TARTIŞMALI İLMI TOPLANTlLAR DİZİSİ: 32 A • KUR'AN ve TEFSIR ARAŞTİRMALARI I Prof. Dr. Sadreddin GÜMÜŞ Yrd. Doç. Dr. A. Cüneyt EREN ProfDr. Suat YILDIRIM Prof. Dr. Ömer Faruk HARMAN Prof. Dr. Ali BARDAKOÖLU Prof. Dr. Süleyman ULUDAÖ Dr. Tahsin GÖRGÜN Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI Prof. Dr. Mustafa TAHRALI Prof. Dr. Celal KIRCA Prof. Dr. Arniran KURTKAN- Prof. Dr.Ali Murat DARYAL BİLGİSEVEN İstanbul - 2000 ENSAR NEŞRİY AT : 65 İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI Tartışmalı ilmi Toplantılar Dizisi: 32 Tebliğlerin, bilim ve dil bakımından sorumluluğu tebliğ sahiplerine aittir. Yayma Hazırlayanlar: Prof. Dr. Bedreddin ÇETİNER Dr. İsmail KURT Seyid Ali TÜZ Dizgi: Selahattin Uslucan Baskı: ENSAR NEŞRİYAT Süleymaniye cad. ll Beyazıt-İstanbul Tel/Fax: (0212) 513 43 41 KUR'AN'DA BİR DEVLET MODELİ VE SİYASET TEORİSİ VAR MIDIR? Prof. Dr. Süleyman ULUDAG U. Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Çeşitli zamanlarda ve bölgelerde, çeşitli toplumlarda değişik anlamlar ifade etmekle beraber belli bir kültür seviyesine gelmjş bütün toplumlarda devlet ve siyaset kavramıarına rastlanır. Bir devletin varolması için insanı yurt ve egemenlik unsurlarının mevcudiyeti şart koşuldu­ ğuna göre, belli sınırlar içinde egemen olarak yaşayan Bedevi ve göçebe bir kabile devletinden bile söz edilebilir. Devlet, siyaset, egemenlik ve bağımsızlık temelinde örgütlenmiş ve belli bir toprak üzerinde yaşayan toplumu sevk ve idare etme sanatı şeklinde tanımlanabilir. Her toplumda varolan, toplumu ve fertleri yakından ilgilendiren devlet düşüncesinin, devlet işlerini düzenleme ve yürütme faaliyeti hakkındaki çeşitli görüş ve anlayışların bütün ilahi kitaplara az-çok yansımaması düşünülemez. Bu yansırnaların Tevrat ve İncil'deki şekilleriyle Kur'an'daki şekli benzerlik gösterir. Şimdi devlet ve siyasetle ilgili görüş ve anlayışların, ilk Müslümanlar'ın, İslam öncesi ve Hz. Peygamber zamanında yaşadıkları sosyal hayat tarzını da dikkate alarak görmeye çalışalım. Kur' iln' da devlet kavramı ile ilgili terimler Kur' an' da bir yerde devlet, bir yerde de devlet kökünden türetilen bir fiil geçer (bkz. Haşr, 59/7, Ali/İmran, 3/140), Bu kullanımların, o zamanki devlet kavramı ile bile doğrudan bir ilgisi bulunmarlığına göre, devlet kelimesi bir terim olarak Kur'an'da geçmez diyebiliriz. Bununla beraber çok erken bir tarihten itibaren Müslümanlar, devlet kelimesine siyasi anlamlar yüklerneye başla­ mışlardır. Kur'an'da İslam rından doğ-rudan öncesi araçların devlet yapısından ve siyasi hayatlasöz edilmernekle beraber bu hususlara dolaylı olarak 112 Kur'an-Sünnet-İlimler çeşitli vesilelerle temas edilir. Mesela ekiibtir, kübera, saadet, müstekbir (büyükler, yöneticiler, kendini büyük gören) (bkz. Ahzab, 33/67, En'ii.m, 6/123, Yunus, 10/781, Gii.fir, 40/27, 35, Sebe, 34/31, Nahl, 16/22, 23), kelimelerinin kullamını böyledir. Kur'an'da devlet kavramı genellikle "mülk" (hanedanlık), terimiyle ifade edilmiştir. Kur' an, Hz. Diivud ve Hz. SüleYman'dan mülk sahibi, melikler şeklinde söz eder (bkz. Bakara, 2/251, 292, Sad, 38/20). Ayrıca, Hz. İbrahim'in ailesine (Nlsa, 4/54) ve Hz. Yusufa (Yusuf, 12/10) mülk verildiğini bildirir. Hatta şeytan Hz. Adem'e istediğini yaptırmak için ona mülk vaad etmişti (Taha, 20/120). Mülk, bir şeye sahip olmak, sahip olunan şeyde tasarruf etmek ve siyaset yapma imk.