• 1 ® DiYANET iŞLERi BAŞKANLIGI Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı * Üç Ayda Bir Yayımlanır Cilt: 39- Sayı:l· Ocak-Şubat-Mart 2003 KUR'AN'I YANLlŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ Yrd. Doç. Dr. Abdniceiii CANDAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Giriş Kur'an'ın en önemli hedeflerinden biri, insanı taklid ve taassubtan kurtarıp akıl ve duyu organlarını kullanmaya götürmesidir. Çünkü Allah insanı akletme, düşünme ve doğruyu bulma kabiliyetinde yaratmıştır. Bu kabiliyeti bozmak, yani başkasının düşüncesiyle düşünmek, onun gözüyle görmek, toplum ve bireyler için tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır. İslam toplumunun karşılaştığı önemli problemlerden birisi düşünseldir. Yani, neyi ve nasıl düşünmesini halletmemiş olmasıdır. Taassub, sübjektifliğin bir tezahürüdür. Peygamberlerin karşılaşmış oldukları en büyük engel de taassub ve taklit idi. Onlara karşı koyanlar, sahip oldukları her değerden vazgeçebileceklerini, ancak ata ve geçmişlerinin yol, yöntem ve inançlarından asla ödün vermeyeceklerini ifade ediyorlardı. Bu makalemizde düşünsel bir hastalık olan taassubun, Kur'an'ı yanlış yorumlamadaki etkisi üzerinde durmaya çalışacağız. Taassubu tanıttıktan sonra İslam toplumunda açtığı yaraları, çeşitli ekallerin taassuptan dolayı Kur'an'ı anlamada düştükleri hataları örneklendirerek işlemeye çalışacağız. I. TAASSUBUN TANIMI 1.1. Taassubun Sözlük Anlamı Asebe sülasi fiilinin 'tefe'ul' vezninden bir masdardır. Sülasi babtaki anlamı, birleştirme, bir araya getirme, sevme ve bir şeve rıza gösterme anlamındadır. 1 Taassub ise bağlama, ihata etme anlamındadır. i",All ~~~ 'İnsanlar bir araya geldi' anlamını taşır. 2 Taassub, asabiyet sahibi olmak anlamındadır, asabiyet de nisbi mastarlardandır. Asabeye mensub olmak demektir. 3 İbn Manzıır, Ebu Fazl Muhammed b. Mukrim el-İfriki, Lisanu'l-Arab, Beyrut, 1996, IX/232. Rağıb, İsfehfuıi Ebu'l Kasım Hüseyin b. Muhammed, el-Müfredat fi Garibi'l-Kur'an, Beyrut, ts., S.336. Firuzabadi, Besf:iiru Zevi't-Tebsir fi Letaifi Kitabi'l-Aziz, Beyrut, 1975, IV/70. Pakalın, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyim/eri, M.E.B. İst., 1993/III/363. :!'ifh;)}'"'ll DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003 1.1. Taassubun ıstılahi Anlamı Taassub, birtakım ufak nüanslarla tarif edilmiştir. Hepsinin birleştiği nokta taassubun tarafgirlik manasını içermesidir. Taassub, haklı haksız ayırımını yapmaksızın birinin başkalarını tarafına çağırması, taraftarlık ve hizipçilik 4 yapmasıdır. Akraba ve mensup olduğu kavmin fertleri hakkında yardım ve tarafgirlik yapmak5 veya delil ortaya çıktıktan sonra herhangi bir tarafa olan meyilden dolayı hakkı kabul etmemektir. 6 1.2. Taassub-Taklit ilişkisi Taklit, başkasına ait söz veya hareketlerin doğruluğuna inanarak delilleri araştırmadan ve üzerinde düşünmeden uymaktır. 7 Taassubun tarifini de haklı haksız demeden birinin başkalarını taraftarlığına çağırması ve bilerek hakkı kabul etmemesi şeklinde yapmıştık. İkisinde de ortak öğe, aklın kullanılmaması, hatada ısrar yanlış doğru demeden birinin görüşünde ısrar edilmesidir. Merhum, taklidi tarif ederken onu taassupla beraber zikreder ve şöyle der: Taklid, bedaheten malum olmayan hususlarda delilsiz söz söylemek, o yolda hareket etmek, bilmediği bir şeyi Allah'a iftira olarak söylemek ve şeytana uyup cehalet ile hareket etmektir. Nitekim, "Allah'uı indirdiği Kur'an ve diğer delil ve hüccetlere tabi olun" denildiği zaman Arap müşrikleri taassub ile, böyle yapmış ve böyle söylemişlerdi. Onun üzerine şu ayet nazil oldu. 8 "Onlara Allah'ın indirdiğine uyun denildiği zaman onlar, hayır 'biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız' dediler. Ya ataları bir şey anlamamış doğruyu da bulmamış idiyseler. " 9 Bu ayet gösteriyor ki, icmali ve tafsili gerçek bir delile dayanmayan bir taklid İslam'da men edilmiştir. Cehalet ve dalalete dayalı taklit doğru görülmemektedir. Binaenaleyh taassub ve taklid müşrik ve kafirlerin şiarıdır. 10 edilmesi, Elmalılı, körü körüne bir taklid sonucu küfürde kalmayı tercih etmişlerdir. Her şeyden vazgeçebileceklerini fakat atalarının yolundan ise asla vazgeçmeyeceklerini söylüyorlardı. Onlar 4 (müşrikler) İbn Manzur, a.g.e., IX/232. Pakalın, a.g.e., II/936. Tehfuıevi, Muhammed Ali b. Ali b. Kadi, Keşşafu İstilahati'l-Fünun, 1984, Cürcfuıi, Seyyid Şerif, et-Ta'rifat, Beyrut, 1980, s. 67. Seyyid Şerif. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İst., 1979, I/586. Bakara, 2/170. Yazır, a.g.y. Cürcfuıi, 10 KUR' AJ>f'I YANLIŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ . ·. 