ONDOKUZ MAYIS ÜNiVERSiTESi iLAHiYATFAKÜLTESi DERGiSi SAYI:12-13 SAMSUN 2001 iBRAHiMi DiNLERDEKi MÜŞTEREK DiNi PRATiKLERiN YORUMlANMASI SORUNU .. Doç. Dr. Osman GUNER * ÖZET Islam' u göre, insanlık tarihi boyunca gönderilen bütün peygamberler, ayıu inanç esafilanıu tebliğ etmişlerdir. Buna paralel olarak, her ne kadar uygulamada bir takım tarklılıklar olsa da, taharet, namaz, oruç, hac, kıble ve kurban gibi temel dini pratiklerin İbrahiınl dinlerde ortak birer payda teşkil ettikleri görülınek1.edir. Bu durum, yüce Allah'ın insanlığa gönderdiği dinin, tek bir kaynağa dayalı olduğunu ve dilleri kültürleri, örfve adetleri tarklı olsa da her toplum için --ayııı veya benzer" prensipleri içerdiğini göstermek1.edir. Dolayısıyla İbrahiınl dinler arasmda mevcut inanç ve ibadet şekillerinde görülen bu tür paralellikler ve benzerlikler, esasen böyle bir anlayışın doğal bir sonucudur. Ancak bu ortak özelliklere ve benzeriikiere bakarak, bunlan, bir k'Ültür transteri, k'Ültürel etkileşim, ödünç alına ya da taklit sonrasında oluşmuş orijinallik1.en yoksun bir yap1laruna olarak anlamamak gerekir. Bu unsurlar ancak, aynı kaynaktan beslenen hıtsal k'Ültürd mirasın 'birbirini tasdik eden' tezahürleri olarak değerlendirilmelidir. Giriş Din ya da dini tecrübe, insanlık tarihinin derinliklerine kadar uzanan oldukça eski, köklü ve uzun bir tarihi geçmişe sahiptir. Hatta din bir yaşam tarzı olarak değerlendirildiğinde, tarihte dini inançtan yoksun bir toplum düşünebilmek hemen-hemen imkansızdır. Bununla birlikte, insanlar arasında yaygın dini inanç ya da dini yaşantıda bir tekdüzeliğin/ yeknesaklığın olmadığı da bir gerçektir. Nitekim farklı tophunsal, coğrafi ve etnik yapılanmalara paralel olarak dini algılayış ve yaşayışta da benzer farklılıkların mevcut olduğu görülmektedir. Ancak bazen de aksine, farklı etnik kimlikler taşımalarına rağmen, kimi toplumların dinsel norm ve uygulaınalarında bir paralellik, bir benzeşme ve hatta kimi zaman şeklerı de olsa bir ayrıllik göze çarpmaktadır. Bu dunuu, dinler arası ilişkilerle yakından ilgilenen araştırınacıların (özellikle Batıda İsliimi İlimlerle ilgili araştırmalar yapan Oryantalistlerin) dikkatinden kaçnıamıştır. Bunlar dini-huJ..:ı.ıki normların fark!ılığz ya da paralel!iğini çeşitli ' Ondokuz Mayıs Ünv. İlahiyat Fak. Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. 156 1 Doç Dr. Osman GONER şekillerde yoruınlamışlardır. Buna göre paralellik yani benzeşme kimi zaman dini kültürlerin etkileşimi, kültür transferi ya da zaman itibariyle önce gelenin sonrakini etkisi altına alıp ona kaynaklık etmesi şeklinde yorumlamrken; farklılzk ise, ya kendine özgülük/orijinallik ya da diğer kiiltürlerle rekabet adına benimsemniş ·'ınillileşme" teınayülü olarak görülmüştür. İslam hukukçularının "\J.;i r:.r---" t~" (geçmiş şeriat/ar) diye tanımladıkları ve Hz. Muhammed'den @ önce yaşamış peygamberlerin uygulamalarından kalma dini norınların, İslam şeriatında ya da Kırran ve Süıuıette yer almasının nasıl yorumlanacağı konusu, oldukça önemli bir konudur. İslam alimlerinin yanı sıra, özellikle Müsteşriklerin bu konuda yoğun bir mesai sarf ettikleri görülür. Zira İslam kültüründe yer alan bu tür unsurlar, kimi Batılı araştımıacıların değerlendirmelerine göre, İslam' ın kaynağı ve dayanaklarım tespit konusunda önemli ipuçları vemıekiedir. Kısacası kiınilerine göre bu benzerlikler, İslam öncesi kültürlerin İslam'ı etkileınesi ya da ona kaynaklık etmesi şek­ linde yorum.lamnak suretiyle İslam'ın özgün bir niteliğe sahip olmadığı iddiasmda bulunulmuştur. Bu makalede amacınıız, bazen önyargılı oldukları konusunda hiç kuşkuya yer olmayan bu tür iddia sahiplerine cevaplar yetiştirmek ve savumnacı bir tavır takınmak değildir. Şüphesiz onların yanılgılarının dile getirilmesi son derece önen~­ lidir: ancak daha da önemlisi. bizlerin İslam kültürünün bir parçası olan bu tür unsurları nasıl anlamamız ve yorumlamaımz gerektiğidir. Dolayısıyla burada ele alacağımız konular arasında. geçmiş şeriatlar kavramı, Peygamber @'ın geçmiş şeriatiara ilişkin bilgi kaynakları ve onlaruı tespiti, Kuran ve süıuıette bulunmakla birlikte geçmiş şeriatlarda de yer alan hükümlerden ömekler vererek bunlarm nasıl anlaşıldığı ve yorumlandığı, nasıl anlaşılınası ve yorumlanması gerektiği konuları üzerinde olacaktır. "Şeriat" Kavramının i\1ahiyeti Dinin beşer hayatındaki en belirgin tezahürü, fonksiyonel niteliğidir. İnsan az ya da çok etkisi altına almamış dini ya da hukuki normlardan yoksun bir inanç sisteminden bahsetmek imkansızdır. Zira insanın yaratılışının en önemli özelliklerinden biri, doğasında var olan medelli bir yaşantıyı kabule istidath olmasıdır. Dolayısıyla peygamberlerin ve dinlerin gönderilmesinin bir amacı da, insanların sosyal yaşantılarını tanzim etmektir. 1 Bu açıdan bakiığımızda, önemle üzerinde dımılınası gereken kavram hiç şüphesiz "şeriat" kavramıdır. hayatını "Şeriat" (~_r;JI) kelimesi etiınolojik açıdan incelendiğinde, "uzunlamasına bir doğrultııda uzaıunak" anlamına gelen2 (t_~)kökünden türetilmiş bir kelimedir. Lügatteki anlamı ise, "yol. cadde, açık ve doğru yol" şeklindedir. 3 Başka hir deyişle. ··hayatın kaynağına giden .Yol" demektir. 4 Aynı kökten gelen "~_rll " kelimesi de, '·yolu açık ve geniş yapmak, davarı su içilecek suvata götürmek ve açılmak. ı Bkz. Haşr. 57/25. 2 İbn.Manzilr, Lislinu'l-Arab, II/299: Zcbid!, Tlicu'l-Artıs, V/394. el-Miifredlit, s.258: İbn.Manzfır, Lislinu'l-Arab, II/299. 4 F azi ur Ralıman. İçlam, s .140. 3 Ragıb el-İsfclıani. -·---... İbralıimi Dinlerdeki 1\1iişterek Dini Pratiklerin Yonmı/anması Sonmıı 1 157 zahmetsiz su içirmek'' gibi anlamlara gelir. 5 Nitekim modem Arapça' da, çok şeritli büyük bulvarlata, geniş ve önü açık caddelere "t_}-_.;, " denilmesi de kelimenin halen eski anlanımı yitinnediğini gösterir. üç ayrı Kuran-ı Kerim' deki kLillanımma baktığımızda, " t_f< " kökünden türetil en kelimenin ayrı ayrı yerlerde farklı anlamlarda kullanıldığını görmekteyiz: * "Ve son olarak (ey Muhammed!) Seni de buyruğ(umuzdan) bir yola koyduk: O halde bu (yolu) izle ve (hakikati) bilmeyenierin boş arzu ve heveslerine uyına !" 6 buyurulınaktadır. Müfessirler genellikle, buradaki "şeriat" kelimesinin, '·yoL açık ve doğru yol" manasma geldiğini belirtmişlerdir. 7 Muhammed Esed, ·şeriat' teriminin 'su kaynağına giden yol' şeklindeki kelime anlamına vurgu yaparak. suyun organik hayat için vazgeçilmez bir unsur olması sebebiyle. bu terimin de zamanla insana ruhi tatmin ve sosyal refah yolunu gösteren ahlaki ve pratik ..kurallar sistemi" anlamına gelmeye başladığım, dolaysıyla 'şeriat' ın, en geniş anlamıyla '·dini kLirallar" demek olduğunu ifade etmiştir. 8 ** '·Dini ayakta hıhm ve onda ayrılığa düşmeyin' diye Nuh'a tavsiye ettiğini. sana vahyettiğiınizi. İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi, Allalı size şeriat/din kılmıştır... "9 buyurulur. Burada "din konusunda şeriat koymak"tan maksat. dinin değişmeyen, neshe uğramayan ve Hz. Muhammed'le @birlikte diğer peygamberlere de öğütlenen ve vahyedilen ortak temel prensipleri yani itikadl ilkeleridir.10 *** "Ey Muhanuned! Sana da kendinden önceki Kitabı doğnılayıcı ve onu kollayıp konıyucu olarak bu Kitab ·ı indirdik. ..Her .Piriniz için bir şeriat (yol) ve bir yönıem belirledik: eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir..." 11 buyurulur. Ayette geçen"~~" kelimesi de "şeriat" anlamındadır ve alimlerin ittifakla bu kelimeden anladıkları mana: 'her peygamberin getirmiş olduğu ve kendi yaşadıkları zaman ve ortama göre farklılık arz eden, değişken anıeli ve ayrıntılı hükiimlerdir.' ıl Dolayısıyla '·şeriat" kavrammm birbirinden farklı anlamlarda kullamldığı bu üç ayetten ilkinde, şeriatın daha çok kelime aniamma yani "yol ve gidişat" anlanıma \·urgu yapılırken; son iki ayette şeriatın "aıneli ya da itikadi hükümler" şeklinde teriın nıanasımn kastedildiği görülmektedir. Nitekim Tahanevi bu bağlam­ da şeriatı şöyle tanımlamaktadır: "Şeriat, herhangi bir peygamberin Allah tarafın­ dan insanlara getirdiği hükümlerdir. Bunlardan fonksiyonel değeri olanlara, fer'l ve Asım Et~ııdi. Kauws Tercümesi, TII/302: Hüseyin Atay. İ\-lımı Hukuk Felsefesi, s.49. ~ Casiye 45/JS: ·· ... ~ı.; _/'1.1 :..r- :....ı_;. ._p !!~;" ; Rıigıb, Miifrediit., s.259; Tabcr!. Ciimi'u'l-Beyiin, XXV/146: Kurtubl. el-Ciimi'u li Alıkiimi'l-Kur'iin, XVI/1 09: M.Hmndi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, VJI/88. xMuhammed Escd. Kur'an Mesajı. Ill/1021. <J Şura 42/13: " ... .:r-.ıJI <f ..-<ı t_f- ''; Şura 42/ 21 'de geçen '· ... ..:;..ıJI :_r ~ Iy ). ..." ifadesi de av111 aıılanıdadır. ın Taberl.. Ciimi'u'l-Beyiin, XXVII4-5: Kurtubl. Climi, XVI/9. 11 Milide 4/48: ·· k-t.,.:..J ~ ~ ~..:W,. 12 Bkz. Kuıtub!. Ciimi, VI/137: İbn Keslr. Tefçfru'l-Kur'ani'I-Az.fm. ll/63. 5 r JSJ ..." --=..;-·. . ._ . 158 1 Doç Dr. Osman GONER amell hükiiınler: inançla alakah olanlara ise, itikadl ve asli hük-ümler denir." 13 Görüldüğü gibi. bu tanıma göre ister aınell isterse itikatla ilgili olsm1, "insan hayatını yönlendiren bütün dini değerler" şeriat kapsamına ginnek1:edir. Bu anlamda şeriat, din ile özdeş bir kavram haline gelmektedir. Bununla birlikte yaygın kı.ıllanıınıyla şeriat kavrarın, insan yaşammda pratik değer içeren bir kavramdır. O, Allah tarafından belirlemniş bir yoldur. İnsan ilahi iradeyi gerçekleştinnek için hayatını ona göre tanzim eder. Ancak bmmn ötesinde o, bütün beşeri davranışları - ruhi. zihm ve fiziki davranışları - da içine alır. Dolayısıyla hem iman, hem de amel onun kapsamına girer. Nitekim bir olan Allah ·ı kabul etmek veya ona inaıunak, tıpkı namaz, oruç ve zekat gibi dim veeibeler türünden şeriatın bir parçasıdır. Ayrıca bütün ferdi davranışlar kadar hukuki ve sosyal ilişkiler de "hayatı tanziınin en kapsaınlı ilkesi" olarak şeriattan sayılır. 14 O halde şeriat, her ne kadar daha çok normatif ya da pratik işlevi ağır basan bir kavram olarak algılansa da, Kuran'm vurgııladığı gibi, bu anlamm dışında "amell ya da itikadl olarak insan hayatını yönlendiren diril ilkeler ve değerler bütünü" diye mahiyetitibariyle dinle özdeş olabilecek daha genel ve kapsamlı bir tanı­ ma sahiptir. Ancak dinin şeriattan daha genel ve kapsaınının daha geniş olduğunu vurgulamak gerekir. Şeriatı bu şekilde tanımladıktan sonra, "geçmiş şeriatlar" kavramından ne kastedildiğine geçebiliriz. Yüce Allah, tarih boy·unca insanları ilahi iradenin buyrukları doğrultusun­ da yönlendinnek amacıyla her topluma peygamberler göndermiş 15 ve her peygambere de hayatı tanzim etmek üzere ilaili yasalar ve prensipler indinniştir. 16 Peygamberlerin getirdiği bu prensipierin en temel niteliği, aynı kaynaktan gelmiş olmalarıdır. Dolayısıyla bütün peygamberler temelde aynı mesajı insanlara surunuşlardır. 17 İşte Hz.Muhammed @ öncesi dönemde gerek amel! gerekse itikacti düzeyde Allah'ın Elçileri vasıtasıyla insanlığa aktardığı tüm dilli değerler "geçmiş şeriatlar'· kapsamındadır. Ancak burada geçmiş şeriatların tespiti yani hangi değerlerin bu kavramın kapsamına girip ginnediği konusu önemli bir konudur. Hemen belirm1eliyiz ki, bu konudaki tespitlerimiz, İslam'ın iki temel kaynağı durumundaki Kuran ve sünnetin belirleyiciliğine dayanmaktadır. Nitekim bu tür bazı hükümlerin, geçmiş şeriatlarda mevcut olduğuna, Kuran ve sünnetle açıkça işaret edilmektedir. ıR Ancak burada geçmiş şeriatıara ilişkin belirlediğimiz örneklemeleri daha çok pratik yönü bulunan ve fer'! ya da aınell denilen ibadet ve ınuamelatla alakah konularından seçtiğimizi ayrıca be!ir1111eliyiz. Muhammed Ali et-Tahanevl. Keşşc1jiı Jstılalıiitı'l-Funün, JJ759; tarnın içiıı ayrıca bkz. Ömer Nasuhi Bilmen. Hııkuk-1 İ5liimiyye ı•e Jstlla/ıclt-ı Fıklııyye Kılmfl.m, Jl14. 14 Fazlur Rahrnan. i5Lam, s .141. 15 Yunus. 10/47: Hicr. 15/10: Nahl. 16/43: Rum, 30/47: Mü'rnin, 40/78. 16 Haşr, 57/25: Maide. 5/48: Şura. 42113. 17 Enbiya. 21/25: Zuhruf. 43/45: Nahl. 16/36. 18 Bkz. En'am. 6/146: Maide, 5/45: Bakara, 2/183 vd. 13 ~·.:--··~w~~·t --~,"0:. ----· • ihrahim i Dinlerdeki Aliişfereli Dini Pratik/erin Yorumlanması Sonu m. 159 Hz.Peygamber.'in Geçmiş Şeriatlar Hakkmdaki Bilgi Kaynağ1 birlikte yaşadığı Arap topluımı ümmi bir toplumdu 19 ve aralarında ok.11ma-yaznıa bilenlerin sayısı oldukça sınırlıydı. Rivayete göre, Kureyşliler arasında yazı yazmasını bilenler yalnızca on yedi kişiydi. 20 Hz.Peygamber de bu toplumda yetiştiği için okuma-yazma bilmeyenler arasında yer alıyordu. 