Bedava İndir pdf

advertisement
Hasan El Benna - Risaleler Cilt 11
www.CepSitesiNet
Degerli Okuyucu Bu Kitabin Txt İ Resimli Dosyadan Pdf Ye
Çevrildiği İçin Malesefki Daha Fazla Düzenleme Yapilamamaktadir
Kelime Hatalari Ve Eksik Yazilar Olabilmekte Hos Görünüze
Sığınıyoruz
HASAN ELBENNA HAKKINDA
O Asrımızda islam davasının öncüsü olduğu için Hasan ElBennaya
Imam ve Mürşidülam unvanları verilmiştir Başlattığı davayı
yürütürken bir suikaste kurban gittiği için de şehid deniliyor
Hasan ElBenna Hicri 1324 Miladi 1906 yılında Mısırın İskenderiye
şehri yakınlarındaki Mahmudiye kasabasında dünyaya geldi
Babasının adı Ahmed dedesinin adı Abdurrahman ElBennadır Babası
ilim sahibi ve büyük muderrislerdendi
Hasan elBenna ilk ve orta tahsilini kendi kasabasında yaptıktan
sonra yüksek tahsil için başkent Kahireye gitti ve Kahire
üniversitesinin DarulUlüm Fakültesinden mezun oldu Yüksek
tahsilden soma Ismailiye şehrinde lise öğretmenliği yapmaya
başladı
Küçük yasta yeteri kadar din bilgisi almış çek miktarda ayet ve
hadis ezberlemişti Müslümanlığını severek yapıyordu Yüksek
tahsili sırasında kendini kitap okumağa vermişti Yeteri kadar
islami bilgisi bulunduğu için daha çok islam ideolojisi dışındaki
kitapları okuyor ve islam Bu bilgiler Zerkalinia ElAlam adlı
kitabıyla Said Ramazan tevatır adlı eserindin derlenmiştir
prensipleriyle mukayeseler yapıyordu İslam nizamı yanında bütün
ideolojilerin sönük kaldığını gördükçe İslama daha çok sarılıyor
ve onu içine sindire sindire yaşıyordu
Hasan ElBenna islam dininin sahabe devrindeki yaşaniş şekline
sonsuz hayranlık duyardı Islamın bugün de aynı şekilde
yaşanmasını müslümanların o temiz ve berrak hayata tekrar
kavuşmasını isterdi O hayata görüldüğü takdirde islam aleminin
maddi ve manevi bütün problemlerinin çözüleceğine sonsuz inancı
vardı lslamı iyi bilen herkesin bu inancı taşıyacağını söylerdi
Müslüman olup ta bu inançtan mahrum yaşayan kimselerin islam
dinini iyi öğrenmemiş olduklarını ve bu yüzden o inanca
eremediklerin sık sık tekrarlardı Bu yönleriyle Onları mazur
görmeye çalışarak lslamı birbirimize öğretmeliyiz Felaketler
cehaletlerden doğar Her şeyden önce mukaddes dinimizi iyi
öğrenmeye öğretmeye ve toplum olarak onu yaşamaya mecburuz derdi
İmam Hasan ElBenna inandığı islam davasını gerçek Müslümanlara
açmak ve aynı istikamette onları biraraya getirmek istiyordu
Bunun için de halka inmek ve işe henüz bozulmamış olan halk
tabakasından başlamak gerekiyordu ismailiyede öğretmenlik
yaparken bu fikrini ilk defa kültürlü ve dindar olan yakın
arkadaşlarına açtı Onları ikna etti Fikir birliğine vardılar
Birlikte kahvelere gidiyorlar kahvede vakit öldüren muslümanlara
son derece hoşgörü içinde sokuluyorlar onlarla tatlı tatlı
sohbetler yapıyorlar ve günün birinde birkaçını alıp namaza
götürmeye muvaffak oluyorlardı Sonra onlar da islamı ve
müslümanların gerçek görevini daha iyi öğreniyor ve dava
kervanına katılıyorlardı
Böylece adetleri çoğaldı 1929 yılında merkezi ismailiyede olmak
üzere ihvanı Müslimin Müslüman Kardeşler adlı malum teşkilatı
kurdular Hasan ElBenna 23 yaşındaydı Teşkilata başkan seçildi
Kendisine Mürşidülam unvanı verildi Artık şehir şehir köyköy
kasaba kasaba dolaşarak konferanslar veriyorlar sohbetler
yapıyorlar ve islam davasının önemini müslumanlar arasında
yaymaya çalışıyorlardı Her gittikleri yerde teşkilatın bir şubesi
açıldı Teşkilat her gün biraz daha genişliyordu Müslümanların
kızlarını dini terbiyeyle yetiştirmek ve kadınları da bu davaya
katmak için İsmailiyede bir de Müslüman Anneler Enstitüsü kuruldu
Bu arada Hasan ElBennanın öğretmenlik görevi Kahireye nakledildi
Dolayisiyle teşkilatın genel merkezi de Kahireye getirildi
Müslüman Kardeşlerin son derece ihlas ve samimiyetle
başlattıkları bu dava Kahirede büyük bir sevgiyle karşılandı
Teşkilat çemberinin gün geçtikçe genişlemesi o gün için Mısırın
sömürge gibi kullanan İngilterenin dikkatini çekmeye başlamıştı
lhvanı Müslimin Teşkilatı islamın iyi öğrenilmesine toplum
dertlerinin islam prensipleriyle tedavi edilmesine çok önem
veriyordu Mısırın bir çok yerinde enstitüler okullar hastahaneler
ve talim terbiye yerleri açtı Kahirede günlük lhvanı Müslimin
gazetesi çıkarılıyordu Bu gazete Mürşidülam Hasan elBennanın
minberi sayılıyordu Teşkilat gün geçtikçe genişledi ve Mısırın
sınırlarını da aşarak bir çok arap ülkelerinde şubeler açıldı
İslam aleminde en kuvvetli teşkilat haline geldi
O tarihlerde Mısır krallıkla idare ediliyordu Kral ve Mısır
hükümeti bu teşkilatın devamlı büyümesi karşısında endişe duymağa
başladı Müslümanların islam prensiplerine bağlanarak birlik
haline gelmesi İngiltere Fransa Amerika gibi batılı ülkeleri daha
çok düşündürüyordu İslam alemi gerçek manada Kurana sarılıp tek
kuvvet haline gelirse dünya stratejisi ters dönecekti özellikle
İngiltere bu teşkilatın dağıtılması için Mısır hükümetine baskı
yapmağa başladı Hükümet teşkilatın faaliyetlerini engelliyor ve
kapatmak için bahaneler arıyordu Kapatmak mümkün olmadı Fakat
büyük lider Hasan elBenna 1949 yılı Şubat Ayında tertiplenen bir
suikastla şehid edildi Şehid olduğunda henüz 43 yaşını
doldurmamıştı Seyyid Kutuplar Muhammed Kutuplar Şeyh Fergaliler
Abdulkadir Udehier Said Ramazanlar ve daha yüzlerce islam
mücahidi onun manevi medresesinde yetiştiler
Bu yolda şehid olan bütün mücahitlere Hak Tealadan sonsuz
rahmetler diler hayatta olanlara ise muvaffakiyetler niyaz ederiz
ÖNSÖZ
Allaha hamd ve Resulüne salatü selam olsun...
Bu risale. MÜSLÜMAN KARDEŞLERin umum mürşidi olan muhterem Hasan
el-BENNAnın hutbe ve makalelerinden bir bölümünü ihtiva eder.
İslam davasının her tarafa yayılması buna inananların gün
geçtikçe artması Allah Tealanın bu davaya bir lütfü ve ihsanıdır.
Bu davanın birinci maksadı insanların kalbinde imanı yerleştirmek
olduğu için bunun temelinde yatan düşünceyi aydınlatacak olan
fikirlerin yayınlanması gerekmektedir.
Bu gayeyi gerçekleştirecek en hayırlı vesile olarak muhterem
mürşid Hasan el-BENNAnın makale ve hutbelerini gördük. Çünkü bu
davanın kurucusu ayakta tutan direği ve çarpan kalbi o zattır.
Bu risalenin muhtevasını yirmi yıldan beri Müslüman Kardeşler
Mecmuasında yayınlanan makalelerden seçtiğimiz mevzular teşkil
etmektedir.
Bu makalelere dair görüşümüzü belirtme yetkisine sahip
olabilirsek sözümüz şu olacaktır Bu makaleler Müslüman
Kardeşlerin davasının bölünmez bir bütün olduğunu ve bu davanın
yirmi yıldan beri asaletini tamamen koruduğunu gösteren büyük bir
delildir. Bu hakikati idrak etmek isteyenler Müslüman Kardeşlerin
davasını incelesinler. O zaman meselenin özüne erecekler ve
davanın her konuda bir noktadan hareket ettiğini göreceklerdir.
Müslüman Kardeşler
YENİ YILA GİRERKEN
Kardeşim yeter artık bu gaflet..
Muharrem ayını gören her müslüman İslamın tarihteki haşmetli
zamanlarında bu mübarek ayın ne gibi şanlı ve şerefli günler
geçirdiğini hatırlamalıdır.
O şanlı ve nurlu günlerin karşısında bugünkü İslami yaşantının ne
duruma düştüğünü görmeliyiz artık.
Muharrem ayının her müslümandan beklediği vazife budur.
Ne şu insanlar tanıdiğım o insanlar
Ne de bu ev. bildiğim o evdir
(1) Bu makale 16-Nlsan-1935 yılında Müslüman Kardeşler
Mecmuasunın İlk sayısında yayınlanmıştır.
Muharrem ayını gören hef müslüman evvela geçen yılını gözden
geçirmeli eğer o yıl içinde hayır işlemişse buna şükür ve Allaha
hamd etmelidir. Şayet fena bir şey işlemişse ondan vazgeçmeli ve
Allahtan affını dilemelidir. Yeni yılını ümitle azimle kaçırılan
fırsatları yeniden elde etme arzusuyla ve gelecek zamandan da
faydalanma hazırlığıyla kar-şılamalıdır.
Hidayette olanların Allah hidayetlerini artırır ve takvasını
verir
Her kim ki işlediği zulüm arkasından tevbe edip kendini
düzeltirse Allah onun tevbeslni kabul eder. Şüphesiz ki Allah
affedici ve merhamet edicidir.
İdeal itibariyle insanlar üç sınıftır
1 — Gayesiz insanlar
Bu sınıf insanlar" sadece kendilerinin iki ayakla yürüyen iki
elle çalışan ve iki kulakla işiten bir varlık olduklarını
anlayabilirler. Başka bir şey anlamazlar. Bu tip insanların
varlığı yokluğundan farksızdır. Bunların varlığıyla dünya bir şey
bulmuş sayılmadığı gibi yokluklarıyla da bir şey kaybetmiş
sayılmaz.
Bu çeşit insanlar korkunç bir çölde fısıltı halindeki konuşmaya
benzerler. Rüzgar alıp götürür fezada yok olur.
Allah Teala Kuran-ı Keriminde bu gibi insanlar bizlere şöyle izah
buyuruyor Yemin olsun ki birçok cin ve insanı cehennem için
yarattık. Onların kalpleri vardır ama anlamazlar gözleri vardır
ama görmezler kulakları vardır ama işitmezler işte bunlar
hayvanlar gibi hatta daha aşağıdırlar. Bunlar gaflete düşenlerin
ta kendileridir.
Sakın bu sınıftan olma kardeşim..
2 — Materyalist insanlar
Bu gruptan olan insanlar maddenin tahakkümüne boyun eğmişler
şehvani arzularının kölesi olmuşlar ve zevklerinin hizmetçisi
haline gelmişlerdir. Tamah ve arzuları bunları çekip sürükler ve
yokluğa götürür.
Bu çeşit insanlar hayatı yeme içme oynama ve eğlenmeden ibaret
sonarlar. Nefis ve arzularının zebunudur onlar... Herhangi bir
yolla arzularını tatmin etmeye çalışırlar. Başka bir şey
düşünmezler. Hayvani hislerini doyururken işledikleri günahları
ayaklar altına aldıkları namusları işledikleri cinayet ve
zulümleri asla düşünmezler düşündükleri sadece zevkleridir.
Bu tur insanların dünyada halleri işte budur. Kıyamet gününde de
kendilerine şunlar söylenecektir O inkar edenler ateşe
atıldıkları zaman Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her
şeyi harcadınız
(4)
Araf Suresi ayet 179.
onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere
büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı zelil edici
bir azap göreceksiniz.
Ey kardeşim sakın bu sınıftan da olma böylelerinden kaçın...
3 — İlahi hidayete mazhar olmuş insanlar
Bu sınıftan olan insanların kalplerini ilahi nur aydınlatmış
gönüllerini hidayet kandilleri nurlandır-mış. şek ve şüphe
bulutları parçalanıp üzerlerinden gitmiş hakikatları kapatan
perdeler gözlerinin önünden kaldırılmış böylece gayelerinin ne
olduğunu idrak etmişler doğru yolu bulmuşlar geleceklerine
güvenle bakmışlar ve şu ilahi nidaları dinlemişlerdir
insanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder
Sizi boşuna yarattığımızı ve bize hiç döndürül-meyeceğinizl mi
sandınız
Böylece basiretleri açılmış fikirleri aydınlanmış şuurlanmışlar
gayelerinin ne olduğunu araştırmaya başlamışlardır. İşte bu
kimselere Kuran-ı Kerimde şöyle işaret ediliyor
İnsanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.
Kim ateşten uzaklaştırılır cennete koyulursa artık o
kurtulmuştur. Dünya hayatı zaten aldatıcı me-tadan başka bir şey
değildir.
Bilakis siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Halbuki ahiret
daha hayırlı ve daha bakidir.
Şu halde Allaha koşun. Doğrusu ben sizi ondan apaçık korkutanım.
Allaha karşı başka bir ilah edinmeyin. Doğrusu ben sizi ondan
apaçık korkutanım.
İşte gayelerinin ne olduğunu öğrenen bu insanlar Allaha (c.c.)
ihlasla kulluk ederler rızasına ermeye çalışırlar cennetini
temenni ederler dünyayı kalblerinden çıkarırlar dünyaya sadece
kendilerini Rablerine ulaştırdığı nisbette önem verirler ve
ciddiyetle çalışırlar... İşte hakiki insan bunlardır. Değerli
insanlar çok azdır ya..
Resulullahın şu mübarek kelamı ne kadar yerindedir İnsanlar
içlerinde binilmeye elverişli biri bulunmayan yüz deveye
benzerler
Cenabı Hak bu gibi insanları hidayetine eriştirir ve inayetini
bunlardan kesmez. Allahın seçkin kulları işte bunlardır. Bunlar
Allahın davasını ayakta tutarlar şeriatına yardım ederler her
türlü fitne ve fesadı önlerler.
(9)
Al-i Imran Suresi ayet 185.
(10)
Ala Suresi ayet 10.
(11)
Zariyat Suresi ayet 50-51.
(12)
Buharı Müslim Tirmizi. tbn Mace.
Elbette ki bizim uğrumuzda cihad edenleri doğru yolumuza sevk
ederiz. Şüphesiz ki Allah iyilik edenlerle beraberdir. (13)
Ey kardeşim Sen de bunlardan olmaya çalış. Çünkü bunlarla oturan
zararla kalkmaz. Yeni yılında birinci işin gayeni belirtmek ve
onu bilmek olsun. Azmini yeniden kuvvetlendir. Geçen yılını
hayırla dolu olarak yola verip gelecek yılını gayene doğru
ilerleyerek karşıladığın gün selam-.sana kardeşim...
(13)
Ankebut Suresi ayet 69
İKİ YOLDAN BİRİ (1)
Bugün Mısırda bir kalkınma ve bir uyanma mevcuttur. Mısır intikal
merhalelerinden en tehlikeli bir devreyi yaşamaktadır. Tam bir
yol ayrımında bulunmaktadır. Mısırdaki ıslahat ve reform davası
bir zamanlar İsami fikre karşı çıktı ise de artık bugün o
düşüncesinden yavaş yavaş vazgeçmekte ve İslamın mübarek himayesi
altına girmeye yaklaşmaktadır.
Burada umum ıslahat fikrinden veya genel kn kınma düşüncesinden
bahsedecek değilim. Sadece çağdaş kalkınmamızda islami ıslahatın
yerini ve memleketimizde hatta bütün doğuda İslama davet
edenlerin tuttukları yolları aydınlatmaya çalışacağım.
(1) 6 Ağustos 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mecmu-asunda
yayınlanmıştır.
İslama davet eden zatlar iki kısma bölünmüşlerdir
Birinci kısım İslam Dinini esas kabul etmekte ikinci kısım ise
batı medeniyetini esas almaktadır.
1 — Çağrısında İslamı esas alan grup İslami kaynaklara başvuruyor
onları anlamaya çalışıyor İslami görüşleri inceliyor ve İslamın
kaidelerini diğer kaidelerden ayırmaya çalışıyor. Kaynak olarak
Kur-an-ı Kerime Resulullahın sünnetine ve İslam Dinini herkesten
iyi bilen selef-i salihinin fıkhına dayanıyor.
Evet bu grup davasına esas olarak bunları kabul ediyor kıstas
olarak İslam Dinini seçiyor bütün kalkınma şekillerini ve
uyanmanın eserlerini bu kıstasla ölçüyor.
Şayet karşısına Avrupa medeniyeti veya asrın istekleri çıkarsa
bunları islam mizanıyla ölçer. Eğer uygun bulursa kabul eder
yoksa değiştirir atılması gerekeni atar düzeltilmesi icap edeni
düzeltir böylece onları İslama uygun hale getirir.
Fakat Avrupa medeniyetinden veya zamanın bir takım icablarından
İslama ters düşenleri veya İslama uymayanları şiddetle reddeder.
İnsanları onlardan sakındırır zararlarını gözlerinin önüne serer
ve Allah Tealanın şu kelamını onlara hatırlatır Ey iman edenler
Kafirlere itaat ederseniz sizi gerisin geriye çevirirler de
hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Halbuki mevlanız Allahtır. O
yardımcıların en hayırlısı-dır.
Şüphesiz ki bu gruptan olan tebliğciler hakikatin ta kendisine
varmışlar gerçekten İslama davet etmişler Allahın dinine yardımda
bulunmuşlardır. Bunlar ne aldanmış ne de sapmışlardır.
Ancak bu grup büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Önüne sayısız
engeller çıkmaktadır çünkü fikirler buna ters düşmektedir şehvet
arzuları baskı yapmaktadır. Yaldızlı gösterilen batılın
fırtınaları seyretmekte oian gemisine mani olmak istemektedir
Mifletimizin dini meselelerde ihtilaf etmesi dini deri gibi ters
giymesi neyi iddia ettiklerini ve neyi kabullendiklerini bilmez
derecede şaşkınlık içinde bulunması Her fırka (kendi) ellerindeki
ile sevinmesi hakikati (3) bu İslamcı grubun karşısına çıkan
engelleri daha da güçleştirmekte ve aşılmalarını
zorlaştırmaktadır.
İslamı esas kabul eden bu tür davacılar azdır fakat sabırlıdır
mükafatını Allahtan bekler inancı uğrunda cihad eder fırsatını
buldukça inancını hakim kılmaya çalışır. Çünkü doğunun kalkınması
için Allah Tealanın hidayet ve nur kıldığı İslamdan başka bir
çıkar yol yoktur. Zira İslam Kuran-ı Kerimin beyan ettiği bir
inançtır. Bütün beşeri rejimlerden üstün ilahi bir nizamdır. Bu
inanç değiştirilemez taviz vermeyi asla kabul etmez.
Bazı insanlar bu grubu donuklukla davalarını gericilikle itham
ederler. Çünkü onlar islam Dini-nin yüce gayesini unutan
şehvetperestlerin mikros-knplnnyla bu gruba bakarlar. Ancak bütün
bunlar İslumcı grubu yolundan engelliyememektedir. Onlar
yollarında devam ederler Rablerine güvenirler Allah Tealanın şu
kelamını şiar edinirleriHem biz ne diye Allaha güvenip Ona
dayanmayalım Halbuki O bize doğru yolları göstermiştir. Biz
yaptığınız eziyetlere cihette dayanacağız. Tevekkül edenler
sadece Allaha güvensinler.
2 — Batı medeniyetini esas kabul eden ikinci grup İslama davet
ettiğini iddia eder. Bu grup yolunu kaybetmiş gayesinden uzak
kalmış gözlerini batı medeniyeti kör etmiş kendilerinde İslamın
müs-lümanlara bahşettiği yenilmezlik hissi zayıflamıştır. Bunlar
ya çevrelerinin tesirine kapılan veya bilgileri
¦mniKjut olan yahut İslamın ruhundan uzak kalan kimselerdir.
Bu grup davacılar batı medeniyetini esas alırlar İslam Dinini bu
medeniyete uydurmaya çalışırlar. İslam Dlninin batı medeniyetine
ters düşmeyecek bölümlerini baş tacı ederler bu yolla da halkın
sevgisini kazanırlar ve kendilerini İslamın savunucuları gibi
göstermeye bir yol bulurlar.
Ne var ki İslamın batı medeniyetine uymayan kısımiarım kökünden
kurutmaya çalışırlar. Bakarsın İslamda olmayan bir şeyi ona
yamamak isterler veya İslami bir esası inkar ederler. Kendileri
mugalataya düştükleri gibi insanları da mugalataya sürüklerler.
Çeşitli tevil yollarına kaçarak isteklerine dayanak bulmaya
çalışırlar. Bütün gayeleri İslamı Avrupaya uydurmaktır.
İşte bu grup da İslama hizmet ettiğini iddia eder. Çağdaşlık
davasını ileri sürer. Kendilerinin gerçekten modern alimler
olduklarını haykırırlar. Yalan değii bunlar günümüzde dünyayı
yağma eden batı medeniyetine aykırı olmayacak şekilde kendilerine
göre modern bir İslam icad ettiler. Mukaddes dinimizi altınıyla
gümüşüyle kadınıyla ve bütün sefaha-tiyle dünyayı yağma eden batı
medeniyetine uydurmaya çahşular.
İslamcı geçinen bu ikinci grubun iddialarına şahsiyeti zayıf olan
kişiler veya İslami bilgilerden nasibi olmayanlar inanmakta bu
sahtekarları çağın İslam liderteri sanmakta ve bunların İslamı
müslü-manları ve şeriatı kurtaracak birer elçi olduklarını
zannetmektedirler.
Gerçekten İslama sarılan birinci grupla İslamcı geçinen ikinci
grubun aralarındaki farkı anlamak için şu meselelerde her iki
grubun görüşlerine bir göz atalım
1 — FAİZ HAKKINDA İSLAMIN GÖRÜŞÜ NEDİR
a) İslamı düşüncelerine ve davalarına esas alan birinci grup der
ki İslam faizin ..azını da çoğunu da haram kılmıştır. Çünkü Allah
Teala faizin hiç bir çeşidini diğerinden ayırmaksızm şöyle
buyurmuştur Allah alışverişi helal faizi ise haram kılmıştır. (5)
Faizden geri kalan kısmını bırakın. (6) Her faiz haramdır
buyrulmuştur.
İslam Dininin ruhu da bu umumi haramlığı destekler. Avrupa
medeniyeti ise bu görüşün aksine bina edilmiştir. Biz buna önem
vermeyiz dinimizden taviz vererek düşmanlarımıza uyamayız. Bize
düşen doğru yolda devam etmektir. ALLAH (c.c.) dinine yardım
edecek ve davasını gerçekleştirecektir.
b) İslamcı geçinen ikinci grup ise Avrupa medeniyetinin faizci
görüşünü olduğu gibi kabul ederler. İslamı buna uydurmak için
çeşitli yollara başvururlar
Bazan şu ayeti celileden kendilerine bir delil çıkarmak isterler
Ey iman edenler Faizi kat kat yemeyin. (7) Bundan az faiz yemenin
haram olmadığını iddia ederler. Bazan da faizin şartları olan
Aynı miktar karşılığı fazla bir şey alma meselesini maske edinmek
isterler. Bazan da zaruret olduğunu faize ihtiyaç duyulduğunu
ileri sürerler. Daha bunlardan başka bir takım sebepler
zikrederler. Bütün maksatları kendi isteklerini temize çıkarmak
ve İslamın görüşünü aslının hilafına yorumlamaktır.
2 — İSLAMIN GETİRDİĞİ CEZALARIN
GÜNÜMÜZDE NE DERECEYE KADAR YARAYIŞLI OLUP OLMAMASI MESELESİ
a) İslamın ceza sistemi suçluyu cezalandırmak ve başkalarını
caydırmak gayesini gütmektedir. Bunun içindir ki ancak ağır ceza
yoluyla tedavi edilecek suçlara ağır cezalar konulmuştur. Mesela
İslam hırsızın elinin kesilmesini evli olduğu halde zina edenin
recmedilmesini bekar iken zina edene ise yüz değnek vurulmasını
emreder. Peygamber efendimiz (s.a.v.) Mahzumi kabilesinden bir
kadının hırsızlık ettiği için elini kesmiştir. Buna dair hiçbir
kimsenin aracılığını kabul etmemiştir. Maiz adlı zina eden bir
zatı recmetmiş ve hiçbir iltimas kabul etmemiştir.
(7)
Al-i tmran Suresi ayet 130.
İslamı esas alan cemaat İslam ceza sisteminin olduğu gibi
alınmasını ve bizden önceki müslüman-lann tatbik ettikleri gibi
tatbik edilmesini gerekli görmektedir. Çünkü bunlar insanlığın
huzur ve re a-hının ancak bu yolla sağlanacağına inanırlar İsla n
ceza nizamını tatbik eden memleketlerin bu hakikati ortaya
koyduklarını bildirmekte ve batılı ülkelerin ceza sisteminin
gevşeklikle tanındığı çünkü bunların şehvet arzularının köleleri
olduklarını ve yalancı insancıllık iddia ettiklerini beyan
etmektedirler.
b) Batı medeniyeti hayranı ikinci grup ise be-^ seri kanunlara
gönül verir. Allahın emrettiği ve Re-sulullahın tatbik ettiği
ilahi nizama yüz çevirir çeşitli tevil yollarına başvurur durur.
Şüphe yok ki birinci grup Allahın nuruna ve hidayetine kavuşmuş
kırılmaz bir kulpa sarılmış ve pişman etmeyen bir yolu tutmuştur.
İnsanları ikna edebilirse vazifesini tamamiyle yapmıştır. Şayet
bu yolda şehid olursa candan dilediği neticeye ulaşmıştır.
Emaneti yerine getirmiş ve Allaha (c.c.) verdiği ahde vefa
göstermiştir.
İkinci grup ise yolunu kaybetmiş başkalarının emri altına
girmiştir. Eğer batı medeniyeti bunların yürüdüğü yoldan başka
bir yol tutsa bakarsın ki bunlar hemen yollarını bırakıp onların
yolunu tutarlar. O zamana kadar koydukları kaideleri bozup temel
taşlarını yıkmaya başlar ve her gün yeni bir temel ntmaya
çalışırlar.
Bu tür düşünen insanlar şunu iyi bilmelidirler ki bugün batı
medeniyeti kökünden yıkılmakta temelleri çökmektedir. Avrupalılar
dahi bu kokmuş medeniyetten huzursuz ve rahatsız olmuşlardır.
Avrupanın siyasi görüşlerini diktatörler saçıp savunmadılar mı
İktisadi görüşlerini insanların acısını çektiği o boğucu
bunalımlar çürütmedi mi İçtimai görüşlerini nazizm komünizm ve
faşizm gibi daha aşırı teorileri kökünden kazımadı mı Bütün
insaflı felsefeciler ve ıslahatçılar batı medeniyetinin elim
verici eserlerinden yakınmıyorlar mı
Bütün bunlardan sonra batı medeniyeti hayranı bizim efendiler ne
istiyorlar Kokmuş medeniyeti canlandırmak mı Yoksa batılı hak
göstermeye çalışmak mı
Ey Müslümanlar sizi Allaha davet edeni dinleyin. Allaha iman
edin. Resulullahın getirdiği ve sahabeyi kiramın yaşadığı hakiki
İslamı kalkınmanıza rehber edinin.
tKopük uçar gider. İnsanlara fayda veren şey-lerse yerde kalır.
Siz de sellerin üzerinde giden çörçöp gibi olmayın. İnsanlara
hayat bahşeden sular gibi olun.
TEK YÖNLÜ OLMAK YETMEZ
Tehlikeli bir intikal devresi geçiren müstakbelde ilerlemiş ve
gelişmiş bir hayatla yaşamak isteyen günümüzün kalkınma ve
uyanmasından faydalanmak arzusunda olan bizim gibi bir milletin
tek yönlü bir ıslahata başvurması elbetteki doğru olamaz. Genel
bir ıslahata girişmesi gerekir. Hiç bir aksaklık ve kusur olmadan
muntazam bir şekilde kalkınmak isteyen bir milletin sosyal
siyasal iktisadi fikri ilmi hukuki ve ahlaki bütün yönlerden
ıslahata girişmesi lazımdır.
Bir devreden diğerine intikal etmeyi icab ettiren sebepler bütün
bu hususları etkilemiştir. Islahat(1) Bu makale 29 Kasım 1934 yılında Müslüman Kardeşler
Mecmuasunın 30. sayısında yayınlanmıştır. fırsatçıların dikkatli
davranmaları ve bu hususların hepsine önem vermeleri lazımdır.
Sadece bir yönlü ıslahata girişmemeleri gerekir.
1 — GEÇİŞ DÖNEMİNİN SOSYAL YÖNDEN
TESİRLERİ
Bugün doğuda mevcut olan içtimai nizamlar istikrarsız ve
karışıklık içindedir. Bunlar ne doğulu ne de batılı bir nizama
benzerler.
Mesela aile nizamı okul nizamı örf ve adetler karşılaşmalar
konuşmalar hatta ziyaret ve selamlaşmalar bile intizamsız ve
gelişigüzel bir halde devam etmektedir.
Bir tarafta dinine sımsıkı sarılan örf ve adetlerine bağlı
kalanlar bulunmakta diğer tarafta ise nefsine uyanlar örf ve
adetleriyle istihza edenler bulunmaktadır.
Hülasa ülkemizde herkesin ihtiram edeceği ve insanları bir
noktaya doğru sevk edecek sosyal bir örf mevcut değildir ki bu
örf ve adet birliği insanlara bir nizam altında yaşamayı
öğretsin.
2 — GEÇİŞ DEVRESİNDE OLMAMIZIN
İKTİSADİ YÖNDEN BIRAKTIĞI TESİRLER
Bizim en acil tedaviye muhtaç olan hastalığımız iktisadi
durumumuzdur. Zira dahili borçlar almış yürümüş fakir-zengin
herkes borçların altından kalkamaz hale gelmiştir. Diğer yandan
bankacılık ticaret kanunumuzun sistemi faizin meşru kabul edilişi
ticaret erbabını çiftçiyi ve arazi sahiplerini zor duruma
düşürmüştür. Memleketin servetini dış devletlere ve yabancılara
aktarmış ve memleketimize ağır yükler yüklemiştir.
Dahili borçlarımız Mısırda tarıma elverişli araziye taksim edilse
Feddan (2) başına yetmiş Cüneyh düşmektedir. Bu şunu ifade eder
Mısırın bütün arazisi yabancıların borcunu ödemeye ancak yeter.
Başka bir deyimle Mısırın arazisi yabancıların mülküdür. Şüphesiz
ki bu durum kalbimizi yaralamaktadır.
Yabancı şirketler yabancı eşyalar lüks eşyalar yerli ve yabancı
içkiler yabancı kadınlar ve yabancı komisyoncular milli serveti
tahrip eden birer faktörlerdir. Bunlar iktisaden kalkınmak için
yok edilmesi zaruri olan bir takım engellerdir. Çalışma
kudretinde olan işçilerin işsiz kalmalarına sebep de budur.
Vatandaşların elinde kalan mal ve değerlerin yabancılar
tarafından sömürülmesine neden de budur.
3 — İNTİKAL DEVRESİNDE OLUŞUMUZUN AHLAKİ YÖNDEN MENFİ TESİRLERİ
İnsanlara en az yeme içme kadar lüzumlu olan ahlak ele alınırsa
şunlar müşahede edilir Ahlak İn
(2) Feddan Yaklaşık olarak 4200 metrekare (3 dönüm).
sanların kafalarından silinmiş temelleri sarsılmış kaide ve
esasları tamamen ortadan kalkmıştır.
İnsanlar her toplumda her çevrede ve her yerde yüksek ahlakın
yolunu şaşırmışlardır.
Milletin yaşantısının her dalında ahlaki huzursuzluk ve ruhi
bunalımlar müşahede edilmektedir.
Liderlerimizin ve sorumlularımızın fakir ve acizlere karşı alçak
gönüllü olmaları zalimlere mütecavizlere karşı ise izzet ve
şereflerini korumaları gerekirken biz bunlardan tam aksini
görmekteyiz. Mü-tevazi olunması gereken yerde kibirli olurlar
izzet ve şerefin sevildiği yerde ise aciz ve zelil olurlar.
Her yerde haysiyetsizlik şerefsizlik keyfe uyma çılgınlık sefahat
zamparalık şehvetperestlik zevklere dalmak geceleri eğlencelerle
geçirmek almış yürümüştür. Bu ahlaksızlıklar bunlardan uzak olan
şerefli ve haysiyetli insanları da belaya sürüklemektedir.
Diğer yanöan aldatma kandırma yalancılık korkaklık ihanet iltimas
benlik israf vs. her tarafı kaplamıştır. Bu manevi hastalıklar
aziz olmamızın sırrı kuvvetliliğimizin sebebi hayatımızın
güzelliği kalelerimizin suru olan ve dünyada her şeyimiz sayılan
yüce ahlakımızı kökünden yok etmiştir. Müslüman olma şerefini
silmiştir. Zaten milletler ahlaktan ibarettir. Ahlaksız bir
millet yok olmaya mahkumdur.
Düşmanlarımız bizleri ezerken maddi kuvvet ve silahlarından daha
çok ahlaki çöküntümüzden Istifade etmişlerdir. Yine
memleketimizde kazandıkları itibarı maddi kuvvetleri yoluyla
değil ahlakları vasıtasıyla elde etmişlerdir.
Bu anlattıklarımız bir hakikattir. Bir takım insanlar bugün için
bunu kabul etmese de yarın ister istemez kabul edecektir. Çünkü
zaman her şeyi gösterecektir.
4 — GEÇİŞ DÖNEMİNİN EĞİTİM VE DÜŞÜNCE SAHASINDA BIRAKTIĞI İZLER
Eğitim ve düşünce sahasında da bir huzursuzluk bir istikrarsızlık
mevcuttur. Bu konuda insanlar ü£ gruba bölünmüşlerdir
a) Mazisine sımsıkı sarılan
şeyden üstün tutarlar.
insanlar.
Bunlar mazilerini her
b) Devrimci insanlar. Bunlarsa her şeyi yıkıp yeniden yapmak
İsterler.
c) İki aşırı grubun ortasında yer alan bağdaştırıcı İnsanlar.
Bunlar ise eskiyle yeniyi bağdaştırmaya çalışırlar. Ancak bunun
için bir yol bulamazlar. Bunlara İyiyi kötüden seçecek bir kıstas
gerekir. Onunla her şeyi ölçsünler iyi olanı alsınlar kötü olanı
ise bıraksınlar milleti iyiliğe doğru sevk etsinler.
Siyasi durumun nasıl olduğunu gazeteler hergün izah etmektedir.
Hepimiz bu hususu çok iyi bilmekteyiz. Fazla İzahata lüzum
yoktur.
Bu satırlarda geçiş döneminde olmanın milletimizln hayatında
bıraktığı tesirleri kısaca özetlemeye çalıştık.
Hayret edilecek bir husus da şudur İleri gelenler ve ıslahatçılar
bütün ihtimamlarını liderler ve idareciler bütün çalışmalarını
tek yöne hasretmişlerdir. Bunların peşinden de miletin akımı
genel olarak aynı yöne doğru gitmektedir.
önem verilen bu yön siyasettir. Bütün insanlar siyasetten başka
bir şey bilmezler. Ondan başka bir şey düşünmezler. Sadece siyasi
acıdan ıslahata önem verirler.
Herhangi bir insana miletin diğer meselelerinden bir şey anlatmak
istediğinde sana cevabı şudur Bu kargaşa ve huzursuluğun asıl
sebebi siyaset belasıdır. Her şeyden önce bu siyasi hastalığı
tedavi etmemiz gerekir. Buna başardık mı hemen diğer
meselelerimizin çaresine bakacağız.
Evet bu söz doğrudur. Düşünmeyi gerektirir. Gerçekten belaların
esasını içinde bulunduğumuz siyaset belası teşkil etmektedir.
Bununla beraber şunu unutmamak gerekir ki milletimizin siyasi
düşmanları siyasetleri yoluyla değil ahlakımızı bozmakla
iktisadımızı ellerine almakla milletin düşünce ve inançlarını
sarsmakla bizleri bu hale düşürmüşlerdir. Milletimizi anarşiye
sürüklemiş bizleri gayesiz ve ümitsiz bir hale getirmişlerdir.
İçinde bulunduğumuz bu kötö durumdan kurtulmak istiyorsak bizleri
buna sürükleyen bütün sebepleri ortadan kaldırmamız gerekir. Aksi
takdirde çabalarımız boşa gider. Her zaman düşmanlarımız kazanır
biz kaybederiz. Tecrübeler bunu göstermektedir.
Diğer yandan siyaset erbabı sadece siyasi sahada çalışırken
bizlerin diğer yönleri islah etmemiz dertleri teşhis edip gereken
ilaçları vermemiz de siyasete bir hizmettir. Hatta diyebilirim ki
tek kurtuluş yolu budur.
Hülasa bütün milletin sadece siyasi alana önem verip diğer
yönleri ihmal etmesi elbette ki doğru değildir. Biz bu
sözlerimizle bütün arzumuz olan siyasi meselelerimizi ihmal edin
veya tefecileri bırakın memleketin mukaddes haklarını çiğnesinler
demek istemiyoruz. Hayır hayır hiçbir zaman bunu kasdetmi-yoruz.