§.nını veren kuvvet anlamına gelir. Melik ise, siyaset yapan kişidir (bkz. Ragib, Müfredatu'l-Kur'ii.n, 472). Yüce Allah, "Sizleri melikler kıldık" (Maide, 5/20) by.ytfruyor, bunun büyük bir nimet olduğu­ nu bildiriyor. Her insan belli)fu nisbette bilkuvve veya bilfiil meliktir, siyaset yapma imkan ve gücüne sahiptir. Mülk büyük bir nimet olduğu için Allah Teaıa dua yoluyla bunun kendisinden istenınesini tavsiye eder (bkz. Sad, 38/35, 36). Allah Teaıa, diğer dünya nimetleri gibi mülk nimetini de Müslümanlar'a da gayr-i müslimlere de vermiştir. Kur'an peygamberlerin davetini kabul etmeyen kurallardan melik, devletlerinden de mülk diye bahseder (bkz. Bakara, 2/258, Zuhruf, 43/51). Şu halde mülk (devlet), namaz, oruç, hacc gibi sadece Müslümanlar'ı ilgilendiren islamı bir terim değildir. inancı ne olursa olsun bütün insanları ve toplumları ilgilendiren siyasi bir kavramdır. Za.Iim elinde olunca kötülerren mülk, adil insanların elinde olunca övülür. Çünkü Allah'ın büyük bir nimetidir. Gerçekte ve kamil anlamda mülk Allalı'ın olduğu için o, melik ve m<ilike'l-mülk ismini almıştır. Mutlak, k<imil, baki ve sınırsız mülkün Allah'a ait oluşu insanların sınırlı ve geçici bir mülk sahibi olmalarına engel değildir. Kur'an'da imam kelimesi önder, başkan ve metbu anlama gelir. Fakat imarnet kelimesine Kur'an'da rastlanmaz. Kur'an'daki kullanımına göre Müslümanlar'ın önderlerine de gayr-i müslimlerin önderlerine de imam denilmekle beraber (bkz. Furkan, 25/74, Tevbe, 9/12), burada kafirlerin imamları deyimi yer alır. İslam tarihinde gayr-i müslim hükümdarlara ve lideriere imam denilmemiştir. Müslüman toplumlar imam, halife ve emiru'l-mü'minin gibi deyimleri tamamİyle Müslüman ·, ; Kur'Un'da Bir Devlet Modeli ve Siyaset Teorisi Var mı.dır? 113 hükümdarlara tahsis etmişlerdir. Bu durum Kur'an'ın Müslüman ve gayr-i müslim devletleri cevher ve öz olarak birbirinden ayırmadığını, sadece nitelik olarak ayırdığını, devleti evrensel bir kurum olarak gördüğü­ nü göstermesi bakımından önem taşır. Kur' &nda emr ve bundan türeyen çok geçmekle beraber, devlet ve devlet başkanı anlamına gelen emaret ve·emir kelimeleri geçmez. Ancak bir yerde Allah'a ve Resülü'ne itaattan sonra ulu'l-emr'e itaat edilmesi emredilir (Nisa, 4/59). Hz. Peygamber bazan küçük çaptaki askeri hareketler için belli bir birliğin başına getirdiği komutanlara, emiru'l-mü'minin diye hitap etmişti. Hz. Ömer'den itibaren genellikle devlet başkania­ nna da bu ünvan verilmişti. Başında emir bulunan devletlere de eman~t (emirlik) denirdi. Murabitler ve n:ıuvahhidler ise, emiru'l-müslimin deyimini tercih etmişlerdir. Kur'an'daki ulu'l-emr kavramı siyasi, idari ve askeri bakımdan çok önemli olan itaat (disiplin) esasına işaret ederse de devletin yapısı ve işleyişi hakkında bir fikir vermez. Kur'an'da bazan egemenlik anlamına gelen ve bu özelliğiyle siyaset ve devletle ilgili bir nitelik taşıyan hüküm kavramı da ayrı bir önem taşı­ makla beraber, devlet anlamında kullanılmamıştır. Bununla birlikte, bazen hanedanlığın başında bulunana hıikim dendiği olmuştur. Hüki.'ımdar deyimi ise yak1n zamanlara aittir. kuvvet ve kesin bilgi anlamında kullanıl­ Sultan tabiri ise Kur'ıin'da geçmez. Üstün bir güce sahip olmaları dikkate alınarak devlet başkanına sultan, devlete de saltanat denilmiştir. Saltanat ve mülk eş anlamlı terimlerdir. Hz. Peygamber'den sonra· devlet başkamna hal'ife, devlete ele hilafet elenilmiş ise de bu terimler Kur'an'da geçmez. Hatta sahih hadislerde bile bu deyimiere rastlanmaz. Sultan deyimi Kur'ıin'da, mıştır. Padişah anlamında kullanılmamıştır. Açıktır ki, tarihin başlangıcından itibaren bütün toplumların hayat1 için zorunlu bir kurum olan devlet kavramı, evrenselliği ve zorunlu bir kurum olması bakımından Kur'an'a yansımışhr. Ama birbirinden fark h kültürlerin egemen olduğu toplumlarda devletlerin mahiyetleri, yapılan­ ma biçimleri, işlevleri, yetkileri ve hukUki sınırları üzerinde durulmamıştır. Kur'an'da devletle ilgili olarak belirtilecek en temel nitelik, aynı zamanda ahlak ve hukuk illeesi olarak adalet ve onun karşıtı bir kavram olan zulüm dür. Bundan dolayıdır ki, ulemıi, devletlerin meşru olup olmamaları konusunu tesbit ederken bu temel ilkeyi esas almıştır. Öyle görünüyor ki Kur'an devletin (mülkün) önemli, şan h, şerefli ve bir dünyevl nimet olduğuna işaret ettikten sonnı. zorba (ebbar), değerli Kur'an-Sünnet-İlimler 114 zalim ve sefih devlet başkanlarını yermek; adil, insafli, hak ve hukuk gözetenleri övmekle yetinerek diğer dünyevl işlerde olduğu gibi bu hususta da ayrıntıya girmemiş, genel ilkeler ve temel kurallar çerçevesinde bu hususu ümmete, diğer bir deyimle ehl-i hall ve akde veya şuraya bırak­ mıştır .. Nitekim ilk üç halife farklı usüllerle işbaşma geldikleri halde Müslümanlar'ın ezici çoğunluğu bu usUlleri kabullenmiş, hatta hilafet mülke dönüşmesine de fazla itiraz etmemişlerdir. Şu halde Kur'an'da tanımı yapılmış, çerçevesi tesbit edilmiş bir devlet modeli bul anmadığı gibi genel ilkeler dışında kurulları ve ayrıntıları belirİenmiş bir siyaset şekli de mevcut değildir. Aslında kuralları ve ayrıntıları belirlenmiş, esnekliği bulunmayan statik bir siyasetin yürümesi de mümkün değildir. Kur'an'da devlet kavramının açık-seçik bir şekilde ifade edildiğini ilk defa Şiiler iddia etmişler, Sünnil~e bu iddiayı sürekli olarak reddederek devlet başkanının, liyakat,~hliyet, bilgi, adalet, iktidar ve yeterlilik gibi nitelikler esas alınarak seçimle belirleneceğini savunmuşlardır. Şiiler'e, özellikle