.A.N'KARA ÜNİVERSİTESİ İLİHİY.A.T F.A.KÜLTESİ Y.A.YINL.A.RI NO. : 50. YIL 117 A N ·K A R A Ü N 1 V ER S 1 TE S 1 BA SI M E V1 ı 973 KUR'AN-1 KERiMVE TÜRKLERiNTARiH BOYUNCA ONA HiZMETLERi Orhan KARMIŞ Kur'an-ı Kerim'in Peygamberimize nuzlılü üzerinden on dört asırlık bir zaman geçti. Bu kadar uzun zamana rağmen; O'nun beşer. ruhu üzerindeki lahuti tesirinden hiç bir şey eksiimiş değil. Kur'an-ı Kerim Peygamberimiz'in en büyük mucizesi olarak, insanlık aleminin çeşitli ıztırap ve bulıranlar içinde kıvrandığı bu feza çağında bile milyonlarca müminin gönlüne heyecan ve saadet vermekte, hasta ruhlar onun hayat veren telkinleriyle şifaya ermekte, hüzünlü gönüller onda teselli ve ümit bulmaktadır. Bir yandan imanlı kalbiere manevi baz bahşederken, diğer yandan münkirlere intibah ve ibret sahneleri sergilemekte, akıl ve i'zandan zerrece nasibi olanlara en bedibi misallerle hidayet rehberliği etmektedir. Arap yanmadasının kızgm kumlarını çok ~sa bir zamanda aşarak, dünyarun mülıim medeniyet merkezlerine intikal eden bu ilabi bitabın, akıllara durgunluk veren sür'atli ve kuvvetli tesiri, dost- düşman herkesi derin hayredere düşürrnüştür. Bu hayret, mümin kalplerdekj. teslimiyeti artırırken, münkirleri de onulmaz bir şaşkınlığa düşürmüştür. İslam tarihi bunun çeşitli örnekleriyle doludur. Hz. Peygamber bi'setin ilk senelerinde, Melekeli müşriklerin şiddetli reaksiyonlanyla karşılaşmıştı. Şiir, hitabet ve belagat sahasında arap edebiyatrmn zirveye ulaştığı bir devirde, mağrur arap müşrikleri, Kur'an-ı Kerim'irı eşsiz üslftbu karşısında ne söyliyeceklerini, ona ne tarz bir mukabelede bulunacaklarını bilemiyorlardı. :Peygamberimizin islamı tebliğe başladığı ilk aylarda Kureyş Putperestlerinin ileri gelenlerinden V~lid İbn Mugire, hemşehrileri ile gizli bir toplantı yaparak, hac mevsiminin yaklaştığını, bu münasebetle Mekke dışından gelecek araplan Hz. Peygamber'e karşı uyarmak gerekeceğini söyledi. Uzun ve tartışmalı geçen müzakere esnasında Peygamberimize isnad edilecek çeşitli kusur ve şaibeler üzerinde duruldu. Bunlar arasında sihir, kehanet, cinnet, şairlik gibi bir peygamber için nakise sayılacak haslet ve eksiklikler vardı. Fakat Velid İbn Mugire, dehşetli husumetine rağmen bu isoatlardan hiçbirinin tutarlı olamayacağıru beyan etmek zorunda kaldı. Mekke'ye gelecek hacı namzetJerini S34 Kur'an'ın kudretli sloganı bulma,ktan tesirinden uzaklaştıracak menfi bir propaganda aciz kaldı.' Mekke ulularından Utbe ibn Rebia'nın, Kur'an-ı Kerim karşı­ sındaki şaşkınlık ve aczi de şayanı hayrettir. Ashabın sayı itibariyle sür'atle arttığı, bilhassa Hz. Hamza'nın İsHimiyeti kabul ettiği günlerdeydi; Peygamberimizin Kabe civannda yalnız başına oturduğu bir sırada, toplantı halinde bulunan Kureyşlilere Utbe tarafından bir tekIifte bulunuldu. Utbe, Peygamberle konuşmayı, tebliğinde bulunduğu dinden vazgeçmesi kaydıyla, kendisi için her türlü fedakarlığı göze alabileceklerini söylemeyi düşünüyordu. Bu düşüncesi, toplantıda bulunanlarca olumlu karşılanan Utbe, Peygamberimizin yaruna giderek, tekliflerini bildirdi. Ondan, dini birlik ve beraberliklerini bozmamasıru, tapındıkları putları hor görmemesini istedi. Buna karşılık kendisini Kureyşin en varlıklı şahsiyeti haline getirebileceklerini, arzu ederse ·kendisine hükümdarlık dahi tevcih edebileceklerini söyledi. Utbe'nin bu ve benzeri marfizatını dinledikten sonra Peygamberimiz: "Söyleyeceklerin