Fakat biz şunu demek istiyoruz Kalkınmak için hem ahlakı hem
cemiyeti hem iktisadı hem de düşünceyi düzeltecek bir umumi
program hazırlayın ki vatanın ümitlerini gerçekleşirsin milleti
kemale erdirsin.
Biz bu umum programı Kuran-ı Kerimden başka hiç bir yerde
bulamayız. İslam Dininin getirdiği esaslardan başkasında
göremeyiz.
Şu halde Ey ıslahatçılar Ey liderler Kuranın metoduna
yönelelim... Bırakalım batı ve doğunun metodlarını bırakalım...
İSLAMI GERÇEK MANASIYLA ANLAYALIM
İslam hem iman hem de ameldir. (1) Allah Teala bizlere hitap
ederek şöyle buyuruyor
Ey iman edenler Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz Yapmadığınız
şeyi yaptık demeniz Allah katında büyük bir gazaba sebep olur.
İşte Cenab-ı Hak ve tekaddes hazretleri yüce kitabını hikmetlerle
dolu anayasasını sarsılmaz nizamını insanlar için bir nur bir
hidayet rehberi ve bir saadet yolu olan Kuran-ı Keriminin
surelerinden birini bu iki ayeti celile ile başlatıyor. Şüphesiz
ki Kuran insanları cehalet zulmetinden aydınlığa
(1) Bu makale 14 Şubat 1935 yılında Müslüman Kardeşler
Mecmuasunın 34. sayısında yayınlanmıştır.
(2)
Safi Suresi ayet 2-3.44
kavuşturan ve doğru yolu gösteren mukaddes bir kitaptır.
Allah Teala Kuran-ı Kerimi vasfederek şöyle buyuruyor
Doğrusu size Allahtan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir.
Allah Onunla rızasına uyanları selamet yollarına eriştirir ve
onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları dosdoğru
bir yola iletir.
Bir takım insanlar vardır ki İslam dillerinden düşmez dinden
bahis açıldığında müslümanlığı kimseye bırakmazlar... Gerçekte
ise İslam bunların kalblerine sızmamış ruhlarına ulaşmamıştır.
Buna rağmen durmadan mümin olduklarını iddia ederler
konuştuklarında mangalda kül bırakmazlar. Aslında Allnh bunların
imanını kabul etmemiş iddialarını doğ-rulamamış ve kuru sözlerini
reddetmiştir. Delil mi istiyorsun İşte Allahın kelamı
Ey Muhammed Bedeviler iman ettik derler. De ki iman etmediniz.
Ama İslam olduk deyin iman henüz kalbinize yerleşmedi. (4)
Bu sıfatta olanlar insanlar arasında münafıklar zümresini teşkil
etmektedirler. Kuran-ı Kerim pek çok ayeti celilelerlnde bu
sınıftan olan İnsanların bir çok rünmetlerini zikrediyor bunları
tenkid ediyor ve oan yakıeı azapla tehdit ediyor. Aslında mümin
olmayıp imanlı olduğunu iddia etmek münafıklık yalancılık ihanet
Allaha ve Resulüne verilen ahdi bozmak İslamın hüküm ve
emirlerinden bihaber olmak kendini ve insanları aldatmaktan başka
bir şey değildir. Aslında Dunlar kendilerinden başka kimseyi
aldatamazlar. Fakat bunu hissetmezler. Kuran-ı Kerimde ve Hadis-i
Şeriflerde bu gibi vasıflarla vasıflandırılan insanlar İslam
olduğunu iddia eden. kendini müs-lümanlardan biri sayan ve
müslümanlar derecesinde olduğunu sanan sözüyle ameli çelişik olan
kimselerdir. Bu gibi insanları bizlere tanıtan yüce Mevlamız
Kuran-ı Keriminde şöyle buyuruyor
Doğrusu münafıklar cehennemin en alt tabaka-sındadırlar. Onlara
hiçbir yardımcı bulamayacaksın. (5)
Bunun içindir ki. önceki müslümaniar —Allah onlardan razı olsun—
İslamı bir takım yaldızlı kelimeler kaypak sözler felsefi
fikirler ilmi tarif ve ıstılahlar olarak değil inanç olarak kabul
etmişler kalblerine yefıeçiirmişlerdi nefislerine hakim
kılmışlardı. Böylece İslam onları inançlarının gayesini
gerçekleştirmeye ve emirlerini yapmaya sevkediyordu.
Sen duymadın mı Ki bir adam Resulullah (s.a.v.)e geldi İslama
girmek için biat etti. Akabinde seferberlik ilanını işitince
kılıcını takındı inancının düşmanına karşı savaşa girişti ve
şehid oldu.
(5)
Nisa Suresi ayet 145.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) bu adamın cennetlik olduğunu haber
verdi. Şimdi hemen iman eder etmez inancı uğrunda canını feda
eden bu kişiyi acaba bunu iten sebep ne idi Kalbinin içine kadar
işleyen aklına ve fikrine hakim olan inancından başka ne
olabilirdi ki.. Öyle ki bu kişi itikadını canından ve kanından
daha fazla sevmişti. Onun için her şey inançtı. Başkası yalandı.
Bu hususta sözü uzatmak istemiyorum. Güvenilir siyer kitapları
buna benzer mevzuları uzunca beyan etmektedir. Hakiki tarihin
safhaları bu gibi kıssaların mısk-ü amber gibi kokan vakıalarını
anlatmaktadır. Bu hususta sana diyeceğim sadece şudur
Selef-i Salihinin İslamı anlayışı sarsılmaz sağlam bir inanca
dayanmakta idi. Bunların inancına batıl sokulamaz. şek ve
şüpheler yol bulamazdı. Bunların inançları beden ve ruhlarının
her parçasına kadar sızrrüş.. damarlarında hareket eden kanlar
gibi vücudlarına cereyan etmişti. Ve bunları doğru ve sağlam
işleri yapmaya itmişti. İnançlarının kuvvetli-liği bunların gizli
hallerini aşikar halleri gibi yapmış aşikar hallerini gizli
hallerinden farksız kılmıştı. Öyle ki yaşadığı günün ömrünün son
günü olduğunu bilse bile her gün yaptığından fazla bir şey
yapmazdı...
Eğer bunlardan birine lügat bilgisini fikir yürütmeyi meselelerin
inceliklerine dalmayı çeşitli dini meseleler hakkında fetva
vermelerini isteseydin pek azlarının sana cevap verdiğini
görürdün.
Bu selef-l salihinin —haşa— kısa görüşlülüğünden doğmamaktadır.
Çünkü onlar Allahın dinini en iyi anlayan zatlardır. Selef-i
salihinin bu ölçülü davranışı onların işin cevherine
yönelmelerinden kabukları bırakıp özü hedef almalarından
doğmuştu. Boş lafları bırakıp bizzat çalışıp yapmaya
girişmelerinden meydana gelmişti. Çünkü onlar Allah Tealanın şu
emrini çok iyi anlamışlardı
Ey Muhammedi De ki Çalışın yakında Allah Peygamberi ve müminler
yaptıklarınızı görecektir. Hepiniz görülmeyeni ve görüleni bilen
Allaha döndürüleceksiniz. O size işlediklerinizi bildirecektir.
Sonra bu zevat-ı kiramın arkasından bir takım insanlar geldi ki
dinlerini inançlarına ters düşen bir takım kuru sözler haline
getirdiler. Yaptıkları işler kaiblerinde taşıdıkları akidelerini
yalancı çıkardı. Bun-lurın inançları gırtlak kemiklerinden
aşağıya geçemez oldu.
Evet bunlar Kuranı okurlar ama kalbleri bundan habersizdir.
Allahın hükümlerini yadederler ama onları bizzat yaşamaktan ve
tatbik etmekten çok uzaktırlar. Bu gibi insanların İslamdan
payları sadece İslama yamanmak ve kendilerini müslüman
göstermektir.
İşte nizam ve düzenimizin başıbozuk olmasının sebebi ve
düşüncelerimizin tutarsız görüşlerimizin çelişik olmasının asıl
nedeni budur. İnsanlar bu gerçeği anlamaya başladıkları takdirde
tekrar hakka ve Allaha dönme muıaeleri ortaya çıkacaktır. Hayırlı
bir başlangıç başlayacaktır...
Mademki bu iş böyledir öyleyse ey müslüman kardeşlerim Gelin
İslamın özünü anlayalım. Yaptıklarımızı Onun şaşmayan adaletli
terazisiyle tartalım. Yaşama şeklimizi İslamın bizden islediği
şekle sokalım. Aramızda Allahın kitabını ve Resulullahın
sünnetini diriltelim ve rehber edinelim. Bunlara sarılanlar ve
bunların ışığında yürüyenler asla doğru yoldan sapmazlar azız
kardeşlerim.
Bu kıyaslama neticesinde İslama tam uyduğumuzu görürsek Allaha
hamdü senalar edelim. Yoksa şu iki yoldan birini tutalım Ya
dinimizin yüce hükümlerine dönelim ki Allah da bu halimizi
düzeltsin bizleri aydınlığa çıkarsın yahut bu dinden olduğumuzu
yalan yere iddia etmeyelim günahlarımızla ona leke sürmeye
çalışmayalım. Ta ki bu dinin yüceliğine zarar gelmesin devamlı
muzaffer kalsın. Allah Teala bu dine yardım etmek için bize
benzemeyen başka bir kavim getirsin.
CİHAO MEYDANINDA BİR ÜMMET
DoŞn İslam ümmetlerinin cihad meydanında bulunmaları diğer bütün
ümmetlerin bulunmasından daha gerekli ve daha zaruridir. Vakit
gelip çatmıştır tehlike çanları çalmıştır. Bilmiyoruz ama belki
de kıyamet çok yakındır. Çünkü alametleri ortadadır biri diğerini
takip etmektedir. Bu bir fırsattır. Belki lehimize tecelli eder
belki de aleyhimize. Eğer bu fırsatı ganimet bilirsek ve bundan
gereği gibi faydalanırsak alnımızdan kölelik lekesini sileriz
hürriyetin bahşettiği huzur ve saadete kavuşuruz. Gasbe-dilen
hakları geri alırız. Kaybedilen şerefimize tekrar
23 Ağustos 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mec-muasunın 18.
sayısında yayınlanmıştır ulaşırız. Şayet aniden bizi felaketler
hırpalarsa gaflet uykusunda iken yakamıza sarılırsa bütün
ağırlıklarıyla üzerimize çullanmış olur zararını biz çekeriz
menfaati ellerin olur.
Doğu milletleri bugün çok kritik bir durumdadır. Onların diğer
miletlerden daha fazla uyanık dikkat-ü ve hazırlıklı olmaları
gerekmektedir. Bütün doğu ümmetleri mücahiddir. Daha doğrusu
bizim böyle olduğumuzu sanıyorlar. Acaba bu doğru mudur..
Bir mücahidi şöyle tasvir edebiliriz Mücaryd bütün hazırlıklarını
yapan gereken tedbirlere başvuran durmadan davasını düşünen çok
dikkatli davranan tam teçhizatlı bir kişidir.
Yardıma çağrıldığında hemen koşar. Cihad meydanından başka bir
yere gidip gelmez. Cihaddan başka bir şey konuşmaz. Hayatını
verdiği cihaddan başka bir vazife bilmez. Gayesi uğrunda durmadan
ci-had eder. Kalbini yakan dava aşkını içini kavuran ızdırabını
alnının çizgilerinden okursun. Gözlerinin parlayışında görürsün.
Dilinden kaçırdığı sözlerden işitirsin. Samimiliğini
kararlılığını yüce bir gaye güttüğünü büyük bir himmet sahibi
olduğunu bütün davranışlarından anlarsın. Fert olsun cemaat olsun
işte mücahidlerin durumu budur.
Sen bu sayılanları cihada hazırlanan her ümmette açıkça müşahede
edersin. Toplantılarında çarşılarında pazarlarında okullarında ve
evlerinde bu hallerini görürsün. Kadın - erkek genç - ihtiyar
herkeşte bunu hissedersin. Öyle ki her yeri cihad meydanı ve her
hareketi cihad sonarsın.
Cihadı böyle tasvir ediyorum. Çünkü cihad kişiye şuur veren ondan
gafleti uzaklaştıran bir anlayışın meyvesidir. Kişi şuurlandı rru
dikkatli ve uyanık olur. Bunlar ise onu cihad etmeye ve çalışmaya
sev-keder. Buna mukabil gözleri şişinceye kadar uyuyan karnı
geiHİinceye kadar yiyen kahkahalarla gülen vaktini eğlencelerle
geçiren kendini manasız şeylerden uzaklaştıramayan şehvani
arzularının zebunu olan insan ise hiçbir zaman başarıya ulaşamaz.
Gerçek mücahidlerden olamaz.
Cihadı sadece laftan ibaret sanan veya bir takım sözlerle
başarıldığını hayalleyen bir ümmet ciddiyetten çok uzaktır. Böyle
bir ümmet gerçeklere boyun oyrneden daha ziyade kendini
hayallerle aldatmaktadır. Böyle bir ümmeti yokladığında
kalblerini boş bulursun. Hiç de işe önem vermezler. Zevk-ü sefa
ile yaşarlar ve derin uykulara dalarlar. Evlerinde dükkanlarında
toplantı yerlerinde oyuncak ve eğlenceden başka bir şey
bulamazsın. Fısk-ü fücurdan başka bir şey göremezsin. Çılgınlık
ve taşkınlıktan başka bir şey hlssedemezsin. Vakitlerini boşa
harcarlar. Bütün gayeleri gelip geçici bir malı elde etmek veya
fani bir lezzeti gerçekleştirmek yahut neşeli bir vakit geçirmek
veya espri yapmaktır.
Biz neredeyiz cihad meydanı nerede Dilersen qel benimle deniz
kenarlarına yazlıklara yaylalara kahvelere barlara sazlara
salonlara kulüplere lokallere bir göz alalım. Mücahid beyleri
oralarda göreceksin.
Ey müslümanlar Kendinize başka bir yol seçin. Veya cihad
bayrağını elinizden bırakın.
Yakında Allah kendinin sevdiği ve onlar tarafından sevildiği
müminlere karşı mütevazı kafirlere karşı sert bir kavim getirir
de onlar Allah yolunda cihad ederler. Kınayanın kınamasından
korkmazlar. (1)
ü)
Malde Suresi ayet 54.
GENÇLİĞE SESLENİŞ
Aşağıda kaleme alacağımız cümleler (1354 H.) yılında faziletli
üstadın Hac farizasını eda ederken Minada müslüman gençlerin
toplantısında yapmış olduğu konuşmanın bir hülasasıdır.
Muhterem Kardeşlerimiz
Müsaade ediniz de sizlere İslamın verdiği kardeş unvanıyla
sesleneyim. Allah Kuran-ı Keriminde müminlere nida ederek kardeş
olduğumuzu beyan ediyor ve şöyle buyuruyor
aüzerinizde olan Allahın nimetini hatırlayın. HaBu makale 7 Ekim 1935 yılında Müslüman Kar deşler Mecmuasunın 23.
sayısında yayınlanmıştır.
ni sür bir zaman birbirinize düşmandınız. Allah kalb-lerinizi
birbirine sevdirdi de Onun lütfuyla kardeşler oldunuz. (1) Ben de
Allahın emrine uyarak sizlere kardeş diye hitap ediyorum.
Müminler ancak kardeştirler... (2) Sizi İslamın selamı ile
selamlıyorum Allahın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun
diyorum. Ben bu hayırlı toplantınızda resmi bir hatibiniz
değilim. Beni aranızda hac elbisesi olan ihramia^ görüyorsunuz.
Burada yapılan toplantı Suudi Arabistan gençleri tarafından
hazırlanan bir toplantıdır. Allah onlan muvaffak kiisın ve
desteklesin. Elbetteki bu adeti icad edenlere ve bunu yapanlara
kıyamete kadar büyük sevaplar vardır. Bu toplantıdan maksat
hacıları birbirleriyle tanışmaya fikir teatisinde bulunmaya
aralarında samimi bağlar kurmaya bütün İslam ülkelerinin
meselelerini özellikle mukaddes bir İslam ülkesi olan Suudi
Arabistanın meselelerini tartışmaya davettir. Beni buraya getiren
ve burada konuşmaya sevkeden sebep yaptığınız o güzel konuşmalar
do-layısıyle içimde coşan aşk ve- gönlümden taşan üzüntüdür.
Değerli Müsiüman gençler Sizi övmeye kalkışmayacağım. Çünkü ona
ihtiyacınız yoktur. Vakit değerlidir. Yaptıklarınıza karşı
teşekkür etmek de istemiyorum. Çünkü bütün bu yapılanlar İslamın
emrettiği misafirperverliğin ve garibe ikramda bulunmanın bir
misalidir. Burada ümitlerimizi ve acılarımızı dile getirmek
istiyoruz. Hislerimizi ortaya koymak istiyoruz. Birbirimize hakkı
ve sabrı tavsiye etmek istiyoruz.
Ey Müslüman gençler
Daha önceleri ümitlerle yaşıyorduk. Hislerimizin ışığında
yürüyorduk. Bugün ise temennilerimiz gözümüzün önünde birer
hakikat oldu. Evet önceleri Allah Tealamn şu kelamı hislerimizi
kabartıyor bizleri bu mukaddes toprakları ziyaret etmeye teşvik
ediyordu.
Ey Muhammed hatırla o vakti ki biz Kabeyi insanlar için bir sevap
kazanma vesilesi ve bir emniyet yeri kılmsştık. Ey müminler siz
de İbrahimin makamından kendinize bir namazgah ve bir ibadet yeri
edinin.
Peygamber Efendimizin Hz. Useyl el-Gafariye buyurduğu şu hadisi
bizleri cidden hislendiriyordu. -Hz. Useyl Mekkeden Medineye
gelince Hz. Aişe (r.a.) ondan Mekkeyi sordu. Useyl Mekkenin güzel
rüzgarlarını ve koku saçan çiçeklerini vasfedlnce Resu-lullah
gözyaşlarını tutamadı ve şöyle buyurdu
Ey Useyl bırak kalbleri de tasdik etsinler. (4)
(3)
Bakara 125.
(4)
el-Beyan vet-Tebyin c. 2 sh. 156.
Hz. Bilal (r.a.) bu mukaddes toprakları hatırlayarak şu şiiri
söylemişti
Mekke vadisinde bir gece kalabilecek miyim Etrafındaki güzel
otları yaseminleri görebilecek
miyim
Mecinne suyuna bir daha varabilecek miyim Şame ve Tufeyl
dağlarını bir daha görebilecekmiyim (5)
Mecnun bir şiirinde şöyle diyor
Biz Minada bulunurken bir kişi çağırdı Gönlümüzü coşturdu
üzüntülerimizi artırdı.
Biz bunları işitiyorduk. Hislerimiz kabarıyordu. Şevkimiz
artıyordu. Kabeyi Muazzamayı ve Mekke-i Mükerremeyi ziyaret
ederek mesud olacağımız günü sabırsızlıkla bekliyorduk. Mekke-i
Mükerremenin eserlerini görerek ve sırlarına vakıf olarak elde
edeceğimiz şerefe susamıştık. Minada durmayı arzulu-yorduk. Fakat
Mecnun gibi Leylayı anmak için değil kendi sevgilimizi yadetmek
için bunu istiyorduk.
Evet gençler Biz daha önee bunları arzuluyor-duk. Fakat şimdi
bizzat Hirada bulunuyoruz. Şame ve Tufeyl dcrğlarının bulunduğu
yerlere ayak basıyoruz. Bizzat Minanın kucağındayız. Sizleri
gözlerimizin önünde görüyoruz. Bunun için Allaha şükrediyoruz.
(5)
Bkz. Risale 3 sh. 31.
Ailah müslümanların kaiblerinin arasındaki irtibatı de-vam
ettirsin ve bu irtibatı hayır ve bereket kaynağı kılsın
inşallah...
Ey Müslüman Gençler
Birinci hatibiniz konuştu. İslam Dininin dünya ve ahiret için
faydalı olan hükümleri ihtiva ettiğini insanlığı her ikisinde de
mesud olacağı bir şekilde idare etmeyi emrettiğini beyan etti. Bu
apaçık bir gerçektir. Öyle ki müslüman en mukaddes ibadeti olan
namazını kıldığında bile ilahi nizam olan Kuran-ı Kerimi okuyup
hükümlerini öğrenmekle mükelleftir. Ta ki her zaman ilahi nizamla
yaşasın ondan zerre miktarı ayrılmasın.
İslam Dininin hem dünyayı hem de ahireti tanzim ettiğine dair
misaller olarak gel benimle beraber şu ayeti celileleri can-ü
gönülden dinle
Ey iman edenler belirli bir vade ile birbirinize borçlandığmtz
zaman onu yazın. Aranızdan bir katip doğrulukla onu yazsın. Katip
Allahın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın yazsın.
Üzerinde hak olan kimse borcunu ikrar ederek yazdırsın ve Rabbi
olan Allahdan korksun. Hiç bir şeyi eksik etmesin. Eğer üzerinde
hak bulunan kimse akılsız veya bunamış olursa yahut da kendisi
söyleyip yazdırmaya kadir değilse velisi doğruyu söyleyip
yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit tutun. Eğer iki
erkek bulunmazsa doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden bir erkekle
iki kadın gerekir. Böylece o iki kadından biri unutursa diğeri
ona hadiseyi hatırlatmış olur. Şahitler çağırıldıkları vakit
imtina etmesinler. Az olsun çok olsun hakkı vadesi ile beraber
yazmaktan usanmayın. Bu ha Allah katında adalete daha uygun
şahitlik için daha sağlam ve şüpheye düşmemenize daha da
yakındır. Meğer ki aranızda peşin olarak yaptığınız alış-veriş
olsun o zaman bunu yazmamanız halinde sizin için bir beis yoktur.
Alış-veriş yaptığına zamcnda şahit tutun. Yazana da şahitlik
edene de zarar verilmesin. Eğer zarar verirseniz o sizin için bir
günahtır. Allahtan korkun. Allah size hükümleri öğretiyor Allah
her şeyi bilendir. (S)
Ey akıl sahipleri sizin için kısasta hayat vardır. Gerekir ki
Allahtan korkarsınız. (7)
Diğer yandan kişinin dünyada naşı hareket edeceğini beyan eden
birçok hadis-i şerifler bulunmaktadır. Misal olarak şu iki hadisi şerifi dinle
Şüphesiz ki Allah sanatkar mümini sever. (8)
Kim alın teriyle çalışır yorgun olarak akşamlarsa affedilmiş
olarak akşamlamış olur. (9)
islamın tesis ettiği dünya iie ahiret arasındaki bu bağlantıyı
İslam şeriatının her yönünde görürüz. Ne yazık ki müslümanlar
dinlerine tek yönden baktılar ve dini tek taraflı anladılar.
Bugün müslüman
olduğunu dünya
bizleri cidden
ettiklerini ve
gençlerin İslam Dininin hem din ve hem devlet
ve ahireti birden tanzim ettiğini idrak etmeleri
memnun kılmakta gençlerin hastalığı teşhis
çaresine koştuklarını ortaya koymaktadır.
İkinci hatibiniz konuştu. Mukaddes Hicaz topraklarının
kalkınmakta olduğunu beyan etti. Evet Hicaz kalkınmanın
eşiğindedir. İnşaallah yarın kuvvetlenecek ve layık olduğu yerine
kavuşacaktır. Hatib kardeş bu hususta müsterih olsun. Bütün
dünyada gelişmeler merhaleler halinde gerçekleşir. Milletler de
gelişme ve büyümede fertler gibidir. Hicazdaki bu kalkınma bir
başlangıçtır. Sonradan tekamül gösterecektir. Artık gök
gürlemiştir. Yakında yağmur yağacaktır. Tomurcuklar çıkmıştır.
Çok kısa zamanda meyveler görünecektir. Hilal görülmüştür. En
kısa zamanda Bedir halini alacaktır. Bu hayırlı kalkınmanızın
daha ileri gideceğini şu mütevazi davranışlarınız ve hikmetli
hareketleriniz ortaya koymaktadır.
Sizlerin burada izah ettiğimizden daha iyileri olduğunuzu
biliyoruz. Mademki daha fazla kalkınmayı arzuluyorsunuz inşaallah
siz durmadan ilerleyeceksiniz hayra doğru koşacaksınız.
Diğer yandan alnınızdan okunan ve lisanınızdan dökülen
kalbinizden fışkıran çalışma aşkı ilerleme hırsı bizlere cidden
ümit veriyor. Bütün müslümanla-rın kalkınacağını müjdeliyor.
Kalkınmalar önce ümitle başlar sonra gerçekleşirler. Ümitsizlik
ise kalkınmalara engel teşkil eder. Ümitsizlikle hayat hiç bir
zaman birleşmez. Bugünün gerçekleri dünün ümitleri idi. Bugünün
ümitleri ise yarının gerçekleri olacaktır. Ömrü olan görür bunu.
Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var. Güçlükle beraber
mutlaka bir kolaylık vardır.(10)
Allah Teala Kuran-ı Keriminde ümitsizliği yasaklayarak şöyle
buyuruyor
Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allahın rahmetinden
cncak kafirler topluluğu ümidini keser.(11)
Diğer bir ayet-i celilede milletlerin çeşitli haltere maruz
kalabileceklerini bir halden diğerine intikal edebileceklerini
zayıfın kuvvetli kuvvetlinin zayıf hale gelebileceğini beyan
ederek şöyle buyuruyor
Eğer siz bir yara aldıysanız kafirler de onun kadar
yaralanmıştır. Biz o sevinçli ve kederli günleri insanlar
arasında evirip çeviririz.(12)
Şu gelen ayet-i celileyi okuyup da ona ibret gözüyle bakan kişi
zayıf bir ümmetin aynı halde devam etmesini ve oturup
çalışmamasını mazur gösterecek hiçbir sebep olmadığını anlar.
Allahın milletleri bir halden başka bir hale çevirdiğini görür
ilahi adaletin mazlumun hakkını zaiimden nasıl aldığını müşahede
eder.
Bunlar apaçık kitabın ayetleridir. Ey Muhammedi Biz sana Musa ve
Firavunun haberlerinden bir kısmını iman edecek bir milletin
ibret alması için gerçek olarak okuyacağız. Şüphesiz ki Firavun
yeryüzünde şımardı. Bulunduğu yerin halkını cemaatlere ayırmıştı.
İçlerinden bir kısmını ezmek isteyerek oğullarını kesiyor ve
kadınlarını diri bırakıyordu. Şüphesiz ki Firavun yeryüzünde
bozgunluk çıkaranlardandır. Biz de istiyorduk ki yeryüzünde
ezilenlere lü-tufta bulunalım. Onları önderler kılalım. Onları
mirasçılar yapalım ve onları yeryüzünde yerleştirip Fira-vuna
Hamana ve ordularına korktukları şeyi gösterelim.(13)
İyi bilinmelidir ki bu ayet-i kerime ilahi kitapta yazılı olan
varlıklara dair bir kanundur. Eğer bu geçmişte tatbik edilmişse
elbetteki halde de tatbik edilecektir.
Biz insanlara hem yeryüzü etrafında hem de bizzat kendilerinde
mucizelerimizi öyle göstereceğiz ki nihayet Peygamberin söylediği
şeyin hak olduğu kendilerine zahir olacaktır. Rabbinin her şeye
şahid olması yetmez mi
Sakın ha sakın ümitsizliğe düşmeyin. Rabbini-zin şu kelamını
kalbinizden çıkarmayın.
Gevşemeyin üzülmeyin iman ettiğiniz takdirde siz galip
geleceksirriz(
Üçüncü hatibiniz konuştu. Hicazdaki kalkınmanın sarsılmayan
İslami esaslar üzerine kurulduğunu Allaha davet etmeyi İslamın
yüce şerefini tekrar gündeme getirmeyi gaye edindiğini açıkladı.
Ne güzel... Ne hoş... Değerli kardeşlerim tam üzerine bastınız
doğru yolu buldunuz. Burada sizlere-.içimden gelen ve kalbimden
doğan bir şefkatle bazı şeyler nasihat edeceğim. Belki bu yolla
sizlere geçmişi hatırlatırım gelecekte tedbirli olmanızı
bildirmiş olurum.
Ey Müslüman Kardeşler
Birinci Dünya Savaşından sonra İslam ülkeleri iki yol ayrımında
bulunmaktaydılar. Biri Avrupayı taklit onun medeniyetini
kabullenme ve onun peşinde gitme yoluydu. İkincisi ise Doğu-İslam
medeniyetini seçme İslamın şerefini ihya etme ve İslamın
emirlerini yaşatma yoluydu. Herbir yolun kendine göre davetçileri
ve yardımcıları vardı.
Bu iki yol ayrımında kalan Doğu-İslam milletlerinden bir kısmı
taklit yolunu seçti. Bu sahada çok aşırı gitti. Öyleki Kraldan
daha kralcı oldular kıyafeti değiştirdiler örf ve adetleri
çiğnediler kanunları değiştirdiler. Her yönleriyle batılılara
benzemeye özendiler. Bu yolda yürüyen milletler günümüze kadar
aynı yolda devam etmektedirler. Derin uykularından hiç de
uyanmamaktadırlar.
İkinci bir kısım İslam milletleri ise iki yol ayrımında şaşkın
bir halde beklemektedirler. Henüz kendilerine bir yol
seçmemişlerdir. Şehvani arzuları batıyı taklit etmeyi isterken
imanları onları Müslüman olarak kalmaya zorlamaktadır.
Bu iki gurup dışında selef-i salihinin yolunda yürüyen İslamın
hükümlerinden başka kanun kabul etmeyen müslüman olmakla iftihar
eden üçüncü bir imanlı gurup bulunmaktadır.
Ey Kardeşlerim İşte sizler bu son cemaattensiniz. Mukaddes
kitabımız Kuran-ı Kerim sizin seçtiğiniz yolun hak olduğunu
diğerlerinin batıl olduğunu ortaya koyarak sizlere şöyle
sesleniyor
Ey iman edenler eğer kafirlere itaat ederseniz onlar sizi
gerisingeriye küfre çevirirler de hüsrana uğrarsınız. Aslında
sizin dostunuz Allahtır. O yardım edenlerin en hayırhsıdır.(16)
Hadiseler olmazdan önce onları haber veren Kuran-ı Kerim ne yüce
bir kitaptır öyleki açık ayet-leriyle insanlara doğru yolu
gösterir. Gelecekte ayakların sürçmesini önler. Buna hayret
edilmemelidir. Çünkü ilahi bir kitaptır.
Onlar hala Kuranın Allah kelamı olduğunu düşünmeyecekler mi Eğer
O Allahtan başka birinin katından olsaydı elbetteki insanlar Onda
birbirine zıt çok ifadeler bulurlardı.(17)
Bu sözler müslüman milletlerin bugünkü durumunu kısaca
özetlemektedir. Muhterem müslüman gençlerden temennimiz İslamın
mükemmel bir din -olduğunu hem dünya ve hem ahirete ait
meselelerin çözüm yollarını gösterdiğini insanlar için saadete
ulaşma yolunu çizdiğini kesinlikle- bilmeleridir
Sadece İslamın insanlığı materyalizmin ve cehaletin
bataklıklarından kurtaracağını ve halledilmesinden aciz kalınan
meselelerini halledeceğini idrak etmeleridir. Bunalan şüphecilik
inkarcılık ve çıkarcılık ateşiyle yanıp kavrulan şu dünya ancak
Allahın kitabından ve Resulullah (s.a.v.)ın sünnetinden içeceği
tatlı sularla susuzluğunu giderebileceğini yangınını
söndürebileceğini anlayacaktır.
Şüphesiz ki onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz. (18)
Ey Gençler İnsanları İslama ve İslamın hükümlerine davet edin.
İslamdan aldığınız doğu medeniyetinize sarılın. Sizin doğru yolda
olduğunuza ve başkalarının batıl yolda ve tereddüt içinde
bulunduklarınadair bütün dünyayı iknaya çalışın. Gönüllerdeki
hastalıkların şifası olan Allahın (c.c.) kitabından aldığınız
ilacı çilekeş inim inim inleyen insanlığa sunun da onu bu perişan
halinden kurtarmaya çalışın. Sakın siyasi akımlara ve şeytanın
vesveselerine kapılmayın. Nefsinize aldanmayın. Tuzaklara
düşmeyin. İyi bilin ki Allahın yarattıkları hakkında koyduğu
kanun sabittir hiç değişmez.
Köpük boşa gider. İnsanlar için faydalı olan ise yeryüzünde sabit
kalır.(19)
İslamda güttüğünüz gayeyi ve ona ulaştıran vasıtayı hazır
bulursunuz. Hepinizce bu malumdur. Siz de bu rüyaların
Yusufusunuz. Bunları size teker teker anlatmak uzun bir vakit
alır. Bu hususta Resulullah (s.a.v.)ın şu hadisi ve Allah
Tealanın şu ayet-i celilesi kafidir
Allaha yemin ederim ki sizlere her hayırlı şeyi emrettim ve
sizlere her kötü şeyi yasakladım. (20)
Ahirette rahmetimi yanlarında bulunan Tevrat ve İncilde ismini
yazılı buldukları ümmi peygamber bu Resule tabi olanlara has
kılacağım. O Peygamber kendilerine iyiliği emreder ve kötülükleri
yasaklar. Onlara temiz şeyleri helal ve murdar şeyler} haram
kılıyor. Onların ağır yüklerini indiriyor üzerlerinde bulunan
bağları çözüyor.(21)
Ey Müslüman Gençler
Kendinizi küçümsemeyin. Vazifenizi basit görmeyin. Çünkü siz
dünyanın hocaları ve milletlerin önderlerisiniz. Allahın bütün
insanlığa gönderdiği yüce hidayetinin tebliğcilerisiniz.
Batının çeşitli taraflarından işitilen Almanya herkesten üstündür
İtalya herkesten üstündür. Ey İngiltere egemen ol hükmet
şeklindeki naralar kendilerinin uydurdukları birtakım laflardır.
Bu kuru laflarla zayıfları yutmayı ve selamette olanlara
saldırmayı kasdetmektedirler.
Ey Müslüman gençler aslında bu sıfatlara siz layıksınız. Çünkü
sizler zayıfları ezmeyi güçsüzlerin hakkını yemeyi masumlara
saldırmayı istemezsiniz. Siz kendinizi öven birtakım sıfatlar
uydurmazsınız. Allah Teala sizleri yüce sıfatlarla övüyor ve
şöyle buyuruyor
Siz insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz.
İyiliği emreder kötülüğe mani .olursunuz ve Aiiaha iman
edersiniz. (22)
Değerli Kardeşlerim
Ben size bazan Arap diye hitap ediyorum. Bunu söylerken belirli
bir toprakta yaşayan insanları kas-detmiyorum. Ben Arap derken
her La ilahe illallah Muhammedün Resulullah diyen müslümanı
kastediyorum.
(22). Ali İmran 110.
Muhterem Gençler
Allah Teala Peygamberimiz Hz. Muhammed (s. a.v.)i bütün insanlığı
hidayete kavuşturmak için Peygamber olarak seçip göndermiştir. O
bütün beşeriyetin hocası ve muallimidir. Hz. Muhammed (s.a.v.)
Peygamberliğini size tebliğ etti emaneti yerine tevdi etti. Ömrü
bitince fani dünyadan baki hayata intikal etti. Geride bıraktığı
yerden devam etmeniz için siz-feri bıraktı.
Bugün Hz. Muhammed (s.a.v.)den sonra insanlığın hocalığını siz
yapacaksınız. Allah Teala hakkınızda şöyle buyuruyor
Ey Müslümanlar böylece sizi üstün bir ümmet kıldık ki siz
insanlara karşı şahidler olasınız. Peygamber de size karşı şahid
olsun. (23)
Gençler Resulullah (s.a.v.)ın ve Ondan sonra gelen nurlu Sahabe-i
Kiramın varisleri olduğunuzu hatırınızdan çıkarmayın.
Şairin dediği gibi Sahabe-i Kiram sanki canh yıldızlardan
yaratılmış birer kandillerdi. Ahlakları nurdu. Hareketleri binbir
hikmet pırıltısı doluydu.
Gençleri Resulullah (s.a.v.)a Sahabe-i Kirama uyun ve onların
izinden yürüyün. Onların şereflerini tekrar ihya etmeye çalışın.
Allahın yardımcınız olduğunu unutmayın. Bizim ülkemizde de sizin
his vo ümitlerinizi taşıyan sizinle elele vermeyi arzulayan
sizinle beraber bütün gayretlerini harcamaya hazır olan cihcida
yanımızda bulunmayı temenni eden hedefe ulaşıp şerefli yaşamadan
veya bu uğurda ölmeden başka bir yol tanımayan gençler
bulunmaktadır. Bunu bilin ve ona göre vaziyet alın.
NUR ŞEHRİ ()
Huzur ve emniyet merkezidir bu şehir. İçi hayırlarla dolu semanın
vahyine mazhar olmuş Allah Te-alanın rahmetinin adeta bir
karargahıdır bu. Hulefa-i Raşidine ikametgah olmuş Evs ve Hazreç
kabilelerinden olan Ensarın beşiğidir bu.
Allah rızası için yerlerini yurtlarını mal ve servetlerini
bırakıp Allaha ve Resulüne yardım eden tarihin en şerefli o
muhacir cemaatini gölgelendirme şerefine nail olan şehirdir bu.
Evet bu şehir Resulullahın şehri Cebrailin durağı Kuran-ı Kerimin
ilk Medresesidir. Gerçekten bu şehir Nur ŞehrUdir.
Göklerin ve yerin nurlandırıcısı olan Allah bu mübarek yeri
karanlıkları aydınlatan zulmet perdelerini yırtan o ilahi nura
mazhar kıldı. Böylece bu
Bu makale 18 Şubat 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mecmuasının
37. sayısında yayınlanmıştır şehir bütün yeryüzünün ışık kaynağı
oldu. Her tarafı aydınlattı. Kıyamete kadar da böyle devam
edecektir. Çünkü bunun nuru bitmeyen ve tükenmeyen Allahın
nurundandır.