1.3. Taassubun Sakıncaları İrade ve düşünsel hastalık olan taassubun aklı selim tarafından kabullenmesi mümkün değildir. Mutassıb biri, başkası adına konuşur, onun adına alıkarn keser, onun gözüyle meseleleri görmeye çalışır, elindeki meşaleyi söndürür, körü körüne yürümeye çalışır, başkalarının mumuyla görmeye uğraşır. Taassub, şahıs adına olduğu gibi, cemaat, ekol veya görüşlerde de olabilmektedir. Taassub, peygamberle tanınmış olan isınet sıfatını insanlara tanımaktır. İbn Teymiyye, taassubu sapmanın bir nedeni olarak ele alır ve konuya şu ayetleri delil gösterir."Kendilerine Allah 'ın indirdiğine iman edin denilince, 'biz sadece bize indirilene inanırız' derler ve ondan başkasını inkar ederler. Halbuki o Kur' an, kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah 'ın peygamberlerini neden öldürüyorsunuz deyiver. ,.n "Daha önce kafirlere karşı zafer istederken kendilerine Allah katından ellerindeki Tevrat'ı doğruZayan bir kitap geldi de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşıianna dikilince onu inkar ettiler. İşte Allah 'ın laneti böyle inkarcılaradır. "12 Allah, son fıyette, Yahudilerin önceden bir peygamberin geleceğini bildiklerini haber vermektedir. Beklenen peygamber gelince de sırf taassublarından dolayı ona karşı çıkıp inkar etmişlerdir. Dolayısıyla onlar "hakkı" mensup bulundukları taifeye özgü kılmışlardı. Düşünsel hastalık taklid ve taassubun yapıldığı alan konusunda da İbn Teymiyye şunları der: "Yahudi geleneğinde olduğu birçok Fatih ve mutasavvıf taslağı bu zafiyete düşmektedir. Bazıları da kanılarınca büyük sayılan şahıslara mutlak anlamda bağlanmak biçimiyle taassub gösterirler. 13 Şeyhülislam İbn Teymiyye'nin de belirttiği gibi taassub, Yahudilerin bariz bir vasfıdır. "Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın bunlardan) her firka ·kendilerinde olan ile böbürlenmektedir. "14 Bu ve benzeri ayetler Müslümanların müşrik ve inkarcıların içine düştükleri tefrikaya düşmemelerini öğütlemektedirY Onlar, (taassubtan dolayı) hak dinden ayrılıp içine düştükleri bidatlarla sevinip kendilerini hak üzere gördükleri için kendilerini mutlu sanmaktadırlar. 16 M. Zeki Pakal'ın, örnrünün çoğunu taassuba karşı mücadele ile geçiren Muhammed Abduh'tan şunları nakleder: "Taassub, belanın zirvesi ve her musibetin asıl sebebidir. Asabiyetle muttasıf olanlara fevz ve felah (muvaffakiyet ve 11 12 13 14 15 16 Bakara, 2/91. Bakara, 2/89. İbn Teymiyye, Muhezzebu iktidai's Sirati'l-Müstekfm Muhalefetu Ashabi'l-Cehim, Neşr. Abdurrahman Abdulcebbar, İst., 1996, s.26. Rum, 30/32. Mağniye Muhammed Cevad, et-Tefsiru 'l-Kaşif, Beyrut, 1990., Ill/290. Taberi, Camiu'l-Beyanfi Te'vili'l-Kur'an, BeyruL 1992, X/184. DİY ANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003 selamet) arasına gerilmiş en kalın bir perde olduğu vehmedilen bu lafız söylenince zihinlere kusurlardan ve reziiiiden ibaret bir örnek geliyor." 17 Taassub, İslam toplumunun arasına bölünme ve çekişmelerin oluşmasına meydan vermektedir.-Bu.._ da değişik tarafları birbirlerini tekfire kadar götürmektedir. ıs Taassub, o boyutlara varmıştır ki zaman zaman değişik mezhep ve görüş sahiplerini (haşa) Allah'a sebetmeye kadar götürmüştür. Bu bağlamda, "Allah'ın iradesi" konusunda Eşariyye ve Mu'tezile arasında meydana gelen ihtilaflar gösteiilebilir. Her iki ekol Allah'ı (c.c.) muhalifinden ayrı bir biçimde tarif etmeye çalışmıştır. Mu'tezili bir alim Eşari bir alimle tartışırken, "Allah'ı kötülük işlernekten tenzih ederim" demiş, ona cevap olarak da Eşari alim, "mülkünde dilediğini yapan Allah'ı, tüm kötü sıfatıardan tenzih ederim" diye cevap vermiştir.ı 9 Taassub, zaman zaman ölüm ve yağmalamaya varan olaylara sebebiyet vermiş ve neticede Kudüs, Endülüs ve Avrupa'nın bir kısmı küffarın eline geçmiştir. Bu bağlamda "dinde sehat göstermek" ile "taassub"u ayırmak gerekir. İki kavram yönlerle benzerlik arz ederken yöntem ve netice itibariyle tamamıyla farklılık arz etmektedir. Şöyle ki; taassubta akıl yerine his; taklid, irade zafiyeti ve heyecan hakim iken, "dinde sebat"ta ise akıl, delil, azimet, sehat, cesaret söz kgnusudur. Birisinde doğru ve hakta direnme söz konusu iken, diğerinde batıl ve yanlışta direnme mevcuttur. bazı Taassub ve hakta sebatı örneklendirrnek gerekirse, İslam tarihinde meydana gelen ve birçok acı olayla neticelenen "mihne" hadiseleri zikredilebilir. Ahmed b. Hanbel bu imtihanda en güzel örneği sergileyip inancından ödün vermezken, dinde sebatın en güzel örneğini ortaya koymuştur. Muarızı idareciler ise, yanlış ve batılda kalmaya devam ederek kötü taassubun örneğini sergilemişlerdir. 1.4. Taassubun Türleri Taassubu etimoloji yönüyle incelediğimizde onun taraf olma, bir yere çakılıp bir yerde toplanma ve herhangi bir görüş, ekol veya ~ahıs veya topluluğu sevme anlamlarına geldiğini göreceğiz. 