EPIROJENEZ (KITA OLUŞUMU) Kara ve denizlerde düşey doğrultudaki alçalma yükselme hareketlerine epirojenez denir. Başka bir ifade ile, yer kabuğunun geniş alanlı yaylanma hareketleridir. Farklı yoğunluktaki yer kabuğu parçaları manto üzerinde dengeli bir biçimde dururlar. Bu olaya izostazi, dengeye ise izostatik denge denir. Herhangi bir yerde epirojenez olayının olabilmesi için, izostatik dengenin bozulması gereklidir. İzostatik dengeyi bozan olaylar şunlardır: İklim değişiklikleri Yeni bir dağ oluşumu Engebeli yüksek yerlerin fazla aşınması Deniz çukurluklarında tortulanmanın fazla olması Not: Denge aslında bozulmaz,Epirojenezle sürekli korunur. REGRASYON : (DENIZ GERILEMESI) İzostatik dengeyi bozan yukarıdaki olaylar sonucu karalar hafiflemekte ve yükselmektedir. Karalar yükselince deniz seviyesi gerilemekte, deniz altındaki alanlar kara haline gelmektedir. Bu şekilde, deniz seviyesinin alçalması olayına regresyon denir. Epirojenez de tabakaların durumu bozulmaz. Uzak sahalarda yükselmeler, alçalmalar olur. Epirojenez yerkabuğunun yaylanması olarak ta adlandırılır. Epirojenik hareketler yerkabuğunun izostatik dengesinin bozulması ile meydana gelir. TRANSGRESYON : (DENIZ ILERLEMESI) Karalardaki, lâvlar, birikmeler, buzullaşma, vb. olaylar sonucunda da karaların yükü artmakta ve ağırlaşarak ya da iç kuvvetlerin etkisiyle çökmektedir. Bu alçalma sonucunda denizler karalara doğru ilerlemekte ve kara parçaları sular altında kalmaktadır. Bu şekilde, deniz seviyesinin yükselmesi olayına datransgresyon adı verilir. Epirojenik hareketlere örnek olarak, İskandinav Yarımadası ve Kanada verilebilir. Buzul çağında buralarda 1 – 2 km kalınlığında bir buz tabakası vardı. Sonradan buzullar eriyince, karaların üzerindeki yük azaldı ve mağmaya doğru gömülen bu kara parçaları tekrar yükselmeye başladı. Bu yükselme, günümüzde de yavaş yavaşdevam etmektedir.EPIROJENIK HAREKETLERE ÖRNEKLER 1. İskandinav yarımadasındaki kalın buzulların erimesiyle hafifleyen yarımada, her yıl, 5cm.yükselir. 2. Hollanda çevresi alçalır. 3. Tokyo deprem olmadığı zaman yılda 2 cm çöker. 4. Venedik yılda 4 mm. alçalır. 5. Gröndland ve Antarktika kalın buzullardan dolayı mantoya gömülmüştür.TÜRKIYE’DE EPIROJENEZ: Anadolu bu hareketlerle, özellikle Ege ve İç Anadolu 10–15 milyon yıldan beri yükselirken Karadeniz ve Akdeniz havzası Karadeniz ve Akdeniz deniz tabanları çökmekte yani bu denizler gittikçe derinleşmektedir. Türkiye’de yüksek ova ve platoların yaygın olmasının nedeni: 3.zaman sonları, 4.zaman başlarında Anadolu yarımadasının bütünüyle yükselmesidir. TÜRKIYE’DE EPIROJENEZ SONUCUNDA; Anadolu yarım adası yükselirken; çevresindeki Akdeniz, Ege, Karadeniz çanakları ile Ergene havzası alçalmıştır. İç Anadolu Bölgesi plato görünümünü almıştır.Yükselen İç Anadolu platoları kademe kademe akrsularla yarılmış,akarsu kıyılarında da taraçalar oluşmasına neden olmuştur. Bu arada,Kuzey Anadolu ve Toros Dağları yükselirken iç bölgelerden gelen akarsularca yarılmış,yarıntılar bugünkü boğaz vadilerimizi ortaya çıkarmıştır. Toroslar'da ve Karadeniz Dağları'nda yüksek