bittiyse şimdi de sen beni dinle" diyerek Besınele ile " Ha rnim" (Bu), ralıman ve rahim (olan Allah) tarafından indirilmiş (bir kitap) tır. Arapça bir Kur'an olarak, (gerçekleri) aniayacak bir topluluk için ayetleri açıkça beyan olunmuştur. (Hükmünce amel edenler için) muştu ve mutluluk habercisi, (tavsiye ve nasihatlerine kulak asmayan-. lar için ise) korkutucu! (Buna rağmen insanların) çoğu aridan yüz çevirmiş, (öğütlerine) kulak vermiyorlar... " mealindeki ayet-i kerimeler ile başlayan Fussılet suresinden secde ayetine kadar okudu ve tilavet secdesi yaptı. Sonta Utbe'ye hitaben "okuduklarımı işittin mi? İşte sen ve benim insanlara tebliğinde bulunduğum hakikat!" dedi. Hiç bir şey söyleyemeden kalkıp giden Utbe, sabırsızlıkla bekleyen mütecessis sorularını umulmadık bir tarzda cev~plı:. yordu. Ebul'Velid (Utbe): "Vallahi bir benzerini evvelce işitınediğim sözler işittim. Duyduklarım ne şür, ne sihir ne dekahin seci'leriydi. Bana kalırsa bu adamı (yani Hz. Peygamberi) kendi haline b~akınız. Başka­ ları onun hakkından gelirse ne ala! Fakat arap kavmine galebe ederse, onun şeref ve itibarına siz de ortak olursunuz" dedi. Bunu duyan Kureyşliler "diliyle seni de büyülemiş" deyince; Ebul'-Velid, onun bakkında benim görüşüm budur, size nasıl uygun geliyorsa öyle hareket edin! cevabım verdi. 2 hemşehrilerinin 1 İbn Hişam; Essiretü'n·Nebeviyye, C. I., S. 270, Kahlre, 1955. 2 A.g.e. C. I. S. 294. KUR'AN-I K.ERİM VE TÜRKLERİN ONA HİZMETLERİ 335 Hattab'ın oğlu Ömer de Hz. Peygamber'i öldürmek maksadıyle yola çıkmışken yine Kur'an-ı Kerim'in füsunka_r uslilbu ile hidayete eı:miş 3 ve böylece dünya adalet tarihinin en parlak şahsiyeti olmak mazhariyetine kavuşmuştu. Mekke'Iiin· en kudretli şahsiyetlerini böylece birer ikişer tesir salıasma alan Kur'an-ı Kerim karşısında, müşrikler, pasif direnme yolunu denemek istemişler, Kur'an-ı Kerim'in htizur ve stikfı.n içinde dinlenilmesine mani olmak yoluna başvurmuşlardır. Nitekim·bu husus "Kafirler", ("Şu Kur'an-ı dinlemeyin, O(nun kıraatı esnası)nda gü-:rültü çıkarın. Belki (bu suretle MUhammed'in dinine) galip gefusiniz" dediler.) 4 mealindekibir ayet-ikerimeyle de ifade olunmuştur. Abdullah ibnu Abbas'tan rivayet olunan bir kavle göre Ebu Cehl'in "Muhammed Kur'an okuduğu zaman yüzüne karşı bağırarak yaygara koparın ki ne dediği anlaşılmasın" derdi5• Kur'an-ı Kerim arap dilinin inceliklerine bihak.kın vakıf olanlar üzerinde doğrudan doğruya tesirde bulunurken, İslam tebliğinin arap yarımadası haricine taşmasıyla, ayetlerinin ashap, tabiin ve onları takip eden nesiller tarafından tefsir ve izabıyla, arap olmayanları da mana ve muhtevasıyla etkilerneye ~evam ediyordu. Tabii arap dilipi bilen veya bilmeyen her iman sahibinin ·gönlünde ilaW ve lahüti la,fzının meydana getirdiği manevi haz ve heyecanın, tartışma kabul etmez bir gerçek olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Şurasını da unutmamak lazımdır ki Kur'an'ın yüce hikmet ve muhtevasına ermek için, arab dilini iyi bilmek yeterli değidir. Zaten ana dili arapça olan herkes, Kur'an-ı Kerim'i anlamış olsaydı kütüphaneler dolusu arapça tefsirlerin telif ve tasnifine pek ihtiyaç olmazdı. Kur'an-ı Kerim'in muhtevasındaki vüs'at ve derinliktir ki nice .ilim a_damını üzerinde tetkikatta bulunmaya sevk etmiş, ni~ kıymetli eserin vücut bulmasına yol açmıştır. Kur'an -haşa­ basit bir mev'iza ve hikaye kitabı değildir ki her arapça bilen onu rahatlıkla aniayabilsin! O, muhkemi, müteşabihi; nasihi, mensühu; mücmeli, müfesseri; sarihi, kinayesi; hakikatı, mecazı, işareti, delaleti; hafisi ve müşkili ile ancak köklü ve sağlam bir ilmi müktesebat, salim bir muhakeme sayesinde tedkik ve tetebbu'una güç yetirilebilecek. bir ilim ve irfan kaynağıdır. İnsanları iki cihanın mutluluğuna erdirmek için doğrud~n 3 A.g.e. C. I. S. 342, 343. 