SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE TARIM EKONOMİSTLERİNİN İŞLEVLERİ Emin IŞIKLI1 Ela ATIŞ1 2 Harun TANRIVERMİŞ3 ÖZET D ü n y a n ın k a y n a k la rı p a y la ş a n b a ş lıc a in s a n s o ru n la rın d a n sa y ıs ı a rttık ç a , biri ç e v re o lu ş a n k irle n m e s id ir. ç e v re S ın ırlı s o ru n la rın ın b a s it ö n le m le rle ç ö z ü le b ilm e s i o la n a ğ ı o rta d a n k a lk m a k ta d ır. B ü tü n ü lk e le rin ö z e llik le 1 9 5 0 'li y ılla rd a n itib a re n hızlı e k o n o m ik k a lk ın m a s ü re c in e g irm e le ri, b a ş ta d o ğ a l k a y n a k la r o lm a k ü z e re , c a n lı y a ş a m ın ı te h d it e d e c e k b o y u tla ra u la ş m ış tır. s o ru n la rın çözüm ü b a ş la n a n , e k o lo jik için, 1 9 8 0 ’li v e ilk e le re d a y a lı 1 9 9 0 'lı y ılla rd a e k o n o m ik yoğun s is te m le rin Bu o la r a k ta r tış ılm a y a k u ru lm a s ı veya s ü rd ü rü le b ilir k a lk ın m a y a k la ş ım ın ın b e n im s e n m e s i g e re ğ i o r ta y a ç ık m ış tır. B u bildiride; ö n c e lik le ç e v re v e e k o n o m i ilişkile rin in ta rih s e l g e liş im i, ç e v re k o r u m a k a p s a m ın d a s ü rd ü rü le b ilir k a lk ın m a y a k la ş ım ın ın g e liş im i, d a y a n d ığ ı v a r s a y ım la r ile b a ş lıc a ç e v re s e l, e k o n o m ik ve sosyal s ü rd ü rü le b ilirlik ö lç ü tle ri ta n ım la n a c a k tır. A y rıc a s ü rd ü rü le b ilir k a lk ın m a n ın u y g u la n m a s ı a ç ıs ın d a n T a r ım E k o n o m is i B ilim in in iş le v le ri d e ta rtış ılm a k ta d ır. 1.GİRİŞ insan doğada varoluşundan bugüne kadar, doğadan yararlanmış, doğayı işlemiş, bilgi birikimi ve teknik gelişmeye paralel olarak doğaya egemen olmaya çalışmıştır. Doğaya üstünlük kurmaya yönelen bir arayış, insan ile insanın içinde yaşadığı çevresi arasındaki mevcut uyumu bozmuştur. Ancak insanoğlu, uzun süre doğaya verdiği zararlardan habersiz olarak yaşamını sürdürmüştür. Özellikle 20.yüzyılda yaşanan hızlı teknolojik gelişmelerin çevre üzerindeki baskısı tehlikeli boyutlara ulaşmış ve 20.yüzyılın sonuna doğru toplumlar, bir dizi çevre sorunları ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu durum gözlenebilir ve tehlikeli boyutlara ulaşınca, kendisini dünyanın tek sahibi olarak gören insanlar, çeşitli çözüm yolları araştırmak zorunda kalmıştır (Keleş ve Hamamcı, 1993). ............... Hava, su, toprak kirlenmesi ile başlayıp, bitki örtüsü ve hayvanların yok olması ve insanların ölümüne kadar uzanan çevre sorunlan, bu sorunlarla karşılaşan toplumlarda bir gelecek endişesi uyandırmıştır. Bu sorunların yaygınlık kazanmasının bir diğer nedeni de, çevreden yararlanmanın ekonomik bir bunalıma yol açmasıdır. Doğal kaynakların ve enerji kaynaklarının kıtlığı, nüfusun besin maddeleri üretiminden daha hızlı artması, kentleşme ve sanayileşme ile kirliliğin artması, temel çevre sorunları olarak ortaya çıkmıştır. Bu sorunlar herkesçe kabul edilmekle birlikte, ülkelerin farklı çıkarları farklı değerlendirmelerin yapılmasına neden olmuştur. Bu sorunların çözümü 1 Prof.D r, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Bomova/tZMİR. 2 Yard.Doç.Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Bomova/tZMİR. 3 Dr., Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Dışkapı/ANKARA. 45 için üretilen bütün önerilerin hedefi de, gelecek kuşaklar için dünyanın ve kaynakların korunması noktasında toplanmaktadır. Günümüzde gerek uluslararası ve gerekse ulusal düzeylerde toplumların çevre duyarlılığının göreli olarak arttığı görülmektedir. Bunun en önemli nedeni, bu sorunların artık insanların yaşam standardını düşürmesi ve insanlığın geleceğini tehdit edebilecek boyutlara ulaşmış olmasıdır. Buna paralel olarak çevre sorunları ile birçok bilim dalının ilgilendiği ve Çevrebilimin disiplinlerarası bir konu haline geldiği görülmektedir. Bu çok disiplinli yaklaşım içinde, çevrenin korunması ve geliştirilmesi, ekonomiden mühendislik bilimlerine kadar birçok bilim dalını yakından ilgilendirmektedir. Bu bildirinin amacı, çevre ve ekonomi ilişkileri, bu sorunu inceleyen alternatif yaklaşımlar ve bunlardan biri olan sürdürülebilir kalkınma (SK) yaklaşımının ana hatları ile incelenmesi ve bu kapsamda özellikle tarım ve çevre ekonomisinin inceleme konulan yönlerinden Tarım Ekonomistlerinin işlevlerinin tartışılmasıdır. Tarım Ekonomistlerinin SK stratejisi açısından işlevleri, hem bu yaklaşımın teorik altyapısının oluşturulması, hem de SK’nın uygulanması yönlerinden olabilmektedir. 2. ÇEVRE KORUMA KAPSAMINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA Çevre koruma öncelikle gelecek kuşaklara yöneliktir. Bir toplumda kısa vadeli karlar ile uzun vadeli çevresel değerlerin çatıştığı durumlarda, gelecek kuşaklara olan sorumluluğun da düşünülmesi gerekir. Su, hava ve toprak kalitesi soyut değerler olmayıp, doğrudan doğruya insanların yaşam kalitesi ile ilgilidir. Çevre kalitesine önem verilmesi, doğrudan yaşam kalitesinin korunmasını sağlayacağından, ekonomik kalkınma için yapılacak hatalı uygulamalann baştan önlenmesini sağlar. Günümüz kuşağının bugünkü üretim ve tüketim mallanndan yararlandığı ancak, bu kaynaklarla gelecek kuşaklann gereksinimlerinin karşılanamaması ve bundan zarar görmeleri 1980'li yıllarda tartışılmaya başlanmıştır. Ülkelerin çevreye yönelik stratejilerinin belirlenmesinde ideolojik faktörlerden çok, ekonomik ve teknik faktörlerin ağırlık taşıdığı görülmektedir. Bu bakımdan ülkelerin ekonomik ve teknik olanaklarındaki farklılıklara göre farklı çevre politikalarını oluşturdukları görülmektedir. Bu politikaların oluşturulmasında belirleyici faktör, ekonomi ve ekoloji arasındaki ilişkiler veya hızlı ekonomik büyüme ile ekolojik dengenin korunması arasında yapılan tercihlerdir. Ekonomiekoloji ilişkisine göre çevre politikalarının oluşturulmasında, ağırlığın ekonomi önceliğinden, ekoloji