düzlüklerin (Aşınım Platoları) görülmesi bu dağlarımızın epirojenezle aşındıkça yükseldiklerine kanıttır. YERİN OLUŞUMU Yer’in oluşumu sorunu,yüzyıllar boyunca insanı düşündüren ve düşündürmeye devam etmekte olan,önemli bir bilimsel sorundur.Gerçi Yer’in oluşumu konusunda,bugün geçmişe oranla ,daha çok şey bilmekteyiz.Ancak yine de,problemle ilgili görüşler,hipotez düzeyindedir. Bunların delilleri güçlü olmakla birlikte,kesin birtakım sonuçlara ulaşıldığı ileri sürülemez.Yer’in yaşının 4,5 ile 5 milyar yıl dolayında olduğu sanılmaktadır.Bunun 10 milyar yılı bulduğunu ileri süren kaynaklara da rastlanır. Yer’in nasıl oluştuğu sorusunu cevaplamayı amaçlayan teoriler ve bunların eksikliklerini daha iyi anlayabilmek için Güneş Sistemi’nin nasıl oluştuğu sorusuna kısaca değinmek gerekir.Güneş sistemi bu sistemden çok daha büyük bir sistemdir.Fakat güneş sistemini de içine alan daha büyük bir dev sistem vardır.Bu sistemde pek çok sisteme ayıılmıştır.Bu sistemlerin herbirine Galaksi denir.Yer’in de içinde yer aldığı insalığın Galaksi’sine (Yun.süt demektir.),Türkçe bir terim ola Samanyolu denir.Batı kaynaklarda Samanyolu,Sütlü yol diye geçer.(Yani bu anlama gelir.) Samanyolu’nda bazı kaynaklara göre 100 milyar,bazı kaynaklara görede 200 milyar gök cismi vardır.Kuşkusuz bunlardan biri de şimdiki bilgilerimize göre insan barındıran tek gök cismi olan Dünya’mızdır.Yer Samanyolu’nun merkezi kabul edilen Güneş’ten149,6 milyon km. uzaktır. Çapı hemen hemen 300 milyon km yi bulan yörünge adı verilen bir düzlem üzerinde dolanır.Bu düzleme,eliptik düzlem (tutunma düzlemi) denir.Bunun üzerindeki dolanımını,bir yılda 365 gün 6 saatte tamamlar. er’in oluşumu ile Samanyolu’nun oluşumu,aynı esaslara ve büyük bir ihitimalle de aynı zaman dilimine rastlanmaktadır.Bu konudaki ilk teori ünlü Franız gök bilimci Laplace (Laplaş;1749-1827) tarafından 1796 yılında ileri sürülmüştür.Teori’i ilme,Nebula kramı diye geçmiştir. Laplace’ın varsayımına göre,Güneş ve gezegenler ile Samanyolun’dakidiğer gök cisimleri, oluşum tarihinin (4.7 ile 5 milyar yıl) ilk evresinde,kütle çekimi etkisi altında sıkışarak dönmeye başlayan,bir toz kümesinin birleşmesi sonunucu oluşmıştur.İleri sürülen bu teoriye Birleşme hipotezi adı verilir.Teorinin kabülüne göre,nebula sıkıştıkça,halkalar teşkil etmeye başlamıştır.Oluşan halkaların giderek yoğuşması sonucu,gezegenler oluşmaya başlamıştır.Dolayısıyla iç gezegenler(Yer ile Güneş arasındakiler) önce ,dış gezegenler ise ,daha sonra oluşmuştur. Kısaca söylersek,Laplace’ın görüşüne göre Samanyolu ,milyarlarca yıl önce ,bir gaz ve toz kümesi idi.Ekseni çevresinde bir bulutsu,kütle çekimi etkisi altında çevresine gaz ve toz saçabilir. Esas kütleden uzaklaşan ve yine etkisi altında kalarak dönmeye,yani dolanıma devam eden kümeler zamanla yoğuşabilir.Gezegenler,bu esasa göre oluşmuştur. Bulutsu, ya da birleşme teorisi;uzun yıllar geçerliliğini korumuştur.Bundan sonra,gel-git kuramları diye ilme geçen,Laplace teorisini redetmeyen,fakat matamatiksel yanlışlıkların bulunduğunu doğrulayan bir dizi teori ortaya atılmıştır. Gel-git