4 Fussılet: 26. 5 Kurtubi; El'Cami li alıkarnı el-Kur'an, C. 15. S. 356. Kahire, 1967. 336 ORHAN KARMIŞ doğruya veya dolaylı olarak, hikmet, ahlak, muaşeret, hukuk, sosyoloji, tarih ve benzeri ilimierin temel prensiplerine ve bilhassa gayelerine temas eden, belagat ve üslfı.buyla olduğu kadar, engin mana ve muhtevasıyla da beşeriyeti bir benzerini söylemekten aciz bırakan bir kitab-ı mübini basite almak en azından gaflet ve insafsızlıktır. Kur'an-ı Kerim'in bizzat kendi sarih beyanıyla sübut bulan icaz keyfiyetini tasdik, tarihi bir hakikatı saygıyla selamlamak demektir. Çünkü 14 asırhk uzun tarih şeridi içinde, düşmanlarının bütün çokluk ve amansızlığına rağmen, Kur'an'ın açıkça meydan okuyuşuna cevap verebilecek kimse çıkmamıştır. Fakat son derece şayan-ı hayret bir durumdur ki Kur'an'ın bu tanzir edilememe (i'caz) vasfı, ona gönül bağlayanları, katı bir fanatizm içine düşürmemiş" aksine onları yanilmak bilmeyen ilıni araştırmalara sevk etmiş, medeniyet dünyasına önderlik edecek büyük ilim merkezlerinin teessüsüne yol ·açmıştır. Hicrl' ikinci asrın başlarında sistemli bir tarzda olmamakla beraber, istikbal va'd edecek şekilde başlayan tedvin ve telif faaliyeti, müteakip asırlarda belli merkezlerde kurulan üniversitelerde sistemli ve metodik bir etüd ritmi içine girmiştir. Tabii bu ilmi faaliyetin ağırlık merkezini Kur'an ve ona bağlı ilimler teşkil ediyordu. Kur'an tefsirine yardımcı olabilecek hadis, siyer, esbabünnüzü1, nasih, mensfı.h, kelam ve usul · ilimlerinin inkişafiyle Kur'an-ı Kerim'le ilgili araştırmalar daha verimli neticeler elde etmeğe sebep olmuştur. 6 * İlk defa, meşhur Kadisiye savaşından iki sene sonra müslüman araplarla karşılaşan Türkler, arap fatihlerinin · Haccac-ibnu Yusuf es-Sakafi'nin muzaffer kumandanı Kuteybe'nin Maveraünnehre girmesinden sonra yavaş yavaş İslamiyeti benimserneğe başladılar. Hıris­ tiyanlık, Zerdüştlük ve Budizmin kaynaştığı bir bölge olan Semerkand ve Buhara yörelerinde İslam dininin rabhani tesiri hepsine son verecek kudreti göstermiştF. . . İslamiyetın gelişiyle Türk milleti üzerindeki hakimiyetini kaybeden bu dirılerden Türklere bazı adet, anane ve hurafe kalıntıları intikal etmemiş değildi. Hıristiyanlıktan kalma; yatırlara m um yakmak, Budizmden geçen nazar boneakları gibi şeyler bu kabil hurafeler meyanında zikredilebilir. Yalnız bu arada kayda değer önemli bir husus varsa o da Türklerin bu dinlerin kutsal kitapları üzerinde çalışarak 6 Bakınız. Bakara: 23, 24. Yunus: 37, 38. İsra: 88. 