ŞİDDETE İDEOLOJİK BİR KAYNAK OLARAK SELEFİLİK Selefilik İslam düşünce tarihinde akıl-nakil tartışması çerçevesinde oluşmuş en eski ekollerden birisidir. Selef, kelime olarak “geçmiş, gitmiş olanlar veya öncekiler” anlamına gelmektedir. Terim olarak ise “İslam’ın ilk dönemlerinde yaşayan, kendilerine göre metotları ve görüşleri olan ilim adamları”nı tanımlamak için kullanılmıştır. “Selefi düşünce” terkîbi ise Hz. Muhammed ve sonrası üç kuşağı, -sahâbe, tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîntanımlamak için kullanılmaktadır. Ayet ve hadislerin sonraki kuşaklara aktarımında oynadıkları kilit rol sebebiyle sonraki dönem Müslümanları bu üç kuşağın düşünce ve eylemlerini kendileri için örnek olarak kabul etmişler ve bu dönem Müslümanlarına “selef-i sâlih” adını vermişlerdir.1 Selefiyye için bir imam ya da kurucu tayin etmek oldukça zor görünmektedir.2 Günümüzdeki Selefi düşünceyi etkileyen nesil Hicri 8. Asırda yaşayanlar olmuş ve başta İbn-i Teymiyye ve talebesi İbn Kayyim el-Cevizyye bu noktada düşünce olarak öncü olmuşlardır. 1703 – 1791 yılları arasında yaşamış olan Muhammed bin Abdulvehhab da bu akımın takipçisi olup Teymiyye’nin düşüncelerini devam ettirmiştir. Ancak Abdulvehhab, Selefi düşünceleri ileri götürmüş pek çok hükmü sertleştirmiş ilk dönem Selefilerinin yasak kabul ettiği şeyleri açıkça küfür olarak tanımlamıştır. Vehhabilik hareketi düşünsel derinliği olmayan Hanbeli mezhebinin sert yorumlarını içeren bir çöl mezhebi olmaktan ileri gidememiştir. Ancak bugün Suudi Arabistan’da hanedanın mensup olduğu inanıştır.3 Selefi dini söylemin özelliklerini ve diğer Sünni akımlardan farklarını başlık olarak sayarsak şunlar vardır: 1- Bilginin Kaynağı, 2- Nakli, Nassı ve Geçmiş Anlayışları Tak- dis, 3- Tefsir ve Yorumun Reddi, 4- Tarihsel Boyutun Reddi (anakronizm), 5- Her türlü yeniliğin bid’at sayılması. 4Selefiler göre dini konularda yegane söz sahibi naslardır. Naslarda olmayan bir şeyi hiç kimsenin dine ilave etme imkanı yoktur. Bu naslar da Kuran ve Hz. Peygamberin hadisleridir. Onlara göre Kur’an zaten Allah’ın kitabıdır ve onun hükümleri tartışılmaz. Selefiler asla akli hükümleri yani icma ve kıyası kabul etmez. Hadisleri senetlerine göre değerlendirir ve asıl hükümlerle çatışmalarına bakılmadan senedi sağlamsa itirazsız kabul ederler. Bu çatışmayı da insan aklının “anlayamamasından” diyerek açıklarlar. Klasik Ehl-i Sünnet’in dört kaynağı Selefilerde ikidir.5 Selefe göre ayetlerin manaları açık olanları açıklamaya gerek yoktur. Manası müteşabih olan ayetlerin ise açıklamasını ancak Hz. Peygamber yapabilir. Çünkü bu ayetlerin anlamlarını ancak Allah bilir, ondan bu bilgiyi nakletmeye yetkili de peygamberdir. Eğer Hz. Peygamberden böyle bir izah gelmemişse o ayetlerin açıklamasının yapılmaması gerekir. Zira insanlar bu ayetlerden Allah’ın maksadının ne olduğunu bilemezler. Bilemedikleri şeyi de anlamlandırmaları doğru değildir. Selefilerde en çok dikkat çeken ve günümüzdeki pek çok örgütün farklı bir şekilde yorumlayarak kullandıkları mesele ise amel-iman ilişkisidir. Selefiler “amel imandan bir cüzdür” anlayışıyla pek çok günahın Müslümanı dinden çıkaracağını düşünmektedirler. Özellikle büyük günah işleyen Müslümanlar dinden çıkarlar. Bu bağlamda Selefiler dinden çıkan bir Müslümanın mürted olduğunu mürtedin de kanının Kur’an’da helal kılınması bağlamında öldürülmesi gerektiğine kanaat getirirler. Günümüzde tekfirci örgütlerin temel argümanı da budur.6 Yıl:1 | Sayı:3 | Gökkubbe | 33 DOSYA: TÜRKMENELİ U luslararası İlişkilerde olayların meydana gelmesinde pek çok faktör oynamaktadır. Bu faktörlerden birisi de tarih boyunca din olmuştur. Devletlerin kurulmasında, savaşların çıkmasında ya da toplumsal olaylarda din faktörü asıl neden olarak ya da yan sebeplerden olarak, kimi zaman da sadece meşruiyet aracı olarak ortaya çıkmıştır. Din faktörünün en etkin olduğu coğrafyalardan biri de tarih boyunca Ortadoğu olmuştur. İslamiyet, Hıristiyanlık, Musevilik gibi dinlerin bu coğrafyada ortaya çıkmış olması ve bu coğrafyayı şekillendirmiş olması bu noktada önemli bir etkendir. Günümüzde de bu durum devam etmektedir. Ancak maalesef ki, günümüz şartlarında din faktörü Ortadoğu’da çoğunlukla olumsuz çağrışımlara sahip olayların içinde karşımıza çıkmaktadır. Bu da bize iki alternatif sunmaktadır: Bu olayların kaynağı ya dindir ya da birileri dini kullanarak kendi eylemlerine meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. İlahiyat disiplininin çalışmasına konu olacak bu noktayı bilimsel bir değerlendirme yerine doğrudan sonuçla açıklarsak; hem Hıristiyanlık ve Museviliğe kaynaklık eden “On Emir”de ve kutsal metinlerde hem de İslamiyet’in kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de “öldürme”, “aşırıya gitme”, “adil ol” emirlerinin var olması savaşın ise sadece özel şartlar oluştuğunda cevaz verilen bir durum olması bize günümüzde yaşananların din kaynaklı değil ama din kullanılarak yaşanan olaylar olduğu sonucunu vermektedir. Bu bağlamda bu yazı Selefilik üzerine yüksek lisans tezi yazmakta olan bir öğrencinin bilimsel kaygı gütmeden konuya dair tarihli ve idealist görüşlerini ortaya koyma amacını taşımaktadır.