Ey Peygamber şüphesiz biz seni bir şahit bir müjdeleyen Allahın
izniyle Ona davet eden ve yeryüzünü aydınlatıcı bir nur olarak
gönderdik.
Evet. Resulullah (s.a.v.) aydınlatan bir nurdur. Bütün dünyayı
hidayet nuru ile aydınlatmış ve bütün kainata cehalet
bataklıklarından kurtulma yolunu göstermiştir. Böylece
kararsızlar irşad olmuş sapıklar doğru yolu bulmuş cahiller uzun
müddet cehalet hastalığı ile kıvrandıktan sonra Allahın yolunu
öğrenmiş gerçekleri örten perdeleri yırtınıştır. Hz. Ab-bas
(r.a.)ın kalbinden gelen ve mübarek lisanından dökülen şu
kelimeler bu hissedilen gerçeğin bir tercümanıdır
Ey Allahın Resulü
Doğduğunda yeryüzü aydınlandı
Nurun ufku parlattı...
Bizf işte o nurda o ışıkta
ve doğru yolda yanıp kavruluyoruz...
Sen peygamber olmadan gölgede iken de
Sonbahar yaprakları döküldüğü vakit
Ravza-İ Mutahharanda da
Hoşsun
Güzelsin...
(1)
Ahzab 45-46.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) henüz bilinmeyen bir sır iken de
güzeldi... İnsanlar arasında mütekamil olduğunda da güzeldi...
Ahirete intikal edip Rab binin rızasına kavuştuğunda da güzeldi.
Onun mübarek vücudunu muhafaza eden mukaddes nuruyla aydınlanan
bir şehir nasıl nur şehri olmayacaktır...
Ey İnsanlar Size Rabbinizden bir delil geldi. Biz size apaçık bir
nur gönderdik.(2)
Allah aşkına söyle bana hangi ülkeye Cebrail gidip gelmiştir
hangi dağlar ve vadiler Cebrailin ziyaretiyle müşerref olmuştur
Allahın Peygamberini ve kitabını karşılamıştır Bütün bunlar güzel
bir şehir olan Medinede olmamış mıdır Kuranın nuröTfdan daha
aydınlatıcı onun ziyasından daha ışıltıcı bir nur bir ziya
olabilir mi
Bütün bunlardan sonra o güzel Medinenin nurlu bir şehir
olduğundan şüphe mi edilir
Allahın nuru Medine-i Münevvere ehlinden önceki müslümanların
kalbini mamur etmişti. Süratle gidip Resulullaha biat
ediyorlardı. Cemaatler halinde İslama giriyorlardı. Müslüman
olduktan sonra Allaha verdikleri ahdi yerine getiriyorlar ve Onun
uğrunda ölmeyi tercih ediyorlardı. Bu müslümanlar hakkında Allah
Tealanın şu ayeti nazil olmuştu.
Müminlerden öyle erkekler yardır ki Allaha verdikleri sözde
samimi ordular. Kimi ruhunu Allaha teslim etti kimi ise
beklemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler. (3)
Peygamber (s.a.v.)in elçisi Musab b. Umeyr Medine halkına Kuran-ı
Kerimi okuduğunda Kuranın nuru onların gönüllerini fethetti
akıllarını hayrete düşürdü kalblerini nurlandırdı. Öyleki Kuranın
nuru Medinelilerin önderi olan Hz. Sad b. Muazı milletini
toplamaya ve onlara ciddi bir üslubla şu sözleri anlatmaya
şevketti. Allahın Resulüne indirdiği şeylere iman edinceye kodar
sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun. Bunun
üzerine bütün orada bulunanlar hep birlikte aynı anda iman
ettiler. Ne garip Kuranın nuru Beni Abdül Eşheli bir anda yakıp
tutuşturuyor ve hepsi birden Kuran ehli oluyor.
Nihayet Medinelileri müjdeleyici ve uyarıcı olan son Peygamber
hicret etti. Topraklarına o nur topu Hz. Muhammed (s.a.v.) ayak
bastı. Böylece Medi-neliler üç nura kavuştular. Allahın nuruna
Kuranın nuruna ve Peygamberin nuruna mazhar oldular. Kalblerl bu
nurlarla dolup taştı. Nefisleri bunlarla pak oldu. Nurlara gark
olan Medineliler yeryüzünü aydınlatmak için Çinden Fasa kadar her
tarafa yayıldılar. Allahın nuru ile ufukları aydınlattılar. Bugün
dünyanın her tarafında görülen ilahi meşale işte o nurdan
kaynaklanmaktadır.
Daha sonra dünyaya gelen Medineliler de atalarından bu nurlara
varis oldular. Böylece Medine halkı insanların en güzel huylusu
en temiz nefislisi en yumuşak kalblisi en pak ruhlusu en
takvaiısı en cömerdi ve en iyi davrananı olmuşlardı. Dilersen
ziyaret edenlere sor. Doğru haber onlardadır.
İlahi nurların mirasçıları Resulullah (s.a.v.)in komşuları ve
Harem-i Şerifin koruyucuları olan bu mübarek Sahabe-i Kiram nice
afetlere uğramışlardır. Çileler çekmişler zor günler geçirmişler
yoksulluk içinde kıvranıp durmuşlardır. Fakat hiç bir zaman bu
zor durumlar karşısında sızlanmamışlar Allahtan başkasına
ihtiyaçlarını arzetmemişlerdir. Çünkü onlar zenginleri en cömert
ve fakirleri en sabırlı olan şu neslin evladlarıydı.
Onlar mallarını gece-gündüz gizli ve aşikar Allah yolunda
harcarlar. Bunların Rableri katında mükafatları vardır. Bunlar
için ne bir korku ne de bir üzüntü vardır. (4)
Cahiller bu fakirleri iffetli ve sabırlı oldukları için zengin
sanırlar. Sen bunları sımalarından tanırsın. Bunlar insanlardan
ısrarla dilenmezler.(5)
Medineliler nasıl sızlanabilirler ki... Onlarla beraber
üzüntüleri gideren en büyük vesile bulunuyordu. İçlerinde her
kaybedilenin yerini tutacak her musibetin teselli vasıtası olacak
her gönülü hoşnut edecek Hz. Peygamber bulunuyordu. O hayır ve
bereketin kendisiydi.
Medineliler ihtiyaçlarından nasıl şikayetçi olabilirlerdi ki...
Sadık Peygamber onlara belalara sabrettikleri ve güçlüklere
katlandıkları takdirde şefaatç olacağını vaadetmişti. Bunun için
Sahabe-i Kirama göre bela ve musibetler bir rahmet vesiiesi zarar
ve felaketler bir mükafat vasıtası idi.
Ne mutlu hayra koşuşanlara işledikleri ameller defterlerine hayır
olarak yazılacak kıyamet gününde kendileri için bir nur
olacaktır. Allahın ve Resulünün rızası durmadan kalblerine nüfuz
edecektir. Kim bu hayır yolundan nasibini almak isterse Allaha ve
Re-sulüne yaklaşsın sonra yaparım demesin. Bu sahada yarışanlar
hemen faaliyete geçsin.
YÜCE PEYGAMBER (1)
Hangi kalem peygamberliğin azametinin bir kısmını
vasfedebilirl... Hangi sahife bütün dünyayı kaplayan her asrı
kuşatan ebedi baki kalan bu yüceliği içine alabilir
Hangi makale harfleri nurdan mürekkebi güneşin ışınından olsa
dahi bu azametin sırrını açıklayabilir
Dillerin açıklayamadığı kalemlerin vasfedemedi-ği akılların
idrakinden aciz kaldığı bu yüceliğin kalp-de yerleşmesi gönülde
yaşaması dost ve düşmanca itiraf edilmesi minber odunlarının bunu
haykırması minarelerin ucunun bunun aşkından titremesi bizleri
düşündürmelidir.
Görmez misin Allah Onun namını ebedi kıldı.
(1) H. Rebiül evvel sene
yayınlanmıştır.
1353de Müslüman Kardeşler Mecmuasında
Beş vakitte müezzin şahidim ben peygambersin dedi.
Onu yüceltmek için Allah (c.c.) ismini kendi isminden aldı.
Arş sahibinin adı Mahmud iken peygamberin adı Muhammed (s.a.v.)
oldu.
İnsan üstünlük mertebesine üç yoldan biriyle ulaşabilir.
a) Ya Allah tarafından verilen yetkilerle başkalarından seçilir
büyük bir insan olur hiçbir kimse onunla yarışa giremez. Onun
yerini tutamaz.
b) Veya hiçbir kimsenin yapamadığı büyük bir iş yapmakla
başkalarından üstün olur.
c) Yahut insanlığa sağladığı bir menfaatla diğer insanlardan
üstün olur.
Bu üç vasıfta daha çok ileri giden daha büyük mertebeye ulaşır.
Bunun içindir ki büyüklerin mertebeleri farklıdır. Hepsi bir
derecede değildir. Bazıları büyüklük mertebesinin zirvesine
ulaşırken diğer bir kısmı büyüklük mertebesinin bir kısmına
erebilir. Üçüncü bir gurupsa sadece büyüklerden sayılabilecek bir
derece elde edebilir. Onlar binde birdir. Biri de bindir.
Evet... Bu üç vasıftan biriyle insan yücelik mertebesine erer.
Hatta bunlardan bir kısmıyla da kişi büyüklüğe kavuşur. Ya
bunların üçü de bir zatta mevcut olursa Bir insan bütün bunların
zirvesine ulaşırsa Ne olur
İşte Allah Teala sevgili peygamberi Hazreti Muhammed (s.a.v.)i bu
üç vasıfla müşerref kılmıştır.
O mertebeler ki gönüller hasretini çekerler. Benzerleri yoktur
zirvededirler.
1 — Hz. Muhammed (s.a.v.)in yeteneklerini kısaca anlatırsak şu
hakikatlere değinmemiz gerekir
a) Mübarek nesebi Hz. Muhammed (s.a.v.) şerefli bir soydan
asaletli bir nesilden gelmiştir. Ku-reyş kabilesinin en şerefli
ve en üstün bir kolundan doğmuştur. İnsanlığın varlığından beri
Resulü Ekremin anne ve baba tarafı seçilerek son merhalesine
ulaşmıştır.
Evet... Resulü zişan efendimiz en temiz bir nesebin en üstün bir
kabilesinin en hayırlı bir ailesinden dünyaya teşrif etmiştir.
Bunda hayreti mucib bir. şey yoktur. Çünkü o seçilmişten
seçilenden seçilmiştir.
b) Yaratılış güzelliği Hz. Muhammed (s.a.v.) vücut bakımından da
en güzel bir şekilde yaratılmıştı. Bünyesi kuvvetli bedeni tam ve
mükemmel görünüşü pek hoş en güzel yüzlü en tatlı tebessümlü en
fasih dilli bir nümune-i hilkatti. Resulü Ekrem (s.a.v.)
efendimiz gülümseyince mübarek dişleri dolu tanesi gibi
görünürdü. Güldüğünde ise sanki ağzından nur doğardı.
Alın hatlarına gözünü açıp baktığında
Parlak bir buluttan sanki şimşek çakardı sana.
Bu üstün yaratılış Allah Tealanın Muhammed (s.a.v.)e bahşettiği
gelip geçici bir bedeni mükemmelliktir. İnsanlar yüce peygamberi
bununla övme- ye aşıktırlar. Eğer onlar Hz. Muhammed (s.a.v.)in
diğsr mükemmel taraflarına bir göz atsalar sönmeyen kandilleri
suyu kurumayan denizleri göreceklerdir.
Hz. Muhammed (s.a.v.)in azametini anlatırken hiçbir kimsede
bulunmayan vasıflarından sadece bir nebze zikrettik...
c) Yüce ahlakı Sevgili Peygamberimiz Mustafa (s.a.v.) ahlaki
yönden de en mükemmel bir zatu. En akıllı en sağlam görüşlü en
doğru düşünceli bir insandı. Şiddet kullanmadan madde ile
aldatmadan o sert ve kaba kabileleri emri altına alması ve idare
etmesi buna delil olarak kafidir.
Serveti azdı maddi kuvveti yoktu ama sarsılmaz bir iradeye
basiretli bir görüşe sahipti. Allahın teyi-dine mazhardı.
Peygamberlik tacını giymişti.
Resulü Zişan. efendimiz insanların en cömerdi en ikramseveri ve
en alicenab olanıydı. Evet Hz. Muhammed (s.a.v.) esen
rüzgarlardan daha cömertti. Varını yoğunu Allah yolunda harcar
fakirlikten asla korkmazdı. Yiyeceğini fakirlere dağıtır kendi aç
yatardı. Binleri infak eder geriye bir şey bırakmazdı. Bir gün
sahabesi Hz. Bilale şöyle dedi Sarf et ya Bilal. Arş sahibinin
azaltacağından sakın korkma.
Fahri Kainat Efendimiz insanların en halimi en merhametlisi ve en
yumuşağıydı. Kendine karşı bir cahillikte bulunanı affederdi ona
iyiliği emrederdi. Bir gün şanlı ordusu Mekkeyi Mükerremeyi
fethetti. Orada bulunan düşmanları Hz. Muhammed (s. a.v.)den
eşsiz bir müsamaha üstün bir ikram err salsiz bir af buldu.
Mağlup düşmanlar galip ve merhametli peygamberden şunu
işitmişlerdi Haydi gidin artık serbestsiniz.
Resulü Ekrem efendimizden mütevazi ve en alçak gönüllü bir
insandı. Fakir ve zavallılarla oturup kalkardı. İhtiyar ve
kimsesizlerle sohbet ederdi. Sahabelerinden hiçbir manzarada
seçilmezdi. Sahabelerine bu hususta şunu buyurmuştu Allah kişinin
arkadaşlarından seçilmesini sevmez.
Hak peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.) en hoşgörülü ve en
yumuşak tabiatlı bir zattı. İki işin arasında muhayyer
bırakıldığında en kolayını seçerd.
Fakat vazife yaparken çok dikkatli hakkı söylerken çok cesaretli
bir insan olurdu. Nefsi için kızmazdı ama Allahın haram kıldığı
bir şey istenildiğinde hiçbir şey gazabını durduramazdı.
Öfkesinin şiddetinden sanki yüzünde nar taneleri biterdi...
Resulullah insanların en cesaretlisi en sebatlısı ve en
sabırlısıydı. Huneyn gazvesinde bütün kahramanlar yaralanıp
cihaddan geri kalırken Hz. Mu-hommed (s.a.v.) yerinden
sarsılmadı. Güler bir yüzle orada bulunanlara şöyle nida etti
Peygamberim ben bunda yalan Torunuyum ben Abtiümuttalibin.(2)
Allah yolunda yaralanan parmağına latife olarak şöyle buyurmuştu
İbaretsin sen kanayan bir parmaktan Alansın bu hali Allah yolunda
cihaddan.>(3) Resulullah o derece şecaatii ve o derece kah*
ramandı ki zor durumlarda Sahabe-i Kiram onu bir kale edinerek
arkasına sığınırlardı. Yine o derece kuvvetli bir azme sarsılmaz
bir iradeye sahipti ki hiçbir hayırlı işten geri kalmazdı. Haktan
asla taviz vermezdi. Zorlukların karşısında asla eğilmezdi
tereddüt etmezdi. Bu meyanda sahabelerine buyurduğunu bizzat
yaparak şöyle derdi Bir peygamber silahını kuşandıktan sonra
savaşmadan onları soyunmaz. (4) Kıyamet gününün şefaatçisi Hz.
Muhammed (s. a.v.) insanların en fasihi ve en temiz dillisiydi.
Konuştuğunda ağzından kelimeler bal gibi akardı söylediği sözler
açık ve gayet temizdi. Bu hususta Hz. Aişe şöyle buyurdu
Resulullah (s.a.v.) sokaklarda bağırıp çağıran bir insan değildi.
Köleliğe karşı idi kötülük yapmazdı bilakis affederdi bağışlardı.
(5) Hüküm verirken insanların en adaietlisiydi. Aleyhine de olsa
hak ve insaftan ayrılmazdı. Gerekirse kendi aleyhine düşmanı
lehine hüküm verirdi. İslamın getirdiği cezaları en yakın
akrabalarına uygulamaktan asla çekinmezdi. Bu mevzuda şu hadis-i
şerifi buyurmuştu Nefsim kudret elinde olan Allaha yemin ederim
ki şayet Muhammedin kızı Fatıma dahi hırsızlık etseydi kolunu
keserdim.(6)
Resulüs-Sakaleyn Muhammed Mustafa (s.a.v.) bütün varlıkların en
büyük ruhaniyete sahip olanı ve en. temiz nefislisiydi. Allah
(c.c.)ı en iyi bileni Allahın emirlerini en iyi yerine getireni
ve Ona en güzel itaatta bulunanıydı. Vecibelerini son derece bir
intizam içinde ifa ederdi. Her hak sahibine hakkını verirdi.
Kimsenin hakkını ihmal etmezdi. Hem Rabbinin hakkım hem de
arkadaşlarının ailesinin hukukunu ve bütün insanlığın hakkını ifa
ederdi.
Hz. Muhammed (s.a.v.) insanların maddeden en uzak olanı ve bu
fani dünya malına en az önem vereniydi. Önüne getirilen yemeği
yerdi. Hiçbir yemeğe kusur bulmazdı. Yiyecek bir şey bulamazsa
oruç tutardı. Kuru hasır üzerinde yatardı. Döşeği içi lif dolu
bir deriden ibaretti. Zevk-u sefa ile yaşayanlar hakkında şunu
buyurdu Onlara dünya bizlere de ahiret verilmiştir.
(6)
Buharl Müslim Tirmizi Nesal ibn Mace. Risaleler 11
Ömrünün baharını kendinden onbeş yaş büyük validemiz Hatice
(r.a.) ile geçirmişti. Haticenin sağlığında başkasıyla
evlenmemişti. Haticenin vefatından sonra da zevk u sefa sürmek
için evlenmemişti. Hanımlarından bakire kız olarak evlendiği
sadece Hz. Aişe (r.a.) idi.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) insanların en şefkatlisi ve en
merhametlisiydi. Yoksullara acizlere en çok acıyandı. Sadece
insanlara değil hayvanlara karşı da şefkatliydi. Bir hadis-l
şerifinde şöyle buyurmuştur Her ciğer sahibi canlıya su vermenin
mükafatı vardır. (7)
Hayvanlara karşı merhametli davranmayı sevap sayıyor şefkatsiz
olmayı ise suç addediyor ve sahabelerine şunu naklediyordu Bir
kedinin yüzünden bir kadın cehenneme layık oldu. O kadın kedisini
hapsetmişti. Ona ne kendisi yemek veriyordu ne de serbest
bırakıyordu ki kedi ot otlasın. (8)
Sevgili Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) bir yandan mükemmel bir
akla olgun bir fikre kuvvetli bir iradeye sahipti. Diğer yandan
iyi kalpli üstün
(¦) Kadınların sevdirilmesindeki hikmetlerden biri de şudur Dinin
ancak kadınlar tarafından öğrenilebilecek hususlarını tebliğ
etmekte kadınları da yardımcı olsunlar. Mesela adet halleri doğum
halleri aile odasına ait meselelerde durum budur.
(7)
Buhari Müslim Ebu Davud İbn Mace.
(8)
Müslim Ahmed b. Hanbel.
şuurlu ve ince hisli bir insandı. Hanımına-karşı sevgisini
bildirerek şöyle buyurdu Bana dünyada kadınlar ve güzel kokular
sevdirildi. Ve namaz gözümün aydınlığı kılındı.(9)
Hz. Muhammed (ş.a.v.) oğlu vefat ettiğinde ona karşı ne derece
şefkatli olduğunu şu mübarek kela-mıyla ifade buyuruyor Şüphesiz
ki kalp üzülür gözler yaş döker ancak Rabbimizin razj olacağı
şeyi söyleriz. Ey İbrahim biz senden sonra üzgünüz. (10)
Useyl el-Ğıfarinin hicretten sonra Mekkeyi vas-fetmesi üzerine
doğup büyüdüğü vatanına karşı içinde taşıdığı derin sevgi mübarek
gözlerini yaşla doldurmuş tatlı dilini şunları söylemeye sevk
etmiştir Yeter Useyl daha fazla bizi heveslendirme. Bırak
kalpleri ikrar etsinler. (11)
Bütün bu anlattıklarımız Resulullahın nurundan bir avuçtur
Muhammed Mustafanın • (s.a.v.) yüde ahlakından bir pırıltıchr. Bu
mevzuun tafsilatı çok uzundur. Söylenecek çok şeyler vardır.
Mevzu çok geniştir konuşacak dilin varsa söyle.
Bir insan bu zikredilen hasletlerin yalnız birine sahip olduğunda
milletinin aşiretinin büyüklerinden sayılır. Sadece bir insan
bütün bu sıfatlara sahip
(9)
Nesai Ahmed b. Hanbel.
(10)
Buhari Müslim Ebü Davud tbn Mace Ahmed b. Hanbel.
(11)
el-Beyan vet-Tebyin c. 2 s. İ56.
olup her birinin zirvesine ulaşırsa ya ona ne denilmelidir
Her büyüğün bir noksanı her akıllının bir hatası ve her güzelin
bir kusuru olabilir. Bunların eksik tarafları tenkit edilir.
Sanki o haller güneşin ışığını kapayan birer bulutlardır. Ayın
üzerindeki siyahlıklardır.
Fakat sen tarihe sor Acaba yüce Peygamberin herhangi bir noksan
tarafı var mıydı Elbetteki cevabı hayır olacaktır.
Evet Hz. Muhammed (s.a.v.) bütün hata ve noksanlıklardan mahfuz
ve masundu. Çünkü peygamberdi dini tebliğ edendi. Böyle bir zat
elbetteki hata etmeyecekti.
Her ayıptan uzak yaratıldın son
Senki dilediğin gibi var edildin sen.
2 — Şimdi Hz. Muhammed (s.a.v.)in yaptığı işin değerliliğini izah
eden dilimizin döndüğü şu kelimeleri sarfedelim.
Allah aşkına söyle bana Acaba hangi iş peygamberlik vazifesinden
daha ağır bütün insanları hakka davetten daha zor tüm milletleri
hatta ins ve cinni her yönden islah etmeye girişmekten daha güç
olabilir.
Acaba hangi eser Allahın gönderdiği ve Resu-lullahın insanlığa
tebliğ ettiği Kuran-ı Kerimden ve Şeriati ğarrodan daha devamlı
ve daha bakidir
Bütün beşeri sistem ve kanunlar iflas ederken biz şeriati
Muhammediyenin nurunda yürüyoruz onun emirleriyle kendimizi
düzeltiyoruz. Daraldığımızda ona sığınıyoruz. İslam Dininin hak
olduğunu anlayıncaya kadar biz onlara hem dış dünyada hem de
kendi öz varlıklarında delillerimizi göstereceğiz.*^)
Resulullahın ilahi vahyin semadan yere indirilmesine vasıta
olması Kuran-ı Kerimin bizlere gelmesine sebep olması kafidir.
Başka bir üstünlüğünü araştırmaya gerek yoktur. Yalnızca bu
faziletini bütün dünya övmekten aciz kalır. İnsanlık bunun
hakkını dahi ifa edemez.
Evet insanlığa dünyada huzuru ve ahirette mutluluğu garanti eden
çaresiz dertlerin devası olan ve Ne önünden ne de arkasından
batıl bir şey içine sokulamayan Hakim ve Hamid olan Allah
tarafından indirilen Kuran-ı Kerim Hz. Muhammed (s.a.v.)İn
mucizesi olarak yeter ve artan
Kuran-ı Kerimi dikkatle incelediğinde Onu umumi bir kanun dört
başı mamur bir nizam olarak görürsün. Kuran. ferdin hak ve
hürriyetlerini teminat altına almış kişinin Rabbine. kendi
nefsine ailesine vatanına ve bütün dünyaya karşı yapmakla
mükellef olduğu vazifelerinP belirtmiştir. Kuran-ı Kerim aile
ocağını en üstün İçtimai kaideler üzerine kurarak aile için huzur
ve saadeti garanti etmiştir. Ailelerde meydana gelebilecek
çözülme ve İnhirafa en uygun ilacı tavsiye etmiştir.
Diğer yandan Kuran-ı Kerim yapılan iyiliğin takdir edilmesini
hayırlı işlerde yardımlaşmanın gerekli olduğunu emretmek
suretiyle aile fertlerinin arasındaki bağı kuvvetlendirmiştir.
Yine Kuran-ı Kerim idareci ile idare edilenler arasındaki
ilişkileri belirten ve İslamın idare sisteminin istişare yoluyla
yürütülen bir nizam olduğunu beyan eden en mükemmel ilahi bir
nizamdır. Kuran-ı Kerime göre bütün insanlar müsavidir kişiler
ancak Allahtan korkma derecelerine göre birbirlerinden üstün
olabilirler ve ancak haklı haksız olarak birbirlerinden
ayrılırlar.
Ayrıca Kuran-ı Kerim milletler arasındaki ilişki-lertdüzenlemiş
ve insanlığın huzur ve refahı için bütün beşeriyetin
yardımlaşarak çalışmasını emretmiştik Kuran-ı Kerim bütün bu
mevzuları beliğ bir üslupla veciz bir ifade ile beyan etmiştir.
Sünneti Se-niyye de kapalı mevzuları izah etmiş genel hükümlerin
istisnalarını beyan etmiştir.
Böylece çöl ve çorakta doğan İslam Şeriatı en mükemmel en uygun
ve dört başı mamur bir nizam olmuştur. Kim İslamdan başka bir din
ararsa onun dini asla kabul edilmez. Ve o ahirette en büyük
zarara uğrayanlardandır.(13)
<13)
AH İmran 85.
İşte Hz. Muhammed (s.a.v.)in başardığı iş bu getirdiği şeriat
budur. Hangi iş bundan daha büyük Olabilir Ve hangi eser
şeriattan daha devamlı ve geçerli olabilir
Bugün Eflatunu Cumhuriyete dair eseri ve felsefesinden dolayı
büyük kabul eden Aristoyu ahlaka mantıka ve diğer bilim dallarına
ait eserlerinden dolayı üstün gören Napoleonu ozimiiliği ve hukuk
yönünden takdir eden şu zavallı dünya Hz. Muham-medin azamet ve
üstünlüğünün hiçbir kimsede bulunmadığını herkesten daha fazla
takdir ve uygulamaya layık olduğunu itiraf etmelidir. Çünkü O
yüce Peygamberden başka her büyük sayılan insanın affedilmez
kusuru tenkitlere mucip hatası vardır. Ancak peygamberler bundan
masundur.
Diğer yandan Muhammed (s.a.v.) haricinde her büyük insanın birçok
görüş ve düşünceleri tenkitlerin karşısında çürüyüp yok olmuştur.
Çünkü hakikata ters düşmektedir. Ayrıca bunlar ilimlerini tahsil
yoluyla elde etmişlerdir. Bunun için beklenmedik harika bir iş
yapmış değillerdir.
Halbuki Hz. Muhammed (s.a.v.) her insaflının tenkidinden çok uzak
okur-yazarlığı olmayan ve insanları aciz bırakan bir mukaddes
kitabı tebliğ eden en yüce bir insandır.
Hz. Muhammed (s.a.v.)in peygamberliğini isbat eden mucizelerinden
sadece ş-nlı hayat tarihi ve beki şeriatı aklı olan için veya
hazır bulunup da kulak veren için delil olarak kafidir.
3 — Hz. Muhammed (s.a.v.)in insanlığa sağladığı menfaat ve bütün
dünyaya bahşettiği faydalardan bahsedecek olursak hepsini
serdetmemiz imkansızdır. Sadece şunların bilinmesi kafidir.
Allahın resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) yaşadığı asırda insanlığı
içine düştüğü felaketlerden ateşine yandığı harplerden
kurtarmıştır.
Bütün dünya çözülmez meselelerinin hallini çaresiz dertlerinin
devasını ancak M. Mustafa (s.a.v.)in getirdiği İslamda bulmuştur.
Eğer insanlar taassup perdesini gözlerinden aç-salar kalplerini
hayallerden arındırsalar İslamın bütün dünyanın meselelerini en
kolay yolla çözdüğünü ve en yararlı çareyi gösterdiğini elbette
ki müşahede edeceklerdir.
Bugün dünyanın huzur ve refaha kavuşması İçin yapacağı tek şey
İslam Şeriatını tatbik etmesidir.
İnsanlar er-geç kendi tecrübeleriyle bu hakika-ta varacaklardır.
İslam Şeriatının tek yol olduğunu bileceklerdir. Onun verdiği
haberin doğruluğunu bir zaman sonra göreceksiniz.(14)
Şayet yücelik sıfatına ermek idarecilikte maharetle oluyorsa
bizim Peygamberimiz başarısızlığa asla uğramayan bir idareci ve
liderdir. Bunun yanında doğruluktan ayrılmazdı aldatma ve
ikiyüzlülükten çok uzaktı...
Eğer büyüklük askeri kumandanlıkta üstün başarılar göstermekle ve
en az bir zayiatla büyük zaferler kazanmakla oluyorsa Hz.
Muhammed (s.a.v.)in her gazvesinde hatta her müfrezesinde şanı
budur (yücedir).
Yok" eğer ululuk kuvvetli nüfuza sahip olmakla ise Resulullahın
Ashabına yaptığı tesir gibi bir tesiri tarih hiçbir safhasında
yazmamıştır.
Dünya Sahabe-i Kiram gibi peygamberinin izinde yürüyen sünnetine
tabi olan hiçbir cemaat görmemiştir.
Bütün büyüklük ve azametler incelendiğinde Resulullahın yüceliği
hepsini gölgeler. Güneş doğduğunda artık yıldızlar kaybolur.
Ey Müslümanlar Yüce Peygamberinizle iftihar edin. Onu kendinize
rehber edinin...
BİR SORU
Müslüman milletleri müstemleke edilmiş zelil bir halde görüyoruz.
İstiklaline kavuşanların örf ve adetlerini bırakıp ahlak
kaidelerini çiğneyip modernleşme dye adlandırdıkları Avrupayı
taklit etme hastalığına yakalandıklarını görüyoruz. Acaba bunun
sebebi nedir
Bu suali bana dinine bağlı ümmetine saygılı olduğunu bildiğim bir
samimi dostum sordu Sualin şeklinden içinin acılarla dolu
olduğunu müslüman-ların halinin düzelmesinden ümit kestiği
anlaşılmaktadır. Daha önce bu kişiyi ümitlerle dolu istikbal için
iyimser biri olarak tanırdım.
(•) 17 Ekim 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mecmuasının 23.
sayısında yayınlanmıştır. .
Müslümanlar dinlerine sarıldıkları zaman dünyanın efendisi
oldular. Yeryüzünü mamur ettiler. İnsanlığı kurtuluş yoluna
şevkettiler. Bütün dünyayı hayata güzellik veren bir medeniyetle
mesud ettiler.
islam medeniyeti her zaman hayatın güzelliği üstünlüğü ünvanı ve
asırların hadisesi olmuştur. Ve böyle olmada devam edecektir. Ne
yazık ki müslümanlar son zamanlarda dinlerinden koptular onu
ihmal ettiler tanımaz oldular. Derilerin ters giyildiği gibi
müslümanlar da İslamı ters çevirdiler.
Ey Kardeşim
İslamı Kuran-ı Kerimden ve peygamberin sünnetinden anlaşıldığı
şekilde gözönüne al bir de şu müslümanların İslam diye
adlandırdıkları ve oyalanıp durdukları İslami yaşantılarına bak.
İslami olduğu sanılan bu yaşantının uzak ve yakından gerçek
İslamla herhangi bir alakası var mı düşün..
İslamın şerlat-ı ğarrasına bak bir de milletimizin bundan
aldıkları payeye atf-ı nazar eyle.. Göreceksin ki müslümanlar
İslamı sadece okurlar kısımlara ayırırlar tarif ederler çeşitli
hükümlerin mütalaa ederler. Sonra onu bırakır sanki hiç
okumamışlar gibi veya buna göre amel yapmaları gerekmiyormuş gibi
hareket ederler.
Ne garip bir hadisedir ki memleketimizde din eğitimi yapılan bir
Enstitüye girersin talebelerin ders okudu şiarını namazın
hükümlerini öğrendikleri görürsür Bu arada ezan okunur namaz
kılınır onlar hala namazın hükümlerini müzakere ile meşguldürler.
İşte bunların ve benzerlerinin İslamdan nasibi sadece onu okumak
ve hükümlerini ezberlemekten ibarettir. Bunların gerçekten
müslüman olduklarını söylemek ise çok güçtür.
İslam müslümanı en üstün şerefe ulaştıran ve onu aziz kılan ve
onu başkasına boyun eğdirmeyen bir dindir. Acaba İslam bugünkü
müslümanların İslam zannederek yaşadıkları şu şekilde midir yoksa
müslümanlar fani dünyayı ebedi ahirete tercih ederek kendilerine
göre bir İslam modeli mi uydurdular Böylece zelil hor ve hakir
köle ve esir durumuna düştüler
İslam Allah yolunda cihad etmeye davet eder. Mücahidler cihadı
nefs ile cihad etmekten ibaret sandılar ve bununla yetindiler.
Allahın kendilerine emrettiği gibi değil kendi düşünceleri ile
hareket ettiler.
Evet İslam hem ahlak ve fazilet hem de iman ve cihaddır. Bugünkü
müslümanların ahlakı nerede İslamın emirleri nerede..
Müslümanların yüce İslam Dinine ters davranışlarını sıralayacak
olsak söz çok uzayacak saatlar birbirini kovalayacaktır. Kısaca
deriz ki her hayır İslamın çerçevesi içinde bulunur.
Müslümanlar dinlerine bağlı oldukları müddetçe dünyanın efendisi
olmuşlardır. İslamı bırakıp Allah izin vermediği halde
kendilerinden birtakım nizamlar uydurmaya başlayınca da bugünkü
perişan hallerine düşmüşlerdir. Dinlerine tekrar dönünceye kadar
aynen bu halde devam edeceklerdir. Çünkü Allah Te-ala bir ayet-i
celilede şöyle buyuruyor
Bir kavim kendini değiştirmedikçe şüphesiz ki o kavmi Allah
değiştirmez.(1)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir hadis-i şeriflerinde
müslümanların bugün düştükleri hali haber vererek şöyle buyuruyor
Bir şeyi veresiye satın alıp da tekrar onu satan kişiye setin
alınan değerden daha az bir miktarda peşin olarak sattığınızda
hayvancılığa ve ziraate çok önem vererek dünyaya dalıp cihad gibi
farzları bıraktığınızda Allah sizi zelilliğe düşürür tekrar
dininize dönünceye kadar sizi bundan kurtarmaz.(2)
Birtakım İslam milletleri ise hemen istiklallerine kavuşur
kavuşmaz İslami örf ve adetlerinden sıyrılıp çıktılar.
Medeniyetleşme sevdasına düştüler. Çünkü bu milletlerin önderleri
İslamı bilmemekte batılıları taklide özenmekte ve batılılara
karşı çıkmaktan çekinmektedirler. Liderlerin birçokları sadece
doğum yerleri olmaları bakımından İslam ülkelerine mensupturlar.
Onlar İslam ülkesinde doğarlar batının kucağında büyürler Onun
kültürünü örf ve adetini düşünce ve ahlakını alırlar. Sonra
Avrupalılar tarafından şarka gönderilirler.
Bu liderler müslüman doğu alemi için yabancılardan daha tehlikeli
daha zararlı ve daha zalimdirler. Hatta birçok liderler İslam
aleminde doğma hadisesinden de mahrumdurlar.
Diğer yandan bu liderlerin devrinde bulunan dindar tabakanın çoğu
din için bir ar İslam için bir zarar İslamı yıkma ve ona savaş
açma bakımından bu melez liderlerin yardımcıları olmaktan öteye
geçememişlerdir. Dindar görülen bu insanlar İslama ters düşen
davranışları ve şahsiyetleriyle dine ihanette bulunuyorlar.
Islahatçı olduklarını iddia ediyorlar. Aslında ise bunlar ya
İslamı bildikleri halde onun aleyhine çalışan birtakım ajanlardır
veya İslamı bilmeyen aldatılmış birtakım zavallılardır. Her iki
faraziyede de bu çeşit din adamlarının zararlı oldukları
muhakkaktır.
İstiklaline kavuşmuş ve batıyı taklide özenen liderler baştan
kuvvetli görülseler de sonunda gerçek yüzleri ortaya akacaktır.
Eğer Allah bu liderlere doğru yolu gösterecek onların bu gibi
uçurumların derinliklerine düşmelerine engel olacak bir mürşidi
lütfederse umulur ki tutumlarını değiştirirler. Milletlerini
Allahın kitabından ve Resulullahın sünnetinden iktibas edilen
İslam Nizamı ile sevk ve idare ederler.
KÖYDEN BİR SES
Biz şimdi köyden ayrılıyoruz. Köye hüzün dolu bir kalble yaralı
bir gönülle acı dolu bir ruhla veda ediyoruz. Ah Köylü
kardeşlerimiz.. Kalbimizde ne kadar büyük bir yeriniz yardır.
Mesud olmanızı can-u gönülden dileriz. Ah sözümüz dinlense...
Köylere salgın hastalıklar yayılmakta fakir halkı ölüme
sürüklemektedir. Köylüleri yüzleri sararıp-solmuş kamı sırtına
yapışmış güç ve kuvvetten düşmüş nefesi kesilmiş bir halde
görürsün. Köylerimizde malarya sıtma körlüğe sebep olan göz
hastalıkları çok yaygındır. Köylerimizin birçoğunda müşaha(*) 3 Ekim 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mecmuasının 21.
sayısında yayınlanmıştır.
de edilen üma sayısı korkunç bir rakama ulaşmıştır. Diğer yandan
bel harisya dizanteri kansızlık gibi hastalıklar köylerde fazla
nisbette görülmektedir. Devlet hastahaneleri bu afetlerin
şiddetini hafifletmeye çalışmakta fakat şu iki sebepten dolayı
beklenilen hizmeti takdim edememektedir. Bunlardan biri hasta ha
nelerin az ve yetersiz oluşu diğeri ise buralarda hastalara
yapılan muamelelerin kötü oluşudur.
