ULUSLARARASI SEMPOZYUM INTERNATIONAL 5YMP05IUM 14-17 ARALIK / DECEMBER 2010 ~ ~ AVRUPA KÜLTÜR ~!~.~.~~! Müslüman Arap Kaynaklarında Bizans imparatorlarının Tasviri ·Casim Avcı <'> İslam'ın doğduğu VII. Yüzyıl başlarında Arap yanınadası çevresinde . iki büyük imparatorluk asırlar boyu devam edegelen bir mücadele içerisinde idi:. Bunlardan biri başkenti İstanbul (Konstantinopolis) olan Bizans İm­ paratorluğu, diğeri ise başkenti Medarn olan Sasaru İmparatorluğu' dur. Her iki imparatorluk aynı zamanda İslam'ın ilk döneminden itibaren müslümanların hedefi olmuştur. Sasfu:U İmparatorluğu VII. Yüzyılın ortalarında müslümanlar tarafından tarih sahnesinden silinirken Bizans İmparatorluğu aynı dönemde Suriye, Filistin ve Mısır gibi önemli bölgelerini İslam ordularına bırakmak zorunda kalıruş, müslümanlarla mücadelesini asırlar boyu sür.,. dürdükten sonra 1453'te başkent İstanbul'un Fatih Sultan Mehmet tarafın­ dan fethiyle tarihe kanşrmştır. Bütün bu süreçte Hz. Peygamber döneminden itibaren, iki büyük gücün temsilcileri olarak Bizans ve Sasfu:U imparatorları ("Kayser" ve "Kisra") çeşitli vesilelerle İslam hükümdarlarının ve diğer müslümanların gündemini meşgul etmiştir. Bu çalışmada bazı örneklerden· hareketle Müslüman Arap kaynaklarında Bizans imparatorlarının ~virine yönelik bilgi ve rivayetler ele alınacaktır. · Müslüman Arap kaynaklarında Bizans imparatorları için genel olarak "Kayser", "Melikü'r-Rfım~, "Sahibü'r-Rfun'' gibi ifadeler kullanılır. İliş­ kilerin gergin olduğu dönemlerde Bizans imparatorları için "Tagiye", hatta "Kelbü'r-Rfım" ifadelerinin kullanıldığı da görülmektedir. Şüphesiz Bizans imparatorları bazan kendi isimleriyle de kaydedilir: Herakl (Herakleios) ve Nikeffır (Nikephoros) gibi. Arap-İslam kaynaklarında Bizans başkenti İstanbul (el-Kustantirıiyye), bazan Kayser'in şehri olarak zikredilir ve rivayetlerden bir kısmı şehrin rı Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi 169 Tarih İçinde İstanbul müslümanlar tarafından fethedileceğine dairdir. Hadis kaynakları~da yer alan rivayetlere göre Hz. Peygamber, "İstanbul muhakkak fethedilecektir. Onu fet- h eden kumandan ne güzel kumandan, onu fetlleden asker ne güzel askerdir''1 buyurarak fethi müjdelemiştir. Yine Hz. Peygamber "ilk deniz savaşına katı­ lacak askerlerin ve Kayser'in şehrini fetlletmek üzere sefere çıkan ilk ordulatın ba&şlanacağını" 2 haber vermiştir. Diğer bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber Konstantıniyye ve Roma'run fetlledileceğini belirtmiş, hangisinin daha önce fetlledileceğine dair bir soruya da "önce Kayser'in şehri fethedilecektir'' cevabuu vermiştir.3 Esasen hadis kaynaklarındaki rivayetlere bakılırsa müslümanlar daha Hz. Peygamber'in sağlığında Bizans ve SasMli topraklatının fethedileceğine inanmakta idiler: Çünkü Hz. Peygamber, Bizans ve SasMli imparatorlannı kastederek "Kisra ve Kayser'in hazinelerinin müslümanların eline geçeceğini ve Allah yolunda sarfedileceğini" haber vermekteydi.4 Hz. Peygamber'in ve ilk iki halifenin ça~daşı olan İmparator Herakleios (610-641) Arap-İslam kaynaklarında kendisine en çok yer verilen Bizans imparatorlarının başında gelmektedir. Hz. Peygamber'in Herakleios'a gönderdi& İslam'a davet mektubu ayru zamanda İslam tarihinde Bizans'a yönelik ilk diplomasi faaliyeti olarak kayda geçmiştir. Mekkelilerle yapı­ Ian Hudeybiye barış anlaşmasından sonra Hz.Peygamber, dönemin ileri gelen di~er bazı devlet başkanlarının yanısıra Bizans imparatoru Herakleios'a da bir İslam' a davet mektubu gönderdi. Mektubu imparatora götürmek üzere, ticaret amaçlı seyahatleri dolayısıyla Suriye bölgesini iyi bilen, ayrıca sahabuer arasında fiziki özellikleriyle dikkat çeken Dihye b. Halife elKelbi görevlendirildi (Muharrem 7/Mayıs 628). İslam kaynaklanna göre Hz. Muham.mmed'in Herakleios'a gönderdi& mektup şöyledir: "Bismillahirralunanirrahim. Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'den Bizans imparatoru Herakleios'a, Hidayete uyanlara selam olsun. İslam'ı kabul et ki, kurtuluşa eresin ve Allah da ecrini iki kat versin. E~er lçabul etmezsen Erlsllerin (çiftçilerin, teba' ~' Arius' çuların) günahını sen çekersin. "Ey Ehl-i Ki~p! Sizin ve bizim aramızda müşterek olan söze gelin: Sadece Allah'a kulluk edelim ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım Allah'ı bırakıp da birimiz di~erini rab edinmesin". Eğer yüz çevirirlerse "şahid olun biz müslümanız" deyiniz (Al-i İmran3/64)".5 1 2 3 4 5 Ahmed b. Hanbel, Miisned, IV, 335. Bu.hAri, "CihAd", 93; Ahmed b. Hanbel, VI, 361. Ahmed b. Hanbel, ll, 176; Dari.ml, "Mukaddime", 43. Bu.hAri, "CihAd", 157, "Humus" 8, "Menakıb" 25. Ahmed b. Hanbel, I, 263; Bu.hAri, Bed'ıil-Valıiy, 6, CiJıM, 102, Tefsir 3/4; MUslim, Cihfid, 74; 170 CasimAvcı Yıllar süren savaşlar sanıında Sasaruıer karşısında Ninova' da kesin bir zafer kazarmuş olan Herakleios bir şükran ifadesi olarak hac ziyaretinde bulunmak ve İranlılardan geri almayı başardığı kutsal haçı tekrar eski yerine dj.kınek üzere o sıralarda Kudüs'te