MİLLİ BİRLİK VE BÜTÜNLÜK İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİMİZ 07-01-2013 Cumhuriyeti kuran iradenin başında bulunan Mustafa Kemal Atatürk, kurduğu devletin kendi döneminde ve kendisinden sonraki devamını bir çok temel ilke ile ve uygulama ile perçinlemişti. Herkesin bildiği gibi yapmış olduğu inkilapları ile bir yandan çağdaşlığı, bir yandan gelişmenin en üst basamağına ulaşmayı, bir yandan Türk Milleti’ne has olmayan davranışları silip atarken kalıcı olarak ortaya koyduğu devlet rejimi de özel bir durumdu. Bu rejimi Cumhuriyet ismi adı altında devlet yönetimini milletin birlik ve bütünleşmesinin en sağlıklı yolu ile devam ettirmesi gerektiğine inanmaktaydı. Bu nedenle 9 Eylül günü kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğünü aynı zamanda devletin temel iç ve dış politika tüzüğü haline getirmişti. Demokrasi adına dışardan yapılan baskılardan etkilenen içeride ki dinamiklerin etkilenmelerinin yanlışlığını ortaya koymak için iki kere parti kurdurmuş ve bu partilerin zararları daha fazla parti kurmaya gerek olmadığını, esas bütünleşmenin tek parti çatısı altında olmasını yaşatarak göstermişti. Ancak 1935′te Atatürk’ün Mason Localarını kapatması, kendisinin kısa zaman sonra aramızdan ayrılmasına vesile olurken, gerek kurtuluş savaşı öncesi, gerekse Cumhuriyetin ilk 15 yılında mandacılıklarını örtülü olarak sürdürenler, 11 Kasım günü iş birliğine girerek milli birlik ve bütünleşmenin temeline dinamit koydular. Gelişen ikinci dünya savaşı ve akabinde Rusların güçünün artması sonrasında Amerika’nın daha fazla ödün koparma ve iş bitiriciliği devreye girerek bir çok açık/gizli anlaşmalar yapılarak bu dinamit fitillenmiş ve 1946 yılında açık oy gizli tasnif yöntemi ile toplumun bilinç altı okunmuştur. İşte bundan sonraki süreç artık tamamen mandacılığın bütün alanlarda geliştiği süreçtir. O süreç 66 yıldır devam etmektedir. Günümüzde bunu azıcık irdelersek; Türkiye’de bu gün 61 siyasi parti, binlerce dernek, yüzlerce cemaat ve tarikat olduğunu hepimiz görürüz. Her siyasi partinin birbirine rakip, her derneğin birbirine rakip, her cemaatin birbirine rakip, her tarikatın birbirine rakip olduğunu söylemek için keramet sahibi olmaya gerek yoktur. Dolayısı ile her rekabet birbirini hırpalamakta olduğunu, bununda milli birlik ve bütünleşmeye engel teşkil ettiğini söylememiz gerekir. Milli birlik ve bütünleşme kriterleri toplumuzda gelişmediğinden, bunun yerini bireysel çıkarlar aldığı için oluşan zincir halkasında çıkar birlikteliğinin milli birlik ve bütünlüğün önünde olduğunu, kabul etmemiz gerekir. Örnek verecek olursak; Her parti benim söylediklerim doğrudur, dolayısı ile toplum benim söylediklerim yönünde hareket etmelidir demektedirler. Bu durumda nesnel değerlendirmeler yapılmadığı için kimin doğru kimin yanlış yaptığına karar verecek toplumsal bir kültür oluşmamıştır. Şayet siyasi partilerin benim dediklerim doğrudur yaklaşımı ele alınırsa en güzel örnek sanırız 18 Nisan 1999 seçimlerinde Türkiye’de ortaya çıkmış meclise 5 siyasi parti %15-%23 arası aldığı oylarla girebilmiştir. Bu örnek bizlere şunu gösterir. Hiç bir partinin söyledikleri toplum için salt doğruları oluşturmuyor ve toplumun milli birlik ve bütünleşmesini geliştirmiyor. Son 10 yıldan örnek verecek olursak; Meclise üç siyasi parti girmiş, meclis içi çoğalma ile 4-5 parti olmuş olmasına rağmen, toplumun yarısının oyunu alan iktidar bile toplumda milli birlik ve bütünlüğü sağlayamadığını söylemek durumundayız. (Çünkü almış olduğu oyun yapılan analizinde çıkar üzerine bir araya gelen yapıların oluşturduğu koalisyon kendi varlığını sürdürmesi için mevcut kazanımları bölüştüğü kabul edilmektedir) Bu örneklerimize derneklerden, cemaatlerden tarikatlardan da örnekler verilebilir. Özellikle cemaat ve tarikatlardan bir örnek verecek olursak; Aynı dine ve kendi beyanlarına göre 4 hak mezhebin temsilcilerinin birçok farklı nedenlerle birbirlerine zıt ve zıt beyanlarda bulunması, kendi içinde yine üstü örtülü bir rabıta ile yürümeleri ve birbirlerine çelme atmak için fırsatları değerlendirdiklerini kabul etmemiz gerekir. Türk Cumhuriyetlerinde tasfiye edilmeye çalışılan F Gülen cemaatinin yerini almak için İsmailağa Cemaatinin her yolu denediğini bu konuda en somut örnek olarak almamız bile kendi içerilerinde üstelik din mefhumunu da kullanmalarına rağmen birlik olamamalarını gösterebiliriz. Demek oluyor ki; Gömleğin birinci düğmesinin yanlış iliklenmiş olması, aradan