TÜRKÇE DERSİ Avrupa‗daki Çocuklarımız için TÜRKÇE - 2 Hazırlayan: Hamza Eravşar Yumak Eğitim ve Kültür Hizmeti: 3 AVRUPA‗DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN BU KĠTABIN HAZIRLANMASINDA MADDÎ DESTEĞĠNĠ ESĠRGEMEYEN HEDEF (Hakverdi) SÜPERMARKETLERĠNĠN SAHĠBĠ AHMET YAĞCI KARDEġĠME TEġEKKÜR EDERĠM -2- TÜRKÇE DERSĠ -3- AVRUPA‗DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN -4- TÜRKÇE DERSĠ İÇİNDEKİLER Türkçe Dersinin Gayesi ……………………………………………………………………………..………….. 6 Önsöz ……………………………………………………………………………………………………………... 7 ġiir: Güzel Türkçem ……………………………………………………………………………………………… 8 Ġstiklâl MarĢı ve Türk Çocuğunun Andı ………………………………………………………………………… 9 1) Kitap Sevgisi ……………………………………………………………………………………………...…. 10 - Cümle ve Cümlenin Öğeleri 2) Elma Ağacı ………………………………………………………………….…………………………..…… 12 - Cümle AlıĢtırmaları, Çift Seslerin OkunuĢu 3) Aylar Geçiyor ………………………………………………………………………………………………… 13 - Yazılı Anlatım 4) Deli Dumrul …………………………………………………………………………………………………... 14 - Paragraf, Soru ĠĢareti, Tırnak ĠĢareti; Dede Korkut Kimdir? Dede Korkut‗dan Öğütler 5) Alp Aslan …………………………………………….....……………………………………………………. 16 - Kelime, Hece, Harf 6) Terzi ………………………………………………………………………………..………………………… 18 - Kelimelerde eĢ anlamlılık, kök-ek-gövde, ―mi‖ soru eki, parantez iĢareti, konuĢma çizgisi 7) Gazi Osman PaĢa ………………………………………………………………………..……………….... 20 - Ġsim ve ÇeĢitleri 8) Çalık ve Karısı ………………………………………………………………………………………….….... 22 - Tekil isim ve çoğul isim, Büyük harfin kullanıldığı yerler 9) Ben Asker Olacağım …………………………………………………………………….………………….. 23 - Ġsim tamlaması 10) Atla EĢek ……………………………………………………………………………………….…….…….. 24 - Ġsim çeĢitleri çizelgesi, Yoklama 11) Aç Tilki ………………………………………………………………………………………………..…….. 26 - Sıfat ve ÇeĢitleri 12) Aslan Payı ………………………………………………………………………………………….………. 28 - ĠĢaret Sıfatları 13) Anne Sevgisi ………………………………………………………………………………………..……… 30 - Sayı Sıfatı 14) Al Elimi ………………………………………………………………………………………………..…….. 31 15) Ġstanbul Kalesinde Ġlk Türk Bayrağı ……………………………………………………………………… 32 - Belirsizlik Sıfatları 16) Kuyruklu Yıldız ……………………………………………………………………………………………... 34 - Soru Sıfatları 17) Yoklama …………………………………………………………………………………………………….. 35 18) Çalınan At …………………………………………………………………………………………………... 38 - Zamir ve ÇeĢitleri, ġahıs Zamirleri 19) Keramet Kavukta Ġse ……………………………………………………………………………..……….. 40 - ĠĢaret Zamirleri, Soru Zamirleri 20) Yedi Bela Kahya …………………………………………………………………………………………… 42 - Belirsizlik Zamirleri, Ġlgi ve Ġyelik Zamirleri 21) Herkes Kendince Tarif Eder . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 44 - Fiil (Kip, Bildirme Kipleri/Basit Zamanlar, Tasarlama Kipleri) 22) Ergenekon‗dan ÇıkıĢ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46 - Fiil (ġahıs, Basit Zamanlı Fiil Çekimi) 23) MıĢıl MıĢıl Uyur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . … . . . . 48 - Fiillerde Zaman ve ġahıs 24) Anne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 50 - Fiillerde kök, gövde, ek 25) Yağmur Bulut . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52 - Fiillerde BirleĢik Zaman, Fiil Çekim Tablosu, Yoklama 26) Kayak Merakı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . … 54 - I, Ç, ġ, J, Ğ Sesleri, Mana ve Vazife Bakımından Kelimeler 27) KonuĢma ve Yazma ÇalıĢmaları (Bağlaçlar ve Vazifeleri) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . … . . .. 58 28) Gençliğe Hitabe, Mustafa Kemal Atatürk Kimdir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . … 60 29) Hasene Bacı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 62 - ―Utansın‖ ġiiri, ġiirle Ġlgili Tabirler 30) Yoklama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 64 ġĠĠRLER ve OKUMA PARÇALARI …………….….. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 66 YAZARLAR ……………………………………………………………………………………………………… 77 …………………………………………………………………………………………………… AVRUPA‗DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN TÜRKÇE DERSĠNĠN GAYESĠ OKUMA A) Okuma alıĢkanlığı bakımından öğrencinin kazanması istenilen hususlar: 1. Bir parçayı tabiî bir sesle ve doğru okuyabilmek, dinleyenlere zevk verebilmek. 2. Yorulmadan ve ilgisi dağılmadan uzunca metinleri okuyabilmek. 3. Sessiz okuma hızını geliĢtirmek 4. Evde okumayı zevkli bir alıĢkanlık haline getirmek. 5. Sözlük, imlâ kılavuzu, ansiklopedi gibi müracaat kitaplarını kullanabilmek B) Okuduğunu ve dinlediğini kavramak bakımından kazanmaları istenilen alıĢkanlıklar: 1. Seviyelerine uygun hikâye ve roman okumaktan zevk almak. 2. Bir metnin, açıklanması gerekli kelimelerini bulup çıkarmak, açıklamak; konusunu ve ana fikrini kavramak. 3. Bilinmeyen kelimelerin anlamını, bazen sözün geliĢinden, bazen sözlük kullanarak bulabilmek. 4. Bir metindeki kiĢilerin özelliklerini anlamak, duyuĢ ve düĢünüĢlerini anlatabilmek. 5. YazılıĢı birbirine yakın kelimelerin anlam ayrılıklarını kavrayabilmek. SÖZLÜ VE YAZILI ANLATIM 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. Telefonla konuĢmak. Görüleni, yaĢananı ve duyulanı anlatabilmek. Dinlenen ve okunan basit hikâyelerin benzerlerini yazmak. Tecrübe ve hatıralarını hikâyeleĢtirmek Okunan basit hikâyeleri, küçük bir romanı, görülen filmleri anlatmak. Basit bir olayı canlandıran bir resmi veya resimli hikâyeleri yazı ile anlatabilmek. Yarıda bırakılmıĢ bir hikâyeyi tamamlamak. Kart, davetiye ve mektup yazabilmek. Birlikte okunan kitaplar üzerindeki duygu ve düĢünceleri açıklamak. DĠLĠMĠZ Öğrenci Ģunları bilmelidir: 1. Cümle ve çeĢitleri 2. Kelime, yapısı ve çeĢitleri (isim, sıfat, zamir, fiil, zarf, edat, bağlaç) 3. Hece ve harf 4. Sesli harflerin incelik, kalınlık bakımından uyumu 5. Sert sessizler ve yumuĢamaları 6. Büyük harflerin kullanıldığı yerler 7. Noktalama iĢaretleri 8. Ġsmin hâl eki olan "de" ile "dahi" anlamına gelen "de"nin anlamı, yazılıĢ farkları. 9. Soru bildiren "mi" ekinin kelimeden ayrı yazılıĢı. 10. ―Ki‖ ekinin birlikte ve ayrı yazıldığı durumlar 11. Bağlama kelimelerinin konuĢmada ve yazmada kullanılması -6- TÜRKÇE DERSĠ ÖNSÖZ - AĠLELERĠN DĠKKATĠNE – Hayata dört Ģey ile bağlıyız: Din, dil, tarih, töre… Yurt dıĢında yaĢayan Türk çocukları inini, camilerde hocalardan öğreniyor. Töre, yani örf ve âdetlerimiz ailede verilmeye çalıĢılıyor. Ġnsanımızın can suyu demek olan tarihin öğretileceği bir yer yok. Dile gelince: Çocuklarımız ailesinden konuĢmayı öğreniyor ama buna ―Türkçe‖ demek zor ―Türk Okulu‖ tabir edilen yerlerdeki haftada 45 dakikalık dil öğretimi ise ihtiyaca cevap vermekten çok uzak... Bu kırık dökük Türkçe ile çocuğumuz roman, hikâye, Ģiir okuyamaz; okusa bile anlayamaz. Televizyondaki bir tartıĢmayı dinleyip, fikir edinemez. Ġnternetten bir bilgi indirip, faydalanamaz. Eline aldığı bir gazetenin sadece resimlerine bakmakla da olanıbiteni anlaması mümkün değildir. Duyduğunu, gördüğünü, düĢündüğünü düzgün cümlelerle ifade edemez. Dil yetersizliği sebebiyle çocuklarımız Türkçe okumaya üĢeniyorlar; okumak istemiyorlar. Okumayınca kültür değerlerimizi nasıl öğrenecekler? Edebiyatımızın zevkine nasıl varacaklar? Bunlar olmadan, Ģu hâkim ve baskıcı Hıristiyan kültürüne nasıl direnecekler? Bu ağır Ģartlar altında Türklüğünü ve Müslümanlığını nasıl koruyacaklar? Çocuklarımızın durumu bu… Bir de onlardan doğanları düĢünelim. Hepimiz vebal altındayız. Ben, ―milletinin kaderi önünde durup düĢünen‖ bir öğretmen olarak, okuttuğum orta öğretim seviyesindeki öğrencilerin, derste kullanmaları için basit, kısa metinlerle ―Avrupa‗daki Çocuklarımız için Türkçe 2‖ adını verdiğim bu kitabı hazırladım. Kitabı hazırlarken, Muharrem Ergin, Zeynep Korkmaz, Leyla Karahan gibi dil âlimlerinden ve eski dilbilgisi kitaplarından faydalandım. Kısmet olursa, bundan sonra Grundschule seviyesindeki çocuklarımız için ―Türkçe 1‖ adı ile bir kitabımız daha çıkacak… Dil öğretimi uzun vadeli ve sabır isteyen bir iĢtir. Aileler öğretmene yardımcı olursa, bu iĢ kolay baĢarılır. Çocuğunun doğru Türkçe öğrenmesini isteyenler bu yardımı yapmalı, öğretmenle teması kesmemeli, çocuğunu derse düzenli yollamalıdır. Çocuklar, milletimizin geleceğidir. Onların Türkçe‘yi çok iyi öğrenmeleri gerekir. ġu yaban elde dilimizi korursak, onunla her değerimizi canlı tutabiliriz. Can damarımız olan dinimizi bile dil olmadan öğrenmek mümkün değildir. Milletleri ayakta tutan temel direk dildir. Bu kitap, o temel direğin, dil direğinin sağlam kalmasında bir mala harç olursa, ne mutlu bana… Hamza EravĢar Almanya, 24 Ekim 2008 hamza@eravsar.de -7- AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN -8- TÜRKÇE DERSĠ ĠSTĠKLÂL MARġI Korkma, sönmez bu Ģafaklarda yüzen al sancak, Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu Ģiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl; Hakkıdır, Hakk‗a tapan milletimin istiklâl! Mehmet Akif Ersoy TÜRK ÇOCUĞUNUN ANDI Türk‗üm, doğruyum, çalıĢkanım. Yasam: Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm: Yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. NE MUTLU TÜRK‗ÜM DĠYENE ! -9- AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 1. DERS KĠTAP SEVGĠSĠ ġimdi size iki kitabın hikâyesini anlatacağım; hem de kendi ağızlarından. Bakın ne diyorlar: — Bizler kitap olmadan önce yeĢil birer ağaç idik. YaĢlandık. Kesildik. Odun olduk. Kâğıt fabrikasına gönderildik. Ustalar bizi kâğıt haline getirdiler. Biz ikimiz, kitap kâğıdı olduk. Sayfalarımıza çok faydalı bilgiler basıldı. Ciltlendik, kitap olduk. Ġkimizin üzerine de büyük harflerle "OKUL SÖZLÜĞÜ" yazdılar. Bir gün, iki öğrenci bizi satın aldı. Beni alan öğrenci, düzenli ve çalıĢkandı. Bana gözü gibi bakıyordu. Hiç yalnız bırakmıyordu. Beni kitaplığın en güzel yerine koymuĢtu. Fakat arkadaĢımdan hiç haber yoktu. Sonunda, onu tanınmayacak bir halde buldum. Cildi dağılmıĢ, sayfaları yırtılmıĢtı. Daha ben sormadan, anlatmaya baĢladı: — Bir bilsen, baĢıma neler geldi. Beni satın alan öğrenci, yaramaz ve düzensiz bir çocuktu. Üstelik de tembeldi. Beni oraya buraya attı, kapağımı yırttı. Üzerime çirkin yazılar yazdı, kirletti. Resimlerimi kesti. ġimdi imtihanlar baĢladı. Sahibim olacak öğrenci sıkıĢtı. Aradığı bilgileri bulamıyor. Ama inanır mısın, hiç üzülmüyorum. Bu, ona ders olsun. BUNLARI BĠLELĠM: Hikâye: Bir olayın sözlü veya yazılı anlatılması. Odun: Yakılmak için kesilmiĢ, parçalanmıĢ ağaç. (Kaba insanlar için de kullanılır.) Cilt: (Bu yazıda) Kitabın kapağı. Ders olsun: Bir daha aynı hatayı yapmasın. Manasını öğrendiğiniz bu sözleri birer cümlede kullanın. Örnek: Annem bize hikâye anlatır. - 10 - TÜRKÇE DERSĠ OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. 2. 3. 4. ―Gözü gibi bakıyordu‖ ne demektir? Kitaplar kâğıt haline gelmeden önce ne imiĢler? Birinci kitabı alan çocuk neler yapmıĢ? Kitap, çalıĢkan, bilgi, öğrenci kelimelerini birer cümlede kullanınız. TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM: Bir maksadı tam olarak anlatmak için kurduğumuz söz dizisine CÜMLE (Satz) denir. Örnek: ġimdi size iki kitabın hikâyesini anlatacağım. Cümleler, görüldüğü gibi büyük harfle baĢlıyor, bitince nokta (.) konuyor. Cümlede çeĢitli sayıda kelime bulunur. Bir kelimelik cümleler bile olur. Kelime sayısı arttıkça, maksat daha iyi anlatılır. Yukarıdaki metinde en uzun ve en kısa cümleyi bulup defterinize yazın. Cümlede kelimeler üç görevle bulunur: Yüklem, özne, tümleç (nesne). Cümleye temel olan, iĢ, hareket veya durum bildiren sözlere YÜKLEM denir. Düzgün cümlelerde yüklem daima sonda bulunur. Yüklemsiz cümle olmaz. Örnek: Ustalar bizi kâğıt haline getirdiler. Cümlenin sonundaki getirdiler sözü yüklemdir. Cümlede, yüklemin bildirdiği iĢi, hareketi, durumu üzerine alan sözler ÖZNE’dir. Özne, insan olduğu gibi baĢka varlık (maddî-manevî) da olabilir. Örnek: Ġki öğrenci bizi satın aldı. ġimdi imtihanlar baĢladı. Özneyi bulmak için yükleme, insan ise ―kim‖, baĢka varlık ise ―ne‖ sorusu sorulur. Örnek: Kim aldı? Ġki öğrenci… Ne baĢladı? Ġmtihanlar… Öznenin bulunmadığı cümleler de olur. Örnek: Sayfalarımıza çok faydalı bilgiler basıldı. Yukarıdaki metinde öznesiz bir cümle daha var… Bulunuz ve ne çeĢit yüklemlerin özne almadıklarını anlamaya çalıĢınız. Defterinize üç öznesiz cümle yazınız. Cümlede yüklemin manasını tamamlayan kelimelere TÜMLEÇ denir. (Tümleç yerine nesne de diyebiliriz.) Yüklem ve özne dıĢındaki sözlerin tamamı tümleçtir. Örnek: Ġkimizin üzerine de büyük harflerle "OKUL SÖZLÜĞÜ" yazdılar. Yazdılar yüklem; Yazanlar kim? Onlar, gizli özne… Diğer bütün kelimeler tümleçtir. ALIġTIRMALAR: 1. Defterinize üç cümle yazarak öğelerini (yüklem, özne, tümleç) gösterin. 2. Öznesi insan olan iki cümle yazın. 3. Öznesi eĢya olan iki cümle yazın. 4. Bir tane tek kelimelik, bir tane beĢ kelimelik cümle yazarak öğelerini gösterin. ANLATIM: Okuduğunuz bir kitabı kısaca anlatınız. ÖZLÜ SÖZLER: Kitap en yumuĢak huylu arkadaĢtır. ―Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?‖ (Bilmek için ne yapmak lazım?) - 11 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 2. DERS ELMA AĞACI Yine baĢladı soğuklar, Boyuna yağıp duruyor yağmur, Esiyor rüzgâr acı acı. Nasıl geçireceksin bu kıĢı, elma ağacı? Gölgen de yok ki sana arkadaĢ olsun; Tek baĢına kalacaksın bu kıĢ kıyamette. Artık kimse bakmaz oldu yüzüne: Dallarına tırmanmıyor çocuklar, KuĢlar uğramıyor yanına… Üzülme, bu günler çabuk geçer; Bir bakarsın, bahar geliverir. Yeniden allanıp süslenirsin. Bizim için yine çiçek açar, meyve verirsin... ġükrü Enis Regü BUNLARI BĠLELĠM Boyuna (bu Ģiirdeki manası): Devamlı. KıĢ kıyamet: Karın yağıp, rüzgârın esmesi ile insanların ne yapacağını ĢaĢırdığı an. Tırmanmak: El ve ayakları ile tutunarak yükseğe çıkmak. Uğramak: Bir yere kısa bir süre varmak. Allanıp süslenmek: Kırmızıya bürünmek, donanmak. DÜġÜNELĠM BULALIM 1. 2. 3. 4. 5. ―Esiyor rüzgâr acı acı‖ ne demektir? Elma ağacının gölgesi niçin yokmuĢ? Elma ağacının yüzüne niçin kimse bakmaz olmuĢ? Çocuklar niçin dallara tırmanmazmıĢ? ġair, elma ağacını nasıl teselli ediyor? ANLATIM 1. Ağacın yaprakları yeĢilliğini kaybetmiĢse bunu bir cümle ile nasıl anlatırız? 2. Ağaçta yaprak kalmamıĢsa bunu nasıl anlatırız? 3. Elmayı sevdiğinizi anlatan bir cümle yazınız. ĠMLA (YAZMA KURALI) Türkçe okumada düĢülen hatalardan, çift sessiz harf alıĢtırmaları: Kıyamette, dallarına, allanıp kelimelerindeki çift seslerin söyleniĢi ve benzeri çalıĢmalar… - 12 - TÜRKÇE DERSĠ 3. DERS DÜġÜNELĠM CEVAPLAYALIM 1. Yapraklar hangi mevsimde dökülür? 2. BaĢka hangi mevsimleri biliyorsunuz? 3. Yandaki hangi resim, hangi mevsime aittir? 4. ―Dökülüyor yapraklar.‖ ―Soğuk esiyor rüzgâr.‖ ―Döner böyle mevsimler.‖ ―Sürer gider bu kıĢ.‖ ―Dikkat etmeli artık.‖ sözlerini düz yazı cümlesine çevirerek deftere yazınız. TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. ġiirde bazı sözlerden sonra ( , ) kullanılmıĢtır. Virgül (koma) dediğimiz bu iĢaret, benzer sözlerin ve cümle parçalarının arasına konur ve bir nefeslik durulur. 2. Yukarıdaki ġiirin nerelerinde virgül kullanılmıĢ olduğunu gösterin. 3. Siz de, içerisinde virgül kullanılan üç cümle yazın. 4. ġiirde geçen yaprak, ay, aralık, artık, döner kelimelerinin baĢka manaları da vardır. Bunlar, yazılıĢları aynı, manaları farklı kelimelerdir. Bu kelimelerin ikinci manalarının neler olduğunu söyleyiniz. Siz de benzerlerini bulup, defterinize yazınız. - 13 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 4. DERS DELĠ DUMRUL Oğuz Eli‗nde Duha Koca oğlu Deli Dumrul derler bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıĢtı. Geçeninden otuz akçe alırdı, geçmeyeninden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu niçin böyle ederdi? Onun için ki, ―benden deli, benden güçlü er var mıdır ki, çıksın benimle savaĢsın‖ der idi; ―benim erliğim, kahramanlığım, yiğitliğim her tarafta duyulsun‖ der idi. Bir gün köprüsünün yanında bir bölük oba konmuĢtu. O obada bir iyi güzel yiğit hasta düĢmüĢtü. Allah‗ın emriyle o yiğit öldü. Kimi oğul diye, kimi kardeĢ diye ağladı. O yiğit üzerine dehĢetli feryat koptu. Deli Dumrul dörtnala yetiĢti. Der: ―Bire ne ağlıyorsunuz? Benim köprümün yanında bu gürültü nedir? Niye feryat ediyorsunuz?‖ Dediler: ―Hanım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz.‖ Deli Dumrul sordu: ―Bire yiğidinizi kim öldürdü?‖ Dediler: ―Al kanatlı Azrail onun canını aldı.‖ Deli Dumrul, çok öfkelendi. Azrail‗den, o gencin canını kurtarmak için yollara düĢtü. BUNLARI BĠLELĠM Oğuz Eli: Oğuz Türklerinin yaĢadığı yer Çay: Dereden büyük akarsu… Çayın büyüğü ırmak, ırmağın büyüğü nehirdir. Akçe: Türklerin eskiden kullandığı para birimi DehĢetli: Korku veya ürküntü veren Dörtnal: Atın en hızlı koĢma biçimi Oba: Aynı soydan ailelerin oluĢturduğu topluluk; göçebe topluluğu Feryat: HaykırıĢ, çığlık Canını kurtarmak: Ölüm tehlikesi atlatmak Manasını öğrendiğiniz bu kelimeleri birer cümlede kullanın. TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. Yazıda, bir maksat etrafında geliĢtirilmiĢ cümlelerin hepsine birden paragraf denir. Yukarıdaki yazıda dört paragraf vardır. Bunları gösteriniz. 2. ―Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıĢtı.‖ ―Bunu niçin böyle ederdi?‖ ―Deli Dumrul dörtnala yetiĢti.” cümlelerinde koyu gösterilen kelimelerin yerine hangi kelimeler gelirse anlam bozulmaz. Yazarak gösteriniz. 3. ―Bunu niçin böyle ederdi?‖ ―Bire ne ağlıyorsunuz?‖ cümlelerinin sonuna soru iĢareti (?) konmuĢ olduğunu görüyorsunuz. Böyle cümlelere soru cümlesi denir. Diğer soru cümlelerini de siz bulup, defterinize yazın. 4. ―Hanım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz.‖ cümlesinin baĢında ve sonun görülen ( ― ‖ ) iĢaretlere tırnak iĢareti (Anführungszeichen) denir. Yazıdaki diğer tırnak iĢaretlerini de göstererek, bu iĢaretin hangi durumlarda kullanıldığını anlamaya çalıĢın. - 14 - TÜRKÇE DERSĠ ANLATIM 1. Deli Dumrul, 12 Dede Korkut hikâyesinden biridir. Hikâyenin tamamını bulup, okuyun ve sınıfta arkadaĢlarınıza anlatın. 2. Dede Korkut, Türk edebiyatının en önemli eseridir. Diğer Dede Korkut hikâyelerini okumanızı da tavsiye ediyoruz. DEDE KORKUT KĠMDĠR? Elimizdeki bilgilere göre, Dede Korkut, Oğuzların Bayat boyundan Kara Hoca‗nın oğludur. 9. ve 11. yüzyıllar arasında Türkistan‗da Seyhun nehrinin Aral Gölü‗ne döküldüğü yerde doğmuĢtur. Oğuz Türklerinden büyük saygı gördüğü, bu bölgelerdeki Türk hakanlarına danıĢmanlık ettiği destanlarından anlaĢılmaktadır. Dede Korkut‗un Türkler arasında, dilden dile dolaĢan hikâyeleri 15. yüzyılda, Akkoyunlular devrinde Dede Korkut Kitabı adıyla yazıya geçirilmiĢtir. Kitabın önsözünde Dede Korkut hakkında Ģu bilgiler vardır: ―Bayat Boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. O kiĢi, Oğuz‗un tam bilicisi idi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi… Korkut Ata Oğuz kavminin her derdini hallederdi. Her ne iĢ olsa Korkut Ata‗ya danıĢmayınca yapmazlardı. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi.‖ Dede Korkut‗dan Öğütler Eski pamuk bez olmaz, eski düĢman dost olmaz. Er, malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Misafiri gelmeyen kara evler yıkılsa daha iyi… Atın yemediği acı otlar bitmese daha iyi. Ġnsanın içmediği acı sular sızmasa daha iyi… Dede Korkut‗un kitabında on iki destan vardır. Bu destanlar, Türk dilinin en güzel örnekleridir; Türk ruhuna, Türk düĢüncesine ıĢık tutmaktadır. Bu hikâyelerde Dede Korkut, Oğuz Türklerini, onların inanıĢlarını, yaĢayıĢlarını, gelenek ve göreneklerini, yiğitliklerini, sağlam Ģahsiyetini, ahlâkını, ruh enginliğini, güzel bir Türkçe ile anlatmaktadır. Dede Korkut destanlarının kahramanları, iyiliği ve doğruluğu öğütler. Güçsüzlerin, çaresizlerin, her zaman yanındadır. Hile-hurda bilmezler, tok sözlüdürler ve sözlerinin eridirler. Türk milletinin birliğini, millî dayanıĢmayı, el ele tutuĢmayı telkin ederler. Hayat tarzımızı, kültürümüzün zenginliğini, milletimizin insanî vasıflarını, faziletlerini, meziyetlerini, parlak bir Ģekilde, bu kitapta görmekteyiz. Milletimizin, kahramanlara verdiği değeri ve kahramanların vasıflarını; atalarımızın duygu, düĢünce, heyecan, öfke, kızgınlık, hiddet, pervasızlık, sadakat, sevgi, saygı, itaat hallerini, zaaflarını ve alınganlıklarını; Türk aile yapısının sağlamlığını; Dede Korkut‗ta bulmaktayız. - 15 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 5. DERS ALP ASLAN Günümüzden 970 yıl önce (1040 yılında), Çağrı ve Tuğrul adlı iki kardeĢ, bir Türk devleti kurmuĢlardı. Bunun adı, Büyük Selçuklu Devleti idi. Çağrı Bey‗in Alp Aslan adında bir oğlu vardı. Gücü kuvveti emsalsizdi. Ġyi ata biner, iyi silâh kullanırdı. Aynı zamanda temiz yürekli, merhametli bir insandı. Günün birinde devletin baĢına o geçti. Alp Aslan, önce memleketin iç iĢlerine yeni bir düzen verdi. Sonra topraklarını geniĢletmeye baĢladı. O sıralarda Bizanslıların baĢında bulunan kıral, kendini üstün bir komutan sanıyordu. Ġki yüz bin kiĢilik bir ordu ile Ġstanbul‗dan çıktı. Uğurlamaya gelenlere: ―Bu ordunun karĢısında kimse duramaz; büyük bir zaferle döneceğim demiĢti. Bizanslılar, Anadolu‗nun doğusuna doğru yürüdüler. Malazgirt‗i aldılar. Alp Aslan bunu duyunca beylerini topladı. KonuĢtular, savaĢa karar verdiler. Türk ordusu sayıca pek azdı. Ama onlar, sayıya değil, yiğitliğe ve imanlarına güveniyorlardı. 1071 yılının 26 Ağustos Cuma günü Alp Aslan beyaz bir elbise giydi. Malazgirt ovasında, ordusuyla Cuma namazını kıldı. Sonra askerlerine Ģunları söyledi: ―ĠĢte, Ģehitlik kefenimi giydim. SavaĢta ölürsem beni bu elbise ile gömünüz!‖ Cumadan sonra Alp Aslan hücum emrini verdi. Türkler, ―Allah! Allah!‗‗ sesleriyle düĢmanın üzerine atıldılar. Koca ova at kiĢnemeleri ve kılıç Ģakırtılarıyla inledi. Bizanslılar, nasıl olsa üstün geleceklerine inanarak, çığlıklar atıyorlardı. AkĢama doğru zaferi Türkler kazandı. DüĢmanın sağ kalanları kırallarıyla birlikte teslim oldular. Esir kıral, ertesi gün Alp Aslan‗ın çadırına getirildi. Alp Aslan onu dost gibi karĢıladı; affetti; misafir saydı, sonra bir antlaĢma yaparak, memleketine yolladı. Malazgirt zaferinden sonraki yıllarda Anadolu bütünüyle bizim oldu. Feridun Fazıl Tülbentçi BUNLARI BĠLELĠM Güç: Ağır ve yorucu emekle yapılan; zor, çetin. Emsal: Benzer, eĢ, denk, örnek. Yiğit: Güçlü, kahraman, gözü pek. Devlet: Toprak bütünlüğüne bağlı olarak milletin siyasî teĢkilatlanması. Memleket: Vatan, ülke. Bizans: Merkezi Ġstanbul olan Doğu Roma imparatorluğu. 1453‗de Fatih yıkmıĢtır. Malazgirt: MuĢ ilimizin bir ilçesi Kefen: Ölünün sarıldığı, tek parça beyaz bez. AntlaĢma: SavaĢ sonunda yapılan anlaĢma. Manasını öğrendiğiniz bu sözleri cümlede kullanın. - 16 - TÜRKÇE DERSĠ OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. 2. 3. 4. 5. 6. Çağrı Bey, Tuğrul Bey, Alp Aslan arasındaki akrabalık iliĢkisi nedir? ―Topraklarını geniĢletti.‖ ne demektir? Bizans kıralı, kendisini uğurlayanlara ne demiĢ? ―Sayıya değil, yiğitliğe güveniyordu‖ ne demektir. Malazgirt savaĢı ne zaman oldu? Alp Aslan yendiği düĢmanını misafir gibi karĢılamıĢ… Acaba savaĢı Bizans kıralı kazansa idi, Alp Aslan‗a nasıl davranırdı? ALP ASLAN GAZĠ‗NĠN SAVAġTAN ÖNCE YAPTIĞI DUA ―Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor; büyüklüğün karĢısında yüzümü yere sürüyorum. Ya Rabbi! Ben, Sen‗in uğrunda savaĢıyorum. Niyetim halistir; bana yardım et; eğer sözlerimde yalan varsa beni kahret!‖ Soru: Dua nedir? Ne zaman yapılır? Alp Aslan Gazi neden böyle bir dua ediyor? TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM Tuğrul, yıl, büyük, geçti, iki, temiz sözleri birer kelimedir. KonuĢmada ve yazmada kullanılan manalı sözlere kelime (Wort) denir. 1. ―Türk ordusu sayıca pek azdı.‖ Cümlesindeki Türk ve pek kelimelerini bir çırpıda (bir seferde) söyleyebildiğimiz halde; ordusu, sayıca, azdı kelimelerini bir seferde söyleyemiyoruz. Mesela, or-du-su kelimesi için ağzımızı üç kere, az-dı kelimesi için iki kere hareket ettiriyoruz. Ağzın bir hareketi ile çıkan seslere hece (Silbe) denir. Unutmayınız: Hece bölünmez. Kelime yazılırken satır sonuna sığmazsa burada gördüğünüz gibi heceler bölünmeden kelimenin sığmayan heceleri bir sonraki satıra aktarılır. 2. Türk kelimesini yazarken 4 iĢaret kullanıyoruz, T- ü – r – k. Yazıda kullanılan iĢaretlere harf (Buchstabe) denir. 3. Bir dilin kullandığı harflerin hepsine birden alfabe (Alfabet) denir. Türkçemizde 29 harf vardır. Harflerimiz Ģunlardır: a b c ç d e f g Ġ h ı i j k l m n o ö p r s Ģ t u ü v y z 4. Koyu gösterilen 8 harf sesli harflerdir. Diğer 21 harf sessiz harflerdir. Sesli harflerden a, ı, o, u kalın sesli, e, i, ö, ü ince sesli harflerdir. 5. Türkçemizde bir kelimenin bütün heceleri ya hep kalın, ya hep ince sesli olur. Buna ses uyumu denir. Bu kurala uymayan kelimeler de vardır. (Yukarıdaki metinden örnekler bulunacak.) 6. Sessiz harfler de, sert sessizler, yumuĢak sessizler diye ikiye ayrılır. Bunlardan ç, f, h, k, p, s, Ģ, t sert sessiz; diğerleri b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z yumuĢak sessizlerdir. 7. Sert sessizler bazı durumlarda yumuĢar: Bir kelimenin sonunda P, Ç, T, K sert sessizleri varsa, o kelime sesli harfle baĢlayan bir ek alması halinde, bu harfler yumuĢak sessizlere dönüĢür. Yani P, B olur; Ç, C olur; T, D olur; K, Ğ olur. Misal: kitap+ı=kitabı ağaç+a=ağaca söğüt+e=söğüde petek+peteğe 8. Tek heceli kelimeler çoğu zaman bu kuralın dıĢında kalır. Misal: sap – sapı, ot – otu iç – içe kök – kökü 9. Sert sessizle biten bir kelime yumuĢak sessiz bir ek alırsa, o ekin baĢındaki yumuĢak sessiz sert sessize döner. Misal: saat+ci=saatçi; ekmek+ci=ekmekçi yapıĢ+gan=yapıĢkan - 17 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 6. DERS TERZĠ ĠĢten dönerken, vitrinlere bakmayı alıĢkanlık hâline getirmiĢtim. Yine böyle bir gün, ana cadde üzerinde aylardır boĢ duran dükkânın tutulduğunu gördüm. Vitrin camına bir çınar resmi yapılmıĢ, altına "terzi" yazılmıĢtı. Camdaki resmi seyrederken: — Dünya, garip insanlarla dolu, diyordum. Terzi dükkânına da böyle resim yapılır mı? Resmin yapılıĢ sebebini anlamadan rahat edemeyecektim. Dükkâna girip, sordum: — Vitrin camına neden ağaç resmi yaptığınızı merak ediyorum. Bütün terziler elbise resmi çizerken, sizinki biraz tuhaf olmuyor mu? Yüzünü ekĢiterek: — Tuhaf demek ki, dedi. Tuhaf ha! Canının sıkıldığı belli oluyordu. Kolumdan tutarak: — Gel bakalım, dedi. Tuhaf mı, değil mi, kendin gör. Beni arka bahçeye çıkarttı, bir çınar ağacını göstererek: — Vitrine bu ağacın resmini yaptım, dedi. Dikkatli bakarsan sebebini anlarsın. Önce çınarın güçlü gövdesine, sonra da göğe doğru yükselen dallarına bakıp: — Size ne gibi bir ilham verdiğini hâlâ anlayamadım, dedim. Mesleğinizin çınar ağacıyla ne ilgisi var ki? Yine damarına basmıĢ olmalıydım. Bir "Lâ havle" çekerek: — Ağaca giydirilen muhteĢem elbiseyi görmüyor musun? diye bağırdı. Böylesine eğri, girintili, çıkıntılı bir vücuda giydirilen kusursuz elbiseyi nasıl fark etmezsin? ĠĢin sırrını geç de olsa anlamıĢtım. Terzi, ağacın gövdesini saran kabuğa dokunarak: — Elbisenin kumaĢı da bu, dedi. Bak bakalım, ağacın üzerinde bir bolluk, bir uygunsuzluk var mı? Ağaca bu mükemmel elbiseyi giydiren kudrete hayran olup, vitrine çınar resmi yapmıĢsam, hata mı etmiĢim? Ne söyleyeceğimi ĢaĢırmıĢtım. Terziyi üzdüğüm için piĢmanlık duydum. O da bunu hissetmiĢ olmalı ki, elini Ģefkatle omzuma atarak: — Her Ģeyi görmek, elbette mümkün değil dostum, dedi. Ama görebildiklerimiz az da olsa, onların sanatkârını bulmaya yetmez mi? Terziye bir ceket diktirmiĢtim; iki senedir giyiyorum. Gerçi omuzları biraz dar ama Ģikâyetim yok. Ceket dediğin, Allah yapısı değil ki… -18 - TÜRKÇE DERSĠ BUNLARI BĠLELĠM Hâl: Ġçinde bulunulan durum, vaziyet Garip: ġaĢılacak Ģey, acayip, tuhaf; yabancı, gurbette yaĢayan Tuhaf: Garip, ĢaĢılacak Ģey, acayip Ġlham: Ġnsanın içine doğan duygu MuhteĢem: GörünüĢü çok hoĢ olan Kudret: Güç, iktidar Hissetmek: Ġçinde duymak ġefkat: Acıyarak ve koruyarak sevme OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. ―Dünya, garip insanlarla dolu.‖ ne demektir? Buradaki ―garip‖ kelimesi yerine, cümlenin manasını bozmadan baĢka hangi kelimeyi kullanabiliriz? 2. ―Mesleğinizin çınar ağacıyla ne ilgisi var ki?‖ Bu cümledeki ―mesleğinizin kelimesi yerine, cümlenin manasını bozmadan baĢka hangi kelimeyi kullanabiliriz? 3. ―Damarına basmak‖ yerine, aynı manaya gelecek Ģekilde baĢka ne diyebiliriz? TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM – 1 1. ―Garip‖ ve ―meslek‖ yerine kullandığınız kelimeler onların eĢ anlamlılarıdır. Vitrin, gör, hâlâ, cadde, yüz, hissetmek, Ģefkat kelimelerinin eĢ anlamlıları nedir? 2. Soru cümlelerinin sonuna ( ? ) soru iĢareti (Fragezeichen) konulduğunu biliyorsunuz. Sorular ―mi‖ eki ile yapılıyorsa, o ek kelimden ayrı yazılır. Örnekler bulup, deftere yazın. 3. Metinde bazı kelimelerin üzerine düzeltme, inceltme iĢareti ( ^ ) konmuĢ olduğunu görüyorsunuz. Bu kelimeleri bulup, deftere yazın ve okuyun. 4. Düzeltme iĢaretinin önemini anlamak için Ģu kelimeleri okuyun, mana farkına dikkat edin: Kar – kâr, hala – hâlâ, adet – âdet, ala – âlâ, ama- âmâ, haya – hâyâ, hal – hâl. 5. KonuĢma cümlelerinin baĢına kısa bir çizgi ( – ) çekildiğini görüyorsunuz. Buna konuĢma çizgisi denir. Bu cümleleri bulup, karĢılıklı okuyun. TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM – 2 (Kelime-kök-ek-gövde) Cam, camda, camcı; yol, yollar, yolcu; dükkân, dükkânın, dükkâncı kelimelerine bakalım: Cam, yol, dükkân birer kelimedirler. Camda, yollar, dükkânın sözleri de birer kelimedirler. Ancak ek almıĢlardır. Fakat manaları değiĢmemiĢtir. Camcı, yolcu, dükkâncı sözleri de yine kelimedirler. Ama manaları değiĢiktir. Cam baĢka, camcı baĢka; yol baĢka, yolcu baĢka; dükkân baĢka, dükkâncı baĢkadır. (Bunların ne manaya geldiği konuĢulacak.) Kelimelerin bir kökü vardır. Kökler kelimenin parçalanamayan en küçük parçasıdır. Köke parçalar eklenerek kelimeler yeni Ģekiller alır. Cam + cı = camcı; cam + da = camda gibi... Ġki türlü ek vardır: Yapım eki, çekim eki… Yapım ekleri kelimenin manasını değiĢtirir; çekim ekleri sadece Ģeklini değiĢtirir. Kelimenin yapım eki almıĢ hâline gövde denir. Yol köküne ―cu‖ yapım eki eklenince yolcu kelimesi elde edilir; bu bir gövdedir. Gövdeler, geniĢletilmiĢ köklerdir. Gövdelere de yeni eklere gelebilir. Yol + cu = yolcu; yolcu + luk = yolculuk gibi... Bazı iĢlek yapım ekleri: -ci, -li, -siz, -lik, -daĢ, -msi (mtırak), -er… (Misaller verilecektir.) Yeni kelime elde etmenin bir yolu da, iki kelimenin birleĢtirilmesidir. Hanım+eli=hanımeli; baba+anne=babaanne; cumhur+baĢkan=cumhurbaĢkanı gibi… Siz de örnekler bulunuz. - 19 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 7. DERS GAZI OSMAN PAġA DüĢmanlar 1877 yılında Pilevne kalesini kuĢatmıĢlardı. Kaledeki askerlerimizin baĢında Osman PaĢa vardı. Bir avuç Türk, ekmeksiz, cephanesiz, aylarca savaĢtılar. Ama yılmadılar. Pek çok düĢman komutanını baĢarısızlığa uğrattılar. DüĢmanlar, Pilevne'nin kolay kolay alınamayacağını anlamıĢlardı. Sonunda bütün ordularını oraya yolladılar. Sayısız toplarla kaleyi yıkmaya çalıĢtılar. Askerlerimiz, gündüz yıkılan duvarları gece onarıyorlardı. DüĢman her sabah sapasağlam bir kale görüyordu. BeĢ ay geçti. Kaledekiler büsbütün aç susuz kaldılar. Sayıları da çok azalmıĢtı. Yüz elli bin kiĢiye karĢı birkaç bin Türk savaĢıyordu. Osman PaĢa son kararını verdi: Ya düĢmanı yarıp çıkacak, ya da Ģerefle ölecekti. Türkler, bir gün sabahın alaca karanlığında yıldırım gibi dıĢarıya fırladılar. DüĢmanla boğaz boğaza dövüĢmeğe baĢladılar. Osman PaĢa, atının üstünde durmadan kılıç sallıyordu. Askerlerimizin çoğu Ģehit düĢtü. PaĢa birkaç yerinden yaralandı. Artık savaĢamaz hale gelmiĢti. Atı da yaralandı ve yıkıldı. Osman PaĢa esir düĢtü. DüĢmanlar, PaĢa‗yı imparatorlarının yanına götürdüler, imparator, hikâyeleri dillerde dolaĢan yaralı kahramanı görünce ilerledi, elini sıktı. Kılıcını geri vererek: — Bu kılıç ancak size yaraĢır, dedi. PaĢa, kılıcını taktı. Ġmparator, sözlerini Ģöyle bitirdi: — Memleketimizde kaldığınız süre içinde, size hepimiz saygı göstereceğiz! Mustafa Necati ÖNGAY BUNLARI BĠLELĠM Pilevne: Tuna‗nın güneyinde, Bulgaristan sınırları içinde kalan bir Osmanlı Ģehri. KuĢatma: Zor kullanarak bir yerin dıĢarı ile bağlantısını kesme. PaĢa: Eskiden yüksek memurlara ve albaylıktan yukarı askerlere verilen rütbe. Cephane: AteĢli silahlarla atılmak üzere hazırlanan patlayıcı maddeler. Kale: DüĢmandan korunmak için yapılan kalın ve yüksek duvarlı yapı. ġeref: Ġyi ahlak sonucu meydana gelen manevî yükseklik, yücelik, ululuk. Yıldırım: Hava ile yer arasındaki elektrik akımı; çok hızlı. Ġmparator: Birçok milletten meydana gelen devleti (imparatorluğu) yöneten kiĢi. Manasını öğrendiğiniz bu kelimeleri birer cümlede kullanın! OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. Türklerin dayanıklılığını en iyi anlatan cümle hangisidir? 2. Osman PaĢa, niçin kaleden çıkma kararı vermiĢ? 3. Ġmparator neden Osman PaĢa‗ya kılıcını geri vermiĢ? - 20 - TÜRKÇE DERSĠ TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM ―Osman PaĢa, atının üstünde durmadan kılıç sallıyordu.‖ cümlesinde yedi kelime bulunmaktadır. Bunlardan, Osman, PaĢa, at, kılıç kelimeleri varlık adlarıdır. Tarif: Varlık ve mefhum (kavram) ların adı olan kelimelere isim (Substantiv) denir. Yukarıdaki metinde baĢka hangi varlıkların adı geçmektedir? Bunların hangilerinden dünyada bir tanedir; hangilerinden çok vardır? Örnek: ―Osman PaĢa, atının üstünde durmadan kılıç sallıyordu.‖ Burada geçen Osman PaĢa, bir tek varlığın adıdır; o varlıktan baĢka yoktur. At ve kılıç ise çoktur. Tarif: Bir söz tek bir varlığın adı ise ona özel isim denir. Bu derste geçen özel isimler: Gazi Osman PaĢa, Pilevne, Osmanlı, Türk (millet adı), Rus (millet adı), Sultan Abdulhamid, Fatih Camii, Bulgaristan, Tokat (il adı), Tuna. Siz de baĢka özel isimler bulun. Özel isimleri belirten kelimelerin baĢ harfleri her zaman büyük yazılır. Tarif: Bir sözün belirttiği varlıktan çok var ise ona cins ismi denir. At, kılıç, kale gibi. Metindeki diğer cins isimlerini de siz gösterin. Tarif: Cins isimleri üç çeĢittir. 1. Elle tutulan, gözle görülen varlıklara ad olan isimlere madde ismi denir. Örnek: düĢman, kale, ekmek, cephane, kılıç 2. Gözle görülmeyip, zihinde düĢünülebilen isimlere mana ismi denir Örnek: baĢarı, aç, Ģeref, Ģan, saygı 3. Varlıkların meydana getirdiği topluluklara ad olan isimlere topluluk ismi denir. Örnek: asker, memleket, millet İSİM (AD) VARLIKLARA VARLIKLARIN VARLIKLARIN VERİLİŞİNE GÖRE OLUŞLARINA GÖRE SAYILARINA GÖRE ÖZEL İSİM MADDE İSMİ TEKİL İSİMLER CİNS İSMİ MANA İSMİ ÇOĞUL İSİMLER TOPLULUK İSİMLERİ - 21 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 8. DERS ÇALIK ve KARISI Çalık, çadıra girince ĢaĢkınlıktan gözleri açıldı: EvdeĢi bir geyiği parçalamıĢ, kızartıyordu. Bir anda iĢtahı açılan at uĢağı, kendi eli boĢ döndüğünü unutarak: ―Bunu nereden buldun?‖ diye sordu. EvdeĢi dargınlığa benzer bir sesle: ―Avladım.‖ diye cevap verdi. Çalık, evdeĢini beğenmiĢ, fakat ses çıkarmamıĢtı. Anası ise, açlıktan ayakta duracak gücü kalmamıĢ olan oğluna yardım edecek yerde, ona çıkıĢtı: — Senin baban avını diri yakalar, kısrağın kemiğinden kımız çıkarırdı. Sen hiç ona benzememiĢsin. Çalık anasına sert sert baktı. Keskin bir söz edecekti ama evdeĢi daha önce davrandı: — Çin'de üç yıl tutsak kalıp, beceriksizleĢmiĢ! EvdeĢi söze karıĢınca Çalık sustu. Çünkü onun ne yaman bir kadın olduğunu biliyordu. O, evdeĢini hem çok sever, hem de ondan çekinirdi. ... Çalık, eli boĢ dönerken, evdeĢi koca bir geyik yakalamıĢtı. (Bu metin, Nihal Atsız’ın “Bozkurtların Ölümü” kitabından alınmıştır.) BUNLARI BĠLELĠM EvdeĢ: Erkeğin karısı ĠĢtah: Yemek yeme isteği At uĢağı: Beyin özel hizmetindeki asker Kısrak: DiĢi at (Atın erkeğine beygir denir.) Kımız: At sütünün ekĢitilmesi ile yapılan içecek. Tutsak: DüĢman eline geçmiĢ kiĢi, esir OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. 2. 3. 4. Çalık, çadıra girince niçin ĢaĢırdı? EvdeĢi geyiği nereden bulmuĢ? Çalık, anasına niçin sert baktı? Bu tavrını doğru buluyor musunuz? Karısına göre, Çalık niçin beceriksizleĢmiĢ? TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. 2. 3. 4. ―EvdeĢi söze karıĢınca Çalık sustu.‖ cümlesinin öğeleri nelerdir? Parçada hangi noktalama iĢaretleri, nerelerde kullanılmıĢ? Yazının nerelerinde büyük harf kullanılmıĢ? ―göz‖ ile ―gözler‖, ―kemik ile ―kemikler‖ arasında ne fark vardır. Yazıda bunların geçtiği yerleri bularak farkı anlatınız. Tarif: Cins ismi olduğu halde, o cinsten sadece bir tekini gösteren isimlere tekil isim denir. Aynı cinsten, birden çok varlığı gösteren isimlere de çoğul isim denir. Yazıda geçen isimleri tekil ve çoğul halleri ile defterinize yazınız. - 22 - TÜRKÇE DERSĠ 9. DERS BEN ASKER OLACAĞIM Bir Türk çocuğuyum ben, Ģimdi küçüktür yaĢım; Anne, büyüdüğüm gün ben asker olacağım. Çelik gibi, tunç gibi, bakın elim ayağım; Bir elimde tüfeğim, bir elimde bayrağım. ĠĢte yavrukurt oldum, hazırlandım bu yaĢta. Yurda siper olacak göğsüm yarın savaĢta. Taburum yürüyorken gideceğim en baĢta. Anne, büyüdüğüm gün ben asker olacağım. Bayrağın gölgesinde yürüyorken ileri, Herkes bana diyecek: ―Ne Ģanlı Türk askeri!