bulunuyordu. İmparator, Busra valisi araalığıyla kendisine gelen peygamber elçisi Diliye'yi kabul etti. Kaynaklarda, imparatorıın I:Iz. Muhammed hakkında daha detaylı bilgi almak üzere, o sıralarda ticaret için Suriye'ye ~trniş bulunan Ebu Süfyan · ve arkadaşlarını huzuruna getirttiği ve soyca Hz. Muhammed'in en yakıru olan kafile başldını Ebu Süfyan'la aralannda uzun bir konuşma geçtiği belirtilir. İmparator, Ebu Süfyan'dan Hz. Muhammed'in soyu, ailesi, çevresi, top~umdaki konumu, kişiliği, getirdiği mesajın niteliği w; temel prensipleri v.s. hakkında bilgi a1nuş ve aniabianların bir peygamberin özelliklerine uygun olduğunu ifade etrniştir.6 Herakleios'ıın, Ebu Süfyan'dan bilgi almanın yanısıra, Diliye'yi bir mektupla birlikte, Rfuniye' deki yakın dostu Patrik Dagatrr' a gönderdiği ve ondan konuyla ilgili kanaabm sorduğu da kaynaklarda yer alan rivayetler arasındadır. Dagatrr'ın Hz. Muhammed'in beklenen peygamber olduğu kanaatiyle İslam dinine girdiği ve bu durumu belirten bir mektub yazarak Herakleios'a götürmesi için Diliye'ye verdiği kaydedilmektedir. Ayru rivayetlere göre, daha önce çok sevilen Dagabr, müslümanlığı kabul ettiği için kısa bir süre sonra Rumlar tarafından dövülerek öldürülmüş­ tür. Hz. Peygamber'in ona da bir İslam' adavet mektubu göndermiş olduğu nakledilmektedir7 İmparatorıın Diliye'ye bir takım kıymetli hediyeler ve elbiseler verdiği­ ni de görüyoruz. Elçi, dönüşte Hısma denilen yerde Cüzam kabilesine mensup bir çetenin baskınına uğramış ve çevredeki müslümanların yardmuyla hediyelerin bir kısıruru geri almayı başarmıştır.8 · Burada sözkonusu edilen mektupla ilgili rivayetlerin çeşitliliği hakkında bir fikir vermek üzere belirtilmelidir ki, klasik kaynaklardaı:ı sadece Ya'ktibi' de yer alan bir rivayete göre Herakleios da Hz. Muhammed'e bir cevap mektubu göndermiştir. Mektubıın metni şöyledir: "İsa' nın müjdelediği Allah' ın Resülü Ahmed' e Bizans me!iki · Kayser' den, Mektubıın elçin araalığıyla bana ulaştı. Şehadet ederim ki, sen Allah' ın 6 7 5 Muhammed Hamidullah, el-Vesiiilm's-siyiisiyye, Beyrut 1969, s. 109. Buhari, "Bed'ül-Vahiy",6; Müsliın. "Cihad", 74;Taberi, Tôri1ııı'l-ıimeın ve'l-miiliik(nşr. EbU'l-Fazl İbrahim), I<ahire 1972, II, 647-648. Buhari, Bed'ill-Vahiy, 6; Taberi, II, 649, 650; Ali öngill, "Dagabr", DİA, VID, 399,400. İbn Sa' d, et-Tnbakiihi'l-kiibrii (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1957, II, 88; Ali Yardım, "Dihye b. Halife", DİA, IX, 294. 171 Tarih İçinde İstanbul elçisisin. İncil' de sertin adını bulmaktayız; Meryem oğlu İsa da seni bize müj- _ delemi.Ştir. Ben Rumlan sana iman ebneye davet ettim, ancak kabul etmediler. Eğer bana itaat etselerdi, onlar için daha hayırlı olurdu. Sertin yarunda olup sana hizmet etmeyi ve ayaklaruu yıkamayı çok isterdim." Ayru kay:nak mektubu alan Hz. Muhammed'in "Mektubum onların yarunda kaldığı sürece mülkleri de kalacaktır" dediğini kaydeder.9 Hamidullah, sonunda Bizans diplomasi geleneğinde öteden beri bilinen mühür gibi özelliklerden bahsedilmediğine dikkat çekerek bu mektubu şüpheyle karşılamakta veya Herakleios'un bunu imparatorluk sıfatıyla değil, şahsı adına ycu:ınış olabileceğini belirbnektedir.10 Leyla A. İsma'il de bu rivayeti oldukça mübalağalı bulmaktadır.11 Hz. Ebu Bekir'in halifeliğinin ilk yılındaki irtidat olaylaruu bastırıp iç huzuru sağladıktan sonra İmparator Herakleios'a, eline davet amacıyla Hişam b. As, Ubade b. Sarnit ve Nu'aym b. Abdullah'ın da aralannda bulunduğu.bir elçilik heyeti gönderdiği, İslam kaynaklannda yer almaktadır.12 Bazı mübalağa ve efsane unsurlanyla karışmış olduğu anlaşılan rivayetiere göre, elçilik heyeti öncelikle Dımaşk' a gider ve burada Gassaru emiri Cebele b. Eyhem'le görüşür. Cebele'nin elçisi eşliğinde İstanbul'a13 giden heyet, İm­ parator Herakleios tarafından kabul edilir. Mor/Erguvaru rengin hakim olduğu İmparator sarayının görkemi, imparatorun ipek kumaşlarla bezenmiş altın tahtı ve kıymetli mücevherlerle süslü altın tacı elçilerin dikkatini çeker. Herakleios, elçilerden temel dini inançlan, ibadet ve adetleri hakkında bilgi alır. Elçilik heyeti üç gün boyunca özel bir misafirhanede ağırlanır. Bu arada imparator bir gece el~ere, özel bir bölümdeki yaldızlı büyük bir sandı­ ğın çekmecelerinde özenle saklanan bir çok peygambere ait ipek kumaş üzerine işlenmiş resimler gösterir. Sonunda elçilere kıymetli hediyeler vererek uğurlar. · Daha önce Hz. Peygamber'in mektubu konusunda belirttiğimiz, imparatorun İslam' a girme arzusuyla ilgili rivayetiere burada da rastlamaktayız. B\111a göre Herakleios elçilere, "Nefsim tahtımı bırakmama izin versey- ' 10 11 u Yakiibi, Tfin7ı, Beyrut ts. II, 77, 78; Hamidullah, el-Vesaik, 111. Hamidullah, İsiam Peygamberi (tre. Salih Tuğ), İstınbul1990, Il, 1028. LeylA Abdülcewad İsmail, ed-Devletıil-Bfzııııtıyye fi 'Asnl-Imbarntıir Hırnkl ve 'Aliikntıilıii bi'IMıis/imiıı, Kahire 1985, s. 341 . Ebu Hanife ed-Dineveri, el-Alıbfinı't-Trvfil, Kahire 1960, 18, 19; İbn A'sem el-Kafi,, Kitfibıi'lFutlılı, Beyrut, ts. I, 126-132; Ebu