teorilerinin en güveniliri,ünlü İngiliz fizikçi ve gök bilimcisi James Jeans tarafından 1901’de ilri sürülenidir.Gerçi,matamatiksel olarak ispatı yapılmamıştır.Ancak yine de akla en yakındır.O’na göre gezegenler ve Yer Güneş’in çekim bölgesine girerek geçen bir gök cisminin,yan, yıldızın,çekim gücü etkisi ile,Güneş ‘ten kopardoğı puro şekilli maddelerden oluşmuştur. Gezegenler ve Güneş sistemi Galaksisi’ndeki diğer gök cisimlerinin Güneş’ten koptuğu yani koparıldığı görüşü aslında söz konusu gel-git varsayımlarına dayanır.Ancak hem bu görüş de kanıtlanmış değildir,hem de,buna karşı savunulan,bir patlama-dağılma teorisi vardır. Güneş’in manyetik çekim gücü,diğer Gökada cisimlerine göre,çok yüksektir.İlk evrede oluşmuş dev bir Güneş’in nükleer enerji üretme evresinden sonra patlaması sonucu,farklı büyüklüklerdeki kütleler onun çekim alanına dağılıp,belli yörüngeler üzerinde dönmeye başlayabilirler. Bütün modern teoriler,bütün gezegenlerin,gaz ve ince toz bulutundan oluştuğunu Güneş’in,ilk evrede bu tür bir madde topluluğu olduğunu kabul ederler. Ancak şunu iyi biliyoruz ki,evrenin sırrı,henüz çok bilinmeyenli bir denklem olma özelliğni korumaktadır.Güneş ve gezegenlerin aslı kızgın gaz ve toz kümesi de olsa,bilim ve teknik esasta var olup da bilinmeyenleri keşfetme çabasındadır.Örneğin nebulaların maddeleri nasıl oluşmuştur;ya da uzay nerede başlar nerede biter;daha sonrs ne başlar ve o da nerede biter gibi sonsuz denilen soruların cevabı henüz verilmemiştir.Ama bu güçlükler,müspet ilmi reddetmeyi gerektirmez.Çünkü ilim,sabırla düşünme-araştırma ve maraktan doğar;gelişir ve olgunlaşır.Peşin yargılar ve mistik düşüncelerin,objektif ilim kuralları arasında yer yoktur. Güneş sistemi elemanlarından biri olan Dünya,sahip olduğu başlıca üç doğal küreden oluşur.Bunlar ;katı yer kabuğu veya taşküre ,yaklaşık %71’lik payı sularla kaplı bulunan suküre,800-900 km hatta dah çok seyrelmiş şekilde,8000 km yüksekliğe kadar devam eden,havaküredir.Bu doğal kürelerin hayat veren şartlar sunması,bitkiler-hayvanlar ve insanların,türemesi ve yaşamasını sağlamıştır.Coğrafi yeryüzü terimi ile tanımladığımız bu üç doğal kürenin kesişmesi,madde ve enerji değişimi sürecinin oluşmasına ve bu doğal süreç de,hayat imkanlarının doğmasına yol açmıştır. Yer ,dıştan içe-yüzeyden merkezine doğru,başlıca üç farklı bölümden oluşur. 1-)Kabuk Bölgesi 2-)Manto Bölgesi a)Üst Manto b)Alt Manto 3-)Çekirdek Bölgesi a)Dış Çekirdek b)İç Çekirdek Bunlardan Kabuk bölgesi,yaklaşık 30 ile 40 km lik ortalama bir kalınlık gösterir.Bu değerler,yüksek sıra dağların derinliklerinde,70-75 km ye dek ulaşır. Okyanus kabuklarında ise,yaklaşık 5 ile 10 km ye iner.Yapısının,daha çok granit ve bazaltik olduğu kabul edilmektedir. Sismik hareketlerin odak noktaları,genel olarak bu bölge içindedir.Metalik madenler daha çok masif bir yapı gösteren granitik ve bazaltik bölgelerede doğal gaz ile hampetrol ve kömürler ise,bu kabuk içindeki tortul bölgelerinde rezerve olmuştur. Kabuk bölümün altında,deriniği 2900 km dolayında kabul edilen Manto yer alır.Yaklaşık 800-900 km lik dış bölüme dış manto,2000 kmye varan derinliğe kadarki bölüme ise,alt manto denilir.Radyometrik dalgalara uyarı vermesi nedeni ile bu bölümün de,katı yapıda olduğu kesindir. Teorik olarak,mantodan sonra,Yer’in çekirdeği diye adlandırılan bölüm gelir.Artık bu bölge,akışkan-sıvımsı bir maddeden oluşur.