DiYANET iŞLERi BAŞKANLIGI

advertisement
•
1
®
DiYANET iŞLERi BAŞKANLIGI
Dini
Yayınlar
Dairesi
Başkanlığı
*
Üç Ayda Bir Yayımlanır
Cilt: 39- Sayı:l· Ocak-Şubat-Mart 2003
KUR'AN'I YANLlŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ
Yrd. Doç. Dr. Abdniceiii CANDAN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Giriş
Kur'an'ın en önemli hedeflerinden biri, insanı taklid ve taassubtan kurtarıp akıl ve
duyu organlarını kullanmaya götürmesidir. Çünkü Allah insanı akletme, düşünme ve
doğruyu bulma kabiliyetinde yaratmıştır. Bu kabiliyeti bozmak, yani başkasının
düşüncesiyle düşünmek, onun gözüyle görmek, toplum ve bireyler için tehlikeli
sonuçlar doğurmaktadır. İslam toplumunun karşılaştığı önemli problemlerden birisi
düşünseldir. Yani, neyi ve nasıl düşünmesini halletmemiş olmasıdır. Taassub,
sübjektifliğin bir tezahürüdür. Peygamberlerin karşılaşmış oldukları en büyük engel
de taassub ve taklit idi. Onlara karşı koyanlar, sahip oldukları her değerden
vazgeçebileceklerini, ancak ata ve geçmişlerinin yol, yöntem ve inançlarından asla
ödün vermeyeceklerini ifade ediyorlardı.
Bu makalemizde düşünsel bir hastalık olan taassubun, Kur'an'ı yanlış
yorumlamadaki etkisi üzerinde durmaya çalışacağız. Taassubu tanıttıktan sonra
İslam toplumunda açtığı yaraları, çeşitli ekallerin taassuptan dolayı Kur'an'ı
anlamada düştükleri hataları örneklendirerek işlemeye çalışacağız.
I. TAASSUBUN TANIMI
1.1. Taassubun Sözlük Anlamı
Asebe sülasi fiilinin 'tefe'ul' vezninden bir
masdardır.
Sülasi babtaki
anlamı,
birleştirme, bir araya getirme, sevme ve bir şeve rıza gösterme anlamındadır. 1
Taassub ise bağlama, ihata etme anlamındadır. i",All ~~~ 'İnsanlar bir araya
geldi' anlamını taşır. 2 Taassub, asabiyet sahibi olmak anlamındadır, asabiyet de nisbi
mastarlardandır. Asabeye mensub olmak demektir. 3
İbn Manzıır, Ebu Fazl Muhammed b. Mukrim el-İfriki, Lisanu'l-Arab, Beyrut, 1996,
IX/232.
Rağıb, İsfehfuıi Ebu'l Kasım Hüseyin b. Muhammed, el-Müfredat fi Garibi'l-Kur'an,
Beyrut, ts., S.336. Firuzabadi, Besf:iiru Zevi't-Tebsir fi Letaifi Kitabi'l-Aziz, Beyrut, 1975,
IV/70.
Pakalın, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyim/eri, M.E.B. İst., 1993/III/363.
:!'ifh;)}'"'ll DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003
1.1. Taassubun ıstılahi Anlamı
Taassub, birtakım ufak nüanslarla tarif edilmiştir. Hepsinin birleştiği nokta
taassubun tarafgirlik manasını içermesidir. Taassub, haklı haksız ayırımını
yapmaksızın birinin başkalarını tarafına çağırması, taraftarlık ve hizipçilik
4
yapmasıdır. Akraba ve mensup olduğu kavmin fertleri hakkında yardım ve
tarafgirlik yapmak5 veya delil ortaya çıktıktan sonra herhangi bir tarafa olan
meyilden dolayı hakkı kabul etmemektir. 6
1.2. Taassub-Taklit ilişkisi
Taklit,
başkasına
ait söz veya hareketlerin
doğruluğuna
inanarak delilleri
araştırmadan ve üzerinde düşünmeden uymaktır. 7 Taassubun tarifini de haklı haksız
demeden birinin başkalarını
taraftarlığına çağırması
ve bilerek hakkı kabul etmemesi
şeklinde yapmıştık. İkisinde de ortak öğe, aklın kullanılmaması, hatada ısrar
yanlış doğru demeden birinin görüşünde ısrar edilmesidir. Merhum,
taklidi tarif ederken onu taassupla beraber zikreder ve şöyle der: Taklid,
bedaheten malum olmayan hususlarda delilsiz söz söylemek, o yolda hareket etmek,
bilmediği bir şeyi Allah'a iftira olarak söylemek ve şeytana uyup cehalet ile hareket
etmektir. Nitekim, "Allah'uı indirdiği Kur'an ve diğer delil ve hüccetlere tabi olun"
denildiği zaman Arap müşrikleri taassub ile, böyle yapmış ve böyle söylemişlerdi.
Onun üzerine şu ayet nazil oldu. 8 "Onlara Allah'ın indirdiğine uyun denildiği zaman
onlar, hayır 'biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız' dediler. Ya ataları
bir şey anlamamış doğruyu da bulmamış idiyseler. " 9 Bu ayet gösteriyor ki, icmali ve
tafsili gerçek bir delile dayanmayan bir taklid İslam'da men edilmiştir. Cehalet ve
dalalete dayalı taklit doğru görülmemektedir. Binaenaleyh taassub ve taklid müşrik
ve kafirlerin şiarıdır. 10
edilmesi,
Elmalılı,
körü körüne bir taklid sonucu küfürde kalmayı tercih
etmişlerdir. Her şeyden vazgeçebileceklerini fakat atalarının yolundan ise asla
vazgeçmeyeceklerini söylüyorlardı.
Onlar
4
(müşrikler)
İbn Manzur, a.g.e., IX/232.
Pakalın,
a.g.e., II/936.
Tehfuıevi, Muhammed Ali b. Ali b. Kadi, Keşşafu İstilahati'l-Fünun, 1984, Cürcfuıi,
Seyyid Şerif, et-Ta'rifat, Beyrut, 1980, s. 67.
Seyyid Şerif.
Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İst., 1979, I/586.
Bakara, 2/170.
Yazır, a.g.y.
Cürcfuıi,
10
KUR' AJ>f'I YANLIŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ . ·.