‖ Kimse beni tutamaz, dönmem sözümden geri. Anne, büyüdüğüm gün ben asker olacağım. BUNLARI BĠLELĠM Çelik: SertleĢtirilmiĢ, esnek demir Tunç: Bakır, çinko ve kalayın karıĢtırılması ile elde edilen metal bronz) Tüfek: Uzun namlulu, ateĢli silah Yavrukurt: Çocuk izci Siper: DüĢmandan korunmak için yapılan yer Tabur: BaĢında binbaĢı olan askerî birlik OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? Çocuk niçin asker olmak istiyor? Çocuk asker olmak istediğini kime söylüyor? Çocuk, elini, ayağını neye benzetiyor? Çocuk asker olmaya nasıl hazırlanmıĢ? Çocuk, kendisi hakkında ne deneceğini düĢünüyor? TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. ―Ne Ģanlı Türk askeri‖ sözü neden tırnak içine alınmıĢ? GeçmiĢ dersleri hatırlayarak bu soruyu cevaplandırınız. 2. Türk çocuğu, bayrağın gölgesi, Türk askeri sözleri ismin isimle tamamlanmasıdır. ―Türk çocuğu‖ tamlamasında, çocuk ismi Türk ismi ile tamamlanıyor. 3. ―Bayrağın gölgesi‖ tamlamasında, gölge ismi bayrak ismi ile tamamlanıyor. ―Türk askeri‖ tamlamasında asker ismi Türk ismi ile tamamlanıyor. Tarif: Ġsim olan bir kelime, yine isim olan bir baĢka kelime ile tamamlanıyorsa, buna isim tamlaması denir. Defterinize beĢ isim tamlaması yazınız. - 23 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 10. DERS ATLA EġEK Bir eĢek, geçimsiz bir atla Birlikte yola çıkmıĢ Atın sırtında yalnız koĢumu varmıĢ Zavallı eĢekse yükten yıkılıyormuĢ Ata yalvarmıĢ, yardım istemiĢ Yoksa Ģehre varmadan ölecekmiĢ Bu dilek demiĢ, saygısızlık sayılmaz Yükün yarısını ne olur siz alın Çok bir Ģey değil, bakın At, hayır, demiĢ Üstelik kızmıĢ, tepinmiĢ Ama yük altında ölünce arkadaĢı AnlamıĢ yaptığı yanlıĢı Araba da çektirmiĢler ona YüklemiĢler eĢeğin postunu da sırtına La Fontaine (Çeviri: Orhan Veli Kanık) TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM (Ġsmin Hâlleri) Ġsim olan kelimeler çekim ekleri alarak yeni Ģekiller kazanırlar. Buna ―ismin hâlleri‖ denir. Ġsmin hâllerini (durumlarını) ―kalem‖ kelimesi üzerinde gösterelim: 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. Yalın durum – kalem Ġlgi durumu – kalemin (aldığı ek: -in) Yükleme durumu – kalemi (aldığı ek: -i) Yönelme durumu – kaleme (aldığı ek: -e) Bulunma durumu – kalemde (aldığı ek: -de) Çıkma durumu – kalemden (aldığı ek: -den) Vasıta durumu – kalemle (aldığı ek: -le) EĢitlik durumu – kalemce (aldığı ek: -ce) Yukarıdaki Ģiirde geçen isimleri, ismin bu sekiz durumuna göre yazınız. Misal: EĢek, eĢeğin, eĢeği, eĢeğe, eĢekte, eĢekten, eĢekle, eĢekçe… Yol, . . . . . . . Sırt, . . . . . . . . Yük, . . . . . . . . ĠMLA: Ġsmin bulunma hâlinde kullanılan ―-de‖ eki kelime ile birlikte yazılır; ―dahi‖ (auch) anlamına gelen ―de‖ kelimeden ayrı yazılır. Misal: Araba da çektirmiĢler ona. (BaĢka örneklerle bu bilgi pekiĢtirilecek.) - 24 - TÜRKÇE DERSĠ 10. Ders için YOKLAMA 1. EĢek yardım isteyince at ne yapmıĢ? A) Kabul etmeyip eĢeğe kızmıĢ. B) Kabul edip yükün yarısını almıĢ. C) DüĢünmek için biraz zaman istemiĢ. D) Oradan hemen uzaklaĢmıĢ. 2. ġiirde eĢek ile atın durumlarını en iyi hangi kelimelerle ifade edebiliriz? EĢek: A) Memnun B) Sıkıntılı C) Ġlgisiz D) Muhtaç At: A) Dürüst B) Yardımsever C) Bencil D)DüĢünceli 3. ġiirin bizlere vermek istediği mesaj aĢağıdakilerden hangisidir? A) Ġnandığımız Ģeyleri sonuna kadar savunmalıyız. B) Zor durumda olanlara yardım etmeliyiz. C) Faydasız Ģeylerle vakit harcamamalıyız. D) Yardım edeceğimiz insanları iyi seçmeliyiz. 4. ―Geçimsiz‖ sözünün doğru açıklaması aĢağıdakilerden hangisidir? A) Ġnsanlarla çabucak arkadaĢlık kurabilen B) Tutumlu davranan C) Çevresindekilerle iyi geçinemeyen D) Maddi durumu iyi olmayan 5. ―Yalnız koĢumu varmıĢ atın sırtında.‖ Bu cümlede altı çizili kelimenin yerine aĢağıdakilerden hangisini getirirsek cümlenin anlamı değiĢmez? A) Sadece B) Her zaman C) Belki D) Kimsesiz 6. ―Yol‖ kelimesine aĢağıdaki eklerden hangisini getirirsek ―seyahat eden kiĢi‖ anlamında yeni bir kelime elde ederiz? A) –suz B) –cu C) –lar D) –uk 7. ―Üstelik kızmıĢ, tepinmiĢ.‖ Altı çizili kelimenin cümleye kattığı anlam aĢağıdakilerden hangisidir? A) Bu da yetmiyormuĢ gibi B) Hemencecik C) Biraz sonra D) Buna rağmen 8. ―Saymak‖ kelimesi aĢağıdaki cümlelerin hangisinde farklı anlamda kullanılmıĢtır? A) Öğrencileri sıraya koyup tek tek saydı. B) Bulsan bile parayı say. C) Küçüklerini sev, büyüklerini say. D) Doğru mu saydım bilmiyorum. - 25 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 11. DERS AÇ TĠLKĠ KurumuĢ sel yataklarında, çırılçıplak kalmıĢ vadi yamaçlarında av aramak, büyük bir sabır iĢiydi. Yeraltı yuvalarında yaĢayan kazıcı hayvanların bıraktığı karmakarıĢık izler, ava çıkmıĢ aç tilkinin baĢını döndürüyordu. Bazen gücünü toplayıp bir tarla faresinin yuvasını eĢeliyor, bazen de, yağmurların iyice meydana çıkardığı bir taĢın kovuğundan küçük bir araptavĢanının sıçrayıp çıkmasını umutla, sabırla, uzun uzun bekliyordu. Böyle bir Ģey olsa hemen üzerine atılacak, iĢini bitirecekti onun. Aç tilki, av araya araya demiryoluna yaklaĢmıĢtı. Bozkır boyunca, koyu, düz bir Ģerit gibi uzanan demiryolu onu hem korkutuyor, hem de kendine çekiyordu. Bu yolun üzerinde her iki yönde tirenler büyük bir uğultu ile yeri sarsarak gelip geçer, kara dumanlar ve keskin kokular bırakırdı. Tilki buralara çok seyrek, ancak açlıktan kıvrandığı zamanlarda gelirdi. Cengiz Aytmatov (Gün Olur Asra Bedel) BUNLARI BĠLELĠM Vadi: Dağlar ve tepeler arasındaki uzun çukurluk Sel: Yağmur sularının dereleri taĢırması ile meydan gelen coĢkun ve bulanık su Yamaç: Dağ ve tepelerin yüzü Kovuk: Ağaç ve kayaların oyulmuĢ kısmı AraptavĢanı: Ekin yerlerinde yaĢayan uzun bacaklı bir böcek Uğultu: Derinden gelen kesintisiz gürültü OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. Tilki ne için yollara düĢmüĢ? 2. Onun baĢını döndüren nedir? 3. Tilki, açlığını giderebilmek için nelere razı? ANLATIM 1. ―EĢelemek‖ nedir? Tilki neden böyle yapıyor? 2. ―Yeri sarsmak‖ nedir? Böyle bir duruma rastladınız mı? 3. ―Açlıktan kıvranmak‖ nedir? Hiç böyle oldunuz mu? TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. ―Bozkır boyunca, koyu, düz bir Ģerit gibi uzanan demiryolu onu hem korkutuyor, hem de kendine çekiyordu.‖ cümlesinde koyu renkli kelimeler demiryolunun nasıl olduğunu belirtiyor. Yazıda geçen karmakarıĢık iz, aç tilki, kara duman, keskin koku sözleri de, iz, tilki, duman varlıklarının (isimlerinin) nasıl olduğunu anlatıyor. - 26 - TÜRKÇE DERSĠ 2. Bir taĢ, iki yön, o tilki derken de, taĢ ve yön isimlerinin sayısı, tilki isminin yeri belirtiliyor. Tarif: Varlıkların (isimlerin) renklerini, biçimlerini, durumlarını, yerlerini, sayılarını bildiren kelimelere SIFAT (Adjektiv) denir. Sıfatlar ikiye ayrılır. Varlıkların nasıl olduğunu anlatan sıfatlara niteleme sıfatları denir. (1. maddedeki örneklere bakınız.) Varlıkların sayılarını ve yerlerini bildiren sıfatlara da belirtme sıfatları denir. (2. maddedeki örneklere bakınız.) Belirtme ve niteleme sıfatlarına örnekler veriniz. Hatırlatma: Sıfatlar her zaman isimlerle birlikte ve onun önünde bulunur; yeĢil örtü, uzun adam, eğri ağaç, güzel bahçe, Ģu çocuk, sekiz kiĢi, birkaç lira gibi… Siyah yazılı kelimeler önündeki isimleri tamamlamakta, onları anlaĢılır hale getirmektedir. Ġsim ve sıfatın bu Ģekilde kullanılmasına sıfat tamlaması denir. (Örnekler veriniz.) Sıfat tamlaması ile önceki derslerde öğrendiğiniz isim tamlamasını karĢılaĢtırınız. ALIġTIRMALAR AĢağıdaki isim ve sıfatları birleĢtirerek cümleler kurun ve onları deftere yazın. Tarla, dağ, vadi, ağaç, taĢ, Hasan, dal; büyük, yüksek, derin, kuru, eğri, ağır, kör AĢağıdaki sıfatların eĢ anlamlılarını ve zıt anlamlılarını bulup, deftere yazınız. Sağlam, büyük, kısa, ince, ekĢi BĠLGĠMĠZĠ YOKLAYALIM Noktalama iĢaretlerinin çoğunu öğrendiniz. AĢağıdaki kısa metinde nereye hangi iĢaretin konması gerekiyorsa, koyunuz. Günün Ġlk Saatleri Sabah erkenden kalkar abdestimi alır namazımı kılarım Sonra hafif bir kahvaltı yapar yarım bıraktığım kitabı okumaya baĢlarım Biraz uykum gelir gibi olunca da koltuğa uzanırım Tekrar uyandığımda güneĢ çıkmıĢ olur Hay Allah Unutuyordum Ev halkını da namaza kaldırırım Çocuklar biraz zorsunur ama alıĢmaları lazım Doğru mu yapıyorum acaba ĠMLA (YAZMA KURALI) Yazı içerisinde tamamlayıcı bilgiler veriliyorsa, o bilgiler ( ) parantez (Klammer) dediğimiz iĢaretin içine alınır. Yukarıda, ―Türkçemizi ÖĞRENELĠM‖ kısmında bunun örnekleri vardır. Gösteriniz. - 27 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 12. DERS ASLAN PAYI Aslan, kurt ve tilki, üçü arkadaĢ olmuĢ, avlanmak için ormana dalmıĢlar. AkĢama kadar bir dağ öküzü, bir keçi, bir de tavĢan avlayan üç ahbap, avlarını sırtlayarak bir mağaraya getirmiĢler, sofraya oturmuĢlar... Tam o sırada aslan kurda dönerek: — Gel bakalım aziz dostum. ġu hayvanları paylaĢtır da karnımızı doyuralım, demiĢ. Kurt, ezile büzüle payını yapmıĢ: — Ey, ulu sultanım! ġu dağ öküzü senin payın. O büyük, sen de büyüksün. Müsaadenizle, yaban keçisi benim olsun. Tilki kardeĢ tavĢanı sever, o da onun olsun. Aslan bu küstahlığa kızmıĢ: — Sen kim oluyorsun budala! Unutma ki ormanlar Ģahı aslanın huzurundasın. Ben varken sana pay etmek düĢer mi? diyerek, bir pençe atmıĢ, zavallı kurdu yere sermiĢ. Durumu seyreden tilki, korkudan titriyormuĢ. Aslan bu sefer ona dönmüĢ: — Ne bakıp duruyorsun öyle? Haydi, sen pay et Ģu avları... Tilki, yerinden doğrulmuĢ, bir selâm çakmıĢ: — Ey büyük sultan! Pay etmek haddim değil ama söyleyeyim. Bu tavĢan sizin sabah kahvaltınız, keçi öğle yemeğiniz için nefis bir yahni olur. Öküzü de akĢam yersiniz; demiĢ. Aslan, bu paydan çok hoĢlanmıĢ, tilkiye sormuĢ: — Bu kadar âdil pay etmeyi nereden öğrendiniz dostum? Tilki, boynunu bükerek, yerde cansız yatan kurda bir göz atmıĢ ve aslana: — ġu haddini bilmez kurdun hâlinden, diye cevap vermiĢ. Mevlana (Mesnevî‗den) - 28 - TÜRKÇE DERSĠ BUNLARI BĠLELĠM Ahbap: Dost, arkadaĢ Aziz: Kıymetli, değerli Ezile-büzüle: Sıkılarak, utanarak Ulu: Yüksek, büyük Küstah: Kendinden büyüklere saygısız davranan Haddini bilmemek: Büyüklerin yanında nasıl davranacağını bilmemek Pençe: Yırtıcı hayvanların ön ayakları Âdil: Ġnsanlar arasında eĢit davranma, taraf tutmama, herkese hakkını verme Manasını öğrendiğiniz bu sözleri birer cümlede kullanın. OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. Aslan, kurdu niçin öldürdü? 2. Tilki, neden avın üçünü de aslana bıraktı? 3. Bu hikâyeden çıkartacağımız ders nedir? TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. Varlıkların, nasıl, ne kadar, hangisi olduğunu gösteren kelimelere sıfat dendiğini öğrenmiĢtiniz. Bu pay, Ģu av, o tavĢan derken; bu, Ģu, o kelimeleri, pay, av, tavĢan isimlerini iĢaret etmektedir. 2. Varlıkların hangisi olduğunu iĢaret eden, bu, Ģu, o, bunlar, Ģunlar, onlar sıfatlarına iĢaret sıfatı denir. 3. Yazıda geçen isimleri, iĢaret sıfatları ile birleĢtirerek cümleler yapınız. ANLATIM Hayvanların konuĢturulduğu hikâyelere FABL denir. Bildiğiniz hayvanlı bir hikâye var mı? Sınıfta anlatınız. ÖZLÜ SÖZLER Davul bile dengi dengine… Zor oyunu bozar Ġnsan kanaatkâr olmalıdır. Açgözlülük, açıkgözlülük insanı küçültür. - 29 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 13. DERS ANNE SEVGĠSĠ Bir annenin iki yavrusu varmıĢ. En küçüğü beĢ yaĢında kadarmıĢ. Bir gün anne küçüğünü severken, Çocuk demiĢ: — Güzel anne, seni ben Ne kadar çok seviyorum, bilmezsin. Belki beni sen, o kadar sevmezsin. — Neden kızım? — Çünkü yavrun ikidir: Senin kalbin iki sevgiyle çarpar; Benim, yalnız bir sevgili annem var. Ġbrahim Alâeddin GÖVSA ANLATIM 1.Çocuğun sevgisi tam da, annenin ki yarım mı? TartıĢınız. 2. Anneler çocuklarını farklı mı sever? Sizde durum nasıldır? TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. Sıfatı öğrenmiĢtiniz. Niteleme ve belirtme sıfatı diye ikiye ayrıldığını da biliyorsunuz. 2. ġiirde geçen iki yavru, beĢ yaĢ, bir gün, iki sevgi, bir sevgili annem, sözlerindeki, iki, be, bir kelimeleri önündeki ismin sayısını belirtiyor. 3. Varlıkların ne kadar olduğunu bildiren sıfatlara sayı sıfatı denir. 4. Sayı sıfatına siz de örnekler vererek, cümleler kurunuz. ĠMLA (YAZMA KURALI) 1. ġiirin üç yerinde ( — ) uzun çizgi görüyorsunuz. Bu iĢarete konuĢma çizgisi denir. KonuĢmaların baĢına konur. 2. ―Neden kızım?‖ derken de sözün sonuna Ģu iĢaret konmuĢ: ( ? ) Buna soru iĢareti dendiğini biliyorsunuz. 3. Aile ile ilgili üç soru cümlesi yazınız. - 30 - TÜRKÇE DERSĠ 14. DERS AL ELĠMĠ Bir hıdırellez günü, AkĢehirliler göl baĢında pikniğe gitmiĢler. Tabii, Hoca da aralarında... YeĢillikler üstünde, ağaçların gölgesinde yenip içilir, gülüp oynanır; felekten bir gün çalınırken, bir feryat kopmuĢ: - YetiĢin, göle adam düĢtü! Yüzme bilmiyor, boğulacak!.. KoĢup gelenler, suda çırpınan adama ellerini uzatıp: - Elini ver, elini ver! diye bağırmıĢlar ama adam oralı olmamıĢ. Kadınlar: - Ayol, adam gidiyor; bir Müslüman yok mu, kurtaracak? diye yaygaraya baĢlayınca, Nasreddin Hoca, kalabalığı yarıp öne çıkmıĢ. - Açılın bakalım! deyip ayağını sağlam yere bastıktan sonra adama: - Al elimi efendi! der demez, seninki can havliyle bileğinden yakalamaz mı?.. Herkes bir rahat nefes almıĢ. Hoca‘ya da sormadan edememiĢler: - Hoca efendi, merak ettik; neden kimseden değil de, senden medet umdu? Hoca, baĢını adamdan yana eğip Ģöyle demiĢ: - Siz bu adamın ne mal olduğunu bilmezsiniz! O öyle cimridir ki, insana günahını bile vermez! Herkes, elini istiyordu; vermedi. Ben elimi verdim; aldı. ĠĢte mesele bu kadar basit! BUNLARI BĠLELĠM Hıdırellez Türklerin bahar bayramı. 6 Mayıs‗da kutlanır. Piknik: Kırda yemek yeme, eğlenme Ayol: Bir hitap Ģekli Medet: Ġmdat, yardım bekleme Cimri: Malından kimseyi faydalandırmayan Basit: Kolay Ödev: Nasreddin Hoca, dünyanın en büyük mizah ustasıdır. Onun fıkralarından bir tanesini öğrenip, sınıfta anlatınız. - 31 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 15. DERS ĠSTANBUL KALESĠNDE ĠLK TÜRK BAYRAĞI 29 Mayıs 1453 sabahı erkenden, Ġstanbul kalesinin duvarlarına ilk tırmananlar arasında dev yapılı bir delikanlı gür sesiyle bağırıyordu: — Bayrak! Bayrak! Bu delikanlı, Ulubatlı Hasan'dı. Yirmi beĢ yaĢlarındaydı. Bilek kalınlığındaki demirleri dizine dayadı mı tel gibi büker; çelik levhaları bir kılıçta, tahta biçer gibi ikiye bölerdi. ġimdi de, on binlerce savaĢçının kılıç Ģakırtıları, Bizanslıların çığlıkları arasında, onun aslan kükremesini andıran sesi yükseliyordu: — Bayrak! Bayrak! Bu sözü birçok yiğit tekrarladı. Sonra, elden ele geçen büyük Türk Bayrağı, bir anda Ulubatlı'nın demir pençelerine ulaĢtı. Hasan, bayrağı alır almaz göklere doğru yüceltti. Fakat sırtına çarpan ağır bir gülle ile sarsılarak diz üstü düĢtü. Kürek kemikleri kırılmıĢ, ciğeri zedelenmiĢti. Hemen sol elindeki kalkanı fırlattı. Bütün ağırlığını vererek, son gücüyle bayrağın direğini duvara sapladı. Bu sırada geniĢ göğsüne ve sırtına otuz kırk tane ok birden saplanmıĢtı Hasan, diktiği ilk Türk bayrağının gölgesinde yere düĢtü. Onun dalgalanıĢına baka baka son nefesini verdi. Ulubatlı Hasan'ın diktiği bayrak, o dakikadan beri güzel Ġstanbul‗umuzun ufuklarında dalgalanıyor. Dünya durdukça da dalgalanacaktır. ReĢat Ekrem Koçu BUNLARI BĠLELĠM Dev yapılı: Vücudu büyük, iri Delikanlı: Genç, sözü ve davranıĢı güven veren Çelik: SertleĢtirilmiĢ demir Biçmek: Kesmek, doğramak Yüceltmek: Yükseğe kaldırmak Gülle: Top mermisi Sarsılmak: Elinde olmadan sallanmak Kürek kemiği: Kolun vücuda bağlandığı yerdeki (sırtın üst kısmındaki) kemik Zedelenmek: Canlıların herhangi bir yerinin zarar görmesi, ezilmesi Bu sözleri birer cümlede kullanınız. - 32 - TÜRKÇE DERSĠ OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. 2. 3. 4. 5. Ġstanbul‗u ne zaman, kimden aldık? Ulubatlı Hasan kimdir? Kaleye bayrak dikmenin manası nedir? Ulubatlı Hasan‗ın sonu nasıl olmuĢ? ġehitlik nedir? TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM – 1 1. ―Bu sözü birçok yiğit tekrarladı.‖ Cümlesinde yiğitler anlatılıyor ama ne kadar olduğu tam belli olmuyor. 2. Bunun gibi, ―Sırtına otuz kırk ok birden saplandı.‖ Cümlesinde de ne kadar ok saplandığı tam bilinmiyor. 3. ―On binlerce savaĢçı‖ derken de ne kadar savaĢçı olduğu tam belli olmuyor. Tarif: Varlıkları Ģöyle böyle belirten sıfatlara belirsizlik sıfatı denir. Belirsizlik sıfatlarının bazıları Ģunlardır: Bütün (ağaçlar) Birkaç (kiĢi) Birçok (ev) Birtakım (insanlar) Bazı (çocuklar) Herhangi bir (kitap) Her (gün) Hiçbir (zaman) BaĢka (yol) 5. Bu sıfatların önüne siz de uygun isimleri getirerek defterinize yazın. TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM – 2 (Sıfatlarda derecelendirme) Sıfatlar varlıkların nasıl olduğunu ya doğrudan doğruya ya da baĢka bir varlığa kıyaslama yoluyla bildirirler. Doğrudan doğruya bildirme Ģeklini önceki derslerde görmüĢtük. ġimdi de derecelenmelerini anlatalım. Sıfatlardaki derecelenme dört türlüdür: 1. EĢitlik derecesi: Ġki varlık arasındaki eĢitliği veya benzerliği gösterirler. Bunun için ―gibi‖ ve ―kadar‖ kelimeleri kullanılır. Misal: Aslan gibi/kadar cesur, köpek kadar/gibi sadık. 2. Üstünlük derecesi: Bir varlıktaki özelliğin baĢka bir varlıktakinden daha çok olduğunu anlatırlar. Bunun için ―daha‖ kelimesi kullanılır veya ismin sonuna ―-den‖ eklenir. Misal: Sivas Kayseri‗den daha soğuktur veya Sivas Kayseri‗den soğuktur. 3. AĢırılık derecesi: Varlıkların azlık veya çokluğunu anlatmak için sıfatın önüne çok, pek, çok fazla, çok az, epey, gayet, hayli kelimeleri getirilir. Misal: Çok sıkıntılı günler geçti. Pek aldırıĢ etmedi. Onunla birlikte epey yol gittik. Senin çok az vaktin kaldı. 4. En üstünlük derecesi: Bir varlığın benzerleri arasında en üst durumda olduğunu anlatmak için sıfatın önüne ―en” kelimesi getirilir. Misal: Ġslam dini en üstün dindir. Fatih en büyük hükümdardır. Aile en kutsal varlıktır. ANLATIM: Ġnsanlar baĢkalarına yardım edince bundan zevk duyar. Bu iĢ çok sevaptır. BaĢkasına yaptığınız bir iyiliği yazınız. - 33 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 16. DERS KUYRUKLU YILDIZ Üst taraftaki komĢu Emeti Hanım bahçe duvarının önünde dibi yukarı, yani tersine dönmüĢ bir eski küfenin üstüne çıkarak bağırdı: - A çocuklar nedir telaĢınız? Vıcır vıcır orada ne ötüĢüyorsunuz? Bedriye Hanım: - Kuyrukluyu konuĢuyoruz, Emeti Hanımcığım… Emeti Hanım: - Hangi kuyrukluyu? Bedriye Hanım: - Ah, kaç tane var kadınım? Emeti Hanım: - Kaç tane istersen? Sokak dolusu var. Bedriye Hanım: - Biz sokaktaki kuyrukluları söylemiyoruz canım… Gökteki kuyrukluyu konuĢuyoruz. Hüseyin Rahmi Gürpınar BUNLARI BĠLELĠM Kuyruklu yıldız: IĢıklı uzantısı olan yıldız. Küfe: Ağaç dallarından örülen ve yük taĢımaya yarayan dayanıklı büyük sepet. Vıcır vıcır: Hep birlikte serçe gibi kuĢların ötüĢüne benzer sesler çıkartmak. DÜġÜNÜP SÖYLEYĠN 1. Bedriye Hanım, hangi kuyrukluyu söylüyor, Emeti Hanım hangi kuyrukluyu anlıyor? 