7 Abdülkadir İnan; K. K. Türkçe Tercümeleri üzerinde bir inceleme, S. 6. Ankara 1961. KUR'AN-I KERİlii VE TÜRKLERiN ONA HİZMETLERİ 337 bu sayede ileride İslam dini etrafında yapacaklan ilmi faaliyetlere bir nevi hazırlık devresi geçirmiş .olmalanydı • 8 Buhara, Semerkand, Taşkend, Fergana, Mergınan, Rey, Merv, Nişabur gibi merkezlerden çıkan yüzlerce Türk-İslam aliminin İslam kültür hazinesini zenginleştiren, kütüphaneler dolusu kıymetli eserleri, Türklerin Kur'an ve ona bağlı ilimiere ne kadar unutulmaz hizmetlerde bulunduklarının en bariz misalini teşkil eder. İbni Sina, Ebu Bekir Razi, Farabi, Birfıni gibi alimlerin, tıb, fizik, cebir ve geometri gibi müsbet ilimlerdeki büyük hizmet ve başarıları yanında, Cassas, Zemahşeri, İmam Gazali, Fahreddin-i Razi, Seyyid Şerif Cürcani gibi unutulmaz isimler de Türk milletinin İslam'a bağlılıklarındaki samirniyet ve ihlasıiı parlak örneklerini veriyorlardı. Harzemli bir Türk olmasına rağmen arap dili ve edebiyatında en kudretli arap ediplerini dahi dize getiren Mahmud ibnu Ömer ez-Zemahşeri meşhur Keşşaf tefsirindeıi başka lügat konusunda "Esas'ülBelaga" ve Garibul'hadis sahasında da "El-Faik" gibi şaheserler vermiştir9. Büyük Türk imparatorluklarından Selçuklular devrinde İslami ilimiere verilen önem, büyük olmuş, büyük devlet adamı Nizam-ül'mülkün Bağdad'da tesis ettiği Nizarniye Medresesi; Konya'da İnce Minare ve Karatay Medreseleri, modern üniversitelere nümune teşkil edecek mükemmel öğretim müesseseleri olarak vazife görmüştür. Osmanlılarda ise, başlangıçta İznik ve Bursa, daha sonra İstanbul; dünya çapında·.birer ilim merkezi haline gelmiş, Molla Fenari, Molla .Hüsrev, Molla Hayali, Hızır Bey gibi alimler çok kıymetli eserler vermişler, bu sayede de büyük şöhret kazanmışlardır. Türklerin İslam Tarihi boyunca Kur'ari'ı Kerim ve kaynağını Kur'an'dan alan ilimlerle ilgili hizmetlerinin .bilançosu Kur'an ve tefsir tarihlerine ait eserlerden, tabakat ve teracim kitaplarından, kütüphane katalogların~an çıkarı­ labilir. Kabataslak bir etüdün bile şayan-ı hayret neticeler vereceğini ifade edebiliriz. Selçuklular zamanında ilim dili olarak daha ziyade farsça, osmanise arapça kullanıldığından Türk alimlerinin _büyük çoğunluğu eserlerini bu dillerde yazmışlardır. Btınunla beraber Türkçe'den başka dil bilİneyenler için Türk dilinde telif ve tercüme olarak kaleme alınan kitapların mevcudiyeti de inkar edilemez. lılarda 8 A.g.e. S. 7. 9 İbn Hacer·el'Askalani. Lisan-ül'Mizan. C. 6. S. 4. Beyrut. 1971. 338 ORHAN KARMIŞ Kur'an-ı Kerim'in, İbrahim suresi 4. ayeti kerimesinden istidlal ile ve bu mevzuda müfessjr ZemahŞeri'nin de görüşünden 10 yararlanarak İbnu Cerir-et-Taberi'nin meşhur Tefsir-i Keb1r'inin farsçaya terceme edildiği bilinmektedir. Aynı görüşten hareketle bilalıere Kur' an-ı Kerim'in meal tarzında Türkçe'ye de çevrildiğini görüyoruz. M. Fuad Köprülü, Kur'an-ı Kerim'in Türkçeye ilk tercemesinin Hicri 5 ila 6. asırlarda Batı Türkistan'da yapıldığından bahsediyor11 • İlk tercemelerin umumiyede satır arası (kelime kelime) tarzında yapıldığı görülmektedir. Bu tarz, Kur'an-ı Kerim metninde her kelimenin altına türkçesi yazılmak suretiyle yapılıyordu. Üstad Abdülkadir İnan, Türk dilinde yapılmış Kur'an-ı Kerim tercemelerinin en eskilerinden, zamanım.ıza sadece dört nüshanın intikal ettiğinden bahsediyor12 Bunlardan biri Ord. Prof. A. Zeki Vetidi Togan tarafından 1914 de Buhara'nın Karşı kentinde bulunmuş olup halen bu nüshanın Sovyet Rusya İlimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsünde olduğu bildiriliyor. Kimin tarafından istinsah edildiği ve hangi tarihte yazıldığı bilinmemekle beraber dilinin özelliği dolayısiyle en eski tercümelerden olduğu kanaatine varılmıştır. İkinci mühim tercemenin İstanbul'da Türk ve İslam Eserleri müzesinde 73 nurnarada kayıtlı nüsha olduğunu yine üstad A. İnan'dan öğreniyoruz. Bu nüsha Kur'an-ı Kerim'in kelime kelime ve .tam bir