakereler ve federe
yapıya sahip birleşik Kıbrıs modelinin
arkasındaki amaç doğalgazın çıkarılması ve
pazarlanmasıdır. Olası bir Birleşik Kıbrıs
Devleti’nin; AB’ye katılması, Türkiye’nin
Garantörlük dışı bırakılması, Adadaki Türk
askerinin çekilmesi ile oluşturulacak yeni
devletin adım adım neo ENOSİS’in üzerine
inşa edilmek istendiği alenen bellidir.
akademikperspektif.com
8
Akademik Perspektif – Analiz, Sayı: 01 (27/07/2016)
DİPNOT
1 Hüseyin Macit Yusuf, “İnsani Zirve'de Rum ırkçılığı”,
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/insani-zirvederum-irkciligi-38282yy.htm
2 “Doğalgaza karışma Maraş’ı hemen ver”,
http://www.timeturk.com/tr/2013/05/10/dogalgazakarisma-maras-i-hemen-ver.html
3 “Kıbrıs’ta Doğalgaz Senaryoları”,
http://turkocaklari.org.tr/sayfa/1177/kibris-tadogalgaz-senaryolari.html
4 “ROLANDİS ANASTASİADES SAMİMİ DEĞİL”,
http://gold.ajanspress.com.tr/linkpress/_jlorL1tPYrX
Bz3-XFjXDQ2/?v=2&s=1557&b=231479&isH=1
KAYNAKÇA
10
“Akıncı:
Görüşmeden
kaçmanın
yok”,http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeeraozel/akinci-gorusmeden-kacmanin-yolu-yok
9
yolu
11
“Erdoğan'ın
daveti
Rumları
kızdırdı!”,
http://www.ntv.com.tr/dunya/erdoganin-davetirumlari-kizdirdi,V7HsdDUYoEK9mP0s3bt3Rw
12 “Kıbrıs’ın görünmez aktörü: Birleşik Krallık”,
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/kibrisingorunmez-aktoru-birlesik-krallik
13 “AB - Türkiye ilişkilerinin anahtarı enerjide”,
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/ab-turkiyeiliskilerinin-anahtari-enerjide
14 “Anastasiadis ve Akıncı'dan Kıbrıs sorununa
'iyimser'
mesajlar”,
http://www.aljazeera.com.tr/haber/anastasiadis-veakincidan-kibris-sorununa-iyimser-mesajlar
1 Çeçen, Anıl. Kıbrıs Çıkmazı, Ankara: Fark Yayınları,
2008
2 Tamçelik, Soyalp. Kıbrıs’ta Güvenlik Stratejisi ve Kriz
Yönetimi, İstanbul: ODTÜ Yayınları, 2009
* Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve
Akademik
Perspektif'in
editöryel
politikasını
yansıtmayabilir
3 Özersoy, Kudret. Kıbrıs Sorunu, Ankara: ASAM
Yayınları, 2002
4 Gedikli, Yusuf. Kıbrıs’ta En Uygun Çözüm Nedir? ,
İstanbul: Bilgeoğuz Yayınları, 2010
5 Ulusoy, Kıvanç. Doğu Akdeniz’de Güç Mücadelesi
ve Kıbrıs Sorunu, Ankara: USAK Yayınları, 2015
6
“Rum
Kesimi'nin
üyeliği
AB'ye
ters”,
http://aa.com.tr/tr/politika/rum-kesiminin-uyeligiabye-ters/277318
7 “Kıbrıs Rum Kesimi AB Dönem Başkanı olursa; T.C.
nasıl üye olur?”,http://blog.milliyet.com.tr/kibrisrum-kesimi-ab-donem-baskani-olursa--tc-nasil-uyeolur-/Blog/?BlogNo=393432
8
“Yıldırım,
Akıncı
ile
görüştü”,
http://www.aljazeera.com.tr/haber/yildirim-akinciile-gorustu
9 “Akıncı ve Anastasiadis baş başa görüştü”,
http://www.marasgundem.com/akinci-veanastasiadis-bas-basa-gorustu-1365477h.htm
akademikperspektif.com
Siz de makale teklifinizi gönderebilirsiniz!
Detaylar için aşağıdaki linke tıklayın:
http://akademikperspektif.org/makalenizi-gonderin-dergimizde-yayinlayalim/
Akademik Perspektif Enstitüsü
Uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, tarih, iktisat ve hukuk gibi alanlarda faaliyet gösteren
bağımsız bir düşünce kuruluşu olan Akademik Perspektif Enstitüsü (APE), Türkiye’nin ve
dünyanın çeşitli üniversitelerinde araştırmalarını sürdüren akademisyenlerin gönüllü işbirliği
neticesinde, yaklaşık bir buçuk sene süren hazırlık aşamasının ardından 2013 yılı başında
kuruldu. Kısa sürede büyüdü ve birçok makalesi çeşitli internet sitelerinde ve online dergilerde
tekrar yayınlandı. Birçok çalışmada makalelerine referans verildi. Yayınları online tabanlı
olmaları sayesinde mesafe sorunlarını ortadan kaldırdı ve Türkiye’de ve dünyada çok geniş
kitlelere ulaşmayı başardı. Facebook sayfa takipçisi 930.000‘i aştı. İnternet sitesinin aylık sayfa
görüntüleme sayısı 2,8 milyonu geçti.
Akademik Perspektif Enstitüsü:
akademikperspektif.org
Akademik Perspektif Dergisi:
akademikperspektif.com
Uluslararası Haberler ve Makaleler:
facebook.com/AkademikPerspektif
Download