21 O bir vesileyle, kendisinin ümm1 bir toplunın gönderildiğini açıkça beliruniş: 22 aynca Ramazan orucunun kaç gün olduğunu açıklarken de, Arapların ümm1 oluşlarından bahsederek ince hesaplar bilnıediklerini: "Biz Araplar iimmf bir wplwnu::.; ne yazı yazınasım bilir ne de (yıldız) hesabından anlarız. Ay bazen şöyledir. bazen böyle... " 23 demek suretiyle bunu açıkça dile getirmişti. Peygamber'in Kuran-ı @ Kerim. onun bu özelliğine şöyle işaret etmektedir: "(Ey Muhammed) sen bundan önce ne bir kitap okur, ne de onu elinle yazardın. Öyle olsaydı. batıla uyarılar k.11şlm duyarlardı." 24 ''Yine onlar dediler ki: '(Bunlar,) onun başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam ok.11nmakta olan, öncekilere ait ınasallardır'' 25 / .; Bu ayetler, Hz.Peygamher'in risalet öncesi dönemde okuma-yazma bilmediğine işaret etmektedir. Özellikle ikinci ayette, onw1 ümm1 olduğunun kendi toplumunca da bilindiği belirtilerek. kendilerine Allah'tan vahyedilmiş olarak anlattıklarımn aslında başkalarına yazdırarak okutturduğu ve ezberleıneye çalıştığı şeyler olduğu iddia edilmektedir. Dolayısıyla bu da onun okuma-yazma bilmediğini göstermektedir.26 Ayrıca bir başka ayette. Hz. Muhammed'in @ ümml bir peygamber olduğu şöyle vurgulanmaktadır: 't "Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de :yazılı bulduklan o elçiye, o iimml peygambere uyarlar. .. De ki: ·Ey insanlar, gerçekten ben sizin hepinize (gönderilmiş) ... Allah'm bir Elçisiyiın. Öyle ise Allah'a ve ümml peygamber olan Elçisine inanın ve O'na uyun ki, doğru yolu bulasınız."27 Ayette geçen üm m/ kavramı. her ne kadar- say·ılan az da olsa - bazı müfessirlerce "kwsa! bir fataha muhatap olmamış kimse" şeklinde anlaşılmış olsa da, 2x doğrusu <,.:oğu alimlerce hu kavramdan anlaşılan mananın 'okuma-ya:mıa bilmeyen kimse· 19 10 li Bkz. Cu m· a. 62/2: AI-i İmriiıı. 3/20. Bdazurl. Futu/zu'l-Buldftu. s.5SO. İbn Hacı::r d-Askalaılı. Fetl;u'l-Bfıri, IV/15 ı. l: Tirmizi. es-Süneu, Fı::dfıilü'l-Kur'i.lıı. 9: Ahmed b. H·anbcl. el-Miistıed, V/132. 2 ~ Buhar!. el-Cftmi'u 's-Sa/ıl/ı, İstanbul. 1981. Savm.l3: Ivlüslim. es-Sa/ıi/ı, İstanbul. 1981. Sıyiim. 15: Ebü Diivud. es-Siiııen, İstanbul. 1981. Savm. 4: N esat. es-Siineıı, İstanbul. 1Yl-i 1, Sıyaın, ı 7: Alımed b.Hmıbel, IIli 22: İbn Hacer. Fetlıu'l-Bar!., 2" Aııkı::bfıı. 29/4R. 2 N/151. :ı Furkaıı. 25/5. 26 İbn Kı::slr. Tefsfr., Ill/299. A'riif. 7/157-158. "0mml peyJiamber'' ifadesinin geçtiği hadi~ler için bkz. Miislim. İman. 131 (1/86); EbU Davud. Mclahinı. 15 (IV/505): Nesa!, Eynıaıı. 19 (VIlT/116): Aizmed b. Haubel, 1/257, fl/172. 212.IV/l 19: Dfıriml. es-Süneıı, Rikak. R4 (..~.723). 2 ~ !zzet Dervcze. Sfretii'r-Resfıl, 1/50. 27 160 i Doç Dr. Osman GÜNER ifade edilıniştir. 29 Yukanda söz konusu ettiğimiz ayet ve hadislerle bir bütün olarak değerlendirildiğinde, bu mananın diğerine göre daha tercihe şayan olduğu anlaşılmaktadır. · olması gerektiği açıkça Ancak belirtmek gerekir ki, sıradan insanlar hakkında kı.ıllanıldığında 'okuma-yazma bilmeyen kimse· aniamma gelen iimm'i deyimi, ilmi yüceliği ve olgunluğu insanları aciz bırakan bir peygamber Jıakkmda kı.ıllamldığında, 'hiç bir çaba göstermeksizin Allalı tarafından ilahi bilgiler ve vehbi iliınlerle donatılmış fıtri bir yüceliğe sahip olmak· manasmı taşımaktadır. Böyle bir özellik, peygamberin getirdiği kuL~al metinler hakkındaki her türlü şüpheyi ortadan kaldırarak onun doğrudan doğruya Allah'tan geldiğini ispat eden üstlin bir vasıf olınaktadır. 30 Dolayısıyla Hz.Pey·gamber'in ümmlliği dikkate alındığmda, onun peygamkutsal kitaplan okuyarak onların muhtevasından :yararlandığı iddiasını kabul etmek mümkün değildir. Ancak bu durum, onun onlarla hiı,: bir zaman. hiç bir yerde ve hiç bir şekilde görüşüp konuşınadığı, en azından onlar hakkında halk nazannda yaygınlık kazanmış sıradan bilgileri dahi edinmediği şeklindeki bir düşünceyi de doğrulamaz. Bu konuda müsteşrik M.Watt, Hz.Peygamber'in oloıma-yazına bildiğini kabul etmekle birlikte, Kuran'daki Yahudilik ve Hıristiyanlıkla ilgili bilgileri Kutsal Kitapları okuyarak değil, "Mekke'nin aydm çevresinden" edinmiş olabileceği iddiasındadır31 • Watt, bu ifadesiyle muhtemelen Varaka b.Nevfel gibi Mekke'de yaşayan ve vahiy geleneğinden haberdar olan bazı kimselere işaret etmiş olmalıdır. Zira o bir başka eserinde, Hz.Muhammed'in @ özellikle ·'önceki vahiylerle ilişkisinin çoğunlukla Varaka'nm tıkirieri yle şekillenmiş olahileceğinden" bahsetmektedir32 . Watt ve diğer bazı müsteşriklerin. Hz. Peygaınber'e Varaka gibi bazı muvahhid kimselerin akıl hocalığı ya da damşmanlık yaptığı şeklindeki görüşlerinin tarih! gerçeklerle bağdaşınadığmı söylemek mümkün olmakla birlikte", aslında onun gerek risalet öncesi, gerekse risalet sonrası dönemde kitabi kimselerle hiç görüşmediğini söylemek de mümk--ün değildir. Zira onun bu gibi kiımelerle görüştüğüne dair Kuran'da bazı işaretler yer berliğinden önce gönderilmiş almaktadır: ·'Biz onların, ·ona bir insan öğretiyor' dediklerini biliyoruz. Hakk'tan saparak kendisine yöneldikleri kimsenin dili yabancıdır <ts·-~i), bu (Kuran) ise gayet açık bir Arapça 'dır." 34 ·'inkar edenler: 'Bu (Kuran), yalandan başka bir şey değildir. (Muhammed) onu uydurdu, başka bir topluluk da bu hususta kendisine yardım etti' dediler de kesin bir haksızlığa ve iftiraya vardılar."35 Cami., Vll/190; Yazır, Hak Dini, fV/146. Bkz. Yazır. Hak Dini, fV/146. 31 M.Watt. Hz.Mıı/ıammed, s.44-6: aynca bkz. Watt, "Muslims and Chrisrimıs after the Gulf War", lslam-oclıristiaua, sayı: 17, s.42. 32 Watt. Hz.Mıılıammed Mekke'de, s.59. 33 Bu konudaki açıklamalar için bkz. Reşid Rıza. el-Vahyu'l-Mıı/ıammedf, s.72-3. 34 Nalıl. 16/103 . . 35 Furkan. 25/4. 29 Kurtuh'i. 30 İhı:alıimi Dinlerdeki Müşterek Dini Pratik/erin Yonmı/anması Sommı / Bu ayetlerde görüldüğü gibi, Mekkeli 161 müşrikler, yabancı birinin Peygamber'e @ Allah da onların bu iddialanlll reddetmiştir. Esasen bu ayetlerden, Hz.Peygamber'le yabancı biri ya da birileri arasında olması muhtemel bir ilişkinin reddedilrnediğini anlamak da mümkündür. Zira eğer müşrikler, onu Mekke'deki azınlıklardan biriyle konuşurken ya da görüşürken görmemiş olsalardı, böyle bir iddiada buluıunazlardı. Kaldı ki bazı ınüfessirler. Hz.Peygamber'in Mekke'de demircililde uğraşan ve adının Cebr ya da Bel'iim olduğu kaydedilen Hıristiyan birinin yanına gidip geldiği, onun okuduğu kitaplara kulak verdiği ve onlara Kuran okuduğuna dair bazı rivayetler de naklederler. 36 Peygamber'in @. risalet öncesi ilişki kurduğu bu kim~elerle peygamberlik sonrası da bu ilişkisini sürdürmüş olması ve kendisine bir şeyler öğrettiği söylenen bu kimsenin ona iman edip elçiliğini tasdik etmiş olması uzak bir ihtimal değildir. 37 Nitekim Mekke'de inmiş pek çok ayet buııa işaret etmekte ve Peygamber'in @ risaletiııiıı doğruluğuna onları şahit göstermesi istenmekte, 38 ayrıca onların ona Allalı tarafından gönderilen a:yetlerle ferahladıklarını 39 ve imarı ettiklerini bildirbazı şeyler öğrettiği iddiasında bulunmuşlar, ınektedir: ··önceden kendilerine kitap verdiklerimiz, o (Kuran)a da iman ederler. Onlara Kuran okunduğu zaman: 'Ona iman ettik. Çünh.ii o, Rabbimizden gelen bir hakikattir. Esasen biz daha önce de Müslüman idik' derler." 40 Hz.Peyganıber'in. yetiştiği çevre, yaptığı seyahatler ve devrin kültürel birikimlerinden yararlanarak geçmiş şeriatiara ait bazı bilgilerden, kıssalardan ve dini bazı uy!,'l.ılamalardan haberdar olduğunu ifade etmek mümkün olmakla birlikte, bu bilgilerinin hangi düzeydeplduğıınu tespit etmek oldukça zordur 1• Şunu açıklıkla belirtmek gerekir ki, onun geçmiş peygamberler, toplumları ve onlara gönderilen ilahi yasalarla alakah pek çok konudaki bilgi kaynağının valrye dayandığı çok açıktır. Zira Peygamber @,hem kendisinin hem de kavminin bilgi sahibi olması mümkiin olan ya da olmayan pek çok şeyi vahiy yoluyla öğren­ miştir. Nitekim Kuran, Tevrat'ta da geçmekte olan42 Nuh ve Yusufkıssalarııu naklettikten sonra şu ifadelere yer vermektedir: "(Resulüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz (Nuh hakkındaki) gayb Jıaber­ lerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun. ne de km•min. O halde sabret. .. " 43 Bkz. Taberl. Camiıı'l-Beyiin, XIV/178: Kurtubl. Cami, X/116-7: İbn Kesir. Tefslr., II/567: Zemahşeri. el-Keşşaf. Il/429: İbn Hişam, es-Slretü'n-Neheviyye, II/33-4. 37 Derveze. Slretii'r-ResUl, s.40. 8 ·' Ra'd. 13/43: Yunus. 10/94: Nahl. 16/43. 39 Ra'd. 13/36. ~o Kasas. 28/52-53: ııvrıcıı bkz. isra. 17/107-109. 41 Faziur Rahman.·p~ygamberliğiııin ilk yıllannda Hz. Peygııınberin, kendinden önceki kutsal kitaplar hakkında çok az veya hiç bilgisi olınııdığını belirtmektedir. bkz. Ana Komıltmyla Kuran_. s.272. " 1 Tekvin. fı-8.bablar. 43 Hud. Jl/49. ' 6 162/ Doç Dr. Osmaıı GONER "İşte bu (Yusuf hakkındaki) gayb lıaberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman sen onlann yanında değildin (ki bıınlan bilesin)."44 Ayetlerde, daha önceki kutsal kitaplarda nakledilmesi dolayısıyl( toplumun ya da en azmdan topluında kitabi olan bazı şaluslann bilmesi mümkün bu tür haberler hakkında, Hz. Peygamber'in ve kavminin bilmediği "gayba ait bilgiler" deyiminin kullanılınasmı şu şekilde yorumlamak mümkündür: Burada söz konusu edilen gayba ait bilgiler, topluma eksik ya da yanlış akiarılmıŞ olan geçmişe dair haberlerdir ki, bunlarda yer alan eksiklikler, sonradan yapılan eklemeler ya da yanlış akianlınışsa olayların gerçek yüzü, ancak Peygamber'e @ gönderilen vahiy yoluyla bildirilmiştir. 45 Ayrıca Kuran, özellikle Ehl-i Kitab'ın o gün yaygın olan inanç esaslan ve ibadet anlayışları hakkındaki gerçek bilgilere, Hz.Peygarnber'in ancak vahiy yoluyla ulaşabildiğini vurgulamaktadır: " .. .İşte (İsa hakkındaki) gerçek haberler bunlardır. Allah'tan başka ilah yok·tur. Şüphesiz Allah, evet O, mutlak güç ve hikmet sahibidir." 46 Bununla birlikte Kuran, Hz.Peygarnber'in risalet öncesi dini konulardaki bilgi düzeyine işaret etmek amacıyla, onun, vahye muhatap olmadan önce kendisine ne bir risalet ne de bir kitap verileceği konusunda hiç bir beklentisinin olmadı­ ğını da ifade etmiştir: '·Sen, Kitab'ın sana bırakılacağını uınınuyordun. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak (bu Kitap sana indirildi). O halde sakın kafırlere arka çıkma."47 "İşte sana da emrimizden bir ruh (Kuran) vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir ğimiz bilmezdiıı. Fakat biz onu, bir nur kıl dık... "48 Bütün bu k•ıllanınızdan dilediğimizi doğru yola iletti- açıklaınalardan, Hz.Peygaınber'in, geçmiş şeriatiara ilişkin halk bilgilere sahip olabileceğini söylemek mümkün olsa da, onun bu konulardaki gerçek bilgi kaynağının vahye dayandığını kesin olarak beliıimek gerekir. Ancak şunu da ifade etmeliyiz . ki, · Hz.Peygamber'in vahiy yoluyla almış olduğu bu bilgilerin, onların bütün inanç esaslarını ve ibadet anlayışlarını tüm ayrıntılarıyla içerdiğini söylemek mümkün değildir. Bu bilgiler çoğu kez, onların tarihte yapmış olduklan hatalı tutum ve davranışlannı, peygamberlere ve onların getirdikleri dini esaslara karşı gösterdikleri duyarsızlıkları ve dinde yaptıklan tahrifatı gözler önüne sennek amacıyla, lıenı onların hem de müminlerin uyarılmasına ve buıılardan öğüt alınalanna yönelik bilgilerdir. arasında yaygınlık kazaıunış, doğruluğu şüpheli bazı Yfısut: 12/102. Hz. Meryem kıssası aniatıldıktan sonra da aynı ifadeler h.'llllanılımştır, bkz. Al-i İmran. 3/44. 45 Mehmet S. Hatiboğlu, Emevtleriıı Soııuııa Kadar Siyast-İctimat Hadiselerle Hadis Münasebeti, (Basılmamış Doçentlik Tezi) s.6; Derveze, Siretü'r-Resill, I/45; Süleyman Ateş, Yilce Kıırau'm Çağdaş Tefsiri, IV/312. 46 Al-i İmran, 3/62. 47 Kasas, 28/86. 48 Şfıril., 42/52; aynca bkz. Yunus, 10/16. 44 1 ı İln:alıimi Dinlerdeki Aliişierek Dinf Pratiklerili Yarımılanması Sonu m : Diru Pratiklerin Geçmiş Şeriatlardaki 163 Tezahürleri Şeriat kavramını açıklarken, insanlık tarihi boyunca gönderilen bütün peytek ve ayıu kaynağa dayandığına ve ayıu inanç ilkelerini içerdiğine değinmiştik. Buna paralel olarak şeriatın ibadet ya da muamelatla alakah konularında, her ne kadar kısmen farklı uygulama ve hükiiınler vaz' edilmiş olsa da 49 , esasen taharet, namaz, oruç, hac ve kurban gibi temel dilli pratiklerin/ibadet tarzlarınm büyük ölçüde korunduğu anlaşılmaktadır. Burada Hz.Muahanuned'in @ şeriatında yer almakla birliki:e öncekilerle benzeşen, paralellik ya da ayıtilik arz eden bu tür uygulanıalar hakkmdaki yaklaşıınları izaha gaıtıberlerin getirdiği dinin/şeriatın çalışacağız. a) Tahfire ı: Allah'a yakınlık. itaat ve ta'zinı kasdıyla yapılacak herhangi bir ibadete baş­ lamadan önce lafıtire ı yapmak (abdesr ya da gusl almak). ibadete has zorunlu bir hazırlık aşamasıdır. İslami kaynaklarda yer alan bazı ifadeler, tahılret uygulaması­ nın daha önceki şeriatlarda de mevcut olduğunu göstermektedir. Kuran'da yüce Allah ·ın. Hz.