tercemesi olup Hicri 734 yılında Şirazlı Muhammed b.el-Hacc Devletşah tarafından yazılmıştır 13 • Ord. Prof. Zeki Yelidi Togan bu tercemenin Samanoğullan zaFarsça tercemeyi yapan heyetin Türk azaları tarafından yapılmış olmasının muhtemel olduğunu, çünkü iki terceme arasında büyük ölçüde benzerlik olduğunu zikrediyor14 • İstanbul Millet Kitaplığı (Hekim Ali Paşa) 951 numrada kayıtlı nüsha Hicri 764 yılııida istinşah olunmuştur. Bh diğer nüshanın da İngiltere'de Manchester Kutüphanesinde olduğundan bahsediliyor15• Evvelce de işaret ettiğimiz gibi Selçuklular zamanında farsça hakim bulunduğundan o devirde Kur'an-ı Kerim'in Türkçe tefsir manında 10 Zemabşeri; Keşşaf. C. 1. S. 658. Kahire 1308 H. ll M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, S. 192. 12 A. İnan; Aynı eseri, S. 9. 13 Bu nüsbarun ilk cüz'ünün tıpkı basımı 1961 yılında Diyaoet İşleri Başkanlıgınca yayınlanmıştır. 14 İslam Tetkikleri Dergisi 1960, S. 135. 15 A. İnan; A. g. eseri, 12. KUR'AN-I KERİ!II VE TÜRKLERİN ONA HİZMETLERİ 339 ve tercemelerine pek rastlanmamaktadu. Fakat Anadolu Beylikleri zamarnnda bilhassa namaz surelerinin tefsir ve tercemelerine dair eserlerin vücuda getirildiğini görmekteyiz. Mesela· İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül.tesi Kitaplığında 45 nurnarada kayıtlı "Tebareke tefsirinin" tedkikinden bunun hicri 730 tarihinde Orhan Beyin oğlu Süleyman Paşa için kaleme alındığını anlıyoruz. . Osmanlılar devrinde yapılan Türkçe tefsirlerin büyük ölçüde Ebu'l-Leys es-Semerkandi tefsirinin tesirinde kaldığı görülmektedir. Hatta bu tefsir İbn Arapşah tarafından terceme dahi. edilmiştir. İbn Arapşah'ın bu tercemeyi Mehmed Çelebi'nin hizmetinde bulunduğu sırada Edirne'de yaptığı anlaşılmaktadır16 • * İslam tarihinin çeşitli devirlerinde Kur'an-ı Kerm1'e ve İslami ilimiere büyük bir ililas ve samirniyetle hizmet eden Türk milletinin, asular boyunca bayraktarlığını yaptığı .bu feyizli yoldan ayrılması düşünülemezdi. Nitekim maddeci zihniyetin bütün dünyayı ·ilhad karanlığı içine sürüklediği bu makine asrında da necip Türk Milleti, mukaddes dininin mübarek kitabına hizmet şerefinden mahrum kalmamıştır. Yaradılışındaki ~salet ve yüksek meziyetlerle, İslamın yüce faziletini mezcederek tarihe şeref levhaları kazanduan bu büyük milletin asil evlatları Kur'an-ı Kerim'e hürmet ve hizmeti kendileri için şeref ve saadet vesilesi saynuşlardu. Dünyanın çeşitli yerlerine yayılmış milyonlarca müslüman arasında, müslüman Türklerin Kur'an-ı Ke-· rim'.e gösterdikleri saygı son derece bariz ve calib-i dikkattir. Bazı İslam memleketlerinde görüldüğü gibi müslüman Türk, hiç bir zaman biraz evvel okuduğu Mushaf-ı Şerif'i iki ayağının arasına koyarak namaza durmak veya mushafı yastık yaparak yatmak gibi saygısız davra..nışlarda bulunmamıştır. Kur'an'a saygı duygiısu, en kıymetli ecdad yadigan olarak onun gönlünde taht kurmuştur. Yüz yıllar boyunca gerek mushaflarda yazılı olarak, gerekse ezber yoluyla hiç bir kitaba nasip olmayan gerçek bir tevatürle nesilden nesile intikal edip her türlü tahriften masun bir tarzda zamanımıza ulaşan Kur'an-ı Kerim'i, yarınki nesle aynı şekilde devretmek hususunda bugünün msülüman Türk-· lerinde de büyük bir mesuliyet duygusu vardır. Osmanlılar zamariında olduğu gibi İstiklal Savaşı sonrası Türkiye'sinde de diğer İslam memleketlerinden aşağı · kalmayan, hatta · birçoklarından . daha: üstün bir hıfz-ı Kur'an, tecvit ve tashih-i hurfıf faaliyeti olmuştur. Bugün mem16 Prof. İbrahim Kafesoğlu; İsilim Ansiklopedisi İbn Arapşah Maddesi. .