Yıl: 4, Sayı: 14, Eylül 2017, s. 232-251 Mehibe ŞAHBAZ1 MAKEDONYA MESELESİ Özet Üzerinde pek çok ırkın yaşadığı, çeşitli dillerin konuşulduğu ayrı ayrı medeniyetlerin yükseldiği, farklı din ve mezheplerin barındığı bir yer olan Rumeli, Osmanlı idaresine girdikten sonra devletin gösterdiği hoşgörüyle bu özelliğini pek fazla değiştirmeden zamanımıza ulaştırmıştı. XX. yüzyılda patlak veren Milliyetçilik fikir ve hareketleri doğal olarak Balkanları ilk fethettiğimiz günlerdeki haline döndürme arzusunu da beraberinde getirmişti. Osmanlı fethi öncesi birbirleriyle amansız mücadele içinde olan Balkan halkları zayıflayan Türk idaresi ile çekişmelerine yüzyıllar öncesinde bıraktıkları yerden tekrar başlamışlardı. “Rumeli Meselesi” adını verdiğimiz eski adıyla da Makedonya Meselesi bu kargaşaya bir de emperyalist devletlerin menfaatleri doğrultusunda Balkanlar da imtiyaz sahaları bulabilmek için etnik mücadeleyi kışkırtmaları meseleye yeni boyutlar katmıştı. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Makedonya, Balkanlar, Irk, Medeniyet. A MATTER OF MAKEDONIA Abstract Inhabited by many on the race, various languages spoken separately of civilizations rise, the different religions and denominations of Rumeli, after entering the State of Ottoman rule repsented by this feature without changing much with tolerance was delivered. XX century erupted first ideas and movements naturally Balkans Nationalism than most days, returning with his desire to become. Before the Ottoman conquest of the Balkans in the relentless struggle with each other peoples control, and were actively fighting with Turkish weakened administration left centruies ago to where they started again. “It‟s a matter of Rumelia” formerly known as the matter of Macedonia this turmoil in 1 Dr.mevhibesavas@gmail.com Bu makale 18-20 Mayıs 2017 tarihleri arasında Alanya‟da SosyalBilimlerSempozyumu‟nda sözlü bildiri olarak sunulmuştur. 2 düzenlenen II. Uluslararası Mehibe Şahbaz accordance with the interests of the imperialist State in a Balkans concession areas to find new dimensions to the issue of provocation of ethnic struggle. Keywords: Ottoman, Macedonia, Balkans, Race, Civilization GİRİŞ Karışık, türlü, yamalı bohça, sebze anlamına gelen Makedonya kelimesi Fransızcadan dilimize geçmiştir. Gerek stratejik önemi, gerekse üzerinde çeşitli milletlerin yaşadığı alan olması sebebiyle tarih boyunca birçok milletlerin ilgi odağı olmuştur.(Çayırlı 1997:1) Askeri ve ticari yolların kavşağı durumunda olan Makedonya Balkan yarımadasının merkezi durumundadır. Üzerinde Türk, Makedon, Sırp Arnavut, Yunan ve Ulah gibi birçok devletleri barındıran Makedonya‟da tarihi süreç içerisinde birçok devlet bölgenin üstünlüğünü ele geçirmek için faaliyetlerde bulunmuştur. XIX. Yüzyılda Avrupa‟da meydana gelen bazı gelişmeler bilhassa da Fransız İhtilalı‟nın getirmiş olduğu milliyetçilik fikirleri Makedonya Meselesini doğurmuştur. Bu Meselede Osmanlı Devleti ve Avrupa devletleriyle beraber Balkan devletleri arasında özellikle Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan etkili olmuştur.(Saylak 2016: 4) Belirttiğimiz bu ülkelerin etnik, din, dil yapıları ve eğitim kurumları, yakın coğrafya üzerinde yaşamaları sonucu tarihsel birliktelikleri Makedonya Meselesinde etkili iç unsurlar olmuştur. 1.Makedonya’nın Coğrafi Koumu Makedonya Balkan Yarımadası‟nın güneyinde geniş bir bölgenin eski adıdır. Doğudan Mesta Karasu ile bu nehrin denize döküldüğü yerden Olimp Dağı‟nın eteğinde ki Platamona önüne kadar uzanan, kuzeyden Dinarik Alpleriyle Balkan Dağlarının kavşak yerinde Şar Dağı doğusundaki Karadağ (Çernogora) Osogovska Dağları şeridi, Planga ve Rilo Dağı su ayrım çizgisinde Olimp Dağı ile sınırlanmıştır. (Şemseddin Sami 1308:1652) Makedonya‟nın kesin çizgileriyle ayrılan bir etnoğrafik sınırı yoktur. Ayrıca Makedonya‟nın güneyinde Teselya ve güneybatısında Epir bölgeleri bulunmaktadır. (Kabasakal-Raif 1981: 38) 2.Makedonya’nın Tarihi Arkeolojik bulgular Mekodonların bölgedeki varlığını Tunç çağına kadar uzandığını göstermektedir. Tarihi kaynaklara baktığımızda Makedonların Milattan Önce 2000‟li yıllarda Anadolu‟dan Moravya, Vardar istikametinden Rusya ile Tuna Nehri boylarından inen kavimlerin karışımı olduğu ileri sürülmektedir.(Koçak, Orçun, 2014:362) Ancak Anadolu asıllı oldukları daha yüksek bir ihtimaldir. Ayrıca Antik çağdaki Makedonyalıların Pelasg asıllı olduklarıda ileri sürülmektedir. Eski Makedonya‟nın tarihi Milattan önce 356 yılına kadar dayanmaktadır. Büyük İskender tarafından Makedonya‟dan Mısır, Suriye‟nin bir kısmı ve Hindistan‟a kadar genişletilecek olan krallığın temelleri atılmıştır. Tarihteki en büyük imparatorluklardan biri olan Makedonya Romalılar tarafından ilhak edilmiş ve Milattan Önce 146 yılında Makedonya için Roma dönemi başlamıştır. Daha sonraki dönemlerde Makedonya eyaleti adı verilmiş ve Bulgar Krallığı‟nın hâkimiyeti ve etkisi altına girmiştir. Doğu Roma İmparatorluğunun zayıflamasıyla da Balkanlar Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. (Saraç 1995:286) SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı:14,Eylül 2017, s. 232-251 233 Makedonya Meselesi 3.Makedonya’nın Osmanlı İdaresi Altına Girişi ve İdari Teşkilatlanması Türklerin Balkanlara yerleşmesi iki farklı zamanda olmuştur. İlki Orta Asya‟dan Karadenizin kuzeyinden Tunaya ve oradan da Balkanlara yerleşen Hunlar arkasındanda Avarlar, Bulgarlar, Kumanlar, Peçenekler IV-VIII. Yüzyıllar arasında Balkanlara ve Orta Avrupa ya yerleşerek Türk Kültürünü bu bölgelere yaymışlardır. Ancak bir kısmı Hıristiyanlığı kabul ederek asimile olurken bir kısmı Makedonya‟da kalmış, büyük bir kitlede Bizans tarafından Trakya bölgesine sürülmüştür. Buralara sürülen Türk boyları Osmanlı ile karşılaşıp Osmanlının bölgeye yerleşmesine yardım etmişlerdir. İkincisi ise Anadolu Türkleridir. Anadolu Türklerinin Balkanlara yerleşmesi 1264 yılında İzzetin Keykavus‟un Bizans‟a kaçıp sığınmasıyla ilgilidir.(Koçak, Orçun, 2014:362) Daha sonraki dönemlerde Aydın, Saruhan ve Karesi Beylikleri Batı Anadolu‟yu fethederek, Ege denizini geçip Balkanlara akınlar yapmışlardır. Latinlerin Aydın oğullarının Rumeli‟deki faaliyetlerini engellemesi Osmanlıya beyliğe ait yerleri almasına fırsat vermiştir. Bizans‟la verdiği mücadele sonucu Osmanlı Beyliği, Boğazlar ve Marmara sahillerine kadar olan geniş bir alana hâkim oldu. (Oruç 2011:29) Nihayet 1335‟te Süleyman Paşa komutasında Çanakkale Boğazı üzerinden, bir daha geri dönmemek üzere Rumeli‟ye geçtiler. Türk tarihinin dönüm noktası olan bu olay sonucunda Balkanlar ve Avrupa Türk fetih hareketlerine açıldı. O dönemin Avrupa devletleri birbirleriyle mücadele ettikleri için Osmanlıya gerekli tepkiyi gösteremediler. 1363‟te Edirne‟nin fethedilmesi, I.Muradın Filibe ve Zagra üzerine yürümesi Bizans İmparatorluğunun Sırplar ve Makedonya‟daki Bulgarlar ile irtibatını kesiyordu. Bizans için tek çare Türkleri Avrupa‟dan atmaktı. Düzenledikleri Haçlı ordusu Çir men‟de ağır yenilgiye uğradı. Böylece Makedonya‟nın fütuhatı tamamlanmış oldu. I. Murat zamanında Batı Makedonya‟ya seferler yapıldı. Birçok önemli yerler alındı. Selanik‟in alınmasıyla Osmanlı Balkanlara iyice yerleşti. 1444 Varna ve 1448‟de Kosava zaferlerinden sonra Makedonya bir Osmanlı toprağı haline geldi. Bundan sonraki dönemlerde Balkanlar, Makedonya ve Balkan milletleri açısından siyasi ve kültürel olarak yeni bir dönem olarak kabul edilmektedir. Osmanlı‟nın Balkanları fethetmesiyle, XIV yüzyılda Rumeli Eyaleti kurulmuştur. Makedonya‟yı da bu eyalete bağlı olarak Paşa Sancağı, Köstendil Sancağı, Ohri Sancağı ve Üsküp Sancaklarına ayırarak Osmanlı yönetim sistemi uygulamışlardır. ( Ural 2013:43) XVI. yüzyılda yapılan idari ve mülki yenilikler yapmıştır. Osmanlı İmparatorluğu için Vilayeti Selase olarak adlandırılan Makedonya, Selanik, Manastır, Kosava vilayetlerinden oluşmaktadır. (Kocaoğlu1995:21) Osmanlının tüm balkanları içine alan bölgedeki uyguladığı yönetim, farklı yaşam biçimleri ve dini inançlardan oluşan milletleri birlikte yaşama ortak iklimi ve coğrafyayı paylaşma olarak algılanmaktadır. İmparatorluğun en uzun yüzyılına kadar devam eden bu durum XIX. Yüzyılda bilhassa da Fransız İhtilalininde etkisiyle yerini bazı siyasi gelişmelere bıraktı. 4. XIX. Yüzyılda Makedonya Meselesinin Ortaya Çıkışı Makedonya Meselesi adı belirtilmemekle birlikte ilk kez 1876 yılında İstanbul Konferansında ortaya atılmıştır. Bu meselenin nedenlerini Avrupa da gelişen milliyetçilik cereyanlarına ve bilhassa da Panislavizme bağlamak yerinde olacaktır. Nitekim Makedonya Meselesinin en aktif unsurları Slavlar ve özelliklede Slavlaşmış Bulgarlardır. Osmanlıların “Rumeli” tanımlamasıyla bilinen Makedonya tâbiri Osmanlı Devletinde coğrafi tâbir olarak hiçbir zaman kullanılmamıştır. Bu tâbir 1878‟deki Berlin Antlaşması‟ndan sonra, ilk defa Balkanlılar tarafından kullanılmaya başlanmıştır.