önceliğine yöneldiği görülmektedir. Bu amaçla kullanılabilecek araçlar; (i) tepki ve onarım stratejisi, (ii) tahmin ve önleme stratejisi ve (iii) SK stratejisidir (Ertürk, 1996; Tanrıvermiş, 1997). SK, 1980’lerde dünya gündemine gelen ve hızla uygulamaya taşınmasına yönelik politikaların oluşturulduğu yeni bir kavramdır. Bu kavram günümüz kuşağının gereksinimleri karşılanırken gelecek kuşakların doğal kaynaklara olan taleplerinin dikkate alınması felsefesine 46 dayanmaktadır. Bu bakımdan sürdürülebilirlik, kuşaklararası dayanışmayı esas almakta ve mevcut kaynakların israf edilmeden kullanımını hedeflemektedir. Bu amaca ulaşılabilmesi için öncelikle, ekonomi politikalarında değişikliklerin yapılması, toplumların daha fazla üretme ve tüketme eğilimleri yerine, gereksinimleri karşılayabilecek ve doğal kaynak stokunun rasyonel kullanımını sağlayabilecek yeni bir ekonomik anlayışa gereksinimleri bulunmaktadır. Sürdürülebilirliğin ekonomik yönünün gerçekleştirilebilmesi ve dolayısıyla kalkınmanın sağlıklı bir biçimde ölçülebilmesi için, doğal kaynak stoku, yıpranmalar ve kirliliğin makro ekonomik sisteme entegre edilmesi ve buna göre makro ölçütlerin hesaplama yöntemlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. SK, bugünkü neslin gereksinimlerini, gelecek nesillerin gereksinimlerini karşılayabilme olanağını ortadan kaldırmaksızın karşılayabilen kalkınmadır (Brundthland et al, 1987). Bu tanımda çevrenin bugünkü ve gelecekteki nesillerin gereksinimlerini karşılayabilme yeteneğinin, mevcut sosyal organizasyonlar ve teknolojik düzey ile engellendiği düşüncesi bulunmaktadır. Bu bağlamda SK’nın gerçekte bir değişim süreci olduğu ve bu süreçte; kaynakların kullanımı, yatırımların ve teknolojik gelişmenin yönlendirilmesi, kurumsal değişikliklerin uyumlu, insanlığın bugünkü ve gelecekteki gereksinim ve beklentilerinin karşılanma potansiyelinin zenginleştirici bir değişim süreci olması gerekliliğine inanılmaktadır. Genel anlamıyla SK’da dikkati çeken iki önemli nokta; insanların isteklerinin değil temel gereksinimlerinin karşılanması gerektiği ve çevre kaynaklarının sınırlı olduğunun vurgulanmasıdır. Ekonomi-ekoloji ilişkilerinde köklü bir değişim sürecini içeren SK’nın temel amaçları ise; büyümeyi canlandırmak, büyümenin niteliğini değiştirmek, sürdürülebilir bir nüfus düzeyini garantiye almak, iş, yiyecek, enerji, su temini, sağlık gibi temel gereksinimleri karşılamak, doğal kaynak tabanını korumak ve geliştirmek, teknolojiyi yeniden yönlendirmek ve kararlarda çevre ve ekonomiyi birleştirmektir. Bu amaçlar aslında insanın kendisi ve doğa ile olan uyumunun arttırılmasına yöneliktir. Bu amaçları gerçekleştirebilecek SK stratejisinin hedefleri ise; kararlarda halkın etkin katılımını sağlayıcı bir siyasal sistem, üretim fazlası ve teknik bilgi sağlayan ekonomik sistem, uyumsuzluktan doğan gerilimleri çözebilen bir sosyal sistem, ekolojik tabanı koruyan bir üretim sistemi, sürekli yeni çözümlere yönelmiş teknoloji, hatalarını kendiliğinden düzeitebilen bir yönetim sistemi, sürdürülebilirliği destekleyen uluslararası ticaret ve finans sistemlerinin gerçekleştirilmesidir (Brundtland et al, 1987). SK kavramı, esasen sürdürülebilir ekonomik büyüme ile eşanlamlı olmaktadır. Sürdürülebilir ekonomik büyüme için, ürünlerin maliyetlerine çevresel maliyetlerin eklenmesi ve doğal kaynaklardaki her türlü kayıpların ekonomik büyümenin analizinde yer alması gerekir, özellikle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan doğal kaynaklar, bu analizlerde özel olarak ele alınmalıdır. 1987’de BM Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun hazırladığı Ortak Geleceğimiz adlı raporun temel amacı, 47 çevre sorunlarının uzun vadeli çözümleri ile çevre ile uyumlu ekonomik kalkınm anın ön koşullannı incelemek ve ülkelere öneriler getirm ektir Rapora göre çevre ile uyumlu ekonomik kalkınmanın temel koşulu SK'dır. Ancak SK'nın nasıl uygulanabileceği konusunda bir görüş birliği bulunm am aktadır (Tumer, 1988) Hatta doğayı kullanarak kalkınma, sürekli veya kalıcı kalkınma anlamına gelen SK deyiminin anlamı bile tartışılm aktadır (Kışlalıoğlu ve Berkes, 1994). 3. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMANIN KAPSAMI VE TEMEL İLKELERİ Ekonomide çevre kavramı çok yeni değildir. 19 yüzyıl boyunca klasik ekonomistler doğal kaynaklar konusu ile ilgilenm işlerdir Basit olarak Malthus ve Ricaıdo, ülkenin arazi varlığının ekonomisinin birçok özellikleri için anahtar olduğunu belirtmişlerdir. Ekonomide çevre konulannın yoğun olarak tartışılması, 1932'de A. Plgou'nun yazdığı Refah Ekonomisi adlı eser ile başlamıştır. 1950'lerde ise dışsallıklar ve kamu malı kavranılan geliştirilmiştir. Daha sonra ekonomistler toplumsal refah ve kaynak ayınmı için bir anahtar olan Pareto Optimalliği kavramında etkinlik nosyonunu kullanmışlardır. 1970’lerde ekonomik büyüme kavramı yeniden tartışılmıştır. Doğal çevrenin tahribi ve bunun yaşam kalitesine etkileri birçok bilim adamınca araştırılmış ve böylece 1972'de Roma Klubü, büyümenin sınırı üzerinde tartışma başlatmıştır. Klubün raporu, dünyanın tek bir sistem olduğunu varsaymakta ve doğal çevrede kirlenme ve yıpranma devam ederse, doğal kaynakların 2000 yılına kadar tükenmiş ve yıpranmış olacağını vurgulamaktadır. Böylece bütün dünya sistemi hiçbir yerde aynı yapıya sahip olmayacak ve bir çevresel çöküntü yerine, bölgesel çöküntüler olacaktır. 1977'de göreli olarak daha iyimser bir çevre raporu yayınlanmıştır. Bu Leontief Modeli olarak adlandırılmıştır. Leontiefin çalışmasında, kirlilik sorunu çok basit olarak görülmekte ve kirlilikten kaynaklanan bir tehlikenin bulunmadığı, demir ve çinko hariç, yeraltı kaynaklarının tükenme ihtimalinin olmadığı belirtilmiştir (Tanrıvermiş, 1998). 