KONFERANS DEĞERLENDİRMESİ SERİSİ: 13 UNEP, GEF ve OAS İşbirliği ile Bölgeselcilik ve Uluslararası Sular Çalıştayı Workshop on Regionalism and International Waters in Cooperation with UNEP, GEF and OAS 11-12 Haziran 2013, Washington 11-12 June 2013, Washington Tuğba Evrim MADEN Giriş II. Dünya Savaşı sonrası arka arkaya ortaya çıkan çevresel sorunları karşısında, Avrupa ve dünyada çevre politikaları oluşturulmaya başlamıştır. 1970’li yıllarda Roma Kulübü1; nüfus artışı, ekonomik büyüme ve doğal kaynakların aşırı tüketiminin gelecek yıllarda çok ciddi sorunlara sebep olacağına dair “Büyümenin Sınırları” başlıklı bir rapor hazırlamıştır. Hemen akabinde, BM, Stockholm’da 5-16 Haziran 1972 tarihleri arasında İnsan Çevresi Konferansı düzenlemiş ve “BM İnsan Çevresi Bildirgesi”ni kabul etmiştir. 1987 yılında, Birleşmiş Millet Genel Sekreteri tarafından kurulan Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu yayımladığı “Ortak Geleceğimiz” raporu ile “sürdürülebilir kalkınma” kavramı tartışılmaya açılmıştır. 1992 yılında Rio kentinde BM Çevre ve Kalkınma Konferansı, 2002 yılında Johannesburg kentinde Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi düzenlenmiştir. Dünya genelinde bu konuya hassasiyet gösterilmeye başlanmış ve bunun sonucunda özellikle Batı Avrupa’da daha geniş ölçekli, yeni çevre politikaları oluşturulması yönünde önemli adımlar atılmıştır2. Çevre sorunların devletlerin sınırlarından bağımsız olarak birçok bölgeyi etkileyebilmesi, sınırları aşan ve küresel ölçekte etkileri olması 86 Ağustos 2013 - Cilt: 5 - Sayı: 56 nedeniyle, çevreye ilişkin politikalar üretilirken devletlerin işbirliği çok önemli bir role sahiptir. Devletleler arası işbirliği sözkonusu olunca Realistler, çevre sorunlarının çatışmaya sebep olacak potansiyele sahip olduğunu ve anarşik ortamda işbirliği yapılmasını devletlerin tercih etmediğini ancak çıkarları doğrultusunda devletlerin işbirliği yapacağını ifade etmiştir3. Liberaller ise, realistlerden farklı olarak uluslararası çatışma yerine barış ve işbirliği üzerine yoğunlaşmaktadır. Liberallere göre uluslararası ilişkilerin gündemi sadece güvenlik konuları değildir; günümüzde refah, modernleşme, çevre ve benzeri konular da ülkelerin dış politikalarında etkili olmaktadır. Liberaller, realistlerin uluslararası ortamda tek aktör devlettir fikrine katılmazlar, aksine devletten başka aktörlerin de var olduğunu belirtirler. Söz edilen diğer aktörler ise uluslararası örgütler, supranasyonal bürokrasiler, çıkar grupları, ulusüstü aktörler ve hükümet üstü politika ağlarıdır.4 Günümüzde çevre sorunları küresel veya bölgesel ölçekte işbirliği ile çözülebilmektedir. Devletlerin işbirliği konusunda istekli olmaları ile birlikte, birçok uluslararası örgüt bu işbirliklerin oluşturulmasında hem kurumsal hem de maddi anlamda destek olabilmekte, kimi zaman da işbirliğini devletler gözünde çekici hale getirebilmektedirler. Konferans Bölgeselcilik ve Uluslararası Sular 11-12 Haziran 2013 tarihinde Washington ’da STAP (Bilimsel – Teknik Danışma Kurulu / Scientific and Technical Advisory Panel) , UNEP (BM Çevre Programı), GEF (Küresel Çevre