1.3. Taassubun Sakıncaları
İrade ve düşünsel hastalık olan taassubun aklı selim tarafından kabullenmesi
mümkün değildir. Mutassıb biri, başkası adına konuşur, onun adına alıkarn keser,
onun gözüyle meseleleri görmeye çalışır, elindeki meşaleyi söndürür, körü körüne
yürümeye çalışır, başkalarının mumuyla görmeye uğraşır. Taassub, şahıs adına
olduğu gibi, cemaat, ekol veya görüşlerde de olabilmektedir. Taassub, peygamberle
tanınmış olan isınet sıfatını insanlara tanımaktır.
İbn Teymiyye, taassubu sapmanın bir nedeni olarak ele alır ve konuya şu ayetleri
delil gösterir."Kendilerine Allah 'ın indirdiğine iman edin denilince, 'biz sadece bize
indirilene inanırız' derler ve ondan başkasını inkar ederler. Halbuki o Kur' an, kendi
ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. Onlara: Şayet siz
gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah 'ın peygamberlerini neden
öldürüyorsunuz deyiver. ,.n "Daha önce kafirlere karşı zafer istederken kendilerine
Allah katından ellerindeki Tevrat'ı doğruZayan bir kitap geldi de (Tevrat'tan) bilip
öğrendikleri gerçekler karşıianna dikilince onu inkar ettiler. İşte Allah 'ın laneti
böyle inkarcılaradır. "12 Allah, son fıyette, Yahudilerin önceden bir peygamberin
geleceğini bildiklerini haber vermektedir. Beklenen peygamber gelince de sırf
taassublarından dolayı ona karşı çıkıp inkar etmişlerdir. Dolayısıyla onlar "hakkı"
mensup bulundukları taifeye özgü kılmışlardı. Düşünsel hastalık taklid ve taassubun
yapıldığı alan konusunda da İbn Teymiyye şunları der: "Yahudi geleneğinde olduğu
birçok Fatih ve mutasavvıf taslağı bu zafiyete düşmektedir. Bazıları da kanılarınca
büyük sayılan şahıslara mutlak anlamda bağlanmak biçimiyle taassub gösterirler. 13
Şeyhülislam İbn Teymiyye'nin de belirttiği gibi taassub, Yahudilerin bariz bir
vasfıdır. "Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın bunlardan) her
firka ·kendilerinde olan ile böbürlenmektedir. "14 Bu ve benzeri ayetler
Müslümanların müşrik ve inkarcıların içine düştükleri tefrikaya düşmemelerini
öğütlemektedirY Onlar, (taassubtan dolayı) hak dinden ayrılıp içine düştükleri
bidatlarla sevinip kendilerini hak üzere gördükleri için kendilerini mutlu
sanmaktadırlar. 16 M. Zeki Pakal'ın, örnrünün çoğunu taassuba karşı mücadele ile
geçiren Muhammed Abduh'tan şunları nakleder: "Taassub, belanın zirvesi ve her
musibetin asıl sebebidir. Asabiyetle muttasıf olanlara fevz ve felah (muvaffakiyet ve
11
12
13
14
15
16
Bakara, 2/91.
Bakara, 2/89.
İbn Teymiyye, Muhezzebu iktidai's Sirati'l-Müstekfm Muhalefetu Ashabi'l-Cehim, Neşr.
Abdurrahman Abdulcebbar, İst., 1996, s.26.
Rum, 30/32.
Mağniye Muhammed Cevad, et-Tefsiru 'l-Kaşif, Beyrut, 1990., Ill/290.
Taberi, Camiu'l-Beyanfi Te'vili'l-Kur'an, BeyruL 1992, X/184.
DİY ANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003
selamet) arasına gerilmiş en kalın bir perde olduğu vehmedilen bu lafız söylenince
zihinlere kusurlardan ve reziiiiden ibaret bir örnek geliyor." 17 Taassub, İslam
toplumunun arasına bölünme ve çekişmelerin oluşmasına meydan vermektedir.-Bu.._
da değişik tarafları birbirlerini tekfire kadar götürmektedir. ıs Taassub, o boyutlara
varmıştır ki zaman zaman değişik mezhep ve görüş sahiplerini (haşa) Allah'a
sebetmeye kadar götürmüştür. Bu bağlamda, "Allah'ın iradesi" konusunda Eşariyye
ve Mu'tezile arasında meydana gelen ihtilaflar gösteiilebilir. Her iki ekol Allah'ı
(c.c.) muhalifinden ayrı bir biçimde tarif etmeye çalışmıştır. Mu'tezili bir alim Eşari
bir alimle tartışırken, "Allah'ı kötülük işlernekten tenzih ederim" demiş, ona cevap
olarak da Eşari alim, "mülkünde dilediğini yapan Allah'ı, tüm kötü sıfatıardan tenzih
ederim" diye cevap vermiştir.ı 9 Taassub, zaman zaman ölüm ve yağmalamaya varan
olaylara sebebiyet vermiş ve neticede Kudüs, Endülüs ve Avrupa'nın bir kısmı
küffarın eline geçmiştir.
Bu bağlamda "dinde sehat göstermek" ile "taassub"u ayırmak gerekir. İki kavram
yönlerle benzerlik arz ederken yöntem ve netice itibariyle tamamıyla farklılık
arz etmektedir. Şöyle ki; taassubta akıl yerine his; taklid, irade zafiyeti ve heyecan
hakim iken, "dinde sebat"ta ise akıl, delil, azimet, sehat, cesaret söz kgnusudur.
Birisinde doğru ve hakta direnme söz konusu iken, diğerinde batıl ve yanlışta
direnme mevcuttur.
bazı
Taassub ve hakta sebatı örneklendirrnek gerekirse, İslam tarihinde meydana gelen
ve birçok acı olayla neticelenen "mihne" hadiseleri zikredilebilir. Ahmed b. Hanbel
bu imtihanda en güzel örneği sergileyip inancından ödün vermezken, dinde sebatın
en güzel örneğini ortaya koymuştur. Muarızı idareciler ise, yanlış ve batılda kalmaya
devam ederek kötü taassubun örneğini sergilemişlerdir.
1.4. Taassubun Türleri
Taassubu etimoloji yönüyle incelediğimizde onun taraf olma, bir yere çakılıp
bir yerde toplanma ve herhangi bir görüş, ekol veya ~ahıs veya topluluğu
sevme anlamlarına geldiğini göreceğiz. 20 Tüm bu haslet ve özellikler kötü yönde
kullanılabildiği gibi, iyi yönde de kullanılabilir. Bundan hareketle, taassubu iki
kategoride inceleyebiliriz.
bağlanma,
17
18
19
20
Pakalın, ag.e., s. 364.
Rıza, Muhammed Reşit, Tefsiru'l-Menar, Beyrut, ts., III/258.
· Rıza, a.g.e., s.364.
Bkz. İbn Manzur, a.g.e., IX/230-234.