Ca'feriler'e göre M3.ide Süresi'nin 67. ayetinde Allah Te3.l3. Hz. Muhammed (s.a.v.)'den sonra Hz. Ali'nin yerine geçmesini, Şii bir deyimle imam olmasını apaçık bir şekilde emretmiştir. Hz. Ali'den sonra ise onun soyundan gelenler bu göreve getirileceklerdir. Şehristan:i'nin de belir.ttiği gibi, ''Din kişiye itaattan ibarettir," ilkesinden yola çıkan Şii mezhepler, özellikle Keys3.nlye, Seb'iyye (B3.tıniyye, İsmai­ liyye) ve bir dereceye kadar İsn&-aşeriyye (Ca'ferlye) bu görüşleriyle devleti tamamıyla teokratik bir mahiyette algılamışlardır. Fakat başta Ehl-i Sünnet olmak üzere bu iddianın H3.ridler, Mürcie ve Mutezlle alimleri tarafından reddedilmesi, Kur'an'da böyle bir devlet modelinin bulunmadığını gösterir. Kelıim alimleri islam'ın özüne aykırı bulunan devlet ve siyasetle ilgili görüşleri reddetmek için bu konuyu eserlerine alırken, hukukun uygulanması ve hayata geçirilmesi için zorunlu bir örgütlenme olan devletten fıkıhçılar, hem fıkıh kitaplarında hem de Ahkdmu'sSultaniye türü eserlerde bu konu üzerinde durmuşlardır. Siyasetname ve Nesihatu 'l-MülUk tarzında yazılan eserlerde ise genellikle devlet ve siyaset adamlarına öğütler verilmiş, idealler gösterilmiş, devlet hayatın­ da gözi;)nünde tutulması ıidab ve erkıindan, pratik bir takım kurallardan bahsedilmiş tır. Kel§rncıların, fıkıhçıların, devlet ve siyaset adamlarının ve İslam lozolarının, fi- devlet ve siyasetle ilgili fikir ve kanaatlannın zamanla geliş­ tirilmemesi, teorik bir mahiyette kalması islam toplumunun devlet ve siyaset alanında ihtiyaç duyduğu yeni görüşlerin ortaya atılmasına sebep r: i!~·: Kur'dn'da Bir Devlet Modeli ve Siyaset Teorisi Var mıdır? 115 olmuştur. Bu görüşleri öne sürenlerden Mevdı1dl ve Seyyid Kutup halkın hakimiyetini duyan bir siyaset felsefesini geliştirmişler; şfrr§., biat ve icma gibi İsl§.ml ilkeleri siyasl katılım için yeterli görmüş­ lerdir. Bu anlayışa sahip pek çok alim, siyaset ve devlet anlayışlarını genellendirmek için çeşitli ayetlere dayanmışlardır. Diğer yandan M. İkbal ve Fazlur Ralıman gibi bazı cilimler ise devleti icmaa dayandırarak, onu ' beşeri ve sosyal bir kurum olarak görmüşlerdir. İbn Haldun'un da devletlerin zorunlu sosyal ve beşeri kurumlar olduğu kanaatındadır. değil Hakk'ın Bu ayetlerden bir iki örnek vermek, konunun daha iyi anlaşılması bakımından gereklidir. Harun Han Şirv§.ni, "İslean'da Siyası Düşünce ve İdare Üzerine İncelemeler (İstanbul, 1965)" isimli eserinde, Kur'an'a Göre Devletin Özü başlığı altında (bkz. s. 17-31) şu ayetleri zikrediyor: (İs­ railoğulları'na) peygamberleri dedi ki: Allah Talut'u size melik (padişah) olarak gönderdi" (Bakara, 2/247). Bakara Suresi'nin 246-251. ayetlerinde İsrailoğ·ulları'yla ilgili bir kıssa anlatılır. Bu ayetlerde sadece mülk ve melik deyimleri geçer ama bunlarla ilgili hiçbir emir, hüküm ve tavsiye yer almaz. Sadece tarihi:. bir olayı bir menkıbe, bir kıssa zikredilmiştir. Bu ayetler devletin ve