İbrahinı'e Kabe'yi, namaz kılanlar ve tavaf edenler için temiz tutmasını eınrettiği bildirilir50 • Bu ayetten, Hz. İbrahim döneminde namaz ve tavaf ibadetlerinin bulunduğu açıkça anlaşıldığı gibi, aynı zamanda bu ibadetler için bir de taharet yapılınası gerektiği düşünülebilir51 • Nitekim bir ri vayete göre Hz.Peygamber. abdest azalarını üçer defa yıkayarak abdest alınış ve: "Bu, abctestin en mükenın1elidir, bu benim ve İbrahim Halilullah'ın (bir rivayete göre de önceki peygamberlerin) 52 abdestidir" 53 buyurmuştur. Ayrıca Kuran'da, İsrail oğul­ lanna ve Hz. Meryem'e d~'·namaz" kılmalannın emredildiği bildirilmektedir. 54 Bir rivayette de. Hz. Meryem'in her gece namaz kılmak için guslettiğinden bahsedilir. 55 Bu durum muhtemelen, onların namazdan önce abdesr alnıalan gerektiğine de işaret etmektedir. Konuyla ilgi Tevrat'ta yer alan ifadelerde. Toplaıuna çadırına girildiğinde veya ibadet maksadıyla ınezbaha yaklaşıldığmda. su kullanmak suretiyle elleri ve ayakları yıkamamn nesiller boyunca ebedi kanun olacağı vurgulanır. 56 ibadet öncesinde abdesr diye nitelendirilebilecek bu uygulamanın dışında Tevrat'ta. cünüplük, hayız. loğusalık ve özürlülük durumlannda guslii andıran bir tabaretİn eınredildi­ ğini de görmek mümkündür. Yahu di inan c ma göre, cünüp. loğusa, hayız ve özürlü olanların mancn kirli (necis) oldukları kabul edilmektedir. Bu dunnndaki kimselerin tapınağa girmeleri, mukaddes bir şeye dokıınınaları, başkalarıyla ilişki kurmala- .ı ı ı L .ı•J Maide, 5/4S: Şura. 42/13. 111 Bakara. 2/125: Hacc. 22/26. 51 Kurtubl. Cami., IJ/78; İbn Kes!r. Tefsir., J/164. 51 İbn Mace. es-Sünen, Taharet.47 (I/145-6);Aiımed b. 53 İbn Mfıce, Taharet. 47 (I/145). 54 Bakaı·a. 2/43: Al-i lıman, 3/43. 55 İbn Keslr, Tefsir, I/343. 56 Çıkı:ı. 30/17 ·21. Hanbel, IJ/98. ---=.....--.- 164 1 Doç Dr. Osman GONER n ve mukaddes şeylerden yiyip-içmeleri yasaklaıunıştır. 57 Bunlar ancak, bu hallerin sonunda )rıkanarak teınizlemnek suretiyle murdarlık-tan k""Lu"tulabileceklerdir.58 Hz.Peygamber dönemindeki Yahudilerin de, Tevrat'ııı bu hükmünden dolayı hayızlı bir kadınla bir arada bulumnadıklan, birlikte yemek ye_medikleri ve onları bu durumda iken evden çıkardıklan nakledilir. Hz.Peygamber'e bu durumun sorulması üzerine şu ayet nazil olmuştur: ··sana kadınların ay halini sanırlar. De ki: '0, bir eza (rahatsızlık)tır. Bu nedenle hayız zamanı kadınlarla cinsel temasta bulunmayın ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Teınizlendikleri zaman d<J Allah'ın size emrettiği yerden yaklaşın:·s 9 Bunun üzerine Hz. Peygamber: ''Cima' hariç, her şeyi yapın (yani her türlü ilişkiye girebilirsiniz)" 60 buyurmuştur. Ayrıca Peygamber@, hanımları liayızlı iken onlarla bir arada bulunmuş, pişirdiklerinden yemiş, 61 kllllandıkları eşyaları kendisi de kullanmış, aynı yatakta yatmış 62 ve hatta onlara doleunduğu halde Kuran okumuştur. 63 Kısaca, cinsi münasebet hariç beşeri ilişkilerini sürdürmekten kaçınmaınıştır. 64 Şunu ifade etmek gerekir ki, manevi kirlilik (nec{i.set) anlayışı, Tevrat'ta üzerinde önemle durolan ve pek çok hükmün üzerine bina edildiği bir anlayıştır. Hz.Muhammed @ ise, ·'Allah'a iman etmiş mü'min bir kimsenin asla necis (kirli) olmayacağını" 65 belirtmiş ve bu durumdaki kimselerin sadece, temizleninceye kadar66 namaz kılmaları, oruç tutınalan, Ka'be'yi tavaf etıneleri, Kuran'a dokunınalan ve mescidlere ginneleri gibi taabbudi davranışlarda bulunaınayacaklarını vurgu la-· mıştır. 67 Yeni Ahil'te de sık sık '·ayakları yıkama" ritüeline yer verilmiştir. Hatta Hz.İsa ·nın. havarilerinin ayaklarını yıkadığından bahsedilmektedir. 68 Buradaki· temizlenme hijyenik ınaksatlı bir temizlenme değil, tümüyle manevi bir anıuna 57 Lt!vililer. 12/2-4. 15/1-24.22/4-7. Levililer, 15/10-13. 16-18. 21. 27 vd. 59 Bakara. 2/222. 60 Miislim, Hayz. 16 (U246); Ehıı Davud, Taharet, 103 (Ul 77-8); Nikah, 47 (174-5); Tirmizi, Tetstr. silre 3. (V/ 214-5): Nesa/, Talıaret, 181 (11152); Hayz, 8 (11187); İhu M/ice, Taharet. 125 (1/211). 61 Miislim, Hayz. 14 (11245-6); Ehıl Davud, Talıaret. 103 (178); Tirmizi, Talıfiret. 100 (17240); Nesat, Taharet, 177 (11148). 62 Bu/ıari, Hayz. 5 (1178); Miislim, Hayz. 1 ( 1/242); Muvatta', Tah5ret. 95 (1158) vd .. 63 Bulıari, Tevlıtd. 52 (VIIU215): EM Davud, Taharet. 103 (11179); Nesa~ Hayz. 16 (11191). 64 Ayrıntılı bilgi için bkz. G.Wajda. ]ııifs et Musulmaızs SeZon le Hadit, s.68-69. 65 Bulıiiri, Gusl. 23-4 (1/74-5): Miislim, Hayz, 115-6 (11282); EM Davud, Talıaret, 91 (11156); Tirmizi, Taharet. l\9 (l/207-8): Nesa!, Talı1iret, 171 (11145-6): İhu Mftce, Tahfiret. 80 (lll 78): Alımed h. Hanbel, IU235. V/384. 402. 66 Bu kimselerin temizlenmelerinin gerektiili hakkında bkz. Miiide. 5/6. 67 Bulıari, Hayz. 20 (11421); Miisiim, H;yz. 15 (11265); Tirmizi, Talıaret. 94 (11220), lll (11274); EM Davııd, Taharet, 94 (1/60). 113(1180); Nesa!, Talıaret. 171(11144); Muvatta', Talıaret. 20 (1/49). 68 Yuhanna, 13/l-17; L Timott!yus. 5/9-10. 58 İhralıimi Dinlerdeki Mı?ş(erek Dini Pratik/erin Yonmı/anması Sontml / 165 amacını taşıma1:tadır. Bu uygulama, her ne kadar bütün Hıristiyan mezheplerinde olmasa bile.Hırisriyan din adamlanıun rahipliğe giriş törenlerinde, sembolik olarak .ralıip adaylarnun ayaklarmm yıkanması tarzmda halen sürdürülmektedir. 69 Hıristi­ yanlıkta asli günahtan annmak ve Tanrının bağışlamasından yararlanmak amacıyla uygulanan vaftiz ise 70 , temelele abctest ya da gıısle benzer bir ritüel değildir. Vaftizin cünüplük, hayız ve nifas gibi dummlardan dolayı gerekmediği göz önüne alı­ nırsa. abdest :ya da gusülle doğnıdan ilişkili olmadığını anlamak mümkündür. h j Namaz.: İslami kaynaklarda. namaz ibadetinin daha önceki peygamberlere ve ümmetlerine de farz kılındığı hakkında bilgiler yer almaktadır. Kuran'ın çeşitli ayetlerinde. Hz.İbrahiın ve İsmail'in namaz kıldıkları ve kendilerine tabi olanlara da namaz kılmalarını enırettiklerinden bahsedilmektedir. ?ı Ayrıca Hz.İbrahim'in: --Rabbim. beni ve soynından gelenleri namaz kılanlardan eyle!. . .'' 72 diye dua ettiği bildirilmektedir. Hatta daha da önemlisi, namazın edasıyla alakah kıyam, nıkfı ve secde gibi rükünlere de işaret edilerek Hz. İbrahim'in bu şekliyle namaz ibadetini ifii ettiği vurgulaıunaktadır: .. Bir zamanlar İbrahim'i, 'Bana hiç bir şeyi ortak koşnın ve tavaf edenler, ayakta duranlar, rük.ll' ve secde edenler için evimi temiz tut' diye Beyt (Ka'be'n)in yanına yerleştirmiştik. " 73 Ayrıca bazı tarihi kaynaklarda da. İbrahim'in @ Makam-ı İbrahim'i kıble edindiği, kapı yönünden oraya doğnı namaz kıldığı. İsmail'in @ de aynı uygulamayı devam ettirdiği kaydedilmektedir. 74 Kuran'da iıyrıclı. Hz.İshfık ve Ya'kı1b'a da namaz kılmaiannın enıredildi­ ği,15 Hz. Şuayb'ın da namaz kıldığı ve kavminin bu yüzden kendisiyle alay ettikleri belirtilmektedir. 76 Bununla birlikte İbrahim ve Ya'kfib peygamberlere ve nesillerine namazın emredildiği. ancak daha soııra namazı terk ederek duygularının esiri olmuş bir neslin yetiştiği hildirilmektedir. 77 Yine Kuran. Allah'ın, Musa'ya @ da Tuvô vadisinde iken. namaz kılması­ m enırettiğini, 78 İsrail oğullarından da bu konuda söz aldığını bildinneh.iedir. 79 Nitekim hadislerde geçen bazı ifadeierden de, İsrail oğullarma namazın enıredildiği 69 G.M.Mackiı::. "Foot''. Dictimıary l![t/ıe 711 Bible, Il/1899. Pavlus'un Ronııılılanı Mt:ktuhtL 3/25: Markos. 16/16. 71 Bakara. 2/125: İbrahim. 14/37: Mı::ryı:m. 19154-55. 72 İbrahim. 14/40. B Hac, 22/26. 74 Ebu'J-Vı::lld d-Ezrakl. Alıbiiru lv/ekke, Il/30: İbn İshak. es-Siretü'ıı-Nebeviyye, s.79-80: Tabı::ıi. Tari/ıu'l-Ümem ve'l-Mulf1k. I/262. 75 Enbiya. 21172-73. · 76 Hfıd. 11/87. 77 Meryı:m. J9/58-59. 7 " Tiiiıa. 2011 ı -14. 7Y Bakara. 2/83: Miiide. 51!2. 166 1 Doç Dr. Osman GONER açıkça anlaşılmaktadır. so Bir rivayete göre Hz. Peygamber, bütün yeryüzünün kendisi ve ümmeti için ıııescid kılındığını, kendinden öncekilerin ise yalnızca kilise ve havralarda namaz kıldıklarını bildinniş, 81 Hz.Aişe de, geçmişte Yahudilerin kadınları mescide gitmekten men ettiklerini haber v~mıiştir. 82 Ayrıca Hz. Peygamber, Yahudilerin kabirieri üzerine mesciq yaptıklarını, S3 mest ile namaz kılınadıklarını, 84 Müslümanların selamma ve namazda 'amin' demelerine haset ettiklerini belirtmiş ve onlara bu konularda muhalefet edilmesini emretmiştic 85 Esasen Kitab-ı Mukaddes'te yer alan bazı ifadeler de, İsrail oğulları arasında bu tür bir ibadet tarzınm mevcut olduğuna işaret etmektedir: "Sabahleyin erken kalktı­ lar ve Rabbin önünde secde kıldılar... ",s6 " ... ve orada Rabbe secde kıldı." 87 Ayrıca Kuran'da Lokman'ın@ oğluna namaz kılmasını emrettiği,ss Davud'un@ da namaz kıldığı bildirilmeki:edir. 89 Hz.Peygamber Sad suresini okurken secde euniş ve: "Davud tevbe etmek amacıyla secde etmişti, biz de şükretınek amacıyla secde ediyonız" 90 buyurmuştur. Bir başka hadiste de: " ... Allah'a en sevimli olan (nafile) namaz Da"ud'un naınazı'dır. O, gecenin yansma kadar uyur, üçte birinde namaz kılar, soııra tekrar altıda birinde uyurdu" 91 buyurmaktadır. so Konuyla ilgili bir rivayete göre. Hz. Peygamber. Mi'rac gecesi kabrinde namaz (kıyam esnasında) kılarken Hz. Musa'nın yanına uğradığından bahsetmektedir (bkz Nesai, Kıyiiımı'l-Leyl. 15 (III/215-6) ). Bu türden bir başka rivayete göre ise, Hz. Musa .Mi'rac gecesi Hz.Pcygamber'e: "İsrail oğullarına günde iki vakit namazın tarz kılmdığını, fakat bunu bile yapamadıklarını'' söyleyerek. beş vakit olarak tiırz kılınan namazlll daha da azaltılması iı,:in Rabbine yalvarınasım tavsiye eliniştir (bkz.Bu/ıiiri, Bed'ü'I-Halk. 6 (fV/78): Meniikıbu'l-Ensar, 42 (fV/250); Müslim, İman, 259 (I/147): Tirmizl, Salat. 159 (I/417); Nesal, SaHil, 1 (I/217-23); Alımed b. Hanbel, V/143.) 81 Bulıiiri, Teyemmüm. 1 (I/86); Salat, 56 (I/113); Müslim, .Mesacid, 3-5 (I/370-1); EbU Davud, Salat, 24 (Il 328); Tirmizl, Siyer, 5 (fV/123); Nesai, Gusl, 26 (I/210); İbn Mace, Tahliret, 90 (I/88); Diirimi, Sal at, lll (s.323); Siyer, 28 (s.620); Alımed b. Hanbel, I/250, 301. li/222. 240, 250. TII/304, fV/416, V/145, 148: İbn Hacer, Fetlııı'l-Biiri., I/521-2: Kastallinl. İrşiidu 's-Siiri li Serlıi Salıilın-Bulıfirl, I/671. 82 Bulıiiri, Ezan, 163 (I/210-1); Müslim, Salat. 144 (I/329); EbU Davud, Salat, 53 (I/383); Tirmizi, Cum'a, 36 (Il/420): Muvatta', Kıble, 15 (I/198); Alımed b.Hanbel, VI/91.193, 235. 83 Bulıtiri, Salat. 48 (I/110), 54-5 (I/112); Cenaiz. 62 (li/91): Enbiya. 50 (fV/144); Libas, 19 (VII/41): Müslim, .Mesacid. 16-23 (I/376-7); EbU Davıul, Cenaiz, 76 (V/558); Nesal, ..Mesacid, 13 (li/40-1); Cenaiz. 106 (N/95-6); Muvatta', Cami', 17 (III 892); Alımed b.Hanbel, I/218.1II366, 396. 84 Ebıı Davud, Salat. 88 (I/427). ss İbn Miice, Ikametü's-SaHlt. 14 (Il278-9). 86 I.Samuel. IJ19. 87 !:Samuel. IJ28. 88 Lokman. 31117-18. 89 sad. 38/24-25.· 9° Nesai, İftitah. 48 (li/159). 9 ~~Bu/ı4ri, Enbiya, 38 (fV/134): Teheccüd. 7 (II/44); Müslim, Sıyaın, 188-201 (I/816-8); . Nesaf, Sıyilm, 69 (TII/ 21 4-5); İbn M/lee, Sıyfun, 31 (I/546); Diiriml, Savm, 42 (s.416); Alımed b. Hanbel, li/160. 206. İbralıimi Dinlerdeki ı\fiişterek Dini Pratiklerili Yorumlanması Sommı i 167 Aynı şekilde Hz.Peygamber'den nakledilen bir rivayete göre. Hz. Süleyman bir dua esnasında, Mescid-i Aksa'ya yalnızca namaz kılmak için gelen kimselerin bağışlanarak analanndaİ1 doğduğu gün gibi günahsız olarak yurtlanna döndürülmelerini istemişti.'12 Bir başka rivayete göre de, Hz.Süleyınan'ın amıesi, ona geceleyin çok uyumamasını tavsiye ederek (ve gecenin bir kısmını ibadetle geçirınesini ima ederek) geceleyin çok uyumanın insanı kıyamet günü fakir bırakacağmı söylemişti.9 3 Bu rivayetler Hz.Süleyman'ın da namaz ibadetiyle yükümlü olduğunu ve Mescid-i Aksa'da namaz kıldiğını göstermektedir. Kuran, Hz.Zekeriyya ve Meryem'in de mabette namaz kıldıklarını bildirmektedir.94 Rivayete göre, Hz.Meryem, ayaklan şişinceye kadar namazda kıyama dunır95 ve her gece namaz kılmak için guslederdi. 96 Kuran'nf bildirdiğine göre. Hz.İsa'ya da namaz kılınası emredilmişti: "(Çocuk yani İsa dedi ki:) 'Ben Allah'ın kuluyum, (O) bana Kitap verdi, beni peygamber yaptı. Beni bulunduğum her yerde insanlara yararlı kıldı. Sağ olduğum sürece bana namaz kı/m ayı. zekat vermeyi emretti!" 