KUŞATILAN KADIN Bu topraklarda kadın olmak zor, çok zor olmalı. Hele de kadın bir edebiyatçı olmak daha zor, daha meşakkatli olmalı. Yalnız bir annenin yetiştirdiği bir adam olarak kadınlar ın toplumumuzda yaşadığı sıkıntıları, bu sıkıntıların doğurduğu vazgeçilemez içe kapanıklık halini yıllarca gözlemledim durdum. Edebiyat dünyamızın son dönemdeki en başarılı yazarlardan Füruzan da böyle bir gözlem fırsatına erişebilmek olacak ki, Kuşatma adlı öykü kitabını kaleminin yönünü değiştirmeden kadınlara doğrultuyor; onların sorunlarını, çektikleri dertleri olağanca sade ve basit bir üslup ile dile getiriyor. Gözlemlerini ve yarattığı tipleri öylesine bir canlılık ile sergiliyor ki insan öykünün akışı içerisinde kendisi kaybediyor. İlk öyküsü Tokat Bir Bağ İçinde ile Füruzan, Türk toplumunu ve hatta bu toprakları daha da eski dönemlerden beri meşgul eden gönlü temiz saf Anadolu ruhu ile Avrupalarda eğitim görmüş, medeni tipin çatışmasını farklılık arz edecek şekilde iki kadın üzerinde n sunuyor. Anadolu ruhunu yansıtan Hatice'nin kendisine ve kültürüne yabancılaşmamış olması okuyucunun görmeyi arzuladığı, amiyane tabirle "bozulmayan" ancak yine de medeniyete ayak uydurmaktan çekinmeyen karakteriyle gönülleri fethediyor. Karamsarlığına rağmen özünü yitirmeden medenileşmeye gönül veren Hatice ile Füruzan "taşralılık"ı yenmiş olduğunu öyle etkileyici bir şekilde belli ediyor ki, hayran olmamak elde değil. Yazıldığı 70'li yılların etkisiyle aydınların Anadolu'ya yönelme vakti geldiğini vurguluyor. Bir sonraki hikayesi olan Kuşatma'da İstanbul Beyoğlu dolaylarında masum bir kız olan tezgahtar Nazan'ın yaşlı bir kurt tarafından "kuşatıldığı" trajik öyküsünü görüyoruz. Saf ve masum olan Nazan'ın nasıl ve hangi şartlarda istemediği yollara itildiği insanın içini burkuyor. Öyküden sonra küçük yaşta kötü yollara düşürülmüş, erken evlendirilmiş kadınların acılarına daha da bir empati ve samimiyet ile eğiliyor insan. Ah Güzel İstanbul hikayesinde ise yine bambaşka bir kadın tipi ele alıyor Füruzan. Hayatı zorluklarla geçmiş eski vesikalı Cevahir tüm güzel umutlarını ve hayallerini bağladığı kamyoncu Kamil'in bir gün geri dönmeyeceği gerçeği ile yüzleşiyor. Yaşadıklarından sonra kurduğu tüm güzel hayallerin bu durum ile yıkılmasına katlanamayan Cevahir kendini Galata sularına bırakıyor. Bu öykü ile, belki de dışarıdan baktığımız ve onları kendi yerimize koymadan küçümsediğimiz bazı "meslekleri" yapmış zorunda bırakılmış insanların da aslında bir ruhları, kendilerine ait bir evrenleri olduğu gerçeği okuyanın boğazını düğümlendiriyor. Bir sonraki hikayesi Kırlangıç Balıkları ile bu sefer Füruzan, terkedilmiş ve çocuğunu kendi başına yetiştirmek için çalışan genç bir annenin dramını konu seçiyor. Tam da tıpkı Cevahir gibi onun da bel bağladığı, umut taşlarını üzerine inşa ettiği balıkçı Mehmet hayali suya düştüğünde bu topraklarda yalnız yaşayan bir annenin kendi başına olmasının ne denli zor olduğu gözler önüne seriliyor. Kendi hayatımla da hayli ilgili olan özellikle bu hikaye, insanın kader kadar toplumun eğitimsizliğinden ve cehaletinden de dem vurmasına sebep oluyor. Redife'ye Güzelleme hikayesi ise diğer hikayelerin aksine, sanki okuyan erkek milletine bir mesaj içeriyor mahiyetinde. Yoksul bir ailenin kızı olan eli karnında kızı Redife'nin bir öğlen yemeğinde ufak iltifatlar ile hayatının en güzel gününü geçirmesini konu alıyor öykü. Öylesine ufak şeylerden dünyanın en mutlu kadını gibi hisseden Redife'nin masumiyeti ve saf duyguları, aslında bizlere küçük şeylerden mutlu olunabileceği dersi verdiği gibi, sanki kadınların gönlünü almak, onları mutlu etmek de bu kadar kolayı mesaj veriyor. Eserin son hikayesi olan Gül Mevsimidir iki yüz yıla yakın bir aile kütüğü olan ve yetmişlerine gelmiş olan asil bir yaşlı hanımefendinin öyküsü. Gençliğinde Kurtuluş Savaşı'nda şehir düşen Rüştü Şahin'i sevmiş Mesaadet, dünyanın henüz tozpembe olduğunu zannederken yaşadığı o kusursuz aşkı hep tebessüm ve gurur ile anıyor. Oğullarının ve torunlarının servetinin peşinde olduklarını düşündüğünden beş yıldır evinden çıkmadan yaşlılığını geçiren Mesaadet hanım dertlerini ve anılarını hizmetçisiyle paylaşıyor. Bu öyküde Füruzan yarattığı tipleme ile eski nesillerin yeni nesillerin hayat şartlarına, dürüstlüklerine ve değer algılarına saygı ve sempati duymadığı gerçeğini yansıtıyor. Bugün var olan sosyal yaşamın samimiyetsiz bulunmas ına dikkat çekiyor. Kuşatma adlı öykü kitabı ile gözlemlerinin bir sonucu olarak toplumumuzda var olan farklı tipler ile kadın problemlerini ele alan Füruzan, büyülü sadelikteki anlatımı ve canlı kanlı karakterleri ile göz kamaştırıyor. Kitabı okuyan insanlar çevresinde bin bir türlü dertle uğraşan kadınların sorunlarını küçümsediğinin farkına varıyor. Onlara böylesine içlerine atılmış dertler ile başa çıkabildikleri için sempati ile bakmaya başlayabiliyor. Ali Ömer Horzum