başındaki adil, dürüst, bilgili, yetenekli ve kudretli hükümdarların önemine işaret eder ve şu sosyal, siyş.si ve askeri ilkeyi tamamiyle il3.hi planda ortaya koyar: ''Eğer Allah bazı ins.anları (kişileri, kavimleri, toplumları) diğer bazısıyla defetmemiş olsaydı yeryüzündeki (sosyal, siyasi ve ekonomik ... ilh.) düzen altüst olurdu" (Bakara, 2/251). ister cahil, ister alim olsun az-çok tarih okuyan ve yaşadığı çağda sosyal ve siyasi hayatla ilgili gözlemlerde bulunan herkes bu kıssadan bir hisse çıkarır, ibret alır. Bu ayetten esinlenen sosyal ve siyaset bilimcileri alanlarıyla ilgili düzeni ve bunu sağlayan çeşitli dengeleri araştırıp birtakım kurallar ve sosyal yasalar tesbit eder, hatta bir ilim dalı kura bilirler. Ayetlerde insan düşüncesini kısıtlayan hiçbir kayıt yoktur. Onun için toplum hayatına egemen olan sosyal kanunları ve düzeni incelerken Müslüman ve gayr-i müslim ayrımını da yapmazlar. Bu sebeple ulaştık­ ları sonuçlar evrensel olur. Yine söz konusu ayetler üzerinde düşünenler çeşitli toplumlardaki sosyal ve siyasal düzenin farklı oluşunun da faydalı olduğu sonucuna ulaşabilir, kôrü körüne belli bir sosyal, siyasal ve ekonomik sistemin savunucusu, kulu ve kölesi; kavimlerin tarih tecrübeleri ve kültürleriyle de sıkı bağlantıları bulunan sistem çeşitliliğinin insanlı­ ğın hayrına olduğunu idrak ederler. Kısaca zikredile~ ayetler, gayr-i müslimler de dahil olmak üzere herkese geniş bir düşünme, araştırma, inceleme, ibret alma, ders çıkarma alanı açar; ama teknik ayrıntılara girmez. Bu nitelikte ve yöndeki düşüneeye İsl§.ml düşünce değilı Kur'an'dan esinlenen beşeri düşünce demek lazım gelir. Kur'an-Sünnet-İlimler 116 Diğer bir örnek: "Bir toplum (kavim, millet) kendi yapısını değiştir~ medikçe Allah onları değiştirmez" (Ra' d, 13/11). Bu, toplumların karakterlerine, ahl§.k anlayışiarına ve inançlarına, ekonomik refaha ve sosyal huzura işaret eder. Her yönden iyi bir gidişatı bulunan toplum eğer kötü yollara sapıp yolsuzluklar yapmazsa, sosyal hasletlerini koruyarak yollarına devam ederlerse Allah onların huzurunu, düzenini, dirliğini, birliği~ ni, refahını bozmaz. Siyasi, idari ve askeri hususlar da bu §.yetin kapsamına girer ama §.yetin anlamı ve içerdiği hükmün kapsamı bunlarla sı­ nırlı değildir. Bu ayeti belli bir devlet modeli için kanıt ve dayanak olarak kullanmak yanlıştır. Başka bir örnetı"Sonra nasıl davranacağınızı görelim diye sizi onlara halifeler kıldık" ( unus, 10114), yani hel&k ettiğimiz kavimlerin yerine sizi getirdik. Bu a ette geçen ve halifeler, halefler anlamına gelen kelimenin, hiçbir siyasi anlamı yoktur. Kur'an'da bu anlama gelen pek çok ayet vardır. Bir kavim niçin yok olur, yerini başka bir kavim nasıl alır konusu, Kur'an'ın temel ilkeleri ve amaçları açısından genel çizgilerle anlatılmıştır. Maksat, insanları peygamberlerin tebligatına uymaya ahlaklı ve erdemli, hak ve hukuka saygılı olmaya ve adaleti gözetmeye teşviktir, fertlerin ve toplumların