(Öznal1993:24) Bölgede Türkler, Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Ulahlar, Arnavutlar, Yahudiler bir arada yaşamaktaydılar. (Ural 2013: 43) SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı: 14, Eylül 2017, s. 232-251 234 Mehibe Şahbaz İşte etnik yapının bu durumu tarihin her döneminde soyları, dilleri, dinleri istedikleri birbirinden ayrı olan bu halklar topluluğu (Aydemir 1992:409) Osmanlı Devleti‟ni, XIX. yüzyılın sonlarından XX. yüzyılın başlarına kadar, çok uğraştıracak olan Makedonya sorununun ortaya çıkmasında başlıca sebep olacaktır. Osmanlı Devleti‟nin yönetimi altındaki Makedonya XIX. yüzyılın başlarına kadar huzur ve refah içinde bir dönem yaşamışsa da, bu yüzyıldan itibaren Makedonya‟da konsoloslar, din adamları ve çeteler tarafından organize edilen ve halka yansıyan isyan ve hareketler görülmeye başlamıştır.(Altıntaş 2005:85) Balkanlardaki çıkan bu isyanlarda Rusların kışkırtmaları sürekli olarak arttı.(Şabani 2007:43)Rusya‟nın tek başına buraları eline geçirmesini istemeyen Avrupa devletleri de Balkanlar‟da imtiyaz sahaları bulabilmek için etnik mücadeleyi sürekli olarak kışkırtmışlardır. Şayet Avrupa Devletleri kendi siyasi çıkarları uğruna aralarında mücadeleye girip, Osmanlı İmparatorluğu‟nu sömürmeye kalkmasalardı, şüphesiz Balkanlarda bu kargaşa çıkmayacaktı. Ayastefanos Antlaşması ile Bulgaristan sınırları içerisinde kalan Makedonya, Berlin Antlaşması ile de “ıslahat yapılması şartıyla” Osmanlı Devleti‟ne geri verilmişti. Böylece, Büyük Devletlere Makedonya‟ya karışma hakkı doğmuştu. (Palmer 1995:232)Berlin Antlaşması‟yla Osmanlı İmparatorluğu önemli bir Avrupalı güç olmaktan çıkmış ve ardında rekabetleri bir barut fıçısını andıran küçük Balkan devletlerinden oluşan bir bataklık bırakmıştı.(Shaw 1992:409) Bu gelişmeler bir bakıma Makedonya sorununun başlangıcı olmuştur. Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan ve Karadağ artık ya bağımsız ya da adına bağımsız denilecek kadar özerk devletlerdi. Yeni doğan bu devletler, hemen ülkelerini genişletmek hırsına kapıldılar. Onlar için en uygun hedef, Avrupalılarca “Bosforun hasta adamı” adı verilen Osmanlı Devleti‟nin Avrupa kıta‟sındaki topraklarıydı. Hepsi de bu topraklar üzerinde ve özellikle Makedonya üzerinde hak iddia etmekteydiler.(Kerimoğlu 2014:167) Öyle ki, Yunanlılar, Makedonyalı İskender‟den tutun da Bizans‟ın son devrine kadar bu ülkenin daima kendilerinin olduğunu iddia ederken, Bulgarlar, IX. yüzyıldan Kurum, Omur tak ve özellikle Simon zamanlarında, Sırplarsa XIV. yüzyılda Düşen zamanın da Makedonya‟nın kendilerine ait olduğunu ileri sürüyorlar ve burasını ele geçirmek için büyük bir gizli faaliyet ve teşkilâtlanma içine girmekteydiler. ( Sükan 1980: 9) Makedonya meselesi aslında, bir milli akımlar savaşıydı. Bu mücadelenin en aktif unsurları İslavlar ve İslavlaşmış Bulgarlardı. (Aydemir 1992: 214) Bulgaristan ve Doğu Rumeli‟nin birleşmesinden 1885 sonra, Bulgaristan‟ın Makedonya‟yı da topraklarına katmak için çalışmalara başlaması ile 1890 yılında Sofya‟da “Makedonya Komitası”nı kurması üzerine, bölgede hak iddia eden Yunanistan ve Sırbistan‟ın da buna benzer komitalar kurmalarına sebep olmuştur. (Uçarol 1985: 268) Makedonya‟daki mücadeleler iki yönlü gerçekleşmiştir. Bunlardan biri, Makedonya‟da yaşayan halklardan her birinin ayrı ayrı ve Osmanlı hâkimiyetine karşı yürüttükleri mücadeleyken, İkincisi ise, Makedonya‟daki halk veya milletlerin kendi aralarındaki kavgalarıdır. Bu iki yönlü mücadeleye aynı ırktan komite ve örgütlerin kendi içlerinde ve birbirlerine karşı yürüttükleri mücadelelere, kanlı olayları ve cinayetler de eklenmelidir. Bu karma karışık bölgede, (Mardin 1964:49) Makedonya üzerinde ihtirasları, siyasi çıkarları olan yabancı devletlerin müdahalelerini de katarsak Makedonya meselesinin kanlı ve karanlık durumunu ortaya çıkarmış oluruz. 5. Avrupa Devletlerinin Balkanlar üzerindeki Emelleri XIX. yüzyıl başlarına kadar Osmanlı tebaası, Osmanlı Devleti‟nin yönetimi altında huzur ve refah içinde bir dönem yaşanmaktaydı. Bu yüzyıldan itibaren Avrupa‟da sanat, bilim ve teknikte ki gelişmeleri, dindeki gelişmelerin takip etmesi, sanayileşme ve yeni ülkelerin keşfi ile gelen zenginlikler, toplum yapısında ki sosyal değişmeleri hızlandırdı. Bilhassa 1789 Fransa SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı:14,Eylül 2017, s. 232-251 235 Makedonya Meselesi İhtilâli dünyanın sosyal, siyasî ve idâri yapısında köklü değişikliklere yol açtı. Doğunun anahtarı” durumunda olan Rumeli‟nin huzur ve güven dönemi Avrupa‟nın sosyal ve ekonomik yapısının değişmesiyle birlikte bozulmaya başlamıştı.(Bayraktar 2014:19) Bu huzursuzluk yalnız Osmanlı Devleti‟nin iç yapısından kaynaklanmıyordu. Önce “İngilizleşen Avustralya, Yeni Zelanda ve Kuzey Amerika kıtaları ve Fransızlaşan, Latinleşen, Araplaşan, Çinlileşen, Slavlaşan, Germenleşen bölge ve toplulukları unutmamak gerektir.” Bu değişikliklere ayak uyduramayan Osmanlı İmparatorluğu‟nda ki iktisadî ve politik pozisyonu ele geçirmek isteyen büyük devletler aralarında bir sömürge yarışına giriştiler. Bu yarışta Osmanlı Devleti ve Balkanlar büyük bir önem kazandı. “Doğunun Kilidi” olan Rumeli‟de konsoloslar, din adamları ve çeteler tarafından organize edilen ve halka yansıyan çeşitli kıpırdanışlar görülmeye başladı. (Tunaya 1952: 81) Osmanlı İmparatorluğunun bu durumundan önce Fransa yararlandı. XIX. Yüzyılın başlarında Fransa‟nın Balkanlara kültürel müdahalesi ve Akdeniz‟de sömürgeler kazanmak üzere Mısır‟a saldırması karşısında menfaatleri tehlikeye düşen Rusya ve İngiltere‟nin müdahaleleri sonunda “Şark Meselesi” tekrar gündeme geldi. Bu yüzyılda Şark Meselesi, Avusturya, İngiltere ve Prusya‟nın (daha sonraları da İtalya ve Birleşik Amerika) Osmanlı Devleti‟ndeki ekonomik ve politik pozisyonu ele geçirmek niyetiyle onun parçalanmasını sağlayan anlaşmalarla aralarında başlayan sömürge yarışı, Osmanlı Devleti‟nin ve bilhassa Balkanların büyük bir önem kazanmasına sebep oldu. (Temo1939:68) Emperyalist devletler faaliyete geçmişlerdi. Rusya XIX. Yüzyılın ikinci yarısında, Panslavizm harekâtını ortaya çıkardı. Panslavizm‟in amacı; Rusya‟nın liderliği altında bütün Slavları siyasî bakımdan birleştirmekti.(Iorga1948: 29) Rusya, Balkanlarda Slavların bulunduğu yerleri Osmanlı egemenliğinden kurtarmak, Balkan devletleri üzerinde kuracağı nüfuzla boğazlara yaklaşmaktı. Dahası Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içinde bulunan Slav kitlesini de ele geçirmek istiyordu. Panslavistler, Ortodoks ve Slav‟lardan istifade ederek, yani ırk ve dinî birleştirerek emperyalist amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlardı. (İnalcık1943:17) Ruslar, Balkanları sadece fikren geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda onları silahlandırıyordu. (Kurat 1953: 255) Bu sömürge yarışını kazanabilmesi, hatta bu yarışa katılabilmesi için sıcak denizlere yani Akdeniz‟e inmesi gereken Rusya kuzey ile güney arasında bir kuşak gibi uzanan Türk hâkimiyetindeki topraklardan geçmek zorundaydı. Bu geçiş için en ideal yol boğazlardı. (Tukin 1947:108) Bir diğeri Moskova-İskenderun arası en kestirme yolu ele geçirmekti. Ya da Balkanlar üzerinden Ege Denizi‟ne yahut da yine Balkanlar (Makedonya) üzerinden Adriyatik Denizi‟ne çıkarak (Akdeniz‟e) ılık sulara ulaşmak isteyen Rusya, Balkanlarda ki Slav unsurunu elde etmek için Panslavizm‟i körüklerken diğer taraftan da Ortodoksların hamisi rolünü üslendi. Avusturya, XIX. yüzyılda Almanya ve İtalya‟nın millî birliklerini tamamlaması üzerine Orta ve Güney Avrupa‟da ki topraklarını kaybettiğinden, bu kayıplarını karşılamak için Balkanlar da ve Adriyatik Denizi kıyılarında toprak ve nüfuz kazanmak yolunu tutmuştu. Avusturya‟nın gayesi, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Makedonya‟ya yerleşerek, Selaniğ‟e inmekti. Böylece bir yandan Adriyatik Denizi kapısının (Otranto Boğazı) doğu kıyısına hâkim olurken, öte yandan da Selânik Limanıyla Akdeniz‟de ikinci bir kapı sağlayacaktı. Böylece kendi bölgesi içinde ve Balkanlardaki Slavların birleşmesini önleyecekti. (Karahasan 1976:33) Avusturya‟nın politikasını, Almanya çıkarları dolayısıyla Bismark tarafından desteklemekteydi. Ancak Avusturya‟nın Balkanlarda ki en büyük rakibi kendisi gibi bölgede yayılmak isteyen Rusya idi. Bu sebeple iki devletin çıkarları Balkan toprakları üzerinde çatışıyordu. Avusturya Dışişleri Bakanı Andrassy, “Burada bir Slav devleti kurulur ve biz bunu önleyemezsek, o zaman bizimde yıkılmamız mukadderdir. (Hasta Adam) rolünü bu sefer biz üzerimize almış oluruz” SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı: 14, Eylül 2017, s. 232-251 236 Mehibe Şahbaz diyordu. Bundan dolayı Avusturya, güçlü bir Rusya‟nın Doğu Avrupa‟ya yerleşmesi yerine, zayıf bir Osmanlı Devleti‟nin devamına taraftardı.