20 Tüm bu haslet ve özellikler kötü yönde kullanılabildiği gibi, iyi yönde de kullanılabilir. Bundan hareketle, taassubu iki kategoride inceleyebiliriz. bağlanma, 17 18 19 20 Pakalın, ag.e., s. 364. Rıza, Muhammed Reşit, Tefsiru'l-Menar, Beyrut, ts., III/258. · Rıza, a.g.e., s.364. Bkz. İbn Manzur, a.g.e., IX/230-234. KUR' AN' I Y ANLIŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ F t(:.;,r;]" ::~·:; ; 1.4.1 Genel Anlamda Taassub a) Müspet Taassup: Nakle ve akla uygun hususlarda ifrata varmadan taassuptur. yapılan b) Menfı Taassub: Nakleve akla uygun olmayan hususlarda ısrar etmektir. 21 1.4.2 Yapıldığı Alan İtibariyle a) Kabile taassubu. b) ırkçılıktan kaynaklanan taassub. c) Dini taassub. d) Mezhepveekol taassubu. e) Görüş, şahıs ve taraf tutma taassubu. 22 Yukarıda geçtiği gibi tarih boyunca İslam alimlerinin akide ve dinlerindesebat ve azim göstermeleri taassubun müspet alanını, hizip, şahıs ve yanlış görüşlerde etme ve onlar için mücadele etmek de menfı olan taassubu oluşturmaktadır. ısrar 1.5. Taassubun Nedenleri I-Tabi olunan veya taklid edilen kişi, ekol ve şahsiyetleri masum görme inancı. Böyle bir inanç İslam akidesine aykırıdır. Peygamberlerin bile hata edip etmemeleri ihtilaflı bir konudur. 23 2-Mezhep, ittiba, tarikat, mürşid gibi kavramların bilinmemesi. 3-Dinin aslının bilinmemesi. 4-Aslolan insanların, hak ölçüleriyle bilinmesi iken, hakkın, insanlara göre değerlendirilmesi. 5-"Eskiler yenilere bir şey bırakmamıştır" inancı. Bu anlayış, İslam'ın tecdid ve ictihad müesseselerine aykırı bulunmaktadır. Çünkü ictihad ve tecdid bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Her zamanda müctehidlerin bulunması ve her yüz yılda birçok müceddidin gönderilmesi de bu savı reddetmektedir. 6-İslam toplumunda taklitçiliğin yayılması. içtihad kapısının kapalı olma ile Kur'an'ın anlaşılmaz 21 22 23 bir kitap olma inançları. Bkz. Pakalın, a.g.e., II: 363. Bkz. Zuhayli, Muhammed, el-İ'tidalufi't-Tedeyyün. Beyrut, 1992, s. 152-172. Bkz. Muhammed Ebu Zehra, Tarihu Mezahibi'l-İslamiyye, Mısır, 1974, Abdulcelil İsa, İctihadu 'r-Resul, Mısır, 1967. DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003 7-Müçtehid ve müfessirlerin azalması. Zira cumhur ulemaya göre mukallid "alim"sayılmaz. Suyu tl, (9 1111505) mukallidi n alim olmadığı konusunda icmadan bahseder. 24 8-Bazı şahsiyetlerin, menfaat ve çıkarlarına dakunulmak istenmemesi. 9-Sadece kendi mezhep ve meşreplerini hak bilen mukallidlerin çoğalması. Başka bir ifade ile hakkı kendi mezheplerine hasredenlerin ortaya çıkması ve yayılması. lO-İnsanın taklid ettiği veya kendisi için taassuba gittiği lider veya imamları bilmemesi. Hicri 4. asra kadar taklid, İslam toplumunda yerilen bir husustu. Bundan dolayı da alimler kendilerinin taklid edilmesini nehyediyorlardı. 25 2. TAASSUBTAN KAYNAKLANAN TEFSİR ÖRNEKLERİ Hariciliğin görülmeye başladığı Hicri ilk asırdan soma tefsir hareketlerinde taassubtan kaynaklanan bir sapma söz konusuydu. Harici, Şii ve Mutezili hareketler ortaya çıkmadan böyle bir sapma söz konusu değildi. Şimdi de Ehl-i Sünnetten başlamak üzere taassubun ekollere yansımasını ele alalım: 2.1. Ebi-i Sünnet B id' at fırkaları dışında kalan Ehl-i Sünnet ekallerinde de zaman zaman taassubtan kaynaklanan sapmalann meydana geldiğini görmekteyiz. Bu bağlamda meşhur Hanefi alimi Kerhi, (v. 340/951) "Mezhebimize muhalif düşen her ayet ve hadis ya müevvel (yoruma açık) ya da neshedilmiştir." demiştir. 26 Tefsirde taassub zaman zaman insanları, mezhep imamları arasında yersiz ve gereksiz kıyaslama ve değerlendirmelere götürmüştür. Maliki mezhebine mensup müfessir İbnu'l Arabi (v. 435/1 148), İmam Malik ile İmam Şafii'yi karşılaştırırken şöyle demektedir: "İmam Şafii'nin söylediği her şey İmam Malik'in ilminden alınmış bir cüzdür. Ondan nakledilen her konu onun ilim deryasından bir damladır. İmam Malik, İmam Şafi'den daha zeki ve ondan daha anlayışlıdır. Arapça'da da ondan beliğ ve ediptir. "27 Zaman 24 Suyuti, Celaluddin Abdurrahman, er-Reddü ala Men Ahlede İle' !-Ard ve Cehile Enel İctihade Fardunfi Külli Asr, Beyrut, 1983, s. 137. 