Nu'aynı, Deliiilıi'n-Niibıivve (ıışr. M Reuutls Knl'nci-A. Abbns), Beyrut 1412/1991, I,S0-56; M Hamidullah, Une Anıbassade Du Calife AbO. Bakr Aupres de l'Empereur Heraclius et le Livre Byzanti.n de la Prediction des Desti.nees", Folia Orieııtnlin, 2 /1-2 (1961), 2942; Casim Ava, İsliim-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003, s. 62-64. İbn Asem, heyetin imparatar tarafından Antakya' da kabul edildigini belirtir. (I, 127) ll 1) 172 CasimAvcı di, İslam' a girip sizin araruzda bir köle olarak dahi olsa yaşamak isterdim" demiştir.14 imparatorların yaşadığı saraylar, müslüman Arap ~ynaklarında önemli bir yer tutar. İstanbul' dan bahseden Arap-İslam kaynaklan bu arada iinparatorluk sarayı, çevresi ve saray hayabna dair bilgi ve rivayetlere de y~ vermektedir. Bunlar arasında özellikle elçilerin imparator tarafından kabul edilişi, sarayın ve kabul salonuntın görkemi hakkındaki rivayetler dikkat çekici unsurlar ihtiva etmektedir: Bizaris sarayını görüp geniş bir şekilde anlatan Arapların başında Harun b. Yahya gelmektedir. Muhtemelen IX. Yüzyılın sonu veya X. Yüzyılın başında Filistin'de esir alınarak İstanbul' a getirilen ve bir süre burada kalan Harun b. Yahya'nın tasvirine göre Büyük Saray şehrin Qrtasında yer alır. Sarayın etrafı tamamen duvarla çevrili olup bir kenan kıyıdadır ve duvarın demir kanatlı üç kapısı vardır. Mermer, tuğla ve ipek kumaşlarla dekore edilen bu girişlerde altın yaldızlı mızrak ve kalkanlarla nöbet tutan muhafızlar bulunmaktadır. Dikkat çekicidir ki, girişlerde bekleyen silahlı muhafızların önemli bir kısmı Türkler'den, özellikle Hazarlar'dan seçilıni.ştir. Çitişlerde biri müslümanlar için kullanılan dört zindanın yer aldığını söyleyen Harun, deniz tarafındaki girişte yer alan imparatorluk kilisesini de ayrıntılı bir şekil­ de tasvir etmektedir. Kilisede imparatora mahsus locadan bahseden Harun, kilisenin kapılan, mermer sütunları, kubbe ve avlulan ile altın, gümüş, inci ve yakut süslemeleri hakkında göz kamaştırıcı ifadeler kullanır. Harun b. Yahya'nın anlabmına göre kilisenin avlusunda bir sarnıç yer almaktadır. Bu sarnıca yortu günlerinde şarap ve süzme bal doldurulup sütunlardaki çeşitli hayvan heykellerinden akıtılıx, imparator ve beraberindekiler de bu şaraptan içerlerdi. Harun bundan sonra yeşil mermer döşeli, duvarlan mozaiklerle bezenmiş, kenarlan 400 adım ölçüsünde büyük bir şe­ ref avlusundan geçilerek girilen bir şölen salonundan da bahseder. 209 adım uzunluk ve 50 adım genişliğindeki bu salonda bulunan üç masadan Örtadaki altından olup imparatora mahsustur. Yukanda belirtildiği gibi kendisi de bir süre esaret hayah yaşamış olan Harun, özellikle Noel'den itibaren on iki günlük bayram süresince bu salonda imparatorun da katılımıyla müslüman esiriere ziyafet verildiğini, yemekierin müslümanlar için dinl bakımdan sakıncalı olmamasına dikkat edildigini, mesela yemeklerde domuz eti bulundurulmadığını açık bir şekilde belirtir. Org eşliğinde yenilen yemeklerden sonra imparator salondan ayrılırken her müslüman esire iki dinar ve üç dirhem verildiğini de ilave eder. 14 İbn A'sem, I, 131; Beyhakt Delıiiii'ıı-ııiibiiVIJe (nşr. A Kal'ad), Beyrut 1405/1985, I, 390. 173 Tarih İçinde İstanbul İrnparatorun saraydan çıkıp törenle Ayasofya Kilisesi'ne gidj.şi Harun b. Yahya'run zihnindekalıcı izler bırakrruştır. Bu sebeple halıralarında bu görkemli töreni ayrıntılarıyla anlatır. Harun'un çeşitli kesimlerden törene katılanlarla ilgili verdiği rakamların toplanu 50.000'in üzerindedir. İrnpara­ torun ve törene katılan devlet erkanı, din adamlan ve diğer görevlilerin merasim elbiseleri, süslü ifadelerle tasvir edilir. Yine dikkat çekicidir ki, tören alaylannda ellerinde mızrak ve altın yaldızlı kalkarılar bulunan çok sayıda Türk-Hazar gençleri de yer almaktadır. İrnparator, üzerinde son derece göz kamaştırıcı tören kıyafeti ve başında tacı ile altına hasır serilmiş ipek yolluklar üzerinde kiliseye doğru yürürken elinde içinde toprak bulunan altın bir kutu taşımaktadır. Yüİiiyüş sırasında İrnparatorun yaru başında bulunan protokol görevlisi "ölüm var, ölüm var" diyerek ölümü hatırlatmakta, bu sı­ rada imparator elindeki kutuyu açarak duygulu bir şekilde toprağı öpmekte ve hiç kimseye zülmetmeyeceğine dair söz vermektedir. İmparator ve beraberindekiler kiliseye girdikten soma müslüman esirler de buraya getirilmekte ve kilisenin görkemi, imparatorun azameti karşısında üç defa "imparatorun saltanatının uzun sürmesi" için dua etmektedirler. Ardından da kendilerine birtakım hediyeler verilmektedir. Daha soma Ayasofya kilisesine iyi yetiştirilmiş, altın ve değerli taşlarla süslenmiş koşumları olan üç boz at sokulmaktadır. Harun'un aniatmuna göre atlar duvarlara asılı olan dizginleri ağzına alınca Bizanslılar bunu müslümanlara karşı zafer kazanacaklarına yorup sevinmekte, bazan da atlar dizgine yaklaşıp koklamakta ve geri çekilmektedir. Kilisedeki ayinden soma imparator saraya dönmektedir. Sarayın yakınındaki Hipodromdan da bahseden Harun, burada tunçtan yapılmış