Aracı) ve OAS’in (Amerikan Devletleri Örgütü) işbirliği ile “Bölgeselcilik ve Uluslararası Suların Politik Ekonomisi - The Political Economy of Regionalism and International Waters” başlıklı bir çalıştay düzenlenmiştir. GEF’in projelerinin bölgeselleşme anlamında katkısının tartışıldığı toplantıda, düzenleyici kurumlarla birlikte bölgelerden gelen uzmanlara da yer almıştır. Bu kurumlar sırasıyla Güney Afrika Kalkınma Topluluğu - Southern African Development Community (SADC), Bengal Akıntısı Geniş Deniz Ekosistemi Programı - The Benguela Current Large Marine Ecosystem Programme (BCLME), Viktorya Gölü Havza Komisyonu - Lake Victoria Basin Commission, NELSAP – Nil havzası girişimi, Nil Ekvatoral gölleri Bütünleyici Eylem Programı, ORSAM Su Araştırmaları Programı, Dünya Bankası – Enerji Su Kalkınma Programı ve Bahama Adaları Üniversitesi – Kaynak Yönetimi ve Çevre Çalışmaları Merkezi’dir. Bölgeselleşme ve bölgesel işbirlikleri arasında gözle görünür bir etkileşim söz konusudur, gün geçtikçe artan bu etkileşim özellikle birçok sektöre de gerçekleştirilen uluslararası politika geliştirmelerin kapsamlarını ve kalitesini etkilemiştir. Bu sektörlerin bazıları sırasıyla; ekonomik kalkınma, barış, sağlık, ticaret, eğitim, güvenlik ve bu çalıştay ile doğrudan bağlantılı olan çevredir. GEF (Küresel Çevre İmkanları), soğuk savaş sonrasında, yeni bölgeselcilik akımının doğduğu dönemde 1991 yılında kurulmuştur. AB, SADC, Batı Afrika Topluluğu, Güneydoğu Asya Ülkeleri Biriliği, Amerikan Devletleri Örgütü, Pasifik Adaları Formu, Karayip Topluluğu, Orta Asya Birliği ve komşuları gibi yeni geliştirilen ve halihazırda olan bölgesel kurumlar ve topluluklar GEF (Küresel Çevre İmkanları) programları ile etkileşim içindedir. Güngeçtikçe artan bu ilişiklerde projeler geliştirilmekte ve uygulanmaktadır. Bu projeler ekonomik yönetişim çerçevesi- ni de içerirken, çalıştayında başlığında yeralan uluslararası sularla ilgili işbirliğini de arttırmakta, güçlendirmekte ve faydalarının sınır ötesine taşınmasını sağlamaktadır. GEF (Küresel Çevre İmkanları), hükümetler, uluslararası ajanslar, sivil toplum ve özel sektör aktörleri ile geliştirdiği 183 ortaklık ile son 20 yılda küresel çevre geliştirme projelerini destekçisi en büyük fon sağlayıcıdır. GEF, biyolojik çeşitlilik, iklim değişimi, uluslararası sular, toprak bozulması, ozon tabakası ve kalıcı organik kirletici konuları ile ilgili projelere destek vermektedir. GEF, gelişmekte olan ülkelere ve geçiş ekonomisine sahip ülkelere doğrudan destek olurken, ayrıca birçok küresel çevre sözleşmesine de destek olmaktadır. Çalıştayında başlığında görüldüğü gibi “uluslararası sular - international waters” ifadesi dikkat çekmektedir. Workshop sonrası hazırlanacak raporun bizlere sunulan taslağında” international waters “ ifadesi tatlı sulara, göllere, akiferler içerisinde yer alan yer altı sularına, büyük deniz ekosistemlerine ve ulusal yetki alanı dışında kalan deniz alanlarını içermektedir. Su ve okyanus kaynaklarının büyük bir kısmı doğada sınıraşan özelliğe sahiptir ve sosyal ve ekonomik gelişme, gıda güvenliği ve ekosistemler için hayati önem