25 26 27 Bkz. Şa'rani, Abdulvahhab, Mizfınu'l-Kübra, Beyrut, ts., S. 59: İbn Kayyım, Şemsuddin Ebu Abdiilah Muhammed b. Ebi Bekir ez-Zeri, İ'lanınıu 'l-Muvakkiin an Rabbil-Alenıin, Beyrut, 1973, III 8. S. Sabık, Fıkhussüne, Beyrut, ts., 1114; Muhammed Gazzali, Keyfe Neteanıelu nıeal Kur'an, Suudi Arabistan, 1992, s. 19. Zehebi, Muhanuned Hüseyin, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, Beyrut, 1976, II/434. İbnu'l Arabi, Ebubekir Muhanuned b. Abdiilah b. Ahmed el-Mefuifı, Ahkfımu'l-Kur'an, Beyrut, ts., 11314. KUR' AN'! YANLlŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ zaman tefsirinde taassuba karşı olduğunu ifade eden İbnu'l Arabi'nin bu karşılaştırması, mezhep taassubunu çağrıştırmaktadır. Celaleyn tefsirine haşiye yazan Ahmed b. Muhammed es-SiM (v.l241/182) ilmi otoritesine rağmen, "Kur'an ve sünnetin zahiriyle amel etmek, küfrün temelidir. Dört mezhebin görüşleri Kur'an, sünnet ve sahabenin görüşlerine aykırı bile olsa onlara muhalefet etmek asla caiz olmaz. Dört mezhebin dışında çıkan biri, hem kendisini hem de başkalarını dalalete düşürmüştür. Onun küfre düşmesinden korkulur. "28 Çağdaş müfessir,' Muhammed Emin eş-Şinkiti, tefsirinde bu delilsiz ve sakıncalı 29 görüşe 150 sayfalık ilmi bir reddiye yazmıştır. Böyle bir görüşün ilmi, nakli ve akli bir dayanağını bulmak mümkün değildir. Kur'an ve sünnet için söylenebilecek bir hükmü isabet ve hata etmeleri mümkün olan şahsiyetler için ortaya koymanın mantığını anlamak oldukça güçtür. Bu tür taassuba şiddetle karşı çıkanların başında Razi gelmektedir. "Yahudiler Allah'ı bırakıp bilginlerini, Hristiyanlar da rahiplerinin ve Meryem oğlu Mesih'i (İsa'yı) Rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek i/aha kulluk etmeleri emrolundu. Ondan başka tanrı yoktur. O bunların ortak koştukları şeylerden uzaktırlar. "30 Razi, bu ayetin tefsirinde şunları demektedir. Ayette geçen "Rabler"den kasıt Evren Tanrıları" değildir. Bilakis öncülerinin emir ve yasaklarına mutlak olarak uyanlar hakkındadır. Resfilullah Tevbe Silresini okuyup yukarıdaki ayete gelince, huzurunda bulunan ve henüz Müslüman olmayan Adiy b. Hatem şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resfilü biz onlara ibadet etmiyorduk. Bunun üzerine Resfilullah (s.a.v.) şöyle dedi: Siz, onların Allah'ın helal kıldıklarını haram, helal kıldıklarını da haram kılınıyor muydunuz? dedi. Evet öyle idi dedim. Resfilullah, işte onlara ibadet etmenin anlamı budur", dedi. Rebi anlatıyor, Ebi Aliye'ye, İsrail oğullarında "Rububiyetin" nasıl olduğunu sordum. O da şöyle dedi. Onlar, kitaplarında (Tevrat'ta) açıkça ruhban ve papazların görüşlerine aykırı şeyleri gördükleri hiilde onların görüşlerini alıp Allah'ın Kitabına muhalefet ederlerdi. Razi, bu görüşleri serdettikten sonra hacasından şunları nakleder: Birçok fakih taslağını gördüm. Onlara çeşitli konularda ayetler okudum. Ekallerine uymadığı için bu ayetleri kabul etmediler ve şaşkın şaşkın şunu dediler: Ekolümüze uymayan bu ayetleri nasıl kabul edebiliriz? Günümüzde bu kötü hastalığın birçok kişinin kanına işlediğini görürsün. 3 ı Tefsir tarihinde bu tür taassubla mücadele edenler de eksik olmamıştır. Son asır müfessirlerinden Muhammed Abduh, tefsir dersini verirken, hazır olanlardan biri ona itiraz ederek şöyle demişti. Üstad! Söylediklerin "Cemel" tefsirinin söyledikleriyle 28 29 30 31 es-Savi, Ahmed b. Muhammed, el-Haşiye Ale'l-Celaleyn, İst., ts., III-10. Bkz. Şinkiti, M. Emin,AdVt1u'l-Beyan, Beyrut, 1996, VII/279. Tevbe, 9/3 ı. Razi, Ebu Abdiilah Muhammed b. Ömer b. Hüseyin b. Hasan b. Ali et-Temimi, M efatihul-Gayb, ı 997, VI/31. iSı& DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003 ters "düşmektedir. Bunun üzerine Abduh, benim için önemli olan verdiğim anlamın Celil olan Allah'ın muradına muvafik olmasıdır. "Cemel" ve "hımar" (deve ve merkep) anlayışlı kişilerin görüşlerine uyup uymaması o kadar önemli değildir.'o32 dedi. Abduh'un bu cevabı söylediği ortam, Kur'an ve sünnetle amel etmenin dalalet olarak algılandığı bir ortamdı. Muhakkik ulema, imamların görüşleri naslara muhalif düştüğü için nasları onların görüşlerine tercih etmişlerdir. Bu bağlamda şu iki örneği vermekle yetineceğiz: A) Kurtubi: (67111272) "Oruç gecesinde kadınlarımza yaklaşmak size helal onlar sizin için birer elbise siz de onlar için birer elbisesiniz, sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tövbenizi kabul edip sizi bağışladı. "33 Kurtubi, bu ayetin tefsirinde unutarak yiyen ve içenin durumunu izah ederken mezhep imarnma muhalefet etmiş ve "Oruçlu, bilmeden yer içerse, Allah'ın kendisine gönderdiği nzkı yemiştir, bimienaleyh kaza tutmasına gerek· yok. "34 hadisini delil göstererek kaza etmesine gerek olmadığını söylemiştir. 35 kılındı, B) İbnu'l Arabi (v. 543/1148), yerin bitirdiği mahsulün zekat durumlarını incelerken, maliki olduğu halde, her çıkan .mahsulden zekatı vacip kılan Hanefi mezhebini, Kitap ve Sünnete daha yakın olduğu için amel edilmeye daha uygun görmüştür. 36 2.2. Zahiriyye N aslan zahir manalarma göre tefsir edip hüküm veren ve tevili reddeden ekoldür. Bu ekolün başında Davud-i Zahiri ve İqn Hazm gelmektedir. Zahiriyye, taklid ve içtihadı şiddetle reddettiği için birçok ayeti taklidin mutlak anlamda haram olduğuna dair delil gösterıniştir. "Onlara Allah'ın indirdiğine uyun denildiği zaman onlar "Hayır biz atalarımızı üzerinde bulunduğumuz yola uyarız" derler. Ya ataları bir şey anlamamış doğruyu da bulamamış idiyseler?"37 "Onlara Allah'ın indirdiğine ve Resulüne gelin denildiği vakit babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter derler. Ataları, hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?"38 "Hakkında bilgin 32 33 34 35 36 37 38 Zehebf, a.g.e., II/559. Bakara, 2/187. Buharl, Yemin. 