at, insan, arslan ve çeşitli vahşi hayvan heykellerine dikkat çektikten soma burada düzenlenen araba yarışlarını anlatır; bu yarışların imparator dahil devlet erkanı ve halk tarafından ilgiyle izlendiğini belirtir.15 Ayasofya'run yakınında mermer bir kaide üzerinde yer alan ve kiliseyi yaptıran imparatora ait olduğu belirtilen mezar ve heykel Arap coğ­ rafya_cılarırun özel merakını çekmiştir. Harun b. Yahya'nın I. .Iustinianos'a (527-565) ait olduğunu söylediği mezar ve heykel, birçok kaynakta Büyük Konstantinos' a ait olarak gösterilir ve heykelle ilgili bazı yorumlar nakledilir. imparatoru at üzerinde resmeden tunçtan heykelde, başında inci ve yakutlarla süslü altın taç bulunan imparatorun sağ eli havaya kalkık olup sol elinde bir küre tutmaktadır. Yorumlara göre imparator sağ eliyle insanlan İstanbul' a çağırmakta veya İslam topraklarını. işaret etmektedir. Sol elin15 İbn Ruste, el-A'lıikıt'n-ııefise (nşr. M. J. De Goeje), Leiden 1892, s. 119-127; Casi.ın Ava, "Arapİslfun Kaynaklannda Bizans Sarayının Tasviri", Tnrilı Boıjlmcn Saray, Haynh ve Teşkilnh, 23 Mayıs 2005, Bildin1er, İstanbul2006, s. 106-107. 174 CaslınAvcı deki küre ise duşmanların imparatorluk topraklanna saldınsına karşı bir tıl­ küre üzerinde şöyle bi,r yazı yer almaktadır: "Ben dünyaya hakim oldum ve işte bu küre gibi onu avucumda tu~ Fakat ne var ki, dünyadan aynidım ve beraberimde hiçbir şey götüremedim."16 · AbbastHalifesi Ebu Ca'fer el- MansUr'un (754-775) katibi olup edebiyat v~ belaganyla tanınan 'Umare b. Hamza'nın anlattıklan, elçilerin bazan Bizans sarayında imparator tarafından kabul edilmeden önce yaşadıklan korku dolu anlara işaret etmesi bakımından dikkat çekicidir. İbnü'l-Fakih'in (ö. 289/902) rivayetine göre iki ülke ilişkilerinin gergin olduğu bir dönemde halifenin savaş tehdidini içeren mektubuyla İm.parator V. Konstantinos' a (741-775) gönderilen Umare, saraya varmadan önce üç yerde bekletilmiş ve hei defasında bir sonraki yere geçebilmek için ilgili rmikamlardan gelecek izni beklemek zorunda kalrruşhr. Bu şekilde saraya ulaşan 'Umare sonrasuu şöyle anlatmaktadır: Sarayda ilerlerken bir salona vardığımda geçmem gereken yolun her iki tarafında kükreyen birer aslanın durduğunu gördüm. öyle korktum ki içimden "kesin ömrümün sonu geldi" diye düşündüm. Buna rağmen devam ettim. Aslanların yanına vardığımda sakinleştiler, ben de aralanndan yürüdüm. Diğer salona geçtiğimde salonun ön tarafında benim hizamda karşılıklı olarak inip kalkan iki kılıç gördüm. öyle ki aralanndan bir sinegin dahi geçmesi mümkün degildi. "Beni arslanlardan kurtaran Allah kılıçlardan da kurtanr" diyerek ilerledim. Kılıçiara yaklaşngımda durdular; ben de yoluma devam ettim. Sonunda imparatorun kabul salonuna ulaşhm. Bu salon o kadar büyüktü ki, imparator neredeyse gözükmüyordu. Biraz ilerleyince kırmızı bir duman etrafıını kapladı. Önümü göremediğim için olduğum yerde kaldım. Duman kaybolunca ilerlemeye devam ettim. Ancak bu defa da yeşil bir duman ortalığı kapladı. Ben de oturup bekledim. Biraz sonra duman açılınca ilerleyerek imparatorun huzuruna vardım. imparatoru selamladıktan sonra halifenin mektubunu takdim ettim. ,İm.pa­ rator oturmaını emretti ve tercüman aracılığıyla halife ve ülkenin durumu hakkında sorular sordu. Görüşmemiz bitince misafirhanede ağıdartınam için emir verdi". Rivayete göre imparatorun isteği üzerine onunla tekrar bir araya gelip birlikte sarayı ve çevresini gezen Umare bir ara uygtin bir fırsat yakaladığıncia imparatora kendisine korkulu anlar yaşatan protokolün sebebini sorar. İm.parator da bütün açıklığıyla Bizans sarayına gelen yabancı elçilerin kalplerine korku salmak için böyle bir yola başvurduklaruu ifade ederF sımdır. Bazılarına göre de 16 17 YAküt el-Hamevi, Mıı'ceıııii1-büldaıı (nşr. Ferid A Cüncli), Beyrut 1990, N, 396; Casim Ava, "Arap-İslAm Kaynaklannda İstanbul", İstmıbııl aniversitesi 550. Yıl Wııslar arası BiZIIliS ve Osııuınlı Sempozyımııı (XV. Yüzyıl) 30-31 Mayıs 2003 (ed. Sümer Atasoy), İstanbul2004, s. 104. İbnü'l-Fakih, Mıılıtıısanı Kitiibi1-Biildan (nşr. MJ. De Goeje), Leiden 1967, s. 137-139. 175 Tarih İçinde İstanbul Abbas! halifeleri ile Bizans imparatorları arasındaki mücaqeleler o dönemde yaşamış birçok şairin şiirlerine konu olmuştur. Halifeleri öven şiirler-­ de, ilgili halifenin ahlaki özellikleri '!e ülke içi icraatlarırun yanında Bizans'a karşı yürüttüğü mücadeleler ve elde ettiği başanların da vurgulandığı görülmektedir. Buna karşılık Bizans imparatorlarırun halifeler karşısında kaldık­ lan zor durum da dikkat çekici ifadelerle tasvir edilmektedir. Bunun ·en güzel örneklerinden biri Harun Reşid ile ilgilidir: Babası Mehdi-Billah (775-785) tarafından 165 (781 -782) yılında dönemin ünlü komutanlarıyla birlikte büyük bir ordunun başında İstanbul üzerine gönderilen Harun yol ~erinde karşılaştığı bazı karşı koymalaribertaraf ederek Anadolu yakasında Üsküdar'a kadar geldi Bu sırada IV. Leon'un ölümünden sonra Bizans'ta devlet işlerini tahtın varisi henüz on yaşındaki VI. Konstantinos (780-797) adına annesi Irene (müstakil saltanatı 797-802) yürütmekteydi. Irene yeni iktidar değişikliği sonrasında ortaya çıkan taht mücadeleleri yüzünden Harun'a elçiler göndererek barış anlaşması yapmak zorunda kaldı. Üç yıl süreli bu anlaşmaya göre Irene, Abbasi devletine yılın nisan ve haziran aylarında 70.000 dinar ödemeyi kabul etmekteydi. Aynca Harun'un isteği üzerine dönüş yolunda ordunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere pazarlarm kurulmasını ve yol göstermek için rehberler tayin_edilmesini de üzerine alıyordu. Bundan başka Irene altın, gümüş ve bir takım değerli hediyeleri Mehdi'ye takdim etmek üzere bir elçisini de Harun'la birlikte Bağdat'a gönderiyordu.