KUR' AN' I Y ANLIŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ
F t(:.;,r;]"
::~·:;
;
1.4.1 Genel Anlamda Taassub
a) Müspet Taassup: Nakle ve akla uygun hususlarda ifrata varmadan
taassuptur.
yapılan
b) Menfı Taassub: Nakleve akla uygun olmayan hususlarda ısrar etmektir. 21
1.4.2 Yapıldığı Alan İtibariyle
a) Kabile taassubu.
b)
ırkçılıktan
kaynaklanan taassub.
c) Dini taassub.
d) Mezhepveekol taassubu.
e) Görüş, şahıs ve taraf tutma taassubu. 22
Yukarıda geçtiği gibi tarih boyunca İslam alimlerinin akide ve dinlerindesebat ve
azim göstermeleri taassubun müspet alanını, hizip, şahıs ve yanlış görüşlerde
etme ve onlar için mücadele etmek de menfı olan taassubu oluşturmaktadır.
ısrar
1.5. Taassubun Nedenleri
I-Tabi olunan veya taklid edilen kişi, ekol ve şahsiyetleri masum görme inancı.
Böyle bir inanç İslam akidesine aykırıdır. Peygamberlerin bile hata edip etmemeleri
ihtilaflı bir konudur. 23
2-Mezhep, ittiba, tarikat, mürşid gibi
kavramların
bilinmemesi.
3-Dinin aslının bilinmemesi.
4-Aslolan
insanların,
hak ölçüleriyle bilinmesi iken,
hakkın,
insanlara göre
değerlendirilmesi.
5-"Eskiler yenilere bir şey bırakmamıştır" inancı. Bu anlayış, İslam'ın tecdid ve
ictihad müesseselerine aykırı bulunmaktadır. Çünkü ictihad ve tecdid bir ihtiyaçtan
kaynaklanmaktadır. Her zamanda müctehidlerin bulunması ve her yüz yılda birçok
müceddidin gönderilmesi de bu savı reddetmektedir.
6-İslam toplumunda taklitçiliğin yayılması. içtihad kapısının kapalı olma ile
Kur'an'ın anlaşılmaz
21
22
23
bir kitap olma inançları.
Bkz. Pakalın, a.g.e., II: 363.
Bkz. Zuhayli, Muhammed, el-İ'tidalufi't-Tedeyyün. Beyrut, 1992, s. 152-172.
Bkz. Muhammed Ebu Zehra, Tarihu Mezahibi'l-İslamiyye, Mısır, 1974, Abdulcelil İsa,
İctihadu 'r-Resul, Mısır, 1967.
DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003
7-Müçtehid ve müfessirlerin azalması. Zira cumhur ulemaya göre mukallid
"alim"sayılmaz. Suyu tl, (9 1111505) mukallidi n alim olmadığı konusunda icmadan
bahseder. 24
8-Bazı şahsiyetlerin,
menfaat ve çıkarlarına dakunulmak istenmemesi.
9-Sadece kendi mezhep ve meşreplerini hak bilen mukallidlerin çoğalması. Başka
bir ifade ile hakkı kendi mezheplerine hasredenlerin ortaya çıkması ve yayılması.
lO-İnsanın taklid ettiği veya kendisi için taassuba gittiği lider veya imamları
bilmemesi. Hicri 4. asra kadar taklid, İslam toplumunda yerilen bir husustu. Bundan
dolayı da alimler kendilerinin taklid edilmesini nehyediyorlardı. 25
2. TAASSUBTAN KAYNAKLANAN TEFSİR ÖRNEKLERİ
Hariciliğin
görülmeye başladığı Hicri ilk asırdan soma tefsir hareketlerinde
taassubtan kaynaklanan bir sapma söz konusuydu. Harici, Şii ve Mutezili hareketler
ortaya çıkmadan böyle bir sapma söz konusu değildi. Şimdi de Ehl-i Sünnetten
başlamak üzere taassubun ekollere yansımasını ele alalım:
2.1. Ebi-i Sünnet
B id' at fırkaları dışında kalan Ehl-i Sünnet ekallerinde de zaman zaman taassubtan
kaynaklanan sapmalann meydana geldiğini görmekteyiz. Bu bağlamda meşhur
Hanefi alimi Kerhi, (v. 340/951) "Mezhebimize muhalif düşen her ayet ve hadis ya
müevvel (yoruma açık) ya da neshedilmiştir." demiştir. 26 Tefsirde taassub zaman
zaman insanları, mezhep imamları arasında yersiz ve gereksiz kıyaslama ve
değerlendirmelere götürmüştür. Maliki mezhebine mensup müfessir İbnu'l Arabi (v.
435/1 148), İmam Malik ile İmam Şafii'yi karşılaştırırken şöyle demektedir: "İmam
Şafii'nin söylediği her şey İmam Malik'in ilminden alınmış bir cüzdür. Ondan
nakledilen her konu onun ilim deryasından bir damladır. İmam Malik, İmam Şafi'den
daha zeki ve ondan daha anlayışlıdır. Arapça'da da ondan beliğ ve ediptir. "27 Zaman
24
Suyuti, Celaluddin Abdurrahman, er-Reddü ala Men Ahlede İle' !-Ard ve Cehile Enel
İctihade Fardunfi Külli Asr, Beyrut, 1983, s. 137.
25
26
27
Bkz. Şa'rani, Abdulvahhab, Mizfınu'l-Kübra, Beyrut, ts., S. 59: İbn Kayyım, Şemsuddin
Ebu Abdiilah Muhammed b. Ebi Bekir ez-Zeri, İ'lanınıu 'l-Muvakkiin an Rabbil-Alenıin,
Beyrut, 1973, III 8.
S. Sabık, Fıkhussüne, Beyrut, ts., 1114; Muhammed Gazzali, Keyfe Neteanıelu nıeal
Kur'an, Suudi Arabistan, 1992, s. 19. Zehebi, Muhanuned Hüseyin, et-Tefsir
ve'l-Müfessirun, Beyrut, 1976, II/434.
İbnu'l Arabi, Ebubekir Muhanuned b. Abdiilah b. Ahmed el-Mefuifı, Ahkfımu'l-Kur'an,
Beyrut, ts., 11314.
KUR' AN'! YANLlŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ
zaman tefsirinde taassuba karşı olduğunu ifade eden İbnu'l Arabi'nin bu
karşılaştırması, mezhep taassubunu çağrıştırmaktadır.