15. Kurtubf, Ebu Abdillah Muhanuned b. Ahmed el-Ensfui', el-Camiu li Ahk!ımi'l-Kur'an, Beyrut, ts., II/322. İbnu'l Arabi, a.g.e., Il/759. Bakara, 21170. Maide, 5/104. KUR'AN'I YANLIŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ bulunmayan şeyin ardına düşme. "39 "Onlara Allah'ı indirdiğine uyun denildiğinde, hayır biz babalarınıızı üzerinde bulunduğumuz yola uyarız derler, ya Şeytan onları alevii ateşin azabına çağırıyor idiyse?"40 "Hayır sadece biz babalarımızı din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz, derler'"' 1 Zahiriyye'nin ayetleri iniş maksatlarından saptırıldıklarını savunan Şinkit! şöyle demektedir: "Bilmeyenin bilenden sorması, dinen bilinmesi zaruri olan hususlardandır. Asr-ı Saadette avam, As haptan fetva sorarlar ve onlardan gereken cevapları alırlardı. B unların, bu durumunu inkar eden de çikmazdı. Keza ehil şahsiyetlerin, Kur'an ve Sünnette bulunmayan konularda içtihada başvurdukları da bilinen diğer bir gerçektir." 42 Zahiriyye ekolünün bu yaklaşımı, birçok ayet ile çakışmaktadır. "Bilmiyorsanız zikir ehlinden sorunuz. "43 "Bana yönelenin yoluna uyun. "44 Bu ayetler, körü körüne, delil aramadan ve düşünmeden inkar edenlerin peşine düşenleri kastetmektedir. Ayetlerin sarahaten belirttiği gibi, bir Müslüman'ın ilim ve takva ehli olduğuna kanaat getirdiği şahsiyetlerden istifade etmesinin herhangi bir sakıncası yoktur. Zahiriyye'nin kıyası inkar için getirmiş olduğu delillerden bir tanesi de şudur: "ihtilafa düştüğümüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur. '"'5 Bu ayetin kıyasın reddi ile herhangi bir ilgisi yoktur. Çünkü hakkında sarih nas olan konularda kıyasa gidilmediği usulde bilinen konulardandır. 46 2.3. Mutezile Mutezile, kelam ve tefsirde en çok ismini duyuran ekollerdendir. Mu'tezile tefsir ekolu başlı başına bir çalışmayı gerektirir. Bu makalemizde mutezilenin yer yer taassuba girdiğine dair birkaç örnek göstereceğiz. Mutezilenin en gözde müfessiri Zemahşeridir. Tefsirinde bunu açıkça görmek mümkündür. ·Nitekim tefsirinin girişinde bunu fark etmek mümkündür. Mezhep taassubunu her fırsatta ortaya koymaktan geri kalmamıştır. Zehebi, bu konuda şu ilginç olayı aktarır: Bir arkadaşını ziyaret etmeye gider, kapıcıya şöyle der: Git kapıda Mutezile mezhebinden Ebu'I47 Kasım'ın (Zemahşeri'nin) beklemekte olduğunu söyle. " Tefsirini ilk yazdığında, "Kur'an'ı yaratan Allah'a hamd olsun" cümlesi ile başlamıştı. Ancak gelen tepkiler 39 40 41 42 43 44 45 46 47 İsra, 17/36. Lokman, 31121. Zuhruf, 43/22. Daha fazla bilgi için bkz. Şinkiti, a.g.e., VII/279. Nahl, 16/43. Luknıan, 31115. Şuara, 42110. Bkz. Ahmed Emin, Duha'l-İslam, Beyrut, ts., Il/236. Bkz. Zehebi, a.g.e., I/430. 'c;e,; DİYANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SA YI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003 üzerine somadan onu değiştirdiği nakl edilir. 48 "Hal ku' 1-Kur'an" fikri, Yahudiler tarafından İslam toplumunun arasına atılmış bir fitneydi. Mutezile onu, Ca'd b. Dirhem ile Cehm b. Sefvan'dan almıştır. Bu fitnenin diğer bir kaynağı da 49 Hıristiyanların İsa (a.s) için sarf ettikleri "kelimullah" akidesidir. Zemahşeri, birçok ayetin kendi mezhebine işaret ettiğini savunmuştur. "Allah kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de O Aziz ve Hakim olanlardan başka ilah olmadığına hak ve adaletle şahitlik ettiler. "50 ayetini tefsir ederken ayette geçen "ilim sahipleri"ni, "Mutezile" ile tefsir etmiştir. 5 ı Ayette geçen "ilim sahipleri"nin H. IL asırda çıkacak bir mezhebe işaret etmesi "taassubi" ve "batini" bir yaklaşımdan başkası değildir. Mu'tezile ulemasından bazıları, tassubtan dolayı Kur'an'ın orijinalitesini değiştirmeye bile yeltenmiştir. Zemahşeri, "Allah Musa ile konuşmuştu "52 ayetini tefsir ederken, lafza-ı eelalenin harekesini Musa'ya (a.s) vermeye çalışmıştır. 53 "Musa Allah ile konuştu" anlamını vermek istemiştir. Oysa, "Musa tayin ettiğime gelip de Rabbi onunla konuşwıca"54 ayeti, Zemahşeri'nin iddiasını reddetmektedir. Mutezile, "Yüzler vardır ki o gün parıldayacaklardır. Rablerine bakacaklardır"55 ayetini tefsir ederken, " ~ .foü /bakacak" kelimesini "bekleyecek" anlamında tefsir etmiştir. 56 Mü'minlerin, rüyetullahla mükafatlandırılacakları mütevatir derecesindeki hadislerle sabit olmuştur. 57 Zemahşeri, "Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde getirilmiştir ve onlar için büyük bir azap vardır"58 ayetini tefsir ederken,"mühürJeme" olayının SÖZ konUSU olmadığını, ayette temsil ve istiarenin söz konusu olduğunu savunmuştur. 