ıs Mehdi-Billah'tan sonra Harun Reşid Abbas! halifesi olurken Bizans tahtına da İrene' den sonra Nikephoros (802-811) çıkmıştı. Nikephoros tahta çı­ kar çıkmaz halifeye gönderdiği mektubuyla iki ülke arasında ciddi bir diplomatik krize neden oldu. Arap kaynaklarırun riv§.yetine göre imparator, mektubunda kendisinden önceki İrene'nin halifeyi şah makamma kendisini de piyon yerine koyduğunu, dolayısıyla kadın olmasından kaynaklanan sebeplerle devleti küçük düşürücü anlaşmalara imza attığını belirtiyor ve o güne kacjar İrene tarafından ödenmiş olan vergilerin geri iade edilmesini istiyordu. Aksi takelirde savaş açacağını da ekliyordu.19 Nikephoros'un bu kışkırtıo mektubu karşısında halifenin ne derece hiddetlendiği.ni kaynaklar şu detayı zikretmek suretiyle vurgular: "İmpa­ ratorun mektubu okunduğunda Harun o derece siniriendi ki, kimse etrafında duramaz ve yüzüne bakamaz olmuştu. Harun bir divit istedi ve aynı mektubun arkasına şöyle yazdı: 'Bismillahirrahmanirrahim. Müslümanların emlri Harun'dan Bizans köpeği Nikephoros'a! Ey kaf:irenin oğlu! Mek18 1 9 Taberi, Tarih, vm, 152,153. Taberi, Tnn7ı, VIll, 307, 308. 176 CasimAvcı tubunu okudum. Cevabıru duymakla kalmayacak, aynı zamanda göreceksin. Vesselam!".20 Bundan sonra Halife Harun Reş!d, Ereğli seferine çıkıp imparatoru barış isternek zorunda bıralar. Ancak kısa bir süre sonra Nikephoros'un anlaş­ mayı tekrar bozduğu haberi gelir (187/802). ilivayete göre önceki anlaşma­ _run bozulmasına gösterdiği tepkinin sertliği henüz hafızalardan silinmediği için, hiç kimse bu durumu Hariın' a bildirmeye cesaret edemez. Sonunda yakın dostu, şair Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf (veya Haccac b. Yusuf et-Teymi) gider ve Halifeye durumu şiirleşöyle anlatır: Caydı sözünden Nikeplwros, bozdu ahdını/Helak etti kendini, kararttı hem bahhnı. Müjde Emiru'l-mü'minfne! Gönlü hoş olsun/Bunu Allah'tan gelen büyük ganimet bilsin. Birgün İmparatonm aklı başa gelecek/Huzurunda diz çöküp cizyesini verecek. Anlaşmm;ı bozup da kurtuldu mu sanıyor/Halifemiz aldanmaz kendisi aldanıyorıı. Gerçekten de şairin dediği doğru çıkar ve İmparator Nikephoros, Tuvane'ye kadar ilerleyen Harun'a, 30.000 veya 50.000 dinar gibi ağır bir vergi clışında kendisi, oğlu ve ileri gelen devlet büytikleri için "ci.zye" ödemek zorunda kalır (190/806). Şair Ebu'l-Atahiyye, başan­ lanndan dolayı Harun'u överken bu duruma da atıfta bulunarak şöyle der: Ereğli'yi fethedip Allah takdir buyurdu, mülkü kalsın Harun'a,/Mtlhlulcahn haddı mı itiraz bu kanuna! Dünya sevgiyle doldu, hep sm;gı duydu ona/Cizı;e verdi Nikephoros, zimmf oldu Hanm'af22 Halife Harun Reş!d'in askeri kabiliyeti yanında insancıllığıru ve bu arada İslam-Bizans ilişkilerinde savaş ve barışın içiçeliğini göstermesi bakımın­ dan dikkate değer bir rivayete göre, Harun' un Ereğli'yi fethi sırasınqa alınan esirler arasında Nikephoros'un oğlunun nişanlısı da bulunmaktaydı. İmpa­ rator iki özel elçisi aracılığıyla çeşitli hediyelerle birlikte halifeye gönderdiği mektubunda yardımına muhtaç olduğunu belirtiyor ve oğlununnişanlısırun gönderilmesini rica ediyordu. Halife, Nikephoros'un bu ricasıriı kabul ederek gelin adayıru şanma layık bir törenle kendi atağı içerisinde değerli eşya­ lar ve kıymetli hediyelerle birlikte Bizans başkentine uğurlamıştı.r. Buna karşılık imparator halifeye elçisi arc:ı~ğıyla SO 000 dirhem, 100 kab ipek olmak 20 :n 22 Taberi, Ttin1ı, VDJ,308; İbnü'l-Fena, Rıısıilıi1-Mıılfik (nşr. Selahaddin el-Muneccid), Beyrut 1972, s. 79,80; İbnü'l-ESır, el-Ktimilji't-tiirilı, Beyrut 1979, VI, 185; Ava, İsltiııı-Biznns İlişl.ı1eri, s. 93-94. . Taberi, Ttirilı, VID, 307-309; İbnü'l-Esir, Vl,185-186. Taberi, Ttln1ı, VID,309; Avo; İslAm-Bizans İlişkileri, s. 256-257. 