Çünkü,elektrmanyetik dalgalara uyarı vermez.Bu bölge de,dış manto(kalınlığı 5000 km ye uzanır.)ve iç manto diye ikiye ayrılır.Böylece,üzerinde dolaştığımız katı bölgeden Dünya’nın merkezine dek,ortalama 6370 km lik bir derinlik bulunduğu kabul edilmektedir. Yer’in iç yapı bölgelerini oluşturan maddelerin,oran yüksekliğine göre de adlandırılmıştır. Nitekim kabuk bölgesinin hakim maddeleri,daha çok silisyum ve alüminyumdur.Bu madde adlarının ilk hecelerini kullanan kimi gök bilimci jeofizikçi ve coğrafyacılar,yerin kabuk bölgesini Sial diye adlandırmışlardır. er’in manto bölgesinin bileşiminde,en yüksek paylar,silisyum ve magnezyum elementlerine aittir.Bu nedenle de,Sima diye adlandırılmıştır. Yanardağ püskürmeleri,bu bölümden kaynaklanır.Dolayısıyla magma diye adlandırılır. Aynı şekilde, çok daha ağır madenlerden oluşan çekirdek bölgesinin hakim maddeleri,nikel ve demir madenleridir.Bundan dolayı,Nife şeklinde adlandırılmıştır. Derinliklere inildikçe,belli basamaklarda sıcaklık değerleri çok belirgin bir şekilde artar.Bu sıcaklığa,jeotermi denir.Jeotermide,her 33 m derinliğe inildikçe,yaklaşık 1 C artış olur.Bu artış çizgilerine,jeotermi basamağı denir. Jeotermi basamağı,genel olarak her 33 m de 1 C değişmekle birlikte,bu değişim,Yer’in bazı iç bölgelerinde 145 m bulur. Bu veriler esas alındığında,örneğin 40 km derinlikte sıcaklık yaklaşık 1200 C ,60 km de 2000 C ve iç çekirdek’te,yaklaşık 200 000 C dolayında bulunmaktadır.Kuşkusuz,derinliklere doğru sıcaklığın artışı kesin olmakla birlikte,hesaplanan bu değerler,teorik sonuçlardır.Çünkü Yer’in iç yapısı konusunda,şimdilik kısmen iyi tanına bilen iç bölge,kabuk bölgesi’dir.Öte yandan Yer içi sıcaklığını ölçmek mümkün değildir.Bu nedenle de,şimdilik kaydıyla bu konuda en iyi bilinen husus,Yer’in derin noktalarında sıcaklık derecelerinin,çok yüksek oluşu gerçeğidir.Zaten,yanardağ püskürmeleri,gayzer,su-buhar ve kaplıca gibi sıcak sularda,bu açıkça doğrulamaktadır. Güneş sistemi ve bu arada Yer’in oluşumu milyarlarca yıllık bir zaman sürecinde gerçekleşmiştir.Bu sürece,kısaca Güneş Sistemi ve Yer’in yaşı denir. Yer yuvarlağının oluşumu ile uğraşan,bu sorunu aydınlatmaya çalışan ilimler,jeoloji yani yerbilimi alanları,jeofizik,jeodezi ve kısmen de coğrafya gibi ilimlerdir.Jeoloji,yer yuvarlağı üzerinde ve doğal olayları inceleyen bir bilimdir.Bu bilimin,özellikle Palecoğrafya ve Paleontoloji bilimleri yerin yapısını incelerler. Bunlardan Paleocoğrafya:yani jeoloji zamanlar ve devrelerinin coğrafya ilmi,Yer tarihi boyunca her bir jeoloji devrinde oluşmuş kıtalar,okyanuslar,dağ sistemleri ve jeosenklinaller gibi coğrafi ünitelerin dağılımlarını inceleyen bir bilim dalıdır.Nitekim Paleocoğrafi araştırmaların sonuçlarına göre Arkeen veya Arkeozik devrelerde günümüze dek,Yer’in