ATATÜRK DÖNEMİ DIŞ SİYASET 10 Haziran 1930’da Mübadele Sorunu’na kesin çözüm getiren bir anlaşma yapıldı. l. Milli Dış Politikası Bu antlaşmaya göre; Atatürk’ün dış siyaseti, Türkiye Devleti’nin güçlendirilmesi amacına yöneliktir. Ayrıca fırsatları değerlendirmekte hedefleri arasındadır. Yerleşme tarihleri ve doğum yerlerine bakılmadan İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türklerinin hepsi Etabli (sürekli oturan) kapsamına alınacaktı. Atatürk, “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü etrafında geliştirilen dış siyasetin ilkelerini şöyle belirlemiştir; Mübadeleye dâhil olup Türkiye’ye gelen Türklerin, Yunanistan’da kalan tüm mallarının mülkiyeti Yunan hükümetine, Yunanistan’a giden Rumların, Türkiye’de bıraktıkları tüm malların mülkiyeti de Türk hükümetine ait olacaktı. Milli sınırlar içinde bağımsızlığı korumak, Ulaşılamayacak emeller peşinde koşmamak, Medeni ve insanca davranarak karşılığında destek beklemek, bunun Başka devletlerin işlerine karışmamak, kendi iç işlerine dış devletleri karıştırmamak, Milli politikayı uygularken halkın düşüncelerini dikkate almak, Dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek, Dünya barışına katkıda bulunmak, uluslararası sorunları barışçı yollarla çözülmesini sağlamak, Dünya politikasıyla yakından ilgilenen ve Avrupa’daki olayları izleyen Atatürk, “Milletlerin arasındaki anlaşmazlıkların lll. Yabancı Okullar Sorunu Kapitülasyonların sağladığı haklardan yararlanan yabancı devletler azınlık okullarının yanında kendi dilleriyle eğitim veren okullar açmışlardı. Bu okullar Hıristiyanlık dininin propaganda merkezliğini yapmış ayrıca milliyetçi bir eğitim verilerek azınlıkların Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız olmaları için çalışılmıştır. Lozan Antlaşması’nda bu konu gündeme getirildi. Lozan kararına göre; ortadan kaldırılması medeni insanlığın UYARI başlıca dileği olmalıdır.” diyerek milletler arasındaki sorunların barış yoluyla çözümlenmesinde tüm dünya milletlerinin katkısının önemli olduğunu belirtmiştir. ll. Nüfus Mübadelesi (Değiş – Tokuş) Etabli (Yerleşik) Sorunu Lozan Konferansı’nda görüşülen konulardan biri de Türkiye’de bulunan Rumlarla, Yunanistan’da yaşayan Türklerin mübadeleleri oldu. Nüfus mübadelesi yapılması için 30 Ocak 1923’te bir protokol imzalandı. Buna göre, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nden önce İstanbul Belediye sınırları içinde yerleşmiş (Etabli) bulunan Rumlarla, Batı Trakya Türkleri değişimin dışında tutulacaklardı. Yunanlıların İstanbul’da daha çok Rum bırakmak için bir takım yollar aramaları Türkiye arasında olumsuz gelişmelere yol açtı. 1928 yılında Milletler Cemiyeti’nde görüşüldüğü halde sorun çözülemedi. Yunanistan, Batı Rumeli Türklerinin mallarına el koyarak buralara Türkiye’den gelen Rumları yerleştirmeye başladı. Türkiye’de İstanbul’da yaşayan Rumların malvarlığına el koydu. İki ülke arasındaki sorunlar daha da arttı. Mustafa Kemal ile Yunan Başkanı Venizelos arasında yapılan dostça görüşmeler sonucu barışçı çözüme gidildi. Bütün yabancı okulların Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanması, Bu okullarda Tarih, Türkçe ve Coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından okutulması, Türk müfettişlerin bu okulları denetlenmesi, Okutulan kitaplarda Türklük aleyhinde yazılar olmamasına, Dini tören ve derslerine ancak aynı dine mensup olan öğrencilerin girmesine, Dini sembollerin kaldırılmasına, Son sınıf öğrencilerini müfettiş denetiminde sınava girmelerine, Yabancı ülke bayrağı bulundurulmamasına karar verildi. Lozan kararı Amerika ve Batılı devletlerle olan ilişkileri gerginleştirdi. Ancak Türkiye konuyu kendi iç meselesi sayarak yabancı ülkeleri bu soruna