1992 CiVANET DERGiSi DiNi - iLMi EDEBI ÜÇ A YLlK DERGi • Ocak - Şubat - Mart 1992 • Cilt: 28 Sayı: 1 • Diyanet İşleri BU SAYlDA Veda Hutbesi Hz. Muhammed (S.A.S.) ................................... 3 - 6 Yine Azerbaycan Hal it GÜLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 7 - 20 İnsan Haklarına Mukayeseli Hukuk Açısından Kısa Bir Ba- kış ŞAFAK Prof. Dr. Ali .................................... 21 - 27 Başkanlığı Adına İmtiyaz Sahibi Halit GÜLER Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı • Yazı işleri Müdürü Orhan BALCI Süreli Yayınlar Şube Müdürü Kul Haklarına Riayet ........................................... 28 Peygamberimizin Örnek Ahlakı Prof. Dr. İ. CERRAHOGLU .......................... 29- 40 İslamda İnsan Hakları Beyannamesi ................. 41 - 60 • Mali İşler Sorumlu Müdürü Salim GÜNEY Döner Sermaye İşletme Müdürü Batılı Toplumlarda ve İslam'da İnsan Hakları Yrd. Doç. Dr. Yavuz ATAR ........................... 61 - 98 • Yazı Tetkik Kurulu Orhan BALCI İbrahim URAL Ekrem KELEŞ • Yayına Hazırlayanlar Hilal KOÇ Seyfeddin ERŞAHiN Oruç Tutmanın Gerekleri Doç. Dr. Zeki DUMAN ............................... 99 - 102 İnsan Hakları Doç. Dr. M. Üzerine Bazı Tahliller YILMAZ ...................... 103 - 115 Kazım • Dr. Mediha Eldem Sk. No: 35 • Tlf: 435 52 73 06420 Kızılay/ ANKARA Kur'an-a Göre İnanç Hürriyeti Doç. Dr. Şevki SAKA ................................ 117 - 137 • Dizgi ve Baskı Biçem Dizgi Matbaacılık 2. F. Çakmak Sok. 27/4 Tel: 231 22 56 M.N. Ofset Kazım Karabekir Cad. 85/6 • Tel: 341 80 90 İlk Cumhuriyet Meclisinde Dini Yayıncılık Mehmet Bulut ........................................... 139 - 149 117 KOR'AN'A GÖRE İNANÇ HÖRRİYETİ Doç. Dr. Şevki SAKA * İlınin giderek ulaştığı derinlikte birlikte, Kur'an'ın evrensel yapısının daha iyi anlaşıldığında şüphe yoktur. Zira bugüne kadar olan gelişmeler, bu gerçeği net bir şekilde yansıtmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlar, Kur'an gerçeğini teyid etmekte ve ona karşı olan ilgiyi daha da artırmaktadır. Bu da insanlığın kurtuluşunun tek kaynağıdır, Kur'an olduğunu göstermektedir. Bunun için Kur'an'a daha gerçekçi açıdan yaklaşmak ve onu daha objektif bir incelemeye tabi tutmak gerekmektedir. Bu anlayışla "Kur'an'a Göre İnanç Hürriyeti" kavramıyle ne kastedildiği­ ni ve bu kavramın çizmiş olduğu sınırları tesbit etmeğe çalışacağız: Öncelikle şunu belirtelim ki insan, Allah'a kulluk etmek için yaratılmıştır.(!) O, bütün düşünce ve davranışlarını ilahi iradeye göre düzenlemek ve ona ters düşen hareketlerden kaçınınakla yükümlüdür. Tevhid inancı sadece Allah'ın bir olduğunu söylemekten ibaret değildir. Tevhid inancı; itikat, ibadet, ahlak, aile hukuku, miras, iktisat, cihad, suç ve ceza gibi insan hayatını ilgilendiren bütün konularda ilahi iradeye boyun eğmektir. Başka bir deyişle, Kur'an'ın getirmiş olduğu gerçekleri kabul etmek ve onları yaşamaktır. Zira Yüce Allah, insanları kendisinin koymuş olduğu bu esaslara inanmak ve ona göre yaşamakla sorumlu tutmuştur. Bunlara uymayanları ise, cezalandıracağını belirtmiştir. <2> Bundan sonra da herkesi inanç konusunda hür iradesiyle baş başa bırakmıştır. Artık dileyen inanıp Allah'ın emirleri doğrultusunda hareket eder, dileyen de kendi heva ve arzusu istikametinde yaşarnını sürdürür. Bu husus şu ayetle açıkça belirtilmiştir: "De ki, gerçek Rabbinizdendir; dileyen inansın, dileyen inkar etsin. Biz zalimlere öyle bir ateş hazuladık ki, onun duvarlan kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. "(3) . Görüldüğü gibi gerçek Yüce Allah katından kitap ve peygamber vasıtasiyle insanlara bildirilmiştir. İnsanlar da Allah'ın bildirdiği bütün esaslara uymak zorundadırlar. Kitap ve peygamber gönderilişindeki hikmet budur. Kısacası * Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi. (1) Ez-Zariyat: 56; eı-Hakara: 21; en-Nisa: 36; en-Nahl: 36; en-Nahl: 36; et-Tevbe: 31; ez-Zümer: 2,11. (2) En-Nisii: 13, 14; el-Maide: 33; et-Tevbe: 62 63; el-Ahziib: 36; el-Cinn: 23. el-Mutaffifin: 7-17. (3) El-Kehf: 29. 118 Şevki SAKA Kur' an, bütünüyle insanların Allah'ın hükümlerine boyun eğmek zorunda olduklarını belirtmektedir.<4> Bunun için "Kur'an'a Göre İnanç Hürriyeti"ni bu genel esaslar çerçevesinde düşünmek lazımdır. Ancak, Yüce Allah bu konudaki uyarıcı ve ikna edici delilleri de bildirmekle birlikte, insanları akıl ve iradelerinde serbest bırakmıştır. Herkes h ür iradesini ve aklını kullanarak kendi tercihini yapma özgürlüğüne sahiptir. Bundan dolayı iman konusunda kimsenin kimseyi zorlaması sözkonusu olamaz. Baskı ve tazyik altında yapılan bir imanın, gerçeği yansıtmış olması düşünülemez. Zaten hiç kimseye böyle bir zorlama yetkisi verilmiş değildir. Eğer Yüce Allah istemiş olsaydı, bütün insanları Kur'an çizgisinde birleştirirdi ve buna hiç kimse de itiraz edemezdi. (5) Kur'an, sık sık, insanl~ırı çevrelerinde olup bitenleri ineelerneğe ve varlık­ lar üzerinde düşünrneğe çağırmaktadır. Bundan da asıl amacı, insanların bilinçli bir şekilde iman etmelerini sağlamaktır. Hedefi böyle düşündürrnek ve ikna etmek suretiyle insanları inanmaya çağırmak olan bir dinin, baskı ve tehdit yöntemleriyle vicdaniara hakim olmak istemesi mümkün değildir. Zira bir kimse korku ve tehdit altında iman ettiğini söylemiş olsa bile, böyle bir durumda kalbinin tasdik etmesi sözkonusu olamaz. (6) Kalp tasdik etmeyince de insan, iman etmiş sayılamaz. Hatta değil iman, zorla yapılan bir ibadette bile, dinin vadettiği sevap elde edilemez. Gönül rızası ve samimi bir niyet olmadıkça, Allah katında hiçbir amel makbul değildir. "Arneller ancak niyetiere göredir"<7> hil.disi de bu gerçeğin açık bir ifadesidir. Bunun için zorla ve baskı ile yapılan bir iman, iman değildir. Bu noktada Kur'an'ın yaklaşımı şöyledir: "Dinde zorlama yoktur, artık hak ile batıl birbirinden aynlmıştır."(8) Burada "la ikrahe fiddin" ifadesindeki (fi) zarfiyet için değil, sebebiyet için değerlendirildiğinde ayetin anlamı "Din için bir zorlama yoktur" şeklindedir. <9> Başka bir değerlendirrneğe göre de "bir kimseyi İslam dinine sokmak için zorlamayınız" anlamındadır _<ı o) Zira İslam'ın yüceliğini ortaya koyan deliller o kadar açık ve seçiktir ki, zorla bir kimseyi dine sokmaya bir ihtiyaç yoktur. Kime Cenab-ı Hak hidayet nasip etmişse, onun gönlünü İslam'a açar, ufkunu genişletir, görüşünü derinleştirir, o da İslamiyet'i hür iradesiyle seçmiş olur. Aksi takdirde gözü, kulağı ve kalbi mühürlenmiş olan bir kimseyi, İs­ lam'a girrneğe zorlamakta bir fayda yoktur.(ll) (4) Al-i İmran: 25-27; Lokman: 33; Fatır: 3-ı8; ez-Zümer: 37; eş-Şura: 11, ı2; el-Münafikfin: 7; et- Tağabun: ı ,3-4. (5) "Allah dileseydi elbette onlan hidayet üzerinde toplardı. Sakın bilmeyenlerden olma." El-Eniim: 35. Ayrıca bkz. Yunus: 99-ıOO; Hfid: ı 18. (6) Bkz. Ez-Zamahşeri, el-Keşşiif, 1.203; Reşid Rıza, Tefsiru'l-Menar, III. 37; Elmalılı Hamdı Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, II.861. (7) Buhar!, Sahih, 1.2. (Bed'u'l-Vahy); İbn Mace-Sünen, Il.l413 (kitabü'z-Zühd) (8) El-Bakara: 256. (9) İbnu Keslr, Tefsiru'l-Kur'an'i'l-Azlm, 1.310. (ll) Bkz. A.y. Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti 119 Dinin temeli olan iman, ancak kalbin tasdik etmesi ve tatmin olmasiyle mümkündür. Bu da serbest ve h ür iradeyle yapılan bir tercihe bağlıdır. Bu konuda insanı zorlamanın bir anlamı yoktur. Şimdi bu ayetin nüzul sebebi hakkında rivayet edilen haberler üzerinde duralım: Bu Davı1d (Ö. 275/888) tarafından nakledilen bir haberde şöyle denilmektedir: "İslamiyet'ten önce çocuğu yaşamayan Medine'li bir kadın, çocuğu yaşadığı takdirde onu Yahudi dini üzere yetiştirrneğe nezretmişti. İslamiyet geldiğinde Medine'li Ensar arasında çocukları bu şekilde Yahudi olmuş aileler vardı. Bir Yahudi kabilesi olan Benı1 Nadir, Hicret'ten sonra Medine'den çıkarıl­ dıkları sırada, Yahudi dinine girmiş olan Ensar çocukları da onlarla beraberdi. Çocuklarını yahudiler arasında bırakmak istemeyen Ensar, onları İslam'a girrneğe zorlayınca bu ayet nazil olmuştur."0 2) Bu konuda başka bir rivayette de şunlar anlatılmaktadır: "Ensar'dan Beni Salim b. Avf kabilesine mensup biri (Husayn el-Ensar1)'nin İslamiyet'ten önce Hıristiyan olmuş iki oğlu vardı. Bunlar hıristiyan bir toplulukla ticaret için (Şam'dan) Medine'ye geldiklerinde babaları, müslüman olmadan sizi bırakma demiş, fakat onlar buna yanaşmamışlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber'e baş vurdular. Çocukların babası: Ey Allah'ın Rasulü göz göre göre benim çocuklarım ateşe mi girecekler? deyince, Cenab-ı Hak da: Dinde zorlama yoktur, ayetini indirdi. "{13) Bu ayetin nüzul sebebi hakkında anlamları aynı fakat metinleri biraz farklı olan başka rivayetler de vardır. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, Kur'an'ın herhangi bir ayetinin indirilmesini her zaman tek sebebe bağlamak doğru değildir. Bazan tek hadise bir ayetin indirilmesine sebep olurken, bazan da birbirine benzeyen hadiselerin tekrarlanması durumunda, hepsine birden çözüm getirecek bir ayetin gönderilmiş olması mümkündür.< 14> Burada da birbirine benzer birkaç hadisenin nüzul sebebi. olarak zikredildiği görülmektedir. Bunun için her ne kadar SÖZÜ edilen ayet, Ensar'dan bir topluluk hakkında inmişse de hükmü umı1midir. (15) Ancak bu ayetin hükmünün nesh edilip edilmediği hususunda bazı görüş­ ler ileri sürülmüştür. Bu görüş sahiplerinden bir kısmı, ayetin hükmünün, "Ey peygamber, kilfirler ve münafıklarla cibad et, onlara karşı sert davran"06) anlamındaki ayetle nesh edildiğini ifade etmişlerdir. Onlara göre Hz. Peygamber, arapları İslam dinine girrneğe zorlamış, onlarla savaşmış ve onlardan müs(12) Ebu Davud, Sünen, III.132 (Kitabu'l-CiMd); İbni Cerir et-Taberi, Carni'u'l-Beyan fi Tefsiri'lKur'an, III. lO; el-Vahidi, Esbabu'n-Nüzı11, s.52; el-Kurtubi, el-Cami'u li Ahkami'l-Kur'an, III.280. (13) El-Vahidi, Esbabu'n-Nüzı11, s.53. (14) Bkz. Ez-Zerkeşi, el-Burhan fi Ulı1mi'l-Kur'an, 1.31-32; es-Suyı1ti, el-Itkan fi Ulı1rni'l-Kur'an, 1.33-34; Subhi Salih, Mebahis fi Ulı1mi'l- Kur'an, s.12-145: Prof. Dr. Talat Koçyigit, Prof. Dr. İsmail Cerrahoglu, Kur'an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, 1.509-510. (15) Taberi, Tefsir, III.12; lbni Kesir, Tefsir, 1.310. (16) Et-Tevbe: 73. 120 Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti lüman olmalarından başka bir şey kabul etmemiştir. 0 7) Diğer bir kısmı ise, ayetin nesh edilmeyip, kitap ehli hakkında tahsis ifade ettiğini belirtmişlerdir. Bunlar arasında Şa'bl(Ö.l03/-721), Katade (Ö.118/736), Hasan Basr! (Ö.ll0/728) ve Dalıhak (Ö.105/723) gibi şahsiyetler de bulunmaktadır. Bunlara göre de kitap ehli cizye (18) yani vergi ödedikleri takdirde İs­ lam'a girmeleri için onlara baskı yapılamaz. Baskı ancak kendilerinden cizye kabul edilmeyen müşriklere yapılır. Zira Tevbe suresinin 73. ayeti onlarla cihad yapılmasını emretmektedir. Kitap ehline baskı yapılamayacağı hususunda ise, Zeyd b.Eslem (Ö.l36/753)'den rivayet edilen şu hadiseyi delil göstermektedirler: Hz. Ömer yaşlı bir hıristiyan kadına: "Ey kadın, müslüman ol ki, kurtulasın. Allah Teala peygamberi hak dinle göndermiştir.'' deyince, yaşlı kadın da: "Beni bırak, ben yaşlı bir kimseyim ve ölümümde yakındır" demiştir. Bunun üzerine Hz. Ömer de: "Şahit ol Allah'ım" diyerek "Dinde zorlama yoktur" ayetini okumuştur. (19) İbn-i Abbas (Ö.68/687)'tan gelen çeşitli rivayetlerde de bu ayetin, kitap ehlinden olan çocuklarını zorla İslam'a döndürmek isteyenEnsar hakkında nazil olduğu belirtilmektedir. Bununla da ifade edilmek istenen husus, ayetin mensuh olmadığı ve kitap ebiini dinlerinden döndürmek için onlara baskı yapıla­ mayacağı gerçeğidir. (20) Taberi (Ö.310/922) de bu konudaki rivayetleri genişçe serdettikten sonra, ayetin nesh edilmediğini ileri sürenlerin görüşlerini tercih ederek şöyle demektedir: "Görüşlerin en doğrusu, ayetin belli bir zümre hakkında indiğini söyleyen Dinde zorlama yoktur, ayetiyle mecusller ve kendilerinden cizye alın­ ması uygun olan bütün gayrı müslimler kasdedilmektedir. Buna göre ayette herhangi bir nesih sözkonusu değildir. Bizde de bu konudaki sözlerin en doğ­ rusunun bu olduğunu söyledik. Zira (Kitabul'l-Latifi mine'I-Beyani an Usiili'LAhkam) adlı eserimizde buna şöyle işaret etmiştik: Bir hükmün nesih olabilmesi için, mensuhun hükmünü kaldırmış olması ve her iki hüküm arasında bir uyurnun bulunmaması gerekir. Şayet emir ve nehillerin zahiri umumilik, aslı ise hususilik ifade ederse. bunların nasih ve mensulıla ilgileri yoktur." <2 0 görüştür. Cassas (Ö.370/980) ise, Ahkamu'l-Kur'an'ında sözü edilen ayet hakkın­ dabir değerlendirme yaparak, hiç kimsenin zorla dine sokulamayacağını, d olayısiyle bu ayetin, arap müşrikleri dışında cizye verip İsim hakimiyetini tanıyan (17) Kurtubl, Ahkamu'l-Kur'an, III.280. (18) Cizye, müslüman olmayan azınlıklardan, can güvenliklerinin sağlanması için alınan vergidir. (Er-Ragıp el-lsfahan!, el-Müfredat fi Garibi'l-Kur'an, s.l30). (19) Kurtubl, Ahkiimu'l-Kur'an, III.280. (20) Bkz. A.y. (21) Taberl, Tefslr, III.l2. Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti 121 bütün inanmayanları kapsadığını ifade etmektedir. <22) Şimdi bu açıklamaların ışığında ayetin nesh edilmediğinin değerlendirme­ sini yapalım: İlk önce şunu kaydedelim ki, İbni Abbas da dahil olmak üzere bütün muhakkik müfessirler, ayetin mensuh olmadığını belirtmişlerdir. Fakat az da olsa bazıları, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, ''Dinde zorlama yoktur'' ayetinin, ilk dönemlerde nazil olduğunu, ancak daha sonra inen cihad ayetleriyle nesh edildiğini ileri sürmüşlerdir. (23) Hemen belirtelim ki, ayetin ilk dönemlerde nazil olmadığının en güzel delili, aynı ayetin devamındaki "'Artık hak, batıldan ayrılmıştır" ifadesinin bulunmasıdır. Dikkat edilirse burada ''Hak batıldan ayrılmıştır'' denilmektedir. Peki hak batıldan nasıl ve ne ile ayrılmıştır? Hakkın batıldan ayrılması, ancak Kur'an'ın hükümlerinin açıklanmasiyle mümkündür. Bu demektir ki, Kur'an inmiş ve hükümleri açıklanmış ki, bunun vasıtasiyle de hak batıldan ayrılmış­ tır. Buna göre sözü edilen ayetin, vahyin ilk yıllarında inmiş olması pek mümkün görülmemektedir. Aksi takdirde yani, Kur'an'ın her şeyi açıklamadığı daha ilk dönemlerde "Hak batıldan ayrılmıştır" denmesi, ne anlam ifade etmiş olurdu? Diğer taraftan bu ayetin, müslümanların başkalarını dine girrneğe zorlayabilecek güçte oldukları bir dönemde inmesi gerekir ki, "Dinde zorlama yoktur" denmesi bir anlam taşımış olsun. Bu duruma da müslümanlar ancak Hicret'bu konudaki değerlendirmesi şöyledir: "Dinde zorlama yoktur, ayeti müşriklerle yapmaya izin verilmeden önce inmiş olabilir. Bu takdirde, (Sen kötülüğü en güzel şekil­ de sav, birde bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sıcak bir dost olmuş­ tur) Fassilet: 34. (Sen kötülüğü en güzel şekilde sav) el-Mü'miniln: 96. (Sen onlarla en güzel şekilde mücadele et.) en-Nahl: 125. (Cahiller kendilerine laf atınca, selam derler.) el-Furkan: 63. ayetlerinde olduğu gibi, bütün inanmayanları kapsamaktadır. Öte yandan İslamiyetİn ilk yıllarında Hz. Peygamberin nübüvvetinin doğruluğuna dair deliller ortaya çıkıncaya