177 Tarih İçinde İstanbul ÜZere 300 kat değerli elbise, ·ıı şahin, 4 av köpeği ve 3 at hediy.e göndermek suretiyle minnettarlığını izhar etmiştir.23 · Bizans imparatoru Theophil~s'un Zabatra'ya saldırıp (223/838) kadın çocuk demeden birçok kişiyi esir alması, müslümanları oldukça ÜZmüştü. Bunun ÜZerine Mu'tasım'ın, İmparator Theophilos'un da doğum yeri .olan Bizans'ın ikinci büyük şehri durumundaki Amorion (Amfuiyye) ÜZerine giderek (224/839) zaferle dönmesi, halkı büyük bir sevince boğduğu gibi, şair­ lerin d e nusralarına yansınuştır. Dönemin ünlü şairi Ebu Tenunam Habib b. Evs et-Ta! (öl. 231/846) Amorion zaferi ÜZerine yazdığı 71 beyitlik uzun şi­ irinde hem sevincini dile getirmekte, hem de bu zaferi gerçekleştiren Halife Mu'tasım'ı övmekteclir. Rivayet edildiğine göre sefere çıkıp çıkmama hususunda müneccimlere damşan Mu'tasım'a, zamanın sefer için uygun olmadığı söylenir. Diğer taraftan Bizanslı müneccimler de Mu'tasım'ın çok yanlış bir zamanda sefer hazırlıkları yaptığını belirtip, ellerindeki kitaplara göre başaramayacağını söylerler. Buna rağmen halife sefere çıkıp zaferle dön ünce, müneccimlerin yanıldıkları anlaşılır. Bu h ususa işaretle "es-Seyfü asdaku enbaen mine1-kütüb..." şeklinde başlayan şiirin bazı nusraları şöyledir: Kılıç daha doğrudur, kitabın dediğinden/O ayırır, şaka ve gerçeği birbirinden. İki ordu içinde parıldayan mızraklar/Yıldızların aksine, tüm gerçekleri saklar. Fetihlerin fethidir Amorion'un fethi/Ne mısra yeter ona, ne hatip hitabeti! O gün yerle bir oldu, düştü küfrün kalesi/Adım atamadılar, korku aldı herkesi. 17teophilos görünce bizzat bu müthiş harbi/Vergiler teklif etti, istemese de kalbi. Ey halife!Ecir alasın tüm işlerinden/Din-i İslam uğruna yapıp ettiklerinden. Baktım da birer birer senin zaferlerine/Ne kadar da benziyor o Bedir günlerinet Adı gibi sarardı Benu'l-Asfor'ııı yüzü/Zaferlerinle coştu, güldü İslam'ın yüzü.-24• Bizans sarayından gelen esir değişimi ve fidye görüşmelerine dair teklife olumlu cevap vermek üzere Abbas! Halifesi Mütevekkil-Alellah tarafın­ d~ 246 (860) yılında İstanbul'a gönderilen Nasr b. Ezher'in izlenimleri kaynaklara şu şekilde yansımıştır: "Üzerimde resmi kıyafetim, sanğım, kılıcım ve hançerimle Bizans sarayına vard.ım. Ancak benim bu şekilde saraya girmeme müsaade edilmedi. Ben de izin verilmediği takdirde geri döneceğimi söyledim ve döndüm. Beni yolda ikna edip çevirdiler. Daha sonra İmparator m. Mikhail adına devlet işlerini yürütmekte olan dayısı Bardas (caesar) tarafından kabul edildim. Bardas yüksek bir taht ÜZerinde oturuyordu. Etrafında devlet erkanı ayakta beklemekteydi. Benim için hazırlanan yere oturdum ve 23 2 ' Taberi, Tıinlı, VIU, 321; İbnü'l-Esir, el-Kiimil, VI, 196. Tabe.ri, Tan/ı, IX, 219-220; Ava, "Arap-İslam Kaynaklannda Bizans Sarayının Tasviri", s. lll. 178 CasimAvcı hediyelerimi takdim ettim. Hediyeler arasında 1000 kutu misk, ipek elbiseler ve.nadir bulunan çeşitli eşyalar vardı. Bardas'ın yanında üç tercüman bulunuyordu. Tercümanlara benim $özlerime herhangi bir ilavede bulunmamalarım tenbih ettim. Görüşmeden sonra Bardas'ın üzerine saraya yakın bir yerde misafir edildim. Esir mübadelesi için uzun müzakerelerden sonra an)aşmaya vardıklaruu belirten Nasr b. Ezher, daha sonra lll. Mikhail'le de bizzat görüşür. Ohun bu görüşme ile ligili bazı notlafı şöyledir: 11 İmparatora da. yısı ile yaptığınuz anlaşmanın kendisi için de bağlayıcı olduğunu söyledim. Başı ile evet" diye tasdik etti. Zaten ben Bizans'a gidip oradan döndüğüm süre içerisinde onun bir kelime dahi konuştuğunu duymadım. Sadece tercüman ona sözlerimi aktardığında başıyla evet" veya "hayır" diye işaret ediyordu. Olumlu geçen görüşmelerden sonra huzurundan aynldım.25 İslam kaynaklarında Bizans sarayının zenginliğine işaret eden rivayetlerden bir kısmı imparatorlara mahsus eşyalar ve onlar tarafından İslam hü-. kümdarlarına gönderilen hediyelere dair anlatımlarda kendisini gösterir. Bu bağlamda XI. yüzyıl müelliflerinden Reşid b. Zübeyr' den bahsetmek gerekir. Reşid b. Zübeyr değerli eşyalar, mücevherler ve hediyelere dair ez-Zehtlir ve't-tuhafadlı müstakil bir kitap yazmış, tek nüsha halinde günümüze ula'.şan eser, Muhammed Hamidullah tarafından neşredilmiştir. Bu eserde Bizans imparatorları ve çeşitli dönemlerde imparatorlar ile İslam hükümdarlan ara- · sındaki hediyeleşmelere dair bilgiler başlı başına bir çalışma konusu olabilecek mahiyettedir. Reşid b. Zübeyr'in 463 (1070-1071) yılında İstanbul' dan dönen Ebü'l-Fazl İbrahim b. Ali el-Kefertabl'den naklettiğine göre İnıpara­ ter Romanos Diogenes bir tören sırasında oldukça zor taşınabilen ağır bir elbise giyiyordu. Elbisenin üzerinde her biri bir miskal ağırlığında olan 30.000 inci tanesi işlenmişti. Bu paha biçilemez elbisenin yeryüzünde bir benzeri bilinmemekteydi. Aynı esere göre Bizans imparatorlarnun kendi ülkesinden· insanlan ve yabancı elçileri kabul ettiklerinde taktıklan, değerli mijcevherlerle süslü altın tacı, ayrıca düşmana karşı zafer kazanıp döndüklerinde taktıklan başka bir tacı bulunmaktaydı. imparatorluk tahtı, altından olup göz kamaştırıcı mücevherlerle süslüydü. imparatorlar her ikisi mor olan pabuçlar (huffaru ahmeraru) giyerlerdi. Bu sadece imparatorlara rnah.Sus olup ondan alt makamda olanların pabuçlaruun biri mor/kırmızı, biri de siyah olurdu26. Reş!d b. Zübeyr'in rivayetine göre İmparator I. Romanos'un (Lakapenos, 920-944) 326 (938) yılında Halife Ra.zl-Billah'a (934-940) gönderdiği rnek- emn ll 11 25 Reşid b. Zübeyr, ez-Zehılir ve't-hılınf (nşr. Muhammed Hamidullah), Kuveyt 1984, s. 198-199. 