karıştırmadı. Yabancı okullar konusunda en çok sorun Fransa ile yaşanmıştır. En çok okulu olan Fransa’nın isteği doğrultusunda sorun çözülmeyince bu durum TürkFransız yakınlaşmasını geciktirmiştir. Yabancı okulların Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanması milliyetçilik ilkesiyle doğrudan alakalıdır. Osmanlı borçları konusunda TürkNOTLAR Fransız ilişkilerinin normale girmesinde önemli bir engel olmuştur. Fransa ile Türkiye-Suriye sınırının tespiti de sorun olmuştur. Türkiye ile Fransa arasında 30 Mayıs 1926’da Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleş-mesi imzalanmıştır. Bu Türkiye-Suriye sınırı anlaşmazlıkların antlaşmada çizildiği barışçı gibi bir rapor hazırlandı. Türkiye bu kararı protesto etti. Ancak Güneydoğu’da Şeyh Sait İsyanı başlamıştı. Cumhuriyete yönelik bu isyan nedeniyle Musul’un üzerine asker gönderilemedi. Türkiye Cumhuriyeti İngilizlerle anlaşma yapmak zorunda kaldı. yollarla Türkiye içinde bulunduğu ekonomik çözülmesi sağlanmıştır. 1928’de imzalanan sıkıntıdan dolayı 500 bin İngiliz Sterlini antlaşmalarla karşılığında bu haktan vazgeçti. Fransa’ya olan borcun miktarı ve İngiliz ajanları, Türkiye’yi iç kargaşaya ödeme biçimi bir formüle bağlandı. 1929 Dünya Ekonomik düşürerek Musul’u almak için Şeyh Krizi’nden sonra 1933’de Türkiye ve Fransa Sait arasında yeni bir borç sözleşmesi oldular. Şeyh Sait İsyanı Musul’un çıkmasında tarafından işletilen Adana – Mersin demiryolunu satın almak istemesine karşı Musul’un Irak’a verilmesi Misak-ı Milli çıkmış sonuçta NOTLAR kararlarına aykırıdır. Musul Sorunu sırasında İngiltere Milletler Cemiyeti’ne hâkim durumda yapılan bir anlaşma ile demiryolu olduğundan Türkiye’ye doğrultusunda karar alınmıştır. teslim Bozkurt-Lotus Davası edilmiştir.1926 Türk-Fransız devletleri arasında yaşanmıştır. 1933 Alman ilişkilerinin etkili kaybedilmesinde etkili oldu. imzalanmıştır. 1929’da Türkiye’nin Fransız şirketi Fransızlar İsyanı’nın tehlikesi Türk-Fransız yakınlaşmasına sebep olmuştur. İngiltere’nin çıkarları Musul Sorunu’nun çözümünden sonra Türk-İngiliz dönemi İngiltere’nin İstanbul’u ilişkilerinde yaşandı. durgunluk 1929 Akdeniz ziyareti yılında Filosu’nun Türk-İngiliz yakınlaşmasının habercisi olmuştur. lV. Irak Sınırı ve Musul Sorunu Lozan Konferansı’nda Türk-Irak sınırı tartışmalarında Türk tarafı Musul’un Misak-ı Milli sınırları içinde olduğunu ayrıca Türklerin çoğunlukta olduğunu belirterek Musul’un Türkiye’ye verilmesini istedi. İngiltere bu duruma karşı çıktı. Lozan Konferansı’nda gündeme gelip te karar alınamayan Musul Sorunu, ikili görüşmelerle dokuz ayda çözümlenmek üzere sonraya bırakıldı. Dostluk girişimiyle çözümlenemezse Milletler Cemiyeti’ne gidilmesi kararı alındı. Türkiye Musul’a, Misak-ı Milli açısından baktı. Türk çoğunluğun yaşadığı bu topraklarda halk oylamasına gidilmesini istedi. Bu durum zengin petrol yatakların kontrol etmek isteyen İngiltere’nin işine gelmedi. 19 Mayıs 1924’te İstanbul’da görüşmeler başladı. İngilizler bu görüşmelerde Hakkâri’nin Musul’la birlikte Türkiye sınırlarının dışında kalmasını istediler. İki tarafta görüşlerinde ısrar edince Musul Sorunu, Milletler Cemiyeti’ne havale edildi. İngiltere, bir yandan konuyu Milletler Cemiyeti’ne taşırken, diğer yandan da bölgede karışıklıklar çıkarmaya başladı. Musul bölgesinde Türk ve İngiliz askerleri arasında çatışmalar başladı. Milletler Cemiyeti’nin bu bölgeye gönderdiği komisyon sınır tespiti istedi ve Musul’un Irak’a verilmesini isteyen 5 Haziran 1926’da Türkiye – İngiltere arasında imzalanan Ankara Antlaşması’na göre; Bugünkü Irak sınırı belirlendi. Musul, İngiliz yönetimindeki Irak’a bırakıldı. Musul petrol gelirlerinin % 10’u 25 yıl süreyle Türkiye’ye verilecekti. Hakkâri, Türkiye’de