kadar müslümanların savaşması yasaklanmıştı. Onun peygamberliğinin doğruluğu açık bir şekilde belli olup, Müşrikler inatlaşmaya başlayınca, müslümanların onlarla savaşmalarına izin verildi/ Böylece (Müşrikleri nerede bıılursanız öldürün) et-Tevbe: 5. ayeti ve savaşı emreden diğer ayetlerle, (Dinde zorlama yoktur) ayetinin müşrikler hakkın­ daki hükmü neshedilmiştir. Bununlft beraber İslam'ın hükmü altına girmek ve cizye vermek kaydiyle kitap ehli hakkındaki hükmü ise, devam etmektedir. Bunun delili de, Hz. Peygamberin müşrik araplardan ya müslüman olmalarını, ya da öldürülmelerini istemesidir. Yine bu ayetin hükmünün bütün inanmayanlar hakkında şu anda da devam etmesi mümkündür. Çünkü bütün müşrikler yahudi veya hıristiyan olsalar, İslam dinine girmeleri için baskı altına alınamazlar. Ancak cizye ödemek kaydiyle dinlerinde devam edebilirler. Bu hüküm, kitap ehlinden birinin dinine giren herkes hakkında geçerlidir.Bu bakımdan Şafii (Ö.204/819)'nin (mecusi veya hıristiyanlardan yahudiliği kabul etmiş olanlara kendi dinlerine dönmeleri, ya da İslam'a girmeleri için onları zorlarım) sözü asılsızdır. Zira ayet bu görüşü reddetmektedir. çünkü ayette hiçkimseyi zorla dine sokamayacağımıza dair emir vardır. Böylece belirttiğimiz şekilde ayetin, bütün inanmayanları kapsadığını ifade etmek mümkündür." (Cassas, Ahkamu'l-Kur'an, 11.168) (23) Bkz. Taberi, Tesir, III.ll-12; Aıusi, Ruhu'l-Maani, III.12-l3. (22) Cassas'ın savaş 122 Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti ten sonra Medine'de vahyin son yıllarına doğru ulaşabilmişlerdir. Nitekim ayetin nüzul sebebi olarak gösterilen Benil Nadir kabilesinin Medine'den çıkarılması da Hicri dördüncü seneye rastlamaktadır.<24> Demek oluyor ki bu ayet vahyin ilk dönemlerinde değil, sonlarına yakın bir zamanda inmiş ve insan fıtratına uygun düşmeyen bir işi, yani dinde zorlamanın olmayacağını beyan etmiştir. Çünkü dinin aslı ve özü olan iman, boyun eğmeği ve itaat etme ği gerektirir. Bu ise zorla ve baskı ile değil, ancak delillerle ve ikna etmek suretiyle mümkün olur. Bunun için "Dinde zorlama yoktur" ayeti, dinin temel ilkelerinden biri sayılmıştır. Zira bir kimseyi zo:cla dininden vaz geçirmek mümkün olmadığı gibi, zorla bir dine sokmak da inümkün değildir.<25> Dolayısiyle Taberi'nin de dediği gibi, sözkonusu ayetin nesh edildiğine dair herhangi bir delil yoktur. Ayetin tahsisi meselesine gelince: Bu görüşü benimseyenler, sözü edilen ayetin, "Ey peygamber, kafirler ve münafıklarla cihad et, onlara karşı sert davran" anlamındaki ayetle nesh edilmeyip tahsis edildiğini, dolayısiyle "Kitap-ehli"nin cizye ödediği takdirde dine girrneğe zorlanamayacağını, fakat arap müşrikle­ rin ise İslam'a girrneğe zorlanabileceklerini ve onlardan müslüman olmalanndan başka bir şey istenmeyeceğini belirtmişlerdir. (26) Kitap ehlinden cizye kabul edilmesini ve arap müşriklerinden kabul edilmemesini de şu ayet-i kerimlere dayandırmaktadırlar: "Kitap verilenlerden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi ellerlyle cizye verene kadar savaşm."<27 > "Ya onlarla savaşusınız veya onlar müslüman olurlar. "(28) Kimlerden cizye alınıp alınmayacağı konusunda Ebu Yusuf (Ö.l82/798) da Kitabu'l-Haraç'ında şöyle demektedir: "Müşriklerin hepsinden cizye alınır. Bunlar ister mecilsi, ister put-perest olsun, isterse taşlara, yıldızlara, ateşe ve buzağıya tapan kimseler olsun. Ancak İslam'dan dönenlerle arap müşriklerin­ den cizye alınmaz. Bunlar hakkındaki hüküm ise şöyledir: İslam'a davet edilirler, eğer kabul ederlerse ne güzel; şayet kabul etmezlerse erkekleri öldürülür, kadın ve çocukları da esir alınır. "(29 > Burada arap müşriklerinin diğer müşriklerden farklı bir durumlarının olduğuna yer verilmektedir. Hatta bununla ilgili olarak bir hadiste de şöyle denilmektedir: "İnsanlar, lailahe illallah, deyinceye kadar onlarla savaşmakla emredildim. "(30) Bu hadiste geçen (en-nas) kelimesinden kastedilen anlam, arap (24) Reşid Rıza, Tefsiru'l-Menar, III. 36; Ahmet Mustafa el-Meraği, Tefsiru'l-Meragi, III.17. (25) Bkz. Teisiru'l-Menar, III.37; Tefsiru'l-Meraği, III.18 (26) Taberi, Tefsir, III. ll; Kurtubi, Ahkiimu'l-Kur'an, III. 280-281; Ebu Hayyfuı, el-Bahru'l-Muhit, 11.281. (27) Et-Tevbe: 29; Ayrıca bkz. Kurtubi, Ahkamu'l-Kur'an, VIII. 109-116. (28) El-Fetih: 16. (29) Ebu Yusuf, Kitabu'l-Haraç, s.128-129; (30) En-Nesa!, Sünen, VI.5. (Kitabu'l-Cihad); el-Ayni, Umdetü'l-Kari, 1.213. Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti müşrikleridir. Çünkü aynı 123 hadisin başka varyantıarında da "Ben müşriklerle savaş yapmakla emredildim"<31 >. ifadesi yer almaktadır. Zira arap müşrikleri, Kur'an mucizesini yakinen gördükleri halde inanmaHz. Peygambere karşı savaş açmış ve onu öldürrneğe and içmişlerdi. Onunla beraber müslümanlara da büyük zulüm yapmış ve nicelerini işkence altında öldürmüşlerdi. İşte arap müşriklerinin bu farklı durumları sebebiyle onlardan ya müslüman olmaları veya savaşı kabul etmeleri istenmekteydi. Buna göre müş­ rik araplara İslam dinine girmeleri için baskı yapılması uygun görülmüş, fakat bunların dışında kim olursa olsun cizye verip İslam hakimiyetini kabul ettiği takdirde, artık ona baskı yapılması kabul edilmemiştir. <32) Ancak cizye konusunda her ne kadar arap müşriklerle diğer müşrikler arasında farklı bir duruma işaret edilmekte ise de, bunun cizye ayetinin Mekke'nin fethini takip eden günlerde arapların topluca İslamiyeti kabul etmelerinden sonra nazil olmasından kaynaklandığı kaııaatindeyiz. Yoksa mecusilerden bile cizye alınıp, arap müşriklerinden alınmamasını, sadece İslam'a ve Hz. Peygambere karşı olan düşmanlıklanyle izah etmek, pek de doyurucu değildir. Kalctıki Hz. Peygamberin uygulamalarına bakıldığında, müşrikler arasında farklı bir muamelenin yapıldığınarastlamak güçtür. Nitekim, Hz. Peygamber bir ordunun veya seriyyenin başına bir kumandan tayin ettiği zaman ona şöyle derdi: Müşrik olan düşmanınla karşılaştığında, onlan üç şeyden birine davet et. Hangisini kabul ederlerse sen de kabul et ve onlardan elini çek: Onlan önce İslam'a davet et, kabul ederlerse sen de onların müslümanlığını kabul et ve artık onlara dokunma .•• Eğer bunu kabul etmezlerse, onlara cizye vermelerini teklif et; kabul ederlerse onlardan cizye al ve kendilerini serbest bırak ... Şayet bunu da kabul etmezlerse, o zaman Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş"(33) Bu hadiste müşrikler hakkında umum bir ifade kullanılmış ve hiçbir ayı­ rım yapılmamıştır. Gerek Hz. Peygamber zamanında, gerekse daha sonraki dönemlerde bütün uygulamaların bu şekilde olduğu bilinmektedir. Bunun en güzel örneklerinden biri, Hz. Ömer'in halifeliği döneminde yapılan Kadisiye savaşında görülmektedir: İslam ordusu baş kumandanı Sa' d b.Ebi Vakkas'ın, İran ordusu baş kumandanı Rüstem'e gönderdiği elçilerle onlara, ya müslüman olmalarını veya cizye vermelerini, eğer bunlardan birini kabul etmezlerse savaştan başka bir yol olmadığını bildirmiştir. <34> Görüldüğü üzere cizye konusunda müşrikler arasında farklı bir tatbikat yamış, pılmamıştır. Ayrıca Hz. Peygamberi öldürmeyi amaçlayan ve bu maksatla onunla sava- (31) Bkz. Umdetü'l-Kari, 1.211. (32) Cassb, AhUmu'l-Kur'an, 11.168. (33) Bkz. Müslim-Sahih, 111.1357 (Kitabu'l-Cihad); Ebu Davud, Sünen, III. 83 (Kitabu'l-Cihad); (34) İbni Hanbel, II.524. İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, VII. Hulefa, I. 354-356. 