Birinci hususun çaresine bakmak devletin vazifesi iken ikincisini
önlemek bu kurumlardaki amirlerin görevidir.
Köylerde yoksulluk fakirlik zirveye ulaşmıştır. Mısır köylüsünün
ekmeğinin katığı yoktur. Döşeği kuru yer yorganı göktür. Şayet
bir şey döşek edin-mişse ya eski bir hasır veya ot dolu bir
çuvaldır. Başını sokabilecek bir yer bulmuşsa orası evden daha
fazla hapishane hücrelerine benzeyen bir kümestir.
Eski ve yırtık elbiselerin içinde üzerine yoksulluk çökmüş ve
heykel gibi bir adam görürsün. Sanki o fakir hareketsiz bir
mumyaya benzer. Bu meyanda şu misaller kafidir ikibin kadar
erkeği bulunan bir köy kuyularını daha sıhhi bir yere nakletmek
maksadıyla beş cüneyhi tedarik edemedikleri için yanında
tuvaletleri bulunan camilerini ealıştıramamaktadırlar.
Vakıflar Müdürlüğü hala uyuyor. Hiç endişe etmiyor. Yine bazı
köylerde her aileye ancak iki dönüm arazi verilmektedir .Halbuki
hiçbir aile on nüfusdan aşağı düşmemektedir. Köylerde genç erkek
ve kızlar otobüsle iki saat uzaklıktaki bir yerde bulabilecekleri
bir işte çalışmaya can atarlar. Ta ki on beş milim (1) elde
etsinler.
Bunlar köylerde gözümüzle gördüğümüz acı gerçeklerdir. Bilmiyoruz
yöneticiler bunları biliyor ve ihmal mi ediyorlar yoksa bilmiyor
ve en mukaddes vatani vazifelerini yerine mi getirmiyorlar..
Köyleri cehalet ve hurafeler kaplamıştır. Köylülerin birçoğu
kendine söylenileni anlamaktan acizdir. Nerede kaldı ki konuşmak
istediğini sana* anlatabilsin.
Köylüler doğru dürüst dinlerini bile bilmezler. Güzel bir namaz
kılamazlar. Tamamen temizlenemez-ler. Hiçbir ibadeti layıkı ile
yapamazlar. Köy okullarının manzarası içler acısıdır. Bakarsın
okullarda ya çok az talebe var veya üstlerinden baslarından
perişanlık dökülen o zavallı köylü çocuklarıyla doiudur.
Bununla beraber şehirlerde görevli bulunan birçok din adamları
imamlar ve alimler yıllık izinlerini ve yaz tatillerini fırsat
bilerek deriz kenarlarına git meyi isterler. Bilmiyorum bunlar
hangi işten yorulurlar.. Halbuki belirli saatlerde çalışırlar
şehirlerde İstedikleri nimetlerden faydalanırlar Cahil köylülere
dinlerini öğretmek ve doğru yolu göstermek onların alimler
üzerinde hakları değil midir...
(1)
Mısır lirası.
Aynı vatanın evladları oldukları halde fakir köylüler aşırı bir
yoksulluk içinde kıvranırken devlet memurlarının aşırı zevk-u
sefaya dalmaları zulüm değirmidir
Köylü çok zavallı ve çok saftır. Ne kendi hakkını ne milletinin
hakkını ne de vatanının hakkını bilir. Dış siyaset şöyle dursun
ülkesinin dahili işlerinden bile habersizdir. Köylüye bütün
bunları öğretmek onu cehalet ve hurafelere esir olmaktan
kurtarmak tahsillilerin üzerinde bir haktır ve bir vecibedir.
Liderlerin kendi isimlerini öğrenmeden başka bir şey bilmeyen bir
milleti idare etmektense karını-zararını bilen menfaatini
düşünebilen bir milleti idare etmeleri kendileri açısından daha
faydalıdır.
Mısır köylüsü babanın bıraktığı annenin alakadar olmadığı ailenin
sokağa atıp hadiselerle başba-şa bıraktığı ileri zekalı ve
kabiliyetli bir çocuğa çok benzemektedir.
Ey bakanlar liderler ıslahatçılar ve tahsilliler Bu köylülerin
hakkı elinizde bir emanet boynunuzda bir vazifedir. Allahın
huzurunda ve tarihin önünde bu haktan dolayı çetin bir hesaba
çekileceksiniz. Elinizi vicdanınıza koyunuz. Deniz kenarının
havasını teneffüs etmeyi plajlarda güneşlenmeyi düşünmeden önce
bu hakları yerine getirmeye çalışın. Böylece kalben müsterih olun
manen huzura kavuşun.
Ey köylüler hayatının pahasına da olsa si i mes-ud etmeyi dileyen
kişiden size selam olsun...
MÜBAREK RAMAZAN AYIN KARŞILARKEN (*}
Bu ramazan hilalidir. Allahü ekber. Allahü ekber. Ey hilal senin
de benim de Rabbimiz Allahtır.
Ey Rabbim Sen bu mübarek ayı bizlere hayırlı ve uğurlu kıl.
Bereketini artır. Bizlere bu ayı iman vb İslamın gerektirdiği
gibi rızana mutabık olarak geçirmemizi nasip ve müyesser eyle.
Bu ayı yaratan Allaha iman ettik. Şaban ayını tamamlayıp Ramazan
ayını getiren Allah (c.c.)a ham-dü senalar olsun.
Geçen yıl aynı böyle bir vakitte Ramazan ayını karşılıyorduk. Bu
yıl da o mübarek ay bütün nuru ve hidayetiyle yeniden gelmiştir.
(*)
Bu makale. 13.12.1934de Müslüman Kardeşler Mecmuasının 32.
sayısında yayınlanmıştır.
Merhaba ey ibadet ayı merhaba. Merhaba ey itaat ayı merhaba.
Merhaba ey temizlik ayı merhaba. Sen hoş geldin bize. nurlar
getirdin kalbimize.
Acaba herhangi birimiz bu nurlu ayın hayat zincirinin sayılı
halkalarından yitirilen bir halka olduğunu hissettik mi Sınırlı
ömrün aşılan merhalelerinden biri olduğunu idrak ettik mi Her
insanın sonuna doğru giden adımlardan biri olduğunu ve geriye
kalan adımlarımızın ne kadar olacağını .bilmediğimizi anladık mı
Bütün bu vakitler çalışma meydanında yok oldular. Güneşin buzu
erittiği gibi meşguliyet dalgalarının içinde eriyip gittiler.
Artık bir daha dönmemek üzere bize veda ettiler. Böylece yıllar
geçti günler birbirini kovaladı.
İçimizden her birimizin sabah-akşam kendisini hesaba çekerek
hayatının parçalarını teşkil eden bu zamanlarını nereye
harcadığını bunların mukabilinde neler kazandığını ve neticede
hangi noktaya vardığını düşünmesi ne kadar gerekli ve ne kadar
güzeldir. Doğan her yeni gün insanlara seslenerek manen şöyle der
Ey Adem oğlu ben yeni bir varlığım. Yaptığına şahidim. Beni
değerlendir çünkü ben kıyamete kadar bir daha dönmeyeceğim.
En değerli şey olan vakte biz hiç kıymet vermeyiz Vakit hayat
değil midir Eskiden vakit nakittir denilmiş. Zannedersem bunlar
vakte gereken değeri verememişlerdir. Çünkü nakit kaybolunca onu
tekrar elde etme mümkündür. Halbuki kaybedilen vakti yeniden elde
etmek imkansızdır. Velevki yeryüzü dolusu altın harcansa
O halde hayatımızda her şeyimiz olan vaktimizi altın ve gümüşle
kıyaslamamız nasıl doğru olabilir Ne yazık ki bizler
vakitlerimizi gereği gibi değerlen-dirememekteyiz. Ne zaman ki
vakitlerimizin kadrini biliriz onları boş yerlere değil
değerliliklerine münasip bir sahaya harcarsak işte o zaman
milletlerin en ilerisi ve insanların en mesudu oluruz. Acaba bunu
görecek miyiz Halbuki İslam bizim için vakitleri çok muazzam bir
şekilde tanzim etmiş. Ay ve güneşi hesaplayanları övmüştür.
Ey Kardeşlerim gelin Saniye ve dakikalarıyla gece ve
gündüzleriyle geçen bir yıl içinde kendimiz ve milletimiz için
neler kazandığımızı bir muhasebe edelim. Acaba gecen Ramazanda
nefislerimizi terbiye ruhlarımızı arındırma ve ahlakımızı
yüceltmek için sağlam bir metoda ulaşabildik mi Şayet ulaş-tıksa
ona sımsıkı sarılıp bu Ramazan gelinceye kadar devam ettik mi
Öncekinden daha temiz daha pak ruhlu ve daha güzel ahlaklı olduk
mu
Bu geçen yıl içinde herhangi bir İslam ülkesi zamanını
değerlendirerek esaret zincirlerini kırıp hürriyetine kavuştu mu
İçinde bulunduğu fena hallerden kurtuldu mu Alnından gericilik
damgasını silip ilerledi mi
Herhangi bir İslam hükümeti kainat nizamına boyun eğerek yıkıcı
içtimai akımları önledi mi Ahlaki çöküntüyü sosyal çalkalanmayı
hayatın her dalına kadar uzanan ve insanları ruhen tesiri altına
alan ruhi bunalımlara ve maddi sıkıntılara bir çare buldu mu
Herhangi bir İslam düşmanı İslam vatanından kanlı çizmesini çekti
mi Herhangi bir İslam milleti İslamın emrettiği gibi hükümlerini
tatbik etti mi İslamın istediği gibi ahlakını düzeltti mi Kısaca
müslümanlar uzun uzun dinledikleri İslamın temeli olduğunu
bildikleri Kuranın hükümlerini tatbik ettiler mi Bütün bunların
cevabı hayitdan başka bir şey olmayacaktır. Öyle ise bizim için
sevinmeyi ve memnun olmayı gerektiren herhangi bir yenilik
tahakkuk etmemiştir. Bizler bir yıl önce bulunduğumuz aynı
durumda devam etmekteyiz. Günler böyle geçmeye devam ederse geri
kalmaktan başka bir şey kazanamayız .Kalbimizi yakıp kavuran
bağrımızı dağlayan sebep de budur ya..
Mazide ihmalkar davranmak bir suc teşkil ediyorsa gelecekte aynı
kalmak daha büyük bir suc teşkil eder. O halde ey müslüman
evladlarıL Gelin bu Ramazan ayını fırsat bilelim kendimizi
yenileyelim. Ey İslam gençleri Şahlanın Özerinizden tozları
silkeleyin. Eskimiş paslanmış körelmiş şehvet • pe-rest cıgm.
mukavemetsiz hayal-perest o ruhları yenileyin. Bu mübarek
Ramazanda hak uğrunda cesaretli mesuliyetini idrak eden ümitleri
takdir eden kuvvet ve azimle dolu yücelmeye meyal basit şeylere
önem vermeyen Allahın mukaddes kitabında ebedi kıldığı şu şerefe
haris olan yeni ruhlara sahip olun.
izzet ve şeref ancak Allahın Peygamberinin ve müminlerindir.
Fakat münafıklar bunu bilmezler. (1)
Ey Müslüman gençler
Yenileyin kendinizi yenileyin. Ruhlarınızı arındırın pak eyleyin.
Namazla oruçla Allaha itaatle yardımlasın. Rabbinizi razı edecek
samimt bir tevbe ile tev-be edin. Sakın ha sakın bu Ramazanı da
kendinizi arındırmadan ruhlarınızı temizlemeden hayatınızı iyiye
çevirmeden boş yola vermeyin.
Allah tarafından bir münadinin Ey hayn dileyen yönel ey fenalık
etmek isteyen yerinde dur (2) diye nida etmesine karşılık
müslümanların buna uymamaları lütufkar ve merhametli olan Allah
Tealanın da-vetcisine koşmamaları hiç doğru olur mu
Evet Ramazan ayı niyaz ayıdır maneviyat ayıdır. Onun için bir
köşeye çekilerek kendi başına kalman ve halvette iken vicdanının
sesini gece gündüz dinlemen kendini Rabbine karşı olan
vazifelerinden sorman nefsini fenalıkları hakkında hesaba çekmen
milletine ve vatanına karşı neler yaptığını ondan sorman
gerekmektedir. İyi bil ki Rabbinie baş-başa kaldığında bunları
yaparsan ruhun sana anlattıklarını benim anlatmamdan daha güzel
anlayacaksın. Velevki ben sana bu sayfaların kat katını yakmış
olsam bile...
Ey Kardeşim
Şunu da iyi bil ki hakiki ilim ancak insanın ruhundan fışkıran ve
kalbinden kaynayan ilimdir. O halde sen de kalbi Rabbine bağlı
kendini Allaha vermiş bir kui ol Göreceksin ki Allah seni saadet
ve sürurla dolduracaktır. Bizi de seni de sevdiğine ve razı
olduğuna muvaffak kılacaktır djostumuz ve yardımcımız ancak Allah
(c.c.)tır.
RAMAZAN O
Çalışma yorgunluğu ve günün meşakkatinden sonra kişinin
kendisiyle başbaşa kaldığı zaman ne tatlı bir andır. Kişinin
hayatın çeşitli debdebe ve tantanasından patırtı ve gürültüsünden
kurtulduktan sonra kendisiyle başbaşa kalarak tatlı hayallere
güzel düşüncelere daldığı o vakit ne kadar hoş ve ne kadar
güzeldir...
İşte yılın ayları içerisinde mübarek Ramazan ayı günün saatleri
içinde kjşinin kendisiyle başbaşa kaldığı o tatlı saate benzer.
Gerçekten Ramazan ayı halvet ve ibadet ayıdır. Bu ayda mümin
vaktinin çoğunu maddi isteklerden ve şehvani arzulardan ayırarak
yaratıcısına kulluk etmeye tahsis eder. Kişi. tamamen güzel sürür
ve muhabbetlerle dolu manevi bir alemde yüzer.
Yeniden faaliyete geçmek hareketi güçlendirmek kaybedilen
enerjiyi yeniden elde etmek zevk ve lezzeti tekrar tatmak için
bütün yapılan işler arasında ara vermek tatil yapmak kaçınılmaz
bir husustur. Dinlenme ve ara verme bütün varlıklarda yaratılışta
mevcud olan Allahın bir kanunudur. Görmez misin.. Gece iki
gündüzü birbirinden ayıran gündüz ise iki geceyi ayıran birer
fasıladır.
Eğer bu fasılalar olmasaydı durum ne olurdu.. Bir düşün.. Sen
uykunun uyanık olduğun vakitler arasında bir ara verme olduğunu
uyanık olmanın da iki uyku halini birbirinden ayırt eden bir
fasıla olduğunu hissetmez misin Devamlı uyanık olsaydın veya
derin uykulara dalıp hiç uyanmasaydın halin ne olurdu
Ara verme ve İstirahatların en tatlısı külfet ve meşakkatli
çalışma ve faaliyetlerden sonra yapılanlarıdır.
İşte* mübarek Ramazan ayı da yıl içinde bir fasıla ve bir
istirahat ayıdır. İnsan gırtlağına kadar maddeye dalıp hayatın
çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için çevresinde bulunan şeylerle
uzun bir mücadeleye giriştikten sonra mübarek Ramazan ayı gelir.
Maddeten yorgun olan bu insanı bütün çevresinden arındırır. Onu
gönülden arzuladığı kudsiyyetine ve eğitimine hasret kaldığı
manevi bir aleme kavuşturur.
Bunun içindir ki. mübarek Ramazan ayı kendine has fazileti
kudsiyeti üstünlüğü ve eseri ile mümtaz bir aydır.
Hz. Muhammed (s.a.v.) bu ayın faziletini ve kud-siyyetini idrak
ederek günlerini ibadet ve taatle İhya ederdi. Bu ay geçtikten
sonra dünya işleriyle meşgul olmaya başlardı.
Ramazan ayının ne derece faziletli ve mukaddes bir ay olduğunu şu
hususlar ortaya koymaktadır.
a) Yeryüzüne Kuran-ı Kerimin ayetleri Ramazan ayında inmeye
başlamıştır. Bu hususta Allah Tea-la şöyle buyuruyor
Ramazan ayı insanlar için bir hidayet rehberi olan doğru yolu
gösterici ve hakkı batıldan ayırt edici apaçık ayetleri ihtiva
eden Kuranın indirildiği bir aydır. (1)
Sen çok iyi bilmektesin ki Kuran-ı Kerim kalb-lerin doktoru
manevi hastalıkların şifası ruhların gıdası ve nefislerin
terbiyecisidir. Hz. Muhammed (s.a.v.)in Cebrail (a.s.)e bizzat
Ramazan ayında Kuran-ı Kerimi müzakere etmesinin elbette bir
sebebi vardır. O da bu ayın rahmet ve bereket ayı oluşudur.
(1)
Bakara 186.
b) Allahın Peygamberini desteklediği ve müslü-manların daha ilk
devrelerinde fiili davetle dinini izhar ettiği Bedir gazvesi de
Ramazan ayında vuku bulmuştur. Bu meyanda Allah Teala şöyle
buyurmaktadır
Şüphesiz ki Allah size Bedirde yardım etti. Halbuki siz zelil ve
zayıftınız. Allahtan korkun ki şük-redebilesiniz. (2)
c) islam davasının Arap yarımaaasına yayılmasına vesile olan
imanla küfür arasında meydana gelen savaşlarda dönüm noktasını
teşkil eden imanın Arap Yarımadasının kalbine en değerli şehrine
en mukaddes ve muazzez kalesine Allahın evi Kabenin bulunduğu
yere hakim olmasına sebep olan Mekkenin Fethi de mübarek Ramazan
ayında gerçekleşmiştir. Allah Teala bu yüce nimeti beyan ederek
şöyle buyuruyor
Ey Muhammed doğrusu biz sana apaçık bir zafer sağlamışadır. Allah
böylece senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Sana olan
nimetini tamamlar seni doğru yola eriştirir. Böylece sana
kimsenin güç yetiremiyeceği bir şekilde yardım eder. (3)
d) Bin aydan hayırlı olan bütün kainatın meleklerle dolup
taşmasına ve ruhül emin Cebraille
(2).
Ali İmran 123. (3)
Fetih 1-3.
müşerref olmasına vesile olan kadir gecesi de yine bu mübarek
Ramazan ayının içindedir.
e) Ramazan ayı gündüzleri oruçla geceleri ibadetle mamur olan bir
aydır. Bu ay halvet ayı olduğu için Allah Teala bu ayda camilere
çekilip itikaf etmeyi başkalarıyla oturup kalkmanın debdebesinden
dünya işlerine girişmenin velvelesinden uzak olmayı müstehap
kılarak bu ayı diğer aylardan ayırmıştır. Böylece ruhun halvete
çekilip kendini Rabbine tam vermesi gerçekleşmiş olsun. Bu ayda
ilahi feyizlerin samimiyetle Allaha yönelen Onunla kuvvetli bir
irtibat kuran kalbler üzerine akması gerçekleşmiş olsun.
Selef-i salihin. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in bu mübarek ayı
fırsat bilerek çeşitli hayır ve hasenatlarda bulunduğunu salih
amellerle ihya ettiğini çok iyi bilmişler ve Resulullah
(s.a.v.)in izini takip etmişlerdir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) Ramazan ayında gündüzleri Allahın kullarına
farz kıldığı orucu tutardı. Çeşitli hayr-ü hasenatta bulunurdu.
Sadakalar verirdi. Resulullah (s.a.v.) esen rüzgarlardan daha
cömert idi. En çok cömert olduğu zaman da Ramazan ayı idi.
Ramazan ayının gecelerini teheccüd ve nafile namazları ile ihya
ederdi. Farz namazlarını cematle beraber mutedil bir şekilde
kıldıktan sonra hane-i saadetine çekilir uzunca ibadette
bulunurdu. Ramazan gecelerini Kuran okumakla ve teşbihle
geçirirdi. Cebraille beraber Kuran-ı Kerimi müzakere ediyordu.
Ona dinletiyor ve Onu dinliyordu. Ramazan ayı Kur-an-ı Kerimin
indiği ve insanların manevi faaliyetlerinin harekete geçtiği
orucun nuruyla nefislerin aydınlandığı bir ay olduğu için bu
mübarek ayda Allahın kitabını anlamak binbir hikmet pırıltısı
taşıyan manalarını düşünmek insanların kalbini fetheden ahenkli
ayetleri okumak elbetteki büyük bir ibadettir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ramazanın son on gününü itikafia
geçiriyordu. Kollarını sığıyor tam teçhizatını kuşanıyor işe
ciddiyetle girişiyordu. Ehlini uyarıyor ciddiyete sevkediyordu.
Evet Resulullah (s.a.v.) Efendimiz Ramazanda böyle idi. Ondan
sonra gelen Ashab-ı Kiram da tAl-lah onlardan razı olsun Onun
sünnetine sarılıp yolundan ayrılmadılar. Müslümanların salih
olanları da bu yolu takip ettiler. Müslümanlar Ramazan gelince
bayrama kadar eş ve dostlarına veda ederlerdi. Kendilerini
tamamen ibadet ve taate verirlerdi. Beden ye ruhlarıyla kalb ve
gönülleriyle sadece Allaha bağlı kalırlardı.
Ne yazık ki salih müminlerden sonra namazı bırakan şehvetlerine
uyan bir nesil ortaya çıktı. Farzların asıl hikmetlerini zayi
etti. İtaatlerin sırlarını unuttu. Bu faziletli ayın izzet ve
kerametini ihlal etti. Mukaddes bir vecibe olan orucu
tanımamazlıktan gelir oldu. Bu nesillerden bir kısmının kalbine
gaflet hakim olmuş işlediği günahların kir ve pası üzerine
çökmüş. Artık insanların gözü önünde orucunu yemekte hiçbir şerl
özrü olmaksızın bu günaha düçar olmakta ve isyanını açığa
vurmaktadır.
Ne gariptir ki bunu yaparken utanıp arlanmaları gerekirken tam
aksine orucu küçümserler. Büyüklen-meye ve gururlanmaya
yeltenirler. Bu manevi hastalığın İslam ümmetinin servet
sahipleri ve ileri gelenleri arasında yayılması ve bunların şu
ayet-i ce-iilenin vasfettiği kimselerin derecesine düşmeleri seni
de beni de ve bütün müslümanları da cidden üzmekte ve kalbimizi
yaralamaktadır.
Böylece her ülkede mücrimleri en büyük mevkide bulundurduk ki bir
takım hilelere başvursunlar. Halbuki onlar ancak kendilerine
tuzak kurabilirler. Bunun farkında değildirler. (4)
Bakarsın filan paşa Ramazan gününde filan kulüpte açıkça öğle
yemeği yiyor. Filan bey ismini söylemeden dahi Allah (c.c.)a
sığınacağına filan barda içki zıkkımlanıyor. Filan zat oruçlu
olan kapıcıdan aşçıdan ve hizmetçilerden utanmadan Ramazan günü
üç vakit yemeğini ister karnını şişirir...
Hiç unutmam. Bir gün bana üzüntüden içi yanan islama karşı
titizliğinden yanıp kavrulan bir aşCi geldi. Ramazan günü sabah
ve öğlede yemek hazırlamasını emreden efendisi hakkında benden
fetva istedi. Bu aşçı Allah (c.c.)tan korkuyor fakat "vazifesi
icabı orucunu yiyene yardım etmek zorunda kalıyor. Yardım
etmediği takdirde rızık kaynağının kesileceği tehlikesiyle karşı
karşıya kalmasına rağmen yine de Ramazanda orucunu yiyen
patronuna yardım etmeden kaçınıyor. Allahın gazabına
uğrayacağından korkuyor. İnsanların gözünde ve cemiyetin
anlayışında büyük sayılan bu beyefendi ne yapıyor Allaha karşı
harp ediyor. İsyanını açığa vuruyor. Bütün Allahtan korkanların
inanç ve hisleriyle alay ediyor.
Ey gaflet için© dalan zavallı insan.. Tekrar itaate ve Allahın
emirlerine boyun eğmeye dönmen senin için elbetteki hayırlıdır.
Şayet içinde bulunduğun isyankarlıkta devam edersen iyi bil ki
Allahın ne sana ne de oruç ve ibadetine ihtiyacı vardır. Seni
yakında zor bir hesaba çekecektir. Nasıl olursan ol fakat Allahın
salih ve zayıf kullarının inanç ve hisleriyle alay ederek Allahın
gazabını acele üzerine çekmiş olma. Bu salih kulların birinin
bedduasına maruz kalmadan sakın. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v.)in
buyurduğu gibi
Saçı başı birbirine karışmış tozlara bürünmüş yırtık elbiseli
birçok kişi vardır ki bir şeyin olacağına dair Allah (c.c.)a
yemin etse Allah onun yeminini yerine getirir. Ona yeminini
bozdurmaz. (5)
Diğer bir kısım insanlar da vardır ki. herkes gibi onlar da oruç
tutarlar. Diğer insanlar gibi onlar da ibadet ederler fakat
orucun hikmetini idrak etmekten Ramazan ayının faziletinden
faydalanmaktan çok uzaktırlar. Bunlar gündüzlerini uyku ile
geçirirler veya kötü sözlerle gıybet etmekle canavarca bir
bakışla bozuk düşüncelerle Allaha İsyan ederler.
Geceleri ise eğlence yerlerinde fısk-ü fücur yuvalarında
geçirmeye çalışırlar. Yemek yerken doyma bilmezler. Oburluktan
vazgeçmezler. Çeşitli yemekleri biriktirip midelerini şişirmeye
bakarlar. Bu adamlara göre Ramazan güzel yemekler yeme tatlı
şeyler içme eğlenme geceleme ve çeşitli eğlencelerle gün geçirme
ayıdır.
Eskiden Ramazan gecelerinde Kuran okunurdu. İbadet ve taatlerde
bulunulurdu. Zikirler yapılır kasideler okunurdu. Dost ve
ahbaplar birbirlerini ziyaret ederlerdi.
Bugün ise Ramazanın faziletli geceleri Allaha isyanla geçiriliyor
daha fazla günahlar kazanılıyor. İbadetle geçirilmesi gereken
vakitler günah işlemeye terkediliyor.
Ey Müslümanlar
Bizden ayrılmasına pek az bir zaman kalan ve
(5)
tbn Mftce Tirmlzl MUsned İmam Ahmed b. Hanbel.
bir daha hangimize nasip olacağını bilmediğimiz bu Ramazan ayı
ile faydalanmak bugünkü şekilde değil eskiden gördüğümüz gibi
olmalıdır.
Ey Müslümanlar
Nefsinizi yenilemek ruhlarınızı arındırmak Rab-binizi razı edecek
işlere yönelmek ve Rabbinizin iyiliklerinizi artırması İçin.
Ramazan ayının vakitlerini fırsat bilin. Sizi sevdiğine ve
rızasına ^muvaffak kılacak dostumuzun-ancak Allah (c.c) olduğuna
inanın.
II. KISIM
ÖNEMLİ TALİMATLAB
ÖNEMLİ TALİMATLAR VE AÇIKLAMASI
Arapça açıklayan
Abdülmünim Ahmed Talip
Terceme
Hasan Karakaya M. Nazım Nizamoğlu
BİAT
Ey Muhammed şüphesiz ki sana biat edenler Allaha biat
sayılırlar. Allahın yed-i kudreti onların güçlerinden
Kim ahdini bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de
verdiği ahdi yerine getirirse Allah ona yakında büyük
verecektir. (Fetih Suresi 10).
etmiş
üstündür.
Allaha
bir mükafat
ö n s ö z
Herkes kar etmek ister. Karların en hayırlısı en devamlı
olanıdır. Bunun için bütün insanlara bu sözleşmeyi arzediyorum.
Belki kabul eder ve karlı çıkarlar.
Bu sözleşmeye katılan dünyanın sevabını ve ahi-retin mükafatını
kazanır. Buna katılmayan ise ancak kendisine zarar vermiş olur.
Çünkü sözleşmenin mevzuunu teşkil eden değer zarar etmeyen bir
değerdir. O değerin sahibi ise gök ve yerdeki hazinelerin maliki
hiçbir şeye ihtiyacı olmayan yüce Mevladır. Kim de bu sözleşmeye
katıldıktan sonra cayarsa kendisine açıkça yazık etmiş olur.
Ey Muhterem Kardeşim burada arzedilen şeyin değerinin ne olduğunu
sahibinin kim olduğunu biliyor musun O şey Cennettir. Sahibi
Mevlamız olan Allahtır. Değeri ise malın ve canındır.
Şimdi bir satıcı olarak sana kar etmeni garanti eden Allah Tealu
İle ticaret etmeyi diler misin
Eğer bunu İstersen gel birlikte şehid önderimiz Hasan el-Bennanın
talimatlarına bfat etme şartlarını birlikte okuyalım. Inşaallah
kolayca anlaşılması için bu şartları sana basit bir üslupla
açıklayacağım.
Bu şartları yerine getirebileceğine kanaat getire-bilirsen gel
ellerimizi mürşidimizin eliyle birleştirelim. Allah Onu
desteklesin ve faydalı kılsın. Birlikte Peygamberlerin Efendisi
ve mücahidlerin kumandanı olan Hz. Muhammed (s.a.v.)in duasıyla
dua edelim.
Ey Allahım senden hüküm vermede başarılı olmayı şehidlerin
derecesine ulaşmayı mesudların yaşayışı ile yaşamayı ve
düşmanlara karşı muzaffer olmayı dilerim. (1)
GİRİŞ
Bütün varlıkları yoktan var eden Allaha hamd olsun. Müttakilerin
önderi mücahidlerin kumandanı okur yazarlığı olmayan
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)e aline ve ashabına ve
kıyamete kadar onların yolunda gidenlere salat-ü selam olsun.
Bu kitapçık davalarının yüceliğine düşüncelerinin mukaddesliğine
İnanan ve davalarının uğrunda izzet ve şerefle yaşamaya veya
ölmeye kararlı olan mücahld müslüman kardeşlere takdim ettiğim
bir risalemdir.
Evet bu sözleri yalnız bu kardeşlere yöneltiyorum. Bu risale
ezberlenmesi gereken bir kısım dersler değil tatbik edilecek
talimatlardır.
Ey samimi kardeşler çalışın. Yakında Allah Peygamberi ve müminler
yaptıklarınızı göreceklerdir. Görüneni ve görünmeyeni bilen
Allaha döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızdan haber
verecektir. (1)
AÇIKLAMASI
İsminden de anlaşıldığı gibi talimat risalesi bu davanın
kumandanı tarafından dava uğrunda asker olmayı kabul eden Allahın
taraftarları olduklarına inanan Oııun nurunu yüklenen insanları
Onun dinine sevkeden şeriatının bekçiliğini yapan fena-fil-lah
olan (davalarının yüceliğine ve düşüncelerinin kudsiyetine
inanan) askerlere gönderilmiş emir ve talimatlardır.
Her askerin sadakat göstereceğine dair yemin etmesi gerekir.
Kişinin Allahın dinine karşı sadakat nöstermesi ancak yeryüzünden
fitne kalkıncaya ve yalnız Allahın dini hakim oluncaya kadar
İslamı müdafa etmesi veya bu yolda ölmesiyle gerçekleşir.
İşte benim yolum budur. Dosdoğrudur. Ona uyun. Diğer yollara
uymayın. Yoksa sizi Allahın yolundan ayrı düşürür. Allah bunları
size sokmasınız diye emreder. (2)
Müslüman kardeşlerden olmayanların ise bir kısım dersleri
konferansları kitapları makaleleri gösterişleri ve formaliteleri
vardır.
Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Siz hayırlı işlerde yarışın.
Allahın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Böylece kişi Resulullah (s.a.v.)in davasıyla iftihar eden onu
yaşamaya veya uğrunda ölmeye kararlı olan mirasçılardan olur.
Burada biat için davet edilenler sadece askerlerdir. Yakında
sözlerin vecizliğinden ve kelimelerin açıklığından anlayacaksın
ki bu risale bir hitabe olmaktan ziyade bir kısım askeri
emirlerdir. Bu tavsiyeler ezberleme ve hatırlamadan öte
kararlılığa ve azimli olmaya muhtaçtırlar.
Ey biat edenler kolları sıvayın. Çünkü doğu ve batıda bütün
müslümanlar sizin gayretlerinizi takip ediyorlar. Allahın Resulü
cihadınızı tebrik ediyor. Rabbimiz olan Allah elbettekl
mükafatınızı zayi etmeyecektir. O halde sözle kalmayın iş yapın.
Allah sizinle beraberdir. Amellerinizi boşa çıkarmayacaktır. (4)
Allahın size emri doğru yoldan ayrılmayın scp-mayın çekişmeyin
yoksa başarılı olamazsınız. Şeytanın yollarına uymayın ki sizi
Allahın razı olacağı yoldan uzaklaştırır. Allahtan aramızdaki
münasebetleri kuvvetlendirmesini birbirimize karşı olan sevgimizi
devam ettirmesini ve bizleri kendi yoluna sev-ketmesinl niyaz
edin.
Ey kardeşler Peygamberimiz (s.a.v.) bize yolumuzu ve yolumuzun
çevresinde bulunanları açıklayarak şöyle buyuruyor
Allah dosdoğru bir yolu misal verdi. Yolun iki tarafında iki sur
bulunur. Surlarda açık kapılar vardır. Kapıların önünde perde
asılmaktadır. Yolun başlangıcında bir münadi şöyle der Ey
insanlar hep birlikte yola girin. Sağa sola sapmayın. Herhangi
bir insan surlarda bulunan kapılardan birini açmak istediğinde
yolun üzerinde bulunan diğer bir münadi şöyle der Vay haline açma
o kapıyı.. Eğer onu açarsan İçeri düşersin. İşte o yol İslamdır.
Çevresinde bulunan surlar Allahın koyduğu sınırlardır. Açık olan
kapılar Allahın haram kıldığı şeylere sürükleyen sebeplerdir.
Yolun başındaki münadi Allahın kitabıdır. Yolun üzerinde bulunan
münadi ise her müslümanın kalbinde yerleşen Allah korkusudur. (5)
Ey Mücahid Kardeşlerim
Şimdi siz mevkinizi bildiniz. Başkalarını mazur görün. Çünkü
insanlardan bir kısmı İslama dair münasebetlerinde sadece bir
kısım ders ve konferanslarla yetinirler veya kitapları okumakla
makaleleri gözden geçirmekle iktifa ederler yahut ancak görünüş
ve formaliteler sahasında iş yapabilirler. Bunları hakir görmeye
alışmayın. Çünkü onların mükafatı da amelleri kadardır. Siz
hayırlı işlerde yarışın ve Allahtan en yüksek dereceleri dileyin.
Allahın şu kelamını unutmayın.
İman edenlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mal ve
canları ile Allah yolunda cihad edenler bir değildir. Allah mal
ve canlarıyla cihad edenleri mertebece oturanlardan üstün
kılmıştır. (6)
Selam olsun önderimize sadıkların içinde selam olsun liderimize
mücahidlerin yanında selam olsun mürşidimize Peygamberlerin
sancağı altında. Kaplasın Onu Allahın rahmeti ve bereketi.
(Amin).
(5)
Tirmizi Ahmed b. Hanbel.
(6)
Nisa Suresi 95.
Ey Samimi Kardeşlerim
Bize biat etmenin temel şartları şu on husustur.-Onları
ezberleyin
Uyanık olmak samimi olmak çalışkan olmak cihad etmek fedakar
olmak itaatkar olmak kararlı olmak arınmış olmak kardeş olmak
güvenir olmak.
Bu risalenin davanın kumandanı tarafından Rable-rinin nuruyla
insanları mesud etmek için çanlarını ve mallarını Allah yolunda
feda edenlere bir talimat olduğunu beyan etmiştik.
Allah bu askerleri gerçek müminler sayarak şöyle buyuruyor
Ancak Allaha ve Peygamberine iman eden sonra şüpheye düşmeyen
mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler hakkıyla
mümindirler. İşte samimi olanlar bunlardır. (1)
Yapılan muahede bütün temel şartlarını ihtiva etmelidir ki Allah
onun karşılığında bize mükafat versin. Bize biat etmenin on temel
şartını Allahın yardımıyla izah etmeye çalışacağız. Sizlere
tavsiyemiz bu şartlardan her biri hususunda Allaha karşı samimi
olmanızdır.
Ayrıca şu yirmi düsturu iyice düşün ki İslamı ifrat ve tefritten
arınmış sapık düşüncelere saplananların donukluğundan beri
felsefecilerin zorlaştırmalarından uzak ve bütün insanlığın
ihtiyaçlarına ee-vop verecek bir şekilde anlayasın. (1) Hucürat
Suresi 15.
Birinci Şart UYANIK OLMAK
Uyanık olmaktan maksat düşüncemizin tam İs-lami olduğunu
kesinlikle bilmen ve İslamı şu çok kısa olan yirmi düstur
çerçevesinde bizim anladığımız gibi anlamandır.
1 — İslam Nizamı
İslam sarsılmaz bir inanç samimi bir ibadet olduğu gibi bütün
hayatın her yönünü içine alan umumi ve cihanşümul bir nizamdır.
İslam hem rahmet hem adalettir. Hem kültür hem kanundur. Hem ilim
hem hükümdür.
İslam hem madde hem kazançtır. Hem cihad hem hakka davettir. Hem
ordu ve hem fikirdir.
İslam her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah Tealanın
namaz oruç güzel ahlak bütün insanları mesud etmek için malı ve
canı feda etme gibi unsurlardan meydana getirdiği emsalsiz bir
ilaçtır.
Eğer biz bu ilacı tamamen kullanırsak Allah bize şifa bahşeder
dünyada aziz kılar ve ahirette nimetlerine gark eder. Şayet bunu
zayi1 edersek veya bir kısmından vazgeçersek ilaç mikroba döner.