huzur ve saadetidir. Harun Han Şirvan'i, hakimiyetin Allah'a ait olduğunu göstermek için ayetler zikreder. Bunlardan biri, "Göklerin ve yeryüzünün mülkü A!lah'ındır, o her şeye kadirdir, bunda kuşku yoktur" cAıi imran, 3/1891, mealindeki ayet, diğer biri ise, "Allah aziz ve hakimdir" (Lokınan, 31/27) mealincieki ayettir. Şimdiye kadar hiçbir tefsir aliminin, özellikle devlet ve siyasetle ilgili bir mana çıkarmadığı bu ve benzeri ayetlerden hareketle bir siyaset teorisi ve devlet modeli oluşturmak mümkün değildir. Eğer ayetler bu kadar serbest ve hayall olarak tefsir edilirse Kur'an'dan isteyen saltanat (monarşi), isteyen meşrUtiyet, isteyen cumhuriyet, isteyen demokrasi, hatta isteyen diktatörlük, isteyen despotizm, isteyen oligarşi, isteyen velayet-i fakih (İran'da olduğu gibi) çıkarabilir. Hatta, Talihan'ın Afkanistan'da kurduğu yönetimin meşruiyeti bile Kur'an'a dayanılarak ispatlanabilir. Kur'an'da siyaset teorisi ve devlet modeli aramanın Müslümanlar'ı götüreceği noktalar böyle olabilir. Bugün geniş ölçüde Müslüman toplumları rahatsız eden, bazı 3.limlerin kendi kişisel düşünce ve görüşlerini Kur'an'dan çıkarılmıŞ bilgiler, hükümler ve kurallar şeklinde topluma sunmaları, kimi çevrelein de bu görüşleri ilahi ve kudsi hükümler şeklinde algılamalarıdır. çeşitli Siyaset ve devlet dinden, din de siyaset ve devletten tamamİyle baolamaz, iki temel sosyal ve kurumdan birini öbüründen tamamiy- ğımsız ::ı Kur'Un'da Bir Devlet Modeli ve Siyaset Teorisi Var mıdır? 117 le ayırmak imkansızdır. En çok seküler ve lı:lik olan devletler de bile bu iki kurum az-çok birbirini etkiler. Fakat bunun böyle olması bu iki kurumu imkan nisbetinde birbirinden ayırmaya, bunları ayrı ayrı iki saha olarak görmeye engel değildir. Haridler'e, Şi'iler'e ve batinilere göre Ehl-i Sünnet ve Mu'tezili bu ayırıma işini bir ölçüde yapmıştır, bunun da faydasını görmüştür. Şimdi, bir yandan karşılıklı ilişkiyi ve bağlantıyı, diğer yandan uyarımı günümüz şartlarına göre yeniden açıklamak. ve düzenlemek gerekmektedir. Ehl-i Sünnet kitaplarında bile, "Sultamn Allah'ın yeryüzündeki gölolduğu" (bkz. Aclün!, Keşfu'l-hafa, I, 456), "Çağındaki imaını (devlet başkanını) tanımadan ölenin cahiliye dönemindeki putperestler gibi öleceğİ (Taftazanı, Akaid Şerhi, İst. 1980, 326) şeklinde sahih olmayan hadisler rivayet edilmiş, akaid kitaplarında, "Kur' <in' dan çok sultan insanları kötülükten caydırır" (Taftazanı, Şerhu Makasıd, İst. 1305, Il, 274), "Din ve sultan ikizdir" (Gaz<ili, el-İktisad Fi'l-İtikad, Kahire, 1962, 119; Maverdi, Edebil'd-dünya ue'd-din, Kahire, 1973, 137) gibi ifadelere yer verilmiştir. Bu ve benzeri ifadelere Kur'an ve sahih hadislerde rastlanınakla beraber, devletin ilahi ve kutsi oluşunu dile getirmesi bakımından değilse bile ulvi bir sosyal kurum olduğunu vurgulaması bakımından önem taşı~·· Zaten Müslümanlar da söz konusu ifadeleri böyle anlamış­ gesi lardır. M. İkbal ve Fazlur Ralıman gibi çağdaş müslüman