38-42; Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti 124 şan arap müşriklerinin kısa zamanda ortadan kalktıkları tarihi bir gerçektir. Zira onlardan bir kısmı ölmüş, bir kısmı da İslamiyeti seçerek müslümanların arasına katılmışlardı. Bu demektir ki, tahsisi gerektiren sebep de ortadan kalkmış bulunmaktadır. Bu takdirde tahsisi kabul edenlerin görüşü dikkate alındı­ ğında dahi, sözü edilen arap müşriklerinden günümüzde bir topluluk mevcut olmadığına, göre, "Dinde zorlama yoktur" ayetinin nüzul sebebi her ne kadar hususi ise de, hükmünün umumi oluşuna engel bir durum yoktur. Bu konuda Dımaşk Üniversitesi Şeriat Fakültesi Vekili Doktor Vehbe Züheyli de İbni Teymiyye (Ö.728/1327)'nin "Risaletü'l-Kıtal fi Mecmı1ati Resrul" adlı kitabından yapmış olduğu bir alıntıyı, "Asaru'l Harp fi'l-Fıkhı'l-İslami" adlı eserinde şöyle nakletmektedir: "Selefin çoğunluğu, bu ayetin ne nesh, ne de tahsis edildiği, ancak umum ifade ettiği görüşündedir. Bu durumda biz, bir kimseyi din e sokmak için zorlayamayız. Savaş ise, ancak bize savaş açanlara karşı yapılır. Eğer İslamiyeti kabul ederlerse, canlarını ve mallarını korumuş olurlar. Ayrıca biz savaşma gücünde olmayanları öldürmeyiz. Hz. Peygamber'in ne İslam'ı kabul etmekte direnen, ne de direnmeye gücü yetmeyen (zayıf) kimseyi dine sokmak için zorladığını hiç kimse nakledemez. Zaten bu şekilde bir kimseyi İslam dinine girrneğe zorlamakta bir fayda yoktur. "(35) Doktor Vehbe Züheyli de ayet hakkındaki görüşünü şöyle ifade etmektedir: ''Bana göre sözlerin en iyisi, ayet ne nesh edilmiş, ne de tahsis edilmiştir. Çünkü tahsisi ileri sürerrlerin dayandığı delillerin tahsise delaleti kesin değil­ dir. Kur'an'ın nassı ise umı1midir."<3 6) Biz de ayetin hükmünün genel bir anlam ifade ettiği kanaatindeyiz. Zira Kur'an'da bununla çelişen birayetin mevcut olduğunu söylemek oldukça güçtür. Fakat buna uygun ve bunu destekleyen pek çok ayet vardır. Şimdi bunlardan birkaçını burada sıralamaya çalışalım: "Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi mutlaka inanırdı. Öyle iken insanlan inanmaya sen mi zorlayacaksın?<3 7) "İnanmıyorlar diye neredeyse kendini mahvedeceksin. Eğer biz dilesek onlara gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğmek zorunda kahrlar. "(38) ''Allah dileseydi elbette onlan hidayet üzerindetoplardı. O halde sakın bilmeyenlerden olma. "<39> (35) Asar'I-Harp fi'I-Fıkhı'l-İslami, (36) A.g.e.s. 81. (37) Yunus: 99. (38) Eş-Şuara: 3-4. (39) EI-Enam: 35. s.82. 125 Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti "De ki, hak Rabbinizdendir; artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin."<40) Görüldüğü üzere bu ayetler de bir kimseyi dine girmek için zorlamaya imkan vermemektedirler. Eğer Yüce Allah dilemiş olsaydı, bir anda herkesi hidayet üzerindetoplardı, hiç kimse de buna itiraz edemezdi. Hatta öyle zorlayı­ cı bir mucize gönderirdi ki, herkes buna uymak zorunda kalırdı. Bütün bunlar ve bunlara benzer daha pek çok ayet, "Dinde zorlama yoktur" anlamındaki ayeti teyit etmektedirler. Durum böyle olunca bu ayetin müşrik­ lerle ilgili hükmünün mensuh olduğunu söylerneğe imkan yoktur. <41 ) Gerek Kur'an'ın genel prensiplerine, gerekse Hz. Peygamberin tatbikatma uygun düşen husus, sözkonusu ayetin muhkem olup, umum ifade etmesidir. Bunun, ilerde anlatacağımız gibi, cihat ayetleriyle çelişkili bir durumu sözkonusu değildir. Zira baskı ve silah zoru ile gönüllere hakim olmanın mümkün olmayacağı, aksine daha çok nefrete sebep olacağı bilinen bir gerçektir. Kaldı ki hiç kimseye böyle bir baskı yetkisi verilmiş değildir. Kur'an'da sık sık rastlanan şu uyanlarla bu durum açıklanmış ve Hz. Peygamberin bir zorlayıcı değil, bir uyarıcı olduğu belirtilmiştir: "Sen onlann üstünde bir zorlayıcı değilsin, tehdidimden korkanlara, Kur'an'la öğüt ver."(42) "(Ey Muhammed) sen öğüt ver, çünkü sen sadece bir öğütçüsün. Onlann üzerinde zorlayıcı değilsin. "(43) "Eğer yüz çevirirlerse (üzülme), biz seni onlann üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen, yalnız tebliğdir."<44) "Sen sadece bir uyancısm. "(45) "Onlan yola getirmek sana düşmez. Fakat Allah dilediğini doğru yola eriş­ tirir. "(46 ) ''Sen onlann doğru yola gelmelerini-ne kadar istesen de Allah saptırdığını doğru yola getirmez. "(47) "Sen sevdiğini doğru yola iletmezsin, fakat Allah, dilediğini doğru yola iletir. "<48 ) Bütün bu ayetlerin ortaya koyduğu husus, bir kimseyi dine girrneğe zorlamanın bir faydası.olmadığı gerçeğidir. İnsanın akıl ve mantığına ters düşen böyle bir uygulamayı Kur'an'ın tasvip etmesi düşünülemez. Ayrıca bir kimseyi korku ve tehdit yoluyla inanmaya zorlamak, onun aklı­ nı ve iradesini kendi isteyenin dışında yönlendirmek olur ki, böyle bir durum(40) El-Kehf: 29. Muhammed İzze Derveze, et-Tefsiru'I-Hadis, VII. Kaf: 45. (41) (42) (43) (45) (46) (47) (48) 21-22. 48. EI-Gaşiye: (44) EI- Şura: Fatır: 23. EI-Bakara: 272. En-Nahl: 37. EI-Kasas: 56. 384. 126 Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti da yapmış olduğu bir işten dolayı o kimse nasıl sorumlu tutulabilir? Aklını ve iradesini kullanmaya imkan bulamayan insan, onu zorla yönlendirenin elinde adeta akılsız ve iradesiz bir varlık durumuna düşmüş olur. Bundan dolayı da yapmış olduğu işler ister iyi olsun ister kötü, bunun sonuçları kendine ait değil, ancak o işi zorla ve tehditle yaptırana aittir .Bu ise, dini görevler le sorumlu olmayı gerektiren esaslara ters düşmektedir. Zira insan h ür iradesi ve kendi tercihi ile bir iş yapmalıdır ki, sonunda onun sevabına da, cezasına da ortak olabilsin. Aksi takdirde korku ve baskı altında yapılan bir işte aklın ve iradenin rolü yok edilmiş olur. Aklı ve iradesi yok edilmiş bir kimse de dini görevlerle sorumlu değildir. Dinin akıllı insanlara hitap ettiği bilinen bir gerçektir. Bu konuda Fahruddin er-Razi (Ö.606/1209)'nin tefsirinde de şu görüşe yer verildiği görülmektedir: "Yüce Allah zatınının birliğini ortaya koyan delilleri anlatınca, artık inkarcıların küfürlerinde devam etmeleri için bir özürleri kalmamıştır. Bundan dolayı onları iman etmeğe zorlamak gerekir, anlamındaki bir görüş doğru değildir. Zira bu görüş, dünyanın bir imtihan yeri olduğu inancına ters düşmektedir. Çünkü inanca baskı yapılınca artık imtihanın bir anlamı kalmış olmaz."(49) Öte yandan tarihi gerçekler araştırıldığında, Hz. Pegamberin hiç kimseyi dini kabul etmeğe zorladığı görülmemiştir. Onun görevi, insanları zorla dine sokmak değil, onlara İslam'ı tebliğ etmek ve onları uyarmaktatır. <50> Bu görevi yerine getirirken takip etmiş olduğu metot da insanları, hikmet ve güzel öğüt esaslarına göre İslam'a çağırmaktır. İlahi gerçekleri herkesin anlayabileceği bir tarzda onlara güzellikle sunmaktır.