Panzehir iken zehir olur. Bu hususta yüce Mevlamız şöyle buyurur
Biz Kurandan iman edenlere rahmet ve şifa elan şeyleri
indiriyoruz. O zalimlerin ise sadece ziyanını artırır. (1)
Evet Kuran-ı Kerim kendine iman edenlere ve emirleriyle amel
işleyenler© bir hidayet kaynağı ve bir şifadır. Ondan yüz
çevirenlere ise kulaklarında bir sağırlık vasıtası ve gözlerini
kör eden bir sebeptir. Eunun içindir ki bizim İslama tüm olarak
iman etmemiz ve Kuranın bütün hükümleriyle amel yapmamız gerekir.
Aksi takdirde iman etmiş sayılmayız. Bu meyanda Allah Teala
sapıkları vasfederek şöyle buyuruyor
Onlar Allaha ve Peygambere iman ettik ve itaatte bulunduk
derler. Sonra içlerinden bir grup yüz çevirir. Bunlar mümin
değildirler. (2)
İslamın cihanşümul bir nizam oluşu hususi ve umumi her mesele
hakkında hüküm ihtiva etmesini icap ettirmiştir. İslam bir devlet
teşkilatıdır. Çünkü bir fert ne kadar üstün ve salih olursa olsun
kendisini ve başkalarını tek başına hiç bir zaman mesud edemez.
İslam vatanı şart koşan bir nizamdır. Çünkü belli bir vatanı
olmayan herhangi bir devlet hiçbir şey yapmaya kadir olamaz.
İslam hükümeti gerektiren bir nizamdır. Çünkü bütün insanlar
vicdanının sesini dinlemede eşit değillerdir. Aksine insanların
çoğu kendini koruyan bir güce ve fenalıkları ondan uzaklaştıracak
bir kuvvete muhtaçtırlar. Bu sebeptendir ki Allah KuranIa
kötülüklerden alıkoymadığı kimseyi idareci vasıtasıyla alıkoyan
sözü varid olmuştur.
İslam bir ümmeti gerekli kılar. Çünkü İslam ancak insanları hak
ve adalet esasları üzerine toplamakla kaim olur.
İslam bir ahlak nizamıdır. Çünkü dünya ancak güzel ahlak ile
huzur bulur.
İslam bir kuvvettir. Çünkü hak korunmazsa batıl ona saldırıya
geçer.
İslam bir merhamet dinidir. Zira topluluklardan güçlü ve
kuvvetlilerin yanında zayıf biçareler de vardır Bu zayıflar ancak
kuvvetlilerin merhametiyle huzur içinde yaşayabilirler.
İslam adaletli bir nizamdır. Haklının hakkını haksızdan alır.
Suçluların layık oldukları cezayı esirgemeden tatbik eder.
İslam bir kültürdür. Çünkü yüce dinimiz biz-itere hizmetimize
verilen yeryüzünü mamur kılmayı •eihretmektedir. Bu da ilim
veMltürü gerektirmektedir.
İslam bir nizamdır. Çünkü görüşler birbirinden klı ve istekler
sapık olabilir. Allahın kulları aracında tatbik edilecek bir
nizamı göndermesi gerekmiştir. O da İslamdır.
İslam bir ilimdir. İnsanların ihtiyaçları olan manevi ilimleri
bütün tafsilatıyla anlatır. Maddi ilimlere işaret etmeden geçmez.
İslam bir adalet sistemini gerektirmektedir. Zira bir nizam
tarafsız ve dürüst olarak tatbik edilmedikçe ondan hayır
beklenilemez.
İslam mana yanında maddeye de önem verir. Çünkü Allaha kulluk
edecek insanların sağlıklı ibadet edebilmeleri için maddi şeylere
de ihtiyaçları vardır.
İslam çalışıp kazanmayı emreder. Çünkü ruh-baniyet çalışmamak
hayatı inkıraza uğratır.
İsam kazanılan malın korunmasını emreder. Zira mal hayatın devamı
için zaruri bir unsurdur. İşler mal vasıtasıyla hallolur.
İslam kimseye muhtaç olmamayı emreder. Zira dilencilerin izzet ve
şerefi kaybolmaya yüz tutar.
islam cihadı emreder. Çünkü İslam nurdur. Ne var ki insanların
çoğu zulmette yaşamayı isterler. İslam nurunu korumak için
bunlara karşı savaşı emreder.
İslam bir davadır. Çünkü o Allahın yarattıklarına yönelttiği bir
nidadır. Bu nidanın insanlara ulaşması gerekir.
İslam ordu kurmayı emreder. Çünkü sözde ci-had hiçbir fayda
vermediği gibi delillere dayanarak yapılan cihad da çok az kere
faydalı olur.
Bir şair şöyle der
İnsanlar delillere zulmeder ve hakkı çiğnerlerse Dünya için savaş
sulhdan daha faydalıdır. İslam bir düşüncedir. Çünkü hiçbir
kimseyi kuvvet tehdidi altında müslüman olmaya zorlamaz. Herkese
inanç ve emirlerini arzeder. Dileyen iman eder. Dileyen sapar
hüsrana uğrar...
İslam bir inançtır. İnanç demek kalbin tasdik ettiği şeylerdir.
İslam inancı altı temel şarta iman etmeyi gerektirmektedir.
Bunlar Allaha Meleklere Kitaplara Peygamberlere Ahiret Gününe
Kadere Hayrın ve Şerrin Allahtan olduğuna iman etmektir islam bir
ibadet dinidir. Çünkü biz Allaha kultuğumuzu namaz oruç hao zekat
oihöd... gibi ibadetlerle yapabiliriz.
Değerli Kardeşlerim
İslamın cihanşümul bir nizam olduğunu ve hayatın çeşitli
dallarını tanzim ettiğini çok kısa bir şekilde izah etmeye
çalıştım. Bu hususları genişçe açıklamaya kalksak büyük kitaplar
yazmamız gerekir. Bu küçük risalede buna imkan yoktur. .
Ancak şunu diyebiliriz ki İsam"her hususu ele alır ve tanzim
eder. O hem ferde hem de cemiyete önem verir. Hem milleti hem de
hükümeti denetimi altında tutar. Hem üstün ahlaklı olmayı ve
müsamahakar davranmayı emreder hem de bozguncu ve zalimlerin
terbiye edilmesini ferman buyurur. Mahkemede adaletin ayakta
tutulmasını hakimlerin denetimden uzak kalmamalarını emreder.
Bütün bunların yanında bizleri varlığımızı korumaya ve insanları
dinimize davet etmeye çağırır.
2 — Kuran ve Sünnete İttiba
Kuran-ı Kerim ve Sünnet-l Seniyye İslamın hükümlerini öğrenmek
isteyen her müsiümanın temel kaynaklarıdır.
Kuran-ı Kerim Arap dili kaidelerine göre kelimelerin manasını
zorlamaksızın anlaşılır. Sünnet-i Seniyyeyi anlamak için de
güvenilir hadis ravilerine başvurulur.
Kuran-ı Kerim kıyamete kadar bakidir mahfuzdur. Hiçbir tahrifçi
Ona el uzatamamıştır ve uzata-mayacaktır. Çünkü Kuran-ı Kerimi
korumayı bizzat Allah Teala üzerine almış ve şöyle buyurmuştur
Şüphesiz ki Kuranı Biz indirdik Onu koruyacak ta Biziz. (3)
Resulullah (s.a.v.)in mübarek sözleri ve fiilleri bizlere
tahriften uzak olarak ulaşmış bulunmaktadır. İslam düşmanları bu
iki kaynağa dil uzatamamışlar-dır. Bunun içindir ki bir şeyin
İslamdan olup olmadığına hüküm vermek istediğimizde Kuran-ı
Kerime ve Resulullahın hadis-i şeriflerine başvurmamız
gerekmektedir. Bu hususta Allah Teala şöyle buyuruyor
Eğer bir şey hakkında münakaşa ederseniz
(3) Hicr Suresi 9.
onun hükmünü Allaha ve Resulüne havale edin. Allaha ve Ahiret
gününe iman ediyorsanız.
Kuran-ı Kerimi tefsir ederken kendimizi zoı lamaya sokarak
kelimeleri Arap dilinde olmayan rr.i-nalarla izah etmemeye
çalışmalıyız. Hadis-i Şerifleri öğrenmek istediğimizde de Buhari.
Müslim Ebu Da-vud Tirmizi Nesai. İbn Mace gibi güvenilir hadis
kitaplarından öğrenmeliyiz. Aksi takdirde hadis olmadığı halde
Peygamber Efendimize nisbet edilen sözleri hadis zanneder ve
çıkaracağımız hükümlerde hataya düşmüş oluruz.
3 — Gerçek iman Lezzeti
Sarsılmaz bir imanın samimi bir ibadetin ve Allah yolunda cihadın
bir nuru ve lezzeti vardır. Allah onları kullarından dilediğinin
kalbine koyar. Fakat şunu iyice bilmek gerekir ki ilhamlar hatıra
gelen şeyler keşifler ve rüyalar dini hükümlere delif olamazlar.
Bunlara ancak dinin hüküm ve metinleriyle çelişmediği takdirde
itibar edilebilir.
Allah sarsılmaz imanın ve samimi ibadetlerin mükafatını ahirete
intikal etmeden önce dünyada verir. Allah Teala şöyle buyuruyor
Ey iman edenler Allahtan korkun ve Peygamberine iman edin ki size
rahmetinden İki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur
bahşetsin. (5)
Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor
Siz müminin ferasetinden sakının. Çünkü O Allahın nuruyla bakar.
Bu hadis-i şerif müminlerin ilahi nura mazhar olduklarını beyan
etmektedir. Ancak bunu delil göstererek her kalbe doğan ilham ve
görülen rüyaya itibar edilmez. Sadece dini hükümlere uygun
olanlara itibar edilir.
(5)
Hadid Suresi 28.
(6)
Tirmizi Klt. Tefsir. Hicr Suresi. 75. üyelin tefsiri.
4 — Hurafeler
Nazar boncuğu takmak muskacılık falcılık müneccimlik kahinlik
gaybi bilmeyi iddia etmek ve benzerleri aleyhlerine savaşılması
gereken çirkin şeylerdir. Ancak Kuron-ı Kerimden bir ayet veya
dinen va-rid olan bir muska olursa kabul edilir.
Nazar boncukları dinen varid ofrnoyan muskalar ve falcılığın
bütün çeşitleri dinen yasak olan şeylerdir. Bunlara karşı
savaşmak gerekir. Buna mukabil Pnygamber Efendimiz (s.a.v.) bazı
dualar okuyarak insanların şifa bulmalarını talep etmiştir.
Bunlara misal olarak şu hadis-i şerifleri zikredelim
Ey insanların Rabbı olan Ailahım sen sıkıntıyı gider şifa ver sen
şifa verensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Senin verdiğin
şifa hiç bir hastalık bırakmaz. (7)
Senin Allahın ismiyle şifa bulmanı isterim. Al-Icıh seni sana
eziyet veren bir hastalıktan düğümlere üfüren üfürükçülerin
şerrinden ve haset edenlesin şerrinden seni kurtarsın. (8)
5 — Halifenin Görüşü
Hakkında delil bulunmayan çeşitli mevzularda veya çeşitli
ihtimaller anlaşılabilen meselelerde yahut mesclih-i mürsele (*)
hakkında halife ve yardımcısının görüşleri dini bir kaideye ters
düşmedikçe tatbik edilir. Bunların görüşleri zaman ve mekana ve
de örf ve adetlere göre değişebilir.
İbadetlerde asıl olan hikmetinden sual etmeden onları olduğu gibi
yapmaktır. Dini olmayan hususlar da asıl olan ise sır ve
hikmetlerini gaye ve maksad-larını öğrenip ona göre tatbik
etmektir.
Her İslam topluluğunun lider olarak seçtiği kişi o topluluk için
imam sayılır. Böyle bir imamın ve ve-kiliningörüşünün İslamın
hükümlerine muhalif olmaması şartıyla tatbik edilmesi bir dini
vecibedir. Mesela imam hayvanların tükeneceğinden korkarsa
kesimin sadece haftanın bazı günlerinde yapılacağını emredebilir.
Yine imam sözleşmelerin ve evlenmenin tescil edilmesini
emredebilir. Çünkü bu hususlar Me-salih-i Mürseleye dahildir.
Binaenaleyh imamın görüşüne uymak mecburidir. Duruma göre
görüşünü değiştirse bile...
Mesalih-i Mürsele demek haram veya helal olduğuna dair hiçbir
dini delil bulunmayan bir kısım faydalı şeylerin kabul edilip
veya edilmemesini bildiren bir kıstas demektir. Mesela hapishane
yapmak para basmak gibi işlerin yapılıp yapılmamasını Mesalih-i
Mürsele kıstası tayin eder.
6 — Selef-i Salihinin Yolu
Hatadan masun olan Resulullah (s.a.v.)dan başka herkesin görüşü
hem alınabilir hem de alınmayabilir. Selef-i Salihinden rivayet
edilen her şey Kitap ve Sünnete muvafık oldukça kabul ederiz.
Muvafık olmazsa Allahın kitabı ve Resulünün sünneti uyulmaya daha
evladır. Fakat ihtilaf eden kişileri tenkit etmeye hakkımız
yoktur. Onları niyetleriyle başbaşa bırakırız.
Biz ibadetleri olduğu gibi yapmakla mükellefiz. Onların sır ve
hikmetlerini araştırmakla mükellef değiliz. Çünkü ibadetlerden
maksat Allaha kulluk etmektir. Kulun efendisinin kendine verdiği
emir hakkında onunla münakaşaya girmesi yakışmayan bir şeydir.
Fakat yeme içme giyme gibi dini olmayan meselelerin sebeplerini
araştırma maksadlarını düşünme caizdir. Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) yapmamış olsa bile dine ters düşmemesi şartıyla bunları
yapmak caizdir.
Mesela Peygamber (s.a.v.)in devrinde olmayan bir meyveyi yemek ve
bir elbiseyi giymek bu kabildendir.
Hatadan masun olan sadece Peygamberimiz (s.a.v.)dir.
Peygamberimiz (s.a.v.)in emrettiği veya yasakladığı bir şey
haktır uyulması gerekmektedir.
Peygamberimiz (s.a.v.)den başkası kim olursa olsun doğru sözleri
alınır doğru olmayanları bırakılır. Çünkü onlar ne maşumdur ne de
vahiy sahipleridir.
Sahabe-i Kiramdan veya Tabiinden bizlere gelen meseleler Kuran ve
Sünnete mutabık ise onları baş tacı etmekle mükellefiz. Şayet
mutabık olmazsa Allahın kitabı ve Resulünün sünneti uyulmaya daha
evladır.
7 — Bir İmama Tabi Olmak
Feri hükümlerin delillerini bilme derecesine ulaşamayan her
müslümanın bir mezhep imamına uyması gerekir. Böyle bir kişinin
gücü yettiği takdirde tabi olduğu imamın delillerini öğrenmeye
çalışması pek hoştur.
Keza her müslümanın delile dayanan her irşadı kabul etmesi
gerekir. Yeter ki irşad edenin doğruluğunu ve kifayetli olduğunu
bilsin. Şayet bir müslü-man ilim sahibi ise eksiklerini
tamcmlamalıdır ki araştırma derecesine ulaşsın.
Dini incelikleriyle bilmeyen müslümanm mezhep sahibi imamlardan
birine tabi olması gerekir. Böyle bir kişinin bildiği
hükümlerin delilini araştır- ması güzel bir şeydir.
Bir müslüman kendine verilen delile dayalı fetvayı kabul etmek
zorundadır. Yeter ki fetvayı verenin doğruluğuna ve ilmi
kifayetine kanaat getirsin.
İlim sahibi elan kimselerin ise ilimlerini araştırmaları ve
meselelerin inceliklerine inmeleri gerekir. Ta ki dinin çeşitli
meselelerinde fetva verme yetkisine sahip olabilsinler.
8 — Fıkhı İhtilaflar
Feri meselelerdeki fıkhı ihtilaflar hiçbir zaman dinde bölünmeye
düşmanlığa ve buğzetmeye sebep olmaz. Her müçtehidin kendine göre
mükafatı vardır. İhtilaflı meseleler hakkında Allah sevgisi
gölgesi altında gerçeğe ulaşmak maksadıyla yardımlaşarak ilmi
incelemeye girişmekte bir mahzur yoktur. Yeter ki taassuba ve
hoşa gitmeyen tartışmalara yol açmasın
Mezhepler arasında ihtilaf dinin temel hükümlerinde olmayıp
sadece bir kısım feri meselelerdedir. Binaenaleyh müslümanlar
arasındaki mezhep ihtilafı hiçbir zaman bölünmeye veya
birbirlerine düşman kesilmeye yahut buğzetmelerine sebep
olmamalıdır. Çünkü ietihad eden müetehide doğruyu bulsa da hataya
düşse de mükafat vardır.
Buna mukabil taassuba düşmeksizin ve kısır çekişmelere
girmeksizin ilmi tartışmalarda bir sakınca yoktur.
9 — Araştırılması Gerekmeyen Hususlar Herhangi bir hükme delil
olmayacak meseleler hakkında araştırmaya girişmek bizlere dinen
yasaklanan hususlardandır. Mesela hiç olmayacak işler için
hükümler çıkarmaya çalışmak ilmin henüz ulaşamadığı mevzularda
Kuran-ı Kerimin ayetlerinin manasını izaha kalkışmak sahabe-i
kiramın bir kısmını diğerinden üstün görmek bunlar arasında geçen
ihtilaftan değerlendirmeye tabi tutmak sahabelerden herbirinin
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)e arkadaş olma meziyeti ve güzel
niyetli olmasının mükafatı vardır. Hüsn-ü zanda bulunmak için
tevll kapısı açıktır.
Faydası olmayan meseleler hakkında konuşmak caiz değildir. Hz.
Süleyman (a.s.) ile konuşan karıncanın erkek veya dişiliğini
sormak gibi.
Keza Sahabe-i Kiram arasında meydana gelen ihtilaflar hakkında
konuşmamız veya herhangi birine dil uzatmamız yakışmayan bir
şeydir. Hepsinin de sahabe olma üstünlüğü ve içtihad etme
mükafatı vardır. Eğer içtihadlarıyla doğruyu bulmuşlarsa iki kat
mükafat alacaklardır. Hata etmişlerse bir kat mükafata
erişeceklerdir.
10 — En Önemli inanç
Allah Tealayı bilmek Onu birlemek ve Ona layık olmayan
sıfatlardan uzaklaştırmak İslam inancının en önemli mevzuudur.
Müteşabih ayet ve hadislere bize geldikleri gibi iman etmemiz
gerekir. Onlar hakkında ne tevil yapmamız ve ne de onları ihmal
etmemiz caizdir.
Alimlerin bu gibi ayet ve hadisler hakkındaki ihtilaflarına temas
etmememiz icap eder. Resuiullah (s. a.v.)e ve Ashabına caiz olan
ancak bize caizdir. Onların girişmediği mevzulara bizim girişme
hakkımız yoktur. Allah Teala söyle buyuruyor
İlimde derinleşen kimseler biz bu Kurana iman ettik. Hepsi
Rabbimizin katındadır derler.> (9)
Allahın birliğine şeriki olmadığına kudretinin yüceliğinin ve
kemalinin nihayetsiz olduğuna iman etmek itikadı meselelerin en
önde gelenidir.
Allah Tealanın sıfatlarını beyan eden ayet ve hadislere oldukları
gibi iman etmemiz ve bunların teviline girişmememiz gerekir.
Çünkü biz Resuiullah (s.a.v.)den Sahabe-i Kiramdan ve İlimde
derinleşen kimselerden daha geniş bir bilgiye sahip değiliz.
11 — Bidat
İslam Dininde aslı olmayan ve insanların heveslerine uyarak hoş
gördükleri her bldat sapıklıktır. İster dinde olmayan bir şeyi
ona ilave etmek isterse onda olan bir şeyi terketmek suretiyle
meydana gelsin bidatın her çeşidine karşı savaşmak ve onu en
münasip vasıtalarla ortadan kaldırmak gerekir. Ancak bidatı
kaldırayım derken daha kötüsüne yol açmamak lazımdır.
Bidat iki kısımdır İzafiye ve Terkiye. Dinde olmayan bir şey icad
edilir ve dine eklenirse buna Bi-dat-i izafiye denir. Buna
mukabil dinde olan bir husus terkedilirse buna bidat-ı terkiye
denir. Bunların her ikisi de sapıklıktır. Müslümanları daha kötü
bir duruma düşürmeyecek bir yolla bunlara karşı savaşmak gerekir.
12 — Çeşitli Bidatlar
İlave ve terk suretiyle yapılan bidatlar ve nafile ibadetleri
mecburi imiş gibi yapmak fıkıhda ihtilaf edilen mevzulardandır.
Bu ihtilafları araştırarak delillerle hakikate ulaşmaya
çalışmakta bir mahzur yoktur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)den görülüp duyulmadığı halde belirli
vakte mahsus bir ibadet yapma veya belirli bir şekilde ibadet
etme din alimleri tarafından ihtilaf edilen meselelerdendir.
Mesela sabah namazının peşine yirmi kere Fatihayı okumak veya bin
kere İhlası okumak bu kabildendir.
13 —Evliyalar
Salih zatları sevmek güzel amellerini zikrederek onları övmek
kulu Allaha yaklaştıran amellerdendir. Evliyalar şu ayet-l
celilede zikredilen kimselerdir
iyi bilin ki Allahın velilerine korku yoktur. Onlar mahzun da
olmayacaklardır. Evliyalar iman eden ve Allahtan korkanlardır.
Şartları olması kaydıyla velilerin kerameti haktır. Ancak
evliyalar hayatta iken de öldükten sonra da ne kendileri için ne
de başkaları için hiç bir fayda veya zarar vermeye muktedir
değildirler.
Evliyanın manası dostlar demektir. Şüphesiz ki Allahın sevdiği
kulları sevmek samimi bir imandan doğar. Allah kullarından ancak
niyetinde samimimi olanı ibadetinde titizlik göstereni edeple
süsleneni. İnsanlara malıyla sözüyle ve fiilleriyle iyilikte
bulunanı sever
İşte Allahın dostları bu gibi sıfatlara haiz olanlardır. Allah
bir kulunu sevdi mi ondan başkalarının kadir olamayacağı bir
kısım zuhurat meydana getirir ki bunlara keramet denir. Fakat
kerameti bizzat veli yapmaz. Ta ki velinin Allahın yanında bir
şeye kadir olacağına veya bir menfaati dokunacağına yahut bir
zarar vereceğini zannedelim.
(10)
Yunus Suresi 63.
En büyük velinin dahi Peygamber Efendimiz (s. a.v.Jin derecesine
ulaştığına inanır mısın Elbette ki hayır. Bak imanlı kardeşim...
Allah Teala Peygamberimiz (s.a.v.)e ne buyuruyor
Ey Muhammedi De ki Ben kendime ne bir menfaat ne de bir zarar
vermeye kadirim.
Elbette ki kendisine bir menfaat veya zarar veremeyen başkalarına
da veremeyecektir. Peygamberimiz (s.a.v.) böyle iken artık
velilerden bir zarar veya menfaat beklemek elbette ki mümkün
değildir.
(U)
Araf Suresi
14 — Kabirlerden Medet Ummak
Dinen emredildiği şekilde kabirleri ziyaret etmek sünnettir.
Fakat mezarda yatanlardan yardım İstemek veya bu gaye ile onlara
nlda etmek onlardan bir ihtiyacını gidermelerini İstemek adak
yapmak kabirleri İnşa etmek onları kapatmak onları aydınlatmak
onlara el sürmek Allahtan başkasına yemin etmek vb. bidatler
büyük günahlardandır. Bunları ortadan kaldırmak gerekir. Bu gibi
davranışları doğru kabul etmek İçin herhangi bir tevil yoluna
başvurmak fitne kapısını kapamak için caiz olmaz.
İslam önceleri kabirlerin ziyaret edilmesini bilmediğimiz bir
hikmete binaen yasaklamıştı. Daha sonra bunu serbest bıraktı.
Böylece ziyaret edenler ölümü hesabı ceza ve mükafatı
hatırlasınlar he-lala sarılıp haramdan kaçınsınlar.
Fakat kabirleri ziyaretin belirli bir günü veya saati yoktur.
Eskiden kabristanların kapısında ne börekler dağıtıldı ne de
helvalar... Ne ücretle Kuran okuyanlar görülürdü ne çelenkler...
Hiç bir müslüman belli bir kabri ziyaret etmek İçin uzak yerlere
gitmezdi. İslam sadece Mekke-i Mü-kerremede bulunan Harem-i
Şerifi Medine-i Münev-verede bulunan Mescid-I Nebeviyi ve Kudüste
bulunan Mescidül-Aksayı ziyaret etmek İçin yolculuk yapmayı
emretmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kabirleri ziyaret ederken onların
çevresinde oturmazdı onlara el sürmezdi ölülere şu duayı okurdu
Ey mümin ümmetin kabrinde yatanlar Allahın selamı üzerinize
olsun. Siz bizden önce öldünüz in-şaallah biz de yakında size
kavuşacağız. Allah sizden buraya önce göçenlere de ve sonradan
geleceklere de rahmet eylesin. Siz bizden önce geldiniz biz 4e
size tabi olacağız. Allahtan hem bizler için hem ae sizler için
af afiyet ve mağfiret dileriz. Ey Allahım sen bizleri onların
mükafatından mahrum eyleme. Ve onlardan sonra bizi yoldan
çıkarma. Bizi de onları da bağışla ölülerden yardım bekleme veya
ihtiyaçları gidermelerini isteme şu hadis-i şerife muhaliftir
Bir şey istediğinizde Allahtan İsteyin. Bir yerdim talep
ettiğinizde Allahdan yardım talep edin.(13)
Ölülere adakta bulunmak ölülere yahut babaya veya anaya yemin
etmek dinen yasaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle
buyuruyor
Kim yemin etmek İsterse Allaha yemin etsin. Yoksa bıraksın. (14)
Kabirleri yapmak onları aydınlatmak üstlerini örtmek günahtır.
Fitne kapısını kapamak için bunlara karşı savaşmak gerekir.
15 — Tevessül
Allah Tealaya dua ederken Onun yarattıklarından birini vesile
edinerek Allaha yalvarmak ihtilaf edilen feri meselelerdendir.
İtikadı meselelerden değildir.
Allaha dua ederken Ey AllahırrvSen Resulün hürmetine veya şu
zatın hürmetine duamı kabul et şeklinde yalvarmaya tevessül
denir.
Din alimleri bu şekil bir duanın caiz olup olmaması hakkında
ihtilaf etmektedirler. Fakat Allahtan başkasına dua etmenin yasak
olduğu hakkında tam bir ittifak vardır.
16 — Kelime Oyunları
Hatalı bir örf dini kelimelerin taşıdıkları manaları
değiştiremez. Dini lafızların ifade ettikleri manaları dikkatle
anlamak ve onların sırrında kalmak gerekir. Diğer yandan gerek
dini ve gerekse dünyevi hususlarda kelime oyunlarından kaçınmak
gerekir. Takılan adların önemi yoktur. Asıl önemli olan ad
verilen şeylerdir.
Bir kısım fesatçılar yaptıkları fesatlara uydurma isimler takarak
bunları haram hükmünden uzaklaştırmaya çalışırlar. Aslında bu
Allahı ve müminleri aldatmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
Bunlardan şiddetle kaçınmamız gerekir.
Çünkü isimlere itibar yoktur. Önemli olan eşyanın kendisidir.
Mesela beyinsizlerin afyondan uyuşturucu adını kaldırıp zevk
verici adını takmaları afyonun gerçek mahiyetini elbetteki
değiştirmeyecektir.
Zira ayfon da içki cinslerinden biri olup insanı sarhoş eder.
17 — Amel
Amelin esasını inanç teşkil eder. Amel iki kısıma) Kalb ile yapılan amel
b) Diğer uzuvlarla yapılan amel.
Kalbi ameller diğer uzuvlarla yapılan amellerden daha önemlidir.
Her iki çeşit amelin de mükemmelce yapılması dinen matluptur.
Daha önce inancın kalblerde yerleşen bir kısım esaslar olduğunu
açıklamıştık. İslamın temelini sağlam inanç teşkil eder. Bütün
ibadetler bu esas üzerine kurulur. Bu esasa dayanmayan
ibadetlerin hiçbir faydası yoktur.
İnancında samimi olanın yaptığı ameller de kabule şayan olur.
18 — İlim ve Tefekkür
İslam insan aklına düşünme hürriyeti verir. Onu kainata bakıp
araştırmaya teşvik eder. İlme ve alimlere büyük değer verir. Her
şeyin faydalı ve iyi olanını kabul eder.
Hikmet müminin kaybolmuş malıdır. Nerede bulsa onu almaya daha
layıktır.(15) buyurur.
İslam hiçbir zaman insanlara düşünme hürriyetini yasaklamamıştır.
Bilakis onları akıllarını kullanmaya gökleri ve yeri onların
aralarında bulunanları ve yer altındaki değerleri düşünmeğe
teşvik etmiştir.
İnsan kainatın sırlarından her yenisini öğrendikçe Allahın kuvvet
ve kudretine olan iman kuvvetlenir. Allahtan daha fazla korkar.
Şu ayet-i celile bu hakikati beyan eder
Allahın kulları arasında Ondan hakkıyla korkan ancak alimlerdir.
Burada kastedilen ilim dünya ve ahirette faydalı olan her çeşit
ilimdir. Bizler nereden olursa olsun İIFm ve hikmeti öğrenmekle
mükellefiz.
Bu hadlsi şerifi Timizi ve iba Mace rivayet etmişlerdir Fatır
Suresi
19 — Din ve Akıl
Dinin görüş sahası ile aklın görüş sahası bazan ayrı olabilirse
de kesin olan gerçeklerde mutlaka birleşirler. Hiçbir zaman
gerçeğe dayanan ilmi bir kaide dini esaslara muhalif olmaz.
Akli ve dini kaidelerin her ikisi de zanni delille sabit ise dini
deliJe uyulması gerekir.
Şüphe yok ki Kuranın bütün hükümleri doğrudur. Yanılma ve
değişmeden uzaktır. Allahın keü-meleri değişmez. (17) Çünkü
.insanlara ilmi bize Kuran-ı Kerimi indiren Allah TeaJa öğretir.
Allahın kelamı olan Kuranın Allahın insanlara öğrettiği maddi
ilimlerle çelişmesi imkansızdır.
Mesela Kuran-ı Kerim anne rahminde olan ceninin geleceğini ancak
Allah bilir demektedir. Hiçbir zaman ilim anne rahmindeki ceninin
gelecekte ne olacağını bilemez.
Gerçek bir ilmi esas hiçbir zaman kesin bir dini hükümle
çatışmaz. Mesela Allah Teala Aya konaklar tayin ettik.(18)
buyuruyor. Bu bir dini hükümdür. Maddi ilimler de ayın bir
merhaleden diğerine intikal ettiğini hilal olarak başlayıp
dolunay halini aldığını tesbit etmektedir.
(17)
Yunus Suresi" 64.
(18)
Yasta Sureel 39.
20 — İman ve İnkar .Kelime-I Şehadet getirip onun gereğini yapan farzları ve dini
vecibeleri ifa eden insana günahkar olsa bile kafir diyemeyiz.
Ancak bir müslüman kafir olduğunu söylerse veya dinde katiyyetle
bilinen (za-rurat-ı diniyyeden olan) bir hususu inkar ederse
yahut Kuran-i Kerimin açık bir hükmünü yalanlarsa veya Kuran-ı
Kerimi Arap üslubuna uymayan bir şekilde tefsir ederse ya da
küfrünü icap ettirmekten başka bir şey olmayan herhangi bir işi
yaparsa işte bu hallerde (maazallah) dinden çıkar kafir olur.
Müslüman kardeş bu düsturlar çerçevesinde dinini öğrenirse
devamlı olarak söylediğimiz Anayasamız Kur-an önderimiz
peygamberdir narasını çok iyi anlayacaktır.
Kafir olma veya insanların kafirliğine hüküm verme son derece
tehlikeli bir meseledir. İnsanları dinden çıkmakla suçlamada çok
aşırı gidilmemelidir.
islam alimleri yapıldığında insanı dinden çıkaracak bir kısım
hususlar hakkında ittifak etmişlerdir. Mesela kişinin kafir
olduğunu ikrar etme3İ namazın farz olduğunu inkar etmesi zinanın
helal olduğunu iddia etmesi Kuranın açık bir hükmünü yalanlaması
Kuran-ı Kerimin kelimelerini eğlence veya alay mevzuu etmesi veya
Allahtan başkasına secde etmesi onu küfre götürür.
Ey Muhterem Kardeşim anlatılan bu yirmi düsturu güzelce anlarsak
İslamın gerçek manasını idrak etmiş oluruz. Anayasamız Kuran
önderimiz Peygamberdir. narasının ne demek olduğunu anlarız.
ikinci Şart SAMİMİ OLMAK
Samimi olmaktan maksadım müslüman kardeşin söylediği söz işlediği
amel yaptığı cihad ve bütün harekatı Allah için olmalı Onun
nzasınt ve mükafatını kazanmayı hedef edinmelidir. Şan şöhret
mevki makam çıkar ve menfaat gözetilmemelidir. Böylece kişi çıkar
ve menfaatin kölesi olmayıp düşünce ve inancın askeri olur. Ve
Allah Tealanın peygamberine tebliğ etmeyi emrettiği şu sıfatlara
nail olur.
Ey Muhammedi De ki namazım ibadetim hayatım ve ölümümancak
alemlerin Rabbi olan Aiiah içindir. Onun hiçbir ortağı yoktur.
Ben bunlarla em-roundum.(1)
Böyle olan müslüman kardeş gayemiz Allahtır Allah her şeyden
büyüktür hamd ancak Allaha mahsustur naralarının ne demek
olduğunu anlar.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)e kahramanlık için savaşan ırkçılık
için savaşan ve şöhref için savaşan üç kişiden hangisinin Allah
yolunda oiduğu sual edildi
Peygamber (s.a.v.) Allahın dini yücelsin diye savaşan ancak
Allahın yolundadır.(2) buyurdu.
Şeytan insanın düşmanıdır. Ne zaman ki insanın bir hayır yapmaya
veya kendini düzeltmeye yöneldiğini görür hemen ona çevresinde
bulunan şan ve şöhreti veya maddi menfaati göstererek vesvese
verir.
Şeytan insanın hayır sahipleriyle yardımlaştıği-nı görünce onu
hemen liderlik sevdasına düşürmeye çalışır. Hayırseverlerden
normal biri gibi iş yapmasını çirkin gösterir.
Değerli kardeşim şeytanın vesvesesinden sakın. Çünkü o bize
önümüzden arkamızdan sağımızdan solumuzdan sokulur. Ancak Allah
rahmeti ile bizi muhafaza ederse bize yakın olmaz.
Yaptığın her işi Ve niyet ettiğin her şeyi Allah bilir ve görür.
Kalblerde olanlar Ona ayandır. O halde niyetinde Allaha karşı
samimi ol yaptığın işle Allahın rızasını dile. Çünkü Allahı
aldatmaya kalkışmak hataların en korkunç olanıdır.
Bir adam Resulullah (s.a.v.)a geldi ve şöyle dedi
— Ben Allah yolunda savaşmayı ve yerimin görülmesini istiyorum.
Bunun üzerine şu ayet-i celile nazil oldu
Kim Rabbinin huzuruna çıkmayı arzu ediyorsa salih amel işlesin
Rabbine ibadette hiçbir kimseyi ortak koşmasın. (3)
Görüyorsun ki Allah Teala riyakarlığı gizli şirk olarak
sıfatlandırmıştır. Sakın sen de meclislerin başına koşma safların
önünde gösteriş yapma. Şunu iyi bil ki kanatlarını müminlere
germedikçe gerçek mümin olamazsın. Allahın dostları şöyle
vasıflandırılmışlardır
Onlar müminlere karsı çok mütevazı ve zelil kafirlere karşı izzet
ve şereflidirler. (4)
Şunu da hatırından çıkarma ki gayemiz Allahtır dediğin her an
sözünde ve amelinde Allaha karşi samimi olacağına auir Allaha söz
veriyorsun ve Allahın kitabında şu ayet-i celileyi okuyarak bu
hususta manen ahdediyorsun.
Ey Muhammedi De ki Namazım ibadetim hayatım ve ölümüm ancak
alemlerin Rabbi olan Allah içindir Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben
bunlarla em-rotundum. (5)
"(5)
lifnam Suresi 162.
Üçüncü Şart ÇALIŞKAN OLMAK
Çalışma ilim ve İhlasın bir semeresfdfr. Allah Teala şöyle
buyurur
Ey Muhammed de ki çalışın. Yakında Allah Peygamberi ve müminier
yaptığınızı görecektir. Hepiniz gaib olanı ve görüneni bilen
Allaha döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir.
Samimi kardeşin şu sahalarda çalışması istenilmektedir
A)
Kendini düzeltmek
B)
Müslüman bir yuva kurmak
C)
(1)
Cemiyeti irşad etmek
Tevbe Suresi 45.
D)
Memleketi hürriyete kavuşturmak
E)
Hükümeti Islah etmek
F)
Müslüman
6)
Bütün dünyaya hocalık etmek.
ümmetine
devletler arasındaki mevkiini iade etmek
Sadece anlayışlı olmak yetmez. Arjlayışlı ve samimi olmak
çalışkan elmaya sevkeder. Bütün dünya ve ahiretteki şeylere ancak
çalışma ile ulaşılır. Çalışanın dünyada ulaşacağı mükafat şu
ayeti celile ile beyan edilir
Erkek olsun kadın olsun kim mümin olarak iyi bir iş yaparsa biz
ona güzei bir hayat yaşatırız. ayetin devamında İse çalışanın
ahiretteki mükafatı zikredilmektedir. Biz onları elbetteki
yaptıklarının •n güzeliyle mükafatlandıracağız.(2)
Müslüman insan yeryüzünde Allahın halifesidir. Dolayısıyla
vazifesi zor ve mesuliyeti ağırdır. Bundan bir kaçamak yolu
yoktur. Fakat devamlı Allahın yardımına mazhardır. Allah
dilediğini yapar.
Evet yol uzundur engeller çoktur. Cahil insanlar hayal olduğunu
zannederler. Biz ise bir gerçek olduğuna inanırız. Ümitsizliğe
kapılmayız. Çünkü imanla ümitsizlik bir arada durmaz.