Paleocoğrafyası’nda çok büyük değişiklikler olmuştur. Yer’in tarihi geçmişi ve gelişimini aydınlatan bir diğer bilim alanı da Paleontoloji’dir. Bu dalın ana uğraşı konusu,fosil kalıntılarıdır.Yer kabuğunda doğal süreçlerle oluşmuş fiziksel-kimyasal değişikliklere uğradığı halde,katmanlar arasında korunarak günümüze ulaşmış zoolojik vefitolojik her türlü kalıntılara fosil denir.Terim,jeoloji ilmi terimi olduğu kadaraleobiyoloji,Paleobotanik, Jeomorfoloji,paleontoloji ve paleocoğrafya terimidir de.Yine terimle ilgili olarak,fiziksel-kimyasal değişmeler geçirip taşlaşan hayvansal ve bitkisel kalıntıların bu nihayi şekline,fosilleşme denir. Fosiller,çok değişik özelliklerinin laboratuvar metodlarla incelenmesi sonucu,ait oldukları jeolojik zaman ve devirlerinin değişik coğrafi özellikleri hakkında,akıl yürütme metodu ile de olsa,bazı bilimsel sonuçlara varıla bilmektedir. Yeryuvarlağının yapı,bileşim ve gelişimini inceleyen bilim demek olan jeofizik de,Yer’in yapısı ve yaşının belirlenmesine yardımcı olan bir ilimdir. Örneğin,geliştirilen jeofizik metodlar ile,yeraltı yapı özelliklerinin incelenmesi giderek kolaylaşmoştır.Özellikle Sial bölümü hakkında,artık bu sayede geçmişe göre çok şey bilinmektedir.Bununla ilgili bir metod,radyoaktivite teorisi olarak ilme geçmiştir. radyasyon,sıcaklık veya ışın yaymak demektir.Bu fiziksel olaya kısaca ışınımda denir.Radyoaktif ise,nükleer sıcaklık veya ışınım etkinliği demektir.Terim,kısaca radyoaktivite diye de ifade edilir. Radyasyon’dan kaynaklanan yani nükleer ışınım yayma derecesinin ölçmeye yarayan jeofiziksel alete radyometre denir.A.B.D’li jeofizikçi J.Jolly, Rodyoaktiviteli,kayaçların parçalanma ayrışma hareketlerinin,yeryuvarı içinde ısınmaya yol açtığı;bunun deriniklerindeki kayaçlarda daha yüksek ısınmalar ve ergimelerle sonuçlandığını,Magma veya Sima’nın esas oluşma nedenin bu jeofiziksel değişime dayandığını;yeryuvarı kabuğunun yani kabuk bölgesinin de,aslında bu olayların eseri olduğunu ileri sürmüştür. Bu görüşlere,radyoaktivite teorisi denir.Teori kanıtlanmış olmazsada zamanla yapılan bir tür jeofizik ilmi çalışmaları ve radyometrenin kullanılması ile kayaçların yaşlarının belirlenmesi metodlarına,radyometrik metodlar denir.Bu tür metodlarla yapılan zaman belirlenmesi sonuçlarına göre Yer’in yaşı sorunu konusunda daha çok şey bilmekteyiz. Çok teknik bir dizi problem teşkil etmesine rağmen kayaçların yaşının belirlenmesi temelde şu esasa dayanır: En yüksek radyment,uranyum metalidir.Yer kabuğunun bileşiminde bütün kayaçlardai,onlardan oluşmuş topraklarla ve denizlerin sularında bulunur.Ekonomik olarak işletilmeyişini rezerv ve tenörler belirler. Uranyum atomlarını oluşturan partiküller,binlerce-hatta milyonlarca yıllık bir zaman sürecinde çözünürler ve sekiz elementin oluşmasını sağlar: Uranitit,peblend,carnotit,otunit...gibi.Buılardan en sonuncusu,kurşun bileşiğidir.Bu oluşum ve değişim çok,uzun bir zaman sürecinde gerçekleşir.