(Temo1939:78) İngiltere, Rusya‟nın Balkanları Türk hâkimiyetinden kurtarma çabalarına şiddetle karşı idi. Çünkü Rusya, Balkan devletlerini hâkimiyeti altına almakla Akdeniz‟e ulaşacak ve İngiltere‟nin Akdeniz güvenliği (Hint Deniz Yolları) ve ticareti için olumsuz bir durum yaratacaktı. Bu sebeplerden dolayı İngiltere Balkanlarda ki dengenin bozulmasını istemiyordu. İtalya, Arnavutluk ile Adriyatik Denizi‟nin doğu kıyılarını doğal bir yerleşme alanı ve Adriyatik Denizi‟ni de İtalya‟nın iç denizi olarak gördüğü için, bu bölgenin öteki devletlerin nüfuzu altına girmesine taraftar değildi. Almanya‟nın “arka bahçe” olarak nitelendirdiği ve ekonomik açıdan “hayat alanı” kabul ettiği (Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Makedonya v.b.) ele geçirmesi Germen Millî Harekâtının çıkarları için elzemdi. Balkanlarda Büyük devletlerinin tehdidi hiç eksilmedi. Rusya‟nın tek başına buraları ele geçirmesini istemeyen Avrupa devletleri de Balkanlarda imtiyaz sahaları bulabilmek için etnik mücadeleyi kışkırttılar. Eğer Düvel-i Muazzama kendi çıkarları uğruna aralarında mücadeleye girip, Osmanlı İmparatorluğunu sömürmeye kalkmasalardı, şüphesiz Balkanlarda bu kargaşa çıkmazdı. Bu sarsıntıdan faydalanan Rusya kendini Ege‟ye götürecek yol üzerinde yeni toplumlar aramaktaydı. Kısa zamanda da aradığı toplumları buldu. Rumeli sakinlerinin, ırki bakımdan gösterdikleri farklılığın bir icabı olarak, birbirleriyle uyuşmazlığı yanında, sıcak denizlere inmeyi ezelî ve ebedî bir gaye edinmiş olan Ruslara dinî ve ırkî benzerliğinin verdiği istismar kolaylığı da “Çarlık zehiri” nin tatbikini kolaylaştırdı. Önce Sırp ve Yunanlılar ayaklandı. (Adanır 2001:255)Ayaklanmaların Osmanlı Devleti tarafından bastırılmasına rağmen Büyük Devletlerin baskıları sonucu Sırbistan ve Yunanistan birer Prenslik olarak ortaya çıktı. Keçeci zâde Fuat Paşanın dediği gibi, “Doğu memleketlerinin emniyet ve asayişini yüzyıllardan beri bozmakta olan (Büyük Fenalık) Rusya” için Balkanların yolu açılmıştı. Bulgarlar, Makedonya, Trakya ve Dobruca‟nın tümünü elde etmeye ve böylelikle Yeşilköy Antlaşmasındaki Bulgaristan‟ı kurmaya çalışıyorlardı. Yunanlılar, Megola İdea tasarısının ilk hedefleri arasına giren Teselya, Epir ve Makedonya‟yı Yunanistan‟a katmak çabası içindeydiler. 1897‟de silâha sarılan Rumlar bir ay içinde Osmanlı ordusu tarafından ezilmiş olmasına rağmen aynı amaç peşinde koştuklarından. Girit ve Makedonya‟da kargaşalıklar çıkarıyorlardı. Büyük devletlerin sömürge yarışında başarıya ulaşmak için Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa topraklarına musallat ettikleri yangının kundağını Ortodoks Rus emperyalizmi sokup ateşlenmiş ve Fransa İhtilâlinin de alabildiğine körüklemesi sonunda Rumeli günümüze kadar kan ve ateşler içinde kalacaktı. 6.Meşrutiyet Öncesi Balkanlarda Osmanlı’nın Durumu XIX. ve XX. Yüzyıllarda, Osmanlı Devleti dönemin güçlü devletlerine oranla ilim ve teknoloji yönünden büyük ölçüde gerilemesi ile devlet mekanizması da etkinliğini kaybedip çalışamaz bir duruma gelince malî ve ekonomik sistemler bozulmuş, buna paralel olarak da devletin en önemli müesseseleri bile faaliyetlerini sürdüremez olmuştu. Bu yüzden Osmanlı Devleti toprak bütünlüğünü güçlü ve emperyalist devletlerin taarruzlarına karşı koruyamaz bir hale gelmişti. Bütün bunlara rağmen, Osmanlı hükûmetleri, milliyet, din, dil farkı gözetmeksizin, İmparatorluk sınırları dâhilinde yaşayan bütün insanlara, imkânları ölçüsünde iyi ve adilane bir idare sağlamaya çalışmışlardı.Bütün bu emellerin, çatışmaların muhatabı olan Osmanlı İmparatorluğunun iç durumu çok karışıktı. (Uzer 1979: 98) Çeşitli bölgelerde dili, dinî, sosyal durumları ve gelenekleri ayrı topluluklar yaşamaktaydılar. Bunları İmparatorluk SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı:14,Eylül 2017, s. 232-251 237 Makedonya Meselesi bünyesinde tutan kuvvet, devletin sağlamış olduğu sulh sükûn ve refah idi. Bu kuvvet zayıfladığı ve kaybolmaya başladığı andan itibaren Osmanlı toplulukları İmparatorluktan ayrılma temayülleri göstermeye başlamışlardı. Bundan dolayı Hükûmet yalnız Hıristiyan tebaasının değil, Müslüman tebaasının karşısında da sarsılmış bulunuyordu. Osmanlı Devlet adamlarının bütün iyi niyetlerine rağmen Panslavizm akımlarından etkilenen Balkan Slavlarının devlete başkaldırması ve muhtariyet talepleri Avrupa devletleri tarafından da desteklenince, İmparatorluğun sınırları içinde yaşayan bütün Hıristiyan unsurları ıslahat adı altında devletin bünyesinden koparmak isteyenlerin “Suçlu Türk‟ü” yargılamak için kurdukları “Avrupa Mahkemesi” niteliğini taşıyan Tersane Konferansı toplandı. Büyük devletler, İstanbul‟da toplanan konferansın açılışı esnasında ilân edilen I. Meşrutiyeti dikkate bile almadılar. Yıllarca ıslahat yapılmasını ısrarla isteyen bu devletlerin, Osmanlı İmparatorluğundan istekleri ıslahatın kendi menfaatleriyle birlikte yürüyen bir ıslahat olduğu anlaşıldı. (Uzunçarşılı 1956:103) Islahat, menfaatlerinin sağlanması için bir aldatmacadan başka bir şey değildi. Bu aldatmaca ile Osmanlı İmparatorluğunun her çeşit işlerine karıştıklarında karşılarında muhatap olarak bir sadrazam veya bir padişah görüyorlardı. Onlarla pazarlık etmek çok kolaydı. Meşrutiyetin ilânı ile asırlarca sürmüş olan bu istismar kapısı kapanmış oldu. Milletvekilleri ıslahat teşebbüsünü ele almışlar ve yabancı devletlere müdahale kapısını kapatmışlardı. Bu kapanış büyük devletleri ve en önce de Rusya‟yı harekete geçirdi. (Uçarol 1985:298) Zayıf bir “Bulgaristan devletini kontrol altında tutarak Ege Denizi‟ne inmek isteyen ve İstanbul‟u serbest şehir yapmayı tasarlayan” Rusya, güya Avrupa iradesi, Hıristiyanlık vicdanı ve medenî dünyanın arzusu adına “suçlu Türk‟ü” cezalandırmak ve “zavallı Bulgar‟ı kurtarmak” misyonu ile harekete geçmesi üzerine tarihte “93 Harbi” diye anılan Osmanlı-Rus Harbi başladı. (Uçarol1985:267)Osmanlı-Rus Harbi devleti idare eden vükelânın zaafını, cahilliğini ve hamiyetsizliğini gösterdi. Savaşın arifesinde vükelâdan hiç biri, hatta serasker bile Osmanlı ordusunun mevcudunu bilmiyordu. 600.000 tahmin edilip tahsisat da ona göre istendiği halde, savaş başladıktan sonra orta da ancak 300.000 asker olduğu anlaşıldı. Meşrutiyetin ilânı ile istenilen bütün haklara sahip olan Hıristiyan tebaanın Rus orduları tarafından işgal edilen Osmanlı eyaletlerinde yaşayan Müslümanları öldürmeleri Osmanlıcılık ideolojisinin faydasız ve zararlı gösterilmesi hususundaki çalışmaları artırdı. Bu olaylar; Müslüman olmayan halkı, Müslüman halk ile eşit duruma getiren Kanun-u Esasiye ve Hıristiyan halka karşı kin ve intikam duyguları doğmasına sebep oldu. Osmanlı İmparatorluğu‟nda Meşrutiyetin ilân edilmesini Avrupa devlet adamları alaya aldılar ve o kadar küçümsediler ki Hıristiyanlar adına Osmanlı devletinden ıslahat istemeye devam ettiler. Çünkü Avrupa devletleri Paris Antlaşmasından beri Osmanlı İmparatorluğu‟ndaki siyasetlerini Hıristiyan tebaa lehine müdahale esasına dayandırmışlardı.( Adanır 2001:123) Meşrutî idarenin kurulması üzerine parlâmento ile muhatap olacaklarından, Enver Ziya Karal‟ın da belirttiği gibi “artık Hıristiyan tebaanın haklarını savunan avukat rolünü oynamayacaklar ve vekâlet ücreti alamayacaklardı ”, üstelik Osmanlı İmparatorluğu inhitat uçurumundan kurtulup kuvvetli bir hale de gelebilirdi. Kuvvetli bir Osmanlı İmparatorluğu ise hiçbir devletin işine gelmiyordu. (Akşin 1987:65) Osmanlı-Rus savaşı sonunda imzalanan Yeşilköy Antlaşması ile Bulgar Prensliği kuruldu. Eflak ve Buğdan birleştirilince Romanya Krallığı ortaya çıktı. Panslavizm‟in Balkanlarda öncüsü sayılan ve Napolyon devrinden beri Fransa hükûmeti tarafından emzirilen ve Rusya‟nın da yardımları ile isteklerini kolayca kabul ettirmiş olan Sırplar, tarihte ne zaman “Büyük” olmuşsa daima Makedonya‟ya konduğu için büyük olduğunu bildiğinden bütün gücünü Makedonya üzerinde topladı. “Büyük Sırbistan” ı kurmak amacıyla SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı: 14, Eylül 2017, s. 232-251 238 Mehibe Şahbaz önce Makedonya ve Arnavutluk‟a sahip olmayı, aynı ırktan olan ve aynı dili konuşan Karadağlılarla birleşmeyi, sonra da, Bosna-Hersek‟i, Hırvatistan‟ı ve Slovenya‟yı ele geçirmek istiyordu. Bu olanlardan en çok zarar görenler Balkanlarda yaşayan Türk‟ler oldu. Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan‟da yüz binlerce Türk büyük bir baskı ve zulüm altına alındı. Soykırımlar yapıldı. Türkler göçe zorlandı. 93 Harbi‟nde sadece Tuna Cephesinde yedi ay içinde 700.000 Türk öldü. Sağ kalabilenlerden bir kısmı çok kötü şartlar içinde muhacir oldu. Savaştan sonra iki yıl süren Rus işgali sırasında açlık, soğuk, salgın hastalık ve soykırım sebebiyle bazı bölgelerde ölüm oranı %50‟ye ulaştı. Bulgarlar ve Ruslar uğradıkları her yerde yıkılmadık tahrip edilmedik hiçbir şey bırakmadılar. (Uçarol1985:332) İktisaden çökertilen Türkler, kültürel bakımdan da çökertilmeye çalışıldı. Okullar meyhane yapıldı. Yeşilköy Antlaşması ile Balkanlarda dengenin bozulması ve “Şark Meselesi” inde Rusya‟nın üstün duruma geçmesi Avrupa‟daki diğer devletleri rahatsız etti. Bu rahatsızlık, Rusya‟nın başarısını minimum seviyeye indirebilmek için Berlin‟de bir kongre toplanmasına vesile oldu. Yeşilköy antlaşması sırasında karşısında sadece Rusya‟yı bulan Osmanlı Devleti, Berlin Kongresinde bütün Avrupa devletlerinin hedefi haline geldi. Bunun sonucu olarak bu kongre, Osmanlı Devleti‟nin paylaşılma pazarlığının yapıldığı bir toplantı halini aldı. Bismarck‟ın deyişiyle “Osmanlı bahçesinden olgun meyve koparmağa hepsi pek hevesli görünüyordu.” Berlin Antlaşması ile Padişahın elinden alınmamış birçok şeyler başkalarına ait bulunuyordu. (Armaoğlu1986:95) 7.Makedonya’nın Balkan Milletleri ( Bulgar, Sırp ve Yunanlılar )Açısından Önemi Balkanlar ve bilhassa Makedonya, Osmanlı İmparatorluğu‟nun iç ve dış siyasetinde özel bir yer tutuyor, Bulgar, Sırp ve Yunanlılar bakımından da büyük bir önem taşıyordu. Makedonya Meselesi‟nde şu iki olay önemli rol oynamıştı: Birincisi; 11 Mart 1870‟de Bulgarlara, İstanbul‟daki Fener Rum Patriği‟nden ayrılarak bağımsız ve milli bir kilise kurma hakkı verilmişti. (Akşin 1987:41) Bu hakkın verilmesi üzerine Balkanlarda büyük bir tedirginlik yaratmıştı. Rum ve Bulgar kiliseleri, Balkanlardaki Hıristiyanları etkileri altına alabilmek için birbirleriyle kanlı bir mücadeleye giriştiler. Sırplar ve Ulahlar da bu durum karşısında, milli kiliseler kurmak hevesine kapılarak faaliyetlere başladılar.