2. Çocuklar neden bağrıĢıyor? TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM ―Hangi kuyrukluyu?‖ ve ―Kaç tane istersen?‖ sözlerinde varlıkların belirtilmesi ve sayısı soru yolu ile bilinmek isteniyor. Tarif: Varlıkların durumları, yerleri, sayıları hakkında bilgi istemek maksadı ile kullanılan kelimelere soru sıfatı denir. Soru sıfatı olarak kullanılan kelimeler: Kaç, kaçıncı, kaçar, hangi, nasıl, ne kadar. Soru sıfatlarını isimlerle birlikte kullanarak defterinize yazın. - 34 - DERSĠ TÜRKÇE 17. DERS ÖĞRENDĠKLERĠMĠZĠ YOKLAYALIM 1. AĢağıdaki cümlelerde boĢ yerlere parantez içindeki terimlerden uygun olanını koyunuz. (Niteleme sıfatı, belirtme sıfatı, sayı sıfatı, belirsizlik sıfatı, soru sıfatı, iĢaret sıfatı, sıfat tamlaması, sıfat) ………..…………………………. varlıkların renklerini, Ģekillerini, durumlarını, yerlerini veya sayılarını açıkça veya yarı belirli bir Ģekilde belirten kelimelerdir. …. ……………………… varlıkların renklerini, Ģekillerini, durumlarını niteleyen sıfatlara denir. ………………………………. varlıkların yerlerini, sayılarını belli belirsiz gösteren sıfatlardır. ……………………………. isimlerin bildirdikleri varlıkları yakın, uzak, en uzak olduklarına göre iĢaret ederek gösteren kelimelerdir. ...........…………………. sayı, sıra, paylaĢtırma, parça bildirerek isimleri belirten kelimelerdir. ................ …………………… bir ismin bir sıfatla nitelenmesine veya belirtilmesine denir. 2. AĢağıdaki sıfatların önüne ne çeĢitten olduklarını yazınız. sarı basma …………….. Ģu kitap …….……… üç yüz lira ………………. hiçbir …………. birkaç kimse ……………. büyük bahçe ……………... hangi çocuk …………… kaç lira …………….. bu çanta ………………... 3. AĢağıdaki isim tamlamalarının önüne ĠT, sıfat tamlamasının önüne ST harflerini koyunuz. Ģu masa babamın sözleri yüksek duvar beton bina verimli çalıĢma resimli dergi ikiĢer kiĢi ateĢ küreği 4. AĢağıdaki isimlerin önüne bir sıfat koyunuz. ……… ağaç ………. kâğıt ………. ev …………. tavuk …….. çiçek ………. yol ……… tahta ……… masa ………. kalem ……….resim -35- ………. çanta ………. su ………el AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 5. AĢağıdaki cümlelerde sıfatların altını çiziniz a. Karın yağdığı gün güzel bir manzara seyrettik. b. Soğuk havada dıĢarı çıkmayı doğru bulmuyorum. c. KomĢumuzun tahta parmaklığı yıkılmıĢ. d. Dikkatli insanlar iĢlerinde baĢarı gösterirler. e. Temiz ve tertipli bir odada oturmak istemez misiniz? f. Kaç gün sonra gelecek? g. h. i. j. Bugün iki derse çalıĢtım. Bazı insanların etraflarına saygı göstermemeleri ne acınacak haldir. Bu elbiseye yüz elli lira verdim. Bakkaldan yarım ekmek aldım. 6. AĢağıdaki sıfatlardan doğru yazılanların karĢısına ( D ), yanlıĢ yazılanların karĢısına ( Y ) koyunuz. herhangi bir kuvetli biraz tembel birçok güneĢli birkaç yumĢak hiçbir souk yanlıĢ bembeyaz doğru ne kadar 6. tıncı 5. çalıĢgan çalıĢkan büyük faydalı fakir sipsiyah yanlız simsiyah - 36 - TÜRKÇE DERSĠ 7. AĢağıdaki sıfatların önüne eĢ anlamlılarını yazınız. ……….…… yıpranmıĢ …………… doğru …………ekği ..........……. keyifli ………….. ham ………… nazik …………… renkli ………….... tertipli …………ıslak …………..... zengin ……………lezzetli …………. fena 8. AĢağıdaki niteleme sıfatlarının zıt manalılarını karĢılarına yazınız. Ufak……………….. çürük…… ........ kalın…………... karanlık............ kalabalık .......... tembel .............. kuvvetsiz........... katı ................... verimli ................. kirli...................... yuvarlak ……………. dağınık …………… neĢeli .. ……………. vurdumduymaz ………….. tatlı …..………………. gürültülü …………… gevĢek . …………….. kısa . ……………… kapalı ...................... keskin .....……….. 9. AĢağıdaki yazıda gerekli noktalama iĢaretlerini kullanınız. Sonsuz ovada gözün alabildiğine boz bir renk yayılıyordu Bu düzlükte yalnız tümseğe benzeyen bir tepecik görülüyor üstünde birkaç ağaç sıralanıyordu Tümseğin yakınında birkaç koyun otluyordu Tepeciğin eteğinde dört Türk çadırı vardı GüneĢ batarken en baĢtaki çadırdan bir erkek çıkarak ufuklara doğru uzun uzun baktı Sert bakıĢlı yoksul giyimli bahadır duruĢlu olan bu adam kırk yaĢlarında gözüküyor alnındaki yüzündeki kılıç yaraları ve çizgiler baĢından çok Ģeyler geçmiĢ olduğunu anlatıyordu Börkünün tüyleri dökülmüĢ yamalı kaftanı birçok yerlerinden parçalanmıĢ çizmeleri eskiyip delinmiĢti Bütün bu eskilerin arasında yalnız belindeki bıçak göze batıyor altın ve gümüĢ kakmalarıyla bir kağan hazinesinden çıkmıĢa benziyordu Ufuklara dalan gözlerinin bir Ģey beklediği belliydi Fakat uzaklarda ne bir karaltı ne bir toz beliriyor beride otlayan hayvanların seslerinden baĢka hiçbir gürültü iĢitilmiyordu Nihal Atsız (Bozkurtlar Diriliyor) -37 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 18. DERS ÇALINAN AT Bir köylünün güzel bir atı vardı. Günün birinde, bir adam ahıra girmiĢ, atı alıp götürmüĢtü. Köylü hayvanının çalınmasına çok üzülmüĢtü. BaĢka bir at satın almak için Ģehre indi. Pazarda, sağa sola bakınırken kendi atını gördü. Eyeri, gemi değiĢtirilmiĢ, satıĢa çıkartılmıĢtı. Köylü, atın dizginlerini yakalayarak haykırdı: — Bu at benim!.. Üç gün evvel çalınmıĢtı. Satıcı ise, bu söze hiç aldırmayarak: — Yanılıyorsunuz, at benimdir. Yıllardan beri ben kullanıyorum, dedi. Akıllı köylü, bunun üzerine atın iki gözünü eliyle kapayarak: — Mademki o yıllardan beri senin; o halde hangi gözünün kör olduğunu söyle bakalım? — Onu bilmeyecek ne var? Sol gözü kör. — Ne yazık ki, bilemediniz. Satıcı, bunun üzerine, sanki yanılmıĢ gibi telâĢla atıldı: — ġey... Ben atın sağ gözü kördür demek istemiĢtim. Kaç yıllık atımı bilmez miyim? Köylü atın gözlerini açarak: — Sen yalancının birisin... Üstelik hırsızsın. Bak, atın iki gözü de sağlam. Bu sırada, yanlarında birçok adam toplanmıĢtı. Köylünün gösterdiği zekâya herkes hayran oldu. Köylü, atına kavuĢmuĢ olarak sevinçle evine döndü. Hırsızı ise, çevredekiler polise teslim ettiler. - 38 - TÜRKÇE DERSĠ BUNLARI BĠLELĠM Ahır: At, eĢek, öküz, inek gibi büyük baĢ hayvanların barınağı Eyer: Binmek için atın sırtına konan nesne Gem: Atı idare etmek için ağzına takılan demir Dizgin: Gemi kullanmak için ona bağlanan ip TelaĢ: Heyecanlı ve aceleci davranış Bu kelimelerden cümleler yaparak deftere yazın. OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. At, ne zaman, nereden, nasıl çalınmıĢ? 2. Atın gerçek sahibi nasıl ortaya çıkmıĢ? DÜĠÜNELĠM, YAPALIM At sahibinin gösterdiği zekâya ―pıratik zekâ‖ denir. Buna benzer bir olay ile karĢılaĢtınız veya duyup, okudunuz mu? Anlatınız. AYET: ―Allah aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır.‖ HADĠS: ―DüĢünerek hareket etmek ve davranıĢlarda ölçülü olmak peygamberliğin kırkta biridir.‖ TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. Bu at benim!.. Yıllardan beri ben kullanıyorum. Mademki o yıllardan beri senin… Ben atın sağ gözü kördür demek istemiĢtim. Sen yalancının birisin... 2. Yukarıdaki cümlelerde geçen, ben, sen, o kelimeleri insanların isminin yerine kullanılmaktadır. Tarif: Kendileri bir varlığın ismi olmadıkları halde, ismin yerine kullanılan kelimelere ZAMĠR (Pronomen) denir. Zamirler de sıfatlar gibi çeĢitlidir. Zamirler yerini aldıkları isimlerin durumuna göre Ģöyledir: ġahıs zamirleri, iĢaret zamirleri, belirsizlik zamiriler, soru zamirleri, ek halindeki zamirler (Bunlar teker teker iĢlenecektir.) ―Çalına At‖ metninde geçen, ben, sen, o kelimeleri Ģahıs isimlerinin yerine kullanıldığı için bunlara Ģahıs zamiri denir. Ben, 1. ġahıs için Sen, 2. ġahıs için O, 3. ġahıs için kullanılır. Bunların çoğulları da, biz, siz, onlar Ģeklindedir. ALIġTIRMALAR Bugüne kadar okuduğumuz metinlerde geçen Ģahıs zamirlerini bulup, defterinize yazınız. Ödev: Defterinize at ile ilgili üç atasözü yazınız. Misal: ―At sahibine göre kiĢner.‖ - 39 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 19. DERS KERAMET KAVUKTA ĠSE… Bir gün, okuma, yazma bilmeyen bir köylü, elinde bir mektup, Hoca'nın yanına gelir: ―Hoca Efendi, sana zahmet, Ģunu bana bir okuyuver; bakalım ne yazmıĢlar? der. Hoca, mektuba Ģöyle bir göz gezdirir; ne imlâ var, ne mana!... Evir, çevirir; yakından bakar, ıĢığa tutar, ama kim yazmıĢ, neyle yazmıĢ, nece yazmıĢsa, bir kelimesini dahi okuyamaz. Sonunda ölüm yok ya, mektubu adama geri verip: ―Oğlum, Allah'ın bildiğini kuldan ne saklayayım; ben bunu sökemedim. BaĢkalarına göster; belki okuyabilen çıkar! der. Adam, hayâl kırıklığına uğrar ve der ki: ―Ben de kavuğuna bakıp, seni bilgili bir adam sandıydım. Ġnsan o alâmeti kafasına kor da, iki satır yazıyı okuyamaz mı? Hoca, bu, kendini bilmeze bir ders vermek lazım geldiğini düĢünerek baĢındaki kavuğu çıkarıp, adamın kafasına geçirir ve Ģöyle der: ―Keramet kavukta ise, al sen oku bakalım! BUNLARI BĠLELĠM Sana zahmet: ―Zahmet veriyorum ama kusursa bakma‖ demektir. Merhum: ÖlmüĢ Müslüman Ġmlâ: Cümleleri, kelimeleri doğru yazma bilgisi. Mana: Anlam Evirip çevirmek: Bir önüne bir arkasına bakmak Bunu sökemedim: Okuyamadım, anlayamadım Hayal kırıklığına uğramak: Beklenmedik bir durumla karĢılaĢmak. Kavuk: Pamuktan yapılmıĢ, üzerine sarık sarılan erkek baĢlığı. Alâmet: Belirti, iĢaret, iz, niĢan (Bu yazıda: Kavuk) Satır: Yazının bir sırası - 40 - TÜRKÇE DERSĠ AÇIKLAMA 1. Yukarıdaki metin bir fıkradır. Her fıkranın içinde bir nükte (ders alınacak bir taraf) vardır. Fıkralar, önce güldürür, sonra düĢündürür. 2. Bildiğiniz fıkralardan birini sınıfta anlatın ve nüktesini gösterin. TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. Ġsim olmadıkları halde isimlerin yerine kullanılan kelimelere zamir dendiğini biliyorsunuz. Zamirlerden, ġahıs zamirlerini önceki derste öğrenmiĢtiniz. 2. ġunu bana bir okuyuver. Kim yazmıĢ? Ne ile yazmıĢ? Nece yazmıĢ? Ben bunu sökemedim. Bu kendini bilmeze bir ders vermek lazım. Ġnsan o alâmeti kafasına kor da okuyamaz mı? Yukarıdaki siyah yazılı olan kelimeler de zamirdir. Bunların, hangi isimlerin yerine kullanıldığını söyleyin. 3. Bu, Ģu, o kelimeleri bir ismi (varlığı) iĢaret ediyorsa iĢaret sıfatı olur. Bunu geçmiĢ derslerde öğrenmiĢtiniz. Aynı kelimeler bir varlığın (ismin) yerini iĢaret ederek, o ismin yerini tutuyorsa iĢaret zamiri olurlar. Yukarıdaki metinde iĢaret zamiri olan kelimeleri bulun ve siz de benzer örnekler verin. 4. Kim yazmıĢ? Ne yazmıĢ? Ne ile yazmıĢ? Nece yazmıĢ? derken kullandığımız siyah yazılı kelimeler, soru yolu ile ismin yerini tutmaktadır. Soru sorarak ismin yerini tutan kelimelere soru zamiri denir. (Soru sıfatı ile karĢılaĢtırın!) 5. BaĢlıca soru zamirleri Ģunlardır: Kim? Ne? Kaçı? Hangisi? Ne kadarı? Soru zamirler ile cümleler yazınız. 7. AĢağıdaki cümlelerde boĢ bırakılan yerlere uygun zamirler koyunuz. ………….. Tanımadın mı? ……………. soba yakarken kullanıyoruz. ……………. için aldın bunu? Bu adam …………….? …………… pencereyi açayım? ANLATIM AĢağıdaki sözleri, aynı anlama gelecek Ģekilde baĢka türlü nasıl söyleyebiliriz? KarĢılarına yazınız. Hoca‗nın yanına gelir. ………………………………… Babana rahmet. ………………………………………... Göz gezdirir. ……………………………………………. Geri verir. ………………………………………………. Ben bunu sökemedim. ………………………………... Ben de kavuğuna bakıp……………………………….. Allah‗ın bildiğini kuldan ne saklayayım. …………………………………………………….. - 41 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 20. DERS YEDĠ BELA KÂHYA Bir zamanlar bir ülkede, belasından herkesin korktuğu fitneci bir kâhya yaĢardı. Bu belalı kâhya bir gün kör bir kuyuya düĢtü. Kâhya, kuyuya düĢünce çaresizlik ve acı içinde kıvranır olmuĢtu. Sabaha kadar gözüne uyku girmedi, yardım istedi, sesini duyurmak için avaz avaz bağırdı. Kendisini tanıyan biri oradan geçiyordu. Bağırtısından onu tanıdı. Durdu. Bir taĢ alıp kuyuya fırlattı. TaĢ kâhyanın baĢına isabet etti ve kafasını yardı. Kâhya acıyla kıvranırken taĢı atanın sesini duydu: "ġimdiye kadar kimsenin yardımına koĢtun mu ki, yardım diliyorsun. Nefret ve kötülük tohumu ekmekle geçti ömrün. Yüreği yaralıları bir gün olsun düĢündün mü? Meyvesini topla bakalım Ģimdi. Fenalık eden iyilik ummasın. ġirazlı Sadi (Gülistan) BUNLARI BĠLELĠM Fitneci: Ortalığı karıĢtıran, insanları birbirine düĢüren Kâhya: Beyin, ağanın iĢlerini onun adına yürüten Ġsabet etmek: Yerini bulmak Kötülük tohumu ekmek: Yapılan iĢlerin hep kötü olması Nefret: HoĢa gitmeyen, beğenilmeyen, tiksinilen durumlardaki duygu Meyvesini toplamak: Yapılan iĢlerin neticesini almak Derman: Çare, ilaç ÖZLÜ SÖZLER Ne ekersen onu biçersin. Kazdığın kuyuya kendin düĢersin. Ġyilik yap, denize et; balık bilmezse Halık bilir. Bu sözlerin neyi anlattığını biliyor musunuz? Açıklayınız. - 42 - TÜRKÇE DERSĠ TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. Ġsmin yerine kullanılan kelimelere zamir dendiğini biliyorsunuz. Zamir çeĢitlerinden, Ģahıs zamirlerini, iĢaret zamirlerini ve soru zamirlerini önceki derslerde görmüĢtük. 2. Bu derste de diğer zamir çeĢitlerini öğreneceksiniz. Yukarıdaki metinde geçen, "ġimdiye kadar kimsenin yardımına koĢtun mu?‖ cümlesinde, kimsenin derken belli olmayan Ģahıslar anlatılıyor. Yani bu kelime o insanları isminin yerine kullanılıyor. Belli varlıkları göstermeden ismin yerini tutan zamirlere belirsizlik zamiri denir. 3. Belirsizlik zamirler Ģunlardır: Hepsi, kimi, birçoğu, birkaçı, birtakım, her biri, hiç biri, bazısı, baĢkası..Belirsizlik zamirleri ile cümleler kurunuz. 4. ġahıs zamiri, iĢaret zamiri, soru zamiri, belirsizlik zamiri kelime olan zamirlerdir. Bu dört zamir çeĢidinden baĢka iki tane daha zamir vardır; bunlar da ek halindeki zamirlerdir. 5. "ġimdiye kadar kimsenin yardımına koĢtun mu?‖ cümlesinde ek halinde bir zamir vardır. KOġTUN kelimesinin sonundaki N harfi ek halinde karĢımızdaki insanın isminin yerini tutmaktadır. ―Sen koĢtun mu?‖ demektir. Ek halindeki bu zamire iyelik zamiri denir. 6. KoĢan ben olsaydım ―koĢtum‖ denirdi. KoĢan o olsaydı ―koĢtu‖ denirdi. Bunlar tekil Ģahıslar içindir. Çoğul Ģahıslar içinse, ―koĢtuk, koĢtunuz, koĢtular‖ Ģeklinde söylenir. Ġyelik zamirlerine mülkiyet zamirleri de denir. 7. Ek halindeki zamirlerin bir çeĢidi daha vardır: Ġlgi zamiri… Diğer adı ile ―ki zamiri‖ ―TERZĠ‖ isimli okuma metninde Ģöyle bir cümle vardı: ―Bütün terziler elbise resmi çizerken, sizinki biraz tuhaf olmuyor mu?‖ ĠĢte buradaki “ki” eki ilgi zamiridir. Bu paragrafta kullandığımız ―buradaki‖ kelimesine eklenen ki de ilgi zamiridir. ―Sizinki‖ derken, ―sizin resminiz‖ denmiĢ olmaktadır. Bir cümlede aynı kelimenin ikinci defa tekrar edilmesi güzel olmayacağı için, onun yerine ki kullanılmaktadır. 8. Ġlgi zamiri de iyelik zamiri gibi kelimeye bitiĢik yazılır. ANLATIM ―Etme bulma dünyası‖ bir deyimdir. Bunun ne demek olduğunu düĢünüp, anlatınız. Sizler de buna benzer sözler biliyor musunuz? - 43 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 21. DERS HERKES KENDĠNCE TARĠF EDER Ömründe fil görmemiĢ bir köye, Hindistan‗dan bir fil getirmiĢler ve karanlık bir ahıra hapsetmiĢlerdi. Halk ahırın önüne toplandı. Fili görmek istiyorlardı. Fakat ahır o kadar karanlıktı ki, gözle görmeye imkân yoktu. Ġçeri girenler, file ancak ellerini sürüyor, onu anladıkları gibi tarif ediyorlardı. Biri eline filin hortumunu geçirmiĢti. ―Fil bir borudur‖ diyordu. Bir baĢkası, filin kulağını yakalamıĢtı. ―Fil, bir yelpazeye benziyor‖ diye anlatıyordu. Öteki, filin ayağını tutmuĢtu. ―Fil, kocaman bir direğe benziyor‖ diye ballandıra ballandıra anlatıyordu. Bir baĢka adam sırtını ellemiĢ, ―fil duvar gibidir‖ diyerek onu tarife kalkmıĢtı. Herkes filin neresini elledi, dokunduysa fili ona göre anlatıyor, fakat hiç birinin anlattığı diğerini tutmuyordu. Eğer ellerinde bir ıĢık, önlerinde bir kılavuz olsaydı, herkes fili daha iyi görecek, ne biçim bir hayvan olduğunu kolayca anlayacaktı. Mevlana (Mesnevi) BUNLARI BĠLELĠM Hindistan: Asya kıt‗asında bir büyük devlet Ahır: At, eĢek, inek, öküz gibi büyük baĢ hayvanların barınağı Hapsetmek: Kapalı bir yere koymak Yelpaze: Yüzü serinletmeye yarayan, katlanabilir, taĢınabilir araç Ballandıra ballandıra anlatmak: Zevk alarak, abartarak anlatmak Kılavuz: Yol gösteren, rehber - 44 - TÜRKÇE DERSĠ OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. 2. 3. 4. Köylüler neyi merek etmiĢler? Filin hortumunun ne iĢe yaradığını biliyor musunuz? Filin kulağını tutan onu neye benzetmiĢ? Ġnsanlar neden filin ne olduğunu tam anlatamıyorlar? TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM Köylerine bir fil geldiğini duyan insanların durumlarını anlatmak için ―toplandı”, ―istiyorlardı” sözleri kullanılmıĢ; yaptıkları iĢi anlatmak için de, “sürüyorlardı, “ediyorlardı‖, “yakalamıĢtı”, ―kalkmıĢtı”, “anlatıyorlardı” kelimelerinin kullanıldığını görüyorsunuz. Tarif: ĠĢ, hareket, durum ve yargı bildiren kelimelere FĠĠL (Verb, Tunwort) denir. Fiiller, aldıkları ekler sayesinde o iĢin, hareketin, durumun ve yargının ne zaman ve kim tarafından yapıldığını da bildirirler. Örnek: 1. Halk ahırın önüne toplandı. Kim toplandı? Halk. Ne zaman toplandı? Biraz önce. 2. Fili görmek istiyorlardı. Kimler istiyorlardı? Onlar. Ne zaman istiyorlardı? ġimdi. 3. Herkes kolayca anlayacaktı. Kim anlayacaktı? Herkes. Ne zaman anlayacaktı? Biraz sonra. Fiillerin, iĢi, hareketi, durumu ve yargıyı bildirmek için aldıkları Ģekle KĠP (Modus) denir. Kip için ―anlatım kalıbı‖ ifadesini de kullanabiliriz. Türkçemizde iki çeĢit kip vardır: Bildirme (haber) kipleri, tasarlama (dilek) kipleri. Bildirme kipleri, ortaya çıkan veya çıkacak olan hareketleri bildiren anlatım kalıplarıdır. Bunlar beĢ zamanda olabilir: 1. 2. 3. 4. 5. Görülen geçmiĢ zaman: Fiil kökü –di eki alır. Aldı, geldi, okudu, gördü gibi Duyulan geçmiĢ zaman: Fiil –miĢ eki alır. AlmıĢ, gelmiĢ, okumuĢ, görmüĢ gibi ġimdiki zaman: Fiil kökü –yor eki alır. Alıyor, geliyor, okuyor, görüyor gibi Gelecek zaman: Fiil kökü –ecek eki alır. Alacak, gelecek, okuyacak, görecek gibi GeniĢ zaman: Fiil kökü –r eki alır. Alır, gelir, okur, görür gibi Tasarlama kipleri, tasarlanan bir hareketi ifade eden anlatım kalıplarıdır. Bunlarda ġahıs var, zaman yoktur. Dört tasarlama kipi vardır: 1. 2. 3. 