1980’lerde Global 2000 tartışılmış ve konu ile ilgili daha önceki raporlar da kritik edilmiştir. Bu rapor 2000 yılına doğru GSYİH kapsamında nüfus, iklim, tarım, gıda, su, enerji, orman ve bitkiler, politik ve coğrafi bölgeselleşmenin esaslarını değerlendirmektedir. Ortak Geleceğimiz adlı raporda çevresel değerleri de içeren kalkınma ve büyümenin bir yolu önerilmiştir. Kalkınmanın ve kaynaklann sürdürülebilirliği bu raporda kapsamlı olarak araştırılmış, kalkınma ve kaynak kullanımının, bunların sürdürülebilirliklerinin dikkate alınması ve buna göre yönetilmeleri ile olanaklı olabileceği belirtilmiştir. 1992'de Rio’daki Dünya Zirvesi'nde çevre ile ilgili bazı önemli kararlar alınmıştır. Gündem 21, çevre korumada küresel kararlara katılım esasına dayanan sürekli ve dengeli kalkınma planını önermiştir. Bu plan, gelişm iş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini çevre veya dünyayı olumsuz etkilemeden geliştirmeleri için yardım yapmalannı içermektedir. Bunun tahmin edilen maliyeti yılda 125 milyar $'dır. Bu kapsamda dünya devletleri, ekonomik faaliyetler ve doğal kaynakların yönetiminin entegre 48 edilmesi için, SK’ya yönelmek zorunda kalacaklardır (Tannvermiş, 1998). SK'nin teorik dayanaklarını klasik büyüme teorisinde bulmak mümkündür, örneğin D.Ricardo, toprak kaynaklannın azalan verimler dolayısıyla sınırlılığından, T.Malthus ise, hızlı nüfus artışı gözleminden hareketle, büyümenin doğal sınırlan olduğundan, bu sınırlara bir kez ulaştıktan sonra daha fazla mal üretmenin olanaksızlığından söz etmektedir (Kalaya ve Doğan, 1997). Her iki düşünür de, teknolojinin tarımsal üretimi arttırıcı bir işlevi olabileceğini düşünememişlerdir (Fisünoğlu, 1986). Halbuki özellikle 1950'li yıllardan sonra teknolojinin tanmda sağladığı artış dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. Bu artışın küçük bir oranı yeni tanm alanlannın açılmasından, daha önemli bir kısmı ise sulama, gübreleme, ilaçlama ve yükseK verimli ve dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi ve kullanımı gibi teknolojilerden kaynaklanmıştır. SK için, tüketmeden kullanım ve geri kazanım olmak üzere iki temel koşul ya da yöntem vardır. Tüketmeden kullanım ile yenilenebilir canlı doğal kaynaklann ve geri kazanım ile de yenilenemeyen cansız doğal kaynaklann korunması amaçlanmaktadır. SK ile ilgili uluslararası tartışmalar; (i) gelecek kuşakların doğal ve insanlarca üretilen kaynaklar üzerindeki hakları ve (ii) kaynakların gelecek kuşaklara aktanlması ile ilgili mevcut kamu ve gönüllü kuruluşların uzun dönemde yaşam kalitesini yönetmek için yeterli olup olmadığı konulannda yoğunlaşmaktadır (Norgaard, 1991). SK'nin dayandığı temel ilkeleri ise; (i) biyosferin ekonomik büyümeyi sınırlaması, (ii) bilim ve teknolojinin insan yaşamını iyileştirebileceğinden kuşku duyulması, (iü) çevresel risklerden kaçınmanın gerekli olması, (iv) gelirin yeniden dağılımında adalet ve eşitlikçi etiğin desteklenmesi, (v) amaçlar ve bilimsel tanımlamalar, (vi) nüfus artışı ile ilgilenilmesi ve insan sermayesinin eğitim yoluyla geliştirilmesine önem verilmesi ve (vii) canlı türlerinin devamlılığının sağlanması ile çevrenin ve nesli azalan kültürlerin korunmasına ekonomik büyümeden daha fazla önem verilmesi olarak sıralanabilir (Batie, 1989). SK yanlılan bu amaçlara ulaşabilmek için, nüfusu ve doğal kaynak varlığını stabilize edecek, stoklar ile mal ve hizmet akışlannın bireyler arasında adil bir şekilde dağılımını sağlayacak kurumsal bir düzenleme yapılmasını önermektedir.4 4. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMANIN ÖLÇÜMÜ VE ÖLÇÜTLERİ 1980'li yıllardan itibaren insan ve çevre arasındaki ilişki; biyolojik kaynaklar, tarım ve ekosistemierin taşıma kapasiteleri, ekonomik büyümenin ve kalkınmanın sürdürülebilirliği yönlerinden İncelenmektedir. Doğal kaynaklar ve sosyo-ekonomik sistemler birbirini etkilemekte ve bu etkileşim sonucunda insan yaşamının refahı, ekonomik kalkınma ve ekolojik döngüde değişikliklere neden olmaktadır. SK, evrensel kalkınmanın sağlanması ve organizasyon stratejisi olarak oldukça yeni bir kavram olup, sosyal, ekolojik ve ekonomik yönden incelenebilir, (i) Sosyal sürdürülebilirlik: Yiyecek, içecek ve barınma gibi temel insan ihtiyaçlarının ve daha ileri derecede güvenlik, özgürlük, iş ve eğlence 49 faaliyetleri gibi sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının sürekli olarak karşılanmasıdır. Sosyal sürdürülebilirlik daha çok bireylerin ihtiyaçları üzerine yoğunlaşmıştır, (ii) Ekolojik sürdürülebilirlik: Biyolojik sistemlerin ve ekosistemlerin üretkenliğinin ve işlevlerinin sürekliliğini ifade etmektedir. Uzun vadede ekolojik sürdürülebilirlik genetik kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını, buna karşılık kısa vadede yapılan düzenlemeler ise ekosistemlerin uzun vadede kalıcılığını sağlamak için gerekli olmaktadır, (iii) Ekonomik sürdürülebilirlik: Sürdürülebilir ekonominin en önemli elemanı nüfus artışı, doğal-beşeri yeteneklerin teknolojik yenilikleri başaracak şekilde geliştirilmesi ile ekonomik gelişmenin sağlanmasıdır. Açıklanan sürdürülebilirlik kavramlarının hepsi birlikte incelenmelidir. SK’yı incelemek için uzun dönemleri kapsayan doğal kaynakların durumunu da içeren ekonomik kalkınma modellerine gereksinim vardır. SK'nın incelenmesinde; ekonomik, ekolojik ve sosyal sürdürülebilirlik faktörleri ve bunlar arasındaki ilişkiler hakkında yeterli bilgi toplamak gerekmektedir. Bu bilgilerin ve bunlardan üretilen makrogöstergelerin amacı; miktar ve kalite olarak doğal kaynaklar ve çevrenin mevcut durumu, değişim ve trendi ile ekonomik faaliyetler ve çevre arasındaki etkileşim ve neden-sonuç ilişkisini tanımlamaktır. GSMH’nın kapsamında, israf ve lüks ile temel gereksinimlerin karşılanması arasında bir ayırım yapılmamaktadır. Burada toplum yaşamında çok önemli bir yere sahip olan, kişinin arzulan ve gereksinimleri arasındaki fark bütünüyle ihmal edilmektedir. Bu durumda GSMH'daki olumlu artışlar, bireyler veya toplumun arzularının sınırsız olarak artışı