26 Reşid b. Zübeyr, s. 60-65. Ayrıca bk. CasimAva, "Müslüman Arap Kaynaklannda Bizans Başşehri İstanbul (Konstantinopolis)", Alendemik Amşhmınlnr Dergisi, Kasım 2010-Nisan 2oı1, Yıl: 12, Sayı: 47-48, Cilt I, s. 85. 179 Tarih İçinde İstanbul tup ve hediyeler oldukça dikkat çekidydi. Kaynağa göre aslı altın harflerle tercümesi ise gümüş harflerle yazılan mektupta hediyelerin dökümü de ya-:. pılmaktaydı. Aralannda çok kıym~tli elbise çeşitleri, değerli taşlarla süslü altın ve gümüş kadehlerin yer aldığı bu hediyeler hakkında ayrınuya girmeden şu kadanru söylemekle yetinelim ki, eserde bu hediyelerin dökümÜ ve tavsıfi üç sayfadan fazla yer tutmaktadır.27 Bizans imparatorları hakkındaki tarihi rivayetlerin bir kısrm sarayda, imparatonın huzurunda müslüman din aiimleriyle luristiyan din adamlan arasında gerçekleşen bazı dini konular etrafındaki tarb.şmalarla ilgilidir. Bunun bir örneğini fu)lü Eş' ari kelamcısı ve Maliki fakihi Kadi Ebu Bekir elBakıllaru (ö. 403/1013) teşkil etmektedir. Bakıllaru, BüveyruhükümdanAdududdevle (978-983) tarafından Bizans makamlanyla esir değişimi ve çeşit­ li konulan görüşmek üzere gönderilen bir heyetin başkanı olarak İstanbul' a gider. Hab.rlatmak gerekir ki, bu sıralarda İmparator Il. Basileios'a (976-1025) karşı isyan eden General Bardas Skleros Adudüddevle'ye sıgınarak yardım istemiş, bunun üzerine Il. Basileios da Adudüddevle'ye elçi gönderip Bardas'ın iadesi talebinde bulunmuştu28• Rivayete göre Adudüddevle'nin cevabi mektubuyla birlikte Bakıllaru, İmparator II. Basileios'un sarayına vardığında protokol görevlisi elçilik heyetinden sanklarını ve ayakka"Qılarını çı­ karmalanru, aksi takdirde imparatonın huzuruna kabul edilemeyeceklerini belirtir. Bunun üzerine Bakıllaru: "Ben bu taleplerinizin hiç birini yerine getiremem. Eğer razı oluyorsaruz bu kılık kıyafetimle huzura girerim; değilse hükümdardan getirdiğim mektubu okuyun, cevabını yazın, biz de alıp dönelim" der. Durum imparatora iletilince imparator Bakıliarn den bu protakale tepkisinin sebebini sormalarını ister. Bakıliarn "kendisinin bir ilim adamı olduğunu, protokol gereği de olsa istenen şeyleri küçültücü bulduğunu, hiçbir hükümdann da elçisinin küçük düşürülmesini normal karşılamaya­ cağını, Allah'ın İslam'la şereflendirip yücelttiği bir müslüman olarak böyle bir uygulamayı kabul edemeyeceğini" belirtir. Bakıliarnnin cevabı imparat~ra iletilince imparator, elçi heyetinin olduklan gibi kabul edilmesini ister. Aynı rivayete göre Bakıliarn imparatorun. huzuruna çıkmak üzere götürülürken ancak eğilerek geçilebilecek yükseklikte bir kapı ile karşılaşır. Bunun 71 ıs Bardas' m Adudüddevle'nin ölümüne kadar Bağdat'ta kaldığı bilinmektedir. Kadi i yaz. Terhôıi'l-medtirik ve tnknôıi1-mesnlik li-uuı'rifoti n'lnmi mezlıeb-i Mıilik (nşr. Ahmed Bekir Mahmud), Beyrut 1388/1968, ill, 594-601.; İbn Kesir, el-BidmJe ve'ıı-ııüıiiye, Beynıt-Riyad 1966, XI, 402-403; Nübahi, Tiin1ııı kııdnti'l-Eııdelıls (nşr. Meryem Kasım Tavil), Beynıt 1415/1995, s. 56-60; Süleyman er-Rahlli, es-Sefornhi'l-İslnıuiyıJe ile'd-Devleti1-BfzmıhyıJe, Riyad 1414, s. 232-236. Bakı.Uaru'nin elçi olarak İstanbul'a gidişi ve buraçia İmparator II. Basileios'la yapbgt tartışmanın muhtevasıhakkında geniş bilgi için bk. Ca~er Karadaş, "BizansSarayında Müslüman-Hıristiyan Münazarası: Büveyhi Elçisi B~a.ru ile İmparator II. Basileios Arasmda Geçen Tarbşma", İs/iim Amşhmuılnn Dergisi, Sayı: 22, Istanbul2009, s. 1-35. ıso CasimAvcı aşağılama amaçlı olduğunu sezen elçi, arkasını dönerek içeri girmek suretiyle bu tuzağı aşmış olur. BakıJJ.ani, imparatorun huzurunda, protokol kurallan olarak belirtilen hususlara karşı· tepkisinin on~ şahsına yönelik olmadığı­ m, l<;endisinin şahsiyetli bir ilim adamı olarak böyle davrandığını, hatta ayru durumla kendi ülkesinde karşılaşsa da ayru tepkiyi göstereceğini belirtince imparator onun degerini takdir ediçi ifadeler kullarur. Bizans saraymda İm­ parator Il Basileios'un huzurunda İstanbul Patrigi":II. Nikholas (Oırysober­ ges, 979-991) dahil ileri gelen din adamlarının katıldığı bir tartışma düzenlenir. Bu arada elÇilerin onuruna verilen yemekte Bakıllaru, domuz eti gibi müslümanlar açısından sakıncalı yiyeceklerin bulunmasından endişe ettigini ~elirtince yetkililer tarafından kendisine sofrada ve y:emekte müslümanlar açısından sakıncalı olabilecek hiçbir yiyeceğin bulunilladığı kesin bir dille ifade edilir. Bakıllaru Bizans saraymda İmparator II. Basileios ve Hıristiyan din adamlarıyla teslis inancı, Hz. İsa'run durumu, Hz. Peygamber'in işare­ tiyle ayın ikiye ayniması mucizesi (inşikaku'l-kamer), Hıristiyan din adamlannın evlenmemesi, Hz. Meryem ve Hz. Aişe' nin şahsiyeti gibi konularda seviyeli ve başanlı tartışmalar yaparak Bizanslılann takdirini kazarur ve imparatorun ikramına mazhar olarak ülkesine döner. 