Celaleyn tefsirine haşiye yazan Ahmed b. Muhammed es-SiM (v.l241/182) ilmi
otoritesine rağmen, "Kur'an ve sünnetin zahiriyle amel etmek, küfrün temelidir. Dört
mezhebin görüşleri Kur'an, sünnet ve sahabenin görüşlerine aykırı bile olsa onlara
muhalefet etmek asla caiz olmaz. Dört mezhebin dışında çıkan biri, hem kendisini
hem de başkalarını dalalete düşürmüştür. Onun küfre düşmesinden korkulur. "28
Çağdaş müfessir,' Muhammed Emin eş-Şinkiti, tefsirinde bu delilsiz ve sakıncalı
29
görüşe 150 sayfalık ilmi bir reddiye yazmıştır. Böyle bir görüşün ilmi, nakli ve akli
bir dayanağını bulmak mümkün değildir. Kur'an ve sünnet için söylenebilecek bir
hükmü isabet ve hata etmeleri mümkün olan şahsiyetler için ortaya koymanın
mantığını anlamak oldukça güçtür. Bu tür taassuba şiddetle karşı çıkanların başında
Razi gelmektedir. "Yahudiler Allah'ı bırakıp bilginlerini, Hristiyanlar da rahiplerinin
ve Meryem oğlu Mesih'i (İsa'yı) Rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek i/aha
kulluk etmeleri emrolundu. Ondan başka tanrı yoktur. O bunların ortak koştukları
şeylerden uzaktırlar. "30 Razi, bu ayetin tefsirinde şunları demektedir. Ayette geçen
"Rabler"den kasıt Evren Tanrıları" değildir. Bilakis öncülerinin emir ve yasaklarına
mutlak olarak uyanlar hakkındadır. Resfilullah Tevbe Silresini okuyup yukarıdaki
ayete gelince, huzurunda bulunan ve henüz Müslüman olmayan Adiy b. Hatem şöyle
dedi: "Ey Allah'ın Resfilü biz onlara ibadet etmiyorduk. Bunun üzerine Resfilullah
(s.a.v.) şöyle dedi: Siz, onların Allah'ın helal kıldıklarını haram, helal kıldıklarını da
haram kılınıyor muydunuz? dedi. Evet öyle idi dedim. Resfilullah, işte onlara ibadet
etmenin anlamı budur", dedi. Rebi anlatıyor, Ebi Aliye'ye, İsrail oğullarında
"Rububiyetin" nasıl olduğunu sordum. O da şöyle dedi. Onlar, kitaplarında
(Tevrat'ta) açıkça ruhban ve papazların görüşlerine aykırı şeyleri gördükleri hiilde
onların görüşlerini alıp Allah'ın Kitabına muhalefet ederlerdi. Razi, bu görüşleri
serdettikten sonra hacasından şunları nakleder: Birçok fakih taslağını gördüm.
Onlara çeşitli konularda ayetler okudum. Ekallerine uymadığı için bu ayetleri kabul
etmediler ve şaşkın şaşkın şunu dediler: Ekolümüze uymayan bu ayetleri nasıl kabul
edebiliriz? Günümüzde bu kötü hastalığın birçok kişinin kanına işlediğini görürsün. 3 ı
Tefsir tarihinde bu tür taassubla mücadele edenler de eksik olmamıştır. Son asır
müfessirlerinden Muhammed Abduh, tefsir dersini verirken, hazır olanlardan biri ona
itiraz ederek şöyle demişti. Üstad! Söylediklerin "Cemel" tefsirinin söyledikleriyle
28
29
30
31
es-Savi, Ahmed b. Muhammed, el-Haşiye Ale'l-Celaleyn, İst., ts., III-10.
Bkz. Şinkiti, M. Emin,AdVt1u'l-Beyan, Beyrut, 1996, VII/279.
Tevbe, 9/3 ı.
Razi, Ebu Abdiilah Muhammed b. Ömer b. Hüseyin b. Hasan b. Ali et-Temimi,
M efatihul-Gayb, ı 997, VI/31.
iSı& DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003
ters "düşmektedir. Bunun üzerine Abduh, benim için önemli olan verdiğim anlamın
Celil olan Allah'ın muradına muvafik olmasıdır. "Cemel" ve "hımar" (deve ve
merkep) anlayışlı kişilerin görüşlerine uyup uymaması o kadar önemli değildir.'o32
dedi. Abduh'un bu cevabı söylediği ortam, Kur'an ve sünnetle amel etmenin dalalet
olarak algılandığı bir ortamdı. Muhakkik ulema, imamların görüşleri naslara muhalif
düştüğü için nasları onların görüşlerine tercih etmişlerdir. Bu bağlamda şu iki örneği
vermekle yetineceğiz:
A) Kurtubi: (67111272) "Oruç gecesinde kadınlarımza yaklaşmak size helal
onlar sizin için birer elbise siz de onlar için birer elbisesiniz, sizin kendinize
kötülük ettiğinizi bildi ve tövbenizi kabul edip sizi bağışladı. "33 Kurtubi, bu ayetin
tefsirinde unutarak yiyen ve içenin durumunu izah ederken mezhep imarnma
muhalefet etmiş ve "Oruçlu, bilmeden yer içerse, Allah'ın kendisine gönderdiği nzkı
yemiştir, bimienaleyh kaza tutmasına gerek· yok. "34 hadisini delil göstererek kaza
etmesine gerek olmadığını söylemiştir. 35
kılındı,
B) İbnu'l Arabi (v. 543/1148), yerin bitirdiği mahsulün zekat durumlarını
incelerken, maliki olduğu halde, her çıkan .mahsulden zekatı vacip kılan Hanefi
mezhebini, Kitap ve Sünnete daha yakın olduğu için amel edilmeye daha uygun
görmüştür.
36
2.2. Zahiriyye
N aslan zahir manalarma göre tefsir edip hüküm veren ve tevili reddeden ekoldür.
Bu ekolün başında Davud-i Zahiri ve İqn Hazm gelmektedir. Zahiriyye, taklid ve
içtihadı şiddetle reddettiği için birçok ayeti taklidin mutlak anlamda haram olduğuna
dair delil gösterıniştir.
"Onlara Allah'ın indirdiğine uyun denildiği zaman onlar "Hayır biz atalarımızı
üzerinde bulunduğumuz yola uyarız" derler. Ya ataları bir şey anlamamış doğruyu
da bulamamış idiyseler?"37 "Onlara Allah'ın indirdiğine ve Resulüne gelin denildiği
vakit babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter derler. Ataları, hiçbir şey
bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?"38 "Hakkında bilgin
32
33
34
35
36
37
38
Zehebf, a.g.e., II/559.
Bakara, 2/187.