91 Kurtubl'nin de belirttiği gibi bu ayet, namaz kılmak, zekat vennek ve ana-babaya iyilik etmek gibi ibadetterin geçmiş ilinmetlere de farz kılındığını göstermektedir. 98 Hadis kaynaklarında geçtiğine göre. Cebrail @, Ka'be'nin yanında Hz.Peygaıuber'e imam olarak beş vakit namaz kıldımuş ve: "Ey Muhammed, Senden önceki peygamberlerin (namaz) vakti budur" demişti. 99 İbnu'I-Arabl, bu hadisi yorumlarken, bu vakitlerde kılınan namazların daha önceki peygambere de farz kılındığını belirtmektedir. 100 Namazın geçmiş şeriatlarda de farz kılındığı hakkında Kuran ve hadislerda doğnılamnaktadır. M. Rodinson, namazın Hıristiyanlıkta da mevcut olduğunu, özellikle Doğu Hıristiyanları'nın bunu uyguladıklarılll ve bu ibadete 'salaı' adını verdiklerini ve İslam'daki namazın da onlardan esinlenerek tanzim edildiğini ileri sürmektedir. ıoı F. Buhl da, Hz. Muhammed'in @ gece ibadetini Hıristiyanlardan, orta namazını ( es-salaıu'l­ vustii~vı) da Yahudilerden aldığım iddia etmektedir. ıo 2 Gerek Rodinson'un, gerekse Buhl'ım İslam 'daki namazın menşei konusundaki iddiaları her ne kadar asılsız olsa da, namazın diğer milletlerde de uygulandığmı tespit açısından oldukça dikkat çekicidir. A.J. Wensinck ise, 'sal{ll' kelimesinin daha önceki dillerde de yer aldiğını belirterek naınazla, Yahudi ve Hıristiyanların dini' ayinleri arasında bir takım bende geçen bu ifadeler. 92 93 Batılı araştınnacılarca İbn Miice, İkfimetü's-SaHlt, 196 (1!451-2): Alımed b. Hanbel, VI/120. 122. İbn Miice, İkiimetü's-Salaı. 174 (1!422). 94 Al-i İmran. 3/38-39, 42-43: İbn Keslr. Tejstr., 1!341. Ciimi., N/54-5: lbn Keslr. Tefslr., I/343. 96 İbn Keslr. Tefslr., I/343. 97 Meryem, ı 9/30-31. 98 Kurtubl. Ciimi., XJ.J70. 99 Tirmizi, Salfit. ı (I/279-80): Ebı1 Davud, Salat. 2 (I/278):A/ımed b.Hanbel, I/333-4. 100 Ebu Bekr İbnu'l-Arab!. Arizatü'l-Aiıvezl bi Şer/ıi Salıllıi't-Tirmizt, I/257. 101 M. Rodinson. Hz.Mulıammed, s.I43. 102 F. Buhl. Das Leben Mulıamu;eds, s.314-5; "Mıtlıaırurıed" md., İA., s.462. 95 Kurtub!. 16g 1 Doç Dr. Osman GONER zerlikler olduğw1dan bahseder. ı 03 Ayrıca Cahiliye dönemi Arapları arasmda da namaz ibadeti şeklinde bir uygulamanın varlığından söz edilmektedir. Rivayete göre. Ebu Zerr'in Cahiliye döneminde üç :y·ıl kadar, Kuss b. Sılide'nin de bir müddet aynı şekilde namaz kıldığı belirtilmektedir. 104 Görüldüğü gibi bu tespitler. namazın İslam şeriatında olduğu gibi daha önceki şeriatlarda da emredildiği şeklindeki anlayışı açıkça doğrulamaktadır. Fakat namaz ibadetinin geçmiş milletlerde nasıl uygulandığına dair fazla bir malumata sahip değiliz. Bununla birlikte İslami kaynaklar, namaz ibadetinin çok önceden beri uygulanmakta olan, köklü bir ibadet tarzı olduğunu açıkça kabul etmektedir. c) Kıhle: İbadet maksadıyla kutsal say·ılan bir yöne ya da mekana doğru yönelmek, tarihi kadar eski bir tarihi geçmişe sahiptir. Hatta kıble geleneğinin, insanlık tarihi boyunca var olduğunu bile söyleyebiliriz. ws Ancak Kuran'ın ve sahih hadislerin kesin olarak bildinliğine göre, bu gün Müslümanların namaz ibadeti için yöneldikleri Ka'be. kıble mahalli olmak üzere Hz. İbrahim ile oğlu Hz.İsmail tarafından inşa edilmiştir. Kuran bundan şöyle bahsetmektedie insanlık .. Biz Beyt'i (Kabe'yi) insanlara seYap kazanılacak bir toplantı ve güven yeri yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsnıail'e: 'Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rük..'11 ve seede edenler için Ev'imi temizleyin!' diye emrctmiştik .. .İbrahim. İsmail'le be- raber Ev'in temellerini yükseltiyor: 'Rabbi'imiz, bizden kabul buyur. siz sen işitensin, bilensin' (diye dua ediyorlardı.)" 1116 şüphe­ ''Doğrusu insanlara (ına'bed olarak) ilk kımılan eY, Mekke'de olandır. Alemlere uğur, bereket ve hidayet kaynağı olarak kunılımışt1ır. Onda apaçık ayetler var. İbrahim 'in makamı var. .. " 1117 Hz. ihrahim'in Ka'be'yi inşa cdişi. Bullari'nin naklettiği bir rivayette uzun bir şekilde anlatılmaktadır. Buna göre Hz.İbrahim. karısı Hacer ve oğlu İsmail ile birlikte meskun bir mahal olan Mekke'ye gelir. İlahi emir gereği oğlu ve karısını Ka'henin bulunduğu yere bırakır ve geldiği yere geri döner. Zaman zaman gelip onları ziyaret etmektedir. Hz. İsmail otuz yaşına geldiğinde. babası İbrahim, Allah'ın kendisine bir mabed yapmasını eınrettiğini söyler ve ondan kendisine yardımcı A.J.Wcnsinck. "Sa/{it" md .. İA .. s.l 12. Müsteşriklerin bu konudaki yaklaşımları hakkında daha fazla bilgi için bkz. Ali Osman Ateş. İ\·lam 'a Güre Ciilıiliye ve E/ıl-i Kitab Örf ve A.deıleri, s.50- 1. ili" Müslim, Fedailü's-Salıfibe. 132 (!V/1920): Muhammed İbn Hab!b. Kitiihu'l-Mu/ıabber, .d 71-2: İbn Sa'd. et- Tabakiitu'l-Kührii, IV/220: Şah Veliyyullalı ccl-Dıhlevl, Hzıccetulla/ıi'l-Biiliğa, ll 124-5. 105 DıhlevL Hııccetzılla/ı, l/550. Bazı tarihi kaynaklara gön:. Hz.Adem. yer yüzüne gönderilmesiyle birlikte Ka'beyi de inşa etmiştir (Bkz.Ezrakl. Alıbam Mekke, s.37: İbn İshak. Sire, s.72: Kurıub'i. Cami., IV/R9). Ancak bu rivayet. İslam alimlerince zayıfkabul edilmiştir (bkz.. İhn Kes'ir. Tefsir.. 11164. 362: Kamil Miras. Tecrid-i .\'ar/lı Te re., V1/l 3). IW· Bakara. 21125-127. 1117 Al-i imran. 3/96-97: aynı.:a bkz. 1-Jacc, 22/26. 103 İlıralıimi Dinlerdeki Aliişterek Dini Pratik/erin Yarımılanması So/711111 1 169 ol;nasım ister. Ve birli1.:te Ka'be'yi inşa ederler. 108 İbn Kesrr'in de belirttiği gibi, bu rivayetler. Ka'benin menşeinin Hz.İbrahinı'e kadar dayandığını açıkça göstermektedir. 109 Dolayısıyla Hz. İbrahim'in ibadet esnasında Ka'be'ye doğru yöneldiğini söylemek mümkündür. Sami kavimleri tarih boyunca ibadet ve dua esnasında belli bir yöne, özellikle de doğuya doğru yönelirlerdi. 1 ıo Nitekim İsrail oğullarının da ibadetlerinde Doğu'ya (Misrah'a) yani Kudüs'e doğru yöneldikleri bilinmektedir.ııı Yahudi diril literatüründe yer alan bazı metinler ibadet esnasmda kıbleye doğru yönelmek gerektiğine işaret etmektedir. 112 Ayrıca Danyal'ın @da günde üç defa Kudüs'e doğru dua ettiği nakledilmektediL 113 Tariiii kaynaklar da, Hz.İbrahim ve oğlu İsmail'in yöneldiği Ka'be'nin, Kudüs'r~n daha önce inşa edildiğine işaret etmektedir. Nitekim Hz. Peygamberden nakledilen bir ri vayete göre Ka'be, Mescid-i Aksu'dan önce inşa edilmiştir. 114 Bununla birlikte Hz.Peygamber'in kıble konusundaki tutumu, bu konuda çeşitli yonıınların yapılmasına neden olmuştur. Rivayete göre, Hz. Peygamber Mekke'de iken ya sadece Ka'be'ye doğru yöneliyor, 115 ya da Ka'be'yi yanına alarak Mescid-i Aksu'ya doğru yöneliyordu.ı 16 Ancak Medine'ye !ücret ettiği zaman 16 ya da 17 ay boyımca yalnızca Mescid-i Aksfi'ya doğru yönelmişti. Özellikle Yahudilerin İslam­ 'a karşı olan muhalefetleri arttıkça, Hz. Peygamber, kı blenin Kudüs 'ten Ka'be'ye doğru ~evrilmesiıü arzuluyordu 117 • Kuran'm da ifade ettiği gibi, çok geçmeden Ka'be'ye doğru yönelmesi emredildi: ·· .. Biz. Peygamber'e uyanı. ökçesi üzerinde geriye dönenden ayıralım diye, eskiden yöneldiğİn ~abe'yi kıble yaptık. .. (Ey Muhaınıned), biz senin yüzünün göe doğru çevrilip durduğunu (gökten haber beklediğini) görüyoruz. ıox Bulılirl, Enhiya. 9 (UI ı3 ): İbn Hacer. Fet/ıu'l-Barı, VI/456-9: KastaHlnl. İrşadıı's-Siirl, Vll/ 335-6. !i>'! İhn Keslr. Tefslr, l/164, 362: aynca bkz. T.Koçyiğit-İ.Cenahoğlu. Kuran-ı Kerim Meal ve Tej~·iri, 11230: Ateş, Yilce Kımm'm Çağdaş Tefsiri, l/235: Muhuınmed Hamidulluh. İs­ lam Peygamberi, I/30, 11/797. Wensinck. "Kthle" md .. İ.A., s.666. ı ı Hayrullah Örs. Musa ve Yalıudilik, s.402. 406: Ekrem Sankçıoğlu. Başlangıçtan Günümiize Dinler Tarihi, s.20 I: Wcıısiııck. "Kı h/e" md .. s.666. 112 !.Krallar. 8/44-45. 113 Duııid. 6/10. 114 Bu/ıiirı, Enbiya. ı O (f/117). 40 (I/136): Miislim, Mesacid. 2 (11370). 115 Kurtubl. Cc1mi.. ll/102: ibn Hacer. Fetlııı'L-Biirt, 11599: Kastalanl, İrşcldıı's-Siirf, 11168-9: M.Seyyid ct·Tantavl. Benii. İsriifl fi'l-Kıır'ftıı ve's-Sünne, s. 16ı. W· Alımed h.Hanhel, l/325: İbn Sa'd. Tahakiit, I/243; İbn Kesir. Tefslr., J/180: Nilreddin elHeyseml. Mecme'ıı'z-Zeviiid ı•e Jl.fenha'u'l-Feviiid, 11115; Hz.Pcygumhcr'in Mekke'de iken hungi yöne doğru yöneldiği konusundaki görüş ayrılıklan ve değerleııdirmdcr için bkz. Weıısinck. "Kıhle" md .. VI/666-7. 117 Bıılıiirf, iman. 30 (J/15): Tefsir. silrc 2. ll (V/151); Ahbaru'l-Aiıad. ı (VIII/134): Müslim, Mesacid. 11-15 (l/374-5): Ebu Daı•ud, Salat. 28 (l/348); Tirmizf, Salilt. 255 (I/169-70): Tefs1r. 3 (V/207): Nesal, Kıhle, I (il/60-1); İbn M/ice, İkiiınetü's-Salilt. 56 (l/322-3): Mııvatta'. Kıble, 7 (lll%): İhn Su'd. Tabak/it, Il 24ı-2. Illi 1 -,.. 1 170 1 Doç Dr. Osman GONER (Merak etme) elbette seni, hoşlanacağın bir kıbleye böyle) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir ... " 118 1 döndüreceğiz. (Bundan H.z.Peygamber'in belli bir müddet Kudüs'e doğru yöneldikten sonra, Ka'be'yi kıble edinınesi, ayette de belirtildiği gibi,ıı 9 Yahudi toplumunun tepkisine neden olmuş \'C onun bu tavrı, daha önceki peygamberlerin kıblesini redde yönelik, kabulü imkansız bir tavır olarak görülmüştü. 11° Kuran, onların bu tepkisinin peygamberlerin atası Hz.İbrahim'in kıble konusundaki tutuınuyla bağdaşmadığını belirtilerek bunun, ·'Peygam.ber'e uyanla, ökçesi üzere dönenleri birbirinden ayır­ maya" yönelik bir imtihan olduğunu ve işte bu nedeılle Peygamber'in @ onların kıblesine uymaması gerektiğini vurgulaıuaktadırı 2 ı. Hz.Peygamber'in bu tuhıımı. bazı müsteşriklerce, onun Yahudiler tarafın­ dan Medine'de hayal kırıklığına uğratılmasının bir sonucu olarak değerlendirilmiş ve bir ibadet yönü (kı b le) olarak Kudüs 'ii terk edip Ka'be'ye doğru yönelmenin dirlin millileştirilmesi/ Araplaştırılması yönünde atılıınş önemli bir adım olduğu iddia edilıniştir. 122 Fazlur Ralıman'ın da belirttiği gibi, Hz.Peygamber'in, Medine'ye hicretten sonra çok geçmeden Yahudilerle dini ve siyasi yönden çatışmaya girdiği tarihi bir Yakıadır. Ancak Batılı araştımıacıların bu konularda Yahudilerle olan ilişkileri ve gelişmeleri olduğundan daha fazla abartükları ve sebeple sonucu yeterince birbirinden ayıramadıklan görülmektedir. Nitekim onların, Hz.Peygamber'in Medine'ye hicretten sonra sırf onların gönlünü kazanmak için Kudüs'ü kıble edinmiş olduğu iddiası gerçeği yansıtıuamaktadır. Kıblenin Mekke'de iken Kudüs olarak belirlenmiş olması. büyük bir ihtimalle Mekke'de baskı altında bulunan Müslümanların namazlarını açıkça eda cdemedikleri ve Ka'be'ye giremedikleri bir sırada uygulamaya konulmuş olmalıdır. Ayrıca Mcdineliler de dahiL bütün Arapların kutsal beldesi ve din1 faaliyet merkezi Kudüs değil, Mekke'dir. O halde Mekke'de Kudüs adına yapılan değişikliğin esas amacı, Mi.islümanlaria ınüşrikler arasındaki ayrımı belirlemekti. 123 Şayet Hz. Peygamber Kudüs'ü devamlı kı b le yapmayı düşünmüş olsaydı, dini anlamda Kudüs'ü Y atmdilikten ayırın ak suretiyle bunu yapabilirdi." Nitekim Hz.İbrahim'in ve diğer peygamberlerin Yahudi ve Hıristiyan olmadıklan vurgulamnak sureliyle bu yola başvurulmuştu. 124 Bakara. 21143-144. Bakara. 21142. 120 İbn Kayyım d-Ce\'Ziyyc. Ziidzı'l-Me'iid, lll/67: Tantfivl. Bem1 İsraiL, s. ı 60. 121 Bakara. 2/!3fı-J45: İbn Ka\'yıın, a.g.e., ill/68. 122 .1. Wclllıauseıı. Das .4.rabisclıe Reic/ı und Sein Stıırz, s.l3: Bulıl. Das Leben Mıılıammeds, s.217: "Muhammed" ımi.. s.462-3: Wcnsinck. a.g.md., VI/667: Sarıkçıoğlu. "'Bali Dinler Tarihinde İslam". Uluslurara.w I. İslam Araştmmıları Sempozyumıı, s.2234. Watt ise. siyasi bir tavır olarak gördüğü kıble değişimini. her ne kadar Yahudilerle ili:;;kikrin kesildiği bir dönüm noktası olarak değerlendirmiş olsa da, ba:;;langıçta Kudüs'e doğru yönelme olayında etkin faktörün Yahudi unsuru olarak görülemeyeceği kanaatini ta:;;ıınaktmlır. bkz. Mıı/ıammad at Medina, s. 1 ı 9. 199. 123 Derveze. Stretü'r-Resfıl, ll/152: HayTeddin Karaman. Azam Hukuk Tarihi, s.84. 124 Al-i İınran. 3/67: Bakara. 21135-36: Fazlur Ralıman. İslam, s.26-7 i1R ı ı•l İhralıinıi Dinlerd~ki Aliişierek Dini Pratik/erin Yorımılannıası Sommı / 171 Kuran'da Ka'be'nin, Hz.