taşımaktadır. Söz konusu bu sular, siyasi sınırlara sahip değildir ve bu kaynakların korunması ve kullanımı için uluslararası işbirlikleri gerekmektedir. GEF’in uluslararası sularda odak bölgesi, güçlü bölgesel merkezler sağlamaktır, bu projelerin yüzde 40’ı bölgesel olarak sınıflandırılmaktadır. GEF uluslararası sulara ait 263 projenin 117’si bölgesel, 43’ü küresel ve geri kalan 75’i devletlerle birlikte uluslararası desteği olan projelerdir. Uluslararası sularda odak bölgesi prensipleri, sınıraşan sular sistem yönetimini bölgesel kurumları güçlendirerek daha etkin hale getirmektedir. GEF, projelerinde sınıraşan su sistemlerinin ortaklaşa yönetiminin sağlanmasını amaçlarken yasal ve kurumsal reformları da teşvik etmektedir. Ortak yönetim ve faydaların paylaşımına Ağustos 2013 - Cilt: 5 - Sayı: 56 87 Konferans odaklanırken, projelerin etkileri olarak aşağıda yer alan sonuçlara yer vermiştir. Kirliliğin azaltılması, tatlı su kaynaklarının iyileştirilmesi, iklim değişiminin yarattığı kırılganlığı azaltırken, ekosistemin dayanıklılığını değiştirmek ve arttırmak, stratejik yeni yaklaşımlar, yeşil kalkınma ve yeşil ekonomi ( su-gıda-enerji-ekosistem bağlamında), yüzey ve yer altı sularının birlikte yönetimi, okyanusların ekosisteminin korunmasıdır. Toplantının ana konusunu oluşturan uluslararası sular stratejisinin küresel çevre faydaları ise; sınıraşan suların yönetimini sürdürülebilir olmasını sağlamak, sınıraşan yeraltısuları ve yüzeysularını yönetimini de doğrudan etkileyen rekabetçi su kullanımlarını dengelemek, deniz balıkçılığını tekrar inşa etmek, kıyı habitatının restore etmek ve korumak ve kıyılarda meydana gelmiş kirliliği azaltmak olarak ortaya çıkmaktadır. Toplantının bir diğer ayağını oluşturan, bölgeselcilik, eski ve yeni bölgeselcilik olarak iki farklı dönem şemsiyesi altında değerlendirilmiştir. 1980’lerin sonlarında dünyada gerçekleştirilen bölgesel projelerin sayısında üstel bir artış söz konusu olmuştur. Özellikle, bu süreç içerisinde AB’nin genişlemesi ve derinleşme süreci her ta- 88 Ağustos 2013 - Cilt: 5 - Sayı: 56 rafa nüfuz eden bariz örneklerden biri olmuştur. Klasik veya eski bölgeselcilik soğuk savaşın şekillendirdiği, devletlerin tek aktör sayıldığı 1950’ler ve 1970’ler arasındaki dönemde hüküm sürmüştür. Klasik veya eski bölgeselcilik büyük güçlerden etkilenirken, Avrupa Topluluklarına örnek olmuştur, noktasal özel amaçlarla oluşturulan eski bölgeselcilik, daha içe kapanık bir davranışta olup, hükümetler arası kurumlarla birlikte devletlerin egemenliğindeydi. Ortaya çıkan çağdaş veya yeni bölgeselcilik, tek aktörün devlet olduğu klasik bölgeselcilik anlayışından farklı olarak, küresel sistem içersinde birbiri ile ilgili yapısal değişikliklerden etkilenmektedir. Örneğin, iki kutuplu dünyadan, birden çok kutubun olduğu dağınık sistem, güç ve emek dağılımını etkilemiştir veya Post- komünist ülkelerde, ekonomik sistemin liberal ekonomik kalkınma süreci içerisine girmesi de bir diğer örnektir. Çağdaş-yeni bölgeselcilik ise çok kutuplu dünya tarafından şekillendirilmiş, küresel ve heterojen bir yapıya sahiptir. Dışa dönük bir davranışa sahip