4. Dilek-ġart: Fiil kökü –se eki alır. Alsa, gelse, okusa, görse gibi Ġstek: Fiil kökü –e eki alır. Ala, gele, okuya, göre gibi Gereklilik: Fiil kökü –meli eki alır. Almalı, gelmeli, okumalı, görmeli gibi Emir: Fiil kökü ek almaz. Al, gel, oku, gör gibi Not: Kip misalleri 3. tekil ġahıs üzerinden ve tek zamanlı (basit zamanlı) olarak verilmiĢtir. Fiillerde Ģahıs ve fiillerde kök, ek, gövde, mastar ve birleĢik zamanlar sonraki derslerde ele alınacaktır. - 45 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 22.DERS ERGENEKON’dan ÇIKIġ Çok eski çağlarda Türklerin baĢında Ġlhan adlı bir kağan varmıĢ. Türkler, onun zamanında düĢmanlarını birer birer yeniyorlarmıĢ. Sonunda düĢmanlar birleĢip, Türkleri ortadan kaldırmaya karar vermiĢler. Kanlı bir savaĢ baĢlamıĢ. DüĢmanlar hileye de baĢvurduklarından, Türkler parçalanmıĢ, çarpıĢa çarpıĢa yiğitçe ölmüĢler. Yalnız kağanın oğlu Kıyan'la yeğeni Nöküz sağ kalmıĢ. Ġki genç, eĢlerini de alarak, savaĢ meydanından uzaklaĢmıĢlar. Gide gide, atları, develeri bol bir yere varmıĢlar Bu hayvanları toplayıp önlerine katmıĢlar. Karlarla örtülü, çok tehlikeli bir dağ yolunda ilerlemiĢler. Günlerce yürüdükten sonra geniĢçe bir ovaya inmiĢler. Orada yurt kurmuĢlar. Bu ova çok güzel bir yermiĢ. Pırıl pırıl akarsuları, cins cins ağaçlan, çeĢit çeĢit av hayvanları varmıĢ. Dört kiĢi, kıĢın hayvanların etini yemiĢler, yazın sütünü içmiĢler; derilerinden de elbise yapmıĢlar. Bu yeĢil ovaya Ergenekon adını vermiĢler. Zamanla çocukları, torunları olmuĢ. 400 yıl sonra o kadar çoğalmıĢlar ki, artık Ergenekon'a sığmaz olmuĢlar. "DıĢarıya çıkalım, dedelerimizin eski yurtlarını alalım" demiĢler. Ama Kıyan'la Nöküz'ün geldikleri dar yolu bir türlü bulamamıĢlar. Ne yapacaklarını düĢünürlerken bir demirci ortaya çıkmıĢ: ―Ben Ģurada demirden bir dağ gördüm. Onu eritelim, bir geçit açalım‖ demiĢ. Hep birlikte dağın uygun bir yerine bir kat odun, bir kat kömür yığmıĢlar. YetmiĢ hayvan derisinden körük yapmıĢlar. Odunları, kömürleri tutuĢturup ateĢi alevlendirmiĢler. YavaĢ yavaĢ demir erimiĢ, yüklü bir hayvanın geçeceği geniĢlikte bir yol açılmıĢ. Bu geçitten dıĢarı çıkmıĢlar. O sıralarda baĢlarında Bumin adlı bir kağan varmıĢ. Bumin, çok bilgili, çok yiğitmiĢ. Az zamanda düzenli bir ordu hazırlamıĢ. Bununla eski düĢmanlarına saldırmıĢlar, yurtlarını geri almıĢlar. Yeni bir devlet kurmuĢlar. Buna Gök Türk Devleti adı verilmiĢ. BUNLARI BĠLELĠM Kağan: Eskiden Türklerin devlet baĢkanlarına verdikleri isim; hakan, hükümdar, imparator Ova: Çevrelerine göre çukurda kalmıĢ geniĢ düzlük Yurt: Bir halkın üzerinde yaĢadığı, kültürünü oluĢturduğu toprak parçası; vatan Körük: AteĢi canlandırmak için kullanılan araç Bumin Kağan: 551-745 yılları arasında yaĢamıĢ olan Gök Türk devletini kuran kiĢi OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. Türkleri hiç yenemeyen düĢmanlar ne düĢünmüĢ? 2. SavaĢtan sonra Türklerden kimler kalmıĢ? Bu kalanlar ne yapmıĢ? 3. Birer birer, çarpıĢa çarpıĢa, pırıl pırıl, cins cins, çeĢit çeĢit, yavaĢ yavaĢ sıfatlarının arka arkaya geliĢi cümleye nasıl bir anlam zenginliği vermektedir? (sıfatlarda kuvvetlendirme) - 46 - TÜRKÇE 4. 5. 6. 7. DERSĠ YerleĢtikleri yere ne ad vermiĢler? Orada ne kadar kalmıĢlar? Eski yurtlarına gitmek için ne yapmıĢlar? Yurtlarını alırken baĢların kim varmıĢ? Yurtlarına yerleĢtikten sonra kurdukları devlete ne ad vermiĢler? Ziya Gökalp, Ergenekon‘dan çıkıĢı Ģu kıt‘ada çok güzel anlatmıĢ: Ergenekon yurdun adı Börteçine kurdun adı Dört yüz sene durdun hadi Çık ey yüz bin mızrağımız TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM Fiiller, iĢ, hareket, durum bildirirken, aldıkları ekler sayesinde bu iĢi, hareketi, durumu, kimin yaptığını da belirtirler. Bu hâli yukarıdaki metinde geçen bazı fiiller üzerinde gösterelim. Gördüm. Gören kim? Ben Çıkalım. Çıkmak isteyen kim? Biz KalmıĢ. Kim kalmıĢ? O YığmıĢlar. Kim yığmıĢ? Onlar Bu dört Ģahıstan baĢka iki ġahıs daha vardır: Sen ve siz… Misal: Demiri eritirsin. Kim eritir? Sen. Demiri eritirsiniz. Kim eritir? Siz. Tarif: Dilimizde teklik ve çokluk biçimlerinde altı ġahıs eki vardır. 1. Tekil ġahıs / Fiil kökü, zaman ekinden sonra –m ekini alır. 2. Tekil ġahıs / Fiil kökü, zaman ekinden sonra –n ekini alır. 3. Tekil ġahıs / Fiil kökü, zaman ekinden sonra ek almaz. 1. Çoğul ġahıs / Fiil kökü zaman ekinden sonra –k, –z veya –m ekini alır. 2. Çoğul ġahıs / Fiil kökü, zaman ekinden sonra –niz ekini alır. 3. Çoğul ġahıs / Fiil kökü, zaman ekinden sonra –ler ekini alır. ALIġTIRMA Yukarıdaki metinden seçeceğiniz bir fiili, beĢ zaman ve altı Ģahsa göre yazınız. Örnek olarak çıkmak fiilini ele alalım. 1. Görülen geçmiĢ zamana göre: Çıktım, çıktın, çıktı, çıktık, çıktınız, çıktılar 2. Öğrenilen geçmiĢ zamana göre: ÇıkmıĢım, çıkmıĢsın, çıkmıĢ, çıkmıĢız, çıkmıĢsınız, çıkmıĢlar 3. ġimdiki zamana göre: Çıkıyorum, çıkıyorsun, çıkıyor, çıkarız, çıkarsınız, çıkarlar 4. Gelecek zamana göre: Çıkacağım, çıkacaksınız, çıkacak, çıkacağız, çıkacaksınız, çıkacaklar 5. GeniĢ zamana göre: Çıkarım, çıkarsın, çıkar, çıkarız, çıkarsınız, çıkarlar Tarif: Fiillerin, zaman ve Ģahıs ekleri ile geniĢletilmesine fiil çekimi denir. - 47 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 23. DERS MIġIL MIġIL UYUR Nasreddin Hoca bir gün, öğrencileri ile birlikte okuldan çıkarken, çocuklu bir kadın, baĢı önünde yaklaĢıp: ―Hoca Efendi, kusurumu bağıĢlayın, vaktinizi alıyorum amma, sizden bir ricam olacak! Bizim bebeğe bir hâl geldi; sabahlara kadar ne kendisi uyuyor, ne bizi uyutuyor! Kaç gecedir beĢik sallamaktan yastık yüzü görmedim. Gözümün feri, kolumun takati bitti gayrı!.. Allah rızası için, bir okuyuverin Ģu masumu!‖ diye yalvarmıĢ. Hoca sağına, soluna Ģöyle bir göz atmıĢ; öğrenciler ağzının içine bakıyorlar... Kolunun altındaki kitabı kadına uzatıp: ―Üzülme gelin kızım!‖ demiĢ; ―Al Ģu kitabı; bebeğini uyutmak istediğinde otur baĢucuna, oku! Ötesine Allah Kerîm!‖ Kadın baĢını kaldırıp ―Doğru mu?‖ gibilerden öğrencilere bakınca, Merhum: ―Ġnanmadın mı kızım?.. Bizim öğrenciler bile bilirler, bu kitabın uyku getirdiğini! Tecrübeyle sabittir tesiri... Daha biraz evvel ben bunu okurken, mıĢıl mıĢıl uyuyorlardı!‖ demiĢ. BUNLARI BĠLELĠM BaĢı önünde yaklaĢmak: Sıkılarak, baĢını önüne eğip gelmek BeĢik: Bebekleri uyutmak için yatırıldıkları araç Yastık yüzü görmedim: Uyumak için baĢımı yastığa koyamadım Gözün feri: Gözün görme gücü Kolun takati: Kolun dayanma gücü Masum: Günahsız Ağzının içine bakmak: Dikkat ve ilgi ile dinlemek Allah Kerim: Allah büyüktür Tecrübeyle sabit: Yapılarak, görülerek doğru olduğu anlaĢılıp, kabul edilmiĢ METĠN ÜZERĠNE ÇALIġMALAR 1. ―Allah rızası için, bir okuyuverin Ģu masumu!‖ ne demektir? 2. ―Göz atmak‖ bir deyim (Redewendung) dir. Bu ne manaya gelmektedir? Yazıdaki diğer deyimleri bulabilir misiniz? Bildiğiniz baĢka deyimler var mı? 3. Bu yazı bir fıkradır. Her fıkranın bir nüktesi (vermek istediği bir ders) bulunur. Bu fıkranın nüktesi nedir? Siz de bir Nasreddin Hoca fıkrası öğrenip, sınıfta anlatın ve nüktesini belirtin! DĠL ALIġTIRMALARI Yukarıdaki metinde geçen fiilleri alt alta yazın! KarĢılarına da zaman ve Ģahsını yazın! Misal: uyur – geniĢ zaman, 3. tekil ġahıs - 48 - TÜRKÇE DERSĠ FĠĠLLER ( HABER KĠPĠ – ZAMAN – ġAHIS ) HAKKINDAKĠ BĠLGĠLERĠMĠZĠ YOKLAYALIM 1) AĢağıda iki liste vardır. Birinci listede fiiller, ikini listede Ģahıslar verilmiĢtir. Bunları eĢleĢtiriniz. Birinci tekil Ģahıs Ġkici tekil Ģahıs Üçüncü tekil Ģahıs Birinci çoğul Ģahıs Ġkinci çoğul Ģahıs Üçüncü çoğul Ģahıs Ağlıyor DüĢünüyorum Atlıyorsun Ekiyorsunuz ÇalıĢıyorlar Uçuyoruz 2) AĢağıdaki kelimelerden FĠĠL olanların önündeki yuvarlağa (X) iĢareti koyunuz. O ben O yeĢil O iĢ O gülüyor O söyler O gündüz 3. ―ArkadaĢım bana güzel bir kitap vermek istiyor.‖ Cümlesindeki fiillerin altını çiziniz. 4) ―Tavuklar gece göremez.‖ Cümlesinin zamanı nedir? O gelecek zaman O geniĢ zaman O Ģimdiki zaman O geçmiĢ zaman 5 5 )5) ―Okumak‖ fiilinin görülen geçmiĢ zamanının 1. Çoğul Ģahsa göre çekimi nasıldır? O okursun O okumuĢum O 6 )6) ―Öğretmen geldi mi?‖ cümlesinin zamanı nedir? okuyacağız O okuduk O gelecek zaman O geniĢ zaman 7 )7) Oynayacaklar fiilinin soru Ģekli nasıl yazılır? O geçmiĢ zaman O Oynayacak mılar O Oynamayacaklar 8 )8) ―Geldi‖ fiilinde, O Oynayacaklar mı O Hiçbiri O ġahıs eki yoktur O Ġkisi de yoktur O Zaman eki yoktur O Ģimdiki zaman O Ġkisi de vardır 9) ―Bütün gün evde durmadan çalıĢtım.‖ Cümlesini haber (bildirme) kipinin beĢ basit zamanın ve 1. Tekil Ģahsa göre çekimi nasıldır? Bütün gün evde durmadan . . . . . . . . . . . . Bütün gün evde durmadan . . . . . . . . . . . . Bütün gün evde durmadan . . . . . . . . . . . . Bütün gün evde durmadan . . . . . . . . . . . . Bütün gün evde durmadan . . . . . . . . . . . . - 49 – AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 24. DERS ANNE Ġlk kundağın Ben oldum, yavrum; Ġlk oyuncağın Ben oldum. Acı nedir, tatlı nedir? Bilmezdin, Dilin damağın ben oldum. Elinin ermediği Dilinin dönmediği Zamanlarda, yavrum Kolun kanadın ben oldum Dilin dudağın ben oldum. Artık isterlerse adımı Söylemesinler bana ―Onun Annesi‖ diyorlar… Bu yeter, bu yeter bana! Bir dediğini iki Etmeyeyim diye öyle çırpındım ki Ve seni öyle sevdim sana O kadar ısındım ki Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim Gün oldu kırdın, Ġncinmedim. Ġlk oyuncağın Ben oldum, yavrum Son oyuncağın Ben oldum… Arif Nihat Asya BUNLARI BĠLELĠM Kundak: Bebekleri sıkıca sarmak için kullanılan büyük bez Damak: Ağzın üst kısmı Öyle çırpındım ki: Gücümün üstünde gayret gösterdim Kırmak: Ġncitmek; sert bir Ģeyi parçalamak OKUDUĞUNUZU ANLADINIZ MI? 1. 2. 3. 4. ―Kolun kanadın ben oldum.‖ Ne demektir? ―Elinin ermediği, dilinin dönmediği‖ ne demektir? ―Onun annesi diyorlar‖ sözünden ne anlıyorsunuz? Arif Nihat Asya‗nın baĢka Ģiirlerini duydunuz mu? - 50 – TÜRKÇE DERSĠ TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. Fiil nedir, biliyorsunuz. Fiil olan kelimeler de isimler gibi ek alarak geniĢletilir. Buna fiil çekimi dendiğini de geçmiĢ derslerde öğrenmiĢtiniz. Fiilin hiç ek almamıĢ en küçük kısmına FĠĠL KÖKÜ denir. ġiirde geçen fiillerden bazılarını, kökleri koyulaĢtırarak, gösterelim: oldum, bilmezdin, yeter, çırpındım, kırdın, usanmadım, yorulmadım 2. Fiil köklerine –mek, -mak getirilerek onun adı bulunur. Buna MASTAR denir. Köklerini bulduğumuz fiilleri mastar haline getirelim: olmak, bilmek, yetmek, çırpmak, kırmak, usanmak, yorulmak. 3. Fiil köklerine yapım ekleri getirilerek fiil gövdeleri elde edilir. Bunlara geniĢletilmiĢ fiil kökü denir. Onların da mastarları olur. Misal: Çırp köküne –ın eklenince çırpın gövdesi elde ediliyor. Onun mastarı da çırpınmak oluyor. Ona da çekim ekleri getirilerek yeni Ģekiller elde edilir. Yor köküne –ul eki getirilince yorul gövdesi elde ediliyor. Onun mastarı da yorulmak oluyor. Ona da çekim ekleri getirilerek yeni Ģekiller elde edilir. Çek köküne –in eki getirilince çekin gövdesi elde ediliyor. Onun mastarı da çekinmek oluyor. Ona da çekim ekleri getirilerek yeni Ģekiller elde edilir. 4. Fiil kökünden fiil gövdesi (geniĢletilmiĢ kök) elde etmeye yarayan bazı yapım ekleri: -me veya –ma eki. Bu ek fiili olumsuz hale getirir. Yukarıdaki Ģiirde geçen, usanmadım, yorulmadım, çekinmedim fiilleri bu durumdadır. Onların da mastarları, usanmamak, yorulmamak, çekinmemek Ģeklinde olur. -n eki – ―çırpın ve çekin‖ fiillerinde gösterilmiĢti. (Aradaki ı, i kaynaĢtırma harfidir.) -l eki – ―yorul‖ fiilinde gösterilmiĢti (Buradaki u da kaynaĢtırma harfidir.) -Ģ eki – vuruĢ, dövüĢ, atıĢ, uçuĢ örneklerinde görüldüğü gibi… (Kökleri bulunacak) -r eki – geçir, uçur, düĢür, yatır gibi (Kökleri bulunacak) Daha çok sayıda fiilden fiil yapan yapım ekleri vardır. Hatırlatma: Yapım ekleri dört çeĢittir: 1. 2. 3. 4. Fiilden fiil yapanlar (Örnekleri yukarıda verilmiĢti) Fiilden isim yapanlar ( al + ım = alım gibi… Aradaki ı kaynaĢtırma harfidir.) Ġsimden isim yapanlar ( taĢ + lık = taĢlık gibi) Ġsimden fiil yapanlar ( baĢ + la = baĢla gibi… Mastarı baĢlamak) - 51 – AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 25. DERS YAĞMUR BULUTU Yağmur bulutu iki dağın arasında dinleniyordu. Sabahleyin hafif bir rüzgâr esti. Yağmur bulutu yavaĢça kalktı, ovaya doğru süzüldü. Yeryüzünden sesler geliyordu. Bir fidan: - Yapraklarım kavruldu! Diye ağlıyordu. Çiçekler boyunlarını bükmüĢler: - Su! Diye inliyorlardı. Toprak yer yer çatlamıĢtı: - Artık, diyordu, gücüm kalmadı. Derken beyaz bir duman belirdi. Köyde yangın çıkmıĢtı. Hayvanlar kaçıĢıyor, insanlar koĢuyorlardı. Ġhtiyar bir adam: - Allah‗ım, bu ateĢi nasıl söndüreceğiz? Kuyularımızda su kalmadı. Sen bilirsin! Diye yalvarıyordu. Yağmur bulutu bunları iĢitti. Rüzgârın kollarında göklere yükseldi Bütün arkadaĢlarını çağırdı. Bir araya gelince, yeryüzünü koyu bir gölgeyle serinlettiler. ġimĢeklerle, gümbürtülerle yağmurun müjdesini verdiler. Çocuklar sevinçle haykırıyorlardı: ―Yağ yağ yağmur Teknede hamur, Tarlada çamur, Ver, Allah‗ım ver, Sicim gibi yağmur!‖ Çocukların dileği kabul olmuĢtu. Yağmur yağıyordu. Seller akıyordu. Üstelik Arap Kızı da camdan bakıyordu. Yağmur suları sayesinde yeryüzü birden canlanmıĢtı. Yüzler gülüyordu. BUNLARI BĠLELĠM Fidan: Yeni yetiĢen ağaç Yapraklarım kavruldu: Susuzluktan yapraklarım kurudu Gücüm kalmadı: Hiçbir iĢ yapamaz oldum ġimĢek: Bulutlardan boĢanan elektrik akımı Gümbürtü: Birdenbire yankılı ve derinden gelen gürültü Müjde: Sevindirici haber ve onu verirken verileceği zaman söylenen söz Sicim: Ġnce ip Sel: Yağmurun fazla yağması veya karın erimesi ile meydan gelen taĢkın su SORU: 1. Bu yazının ana fikri nedir? 2. Yağmur ile veya su ile ilgili bir söz biliyor musunuz? - 52 - TÜRKÇE DERSĠ TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM 1. Yukarıdaki yazıda bazı fiiller koyu renklidir. Bu fiillerin zamanlarını bulmaya çalıĢın. 2. Bunlardan ikisini birlikte inceleyelim: Dinleniyordu. Bu fiilin mastarı dinlenmek, kökü dinlen… Dinlen fiil köküne Ģimdiki zaman eki olan -yor getirilmiĢ, dinleniyor olmuĢ. Bu çekime bir de görülen geçmiĢ zaman eki olan -du getirilmiĢ ve fiil dinleniyordu halini almıĢ. Yani dinlen fiil kökü iki zaman eki ile geniĢletilmiĢ. ÇatlamıĢtı Bu fiilin mastarı çatlamak, kökü çatla… Çatla fiil köküne öğrenilen geçmiĢ zaman eki olan -miĢ getirilmiĢ, çatlamıĢ olmuĢ. Bu çekime bir de görülen geçmiĢ zaman eki olan -tı getirilmiĢ ve fiil çatlamıĢtı halini almıĢ. Yani çatla fiil kökü iki zaman eki ile geniĢletilmiĢ. 4. Koyu yazılı diğer fiillerden üç tanesini de siz bu Ģekilde açıklayın! 5. GeçmiĢ derslerden hatırlayacağınız gibi, fiiller, bildirme kipleri ve tasarlama kipleri diye ikiye ayrılıyordu. Bu ikisinin toplam dokuz zamanı vardı. Bu dokuz zaman basit zamanlar denir. 6. Basit zamanlı fiillere, yukarıda görüldüğü gibi yeni bir zaman eki daha getirilince birleĢik zaman elde edilir. 7. BirleĢik zamanın üç Ģekli vardır: a. Hikâye (görülen geçmiĢ zaman) b. Rivayet (öğrenilen geçmiĢ zaman) c. ġart… 8. ġimdi, yukarıda çalıĢtığımız iki fiili isimlendirelim: Dinleniyordu – ġimdiki zamanın hikâyesi ÇatlamıĢtı – Öğrenilen geçmiĢ zamanın hikâyesi 8. Diğer yedi basit zamanı da yürümek fiilinin hikâyesi olarak gösterelim: Görülen geçmiĢ zamanın hikâyesi: yürüdüydü Gelecek zamanın hikâyesi: yürüyecekti GeniĢ zamanın hikâyesi: yürürdü Dilek-ġartın hikâyesi: yürüseydi Ġsteğin hikâyesi: yürüyeyim Gerekliliğin hikâyesi: yürümeliydi Emir kipinin hikâyesi kullanılmıyor. 9. Bir sonraki sayfada ―fiil çekim tablosu‖ vardır. Onu inceleyerek daha geniĢ bilgi sahibi olabilirsiniz. (Birlikte incelenecek.) - 53 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN FĠĠL ÇEKĠM TABLOSU - 54 - TÜRKÇE DERSĠ ÖĞRENDĠKLERĠMĠZĠ YOKLAYALIM 1. "KuĢtan korkan, darı ekmez" atasözü ile anlatılmak istenilen ana fikir hangisidir? a) Bazı güçlükleri, göze almadan baĢarılı olunamaz. b) Herhangi bir iĢe baĢlamadan önce, bütün tedbirleri almalıyız. c) KuĢlar, yeni ekilmiĢ tohumlan kısa sürede toplayıp ürüne zarar verirler. d) Korkak insanlar, böyle olmayanlardan daha tedbirli davranırlar. 2. "Bir elin nesi var, iki elin sesi var" atasözünün anlamıyla eĢ anlamlı olmayan atasözü AĢağıdakilerden hangisidir? a) Ağaç yaprağıyla gürler. b) Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz. c) Yalnız kalanı kurt yer. d) Yalnız taĢ duvar olmaz. 3. "Geçim yolu" deyiminin anlamı aĢağıdakilerden hangisidir? a) YaĢamak için gereken kazancı sağlama çaresi. b) YaĢamak için gereken yolların bulunması. c) ArkadaĢlar arasında anlayıĢlı davranma durumu. d) BaĢkalarıyla iyi geçinmek için izlenen yol. 4. AĢağıdaki cümlenin hangisinde imlâ hatası yoktur? a) Cemil'in yeni çantasıda güzeldi. b) Cemil, cebinde ki parayı düĢürmüĢtü. c) Cengize kısa kollu gömlek alınmıĢtı. d) Cengiz, yaz tatilini köyde geçirecekti. 5. AĢağıdaki eklerden hangisi yapım eki değil, çekim ekidir? a) -cil b) -den c) -ki d) -gi 6. AĢağıdaki kelimelerden hangisi sözlükteki sırasına göre en baĢta bulunur? a) çizgili b) çizelge c) çizme d) çizgi 7. "Bizim sokağın köĢesinde bir bakkal dükkânı vardı," cümlesinde siyah dizilmiĢ kelimelerin türü, sırasıyla aĢağıdakilerden hangisidir? a) isim — sıfat — isim — fiil b) zamir — isim — isim— sıfat c) zamir — sıfat — isim — fiil d) isim — zamir — isim — fiil 8 "Bu kez yine herkesten evvel almıĢtı yükünü, DoğrulmuĢtu yola önceden önceden." mısralarında geçen "doğrulmak" kelimesinin anlamı aĢağıdakilerden hangisidir? a) yönelmek b) güçlenmek c) düzelmek d) toparlanmak 9. "Baktırdılar” fiilinin kök ve eklerinin ayrılıĢı hangisinde doğrudur? a) Baktır-dı-lar b) baktırdı-lar c) baktırdı-lar d) bak-tır-dı-lar 10. “Bu günkü aklım olsaydı, daha çok okurdum.‖ cümlesinde aĢağıdaki duygulardan hangisi özellikle vurgulanmaktadır? a) özlem b) piĢmanlık c) kırgınlık d) endiĢe - 55 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 26. DERS KAYAK MERAKI Küçükken kızak kaymayı çok severdim. Büyüyünce, kızak merakı, yerini kayak merakına bıraktı. ġimdi, fırsat buldukça dağlara çıkıp, kayak kayıyorum. Bu yılki karne tatilinde, yeğenim Nejat‗la SarıkamıĢ‗a gitmeğe karar verdik. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, 2 ġubat, Cuma günü akĢama doğru kayak merkezine ulaĢtık. Görevliler bizi çok iyi karĢıladı. Orada, iki hafta gönlümüzce eğlendik; hoĢça vakit geçirdik. Nejat‗ı, gelmeğe güç razı etmiĢtim. DönüĢ yolunda sordum: — Nasıl, geldiğine piĢman mısın? — Hayır, dayı dedi, hiç piĢman değilim. Ġyi ki gelmiĢiz. Çok eğlenceli bir gezi oldu. Ġkimiz de, tatilimizi SarıkamıĢ‗ta geçirmiĢ olmaktan memnunduk. Fırsat buldukça tekrar gelmeği kararlaĢtırarak, iĢimizin baĢına döndük. Bir yıllık enerji toplamıĢtık. BUNLARI BĠLELĠM Kızak: Karda, üzerine oturularak kayılan araç Kayak: Karda, ayaklara takılarak kayılan araç Merak: Bir Ģeyi anlama ve öğrenme isteği Karne tatili: ġubat ayındaki 15 günlük tatil SarıkamıĢ: Kars ilimizin bir ilçesi Enerji: (Bu yazıda) Manevî güç - 56 - TÜRKÇE DERSĠ TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM – 1 ı – ç – Ģ – j – ğ harf ve sesleri Alman alfabesinde yoktur. Dilimizi iyi konuĢup, iyi yazmak için bunların da bilinip, söylenmesi (telaffuzu) gerekmektedir. Yukarıdaki yazıda bu harflerin geçtiği kelimeleri defterinize yazın yüksek sesle okumaya çalıĢın. (Daha baĢka kelimelerle bu alıĢtırmaya devam edilecektir.) TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM – 2 (Kelimler hakkında tamamlayıcı bilgi) Mana ve vazife bakımından üç çeĢit kelime vardır: 1. Ġsim (Substantiv) olan kelimeler 2. Fiil (Verb) olan kelimeler 3. Edat (Partikel) olan kelimeler Ġsimler: Ġnsan dünyasında ne varsa, maddî, manevî; elle tutulan, tutulmayan; gözle görülen, görülmeyen, hepsini karĢılayan, hareket dıĢındaki bütün anlamlı kelimeler isimdir. Ġnsan dünyasındaki varlıklara nesne diyebiliriz. Ġsim, geniĢ manası ile bu nesnelere verilen ortak ad olmakla beraber, nesnelere ad olan kelimeler de yaptıkları vazifeye göre dört sınıfa ayrılır: 1. Ġsimler: Varlık ve kavramların adı olan kelimelerdir. Ev, kitap, düĢünce, bilgi, Ģeref gibi. 2. Sıfatlar: Varlıkları vasıflandıran veya belirten kelimelerdir. Beyaz ev, iki kitap, derin düĢünce, sağlam bilgi gibi. (Sıfatlar daima isimlerle birlikte bulunurlar.) 3. Zamirler: Varlıkları temsil veya iĢaret yoluyla karĢılayan kelimelerdir. Ben, sen, o gibi… (Zamirler, isimlerin yerini tuttukları için onlarla birlikte bulunmazlar.) 4. Zarflar: Varlıkların hâl ve durumlarını gösteren kelimelerdir. Yukarı git!, yarın söylerim, yavaĢ yürü, böyle insan, daha bitmedi, belki gelir, gibi… (Sıfat gibi zarflar da tek baĢına olmazlar. Ġsimle ve fiille bulunurlar.) Fiiller: Hareketleri karĢılayan kelimelerdir. Nesnelerin zaman ve mekân içindeki her türlü oluĢ, olmayıĢ, yapıĢ ve yapmayıĢlarını karĢılayan kelimelerdir. Edatlar: Tek baĢına hiçbir Ģeyi karĢılamayan kelimelerdir. Kendi baĢlarına bir manaları da yoktur. Ġsim ve fiillerle kullanılınca bir mana ifade ederler. Edatlar vazifeli kelimelerdir. Üç çeĢit edat vardır: 1. Ünlem edatları: His, heyecan, sevinç, keder, ıstırap, nefret, üzüntü gibi ruh hallerini ifade eden edatlardır. A, ya, yahu, ah, vah, hey, of, eyvah, vay gibi kelimeler ünlemdir. 2. Bağlama edatları: Arka arkaya gelen unsurları birbirine bağlayan ve, veya, yahut, ile, ila, fakat, lakin, ancak, ama, dahi, değil gibi vazifeli kelimeler bağlama edatlarıdır. 3. Çekim edatları: Ġsimlerden sonra gelerek onların zarf haline gelmesine yararlar. Ġçin, gibi, kadar, ile (bağlama olan değil) bu Ģekildeki edatlardır. - 57 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 27. DERS KONUġMA VE YAZMA ÇALIġMALARI Bağlaçların manaları ve görevleri. 1. Ama (amma), fakat, lâkin bağlaçları, fikirleri arasında aykırılık bulunan cümleleri bağlarlar; açıklayıcı, belirtici, hatırlatıcı bir rol oynarlar: ―Müdür olmuĢ ama hiç kibirlenmemiĢ...‖ ―KomĢular olur molur dediler, fakat yerlerinden kımıldamadılar.‖ 2. Ancak, yalnız bağlaçları, fikirleri arasında aykırılık bulunan cümleleri bağlarlar; hangi cümlenin baĢına gelirlerse o cümleye bir itiraz ve ihtar manası kazandırırlar: ―Rüzgârlı ülkelere göç etmeli, akmalı! Yalnız, bu anayurdu kimlere bırakmalı!‖ Ev almak istiyorum ancak yeterince param yok! 3. Bari bağlacı, cümleler arasında, hiç olmazsa, hiç değilse manalarında bir dilek gösterirler: ―Hiç değilse burası, ona Ġstanbul'u hatırlatan birtakım eĢya ile döĢeliydi... Bu korkunç tehlikenin sonunda bari bir büyük hakikat meydana gelse...” 4. Bile bağlacı, aynı görevdeki kelimeleri veya cümleleri, dahi manasına gelen da bağlacı gibi, bağlar: ―Bu yarıĢa Murat Bey'in ailesi bile karıldı. Bir kocaman çiviye asılı duran paçavra parçasını bile hâlâ yerinde sallanır görürdü. 5. Çünkü (zira) bağlaçları, ikinci cümlenin baĢına gelerek birinci cümleyi Ģu sebepten, Ģu yüzden diye açıklarlar. Bu suretle, ikinci cümle, birinci cümlenin sebebi olur: ―Bayraksız, donanmasız, davulsuz, zurnasız bir Zafer Bayramı oldu. Çünkü sevinç, yanık topraklardaki sular gibi hep içe çekilmiĢ, yüreklere sinmiĢti.‖ 6. De (dahi) bağlaçları, kelimeler arasında ortaklık, eĢitlik fikrini sağlarlar: “Biz de çöl ortasında kuruyan denizleriz!‖ De bağlacı, cümlelere hayret, tehdit, Ģiddetli arzu, küçümseme gibi çeĢitli manalar da kazandırır: Vay, sen ağlıyorsun da! (Hayret) Hele yap da gör! (Tehdit) Ben bu dünyayı görürdüm de sanırdım sağlam. (Küçümseme) De bağlacı bazen kelimelerin arasına de … de, Ģeklinde girer ve eĢittik manasını kuvvetlendirir: ―Yavrularını hemen atmazsan, ağacın tepesine tırmanır, seni de onları da öldürürüm.‖ 7. Demek (demek ki, demek oluyor ki) bağlaçları, Ģu halde, öyleyse manalarında olup, hangi cümlenin baĢına gelirlerse o cümleye beklenmedik bir sonuç fikri kazandırırlar: ―Demek o süslü elbiselerin içindeki yürekler de pek rahat değil?‖ ―Demek ki sen de biliyorsun?‖ 8. Diye bağlacı, biri sebep, biri sonuç gösteren iki cümleyi bağlar: ―Belediye ebesinin doğuma gidiyorum diye evden kaybolduğu bazı gecelerde, kenar mahallelerde ölü bekçiliği yaptığı ve ölü yıkadığı kulağıma geldi.‖ 9. Derken bağlacı, birinci cümledeki fikrin veya olayın bittiği sırada, ikinci cümledeki fikrin veya olayın meydana geleceğini anlatır: ―Selma, sezdirmeden ona bakıyordu... Derken, bir küçük kavak korusuna girdiler.‖ 10. Hatta bağlacı, kendinden sonraki sözleri üstelik, hem de manaları kazandırır: ―Eski hayatları, eski maiĢet tarzları, hatta eski kıyafetleri ne idiyse gene onu korudular.‖ 11. Hem bağlacı, birden fazla sözleri birlik, beraberlik, eĢitlik manalarıyla bağlar: ―Vay, sen hem alıyorsun da!‖ ―Kız hem gülüyor, hem söylüyor, hem herkese hizmet ediyor, hem de atıĢtırıyordu. - 58 - TÜRKÇE DERSĠ 12. Ġle bağlacı, aynı cinsten kelimeler arasındaki beraberliği gösterir: ―Hatta o gün, baba ile oğul arasında Ģöyle bir konuĢma geçti.‖ 13. Ġster bağlacı, sözün baĢına gelir, fikirler arasında fark olmadığını belirterek bağlar: ―Ġster davar peĢinde, ister sınır baĢında, Nerde olsan iĢin bu: ÇalıĢmak genç yaĢında‖ 14. ki bağlacı, bir kelimeyi bir cümleye, yahut iki cümleyi birbirine mana ilgileriyle bağlar: ―Bacaklarına geçirdikleri poturlarıyla kadından ziyade erkeğe benzerler ki koca çiftliği idare etmelerinin bir sebebi de budur.‖ ki, fiilden sonra gelirse sözü tamamlamak bize kalır: Kendine bakmayı bilmez ki... 15. Hele bağlacı, hangi cümlenin baĢına gelirlerse o cümledeki fikrin önceki fikirlerden daha üstün ve önemli olduğunu belirtirler: ―Tabiat, bozkırlarda cilveli, oynak, süslü; hele makyajlı değildir.‖ 16. Sanki bağlacı, hangi cümlenin baĢına gelirlerse o cümledeki fikrin yorumunu yaparlar veya bir benzetme ilgisi kurarlar: ―Sanki bir istirahat saatinde bahçesinde dolaĢan bir genç aile reisi gibiydi ve sanki gökyüzünden durmadan yağan Ģeyler bir yaz yağmurunun ilk damlalarıydı.‖ 17. Nasıl ki (netekim) bağlaçları, cümlelerin hükümlerini açıklamak, ispatlamak, karĢılaĢtırmak gibi ilgilerle o cümleleri bağlarlar: “Netekim, tekrar yatacağı sırada ayak ucuna doğru iki tahtakurusunun ayrı ayrı istikametlerde kaçtıklarını gördü.‖ 18. ya, veya, veyahut, veyahut bağlaçları, iki veya daha fazla kelime yahut cümledeki fikirlerden birinin seçilmesi istendiği zaman kullanılırlar: ―Genç kadın, o kadar istekle atıldığı bu vazifede üç dört gün ya kaldı, ya kalmadı.‖ ―Bu eski arkadaĢa rasladıkları vakit ya görmemezlikten geliyorlar veyahut kısa ve soğuk bir tarzda selâmlaĢıp geçiyorlar.‖ 19. Kâh bağlacı, cümledeki kelimeleri, bazı, bazen manalarıyla bağlar: Kâh çifter, kâh üçer dörder kadınlı erkekli guruplar halinde birikiyorlardı.‖ 20. Gene bağlacı, baĢına geldiği cümlelere aynı Ģekilde, bunun gibi manaları katar: ―ġimdi içinde yattığı yatak, gene (yine) o yataktı.‖ 21. Ne bağlacı, bir cümledeki iki ihtimalden ikisini de inkâr etmek gerektiği zaman kullanılır. Ne bağlacının kullanıldığı cümlenin yüklemi olumlu kalır, fakat cümlenin manası olumsuzdur: ―Ne Samanpazarı, ne Çıkrıkçılar, ne Balıkpazarı kaldı.‖ Bu cümlede kaldı yüklemi olumlu olduğu halde, kalmadı manasındadır. 22. Ve bağlacı, görevleri aynı olan iki kelimeyi veya iki cümleyi bağlar: ―ArkadaĢlarını aramaz ve beklemez oldular.‖ ―Söyle; bu gurur, bu kibir ve bu azamet sana nerden geliyor?‖ 23. Yoksa (aksi halde, aksi takdirde) bağlaçları, bir evvelki cümlenin taĢıdığı fikrin ters ihtimali üzerine dikkati çekmek için ikinci cümlenin baĢına gelir. ―Ġnsan keyfetmek için vapura, tirene, öyle yavaĢ giden taĢıtlara binebilir. Yoksa iĢ için uçağa binilir.‖ ―Eller, konuĢmalar yolunda gittiği müddetçe, birbirlerini sıkarak kendi kendilerini tebrik ediyorlar; aksi halde tersine hareket ettirerek kelimeleri âdeta koĢturuyorlar.‖ - 59 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 28. DERS GENÇLĠĞE HĠTABE Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. Ġstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düĢersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve Ģeraitini düĢünmeyeceksin! Bu imkân ve Ģerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. Ġstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düĢmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiĢ bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiĢ, bütün tersanelerine girilmiĢ, bütün orduları dağıtılmıĢ ve memleketin her köĢesi bilfiil iĢgal edilmiĢ olabilir. Bütün bu Ģeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, Ģahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düĢmüĢ olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! ĠĢte, bu ahval ve Ģerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK BUNLARI BĠLELĠM Ġlelebet muhafaza ve müdafaa etmek: Daima korumak ve savunmak Yegâne: Biricik Dahilî ve haricî bedhah: Ġç ve dıĢ düĢman Namüsait: Uygun olmayan Mahiyet: Vasıf, öz, asıl, iç yüz Tezahür etmek: Ortaya çıkmak Emsal: Benzer, örnek Daha elim ve daha vahim: Daha kötü, daha tehlikeli Ahval ve Ģerait: Durum ve Ģartlar Ġstikbal: Gelecek Ġstiklâl: Toplulukların bir yere bağlı olmadan yaĢaması, bağımsızlık Kudret: Güç, kuvvet Mevcut: Var Tevhit etmek: BirleĢtirmek Fakr ü zaruret: Hiçbir ihtiyacını karĢılayamayacak kadar fakirlik Harap ve bitap düĢmek: Yıkılmak ve güçsüz kalmak AÇIKLAMA Atatürk, bu konuĢmasını 1927 yılında yapmıĢtır. KonuĢma, Ģekil olarak, edebî değeri yüksek, mükemmel bir hitabet örneğidir. AnlatılıĢ Ģeklinin mükemmelliği kadar, iĢaret ettiği hususlar da oldukça önemli ve düĢündürücüdür. Bu konuĢma, geniĢ tarihî tecrübe, engin bilgi ve ileri görüĢlülüğün bir Ģaheseridir. Türk gençleri, aynı Ġstiklâl MarĢımız gibi, bunu da ezberlemeli ve manası üzerinde kafa yormalıdır. Hele de bu günlerde… - 60 - TÜRKÇE DERSĠ Mustafa Kemal Atatürk Kimdir? Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım‘dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi Konya veya Aydın‘dan Makedonya‘ya yerleĢtirilmiĢ Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleĢmiĢ eski bir Türk ailesinin kızıdır. Küçük Mustafa, ilk, orta ve lise tahsilinden sonra askerî okula girdi. 1905‘te okulunu bitirip, yüzbaĢı rütbesiyle orduya katıldı. ġam ve Manastır‘da hizmet yaptı. 1911 yılında Ġtalyanların Libya‗ya hücum etmesi üzerine bir gurup arkadaĢıyla oraya gitti. Ekim 1912‗de Balkan SavaĢı baĢlayınca Mustafa Kemal Gelibolu‘daki birliklerle savaĢa katıldı. Dimetoka ve Edirne‘nin geri alınıĢında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya AteĢemiliterliğine atandı. 1914‘de 1. Dünya SavaĢı baĢlayınca kuruduğu 19. Tümen ile Çanakkale savaĢlarına katıldı. Conkbayırı, Kireçtepe, 1. ve 2. Anafartalar zaferlerini kazanarak Ġtilaf Devletleri‘ne ―Çanakkale geçilmez!‖ dedirtti. Mustafa Kemal, Çanakkale SavaĢlarından sonra Edirne ve Diyarbakır‘da görev aldı. Rus kuvvetleriyle savaĢarak MuĢ ve Bitlis‘in geri alınmasını sağladı. 1917‘de, Veliaht Vahidettin Efendi ile Almanya‘ya giderek incelemelerde bulundu. 15 Ağustos 1918‗de Halep‗teki 7. Ordu‗nun komutanlığına getirildi. Bu cephede Ġngiliz kuvvetlerine karĢı baĢarılı savunma savaĢları yaptı. Mondros Mütarekesi‘nin imzalanmasından bir gün sonra 31 Ekim 1918‗de Yıldırım Orduları Gurubu Komutanlığı‘na getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918‗de Ġstanbul‗a geldi. SavaĢtan sonra Türkiye topraklarının iĢgal edilmeye baĢlaması üzerine Mustafa Kemal PaĢa, 9. Ordu MüfettiĢi olarak Samsun‗a gönderildi. Yurdun kurtarılması için yapılan toplantılara katıldı. ĠĢlerin daha iyi ve bir merkezden yürütülmesi için arkadaĢları ile Ankara‗ya geldi. 23 Nisan 1920‗de Türkiye Büyük Millet Meclisi‗ni kurdular ve yurdu düĢmandan temizleme mücadelesine baĢladılar. Ġnönü, Sakarya, Dumlupınar zaferleri ve Büyük Taarruz‗la, Ġngiliz oyuncağı Yunanlıların 9 Eylül 1922‗de denize dökülmesi; Doğu‗nun, Güney‗in düĢmandan temizlenmesi sonunda Türkiye kurtarıldı. Sıra, devletin yeniden kurulmasına gelmiĢti. 29 Ekim 1923‗te Cumhuriyet idaresi kabul edildi. Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaĢkanı seçildi. Cepheden cepheye koĢarak vatanı kurtaran Mustafa Kemal PaĢa, cumhurbaĢkanı olarak da, çok sevdiği milletine 15 yıl hizmet etti. Yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak, 10 Kasım 1938‗de Hakk‘ın rahmetine kavuĢtu. Atatürk’den Vecizeler Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebed payidar kalacaktır. Benim yegâne mefahirirm, Türk olarak yaratılmamdır. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük iĢler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. NE MUTLU TÜRK‘ÜM DĠYENE - 61 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 29. DERS HASENE BACI - - Hasene Bacı'dan memnun musun? Ne var memnun olup olmayacak? Senden çok memnun… Neye? Namazını kılıyorsun diye… Garip Ģey! Bu da sebep mi? Öyle deme! Hasene Bacı dağdan çalı çırpı toplayıp kasabada satar ve onun parasıyla geçinir. Kimsenin de evine gitmez. Neye gelmiĢ bana öyleyse? Seni ben sağlık verdim de ondan… Nasıl bir adam olduğunu anlattım. Sen onun öyle sessiz durduğuna bakma! Derin kadındır o… Her gece kulübesinde sabaha kadar mum yanar. Ġçeride ne ettiğini, ne yaptığını kimse bilmez. Kasabalıya sorarsan, ermiĢtir Hasene Bacı… Bu tarafını hiç bilmiyordum. Benimle fazla konuĢtuğu yok… Yeri gelmeden konuĢmaz! En çok kızdığı Müslüman eskileridir. Ne demek Müslüman eskisi? Bugünün Müslüman geçinenleri... Hasene Bacı, benim ev iĢlerime bakan altmıĢlık bir kadındı. Öğle yemeğinde kendisine sordum: - Sen gece evinde ne yapıyorsun? Oturup düĢünüyorum. Ne düĢünüyorsun? Rabbimi… Hiç uyumuyor musun? Uykuda geçiyor ömür. Senin için, sabaha kadar namaz kılar, Kur‗an okur, zikreder, dediler. Doğru söylememiĢler. Ben kimim, bu iĢleri yapacak insan kim? Ya o Müslüman eskisi dediğin kimler? Camileri doldurup da içine giremeyenler… Hepimiz! Sessiz ve sakince ev iĢlerimi gören bu yaĢlı kadın birdenbire gözümde büyüyüverdi. ArkadaĢımın söylediği derinliği fark ettim. Ona saygım arttı. Necip Fazıl Kısakürek BUNLARI BĠLELĠM Garip Ģey: Acayip, ĢaĢılacak bir durum. Zikretmek: Adını söylemek, anmak. (Daha çok Allah’ı anmak için kullanılır.) Çalı çırpı: Kolayca ateĢ yakmaya yarayan ince ve kuru ağaç dalları Kasaba: Belde, nüfusu 2 000 ile 20 000 arasındaki yerleĢim yeri. Sakin: Hareket etmeyen, durgun, kimseyi rahatsız etmeyen, kızmayan, Gözünde büyümek: Birdenbire değer kazanmak. Derinlik (Bu yazıda): Manevi derece yüksekliği, Allah dostu oluĢ. TÜRKÇEMĠZĠ ÖĞRENELĠM: (Noktalama iĢaretlerinden nokta, virgül, üç nokta, ünlem, soru iĢareti, konuĢma çizgisi, ―mi soru eki, dahi anlamındaki ―de üzerine alıĢtırmalar) - 62 - TÜRKÇE DERSĠ Necip Fazıl Kısakürek, 1904-1983 yılları arasında yaĢadı. Türk milletinin yetiĢtirdiği en büyük Ģairlerden biridir. O aynı zamanda hikâye ve roman yazarı, fikir ve dava adamıdır. Çok sayıda Ģiir, hikâye, roman ve fikir kitapları vardır. Bu kıymetli Ģairimizin ―Utansın‖ isimli kısa Ģiirini buraya alıyorum. UTANSIN Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın! Hey gidi küheylan, koĢmana bak sen! Çatlarsan, doğuran kısrak utansın! Eski çınar Ģimdi Noel ağacı; Dallarda iğreti yaprak utansın! Ustada kalırsa bu öksüz yapı, Onu sürdürmeyen çırak utansın! Ölümden ilerde varıĢ dediğin, Geride ne varsa bırak utansın! Ey bin bir tanede solmayan tek renk; BayraklaĢamıyorsan bayrak utansın! Necip Fazıl Kısakürek ġiir nedir? Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımı ile ortaya çıkan edebî anlatım biçimi, manzume, nazım. ġair Nedir? ġiir yazan kiĢi (En büyük Ģairlerimizden bazıları: Fuzulî, Bakî, Nedim, Nabî, Köroğlu, Karacaoğlan, Emrah, Dadaloğlu, Namık Kemal, Mehmet Akif, Faruk Nafiz, Yahya Kemal, Arif Nihat, Necip Fazıl, Niyazi Yıldırım, Abdurrahim Karakoç, Yavuz Bülent Bakiler) ġiirle ilgili tabirler Mısra: ġiirin her bir satırı Beyit: ġiirin, anlam bakımından birbirine bağlı iki satırı. (Yukarıdaki Ģiir beyitler halindedir.) Kıt’a: ġiirin dört satır, dörtlük. (Ġstiklâl MarĢımız kıt‗alar halinde yazılmıĢtır.) Kafiye: ġiirde mısra sonlarındaki ses benzerliği, uyak. (Önce yukarıdaki Ģiirin kafiye yapısını, sonra da Ġstiklal MarĢımızın kafiye yapısını gösteriniz.) - 63 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN 30.DERS ÖĞRENDĠKLERĠMĠZĠ YOKLAYALIM 1. AĢağıdaki tarifler hangi dilbilgisi terimlerinin karĢılığı ise, bu terimleri boĢ yerlere yazınız. Cümlede hükmü üzerinde toplayan, durum, iĢ, hareket bildiren kelimelere ..…denir. Bir hüküm bildirecek kadar kelimeden meydana gel söze ……………. denir. Cümlede fikrin yapıcısı durumunda bulunan kelimelere ……………… denir. Cümlede yüklemin manasını tamamlayan kelimelere …………………. denir. 2. AĢağıdaki terimlerden hangileri cümlenin öğeleri ise bunların önüne X iĢareti koyunuz. .......... .......... ………. .......... .......... .......... sıfat zarf özne zamir yüklem tümleç 3. AĢağıdaki kelimelerden hangileri fiil ise önüne «fiil» kelimesini yazınız. bağırıyor taĢ uyumalı geldi masa soba 4. AĢağıdaki fiillerden iĢ bildirenlerin önüne Ġ, hareket bildirenlerin önüne H, durum bildirenlerin önüne D harfi koyunuz. ......... ......... ......... .......... .......... düĢecek süpüreceğim anlasak tıkırdıyor büyür 5. AĢağıdaki tariflerden hangileri doğru ise önlerine D harfi koyunuz. …. Bir hüküm bildirecek kadar kelimeden meydana gelmiĢ söz dizisine cümle denir. .... Bir kavram bildiren kelimelere cümle denir. .... Bir varlığın adı olan kelimelere fiil denir. .... ĠĢ, hareket, durum bildiren kelimelere fiil denir. 6. AĢağıdaki boĢ yerlere uygun birer yüklem koyarak cümleleri tamamlayınız. Memleketimizin gelir kaynaklarından biri ............. Okyanuslar uçaklarla ............... Atatürk büyük bir komutan olduğu kadar büyük bir devlet …………… Yurdumuzda halkın büyük bir kısmı tarımla .......