İbrahiın ve İsınail tarafından inşa edilmiş, temiz ve güvenli bir yer olduğunun vurgulaıunası,l15 gücü yeten kimselere orayı ziyaretin bir ibadet olarak farz kılınması 126 ve Mescid-i Aksfi'ya nispetle daha eski ve köklü bir tarihi geçmişe sahip olması, 127 Mescid-i Haram'ın kı b le konusundaki önceliğine açıkça işaret etmektedir. Hz. İbrahim'le birlikte önemli bir dini niteliğe kavuşmuş olan Ka 'be 'nin kıble olarak kabul edilmesi de, İbrahirrıl geleneğe olan bağlılığın açık bir sembolü sayılmalıdır. Başlangıçta Kudüs'ün ilk kıble olarak benimsenmesi ise. buranın geçmiş şeriatlarda olduğu gibi İslam şeriatında de önemli bir k.'Utsal belde olarak görülmesi temeline dayaıunaktadır. · d) Cuma Günü: Cahiliye dönemi Arapları. daha önceleri cum'a kelimesi yerine Aranil kökenli olan ve Süryanice'de 'rahme( anlamına geldiği belirtilen arıibe kelimesini kullanırlardı. m Arübe, Yahudilerin cunıartesi'ne hazırlık yaptıkları ve bu nedenle Medine'de sabahtan öğleye kadar pazar kurdukları bir gündiL Arılbe yerine cw n 'a deyiminin ne zaman kullamldığı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazı­ ları. Kureyş'in atalarından Ka'b b. Lüeyy'in kavmini toplayarak kendilerine nasihat ettiği an1be günü için "toplamna günü" anlamına gelmek üzere cum'a denildiğini ileri sürerken, bazılan da, hicretten sonra Medineli Müslümanların bir araya gelerek. Y alıudilerin ve Hıristiyanların haftada bir kez toplandıkları özel günlerine tvevmü's-sebt ve yevmü'l-alıad) nazire olmasmı istedikleri için arıibe gününde toplandıkları ve bu güne .. toplantı ve ibadet günü'' anlamında c w n 'a dediklerini belirtirler. i 29 Cum 'a ve artl/Je hakkında nakledilen bu bilgiler, her iki kavramın da islam öncesi dönemde kullanıldığını göstermektedir. Bununla birlikte Kuran'da cuın'a adının verildiği sfire ve '·Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen namaza gidin ve alış-verişi bırakm .. .'' 1311 ınealindcki ayet, cumanın ancak İslam'la yerleşti­ ğini ve ancak İslanıl dönemde gerekli önemi kazandığını göstermektedir. Konuyla ilgili hadislerden anlaşıidığma göre, cuma, haftalık bir ibadet günü olarak daha önce Yahudi ve Hıristiyanlar için tayin ve takdir edilmiş, fakat onlar bu konuda ihtilafa düşerek Yahudiler cumartesi'yi Hıristiyanlar da pazar'ı haftalık toplantı günü olarak benimsemişler: bunun üzerine yüce Allah da cuma gününü Müslümanlar için bir bayram ve toplantı günü olarak tayin etıniştir. 131 Bakara. 2/125-129: Hacc. 22/26-27: Al-i İınrfın. 3/96-97: Mfıide. 5/97. Al-i iınran. 3/97. il? Bu/ıiirf, Enbiya. 10 ni 1 17). 40 (T/136): Müslim, Mesilcid. 2 (I/370). 12 ~ fhn.Manzür. Lisilızu '1-A..rah, IV/2868: Kurtubl. Cilmi, XVIII/64: İbn Kes'ir. Tefslr, fV/365; İbn Hacer. Fetlm'l-Btiri. 11141 ı: Alımed Na'im. Tecrid-i Sari/ı Terc., ITU4. 129 Kurt u hi. Cami., XVIII/M: ibn Keslr. Tefsir., fV/365: İbn Hacer. Fetlıu '1-Bclrf., II/41 ı: Alımed Na!m. Tecrid-i Sari/ı Terc., ITT/4: Tahir M.Oigun. Jliisliimmıbkta İhadet Tarihi, s.41. 1311 Cum'a. 62/9. 131 Bıı/ıilri, Cuma. 1 (J!21l-2): Enhiyfı. 54 (fV/153); Miislim, Cuma. 19-22 (II/586): Nesai, Cuma. l (III/Ro); İbn Mc/ce, İkfıınetü's-Salilt. 78 (1/344): İbn Kayyım, Zildıı'l-Me'ild., f/3n5: Kurıuhl. Cami., X/13 1: İbn Keslr. Tefsir., II/572. 125 i 26 172 1 Doç Dr. Osmmı ı GÜNER Kuran, Yahudilerin cumartesi konusundaki ihtilal1anna açıkça işaret etmektedir: ··cumartesi (gününe saygı. onu yalnız ibadet günü yapmak). onda a)nlığa düşen (Yahudi)lere (farz) kılındı. Rabb'in elbette ayrılığa düştükleri şey hakkında kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir." 132 Müfessirlerin yaptığı açıklamaya göre. yüce Allah. Y almdilere cuınayı haftalık ibadet günü olarak farz kılınca. onlar hemen Musa'ya@ gelerek Allah'ın cumartesi günü bir şey yaralmadığını ve o gün boş kaldığını belirterek cumartesiyi kendilerine mübarek bir gün olarak tahsis etmesini istemişlee bunun üzerine Musa @ da o günü onlara tahsis etmişti. ı 33 İslam'da haftalık toplu ibadet günü olarak tayin edilen cuma gününün, Hz. Peygamber tarafından en hayırlı gün olduğu, zira Hz. Adem'in o gün yaratılıp cennete o gün girdiği, o gün cennetten çıkarıldığı ve kıyametin de ancak o gün kapacağı belirtilerek günün önemine açıkça işaret edilmiştir.l3 4 Ayrıca cumanın bir bayram günü olduğu, 135 Allah'ın cennette cuma gününe rastlayan ve ·yevmü'l-mezid' denilen bir günde kendisini ziyaret etme fırsatı vereceğiı 36 ve bu günde duaların kabul edileceği bir anın bulunduğum hadislerde açıkça bildirilmiştir. Bu bilgiler. yüce Allah'ın her millet için haftamn belli bir gününü toplantı ve ibadet günü olarak tayin ettiğini gösterınektedir. Dolayısıyla Cuma gününü de, Müslümanlara tahsis edilmiş İbrahinıl geleneğin bir uzantısı olarak değerlendirmek ınünıkündür. Ancak Batılı bazı araştırmacılar, kı b le konusunda olduğu gibi, cuma gününün seçimi konusunda da Yahudi etkisinin önemli bir payı olduğunu savunurlar. m Hz. Peygamber' in Yahudilikteki cumartesi geleneği yerine euroayı tercih etmesini. dinin millileştirilmesi yönünde atılmış önemli bir admı olarak görürler. ı 39 Doğrusu. Müsteşriklerin bu iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır. Zira Hz. Muhammed'in @ getirdiği din. kendisine ve aynı zamanda bütün peygamberlere indirilen mesajların özünü (tevhidi) içermektedir. O'nun: "Yahudilerin ibadetlerine hazırlık y·aptıkları günde Cuma namazı kılın!" 140 buyurmuş olması, o günün Yahudi geleneğiyle ilişkilendirilmesi değil, İbrahim] geleneğe uygun olarak belirlenmesi· amacını taşımaktadır. O halde bu tespiti. sıradan bir taklidya da dini riıillileştirme 132 Nalıl. i6/l24 Tabc:rl. Ciimi'ıı'l-Beyaa., XIV/193: Kurtubl. Cami., X/131: İbn Hacer, Fetlıu'l-Barı., il/411: Kastalüni. İrşadzı 's-Sari, ll/611: Muhyiddln en-Ncvevl. Salıf!ıu Müslim bi ,"ı'er/ıi'ıı-Nevevf, VI/143: Ahmed Nalm. Tecrid-i .\'arflı Terc., Ill/4. 4 i3 Müslim, Cuma. IX (ll/SRS): Ebfi Davzıd, SaHit. 207 {I/634-S): Tirmizi, Cuma. 1-2 (ll/ 3S9): Nesal, Cuma. 4-S (lll/91-2): İbn Miice, İkfımetü's-SaHlL 79 (!1344): Muı•atta'. Cuma. 16 (1/ !OS) Alımed b. Hanbel, IJ/272. 327. liJ/430. TV/X: cl-Hakim en-Nisabuı1. elMiistedrek ale's-Sa/zllıaya, I/277-9: İbnu'I-Cevzl. Zadu'l-Mead, I/366-8. m Ebu Bekr el-Beyhakl. es-Siiuenii'l-Kiibra, III/243: İhn Kayyım, Zadu'l-Mead.. I/369. !o& İbn Kavyıın, Zadıı'l-Mead., i/369-70: Hey.~eml. Mecme'u'z-Zevtlid, Wl63-4. 37 i Bu/ıiiri, Cuma. 37 (11224): Talilk. 24 (VIII 75): Da'vat. Ol (VIII166): Müslim, Cuma. 13 (ll/5S3-4): Mııvatta', Cuma . .15 (I/108): Nesa~ Cuma. 45 (III/1 15-6). i3li Watt. Mulzammad at Medina, s.l9S: Hz.Mulıammed, s.J04-5. ı 39 Buhl. Das Lebeıı Mu!ıammeds, s.214: Wellhausen. Das Arahische Reic/z, s.l2. 40 1 İbn Sa'd, Tabakfit, Illi 1 1X. 133 -·:::----. ı: & İhralıinıi Dinlerdeki ıHiişterek Dini Pratik/erin Yonmı/anması Son11111 / 173 teniayülü olarak değil. İbrahim! geleneğin bir uzantısı olarak görmek gerekir. e) Oruçİbadeti: Allah'a ta'zim kastıyla belli bir süre içerisinde yemek, içmek ve cinsel iliş­ kide bulunmak gibi bazı fiillerden kaçııunak anlamına gelen oruç (sav m) ibadetinin141, daha önceki topiumlara emredildiği Kuran'da açıkça ifade edilmektedir: ·'Ey iman edenler, oruç. sizden öncekilere farz kılındığı giM (günahlardan) için size de sayılı günlerde farz kılındı ... " 142 konmmanız Buna göre, oruç ibadetinin çok {ski ve köklü bir ritüel olduğu ve eskiden beri Allah'a yakınlaşma vasıtası olarak tanındığı anlaşılmaktadır. O halde oruç, sayısı, şekli ye ;:amam milletiere göre farklılık arz etse de. belli bir toplum ya da risiilete has özel bir ibadet türü değil, genel ve köklü bir ilahi kanundur. 143 Nitekim Hz.Meryem'in "Ben Rahman'a onıç adadım: bu gün hiç kimseyle komışmayaca­ ğım''144 diye seslenmesi, onun yaşadığı toplumda, susma (swnt) orucu'nun meşru olduğunu göstermektedir. 145 Ayrıca Nuh'un @ bayram günlerinin dışmda bütün yılı oruçlu geçirdiği, 146 Hz.Davud'un da gün aşırı onıç hıttuğu bildirilmektedir. 147 Yahudiliktc emredilen oruç, 14R bazen nefs i kınna, bazen cefa vasıtası, bazen de Tanrıya yaklaşm.it vesilesi olarak kabul edilıniştir. 149 Yahudiler tarih boyunca. başlarına bir bela geldiği. Tanrının kendilerine gazap ettiğine inandıkları, yoksulluk ve vebii gibi felaketler kendilerini tehdit ettiğinde ya da bir kahin kendini ilhiima hazırladığında onıca başvunırlardı. 150 Onıç, Hıristiyanlıkta da kilisenin üçüncü emri olarak benimsenmiş bir ritüeldir. Ancak daha çok perhiz gibi mütalaa edilmiştir: maksat, vücuda belirli zamanlarda eziyet etmek, nefsarn arzuları kınııak. işlenmiş bazı giilıahların cezasını bu dünyada çekmektir. 1sı İncillerde Hz. İsa'nın anıç tuttuğu ve nasıl tııtulınası gerektiğine dair bazı açıklamalarda bulunduğu nakledilmektedir. ıs2 kıtlık. Günümüz Yahudilik ve Hıristiyanlığında uygulanmakta olan onıç ibadetinin, dinin bir çok hükmü gibi değişikliğe uğradığı Ye peygamberlerden kalma saflı­ ğını koruyamadığı anlaşılmaktadır. Zira Yahudiler, çeşitli siyası ve tarihi olaylara Ragıb, Müfredat, ~.428: d-CürcfıııL Kitabıı't-Ta'rifat, s. 14 ı: Yazır, Hak Dini, I/516. Bakara. 2/!S3-1ii4. 143 M alım ii d Şeltiit, el-İflam, Akide ve Şeria, s.! 07: Yazır, Hak Dilıi.,I/515-6. 144 Meryem. 19/26. ;45 Kurtuhl. Cami., XJHi7. Günümüz Yahucliliğinde de sukili orucu diye bilinen bir oruç vardır ki, buna göre, ndsi tı::rbiyc amacıyla onıca niyet eden kimse, sabahtan akşama kadar hiç konuşmayıp susmak zonındadır, bk-z. O. Tümer- A.Küçük. Dinler Tarihi, ~.231. ı-ı 6 İbn Miice, Sıviiın. 32 (I/547). · 147 Bıılıliri, Sav~. 55-9 (IJ/245-6): Enbiya. 38 (N/134): Miislim, Sıyfıın. 182-6 (II/812-8): Tirmizi, (IIl/140-1) N esai, Sıyfım, 76-Y (198-214): İbn Mfice, (I/546): Alımed b. Hanbel, Il/1 X9. 194-5: Olgun. İbadet Tarihi, s.l12. 14 ' Çıkış, 34/IX. 149 Mezmurlar. 35/13. 69/10. 109/24: Daniel. 9/3. iSo Tümer- Küçük. Dinler Tarihi, s.456: Olgun. İbadet Tari/ı i, s. 104.. , 1 1 5 Tümı.:r-Küçük. Dinler Tarihi, ~.456. 152 Mat la. 6/16-8. 9114-7: ivlarkos. 2/18-22: Luka. 5/33-R. 141 142 I 74 1 Dnç Dr. Osman GONER binaen bazen kendi arzu ve istekleri doğrultusunda oruç ihdas etmişler, bazen de mevcut oruç ibadetinin gününü azaltmak suretiyle değişiklik yapmışlardır. Hıristi­ yanlar da, orucun şeklini değiştirip perhiz haline sokmuşlar ve gününü artınna yoluna gitmişlerdir. 153 Oruç konusunda Hz.Peygamber ile geçmiş şeriatlar arasındaki ilişkiler daha çok aşüra orucu hakkında yoğunlaşmaktadır. Aşura'run menşei hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazılarına göre aşfirfı, Hz. Musa ve kavminin Firavn'un zulmünden kurtuldukları günün anısına, oruçlu geçirmekle mükellef oldukları bir gündür. RiYayete göre, Hz. Peygamber Medine'ye geldiğinde Yahudilerin aşfıra günü onıç tuttuklarını görmüş ve bunu niçin yaptıklarmı sorınuŞtu. Bunun üzerine Yahudiler de; '·Bu gün, Allah'ın İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı iyi bir gündür. Musa Peygamber de bu gün onıç tutmuştur" demişlerdi. Resulüllah @: ··o halde biz Musa'ya sizden daha layığız" diyerek o günü onıçlu geçirmiş ve ashabına da bu onıcu nıtınalarını eınretınişti.ı 54 Bazılarına göre ise aşfıra, Hz.Nuh'tan itibaren bütün Sam! dinlerinde mevcut olan ve Cahiliye devri Arapları arasında da Hz. İbrahim'den beri oruç tutu~ lan bir gündür. Bu son görüş Hz.Aişe'nin şu rivayetine dayamnaktadır: ··Aş ura, Kureyş'in Cahiliye devrinde oruç tuttuğu bir gündü. Resulüllah @ da bu güne riayet ediyordu. Medine'ye llicret edince de bu oruca devam etmiş ve ashabına da eınretınişti. Fakat Ramazan onıcu farz kılınınca, kendisi aşfıra gününde onıç nıtmayı bırakmış, o günden sonra Müslümanlar arasın­ da dileyen bu orucu tutmuş, dileyen de terk euniştir."ıss Bu da gösteriyor ki, esasen Hz. Nuh' dan itibaren bütün Sami dinlerde kutsal sayı­ lan aşfira gününde oruç tutmak Yahudilere de emredilmişti. Onlar, yedinci ay olan Tişrin'in 15. gününe rastlayan aşfırayı bayram telakki ederek, bir takım merasimler İcra ederler ve bir yıllık günahlardan temizlenmek maksadıyla onıç tııtarlardı. Bu oruç Yahudilikte. 'Çardaklar' anlamına gelen meşhur 'Sukkot' orucudur.ı 56 Sukkot, İsrail Oğullarının Mısır'dan çıktıktan sonra çölü geçişleri sırasında Tanrının kendileriyle birlikte olduğunun anısına düzenlenen bir sevinç ve ibadet günüdür.ı 57 Hz.Aişe'nin naklettiği bu rivayetten; Aşfıra'nın Cahiliye devri Araplarınca kutsal sayıldığı açıkça anlaşılmakta ve Hz.Aişe'den nakledilen ve Arapların aşı1r1l günü Ka'be'nin örtülerinj değiştirdikleri anlatılan bir başka rivayet de bunu doğnı- ' 53 Kurtubl. Cami, Xl/67: Yazır, Hak Dini, I/516-7: Ateş, Yüce Kuran'm Çağdaş Tefsiri, U300. ı 54 Bu/ıiirl, Savm. 68 (II/251): Enbiya, 24 (fV/126): Miislim, Sıyaın, 127-30 (II/796): Ehıı Davud, Savm. 64 (Il/818): İbn Miice, Sıyuın. 4 (l/552-3): İbn Kayyım, Ziidu'l-Meiid, Il/66: Heyseıni. M ec me 'ıı 'z-Zeviiid, III/187 -9 L 155 Bulıiirl. Savm. 1 (lU226). 