ile pazarın genişlemesine bağlıdır. Ekonomik büyümenin bireylerin temel gereksinimlerini ne ölçüde karşıladığı konusunda bazı araştırmalar yapılmıştır. Bunların sonucunda, özellikle belirli kesimlerin içinde bulunduğu yoksulluğun, GSMH’nın yükselmesi ve bireylerin maddi istek düzeyleri ile gerçek ekonomik olanaklar arasındaki farkın giderek arttığı belirlenmiştir (Naess, 1992). Böylece SK hedefinden büyük ölçüde uzaklaşılmış olmaktadır. SK tanımında ekonomik bir terim olan ve tüketimi ifade eden istek yerine gereksinimin kullanılmıştır. Büyüme, GSMH'daki sayısal anlamdaki bir artışı ve kalkınma ise, gelişimi ve kalıcı değişimleri ifade etmektedir. Kalkınma ekonominin herhangi bir sektöründeki büyümenin, diğer sektörlerde kalıcı bir etki yapmasını gerektirir. Büyümede nicelik önemli iken, kalkınmada nicelik ve nitelik önem taşımaktadır. Ekonomik büyüme GSMH'daki artış veya kişi başına düşen gelirdeki artış ile gerçekleşirken, kalkınma, büyümenin maliyetinin minimize edilmesi ve büyüme ile sağlanan refah artışının toplumun tamamına dengeli ve adaletli bir şekilde yansıtılması ile sağlanabilir. Bu bakımdan yaşam koşulları, sağlık ve eğitim hizmetleri, düşük anne ve bebek ölüm oranının sağlanması gibi yaşam kalitesine yönelik iyileşmeler sağlanamazsa, kalkınmadan söz edilemez (Smith, 1994). Ulusal refah açısından önemli bir unsur olan çevre kalitesindeki değişmeler, GSMH’nin hesabında dikkate alınmamaktadır. Bunun üç önemli nedeni bulunmaktadır: (i) Ekonomideki büyümeyi gösteren GSMH, ölçülebilen bir gösterge olup, bazı ölçülemeyen unsurları içermemesi önemli bir eksikliktir. Kirlenme ve çevre kalitesi gibi 50 kavramları sayısal olarak ölçüp GSMH hesaplarına dahil etmek çok güçtür ve yoğun bir çalışma gerektirir, (ii) GSMH'daki büyüme toplumsal refah artışını gösteren bir araç iken, kaliteli çevre toplumsal refah için doğrudan bir amaç olmaktadır, (iii) GSMH, ekonomide piyasaya sunulan ve belirli fiyatlarla alınıp satılan mal ve hizmetleri kapsamakta, oysa toplumsal refahı (kaliteli bir çevrenin insan sağlığına olumlu etkiler gibi) piyasada işlem görmeyen mallar ve hizmetler de etkilemektedir (Tannvermiş, 1998). Ekonomik büyüme modelinin üretim ve tüketim esası üzerine dayanması ve GSMH'nm artırılmasına yönelik olması, SK'nın temelini oluşturan en önemli öğelerden biri olan yaşam kalitesi yerine maddesel yaşam standardı kavramı üzerinde yoğunlaşmayı gerekli kılmaktadır. SK ve dolayısıyla yaşam kalitesinin yükseltilmesi, öncelikle mevcut kaynakların israf edilmeden kullanımı ile olanaklıdır. Ancak kaynak tasarrufu ve yaşam kalitesinin düşüşüne yönelik birçok faaliyet GSMH'da azalmaya yol açmaktadır, örneğin, motorlu taşıtlarla ulaşıma oranla daha az kaynak tüketen bisiklet ve trenle ulaşım, GSMH'ya daha az katkıda bulunur. Ancak toplu taşıma veya bisiklet gibi ulaşım olanakları, özellikle çevre sorunlarının yoğun olduğu kentlerde birçok sorunu hafifletebilecektir (Brown et al, 1992). Diğer yandan kirlilik yaratan sanayinin gelişimi, kirlilikten doğan sağlık masraflarının artması, trafik kazalarındaki artışlar vb. GSMH’yı da yükseltecektir. Bu nedenlerle yaşam standardı yerine yaşam kalitesi kavramının esas alınması hemen hemen olanaksızdır. Bu durum; ekonomik sistemde durgunluk, kriz ve işsizliğe neden olacaktır. Kısaca ekonomik büyüme modeli ile SK kavramı birbiri ile çelişmektedir (Marlinez, 1987; Nath and Talay, 1995). SK politikasını üç düzeyde incelemek olanaklıdır. Bunlar; (i) Doğal kaynaklar ve çevre üzerinde olumsuz etkiler yapacak veya gelecek kuşaklara önemli kirlilik yükünün yüklenmesine neden olacak yatırımların belirlenmesine yönelik çevresel değer biçme yöntemlerinin belirlenmesi, (ii) Bu yöntemlerin uygulanmasında yararlanılan ekonomik araçlann belirlenmesi ve (iii) Milli gelir hesaplarına kirlilik ve doğal kaynakların dahil edilme yöntemlerinin belirlenmesi gibidir (Ceylan, 1995). Bu amaçlarla genişletilmiş veya sosyal fayda/maliyet analizi, çevresel etki değerlendirmesi, maliyet-etkinlik analizi, risk-fayda analizi, çok amaçlı karar verme teknikleri, sistem ve optimizasyon modelleri, girdi-çıktı analizleri ve ticaret ve yatırım modelleri gibi yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu araçlardan en fazla fayda/maliyet, çevresel etki değerlendirme ve girdi-çıktı analizleri kullanılmakta veya kullanılması önerilmektedir. SK göstergeleri, birkaç gelişmiş ülkede hesaplanmıştır. Bunlar ülkelerin öncelikleri gözönünde bulundurularak her ülkenin kendi koşullarına göre hazırianmalıdır. Bunlar içinde en önemli ve etkin role sahip olan ve UNDP’nca 1990’dan itibaren sürekli geliştirilen İnsan Kalkınma İndeksidir. Yerel düzeyde sürdürülebilirliğin saptanması için; çevresel, sosyal ve ekonomik SK göstergelerinin saptanması gerekmektedir. Bu ölçütlerin kantitatif olması, çevre-ekonomi ilişkilerini açıklamak için mümkünse parasal değerlere dönüştürülmesi ve gelecek 51 kuşakların gereksinimlerini karşılama olanaklannı ellerinden almadan kalkınma politikalarının saptanmasına yardımcı olmaları gereklidir. Bu amaçla belirlenmesi gereken çevresel göstergeler; çevre kalitesinin durumu ile ilgili bilgileri sağlamakta olup, hava, toprak, su kirliliği, kimyasal konsantrasyonlannın ölçümü, doğal kaynaklardaki yıpranma oranlarının belirlenmesi, flora ve faunadaki tür ve ırkların sayısı ve tiplerinin belirlenmesi gibidir. Sosyal göstergeler ise, insan kalkınması ve yaşam kalitesini değerlendirir. Bunlar; eğitim ve sağlık hizmetlerinin düzeyi, suçluluk oranı, yaşam standardı, sosyal güvenlik, kültürel farklılıklar, gençlik sorunları, cinsiyet farklılıkları, ulaşım olanakları ve güvenliği, kentsel ve kırsal yaşam ortamlannın kalitesi ve konforu gibidir. Ekonomik göstergeler, ekonomik gelişimin sürdürülebilirliğini değerlendirmede kullanılmakta olup, bunlar; GSMH, GSYİH, yoksulluk düzeyi, işsizlik oranı, döviz kuru, beslenme olanakları ve nüfus artışı gibidir (Hatcher, 1996; Tanrı vermiş. 