(2)
Nahl Suresi 97.
Allahın rahmetinden ancak kafir olan bir topluluk ümidini keser.
Ey kardeşim işlerinde Allahtan yardım iste. Acze düşme. Allah
kurtarıncaya kadar sabret. Zorluk ve musibetlere karşı metanetli
ol. Allah zorluktan sonra kolaylık getirecektir. Çalış yaptığın
her amelin mükafatı Allahın huzuruna çıkacağın güne tehir
edilmiştir. Evvela kendinden başla sonra bakmakla mükellef
olduğun kimseleri düzelt.
(3)
Yusuf Suresi 87.
A)
Kendini Düzeltmek
Kişi kendini düzeltmelidir ki bedenen kuvvetli dürüst ahlaklı
doğru düşünceli çalışıp kazanmaya muktedir sağlam inançlı
hakkıyla İbadet yapan nefsi ile cihad eden vaktinin değerini
bilen işlerini tanzim eden .ve başkaları için faydalı olan numune
bir insan olsun. Bunlar her müslümanm yapması gereken
vazifelerdir.
Senden şunlar istenmektedir
a) Bedenen kuvvetli olmaya çalış ki. kendine ve insanlara
faydalı olabilesin. Kuvvetli mümin Allah katındn zayıf müminden
daha hayırlı ve daha sevimlidir.
b) Ahlakın güzel olsun. Çünkü sen yeryüzünde Allahın
yarattıklarına bir halifesin. Onlara karşı güzel ahlaklı ol ki.
seni dinlesinler ve işlerinde yardımcı olsunlar. Hz. Muhammed
(s.a.v.) Müminlerin en kamil imanlıları ahlakça en güzel
olanlarıdır. (4) buyuruyor.
c) İnce düşünceli ve doğru görüşlü ol. İhlaslı olsa da aklını
kullanmayandan bir hayır beklenilemez. Çalışkan olsa da düşüncesi
kısır olandan bir fayda umulamaz. Düşünceni geliştir ki hem
kendin aydınlığa çıkasın hem de insanları aydınlığa çıka-rasın.
d) Çalışıp kazanacak güçte olmaya gayret et. Çünkü en tatlı ve
helal yemek el emeğinden yediğindir. Mal canın yongası ve
davaların destekçisidir. Seni çalışıp kazanmadan alıkoyan ve
tembeller zümresine katan ibadetten hayır yoktur. Allah Teala
Namaz bittikten sonra yeryüzüne dağılın ve Allahın lütfundan
rızık arayın.(5) buyurmaktadır.
Sen her malı kazanıp çoluk çocuğuna aile ve efradına harcadıkça
Allah katında derecen yükselir.
e) Sağlam inançlı ol ki Allah ile olan ilişkin doğru olsun ve
Allah sana ışığında yürüyeceğin bir nur bahşetsin bilmediğini
bildirsin ve şeytanın vesveselerinden uzaklaştırsın.
Çünkü şeytanın iman edenlere ve Rablerine tevekkül edenlere karşı
hiçbir nüfuzu yoktur.(6)
f) İbadetini eksiksiz yap. Çünkü Aliah Teala güzeldir güzel
olmayanı kabul etmez. Nasıl ki sen tuzsuz yemeği hoş görmüyor ve
yemiyorsan Allah Teala da hatalı ve noksan ibadetleri hoş görmez
ve kabul etmez.
g)
Nefsinle cihad et. Çünkü o senin en büyük düşmanındır. Eğer
ona galip gelebilirsen artık bu dünyada seni hiçbir şey mağlup
edemez. Sen iradene sahip olduğun müddetçe ne eziyetler seni
yıldırır ne de aldatmalar seni baştan çıkarır.
h) Vaktinin değerini bil. Vakit nakit değil hayatın bir
parçasıdır. Sen kıyamet gününde Allahın huzurunda ömrünü nereye
harcadığından gençliğini hangi yolda geçirdiğinden vakitlerini
nasıl değerlendirdiğinden sorulacaksın. Vakitlerini fırsat bit
onları dünya ve ahlret emelleriyle geçir.
ı) İşlerini düzene koy. Din. nizam demektir. Namazımız orucumuz
cihadımız bizleri düzenli olmaya alıştırır. Binaenaleyh her
işinde intizamlı ol.
i) Başkaları için faydalı ol. imanın zirvesi işte budur.
B — Müslüman Bir Yuva Kurmak Kişi aile ve efradını düşüncelerine
saygı gösteren bütün ev hayatında islamın adabına riayet eden
fertler olarak yetiştirmelidir. Evlenirken iyi olanı seçmelidir.
Ailesine karşı vazifelerini ve haklarını yerine getirmelidir.
Çocuklarını güzel terbiye etmelidir. Onları İslam ahlakiyle
yetiştirmelidir. Bunlar her müslü-manın yapması gereken
vazifelerdir.
Müslüman bir aile yetiştirmek... Senin yardımına terbiyene ve
iyiliğine herkesten daha ziyade ailen layıktır. Eğer Allah onları
salih kılarsa sana dünyada yardımcı olurlar. Ahirette de onları
terbiye ettiğin için sevaba nail olursun. Peygamber (s.a.v.) bir
ha-dis-l şeriflerinde Sizin en hayırlınız ailesi İçin ha-jyırlı
olandır. Ben de ailesi İçin en hayırlı olanını-zım(7)
buyurmuştur.
Müslüman bir yuvayı kurmak için İyi bir aile seçmen gerekir.
Evleneoeğln hanımın güzelliğine servetine veya soyuna aldanarak
dindarlığını unutmamalısın. Dindar olan siyah bir cariye dindar
olmayan beyaz bir hürden daha evladır. Peygamber (s.a.v.) bu
hususa dikkat etmemenin kötü neticesinden sakındırarak şöyle
buyuruyor Kadınlarla güzellikleri İçin evlenmeyin. Olur ki
onların güzelliği onları helake sürükler. Kadınlarla malları için
de evlenmeyin. Olur ki malları onlan azdırır. Kadınlardan dindar
olanlarla evlenin.(8)
Sakın fısk-u fücurla dolu bir evde yetişen bir kadının dış
görünüşüne aldanma. Soyuna çeker. Kadın görünüşteki güzelliği ve
aslının kötülüğü ile pisliklerin ortasında biten bir ağaca
benzer. Bakarsın manzarası hoş yemyeşil bir ağaç... Ama pislikler
İçine kök salmış necislerden gıda alıyor. Peygamber (s.a. v.) şu
hadis-i şerifi ile dikkatleri bu mevzuya çekiyor ve şöyle
buyuruyor
Dere kenarında biten yeşil otlardan sakının.
— Dere kenarındaki yeşil otlar nedir ya Resu-lullah diye
sorulunca
Kötü aile içinde yetişen güzel kadındır cevabını vermiştir.
Diğer yandan hanımına haklarını ve vazifelerini iyice
öğretmelisin. Eğer bilmiyorsan onları öğretecek birine
göndermelisin. Dinimize göre bir kadın ilim öğrenme ve fetva
sormak için efendisinin izni olmadan dışarı çıkabilir. Cahil bir
kadın hem kendisinin ve hem de kocasının düşmanıdır.
Hanımlarınıza İslamın adabını evliliğin hak ve hukukunu öğretin.
Kuran-ı Kerimin bildirdiği şu dua ile Allaha niyaz edin
Rabblmlz sen bize eşlerimizden ve soylarımızdan bizleri memnun
edecek nesiller bahşet. Sen bizi Allahtan korkanlara önder kıl
Çocukların sana verilen bir emanettir. Allah seni onlardan
sorumlu tutacaktır. Emaneti muhafaza et. Çocuklarına Allaha ve
insanlara karşı olan vazifelerini öğret. Özellikle kızlarını
terbiye et. Onları sokaklara salıverme. Mahrem yerlerini
kapattır. Eğer bulları yapmazsan onların işledikleri günahtan bir
gün hesaba çekileceksin. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) uzun bir
hadis-i şerifte şöyle buyuruyor
Erkek evinde bir çobandır.
mesuldür.(10)
Maiyetinde bulunanlardan
Bundan hiçbir zaman ailene karşı katı kalbli olman veya
çocuklarına eziyet etmen anlaşılmamalıdır. Ailene haram bir şey
yedirme onlara karşı şefkatli ve merhametli ol onları helal lokma
ile besle. Sapık yollardan uzak tut... demektir.
İşçi ve hizmetçilerine de iyi muamelede bulun. Onlara karşı sert
davranma ve merhametsiz olma. Sana karşı olan haklarını
çiğnemiyesin. Onları başıboş bırakma ki Allaha karşı olan
vazifeni ifa etmiş olasın.
Kişinin kendini düzeltmesi ve müslümanca bir yuva kurması ferdi
vazifesidir. Her müslümanın tek başına bunları yapması ve en
mükemmel şekilde başarması gerekir.
(8)
ibn Mace.
(9)
C)
Fürkan Suresi 74 (10)
Buhar Müslim Ahmed b. Hanbel.
Cemiyeti İrşad Etmek
Her müslümanın cemiyette hayra davet düşüncesini yayarak ve
içindeki kötülük ve rezilliklere karşı savaşarak güzel şeyleri
teşvik ederek iyiliği emredip kötülüğe mani olarak hayırlı işleri
yapmaya koşarak İslami düşünceyi yaymak suretiyle kamuoyunu
kazanarak hayatın bütün görünüşlerini İslam boyasıyla boyayarak
cemiyeti irşad etmesi gerekir. Bunları yapmak hem ferdin hem de
cemaatın vazifesidir.
Fert ve aileyi düzelttikten sonra cemiyeti de dü-zeltmemiz
gerekir. Bu da cemiyete hayırlı daveti yayarak onu cemiyete
sevdirerek cemiyete iyilik yönlerini ve hidayet yollarını
göstererek ve içinde bulunan rezilliklere ve çirkinliklere karşı
savaşarak gerçekleşir.
Kötülüklere karşı sükut eden bir millet Allahın azabına layık
olur. Allah israiloğullarını yaptıkları kötülüklerden
birbirlerini alıkoymadıkları için lanete uğratmıştır. Allah Teala
Peygamberlerinden birine Ben ümmetinin iyi olanlarından kırkbin
ve kötü olanlarından da altrhışbin kişiyi helak edeceğim. diye
vahyetmiştir. Bunun üzerine o peygamber
Ey Rabbim şunlar fena olan kimselerdir. Fakat şu iyi kimselerin
suçu nedir diye sorunca Allah
Teala Onlar kötülük işleyenlere karşı sustular. Onları yedirdiler
İçirdiler. Bunun için Allah hepsini birlikte azabına uğrattı.(11)
buyurdu.
Allah İslam ümmetini iyiliği emrettikleri ve kötülüklere mani
oldukları müddetçe insanlık için yeryüzüne çıkarılan en hayırlı
bir ümmet kıldı. Şayet Üm-met-i Muhammed hakkı söylemez
susarlarsa Allah salih olanları da zalim olanları da azabına
uğratır. İstersen gel benimle beraber Allah Tealanın şu kelamını
okuyalım
Siz fitneden kaçının. O sizden sadece zulmedenlere isabet etmez.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Allahın koyduğu sınırları aşmayan
muhafazakarları vapurun üst katına binen yolculara benzetiyor
Allahın emirlerine karşı inat edenleri İse vapurun alt katına
binen ve vapuru delmeye çalışan gafil yolculara benzetiyor. Eğer
üst kattaki yolcular alt katta bulunan yolcuların bu sorumsuzca
davranışlarına karşı susarlarsa neticede hep birlikte batmaya
mahkum olurlar. Şayet üsttekiler alttakilere mani olurlarsa
kendileri de vapur da kurtulur.
Bunun içindir ki bizlerin iyiliği emretmemiz ve bu meyanda
çeşitli zorluklara katlanmamız bir dini vecibedir. Allah Teala
müminlere hitaben şöyle buyuruyor
İçinizden hayra davet eden ve iyiliği emreden bir cemaat
oluşsun.(13)
Muhterem kardeşim haramlardan kaçınıp İslamın emirlerini
yaşayarak bütün harekat ve fiillerinle numune bir müsiüman olman
lisanınla iyiliği emretmenden veya kötülüğe mani elmandan daha
tesirli ve daha güzeldir. Bir şair şöyle der Hidayet yolunu
gösterenlerin harekatı dil ile öğüt vermelerinden daha tesirli ve
daha fasihtir. Evet bizlerin yüce dinimizin şiarlarına tazim
etmemiz onlarla iftihar etmemiz ve onlara saygı göstermenin
gerekliliğini insanlar arasına yaymamız la-zrndır. Ta ki
yeryüzünü islamın nuru ile aydınlatalım. Biz yeryüzünde Allahın
halifeleriyiz. Onun için bozguncuları sevmememiz gerekir. Çünkü
onlar alemlerin Rabbı olan Allahın düşmanlarıdır. Bizim
sevgilimizi sevmeyeni sevmemeliyiz.
Cemiyeti irşad etme vazifesi hem fertlerin ve hem de cemaatın
görevidir. O halde her müsiüman kollarını sıvamalı günümüzün inim
inim inleyen insanlarına kurtuluş yollarını göstermeli biçare
zavallıları huzur ve saadete kavuşturmalıdır.
(13)
Ali imran Suresi 104.
D) Memleketi Hürriyete Kavuşturmak Memleketi siyasi iktisadi ve
manevi yönden İslam olmayan bütün yabancı nüfuzlardan kurtarmak
ve onu gerçek hürriyetine kavuşturmak gerekir.
Memleketi gerçek hürriyetine kavuşturmak Allahın müslümanlara
farz kıldığı bir dini vecibedir.
İslam Dini izzet ve şeref dinidir. Emperyalizm ise kulluk ve
kölelik demektir. Evet elbetteki bir kalpte izzet ve şerefin
kaynağı olan imanla ziilet ve kölelik bir araya gelemez. Aciz bir
millet dünyada zelildir ahirette rezil ve Allahın azabına
layıktır.
iNefislerine zulmedenlerin canlarını aldıkları zaman melekler Ne
yapıyordunuz deyince Yeryüzünde biz zayıf kimselerdik. derler.
Melekler de Allahın arzı geniş değil miydi hicret etseydiniz yar
derler. İşte onlarm barınacakları yer Cehennemdir. O ne kötü bir
dönüş yeridir... (14)
Allah bizi hür olarak yaratmıştır. O halde neden köleliğe razı
olalım. Veya Allahtan başkasına boyun eğelim. Eğer mukaddes
vatanımız için savaşırsak mukafatımızı Allah vereoektir.
Peygamber Efendimiz (s. a.v.) bir hadis-i şeriflerinde
Kim malı için ölürse o şehittir.(15) buyurmuşlardır.
Memleketimizi siyasi askeri veya iktisadi bütün yabancı
tahakkümlerden kurtarmamız üzerimize mu Kir
(15). Buhar Müslim Ebu Davud Tirmlzi Meset tbn Mace Ahmed b.
Hanbel.
E)
Hükümeti İslah Etmek
Gerçek bir İslam hükümeti oluncaya kadar idari mekanizmayı ve
bütün devlet kuruluşlarını yeniden düzenlemek gerekir. Böylece
hükümet İslam ümmetinin hizmetçisi olarak vazifesini yerine
getirir. İslam ümmetinin menfaati için çalışır.
islam hükümeti demek onu teşkil eden üyelerinin müslüman olmaları
İslamın farzlarını yerine getirmeleri açıkça günah işlememeleri
ve İslamın emir ve hükümlerini tatbik etmeleri demektir.
idari işlerde görev vermemek şartıyla zaruret halinde müslüman
olmayanlardan yararlanmanın bir mahzuru yoktur. Hükümetin İslam
nizamının getirdiği umum kaidelere mutabık olması lazımdır.
Fert ıslah olsa aile düzelse
hürriyete kavuşsa bile İslam
hükümet bulunmadıkça her şey
arasında irtibat kesilir her
cemiyet düzgün olsa ve memleket
Ümmetinin başında müslüman bir
tersine döner. Devletle millet
şey müslumanların başına yıkılır.
Müslüman İdareci milletin refah içinde yaşadığı bir zamanda
insanların orta derecede yaşayanları gibi yaşaması gerekir.
Kıtlık zamanlarında ise milletin en zayıf durumda olanları gibi
yaşaması icap eder.
İslam idarecisi müslüman ümmetinin bir işçisi ve hizmetçisi
mevkiindedir. İşi de. İslam ümmetinin hayrı için koşmak ve ondan
eziyetleri savmak için canını feda etmektir. Bir hükümetin
üyeleri İslamın farzlarını eda etmedikçe Kuran-ı Kerimin
hükümlerini tatbik etmedikçe açıkça günah işlemekten
vazgeçmedikçe o hükümet İslam hükümeti sayılmaz. Bunu çok İyi
bilmeliyiz.
Diğer taraftan eğer. İslam hükümeti birtakım yabancı eleman ve
teknisyenlere muhtaç olursa bunlardan faydalanması yasak değildi
Ancak müslü-manların içinde yabancıların yapacakları işi
başarabilen biri olmamak şartıyla. Ve kendilerine iş yaptırılan
kafirlere de idari vazifeler verilmemelidir.
Şunlar islamf hükümetin sıfatlarındandır Mes-uliyet hissi taşımak
millete karşı merhametli olmak insanlar arasında adaleti yaymak
topluma alt mallara karşı titiz davranmak iktisatlı olmak.
İslam hükümetini islam olmayanlardan ayıran alametlerden bir
kısmı da şunlardır İslam hükümeti bütün fakirlerden hastalardan
esirlerden cahillerden mazlumlardan çaresizlerden hatta
hayvanlardan dahi sorumlu olduğunu bilecektir.
Asr-ı Saadette İslam hükümetinin başkanlığım yapan ikinci halife
Hz. Ömer (r.a.) şöyle diyor Allaha yemin olsun ki Irakta bir
katırın ayağı kayşa adl-i ilahide ona yol yapmadığım için hesaba
çekileceğimden korkarım.
Allah zalim ve katı kalbli İdarecileri faydalı ol-makdan uzak
kılmıştır. Müslüman ümmeti bunlar vasıtasıyla hiçbir zafere
ulaşamazlar. Peygamber Efendimiz {s.a.v.) bir hadis-i
şeriflerinde şöyle buyuruyor
Sizin önderlerinizin en hayırlıları onlardır ki siz onları
seversiniz onlar da sizi sever siz onlara dua edersiniz onlar da
size dua eder. önderlerinizin en kötüleri onlardcr ki siz onları
sevmezsiniz onlar da. sizi sevmezler siz onlara lanet edersiniz
onlar da size lanet ederler.(16)
(16)
MüsUm Tirmizl Darlmi.
İslam hükümeti adaleti hakim kılmalıdır. Çünkü Adalet mülkün
temelidir. Adaleti hem dostlar hem de düşmanlar arasında hatta
müslümanlar ile gayri müslimler arasında hakim kılmak gerekir.
Allah Te-ala her halükarda adaletli davranmamızı şu ayetiyle
emrediyor
Ey iman edenler kendinizin veya ana-babanmn ve yakınlarınızın
aleyhine bile olsa adaletle hükmeden ve Allah İçin şahitlik
edenlerden olun. (17). Diğer bir ayet-i celilede de
Ey İman edenler siz adaletle hükmeden Allah İçin şahitlik
edenlerden olun. Bir kavme olan öfkeniz sakın sizi adaletsizliğe
sürüklemesin. Adaletli olun. Bu takva olmaya daha yakındır. (18)
Devletin mallarına karşı iffetli olma ve iktisatlı davranma İslam
hükümetinin en belirgin alametlerinden biridir. Bu mallar
emanettir. Allah hainleri sevmez.
(17)
Nisa Suresi 135.
(18)
Malde Suresi 8.
islam hükümetinin vazifelerinden bir kısmı da şunlardır Emniyeti
sağlamak ilahi kanunları tatbik etmek eğitimi yaygınlaştırmak
memleketi savunacak kuvvet hazırlamak umumun sıhhatini korumak
toplumun menfaatlerine dikkat etmek milli geliri artırmak malı
muhafaza etmek ahlakı düzeltmek ve islam davasını yaymak.
İslam hükümetinin vazifeleri çoktur. Bir kısmı da şunlardır islam
hükümeti emniyeti sağlayacak ilahi nizamı tatbik edecek eğitimi
yaygınlaştıracak ırz ve namusu millet ve vatanı savunmak için
ihlaslı ve temiz gençlerden asker hazırlayacak ve bunları teçhlzatlandıracak. Toplumun sıhhatini koruyacak ve menfaatlerinin
bekçiliğini yapacaktır. Ta ki İslam ümmetinin içinde fakir cahil
hasta işsiz kişiler bulunmasın.
İslam hükümeti milli geliri artırma ve milletin malını korumakla
da mükelleftir. Çünkü fakir bir millet bir şey yapamaz ve
başkalarına menfaati dokunamaz.
İslam hükümetinin saadetin anahtarı sayılan ahlakı düzeltmesi ise
en önemli vazifelerindendir. Şairin de dediği gibi milletler
ahlaktan ibarettir.
Ahlaksız bir millet yok olmaya mahkumdur.
Gerçekten içinde fısk-u fücur yayılan veya nifak tohumları
saçılan yahut hlyanet hastalığına kapılan bir ümmet ne kadar
kendini ileride görürse görsün o millet çökmüştür zelil olmuştur.
İslam devletinin vazifelerinin en önemlisi ise İslam davasını
yaymaktır. Bu da Allahın verdiği hakimiyet nimetine karşı Ona bir
şükürdür. Kuran-ı Kerim bu gerçeğe işaret ederek İslam davasını
yaymanın zafere ulaşmaya bir vesile olacağını beyan ediyor ve
şöyle buyuruyor
Elbette ki Allah dinine yardım edenlere yardım eder. Şüphesiz ki
Allah her şeyden kuvvetli ve her şeye galiptir. Dine yardım
edecekler Q kimselerdir ki eğer biz onlan yeryüzünde
yerleştirirsek namazlarını kılarlar zekatlarını verirler iyiliği
emrederler ve kötülüğe mani olurlar işlerin sonu ancak Allaha
aittir.^)
(19)
Hacc Suresi 40-41.
İslam hükümeti bütün vazifelerini yerine getirdiği takdirde islam
ümmetinin üzerinde haklan vardır. Bu haklardan bir kısmı da
şunlardır islam hükümetini sevmek emirlerine itaat etmek ona
canla-malla yardım etmek kusur işlediğinde evvela öğüt verip
irşad etmek düzelmezse vazifeden alıp uzaklaştırmak. Yaratıcı
Allaha karşı günah işleme hususunda hiç bir mahluka İtaat yoktur.
Eğer islam hükümeti bu vazifelerini yerine getirirse işte o zaman
itaat etmek sevmek mal ve canla yardım etmekle emrolunduğumuz
ülul-emr vasfına haiz olur. Şayet bu vazifelerini yapmazsa Allah
Te-ala bizlere önce öğüt verip irşad etmemizi bunlar fayda
vermezse hükümeti düşürüp iktidardan uzaklaştırmamızı emrediyor.
Peygamber Efendimiz (ş.a.v.) idarecilere nasihat mevzuunda şöyle
buyuruyor
cDIn nasihattir. Orada bulunan sahabeler
— Ey Allchın Resulü kime nasihattir dfye sorunca
Allah rızası için peygamberi İçin kitabı için müslümanlann
önderine ve bütün müslümanlara nasihattir. (20) cevabını
vermiştir.
idarecilere nasihat etmek malımızın canımızın
(20)
Buhari Müslim Tinnlzl Nesel. Daimi Ahmed b. Hanbel.
pahasına da olsa üzerimizde bir din vecibedir. Peygamber
Efendimiz (s.a.v.1) Şehidlerin Efendisi Ham-zadir. Bir de zalim
bir idarecinin karşısına dikilip ona iyiliği emrettiği ve
kötülükten kaçınmasını söylediği için o zalim idareci tarafından
öldürülen kişidir. (21) buyurmuştur.
Zalim idareci karşısında hakkı haykırmak en üstün cihadasr. Bir
hadis-i şerifte Cihadın en efdalı zalim idarecinin huzurunda
adaletli bir söz söylemektir.^).
Nasihatia uslanmayan hükümetin hakkının düşürülmek olduğunu beyan
ederek Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyuruyor
Allaha karşı günah işleme hususunda hiçbir kimseye itaat
yoktur.(23).
(21)
Müstedrekül-Hakim.
(22)
Ebu Davud Tirraizi Nesal tbn Mace. Ahmed b Hanbel.
(23)
Müslim Ebu Davud
Nesel. tbn Mace
Ahmed b. Hanbel.
F) İslam Ümmetine Devletler Arasındaki Mevkiini iade Etmek
İslam ümmetini gerçek hürriyetine kavuşturarak izzet ve şerefini
tekrar ihya ederek müslümanlann kültürlerini birbirlerine
yaklaştırarak ve kaybettikleri birlik beraberliklerini yeniden
sağlayarak İslam ümmetinin milletler arası varlığını tekrar
ortaya koymalı ki neticede kaybedilen hilafet ve temenn edilen
İslam birliğini yeniden tesis edelim.
İslam vatanını hürriyetine kavuşturarak İslam ümmetinin devletler
arası varlığını yeniden gerçekleştirmek en mukaddes vazifelerden
biridir. Bize göre Allahın ismi anılan her yer İslam vatanıdır.
Bir şair şöyle der
Ben İslamdan başka vatan tanımam Şamla Nil vadisi arasında fark
aramam. Allahın ismi anılan her yeri. Sayarım vatanımın cevheri.
Büyük İslam devletini parçalayarak şu küçük devletçiklere bölmek
düşmanlarımız tarafından aleyhimize tertiplenmiş büyük bir
felakettir. Çünkü bir-lik-beraberlik içinde olduğumuz zaman
düşmana karşı büyük bir güç ve sarsılmaz bir kale oluruz. Düşman
ise bunu istemez. Bir şair şöyle diyor
Oklar bir araya geldiğinde kırılmak bilmez Teker teker
ayrıldığında kırılmadan azade olmaz.
Diğer yandan müslümanların kültürleri arasında yakınlık sağlamak
siyasi yönlerini birleştirmek ve yeryüzünün doğu ve batısında
bulunan müslümanlar arasında sözbirliğl sağlamak gerekir. Ta ki
birlik-beraberliğimizi ve şerefli hilafetimizi tekrar iade eder
G) Bütün Dünyaya Hocalık Etmek Yeryüzünün her köşesinde islam
davasını yaymak suretiyle bütün dünyaya hocalık etmek gerekir. Ta
ki yeryüzünde fitne kalmasın ve din sadece Allahın olsun. (24)
Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.(25) Bu son dört kısım
çalışma ve vazifeler her ferdin ve cemaatin görevidir. Bu işler
ağır bir mesuli-yet taşımaktadır ve çok önemlidir. İnsanlar
bunları hayal zannetse de müslüman kardeş birer gerçek
olduklarına inanır. Biz hiç ümitsizliğe kapılmayız. Allah
Tealadan büyük bir ümidimiz var.
Allah işinde galiptir. Fakat insanların çoğu bilmezler. (26)
Bizler Allahın kitabını tatbik etmekle emrolun-duk. Bunun için
bütün dünyayı Kuranın nuruyla aydınlatmamız gerekir. Bizim
dinimiz bu zavallı dünya için bir huzur teminatı ve bir muhafaza
talimatıdır.
Bizim gayemiz sadece müslümanlart mesud etmek değil bütün
İnsanlara doğru yolu göstermektir. Bu hususta Allah Teafa şöyle
buyuruyor Yeryüzünde fitne kalmayıp sadece Allahın dini hakim
oluncaya kadar kafirlerle savaşın.(27) Allah nurunu mutlaka
tamamlayacaktır. (28) Bu Allaha göre asla zor değildir. (29)
Dördüncü Şart CİHAD ETMEK
Cihaddan maksat kıyamete kadar devam eden bir farz ve Resulullah
(s.a.v.)in şu sözünden kastedilen bir vazifedir.
Kim cihad etmeden ve cihad etmeyi gönlünden geçirmeden ölürse bir
nevi nifak üzere ölmüş olur.(1)
Cihadın en aşağı derecesi kötülükleri kalben hoşgörmemek en üstün
derecesi ise Allah yolunda savaşmaktır. Bu iki mertebenin
arasında dil ile cihad kalem ile cihad zalim idarecinin huzurunda
hakkı haykırmakla cihad nevileri yer alır.
(1)
Müslim Ebu Davui Nesel Darimi Abmed b. Hanbel.
Cihad geçmiş ve gelecek bütün müminlere farz kılınan bir
vazifedir. Bazı cahillerin sandığı gibi. cihad etme sadece
Sahabe-i Kirama has bir vazife değildir. Bize orucu farz kılan
Allah Teala aynı surede cihadı da farz kılmıştır. Oruç hakkında
Ey iman edenler size oruç tutma farz kılındı. (2) buyuruyor iken
cihad hakkında da şöyle buyurmuştur
Ey iman edenler sevmediğiniz halde size savaş farz kılındı.
Sevmediğiniz bir şey belki sizin için daha hayırlıdır sevdiğiniz
bir şey de belki sizin için kötüdür. Allah bilir siz
bilmezsiniz.(3)
Müellifin de beyan ettiği gibi cihadın en aşağı derecesi
kötülüklere karşı kalb ile buğzetmek en üstün derecesi ise Allah
yolunda savaşmaktır. Bu iki derece arasında cihadın çeşitli
dereceleri vardır. Mesela dille cihad etmek kalemle cihad
etmek... vs.
İslam korkaklığı kabul etmez. İman ettiğine yemin etse bile
korkağı sevmez. Mukaddes kitabımız Kuran korkakları müslümanların
havzesinden kova- rak şöyle buyuruyor
cO münafıklar kendilerinin sizden olduklarına dair yemin ederler.
Aslında onlar sizden değildir. Fakat onlar korkan bir
topluluktur. Eğer bir sığınak ve(2) Bakara Suresi 183. XZ) Bakara Suresi 216.
ya mağaralar yahut sokulacak bir delik bulsalar ona süratle
koşarlar.
Kuran-ı Kerim korkakları sadece bu vasıflarla birakrnryor onların
erkekliğinin zayıf olduğunu beyan ediyor ve onları kadınlardan
sayıyor. Korkak münafıklar cihada çıkamayıp geri kalanlarla
beraber oturup kalmaya razı oldular. (5)
Dava ancak cihadla yaşar. Davanın yücelmesi ve yayılmasına göre
cihad yoğunlaşır uğrunda feda edilen şeyler çoğalır. Cihad
edenlerin mükafatı artar. Allah Teala bizlere Allah yolunda
hakkıyla cihad edin. (6) buyuruyor.
Değerli kardeşim bu İzahattan sonra devamlı yolumuz cihad yoludur
diye haykırdığın naronm ne demek olduğunu öğrenmiş olursun.
Bir dava ancak cihadla hayat bulur. Tesiri olmayan bir ilim boş
sözden ibarettir. Ordusuz düşünce yok olmaya mahkumdur.
Düşüncenin yücelmesi ve yayılmasına göre uğrunda yapılan cihad
artar ve takdim edilen fedakarlıklar çoğaldıkça çoğalır.
İslamın sadece birkaç rekatı ve dualarıyla yetinenlere de ki
Dini sadece oruç tutma ve namaz kılmaktan ibaret sananların
yüzünden nedir bu dinin çekeceği. Din imandır fedakarlıktır.
Dünyaya hakim olacak izzet ve şereftir.
Yine o zavallılara namazla cihadı birbirinden ayırmayan şu ayeti
celileleri hatırlat
Ey iman edenler rüku edin secdeye kapanın Rabbinize ibadet edin
hayır işleyin ki kurtuluşa ere-siniz. Allah yolunda hakkıyla
cihad edin.(7)
Ey sadık kardeşim eğer mücahidlerden İsen müjde sana. İnsanlar
alemlerin Rabbi olan Allahın huzuruna varıncaya kadar zafer sadık
kullara takdir edilmiştir. İnsanların mürşidi olan Peygamber
Efendimiz (s.a.v.) bizleri müjdeleyerek şöyle buyuruyor
Allahın emri gelinceye kadar bu ümmet Allahın emrettiği gibi
yaşar. Bunlara karşı çıkanlar bunlara hiç bir zarar
veremiyeceklerdir.(8)
(8)
Buhar Müslim. Ebu Davud. tbn Mfice Abmed b. Hantjel
Beşinci Şart FEDAKARLIK
Fedakarlıktan maksat malını canını vaktini hayatını ve her şeyini
gaye uğrunda feda etmek demektir. Dünyada fedakarlık
gösterilmeyen hiç bir cihad yoktur. Bizim düşüncemiz yolunda
gösterilen fedakarlık asla zayi olmaz. Bilakis bunu yapana büyük
mükafat ve güzel sevaplar vardır.
Bir kısım insanlar Allahı sevdiklerini iddia ederler. Fakat Allah
yolunda az veya çok hiçbir şey harcamazlar. Kuran-ı Kerim bu gibi
insanların fasık veya münafık olduklarına hükmediyor.
Her şeyin bir alameti ve her davanın bir delili vardır. Kim Allah
yolunda malını harcamayıp cimrilik eder çocuklarından ayrılmaya
katlanamaz veya makamından vazgeçemezse böyle bir insan hiçbir
zaman Allahın dostlarından olamaz.
İnsanlardan bir kısmı Allaha iman ettik derler. Fakat Allah
yolunda bir eziyet gördüklerinde İnsanların şerrini Allahın azabı
gibi sayarlar. Rabbinizden bir yardım gelecek olursa yemin olsun
ki biz sizinle beraberdik derler. Allah herkesin kalbinde olantan iyi bilen değil midir Allah İman edenleri de biiir
münafıkları da bilir. (1)
Kuran-ı Kerim Allahı ve Peygamberini sevmeyi ve Allah yolunda
cihed etmeyi terazinin bir kefesine koyuyor bütün dünya mallarını
da diğer kefesine koyarak tartıyor. Kim terazinin birinci
kefesini tercih ederse onu samimi müminlerden kılıyor kim de
ikinci kefesi ile meşgul olursa onu fasıklıkla sıfatlandırıyor.
Ey samimi kardeşim sen Allah ile alış-veriş ediyorsun. Bunda
karlısın. Ne kadar bedel takdim edersen et bu Allahın sana
vereceğinin karşılığında hiçtir. Çünkü Allah müminlerden cennet
mukabilinde canlarım ve mallarını satın alır. (2)
Bu ayet-i celile inince samimi müminler vallahi bu karlı bir
alışveriştir dediler. Bizden kendi yarattığı canları ve kendi
verdiği rızıkları alacak ona karşılık mükafat olarak cenneti
verecek. Gerçekten bu çok karlı bir alışveriştir.
Kim de bizimle beraber fedakarlıkta bulunmadan geri kalırsa o
insan günahkardır zarardadır. Allah Teala
Allah müminlerden canlarını cennet mukabilinde satın alır. (3)
buyurmaktadır. Diğer bir ayet-i ce-lilede de şöyle buyuruyor
Ey Muhammed de ki eğer babalarınız oğullarınız kardeşleriniz
eşleriniz kabileniz kazandığınız mallar durgunluğa uğrayacağından
korktuğunuz ticaretler ve hoşunuza giden meskenleriniz sizin için
Allahtan Peygamberinden ve Allah yolunda cihad etmekten daha
sevgili ise Allah emrini yerine getirinceye kadar bekleyin. Allah
fasıklar güruhunu hidayete erdirmez. (4)
Ne oluyor bu insanlara... Allah yolunda fedakarlıktan geri
dururlar. Halbuki Allahın katında hiçbir mükafatları zayi
olmayacaktır.
Müminlerin Allah yolunda hissettikleri susuzluk yorgunluk açlık
düşmanları kızdıracak bir yere ayak basmaları ve düşmana
verecekleri hiç bir zarar yoktur ki onlara karşılığında güzel bir
amel yazılmasın. Şüphesiz ki Allah iyilikte bulunanların
mükafatını zayi etmez. Allah yaptıklarının karşılığını en güze
şekilde kendilerine vermek için az veya çok sarfettikleri her şey
aştıkları her vadi onlar İçin yazılır. (5)
Eğer Allaha itaat ederseniz O size güzel bir mükafat verir. (6)
Böylece Allah yolunda ölmek en büyük temennimizdir diye devamlı
bağırmanın ne demek olduğunu anlamış olursun.
Değerli kardeşim sen korkaklara Allah Teala-nın şu kelamını
hatırlat Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar. Sağlam kaleler
İçinde olsanız bile.(7)
Cimri ve tamahkarlara da şu ilahi kelamı söyle Dünya malı pek az
bir şeydir. Ahiret İse Allahtan korkanlar için daha
hayırlıdır.(8)
Savaştan geri kalıp yerlerinden kımıldamayanla-ra da
Bir canın eceli gelip çatınca Allah onu asla geri bırakmaz.(9)
Hatta Allah (c.c.) ruhun nerede çıkacağını takdir etmişse mutlaka
orada çıkacaktır
Ey Muhammedi De ki evlerinizin içinde olsanız bile kendilerine
öldürülme takdir edilenler ölecekleri yeri varıp boylarlcır.(10)
(10)
Alt İmran Suresi 104.
Altıncı Şart İTAATKAR OLMAK
itaattan maksat verilen emre boyun eğmek ve onu -şartlar ne
olursa olsun- yerine getirmektir. Zor durumlarda da normal
hallerde de geri durmamak isteyerek veya istemeyerek verilen
vazifeyi ifa etmektir. Çünkü bu davanın üç merhalesi vardır
1 — Davayı tanıtma merhalesi Bu İnsanlar arasında temel
düşünceleri yaymakla gerçekleşir. Bu merhalede davanın idarf
şekil yönetim kurullarının idaresi gibidir. Vazifesi umumun
menfaati için çalışmaktır. Kullanacağı vasıta ise bazı durumlarda
vaaz ve irşad bazı hallerde de faydalı olan birtakım tesisatlar
kurmaktır.