……. On beĢinci ve on altıncı yüzyıllarda Türkler birçok ülkeler ……………. - 64 - TÜRKÇE DERSĠ 7. AĢağıdaki, boĢ yerlerde, parantez içindeki sözlerden birini özne olarak kullanınız. (Halılarımız, kıĢ, matbaanın icadı, Evliya Çelebi, uçaklar) ............... ……. tirenlerden daha süratli taĢıtlardır. Bu yıl ..............çok soğuk geçiyor. ........................................……………. okuma ve yazmayı kolaylaĢtırmıĢtır. ......................………bütün dünyada meĢhurdur. ........... ………………………………..…. Osmanlı Ġmparatorluğu içindeki pek çok yeri dolaĢarak bir seyahatname yazdı. 8. AĢağıdaki cümlelerde boĢ yerlere uygun birer tümleç koyunuz. Motor …………… tasarruf ettiren kıymetli bir yardımcıdır. Gazeteler ........... …….. bizi haberdar ederler. Süt, ..........…….. kıymetli bir gıdadır. Kâğıt, …………. yapılır. Bunu ............. …..…… aldım. 9. AĢağıdaki sözleri sıraya koyarak cümleler kurunuz. - sağlığımızı dikkat etmeliyiz korumak için - Karabük Fabrikasında yapılmaktadır boru çubuk demir çelik - vardır kuĢatan denizlerde Anadolu'yu üç yandan çeĢitli balıklar - bir kitabı okurken not etmeli faydalı noktaları bir deftere - noktalama dikkat yazı etmeliyiz kullanmaya düzgün iĢaretlerine yazarken 10. AĢağıdaki fiilleri, karĢılarında gösterilen zaman manasıyla birer cümlede kullanınız. kazanır: (öğrenilen geçmiĢ zaman) görmeli: (gelecek zaman) alıyor: (görülen geçmiĢ zaman) okuyacaksın: (emir) dolaĢıyorum: (geniĢ zaman) 11. AĢağıdaki paragrafta noktalama iĢaretlerini kullanınız. Ġmlâları yanlıĢ kelimelerin doğrularını karĢılarındaki boĢ yerlere yazınız. Sokagta koĢuĢmalar bağrıĢmalar var bende böyle Ģeylere pek merak ederim hemen ceketimi kapdım koĢtum Bir de ne göreyim Bakkalın çıraı bir tepsi yoğurtla yere yuvarlanmıĢ üstü baĢı eli yüzü yoğurt içinde ………………………………… ………………………………….. …………………………………. ………………………………….. …………………………………. …………………………………. …………………………………. - 65 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN Ġmparatorluğa Mersiye Bin yıl oldu toprağına basalı Hayli oldu kılıçları asalı, Bülbüllerin onun için tasalı, Sazlar kırık, ayar tutmaz telleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Yol görünür, hakan emir verirdi, Dalga dalga ordularım yürürdü, Hamlemizden dağlar taĢlar erirdi, Doludizgin aĢtık nice belleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Yıldız doğar, talihimiz belirir, Sabah olur, ulufeler verilir, Bir seferde dört krallık serilir, Al al ettik, kara kara tülleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Ferman çıkar, dalkılıçlar takınır, Meydanlarda Rabbe dua okunur, Gölgemizden bütün cihan sakınır, Andırırdık coĢkun akan selleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Kosovalar, Pilevneler bizsizdir, Yosun tutmuĢ camilerim ıssızdır, Boynu bükük minareler öksüzdür, Açmaz olmuĢ Kızanlığın gülleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Hali görür, geleceği sezerdik, Bir zamanlar ta Vistül‘de gezerdik. Haritayı biz kendimiz çizerdik, Fetheyledik deryaları, çölleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Rodopların ak baĢları yaslıdır, Serdengeçti gönül, artık usludur, Rüzgarları bile matem seslidir, Zafer, zafer der, eserdi yelleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Osman Yüksel Serdengeçti - 66 - TÜRKÇE DERSĠ KURTLA AYI Vaktiyle bir kurt vardı. YeĢil yurtta yaĢardı. Kurt kocadı kötürüm oldu. Bunu sezen bir genç ayı, Yakaladı kurdu bir gün, Bütün tüylerini yoldu. Dedi: ―Haydi, tüysüz dayı, Yürü yine yiğitlik sat, Dar et bize yeĢil yurdu!‖ Sonra da çocuklarına Dedi: ―çabuk olun, fırsat Kaçırmayın, boğun kurdu!‖ Zavallı kurt öldü inde, BeĢ yavrusu kaldı öksüz. Fakat birkaç yıl içinde Bunlar, birer yiğit gürbüz Kurt olarak saldırdılar. YeĢil yurttan ayıların Varlığını kaldırdılar. Çocuklarım, ibret alın: Her bugüne var bir yarın. Ziya Gökalp - 67 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN MALAZGĠRT MARġI Aylardan Ağustos, günlerden Cuma, Gün doğmadan evvel Ġklim-i Rum'a, Bozkurtlar ordusu geçti hücuma... Yeni bir Ģevk ile gürledi gökler... Ya Allah... Bismillâh... Allahuekber!. Önde yalın kılıç Türkmen BaĢbuğu, Ardında Oğuz'un elli bin tuğu. Andırır Altay‘dan kopan bir çığı; Budur, Peygamberin övdüğü Türkler... Ya Allah... Bismillâh... Allahuekber!... Türk, ulu Tanrı'nın soylu gözdesi, Malazgirt, Bizans'ın Türk'e secdesi, Bu ses, insanlığa Hakk'ın müjdesi... Bu seste birleĢir bütün yürekler... Ya Allah... Bismillah... Allahuekber!. Nağramızdır bugün gök gürültüsü, Kanımızdır bugün yerin örtüsü... Gazi atlarımın nal parıltısı... Kılıçlarımızdır çakan ĢimĢekler.. Ya Allah... Bismillah... Allahuekber!. Yiğitler kan döker, bayrak solmaya, Anadolu baĢlar, vatan olmaya. Kızılelmaya hey... Kızılelmaya... En güzel marĢını vurmada mehter; Ya Allah... Bismillah... Allahuekber!. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu - 68 - TÜRKÇE DERSĠ FETĠH MARġI Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; Dağlardan çekdiriler, kalyonlar çekilecek... Kelpetenlerle sûrun diĢleri sökülecek! Yürü; hâlâ ne diye oyunda oynaĢtasın? Fatih‘in Ġstanbul‘u fethettiği yaĢtasın! Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden... Senin de destanını okuyalım ezberden... Haberin yok gibidir taĢıdığın değerden... Elde sensin, dilde sen; gönüldesin baĢtasın... Fatih‘in Ġstanbul‘u fethettiği yaĢtasın! Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini! Göster; kabaran sular nasıl yıkar bendini! Küçük görme, hor görme -delikanlım- kendini! ġu kırık âbideyi yükseltecek taĢtasın; Fatih‘in Ġstanbul‘u fethettiği yaĢtasın! Bu kitaplar Fatih‘tir, Selim‘dir, Süleyman‘dır; ġu mihrab Sinanüddin, Ģu minare Sinan‘dır; Haydi artık, uyuyan destanını uyandır! Bilmem, neden gündelik iĢlerle telâĢtasın... Fatih‘in Ġstanbul‘u fethettiği yaĢtasın. Delikanlım, iĢaret aldığın gün atandan, Yürüyeceksin; millet yürüyecek arkandan! Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan‘dan Sen ki, burçlara bayrak olacak kumaĢtasın; Fatih‘in Ġstanbul‘u fethettiği yaĢtasın! Bırak; bozuk saatler yalan, yanlıĢ iĢlesin! Çelebiler çekilip haremlerde kıĢlasın! Yürü aslanım, fetih hazırlığı baĢlasın... Yürü, -hâlâ- ne diye kendinle savaĢtasın? Fatih‘in Ġstanbul‘u fethettiği yaĢtasın! Arif Nihat Asya - 69 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN ANTEPLĠ ġAHĠN Ben Antepliyim, ġahin‘im ağam Mavzer omuzuma yük Ben yumruklarımla dövüĢeceğim Yumruklarım memleket kadar büyük. Hey, hey!.. Yine de hey hey!.. Kaytan bıyıklarım, deliĢmen çağım DüĢman kurĢunlarına inat köprü baĢında Memleket türküleri çağıracağım. Bu dağlarda biz yaĢarız, bu dağlar bizim dağımız Namusumuz temiz, bayrağımız hür Anamız, karımız, kızımız, kısrağımız Burda erkekçe dövüĢürüz. Antep kalesi üstünde bir bayrak dalgalanır Alı, kanımdaki al; akı, alnımdaki ak Bayraklar içinde en güzel bayrak DüĢüncem senden yanadır. Hep senden yanadır çektiğim kahır Ben senin ülkende, senin gölgende DüĢmesin kara kalpaklar, kirlenmesin duvaklar diye dövüĢtüm Korkum yok, ölümden kâfirden yana Alacaksa, alsın beni Ģafaklar. Ben Antepliyim, ġahin‘im ağam!.. Mavzer omuzuma yük, Ben yumruklarımla dövüĢeceğim; Yumruklarım memleket kadar büyük. Hey, hey!.. Yine de hey hey!.. Bu bayraklar altında kara bir kartal gibi YaĢamak ne güzel Ģey!.. Bir sır var bu mavzerde, attığım gitmez boĢa KalmıĢ bir eski savaĢtan Ben Antep‘de vuruĢurum, gözüm kalmaz arkada Sütçü Ġmam çıkıp gelir MaraĢ‘dan Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurĢunla birini Çıktı karĢıma biri Çıktıkça çektim tetiği bismillahlarla beraber Vurdum alnından kâfiri. Bu kaçıncı kurĢundur, bu kaçıncı bismillah? Bu kaçıncı ölüdür? Bir türkü söylenir siperlerde her sabah: ―Vurun Antepliler namus günüdür.‖ Ben Antepliyim, ġahin‘im ağam!.. Mavzer omuzuma yük, Ben yumruklarımla dövüĢeceğim; Yumruklarım memleket kadar büyük. Yavuz Bülent Bakiler - 70 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN ĠSLAMÎ OĞUZ KAĞAN DESTANI Hz Nuh'un oğlu Yafes'in Türk adında bir oğlu vardır. Türk Milletinin ceddi bu zattır. Babası Yafes ölünce Türk, IĢık Göl çevresinde yerleĢir, ilk çadırı yapar ve Türkler ondan türer. Türkler önceleri hak dinini bilmezler, sapıtmıĢlardır. Kara Han Türklere hakan olduğu çağda ise büsbütün azıtmıĢlardır. Hal böyle iken Kara Han‘ın bir oğlu olur; aydan da güneĢten de güzeldir. Üç gün, üç gece ana sütü emmez. Üç gün üç gece anasının düĢüne girer. DüĢlerinde anasına: — Hak dinine gir! Hak dinine girmezsen ben senin sütünü emmem, der. Oğul bu, anası oğluna dayanamaz, Müslüman olur. Kimseye Müslüman olduğunu sezdirmez. Kara Han, oğlu bir yaĢına basınca, o zamanki Türk âdeti üzere, bütün ülkeye haber salıp, Ģölenler verir. ġölende bir ara: — Oğluma bir ad komam gerek, "ne desek?" diye sorar. Beyler ve Ģölen halkı düĢünüp bir ad ararken çocuk dile gelir: — Benim adım Oğuz'dur!, diye bağırır. Herkes ĢaĢırır. Oğuz'un kendi kendine verdiği adı herkes kabul eder. — Bundan daha güzeli olmazdı, derler. Oğuz'un falına bakılır, çok uzun ömürlü olacağı, Ģanlar Ģerefler kazanacağı anlaĢılır. ġölen biter, herkes evine, yurduna, yuvasına dağılacağı sırada çocuk Oğuz: — Allah! diye bağırır. Duyanların hepsi ĢaĢırır, çocuğun ne dediğini anlayamazlar; konuĢtuğu dili bilemezler. Oğuz büyür. Evlenecek çağa geldiğinde babası Kara Han, oğluna, küçük kardeĢinin kızını almak ister. Oğuz da buna razıdır ama amcasının kızını bir köĢeye çekip, dinini kabul ederse kendisiyle evlenebileceğini, aksi halde evlenmeyeceğini söyler. Oğuz'un amcasının kızı Özhan teklifi kabul etmez. Oğuz da onunla evlenmez. Oğuz bir gün ava çıkar. Dönerken bir su kenarında en küçük amcası olan Gürhan'ın kızını görür, kızı sever, kanı kaynar. Onu da bir köĢeye çekip, Hak dinini kabul etmesini, Ulu Tanrı'ya iman eylemesini ister; dediklerini yaparsa kendisiyle evleneceğini de söyler. Kız: — Senin yolun kötü yol değildir, kabul ediyorum; deyince, Oğuz dönüp babasına gelir ve en küçük amcası Gürhan'ın kızıyla evlenmek istediğini anlatır. Büyük bir Ģölen sonunda evlenirler. Oğuz, karısını pek çok sever. Ama bir gün Oğuz'un Müslüman olduğu, doğarken Müslüman doğduğu anlaĢılır. Oğuz'un avda olduğu bir gün, babası Kara Han, ülkesinin bütün ileri gelenlerini çağırıp meĢveret kurar. Durumu anlatır. Herkes hiddetlenir ve kimse bu iĢi kabul etmez. Sonunda, Oğuz'un ardından adam gönderip, onu avda öldürtmek isterler. Karısı kararı öğrenmiĢtir. Oğuz'u çok seven bir yiğidi haberci salar ve Oğuz'u durumdan haberdar eder. Haberi alan Oğuz, kendisini seven sadık dostlarını etrafına toplar. Babasının üstüne yürür. SavaĢ olur. Oğuz galip gelir. Bu sırada nereden geldiği bilinmeyen bir ok Kara Han'ın yüreğine saplanır ve onu öldürür. Kara Han'ın ölümü üzerine de Oğuz, Han olur. Milletini Hak dinine davet eder, kabul edenler ülkede kalır, kabul etmeyenler ülkeden sürülür. Birliği kurar. Herkesi kendi bayrağının çevresinde toplar. DüĢmanlarının üstüne yürür. Tatarları buyruk altına alır. Çin'e doğru yürür. Çok kanlı savaĢlar olur. Sonunda taĢınamayacak kadar ganimet elde edilir. -71 - TÜRKÇE DERSĠ Ordunun içinde Kanglı adında biri çıkıp kağnıyı yapar ve ganimeti onunla taĢır. Bu yüzden Oğuz onun adını ondan gelen soya verir. SavaĢlar birbirini kovalar: düĢmanlara ulaĢmak için yollar, dağlar, akarsular geçilir. Bu esnada ortaya çıkan her zorluğu akıllı bir kiĢi ortadan kaldırır ve duruma göre onlara adlar verilir, bu adlardan yeni soylar baĢlar. Sonunda Oğuz Moğollarla savaĢıp onlara da Hak dinini kabul ettirir. Daha birçok ülkeler fethettikten sonra öz yurduna döner, yaĢlı danıĢmanı Irkıl Ata'nın tavsiyesine uyarak, zaferlerinden dolayı Tanrı'ya Ģükretmek için sayısız hayırlar yapar, ülkeleri imar edip Ģenlendirir, bağıĢlarda bulunur. 116 yıl hakanlık yaĢar. Sonunda kurultayı toplayıp oğullarına nasihatlerde bulunur ve ülkesini altı oğlu arasında paylaĢtırır. Sonra da ruhunu teslim eder. GÖÇ DESTANI ... Uygur hakanı, oğlu Gali Tekin‘e Çin pirenseslerinden Kiu-Lien‘i almağa karar verdi. Evlendikten sonra Pirenses, sarayını Hatun Dağı‘na kurdu. Bu dağın çevre yanı da dağlıktı ve bu dağlardan birinin adı da Tanrı Dağı idi. Bu dağın güneyinde de Kutlu Dağ derler bir baĢka dağ vardı, kocaman bir kaya parçasıydı... Bir gün Çin elçileri Kui-Lien‘in sarayına geldiler. Kendi aralarında konuĢup, dediler ki: ―Hatun Dağı‘nın varı yoğu, bütün bahtiyarlığı Kutlu Dağ denilen bu kaya parçasına bağlıdır. Türkleri zayıflatıp yıkmak istiyorsak bu kaya parçasını ellerinden almalıyız.‖ Bu konuĢmadan sonra varılan karar üzerine Çinliler, pirensese karĢılık olarak o kayanın kendilerine verilmesini istediler. Yeni Hakan, isteğin nereye varacağını düĢünmeden ve umursamadan Çinlilerin arzusunu kabul etti, yurdunun bir parçası olan bu kayayı onlara verdi. Hâlbuki Kutlu Dağ bir kutlu kaya idi; bütün Uygur ülkesinin saadeti bu kayaya bağlıydı. Bu tılsımlı taĢ Türk yurdunun bölünmez bütünlüğünü temsil ediyordu, düĢmana verilirse bu bütünlük parçalanacak ve Türk Eli‗nin saadeti yok olacaktı. Hakan kayayı verdi vermesine de, kaya öyle kolay kolay sökülüp götürülecek cinsten değildi. Bunu anlayan Çinliler, kayanın çevresine odun ve kömür yığıp ateĢlediler. Kaya iyice kızınca da üzerine sirke döküp parçaladılar. Her bir parçayı da ülkelerine taĢıdılar. Olan o zaman oldu iĢte. Türk Eli‘nin bütün kurdu kuĢu, bütün hayvanları dile geldi, kayanın düĢmana verilmesine ağladılar. Yedi gün sonra da bu düĢüncesiz hakan öldü. Ama onun ölümüyle ülke felâketten kurtulamadı. Bir Çin pirensesi uğruna çekinmeden feda edilen yurdun bir kayası, Türk Eli‘nin felâketine sebep oldu. Halk rahat ve huzur yüzü görmedi. Irmaklar birbiri ardınca kurudu. Göllerin suyu buhar olup uçtu. Toprak yarıldı, mahsuller yeĢermez oldu. Günlerden sonra Türk tahtına Buğu Han‘ın torunlarında biri hakan olarak oturdu. O zaman canlı cansız, ehli yaban, çoluk çocuk, bütün yurtta soluk alan almayan ne varsa hepsi birden: ―Göç! Göç!‖ diye çığrıĢmaya baĢladı. Derinden, iniltili, hüzün dolu, çaresiz bir çığrıĢmaydı bu. Yürekler dayanmazdı. Uygurlar bunu ilâhî bir emir diye bildiler. Toparlandılar, yollara düzüldüler; yurtlarını yuvalarını bırakıp, bilinmedik ülkelere doğru göç etmeğe baĢladılar. Nihayet bir yere gelip durdular, orada sesler de kesildi. Uygurlar bu yere kondular, beĢ mahalle kurup yerleĢtiler ve bunun için bu yerin adına BeĢ-Balıg dediler. Burada yaĢayıp çoğaldılar. - 72 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN PEMBE ĠNCĠLĠ KAFTAN Ömer Seyfettin Sultanı 2. Bayezid, İran-Safevî hükümdarı Şah İsmail’e bir elçi göndermek ister. Bu elçinin çok yürekli olması, ölümden korkmaması, uğrayacağı hakaretlere boyun eğmemesi, devletinin şanına dokunacak hakaretlere karşı koyabilecek yapıda olması istenmektedir. Sadrazam ve vezirler, kimin gönderileceğini düşünürken, vezirlerden biri söz alır: — Ben, tam bu elçiliğe uygun bir adam biliyorum, babası benim yoldaĢımdı. Ama devlet memurluğunu kabul etmez. — Kim? — Muhsin Çelebi. Sadrazam bu adamı tanımıyordu. Sordu: — Burada mı oturuyor? — Evet. — Ne iĢ yapıyor? — Biraz zengindir. Vaktini okumakla geçirir. Tanımazsınız efendim. Hiç büyüklerle ahbaplık etmez. Büyük mevkiler istemez. — Niye? — Bilmem ama, belki "düĢüĢü var" diye. — Tuhaf... — Ama çok yüreklidir. Doğrudan ayrılmaz. Ölümden çekinmez. Birçok defa savaĢmıĢtır. Yüzünde kılıç yaraları vardır. — Bize elçi olmaz mı? — Bilmem. — Bir kere kendisini görsek... — Bilmem, çağırınca ayağınıza gelir mi? — Nasıl gelmez? — Gelmez iĢte... Dünyaya minneti yoktur. ġahla dilenci onun gözünde birdir. — Devletini sevmez mi? — Sever sanırım. — O halde biz de kendimiz için değil, devletine hizmet için çağırırız. — Deneyiniz efendim.... Sadrazam, o akĢam adamlarından birini Muhsin Çelebi‘nin Üsküdar'daki evine gönderdi. Devlet, millet hakkında bir iĢ için kendisiyle konuĢacağını, yarın mutlaka gelmesi gerektiğini yazmıĢtı. Sabah namazından sonra sarayının selamlığında, ağır perdeli, küçük, loĢ bir odada kâtibinin bıraktığı kâğıtları okurken, sadrazama, Muhsin Çelebi‘nin geldiğini bildirdiler. Sadrazam: — Getirin buraya.... dedi. Ġki dakika geçmeden odanın sedef kakmalı, ceviz kapısından palabıyıklı, iri, levent, Ģen bir adam girdi. Ġnce siyah kaĢlarının altında iri gözleri parlıyordu. Belindeki silahlık boĢtu. Bütün kullarının etek öpmesine, önünde eğilmesine alıĢan sadrazam, bir an eteğine kapanılmasını bekledi. Böyle göğsü ileride, baĢı yukarı kalkık bir adamı ömründe ilk defa görüyordu. Kubbe vezirleri bile huzurunda iki büklüm dururlardı. Sadrazam söyleyecek söz bulamadı. Muhsin Çelebi çok rahat bir sesle sordu: — Beni istemiĢsiniz, ne söyleyeceksiniz efendim? — ġey... — Buyurunuz efendim. — Buyur oğlum, Ģöyle otur da... Muhsin çelebi, çekinmeden, sıkılmadan, ezilip büzülmeden çok rahat bir hareketle kendine gösterilen mindere oturdu. Sadrazam hâlâ ellerinde tuttuğu kıvrık kâğıtlara bakarak içinden, "Ne biçim adam? Acaba deli mi?" diyordu. Ama hayır... Bu çelebi, çok akıllı bir insandı! Merde de, namerde de muhtaç olmayacak kadar bir serveti vardı. Çamlıca ormanının arkasındaki büyük mandırayla büyük çiftliğini iĢletir, namusuyla yaĢar, kimseye eyvallah etmezdi. Yoksula, zayıflara, gariplere bakar, sofrasından misafir eksik olmazdı. - 73 - TÜRKÇE DERSĠ Dinine bağlıydı. Din, millet, padiĢah aĢkını ta yüreğinde duyanlardandı. Devletin büyüklüğünü, kutsallığını anlardı. Tek ülküsü, Tanrı'dan baĢkasına secde etmemek, kula kul olmamaktı... Bilgisi, olgunluğu, herkesçe bilinirdi. YaĢı kırkı geçiyordu. Önünde açılan yükselme yollarından daha hiçbirine sapmamıĢtı. Bu parlak yollara hep el etek öpülerek gidildiğini bilirdi. Ġnsanlık onun gözünde çok yüksek, çok büyüktü. Muhsin Çelebi, her türlü aĢağılanmayı sindirerek yüksek mevki makamlara tırmanan maskara insanlardan tiksinirdi. Hatta bunları görmemek için insanlardan kaçar olmuĢtu. Yalnız savaĢ zamanları garip bölüklerine kumandanlık için ortaya çıkardı. Muhsin Çelebi‘nin, huzurda serbest oturuĢu sadrazamı çok ĢaĢırttı. Ama kızdırmadı: — Tebriz‘e bir elçi göndermek istiyoruz. Tarafımızdan sen gider misin oğlum? — Ben mi? — Evet — Ben Ģimdiye kadar devlet memurluğuna girmedim. — Niçin girmedin? Muhsin Çelebi biraz durdu. Yutkundu, Gülümsedi: — Çünkü ben boyun eğmem, el etek öpmem, dedi. Oysa zamanın devletlileri mevkilerine hep boyun eğip, el etek öpüp, bin türlü yaltaklanmayla, ikiyüzlülükle, dalkavuklukla çıktıklarından, çevrelerine hep böyle aĢağı insanları toplarlar. Sadrazam diĢlerini sıktı. Gözlerini süzdü. Tuttuğu kâğıdı buruĢturdu. Bugüne kadar kimse ona böyle açıkça söz