Buharl, Yemin. 15.
Kurtubf, Ebu Abdillah Muhanuned b. Ahmed el-Ensfui', el-Camiu li Ahk!ımi'l-Kur'an,
Beyrut, ts., II/322.
İbnu'l Arabi, a.g.e., Il/759.
Bakara, 21170.
Maide, 5/104.
KUR'AN'I YANLIŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ
bulunmayan şeyin ardına düşme. "39 "Onlara Allah'ı indirdiğine uyun denildiğinde,
hayır biz babalarınıızı üzerinde bulunduğumuz yola uyarız derler, ya Şeytan onları
alevii ateşin azabına çağırıyor idiyse?"40 "Hayır sadece biz babalarımızı din
üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz, derler'"' 1 Zahiriyye'nin ayetleri iniş
maksatlarından saptırıldıklarını savunan Şinkit! şöyle demektedir: "Bilmeyenin
bilenden sorması, dinen bilinmesi zaruri olan hususlardandır. Asr-ı Saadette avam,
As haptan fetva sorarlar ve onlardan gereken cevapları alırlardı. B unların, bu
durumunu inkar eden de çikmazdı. Keza ehil şahsiyetlerin, Kur'an ve Sünnette
bulunmayan konularda içtihada başvurdukları da bilinen diğer bir gerçektir." 42
Zahiriyye ekolünün bu yaklaşımı, birçok ayet ile çakışmaktadır. "Bilmiyorsanız zikir
ehlinden sorunuz. "43 "Bana yönelenin yoluna uyun. "44 Bu ayetler, körü körüne, delil
aramadan ve düşünmeden inkar edenlerin peşine düşenleri kastetmektedir. Ayetlerin
sarahaten belirttiği gibi, bir Müslüman'ın ilim ve takva ehli olduğuna kanaat getirdiği
şahsiyetlerden istifade etmesinin herhangi bir sakıncası yoktur.
Zahiriyye'nin kıyası inkar için getirmiş olduğu delillerden bir tanesi de şudur:
"ihtilafa düştüğümüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur. '"'5 Bu
ayetin kıyasın reddi ile herhangi bir ilgisi yoktur. Çünkü hakkında sarih nas olan
konularda kıyasa gidilmediği usulde bilinen konulardandır. 46
2.3. Mutezile
Mutezile, kelam ve tefsirde en çok ismini duyuran ekollerdendir. Mu'tezile tefsir
ekolu başlı başına bir çalışmayı gerektirir. Bu makalemizde mutezilenin yer yer
taassuba girdiğine dair birkaç örnek göstereceğiz. Mutezilenin en gözde müfessiri
Zemahşeridir. Tefsirinde bunu açıkça görmek mümkündür. ·Nitekim tefsirinin
girişinde bunu fark etmek mümkündür. Mezhep taassubunu her fırsatta ortaya
koymaktan geri kalmamıştır. Zehebi, bu konuda şu ilginç olayı aktarır: Bir arkadaşını
ziyaret etmeye gider, kapıcıya şöyle der: Git kapıda Mutezile mezhebinden Ebu'I47
Kasım'ın (Zemahşeri'nin) beklemekte olduğunu söyle. " Tefsirini ilk yazdığında,
"Kur'an'ı yaratan Allah'a hamd olsun" cümlesi ile başlamıştı. Ancak gelen tepkiler
39
40
41
42
43
44
45
46
47
İsra,
17/36.
Lokman, 31121.
Zuhruf, 43/22.
Daha fazla bilgi için bkz. Şinkiti, a.g.e., VII/279.
Nahl, 16/43.
Luknıan, 31115.
Şuara, 42110.
Bkz. Ahmed Emin, Duha'l-İslam, Beyrut, ts., Il/236.
Bkz. Zehebi, a.g.e., I/430.
'c;e,;
DİYANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SA YI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003
üzerine somadan onu değiştirdiği nakl edilir. 48 "Hal ku' 1-Kur'an" fikri, Yahudiler
tarafından İslam toplumunun arasına atılmış bir fitneydi. Mutezile onu, Ca'd b.
Dirhem ile Cehm b. Sefvan'dan almıştır. Bu fitnenin diğer bir kaynağı da
49
Hıristiyanların İsa (a.s) için sarf ettikleri "kelimullah" akidesidir.
Zemahşeri, birçok ayetin kendi mezhebine işaret ettiğini savunmuştur. "Allah
kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de O Aziz
ve Hakim olanlardan başka ilah olmadığına hak ve adaletle şahitlik ettiler. "50
ayetini tefsir ederken ayette geçen "ilim sahipleri"ni, "Mutezile" ile tefsir etmiştir. 5 ı
Ayette geçen "ilim sahipleri"nin H. IL asırda çıkacak bir mezhebe işaret etmesi
"taassubi" ve "batini" bir yaklaşımdan başkası değildir.
Mu'tezile
ulemasından
bazıları,
tassubtan
dolayı
Kur'an'ın
orijinalitesini
değiştirmeye bile yeltenmiştir. Zemahşeri, "Allah Musa ile konuşmuştu "52 ayetini
tefsir ederken, lafza-ı eelalenin harekesini Musa'ya (a.s) vermeye çalışmıştır. 53
"Musa Allah ile konuştu" anlamını vermek istemiştir. Oysa, "Musa tayin ettiğime
gelip de Rabbi onunla konuşwıca"54 ayeti, Zemahşeri'nin iddiasını reddetmektedir.
Mutezile, "Yüzler vardır ki o gün parıldayacaklardır. Rablerine bakacaklardır"55
ayetini tefsir ederken, " ~ .foü /bakacak" kelimesini "bekleyecek" anlamında tefsir
etmiştir. 56
Mü'minlerin, rüyetullahla mükafatlandırılacakları mütevatir derecesindeki
hadislerle sabit olmuştur. 57 Zemahşeri, "Allah onların kalplerini ve kulaklarını
mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde getirilmiştir ve onlar için büyük
bir azap vardır"58 ayetini tefsir ederken,"mühürJeme" olayının SÖZ konUSU
olmadığını, ayette temsil ve istiarenin söz konusu olduğunu savunmuştur. 59 İnkar
edenlerin, küfre düşmeleri, kalplerinin mühürlenmiş olmasından dolayı değildir.
İnkfira gittikleri için kalp ve duyu organları işlevsiz kalmıştır. Ayet, kendilerine uyarı
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
Bkz. Zehebi, a.g.e., I, 431.
Bkz. Ahmed Emin. a.g.e,, III/162-163.
Al-i İmran, 3/18.