Örneğin,1 g uranyum’un radyoaktivitesini yitirerek 1 g kurşun’a dönüşmesi için geçmesi gereken zaman sürecinin,7.6 milyar yıl olacağı hesaplanmaktadır. Söz konusu ettiğimiz bu oluşum süresinden yararlana uranyum ve kurşun elementleri bulunan kayaçların yaşlarını gerçeğe yakın bir şekilde hesaplaya bilmektedirler.Gerçekten de bu yapıdaki kayaçların incelenmesi bileşimlerindeki uanyum’un,kaç yılda kurşun2a dönüştüğü ve dolayısıyla da, Yaşlarının hesaplanmasını sağlamıştır.Bu yolda yaşları hesaplanmış kayaçların,3.5 ile 5 milyar yıl’ı bulduğu anlaşımıştır. Bu metodla yapılan hesaplamalar,Yer’in kabuk bölgesi’nin ilk şekillenmeye başlamasının en az 4.5—5 milyar yıl eskiye dek uzandığını göstermiştir.Bunun 3.5-4.6 milyar yıl olabileceğini hesaplamış bilim adamlarınada rastlanır YER KABUĞUNUN MALZEMELERİ (KAYAÇLAR) : 1) Püskürük Taşlar : a)İç püskürük taşlar : Yer kabuğu altındaki mantonun yer kabuğunun çatlak ve kırık kısımlarından tıkanarak soğumasıyla oluşan taşlardır. (Granit) b)Dış püskürük taşlar : Yer kabuğu altındaki mantonun yer kabuğunun çatlak ve kırık kısmından yeryüzüne çıkması ve soğuması ile oluşur. (Bazalt ve andezit) 2) Tortul taşlar : Diğer yüzüne dış güçler tarafından getirilen maddelerin tortulanmasıyla (Üst üste birikmesiyle) oluşur. İçerisinde yer yer fosiller bulunur. a) Mekanik tortullar : Dış güçlerin etkisiyle getirilen çakıl, kum, kil gibi malzemelerin yeryüzünün çukur yerlerine birikmesiyle oluşur. (Kum taşı, kıl taşı) b) Kimyasal tortullar : Suda erimiş halde bulunan minerallerin suyun geçtiği yere çökelmesi veya tortulanması ile oluşurlar. (Kireç taşı, alçı taşı) c) Organik tortular : Hayvan, bitki gibi canlı kalıntılarının üst üste birikip katılaşması ile oluşan taşlardır. (Tebeşir) 3) Başkalaşmış taşlar : Tortul ve püskürük taşları yüksek sıcaklık ve basınç altında kalarak değişikliğe uğraması ile oluşur. (Mermer oluşumu) İÇ ve DIŞ KUVVETLER - Enerjisini yerin içinden alan kuvvetlere iç kuvvetler denir. (dağ oluşumu, kıta oluşumu ve volkanizma dır.) - Enerjisini güneşten alan kuvvetlere ise dış kuvvetler denir. (akarsular, rüzgarlar, dalgalar) - İç ve dış kuvvetler birbiriyle sürekli mücadele halindedir. - İç kuvvetler yeryüzünün kabartılarını meydana getirirken; dış kuvvetler ise bunları aşındırarak ortadan kaldırmaya ve seviyesine yakın az engebeli düzlüklere (peneplen) dönüştürürler. - Dış kuvvetlerin yer yüzünün yüksek kesimlerinin aşındırmasıyla elde ettiği malzemeler yer yüzünün çukur yerlerinde (okyanus, deniz) biriktirmesi ile jeoseklinaller oluşur. Bunların kalınlığı binlerce metreyi bulur. Yer kabuğunun hareketleri : - Yer kabuğu bir bütün değildir. Çatlaklardan ve kırık boşluklardan oluşur. Yer kabuğu bir birinden ayrı parçalardan oluşur. Bu her bir parçaya levha denir. Bu levhalar manto üzerinde yüzer haldedirler. Yaklaşık yılda 1-2 cm hareket ederler. DAĞ OLUŞUMU ve TÜRKİYE’DE DAĞ OLUŞUMU 1) Dağ Oluşumu : - Okyanus ve deniz diplerinde biriken kalın tortul tabakalar (jeosenklinal) kıtalarının levha birbirine yaklaşması sonucu yan basınçlara maruz kalırlar. - Bu yan basınçlar sonucunda jeosenklinal eğer esnek yapıdaysa kıvrılarak yükselir ve yer yüzünün kıvrım dağlarını oluşturur. (Toros dağı) - Jeosenklinal eğer