1998). Sürdürülebilir bir dünya için özellikle kaynaklar ve kirlilik akışlarını kapsayan, çevre, demografi, toplum ve kalkınmaya ilişkin bilgiler verebilecek göstergelere gereksinim olduğu Gündem 21’de belirtildiği gibi açıktır. Bu göstergeler tek tek belirlendikten sonra, bunlann birbirine entegre edilmesi, SK yaklaşımının uygulanabilirliğinin ölçülmesinin en önemli aşamasıdır. 6. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE TARIM EKONOMİSİ 5.1. Genel Durum Ekonomi, toplumu oluşturan bireylerin gereksinimlerini karşılamak amacıyla kıt kaynakların nasıl ve hangi alternatiflerde kullanılabileceğini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bakımdan ekonomik faaliyetlerin amacı, kıtlıkla mücadele etmektir. Bu kapsamda üreticiler, işletmeler ve devletler aynı şekilde tercihlerle karşı karşıyadır ve bu açıdan ekonomiyi kısaca tercihler bilimi veya kaynak tahsisi bilimi olarak tanımlamak da olanaklıdır (İnan, 1994). Bunun nedeni, kaynakların insan gereksinimlerine oranla genellikle kıt olmasından dolayı, bu kaynakların etkin kullanımının sağlanmasıdır. Tanm ekonomisi ise, tanm ile ilgili ekonomik soruların çözümüne yönelik çalışmalar yapan ve bu amaçla ekonominin ilke ve yasalannı tarıma uygulayan uygulamalı bir bilim dalıdır (Açıl ve Demirci, 1984; İnan 1994; Erkuş vd, 1995). Bu kapsamda Tarım Ekonomisi, ekonomi biliminin temel ilkelerini kullanarak tarımın sorunlarına çözüm araştıran bir disiplindir. Tarım Ekonomisi Bilimi, tanm işletmelerinde teknik bilgilerin ekonomik olarak uygulanma yöntemleri, girdi-çıktı ilişkilerinin düzenlenmesi, tarım ürünlerinin iç ve dış pazarlaması ve tüketimi, kuruluş ve organizasyon ve tarıma yönelik politikalann oluşturulması ile ilgilenir (Karagölge vd, 1995). Tarım, doğal kaynakların bilinen en eski kullanım şekillerinden biridir. Başlangıçta doğa ile uyumlu bir faaliyet olan tarım, özellikle Sanayi Devriminden sonra bilim ve teknoloji de meydana gelen gelişmelerin tarımda da uygulanması ile çevre ve doğal kaynakların sürdürülebilirliğini olumsuz etkilemeye başlamıştır. Ayrıca tarım, sanayi ve hizmet kesimlerinin verdiği çeşitli zararlarla da karşı karşıya kalmıştır. Tarım bilimleri ve teknolojilerindeki gelişmelerin tarımsal üretime 52 uygulanması ile tarımda yığın üretime geçilerek uzmanlaşma ve işletmeler arasındaki entegrasyonlar artmıştır. Tanmda kimyasallar, alet ve m akinalar ve otomasyon olanaklarının daha yaygın olarak kullanımı, üretim biçiminin endüstriyel veya yüksek enerjili tanma dönüşmesine neden olm uştur Tarımda modem girdilerin kullanımının artınlması ile sağlanan üretim artışı yeşil devrim olarak tanımlanmış ve böylece 1980 li yıllarda dünya tarihinde daha önce görülmemiş üretim artışları sağlanmıştır. Günümüzde tanma yönelik politikaların amaçlarından biri ve en önemlisi, kaynak kullanım etkinliğini artırmak ve kaynakların sürdürülebilir kullanımının gerçekleştirilmesidir. Sürdürülebilir tanm, tarımsal faaliyetin olumsuz çevresel etkilerini minimize eden, verimliliğin ve tarımsal gelirin devamlılığını sağlayan ve tarımda endüstriyel girdilerin kullanımının azaltılmasına yönelik bir stratejidir. Buna göre sürdürülebilir tarım, yeni bir dünya görüşü ve yeni bir yapılanma modelini gerektirmektedir. Doğal kaynaklann korunması ve geliştirilmesi, çevrenin korunması, enerji tasarrufu, verim lilik ve karlılığın sağlanması, gıda maddelerinin kaliteli ve sağlık koşullarına uygun olarak üretilmesi gibi amaçlarla tarım işletmeleri ve kırsal kesim için yaşanabilir bir sosyo-ekonomik ortam oluşturmayı hedefleyen sürdürülebilir tarım, uygun bir alternatif olarak görülmektedir. Ancak günümüz tarımının geleneksel yapısı, gıda maddeleri talebinin yüksekliği, Özellikle gelişmekte olan ülkelerde uzun vadeli politikalar yerine kısa vadeli ekonomik kalkınmanın sağlanmasını amaçlayan politikalara ağırlık verilmesi, tarım kimyasalları ve diğer girdileri üreten sanayinin çok ileri düzeyde gelişmiş olması gibi faktörler nedeniyle sürdürülebilirliğe yönelik politikaların tarımda uygulanması, doğrudan ve hızlı bir biçimde olamayacağı açıktır (Rehber, 1991). Sürdürülebilirlik stratejisinin en önemli koşulu alan kullanım planlaması ve iyi işletmeciliktir. Bununla birlikte tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması için çeşitli eylem planlan geliştirilmiş ve tartışılmaktadır. Bu planlara göre sürdürülebilir tarım için öncelikli eylemler; (i) verimli topraklar tarımsal üretim için korunmalı, (ii) toprak ve su kaynaklarını koruma çalışmaları geliştirilmeli, (iii) marjinal araziler üzerinde tarımın etkilen azaltılmalı, (iv) bitkisel ve hayvansal üretim faaliyetlerinin birbirine entegre olması teşvik edilmeli, (v) kuru tarım bölgelerinde sürdürülebilirlik ve verim lilik yükseltilmeli, (vi) entegre tarımsal mücadale uygulamaları yaygınlaştırılmalı, (vi i) tanm kimyasallarının (ilaç, gübre, büyümeyi düzenleyiciler gibi) kullanımı kontrol edilmeli, (viii) tarımın genetik kaynakları korunmalı, (ix) küçük çiftçiler ve tarım kesimindeki topraksız ailelerin tanmdışı işlerde istihdamı artırılarak toprak üzerindeki nüfus baskısı hafifletilmeli ve (x) tanmda fiyat politikalan yerine koruma politikalarına ağırlık verilmeli olarak saptanmıştır (Beazley, 1993). Tanm ekonomisi, doğası gereği, çok sayıda bilim dalları ile ilişkili, bu bilim dallarının bulgu ve yöntemlennden yararlanan, olayları geniş bir perspektif içinde inceleyen ve parça-bütün ilişkilerini değerlendiren bir bilim dalıdır. Bu bakımdan Tarım Ekonomisti disiplinlerarası çalışmalara yatkındır (Yurdakul, 1994). Günümüzde çevre 53 sorunları gibi karmaşık sorunların çözümüne yönelik yaklaşımların geliştirilmesinde çok disiplinli ve disiplinlerarası işbirliğine dayanan çalışmaların yapılması dışında daha etkin bir çözüm yolu bulunmamaktadır. Tarımsal üretim doğaya bağlı ve doğa ile içiçe olduğundan