söyleyememiĢti. Yine, "Acaba deli mi?" diye düĢündü. Deli değilse... bu ne küstahlıktı? Ġçinden: "ġunun baĢını vurdursam..." dedi. Kapıcılara bağırmak için ağzını açacaktı; vaz geçti. Muhsin Çelebi'ye baktı. Ortasında geniĢ bir kılıç yarasının izi parlayan yüksek alnı, al yanakları, yeni tıraĢlı beyaz, kalın boynu, büyücek eğri burnu, ince sarığı, eski kahramanların resimlerine benziyordu. Evet, bu, alnında yarası görülen kılıcın yere düĢüremediği canlı bir kahramandı. Ġnsaflı sadrazam, "Tam bizim aradığımız adam iĢte..." dedi. Bu kadar korkusuz bir adam, devletine, milletine yapılacak hakareti de çekemez; ölümden korkarak, göreceği hakaretlere eyvallah diyemezdi. BaĢını hafifçe salladı: — Seni Tebriz'e elçi göndereceğiz. Muhsin Çelebi sordu: — Katınızda bu kadar niĢancılar, kâtipler, hocalar var. Niçin onlardan birini seçmiyorsunuz? — Sen ġah Ġsmail denen kötü ruhlu adamın kim olduğunu biliyor musun? — Biliyorum. — Devletini seviyor musun? — Seviyorum. Sadrazam doğruldu. Arkasına dayandı: — Pekala, öyleyse dedi, bu kötü ruhlu adam "elçiye zeval yok" kuralını kabul etmez. Bizimle boy ölçüĢme davasındadır. Er meydanında bize yapamadıklarını, bizim göndereceğimiz elçiye yapmak ister. Ola ki iĢkenceyle idam eder. Çünkü Tanrı'dan korkusu yoktur. Oysa elçimize yapılacak hakaret devletimize demektir. Bize öyle bir adam gerekli ki, hakaret görünce baĢından korkmasın... Bu hakareti aynen o kötü ruhlu adama iade etsin... Devletini seversen, sen bu fedakârlığı kabul edeceksin! Muhsin Çelebi hiç düĢünmedi: — Ettim efendim, ama bir Ģartım var, dedi. — Ne gibi. — Mademki bu bir fedakârlıktır, ücretle olmaz. KarĢılıksız olur. Devlete karĢı ücretle yapılacak bir fedakârlık, ne olursa olsun, gerçekte Ģahsî bir kazançtır. Ben maaĢ, makam, ücret filan istemem... KarĢılık beklemeden bu hizmeti görürüm. ġartım budur! — Ama oğlum, bu nasıl olur? Onun elçisi çok ağır giyinmiĢti. Atları, hizmetkârları kusursuzdu. Bizim elçimizin atları, hizmetkârları, elbiseleri daha gösteriĢli, daha ağır olmalı... Bunlar için mutlaka hazineden sana birkaç bin altın vereceğiz. . - 74- AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN Muhsin Çelebi döndü. Önüne baktı. Sonra baĢını kaldırdı: — Hayır, dedi, hazineden bir pul almam. Gerekli göz alıcı muhteĢem takımlı atları, süslü hizmetkârları ben kendi paramla düzeceğim. Hatta... Sadrazam gözlerini açtı. — Hatta sırtıma ġah Ġsmail'in ömründe görmediği ağır bir Ģey giyeceğim. — Ne giyeceksin? — SırmakeĢ Toroğlu'ndaki, kumaĢı Hint'ten, mücevherleri Venedik'ten gelme, "Pembe Ġncili Kaftan"ı alacağım. — Ne... O kadar parayı nereden bulacaksın, oğlum? Sadrazamın ĢaĢmaya hakkı vardı. Bir ay önce tamamlanan ve üzeri pembe incelerle iĢlemeli bu kaftanın ününü Ġstanbul'da duymayan yoktu. Vezirler, elçiler, padiĢaha armağan etmek için Toroğlu'na baĢvurdukça, o fiyatını artırıyordu. Muhsin Çelebi bu kaftanı nasıl alacağını anlattı: — Çiftliğimle mandıramı ve evimi rehine vereceğim. Tüccarlardan on bin altın borç toplayacağım, iki bin altını atlarla hizmetkârlara harcayacağım. Geriye kalan sekiz bin altınla da bu kaftanı alacağım. Sadrazam bu davranıĢı uygun bulmadı: — Geldikten sonra bu kaftan senin iĢine yaramaz. Yalnız bir gösteriĢ aracıdır. Mallarını elinden çıkaracaksın. Yoksul düĢeceksin. — Hayır, sekiz bin altına alacağım kaftanı altı ay sonra Toroğlu benden yedi bin altına geri alır. Onunla ben çiftliğimi rehinden kurtarırım. Geri kalan borçlarımı ödeyemezsem, varsın babamın yadigâr bıraktığı mandıram devlete feda olsun... Devletten hep alınmaz ya... Biraz da verilir! Muhsin Çelebi'yle konuĢtukça sadrazamın ĢaĢkınlığı artıyordu. Yüreği rahatladı. ĠĢte, küstah, türedi bir hükümdara haddini bildirmek için gönderilecek uygun bir adam bulunmuĢtu. Gülüyor, ağır ağır kavuğunu sallıyordu. Onu yemeğe alıkoymak istedi. BaĢaramadı. ... Altı ay içinde Muhsin Çelebi büyük çiftliğini, mandırasını, evini, dükkânlarını, bahçesini, bostanını rehine koydu. Tüccarlardan para topladı. Atlarını düzdü. Bunların hepsi gerçekten son derecede göz alıcıydı. DönüĢte yedi bin altına geri vermek Ģartı ile Toroğlu'ndan ünlü Pembe Ġncili Kaftan‘ı da aldı. Genç karısıyla iki küçük çocuğunu akrabasından birinin evine bıraktı. Altı aylık yiyeceklerini ellerine verdi. Sonra padiĢahın mektubunu koynuna koyarak yola düzüldü. Konak konak ilerledikçe bu yeni elçinin gösteriĢi, zenginliği, hele incili kaftanının ünü bütün Anadolu'dan geçerek ġah Ġsmail'in ülkesine ulaĢıyordu. Muhsin Çelebi bir gün Tebriz Kalesi'ne büyük bir gösteriĢle girdi. Bu küçük baĢkentin, süse, zenginliğe, renge, süs eĢyasına tutkun halkı, Ġstanbul elçisinin kaftanını görünce ĢaĢırdı. ġehir, saray kaftanın hikâyesiyle doldu. ġah Ġsmail, "Pembe Ġnci"yi yalnız masallarda iĢitmiĢ, daha nasıl Ģey olduğunu görmemiĢti. Kendisinin daha görmediği Ģeye sahip olan bu zengin elçiye karĢı içinden derin bir kin duydu. Onu hakareti altında ezmeye karar verdi. Huzuruna kabul etmezden önce tahtının arkasına cellâtları hazırlattı. Tahtının önündeki ipekli kumaĢtan Ģilteleri, ipek seccadeleri kaldırttı. Sağında vezirleri, solunda savaĢçıları duruyorlardı. Muhsin Çelebi, geniĢ kemerli açık kapıdan rahat adımlarla girdi. Yürüdü. BaĢı her zamanki gibi yukarda, göğsü her zamanki gibi ilerideydi. Koynundan çıkardığı padiĢah mektubunu öptü. BaĢına koydu. Sonra altın tahtın üstüne yırtıcı kuĢ sessizliğiyle tünemiĢ Ģaha uzattı. Ayağı öpülmeyen Ģah kızgınlığından sapsarı kesildi. Gözlerinin beyazları kayboldu. Mektubu aldı. Muhsin Çelebi, tahtın önünden çekilince Ģöyle bir çevresine baktı. Oturacak bir Ģey yoktu. Gülümsedi. Ġçinden, "beni zorla ayakta, saygı duruĢunda tutmak istiyorlar galiba..." dedi. Bir an düĢündü. Bu harekete nasıl karĢılık vermeliydi? Hemen sırtından Pembe Ġncili Kaftan‘ı çıkardı. Tahtın önüne yere serdi. ġah Ġsmail, vezirleri, kumandanları aptallaĢmıĢlar, ĢaĢkınlık - 75 - TÜRKÇE DERSĠ içinde bakıyorlardı. Sonra bu değerli kaftanın üzerine bağdaĢ kurdu. Dev, ejderha resimleri iĢlenmiĢ sivri kubbeyi, yaldızlı kemerleri çınlatan gür sesiyle Ģöyle haykırdı: —Mektubunu verdiğim büyük padiĢahım. Oğuz Karahan soyundandır! Dünya yaratıldığından beri onun atalarından kimse kul olmamıĢtır. Hepsi padiĢah, hepsi hakandır. Ataları doğuĢtan beri hükümdar olan bir padiĢahın elçisi, hiçbir yabancı padiĢah karĢısında divan durmaz. Çünkü dünyada kendi padiĢahı kadar soylu bir padiĢah yoktur... Çünkü...‖ Muhsin Çelebi bağırdıkça, Ģah kızıyor, sararıyor, morarıyor, elinde heyecandan açamadığı mektup tir tir titriyordu... Tahtının arkasındaki cellâtlar kılıçlarını çekmiĢlerdi. Muhsin Çelebi bağırdı, çağırdı. DanıĢmanlar, vezirler, cellâtlar, savaĢçılar hükümdarlarının sabrına ĢaĢıyorlardı. Hatta içlerinden birkaçı mırıldanmaya baĢladı. Muhsin Çelebi sözünü bitirince izin filan istemedi, kalktı. Kapıya doğru yürüdü. ġah Ġsmail taĢ kesilmiĢti. Muhsin Çelebi dıĢarı çıkarken, kendi gibi ĢaĢkınlıktan donan adamlarına: — ġunun kaftanını verin! dedi. SavaĢçılardan biri koĢtu. Tahtın önünde serili kaftanı topladı. Türk elçisine yetiĢti: — Buyurun, kaftanınızı unuttunuz. Muhsin Çelebi durdu. Güldü. Çıktığı kapıya doğru dönerek Ģahın iĢiteceği yüksek bir sesle: — Hayır, unutmuyorum. Onu size bırakıyorum. Sarayınızda büyük bir padiĢah elçisini oturtacak seccadeniz, Ģilteniz yok... Hem bir Türk, yere serdiği Ģeyi bir daha arkasına almaz. Bunu bilmiyor musunuz? dedi. Geçtiği yollardan gece gündüz at sürerek döndü. Üsküdar'a girdiği zaman, Muhsin Çelebi'nin cebinde tek bir akçe kalmamıĢtı. Süslü hizmetkârlarına dedi ki: — Evlatlarım! Bindiğiniz atları, takımları, üstünüzdeki elbiseleri, belinizdeki değerli taĢlarla süslü hançerlerinizi size bağıĢlıyorum. Bana hakkınızı helal ediyor musunuz? — Ediyoruz... Ediyoruz... Anamızın ak sütü gibi. Onlardan bu karĢılığını alınca hepsini gönderdi. Derin bir soluk aldı. Evine uğramadan, deniz kıyısına koĢtu. Bir kayığa atladı. Sadrazamın konağına gitti. Mektubu Ģaha verdiğini, hiçbir hakarete uğramadığını, Ģahın iznini bile almadan kalkıp Ġstanbul'a döndüğünü söyledi. Zaten sadrazam, onun, görevini hakkıyla yerine getireceğine son derece güveniyordu. Yollar, derebeyleri, aĢiretlerle ilgili bazı Ģeyler sordu. Çelebi kalkıp çekileceği zaman: — Ben satın almak istiyorum oğlum, kaftanın burada mı? dedi. — Hayır, getirmedim. — Acemistan‘da mı sattın? — Hayır, satmadım. — Çaldırdın mı? — Hayır. — Ya ne yaptın? Sadrazam üsteledi, tekrar tekrar sordu. Kaftanın ne olduğunu bir türlü anlayamadı. Muhsin Çelebi yaptığıyla övünecek kadar küçük ruhlu değildi. O akĢam Üsküdar'a döndü. Ertesi gün yedi bin altına geri almak için kendisini bulan sırmakeĢ Toroğlu'na da, kaftanı ne yaptığını söylemedi. Meraklı Ġstanbul'da hiç kimse, ünlü "Pembe Ġncili Kaftan"ın "nasıl, nerede, niçin" bırakıldığını öğrenemedi. Tebriz Sarayı'ndaki macera, tarihin karanlığına karıĢtı, sır oldu. Ama eski zengin Muhsin Çelebi, bu kaftan için girdiği borçları verip, çiftliğini, mandırasını rehinden kurtaramadı. Elçilikten yadigâr kalan atıyla değerli taĢlarla süslü takımını satıp, Kuzguncuk'ta minimini bir bahçe aldı. Onu ekip biçti. Çoluğunun çocuğunun ekmeğini çıkardı. Ölünceye kadar Üsküdar Pazarı'nda sebze sattı. Ama yaptıklarından da hiçbir zaman piĢman olmadı. - 76 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN KĠTAPTA YAZISI BULUNAN YAZARLARDAN BAZILARI ġĠRAZLI ġEYH SADĠ ġeyh Sadi, Ġslam âlimlerinin büyüklerindendir. 1193‘te ġiraz'da doğdu. Ömrü ilim öğrenmekle ve öğretmekle geçti. 1292‘de vefat etti. Sadi küçük yaĢta yetim kaldı. Ġlk tahsilini ġiraz'da tamamladıktan sonra, Bağdat'a gitti. Bağdat'ta Nizamiyye Medresesinde tahsilini tamamladı. Sonra Ġslam ülkelerini gezmeye baĢladı. Anadolu, Mısır, Suriye, Delhi, Azerbaycan ve Belh'e uğradı. Türk-Salgurlu Beyi Ebu Bekir‘in yardımlarını gördü. Bostan adlı eserini onun adına yazdı. Bir yıl sonra, aynı Ģekilde kendisine büyük saygı gösteren Veliaht Ġkinci Saad adına da Gülistan isimli eserini yazdı. Bu iki eseri çok meĢhurdur. NASREDDĠN HOCA (1208 - 1284) Türk mizah ustalarının en büyüğü olan Nasreddin Hoca, Sivrihisar'ın Hortu köyünde doğdu, AkĢehir'de öldü. Nasreddin Hoca, önce Sivrihisar'da medrese öğrenimi gördü. Sonra Hortu'ya dönerek köy imamı oldu. 1237'de AkĢehir'e yerleĢip, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı Ġbrahim'in derslerine devam etti. Tahsilini tamamlayınca bir süre kadılık (hâkimlik) yaptı. Nasreddin Hoca'nın değeri, sadece yaĢadığı olaylarla değil, halkın, onun ağzından söylediği fıkralardaki anlam, yergi ve alaylarının inceliğiyle ölçülür. Halk Nasreddin Hoca'nın diliyle kendi sesini duyurur. Onun fıkralarında, kaba sofuların "ahret" le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. Toplumda neye önem verildiğini anlatan "Ye Kürküm Ye" fıkrası, Hoca'nın dilinde, halkın tepkisini gösterir. Nasreddin Hoca'nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmıĢ, çok değiĢik yörelerin duygularını yansıtan fıkra türlerinin doğmasına vesile olmuĢtur. MEVLANA CELALEDDĠN-Ġ RUMÎ (1207-1273) Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında Afganistan‘ın Horasan bölgesinin Belh Ģehrinde doğmuĢtur. Babası, "Bilginlerin Sultânı" olarak bilinen Bahâeddin Veled, Annesi Mümine Hatun'dur. Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaĢan Moğol tehlikesi sebebiyle Belh'den ayrılmıĢtır. Ġlk durak NiĢâbur olmuĢ, oradan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye gitmiĢlerdir. DönüĢte ġam‘a uğranmıĢ, Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde üzerinden Karaman gelmiĢler ve SubaĢı Emir Mûsâ'nın yaptırdığı medreseye yerleĢmiĢlerdir. - 77- TÜRKÇE DERSĠ Bahaeddin Veled ailesi Karaman‘da 7 yıl kaldı. Mevlâna 1225 yılında Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi. Selçuklu devletinin baĢ Ģehri Konya idi. Burası ilim adamları ve sanatkârlarla dolup taĢmıĢtı. Devlet en parlak devrini yaĢıyordu. Hükümdar Alâeddin Keykubâd, Bahaeddin Veled'i Konya'ya davet etti. O da, 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile Konya‘ya geldi. Üç sene sonra, 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Sultânü'I-Ulemâ (babası) ölünce, talebeleri Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. O babasının bütün ilimlerini almıĢ, büyük bir âlim olmuĢtu. Mevlâna 15 Kasım 1244‘de ġems-i Tebrizî ile karĢılaĢtı. Onunla dost oldu. Onun ölümünden sonra Selâhaddin Zerkûbî, onda sonra da Hüsameddin Çelebi ile dost oldu. Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuĢtu. Mevlâna'nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak o, çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuĢ günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuĢacaktı. Onun için ölüm gününe gelin gecesi manasına gelen "ġeb-i Arûs" diyordu. Mevlana, Türk milletinin, dıĢarıda tanınan en büyük ismidir. Yazdığı Mesnevî, Kur‘an‘dan sonra en çok okunan kitap olmuĢtur. Altı cilt halinde yazılmıĢtır. Mevlana söylemiĢ, Hüsameddin Çelebi yazmıĢtır. Mevlana'nın Divan-ı Kebir adı ile Mesnevi'den de büyük bir eseri daha vardır. FERUDUN FAZIL TÜLBENTÇĠ (1912 – 1982) Feridun Fazıl Tülbentçi, Ġstanbul'da doğdu. Vefa Lisesi'ni, Yüksek Ticaret Okulu'nu bitirdi. ÇeĢitli gazetelerde yazarlık yaptı. Ġstanbul Radyosu'nda görev aldı. Radyoda "GeçmiĢte Bugün" adlı programı hazırladı. Tarihi romanlar yazdı. Feridun Fazıl Tülbentçi‘nin eserlerinde bazıları - 78 - AVRUPA‘DAKĠ ÇOCUKLARIMIZ ĠÇĠN HÜSEYĠN RAHMĠ GÜRPINAR (1864 - 1944) Hüseyin Rahmi, Ġstanbul'da doğdu. Üç yaĢında annesinin ölümü üzerine Girit'te bulunan babasının yanına gönderildi. Ġlkokula baĢladı. Babasının yeniden evlenmesi üzerine altı yaĢında tekrar Ġstanbul'a anneannesinin yanına gönderildi ve eğitimine burada devam etti. Okulun ikinci sınıfında ciddi bir hastalık geçirdi ve buradaki öğrenimini yarıda bıraktı. Kısa bir süre, Adalet bakanlığında memurluk yaptı. Hüseyin Rahmi, bundan sonra hayatını kalemiyle kazanmaya çalıĢtı. 1887'de Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazmaya baĢladı. Ardından Ġkdam ve Sabah gazetelerinde mütercim ve yazar olarak çalıĢtı. Ġkinci MeĢrutiyet döneminde "BoĢboğaz ve Güllâbi" adlı bir gazete çıkardı. Daha sonra çalıĢmalarını çeĢitli gazetelerde devam ettirdi. Ġki dönem de Kütahya milletvekili olan Hüseyin Rahmi, ömrünün son otuz bir yılını geçirdiği Heybeliada'daki köĢkünde 8 Mart 1944 tarihinde öldü ve oradaki Abbas PaĢa mezarlığına defnedildi. ARĠF NĠHAT ASYA "Bayrak ġairi" Arif Nihat Asya, 7 ġubat 1904‘de Çatalca'nın Ġnceğiz Köyü'nde dünyaya geldi. Babası Tokatlı Zîver Efendi, annesi Tırnovalı Fatma Hanımdır. Nihat Asya bir aylıkken babasını kaybetti ve akrabalarının yanında büyüdü. Ġlk orta ve lise tahsilinden sonra Ġstanbul Yüksek Öğretmen Okulu‘nun Edebiyat Bölümü‘nden mezun oldu. Yurdun çeĢitli yerlerinde öğretmenlik yaptı. Milli Mücadele Dönemi'nde Ankara'da bulundu. 1950-54 döneminde Adana Milletvekilliği, 1954 yılında EskiĢehir milletvekilliği yaptı. 5 Ocak 1975 tarihinde Ankara'da vefat etti. MeĢhur ―Bayrak‖ Ģairini Adana‘nın kurtuluĢ günü olan 5 Ocak‘da yazdı. Birçok dergi ve gazetelerde yazılar yazdı. ġiirlerinde hece, arûz ve serbest vezinleri kullandı. ġiir ve yazılarında milliyetçilik konusu büyük bir yer tutar. Bayrak, vatan ve tarihimizi en iyi anlatan Ģairlerimizdendir. HÜSEYĠN NĠHAL ATSIZ Hüseyin Nihal Atsız, 1905 yılında Ġstanbul‘da Kadıköy‘de doğdu. Babası bahriye (deniz) subayı Nail Bey, annesi Fatma Zehra Hanımdır. Askeri Tıbbiye‘nin 3. sınıfında iken, Arap asıllı bir subayın olmadık bir zamanda istediği selam vermeyi reddettiği için okuldan çıkarıldı. Daha sonra Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi‘ne yazıldı. Bu fakülteden 1930 yılında mezun olunca, Türkiyat Enstitüsü‘nde, hocası Fuat Köprülü‘nün asistanı oldu. Ancak, diğer hocası Zeki Velidi Togan‘ın Türk Dil Kurultayı‘nda hakarete uğramasına tepki olarak çektiği telgraf sebebiyle asistanlıktan çıkarıldı. Atsız, Malatya ve Edirne‘de öğretmenlik yaptı. 1931 yılında Adsız Mecmua‘yı, 1933 yılında Orhun dergisini çıkarttı. Her iki dergi de Türkçülük ülküsünü güçlendirmek amacıyla çıkarılmıĢtı. - 79 - TÜRKÇE DERSĠ 1943‘te Orhun‘u yeniden yayımladı. Bu derginin 15-16. sayılarında dönemin baĢbakanı ġükrü Saracoğlu‘na hitaben açık mektuplar yazarak Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel‘in istifasını istedi. Mektupta bazı kiĢilere hakaret ettiği gerekçesi ile hakkında dava açılandı. Yargılanmaya baĢladı. Orhun dergisi kapatıldı. Dava büyük yankı uyandırdı. Arkasından Atsız ve 22 arkadaĢı hakkında ―hükümet darbesine teĢebbüs‖ suçlaması ile bir dava daha açıldı. Askeri mahkeme, bunları çeĢitli cezalara çarptırdı. Atsız da 6 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak, Askeri Yargıtay bu kararları bozdu. Yeniden görülen dava sonucunda bütün milliyetçiler ve bu arada Atsız da beraat ettiler. Tek parti iktidarının son yıllarında, fakülteden sınıf arkadaĢı Prof Dr.Tahsin Banguoğlu‘nun Milli Eğitim Bakanlığı zamanında yeniden öğretmenliğe tayin edildi. Fakat kendisine öğretmenlik hakkı tanınmadı ve Süleymaniye Kütüphanesi‘nde uzman olarak görevlendirildi. 1950-1951 öğretim yılının baĢında HaydarpaĢa Lisesi edebiyat öğretmenliğine getirilen Atsız, burada iki yıl görev yaptı. Bu defa da, 3 Mayıs‘ın kutlanması için Ankara‘da verdiği bir konferans sebebiyle öğretmenlikten alındı ve Süleymaniye Kütüphanesi‘ndeki görevine iade edildi (1952). Burada 17 yıl çalıĢtıktan sonra 1969‘da emekliye ayrıldı. Büyük ve tavizsiz dava adamı Hüseyin Nihal Atsız, 11 Aralık 1975‘te vefat etti. CENGĠZ AYTMATOV Cengiz Aytmatov, 12 Aralık 1928'de Kırgızistan‘ın Talas Eyaleti 'ne bağlı ġeker Köyü'nde doğdu. BiĢkek'de Veteriner Fakültesi‘nden mezun oldu. Yazarlığa 1952' de baĢladı. Eserlerini, Kırgızca ve Rusça olarak yazdı. Eserlerinin tamamı Türkiye Türkçesi‘ne çevrilmiĢtir. Cengiz Aytmatov, milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebi, askeri yani bütün maddi ve manevi zenginliğini eserlerine yansıtmıĢ, yaĢadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleĢtirmiĢ, halkının içine düĢtüğü zor durumları eserlerinde en güzel Ģekilde anlatmıĢtır. Türk Dünyası‘nın en büyük yazarlarından olan Cengiz Aytmatov, 10 Haziran 2008 tarihinde Nürnberg‘de vefat etmiĢtir. Cengiz Aytmatov‘un eserlerinden bazıları Ģunlardır: Dağlar Devrildiğinde-Ebedi NiĢanlı (Son romanı - 2007) DiĢi Kurdun Rüyaları (1988) Gün Olur Asra Bedel (1980) Beyaz Gemi (1970) Selvi Boylum Al Yazmalım (1970) Elveda Gülsarı (1966) Cemile (1958) Yüzyüze (1957) Toprak Ana Cengiz Han'a Küsen Bulut Kızıl Elma - 80 -