< 51 > Gerçekleri kabul etmede inat eden, katı ve sert tabiatlı insanlara karşı da en güzel şekilde mücadele etmektir. <52> Bu esaslar doğrultusunda hareket eden Hz. Peygamber, ne bir yahudi, ne bir hıristiyan ve ne de başka bir din mensubunu, dinini terkedip İslam'a girmesi için zorlamış değildir. Bu anlayışla İslamın başlangıcından bu yana müslüman orduları feth ettikleri ülkelerde yaşayan başka din mensuplarının hayatlarını korumak için onlardan cizye almış, fakat onları hiçbir zaman dinlerinden dönrneğe zorlamamışlardır. Hatta dini veeibelerini yerine getirmek için onları himaye bile etmişlerdir. İslamiyetİn yaşanılan en mükemmel bir din olması ve yabancı din mensupIanna karşı göstermiş olduğu büyük müsamahası sebebiyle kendi dinlerini terkedip, İslam'a girenierin sayısı, başka diniere girenlerle mukayese edilmeyecek kadar çok olmuştur. Bunu anlamayan veya anlamak istemeyen bir takım (49) Fahruddin er-Razi, Mefatihu'l-Gayb, II.330. (50) Bkz. ei-Maide: 67; Fatır: 22-25; er-Ra'd: 7, 42; en-Naziat: 45; en-Nahl: 82; en-Nur; 54; Şura: 6,48; en-Nisa; 80; el-Enam: 104, 107; Hiid: 87; ez-Zumer: 41. (51) En-Nahl: 125. (52) El-Ankebiit: 46; Fussılet: 34; eş­ 127 Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti kimseler, İslamiyetİn kılıç zoru ile yayıldığını iddia edecek kadar yanlış düşün­ eeye saplanmışlardır. (53) Bundaki gayeleri de İslamiyetİn ilmi, edebi, hukuki, ahlaki ve sosyal içerikli yapısİyle gönüllere nüfuz eden manevi etkisini görmezlikten gelip, onu kana susamış, mütecaviz ve dehşet verici bir din olarak göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, hissi ve kasıtlı yaklaşımlariyle, onun akıl ve mantığı doyuran, gönülleri tatmin eden özelliklerini silrneğe çalışmaktır. Ancak gerek Kur'an'ın evrensel yapısı, gerekse tarihi gerçekler bu iddiaların asılsız olduğunu ortaya koymaktadırlar. Zira Hz. Peygamber Mekke'de namazlarını gizlice kılarken, müslümanlar dinlerinden döndürülmek için akıl almaz işkencelere maruz bırakılırken, nihayet müslümanlar Mekke'de kendilerini savunamayıp Medine'ye hicret etmek zorunda kalırlarken, İslamiyetİn kı­ lıç zoru ile yayıldığını iddia etmek, gerçekleri tahrif etmekten başka bir şey değildir. <54) Özellikle bu konuda müsteşrik Goldziher, Hz. Peygamberi Mekke'de af, müsamaha, hikmet ve güzel öğütle insanları İslam'a davet eden, Medine döneminde ise, inkarcıları yok etmek ve devletini kurmak için kanlı kılıcını eline alan bir şahıs olarak nitelendirmektedir. <55) Goldziher'in insaf ölçülerine sığmayan bu iddialarının doğru olması mümkün değildir. Çünkü davetle ilgili ayetler üzerinde, inceleme yapanlar, gerek Mekke, gerekse Medine'denazil olan ayetler arasında bir farkın olmadığını, aksine bunlarda metod ve gaye birliğinin bulunduğunu göreceklerdir. Mekki ve Medeni ayetlerin davet üslubu yönünden birbirine benzemesi yadırganacak bir şey değildi. Zira hepsi aynı kaynaktan gelmektedir. Kur'an'ı Mekke'de indiren Yüce Allah'tır, Medine'de indiren de O'dur. Ayın zamanda her iki yerde de Kur'an'ı alan Hz. Peygamberdir. Mekke'de nazil olan ayetler, Medine'de nazil olanların temelini oluşturmaktadırlar. Bunların hepsi bir uyum ve ahenk içinde bütünlük arzederek, birbirlerini desteklemektedirler. Bunun için Mekke döneminde yerleşmiş olan esaslar, Medine döneminde meydana gelen yeni olaylarla değişmiş ve ortadan kalkmış değildir. (56) Ancak tedrici bir gelişmenin va,rlığı sözkonusudur. Dolayısiyle ne takip ettiği metotda bir değişiklik, ne de bğretilerinde bir çelişki vardır. Bu noktayı biraz daha açacak olursak, Me kk~ dönemindeki ayetler ne ölçüde af ve musaınahaya yer vermişlerse, Medine dönemindeki ayetler de aynı ölçüde yer vermişlerdir. (57) Mesela, Medine'de nazil olan surelerdeki şu ayetlere bir göz atalım: (53) Tefs!ru'l-Menar, III. 36; Tefslru'l-Merağl, III.16-17. (54) Tefsiru'l-Merağl, III-17; Vehbe Züheyll, Asaru'l-Harp, s.86-87. (55) El-Akidetü ve'ş-Şeriatü fi'l-İslam, s. 34-35. (56) Bkz. Muhammed el-Gazall, Difaun ani'l-Akldeti ve'ş-Şer!ati Dıdda Metaini'l-Müsteşrikin, s. 59-60; Dr. Cum'a Ali el-Hfili, Fıkhu'd-Da've, s. 84-85. (57) El-Gazall, Difiiun ani'l-Akldeti, s. 60; Cum'a Ali, Fıkhu'd-Da've. s. 85. 128 Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti ... ~;\ (58) (59> ... ~~~ (60) .'~ r-t:ıc. illi ~~ ;;.. l~lj ~~~ ~) 8~1 8j ~)) ~) }.) !JLi.~~ w ); ~j t tl.\ .ili ill1 oJ.,.,..o O \il :li ,.,. \ ,.,.. til o J. ,... 1r _'ı;.t.; ~~·ı-, - r-Y o,.,.. .:.ıü , O ..,. - • - ,_;ı~• 1YY ·ı,, .:.ıü , ~ o ,.;, :ı;; ,. t . / J,_r"_r'il ~ ~il . ~1 \'1 ~ (63) :;i OJ,; ... U'' -' \'1, ;JI, \' ill1 y ~ ,. Y' (62) ji &~ J~) ',_,_,.,..,iii - .~ '11 ·~~w' ı;:._ wl ~ t_ . ,.r"J ~ (61) ~s)-~ 1J1 ı.::. ~ J [;J/ İşte bu ayet-i kerimeler, Hz. Peygamber'in Medine döneminde en güçlü olduğu bir sırada inmişlerdir. Bu dönemde o, istediği herşeyi kendisine karşı gelenlere zorla kabul ettirebilirdi. Fakat görülüyor ki, Mekke dönemindeki ayetlerde olduğu gibi, Medine dönemindeki ayetlerde de aftan, musamahadan, herkesin işinin kendine ait elduğundan ve Hz. Peygamberin görevinin tebliğden ibaret olduğundan bahsedilmektedir. Herkes kendi h ür iradesine göre hakkı kabul edip etmemekte serbest bırakılmıştır. Diğer taraftan Medine dönemindeki ayetlerde görülen coşku ve sertlik, Mekke'de nazil olan ayetlerde de görülmektedir. Buna da Mekke dönemindeki ayetlerden şunları misal verebiliriz: \ ~~\.; . (64) , J. ~~G * / 1} I.J...4 o,... t'.1J; . * ' ... "" ,.,.. ,.,. - ~~ ~~lS" ~lS ~ ,. ' ,., ... :ii "" ,.,.. o ... ı:: "" ,.,. "" / ,.,. o ..-; J ~ o... ;;i "" ;}S' ,. ~~~.:,lS" Z~ ;}S'*~~~ 01 ~ ~ ... l~j ~ ~j ~~~ i~~ (65) (58) (59) (60) (61) (62) (63) ""'- * ~ı;)Lı . t ,_;-: ~ .ı ,., :.. ~ Q. (""' El-Bakara: 109. El-Bakara: 139. En-Nisa: 80. El-Maide: 92. Et-Tevbe: 129. En-Nur: 54. (64) (65) (66) (67) (68) El-Alak: 15-18. El-Müddessir: 11,15-17. El-Müzzemmil: 11-12. Et-Tarik: 15-17. El-A'raf: 182-183. Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti 129 Bu ayetlerde hissedilen tehdit ve sertlik, Medine dönemindeki ayetlerle karşılaştırıldığında aralarında pek farklı bir durumun olmadığı anlaşılmaktadır. Bunun için gerek Mekke, gerekse Medine'deki davet üslı1bunda herhangi bir değişiklik sözkonusu değildir. Çünkü davette aslolan kılıç değil, hikmet ve güzel öğüt esaslarına göre karşı tarafı ikna etmektir. Hz. Peygamberin bütün uygulamaları da bu ilkeler çerçevesinde devam etmiştir. (69> Ancak müslümanlar Medine'ye hicret ettikten sonra İslam daveti yeni bir boyut kazanmıştır. Artık bundan sonra müslümanlar, dinlerine ve kendilerine karşı yapılacak saldırılara cevap verebilecek bir güce sahip olmuşlardı. Bu durumda kendilerine saldıran, eziyet ve işkence eden düşmaniarına karşı, sessiz, elleri kolları bağlı bir şekilde kalmaları beklenemezdi. Tabii ki düşman saldırı­ larına karşı kendilerini savunacak ve onlara gereken cevabı vereceklerdi. (70> İşte cihadı emreden ayetlerle, müslümanların dinlerini ve kendilerini korumaları istenmektedir. Yoksa Golziher'in iddia ettiği gibi Hz. Peygamber, inkarcıları yok etmek için sözlü daveti bırakıp, kanlı kılıcı eline almış değildir. O daima sulh ve barış yolunu tercih etmiştir. Ancak savaşı zorunlu kılan meş­ ru sebepler ortaya çıkınca da savaşmaktan geri d urmamıştır. Cihad ayetlerinin vurgulamak istediği husus da budur. Şimdi cihadı emreden ayet ve hadislerle, "Dinde zorlama yoktur" ayeti arasında herhangi bir çelişkinin olmadığını izah etmeğe çalışalım: Önce cihadla ilgili ayetlerden birkaç örnek verelim: "Ortak koşanları nerede bulursanız öldürün."71 "Fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'm oluncayakadar onlarla savaşın. "(72 ) "Ortak koşanlar nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlarla savaşın. "(73 > "Gerek hafif, gerek ağır olarak hep birlikte savaşa çıkın, mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin."(74) Bütün bu ayetler cihadın farz olduğunu kesinlikle ifade etmektedirler. Çünkü bunlar emir kalıbında gelmişlerdir. Emirde aslolan vücubiyet ifade etmektir. Bu ayetlerdeki emrin vücubiyeti ise kesindir. Bunlar için mendup veya mubalı emir demek mümkün değildir. Bu konuda bunlara benzer daha pek çok ayet vardır. Ancak bunların hepsini burada zikretmek imkansızdır. Aynı konu ile ilgili olarak hadislerden birkaç örnek de şunlardır: (69) Yrd. Doç. Dr. Şevki Saka, Kur'an-ı Kerim'in Davet Metodu, s. 78-178. (70) Bkz. Cum'a Ali, Fıkhu'd-Da've, s. 85-88. (71) Et-Tevbe: 3. (72) El-Enfal: 39. (73) Et-Tevbe. 36. (74) Et-Tevbe: 41. Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti 130 "Cennet kılıçiann gölgesindedir"(75) .J_r.