59 İnkar edenlerin, küfre düşmeleri, kalplerinin mühürlenmiş olmasından dolayı değildir. İnkfira gittikleri için kalp ve duyu organları işlevsiz kalmıştır. Ayet, kendilerine uyarı 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 Bkz. Zehebi, a.g.e., I, 431. Bkz. Ahmed Emin. a.g.e,, III/162-163. Al-i İmran, 3/18. Zemahşeri, Keşşaf, Beyrut, 1995, I/339. Nisa, 51164. Zemahşeri, a.g.e., 1/579. A'raf, 71143. Kıyame, 76/22-23. Kadi, Abdulcebbar, İmamuddin Ebi'l-Hasan, Tenzilu'l-Kur'an, Ani'l-Metain, Beyrut, ts., s. 442. Buhari, Mevakit, 16.; Müslim, İman, 302; Tirmizi, Cennet, 15; İbn Mace, Mukaddime, 13. Bakara, 217. Bkz. Zemahşeri, a.g.e., I/1 7. KUR' AN'! YANLlŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ yapanların · uyarılanlarından, yüz çevirdiklerinden, dalalet ve sapıklıkta ısrar etmelerinden dolayı kalp ve duyu organlarının mühürlenmiş olduğunu bildirmektedir ve bu organları kullanmadıklarından bahsetmektedir, beyan etmektedir. Çünkü Kur'an'a göre, akıl ve duyu organlarını kullanmayanlar, beyinsiz körler konumundadırlar. "Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar. Gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır, onlarla işitmezler, işte onlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da şaşkındırlar. "6° Kur'an kalp ve diğer bazı organların niçin ve nasıl işlevsiz hale getirildiğinin nedenlerini de açıklamaktadır. "Biz, azgınların kalplerini mühürleriz. "6 ı "Allah her kibirli ve azgının kalbini mühürler. "62 "Küfürlerinden dolayı Allah kalplerini mülıürlemiştir. "63 Mutezile, "Bilakis kim bir günah kazanır da suçu kendisini kuşatmış olursa, onlar cehennem halkıdır ve orada ebedi olarak kalacaklardır"64 ayetini öne sürerek, büyük günah işleyenierin ebedi olarak cehennemde kalacaklarını iddia etmiştir. 65 Mutezilenin bu görüşüne göre, ömrünün tamamını ibadetle geçirip sonunda büyük bir günah işleyen birinin, tüm ömrünü şirk ve diğer günahlarda geçiren biriyle eşit olması gerekir ki aklıselim böyle bir yaklaşımı reddeder. "İyilikler, kötülükleri götürür.',r, 6 Ayette geçen "İnsanı kuşatan günahtan" kasıt, tövbe etmeden şirk üzerine ölenlerin durumudur. 67 2.4. Şia Şia, Hz. Ali ve taraftarlarının, diğer bütün ashaptan üstün olduğunu iddia eden ekol olarak bilinir. Diğer bazı mezheplerde olduğu gibi özellikle Şia'nın "gülat" kesiminde de tevile kabil olmayan sapmalar görülmüştür. Şia, birçok ayeti Hz. Ali ve Ehli Beyt'in imametine delil göstermeye çalışmıştır. Küfrü gerektiren te'viller Şia'nın mutedil ve muhakkik birçok müfessiri tarafından reddedilmiştir. Şia'nın gülat kesimi ise zaman zaman küfre varan tevillerde bulunmuştur. "Ebu Leheb'in iki eli kurusun',r, 8 ayetinde geçen "iki el"den kastın, Ebu Bekir (r.a) ye Ömer (r.a) olduğunu söylemiştir. 69 Keza onlara "Küfrün önderlerine karşı savaşın" 70 ayetinde geçen 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 A'raf, 7179. Yunus, 10/74. Gafir, 40/35. Nisa, 41155. Bakara, 2/8 1. Ahmed Emin, a.g.e., IIII63:Razl. a.g.e., I/568. Hfid, 111115. Bkz. Razi, Tefsir a.g.e. I/570. Mağniyye, a.g.e., I/137. Tebbet, 11111 el-Akk, Halid, Abdirrahman, el-Usulu'l-Fikriyye lil-Menahici's Selefıyye, Beyrut, 1995, s. 294. Tevbe, 9/12. DİY ANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003 "önderlerden" maksat "Talha" ve "Zibeyr"dir. 71 "Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle valıyolunmuştur ki Allalı'a ortak koşarsan arnelin boşuna gidecek ve lıüsranda kalanlardan olursun "72 ayeti de Hz. Ali'ye hilafette ortak koşanların, arnellerinin boşuna gideceğini haber verir demektedirler. 73 "İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip 75 karışmaz/ar. "74 "İkisinden de inci ve mercan çıkar. " Ayette geçen "iki deniz", Hz. Ali ve Hz. Fatma'dır. "İnci " ve "Mercan"dan kasıt da Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'dir. "76 Gulat-ı Şia'dan "el-Beyaniyye" fırkası, "Onlar ille de buluttan gölgeler içinde Allalı 'zn ve meleklerin gelmesini mi bekliyorlar? "77 ayetinde SÖZ konusu edilen ve gölgeler arasında gelenin "Hz. Ali" olduğunu söylerniştir. 78 Sebeiyye fırkasının öncüsü Beyan b. Sem'an, "Bu (Kur'an) bütün insanlığa bir 79 açıklamadır. Takva salıipleri içinde bir lıidayet ve bir öğüttür. " ayetinde geçen "beyan hidayet ve mucizenin" bizzat kendisi olduğunu iddia etmiştir. 