bir yandan çevre sorunlarından en çok etkilenmiş ve diğer yandan da bilinçsiz üretim yöntemleri ile çevre sorunlarına neden olmuştur. Tarım Ekonomistleri, bilinçli kaynak kullanım politikaları üreterek, doğal kaynakların sömürülmeden, verimliliği koruyarak, kaynakların sürekliliğini sağlamaya katkıda bulunabilir. Doğa, insan ve üretim arasındaki ilişkilerde dengeleri sağlayabilir ve tarımsal üretimin bu yönde sevk ve idare edilmesine önemli katkılar yapabilir (Yurdakul, 1994). Kaldı ki Çevrebilimin kapsadığı konular ve dolayıyla SK yaklaşımının temel dayanağını oluşturan ekolojik esaslar nedeni ile de Tarım Ekonomisi Bilimi hem bu kavramların tanımlanması, hem de SK politikalarının saptanması ve saptanan politikaların uygulanması açısından önemli işlevlere sahiptir. Çünkü Tarım Ekonomisi Biliminin uğraşı alanı doğal kaynaklar ve çevreyi kullanarak geliştirilen tarımsal faaliyetler olması nedeniyle bu bilim dalı ekolojik esaslara dayalı olarak çalışmalarını yürütmektedir. Günümüzde ABD ve Avrupa ülkelerinde Tarım Ekonomisinin çok geniş konuları kapsadığı ve sınırlarının hızla değiştiği görülmektedir (Talim, 1994). Bu yeni konulardan biri de doğal kaynaklar ve çevre ekonomisi ve yönetimi konusudur. Bu alan hemen hemen bütün gelişmiş ülkelerde, Tarım Ekonomisi Biliminin bütün dallarına entegre edilmiştir. Özellikle ABD ve diğer ülkelerde disiplinlerin çok fazla tartıştığı ve ilgilendiği sürdürülebilir tarımsal kalkınma kavramının teorik altyapısının kurulması ve bunların ekonomik değerlendirmelerde kullanılması, Tarım Ekonomisi disiplini açısından büyük önem taşımaktadır. En azından Tarım Ekonomistlerinin bu kavramı çok iyi anlayarak geliştirilmesine katkı yapmaları gerekmektedir. SK kavramının daha kapsamlı analizlerinin yapılması gerekir. Bu analizler SK yaklaşımlarını kritize etmeyi, sürdürülebilirlik amacı taşıyan kuruluşların kurulması ve SK yanlılarınca ortaya atılan temel soruları yönlendirmeyi içerebilir. SK taraftarlarının tartıştığı esas konular; büyüme, dağıtım, kaynaklar, çevre kalitesi ve insan refahı arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Bazı bilim adamları SK'yı çevresel kısıtlara bağlı kalan ekonomik büyümenin sağlanması olarak tanımlamaktadır. Kaynaklann devamlılığı açısından SK ise, doğal kaynaklar ve çevrenin kullanımını minimize etmeyi amaçlamaktadır (Batie, 1989). SK kavramının teorisi ve uygulanması ile ilgili araştırmalar, mesleğin zorluklarını oluşturmaktadır. Çünkü SK kavramı yasal ve kurumsal yönlerden sürekli gelişmekte ve kavram bütünüyle tarım, ekonomik kalkınma ve doğal kaynaklara yönelik politikalara entegre olmakta, ancak, konunun çeşitli zorluklan nedeniyle bu alana yeterli ilgiyi göstermeyen uzmanlar bütünüyle karar organları ve güncellikten uzaklaşmaktadır. Tarım ekonomistleri birçok şekilde sürdürülebilirliği tartışmaya katkıda bulunabilir. Tarım ekonomistleri yapacakları ekonomik ve sosyal analizlerle, hem politika saptama, hem de SK kavramı ve amaçlarının 54 daha sistematik ve tutarlı olmasına yardımcı olabileceklerdir. Günümüzde dahi SK kavramının teorik çerçevesinin tam olarak saptanamadığı ve saptanan ilke ve yöntemlerin çok sınırlı olarak uygulanabildiği görülmektedir (Batie, 1989). Eğer SK kavramı geniş kapsamlı olarak uygulanacaksa, mevcut kuruluşların yerine yeni örgütlenmelerin yapılması ve tarımda örgütlenmenin özellikle gelişmekte olan ülkelerde yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir. Mevcut politikalar ve kuruluşlarda ana iyileştirmeler yapılmaksızın, SK ilkelerinin ekonomi politikalarına daha iyi entegre etmeye yönelik pek çok amaç tamamen sözde kalacaktır. Tarım ekonomistleri bir yandan sürdürülemeyen eylemler için politik teşvikleri kaldırarak mevcut politikaları değiştirerek, bir yandan da sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen yeni kuruluşları oluşturarak SK amaçlarını gerçekleştiren kurumsal oluşumda yardımcı olabilirler. 5.2. Türkiye’deki Durum Türkiye tarım işletmelerinin temel özelliği, işletmelerin sayıca çoğunluğunun arazi varlıklarının küçük, çok parçalı ve dağınık olmasıdır. İşlenerek tarım yapılabilecek alanın son sınırına ulaşılmış olmasına karşın, mevcut alanlar etkin olarak kullanılamamakta, endüstriyel ve kentsel yerleşimler, turistik tesisler ve kamu yatırımları ile diğer amaç dışı kullanım alanlarına tahsis edilmektedir. Böylece toprak kaynakları, tahrip edilmektedir. Yanlış tarım tekniklerinin uygulanması, iklim, topografik faktörler vb. nedenlerle erozyon ile önemli miktarda toprak kaynakları tahrip olmaktadır. Bu bakımdan Türkiye'de sürdürülebilir tarımsal üretim yapılabilmesi için kaynakların geliştirilmesi, kaynak tabanlarının tahribinin önlenmesi, tarımda girdi kullanımına yönelik politikaların ve düzenlemelerin yeniden yönlendirilmesi ve tarımsal üretim faaliyeti ve kaynaklarını olumsuz etkileyen tarım dışı faktörlerin gözden geçirilmesi ve buna yönelik ulusal stratejilerin oluşturulması gereklidir. VI. ve VII. Beş Yıllık Kalkınma Planları’nda sürdürülebilir ekonomik kalkınmaya olanak verebilecek şekilde doğal kaynakların yönetimini sağlamak ve gelecek kuşaklara insana yakışır bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakmak temel ilke ve politika olarak belirlenmiş olsa da (Anonim, 1994; Anonim, 1995), uygulamada ekonomi ve özellikle tarım politikalarına çevre unsurunun entegre edilemediği ve tarımda sürdürülebilirliği sağlayabilecek stratejilerin belirlenmediği görülmektedir. Tarımsal kalkınmanın sürdürülebilirliği açısından çeşitli çevresel, ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya olan ülkemizde, SK yaklaşımına uygun olarak yeni eylem planlarının hazırlanması ve bunların mümkün olan en kısa sürede uygulanması ile doğal kaynakların korunması ve geliştirilmesinin sağlanması gereklidir Kaynakların korunması ve devamlılığını sağlayacak önlemler, bu konuda görevli kuruluşların yeniden