-JI JY\1 J. ~\ "İnsanlar, Hlilahe illallah, deyinceye kadar onlarla savaşmakla emre- dildim." <76> "Ben rahmet ve savaş peygamberiyim. "<77 > Gerek burada verdiğimiz ayet ve hadisler, gerekse bunların dışındakiler bütünüyle cihadın lüzum ve önemini vurgulamaktadırlar. Yoksa cihad, insanları zorla dine sokmak için meşru kılınmış değildir. Aksine vicdanlar üzerindeki baskıyı kaldırmak ve insanlara serbestçe karar verme hürriyetini sağlamak için farz kılınmıştır. Cihadın hedefi insanların öldürülmesi değil, aksine onların hidayetidir. İnsanlığı ifsad eden haksızlığı, zulüm ve baskıyı kaldırıp, onun yerine insan hak ve hürriyetlerini, adalet anlayışını, kardeşlik sevgisini yerleştir­ mektiL Dili, ırkı, rengi ne olursa olsun, bÜtün insanları Allah'ın dini olan İs­ lam' da bütünleşrneğe çağırmaktır. İşte İslam'a çağrı görevi yapılırken, ort<ıya çıkan engelleri kaldırmak, müslümanların can, mal ve dinlerine karşı yapılan saldırıları önlemek ve Allah'ın dinini yüceltmek için savaş meşru kılınmıştır. <78) Böylece savaşı meşru kılan sebepler ortaya çıktıktan sonra, müslümanları savaşa teşvik eden savaşın seyir ve taktiği ile ilgili hususları belirleyen bu ayet ve hadislerde insanları zorla dine sokma gibi bir anlam yoktur. Dolayısiyle "Dinde zorlama yoktur'' ayetiyle bunlar arasında herhangi bir çelişki sözkonusu değildir. Zaten haklı sebepler karşısında savaşı teşvik etmekle, insanları dine girrneğe zorlamak ayrı ayrı şeylerdir. Bunun için cihadla ilgili ayet ve hadisleri bu açıdan değerlendirmek lazımdır. Buna göre yukarıda işaret etitğimiz ayetlerin herbirini kendi siyak ve sibakı içinde ele aldığımızda müşriklerin, ya andiaşmayı bozdukları, veya din aleyhine fitne çıkardıkları, yahut da topluca müslümanlara saldırdıkları görülmektedir.(79) Bu durum karşısında müslümanların da seyirci kalmayıp, bunlara ayniyle cevap vermesi kadar tabii birşey olamazdı. Bundan dolayı yapılan saldı­ rıyı ve çıkarılan fitneyi önlemek, Allah'ın dinini hakim kılmak için pek çok ayetle müslümanlar cihada teşvik edilmişlerdir. İşte bu gaye ile cihadı teşvik eden ve savaşı emreden ayetlerin hiç birinde, (75) Müslim, Sahih, III.1362-l363 (Kitabu'l-Cihad). (76) Buhari, Sahih, I. 13-14 (Kitabu'l-İman); Müslim, Sahih, 1.53 (Kitabu'l-İman); İbni Mace Sünen, Il. 1295 (Kitabu'l-Fiten). (77) Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, IV. 395, 404, 407. (78) Taberi, Tefsir, Il.ll3; Kurtubi, Ahkamu'l-Kur'an, XII. 69. (79) Kadi Beydavi, Tefsir, 1.488; İbni Kesir, Tefsir, II. 308-309, 355-356. Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti 131 ne vicdaniara bir baskı, ne de zorla insanlara din kabul ettirme gibi bir işaret yoktur. Bunun için gerek cihadı, gerekse onun bir bölümü olan savaşı emreden ayetlerin "Dinde zorlama yoktur" anlamındaki ayetle asla çelişkili bir durumları yoktur. Aynı anlayışla yukarıdaki hadisiere de bir göz attığımızda sözü edilen ayetle bunlar arasında da herhangi bir çelişkinin olmadığı görülmektedir. Mesela: "Cennet kılıçların gölgesi altındadır" hadisini ele alalım. Bu hadisin baş tarafında şöyle denilmektedir: "Ebu İbrahim Abdullah b. Ebi Evfa'dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber birgün düşmanla karşılaştığında güneş tepe noktasını geçineeye kadar bekledi, sonra ashabına şöyle hitap etti: "Ey insanlar, düşmanla karşiiaşmayı temenni etmeyiniz, Allah'tan afiyet dileyiniz. Şayet düşmanla karşılaşırsanız, sa brediniz ve biliniz ki, Cennet kılıç­ Iann gölgesindedir. "(80) Anlaşılıyor ki bu hadis düşmanla karşılaşıldığı bir zamanda varit olmuş­ tur. Önce düşmanla karşılaşmanın temenni edilmemesi istenmektedir. Zira savaş tabiatı itibariyle hoş bir şey değildir. Fakat düşmanla karşılaştıktan sonra artık ona galip gelmek için sabır ve cesaretle savaşmaktan başka bir yol yoktur. Hz. Peygamber de müslümanları bunateşvik etmektedir. Şayet bu uğur­ da ölen olursa, ona da Cennet müjdesi vermekte~ir. Şimdi belirtilen bu ortamda ve bilinen bu gaye ile söylenmiş bir hadisin "Dinde zorlama yoktur" ayetiyle çelişkili bir yönünün olduğu söylenebilir mi? İkinci hadiste de: "İnsanlar, lailahe illallah, deyinceye kadar onlarla savaş yapmakla emredildim." denilmektedir. Hz. Peygambere karşı savaş açmış ve onu öldürrneğe and içmiş olan Arap müşriklerine karşı söylenmiş olan bu sözün de hiç bir şekilde zorla insanları dine sokmak için varit olduğu iddia edilemez. Zira arap müşrikleri, gerek Hz. peygamberin, gerekse İslam dininin en büyük düşmanı idiler. İslamiyetİn başlangıcından itibaren müslümanlara karşı savaş açmış ve her fırsatta onları yok etmeğe çalışıyorlardı. İslamiyet için büyük bir fitne ve engel teşkil eden bu insanların saldırılarına karşı koymak artık bir.zaruret haline gelmişti. Hz. Peygamber de bu tür hadisleriyle müslümanları onlara karşı cesaretlendirrneğe çalışıyordu. İşte böyle bir ortamda Hz. Peygamberi ve İslam dinini ortadan kaldırmayı hedefleyen Arap müşriklerine karşı söylenmiş olan bu hadisin de, sözkonusu ayetle çelişkili bir durumu yoktur. Üçüncü hadis ise, "Ben rahmet ve savaş peyamberiyim" anlamındadır. Burada Hz. Peygamberin insanları kurtarmak ve zulmü yok etmek için geldiği ifade edilmektedir. Zulüm ve haksızlıkla mücadele her zaman sözle mümkün olmayıp, bazan savaşı gerektirebilir. İşte şirki, zulmü, haksızlığı ortadan kaldırmak, mazlum ve mağdur insanların hakkını korumak için yapılan bir savaş (80) Buhar!, Sahih, III.l58; Müslim, Sahih, III. 1362-1363 (Kitabu'l-Cihad): Ebu Davud, Sünen, III. 158. Kur'an'a Göre inanç HÔrriyeti 132 da rahmet demektir. Bu konuda şu ayet-i kerimeler gerçeği ne güzel yansıt­ maktadırlar: "Size ne oluyor da: Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, kabize bir koruyucu ve bir yardımcı gönder, diyen zavallı erkekler, kadın­ lar, çocuklar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?"(SI) İnananlar Allalı yolunda savaşırlar, inkar edenler de şeytan yolunda savaşırlar. O halde şeytanın doslanyle savaşın. Çünkü şeytanın bilesi zayıftlr.••(82) Görülüyor ki zulme uğramış kimselerin korunması, hakkın ve adaletin hakim olması için yapılan bir savaş rahmet niteliğindedir. Nitekim, alemiere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberin; "Ben savaş peygamberiyim" demesinin asıl hikmeti budur. Bu anlamda söylenmiş olan bir hadisin de "Dinde zorlama yoktur" ayetiyle bir çelişki teşkil etmesi düşünelemez. tından Buna göre savaşı gerekli gören sebepler ortaya çıktıktan sonra ve savaş esnazil olan ayetlerle, bu yönde varid olan hadisleri değerlendirirken, zaman ve olay faktörlerini de göz- önünde bulundurmak lazımdır. Cihatla ilgili ayet ve hadisler, kendisiyak ve sibab, Kur'an ve Sünnet bütünü içinde incelendiğinde, İslamiyetİn sulhu, barışı, andlaşmalara bağlı kalmayı ön gördüğü, sulh ve barış yoluyla halledilebilecek bir meselede savaşı tasvip etmediği görülmektedir. Müslümanların başkalariyle olan münasebetlerinde temel ilke barıştır. Buna şu ayet-i kerimeler işaret etmektedirler: "Eğer onlar banşa yanaşırlarsa, sen de yanaş."(S3) "Size müslüman olduğunu bildirene, sen mürnin değilsin, demeyin."(8 4) "Eğer sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış teklif ederlerse, Allah onlara dokunmamza izin vermez."