80 "Biz her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazmışızdır." Kitaptankasıt Hz. Ali'dir. 8 ı Diğer bazı ayetler hakkındaki görüşleri de şöyledir: "Birbirlerine neyi soruyorlar? Ayrılığa düştükleri haberi nıi?"82 "Büyük haberden" kasıt "Hz. Ali"dir. 83 "Musa kavnıine, Allalı sizi bir sığır kesmenizi emrediyor dedi. "84 Ayette geçen "sığırdan" gaye "Hz. Aişe'dir". "Süleyman Davud'a varis oldu" 85 Ayetinde geçen "Süleyman"dan kasıt "Hz. Ali'dir." Çünkü O, Resillullah'ın ilmini almıştır. Ka'beden kasıt "Hz. Resfilullah", kapısı da "Hz. Ali"dir. 86 Kur'an ve Sünnet hakkında malıdut bir kültüre sahip olanların bile bu tür kornik dururnlara düşmeyecekleri muhakkaktır. Taassub insanın duygularını köreltip düşünmez hale getirmektedir. 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 el-Akk, a.g.y. Zümer, 39/65. el-Akk, a.g.y. Rahman, 56/19-20. Rahman, 56/22. el-Akk, a.g.y. Bakara, 2/210. Şehristani, Muhanımed b. Abdulhekim b. Ahmed, el-Mi/el ve 'n Nihat, Beyrut, 1992, 11150. Al-i İmran, 3/138. Bağdadl, Abdulkadir, el-Firak Beyne-'l-Firak, Beyrut, 1985, s. 237. Yasin, 36/12. Nebe, 78/1-2. el-Akk, a.g.e., s. 295. Bakara, 2/67. Nemi, 127/16. Ebu Şehbe, a.g.y. KUR'AN'IYANLIŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ :F1t:i $, %F >J,\};}. Gulat-ı Şia dışında birçok mu'tedil Şia ulemasının da taassuba düştüklerini görmekteyiz. Bu bağlamda Şi'anın çağdaş önemli iki şahsiyeti, Seyyid Muhammed Hüseyni et-Tabatabiü ile Muhammed Cevad Mağniyye zikredilebilir. Tabatabil.i, "Onlardan faydalanmanıza karşılık mihirlerini bir hak olarak verin "87 ayetini tefsir ederken, fuhşun önüne geçebilmek için, muta nikahının, Allah tarafından insanlara bahşedilmiş bir rahmet ve kolaylık olduğunu iddia etmiştir. 88 Keza, ayakların meshi konusunda da mezhebi taassuba varacak boyutta görüşler ortaya koymuştur. 89 Halifenin Ehl-i Beytten ve masum olmasının gerekliliği ile ilgili görüşlerini belirtirken de kendisini taassubtan alıkoyamamıştır. 90 Muhammed Cevad Mağniyye de Tabatabal gibi, "Allah; ahdim zalimZere ermez buyurdu"91 ayetini, Şiadaki masumiyet inancına delil göstermektedir. Bu tezini güçlendirmek için de Ehl-i Sünnetin masumiyet vasfını tüm ümmete verdiğini iddia ederek şöyle demektedir: Hıristiyanlar papalarını, komünistler Marks'ı, Suriye'deki Milliyetçi Parti, Anton Suada'yı, İlıvan da Hasan el-Benna'yı masum görmüşlerdir. "92 Geniş bir kültüre sahip olduğuna inandığımız ve zaman zaman Ehl-i Sünnet ve Şia'yı birleştirme çabaları olan Mağniyye'nin, Komünist ve Hıristiyanların lider taassubu ile ilim ve ihlas sahibi bir kesim Müslüman'ı taassubta aynı kefeye koymasına anlam vermek güçtür. 93 "Allah malları ve canları ile cihad edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. " 94 Mağniyye, bu ayeti delil göstererek, Hz. Ali'nin Hz. Ebubekir'den daha çok savaşa katıldığını ve dolayısıyla da ondan daha üstün olduğunu savunmuştur. 95 Mağniyye, "Bu gün sizin dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam 'ı seçtim "96 ayetini, taassubi bir yaklaşımla şöyle tefsir eder: "Allah Teala, Hz. Ali'nin hilafetini nas ile belirtmek suretiyle dinini kemale erdirmiştir. İslam'ın bekası güçlü bir otoritenin varlığıyla mümkündür. Bunu da Resfilüllah'tan sonra Hz. Ali gerçekleştirmiştir." 97 Hz. Ali'nin döneminden önce Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın dönemlerinde, mürtedere karşı yapılan mücadeleler ile İslami fetihleri görmezlikten gelmek taassuptan kaynaklanmaktadır. 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 Nisa, 4/24. Tabatablli, Muhammed Hüseyin el--Mizan, IV/267. Tabatablli, a.g.e., V/222. Tabatablli, a.g.e., I/274. Bakara, 21126. Mağniyye, a.g.e., I/199-200. Bkz. Mağniyye, a.g.e., I/199-200. Nisa, 4/95. Mağniyye, a.g.e., II/415. Maide, 5/3. Mağniyye, a.g.e., III/14-15. 25! '?:l · . F;, DİYANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003 2.5. Hariciler Baricilerin ortaya çıkışları belki iyi niyete dayanmakta idi. Onların çıkış gayeleri Kur'an'a tazim ve ona ittiba etmekten kaynaklanıyordu. Fakat sünnete muhalefet için iyi niyetleri bir şey ifade etmedi. "Recm" ve "el kesme" konularında sarahaten sünneti ihlal ettiler. Peygamberin bile zulüm yapabileceğini iddia ettiler. Hz. Osman ve Hz. Ali'yi Kur'an'a göre hüküm vermemekle itharn ettiler. "Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir"98 ayetini delil göstererek, Müslümanları tekfir ettiler. 