geçen 66 yıllık süreçte ele alınırsa değişen bir şey olmadığını, önümüzde geçecek sürelerde de mevcut durumun devam etmesi halinde değişen bir şey olmayacağını bizlere göstermektedir. O halde Çözüm önerimizi Atatürk’ün Milli Birlik ve Bütünlük Projesi olan Cumhuriyetin tek parti içindeki demokratik anlayışında aramamız gerekmektedir. Zira bu güne kadar bütün yollar denenmiş ancak hepsi çıkmaz sokağa çıktığı için milletimiz içinde milli birlik ve bütünlük gelişememiştir. O halde Mustafa Kemal’in ortaya koyduğu tek partinin amaçları ve uygulaması nedir? sorusunu sormamız gerekir. Tek Partili siyasi sistem, dar bölgeli iki turlu seçim sistemine dayanır. Bu sistemde kimse parti başkanının veya yönetimin inisiyatifi ile aday olma ihtiyacı hissetmez. Herkes seçileceği seçim bölgesi insanlarını ikna ederek önce ikinci tura kalıp sonrasında da tek kişi olarak bölge insanlarının %50′inden fazlasını oyunu alarak Meclise giderek, her şeyden önce kendi bölgesinin ihtiyaçlarını ön plana çıkarak çalışmalara girişir. Kendi bölgesinin çalışmalarını yasalaşması için kendi bölgesi dışından gelen bölgelerinin aynı sorunları ile sürekli ittifak yapacağı için aynı zamanda ülkenin bütün halkına karşıda hizmet yapma imkânına kavuşur. Böylelikle de milli bütünleşme gerek milletvekili, gerekse siyasi partiler sayesinde ayrışma yerine bütünleşmeye dönüşerek gelişir. O halde bizlerin her şeyden önce çok partili siyasi sisteme karşı çıkmamız, yeniden şirazenin yerine oturmasını sağlamamız gerekir. Bu kapsamda partizanca düşüncelerin bizlere ödettiği bedeller dikkate alınarak, lider sultaları sayesinde emperyalizmin oyun sahası olan ülkemiz ve bunun sonucu edilgen ve mankurtlaştırılmaya alıştırılan milletimiz dikkate alınarak artık yeni bir başlangıça ihtiyaç olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu kapsamda daha önce ele aldığım SİYASİ ÇÖZÜM ÖNERİMİZ’i tekrar dikkatlerinize sunmak isterim. Bu proje içinde başlangıç olarak oluşturacağımız bir komisyon olacaktır. Bu komisyonda görev almak isteyenlerin çokluğu projenin gerçekleşmesi için önemlidir. Oluşacak komisyonun çalışmaları sonucu en geç Haziran ayı itibariyle Proje hayata geçirilmelidir. Aksi halde kaybettiğimiz zaman bedeli hiç bir şekilde telafi edilemeyecek sonuçlar doğuracaktır. SİYASİ ÇÖZÜM ÖNERİMİZ 11 Kasım 1938 itibariyle her türlü gayri milli güçler bütün finallerde iş birliği yaparak iktidar olmuşlardır. Birbirlerine karşı söyledikleri sözlerin tamamı kayıkçı kavgasının gereğidir. Bu gayri milli iktidarlar milli düşünce sahiplerini de kendileri düzenleyerek onların bir araya gelmesini ve iktidar oluşturmalarını engellemişlerdir. Çok partili siyasi hayata geçme planı batı ile iş birliği içinde olan bu gayri milli iktidar sahiplerinin işidir. Bunun sayesinde Türk milletinin milli bütünleşmesi yerine ayrışması sürekli geliştirilmiştir. Bu gayri milli iktidarın en büyük düşmanı Türkçüler’dir. Türkçüler buna çok uzun zamandır kitlesel olarak uyanamamıştır. Bu nedenle de sağ ve sol yapay kimlikleri içinde partizanlaşmışlardır. Zaman içinde gayri milli iktidar Türkçüleri tamamen kontrol altına almış kontrol altına girmeyen bundan kendini sıyıran ve uyanan Türkçüler söylem olarak doğru söylemlerde bulunmakta, ancak bunu eyleme dönüştürecek kurumsal bir yapıdan yoksundur. Bu kurumsal yapı olmadığından ya oy vermemekteler, ya da kendilerine bir şekilde yakın gördükleri siyasi partiye oylarını vermektedirler. Bunun sonucu olarak da yine gayri milli iktidara hizmet etmektedirler. O halde, yapılması gereken nedir? Bana göre; Türkçüler bu memlekette beklenildiğinden ve bilindiğinden çok daha fazladır. O halde bunları organize edecek bir kurumsal yapı ortaya koymamız gerekmez mi? En az 5.000 dönümlük bir arazide; Bu nedenle TÜRKÇÜLER VAKFI kurulmalıdır. Türkçüler vakfı içinde TÜRKÇÜLER ENSTİTÜSÜ kurulmalıdır. TÜRKÇÜLER TELEVİZYONU kurulmalıdır. TÜRKÇÜLER GAZETESİ kurulmalıdır. TÜRKÇÜLER RADYOSU kurulmalıdır. TÜRKÇÜLER SOSYAL PAYLAŞIM SİTESİ kurulmalıdır. TÜRKÇÜLER DERGİSİ kurulmalıdır. Bütün Türkiye’de Vakfın şubeleri açılarak halkın örgütlenmesi ve eğitimi ele alınarak 2 yıllık bir çalışma sonrasında aynı fikir ekseninde oluşturulmuş olan enerji ile bütün gayri milli yapılar yok edilebilir. Bu nedenle önümüzdeki yerel seçimleri değil genel seçimleri hedef almak gerekir. Bu konuda dar alanda çalışmalarımız vardır. Bu çalışmalara katılmak isteyenler bana mesaj yoluyla ulaşırlarsa sevinirim. Saygılarımla, Mehmet Zehir