Zemahşeri, Keşşaf, Beyrut, 1995, I/339.
Nisa, 51164.
Zemahşeri, a.g.e., 1/579.
A'raf, 71143.
Kıyame, 76/22-23.
Kadi, Abdulcebbar, İmamuddin Ebi'l-Hasan, Tenzilu'l-Kur'an, Ani'l-Metain, Beyrut,
ts., s. 442.
Buhari, Mevakit, 16.; Müslim, İman, 302; Tirmizi, Cennet, 15; İbn Mace, Mukaddime,
13.
Bakara, 217.
Bkz. Zemahşeri, a.g.e., I/1 7.
KUR' AN'! YANLlŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ
yapanların · uyarılanlarından, yüz çevirdiklerinden, dalalet ve sapıklıkta ısrar
etmelerinden dolayı kalp ve duyu organlarının mühürlenmiş olduğunu bildirmektedir
ve bu organları kullanmadıklarından bahsetmektedir, beyan etmektedir. Çünkü
Kur'an'a göre, akıl ve duyu organlarını kullanmayanlar, beyinsiz körler
konumundadırlar. "Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar. Gözleri vardır
onlarla görmezler, kulakları vardır, onlarla işitmezler, işte onlar hayvanlar
gibidirler. Hatta daha da şaşkındırlar. "6° Kur'an kalp ve diğer bazı organların niçin
ve nasıl işlevsiz hale getirildiğinin nedenlerini de açıklamaktadır. "Biz, azgınların
kalplerini mühürleriz. "6 ı "Allah her kibirli ve azgının kalbini mühürler. "62
"Küfürlerinden dolayı Allah kalplerini mülıürlemiştir. "63
Mutezile, "Bilakis kim bir günah kazanır da suçu kendisini kuşatmış olursa,
onlar cehennem halkıdır ve orada ebedi olarak kalacaklardır"64 ayetini öne sürerek,
büyük günah işleyenierin ebedi olarak cehennemde kalacaklarını iddia etmiştir. 65
Mutezilenin bu görüşüne göre, ömrünün tamamını ibadetle geçirip sonunda büyük
bir günah işleyen birinin, tüm ömrünü şirk ve diğer günahlarda geçiren biriyle eşit
olması gerekir ki aklıselim böyle bir yaklaşımı reddeder. "İyilikler, kötülükleri
götürür.',r, 6 Ayette geçen "İnsanı kuşatan günahtan" kasıt, tövbe etmeden şirk
üzerine ölenlerin durumudur. 67
2.4.
Şia
Şia, Hz. Ali ve taraftarlarının, diğer bütün ashaptan üstün olduğunu iddia eden
ekol olarak bilinir. Diğer bazı mezheplerde olduğu gibi özellikle Şia'nın "gülat"
kesiminde de tevile kabil olmayan sapmalar görülmüştür. Şia, birçok ayeti Hz. Ali ve
Ehli Beyt'in imametine delil göstermeye çalışmıştır. Küfrü gerektiren te'viller Şia'nın
mutedil ve muhakkik birçok müfessiri tarafından reddedilmiştir. Şia'nın gülat kesimi
ise zaman zaman küfre varan tevillerde bulunmuştur. "Ebu Leheb'in iki eli
kurusun',r, 8 ayetinde geçen "iki el"den kastın, Ebu Bekir (r.a) ye Ömer (r.a) olduğunu
söylemiştir. 69 Keza onlara "Küfrün önderlerine karşı savaşın" 70 ayetinde geçen
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
A'raf, 7179.
Yunus, 10/74.
Gafir, 40/35.
Nisa, 41155.
Bakara, 2/8 1.
Ahmed Emin, a.g.e., IIII63:Razl. a.g.e., I/568.
Hfid, 111115.
Bkz. Razi, Tefsir a.g.e. I/570. Mağniyye, a.g.e., I/137.
Tebbet, 11111
el-Akk, Halid, Abdirrahman, el-Usulu'l-Fikriyye lil-Menahici's Selefıyye, Beyrut, 1995,
s. 294.
Tevbe, 9/12.
DİY ANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003
"önderlerden" maksat "Talha" ve "Zibeyr"dir. 71 "Şüphesiz sana da senden
öncekilere de şöyle valıyolunmuştur ki Allalı'a ortak koşarsan arnelin boşuna
gidecek ve lıüsranda kalanlardan olursun "72 ayeti de Hz. Ali'ye hilafette ortak
koşanların, arnellerinin boşuna gideceğini haber verir demektedirler. 73 "İki denizi
birbirine kavuşmak üzere salıverdi. Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip
75
karışmaz/ar. "74 "İkisinden de inci ve mercan çıkar. " Ayette geçen "iki deniz", Hz.
Ali ve Hz. Fatma'dır. "İnci " ve "Mercan"dan kasıt da Hz. Hasan ve Hz.
Hüseyin'dir. "76 Gulat-ı Şia'dan "el-Beyaniyye" fırkası, "Onlar ille de buluttan
gölgeler içinde Allalı 'zn ve meleklerin gelmesini mi bekliyorlar? "77 ayetinde SÖZ
konusu edilen ve gölgeler arasında gelenin "Hz. Ali" olduğunu söylerniştir. 78
Sebeiyye fırkasının öncüsü Beyan b. Sem'an, "Bu (Kur'an) bütün insanlığa bir
79
açıklamadır. Takva salıipleri içinde bir lıidayet ve bir öğüttür. " ayetinde geçen
"beyan hidayet ve mucizenin" bizzat kendisi olduğunu iddia etmiştir. 80 "Biz her şeyi
apaçık bir kitapta sayıp yazmışızdır." Kitaptankasıt Hz. Ali'dir. 8 ı Diğer bazı ayetler
hakkındaki görüşleri de şöyledir: "Birbirlerine neyi soruyorlar? Ayrılığa düştükleri
haberi nıi?"82 "Büyük haberden" kasıt "Hz. Ali"dir. 83 "Musa kavnıine, Allalı sizi bir
sığır kesmenizi emrediyor dedi. "84 Ayette geçen "sığırdan" gaye "Hz. Aişe'dir".
"Süleyman Davud'a varis oldu" 85 Ayetinde geçen "Süleyman"dan kasıt "Hz. Ali'dir."
Çünkü O, Resillullah'ın ilmini almıştır. Ka'beden kasıt "Hz. Resfilullah", kapısı da
"Hz. Ali"dir. 86 Kur'an ve Sünnet hakkında malıdut bir kültüre sahip olanların bile bu
tür kornik dururnlara düşmeyecekleri muhakkaktır. Taassub insanın duygularını
köreltip düşünmez hale getirmektedir.