·340 ORHAN KARMIŞ leketimizde Kur' an' ı ezbereden binlerce hafız vardır. Kur'an-ı Kerim'in kıraat ve tilavetinin usulüne uygun olarak yapılması için de Diyanet . İşleri Başkanlığının kontrolunda ciddi bir tedris faaliyeti yürütülmektedir. Asırlarca İslam aleminin ilim ve irfan merkezi olarak İslam Kültür tarihinde çok önemli bir yer tutan Bağdad'da bugün ama.Iarın dı­ şında hafız-ı Kur'an-'a pek rastlanmadığınazarı dikkate alınırsa memmemleketimizin bu bakımdan memnuniyet verici bir durumda bulunduğu söylenebilir. Yalnız, son zamanlarda sayıları bir hayli azalmış bulunan kıraat ilmine vakıf zevatın uffılünden doğacak boşluğu doldurmak hususunda ilgililerin ciddi ölçüde tedbir alması gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığının geçen senelerde belli merkezlerde açtığı "aşere ve takrip" kuslarının devamı çok faydalı olur kanaatindeyiz. * Kur'an-ı Kerim üzerinde çeşitli dünya dillerinde yapılan terceme ve tefsir faaliyetleri içinde, Hıristiyan alemindekilerin önemli bir yekün teşkil etmesi, çok calib-i dikkattir. Birçoklarında poJemik gayelerle hareket edildiği hariz olarak anlaşılıyorsa da, bazılarında yer yer önemli itiraflara, insaflı beyanlara rastlanmaktadır. Bazı Fransızca tercemeler üzerinde yaptığımız tedkikte Edouvard Montet, Kasimirski ve Savary'nin i'caz'ul-Kur'an'la ilgili ayetlerde herhangi bir menfi tutum ve itiraza yeltenmemelerini17, belli bir ölçüde insaflı bir davranış olarak mütalaa ettik. Bu üçünden sadece Savary, Bakara suresindeki tahaddi (meydan okuma) ayetini asla sadık olarak manalandırınış olmasına rağmen "De ki" Andolsun, insanlar ve cinler şu Kur'an'ın bir benzerini yapmak için toplansalar, birbirlerine yardımcı da olsalar, yine onun ·benzerini 'yapamaz)ar"J 8 mealinde~i ayeti: (Dis "Quand l'enfer s'unirait a la terre pour produire un ouvrage semblable au Koran, leurs efforts seraient vains. " 19 tarzında manalandırarak asla sadakattan ayrılmış ·; fakat yine de Kur'an'ın hiç bir suretle tanzir edilemiyeceğini ifade eden manayı muhafaza etmiştir. Almanca, İngilizce, Fransızca, ispanyolca, İtalyanca, Felemenkçe ve Macarca gibi belli başlı Avrupa dillerinde ve hatta Rusçada çok 17 Bkz. Kasiı:nirski; Le Coran. P. 41, 42. (La Genisse (Bakare) 21, 22) etP. 226 (Le voyage mocturne (isra) 90). Paris 1970. Edouard Montet; Le Coran, T. I. P. 29. etP. 369 (Aynı ayetler). 18 İsra; 88. 19 Savary; Le Koran. P. 312, (Le Voyage Noctume, 90) Paris 1960. KUR'AN· I KERİ!II VE TÜRKLERİN ONA HİZMETLERİ sayıda Kur'an-ı Kerim tercemesi bulunduğu 341 ve bu tercemelerin büyük çoğunluğunun gayr-i müslimler tarafından yapıldığı düşünülürse, biz T ürklerin Kur'an-ı Kerim araştırmalarına bigane kalmalan beklene- mezdi. Nitekim Türkler bin seneyi aşkın bir süredir mensubu bulundukları yüce İsİarn dinine bağlılı ldarından bir şey kaybetmediklerini Kur'an-ı Kerim'le ilgili çeşitli araş tırma ve çalışmalar yapmak suretiyle ortaya koymuşlardır. Bu çalışmalar her ne kadar onun tilavet ve kıraatine gösterdikleri ölçüde ciddi değilse de ilerisi için ümit verici olması bakımından önemsiz de sayılamaz. Cumhuriyet sonrası Türkiye'de eski ve yeni harflerle olmak üzere küçümsenmeyecek sayıda Kur'an-ı Kerim ter~emesi" ve bifkaç tane de önemli tefsir yayınlanmıştır. 1965 yılında İstanbul'da Yağmur Yayın­ nevi tarafındah Prof. Dr. M .