Nota Kalabalığı Geçen gün internette gezinirken bir şarkıya rastladım. “Counting Crows” grubunun “Accidentally in Love” şarkısı. Çocukken izlediğim bir animasyon filminde çalan bir şarkıydı. Şarkıyı oynattığım anda ilk notayla birlikte beynime anılarım ve çocukluğum hücum etti. O şarkıyı küçükken dinlediğimde nasıl bir ruh halindeysem, neler düşünüyorsam hepsini hatırladım. En önemlisi de ruh halimi hatirlayabilmiş olmamdı. O masum, kendi küçük dünyasında dış dünyadan bihaber bir şekilde film izleyen çocuk doğdu içime. İçinde tüm dünyaya yetecek kadar bir yaşama sevinci, geleceğe dair sonsuz ümitler, hayaller… Hepsini şarkı bitene kadar hatırladım. Gerçekten çok hoş bir duyguydu. Ruhum adeta geçmişle gelecek arasında köprü vazifesi görüyor, aklım da ikisi arasında mekik dokuyarak karşılaştırmamı sağlıyordu. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yoğun duygusal bir haz yaşamıştım. Tek bir şarkı insana neler neler hissettiriyordu. Müzik gerçekten de günümüzde hayatımızın her alanında yer alan çok güçlü bir olguymuş meğer. Düşününce aslında bebekken annemizin ayaklarında sallanırken ninnilerle uyuruz, gençliğimizde şarkı dağarcığımızı genişletiriz ve en son hayata veda ederken arkamızdan yanık sesli bir müezzin sela okur. Metroda, arabada, otobüste ve dolmuşta kulaklıkla dinlemesek bile radyolardan gelen müzikleri istemsiz de olsa dinleriz. Kızılay Meydanı’nda, Taksim’de gezerken sokak çalgıcılarının maharetli ellerinden yüzyıllar önce Ortaçağ Avrupası’nda bestelenmiş şarkıları dinleriz. Hele ki televizyon yayıncılığının olmazsa olmazıdır müzik. Hatta şu anda bu yazıyı yazarken bile aslında müzik dinlemem, hayatıma ne kadar girdiğinin önemli bir kanıtıdır. Yani aslında müzik, pek dikkat etmesek de hayatın tam ortasındadir. Ama günümüzde geçmişe oranla çok daha fazla bir müzik kirliliği olduğu aşikâr. Peki bunun nedeni neydi acaba? Neden müzik, özellikle günümüzde, her yerdeydi? Üzerine biraz daha düşününce kendimce şu sonuca varmıştım: Kulağımız; gözümüz, derimiz, dilimiz ve burnumuz gibi beş duyu organımızdan biriydi. Hatta bunu da şarkıyla öğretirler ilkokullarda. Geçmişle karşılaştırınca günümüzde insanların her bir duyu organından daha fazla zevk almak istediğini fark ettim. Mesela önceden şeker ve çikolata çok az tüketiliyorken ve temin edilmesi zor bir lüks iken şu anda en ücra yerlerde bile var ve insanların dilini tatmin ediyor. Gözleri tatmin eden şık kıyafetler, makyaj ürünleri ve her an internetten erişebileceğimiz harikulade manzaralar var. Burnumuz icin her köşe başında ve hatta el sabunlarının içinde bile parfüm çeşitleri var. Kötü kokan ahırlar, pis yerler de artık sadece köylerde kaldı. Derimiz için ise en rahat koltuklar, yataklar ve rahatsız etmeyen yumuşak kumaşlar var. Hepsinden zevk alma potansiyelimiz arttı. Kulak için de öyle. Belki eskiden sadece taverna veya belirli yerlerde belirli insanlar tarafından dinlenebilen şarkıların hepsi ve daha fazlası günümüzde kulağımızı doyurabilmek için elimizin altında. Tabii ki bu kadar fazlalık kaçınılmaz olarak duyarsızlık oluşturuyor. Nasıl ki bir yemeği çok sevsek bile her gün yiyemeyiz, bir süre sonra bıkarız; aynı şekilde çok sevdiğimiz bir şarkı da çok dinledikten sonra bıktırabiliyor. Sırf bunun önüne geçebilmek için çok eskiden severek dinlediğim şarkıları her zaman dinlemem, sadece kendi başıma olduğum zamanlar açarım ve duygusal bir yolculuğa çıkarım. Notalar ahenkle kulağımdan içeri süzülürken ruhum da farklı bir nefesle soluklanmış olur, adeta taptaze bir havayı tenefüs eder. Müzik gerçekten de ruhun gıdasıymış meğer. Ve aslında benim için gereken modern zamana inat çok ufak bir miktar. Bir tutam anı canlandıracak kadar çok, sıkmayacak kadar az… Seyfullah Said ORHAN