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
el-Akk, a.g.y.
Zümer, 39/65.
el-Akk, a.g.y.
Rahman, 56/19-20.
Rahman, 56/22.
el-Akk, a.g.y.
Bakara, 2/210.
Şehristani, Muhanımed b. Abdulhekim b. Ahmed, el-Mi/el ve 'n Nihat, Beyrut, 1992,
11150.
Al-i İmran, 3/138.
Bağdadl, Abdulkadir, el-Firak Beyne-'l-Firak, Beyrut, 1985, s. 237.
Yasin, 36/12.
Nebe, 78/1-2.
el-Akk, a.g.e., s. 295.
Bakara, 2/67.
Nemi, 127/16.
Ebu Şehbe, a.g.y.
KUR'AN'IYANLIŞ
ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ
:F1t:i
$,
%F
>J,\};}.
Gulat-ı Şia dışında birçok mu'tedil Şia ulemasının da taassuba düştüklerini
görmekteyiz. Bu bağlamda Şi'anın çağdaş önemli iki şahsiyeti, Seyyid Muhammed
Hüseyni et-Tabatabiü ile Muhammed Cevad Mağniyye zikredilebilir. Tabatabil.i,
"Onlardan faydalanmanıza karşılık mihirlerini bir hak olarak verin "87 ayetini tefsir
ederken, fuhşun önüne geçebilmek için, muta nikahının, Allah tarafından insanlara
bahşedilmiş bir rahmet ve kolaylık olduğunu iddia etmiştir. 88 Keza, ayakların meshi
konusunda da mezhebi taassuba varacak boyutta görüşler ortaya koymuştur. 89
Halifenin Ehl-i Beytten ve masum olmasının gerekliliği ile ilgili görüşlerini
belirtirken de kendisini taassubtan alıkoyamamıştır. 90
Muhammed Cevad Mağniyye de Tabatabal gibi, "Allah; ahdim zalimZere ermez
buyurdu"91 ayetini, Şiadaki masumiyet inancına delil göstermektedir. Bu tezini
güçlendirmek için de Ehl-i Sünnetin masumiyet vasfını tüm ümmete verdiğini iddia
ederek şöyle demektedir: Hıristiyanlar papalarını, komünistler Marks'ı, Suriye'deki
Milliyetçi Parti, Anton Suada'yı, İlıvan da Hasan el-Benna'yı masum görmüşlerdir. "92
Geniş bir kültüre sahip olduğuna inandığımız ve zaman zaman Ehl-i Sünnet ve Şia'yı
birleştirme çabaları olan Mağniyye'nin, Komünist ve Hıristiyanların lider taassubu ile
ilim ve ihlas sahibi bir kesim Müslüman'ı taassubta aynı kefeye koymasına anlam
vermek güçtür. 93 "Allah malları ve canları ile cihad edenleri derece bakımından
oturanlardan üstün kılmıştır. " 94 Mağniyye, bu ayeti delil göstererek, Hz. Ali'nin Hz.
Ebubekir'den daha çok savaşa katıldığını ve dolayısıyla da ondan daha üstün
olduğunu savunmuştur. 95
Mağniyye, "Bu gün sizin dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve
size din olarak İslam 'ı seçtim "96 ayetini, taassubi bir yaklaşımla şöyle tefsir eder:
"Allah Teala, Hz. Ali'nin hilafetini nas ile belirtmek suretiyle dinini kemale
erdirmiştir. İslam'ın bekası güçlü bir otoritenin varlığıyla mümkündür. Bunu da
Resfilüllah'tan sonra Hz. Ali gerçekleştirmiştir." 97 Hz. Ali'nin döneminden önce Hz.
Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın dönemlerinde, mürtedere karşı yapılan
mücadeleler ile İslami fetihleri görmezlikten gelmek taassuptan kaynaklanmaktadır.
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
Nisa, 4/24.
Tabatablli, Muhammed Hüseyin el--Mizan, IV/267.
Tabatablli, a.g.e., V/222.
Tabatablli, a.g.e., I/274.
Bakara, 21126.
Mağniyye, a.g.e., I/199-200.
Bkz. Mağniyye, a.g.e., I/199-200.
Nisa, 4/95.
Mağniyye, a.g.e., II/415.
Maide, 5/3.
Mağniyye, a.g.e., III/14-15.
25!
'?:l ·
. F;, DİYANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003
2.5. Hariciler
Baricilerin ortaya çıkışları belki iyi niyete dayanmakta idi. Onların çıkış gayeleri
Kur'an'a tazim ve ona ittiba etmekten kaynaklanıyordu. Fakat sünnete muhalefet için
iyi niyetleri bir şey ifade etmedi. "Recm" ve "el kesme" konularında sarahaten
sünneti ihlal ettiler. Peygamberin bile zulüm yapabileceğini iddia ettiler. Hz. Osman
ve Hz. Ali'yi Kur'an'a göre hüküm vermemekle itharn ettiler. "Allah'ın indirdikleriyle
hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir"98 ayetini delil göstererek, Müslümanları
tekfir ettiler. 99
2.6. Cebriye
Cebriye, Allah, insanın bütün fiilierini ve hareketlerini bilir. İnsana yapacak bir
diyen ekoldür. Allah ile, eşyaya ibadet etmeyi bir görerek müşriklere
benzemişlerdir. Diğer birçok bidatçi ekol gibi onlar da sapık görüşlerini Kur'an ile
delillendirmeye çalışmışlardı. Tatarlar, İslam alemine saldırınca onlarla birleşip
Müslümanların karşısında yer aldılar. İşin daha garibi bu çirkin hareketlerine de
Kur'an'dan deliller getirerek yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışmışlardır.
şey kalmamış
Kendilerine delil olarak öne sürdükleri ayetlerden bazılan şunlardır: "Şirk
de babalarımız da şirk koşmaz ve hiçbir şeyi
haram etmezdik, diyeceklerdir. "
"Allah dilediğini yapar. .. ıoı "0, (Allah)
102
yaptığından sorulmaz, ama onlar ona karşı sorumludurlar. " Cebri ye, yaptıklarını
ilahi iradeye havale ederek, asla Allah'ın iradesi dışına çıkmadıklarını iddia
ederler. ı 03
koşanlar, eğer Allah dilemiş olsaydı biz
100
Cebriye'nin öne sürdüğü deliller, insan iradesinin yok olduğuna ve onun
sorumsuz olduğuna delil olmayıp, bilakis Allah'ın mutlak irade ve sonsl!z gücünü
ortaya koymaktadır. Çünkü birçok ayet insanın irade sahibi olduğunu
göstermektedir. "Kim doğru yola gelirse ancak kendi lehine yola gelmiş, kim de
saparsa ancak kendi aleyhine sapmıştır. "104 "De ki (yapacağınızı) yapın. Allah da,
Resulü de, mü'minler de yaptıklarınızı görecektir. " 105 "İyilik ederseniz kendinize
98
99
100
101
102
103
104
105
Maide, 5/44.