·Hamidullah Bey'in Kur'an-ı Kerim Tarihi isimli kitabına zeyl olarak neşr olunan Dr. Macit Yaşaroğlu Beye ait "Türkçe Tefsirler Bibliyografyasında" bu terceme ve tefsirlerin toplu bir listesini görmek mümkündür. Mezkur kitapta, "Her bir terceme ve tefsirin "Fatiha suresi mealierinden örnekler de verilmiştir. Oradaki listeyi aynen buraya dercetmey~ zait saydığımızdan bu yazımııda genel · bir değerlendirme ile yetinmek istiyoruz. Sadece meal ile iktifa edip, tefsiri mahiyette herhangi bir şey ilave etmeyen Kur'an-ı Kerim tercemelerinde, mütercimler, mes'eleye eğil­ ınelerindeki dikkat ve ehliyetleri nisbetinde daha az hataya düşmüş­ lerdir. Üzülerek söyleyelim. ki bizim Türk mütercimlerinden, Hristiyan · müsteşriklerin dahi içine düşmedikleri lakayt ve sorumsuz davranış­ lara: düşenler olmuş, mese'leyi bir lügat yardımiyle halletmenin mümkün olduğunu söyleyenler görülmüştür. Bugüne kadar yayınlanıruş mealierin ilm1 ve resmi bakımdan yetkili bir komisyon tarafından esaslı bir şekilde tetkiki ve görülecek mühim hataların tashihine delalet, her halde çok faydalı olur. Darülfüntın, ilahiyat Fakültesi Reisi (Dekanı) İzmirli İsmail Hakkı merhum'un Cumhuriyet devri için başlangıç sayılabilecek şerhli, izahlı mealinden sonra 1934 yılında Ömer Rıza Doğrul'un Ahmet H alit Kitabevi'nce bastırılan tefsirini görüyoruz. Türkçe ifade bakımın­ dan gayet akıcı ve selis bir üsluba sahip olan bu tefsirinin Ahmediye Mezhebine mensup Mevlana Muhammed Ali'nin İngilizce Kur'an-ı Kerim Terceme ve tefsirinden aktanldığı söylenmektedir0• 20 Bkz. Hasan Basri Çantay; Kur'an-ı Hakim ve Meil-i Kerim. C. ı. S. 7. Ösnöz. Bu hususta merhum hocamız Doç. Dr. Yaşar Kutluay Bey'in bir araştırması bulunduıuou 342 ORRAN KARliliŞ 1935-1938 yılları arasında fihristiyle birlikte 9 cilthalinde tab olunan "Hak Dini Kur'an Dili" isimli tefsir T.B.M.M.'nin Türkçe bir tefsir yazılmasına dair kararı gereğince, Diyanet İşleri Başkanlığının görevlendirm.esiyle Dersiamdan Elmalılı Muhammed Harndi Yazır tarafından yazılmıştır. Bu büyük eserde ilmi iliata ve kudretini bariz bir şekilde ortaya koyan üstadın seferilik bahsinde olduğu gibi genel kanaat ve görüşlere aykırı düşen bazı şahsi görüşleri ten.kid vesilesi ediliyorsa da eserinin tamamı göz önüne alınacak olursa, merhumun salabetli bir iman ve derin bir vukufa sahip olduğu inkar edilemez. Tefsirin baş taraflarına nisbetle son kısımlarında oldukça önemli mevzuların kısaca geçiştirilmesi, belki bir an evvel bitirilmesi için gösterilen aceleden ileri gelmiştir. Üstadın mealieri kesik kesik, insicamsız gibi görünen bir tarzda kaleme almış bulunmasının sebebi, TürkÇe yetersizliğinden ve ifade tutukluğundan değil de kendine has değişik bir üslfıp takip etmiş olmasındandır. Meallerde, yer yer çok isabetli ve ·güzel tabiriere rastlanması da müfessirin lisana hakimiyet konusundaki kudretinin bariz belirtileridir. Tefsirli me~il olarak Hasan Basri Çantay merbumun (Kur'an-ı Hakim ve Meali Kerim) isimli eseri halk arasında küçümsenmeyecek kabul ve rağbet görmüştür. Mealierde daha ziyade Kadi Beydavi'nin "Envar-üt-Tenzili", Nesefi'nin (Medarik)i, Alauddin . Bağdadi'nin "Lubabü't-Te'vil" i ve "Celaleyn" Tefsirinden istifade edilmiş, mezkfıi müfe.ssirlerin görüş ve tevcihleri dip notlannda ayrıca gösterilmiştir. Üstadın Türkçe'yi malıaretti bir tarzda kullandığı ~eallerde, az da olsa kulağa hoş gelmeyen, ifade