29• Ortaçağın en büyük müslüman seyyalu olarak bilinen İbn Battftta'run (ö. 770/1368-69) seyahatnamesi, İstanbul'a bizzat gelmiş ve dönemin imparatoruyla görüşmüş bir gezginin anlatımianna sahip olmamız açısından önem taşımaktadır. XIV. Yücyılda yaşamış olan İbn Battftta dogum yeri olan Fas'tan kalkıp Mısır, Suriye, Irak, Yemen ve Anadolu'yu dolaşbktan sonra Sinop limanından Kırım' a gitmiş ve burada Sultan Muhammed Özbek Han ile görüşmüş tür. İbn Battı1ta 732 (1332) yılında Özbek Han' ın hanımı ve Bizans imparatoru III. Andronikos Palaiologos'un (1328-1341) kızı Beyltın Hattın'un 500 kişiden oluştuğu belirtilen kafilesine katılarak İstanbul'a gelmiştir. İstanbul' a on mil mesafede düzenlenen muhteşem bir törenle annesi, babası, devlet erkanı ve saray halkı tarafından karşılanan Beylün Ha~ ve beraberindekiler İbn Battı1ta'run tabiriyle "yeri göğü inleten çanlar" eşligmde şehre girmişlerdir. İbn Battftta İstanbul' a girişlerini ve sonrasını şöyle anlatmaktadır: O gün öğle civarında muhteşem Kostantiniyye'ye girdik. Şehrin bütün çanlan çalı­ yar, yer gök inliyordu. İmparator sarayının kapılarından birinin önüne geldiğimizde yüz kadar muhafızla karşılaştı!<. Başlannda komutanlan bulunuyordu. Bizi görünce "Sarakino! Sarakino!" diye bağırmaya başlac:War. Bu kelime "müslümanlar" anlamına gelmektedir. Bizi içeri girmekten alıkoydular. :!!1 İbn Battüta, Rı1ılehi İbn Battiitn (nşr. Abdülhadi et-Tazi) Rabat 1417/1997, II, 251, 2.58; Ava, "Arap-İslam Kaynaklarında Bizans Sarayının Tasviri", s. 108-Hl9. 181 Tarih İçinde İstanbul Beylfın Hatun'un adamlan "onlar bizden'' dedilerse de ötekiler 1'izin ~ sı gerektiğini" söylediler. Durumu Beylfın Hatun' ailettik Beylfın Hatuno sı­ rada babasının huzurundaydı. Babasına bizden bahsedince imparator içeri alınmamızı. 'e mretti. Hatunun kaldığı köşke yakın bir köşkü bize ayırdı, Şe­ hirde nereye gitmek istersek engel olunmamasuu emretti ve bu husus teliallar aracılığıyla sokaklarda halka duyuruldu. İbn Battüta köşkte kaldıkları üç gün boyunca tavuk ve koyun eti, ekmek, balık ve meyve gibi yiyeceklerin ikram edildiğini belirtir. İbn BattO.ta sarayda imparatonın huzuruna kabul edilişipi şöyle aclatm.aktadır: İstanbul' a varışınuzın dördüncü günü Beylfın Hatun Hintli Sünbül adlı hizmetkarını yarunuza gönderdi. Sünbül elimden tutarak bizi imparatonın sarayına götürdü. Dört büyük kapıdan geçtik. Her birinde silahlı muhafızlar nöbet bekliyordu. Beşinci kapıya geldiğimizde Sünbül beni orada bırakıp içeriye sü.züldü. Az sonra yarıında dört Rum muhafı.zla geri döndü. Onlar üzerimde bıçak vb. aletler olmasın diye beni baştan aşağı aradı­ lar. Kapıdaki kumandan bu uygulamanın herkese yapıldığını belirterek şöy­ le dedi: "Şehirli ya da köylü, akraba ya da misafir, imparatonın huzuruna çı­ kan herkes böyle bir aramadan geçirilir". Kontrol bittikten sonra kapı açıl­ dı ve dört muhafız eşliğinde duvarları mozaikle süslü geniş bir salona girdik. Bu mozaiklerde hayvan ve manzara resimleri vardı. Salon, ortasındaki fi.skiye ve etrafındaki ağaçlarla şahane bir görüntü arzediyordu. Sağda solda insanlar sükfınet içinde ayakta duruyor, kimse kimseyle konuşmuyordu. Salonun tam ortasında adeta heykel gibi duran üç görevli vardı. Onlar beni dört muhafızdan teslim aldılar ve ileride duran protokol memunınun işare­ tiyle öne çıkarttılar. Onlardan biri yahudiydi. Bana kendisinin aslen Suriyeli olduğunu ve burada tercümanlık yaptığını söyledikten sonra şöyle dedi: "Sakın böyle davranmalarından ürkme. Buraya her gelene adet gereği böyle davranılır". Tercümana imparatoru nasıl selamlayacağımı sordum. "Selamün aleyküm dersin yeter! Onlar bu ·selamı anlarlar" dedi. Biraz ilerledikten sonra muazzam kubbeli kabul salonuna geldik. İmparator tahtına oturmuştu, Beylfın Hatunun annesi olan hanımı da onun yarıında bulunuyordu. Hatun ve kardeşleri ise taht seviyesinin biraz altında yerlerini alnuşlar­ dı. İmparatorun sağ yanında altı, sol ve arka tarafında da dörder silahlı muhafı.z duruyordu. imparatoru tam selamlayacaktım ki, h eyecanımın geçmesi için oturmaını işaret buyurdu. Ben biraz oturduktan sonra önüne çıkarak selam verdim. Bana tekrar oturmaını işaret ettiyse de ben ayakta durmayı tercih ettim. İmparator bana Kudüs, Kubbetü's-sahre, el-Halil, Beytlehem (Beytülahm), Dımaşk, Mısır, Irak ve Anadolu gibi yerler hakkında sorular sordu. Ben de gereği gibi cevaplar verdim. Daha önce bahsettiğim yahudi aramızda 182 CasimAvcı tercümanlık yapıyordu. Verdiğim bilgi ve cevaplardan memnun kalan imparat.o r güzel bir şekilde ağırlanmanu emretti. Bcına bir hil'at giydirdiği gibi koşu takımları mükemmel bir at ve hükümdarların başında taşınan, ayru zamanda eman alameti olan bir şemsiye (mizalle=çeh:) verilmesini emretti. Aynca isteğim üzerine şehir gezisinde bana rehberlik edecek bir görevli tayin et?. Bu hususlar, adet olduğu üzere davul, zurna ve borazanlarla halka duyunildu. İbn Battfita, bir dostluk ifadesi olarak özellikle Özbek Han'ın ülkesinden gelen Türklere iyi davranıldığıru bir not olarak kaydetmektedir. İbn Battiltabir ay ve altı günlük bir süre Bizans başkentinde kaldıktan soma oradan ayrılmıştır.30 30 İbn Battfı.ta, Rilıletii İbn Bnttılta (II, 251, 258; Avcı, "Arap-İslam Kaynaklannda Bizans Sarayının Tasviri", s. 108-109. 183