İbn Teymiyye, Şeyhul İslam Ahmed b. Abdulhekim, et-Tefsiru'l-Kebir, Thk:
Abdurrahman Umeyra, Beyrut, ts., II/9.
En'am, 61148.
Hac, 22/18.
Enbiya, 21/23.
İbn Teymiyye, Tefsir, a.g.e., II/17 -18.
İsra, 17/15.
Tevbe, 9/105.
KUR' AN'! YANLlŞ ANLAMADA TAASSUB FAKTÖRÜ
iyilik etmiş olursunuz, kötülük ederseniz de o kendinizedir. " 106 "Dilediğinizi yapzn, o
107
yaptıklarznızı görendir. "
"Ben, erkek olsun kadın olsun içinizden çalışan hiç
kimsenin yaptığını boşuna çıkmayacağını. "108
Cebriyye'nin anlayışı doğru olsaydı, Allah'ın hiçbir kitab ile hiçbir peygamberi
göndermesine gerek kalmaz, Cennet ile Cehennemin yaratılışları abes olurdu. Katil
ile maktul, Ebubekir ile Ebucehil arasında hiçbir fark kalmazdı. Çünkü iddialarına
göre her ikisi de ilahi iradeye alet olmuşlardır.
Sonuç
Bu çalışmamız bize Kur'an'ı yanlış anlamada düşünsel bir zafiyet olan taassubun
ne ölçüde etkin olduğunu gösterdi. Keza, taassuba gitmeden aklıselim ve tefsir
kuralları ışığında, Kur'an'ı doğru anlamanın mümkün olabileceği sonucuna vardık.
İslam toplumunda, başta bölünme ve ihtilaflar olmak üzere görülen bir çok
problemin, taassub ve onun bir yansıması olan taklitten kaynaklandığı sonucuna
vardık. Bu nedenle sağlıklı bir tefsir, taassub ve taklitten arındırılmış tefsirdir.
Kur'an'ı, lider, ideoloji, hizip ve ekollere göre değil, tüm bunları Kur'an'a göre
anlamalı ve değerlendirmeliyiz.
BİBLİYOGRAFYA
ABDULCEBBAR, Kadi İmamuddin Eb'il Hasan, Tenzihu'l-Kur'an, Beyrut, ts.
ALÜSİ, Mahmut Şakir, Ruhu'! Meani, Beyrut, ts.
ATEŞ, Süleyman, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, İst. 1989.
BEYDAVİ, Nureddin Abdullah b. Ömer el-Kadi, Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil,
Beyrut, 1990.
BUHARİ, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, el-Canıiu's-Sahih, İst. 1981.
CÜRCANİ, Seyyid Şerif, et-Ta'rifat, Beyrut, 1990.
EBU ŞEHBE, Muhammed b. Muhammed, el-israiliyyat, Beyrut, 1992.
EMİN, Ahmed, Duha'l-islanı, Beyrut, ts.
GAZALİ, Muhammed, Keyfe Neteamelu nıea'l-Kur'an, A.B.D., 1992.
İBNU'L ARABİ, Ebu Bekir Muhammed b. Abdillah, Alıkamu'l Kur'an, Thk: Ali
Muhammed el-Becevi, Beyrut, ts.
İBN MANZÜR, Ebu Fazi Muhammed b. Mükrim el-İfriki, Lisanu'l-Arab, Beyrut,
1985.
İBN TEYMİYYE, Şeyhu'1-İslam Ahmed b. Abdülhakim, et-Tefsiru'l-Kebir, Tah:
Abdurrahman Ümeyre, Beyrut, ts.
-Mulıezzebu iktidai's-Sirati'l Müstekfm.
106
İsra, 17/15.
107
Fussilet, 41140.
Al-i İmran, 31195.
108
DİY ANET İLMİ DERGİ • CİLT: 39 • SAYI: 1 • OCAK-ŞUBAT-MART 2003
el-AKK, Halid Abdurrahman, el-Usulu'l-Fıkhiyye li Menheci's-Selefiyye, Beyrut,
1995.
KlJRTUBİ, Ebu Abdiilah Muhammed b. Ahmed el-Ensari, el-Camiu li Ahkami'lKur'an, Beyrut, ts.
MAÖNİYYE, Muhammed Cevad, et-Tefsiru'l-Kaşif, Beyrut, 1990.
MÜSLİM, Ebu Hüseyin Müslim b. Haccac en-Nisaburi, es-Sahih, İst. 1981.
PAKALIN, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri, M.E.B. İst. 1993.
RAÖIB, İsfeharu, Ebu'1-Kasım, Hüseyin b. Muhammed, el-Müfredat fi Garaibi'lKur'an, Beyrut, ts.
RAzİ, Ebu Abdiilah Muhammed b. Ömer b. Hüseyin b. Hasan b. Ali et-Temimiu elBekri Fahruddin, Mefatihu'l-Gayb, Tahran, ts.
RIZA, Muhammed Reşid, Tefsiru'l-Menar, Beyrut, ts.
SABIK, Seyyid, Fıkhussüne, Beyrut, ts.
SAVİ, Muhammed b. Muhammed, Haşiyetu's-Savi ale'l-Celaleyn, Mısır, ts.
ŞINKİTİ, Muhammed Emin, Advau'l-Beyan fi İzahi'l-Kur'ani bi'l-Kur'an, Beyrut,
1984.
TABATABAİ, Muhammed Hüseyin, el Mizanfi Tefsiri'l-Kur'an, Tahran, 1972.
TABERİ, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir b. Yezid, Camiu'l-Beyan fi Tefsiri'lKur'an, Beyrut, 1988.
TEHANEvi, Muhammed b. Ali b. Ali b. Kadi, Keşşafu İstilahiiti'l-Fünun, İst. 1984.
YAZIR, Muhammed Harndi Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, İst. 1979.
ZEHEBİ, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, Beyrut, 1976.
ZEMAHŞERİ, Ebu'I-Kasım Mahmud b. Ömer Carullah, Keşşaf, Beyrut, ts.
ZUHAYLİ, Vehbe, el-İ 'tikadfi 't-Tedeyyün, Beyrut, 1992.
·
Download