olan yeni bölgeselcilik küresel konularla doğrudan ilgilidir. Yeni bölgeselcilik, devlet, piyasa ve sivil toplum aktörleri tarafından inşa edilmiştir. Konferans Bölgeselcilik güvenlik, ekonomik, sosyal (sağlık ve bulaşıcı hastalıklar) ve çevresel olarak dört boyutta ele alınmıştır. Güvenlik konusu, geleneksel Vestfaliya sistemi içerisinde, güvenlik, ulus devletlerin temel sorumluluğudur ve Devletler, kendi kendine yeterli olmalıdır ve korumalıdır düşüncesi hakimdir. BM kurulması ile birlikte, bölgesel kurumların desteklenmesi de ön plana çıkmıştır. Yeni bölgeselleşmenin hakim olduğu dönemde birçok fonksiyonu içinde barındıran yeni bölgesel örgütler, çatışma yönetimi ve barış mekanizmalarına da sahip olmuştur. Ekonomik boyutta ise, aslında klasik bölgeselciliğinde ana konularında biri olan ticaret, 1980’lerin sonları ile birlikte, daha derin, geniş, daha güçlü anlaşmalara dayandırılmıştır. Tek Pazar (AB, Batı Afrika Topluluğu, Arap Mağrip Birliği vb. ) oluşturulma çabası ise buna en iyi örneklerden biridir. Sosyal boyutta ise bugüne değin çok ön plana çıkmayan bir konu olan sağlık, klasik bölgeselcilik içinde de yer almamıştır. Mikrop veya bakterilerin sınır tanımadığı bir dünyada, HIV/AIDS veya SARS gibi yeni hastalıklarla birlikte verem, tifo, sıtma gibi hastalıklarla mücadele de küresel olmakla birlikte bölgesel işbirlikleri gerekmektedir. Çalıştayımızın da konusu ile doğrudan bağlantılı çevre boyutu ise; klasik boyutta ele alındığında, tatlı suyun ve deniz sularının yönetişimi ve yönetimini kapsamaktadır. Dünyada su kaynakları, karadan, kıyıya, açık denizlere kadar yoğun bir şekilde kullanılmakta ve bozulmaktadır. Dünya nüfusunun yüzde 40’ı, sınıraşan havzalarda yaşamaktadır. Söz konusu tatlı sular, biyolojik çeşitlilik, enerji, gıda üretimi, sanayi gibi birçok alanda kullanılmaktadır. Sınıraşan suların yönetişimi, yönetimi ve geliştirilmesi doğrudan havzada yer alan kıyıdaş ülkeleri de etkilemektedir. Suyun kalitesi ve miktarı bu kullanımlardan doğrudan etkilenmektedir. Buna benzer olarak Büyük Deniz Ekosistemleri de sınırları aşmakta ve birden fazla ülkenin kullanımına tabi olmaktadır. Büyük Deniz Ekosistemleri dünya balık avlanma hacminin yüzde 85’ini sağlamaktadır. Ayrıca, okyanuslarda çok büyük etkileri olan insan kaynaklı (antropojenik) baskılar, su sıcaklığını arttırmakta, asit baz dengesini bozmakta ve deniz su seviyesini etkilemektedir. Bu değişimler kıyıların 100 kadar içinde yaşayan dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ını etkilemektedir. Uluslararası sular söz konusu olduğunda, en önemli sorun söz konusu havza ile ilgili olarak Ağustos 2013 - Cilt: 5 - Sayı: 56 89 Konferans kıyıdaş devletin çıkar olarak anlamı ile ekolojik bir birim olarak havzanın bölgesel çıkar olarak anlamı arasındaki dengedir. Ayrıca, politik olarak da ulusal egemenlik ve bölgesel yaklaşım arasındaki dengede havza ile ilgili gerçekleştirilecek işbirliğini etkilemektedir. Bölgeselciliğin mantığını kavramada faydalar ve engeller büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Bölgeselciliğin faydaları sırasıyla; ortak problemlerin üstesinden gelebilmek, ulus