68 (II/250): Miislim, Sıyam, 113-21 (II/792-3): Ebi'/. Davud. Savm. 64 (II/RI 7): Tirmizi, Savrn. 49 (lii/127): Muvatta', Sıyıim, 33 (I/299): Alımed b. Hanbel, II/57. 143. VJ/29-30: İhn Kavvııu.Ziidu'l-Meiid, II/70. Çıkış, 3S/22: Tesniyc, 16/13-17. .. . . ıs 1 Sankı;ıoğlu. Dinler Tarihi, s.201: Örs. Musa ve Yahudilik, s.418-9. 156 -·:-~-- ---;:' --- . İbralıimz' Dinlerdeki Aliişterek Dini Pratik/erin Yonmı/anması Sommı 1 175 lainaktadır. 158 Araplann, aşura günü doğduğu rivayet edilenı 59 ve Ka'be'yi inşa etmiş olan atalan İbrahim'in @ hatırasına hürmeten bu günü önemli saymalan uzak bir ihtimal değildir. 160 Hz.Musa ile İsrail oğullannın Firavn'un elinden aşfua günü kurtulduklarım ve Hz.Nuh'un gemisinin Cucrı dağına aynı gün oturduğunu söyleyen Yahudileri Hz.Peygamber'in tekzib etmemesi ve hatta "Biz Musa'ya sizden daha layığız" diyerek bu günde oruç tutmayı emretmesi, 161 Aşfıra'nın Nuh'dan @ itibaren senıavı dinlerde önemli bir yer işgal ettiğine işaret etmektedir.162 Müsteşriklere göre, Aşud ve Ramazan orucu, İslanıl ibadetlerdeki yabancı unsurların en belirgin göstergesi sayılır. Caetani, aşfua orucunun Yahudi kayve Hz. Peygamber'in Yahudilerle aralarnun bozulması üzerine bunu terkedip Ramazan · omeunu farz kıldığıni açıkça dile getirnıektedir. 163 Buhl da, aşfua omeunu ibadetlerde Yahudileri taklidin ve onlara olan bağınılılığın bir uzantısı olarak görmektedir. ı 64 Watt ise, daha ihtiyatlıdır; ona göre, en azından Medineli Ensar, Yahudilerle bozuşmadan önce onlann 'Keffaret orucu(Yôın Kippur)u' tutmuşlar: ancak bunun yerine 624 Şubat ya da Mart'mda Ramazan orucu farz kılınmışnr. 165 naklı olduğunu Görüldüğü gibi Müsteşriklerin bu iddialan da, diğerlerinden farklı değil­ dir. Zira daha önce de belirtildiği gibi, İbrahinıl geleneğe dayalı aşura orucunun Cahiliye Araplannca uygulandığı, Hz. Peygamber'in de bi'setten önce bu orucu tuttuğu sahih rivayetlerle sabittir. Hatta Hz. Muhammed@, Musa'nın @mesajlarını tahrif etmekle suçladığı Yalıurlileri taklit etmemek ve hurafelerinin İslam bünyesine kanşmasını engeJiemek için Müslümanlan uyarmış ve sadece aşiira günü değil, Muharremin 9., 10. ve ll. günlerinde de oruç tutnıak,ı 6 6 ayrıca sahura kalmak167 ve iftarda acele etmekHis suretiyle Yahudilere muhalefet edilmesini tavsiye etmiştir. O'nun bu tutumu, Yahudileri taklit etmek değil, aksine onların Hz. Musa'dan kalma ibadet şekillerini tahrif ettiklerini vurgulayarak gerçeğe işaret etmek, dolayısıyla onları tenkit etmektir. I5S Alımed b. Hanbel, VI/244. 159 Bedrüddin el-Ayni, Umdetü'l-Karı Şerlıu SalıEiıi'l-Bulıtir~ XI/118; Alımed Davudoğlu, Salıi/ı-i Müslim Tercüme ve Şer/ıi, VI/140. 160 İbn Hacer, Fet/ıu'l-Bar~ IV/291: Yusuf Ş. Yavuz, "Aşı1rc1" md., T.D. V.iA., s.25. 161 Alımed b. Hanbel, II/359-60; İbn Kes!r, Tefslr., II/428; İbn Hacer. Fet/ıu'l-Bart, IV/291: Kastalani. İrşadu's-Sarl, IV/ 649. 162 Ayni, Umdetü'l-Karl, XI/117-8. 163 Leon Caetani. İflam Tarihi, lii/207-8. 164 Buhl. Das Leben Mu/ıammeds, s.213-4; "Muhammed" md., s.462. 165 Watı, Mu/ıammad at Medina, s.199: Hz.Mıılıammed, s.l20. Müsteşıiklerin orucun menşeiyle ilgili iddiaları hakkında daha geniş bilgi için bkz. A.O.Ateş, Oryantalistlerin Hz. Peygamber İle İlgili iddialarma Cevaplar, s.243-93. 166 Müslim, Sıyilm, 133 (II/797); EbU Davud, Savm. 65 (II/819); Tirmizi, Savm, 50 (lii/128); Alımed b. Hanbel, 1/241; İbn Kayyım, Ztidu'l-Metid, II/69. 167 Müslim, Sıyam, 46 (II/771 ); EbU Davud, Savm, 17 (III/88). 168 Ehfı Davud, Savrn, 20 (II/763); Tirmizi, Savrn. 13 (III/82). 1761 Doç Dr. Osman GONER .f) Hac: Arap dilinde, "kasdetmek. bir yere gitmeğe veya bir işi yapınağa yönel"kelimesi, Sam! dillerinde mevcut mek. ziyaret etmek" 169 anlamlarına gelen'· çok eski bir kavramdır. Bu kelimenin İbranice'deki karşılığı ise "bir-şeyin etrafın­ da döıunek. dolanmak" ınanasma kullanılan "lı-v-g" kökünden türetilmiş ''bayram·· anlamındaki "/ıag" kelimesidiL Kelime Arapça ve İbranice'nin dışında Aramca ve Mandence' de de aynı şekilde 1..ı.ıllanılmaktadır. 170 Buna göre kelimenin öncelikle, Sami' dillerinde ortak bir kullanıma sahip, oldukça eski ve köklü bir geleneğe tercüman olduğunu söylemek mümkündür. r!-' Dince kutsal sayılan mekanlan ibadet maksadıyla ziyaret etmek anlaımna gelen haccın temelinde. ulühiyetin kutsanan bir yerde tecelli ettiği inancı yatınakta­ dır. Kutsal mekan anlayışı ve bu tür yerlerin ziyareti, tarih boyunca bütün inanç sistemlerinde var olan temel bir ritüeldir. Hac mekanları, Yakın Doğu' da M.Ö.2000'li yıllardan itibaren özellikle vahalarda ve şehir kültürünün bulunduğu yerlerde teşekkül etmiştir. M.Ö. 2300'lii yıllara ait Akadça tabietiere göre, Asur'daki Ninova, Babilonya'daki Ur, Nippur. Susa, AnSan. Adamdun ve Sabu gibi yerieşiın merkezlerinde bulunan çeşitli kutsal mekanlar birer hac merkezi olarak kullanılmıştır. 171 Mari tabietlerinden de anlaşılıyor ki. M.Ö. XVIII. y.y.da Harran'daki Sin ve Qatna şehirlerine ait Bellit-EkaHi tapınakları meşhur ziyaret yerleri olarak kabul edilınektedir. 172 Aynı şekilde Hititler' de, Eski Çin' de, Hinduizm 'de. Budiznı 'de. Japon ve Mısır dinlerinde de kutsal sayılan ziyaret mekanları-. nın :va da mabetierin varlığı dikkati çekmektedir. 173 Hac, Sami dinlerinde de temel bir ibadet tarzı dır. Nitekiın Tevrat, Yahudilere yılda üç kez Kudüs' de Yahve'nin huzunında buluıunayı bir veeibe olarak addeder: •· ... Beni tebcil için yılda üç defa Hag ayini icra edeceksiniz ... " 174 " ... Ve aranızdan bütün erkekler yılda üç defa, Rab Yahova 'nın )iizüni.i göreceklerdir.. :·m Ayrıca Tevrat bunların Fısıh (Paskalya. Mayasız ekmek). Şavuot (Pentekost, Haftalar) ve Sukkot (Çardaklar) bayranıları (lıag) olduğunu da açıklar. ı 76 Bu bayramların İbranice' de hag diye nitelendirilmesi oldukça dikkat çekicidir. Yeni Ahi d' de haccın önemi ve anlamı her ne kadar çok açık değilse de, sinoptik İncillerden Luka'ya göre İsa'nın on iki yaşında iken ebeveyniyle birlikte 16 ~ Thn.l'vlaıızilr. Ustilıu 'l-A rab, Il/778. Ömer F. Harman. ··Hac'" md.. TDVİA., XTV/382 (DBS (Dictiomıaire de la Bible: Vll/56R' den nakit: n). 171 T.G.Pinclıes. ··p;fgrimage !Babylo11imı)'". ERE (Encyclopaedia of Religion and Etlzics), X/12-3. !72 Harmaıı. ·Bac·· md.. XIV/382 (DBS., VIJ/56S'den naklen). 173 Harman. ··Hac·· md•. XTV/382-3 (DB."ı'., VIJ/570-77'den naklen). 174 Çıkış, 23/14. 175 Çıkış, 23/J 7' 34/23. 176 Tesniye. 16/16-17: Il.Tarilıler. 8/13. 17 " Suplhııent) 1 1 J İbra!ıimi Dinlerdeki Miişterek Dini Pratik/erin Yonmı/anması Sommı / 177 K~düs'teki Mabedi ziyarete gittiği, 177 Yuhanna'daki ifadelerden de, onun hac merasiınlerine düzenli olarak katıldığı anlaşılmah.iadır. 178 İslarrıl kaynaklara göre, Allah'ın elçileri tarafından ibadet maksadıyla yeryüzünde ilk kurulan mabet Mekke'deki Mescid-i Haram (Beyt-i Atik)'tir. 179 Kuran'ın açık ifadelerine göre, Ka'be Hz. İbrahim ile oğlu İsmail tarafından inşa edilmiştir: · "İbrahim ve İsmail, Kabe'nin temellerini yükseltiyor ve: 'Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur, şüphesiz ki; Sen hem işitir, hem de bilirsin' diyorlar- dı."i80 Kuran'da ayrıca, yüce Allah'ın, "Hz.İbrahim'i Mekke'ye yerleştirdikten" sonra, " ... 'İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler üstünde uzaklardan sana gelsinler... Hayvanları belli günlerde h.'Urban ederken O'nmı adını ansınlar...Sonra kirlerini giderip teınizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Ka'be'yi tavaf etsinler"1 8 I diye emrettiği belirtilir. Buna göre, haccetınek üzere Mekke'ye ilk kez Hz.İbrahim 'in insanları davet ettiği anlaşılınah.iadır. O, haccın menasikini tespit ederek Ka 'be 'nin her yıl ziyaret edilmesini sağlamış ve ondan sonra gelen peygamberler ve toplumları da onun bu geleneğini sürdürınüşlerdir. Nitekim Hz.İshak annesi Sare ile birlikte Mekke'ye gelerek haccetmiştir. 182 İbn İshak'ın kaydettiğine göre, Salih ve Hud peygamberin dışındaki bütün peygamberler Ka'be'yi ziyaret etınişlerdir. 183 Hatta İbn Abbas, Hz. Peygamber' den bunların da Ka 'be'yi ziyaret ettiklerini nakletmiştir.184 Dolayısıyla İslam ;ıın doğuşu sırasında putperest Araplar tarafından uygulanınakta olan hac geleneğinin Hz.İbrahim' e kadar dayanan oldukça eski bir gele171 Luka. 19/28-40: avnca bkz. Matta, 2111-11; 15/17; Markos, 11/1-10. 178 Yuhanna, 2/13:. 6i4; 7/2; 10/22; 11/55. Tarihte ve günümüzde Yahudilik ve Hıristiyanlığın h.ut~al sayılan ziyaret mekanlan ve uygulaınaları hakkında daha fazla bilgi için bkz. L.D.Agate, ""Pilgrimage (Christian)"; X.Popper, "Pilgrimage (Hebrew and Jewis!ı)". ERE X/18-24; Harman. "'Hac", XIV/383-86. 179 Al-i İmran. 3/96:" ~W! c>.u. J \S"'J~ ;;_(,; ı,>-ill U'l.:ll ~ J ~ JJi 0!" (Doğrusu insanlara (mabed olarak) ilk kurulan ev. Mekke'de. o, kutlu ve bütün insanlar için hidayet olan (Kabe')dir.): Bulıiirı, Enbiya, 10 (1111040); Miislim, Mesacid. 1 (I/340); Alımed b.Haızbel, V/1 50,160. Bir kısım İsrailiyat kaynaklı ri vayetiere göre, aslında Ka 'be, Hz.Adem döneminde inşa edilmiştir. Ka'be'yi önce melekler tavaf etmiş, daha sonra da Hz.Adem Allah'ın izniyle Mekke'ye giderek Arafat'ta Havva ile buluşmuş, bu sırada kendisine Ka'be'niıı etratindaki hacla ilgili mukaddes yerler gösterilmiş ve meleklerin rehberliğinele haccetmiştir. (bkz. Hamidullah. "'İslam'da Hac". (trc.M.Akif Aydın), İ T.E.D., V1ll/123-27.) Ancak İbn Kesir, bu rivayetlerin güvenilir olmadığını ve itibar edilemeyeceğini belirtir. (Tejsfr, I/362; K.Miras. Tecritl-i Sari/ı Terc., Vl/13.) 180 Bakara. 2/127. 181 Hacc, 22/26-29. 182 Ezrakl. Alıbliru Mekke, s.68; Miras, Tecrid-i Sari/ı Terc., Vl/21. 183 İbn İshak, SEre., s.73. 184 Alımed b. Hanbel, I/232. 178 1 Doç Dr. Osman GONER nek olduğu anlaşılmaktadır. Ancak putperest Araplar, haccın bazı rükünlerini aslı­ na uygun bir şekilde kanımakla birlikte, bazılarını da kendi putperest kültürleriyle karıştım1ak suretiyle tahrif etmişlerdi. Nitekim hac i badeti için· ihram, tel b iye, vakfe, ta vaf, istilan1, sa· y, ccmrcleri taşlama ve kurban takd imi geleneğini sürdürmüş olmanın yanında, bunlara bazı şirk unsurları karıştmnayı da ihmal etmemiş­ lerdi. Sözgelimi, ihram geleneği, Medinelilerin Menat putunu telbiye etmeleri. bazıkabilelerinde İsaf ve Nilile adlı putlara ta'zim etmeleri şeklinde icra edilir- di.135 Peygamberlerin telhiye geleneğine de 136 açıkça şirk unsuru içeren sözler katmışlardı. Nizar kabilesinin şöyle telbiye ettiği nakledilir: •· ..:J..L. t.. ;' ~ ..:JJ y. ..:.l.;j...::. )'! ..:.JJ ..:.l.::,...::. :; ..;.l.J ,.-elli ..;.l.J "(Allah· ı m buyur, emrine amadeyim: Serıin ortağın yoktur. Ancak bir ortağın vardır: Sen ona ve onun sahip olduklarına hükınedersin.)ıS 7 Bir ri vayete göre, Hz. Peygamber Arapların böyle bir telbiye ile tavaf yapmalarına tepki gösterip onları bundan menetmişir. 188 Yine vakfe geleneğıi de Araplarca iınti­ )'azlı bir uygulama haline dönüştürülmüştü. Buna göre, ·'Hiileliler" (yani Kureyş ve müttefiklerinin dışındakiler) Arafat"ta vakfe yaparken. "Hunıslul.ar'· (yani Kureyş ve erkanı) ise, kendilerini Hz. İbrahim'in evlatlan olarak gördüklerinden, Arafafta diğer insanların arasında dunnayıp yalıuzca Müzdelife'de vakfe yapmak suretiyle haccia kendilerine bir ayrıcalık tanıınışlardı. 189 Onların bu uygulaması, Kuran' da: "'sonra insanların sel gibi akın ettiği yerden siz de akın edin!"ı 90 ifadesiyle ilga edilmiştir. Ka 'be "yi tav af da, Cahiliye Araplarının dini yaşantılannda önemli bir yer işgal ederdi. Ancak bu İbrahim] geleneğin özünü konıyamamışlar ve ona politeist unsurlar karıştırınışlardı. Nitekim putlarla dolu Ka'be"yi tavaf esnasında şiir okuyup kurban kesmek suretiyle, Ka 'be ile birlikte putları da tazim ederlerdi. Kaynaklarda ayrıca onların Ka "be "yi çıplak tavaf ettiklerinden de hahsedilir. Geleneğe . göre Hums ·un dışındakiler yani H ille'ye ait olanlar, Hum~'tan ödünç ya da ücretle elbise alaınadıkları takdirde Ka "be "yi çıplak tm·af etmek dunıınunda kalırlardı. 191 Hz.Peygaınber onların bu çirkin uygulamasını yasaklamış ve H.9. :yılda: '·Artık bundan böyle ne bir müşrik haccetsin, ne de çıplak biri Ka'be'yi tavaf etsin ... " diye 185 Bulıiirl, Uınre. lO (ll/203); lvliislim. Hiicc, 260 (11928-9): EbtlDftvud. Menasik. 55 (ll/4524). ~ 86 Hz.İbrahiın ve diğer peygamberlerin telbiye uygulaınaları hakkında bkz. İbn İshak. Sire., s.72-3: Taberl. Tari/ı., 112fi1: Ezı·akl. Alıbam Mekke. s.73 137 İbnu'l-Kelbl. Kitabu'l-Esnam, s.6: İbn Hablb. Kitabu'l-Mulıabber, s.311: Dıhlevi, Huccetullalıi'l-Biiliğa, 111148. 138 İbn İshak . .'