sert yapıdaysa veya önceden yükselmiş kıvrım dağları tekrar yan basınçlara maruz kalırsa kırılma olur. Yükselen bölümlere horst, alçakta kalan kısımlara ise grabent denir. Yüksekte kalan horstlar dağı oluştururken, alçakta kalan kısımlar, daha sonra akarsuların gelişmesiyle ovaları oluşturur. (Ege bölgesi kıyı kesimleri. Burada yer alan boz dağlar kırılma sonucu oluşan horstlardır. Bu dağlar arasında bulun ve üzerinde aynı isimli akarsıların geçtiği bakırçay, b.menderes , ovalarında birer çöküntü (grabent) alanlarıdır.) 2) Kıta Oluşumu : - Yer kabuğunun geniş tabanlı alçalma ve yükselme hareketleridir. Bu alçalma ve yükselme hareketleri çeşitli biçimlerde olabilir. - Kıtaların yükselmesi sonucunda su seviyesi geri çekilir. Bu olaya denizlerin çekilmesi yani reogresyon denir. Tam tersi durumuna da transregsiyon denir. 3) Volkanizma : - Yer kabuğu altındaki kızgın mağmanın yer kabuğunun çatlak ve kırık yerlerinden yeryüzüne çıkmasına denir. - Bu sırada yeryüzüne katı gaz ve akıcı maddeler çıkarır. (karbondioksit, taş, kaya) - Lavların üst üste birikmesiyle zamanlar volkanik dağlar meydana gelir. (K.Ağrı, Tendirek, Nemrut vb.) - Volkan küllerinin yıllık birikmesiyle tüf tabakaları oluşur. 4) Deprem : - Yerkabuğunu oluşturan katmanların yerlerinden oynamalarıyla hissedilen sarsıntılardır. - Oluşumlarına göre yerel depremler ve tektonik depremler olarak ikiye ayrılır. Yerel depremler kısa sürede ve dar alanda etkili olan yıkıcı etkileri az olan sarsıntılardır. Tektonik depremler daha şiddetli etkili alanı daha fazla dolayısıyla tahrip gücü daha fazla olandır. YERYÜZÜNÜN BİÇİMLENMESİ (DIŞ KUVVETLER) 1) Mekanik (Fiziksel) Çözünme : - Günlük sıcaklık farkının fazla olduğu yerlerde görülür. - Günlük sıcaklığa bağlı olarak taşların ısınıp sonra soğuması sonucu oluşur. (Çöllerde görülebilir) 2) Kimyasal Çözünme : - Suyun taşları eritmesi, aşındırması, ve çürütmesi sonucu oluşur. - Sıcaklığın etkisiyle bu çözünme daha da artar. - Nemli bölgelerde daha da yaygındır. 3) Biyolojik Çözünme : Bitki köklerinin, kayalarının çatlaklarına girerek zamanla büyümesi ve bunun sonucu genişleyerek kayaların çatlamasına denir. TOPRAK OLUŞUMU ve TOPRAK TÜRLERİ - Toprağın oluşması için önce kayaların çözünmesi gerekir. - Canlı kalıntılarıyla oluşabilir. - Toprağın oluşumuna etki eden faktörler; iklim, bitki örtüsü, yer şekilleri, taşların özelliğidir. a) Taşınmış Topraklar : - Dış kuvvetlerin taşıyıp getirdiği malzemelerin birikmesiyle oluşur. - Üç çeşittir; Alüvyonlar : Kum ve çakıl gibi maddelerin oluşumuyla oluşan topraklardır. Morenler (Buzul Taşlar) : Buzulların taşıyıp biriktirdikleri, üzerleri çoğu kez parıltılı yada çizikli taşlardan oluşur. Lösler : Rüzgarların, kurak bölgelerden az çok yağışlı bölgelere taşıyıp yığdıkları, katmanlaşmış ince ögelerden oluşan toprak. b) Yerli Topraklar : - Bu topraklar, kayaların çözüldüğü yerde oluşan topraklardır. İki gruba ayrılır; Nemli Bölge Toprakları : Bu topraklar nemin gür olduğu yerlerde, gür bitki örtüsüyle kaplıdır. Kurak ve yarı kurak bölge toprakları : Kestane ve kahverengi bozkır