(Arslan 2003: 21) Böylece dini ve milli anlaşmazlıklar Balkan meselesini daha da alevlendirmişti. İkincisi ise Yeşilköy Antlaşmasıyla Makedonya Bulgaristan‟a verilmişti. Daha sonrada Berlin Antlaşmasıyla da Makedonya Osmanlı İmparatorluğuna geri verildi. Bu olay Makedonya‟ya sahip olmak isteyen Bulgarları faaliyete geçirerek, 1890 yılında Sofya‟da, Merkezi Edirne-Makedonya Komitesi; 1893 yılında da Selânik‟te Makedonyalı Bulgarlar tarafından Makedonya Dahiliİhtilâl Teşkilâtını kurmalarına neden oldu. Komiteler, 1902‟de bağımsızlık mücadelesine başladılar ve Makedonya‟nın birçok yerinde karışıklıklar çıkardılar.(Tunaya 1952: 54) Makedonya Meselesi önceleri bir kilise meselesi olduğundan Ali Paşa bir ferman ile “Bulgar Eksarlığı” ilân edildi. (Tuğlacı 1984:105) Bu fermana göre Aynı vatanın çocukları arasında barış ve güveni sağlamak amacıyla Makedonya‟dakiler de dâhil olmak üzere “ayrı bir dini idare” meydana getirilmiştir. (Kocaoğlu1995:42) Fakat Bulgar ayaklanması, (İnalcık 1943:37) hemen arkasından Türk-Rus Harbi, yeni bir Bulgar Devleti‟nin kurulması ve bu devletin Doğu Rumeli‟deki istekleri, Makedonya‟daki kilise teşkilâtı meselesinin çözülmesine engel oldu. 1883‟te Bulgarlara Trakya ve Makedonya bölgelerinde okul teşkilâtı kurmak izni verilmiş bu izin 1891‟de daha da genişletilmiştir. Ancak çok talep gören ve aynı zamanda iyi organize edilmiş olan bu okullar eğitim ve öğretimi bırakıp çetecilik faaliyetleri ile uğraşmaya başlamışlardı. Çetelerin amacı, Avrupa‟nın dikkatini çekmek ve intikâm anarşisini Bulgar halkının içine SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı:14,Eylül 2017, s. 232-251 239 Makedonya Meselesi sokmaktı.(Temo1939:58) Bulgarlar sürekli olarak Osmanlı devletini Hıristiyan devletlerine şikayet ediyorlardı. Bu gözü dönmüş çeteler, Rumlara, Sırplara ve Rumenlere hücum ediyorlardı. Böylece “herkesin herkese karşı savaşı” başlamış oluyordu. Ancak buna engel olmaya Osmanlının gücü yetmiyordu. Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Ulahlar; Bulgaristan‟dan, Yunanistan‟dan ve Romanya‟dan gördükleri yardımlara güvenerek 93 Osmanlı-Rus Harbinden sonra bulundukları bölgelerde bağımsızlık hevesine kapılmışlardır. (Akşin 1987:41) Bahsi geçen memleketlerden gruplar halinde ihtilâl komiteleri, çeteleri Makedonya‟ya gelerek kendi hesaplarına teşkilâtlar kurmuş, iane namı altında vergiler toplamaya başlamışlardı. Bütün bu olanlar papaz ve daskal denilen öğretmenlerin yardımıyla yapılmaktaydı. İşte Makedonya meselesinin sebebi budur. Bir taraftan Rumlar, Bulgarları ve Ulahları Rumlaştırmaya çalışırken; Bulgarlar da bu bölgeyi sahiplenmeye çalışıyorlardı. Bu sebeplerden dolayıdır ki bölgede yangınlar, hayvan sürüleri ve insanlar telef olmaktaydı. Bu işlerde en önemli rolü Ortodoksluk üstlenmişti. Makedonya‟daki sonu gelmez karışıklıklar Almanlar tarafından Selanik-Manastır Demiryolunun yapımına girişilmesi ve Abdülhamid‟in Almanya‟ya sağladığı ekonomik menfaatler, Almanya karşısındaki Düvel-i Muazzama ‟ya şok etkisi yapmıştı.(Akşin 1987: 41)Makedonya meselesi Rumeli‟nin kaybına doğru yol almıştı. Makedonya‟nın her yanında, hemen hemen her gün, Bulgar, Rum ve hatta Sırp çeteleri ile onları izlemekle görevlendirilen Türk askeri kuvvetleri arasında çarpışmalar oluyordu. Bu gelişmeler sonucu, Bulgarlar kötü duruma düştüler ve feryad figana başladılar.(Alp 1988:81) Bulgarların kopardıkları bu gürültünün etkisi, Almanlar hariç bütün büyük devletleri harekete geçirmiş ve Makedonya‟daki ihtilâl ve isyanları, kan dökülmesini ileri sürerek, burada “Autonomic” “Muhtar ve Mümtaz” (özerk) idare kurulmasını istemişlerdir. İngiltere, Rusya‟nın Balkanları Türk hâkimiyetinden kurtarma çabalarına şiddetle karşı çıkmaktaydı. Çünkü Rusya, Balkan devletlerini hâkimiyeti altına almakla Akdeniz‟e ulaşacak ve İngiltere‟nin Hint deniz yolları güvenliği ve ticareti için olumsuz bir durum yaratacaktı. Bunun için İngiltere, Balkanlarda daha önce oluşturulan dengenin bozulmamasını istiyordu. İtalya, Arnavutluk ile Adriyatik Denizi‟nin doğu kıyılarını doğal bir yerleşme alanı ve Adriyatik Denizi‟ni de İtalya‟nın iç denizi olarak gördüğü için, bu bölgelerin öteki devletlerin nüfuzu altına girmesine taraftar değildi. Trablusgarp Vilayetini elde etmek başlıca hedeflerinden biri olduğu için 1911‟de Arnavutluk‟ta isyan çıkartarak Osmanlı Hükümeti‟ni uğraştırırken, 29 Eylül 1911‟de Trablusgarb‟a askeri hârekâta başladı.( Armaoğlu1986:78)Fransa Balkanlarda Panslavizm‟in öncülüğünü üstlenmiş, Napolyon devrinden beri Sırp Komitecilerini desteklemiştir. Rusya‟nın da desteği ile Sırbistan bağımsızlığını kazanmış ve sonrasında, büyük Sırbistan‟ı kurmak amacıyla, önce Makedonya ve Arnavutluk‟u ele geçirmek, aynı ırktan olan ve aynı dili konuşan Karadağlılarla birleştikten sonra Bosna-Hersek‟i, Hırvatistan‟ı ve Slovenya‟yı ele geçirmek istiyordu. Panslavizmin Bulgarlar; Makedonya, Trakya ve Dobruca‟nın tümünü elde etmeye ve böylelikle Yeşilköy antlaşmasında kurulması istenilen Bulgaristan‟ı kurmaya çalışıyordu. Yunanlılar Megola İdea tasarısının ilk hedefleri arasına giren Teselya, Epir ve Makedonya‟yı Yunanistan‟a katmak çabası içerisindeydiler. 1897‟de silaha sarılan Rumlar, bir ay içinde Osmanlı ordusu tarafından yenilmiş olmasına rağmen aynı amaç peşinde koştuğundan Girit ve Makedonya‟da kargaşalıklar çıkartıyorlardı.( Adanır 1975:19) Bu arada bütün bu çatışmaların tek muhatabı olan Osmanlı İmparatorluğu‟nun iç durumu çok karışıktı.(Ali Cevat 1960: 47) Çeşitli bölgelerde dili, dinî, içtimaî durumları ve gelenekleri ayrı topluluklar yaşamaktaydı. Bunları İmparatorluk bünyesinde bir arada tutan kuvvet, devletin sağlamış olduğu huzur ve barıştır. Bu ortam zayıfladığı ve kaybolmaya başladığı andan itibaren Osmanlı toplulukları imparatorluktan SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı: 14, Eylül 2017, s. 232-251 240 Mehibe Şahbaz ayrılmaya başlamışlardı. Osmanlı hükümeti yalnız Hıristiyan tebaasında değil, Müslüman tebaasının karşısında da sarsılmış oluyordu.(Sertoğlu 1963:87) 8.İttihat Terakki ve II. Meşrutiyetin İlanı Makedonya‟daki karışıklıklar sürüp giderken Meşrutiyet ilan edildi, bu sayede çöküşü durdurmak mümkün olabilirdi. Başarı kazanmış olan İttihatçılar, Meşrutiyetle Osmanlı Devleti‟ndeki bütün unsurların birbirlerine sarılacaklarını, milliyet davalarını bir kenara bırakacaklarını ve Avrupa‟nın Türkiye paylaşım planını suya düşüreceklerine inanıyorlardı. İttihatçılar Makedonya‟daki isyanların ve Arnavutluk‟taki ayaklanmaların temelinde Abdülhamid‟in istibdadının yatmakta olduğuna inanmaktaydılar. Onlar Meşrutiyet ilân edilir edilmez bütün milli ve dini ihtirasların son bulacağına, Osmanlılık adı altında (İddihad-ı Anâsır) gerçekleşecek ve Makedonya meselesi de kendiliğinden ortadan kalkacağı inancındaydılar. Ancak Makedonyalılar böyle düşünmüyordu. İttihatçıların güçlü ismi Cemal Paşa hatıralarında Makedonların ne düşündüklerini şöyle ifade etmektedir:“Biz Osmanlılık esaslarından bahsederken Bulgar ihtilâlcileri Makedonya’nın muhtariyeti fikirlerinden bir zerresini bile feda etmek istemiyorlardı”(Duru 1957:56) diyordu. Bizim meşrutiyetimiz onlar için ayrılış yollarının kavşağı oluyordu.(Ali Cevat 1960:48) Diğer taraftan, Osmanlı ülkesinde istediği gibi at koşturmaya alışkın şımarık emperyalizmin temsilcileri, İttihat ve Terakki‟nin bağımsızlık yönünde ki başarıları karşısında yeni önlemler almaya başladı. İttihatçılar Avrupa devletlerinin baskısına boyun eğmek istemiyordu. Fransız devrimlerinden gerçek anlamda etkilenen, Mithat Paşa‟nın taklitçileri olan İttihatçılar, Reşit, Fuat ve Ali Paşaların Osmanlıları tek bir siyasi millet halinde birleştirmek ülküsünü tekrar ele almışlardı. Bu yüzdendir ki milliyet ve ırk esasına göre, unvanlar altında birleşmelerin önüne geçilmeye çalışılmıştır. 1910 yılında çıkarılan kanuna göre Hıristiyanlar, orduda hizmet edebilecek, yabancılar ticaret vergisi vereceklerdi. Evkâf malları kaldırılacaktı. Kapitülasyonlar rejiminden kurtulabilmek ümidi bile besleniyordu. Her yerde devlet okulları açılacaktı. Böylece Patriklikler, o zamana kadar ki siyasi yetkilerini elden çıkarmış oluyordu. 