ötesi ortak malların sağlanımı, dahili ve uluslararası çatışmaların çözümü, parçalanma, ayrıştırma ve baskıların üstesinden gelmek, ürün ve kaynakların verimli tüketmek, büyük rekabetçi piyasa yaratmak ve dış yatırımların artması olarak özetlenebilirken, ideal bir tablo çizmektedir. Fakat bölgeselciliğin oluşumu etkileyen engeller sıralandığında söz konusu tablo özellikle Türkiye’nin de içinde yer aldığı ve sınıraşan su havzalarında kıyıdaş olduğu Ortadoğu örneğinde olduğu gibi bazı bölgelerde geçerliliğini yitirmektedir. Söz konusu engeller sırasıyla, elverişsiz dış şartlar, bölgeselciliği destekleyecek partnerlerin olmaması, tarihsel miraslar, çatışmalı veya ayrışmış politik, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemler, işlevsiz bölgesel kurumlar, partnerler arasında güven noksanlığı, çıkarlar, politika ve kimlik üzerine çatışmalar, fayda ve maliyetlerin bölgede eşit dağılmaması, bölgede güç asimetrisidir. Bölgeselleşmeyi engelleyen şartlar listesi birebir olmasa da büyük ölçüde Ortadoğu’da mevcut duruma denk düşmektedir. Dünyanın diğer bölgelerinde işbirlikleri göreceli olarak daha kolay meydana gelirken, kurumsallaşma veya işbirliklerine müsaade edecek bir dengeli ortama sahip olmayan Ortadoğu’da gerek diğer konularda gerek su/ çevre konusunda işbirlikleri sağlayacak kurumsallaşma gerçekleşememektedir, oluşturulmuş bir yapı varsa da işlevini yitirmiş veya lav edilmiştir. İşbirliği ve bölgeselleşme arasında var olduğu söylenen karşılıklı ilişki maalesef şimdilik bu şartlar altında Ortadoğu’da geçerli değildir. Bu duruma en yakın tarihli örnek ise; Türkiye ve Suriye arasında önemli bir işbirliği örneği olan Asi nehri üzerinde inşa edilmesi planlanmış olan Asi Dostluk Barajı projesidir. Ortadoğu için güzel bir işbirliği olacak ve diğer havzalarda da etkili olacağı düşünülen bu proje, 2009 yılında yapılan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) toplantılarında imzalanan protokollerde yerini almış ve 6 Şubat 2011 yılında ortak barajın temeli iki ülkenin de Başbakanları ve Bakanlarının huzurunda atılmıştır. Söz konusu proje yaklaşık bir ay sonra Arap Baharı olaylarının Suriye’ye sıçraması ile proje iptal edilmemiş, fakat projenin bitiş tarihi ötelenmiştir. O DİPNOTLAR 1 2 3 4 90 Roma Kulübü: İtalyan Fiat otomativ sanayii şirketinin başkanlığında bir grup uluslararası şirketin, bilim adamları, ekonomistler, eğitimciler, sananiyciler ve devlet adamlarının oluşturduğu bir sivil toplum kuruluşudur. Söz konusu rapor 1972 yılında “The Limits of Growth” başlığı ile yayımlanmıştır. Ruşen Keleş, Can Hamamcı ve Aykut Çoban, Çevre Politikası, Ankara, İmge Kitabevi, 2009, s.41; Sevim Budak, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası, Ankara, Büke Yayınevi, 2000, s. 114. Ayşegül Kibaroğlu, Building a Regime for the Waters of the Euphrates-Tigris River Basin (International and National Water Law and Policy Series), Springer, 2002, s. 19. J.M. Grieco, “Anarchy and Limits of Cooperation : A Realist Critique of the Newest Liberal Instituonalism” , International Organization, Vol. 42, No.3, 1988,s.486. Ağustos 2013 - Cilt: 5 - Sayı: 56