kalacaktı. V. Milletler Cemiyeti ve Türkiye’nin Cemiyeti’ne Girişi (16 Temmuz 1932) Milletler l. Dünya Savaşı’nın ardından Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson’un önerisi ile devletler arası sorunların barış yoluyla çözülmesi ve dünya barışının korunması amacıyla Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) 10 Ocak 1920’de Cenevre’de kurulmuştu. Cemiyet bir süre sonra kuruluş amacından uzaklaştı. Büyük devletlerin çıkarlarını korur duruma geldi. Türkiye Devleti’nin uluslar arası ilişkilerinde izlediği barışçı siyaset, Batılıların Türklere bakışını değiştirmiştir. Türkiye ile komşu olan veya olmayan devletler, ticaret ve dostluk antlaşmaları yapma girişiminde bulundular. 1928’de İtalya, 1930’da Fransa ve Yunanistan ile dostluk anlaşmaları yapıldı. Rusya, İran, Irak, Suriye, Afganistan ve Bulgaristan gibi devletlerle siyasi ve ekonomik antlaşmalar yapıldı. Türkiye uyguladığı barışçı siyaseti sayesinde, 1928’de Avrupa’daki Silahsızlanma Konferansı’na katıldı ve 1929’da uluslararası ilişkilerde savaşı kullanmaktan vazgeçen Briand-Kellog Paktı’nı imzaladı. Türkiye’nin bütün bu barışçı politikaları Milletler Cemiyeti’ne davet edilmesine etkili oldu. Yunanistan ve İspanya’nın daveti ile Türkiye Cumhuriyeti 18 Temmuz 1932’de Milletler Cemiyeti’ne üye oldu. 1934 yılında Milletler Cemiyeti Konsey üyeliğine seçilmiştir. Vl. Balkan Antantı (9 Şubat 1934) 1933’te İtalya’nın Akdeniz’de büyüme çabaları diğer yandan Almanya’da Nazi Partisi’nin iktidara gelmesi Balkan devletleri arasında bir yakınlaşma başlattı. Saldırgan Almanya’nın Doğu Avrupa’da çıkarlarının olması Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Yunanistan arasında 9 Şubat 1934’te Balkan Antantı’nın imzalanmasını sağladı. Böylece Balkan devletleri; Sınırlarının güvenliğini sağlamayı Dünya barışına katkıda bulunmayı hedeflemiştir. NOT Balkan Antantı Il. Dünya Savaşı’nın Balkanlara sıçramasıyla sona ermiştir. başvurularak boğazlarda isteğini bildirdi. asker bulundurabilme Boğazlar Komisyonu üyesi olan İtalya’nın Habeşistan’a saldırarak Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’yu tehdit etmeye başlaması, Almanya’nın askersiz bölge ilan edilen Ren bölgesine girmesi, Japonya’nın Mançurya’ya saldırması ve Milletler Cemiyeti’nden ayrılması üzerine Türkiye yeniden harekete geçti. Boğazlarda asker bulundurma isteğini tekrarladı. Balkan devletleri de Türkiye’yi destekleyince İtalya’nın dışında, Lozan Antlaşması’na imza atan devletler, Boğazlar konusunda görüşmeyi kabul ettiler. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre; Boğazlar Komisyonu kaldırıldı. Bu komisyonun görevleri tamamıyla Türkiye Devleti’ne verildi. Boğazların iki yakasında Türk askeri bulunacak ve askeri tesisler yapılabilecekti. Yabancı ticaret gemileri boğazlardan serbest geçebilecekti. (Ancak tonaj sınırlaması var.) Yabancı savaş gemilerinin geçişleri sınırlandırıldı. Boğazlardan geçmek isteyen yabancı savaş gemilerinin 15 gün önceden Türkiye’den izin alması kararlaştırıldı. Türkiye bir savaşa girer veya bir savaş tehlikesi ile karşılaşırsa savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi Türkiye’nin takdirine bırakıldı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Önemi Boğazların kontrol hakkı kesin olarak Türk Devleti’ne geçti. Bugünde boğazlarda geçerli olan Montrö kararlarıdır. Türkiye uluslar arası büyük bir siyasal zafer kazandı. Boğazlarda asker bulundurabilen Türkiye Doğu Akdeniz’deki durumunu güçlendirdi. Vll. Montrö Sözleşmesi (20 Temmuz 1936) Lozan Konferansı’nda en önemli konulardan biri Boğazlar Sorunuydu. İngiliz delegesi Lord Gurzon’a göre; Boğazlar bir dünya sorunuydu. Lozan Antlaşması Türkiye’nin boğazlar üzerindeki hâkimiyetini sınırlandırmış, Misak-ı Milliye uygun çözümlenememiştir. Lozan Antlaşması’na göre; Başkanı Türk olan uluslararası bir komisyon boğazları yönetecek, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının her iki yakasında 25 km.lik askersiz bir alan oluşturulacak ve bu alana hiçbir askeri tesis yapılmayacaktı. Buna karşılık diğer devletlerde silahlarını azaltacaklardı. 