MERVE ÖZ KARAR(TIL)MIŞ İNCİLER Wilhelm Schmid’in belki de yüzleşmekten kendinin bile korktuğu yaşlılık dünyasından acil çıkış misali oluşturduğu yeni bir kurtuluş kapısı “Sakin Olmak” ve bunun alt yolları olarak “Yaşlanırken Kazandıklarımız” başlıklı somutu bana bu değer yargılarının içinde yeni değerler oluşturma fikrimi geliştirmeme yardımcı oldu. Bu değer yargısı geçmişten beri fikir dünyamda bir kargaşa olarak süregelirken, yazarın çıkış yolu kargaşamın da çözüm anahtarı haline geldi. Bu anahtar “yaşlı” diye tanımlandırılmış ama altında bir mercan misali binlerce yaşanmışlığı saklayan inci tanesini bünyesinde barındıran “bilge”den başka bir şey değildir. Modern dünya bu bilgeliği sahiplenmekte tereddüte düşse de geçmiş medeniyetler “Bilge Kral” olarak tanımlandırdıkları bu mercanların içlerindeki kutsal inci tanesini ortaya çıkarmak için ellerinden gelen en uygun ortamları hazırlamış ve belki de medeniyetin en temel taşını bu sayede oturtmuşlardır. Onca teknolojik gelişmeye, bilimsel ve toplumsal ilerlemeye rağmen belki bu uygulamayı modern dünya ilk etapta kabullenmeyecektir. Dünyada an itibariyle medeniyet tanımına uygun bir ülke ya da coğrafya yoksa bu konuda o eleştirinin en büyüğünün yapılması ve antik medeniyetler yerine nasıl günümüz medeniyetleri demeye başlarız sorusuyla bu uygulamanın su götürmez hakikatini sahiplenmeleri gerekir. Bu uygulamanın temeli yazarın ifade ettiği şekliyle ”Gençlerin sarsak hayal gücünün yaşlıların tecrübeye doymuş temkiniyle bağdaştırılması” durumudur. Eğer geçmiş geçmişte kaldı yanılgısının içinden çıkmaya cesaret edemeyecek insanların eleştireleri olursa, o eleştirilere en güzel cevap olarak günümüz modern dünyasının kalbi olarak holding ve şirket grupları sanki minik bir medeniyet örneğiymiş gibi verilebilir. Modern dünyanın modern bireycikleri bu minik medeniyetlerin kapısından adım atabilmek için yıllarını harcarken, bir an duraklayıp, bu medeniyet nasıl oluşmuştur diye düşünürlerse, bu minyatür medeniyetin temelindeki inci tanesinden yayılan “bilge kralların bilgeliğini“ görmekte hiç zorlanmayacaklardır. Bu uygulamanın en büyüğünü ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün eseri olan Türkiye’mizde görebiliriz. Bu öyle bir örnektir ki Mustafa Kemal Atatürk dönemi ve diğerleri diye ülke modernizasyonunu ikiye bölecek olursak, belki de Atamızın Cumhuriyet Dönemi 15 yılının geri kalan tüm Türkiye tarihinden çok daha büyük bir ilerleme katettiğini göreceğiz. Burda Atama yaşlı deme saygısızlığına düşmek istemeden ülkenin zor şartlarının ona yüklediği yorgunlukla 57 olan fiziki yaşının yüzleri aşan fikri yaşıyla nasıl da son nefesini verene kadar ülke geleceğini sanki bir satranç oyunu misali teker teker hamlelendirmesinden görebiliriz. Fikri olarak fakirlik içinde boğulmakta olan bir kısım insancıkların Ata’mızın son döneminde tarihinden utanmaksızın yaşlanmış eleştirilerini dile getirmişlerdir. Bu insanlar kendi toyluklarını bir kenara atarak, şimdi dön bak tarihe sözüyle onları incelersek o bireylerin belki de şu an utançtan, yok olmakta olan fikirlerini beyan edecek hâlleri yoktur. Tecrübeleri Anadolu’nun dört bir yanında karış karış dolaşıyor ve ülkenin gelecekteki temel kararlarını tüm Türkiye diyerek oluşturuyordu. Büyük bilgelere başka bir örnek ise İhsan Doğramacı’dır. İnsanların yaşlılık tanımını kabullenip hatta ihtiyarlığa doğru dingin bir rüzgâr savrulurken, bu tanıma karşı belki de en büyük tepkilerden birini göstererek ömrünün son demlerine kadar içinde sakladığı incinin ışığını başta kurucusu olduğu Bilkent Üniversitesi ve bu çerçevede kelebek etkisi gibi dünyanın dört bir yanına âdeta güneş gibi yaydı. Eğer hâlâ yerine gelen her türlü bilgi donanımına ve enerjikliğine rağmen, İhsan Doğramacı yanımızda olsaydı diye hayıflanırken, nasıl olur da bu bilgelik eserini es geçebiliriz. Geçmişime bakıyorum da ağız dolusu 20 yıl eliyorum ama hâlâ ne bilgi ne tecrübe ne deneyim hiçbirinde en ufak bir yeterlilik göremiyorum benliğimde. Bu fikirsizlik karalılığından, sadece toplumun yaşlı dediği bana göre ise bilgelerimizin mercanlarında gizledikleri inci parıltısıyla kurtulabileceğime inanıyorum. Mercan denizde kalırsa kaybolur ve parıldayamaz , ne yazık ki yaşlılar da böyle olmaya mecbur bırakılıyor, hayattan soyutlandırılıyor. Bu yüzden onları da beraberimizde götürerek, gelecek karanlığında pusula olarak değerlendirebilirsek, ancak o zaman Ata’mın gençliğe hitabesinde dediği gibi birinci vazifemiz olan Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmeyi yerine getirebiliriz. Bu çözüm yolu, yaşlanma yolundaki insanları sakin kılarak hayattan kopmalarını engeller ve gençlerin onların deneyimleriyle daha ileriye gitmesine ve kendilerini geliştirmesine yardımcı olur. Schmid , Wilhelm (2014), Sakin Olmak - Yaşlanırken Kazandıklarımız(İstanbul;İletişim Yayıncılık )