şekillendirilmesi veya yeni kuruluşların oluşturulması şeklinde olabilir. Bu kurumsal oluşumda tarım ekonomistleri aktif rol alabileceklerdir. Bu kurumsal ve hukuksal düzenlemelerde tarım ekonomistleri hem politikacıların strateji 55 geliştirmesine yardımcı olacak, en doğru bilgiye ulaşmalannı sağlayacak bilimsel konularda yardımcı olabilirler, hem de (Gündem 21'de de yer aldığı gibi) sürdürülebilir tarım stratejilerinin geliştirilmesinde ve bu stratejilerin üreticiler tarafından benimsenmesinde rol oynayabilirler. Verimliliğin korunması, toprak kalitesinin korunması, su ve enerji kaynaklarının tahrip edilmeden kullanımı, çevreye duyarlı tanmsal uygulama ve teknolojilerin geliştirilmesi, kaynakların korunması vb. konular da üreticilerin eğitilmesi ve böylece üreticilerde davranış değişikliği yaratılarak, çevre duyarlılığının artırılması, konunun uygulama boyutu açısından büyük önem taşımaktadır. SK, temelde insan faaliyetleri ile doğal ekosistemin uyumunu öngörmektedir. Bu bakımdan multidisipliner bir yaklaşım içinde araştırma, eğitim ve öğretim faaliyetleri geliştirilmeli, çiftçi, tarım işçileri, teknik elemanlar, tüketiciler ve hatta karar organları ve politikacılar da SK bilincinin yaygınlaştırılması, uygulamada başarılı olmak için gerekmektedir. Türkiye'de tanm ekonomistlerinin sürdürülebilir tarımsal kalkınma açısından önemli bir işlevi üstleneceği bir diğer konu, makro ekonomik ölçütler ve özellikle milli gelir hesaplarıyla ilgilidir. Milli gelir hesaplarında doğal kaynakların miktarı ve bu miktarda meydana gelen değişmeler yer almamaktadır. Hesaplamada, sadece fiziki sermayede meydana gelen aşınma ve eskimeler amortisman olarak yer almakta, oysa gelecekteki potansiyel üretimi düşürecek faaliyetlere karşılık, bugünkü gelir düzeyinde bir düzenleme yapılmamaktadır (Fisünoğlu, 1990). Tanm kesimi ile ilgili sürdürülebilirlik göstergeleri ve tanmsal net yurtiçi hasılanın hesaplanabilmesi için, su ve rüzgar erozyonu, çölleşme, tuzlanma, artan asitlilik ve tanm tekniğinin işlenen arazide neden olduğu diğer yıpranmalar, çayır ve meralarda oluşan yıpranmalar, baraj ve göletlerin ekonomik ömürlerini tamamlamadan artan sedimantasyon ile kullanım dışı kalması, kirliliği azaltma veya önleme maliyetlerindeki artışlar gibi çevresel maliyetlerin değerlerinin saptanması ve tanm sektörü hasılasından çıkarılması gerekir. Böylece sektörel düzeyde sürdürülebilir gelir veya hasıla hesaplanmış olacaktır. Bu amaçla ülkemizde fiziksel ve parasal doğal kaynak muhasebesinin oluşturulması gerekmektedir. Çevresel düzeltimli tarımsal makro ölçütlerin belirlenmesi, tarımda kaynak kullanım sorunlarına sürdürülebilirlik çerçevesinde çözümler getirilmesi yönünden büyük önem taşımaktadır. Oysa Türkiye'de tanmsal üretimde toprak ve su gibi doğal kaynaklar önemli yer tutmakta ve bu kaynaklar düşüncesizce hızla tüketilmektedir. Bu nedenle milli gelir hesaplarında doğal kaynak stoklarındaki değişmeyi ve kirliliğin yarattığı refah kaybının gerçek maliyetlerini veya toplumsal maliyetlerini gözönüne alacak düzeltmelerin yapılması gerekir.6 6. GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ Dünyadaki fakirlik, eşitsizlik, kaynakların aşırı tüketimi azaltılamadığı ve kirlenmeyi önleyecek veya en azından azaltabilecek teknolojiler geliştirilip uygulanmadığı sürece, çevre sorunlarının çözümü olanaklı görünmemektedir. Yeni dünya düzeninde sürdürülebilir kalkınmanın sadece bir aldatmaca mı olduğu veya ekolojik duyarlılığın 56 ekonomik faaliyetleri tamamen durdurması mı gerektiği tartışılmaktadır. İnsanlığın varlığı, ancak ekonomik faaliyetlerin devamı ile olanaklı olduğuna göre, yapılacak iş, ekonomik faaliyetlerin bugünkü biçiminin eleştirel bir sorgulanmasından sonra yeniden tanımlanması, faaliyetlerin ne kadar ve kimler için olacağına ilişkin yeni değerler sisteminin oluşturulmasına gereksinim vardır. Bu sistem ekonomik faaliyetlerin çevresel boyutlannı gerçek anlamda hesaba katmak zorunda kalacaktır. SK yaklaşımının özellikle doğal kaynakların tükenme eğilimini vurgulaması yönünden dikkate alınması gereklidir. Bu yaklaşım doğal kaynakların korunması ve geliştirilmesi için siyasal ve bürokratik müdahaleyi gerekli görmekte olup, bu özel mülkiyet esasına dayanan serbest piyasa çevreciliği yaklaşımı ile çelişmektedir. Bunun için öncelikle doğal kaynaklarla ilgili mülkiyet haklarının yeniden düzenlenmesi, bu konu ile ilgili sorunların çözümlenmesi, bu hakların devri ile ilgili temel esasların saptanması için ayrıntılı ve istikrarlı bir yasal ve idari organizasyonun varlığı gereklidir. Ayrıca bireysel fayda ve maliyetler ile toplumsal fayda ve maliyetler arasında farklılıklara neden olan dışsallık sorunlarının çözümü için devletin çeşitli çevre politikası önlemlerini alması gerekmektedir. Doğal kaynaklar kullanıldıkça oluşan amortismanlar, bina, alet ve makinalann amortismanlarında olduğu gibi, GSMH hesaplarında dikkate alınmalı ve çevre düzeltimli makro ekonomik ölçütlerin hesaplanması sürecine geçilmesi yolları araştınlmalıdır. Bunun için öncelikle sektörel ve ulusal düzeylerde doğal kaynakların envanteri ve muhasebeştirilmesinin yapılmasına gereksinim bulunmaktadır. Bunun için doğal kaynakların amortismanı ve yıpranmaları ile çevre muhasebesinde izlenecek yaklaşımlann saptanması gereklidir. Bunun için uygun bir doğal kaynaklar yönetim sistemi oluşturulmalı, bu sistemin ekonomik ve geleneksel araçları belirlenmeli, sistem içinde görev alacak kamu ve özel kuruluşların fonksiyonları tanımlanmalı, sistem kendi finansmanını sağlayabilmeli ve böylece yerel aktörler (çiftçiler, çiftçi örgütleri vb.) harekete geçirilmelidir. Tanmda kullanılan kimyasal gübreler, ilaçlar, büyümeyi düzenleyiciler, tarımın küresel ısınmaya katkıları, yaban yaşamı ve doğal peyzajın bozulmasına olan etkileri belirgin olarak ortaya çıktıktan sonra, bu sorunların ayrıntılı olarak analizi ve çözümüne yönelik