Günümüzdeki müslüman kardeşler teşkilatının bütün şubeleri
davanın bu merhalesini yaşamaktadır. Bu şubeleri ana nizamname
düzenlemektedir. Bunları halka müslüman kardeşlerin risaleleri ve
gazeteleri tanıtmaktadır.
Bu merhalede dava herkese açıktır. İsteyen her kişi teşkilata
yardımda bulunmayı arzu etmesi ve prensiplerine riayet edeceğini
vaad etmesi şartıyla cemaate katılabilir. Bu merhalede mutlak bir
itaat-tan daha ziyade teşkilatın nizamnamesine ve umumi
esaslarına ihtiram etmek gerekmektedir.
Evet davanın aşması gereken üç merhalesi vardır Birinci merhalesi
İslamın hükümlerini ve güzelliklerini insanların arasında yaymak
suretiyle davayı tanıtmaktır. Bu merhalede davanın idari şekli
yönetim kurullarına benzemektedir. Vazifesi ise iyilik yapmak
umuma hizmetlerde bulunmaktır. Vasıtası ise vaaz etmek irşatta
bulunmak dispanserler okullar camileı gibi faydalı müesseseler
kurmaktır.
Bu gibi iyilikleri yapmak ve hizmetlerde bulunmak isteyen herkes
müslüman kardeşlerle ilişki kurabilir. Ancak İslamın getirdiği
esaslara karşı sadakat göstereceğini vadetmesi gerekir.
Bu dönemde mutlak bir itaat gerekmez. Burada önemli olan umumi
esaslara riayet etmek ve nizamın dışına çıkmamaktır.
2 — Teşkilatlanma merhalesi Bu cihadın zorluklarına
katlanabilecek selahiyetli elemanları seçip birbirine
kaynaştırmakla gerçekleşir. Bu merhalede davanın idari şekli
manevi yönden tam bir tasavvuf ruha bürünürken çalışma yönünden
ise askeri bir sistemi takip eder.
Her iki yönden de davanın devamlı sloganı emir ve itaatten
ibarettir. Müslüman kardeşlerin taburları davanın bu merhalesini
temsil etmektedir. Bu merhaleyi eskiden metod adlı risale
düzenliyordu. Şimdi ise okuduğumuz bu risale düzenlemektedir.
Bu merhalede dava herkese açık olmayıp sadece kabiliyetli ve
yetişmiş elemanlara tahsis edilir. Ta ki uzun vadeli ve büyük
mesullyetli cihadın zorluklarına katlanabilsinler ve ağır
yüklerini taşıyabilsinler yetişmiş olmanın birinci alameti
tamamen itaatkar olmaktır.
Cihad etmenin ağır yükünü taşıyacak selahiyetli elemanları seçip
birbirine kaynaştırarak teşkilatlanma gerçekleşir. Bu merhalede
dava arınmış ruhlara ve dine ters düşmeyen her emri süratle kabul
edeoek insanlara verilen emri her halükarda hemen yerine
getirecek kahramanlara muhtaçtır. Bu bir bldat değildir. Çünkü
bize öncülük edenler Ülul emrsimizdir. Allah Teala bizlere
kendimizden olan Ülul emre itaat etmemizi emrediyor.
Allaha itaat edin Peygambere ve sizden olan Ülul emre de itaat
edin.(1)
Önceki askerler Peygamber Efendimiz (s.a.v.)i sevdikleri ve
sevmedikleri her şeyde dinleyeceklerine ve itaat edeceklerine
dair biat etmişlerdi. Bu hususta çekinmeden tasavvuf ehli ol.
Diğer yandan karar ve azimli bir asker ol. Ta ki sen de taburda
yerini alasın.
Müslüman Kardeşler cemaatleri ve taburları bu sınıfı teşkil
ederler. Bunlar İslamın zırhı ve Kuran sancağının hamilleri olmak
üzere müsait günü beklerler.
Bu merhalede davaya sadece gerçekten yetişmiş kişiler katılır ta
ki uzun vadeli ve meşakkatle dolu cihadın zorluklarına
katlanabilsinler.
(1)
Nisa Suresi 59.
3 — Tatbik etme merhalesi Dava bu merhalede ciddi bir cihad
şeklini ve gGyeye ulaşma yolunda amansız çalışma yolunu tutar. Bu
marhelede dava ancak samimilerin sabredebileceği bir imtihan
olur. Bu merhalede de başarıyı ancak tam bir itaat garanti eder.
(5 Rebiülevvel 1359 H.) senesinde Müslüman Kartieşierin birinci
safı böyle olmaya bıai etmişlerdir. Ey kardeşim sen de bu tabura
katılıp bu risaleyi kabul edip ve bu biati yapmakla davanın
ikinci merhalesini yaşayan biri olursun. Üçüncü merhaleye
yaklaşırsın. Üzerine aldığın sorumluluğu takdir et. Kendini
vazifeyi ifa etmek için hazırla.
Üçüncü merhale tatbik merhalesidir. Ciddi bir ci-hadtan
İbarettir. Allahın mümin kullarını çağırdığı şu emri
kabullenmektir. Ey iman edenler çevrenizde bulunan kafirlerle
savaşın ki sizde sertlik bulsunlar. Bilin ki Allah takva
sahipleriyle beraberdir. (2)
Bu merhalede gayemize ulaşmak için amansız çalışmamız
gerekmektedir. Çeşitli imtihanlar geçirme ve tecrübe
süzgeçlerinden geçme bu devredeki cihadın lüzumlu kıldığı
şeylerdir.
Bu merhalede ancak Allaha verdikleri ahde sadakat gösterenler
sabredebilir. Bu devrede en önemli olan tam bir itaattir.
Ey Kardeşim bu talimatları tatbik eder müslü-man kardeşlerden bu
samimi cemaate katılır ve bu din uğrunda çalışacağına dair Allaha
söz verirsen sen de yetiştirme yurtlarında ve tatbik etme makam •
larında olursun. Allahtan sana işinde yardım etmesini kalbini
pekiştirmesini ayaklarını sabit kılmasını dile evrilipçevrilme...
.
j
Yedinci Şart KARARLI OLMAK
Bundan maksat müslüman kardeşin usanmadan gayesi uğrunda
çalışması cihad etmesi uzun yıllar geçse de gayesine ulaşarak
veya şehid olarak Allahın huzuruna varıncaya kadar gayret
göstermesidir.
Müminlerden öyle erkekler vardır ki Allaha verdikleri ahidierde
sadakat gösterirler. Onlardan bir kısmı canını feda etmiş diğer
bir kısmı ise beklemektedir. Onlar Allahın emirlerini asla
değiştirmemişler
Bize göre vakit ilacın bir bölümüdür. Yol çok uzun merhaleleri
uzak ve engelleri çoktur. Fakat gayeye ulaştıran büyük
mükafatlara vesile olan ve dönüşü olmayan tek yoldur.
Cihad müddeti çok uzayabilir. Yıllar geçer zaferi görmeyebiliriz.
Sakın buna üzülmeyelim. Çünkü gayretimize karşılık Allahın bizi
mükafatlandıracağını çok iyi biliyoruz. Allahın huzuruna hakka
sımsıkı sarılmış ve Kuran-ı Kerimin hükmü ile amel yopmış olarak
çıkmamız bize yeter.
Cihad eden ya zafer ve şehadet gibi iki güzel neticeye birden
ulaşır veya bunlardan sadece biri ile mesud olur. Rablerinin
katında nzıklananlardan ve Allahın kendilerine verdiği nimetlerle
sevinenlerden olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in ordusundan
seçilmiş olan o birinci cemaat böyle idi. Allah Teala Kuran-ı
Keriminde bunların üstünlüğünü beyan ederek şöyle buyuruyor
cMüminlerden öyle erkekler vardır ki Allaha verdikleri ahidlerde
sadakat gösterirler. Onlardan bir kısmı canını feda etmişr diğer
bir kısmı ise beklemektedir. Onlar Allahın emirlerini asla
değiştirmemişlerdir.
Ey Kardeşim ilacın bir kısmının da vakit olduğunu ve Allahın
katında her şeyin bir ölçüsü bulunduğunu her ümmetin mutlaka
nihayete edeceğini hatırla. İşler her zaman kendi isteğimize göre
devam etmez. Allahın huzurunda niçin muzaffer olmadınız diye
sorulmayacağız. Çalışıp çalışmamamızdan sorulacağız.
Kişi gücü yettiği kadar hayra koşmalıdır. İstenileni
gerçekleştirmekten sorumlu değildir. Farzet ki biz bir vadide
hakkı tebliğ ediyoruz. İnsanlar ise sapmış gözleri kör ve
parmaklarını kulaklarına tıkamışlardır. Bu hal bizi çalışmaktan
geri bırakacak mıdır
Çünkü bizim elti vasıtamızdan her biri çok güzel hazırlanmaya
münasip zamanı beklemeye ve dikkatle tatbik edilmeye muhtaçtır.
Bütün bunların da münasip vakitleri vardır. O ne zamandır derler.
Ey Muhammed de ki umulur ki yakındır.(2).
Hz. Musa (a.s.)nın ümmetinden bjr cemaat aşıl maksadın çalışma
olmayıp gayeye ulaşmak olduğunu sandılar. Çalışanları işlerinden
vazgeçirdiler. Fakat onların içinden cihad edenler aynı
hallerinde devam ettiler ve Allahtan ecirlerini beklediler Allah
Te-ala bunları bize beyan ederek şöyle buyuruyor
Aralarından bir topluluk Allahın yok edeceği veya şiddetli azaba
uğratacağı bir kavme niçin öğüt veriyorsunuz dediler. Öğüt
verenler Rabbimizln katında hiç değilse bir özür beyan
edebilmemiz ve Allahtan sakınabilirler ümidiyle öğüt verdik dediDeğerli kardeşim senin vazifen insanları manevi hastalıklarına
bir şifa olan Kuran-ı Kerimle tedavi etmendir. Hiç tedavi eden
doktorun acı ve ızdırabı şiddetlendiği vakit hastadan uzaklaşması
doğru olur mu Elbette ki hayır. Gereken dikkati göstermek
isra Suresi 51. Araf Suresi 164.
sabretmek ve devam etmek gerekir. Allah ya böyle zavallı bir
hastaya şifa verir veya senin gayretini şefkatini ve son derece
çalışmanı gördükten sonra bu zavallı hastayı vefat ettirir.
Elbette ki Allah katında senin mükafatın saklıdır zayi
olmayacaktır.
İyi bil ki biz büyük bir şey istiyoruz. Aileyi düzeltmeyi
milletleri yetiştirmeyi ezilmiş insanları hürriyete kavuşturmayı
veyeniden İslam hilafetini kurmayı istiyoruz. Hatta bütün
bunlardan daha yüce olanı istiyoruz. O da bütün ihsanları Allahın
hak dini olan İslamı kabule sevketme ve onun hidayetine
kavuşturmaktır. Şairin dediği gibi
Olursa büyük temenniler Yorulur uğrunda bütün bedenler.
Gerçekleştirilmesi istenilen bu büyük işlerden her biri tam bir
hazırlığı münasip vakti beklemeyi ve dikkatle başarmayı
gerektirir. Bunların her birinin Allahın takdir ettiği belirli
bir vakti vardır. Peygamberler bile ancak Uzun süre sabrettikten
ve meşakkatli cihadlar yaptıktan sonra zafere ulaşabilmişlerdir.
Öyle ki orduları zafer gelmeden önce neredeyse ümitsizliğe
düşmüşlerdi.
Allahın daha önceki insanlar hakkında süregelen kanunu budur.
Öyle ki peygamberler ümitsizliğe düşüp yalanlandıklarını
sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir. Böylece
istediğimizi kurtarırız. Azabımız suçlu bir topluluktan gen
çdvrUemez
önceki insanlardan bazıları birinci hamlede zo-ie*e
ulaşacaklarını sanmışlardı. Allah Teala bunlarm hatalı
olduklarını ve arzuladıkları cennetin az bir gayretle
kazanılamıyacağım onu elde edebilmek için birçok imtihanların
geçirilmesinin gerektiğini beyan etmiştir. Gel benimle beraber
Allah Tealanın şu kelamını tam bir huşu ile dinleyelim. Sona
söylenilenlerin bir gerçek olduğunu anlayalım
Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete
gireceğinizi mi zannettiniz Pey* gamber ye onunla beraber
mümlnler Allahın yardı* mı ne zaman diyecek kadar darlığa ve
zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı iyi bilin ki Allahın yardımı
şüphesiz yakındır. (5)
(4)
Yusuf Suresi İ10.
(5)
Bakara Suresi. 214.
Sekizinci Şart ARINMIŞ OLMAK
Bundan maksat İslami düşünceye yönelmen ve bunun haricindeki
bütün düşünce ve insanlardan uzaklaşmandır. Çünkü İslami düşünce
en yüce en zengin ve en üstün idealdir.
Bu Allahın boyasıdır. Kimin boyası Allahın boyasından daha güzei
olabilir.(1)
Şüphesiz ki sizin için İbrahimde ve Onunla beraber olanlarda
güzei bir nümune vardır. Bir zaman onlar kavimlerine şöyle
demişlerdi. Biz sizden ve Allahtan başka taptıklarınızdan uzağız.
Sizi reddediyoruz. Yalnız Allaha iman edinceye kadar bizimle
sizin aranızda düşmanlık ve kin başgöstermiştir.{2)
İslam dört-başı mamur bir dindir. Allah Teala bütün hayırlı ve
hak olan şeyleri bu dinin içinde toplamıştır. Haktan sonra
sapıklıktan başka ne olabiDeğerli kardeşim Allah dinine çok kıskançtır. İslamın sınırları
dışında doğru yol arama. Aksi takdirde hiç hidayete ulaşmış
olamazsın. Sen Rabbinin. şu kelamını hatırından çıkarma.
Allah kimi doğru yola sevkederse o hidayete kavuşmuştur. Kim de
saptırırsa sen onun İçin Irşad eden hiçbir veli bulamazsın.(4)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Kuran-ı Kerim hakkında buyurduğu
uzun bir hadiste şöyle diyor ...Kuran kendisine sarılanı korur ve
kendisine tabi olanı kurtarır. Kim Kuranda hidayet yolunu ararsa
Allah onu hidayete kavuşturur. Kim de JCuranın haricinde doğru
yol ararsa Allah onu saptinr. Allah Onu terkeden her zalimin
belini kırar.(5)
(2)
Mümtehine Suresi 4.
(3)
Yunus Suresi 32.
(4)
Kehf Suresi 17.
(5) Darlmi bu hadis-1 şerifi muhtelif şekillerde rivayet
etmiştir.
Diğer yandan Allahın dostlarını sev düşmanlarından uzak ol. Bu
hususta Hz. İbrahim gibi Allahın peygamberlerini nümune edin.
İbrahim (a.s.) bütün kafirlerden uzak olma kararından babasını
bile ayır-mamıştı. Daha önceden vadettiği için babasına sadece af
dileğinde bulundu.
ibrahim babasının da Allah düşmanı olduğunu görünce ondan uzak
oldu
(6)
Tevbe suresi. 114.
Samimi müslüman kardeşe göre insanlar şu ye* di sınıftan birini
teşkil ederler
1 — Mücahld müslüman
2 — Oturup kalan tembel müslüman
3 — Günahkar müslüman
4 — İslam ülkesinde yaşayan ehl-l kitap
5 — Müslümanlarla muahede yapan gayri müs-llmler
6 — Tarafsız gayri müslimler
7 — Müslümanlara karşı savaş edenler.
İslama göre bunların herblrinin kendilerine mahsus hükümleri
vardır. İnsanlar ve bütün kuruluşlar bu sınıflandırma
çerçevesinde İslamın adalet terazisiyle tartılmalı dost ve^düşman
tanınmalıdır.
İslam nazarında insanlar şu yedi sınıfa ayrılırlar. Bunların
herbirinin kendilerine göre hükümlen vardır. Şöyle ki
1 — Mücahid müslüman Ey müslüman böyle bir insan senin samimi
kardeşindir. Bunu sevmedikçe hakkıyla iman etmiş olamazsın.
Peygamber Efendimiz (sjo.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle
buyuruyor Nefsim yed-i kudretinde olan Allaha yemin olsun ki iman
etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman
etmiş olamazsınız... (7)
(7)
MUsim Ebu Davud Tirmizi tbn Mace. Ahmed b. Hanbel.
Böyle bir müslümana karşı sevgi beslemiyorsan ne Allahın affını
ümit et. ne de sevabını.
Allah Teala bizlerden hak yolunda yardımlaşmayı hem zor. hem de
kolaylıklarda omuz omuza vermeyi ve hayatımızda vefakarlığı
gerçekleştiren bir sevgi istiyor. Allah katında yapılan işlerin
en sevgili olanı bir müminin sıkıntısını gidermek veya borcunu
ödemek yahut açlığını gidermek suretiyle onun kalbine sevinç ve
huzuru sokmandır.
Bir mümin kardeşinin ihtiyacını gidermek mak sadıyla onunla
beraber attığın adımlar Allah katın-•¦¦ bir camide yaptığın bir
aylık nafile ibadetten daha hayırlıdır.
Allah yolunda cihada çıkan bir gazinin aile öf-radına iyilikle
bakan kişi cihad etmiş gibidir. Mücahid bir müslüman bir kusuru
olmaksızın borçlanırsa onun borçlarını Beytül-Maldan karşılamak
müslü-manların üzerine bir borçtur. Böyle bir müslüman öldüğü
takdirde aile efradı müslümanlara bir emanettir. Peygamber
Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyuruyor Ben her mümlne
kendisinden daha yakınım. Kim öldükten sonra mal bırakırsa o
geriye kalan mi-rasçılannındır. Kim de borç veya evlat bırakırsa
borcu ödemek ve çocuklara bakmak bana aittir. (8)
(8)
Buhar Müslim Ebu Davud Tiraizi Nesel İbn Mase.
2 — Oturup kalan tembel müslüman Böyle bir insan Allah Tealanın
hükmüne göre hiçbir zamcn mücahid bir müslüman gibi olamaz.
Müminlerden özürsüz olarak yerlerinde oturup kalanlar ile Allah
yolunda malları ve canlarıyla cihad edenler bir değildir. Allah
mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derece bakımından oturup
kalanlardan çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah herkese iyilik
vadetmiştir. Allah cihad edenleri oturup kalanlardan üstün kılmış
onlara büyük bir mükafat vermiştir. Mücahidlere Allah katından
dereceler af ve merhamet vardır. Allah affeden ve merhamet eden
dir
Cihad etmek normal hallerde farz-ı kifayedir. Müslümanlardan bir
kısmı bu vazifeyi ifa edince diğer müslümanlardan sorumluluk
düşer. Bu da müs-lümanların müstakil bir devlet olmaları izzet ve
şe-refleriyle yaşamaları ve İslamı-yaymak maksadıyla cihad
etmeleri halinde olur. İşte böyle bir durumda cihad edenler
etmeyenlerden derece bakımından dp-ha üstündürler.
Buna mukabil herhangi bir İslam vatanına sal-dırıldığı vakitte
cihad etme farz-ı ayın olur her müslüman cihad etmekle mükellef
tutulur. Allah Teaia yüce kitabında bu hükmü bizlere açıkça beyan
ederek şöyle buyuruyor
(9)
Nisa Suresi. 95-96.
İsteyen istemeyen hepiniz savaşa çıkın. Mallarınız ve
canlarınızla Allah yolunda cihad edin. (10)
Böyle bir durumda cihada çıkmayıp oturup kalmak doğru yoldan
ayrılmaktır. Böyle bir kişi hayatta iken de öldükten sonra da
imanın üstünlüklerinden mahrum kalır. Dünyada hem Allah Teala
tarafından hem de insanlar tarafından tenkide maruz kalır. Kuranı Kerim cihad farz olduğu halde oturup kalanları bazan
imansızlıkla sıfatlandırıyor bazan da korkaklıklarından dolayt
onları tenkid ediyor
Cihadtan geri kalanlar kendilerinin sizden olduklarına dair
Allaha yemin ederler. Halbuki onlar sizden değildir korkak bir
topluluktur.(11)
Onlar cihaddan geri kalan acizlerle beraber olmaya razı oldular.
Bunun yanında cihadtan geri kalan müslüman-ların himaye ve
velayetinden mahrumdur. Allah Teala Mekkeden Medineye hicret
etmeyenler hakkında şöyle buyuruyor
İman edip hicret etmeyenler hicret edinceye kadar sizin onların
himayesi ve dostluğu ile bir alakanız yoktur. (13)
Kuran-ı Kerim cihadtan geri kalmanın münafıkların sıfatı olduğunu
Allah Tealanın daha önce bu gibi insanları cihadla imtihan
ettiğini bizlere beyan ediyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)e ve
Sahabe-i Kirama seslenerek şöyle diyor İki topluluğun
karşılaştığı günde başınıza gelenler Allahın izniyledir. Bu iman
edenleri de münafıklık yapanları da belirtmesi içindir.
Münafıklara Gelin Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa
savunmada bulunun denilmişti. Onlar ise Eğer savaşmayı bilsek
size tabi olurduk dediler. O gün onlar imandan çok inkara
yakındırlar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylerler. Allah
gizlediklerini çok iyi bilir. (14)
Allah cihadtan geri kalanları gazabına uğratmakla ve helak
etmekle korkutarak şöyle buyuruyor
Eğer cihada çıkmazsanız Allah sizi can yakıcı bir azaba uğratır
ve yerinize başka bir kavim getirir. Siz ona hiçbir zarar
veremezsiniz. (15) . Diğer bir ayette de
Eğer yüz çevirirseniz yerinize başka bir kavim getirir sonra
onlar sizin gibi olmazlar (16) buyuruyor.
Başka bir ayette de
Ey iman edenler içinizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah
yakında kendinin sevdiği ve onların da Allanı sevdiği iman
edenlere karşı alçak gönüllü kafirlere karşı güçlü bir topluluk
getirir de onlar Allah yolunda cihad ederler hiçbir kınayanın
kınamasından çekinmezler. Bu Allahın lütfudur. Onu dilediğine
verir. Allah her şeyi kuşatan ve bilendir. (17) diye beyan
buyuruyor.
Düşmanlar müslümanların topraklarını işgal ettikten sonra cihad
etmeyenlerle ilişkiyi kesmek ve onlara karşı düşmanlık ilan etmek
bir dini vecibedir. Çünkü bu gibi insanlar Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) in sahabelerinden daha üstün değillerdir. Sahabelerden
bazıları cihadtan geri kalmışlardı. Aliah Teaia müslümanlara
bunlardan ilişkilerini kesmelerini ve uzak durmalarını emretmişti
öyle ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendileriyle ailelerinin
arasını ayırmıştı. Eğer Allah onların tevbesini kabul etmeseydi
İslamın dışına çıkarılmış olarak kalacaklardı.
Bütün genişliğine rağmen yer onlara dar gelerek nefisleri
kendilerini sıkıştırıp Allahtan başka sığınacak kimse olmadığını
anlayan savaştan geri kalmış o üç kişinin tevbesini de Allah
kabul etti. Allah tevbe ettikleri için onların tevbesini kabul
etmişEğer cihad etmek İslam Dinini yayma maksadını güder ve
müslümanların gasbedilmiş toprağını geri almayı neaeT edinmez de
cihcd farz-ı k-faye olursa veya özüriü olarak geri kalınırsa
cihadtan geri kalan gücünün yettiğini yapması şartıyla günahkar
olmaz. Bu hususta Kuran-ı Kerimde şöyle buyu.u-luyor
Güçsüzlere hastalara ve sa.-f edecek bir şey bulamayanlara Aliah
ve Peygamberine bağlı kaldıkları müddetçe sorumluluk yoktur. (19)
3 — Günahkar müslüman Kim Allahın koyduğu sınırları aşar ve
İslamın emirlerine karşı gelirse şüphesiz ki o Rabbinin gazabına
uğrar. Rabbinin gazabına uğrayan kimseden biz memnun olursak veya
Allahın gazabına sebep olan şeylere karşı göz yumarsak hepimiz
azaba uğrama emrini hak ederiz hayır ve bereketlerden mahrum
oluruz hayatımız kötülük ve fesatla dolup taşar.
Müslüman müslümanın kardeşidir. Bir müslüma-nın diğer müslüman
kardeşine unuttuğu bir şeyi hatırlatması saptığında doğru yolu
göstermesi uçurumun kenarında gördüğünde onu kurtarması isyanında
direnmesi halinde Allahın emrine dönmesi için ona zorla mani
olması üzerine bir dini vecibedir.
Günah bir hastalıktır. Eğer buna yakalananları tedavi edersek hep
birlikte kurtulmuş oluruz. Şayet gaflete dalar ve ihmalkar
davranırsak hastalık umumi bir afete dönüşür ve bütün islam
ümmetini yok eder. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor
Allahın koyduğu sınırları koruyanla onları aşan şöyle bir
topluluğa benzerler Bu topluluk kura çekerler bir kısmı vapurun
üst kısmına diğer bir kısmı İse alt kısmına düşerler. Vapurun alt
katında bulunanlar su içmek İstedikleri vakit üst katta bulunanIpra giderler Biz bir delik açsak da ordan su temin etsek derler.
İçlerinden biri delik açmaya girişir. Eğer onlar delik açmaya
teşebbüs edene zorla mani olurlarsa hem o kurtulur hem de onlar.
Şayet onu serbest bırakırlarsa o da helak olur onlar da. (20)
Bunun içindir ki Allah bizlere kötülüğe mani olmamızı
emretmiştir. Ta ki hakkı korumaya insanları doğru yola sevketmeye
ve yeryüzünde Allahın halifesi olmaya layık kişiler olalım.
Kötülüğe mani olduğumuz takdirde insanlık için ortaya çıkarılan
en hayırlı ümmet oluruz. Şayet bunu yapmazsak bizden önceki
israiioğullannın uğradığı gibi biz de Allahın gazap ve lanetine
uğrarız.
Allah Teala israiioğullannın düştüğü akibete biz de düşmeyelim
diye onların kıssalarını bizlere anlatarak şöyle buyuruyor
(20)
Buharl Tirmlzl Ahmed b. Hanbel. Risaleler 11
İsrailoğullarmdan inkar edenler Davudun ve Meryem oğlu İsanın
diliyle lanetlenmişlerdi. Bunun sebebi başkaldırmaları ve aşırı
gitmeleri idi. Birbirlerinin yaptıkları kötülüklere mani
olmuyorlardı. Bu yaptıkları ne kötü idi. (21)
Kötülüklere mani olma birbirinden farklı üç şe-ktlcJe olur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bunları sırasıyla tertipleyerek
şöyle buyuruyor
İçinizden kim kötü bir şey görürse ona eliyle mani olsun. Eğer
gücü yetmezse diliyle mani olsun. Şayet buna ua gücü yetmezse
kalbiyle buğzetsin. Bu da imanın en zayıf derecesidir. (22)
Bazı kişiler kalben buğzetmenin kendi kendine Allahım bu kötü bir
şeydir. Sen bundan razı olmazsın demesinden İbaret olduğunu
zanneder. Hayır bu kifayet etmez. Sen yeryüzünde Allahın halifesisin. Allahı gazaba getiren şeye nasıl göz yumabilirsin
Alimler fenalığın kalb ile inkar edildiğinin alameti olarak
kötülüğü işleyene bir şey yedirmeme-yi. ununla oturup kalkmamayıve onun selamını al-rn- ıayı beyan etmişlerdir.
Allahın hakkını kötülük işleyene hatırlatmaktan utanırsan veya
evvela öğüt verip sonra onunla oturup kalkar ve ondan razı
olursan bu davranışın İs(21)
Matde Suresi 78-79.
(22) Buharı Müslim. Eou Davud Tirmizi NeseS Darlml Muvatta Ahmcd
b. Hanbel.
lama ve imana ters düşer. Her şeyi bilen hüküm ve hikmet sahibi
olan Allahın kelamını dinle
Allaha ve Ahiret gününe iman eden bir topluluğun babaları veya
oğulları yahut kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allaha ve
Peygamberine karşı gelenlere sevgi beslediklerin görmezsin. Allah
işte bunların kalblerine imanı nakşetmiş katından bir nur ile
onları desteklemiştir. Onları altından ırmaklar çıkan
cennetlerine koyacaktır. Onlar orada ebediy-yen kalacaklardır.
Allah onlardan razı olmuştur onlar da Allahtan razı olmuşlardır.
İşte Allahın taraftarları bunlardır. İyi bilin ki kurtuluşa
erenler ancak Allahın taraftarlarıdır. (23)
Allahın bizlere lanetlediğini bildirdiği İsrailoğul-ları aslında
kötülüklere karşı tamamen susmuş değillerdi. Fakat onlar kötüleri
dilleriyle eleştirir sonra onlardan razı imişler gibi
davranırlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hallerini şu
mübarek hadis-i şe-rifiyle bizlere bildiriyor
İsrailoğullarında günah işleme yaygınlaşınca onlardan biri mümin
kardeşini günah işlerken görünce onu nehyederdi. Fakat ertesi
günü müşahede ettiği o kötü durum günah İşleyenin kendisiyle
yiyip içmesine oturup kalkmasına mani olmuyordu. Bunun için Allah
bunların bir kısmını diğerlerine musallat kıldı ve haklarında
israiloğullarından kafir olanlar lanetlendi ayet-l celilesl nazil
oldu. (24)
Diğer bir hadis-İ şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor
Nefsim yed-l kudretinde olan Allaha yemin ederim ki ya iyiliği
emreder kötülüğe mani olur ve zorla zalimi hakka yöneltirsiniz ya
da Allah bir kısmınızı diğerlerinize musallat kılar sonra hayırlı
olanlarınız dua ederler de duaları kabul olunmaz. (25)
Şu halde zalime zorla mani olmarrftz ve günahkardan en azından
ilişkiyi kesmek ve uzaklaşmak suretiyle onu terbiye etmemiz bize
bir dini vazifedir. Günah işleyen ister annemiz - babamız isterse
aile ve evladımız olsun hiçbir şey değişmez.
Müslüman ailesinin çoluk-çocuğunun günah işlediğini ve Allaha
karşı geldiğini görür de yine onları yedirir içirir onlarla
eğlenir ve onlardan razı olursa kalbiyle buğzetmiş sayılmaz.
Dolayısıyla imanın en zayıf derecesinde bile nasibi kalmaz. O
onlardan razı olsa da Şüphesiz ki Allah yoldan çıkanlar
topluluğundan razı olmaz. (26)
Değerli kardeşim Peygamber Efendimiz (s.a.v.)-in bütün ailenin
yaptığı hatalardan aile reisinin mesul olduğunu bizlere beyan
ettiğini sakın unutma.
(24)
Ttrmlzl Ebu Davud tbn Mace.
(25) Ebu Davud Tlrmizl Ahmed b. Hanbel değişik rivayetlerle.
(26) Tevbe Suresi 96.
Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden mesulsünüz. Erkek
evinde çobandır ve güttüğünden mesuldür... (27)
4 — İslam ülkesinde yaşayan ehl-i kitap Bunlar Yahudi ve
Hıristiyanlardır. Kuran-ı Kerimin beyan ettiği gibi bunların
yemeklerinden yememiz ve kadınlarıyla evlenmemiz caizdir.
Kendilerine kitap verilenlerin yemekleri size helaldir sizin
yemeğiniz de onlara helaldir. İffetli mü-min kadınlar ve sizden
önce kendilerine kitap verilenlerin iffetli kadınları da
evlenmeniz için size helaldir. (28)
Müslüman erkeğin ehli kitap.bir kadınla evlenebilmesinin
hikmetlerinden biri de kadının kocasının güzel ahlakını ve iyi
davranışlarını görerek İslamı kabul etmesini teşvik etmektir.
Böyle bir kadının kocasına karşı itaatkar olması gerekir. Eğer
karşı gelirse koca ona öğüt verecektir. Fayda vermezse ondan uzak
kalacaktır. Bu da fayda vermezse dövecektir. Bunlarla islah
olmayan kadını en güzel şekilde boşamak gerekmektedir. Çünkü
korunmaya Allahın hakları daha layıktır.
Ehl-i Kitap kadın sadece inanç meselelerinde kocasına muhalefet
edebilir. Diğer btftün hususlarda müsiüman olan kocasına itaat
etmesi gerekir.
(27)
Buhart Müslim
(28)
Maide Suresi 5.
Ebu Davud
Tirmlzi
Ahmed b. Hanbel.
İslam erkeğinden başkasına namahrem yerlerini gösteren bir
kadınla evliliğin devam etmesini kabul etmez. Peygamber Efendimiz
(s.a.v.) hanımının iffetsizliğini kabul eden erkeğin deyyus
olduğunu beyan ederek şöyle buyuruyor
Allah Teala üç kimseye cennetini haram kılmıştır. Devamlı içki
içen alkoliğe anne ve babasına karşı gelene ve ailesinde gördüğü
iffetsizliği kabullenen deyyusa. (29)
Ehl-i Kitap bir kadınla .evlenen müslüman bir erkekten meydana
gelen çocuklar müslümandır. Şayet anneleri bunların müslüman
olmalarına engel olacak bir davranışta bulunursa erkeğin kadını
boşaması gerekir. Diğer yandan hiçbir zaman ehl-i kitap olan bir
erkekle müslüman bir kadın evlenemez.
Hülasa ehl-i kitap olanlar dinimize saldırmadıkça düşmanlarımızla
işbirliği yapmadıkça onlara karşı iyi davranmamız ve herhangi bir
tecavüzde bulun-mamamrz gerekir.
Şayet dinimize dil uzatırlar veya bize zarar vermek için tertip
düzenlerler yahut düşmanlarımızla işbirliği yaparlarsa kanları
bize helal olur. Onlarla savaşırız. Allah Teala bu hükümleri
beyan ederek şöyle buyuruyor
Allah din uğrunda sizinle savaşmayan sizi yurdunuzdan çıkarmayan
kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı
yasaklamaz. Doğrusu Allah adil olanları sever. Allah ancak
sizinls din uğrunda savaşları sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve
çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasak eder. Kim
onları dost edinirse işte onlar zalimdir. (30)
5 — Müslümanlarla muahede yapan gayr-i müs-limler Bu sınıf
insanlarla yaptığımız muahedeleri kendileri bozmadıkça bizim
bozmamız caiz değildir. Kuran-ı Kerim
Onlar size doğru davrandıkça siz de onlara doğru davranın. Allah
sözleşmelerini bozmaktan sakınanları sever. (31) buyuruyor.
Kendileriyle muahede yaptığımız gayr-i müslim-ler muahedeyi
bozmaya veya bir kısmını çiğnemeye yahut muahedeyi maske edinerek
aleyhimize çalışmaya teşebbüs ettikleri takdirde artık onlar için
ne muahede vardır ne de iman. Allah Teala bunları beyan ederek
şöyle buyuruyor
Yalnız antlaşma hükümlerinde size karşı bir eksiklik yapmayan ve
aleyhinizde kimseye yardım etmeyen müşriklerle yaptığınız
antlaşmaya sonuna kadar riayet edin. Şüphesiz ki Allah
sakınanları sever. (32)
Bu gibi insanlar yüce dinimizin emirlerine dil uzatırlarsa
bizlerden muahedenin şartlarına bağlı kalma şartı düşer ileri
gelenlerinin boyunlarını koparmamız gerekir. Sakın garipsemeyin
bunu. Okuyun Allahın buyruğunu.
Eğer antlaşmalardan sonra yeminlerini bozarlar ve dininize dil
uzatırlarsa küfrün liderleriyle savaşın. Çünkü onların yeminleri
sayılmaz. Belki vazgeçerler. (33)
İslam bizleri muahedelerini bozanlara bir ceza olarak onları
öldürmeye teşvik ediyor
Yeminlerini bozan Peygamberleri sürgüne göndermeye azmeden bir
toplumla savaşmanız gerekmez mi Halbuki önce onlar
başlamışlardır. Yoksa onlardan korkuyor musunuz Eğer iman
ediyorsanız bilin ki asıl korkmanız gereken Allahtır. (34)
Sonra Kuran-ı Kerim bizlere zaferi garanti ediyor ve
azgınlıklarından dolayı bu gibi insanların mağlup olacağını
bizlere bildiriyor Onlarla savaşın ki Allah sizin elinizle onları
azaba uğratsın rezil etsin ve sizi üstün getirsin de müminlerin
gönüllerini ferahlandırsın kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah
dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah her şeyi bilendir hüküm
ve hikmet sahibidir. (35)
6 — Tarafsız gayri müslimler Bunlar leh ve aleyhimize olmayan
insanlardır. Bu gibi İnsanlar tarafsızlığı maske edinip
arkamızdan düşmanlık yapmadıkça veya aleyhimize tertipler
düzenlemedikçe yahut düşmanlarımızın hesabına casusluk yapmadıkça
bunlara herhangi bir eziyette bulunmamız caiz değildir. Allah
Teala tam tarafsız olanlara karşı nasıl davranacağımızı beyan
ederek şöyle buyuruyor
Eğer sizden uzak durur sizinle savaşmaz ve size barış teklif
ederlerse Allah onlara dokunmanıza İzin vermez. (36)
Allah Teala tam tarafsız olmayanların hakkında ise şöyle
buyuruyor
Diğerlerinin de sizden ve kendi milletlerinden emniyette olmayı
istediklerini göreceksin. Ne var ki fitneciliğe her
çağırıldıklarında ona can atarlar. Eğer bunlar sizden uzak
durmazlar barış teklif etmezler ve sizden el çekmezlerse onları
yakalayın bulduğunuz yerde öldürün. İşte onların aleyhlerine size
apaçık bir ferman ve nüfuz verdik. (37)
7 — Müslümanlara karşı savaş edenler Bunlar müslim ve gayri
müslim olarak ikiye ayrılırlar.
a) Müslim muharipler Silah gücüne veya zalim bir idareciye
dayanarak insanların malını gasbe-den veya sömüren her insan ve
bunların yardımcıları İslamın nazarında müslümanlara karşı
savaşanlardır müslüman olsalar da.