3 Temmuz 1910 yılında çıkarılan “Rumeli‟de kâin münazaun-fih kilise ve mektepler hakkında” çıkarılan kanunla Makedonya‟daki çeşitli unsurlar arasındaki anlaşmazlıklar ortadan kaldırılarak, huzur temin edilmek istenmişti.(Mirliva Pertev 1927:66) Makedonya için hazırlanan bu kanun ile kilise ve mektepler yüzünden bir birleriyle boğuşmakta olan milletler arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesini duyan Abdülhamit “-Eyvah!.. Rumlarla Bulgarları birleştirdiler” diye hayıflanmıştı. İttihat ve Terakki‟nin kontrolündeki Osmanlı hükümeti tarafından sorunun çözülmesi sonucunda Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlılar arasında Balkan İttifakı kurulmuş ve böylece Osmanlıcılık Devletlerine tesir etmiş ardından Osmanlı kendisine yeni bir cephe açılmasını kolaylaştırmıştı. Meşrutiyet‟in ilânından sonra Balkanlardaki Avrupa devletlerinin koruyucu faaliyetlerinin sona ermiş olması ve Harekât Ordusu‟nun 31 Mart Olayını bastırması Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya‟da doğacak bir ihtilâli aniden önledi. Ancak bir müddet sonra 31 Mart Olayını bastırmakla güçlenen Türk ordusunu Meşrutiyet rejimi ile fikirlerde yarattığı değişiklik büyük devletleri ve küçük Balkan Hükümetlerini korkutmaya başladı. Bu kritik günlerde hiç yoktan bir de Arnavutluk ayaklanmaları ortaya çıktı.(Alpan1978:9) 1909, 1910, 1911 ve 1912 yıllarında çıkan Arnavutluk ayaklanmalarının Karadağlılarla çok sıkı ilişkileri vardı.(Karal 1995:322) Avusturya bir yandan Bosna-Hersek‟ten Selânik‟e kadar uzanan genişleme emellerine karşı, Sırbistan‟la Karadağ‟ı önemli bir engel olarak görüyordu. Bu sebepten dolayıdır ki Sırbistan üzerinden BosnaHersek‟i, Karadağ üzerinde de Arnavutluk‟u bir baskı aracı olarak kullanmak istiyordu. Merkezi Prizren olmak üzere bir Arnavutluk Birliği kurdular. (Tunca 1935:12)Birliğin amacı; Sırbistan SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı:14,Eylül 2017, s. 232-251 241 Makedonya Meselesi Karadağ ve Yunanistan‟a bırakılmış olan topraklardaki Arnavutlar‟ı millî bir birlik içinde toplamaktı. İkinci Meşrutiyet‟in ilânından hemen sonra, eşitlik esasına uyularak, yüzyıllarca Arnavutlar‟a verilmiş olan ayrıcalıklar birden bire kaldırıldı. Bu sebepten dolayıdır ki, ayaklanmalar başladı. Arnavutluk‟taki karışıklıklar Balkan savaşına kadar sürdü. Aynı zamanda Arnavutluğun kaybı Meşrutiyet‟in ümitlerini alıp götüren felâketlerin başlangıcı oldu. (Todorov1979:94) Osmanlı İmparatorluğu‟nun Balkanlarda yaptığı yeni düzenlemeler olumlu bazı sonuçlar sağladıysa da; din, mezheb ve ırk yüzünden toplumlar arası anlaşmazlıklar sürüyordu. Lâtin tipi parlementer rejimin getirdiği imkânlar içinde kopmalar, ayrılmalar başladı ve bunların çoğu kanlı ve kinli oldu. Bu olup bitenler Türk‟ün geçmişinde yoktu. Türk‟e karşı asıl hıncın sebebi, Türk‟ün kendisinden olmayanlara daima adaletli yaklaşımının onlarda aşağılık kompleksi yaratmasıdır. “Dünyada felaketler kadar milliyetçilik hislerini derleyip toplayan başka kuvvet olmadığından” bu felaketler ve İttihatçıların Rumeli‟yi Türkleştirme politikası, durumu büsbütün karıştırdı ve bu durum Balkan Savaşlarının önemli sebeplerinden biri oldu. (Sussheim 1942:576)Türkiye‟nin içinde bulunduğu zorluklar ve uğradığı yenilgiler şimdi diğer Balkan milletlerinde bağımsızlık umutlarını da kabartmıştı. (Uzunçarşılı 1955:206) Kendi sınırları dışındaki Hıristiyan kardeşlerinin kurtuluşunu uzun zamandan beri bekleyen ve Jön Türklerin programı ile tam bir endişeye kapılan Balkan devletleri, ortak bir düşmana karşı birleşmek için bu fırsatı değerlendirdiler. Öyle ki Yunanlılar ve Bulgarlar aralarındaki bin yıllık nefreti bir kenara attılar; Bulgarlar ve Sırplar Makedonya sorununda uzlaşmaya vardılar. Böylece Fransız ihtilâlinden beri fırsat bekleyen Balkanlılar geçmişte ve Meşrutiyet devrinde işlenen hatalardan da ders alarak fırsatı kaçırmadılar. Osmanlı devletine karşı hemen birleştiler. Aslında Balkan savaşı öncesinde, yüz bin civarında yetişmiş askerin terhis kararı, Osmanlı‟nın Balkan yarımadasında bir savaşa asla izin vermeyecekleri yönünde vaatleridir. Balkan ittifakının (Uzunçarşılı 1956: 103) Rusya‟nın teşvik ve tahrikleriyle yapıldığını anlayan, diğer büyük devletler, Balkanlarda bir kıyametin yakında kopmasına ve bunun sonunda Çarlık Rusya‟nın yüzyıllardan beri göz diktiği İstanbul Boğazına sahip olmasına ve neticede bir Avrupa savaşının meydana gelmesine mani olmak için çalışmaları Osmanlı Hükümetini inandırmıştır.(Atay 1969:41) Balkan savaşı yenilgisinde, Arnavutların ihanetlerinin önemli rol oynadığı görülür. İttihat ve Terakki, Osmanlı Devletinin Rumeli‟de kalabilmesinde Arnavut desteğinin önemini kavrayamamış ve akıllı davranarak onları “idare” edememiştir. Arnavutluk yangınına zemin hazırlayan İttihat ve Terakki‟nin bu yangın karşısında meclisteki ezici çoğunluğuna rağmen iktidarı bırakıvermesi de ayrı bir sorumsuzluk örneğidir. Arnavut hoşnutsuzluğunun sorumlusu İttihat ve Terakki olmakla birlikte son Arnavut ayaklanmasını kışkırtan Halâskâr Zabitan hareketinin de ayrıca sorumluluğu vardır. Atatürk‟ün dediği gibi “Türkiye‟deki eski zihniyetin çöküşü olan Balkan Harbi” sonunda “Makedonya Meselesi ”de sona ermiş oldu.Toplamı 69 bin kilometre kare olan Makedonya‟nın 34 bin kilometre karesi Yunanistan‟a (Ege Makedonyası), 27 bin kilometre karesi Yugoslavya‟ya (Vardar Makedonyası) ve 8 bin kilometrekaresi ise Bulgaristan‟a bırakılmıştır. Savaş sonunda, Arnavutluk istediği tüm toprakları alamamasına rağmen bağımsız bir devlet oluyordu. Bulgaristan Topraklarını yüzde 30 oranında genişletilerek, Ege‟ye çıkmıştı. Sırbistan topraklarını yüzde 82 ye, nüfusu da yüzde elliden fazla artmıştı. Yunanistan ise Karadağ‟da önemli kazançlar elde etmişlerdi. Zarar gören yalnızca Osmanlı devletiydi. İmparatorluğun Avrupa‟daki topraklarının yüzde 83‟ünü nüfusunun yüzde 69‟unu ve ayrıca her yıl İstanbul‟a akan gelir ve ürünü kaybetmiş bulunuyordu. Balkanlı müttefikler çok karlı çıkmışlardı ama düş kırıklıkları ve kendi aralarındaki rekabetleri hala devam ediyordu. (Karal1995:72) Şayet Jön SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı: 14, Eylül 2017, s. 232-251 242 Mehibe Şahbaz Türkler, gerçekten birlik ve ilerlemeyi sağlamak için beş-altı yıllık bir barış süreci yakalayabilselerdi, belki de Osmanlı Devleti askerî bakımdan yeniden karşı konulmaz bir güç haline gelebilirdi. Osmanlı İmparatorluğu II. Meşrutiyet, İmparatorluğu çökmekten ve parçalanmaktan kurtarmak için ilan etmişti. Fakat aksine bu parçalanmayı hızlandırmaktan başka bir işe yaramadı. Mükrimin Halil Yinanç‟ın dediği gibi “Türkün tarihinde en büyük kaybı Rumeli‟dir.”ve böylede oldu. Balkan Savaşlarının hemen ardından Birinci Dünya Savaşı başladı. Birinci Dünya Harbi sırasında Makedonya, Romanya ve Galiçya cephelerinde yine Mehmetçik kan döktü. 8.1. İkinci Meşrutiyet’in Makedonya’ya Etkileri Meşrutiyetçilerin istibdat yönetimine yönelttikleri önemli suçlamalardan biri de, devletin şerefini ve ülkesini gerektiği gibi koruyamamasıydı. Hürriyetin ilânı ile Makedonya‟da çeteciliğin yatışması üzerine, Reval‟de Makedonya için öngörülen teklifler geri alındı. Makedonya‟da jandarma subayı bulunduran devletler de bu güçlerini geri çekmeye başladılar. Kapitilasyonların kaldırılması dahi söz konusu edildi.(Hamza 1991:47)Meşrutiyetçiler için bu gelişmeler büyük bir başarı sayılıyordu. Ancak, Ekim başlarında iyimser hava değişmeye başladı.(Akşin 1987:9) Reval kararlarının kabul edilmesi için “Bab-ı âli” „ye sürekli baskı yapıldı. Rokova köyünün Bulgar, Iskoçvir, Puluk köylerinin de Yunan eşkıyaları tarafından yakılması ve buralardaki halkın önemli bir kısmının öldürülmesi, Avrupa basınına ve Balkan Komitesine, Bab-ı Ali‟ye karşı yeni suçlamalar getirilmesine neden oldu. Osmanlı Hükümeti; Rum ve Bulgar çetelerine karşı harekete geçmek istediyse de durum İngiliz Avam Kamarasından, Fransız Parlamentosuna kadar uzandı. Abdülhamid ve Bab-ı Ali ne yapacağını şaşırmıştı. Almanya İmparatoru İkinci Vilhelm‟in teşvikiyle ve tavsiyeleriyle bu mesele de Avusturya ile Rusya arasındaki rekabetten yararlanma yolu tutuldu. Rumeli artık gidiyordu.(Alpan 1978:9) Çünkü Makedonya‟da kurulacak olan özel ve ayrı bir idare, Arnavutluk‟u (Yanya, Kosova ve İşkodra‟yı) da Osmanlı saltanatının merkezinden büsbütün ayırıyordu. Bu durumda da Avusturya tabiatıyla sürüden ayrılan bu kuzuyu ilk fırsatta yutmaya çalışacaktı. Asıl mesele Makedonyalıkta kalmıyordu. Osmanlı Devleti‟nin Avrupa‟dan çıkarılmasına doğru gidiyordu.