nezahetini zorlayan bazı tabiriere de rastlanmaktadır. Kanaatimizce, Kehf suresinin 50. nci ayetinde "bedel" keliınesine mukabil, İtalyanca bir kelime olan "trampa" kelimesinin kullanılması bu kabildendir. Yabancı asıllı ve biraz da argo kokan bu kelime yerine daha uygun ve nezih bir tabir bulunabilirdi. Kaldıki " ... Zalimler için ne kötü trampadır (bu)!" ifadesi, müfessirlerce ayetin tefsiri münasebetiyle söz konusu edilen önemli görüŞ ve tevcihleri · de kapsamamakt~dır. Te'lifine I . Dünya Savaşı sırasında başlanılan, fakat tab' ve neşri, Cumhuriyet Devri'ne rastlayan Had~mli Mehrned Vehbf Efendi'nin 21 1969 yılında Diyanet İşleri Başkanlığında verdikleri bir konferansın sonundaki muhavere kendisinden duymuştum. Fakat bu husustaki notların kimin nezdinde olduğun­ dan haberdar değilim. z. 21 Bkz. Zemahşeri: Keşşaf, C. ı. S. 731, Kahire 1308 H. Ebu'l-Ferec İbnu'l-Cevzi. Zad-ül-Mesir, C. 5. S. 154. Beyrut 1965. Kurtubi. El-Cami'li Ahkami'l-Kur'an. C. 10, S. 10, S. 420. Kahire 1967. Aıüsi, Ruhu'l-Mearu. C. ıs, S. 295. Münirriyye Tabı. esnasında KUR~AN-I KERİ!I[ VE TÜRKLERİN ONA HİZMETLERİ 343 "Hulasat ül-Beyan" isimli 15 ciltlik tefsiri akıcı üslfıbu ve mes'eleleri pek inmeden ele alış tarzıyla birçoklarının hararetle aradık­ ları ve zevkle okudukları bir eser olmuştur. derinliğine İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nce 6 cilthalinde bastırılan "Hukuk-u İslamiye ve ıstılahat-ı Fıkhiye Kamusu" ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nca yayımlanan "Tefsir Tarihi" gibi önemli eserlerin müellifi olan eski Diyanet. İşleri Başkanlarından merhum Ömer Nasuhi Bilmen Hoca da hayatının son senelerinde 8 ciltlik bir Tefsir yazm1ştır. Merhumun bu tefsirinde adı geçen eserlerindeki derinliğine tetkik ve araştırmanın bariz nişanelerini pek göremiyoruz, dersek bilmem _insafsızlık etmiş olur muyuz? Diyanet İşleri Başkanlığı, evvelce 3 cilt halinde neşrettiği Kur'an-ı Kerim mealini Fakültemiz mensuplarından Sayın Doç. Dr. Hüseyin Atay, Sayın Doç. Dr. Mehmed Sait Hatiboğlu ve Sayın Osman Keskioğlu Bey'lerin yeniden tetkikleriyle neşretmek üzeredir. XX. asır gençliğinin, yeteri kadar manevi telkin ve terbiye görmebiganelik içinde dini ve ahlaki değerlere sırt çevirmesi, kalkınma hamlesi içinde bulunan milletler için ortaya önemli sosyal ve psikolojik problemler çıkarmıştır. İçinde yaşadığımız Feza Çağı'nın insanına hitabeden dinler arasında beşer fıtrat ve yaratılışına en uygun ve elverişli olanının İslamiyet olduğunda şüphe yoktur. Dinimizin akıl, muhakeme ve sağduyuyumuhatap alan telkin ve tavsiyelerini, özellikle genç kuşaklara onların anlıyabileceği bir üslfıp ve ifade içinde sunmalç, büyfrk bir ilerleme atılımı içinde bulunan milletimiz sorumlulannın· kaçınılmaz bir görevidir kanaatındayız. Kur'an-ı Kerim'in müsbet ve ilmi buluşlan teşvik eden emir ve uyarıları aydın­ lığında bir taraftan maddi kalkınmamızı luzlandırırken, milletleri millet yapan manevi değerlerin korunması hususunda da büyük bir titizlik içinde bulunmamız lazımdır. Bu anlayış içinde kudretli kalemlerin geniş ve vukuflu araştırmalar sonunda ihlaslı ve sanıimi bir iman şuuriyle yeni yeni tefsir çalışmaları sunması en halis dileğimizdir. Böylece yüzyıllardanberi Kur'an-ı Kerim'e karşı büyük hizmetler ifa etmiş bulunan Türk Milleti'nin asil evlatlan dedelerinin şanınalayık bir davranış içine girmiş olacaklardır. _ miş olmanın verdiği