İslam hukukçuları bu gibi insanların hükümlerini açıklayan hususi
bir bölüm ayırmışlar savaşanlar veya yol kesiciler başlığını
vermişlerdir. Bu gibi insan ların cezası şu ayet-i celilede beyan
edilmiştir Allah ve Peygamberiyle savaşcnarın ve yeryüzünde
bozgunculuk çıkaranların cezası öldürülmek veya asılmak yahut
çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürgün
edilmektir. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Onlara
chiretle de büyük bir azap vardır. (38)
b) Gayr-i müslim muharipler İslama el veya dilini uzatan herkes —
erkek veya kadın fert veya cemaat— bu gruptandır.
İslam iyilik ve merhamet dinidir. Hürriyet ve akıl dinidir.
Hiçbir kimseyi kendini kabul etmeye zorlamaz. Ona iman
etmeyenlere bile iyilikte bulunmayı ve merhametli davranmayı
emreder. Yeter ki iman etmeyenler imana gelecek diğer insanlara
engel olmasınlar.
İslamın harp hususunda dünyanın hiç görmediği çok üstün adab ve
talimatları vardır. İslam ihtiyarların çocukların ve kadınların
öldürülmelerini ya- saklar geri kaçan düşmanı kovalamaya müsaade
etmez yaralı düşmanı öldürmeye esirlere kötü davranmaya arıları
yakmaya ağaçları kssmeye yapıları yıkmaya cevaz vermez. Zaruret
hali müstesnadır.
(38)
Maide Suresi 33.
İşte İslam böyle merhametli bir dindir. Fakat hiç bir zaman fitne
ve fesat çıkaran zalimlere acımaz. Fitne çıkaran elebaşlar dış
görünüşleriyle İslamı sevdiklerini ortaya koymak isteseler bile
asıl amelleri İslama karşı tuzak kurduklarını gösterdiği müddetçe
İslam bunlara karşı susmaz. Bunları İslama karşı savaşanlar
sayar. Can ve mallarının emniyetini kaldırır.
Fert olsun cemiyet olsun bize karşı düşmanlık ettikleri müddetçe
onların kanı helaldir. Bulduğumuz yerde onları öldürmek bizlere
farzdır. Malları da bizlere ganimet olarak1 helaldir. İster savaş
yoluyla alınsın isterse sulh yoluyla...
Dokuzuncu Şart KARDEŞ OLMAK
Bundan maksat beden ve ruhların kalb ve gönüllerin inanç bağı ile
birbirlerine bağlanmasıdır. İnsanları birbirine bağlayan en
kuvvetli ve değerli bağ İnanç bağıdır. İman kardeşliği gerektirir
inkar ise bölünmeyi...
Bütün insanlar bir anne ve bir babadan meydana gelmişlerdir. Ne
kadar ırk ve soyları değişse ve vatanları birbirinden uzak olsa
da bütün insanlar kardeştir. Yüce dinimiz insanlara bu hakikati
hatırlatmayı ve kardeşlik bağı ile birleştirmeyi ister.
İslam geçmiş hak dinlerin bir hulasası olduğu için kendine tabi
olanların kalblerine bütün insanlığı sevme duygusunu
yerleştirmeye çok önem verir. Bunun içindir ki İslamın ilk lideri
Hz. Muhammed (s.a.v.) kendine karşı çıkanları hatta tecavüzde
bulunanları ve eziyet edenleri bu yüce dine davet ediyordu. Bir
duasında şöyle buyurmuştu Ey Allahım sen kavmim bağışla çünkü
onlar bilmezler. (1)
İslam mümin olmayanlara böyle davranırsa kendisine iman eden ve
müdafasıni yapan askerlerine nasıl davranır
İslam müminleri tek bir Allaha iman eden ve tek bir Peygambere
tabi olan tek bir gaye için yaşayan ve ölen kardeşler sayar.
Müminler ancak kardeştir. (2) buyurur. Sonra İslam kardeşlik
bağını kuvvetlendiren her şeyi müslümanlara helal kılmış ve
kardeşlik meyvesini yetiştirecek her ameli bir ibadet ve Allaha
yakınlık saymıştır. İslamın ibadetlerinden hiçbiri kardeşlik
bağını kuvvetlendiren sebeplerden hali değildir. Mesela namaz
alemlerin Rabbı olan Allah ile manevi bir irtibattır. Namaz
Ettehiy-yatü ile sona erer.
. Ettehiyyatü de kul Rabbı ile irtibat kurarak bütün duaların Ona
ait olduğunu beyan eder. son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) ile
ilişki kurarak Ona salat ü selam okur. Son olarak Allahın bütün
salih kulları ile ilişki kurar Allahın rahmet ve bereketinin
üzerlerine olmasını niyaz eder.
Zekat müminlere kardeşlik haklarını yerine getirmeyi pekala
öğreten bir mali ibadettir.
Oruç Rabbimizin emrine boyun eğmek ve yoksul kardeşlerimizin
acılarını hissetmek için yeme-içme vs... şeylerden uzak olmaktır.
Hac Allah için kardeşimiz olanların durumlarını öğrenmemiz için
Allah yolunda bir hicrettir. Dinimiz İslam kardeşliğini nefsi
arzulardan ve şeytanın vesveselerinden korumak için yıkılmayan
manevi kaleler yapmıştır. Bir müslüman diğer müsiüman kardeşine
ağır bir laf söylerse İslam hemen müdahale eder yaralanan gönülü
şu ilahi kelamla tedavi eder ve sıkıntısını giderir
Müminler müminlere karşı clçak gönüllüdür. (3)
Kaba davranana sözüyle saldırana yaptıklarının müslümanlCifa
yakışmadığını cahiliyyet adetlerinden olduğunu hatırlatır İslam.
İki kişinin arası açılır veya aralarında ihtilaf çıkarsa İslam
bunlardan daha önce selam verenini üstün sayar. İslam bir müminin diğer kardeşiyle üç günden fazla küs durmasını yasaklar.
İslam bizleri bölünmeden uzaklaştırmak için kardeşliği imandan
sayar bölünmeyi de inkardan. Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler bu
gerçeği ortaya koyar.
Şu ayet-i celile Resulullah (s.a.v.Jın sahabelerinden bir cemaati
anlatıyor. Bir yahudi sahabelerin arasında koğuculuk yapıyor
onları birbirine düşürüyor aralarına ayrılık hastalığını sokuyor
neticede sahabeler birbirlerini öldürmeye kadar varıyorlar.
Sevgi ve muhabbet olmadan birlik - beraberlik gerçekleşemez.
Sevginin en asgari derecesi mümin kardeşlerine karşı içinde
hiçbir küstahlık olmamasıdır. En azami derecesi ise mümin
kardeşini kendisine tercih etmektir.
Mümin kardeşlerine verilenler karşınında içlerinde bir
çekememezlik hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar
bile onları kendilerine tercih ederler. Nefsinin tamahkarlığından
korunabilmiş kimseler işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (4)
Kuran-ı Kerim onların bu davranışını İman ettikten sonra küfre
dönmek sayarak ikazda bulunmuştu.
Ey iman edenler kitap ehlinden bir kısmına uyarsanız iman
ettikten sonra sizi küfre çevirirler. Allahın ayetleri size
okunup dururken ve aranızda peygamberi bulunurken nasıl inkar
edersiniz Kim Allahın kitabına sarılırsa şüphesiz o doğru yola
erişir. Ey iman edenler Allahtan hakkıyla korkun. Ancak müslüman
olarak can. verin. Hep birlikte Allahın sağlam İpi olan (Kurana)
sarılın. Sakın ayrılmayın. Allahın size olan nimetini hatırlayın.
Hani bir zaman siz birbirinize düşmandınız Allah kalblerinizi
birbirine sevdirdi de Onun nimetiyle kardeşler oldunuz. Bir ateş
çukurunun kenarında idiniz sizi oradan kurtardı. Allah ayetlerini
size böylece açıklar ki doğru yola erişesiniz. (5)
Sahabelerin ihtilafını gören Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Benden
sonra birbirinin boyunlarını vuran kafirlerin haline düşmeyin.
(6) buyurdu.
Bölük - pörçük olan bir ailenin bir cefhiyetin
hayatı devam etmez. Bu hususta oğullarının her
değnek isteyen ve birleştirerek kıramayan ayrı
adamın kıssası çok manidardır. Bu meyanda şair
ve bir ümmetin
birinden birer
ayrı hepsini kıran
şöyle der
Oklar -biraraya geldiğinde kırılmak bilmez.
Teker teker ayrıldığında kırılmadan azade olmaz.
Burada aranılan sevgi kalblerde yerleşen ve onları birbirine
kaynaştıran sevgidir. En azından bir mümin diğer kardeşine karşı
kalbinde kin hased öfke gibi hasletleri taşımamalıdır.
(5)
Ali tmran Suresi 100-103.
(6)
Buharı Müslim Ebu Davud. Tirmizi Neseı Ibn Mace Darimi.
Samimi müstüman diğer mümin kardeşlerini kendinden daha çok sever
ve daha üstün tutar. Çünkü mümin kardeşlerinden ayrılsa
başkalarına karışamaz. Halbuki mümin kardeşleri onunla beraber
olmasalar başka müminlerle beraber olabilirler. Böylece tek kalan
zarara uğrar.
Sürüden ayrılan koyunu kurt yer. Peygamber Efendimiz (s.o.v.) bir
hadis-i şerifinde Mümiriler. taşları birbiriyle kenetlenmiş bir
duvar gibidirler. (7) buyurur.
Allah Teala bir ayet-i celilede şöyle buyuruyor
Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir.
(8)Bizlerin de böyle olması gerekir.
Kişi bu manevi hastalıklardan salim olursa dinini korur Allah
katında büyük bir mükafata ulaşır üir gün Peygamber Efendimiz
(s.a.v.} Mescid-i Ne-bevide otururken şöyle buyurdu
Şu kapıdan size cennetlik bir erkek gelecek. (9)
Ne görsünler içeri giren meşhur olmayan bir sa-habi Peygamber
Efendimiz ikinci gün aynı şeyi söyledi. Yine içeriye aynı sahabe
girdi. Üçüncü gün de aynı şeyi söyledi ve aynı sahabe girdi.
Peygamber Efendimizin ashabı bu adamın işine şaştılar. Orada
bulunan Abdullah b. Amr İbnül As bu adamın kendilerinden üstün
olmasının sırrını öğrenmek İstedi. Müjdelenen bu sahabeye misafir
olmayı arz etti. Sahabe Abdullahı şu gece misafir etti. Abdullah
bu adamın ne çok oruç tuttuğunu ne de çokça namaz kıldığını
gördü. Resulullah (s.a.v.) seni şöyle şöyle müjdeledi. Bu
dereceye ne ile ulaştın dedi. Sahabe Ben kalbimde herhangi bir
kimseye karşı bir kin bulunmadan yatarım (10) buyurdu.
Ben anlamıyorum bir insan nasıl kalbinin temiz olduğunu ve
kimseye bir fenalık düşünmediğini iddia eder. Halbuki böyle bir
insana nasihat edilse ağrına gider. Allahtan kork denilse gururu
kendisine günah işletir. (11)
Ey Müslüman Kardeşi Sana tavsiyem sana öğüt verene kızma...
Mümin kardeşini sevmenin en yüksek mertebesi de mümin kardeşini
kendine tercih etmendir. Bu çok yüce bir derecedir. Ancak büyük
şanslılar buna ulaşabilir. Allahtan bizleri bu kurtuluşa
erenlerden kılmasını niyaz ederiz.
Kardeşim mümin kardeşlerini kendine tercih et. Çünkü sen onlarsız
mesud olamazsın. Onlar ise sensiz mesud olabilirler. Sakın ha
sakın seni onlardan ayırmak isteyen şeytanın vesveselerine
kapılma. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Kim islam cemaatinden
bir karış uzaklaşırsa şüphesiz ki o islamın halkasını boynundan
çıkarmış olur. (12) buyuruyor.
Diğer bir hadis-l şerifte de Müminler tek bir çesed gibidirler.
Başı ağrıdığında bütün bedeni rahatsız olur. (13)
Her şeyi bilen hüküm ve hikmet sahibi olan Rab-binln şu kelamını
hiç hatırından çıkarma. Müminler birbirlerinin velileridir. (14)
(12)
Tlrmizi Ahmed b. Hanbel.
(13)
Ahmed b. Hanbel.
(14)
Tevbe Suresi 71.
Onuncu Şart GÜVENİR OLMAK
Bundan maksat askerin komutanına sevgiyi saygıyı takdiri ve
itaati gerektiren bir güvenle güvenmesi ve komutanının
yeterliliğine ve samimiyetine inanmasıdır. Allah Teala Kuran-ı
Kerimde Peygamber Efendimizin verdiği hükme razı olmayanların mümin olamayacaklarını beyan ederek şöyle buyuruyor
Hayır Rabbine yemin olsun ki aralarında ihtilaf ettikleri
hususlarda seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükmü
içlerinden bir sıkıntı duymadan seve seve kabul etmedikçe iman
etmiş olamazlar. (1)
(1)
Nisa Suresi 65.
İslam kendine tabi olanları büyüklere ihtiram etme ve saygı
gösterme liderlerin samimiliklerinde şüphe etmeme esaslarına göre
yetiştirir. Bunun için-dirki. ilk önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)
mümin-lere kendilerinden daha yakın kabul edilmiş ve huzurunda
yüksek sesle konuşmanın amelleri gidereceği beyan edilmiştir.
oFarkına varmadan işlediklerinizin boşa gitmemesi için Peygambere
birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın. (2)
Kuran-ı Kerim müminleri şöyle vasıflandırıyor
Muminler ancak Allah ve Resulüne iman eden Peygamberle beraber
bir işe karar vermek için toplandıklarında Ondan izin almaksızın
gitmeyenlerdir. Ey Muhammed senden İzin İsteyenler işte onlar
Allaha ve Peygamberine İman edenlerdir. (3)
Kuran-ı Kerim komutanın emirlerine karşı geleni ve liderin
hükümlerini kabul etmeyeni mümin saymıyor
Bir adam başkasıyla bir mesele hakkında Hz. Ömer (r.a.)e
şikayette bulundu. Mevzu Resulullah (s.a.v.)a intikal etti.
Resulullah (s.a.v.) Allahın emrine göre hüküm verdi. Şikayette
bulunan kızdı verilen hükme razı olmadı. Yeniden meselesini Hz.
Ömer (r.a.)e arzetmeye çalıştı.
Hz. Ömer (r.a.) ona Burda dur hemen fetvanı getireyim dedi. Evine
gidip kılıcını kuşandı adamın yanına gelir gelmez boynunu
kopardı. Kılıcından kan damlayarak Resulullah (s.a.v.)in yanına
vardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mümin bir insanı öldürdüğü
kanaatıyla Hz. Ömer (r.a.)l kınamak istedi işte tam o sırada şu
ayet-i celile nazil oldu ve öldürülenin Peygamberimiz (s.a.v.)in
hükmünü kabul etmediği için imansız olduğunu beyan etti.
Hayır Rabbine yemin olsun ki aralarında ihtilaf ettikleri
hususlarda seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükmü
içlerinde bir sıkıntı duymadan seve seve kabul etmedikçe iman
etmiş olmazlar. (4)
İslam bizlere önder ve İdarecilerimize saygılı olmamızı komutanın
şahsına bakılmaksızın emirlerine uymamızı farz kılmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadls-l şeriflerinde
önderinizi dinleyin ve İtaat edin. Velevki size başı kuru üzüm
gibi olan Habeşistanlı bir köle tayin edilse. (5)
Bir topluluk sayıca ne kadar olursa olsun lidersiz ayakta
duramaz. Bunun içindir ki islam Üç kişi olduğunuzda İçinizden
birini başkan seçin demiştir. Komutana itaat etmek Allaha ve
Peygamberine itaat sayılmıştır. Bu husus Kuran-ı Kerimde apaçık
beyan edilmiştir
Allaha itaat edin Resulüne de itaat edin. Sizden olan Ülulemre de
Komutanın askerlere ve askerlerin komutanlarıma karşılıklı
güvenleri arttıkça zafer şansı- da fazla-laşır. Müminlere layık
olan budur. KuVan-ı Kerim Müminlere itaat etmek ve güzel söz
söylemek yaraşır. buyurur.
Komutan davanın temel şartlarından biridir. Lidersiz dava olmaz.
Cemiyetteki nizamın güçlülüğü ve atılan adımların sarsılmazlığı
komutanla askerlerin birbirlerine karşı besledikleri güven
derecesine göredir. Keza cemiyetin gayesine ulaşmada başarılı
olma derecesi önüne çıkan engelleri aşmada güçlü olması öndere
gösterilen itimat derecesine göredir.
Davamız olan İslama göre önderlerimiz kalben bağlılık yönünden
babalarımız ilmi yönden hocalarımız manevi eğitim yönünden
Şeyhlerimiz davanın umum siyaseti açısından komutanlarımızdır.
Böylece üzerimize liderlerimizin babalık hocalık şeyhlik ve
komutanlık hakları vardır.
Evet bizim davamız bütün bu meziyetleri ihtiva etmektedir.
Önderlere güvenmek davanın başarıya ulaşması için hemen hemen tek
sebeptir.
Davamız olan İslama göre önderlerimizin üzerimizde sevgi ve saygı
bakımından babalık hakları vardır. Çünkü onlar bize şefkat ve
merhamet göstermekte bizim için her sıkıntıya katlanmaktadırlar.
Yine onların üzerimizde ikram ve saygı bakımından hocalık hakları
vardır. Çünkü bizi onlar eğitir ve yönetir.
Keza önderlerimizin üzerimizde Allahın kendilerinden razı
olmasını istememiz bakımından şeyh olma hakları vardır. Çünkü
Allah onların yüzü suyu hürmetine hayır ve hidayeti ihsan eder.
Nihayet önderlerimizin üzerimizde dinleme ve itaat etme
bakımından komutanlık haklan vardır. Çünkü biz onlara bu şartla
biat ettik ve bağlandık.
Bunun içindir ki şu sualler samimi kardeşe sorulmalı ve onun
liderlerine güven derecesi öğrenilmelidir
1 — Acaba komutanını daha önceden tanıyor mu Hayatını okudu mu
Temiz kalbli kardeşim sana liderlerin üzerimizde olan haklarını
anlattık. Onların kalbimizin bedenimizin ruhumuzun kanımızın
malımızın ve çoluk * çocuğumuzun üzerinde söz sahibi olduklarını
bildin. Artık bundan sonra kendisine güvenmediğin bir kişiyi
lider kabul etmen hiç sana yakışır mı
Bunun içindir ki şu sualleri sana sormak ve cevaplarını almak
gerekmektedir
a) Sen liderini tanıyor musun O kimdir Sadece sathi bir bilgiye
sahip olman yetmez. Önderinle oturup kalkmalısın ki içyüzünü
keşfedesin zor durumlarda ve normal halerde her haline şahit
olabi-lesin.
Diğer yandan komutanın hangi şartlar altında yaşadığını
araştırman gerekir. Ta ki meşrep ve yöntemini bilesin.
İslam dini insanları tanıma onların leh ve aleyhlerine hüküm
verebilme yolunu bizlere çiziyor. Hz. Ömer (r.a.)in şu kıssasında
bizim için büyük bir ders vardır.
Bir adam Hz. Ömer (r.a.)in yanına gelir arkadaşının iyiliğini
anlatır. Hz. Ömer (r.a.) ona sorar
— Sen ona komşuluk ettin mi Adam
— Hayır der. Hz. Ömer (r.a.)
— Onunla yolculuk yaptın mı Adam
— Hayır der. Hz. Ömer (r.a.)
— Onunla alışveriş ettin mi Adam
— Hayır der. Hz. Ömer (R.A.)
— Zannedersem onu camide mırıldarken gördün. Bu salihlerdendir
dedin der. Adam i
— Evet Ya Emirel-Müminin der. Hz. Ömer (r.a.)
— Hadi git sen onu tanımıyorsun buyurur.
2 — Acaba samimi kardeş liderinin yeterliliğine ve samimiliğine
kanaat getirdi mi
b) Muhterem kardeşim önderinin hayat şartlarını yaşayış tarzını
incelediğinde kesinlikle kifayetli ve samimi olup olmadığını
öğrenirsin. Şunu iyi bil ki önderlik şeref değil sorumluluktur.
Sorumluların sırtına yüklenen ağır bir yüktür. Bu inanca sahip
olunduğu takdirde askerle komutan arasında güven bağları
kuvvetlenir. Başarılar ve emelleri gerçekleştirme buna bağlıdır.
Müslümanların önderi ihlaslı olduğu ve liderliğe düşkün olmadığı
takdirde ona yardım edilmesi bir dini vecibedir. Selef-i
Salihinden biri şöyle vasiyet ediyor Eğer sen önderliği talep
ederek elde edecek olursan Allah onu sana verir amma muvaffak
olamazsın. Şayet liderliğe kendin talep etmeden getiri-lirsen
Allah sana yardım eder muvaffak olursun.
Hz. Ömer (r.a.) liderliği ancak takva sahiplerinin
sabredebileceği bir musibet sayardı. Bir gün adamın biri gelir ve
Hz. Ömer (r.a.)e şunu sorar
— Ya Emirel Müminin hilafeti senden sonra oğluna ver. Onu Veliahd
tayin et. Hz. Ömer (r.a.) kızarak sert bir dille şu cevabı verir
— Ey Allahın düşmanı Allah seni rezil-ü rüsvay etsin. Allaha
yemin olsun ki Allahın rızasını dilediğim müddetçe halife olmayı
arzu etmedim. Onu ailemden biri için mi arzu edeceğim Allaha
yemin olsun ki. kendimi yordum ailemi mahrumiyet içinde bıraktım.
Eğer ben günahsız ve sevapsız olarak kendimi kurtarabilsem çok
mesud olurum. Müslümar a-rın işinden Hattab ailesinden bir
kişinin hesaba çeNl-mesi yeter.
Böylece Hz. Ömer (r.a.) önderliğin ne derece ağır olduğunu dünya
ve ahirette büyük bir sorumluluk taşıdığını bizlere beyan etmiş
oluyor.
3 — Acaba müslüman kardeş liderlerden gelen ve günah işlemeyi
İhtiva etmeyen emirlerin kesin olduğunu onların münakaşa
edilemiyeceğini değiştiıi-iemlyeceğlnl bozulamayacağını şüphe
edflemlyecek-lerini kabul etmeye hazır mı Gerektiğinde öğüt
vereceğini ve doğruyu göstereceğini üzerine alıyor mu
c) Şahsiyetini inceleyip kendisini iyice tanıdığın bir komutanın
doğruluğuna yeterliliğine samimiyetine ve Rabbinden korktuğuna
kesinlikte kanaat getirir ve bu hususta müsterih olursan böyle
bir komutan sana kendinden daha yakın olur. Çünkü o ikinizin de
uğrunda çalıştığınız İslamın temsilcisidir.
Şu halde onun ilmine verdiği fetvaya ve senin bildiğinin hilafına
verdiği emirlere güvenir niisin Yokso münakaşa hevesine kapılır
şüphe afetine düşer mcğlup mu olursun Eğer böyle isen senin
askerliğin sağlam değildir onu hemen düzeltmeye koş. Yok böyle
değilsen inşaallah sen sadıklardansın.
4 — Acaba müslüman kardeş hakkında dini deli) olmayan İçtimai
meselelerde liderinin emri kendi görüşüne ters düşerse kendisinin
hatalı ve liderinin verdiği emrin doğru olduğunu kabul etmeye
hazır-mıdır
d) Sen kendine sor önderlerinin emirlerine ne dereceye kadar
saygı gösterebiliyorsunt Onların emirlerini tevil etmek bir
kısmını atıp bir kısmını almak veya tahrif etmek gibi bir huyun
var mı Yoksa sen verilen emirleri memnuniyetle karşılıyorsun ve
onlara Allah emrettiği için uyuyorsun.
Allaha itaat edin Peygambere itaat edin ve sizden olan ülulemre
de... (8) Peygamber Efendimiz (sav.) de Ülulemre itaat etmeni
emrediyor
önderinizi dinleyin ve itaat edin. Velevki size hası kuru üzüm
gibi olan Habeşistanlı bir köle tayin edilse. (9)
(8)
Nisa Suresi. 59.
(9)
Buharf. Tirtnizl İbn Mace Ahmcd b. Hanbcl.
259
5 — Acaba bu samimi kardeş kendinin önemli imkanlarını davanın
tasarrufuna bırakabilecek mi Ona göre liderleri kendi
maslahatıyla umumun maslahatı arasında tercih etme hakkına sahip
midirler işte bu ve benzeri sorulara cevap vermek suretiyle mümin
kardeş komutanıyla irtibatının ve ona olan güveninin ne derece
olduğunu kesinlikle bilir. Kalbler Allahın yed-i kudretindedir.
OnJarı dilediği gibi çevirir.
Ey Muhammed eğer sen bütün yeryüzünde bu-lunanlan harcasaydın
müminlerin kalblerini birbirine kaynaştıramazdın. Fakat onları
Allah birbirine kaynaştırdı. Şüphesiz ki Allah her şeye galiptir
hüküm ve hikmet sahibidir. (10)
e) Ey kardeşim sen Allah katında olankırı şu dünyaya tercih
ediyor musun Allahın mülkünde olanlara kendi elinde bulunan
mallardan ıkına kızla güveniyor musun Eğer böyle isen şüphe yok
ki sen İslamın samimi askerlerindensin. Eğer değilsen bil ki
dünyayı tercih edenin varacağı yer cehennemdir Allah her şeyden
müstağnidir hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
VAZİFELER
EY SAMİMİ KARDEŞİM
Sana müslüman kardeşlere biat etme şartlarını anlattık. Eğer
bunlara gönülden inanıyorsan aşağıda zikredeceğimiz şu vazifeleri
yapman gerekir. Ta ki sen de müslümanların teşkil ettikleri
yıkılmaz kalede kırılmayan bir taş olasın. Vazifeler
1 — Bir cüzden az olmamak üzere her gün Allahın kitabını
anlayarak oku. Kuran-ı Kerimi üc gün ile bir ay arasında
anlayarak hatmet. Daha az veya daha cok bir sürede hatmetmeye
çalış.
2 — Kuran-ı Kerimi layıkıyla oku Onu gönülden dinle manasını
düşün. Vaktin olduğu kadar siyer kitapları ve Selef-i Salihinin
tarihini oku. Hiç olmazsa Hümatül-İslam adlı eseri oku. Bolca
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in hadislerini mütalaa et. En az kırk
hadis ezberle. (Nevevinin kırk hadisi tercihe şayandır). Akaid
ilmini dikkatle oku bir de İslam Hu-kukunun bütün teferruatını
ihtiva eden fıkhi bir kitap oku.
3 — Sıhhi kontroldan geç. Herhangi bir hastalığın varsa hemen
tedavisine koş. Sağlıklı olmaya ve bedeni korumaya önem ver.
Sıhhata zararlı olan şeylerden kaçın.
4 — Kahve çay vb. uyarıcı maddeleri zaruret olmadıkça içme.
Kesinlikle sigara kullanma.
5 — Her hususta temizliğe dikkat et. Evinde iş yerinde yemende
içmende elbisende ve bedeninde... Çünkü bu din temizlik esası
üzerine kurulmuştur. 6 — Özünde ve sözünde doğru ol. Asia yalan söyleme.
7 — iradene sahip ol hiç tereddüte düşme.
8 — Ahde vefa göster. Neye mal olursa olsun verdiğin sözü bozma.
9 — Cesaretli ve metanetli ol. Hakkı haykırmak sırrı gizlemek
hatayı İtiraf insaflı olmak ve gazap halinde nefsine hakim olmak
cesaretlerin en efdali-dir.
10 — Devamlı vakarlı ve ciddi ol. Ciddiyetin doğru şakalar
yapmana ve tebessümlü gülmene mani olmasın.
11 _ Çok hayalı ince şuurlu iyiye ve kötüye karşı çok hassas ol.
İyiliklere sevin kötülüklere üzül. Şahsiyetini düşürmeyecek bir
de-ecede mütevazi ol.
Sakın yağcılık etme. Devamlı gücünün yettiğinden azını iste ki
mutlaka ona ulaşasın.
12 — Adaletli ol. her halükarda verdiğin hüküm doğru olsun.
Kızdığında iyilikleri unutma. Razı olduğunda kötülüklere göz
yumma. Aleyhine de olsa hakkı söyte vetevki acı olsa...
13 — Faal ol. Umuma ait hizmetleri başarmaya kendini yetiştir.
Başkalarına herhangi bir hizmet yapmaktan zevk ai. memnun ol.
Hastaları ziyaret et yoksullara yardımda bulun zayıfları koru
felaketzade-lerin güzel sözle de olsa acılarına ortak ol. Devamlı
hayra koş.
14 — Merhametli ve müsamahakar davran. İn-sanjann kusuruna bakma
halim selim ol. İnsanlardan başka hayvanlara da merhametli
davran. Muamelende dürüst ol bütün insanlarla güze geçin. İslamın
içtimai adabına riayet et. Küçüklere şefkatli. büyüklere saygılı
ol. Bulunduğun mecliste gelenlere yer ver. Casusluk etme gıybet
yapma bağırıp çağıranlardan olma bir yere vardığr.da ve
ayrıldığında izin iste.
• 15 —- Okur • yazar olmaya çalış. Elinden geldiği kadar
nr.üslüman kardeşlerin risalelerini ve mecmualarını oku. Küçük de
olsa kendine bir kütüphane yap. Mesleğinde ilerlemeye çaiış.
İslamı ilgilendiren umum meselelere önem ver. Onlar hakkında
İslamı düşünceye mutabık bir hüküm vermeye çalış.
16 — Ne kadar zengin olursan ol yine de bir iş yap. Serbest bir
meslek edinmeye çalış.
17 — Devlet vazifelerine pek rağbet etme. Onları rızkın en dar
kapısı kabul et. Şayet böyle bir vo-2ifeye tayin edilirsen
reddetme. Ancak İslamın emiı Jeriyle çatışan bir vazifeyi terket.
18 — Mesleğinde titiz ol. Yaptığın işin hakkını ver. Hileye
başvurma iş için tayin edilen vakitlere dikkat et verdiğin sözü
yerine getirmeye çalış.
19 Başkalarında olan hakkını iyilikle almaya çalış. Üzerinde
bulunan hakları eksiksiz ifa et Borçlarını ertelememeye dikkat et
20 — Kumarın bütün çeşitlerinden uzak ol. Haram kazanç
yollarından kaçın.
21 Bütün muamelelerinde faizden uzok ol Kendini bu mikroptan koru
22 — İslam iktisadi müesseselerinin mamullerini teşvik etmek
suretiyle İslamın milli servetine hizmette bulun. Durum ne olursa
olsun bir kuruşunun -dahi müslüman olmayanların eline geçmemesine
çalış. Sadece müslümanların imal ettiklerini giymeye ve
ürettiklerini yemeye gayret göster.
23 — Malının bir kısmı ile İslam davasının hakim olmasına katkıda
bulun. Üzerine farz olan zekatını ver. Gelirin ne kadar az olursa
olsun yoksut ve fokirlerin hakkını unutma.
24 — Gelirinin bir bölümünü beklenmedik hcdise-Jer için ayır.
Lüks eşyalara kapılma.
25 — Hayatın bütün dallarında elinden geldiği kadar İslami örf
ve adetleri yaşatmaya yabancı olcın-ları yok etmeye çalış. Mesela
Selamlaşma konuşmu kıyafet ev eşyası çalışma saatleri tatiller
yeme içme oturma kalkma üzülme memnun olma vb... şeyler bütün
bunları sünnete uygun bir şekilde yapmaya çalış.
26 — Devlet mahkemelerine ve gayri İsiami bütün yargı makamlarına
başvurma. İslama ters düşen toplantılara cemaatlere okullara ve
kuruluşlara katılma. İslami düşüncene karşı çıkan basını okuma.
27 — Her zaman Allahın seni gördüğünü ve murakebe ettiğini
unutma. Ahireti hatırla ve ona hazırlık yap. Allahın rızasına
ulaştıran yolları azim ve gayretle takip et. Nafile ibadetlerle
Allaha yakın olmaya çalış. Geceleyin namaz kılmak her ayda en az
üç gün oruç tutmak dil ve kalble Allahı zikretmek bu kabildendir.
Her davranışında dinen varid olan dualarla niyazda bulun.
28 — Güzelce taharetini yap. Her zaman ab-destli olmaya çalış.
29 — Namazını güzelce eda et onu vaktinde kılmaya çalış. Mümkün
mertebe cami ve cemaati kaçırma.
30 — Ramazanda orucunu tut. Gücün yetiyorsa haccını eda et
yetmiyorsa gelecekte yapmak için hazırlık yap.
31 — Devamlı kalbinde cifjcd etrrje ve şehid olma niyetini taşı.
Gücün yettiği kadar bunlara hazırlan.
32 — Durmadan tevbe ve istiğfar et. Küçük -büyük bütün
günahlardan sakın. Uykudan önceki bir saatini gündüzleyin
yaptığın iyilik ve kötülüklerden dolayı kendini hesaba çekmeye
ayır. Zamanını değerlendir. Çünkü vakit hayattır. Değerli vaktini
faydasız şeylere harcama. Şüpheli şeylerden kaçın ki harama
düşmeyesin.
33 _ Nefsinle devamlı cihad et ki. onu kolayca sevk ve idare
edebilesin. Haramdan gözünü sakındır. Hislerine ve içgüdülerine
hakim ol onlara karşı mukavemetli olmaya çalış. Onları helalle
doyur haramdan uzak eyle.
34 — içkiden uyuşturucu maddelerden ve insana gevşeklik veren
bütün şeylerden kaçın.
35 — Kötü arkadaşlardan bozguncu dostlardan fisk-u fücur
yerlerinden uzak ol.
36 — Eğlence yerlerine karşı savaşa giriş. Zevk-ü sefayı
andıran her şeyden kaçın.
37 — Mensup olduğun taburun erlerini teker teker tanı ve kendini
onlara tanıt. Sevgi - saygı yardımına koşma ve kendine tercih
etme gibi bütün kardeşlik haklarını yerine getir. Kardeşlerinin
toplantılarına katıl. Makul bir özrün olmadıkça toplantılardan
geri kalma. Muamelelerinde devamlı onları kendine tercih et.
38 — Düşüncene faydalı olmayan herhangi bir kuruluş veya cemaatle
ilişkini kes.
39 — Her yere davanı yaymaya çalış. Liderlerine durumunu bildir.
Onlardan izin almaksızın herhangi bir büyük işe girişme. Devamlı
liderlerinle maddi ve manevi yönde irtibat halinde ol. Her zaman
kendini kışlasında emir bekleyen bir asker kabul et.
EY SAMİMİ KARDEŞİM
İşte davanın ve düşüncenin hülasası budur. Bütün bu esasları şu
beş cümlede toplayabilirsin Gayemiz Allah Önderimiz Peygamber
Anayasamız Kuran Yolumuz Cihad Yoludur En Büyük Temennimiz Allah
Yolunda ŞEHİD Olmaktır.
Davamızın özelliklerini de şu beş cümlede toplayabilirsin.
Kolaylık okumak namaz kılmak kendini asker saymak ve ahlaklı
olmaktır.
Değerli Kardeşim kendini bu emirleri yapmaya alıştır. Yoksa
oturup kalanların yanında tembel ve ayyaşlar için geniş yerler
vardır. Eğer sen b" talimatlara uyarsan hayatında ümit kaynağı ve
en büyük gaye edinirsen senin dünyada mükafatın İzzet ve şerefli
olmak ve zafere ulaşmaktır. Ahirette de Allahın rızasına
erenlerden olursun. Sen bizden biz de senden oluruz.
Şayet bu talimatlardan yüzçevirir ve bunları yapmazsan bizimle
senin aranda hiç bir ilişki yoktur. Velevki. en güçlü idari
makamların başına geçmiş olsan veya en üstün bir unvanı taşısan
ve aramızda en büyük görünsen de... Şüphe yok ki oturup kalmana
karşılık Allah seni şiddetli bir hesaba çekecektir.
Ey kardeşim kendine uygun düşen yolunu seç ve onda yürü...
Allahtan bizim için de senin için de hidayet ve tevfikler niyaz
ederiz.
Ey iman edenler sizi can yıkıcı azaptan kurtaracak bir ticaret
yolu göstereyim mi
Allaha ve Resulüne iman edin.
Mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer
bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
Böylece Allah günahlarınızı bağışlar.
Sizi oltından ırmakla akan cennetlere ve Adn cennetlerinde güzel
yerlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur.
Sevdiğiniz başka bir şey daha var o da Allahın zaferidir yakın
bir fetihdir.
Ey Muhammed sen müminlere müjdele.
Ey iman edenler Allahın dinine yardım edenler olun. Nitekim
Meryem oğlu İsa da havarilere
— Allah yolunda benim yardımcılarım kimdir Jemisti.
Havariler
— Allahın dininin yardımcıları biziz demişlerdi.
İsrailoğullarından bir cemaat iman etti diğer bir cemaat ise
kafir oldu. Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik
ve onlar üstün geldiler.
Allahın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun...
ONBiRİNCİ RİSALENİN SONU
Bandrol uygulamasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmeliğin 5maddesinin ikinci
fıkrası çerçevesinde bandrol taşıması zorunlu değildir
Son
Bu Kitap bizzat benim tarafımdan [ [ ByIgleoo ]] tarafından
www.CepSitesiNet – www.MobilMp3Net – www.ChatCepCom
Siteleri için hazırlanmıştır EBook ta kimseyi kendime rakip olarak görmem bizzat kendim
orjinalinden tarayıp Ebook haline getirdim lütfen emeğe saygı gösterin
Gösterinki ben ve benim gibi insanlar sizlerden aldığı enerji ile daha iyi işler yapabilsin
Herkese saygılarımı sunarım
Sizlerde çalışmalarımın devamını istiyorsanız emeğe saygı duyunuz ve paylaşımı gerçek
adreslerinden takip ediniz
Not Okurken gözünüze çarpan yanlışlar olursa bize öneriniz varsa yada elinizdeki kitapları
paylaşmak için bizimle iletişime geçin
Teşekkürler
Ne Mutlu Bilgi için Bilgece yaşayanlara
By-Igleoo www.CepSitesiNet
Download