(S5) Burada barışın savaşa tercih edildiği açıkca görülmektedir. Zira barışla kazanılan gönüllerin savaşla kazanılmasına imkan yoktur. İslam, terörü, fitneyi ve zulmü yok etmek için savaşı son çare olarak görmektedir. Kur'an da savaş­ la ilgili ayetler, yukarıda da belirttiğimiz gibi, müslüman olmayanları zorla İs­ lam dinine sokmak için değil, İslam davetine mani olan engelleri ve fitneyi ortadan kaldırmak, dolayısiyle Allah'ın dininin üstün olmasını sağlamak içindir. <86) Eğer savaş, insanları İslam dinine girrneğe zorlamak için bir vasıta olsaydı, yaşlılar, kadınlar, ruh b anlar ve çiftçiler gibi savaşma gücüne sahip olmayan insanlara karşı savaş yasaklanmazdı. Yani onlar da İslam dinine girrneğe zorlanırlardı. Böyle olmadığına göre, savaş hiçbir zaman insanları zorla dine soknasında (81) En-Nisa: 75. (82) Aynı sure: 76. (83) El-Enfal: 61. (84) En-Nisa: 94. (85) En-Nisa: 90. (86) Bkz. Prof. Dr. Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, 1.456. Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti 133 mak için bir vas ıta değildir. (87) Öte yandan din aleyhinde fitne çıkarıp dinin gelişmesine engel olmak, adam öldürmekten daha büyük bir suç olarak nitelendirilmiştir. (8 8) Bunun için fitnenin ortadan kalkması, inanç özgürlüğünün sağlanması ve dinin yücelmesi için yapılan operasyonlar, hiçbir şekilde başka din mensuplarını zorla İslam dinine sokmak için düzenlenmiş birer hareket olarak gösterilemez. Fakat Kur'an'ın barışı savaşa tercih etmesi, silahlardan soyulma ve savaş tekniğinden uzak durma anlamında da değerlenldirilemez. Çünkü savaşı haklı kılan sebepler ortaya çıktıktan sonra savaşmanın bir farz olduğu açıkca ifade edilmektedir. (89) Kur' an, düşmaniara karşı güçlü olmayı, her zaman uyanık ve hazırlıklı bulunmayı emretmektedir: "Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş için atlar hazırlayın ki, onunla hem Allah'm düşmanını, hem sizin düşmanınızı, bir de Allah'ın bilip sizin bilmediğiniz diğer düşmanları korkutursunuz."(90) "(Düşmanlara) karşı tedbirli olun"(91) "Allah yolunda gereği gibi, cihad edin."(92) Bu ayetlerle istenilen güçlülüğün, bir savaş çağrısı olmadığı, aksine saldırı niyetinde olanlara karşı, caydırıcı bir faktör olduğu ifade edilmektedir. Kaldı­ ki "Yüce Allah Kur'an'la defetmediği bazı kötülükleri silahla defeder" gerçeğini de unutmamak lazımdır. Akll ve ilmi deliller ancak düşünen, anlayan ve idrak eden insaf sahibi kimseler için sözkonusudur. ilim ve irşattan anlamayan bozguncu, yıkıcı kimselerin, kötülüklerine engel olmak, hakkın ve adaletin hakim olmasına çalışmak da büyük bir görevdir. Buna göre İslamiyeti silah zoru ile gelişmiş ve yayılmış bir din olarak göstermek doğru olmadığı gibi, silahlardan soyulmuş olarak göstermek de doğru değildi. İslamiyet sulh ve barışı esas kabul etmekle birlikte, mecbur kaldığında da savaşı lüzumlu görmektedir. Ancak savaşı, başka din mensuplarının dinlerini zorla değiştirmek için meşru bir araç saymamıştır. Kısacası Kur' an, "Dinde zorl~ma yoktur" prensibiyle vergi verip İslam hakimiyetini tanıyan bütün gayri mÜslimlere inanç özgürlüğü tanımaktadır. Hangi din mensubu olursa olsun, cizye;ödemek kaydiyle kendi dinlerini yaşama serbestliğine sahiptir. Fakat bu serbestlik onlara hiçbir şekilde İslam dininin koymuş olduğu kuralları çiğneme hakkı tanımaz. Mesela, zina yapmalarına ve benzeri ahlak dışı davranışlarda bulunmalarına müsaade edilmez. (93) (87) (88) (89) (90) (91) (92) (93) Taberi, Tefsir, II.! !O; E1-Bakara: 191,217. İbni Kesir, Tefsir, 1.226; Çağdaş Tefsir, 1.334. "Savaş hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı." (ei-Bakara: 216) EI-Enfal: 60. En-Nisa: 102. El-Hacc: 78. Buhari, Sahih, VIII. 30 (Hz. Peygamber zamanında İslam hakimiyetinde bulunan ve zina yapan yahudi bir kadınla bir erkek cezalandırılmışlardır.); Müslim, Sahih, III.1326 (Kitabu'lHudut); Ebu Davud, Sünen, IV.594 (Kitabu'l-Hudut). 134 Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti Bu arada insanlardan cizye alınmasını gerektiren sebep ise, onların Allah'ın dini olan İslam'la yüz yüze gelmelerini sağlamak, dolayısiyle İslamiyetİn yüce niteliklerini yakından tanıma fırsatı bularak, onun kabulüne imkan hazırla­ maktır. Öte yandan hür iradesiyle İslamiyeti kabul eden bir kimsenin, dinin gereklerini yerine getirip getirmeme konusundaki özgürlüğüne gelince: Hemen belirtelim ki, her hukuk sisteminin kendine göre belli kaideleri ve belli bir işleyiş tarzı vardır. Hiçbir hukuk sistemi koymuş olduğu kanun ve kurallarının, ihlal edilmesine müsaade etmez. İslam hukuk sistemi de getirmiş olduğu esasların ve koyınuş olduğu prensipierin çiğnenmesine müsaade etmemektedir. Dinin emir ve yasakları bir müslüman tarafından ihlal edilirse, fertler bilgileri nisbetinde onu uyarınakla sorumlu oldukları gibi, (94) yetkili merciler de o şahsı dinin koymuş olduğu kurallara uymaya zorlayabilir. Hatta ihlal edilen emir ve yasakların durumlarına göre çeşitli müeyyideler konulmuştur. Bu konuda birçok ayet mevcut olduğu gibi, bütün hadis mecmualarında ve fıkıh kitaplarında "Kitab'lH udfıd" adlı müstakil bölümler açılmıştır. (95 ) Bütün bunların hedefi getirilen sistemi korumak ve yaşamasını sağlamaktır. Bunun için her hukuk sistemi kendisine uyan vatandaşları kanuniarına uymaya mecbur ettiği gibi, İslam hukuk sistemi de kendi tabiiyetinde yaşayanları, prensiplerine uymaya mecbur etmektedir. (96 ) Bu konuda Hz. Ebu Bekr (r.a.)'ın zekat vermek istemeyeniere karşı savaş açması, bunun en açık delilidir. Hz. Peygamberin vefatından sonra Esed, Gatafan ve Tayy kabileleri Hz. Ebu Bekr'e elçiler göndererek, İslam'dan dönmediklerini, namaz kılıp oruç tuttuklarını, fakat daha önce verdikleri zekatı artık bundan böyle vermeyeceklerini bildirmişlerdir. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr, zekat vermekten kaçınan bu kabilelere kaşrı savaş açmak isteyince, Hz. Ömer'le aralarına şu münakaşa geçmiştir: Hz. Ömer, Allah'ın Rasulı1: "İnsanlar lailahe iliallah deyinceye kadar, onlarla savaşmakla emredildim. Kim Hiilahe illailah derse islamın hakkı (İslam'a karşı işlenen suçların cezası) hariç, canını malını benden korumuş olur. Ancak gizli halleri Allah'a aittir" diye buyurmuşken, sen nasıl olur da onlarla savaşırsın? demiştir. Buna karşılık Hz. Ebu Bekr: "Kim namazla zekat arasında bir ayırım yaparsa, valiahi onunla savaşınm" diye cevap vermiştir."C97 ) Sonunda zekat vermeyen bu kabHelere karşı savaş açmış ve onlardan zekatlarını almıştır. Bütün fıkıhçılar, islamı kabul ettiği halde, İslam'ın emirlerini çiğne­ yen kimseler hakkında ceza tatbik edileceği hususunda ittifak etmişlerdir. An(94) Müslim, Sahih, 1.69 (kitabu'l-İman); Ebu Davud, Sünen, IV. 508-514 (Kitabu'l-Melahim); Gazali, İhya'u Ulumi'd-Din, II.270. (95) Bkz. Buhari, Sahih, VIII. 20-30; Müslim, Sahih, III. 1312-1335; Ebu Davud, Sünen, IV. 594-614 (Kitabu'l-Hudud). (96) Bkz. Hak Dini Kur'an Dili, II.863; Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, 1.510; Prof. Dr. Süleyman Ateş, Çağdaş Tefsir, I. 456. (97) Nesıil, Sünen, VI. 5-6 (Kitabu'l-Cihad); el-Ayni, Umdetü'l-Kari, 1.213. Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti 135 cak tatbik edilecek cezanın çeşidi üzerinde değişik görüşler ortaya konulmuş­ tur .(98) Ayrıca kendi istek ve iradesiyle İslam'a girdikten sonra, ondan dönenlere mürted denilmektedir. Mürted eğer tevbe etmezse, alıdini bozduğundan dolayı cezalandırılır. <99 ) Buradaki cezalandırma olayı, bir zorlama değil, yapılan andiaşmayı bozmanın cezasıdır. Allah'a ve Rasulüne söz verip bundan dönmek büyük bir suçtur. Yoksa Kur'an'ın arnacı insanları sıkıntıya sokmak ve onları cezalandırmak değildir. (!OO) Onun asıl amacı insanları hem dünyada hem de ahirette mutlu etmektir. Bu bakımdan Kur'an, insanlık için Allah'ın büylük bir lütfu ve sonsuz bir rahmetidir. Bunun isanlar tarafından bilinmesi, yaşanması ve yaşatılması gerekmektedir. Bu ilahi mesajı insanlara anlatacak, onu yaymaya ve yaşatmaya çalışacak olan da müslümanlardır. Yüce Allah bu görevi, Hz. Peygamberin şahsında bütün müslümanlara tevdi etmiştir. Nitekim bu konudaki ayetlerden bazılarında şöyle buyurulmaktadır: "Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır. "< 101 ) "De ki, benim yoluro budur: ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız. "< 102) "AIIah'a çağıran, iyi iş yapan ve ben müslümanlardanım, diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?"