ekolojik, ekonomik ve teknolojik yaklaşımlann ulusal tanm politikasının amaç ve araçları ile birlikte değerlendirilmesi ve bütünsellik içinde uygulanması gereklidir. Ülkemizde tarım ve tanmsal sanayilere yönelik politikalara çevre unsurunun entegre edilmesi açısından Tarım Ekonomisi disiplinine önemli görevler düşmektedir, öncelikle bu kesimlere yönelik projelerin hazırlanması aşamalarına çevresel değerlendirmelerin eklenmesi, kredilendirme ve teşviklerde yatırımların çevresel etkilerinin özellikle incelenmesi gereklidir. Ayrıca kırsal çevre sorunları, üreticilerin yaşam kalitelerinin yükseltilmesi, tarımsal kaynaklarla ilgili sorunlara çözüm önerilerinin getirilmesi ve yerel ve makro düzeyde sürdürülebilirliğin ölçülmesine yönelik araştırmalara ağırlık verilmelidir. Bunun için öncelikle Tarım Ekonomisi disiplininin lisans ve lisansüstü programlarında doğal kaynaklar ve çevre ekonomisi ve yönetimi 57 konularına yer verilmesi gerekmektedir, öze llikle ülkemizde doğal kaynakların korunması, geliştirilmesi ve kullanımının yeniden düzenlenmesi için yapılması gereken ayrıntılı bilimsel çalışmalann gerekli olduğunu vurgulamak gereklidir. Tarımda SK uygulamaları ile ilgili olarak yabancı literatürde çok sayıda araştırma bulunmasına karşın, ülkemizde bu tip araştırmalar çok yetersizdir. Tarımın yapısal sorunlanmn çözümüne yardımcı olması açısından bu tür araştırmalann ülkemizde de yapılması ve bunların sonuçlanndan yararlanarak makro düzeyde değerlendirmelerin yapılması ve ulusal tarım politikalannın bu sonuçlara göre yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. KAYNAKÇA Açıl, A F. ve Demirci, R.. 1984 Tanm Ekonomisi Dersleri. A.Ü Z F. Yayın No 880, Ders Kitabı: 245, Ankara. Anonim, 1994 Çevre, VII Beş Yıllık Kalkınma Planı ö I.K. Raporu, DPT Yayın No 2360. Ankara. Anonim, 1995 Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000), DPT, Ankara Batie. S S., 1989 Sustalnable Development: ChallengesTo The Profession of Agricultural Economics, American Journal of Agricultural Economics, Vol:71, No:5:1083-1101. Beazley, M.. 1993 Caring For The Earlh, IUEN. ÜNEP, W W F, Reed International Books Limited, LoncJon, UK. Brundtland, G H. et al.,1987. Our Common Future, VVorld Commission on Environment and Development, Oxford University Press, Oxford, UK Brown, L.. Postel, S. and Flaxin, C., 1992. Environmentally Sustainable Development: Building on Brundtland, UNESCO, Belgium. Ceylan, T., 1995. SK, Gelişme İktisadı, Editör: T.lşgüden, F.Ercan ve M.Türkay, Beta Basım Yayın A.Ş., İstanbul. Erkuş, A., Bülbül.M., Kıral.T., Açıl.A.F. ve Demirci, R., 1995. Tanm Ekonomisi. A.Ü.Z.F. Eğitim Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınlan No:5, Ankara. Ertürk, H., 1996. Çevre Bilimlerine Giriş. U.Ü. Güçlendirme Vakfı Yayın No: 10, Bursa Fisunoğlu, HM .. 1986. Çevre Sorun lan ve Ekonomi, Sanayi ve Çevre Sorunlan Konferansı, TÇSV Yayını, Ankara, s.144-172. Fisunoğlu, M, 1990 Sürdürülebilir Kalkınma ve Ekonomi, Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı, TÇV Yayını, Ankara, s.39-48. Gökçe, O. ve Kaya, F.. 1997. Tanmsal Üretimde Çevresel Girdilerin Maliyete Yansıtılması, 3. Verimlilik Kongresi, MPM Yayınlan No:599, Ankara, s.342-359. Hatcher, R.L., 1996. Local Indicators For Sustainability: Measuring The Human Ecosystem, İn: Sustainable Development, Edited By B. Nath, L. Hens and D. Devuyst, Vub Press, Belgium. İnan, I.H., 1994. Tanm Ekonomisi, 3. Baskı, Hasad Yayıncılık ve Reklamcılık, İstanbul 58 Kalaycı, I. ve Doğan, Ç.,1997. Doğal Kaynaklardaki İsrafı Enazlama Arayışları ve Dışsallıklann İçselleştirilmesi (Teorik Bir Yaklaşım), Doğal Kaynak Kullanımında Alternatif Yöntemler Yeni Yaklaşımlar, Editör V.F. Savaş, M.Ü. Türkiye Ekonomisi Araştırma Merkezi ve FriedrichNaumann Vakfı, Ankara, s.171-182. Karagölge, C., Kızıloğlu, S. ve Yavuz, O., 1995. Tarım Ekonomisi Temel İlkeler, A.Ü. Yayınları No: 801, Z.F. Yayınları No:324, Ders Kitapları Serisi No: 73, A.Ü.Z.F. Ofset Tesisleri, Erzurum. Keleş, R. ve Hamamcı, C., 1993.Çevrebilim, İmge Kitabevi, Ankara. Kışlalıoğlu, M. ve Berkes, F., 1994. Ekoloji ve Çevre Bilimleri, 2. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul. Martinez, A., 1987. Ecological Economics Energy Environment and Society, Oxford, UK. Naess, A., 1992. Ecology Community and Lifestyle, Translated and Edited By D. Rothenberg, Cambridge University Press, Great Britain. Nath, B. and Talay, I., 1995. Ethics of North-South Divide and Their Environmental Consequences, İn: Proc. UNESCO International Symposium Environmental Ethics, İstanbul, Turkey. Norgaard, R.B., 1991. Sustainability.The Paradigmatic Challenge To Agricultural Economics, 2161 Conference of The International Association of Agricultural Economist, Tokyo, Japan. Rehber, E., 1991. Alternatif Tanm Üzerine Bir Tartışma, U.Ü.Z.F. Dergisi Sayı: (1991 ):8:153-160, Bursa. Smith, C., 1994. Economic Development Grovvth and Welfare, The Macmillan Press Ltd., London, UK. Talim, M., 1994. Dünyada ve Türkiye’de Tarım Ekonomisi Düşüncesinin ve Araştırmalarının Gelişimi, Türkiye Birinci Tarım Ekonomisi Kongresi, Editör: T.özkaya, 1. Cilt, İzmir, s.18-30. Tannvermiş, H., 1997. Türkiye’de Çevre Politikaları, TKK Üçüncü Sektör Kooperatifçilik, Sayı: 118: 41-77, Ankara. Tannvermiş, H., 1998. Sürdürülebilir Kalkınmaya Yönelik Olarak Ulusal Gelir Hesaplarının Yeniden Gözden Geçirilmesi Açısından Doğal Kaynaklar ve Çevre Kirliliğinin Makro Ekonomik Hesaplar Sistemine Katılabilme Olanakları ve Türkiye İçin Bir Model önerisi, Muhasebeciler İçin Çevre Paneli, İstanbul Serbest Muhasebeciler ve Mali M üşavirler Odası, (Bildiri-Baskıda), İstanbul. Tumer, R.K., (Ed), 1988. Sustainable Environmental Management, Belhaven, London, UK. Yurdakul, O., 1994. Türkiye’de Tarımın Temel Sorunları ve Tarım Ekonomisi, Türkiye Birinci Tarım Ekonomisi Kongresi, Editör: T.özkaya, 1. Cilt, İzmir, s.4-17. 59