Diktatör, Tiran, Despot…

advertisement
Mine G. Kırıkkanat
Diktatör, Tiran, Despot…
yetkileri elinde toplayan Doğulu liderleri betimlemek için
kullanılırdı. 18.Yüzyıl’dan öteye hem Doğu, hem de Batı’da
mutlak otorite sahibi bazı liderler, ülkelerini ileriye taşımak için
içtenlikle çaba harcadıklarından, kelimenin olumsuzluğu
gevşetilmiş bir anlamda « Aydınlanmış Despot » diye anıldılar.
Örneğin Rusya’da Çariçe Katerina, Prusya’da Kral Büyük Frederik
ve Avusturya’da Arşidük Joseph, « aydınlanmış despot »
sayıldılar.
***
Bu muktedirlerin ortak şiarı, « Herşey halk için olmalı, hiçbir şey
halktan olmamalı » idi. Başka bir deyişle, halka neyin yararlı
olacağına kesinlikle halka danışmadan karar veriyorlardı.
Bizim ellerde herşeye kadir ve her başlangıç ile sonuçtan
sorumlu Allah’ın şu işine bakınız ki; ibadullah diktatör, tiran ve
despot yetişen topraklarda, her üç türe de Türkçe karşılık
vermemiştir!
Halkımız, Osmanlı zamanında, zaten astığı astık kestiği kestik
sultan aşırı asıp kesiyorsa, « zalim » deyip işin içinden çıkardı.
Ama Cumhuriyet döneminde demokrasimsi yöntem, yani
seçimle iş başına getirdiklerinin sultanlığına ne diyeceğini
bilememiş, diktatör, despot ya da tiran diye feryat etmektedir.
Üstelik, bir türlü kurtulamadığı yoz, yolsuz ve « mutlak
muktedir » olgusuna yakıştırdığı ünvanlar arasındaki farkı da
bilmemektedir!
Diktatör, Latince emir vermek « dictare » kökenine uygun
evrilmedi. Roma Cumhuriyeti’nde kurumsal bir ünvan olan
diktatör, olağanüstü koşullarda tüm yetkileri devralan yargı
makamıydı. Artık iktidarı zorla ele geçirmek anlamında ve
demokrasinin
karşıtı
olarak
kullanılıyor.
Özgürlüklerin
gemlendiği, baskıcı yönetimler için kullanılıyor.
***
Tiran sıfatının kökeni Yunanca. Mitolojide tanrıların tanrısı
Zeus’u betimlemeye yararmış ve « herşeye kadir » demekmiş.
Büyük Fransız Devrimi’nden sonra doğan siyasal jargonda,
iktidarı yasa dışı yollardan ele geçiren ve halkı sindirip
korkutmak başta, yerini korumak için her türlü hile hurdaya
başvuran « zorba » anlamında kullanılır oldu.
Despot ise eski Yunancada « aile reisi » demek olup Bizans
Sarayı’nda kullanılan yerel yönetici ünvanıydı.
17.Yüzyıla kadar hep « tek otorite » olarak hareket eden ve tüm
http://www.mgkmedya.com
Doğru mu yapıyorlardı, yanlış mı tabii ki tartışılır. Ama bu
liderlerin hiç biri halkın sırtından zenginleşmedi. Tarihe,
yönettikleri toplumlara çığır atlatan idealist hükümdarlar olarak
geçtiler.
Ve 20.Yüzyıl’da Saint Exupery, dünya edebiyatının baş yapıtları
arasına giren Küçük Prens kitabında Atatürk’ün « aydınlanmış
despot » sayılıp sayılamayacağını sorguladı.
SSCB sonrası bağımsız Türkmenistan’ın kurucu « Türkmenbaşı »
Saparmurat Niyazov da bir Atatürk hayranıydı.
Halkına, « Nutuk » gibi geçmişten geleceğe yol gösterici bir
rehber bırakmayı diledi. Yazdıkça coştu, coştukça abarttı, hiç var
olmamış bir Türkmenistan ve Türkmen halkı yarattı. Ruhname
adını verdiği « başyapıt », 2001’de yayımlandı.
İçeriğine bakılırsa, tarihte tekerleği ve yazıyı bile Türkmenler
icadetmişti!
Türkmenistan’da zorunlu ders olarak okutulan kitapta, « Sakal
beyinden uzar. Sakal ne kadar uzun olursa, beyin o kadar
küçülür. Beyin ne kadar küçülürse, kişi o kadar bilgiden
uzaklaşır, » yazıyordu.
***
Türkmenbaşı
Niyazov,
Kur’an
ve
İncil’e
kıldığı Ruhname’yi üç kez okuyanın doğrudan
gideceğini açıkladı.
eşdeğer
cennete
Ve ülkenin her yanına, tapınılası Ruhname anıtları dikilmeye
başlandı.
Saparmurat Niyazov 2006’da ölünce, Türkmenistan’daki
Ruhname rüzgarı da dindi. Yerine Türkmenbaşı seçilen
Berdimuhammedov, 2012 yılında kutsal kitabın yeniden
yazılacağını açıkladı. O gün bugündür akıbeti bilinmiyor.
Çarşamba, Ekim 7, 2015 - Sayfa 1 / 2
Mine G. Kırıkkanat
Diktatör, Tiran, Despot…
Gördüğünüz gibi her isteyen Atatürk olamıyor.
Seçim kampanyasına Samsun’da başlayıp Kurtuluş Savaşı’na
göndermeler yapan Davutoğlu ile İtalya’ya yerleşen Bilal
Erdoğan’a bakılırsa… Zaten AKP iktidarı da Atatürk’ün zaferinden
çok, Osmanlı’nın hezimetine hazırlanıyor.
Bir gün çalan her gün çalar!
Arthur Schopenhauer
http://www.mgkmedya.com
Çarşamba, Ekim 7, 2015 - Sayfa 2 / 2
Download