(103) Bu umumi ifadelerin yanında başka bir ayette de şu hususa yer verilmektedir: "Sizden bir topluluk olsun ki (onlar insanları) hayra çağırsınlar; iyiliği emretsin ve kötülükten vaz geçirmeğe çalışsınlar. İşte kurtuluşa erenler ancak onlardır. "( 104> Ayetin işaret ettiği anlama göre, insanları hayra çağırmak, müslümanlar için dini bir görevdir.< 105 ) Kur'an'ın getirmiş olduğu gerçekler ancak onları yaşamak ve yaşatmaya çalışınakla süreklilik kazanırlar. Bunları yaşatma konusundadamuhatap bütün müslümanlardır. Müslümanlar, kendi aralarında insanları İslam'a çağıracak bir topluluğu yetiştirmekle sorumludurlar. Çünkü sözkonusu ayetle iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmenin müslümanlar üzerine farz olduğu belirtilmiştir: (Veltekün) kelimesi bir emirdir. Emrin açık anlamı ise farzdır. Ancak bu farz, farzı ayın olmayıp farzı kifayedir.< 106) Yani bazı insanlar bu vazifeyi yerine getiriderse diğer insanlardan bu sorumluluk düşmüş olur. Ayet-i kerime(99) Bkz. Buhar!, Sahih, VIII. 18-19; Müslim, Sahih, III.l296 (Kitabu'l-Muharibin); Ebu Davud, sünen, IV .520-528 (Kitabu'l-Hudud). (100) "Biz Kur'an'ı sana sıkıntı çekmen için değil, ancak Allah'tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik." Ta ha: 2). (101) En-Nahl: 125. (102) Yusuf: 108. (103) Fussılet: 33. (104) Al-i İmran: 104. (105) Kurtubl, Ahkamu'l-Kur'an, IV. 165; Seyyid Kutup, fi Zılali'l-Kur'an, IV.12. (106) Bkz. Fahruddin er-Razi, Mefatihu'l-Gayb, III.20; Ebu's-Suüd, İrşadu Akli's-Selim Mezaya'l-Kur'ani'l-Azlm, I .67. İla 136 Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti de "Hepiniz bu vazifeyi yapın" denilmemiş, "Sizden bir kısmımz bunu yapsın" denilmiştir.(I07) Eğer bir muhitte bu vazifeyi yapacak kimse bulunmazsa, oradaki bütün müslümanlar bundan sorumlu olurlar. (108) Aynı konuda diğer bir ayette de şöyle denilmektedir: "Bütün insaniann toptan sefere çıkmalan doğru değildir. Her topluluktan bir grubun dini iyice öğrenmek ve yakınlan geri döndüklerinde onları uyarmak üzere savaştan geri kalmalan gerekmez mi?"< 109) Buradan da anlaşılıyor ki, dinin insanlara öğretilmesi, müslümanların önde gelen görevlerindendiL Bunun için müslümanların hep birlikte savaşa çık­ malarının doğru olmadığı, bir grubundinin esaslarını öğrenip diğerleri savaş­ tan dönünce onlara da öğretmeleri emredilmektedir. Demek oluyor ki, toplumu irşad etmek maksadiyle dini ilimleri tahsil etmek farz-ı kifaye olarak bütün müslümanları ilgilendirmetedir. (ll O) Zulüm ve haksızlığın giderilmemsi, hakkın ve adaletin hakim olması için müslümanlara büyük görev düşmektedir. Zaten müslümanların hayırlı bir ümmet olarak nitelendirilmelerindeki hikmet de budur. (lll) Eğer müslümanlar bu konuda kendilerine düşen görevi yerine getirmezlerse, o zaman geçmiş milletlerde olduğu gibi, onlar için de acı bir sonucun kaçı­ nılmaz olduğu pek çok ayet ve hadisle belirtilmiştir. 0 12> (107) Bu ayette geçen (minküm) kelimesinin anlamı üzerinde şu iki görüşe yer verilmektedir: (a) (Min) beyan içindir. İyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeğe çalışmak bütün müslümanlar üzerine vaciptir. Ancak bir topluluk bu vazifeyi yerine getirirse, o zaman diğerlerin­ den sorumluluk düşmüş olur. (b) (Min) azlık içindir. Zira bir toplumun hepsi iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirme görevini yapamaz. Mesela, kadınlar, hastalar veya bilgisizler bu işi yapamazlar. O halde bu tebliğ görevi yalnız alimiere aittir. Alimler ise, toplumun bir kısmını teşkil etmektedirler. Ayrıca ayette geçen (ümmet) kavramı ise, öne geçen ve kendisine uyulan örnek bir topluluk demektir. İnsanları hayra çağıracak, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeğe çalışa­ cak bir topluluğu meydana getirmek ise, müslümanların imandan sonra ilk dini görevlerinden biridir. Bu görev yapılmadığı takdirde, müslümanlar sorumluluktan kurtulamazlar. (Fahruddin er-Razi, Mefatihu'l-Gayb, IIJ.l9-20; Ebus-Suiid, Tefsir, 1.67-68; Hak Dini Kur'an Dili, 11.1154-1155. (108) El-Gazali, İhyau Ulumi'd-Din, Il. 269. (1 09) Et-Tevbe: 122. (110) Ancak bu görev bütün müslümanları ilgilendirmekle birlikte, her ferdin bunu doğrudan doğ­ ruya yapabilecek bir durumda olması da düşünülemez. Çünkü bu görev bilgi, tecrübe, sabır, olgunuk, güzel ahlak ve güzel hitabet gibi, çeşitli özellikler ister. bunlar da ancak müslümanlar arasında seçkin bir toplulukta, yani alimerde bulunabilir. Yoksa bilgisiz kimseler insanları hayra çağırmanın ne demek olduğunu bilmediklerinden, çoğu kere insanları iyiliklerden uzaklaştırıp, kötü yollara sevkedebilirler. Bunlar nerede, ne zaman ve nasıl davrana~aklarını pek bilemezler. Yumuşak ve güzellikle yaktaşacakları yerde, sert ve kırıcı davranarak, yapmak istedikleri bir işi daha çok yıkmış olabilirler. Bunun için lslam'a davet eden kimsenin ilim ve güzel alılak sahibi olması şarttır. (Fahruddin er-Raii, Mefatihu'l-Gayb, III.20; Ebu's Suud, Tefsir, 1.67. (ll 1) Al-i İmran: 110 (112) Bkz. El-Maide: 78-79: ei-A'raf; 165; el-Enfal: 25; et-Tirmizi, Sünen, TV. 468 (Kitabu'l-Fiten); Gazali, İhya, II.270. Kur'an'a Göre inanç Hürriyeti 137 İşte bu görev uyarınca müslümanların başkalarını İslam dinine davet etmelerinin veya dininemirve yasaklarını ihlal edenleri uyarmaya çalışmaları­ nında "Dinde zorlama yoktur" ayetinin ifade etmiş olduğu inanç özgürlüğü ile çelişkili bir tarafı yoktur. SONUÇ Kur' an, insanların Yüce Allah'ın emirlerine boyun eğmek zorunda oldukbuna uyanların hesapsız karşılık göreceklerini, aksi halde ise, cezalandmlacaklarını belirtmiştir. Bu konuda yeter ölçüde uyarıcı ve ikna edici delilleri de açıklamakla birlikte, insanları akıl ve iradelerinde serbest bırakmıştır. Bunun için inanç hususunda hiç kimsenin kimseye baskı yapması sözkonusu olamaz. Zira "Dinde zorlama yoktur" ayetiyle bu temel ilke belirlenmiştir. İnsanları İslam dinine davet etmek, veya inanıp da dinin gereklerini ihlal edenleri bunlara uymaya mecbur etmek, insanları zorla dine sokmak anlamı­ na gelmediği gibi, zorla ibadet ettirme anlamına da gelmez. Çünkü ne zorla yapılan bir iman, imandır; ne de baskı ile yapılan bir ibadet, ibadettir. Bunlar ancak hür irade ve gönül arzusu ile yapılırlarsa, Allah katında bir değer taşı­ mış olurlar. Cihadla ilgili ayet ve hadislerin hedefi ise, baskı ve tehditle insanların vicdaniarına hakim olmak değil, müslümanların can, mal ve dinlerine kaşı yapı­ lan saldırıları önlemek, İslam davetinin önüne çıkan engelleri kaldırmak ve yeryüzünde Allah'ın dinini üstün kılmaktır. Buna göre Kur' an, vergi verip İslam hakimiyetini tanıyan bütün gayri müslimlere inanç özgürlüğü tanımıştır. Hangi din mensubu olursa olsun, cizye ödemek kaydiyle kendi dinini yaşama hürriyetine sahiptir. Fakat bu hürriyet hiçbir şekilde İslam dininin koymuş olduğu kuralları çiğneme anlamına gelmez. Çünkü dinin sürekliliği ancak onu korumak ve yaşamakla mümkündür. İşte Kur'an, savaşı değil barışı, insanların öldürülmesini değil hidayetini esas kabul etmekle, insan şahsiyetine, insan hak ve hürriyetlerine en kamil anlamda değer verdiğini ortaya koymuş bulunmaktadır. İnanç hürriyeti ise, insan hak ve hürriyetlerinin başında gelmektedir. larını,