(Uzer 1979:87)Avrupa devletlerinin açgözlülükleri yüzünden demokrasinin gelişimi kısa zamanda önlenmişti. Öyleki bu devletler demokratik ve meşruti Genç Türk topraklarına Abdülhamid‟in istibdat yönetimindeki topraklarına olduğu gibi hırsla gözlerini dikmişlerdi. Meşrutiyetin ilânı edilmesi ile istedikleri Hürriyet verilmişti. Ancak, ihtilâl fikirlerinin öncüsü olmak isteyen Fransa ve Balkanları himayesi altında tutmak ve buraları Osmanlı topraklarından ayırmak isteyen Rusya ve Rusya‟nın buralarda egemen olmasını istemeyen İngiltere ve Avusturya-Macaristan‟ın teşvik ve tahrikleri buralarda yaşayan halktan bazı kişilerin haydutluğa başlamasına neden olmuştu. Mesele Osmanlı Devleti‟nin olmasına karşın, zayıf olan devlet, dış müdahaleleri önleyememekte ve Avrupalı devletler, XIX. yüzyılda olduğu gibi diğer yerlerde yaptıkları paylaşımı, Osmanlı topraklarında‟ da yapmak istediler. (Özkaya 1990:171) İsteklerini tatbik etmek için sahasına koymak için seçim kampanyası sürdürülürken İstanbul‟daki geçici iktidar boşluğundan yararlanıp Osmanlıların hemen karşılık veremeyeceği inancıyla darbelerini vurdular.(Shaw 1992:334) Yeni rejim ilk büyük buhranı 1908 yılında yaşadı. Osmanlı Devleti‟ne bağlı bir prenslik olan Bulgaristan‟ın “Kapı Kethüdası” (Temsilcisi) Geşof 12 Eylül 1908‟de bütün yabancı elçilerin çağrıldıkları bir ziyafete çağrılmamasını bahane ederek İstanbul‟dan ayrıldı.15 Eylül‟de Rumeli demiryollarında grev çıktığında, Bulgarlar bunlara el koydular.(Bayur 1940:245) Bulgaristan 5 Ekim 1908‟de aldığı bağımsızlık kararını Prens Ferdinand imzalı bir telgrafla Osmanlı devletine bildirdi.(Aktar SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı:14,Eylül 2017, s. 232-251 243 Makedonya Meselesi 1989:16) 7 Ekim‟de Kâmil Paşa eyaletlere telgraflar çekerek, imparatorluk sınırları içinde yaşayan Bulgarlara karşı şiddet gösterilmemesini ve sınırda hadise çıkarılmamasını emretti. 6 Ekim‟ tarihine gelindiğinde Avusturya-Macaristan hükümeti Berlin Kongresi‟nde yönetilmek üzere kendisine verilen, ama hukuken Osmanlı egemenliği altındaki Bosna-Hersek‟i ilhak etti.(Iorga,1948:634) Bu olay üzerine Bab-ı âli büyük devletlere protesto telgrafı çekerek, bir konferans toplanmasını ve Türkiye‟nin çıkarlarının korunmasını istedi.(Nur,1967:278) Bu ilhak henüz perde arkasında görev yapan İttihat ve Terakki Cemiyeti‟ni bir “protesto mitingi” yapmaya itti.(Feroz1971:50) Balkan krizi durumdan memnun olmayanlara yeni rejime saldırma imkanını yaratmıştı. İlk tepki dinsel bir biçimde ortaya çıktı. Kör Ali diye bilinen Hoca‟nın başkanlığında bir Ramazan kalabalığı Saraya yürüdü. Meşrutiyetin kaldırılarak, Şeriat‟ın geri getirilmesini istediler. Bu hareketin benzeri Makedonya‟da da görüldü. (Akşin 1987:98) İstanbul‟da dinsel bağnazlıkla istibdatçıların birlikte hareket etmesi askerler arasında bazı hadiselerin çıkmasına neden oldu. Kente bir komedi kumpanyası gelmiş, kahvede oynuyordu. Erlerin tiyatroya gitmesi yasaklanmıştı. Pirleve ve Koçova askerlerinden bazıları tiyatroda subaylarının bulunduğunu öğrenince, bunu haksız bularak kavga çıkardılar. Subaylar onları püskürtüler. Ertesi gün sorumluların yakalanmasına karşı çıkılınca, kışla süvarilerce çevrildi. Asker teslim olmayınca çatışma başladı. (Akşin 1987: 98) Kısacası Meşrutiyetin gelmesi ülkenin her tarafında olduğu gibi Makedonya‟da da bazı yönlerden tedirginliğe yol açmış oldu. 8.2. Makedonya’da ki Örgütlerin Yapılanmaları XIX. yüzyılın sonlarında Makedonya‟da farklı milletlerin ve farklı çıkarların olması Makedonya sorununa farklı çözüm arayışlarını doğurmuştur. Bunun yanı sıra aynı ulustan olmasına rağmen farklı çözüm önerileri ortaya atılmıştır. Makedonya‟daki çözüm arayışları farklı örgütlerin doğmasına neden olmuştur. 8.2.1. Balkan Komiteciliğinin Türk Örgütlerine Etkisi 1878 den Balkan Savaşlarının sonuna kadar Osmanlı Avrupa‟sında fışkırır gibi ortaya çıkan komite ve çetelerin Türk toplumu üzerinde etkisi çok büyük olmuştur. Türk komitelerinin örgütlenmeleri ve yeminleri Balkanlıdır.( Altıntaş 2005:87) Yemin töreni Meşrutiyet ilan edildikten sonra bile aynıdır. İttihat ve Terakki her zaman bir “komite” İttihatçılar da “komiteci” olarak kabul edilmişlerdir. İttihatçılara başta Masonluk etki etmiştir. Ayrıca Jön Türkler Localarda yetişmişlerdir. Masonluğun yanı sıra bazı tarikatların da (Mevlevilik, Bektaşilik, Melamilik) gibi Jön Türkler üzerinde etkisi vardır. (Tunaya 1952: 524) 8.2.2. Makedonlar-Bulgarlar Balkanlardaki, Balkanlılaşmanın simgesi komiteler ve çeteler olmuştur. Bilhassa Makedonyalılar bu tür savaşlarda uzmanlaşmışlardı. Öyleki Makedonya Osmanlı Avrupa‟sındaki Filistin‟di. Rumeli‟nin vaat edilmiş toprağı üzerindeki istekler çok yönlüydü.(Tunaya 1952:517)Osmanlılar ülkelerinin bu parçasını elden çıkarmak istemiyorlardı. Bu yüzdendir ki Makedonya denmesini istemiyorlardı. Bu toprakların adı Rumeli idi. Makedonyalıların en önemli örgütü olan “Makedonya-Edirne İhtilal İç Örgütü” 1893‟de Selânik‟te kurulmuştur. Örgütün kısa adı V M R O‟dur, bu iç örgüt yalnızca Makedonya‟nın coğrafi ve etnik sınırları içinde çalışmaktadır. Bu örgütün programına göre, bağımsız Makedonya ülküsüne sahip her Makedonyalı V M R O‟ya üye olabilirdi. Bu İç örgüt, Makedonya‟yı sekiz sancağa ayırıyordu. (Selânik, Manastır, Serez, Drama, Usturumca, Melnik, Edirne gibi) Her sancakta ikişer kazaya ayrılmıştır. Her Sancakda ve Kaza‟da birer yerel komite SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı: 14, Eylül 2017, s. 232-251 244 Mehibe Şahbaz bulunmaktadır. Bunlar halkın eğitimi ve propaganda işleri alanında bağımsız hareket etmektedirler. Ayrıca her Sancak‟ta parasal durumu, kongreye delege seçimini, esirleri, Osmanlı memurlarını gözlemek ve denetlemekle görevlendirilmiş üçer kişilik denetim kurulları da vardır. Komitenin sürekliliğini sağlayan ilginç olay edilen yemindir. (Kurat 1953:255) Üye adayı köy papazının hazır bulunduğu törende İncil, istavroz, tabanca ve hançer üzerine yemin etmekle ihtilal uğruna en ağır özverilerde bulunacağına, her türlü cezaya boyun eğerek kabul etmiş oluyordu. Mürszteg Programı başarılı olamamıştı, bu vilayetlerin bağımsızlığı elde edilinceye kadar kavga sürecek ve Edirne‟nin ıslahat programı dışında tutulması protesto edilecektir. Çeteciliğin faydasızlığı anlaşılmış bu yüzdendir ki çeteler yerine “muallimler” bulundurulmuştur. Çeteler yalnız silahlı propagandalara karşı kullanılacaktır. 1908 yılında Bulgarların çetecilik politikasında iki önemli değişiklik olmuştur. İlk olarak “Bulgar Meşrutiyet Kulüpleri” adıyla anılan örgütün tedhişçi kuruluşların yerini aldığı ilân edilecektir. Osmanlı basını bu örgütü kamuoyuna “Kanun-ı Esasi Kulüpleri” olarak tanıtmıştır. Bu örgüt gerçekte “Makedonya Merkez Örgütü”‟nün takma adıydı. Tamamen ihtilalci ve ayrılıkçı bir örgüttü. 1909 yılında kurulan “Federalist Bulgar Fırkası”‟da aynı özelliklere sahipti.(Tunaya 1952:519) Genç Türk harekatının başarılı olmasından sonra “Makedonya Halk Federatif Partisi” üyelerinden YaneSandanski, Hristo Cernopeev, DobriDaskolav, DimitarVlahov ve Hristo Yankov özel bir parti teşkil kurarak, o zamanki Osmanlı toplumunun daha doğrusu Türkiye‟nin demokratif ve federatif düzende kurulması için örgütlendiler.(Vasılyeviç1993:1234) Genç Türk Harekatı ilk zamanlarda kendilerini liberal olarak gösterdiler. Birçok halka geniş özgürlük ve milli hakların eşit temin edilmesinde hazırlık oluşturdular. Modernleşen ve yeniden örgütlendirilen federatif bir Türkiye‟de, eşitsel haklara dayanarak, Makedon birliğini kurmak ve böylece tüm Makedon ülkelerini koparılmamış olarak, Türkiye devleti dâhilinde bir bütünsel Makedon devletinin var olması şarttı. Makedoncu devrimci örgüt, Türkiye‟nin ilerici kuvvetleriyle birlikte, Makedonya‟nın bütünlüğünü korumak maksadıyla kurdukları partinin reislerinden olan DimitarVlahov, Osmanlı Parlamentosunda mebus oldu. Bunların amacı reformlaşan Türkiye‟de siyasi bütünlüğü korumaktı. Halk federatif Partisi‟nin Temmuz Manifestosunda: “Yurttaşlarımız!..Artık şimdi sizler yalnız değilsiniz... diğer millet ve halkların yardımıyla, tamamıyla özgürlüğümüze kavuşacağız! Bulgaristan‟ın resmi mahfillerinden gelebilecek suçlu ajitasyonlara kapılmayınız, Türk milletiyle birlikte yürüttüğünüz savaşta hiç bir yana sapmayınız.”(Vasılyeviç 1993:1237) diye sesleniyordu. Bu siyasal ve ideolojik görüşlere karşı gelenler Büyük Bulgarcı ve Büyük Yunancı elemanlardı. Makedonlar arasındaki iki legal örgütten birisi Meşruti idareye taraftar olan Halk Federatif Partisi ile Meşruti idareye karşı olan Konstitüsyon Kulüplerdi. İkinci örgüt ilkini şu şekilde eleştiriyordu: Genç Türklerle birleşerek Makedon Milliyetini yok etmek istiyordu. Bu iddiada bulunan Konstitüsyon Kulüpleri Bulgar hükümetinin etkisi altında, Makedon Milletinin aleyhine çalışmaktaydılar. Sultan Abdülhamid‟in tahttan indirilmesi üzerine, İttihatçıların yanına giden Halk Federatif Partisi temsilcileri “Makedonya için özel bir öz yönetimsel birliğin kurulmasını” istediler.(Sedes 1936:9) Ancak Osmanlı Devleti bu tür tekliflere karşı çıktı. Dahası Bulgar sarayının hafiyeleri de bu istekleri baltalamaya çalıştı. Öte yandan Türkiye‟nin içerisinde de karşı çıkan guruplar vardı. Bütün bu olumsuzluklar sonunda İttihatçılar ile Halk Federatif Partisinin ilişkileri kesildi. 1910 yılında da bu parti kapatıldı. Daha sonraki yıllarda aynı akıbete İttihat ve Terakki Partisi de uğradı. Mustafa Kemal ile Türk Milletine yeni ufuklar açılırken Makedon milleti Balkan ve I Dünya harbinden sonra üç kısma parçalandı. Ancak Federatif Yugoslavya‟da, Vardar Makedonya‟sı Halk Federatif Partisinin birçok tezlerini gerçekleştirdi.