ı'ire., s. 100: Miislim, Il/S43. Arap kabilderi arasında farklı sözcüklerle dile getirilen tdhiyeler hakkıııda daha fazla bilgi için bkz. A.O.Ateş, Cahiliye ve E/ıl-i Kitap Öifve Adetleri, s. 144-6. 189 İbn Hi:;;am. Slre.,l/211-2: Miras. Tecrid-i Sari/ı Terc., Xl/56: Dıhlevl, Huccetulla/ıi'l­ Biiliğa, 1114R. 191 ' Bakara. 21199. ı 91 İbn İshak. Sire., s.75: Bulziirl. Il/175: Miislim. [1/894. i 1 ·· nıf İbralıimi Dinlerdeki A.fiişterek Dini Pratiklerili Yonmı/anması ilan ettirmişti. Sonmu 1 179 192 İslam'ın temel bir rüknü olarak ilk kez Hz.İbrahim tarafından tebliğ edildiği anlaşılan hac ibadeti, geçmişte oluşturulan tevhid dışı unsurlardan tamamen sonra, Hz. Muhammed'in @ risaleti döneminde de temel bir ibadet tarzı olarak kabul edilmiştir. Ancak geçmiş şeriatlarda yer alan diğer hükümlerde olduğu gibi, müsteşrikler burada da benzer ölçütleri dikkate alarak haccın menşei­ ni tespite çalışmışlardır. Sözgelimi A.J. Wensinck'in iddiasına göre, hacdaki iliram giyme geleneği Yahudilik'te de mevcut çok eski bir Sarrıl geleneğidir; İslam, bu çıplak ayaklı ve dikişsiz beyaz elbise ile ihranın girme adetini muhtemelen bu dinlerden alınış olmalıdır. 193 Yine aynı yazar, vakfenin kaynağııu da Y ahudilikte arar ve onu, Yahudilerin Tanrıyı ta'zim kastıyla cinsi münasebetten uzak durup elbiselerini yıkamak suretiyle İcra ettikleri 194 Turu Sina'daki konaklama adetine benzetir.195 Fr. Buhl da tavafın kesin olarak Hz.İbrahim'den kaldığını kabul etmekle birlikte, aynca İranlılar. Hindular, Budistler ve Romalılarda da böyle bir geleneğin varlığına dikkati çeker. 196 Müsteşriklerin haccın rükünlerine ilişkin iddialan bunlarla da sınırlı değildir. Ka'be'yi yedi kez tavaf ve Hacerü'l-Esved'i istilaının da birer müşrik adeti olduğıınu 197 iddia etmişlerdir. arındırıldıktan Müsteşriklerin bu ifadelerinden, aniann İslarrıl rükünlerin kaynağını tespit ederken, İslam 'ın evrensel boyutunu göz ardı ettikleri, kiiltürler arasındaki· en küçük benzerlikleri dikkate alarak menşei tespite çalıştıklan ve kaynağı tespite çalışı­ lan dini yapının kendi iç dengelerine ve bütünlüğüne bakmaksızın, öncekinin sonrakini etkilediği şeklinde tarihsel bir yargıya vardıklan anlaşılmaktadır. Oysa ki, İslam kendisini, daha ö~ce gönderilmiş Elçilerin mesajlanyla hiçbir bağlantısı olmayan bir din olarak değil; aksine önceki mesajların bir devaını ve tamamlayıcısı olarak takdim etmektedir. Dolayısıyla ibadet şekillerinde göriilen bu benzeriiki erin, Allah 'ın insanlık tarihi boyunca gönderdiği kı.ıtsal mesajiann yeni bir tezahürü olarak anlaşılması gerekir. Genel Değerlendirme * Buraya kadar örneklerneye çalıştığıınız taharet, kıble, namaz, oruç, zekat, hac ve kurban gibi ritüellerin, geçmiş şeriatlarda de mevcut olduğu kabul edilmekle birlikie, bunların bütün şeriatlarda nıahiyet itibariyle aynı şekilde uygulandığı iddia edilemez. Zira dinin pratiğe yönelik bu tür temel prensipierin uygulanışında, insanların içinde bulunduklan sosyal şartlar, benimsedikleri toplun1Sal telakkiler, gizli inançlar ve toplumda iyice özün1Senmiş örf ve gelenekler doğal olarak bir takım farklılıkları da beraberinde getirmiştir.ı9s Mesela oruç, bir ibadet 1 2 9 Bulıiirl, III164; Müslim, III9&2; Nesai, V/234. 193 Wensinck, ·-iJıram ··. İ.A., V-IIJ943. 194 Çıkış, XIX/10, 14-15. 195 Wensinck, "Hacc'', İ.A., V-1116. 196 Buhl, ··Tavaj''. İ.A., Xll-1165. 197 A.O.Ateş, Cahiliye ve E/ıl-i Kitap Örfve Adetleri, s. 159. 162-165. 19 R Dıhlevl, Huccetulla/ıi'l-Baliğa, 11264 (tre. 11335). UIO 1 Doç Dr. 0.1·nwıı GC!NER tarzı olarak Nüh"un kavınine de emredilmiş ancak, mizaç itibariyle güçlü'\ie s'eti bir yapr~... a sahip olduklarından. onlara sürekli oruçturina yükiWiılülüğü Rbnulmuş­ tur.ı99 Muhtemelen böyle bir yüh.-üınlülüğün hikineii, onlarm iıefsahf ar:iir 'vi:YisteJC.: lerinin ancak bu şekilde kontrol altına alınabilecek olmasıdır: O~rsıi Hz: Muhammed'in ümmeti için vaz' edilen İslanıi prensipletin, öİ1ci~kilere 'ruspetle ""kolaylaştırılmış" olduğu, 2111 ' dolayısıyla oruç ibadetiniı1 de yalıüzca yılda bir kez hir ay olmak üzere eınredildiği anlaşılmaktadır. 2Dı Dolayısıyla onıÇ; her iki'toplıi'.: ma d'a farz kılınmış olmakla birlikte, topitimsal şartların farklıliğı Ü)'gıiltimadada bır takım farklılıkları beraberinde getirmiştir. . ·· . Aynı şekilde toplumda mevcut örf ve adetler dikkate ~hnn1ak sut~tiyıe--L.,~ rail oğullarına deve eti Ye sütü haram kılındığı halde, 202 bıinlarııi' İsta'fi1 üıni11etine helal sayıldığı görülür. Buna göre, bir peygamberin şeriatind~ yer aiaii htlkuinler belirlenirken. mevcut toplumsal ve kültürel yapınm tümüyle degiştirilinesi yerine: llluhatapların halleri ve geleneklerinin dikkate alınınası öı1eı1ıli. bir es'as' oııiiuŞtıi{ Zira peygamber gönderınenin temel hedeflerinden biri .de, irisaiihğm iliti)iaÇ dıiydti-; ğu toplu~ı<;al ku;um ve h."Uruluşların ıslah ecİÜınesidir. Bu. dufıln1dh, yÜceAllal;:ıiı murad ettiği istisna:! haller dışında, getirilecek hüküinlerde rrlaslalülta bhıaeiı alışi­ lagelmiş kalıpların dışına çıkılmaınası ilahi Ilikmetin bir gereği' ölniuŞtıır. 2o3 Bu temel prensip, aynı kaynaktanbesienel-i ve peygaırtberleriiı :büyl.ikn1ii~ cadeleleri sonrasında oluştumlan mevcut dini altyapının s'ürekliliğiİ1ilı' sağlaiıinasf anüıcına ınatuftur. Nitekim Kuran. ·· ... o halde haniJ (niuvahliiô) 'oliınik İbr;lhiin'in dinine uyun! ... " 2114• '·Yusuf dedi ki: ·Atalarım İbrahim. İshak ,;c Yüh."ub;iirı ctiiiih-i 1 uydunı .. "" 2" 5 ve "Şüphesiz İbrahim de n (Nfih')'uri n1illetii1dendf;. 206 ~J~rkeıi'6u kökIü sürece işaret etmektedir. Buradan anlaşılan o h bir peygali~berin get'irniiŞ Öidıi~ ğu dilli hükümler toplumda iyice yerleşip kahullenildikten sonr~: baŞka 'bir p~y­ gamberin gönderiliş amacı ancak. toplumda zanıanla yerleşmiş buluiu1'n yaı1iış dihı telakkİleri ortadan kaldırmak, dinden olmayan şeyleri ayıklan1ak, bozulıİnlari düzeltınek, hali hazırda mevcut bulunan hükümleri denetlemek. ekleıınıesi gerekenler varsa eklemek ve kısaca onu tekrar ih:va etmektir. Bu nedenle ·yeni bir peygamber çoğu kez, insanlardan kendi getirdiği hükümlere uymalarını isterken, daha önceki peygamberlerden kalma esasları nübüvvetine bir delil olarak kullaımıışt1r. 207 Qnı.:ıı} bu tutumundan dola~·ı, kendisi hakkında: '·Bu peygaqıber, f~lanca .peyg~mb~ri~ı milletinden (din)dir, onun yolundadır'· gibi nitelemeler yapılınıştır. 208 * inanç ilkeleri başta olmak üzere bir kısım İslanıi prensiplerin, geçmiş şe199 201 ' 201 202 İhu Miice, Sıyiiın, 32 (1/547). Bakaı·a. 2/185. 286; Hacc. 22/78; Bu/ıiirl. iman. 29: Alımed b.Hanbel.I/236. Dıhlevl. Huccetıılla/ıi'l-Biiliğa, U262 (tı:c. U333). Bkz. En'arn. 6/146; Leviiiler. 11/4: Tcsııiyc. 1417. Dıhlevi, Huccetulla!ıi'l-Bllliğa, 1/2112 (tre. I/333). Al-i lmraıı. 3/95; bkz. N'isa. 4/125; Nahl. lfi/123. 205 Yusuf. 12/3R. 206 Saffiiı. 37 /X3. 207 Yunus. 10/94: Nahi. 16/43; Zulıruf. 43/45: ..... U..... J y .:..11,! :..r• 203 Dıhlevi, Huccetullalıi'/-Biiliğa, U265 (tre. 1/338). · 211 ' 2114 U.....) :.r jLlJ" ·· · J ihra/ı imi Diniereleki .\Jiişterek Dini Pratik/erin Yonmı/anması Sommt · 181 riatlarda yer alan hükj.iınlerle "parelellik" ya da "benzerlik" arz etmesi, bilindiği gibi konunun farklı şekillerde yonıınlanmasına neden olmuştur. Nitekim daha önce konuya ilişkin ömekler \'erirken Batılıların bu konulardaki yaklaşınılarına temas etmişti k. Doğrusu böyle bir konuyu, İslam 'ın temel niteliklerini, geçmiş kültürlerle olan bağlantısını ve geleceğe yönelik hedeflerini, kendi temel kaynaklannın belirlediği doğrular çerçevesinde ve bir bütünlük içerisiı1de değerlendirmek gerekir. İslami prensiplerden olduğu bilimnekle birlikte önceki diril kültürlerde/şeriatlarda de.me\'cut bir u:.·gulaına hakkında. İslam'ın geçmiş kültürlere nasıl baktığını, geçmişle bağiannsını nasıl kurduğunu dikkate almadan bir değerlendirmeye girişmek­ müsteşriklerin yaptığı gibi -. son derece ciddi hataların ortaya ç1kmasına neden olmuştur. Zira böyle bir Mum, bir dinin kendisini nasıl tamınladığına bakılınaksı­ zm. onun doğrularını ve kendi iç tutarlıiığmı dikkate almaksızın yapılmış, bilimsellik ve objektit1ikten uzak bir iddia olmaktan öte geçmeyecektir. Bu bağlamda öncelikle İslam ·m bir tanıınının yapılması gerekir. Buna göre İslam. insanın bizzat kendi hür iradesiyle Allah ·a boyun eğınesi ve teslim olması demektir. 2119 Bu. doğal olarak Allah'tan başka herhangi bir şeye kulluk yapmaktan kaçınma \'e her konuda O'nun hükümranlığım kabul etme esasını içermektedir. Bu tür bir boyun eğiş veya teslim oluş, vahye dayalı bütün şer'! yasaların temelini oluşturmuştur. Bu anlamda İslam. geçmişten-geleceğe uzanan tüm zamanları kuşa­ tan "evrensel'' niteliğe sahip, gerçek ve yegane dindir. 2 ıu Kuran bunu, "Allah katında (yegane) din İslaın'dır" 211 , "Kim İslam'dan başka din ararsa, (bilsin ki,) kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecektir..." 2 ı 2 şeklinde açıkça ifade etmektedir. Yine Kuran· ın ifadesine göre, geçmişte bir çok peygamber kendi münlcsiplerini ·isHiın olanlar'-. diye isiırılendirmiştir. 113 O halde İslam, tarih boyunca peygamberlerin ve tebliğlerinin kesiştiği yegane ortak paydadır. 214 Evrensel İslam kültürünün temelini, peygamberlik ve vahiy geleneği oluş­ turur. İlk insan ve ilk peygamber Hz.Adem'den beri gönderilen bütün peygamberler ve getirdikleri vahiyler, İslam kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Hz.Mullanm1ed @ ve getirdiği Kuran da, bu kültürelmirasın son halkasıdır. Zira o, İslam· ın son elçisidir: 2 ı 5 ondan önce de insanları ilahi iradenin buyruklan doğrultu­ sunda yöıılendim1ek amacıyla sayısız İslam peygamberleri gönderilmiş, 2 1 6 ilahi yasalar ve prensipleri içeren h.'Utsal kitaplar ve vahiyler indirilmiştir,117 Nitekim Kuran, "Muhammed de ancak bir peygamberdir: ondan önce de nice Elçiler gelip 5 1/36: Ha cc. 22/78: Yazır. Hak Diııi. IJJ33l: Rcşid Rıza, Tefslr., I/469. Reşit! Rıza. Tefç/r., Ill/257: Hamidullah. İslam Peygamheri, I/603. 21 ' AI-i lmran. 3119. 212 AI-i İınran, 3/85. 2 u Bakaı·a. 2/131-3: AI-i İınrfın, 3/67: Nlsa. 4/125 vd. 214 Bu konudaki dcğcrlt!ııuinndcr için ayrıca bkz. Osman Güner, Resuliilialı 'm E/ıl-i Kitap'la Münasebetleri, s.l29-30. w Alızab. 33/40. 216 Fıltır, 35/24: Yünus, 10/47: I-li cr. 15/10: N ahi. 16/43: Rüın. 30/47: Mü 'min. 40178. 217 Haşr. 57/25: Maidc. 5/4X: Şürfı, 42113.. . . . . 2 1 ''' Z<irivüt. 21 " 182 1 Doç Dr. Osmcm GONER geçmiştir..." 2 1 3 derken bu gerçeğe açıkça işaret etmektedir. O halde İslam, genel anlamda tek bir peygamber ve tek bir valıiyle sınırlı bir din değildir. Hz.Muhammed ve ondan önceki bütün peygamberler ve getirdikleri mesajlar, istisnasız İslam'ın birer k-ııtsalıdır. Dolayısıyla peygamberlik ve vahyin bölünmezliği ve devanılılığı esastır. 219 Nitekim peygamberler arasında herhangi bir ayrıma gidilmemesi, itikadf bir ilke olarak Kuran'ın vurguladığı en temel prensiplerden biridir: "Deyin ki: 'Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'lmb'a ve tonınıarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilene ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilene inandık, onlar arasında bir ayrım yapmayzz. Biz Allah'a teslim olanlanz."220 '· ... De ki: 'Ben Allah'ın indirdiği her Kitaba Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir ... " 22 1 inandım ... Allah bizim de Ayrıca İslam peygamberleri, dinin temelini teşkil eden esaslarda görüş birliği etmişlerdir. Özellikle Allah' ın varlığı ve birliğine, emirlerini harfiyyen yerine getiren meleklerinin bulunduğuna, elçiler gönderip kitaplar indirdiğine, kıyametin, öldükten sonra dirilmenin, cennet ve cehennemin hak olduğuna iman gibi Tevhid dininin temelini oluşturan itikadl konularda tam bir birlik oluşturmuşlardır. 222 Nitekim Kuran' da şöyle buyurulur: ·· ... 'Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin' diye Nuh'a tavsiye etti- ğini, sana· vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi, Allah size din kılmzştzr ... "223 . "(Ey Muhammed!) Senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki ona: 'Benden başka tanrı yoktur, ancak bana kulluk edin' diye vahyetmiş olmayalım"224 Buna göre, Allah'ın insanlara dini tebliğ etmeide görevlendirdiği elçilerin, birbirini · tekzib etmesinin ya da insanlara birbirinden farklı mesajlar vermelerinin ınümkiin olmadığı, aksine birbirini doğrulayan, tasdik eden ve birbirine paralel mesajlar gelinnelerinin gerektiği son derece açıktır. 