topraklarıdır yani çöl toprakları. YER GÖÇMELERİ ve KAYMALAR Yer göçmeleri ve yer kaymalarını oluşturan etmenler : Yer göçmesi : Kayaların, taş parçalarının, toprağın, büyük kütleli tabakaların birbirine kayarak yer değiştirme olayıdır Yer Kayması : Üstteki geçirimli tabakaların, alttaki geçirimsiz ve kaygan tabakalar üzerinde, eğim doğrultusunda kaynamasıdır. Yer kaymasının yaygın adı heyelandır. Yer göçmeleri eğimin çokluğu, şiddetli yağış, sebeplerinden olur. Heyelan oluşumunu etkileyen unsurlardan biride; toprakların yapısal özelliğidir. Heyelan olaylarının en çok görüldüğü mevsim; ilkbahar sonrası kar erime zamanıdır. ************************************************** ** EROZYON Toprak Erozyonu : Toprak erozyonun oluşturan etmenler; - Toprağın sular tarafından aşındırılması - Rüzgarlar - Bitki örtüsü - Buzullar - Sel - Eğim - Yangın Korunma yolları : Ağaçlandırma, Bitki örtüsü, Baraj gölleri yapma, Tarlalar eğime yatay sürülmeli , Ağaç kesimlerine karşı tedbirler Doğanın tarihi dünyanın oluşumdan bugüne kadar geçen ve durmaksızın devam eden kesintisiz bir süreç olsa da bilim adamları çalışılmasını ve anlaşılamasını kolaylaştırmak amacıyla dünyanın tarihini Jeolojik Devirler denilen çeşitli dönemlere ayırır. Bakterilerin ortaya çıkışı İlk canlı algler ve radiolaria oluşmuştur. En eski kıvrımlarla kıta çekirdekleri oluşmuştur. . Zam Yer kabuğundaki şiddetli kırılma ve kıvrılmalarla kıta çekirdekleri büyümüştür. ( Hersinyen ve kaledonyen kıvrımları ( Ural ve İskandinav dağları ) Sıcak ve bol yağışlı iklim döneminde gür bitki toplulukları oluşmuştur. Sürüngenlerin ortaya çıkışı Dönemin sonunda Taşkömürü yatakları oluşmuştur. an (paleozoik) . Zaman (Mezezoik): Durgunluk dönemidir. Büyük oranda tortulaşma olmuştur. Yerkabuğunun kırıklarla parçalanarak ayrı kıtalara bölünmeye başlaması. Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi Alp orojenezinin başlaması Türkiye'nin bulunduğu sahada Tetis jeosenklinali oluşmuştur, III. Zaman (Neozoik) ( Tersiyer ) Atlas ve Hint Okyanusları oluşmuştur. Petrol, linyit, tuz ve bor yatakları oluşmuştur. Alp-H Kıtalar bugünkü görünümünü kazanmaya başlamıştır Şiddetli volkanik olaylar ve depremlerin görülmesi, Türkiye'nin ana yer şekillerinin gelişmesi, Toros ve Karadeniz dağları oluştu. Üçüncü zamanı karakterize eden canlılar nümmilit, hipparion, elephas ve mastadondur. imalaya kıvrım dağları oluşmuştur. V. Zaman (Antropozoik) ( Kuvaterner ) iki dönemden oluşur. a)Buzul çağı : Özellikle Kuzey Yarım Kürede şiddetli soğuma görülür. Bunun etkisiyle Batı Avrupa, İskandinavya ve Kanada gibi karalar buzullar altında kalmıştır. İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz, Mindel, Riss, Würm) yaşanması, Çeşitli hayvan ve bitki türlerinin ortadan kalkması. Deniz sevyesinin alçalması b)Buzul çağı sonrası dönem: İklimde bugünkü benzer koşulların yaşanması İstanbul –Çanakkale boğazları oluşmuştur. Egeid karası çökmüştür. İnsan yaratılmıştır. Not: Jeolojik devirlerle ilgili bilgiler fosillerin incelenmesiyle ve tortul tabakaların özelliklerinden yararlanılarak bilgiler elde edilir.