(Vasılyeviç 1993:1238) SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı:14,Eylül 2017, s. 232-251 245 Makedonya Meselesi 8.2.3. Sırplar ve Örgütleri Sırplara ve Karadağlılara Berlin antlaşmasıyla bağımsızlık verilmişse de Sırplar siyasal, sosyal ve kültürel isteklerde bulunmaya başlamışlardır. Sırplar kendilerine Sırp denilmesi, Rum Patrikhanesine tanınmış imtiyazların Sırp Metropolitlerine de tanınmasını, Debre Sırplarına metropolit seçme hakkının tanınmasını, halka köy okullarında Sırp ya da Bulgar öğretmen tercih hakkının verilmesini istiyorlardı.(Tunaya 1952:544) 8.2.4. Museviler ve Örgütleri Bağımsız bir Yahudi Devletinin nerede kurulacağı tartışılırken Balkanlar (Makedonya) önerisi de ileri sürülmüş ise de kabul edilmemiştir. Hz. İbrahim‟in kavmine vaat ettiği topraklarda kurulması ideolojisi ve ürettiği politikanın adı Siyonizm‟dir. Bu devletin kurulacağı olan yer Filistin‟di ve Osmanlı ülkesinin bir parçasıydı. (Özkaya 1990:74) 9. İkinci Meşrutiyet Sonrasında Makedonya’da Çıkan İsyanlar Osmanlı Devleti‟nde aşiret hayatı yaşayan bölgelerde isyanların çıkması “umur-u adiyeden” sayılırdı. Meşrutiyetin ilânı ile bu isyanların artması bekleniliyordu. Ancak o güne değin mutlakıyet hükümleri, buralarda “idâre-i maslahat” ilkesini uygulamış vergi ve askerlikle ilgili kanunlar gerektiği gibi uygulanmamıştı. İttihat ve Terakki‟nin çağdaş bir yönetim kurmak istemesi, isyanı davet edici bir durum oluşturuyordu. Meşrutiyetin Osmanlı Devleti‟nde başarılı olmasını istemeyen devletler de isyanları tahrik ediyordu. Bu tür sebeplerden dolayı Makedonya‟daki bu sonu gelmez karışıklıklar ortaya çıkmış Bulgaristan bağımsız hale gelmiştir. Balkanlar‟a Berlin Kongresi ile yerleşen ve 2. Abdülhamid dönemi boyunca süren karışıklıklar, 1908 Meşrutiyeti‟nin verdiği yeni haklardan yararlanan Balkan Devletleri‟nin girişimleri sonucu 1912‟de Balkan Savaşı ile noktalanmıştır.(Özkaya 1990:74) Yunanlılar, belli bir fikrin hırsıyla dolu olduklarından için Helenizm için heyecanlanmaktaydılar. Makedonya‟da Sırplar ile Makedonya‟daki Slavların kavgaları aralıksız olarak devam ediyor ve silahlanıyorlardı. Ulahlar ‟da bir devlet kurmak istiyorlardı. (Özkaya 1990:75) İkinci Meşrutiyet‟in ilâanından sonra Rumeli‟de bağımsızlık hareketlerinin hızlanmasının sebeplerinden biri de İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarının Osmanlıcı olmalarıdır. İttihatçıların bu yoldaki en mühim faaliyetleri meşhur “Rumeli‟de kâin münazaun-fih kilise ve mektepler hakkında” çıkarılan kanundur. 3 Temmuz 1910 yılında çıkarılan bu kanunla Makedonya‟daki çeşitli unsurlar arasında ki anlaşmazlıklar ortadan kaldırılarak, huzur ortamı temin edilmek istenmiştir. Hâlbuki Bulgar kilisesinin Rum-Ortodoks kilisesinden ayrıldığı tarihten beri Makedonya‟da birçok kiliseyle mekteplerin kime ait olduğu meselesinden dolayı Rumlarla Bulgar‟lar arasındaki anlaşmazlıklar çözülemiyordu. Hatta 2. Abdülhamid bu anlaşmazlığı olabildiğince körüklemiş, böylece de kendi aralarında kavgaları bir türlü bitmeyen Bulgar, Yunan ve Sırplar Osmanlı yerine kendileriyle uğraşmışlardır. Fakat adı geçen kanunla ihtilaflı kiliselerle mekteplerin hangi unsura ait olacağı nüfuslarına göre belirlenmiştir. Böylece de aralarındaki anlaşmazlığın İttihat ve Terakki‟nin denetimindeki Osmanlı Hükümeti tarafından çözülmesinin sonucunda Bulgarlar Yunanlılar ve Sırplar aralarında Balkan İttifakı‟nı kurmuşlar (Danişmend 1972:383) ve müşterek cephe oluşturarak Osmanlı‟ya karşı savaş açmışlardır. Kiliseler meselesinin çözülmesi uzun zamandır Osmanlıya karşı savaş hazırlığı içerisinde olan kavimlerin işini kolaylaştırmıştır.(Andonyan1975:33) Osmanlıcılık, (İttihadı anasır) cepheye etki ederek kendimize yeni bir cephe açılmasını (Yetiş 1989:57) sağlamıştır. 1908 Meşrutiyet‟i kadar büyük ümitler doğurmuş ve bu ümitleri kısa sürede boşa çıkarmış bir SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı: 14, Eylül 2017, s. 232-251 246 Mehibe Şahbaz hareket dünya‟da çok az görülmüştür. Hürriyetin gelmesi, Sansürün kalkması, jurnal ve hafiye teşkilâtının kaldırılması, siyasi af gibi hususlar geleceğe güvenle bakabilmek, ilk önceleri gerek Türkler gerekse diğer cemaatler arasında sevinç yaratmıştı. Ancak, Bulgarlar ve Makedonya Komitesi, meşrutiyetin sağladığı Müslüman-Hıristiyan eşitliği sayesinde ilerleyeceklerini, Bulgarlar Makedonya‟da çoğunlukta olduğu için kendilerine muhtariyet verileceğini düşünmekteydiler. Rum ve Ermeniler de bu sistemin sayesinde daha çabuk zenginleşeceklerini, Ege kıyılarında ve Doğu Anadolu‟da ilerisi için muhtariyetler elde edeceklerini, ya da yeni topraklar kazanacaklarını umut etmekteydiler.(Özkaya 1990:75) Ancak; İttihat ve Terakki tek parti olarak seçimlere katılmış verdiği sözlerin çoğunu yerine getirememiştir. Üstelik siyasi hayatta da bir varlık gösterememişlerdir. Bunun sonucunda hükümet ve cemiyet anlaşmazlıkları ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu olaylar halka da yansımıştır. İttihat ve Terakki dış siyasette de başarılı olamadı. Almanya‟ya yaklaşımı üçlü itilafı karşısına almasına sebep oldu. Sonuç olarak İkinci Meşrutiyet bu sebeplerden dolayı başarılı olamadı. Meşrutiyet‟ten sonra ittihat ve Terakki‟nin tuttuğu yol, dahili ve dış siyasette Avrupa hükümetlerini tatmin eder durumda olmadığı için Osmanlıya karşı tekrar gizli müzakerelere başlanmıştı. 24 Ekim 1909‟da Rus Çarı ile İtalya Kıralı arasında Boğazlar ve Trablusgarp hakkında bir antlaşma imzalandı.1909 Aralık ayında da Rusya ile Bulgaristan arasında gizli bir anlaşma yapıldı. Aynı yıl içerisinde Avusturya ile İtalya Türkiye aleyhine müzakereler cereyan etti.(Kuran 1945:259) İttihatçılar nazarında Bulgarlar, Sırplar, Rum ve Ermeniler memleket düşmanı kabul edilirken, Arap, Arnavut ve Kürtler vatan haini idiler. Muhalefet eden Türkler ise para ile satılmış birer meta‟dan başka bir şey değillerdi.(Kuran 1956:262) İttihat ve Terakki‟nin başarısızlıkları isyanlara sebep oldu. 247 SONUÇ Osmanlı Devleti, Marmara Denizi‟nin doğusunda ve batısında yani Asya ile Avrupa‟da büyümüştür. Devlet hem Anadolu hem Rumeli devletidir. Anadolu‟da başkent Bursa, Rumeli‟de Edirne‟dir. İstanbul‟un fethi ile tabiî başkentine kavuşan ve İmparatorluk haline gelen Osmanlı İmparatorluğunun dengesi doğuda Anadolu, batıda Rumeli, orta yerde başkent İstanbul üzerine oturmuştur. Bu kanatlardan birinin kopması, devletin tüm dengesinin alt üst olması ve İmparatorluğun yıkılması demektir. XIX. yüzyıl başlarına kadar Osmanlı yönetimi altında yaşayan tebaa, huzur ve refah içinde bir dönem yaşanmaktaydı. Ancak Avrupa‟da her alanda gerçekleşen yenilik hareketleri, sanayileşme ve yeni ülkelerin keşfi ile gelen zenginlikler, toplum yapısında ki sosyal değişmeleri hızlandırdı. Özelliklede 1789 Fransa İhtilâli dünyanın sosyal, siyasî ve idari yapısında köklü değişikliklere yol açtı. Rumeli‟nin huzur ve güven dönemi Avrupa‟nın sosyal ve ekonomik yapısının değişmesiyle birlikte bozulmaya başlamıştı. Bu değişikliklere ayak uyduramayan Osmanlı İmparatorluğu‟nda ki iktisadî ve politik pozisyonu ele geçirmek isteyen büyük devletler kendi aralarında bir sömürge yarışına giriştiler. Bu yarışta Osmanlı Devleti ve Balkanlar büyük bir önem kazandı. Bu arada Osmanlı‟nın Avrupa‟daki arta kalan topraklarına sürekli saldırılar başladı. Savunmasız bir durumda olan Türk halkının kendilerini koruma gayretlerinden başka düşünceleri yoktur. Hükümeti temsil eden ordunun savaşı ise Rumeli‟yi muhafaza etmek çabasıdır. Karşı hareketlerin tamamı evvela fikirlerde beliren ve bir taraftan dış faktörlerle, diğer taraftan iç etkenlerle güçlenen nasyonalist SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı:14,Eylül 2017, s. 232-251 Makedonya Meselesi akımlar ve toprak davasıdır. Makedonya‟nın önce muhtariyetini sonra ilhâkını düşünen Bulgar çetelerinin en güçlü ve en hareketli unsur olduğunu gören diğer Makedonya halkları da aynı yola girmişlerdir. Yunan hükümetinden aleni yardım alan Rum çeteleri, Ruslardan yardım gören Sırp çeteleri, Arnavutlar, Romanya‟nın moral desteğinden yararlanan Ulah‟lar, Makedonya kazanında kaynamaya başladılar. Kesin zafere ulaşmak için, öncelikli olarak Osmanlı hükümetini iyice zayıflatmak gerekiyordu. Osmanlı Hükümeti ise sadece Rumeli‟de değil, bütün Osmanlı ülkesinde, kağıt üzerinde bir hâkim olacaktı. Ancak dış güçler de kendi aralarında uyuşamadıkları için işler daha da karmaşık bir hale geldi. Büyük devletlerin Makedonya‟da nüfuz sahalarını genişletmek için yaptıkları bu girişimler Makedonya meselesine bir çözüm getirmekten çok uzaktı. Büyük devletlerin yayılmalarını sağlayıcı ideolojik bu akımlar Balkanları bir Babil kulesine çevirmişti. Ancak Osmanlı yönetime saldıranlar kendi haritalarını kendileri çizdikleri için aralarında bir anlaşmaya varmak imkânsız olmuştur. “Şark Meselesi” ni gündeme getiren devletler, Osmanlı İmparatorluğu‟nu parçalamış, Balkanları “Balkanlaştırmış” Orta Doğuyu “Lübnanlaştırmış” , Kafkasya‟yı da kanlı bıçaklı bir duruma getirmiştir. Dün Emperyalist devletlerin Balkanlarda oynadığı bu oyun bugün Ortadoğu‟da oynanmaktadır. Ortadoğu‟yu dünya coğrafyasının en karmaşık ve en sorunlu bölgelerinden biri haline getirmişlerdir. Bu engelin bertaraf edilmesi için teknolojinin ve ekonominin bütün imkânlarından faydalanılarak ülkemiz üzerinde her defasında yeni oyunlar oynanmaktadır. Ülkemizde uzun zamandır dış güçlerin teşvik ve tahrikiyle gündemde tutulan mezhep ve ırk farklılıkları, Ermenistan ve Kürdistan hayalleri, Suriye, Yunanistan, Irak ve İran‟ın tavırları, Körfez krizi, Kıbrıs sorunu, Bosna-Hersek, Arnavutluk‟taki kargaşa ve Azerbaycan‟daki Ermeni işgali gibi olaylar bilhassa son günlerdeki diyalog arayışları, Demokrasi söylemleri, Arap Baharı gibi söylemler Balkanlarda oynanan oyunun devamından başka bir şey değildir. KAYNAKLAR Adanır, Fikret (1975). “Makedonya Sorunu ve Dimitar Vlahof‟un Anılarında II. Meşrutiyet”, Birikim Neş.No.9, s.14-26 Adanır, Fikret (2001). Makedonya Sorunu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Akşin, Sina (1987). Jön Türkler ve İttihat Terakki, İstanbul: İmge Kitabevi Yayınları. Aktar, Yücel (1989) “Demokratikleşme Sürecindeki Osmanlı İmparatorluğu‟nun Anatomik Yapısı (1908-1918)” Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildirileri, 3-11. Ali Cevat (1960). 