1933’ten sonra dünya devletleri büyük bir silahlanma yarışına girdiler. Bunun üzerine Türkiye, 17 Nisan 1935’te Dışişleri aracılığıyla, Milletler Cemiyeti’ne Boğazlar konusu Misak-ı Milli’ye uygun hale geldi. Türkiye’nin uluslararası dengede önemi arttı. Dünya devletleriyle dostluğu daha da değer kazandı. Vlll. Sadabat Paktı (9 Temmuz 1937) İtalya’nın Orta Doğu bölgesine doğru yayılma isteği ve saldırgan tutumu Orta Doğu ülkelerini telaşlandırdı. İtalya’nın Habeşistan’a saldırması üzerine 2 Eylül 1935’te Türkiye, İran ve Irak delegeleri Cenevre’de bir anlaşma taslağı hazırladı. İran-Irak Anlaşmazlığı yüzünden bu taslağın uygulanması gecikti. Yakın Doğu’da barış ve güvenliği sağlamak için 8-9 Temmuz 1937’de Tahran Sadabat Sarayı’nda Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalandı. Sadabat Paktı ile Türkiye’nin doğu ve güney sınırı güvence altına alındı. Dünya barışına katkı sağlandı. Hatay Devleti’nin başkanlığına Tayfur Sökmen, başbakanlığına Abdurrahman Melek seçildi. Suriye, NOT Irak ve Türkiye ile sınır anlaşmazlığı yaşadığı için Sadabat Paktı’nda yer almamıştır. Hatay halkının anavatana katılma isteği üzerine Fransa ile Türkiye arasında yeni görüşmeler yapılarak anlaşmaya varıldı. Bu antlaşmaya göre; Hatay anavatana katılacaktı. 30 Haziran 1939’da Hatay anavatana katıldı. lX. Hatay Sorunu ve Hatay’ın Anavatana Katılması (23 Temmuz 1939) Atatürk’ün son yıllarında çok uğraştığı Kurtuluş Savaşı sırasında Fransa ile imzalanan 1921 Ankara Antlaşması yer alan maddeler; siyaseti sonucu çözümlenmiş oldu. Hatay, Suriye sınırları içinde kalacak ve burada özerk bir idare kurulup Türklerin kültürel yapılarına dokunulmayacaktır. Türkçe resmi dil olarak kabul edilecek, Türk parası kullanılabilecektir. Fransa NOT Hatay’da gelişmesini Türk engelledi. kültürünün Türk gazetelerinin okunmasını yasakladı. ll. Dünya Savaşı öncesi başlayan sıkıntılar yüzünden Fransa mandası olan Suriye’ye, 1936 yılında bağımsızlık vermeyi kararlaştırınca İskenderun Sancağı’nın statüsünün ne olacağı konusu ortaya çıktı. Fransa, Hatay’ı Suriye’ye bırakmak isteyince Türkiye buna karşı çıktı. 9 Ekim 1936’da Türkiye Hatay’a bağımsızlık verilmesini Fransa’dan istedi. Fransa konuyu Milletler Cemiyeti’ne götürmeyi önerdi. Türkiye de bu teklifi kabul etti. Milletler Cemiyeti’nin bu mesele için tayin ettiği İsveç temsilcisi Sandler hazırladığı raporda Hatay Sorunu’nun çözümü için bir komisyon kurulmasını teklif etmiştir. Bu sırada Türkiye’ye yakın olan İngiltere’nin de gayretleriyle Milletler Cemiyeti Hatay’ın iç işlerinde serbest, dış işlerinde Suriye’ye bağlı olması kararını almıştır. Fransa Hatay’daki anayasa çalışmaları sırasında, Fransız yetkilileri bazı güçlükler çıkartıp tahrikler yapınca olaylar patlak verdi. Türk-Fransız ilişkileri yine bozuldu. Almanya’nın 1938 Mart’ında Avusturya’yı ilhakı ile 4 Temmuz 1938’de Türkiye ile Fransa arasında Dostluk Antlaşması imzaladıktan sonra, Milletler Cemiyeti gözetiminde yapılan halk oylamasından sonra 2 Eylül 1938’de bağımsız Hatay Devleti kuruldu. Hatay Sorunu onun akılcı ve barışçı ll. Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’da yaşanan İtalya ve Almanya tehlikesi NOT de bu sorunun Türkiye lehine çözülmesinde etkili olmuştur. Ortadoğu’daki isteyen sırasında çıkarlarını İngiltere, Hatay Türkiye’nin politika izlemiştir. korumak Sorunu yanında bir