225 Bu durum, 'dinde birliğin' kaçınıl­ maz bir sonucudur. Tabiatıyla ilahi kitapların da bu birliği sağlayacak ve sürdürecek mesajlar içermesi gerekir. Nitekim Kuran'ın da çok açık bir şekilde dile getirdiği _gibi, Hz. Adem'e gelen vahiylerle Tevrat, 226 İncil ve Kuran'ın temel prensiple213 Al-i İmran, 31144. Fazlur Rahman. Ana Kmmlarıyla Kuran, s.167. Bakara. 21136: ·· ... ~ ..ı.,..i :.:--:: J _).; '1 ... "; ayrıca bkz.Aı-i İmran, 3/84. 221 Şura, 42/15. · 222 Dıhlevi, Huccetullalıi'l-Btiliğa, I/2... (tre. I/326). m Şilra 42/13; bkz. Şilra 42/21; Bakara, 2/136-137; N!sa, 4/163-164. 224 Enbiya. 21/2'5; bkz. Zuhruf, 43/45: N ah!. 16/36. 225 Bakara. 2/97: " ... "!.-4 0::ı tl u~ ... "; Al-i İmran, 3/3; En'am, 6/92; Yusuf, 12/111. 226 Kuran'da geçen Tevrat ve ei-Kitab kelimelerinin, Hz.Musa'ya gönderilen kitaba delalet edip etmediği hakkında ileri sürülen bir iddia için bkz. Baki Adam, Yalıudi Kaynaklarma Göre Tevrat, s.4I-5. 219 220 İlıralıimi [)in/ere/eki;\ liişlerek Dini Pratik/erin Yorumlanması S orum ı..- 183 riniiı birbirinden farklı olmadığı görülür: Yüce Allah Hz.Musa ve İsa'ya gönderilen Tevrat ve İncil'i bazen "hidayet ve nur", bazen·"rahmet ve önder" ve bazen de ""hak ve batılı ayırt eden bir kılavuz'' olarak nitelendinniştir. 227 Hatta bunların dışında. Kuran'ın, Tevral'ta geçen bazı hükümlere bizzat işaret ederek onları birer Isiann prensip olarak aynen naklettiği görülür: ·•o (Tevrat')da onlara, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, ve yaralara karşılıklı kısas (misli ile cezalandınna) yazdık...Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükrnetmezse, işte zalimler onlardır. " 228 dişe diş ''Tevrat indirilıneden önce, İsrail'in kendisine haram kıldığı şeyler dışmda, İsrail oğullarına bütün yiyecekler helaldi. De ki: ·Doğnı iseniz, Tevrat'ı getirip okuyun' ." 229 --.1\.ndolsun Tevn:ıt'tan sonra Zebur'da da: · Arza mutlaka iyi olacak (bu yer onların eline geçecek)' diye yazınıştık.'' 230 kullarını varis Esasen Hz.Muhanuned @ da, Kuran'ın önceki peygamberlere işaret etmeilk dönemlerden iliharen, kendi tebliğinin öncekilerin bir devamı. hatta onların yeniden bir canlanması olduğunun farkındaydı_23ı Zira Kuran, daha Mekke'de nilzil olan surelerin birinde, ·'İbrahim ve Musa'nın sahifelerinden" bahsederkenY2 bir diğerinde de bunlarda yer alan prensiplerden övgüyle söz etmektedir: ye başladığı ·· ... Yoksa kendisine haber verilmedi mi, Musa'nın sallifelerinde ve çok vefalı İbrahim'in sahildcrinde bulunan şu gerçeklerden?: Hiç bir günahkar, başkasının günah yükünü yükleımıez. İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur...··m Ayrıca Hz. Peygamber de-.kendi konumunu şöyle dile getirmiştir: ·'Ben Meryem oğlu İsa'ya dünya ve ahirette insanların en yakınıyım. Esasen Peygamberler. anaları ayrı babaları bir kardeşlerdir, dinleri ise aymdır. "234 .. Benimle, henden önce gelen peygamberlerin dunıımı, tıpkı bir bina yapan, onu güzelce süsleyen. rakat bir tuğlasını eksik bırakan bir adaının durumu gihidir. .. işte onun eksik bıraktığı kerpiç benim ve ben aynı zamanda pergwnberlerin de sorıwıcusuyum. "13 :\ 127 Bkz. Enbiya. 21/48: isr1\. 17/2: En'5m. 6/91: En'am. 6/154: Maide. 5/44: Hud, 11117: Maide. 5/46: Al-i imran. 3/3-4. 22 " Maide. 5/45. Tevral'ta buna uygun ifadeler için bkz. Çıkı:?, 21/23-25: Levililer, 24119. 229 Al-i İınran. 3/Y3. Tevı·at'ta buna karşılık olan hükiim için bkz. Tekvin, 32/33. ~~'' Enbiyii, 2 lll 05. Bu hüküm için aynca bkz. Mezmurlar. 37/29. ~.'ı Allkiif.46/9: .. ~L.. )1 y \.ı:.-'-' ..::....:5' \... J.' ·· Fazlur R:ıhm:ın.Amı Kımularıyla Kuratı,s.27 l. m A'la. R7119. 233 Nccm. 53/33-39. 234 Bulıfıri, EnbiyiL 48 (IV/142): Müslim, Fedfıil. 143-5 (II/1832). 235 Bulıiiri, Meniikıb, 18 (IV/!62-3): Tirmizi, Emsili, 2 (V/147); Meniikıb, 1 (V/586). Aync:ı konu yi :ı ilgili başka hadisler için bkz. Bulıiirl, Husfimal. 1 (ill/88): Enbiya. 33 (IV/ 131 ): Tevh!J. 31 (Vlll/ 192): Müslim, Fedfıil. 159-63 (II/1844-5): Ehıı Diivud, Sünnt:l. 14 (V/401-2): Tirmizi, Tct:~ır. 41 (V/ 373): İhu Miice, Zühd. 33 (II/1428-9). 1841 Doç Dr. Osman GONER Sonuç Neticede bütün bunlar, yüce Allah'ın tarih boyunca insanlığa tek bir din ve bu dinin, tek bir kaynağa dayalı olduğu, dilleri, kültürleri, örf ve adetleri farklı olsa da her toplum için "aym veya benzer" prensipleri içerdiğini göstermektedir. İslam şeriatıyla geçmiş şeriatlar arasında mevcut itikadi ya da fer'i (pratiğe yönelik ve özellikle ibadet şekillerinde görülen) paralellikler ve benzerlikler, esasen böyle bir inanç Ye anlayışın bir tezahürüdür. Zira farklı dönemlerde ayrı ayrı topluıniara gönderilen Elçilerin getimıiş oldukları ilahi mesajların kaynağı aynıdır. Farklılık yalnızca şekildedir: temelde bir farklılık yoktur. Ancak bu tür ortak özelliklere ve benzeriikiere bakarak, - bazı çevrelerin ve özellikle müsteşrik­ lerin yaptıkları gibi - bunları, bir· kiiltür transferi, kiiltürel etkileşim ödünç alma ya da taklit sonrasında oluşmuş orijinallikten yoksun bir yapılanma olarak görmemek gerekir. Bu unsurlar ancak, aynı kaynaktan beslenen kı.ıtsal kültürel mirasın 'birbirini tasdik eden' tezahürleri olarak değerlendirilmelidir. gönderdiği i 1.~7 ı,.,.,_._ ---,, ______ - ı İbralıimi Dinlerdeki Aliişierek . . . Dini Pratik/erin J'orımılamııası Son/nu.: 185 KAYNAKÇA Agate. L.D., "Pilgrimage (C!ıristian)", ERE (Encyclopaedia of Religion and Ethics), Edinburgh, 1979-80. Alımed b.Hanbel. el-Müsned. İstanbul,1981. V/132. Asım Efendi. Kamus Tercümesi, İstanbul, 1304-5. Atay, Hüseyin. İslam Hukuk Felsefesi, Ankara, 1985. Ateş, Ali Osman, İ'ilam'a Göre Cahiliye ve Elıl-i Kitab Örf ve Adetleri, İstanbuL 1996 -Oryantalistlerin Hz. Peygamber İle İlgili iddialarına Cevaplar, İstan­ bul, 1996. Ateş, Süleyman. Yüce Kuran'ın Çağdaş Tefsiı", İstanbul, 1989. Ayni. Bedrüddin u Muhmnmed b.Alımed. Umdetü'l-Kari Şerhu Sahilıi'l-Buhfiri, BeyruL trz. Belfızun. Ebu'I-Hasen Alımed b.Yahyil. Futiilıu'I-Buldan, KaJıire, 1956. Beyhaki Ebu Bekr Alımed b.Hüseyn, es-Sünenü'l-Kübı·a, Haydarabad. 1347. Bilmen. Ömer NasGhi. Bukiik-ı İslıimiyye ve lstılalııit-ı Fıklııyye Kıimiisu, İstanbul. trz. Buhar!. Ebu Abdullah Muhmnmed b.İsmail. el-Cami'u's-Salıilı, İstanbuL 1981. Bulıl, Fr., "Muhammed" md .. İ.A. -Das Leben Mulıammeds, Leipzig, 1930. Caetmıi. Leon, İslam Tai'ilıi, İstanbul, 1924. Cilacı. Osman. İlahi Dinleı·de Oruç, Hac ve Kurban, İzmir. 980. Cürcfuıi. Ali b.Mulımnmed, Kitabu't-Ta'ı·iffit, Beyrut, 1990. Dilriml. Ebu Muhmnıned Abdullah b.Abdirralımmı, es-Sünen, İstanbul, 1981. Davudoğlu, Ahmed, Sahilı-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İstanbul. 1980. Derveze, Muhammed İzzet, Siı·etü'r-Resiil, KaJıire, 1965. Dıhlevl. ŞaJı Veliyyullalı. Buccetullahi'l-Baliğa, Kalıire, trz. Ebu Davud. Süleymım b.el-Eş'as es-Sicistfuıi, es-Sünen, İstanbul, 1981. Ezraki, Ebu'I-Velid Muhmnmed Asar. Mekke. 1979. b.Abdillalı. Ahbaru Mekke ve ma cae mine'l- Fayda. Mustat~ı. "Anlbe" md., T.D.V.İ.A. Fa:.dur Ralımmı. "Islam", mad .. Encyclopedia of Religions. -Ana Konulanyla Kuran, (trc.A. Açıkgenç), Ankara. 1987. s.272. -İslam, (çev. M.Aydın-M.Dağ). Ankara, 1992, s.140. Güner. Osman, Rcsillüllalı 'ın Elıl-i Kitap'la Münasebetleri, Ankara, 1997. HamidullaJı. Muhammed, "İslam'da Hac", (trc.M.Akif Aydm), İTED (İstanbul Üniveı·sitesi İslam Tedkikleri Enstitüsü Dergisi). -İslam Peygambel'i, İstanbul, 1980. 1861 Doç Dr. Osman GONER Harman, Ömer Faruk, "Hac" md., TDVİA. Hatiboğlu, Mehmet Said, Erneviierin Sonuna Kadar Siyasi•İctimai Hadiselerle Hadis Münasebeti, (Basılmamış Doçentlik Tezi) Ankara, 1967. Heysem!, Nilreddin Ali b.Eb1 Bekr, Mecme'u'z-Zevaid ve Menba'u'I-Fevaid, Beyrut, trz. İbn Hab!b. Ebu Ca'fer Muhammed, Kitabu'I-Muhabber, Ha.ydarabad, 1942. İbn Hacer. Alımed b.Ali ei-Askalfuı!, Fethu'I-Bari bi Şerhi Sahihi'I-Buhari, Kalıi- re. 1986. İbn Hişfun, Ebu Muhammed Abdulmelik. es-Siretü'n-Nebeviyye, Mısır, 1971. İbn İslülk, Muhammed, es-Siretü'n-Nebeviyye, Konya, 1981. İbn Mace, Ebu Abdullah Muhammed b.Yezid, es-Sünen, İstanbul, 1981. İbn Sa' d. Muhammed, et-Tabakatu'I-Kübra, Beyrut, 1968. İbn.Manzur, Ebu'l-Fadl Muhammed b.Mükerrem, Lisanu'I-Arab, Beyrut, trz. İbnu'J-Kayyım ei-Cevzi. Muhammed b. Ebi Bekr, Zadu'I-Me'ad fi Hedyi Hayri'I- 'İbad, Beyrut, 1987. İbnu'J-Kelbl, Hişam b.Mulıammed, Kitabu'I-Esnam, Ankara, 1969. İbnu'l-Arab1, Ebu Bekr Muhammed. Çrizatü'I-Alıvezi bi Şerhi Sahihi't~Tirmizi, Beyrut, trz. Kaınil Miras-Ahmed Na1ın. Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ankara, 1983. Karaman, Hayreddin, "Cwn'a" md., T.D. V.İ.A. -İslam Hukuk Tarihi, İstanbul, 1981. Kastalanl, Ebu'I-Abbas Şihabüddin Alımed, İrşadu's-Sari li Şerhi Sahihi'I-Buhari, BeyruL 1990. Koçyiğil, T.-Cerrahoğlu, İ., Kuran-ı Kerim Meal ve Tefsiri, Ankara, 1985. Kurlubl, Ebu Abdullalı Muhammed rut. 1988. b.Alımed, el-Cami'u li Ahkami'l-Kur'an, Bey- Mackie. G.M .. "Foo!", Dictionary of the Bible, Newyork. 1899, II/1899. Millik b.Enes. el-Muvatta', İstanbul, 1981. Muhammed Ali b.Aii, Keşşafu Istılahiitı'I-Funfin, İstaııbul, 1984. Müslim, b.Haccac ei-Kuşeyrl, es-Sahih, İstanbul, 1981. Nesru. Alımed b.Şuayb, es-Sünen, İstanbul, 1981. Nevevl, Muhyiddln. Nisabilrl, Ebil Salıihu Müslim bi Abdilialı -Hfıkim, Şerhi'n-Nevevi, Beyrul, trz. el-Müstedrek ale's-Sahihayn, Beyrut, trz. Olgun. Talıir Mevlevl, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, İstaııbul, 1963." Örs, Hayrullalı, Musa ve Yahudilik, İstanbul, 1966. Pinclıes, T. G., "Pilgrimage (BabylonianJ". ERE (Encyclopaedia of Religion and Ethics), Edinburglı, 1979-80. Popper, X., "Pilgrimage (Hebrew and Jewislı) ", ERE (Encyclopaedia of Religion and Ethics), Edinburgh, 1979-80. İbrahimtDinlerdeki Aliişierek Dini Pratik/erin Yorımılmmı::ısı Sommıl 187 -Ragıb el-İsfehfınl. ei.Müfredat ti Garibi'l-Kur'an, Kalıire, trz., Reşid Rıza, Muhammed. el-Vahyu'l-Muhammedi, Kahire, 1960. Rodinsnn. Maxime. Hz.Muhammed, İstanbul, 1968. Sarıkçıoğlu. Ekrem, "Batı Dinler Tarihinde İslam", Uluslaı· Anısı I. İslam Araş­ tırmalan Scmıwzyumu, İzmir, 1985. -Başlangıçtan Günümüze Dinlcı· Tııı·ihi, İstanbul, 1983. Şeltfit. MaJımfid. el-İslam Akidetün ve Şeriatün, Kalıire. 1992. Taheri. Ebfi Ca'fer Muhammed b.Cerlr, Cami'u'l-Beyan an Te'vili Ayi'l-Kur'an, Mısır. 1968. -Tarihu'I-Ümem ve'l-Muliik, Kallire, 1967. Tantfıvi M.Seyyid, Benii İsrfiil ti'l-Kur'an ve's-Sünne, Kalıire, 1987. Tirmizi. Ebu İsa Muhammed b.İsa, es-Sünen (el-Cami), İstanbul, 1981. Tümer, Günay-Küçük. Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ankara, 1988. W<~jda. G .. Juifs et Mwmlmans Selon le Hadit, Paris, 1937 Watt, M .. "Muslims and Christians ajier ı/te Gulf War", Roma, 1991. Islam-oclıristiana, sayı: 17, -Hz.Muhammed Mekke'de,(trc.M.R.Ayas-A. Yüksel),Ankara, 1986. -Hz.Muhammed: Peygamber ve Devlet Kurucu, (trc.Hayrullalı Örs), İstanbul, 1963. -Muhammad at Medina, Oxford. 1956. Welllıausen. J., Das Arahische Reich und Sein Sturz, Berlin, 1960. Wensiııck. A.J ., "Sa!tlr" md., İ.A. Yavuz. Yusuf Şevki, "Aşı/ra" md .. T.D.V.İ.A. Yazır. Muhammed Haındi, Hak Dini Kuran Dili, İstanbul, 1992. Zebidi. Muhammed Mürteza bire, trz. el-Hüseyııl, Tiku'I-Aı·iis min Cevahiri'I-Kamiis, Ka- Zemalışeri, Ebu'I-Kasım Canılialı Mahmud b.Ömer, el-Keşşilf an Haldiikı't-Tenzil, Beyrut, trz. 188 1 Doç Dr. Osman GONER The Qııestion Of T/ıe lnterpretatimı Of Coınınmı Religions Religioııs Practices bı T/ıe Abra/ıamic ABSTRACT According to Islam. all tht: prophets st:nl to the human bt:ings communicated the same principle:; of hdief. In accordance with this. although there are somt: differt:n<.:t:s in practict:, such basic rdigious practices as cleanliness. prayer. fasting. pilgrimage. religious directian of worship. and sacıifice are common in essence in the Ahrahaınic religions. This iııdicates that the religioıı which Allalı sent t<> tht: human beiııgs is haseel on tht: one sourct: and includes .. the same tır siınilar'' principles for evcıy society tlıouglı their languagcs. cultures. usage anel custoıns art: diffcrent. In that case. the siınilarities of belief and practict:s among the Abrahamic religions are the natural result of this fact. Howevcr. on the occasion of tlıese coınınoıı features and sinıilaıities. one should not understand these as constructions without having an originality which caıne into t:xistt:nct: as a rt:sult of cultural transformatioıı . .iııteractioıı. burrowiııg and imitatioıı. These coınınon eleınents should only be eva]uated as appt:arances of thı.: sacreel cultural heritage whidı is fed by the same source •.ın d ·coııtirm e adı otht:r'. 8ttt?•