2. Meşrutiyetin İlânı ve Otuz Bir Mart Hadisesi-2.Abdulhamidin Son Mabeyin Baş Katibi Ali Cevat Bey’in Fezlekesi.(Yay. Haz. Faik Reşit Unat). Ankara: Türk Tarih Kurumu. Alp, İlker (1988). “Bulgaristan‟ın Emperyalist Politikasında Yeni Bir Adım”, Türk Dünyası Araştırmaları, Ekim-88, S. 56, 80-92. Alpan, Necip (1978). Prizren Birliği ve Arnavutlar, Ankara: Çağdaş Basım Evi. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı: 14, Eylül 2017, s. 232-251 248 Mehibe Şahbaz Altıntaş, Ahmet ( 2005).“Makedonya Sorunu ve Çete Faaliyetleri”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. VII, S.2. s.75-99. Andonyan, Aram. (1975). Balkan Harbi Tarihi.İstanbul. Armaoğlu, Fahir (1986). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları. Arslan, Ali (2003). “Makedonya‟da Rum-Ulah Çatışması”, İstanbul Üniversitesi Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Dergisi, S. 4,s.1-25. Atay, Falih Rıfkı(1969). Çankaya.İstanbul: Doğan Kardeş Matbaacılık Basımevi. Aydemir, Şevket Süreyya (1992). Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa C.1, 1860-1908, İstanbul: Remzi Kitabevi. Bayraktar, Kaya (2014). “Makedonya Sorunu ve Avrupa Müdahalesi 1902-1905”, Bilig, S. 69,s.1-26. Bayur, Yusuf Hikmet(1940). Türk İnkılap Tarihi.C.1.İstanbul:Türk Tarih Kurumu. Çayırlı, Necati (1997). İzmir Basınında Makedonya Meselesi (1908-1914),S.31-32,Vardar Dergisi, Üsküp/Makedonya. Danişmend, İsmail Hami (1961). 31 Mart Vakıası. İstanbul: İstanbul Kitabevi. Duru, Kâzım Nami (1957). İttihat ve Terakki Hatırâlarım, İstanbul: Sucuoğlu Matbası. Feroz, Ahmet (1971). İttihat ve Terakki (1908-1914) Jön Türkler, (Çev. Nuran Ülken). İstanbul: Türk Tarih Kurumu. Hamza, Yusuf (1991). “1908-1912 Yılları arasında Makedonya‟da Kurulan Ayrılıkçı Örgütler ve Osmanlı, Balkan ve Doğu Federasyonu-Konfederasyonu Kurma İddiası” Türk Dünyası Araştırmaları, Aralık 91, S. 75, İstanbul. Iorga, N (1948). Osmanlı Tarihi Cilt V, (1774-1912).(Çev. Bekir Sıtkı Baykal). Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları. İbrahim (1939). İttihad ve Terakki Cemiyetinin Teşekkülü ve Hıdematı Vataniye ve Inkılâbı Millîye Dair Hatıratım. Romanya-Mecidiye. İnalcık, Halil (1943). Tanzimat ve Bulgar Meselesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. Kabasakal, Yaşar, Raif Hüseyin (1981). Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri Balkan Harbi (1912-1913)C.III. , 1.inci Kısım, Garb Ordusu Yunan Cephesi Harekâtı. Ankara: Genellkurmay Askerî Tarih Ve Stratejik Etüt (Atase) Daire Başkanlığı Yayın Kataloğu. Kandemir, Feridun. (1955). “İstanbul‟a Kan Ağlatan 31 Mart Hadisesi”, Dün veBugün-Haftalık Yakın Tarih Mecmuası, S.1, Yıl-1, C.1, 4 Kısım İstanbul. Karahasan, Mustafa (1976).“1878-1881 Yılları Arasında Sırp Basınında Makedonya”. Sesler, Aylık Toplum-Sanat Dergisi, Yıl. XII. S. 107,30-69. Karal, Enver Ziya (1962). Osmanlı Tarihi. C. VIII. Ankara: Maarif Vekâleti Yayını. Karal, Enver Ziya (1995). Osmanlı Tarihi, C. VIII, Birinci Meşrutiyet ve İstibdatDevirleri, (1876-1907).Ankara: Türk Tarih Kurumu. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı:14,Eylül 2017, s. 232-251 249 Makedonya Meselesi Kerimoğlu, Hasan (2014). “İttihat Terakki Cemiyetinin Makedonya Politikası Ve Çeteler Kanunu 1908-1912”,Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XIV/2, s.149-188. Kocaoğlu, Mehmet (1995). Uluslararası İlişkiler Işığında Ortadoğu- Parçalanmak İstenen Topraklar ve İstismarEdilen İnsanlar. Ankara: Genel Kurmay Basımevi. Kuran, Ahmet Bedevi (1945). İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler.Ankara: Tan Matbaası. Kuran, Ahmet Bedevi (1956). Osmanlı İmparatorluğu İnkılap Hareketleri ve Milli Mücadele. İstanbul: Baha Matbaası. Kurat, Akdes Nimet (1953). “Panslavizm”, Ankara Üniversitesi, DTC FakültesiDergisi, XI/2-4 s.241-278, Ankara. Mardin, Şerif Arif (1964). Jön Türklerin Siyasî Fikirleri 1895-1908. Ankara: Türk Tarih Kurumu. Nur, Rıza (1967). Hayat ve Hatıratım. C.3. İstanbul: Altındağ Yayınları. Orçun,Özgün, Koçak, Onur (2014).Tarihi ve Kültürel Perspektifte Türkiye-Makedonya İlişkileri, s.362 -366 ,İnternatıonal conference on eurasıan economıes sunulmuştur. Oruç, Zülküf (2011). Balkanlarda Osmanlı Mirası Ve Ulusçuluk Çerçevesinde Balkan Türklerinin Kimlik Ve Yönetim Sorunları, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Sakarya. Özkaya, Yücel (1990). “1876 Meşrutiyetinin Osmanlı İmparatorluğu ve Dış Dünyada Yankıları” VariaTurcica De La Revolution Francaise A‟laTurquıedı Ataturk La Modernisation Politigeu et sociale-Leslettres Lessciences et lesarts Astesdes Collouesd‟, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S.18, ss.483-485. Öznal, Erdoğan (1993). Makedonya Yunan Değildir. Ankara: Genel Kurmay Başkanlığı. Palmer, Alan (1995), Osmanlı İmparatorluğu Son Üç yüz Yıl Bir Çöküşün Tarihi.(Çev. Belkıs Çorakçı Dişbudak). İstanbul: Sabah Kitaları. Pertev, Mirliva (1927). Balkan Harbinde Büyük Karargâh-ı Umumi.İstanbul: Askeri Matbaa. Saraç, Erdoğan (1995). “Makedonya”, Yeni Türkiye Dergisi, S. 3, Ankara, ss.285-289. Saylak, Sevilya Aslanova (2016). “Osmanlı Rus İlişkilerinde Makedonya Sorunu (1885-1908)” Gazi Akademik Bakış, C.10, S.19, s.1-33 Sedes, İ. Halil (1936). 1876-1877 Osmanlı-Karadağ Seferi. İstanbul: Genel Kurmay Harp Tarihi Yayınları. Sertoğlu, Mithat (1963). Resimli Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, C.6. İstanbul: Türk Tarih Kurumu. Shaw, Stanford. -J- Ezel Kural (1992). Osmanlı İmparatorluğu ve ModernTürkiye, C. 2, Reform, Devrim ve Cumhuriyet Modern Türkiye’nin Doğuşu 1808-1975. İstanbul: e Yayınları. Sussheim, K. (1993) “Arnavutluk”, İ.A, C.I, ss. 573-592, İstanbul: MEB Yayınları. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı: 14, Eylül 2017, s. 232-251 250 Mehibe Şahbaz Sükan, Şadi (1980). Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri Balkan Harbi,(1912-1913), II. Cilt, 3 ncü Kısım, Edirne Kalesi Etrafındaki Muharebeler, Ankara. Şabani, Güner (2007), 2001 Makedonya Etnik Çatışması Ve Çözümü: Çerçeve Anlaşmasına Giden Süreç, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. Şemseddin Sami (1308). Kâmus-ül-âlam. İstanbul: Mihran Matbaası. Todorov, Nikolay (1979). Bulgaristan Tarihi,(Çev. Veysel Atayman). İstanbul: Öncü Kitabevi Yayınevi. Tuglacı, Pars (1984). Bulgaristan veTürk Bulgar İlişkileri.İstanbul: Cem Yayınevi. Tunaya, Tarık Zafer (1984). Türkiye’de Siyasal Partiler C. 1-2, MeşrutiyetDönemi (1908-1918). İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları. Tunaya,Tarık Zafer (1952). Türkiye’de Siyasal Partiler, (1859-1952). İstanbul: Doğan Kardeş Yayınları. Tükin, Cemal(1947). Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Boğazlar Meselesi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. Uçarol, Rıfat (1985) Siyasi Tarih. İstanbul: Harp Akademileri Yayınları. Ural, Selçuk (2013), Balkanların İncisi Ohri, Moster Yayınları, İstanbul. Uzer, Tahsin (1979). Makedonya, Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi.Ankara: Türk Tarih Kurumu. Uzunçanşılı, İsmail Hakkı (1956). “1908 Yılında İkinci Meşrutiyetin Ne Suretle İlan Edildiğine Dair Vesikalar” , Belleten, C. XX, S. 77-80, 103-174. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1955). “İkinci Abdülhamid Devrinde Kâmil Paşa”, Belleten, C. XIX –73, s. 203-218. Vasılyevıç, Corce (1986). “Makedonya‟da Halk Federatif Partisinin Genç Türk Devrimindeki Rolü 1908/1909”, (Sırpçadan Çev. M. Karahasan), Türk Tarih Kongresi, Ankara 22-26 Eylül 1986, Kongreye Sunulan Bildiriler,(s.1230-1238). Ankara. Yetiş, Kâzım (1989). “İkinci Meşrutiyet Devrinde Belli Başlı Fikir Akımlarının Askeri Hareketlere ve Cepheye Tesiri”. Dördüncü Askeri Tarih Semineri, Bildiriler, (s.55-61). Ankara. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialScience / Yıl: 4, Sayı:14,Eylül 2017, s. 232-251 251