99 2.6. Cebriye Cebriye, Allah, insanın bütün fiilierini ve hareketlerini bilir. İnsana yapacak bir diyen ekoldür. Allah ile, eşyaya ibadet etmeyi bir görerek müşriklere benzemişlerdir. Diğer birçok bidatçi ekol gibi onlar da sapık görüşlerini Kur'an ile delillendirmeye çalışmışlardı. Tatarlar, İslam alemine saldırınca onlarla birleşip Müslümanların karşısında yer aldılar. İşin daha garibi bu çirkin hareketlerine de Kur'an'dan deliller getirerek yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışmışlardır. şey kalmamış Kendilerine delil olarak öne sürdükleri ayetlerden bazılan şunlardır: "Şirk de babalarımız da şirk koşmaz ve hiçbir şeyi haram etmezdik, diyeceklerdir. " "Allah dilediğini yapar. .. ıoı "0, (Allah) 102 yaptığından sorulmaz, ama onlar ona karşı sorumludurlar. " Cebri ye, yaptıklarını ilahi iradeye havale ederek, asla Allah'ın iradesi dışına çıkmadıklarını iddia ederler. ı 03 koşanlar, eğer Allah dilemiş olsaydı biz 100 Cebriye'nin öne sürdüğü deliller, insan iradesinin yok olduğuna ve onun sorumsuz olduğuna delil olmayıp, bilakis Allah'ın mutlak irade ve sonsl!z gücünü ortaya koymaktadır. Çünkü birçok ayet insanın irade sahibi olduğunu göstermektedir. "Kim doğru yola gelirse ancak kendi lehine yola gelmiş, kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmıştır. "104 "De ki (yapacağınızı) yapın. Allah da, Resulü de, mü'minler de yaptıklarınızı görecektir. " 105 "İyilik ederseniz kendinize 98 99 100 101 102 103 104 105 Maide, 5/44. İbn Teymiyye, Şeyhul İslam Ahmed b. Abdulhekim, et-Tefsiru'l-Kebir, Thk: Abdurrahman Umeyra, Beyrut, ts., II/9. En'am, 61148. Hac, 22/18. Enbiya, 21/23. İbn Teymiyye, Tefsir, a.g.e., II/17 -18. İsra, 17/15. Tevbe, 9/105. KUR' AN'! YANLlŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ iyilik etmiş olursunuz, kötülük ederseniz de o kendinizedir. " 106 "Dilediğinizi yapzn, o 107 yaptıklarznızı görendir. " "Ben, erkek olsun kadın olsun içinizden çalışan hiç kimsenin yaptığını boşuna çıkmayacağını. "108 Cebriyye'nin anlayışı doğru olsaydı, Allah'ın hiçbir kitab ile hiçbir peygamberi göndermesine gerek kalmaz, Cennet ile Cehennemin yaratılışları abes olurdu. Katil ile maktul, Ebubekir ile Ebucehil arasında hiçbir fark kalmazdı. Çünkü iddialarına göre her ikisi de ilahi iradeye alet olmuşlardır. Sonuç Bu çalışmamız bize Kur'an'ı yanlış anlamada düşünsel bir zafiyet olan taassubun ne ölçüde etkin olduğunu gösterdi. Keza, taassuba gitmeden aklıselim ve tefsir kuralları ışığında, Kur'an'ı doğru anlamanın mümkün olabileceği sonucuna vardık. İslam toplumunda, başta bölünme ve ihtilaflar olmak üzere görülen bir çok problemin, taassub ve onun bir yansıması olan taklitten kaynaklandığı sonucuna vardık. Bu nedenle sağlıklı bir tefsir, taassub ve taklitten arındırılmış tefsirdir. Kur'an'ı, lider, ideoloji, hizip ve ekollere göre değil, tüm bunları Kur'an'a göre anlamalı ve değerlendirmeliyiz. BİBLİYOGRAFYA ABDULCEBBAR, Kadi İmamuddin Eb'il Hasan, Tenzihu'l-Kur'an, Beyrut, ts. ALÜSİ, Mahmut Şakir, Ruhu'! Meani, Beyrut, ts. ATEŞ, Süleyman, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, İst. 1989. BEYDAVİ, Nureddin Abdullah b. Ömer el-Kadi, Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil, Beyrut, 1990. BUHARİ, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, el-Canıiu's-Sahih, İst. 1981. CÜRCANİ, Seyyid Şerif, et-Ta'rifat, Beyrut, 1990. EBU ŞEHBE, Muhammed b. Muhammed, el-israiliyyat, Beyrut, 1992. EMİN, Ahmed, Duha'l-islanı, Beyrut, ts. GAZALİ, Muhammed, Keyfe Neteamelu nıea'l-Kur'an, A.B.D., 1992. İBNU'L ARABİ, Ebu Bekir Muhammed b. Abdillah, Alıkamu'l Kur'an, Thk: Ali Muhammed el-Becevi, Beyrut, ts. İBN MANZÜR, Ebu Fazi Muhammed b. Mükrim el-İfriki, Lisanu'l-Arab, Beyrut, 1985. İBN TEYMİYYE, Şeyhu'1-İslam Ahmed b. Abdülhakim, et-Tefsiru'l-Kebir, Tah: Abdurrahman Ümeyre, Beyrut, ts. -Mulıezzebu iktidai's-Sirati'l Müstekfm. 106 İsra, 17/15. 107 Fussilet, 41140. Al-i İmran, 31195. 108 DİY ANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003 el-AKK, Halid Abdurrahman, el-Usulu'l-Fıkhiyye li Menheci's-Selefiyye, Beyrut, 1995. KlJRTUBİ, Ebu Abdiilah Muhammed b. Ahmed el-Ensari, el-Camiu li Ahkami'lKur'an, Beyrut, ts. MAÖNİYYE, Muhammed Cevad, et-Tefsiru'l-Kaşif, Beyrut, 1990. MÜSLİM, Ebu Hüseyin Müslim b. Haccac en-Nisaburi, es-Sahih, İst. 1981. PAKALIN, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri, M.E.B. İst. 1993. RAÖIB, İsfeharu, Ebu'1-Kasım, Hüseyin b. Muhammed, el-Müfredat fi Garaibi'lKur'an, Beyrut, ts. RAzİ, Ebu Abdiilah Muhammed b. Ömer b. Hüseyin b. Hasan b. Ali et-Temimiu elBekri Fahruddin, Mefatihu'l-Gayb, Tahran, ts. RIZA, Muhammed Reşid, Tefsiru'l-Menar, Beyrut, ts. SABIK, Seyyid, Fıkhussüne, Beyrut, ts. SAVİ, Muhammed b. Muhammed, Haşiyetu's-Savi ale'l-Celaleyn, Mısır, ts. ŞINKİTİ, Muhammed Emin, Advau'l-Beyan fi İzahi'l-Kur'ani bi'l-Kur'an, Beyrut, 1984. TABATABAİ, Muhammed Hüseyin, el Mizanfi Tefsiri'l-Kur'an, Tahran, 1972. TABERİ, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir b. Yezid, Camiu'l-Beyan fi Tefsiri'lKur'an, Beyrut, 1988. TEHANEvi, Muhammed b. Ali b. Ali b. Kadi, Keşşafu İstilahiiti'l-Fünun, İst. 1984. YAZIR, Muhammed Harndi Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, İst. 1979. ZEHEBİ, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, Beyrut, 1976. ZEMAHŞERİ, Ebu'I-Kasım Mahmud b. Ömer Carullah, Keşşaf, Beyrut, ts. ZUHAYLİ, Vehbe, el-İ 'tikadfi 't-Tedeyyün, Beyrut, 1992. ·