251 Milliyetçi Siyasî Haf­ talık Gazete Pazar­ tesi Günleri çıkar. FİATI : 250 KURUŞ 26 AĞUSTOS 1974 EY T Ü R K K E N D İ N E DON... Mecliste konuşan Türkeş: Türklerin imhası durdurulmazsa Atilla-3 harekâtı başlamalıdır! Semih Sançar : Zafer ve başarı ; Türk'ün haysiyet ve şerefi için canlarını verenlerindir Ülkü Ocakları : Ordumuzun yanında ve emrindeyiz MHP Gençlik Kolları : Kıbrıs'a yerleşecek haçlılar İslâm'ın bağrına saplanmış hançer olacaktır Çok lâf yerine çok iş Millet olarak her şeyimizi bir kenara itmiş, Türklüğün şerefi ve istikbali demek olan Kıbrıs'ta olup bitenleri takip ediyoruz. 40 milyonluk Türkiye tek bir irade halinde, tek bir kalp gibi dualarını, Kıbrıs'a gönderiyor. Pek çok sıkıntılara, fedakârlıklara katlanarak Kıbrıs'ın üçte birinden fazlasını kontro­ lümüz altına almış bulunuyoruz. Bize bu zaferi kazandıran Türk ordusuna minnetlerimiz sonsuzdur. Şimdi diplomasi plânında yapılacak çalışmalarla ordunun kazandığı za­ fere hukuki meşruiyet kazandırma safhasında bulunuyoruz. Bu yeni safhada yapılması gerekenleri plânlarken, bu noktaya kadar geçen olayların ciddî v e objektif bir muhasebesini yapmakta fayda vardjr. 15 Temmuz'da Makarios'a karşı bir ihtilâl yapıldığı duyuldu. İhtilâlciler ÜÇ dört gün içinde Ada'ya hakim oldular ve bu arada Yunanistan çok sa­ yıda silâh, cephane ve asker yardımında bulundu. 20 Temmuz tarihine ka­ dar Rumların bulunduğu bölgelerde hakimiyet kuran ihtilâlciler, Türk böl­ gelerine yöneldiler ve Lefkoşe'nin dışında kalan her yer işgal edildi. (Bu hususu Türk hükümeti ne sebeble bilemiyoruz, açıklamamıştır.) İhtilâlden 6 Sün sonra Türk silâhlı kuvvetleri müdahale etti. Türk milleti, partiler ve Milletvekilleri, Devlet Başkanı ve Genelkurmay ittifak halinde, tek çare 0l arak müdahaleyi görüyorlar. Ecevit iktidarı ittifak halinde değil. Nitekim m ^dahale kararı; duyduğumuza göre, 12 çekimser, 5 aleyhte oya karşı 7 le hte oyla alınmış. Ecevit de, çıkartmanın aleyhinde konuşma yapmış, oyunu Çekimser olarak kullanmış. Bu karar üzerine kahraman silâhlı kuvvetlerimiz başarı kazandı ve hükümet içinde de ittifak temin edildi. Bütün dünya devletleri Türkiye'yi haklı dâvasında destekliyor. Tam bu sırada, sebebini henüz öğrenemediğimiz, bir ateş - kes kararı alındı. Herkes hayret içinde. Tü rk kuvvetleri Girne bölgesinde sıkışmış vaziyette. Yunanistan'da Karam anlis millî bir hükümet kurdu. Ecevit ve CHP çevreleri bu olayı Yunanis tan' a demokrasi getirivoruz diye avuçları patlarcasına alkışladı. Dün­ yanın dört bir yanında Yunan diplomatları faaliyete geçiyor. Taraftar ara* n, yor. Cenevre'de genel hatlarıyla Türkiye'nin lehine bir ateş - kes anlaşma sı imzalanıyor. Türk silâhlı kuvvetlerinin kontrol altına aldığı Girne ve hav alisi ile. Girne - Lefkoşe hattının dışında kalan Türklerin bulunduğu yerler Barış Gücü'ne verilmesi gerektiği halde, Yunanlılar anlaşmaya ilk gün­ den itibaren uymuyorlar. Fakat bütün dünyaya bir yaygara basıyorlar. TürkIer ateş - keşi bozuyor diye. Ecevit ve arkadaşlar: «Ateş - keşi Rumlar bo­ zuyor. Biz bozmuyoruz» diye karşılık veriyorlar. Tartışmalar Türkler ateş keşi bozuyor mu, bozmuyor mu? konusunda düğümlenince, 90 binin üstünde esir Türk'e yapılan zulüm ve insanlık dışı işkence dikkatlerden kaçıyor. Türklerin mal, can, ırz emniyeti Rum çizmeleri altında. Ecevit ve ekibi, bu durumu ancak bir hafta sonra Cenevre'ye ikinci oturuma giderken ha­ tırlayabildi ve bu konuda diretmeye başladı. İkinci Cenevre görüşmeleri bir netice vermeyince, Türk silâhlı kuvvetleri harekete geçerek üç gün içinde Magosa - Lefkoşe - Lefke hattını ele geçirdi. Bu bölgelerdeki Türklerin can­ ları, malları ve ırzları düşman elinden kurtarıldı. Niçin üç gün sonra ateş kesildiği, birinci ateş - keşte olduğu gibi «Hedeflere varıldığı» şeklinde gös­ terildi. Ada'nın diğer bölgelerinde yaşayan Türklerden alınan haberler çok feci. Açlık tehlikesi başgöstermiş, Rum barbarlığı devam ediyor. Bugün Dünya kamu oyu (Aslında süper devletler demek daha doğru olur.) Türki­ ye'nin aleyhine dönmüş vaziyette. Gelen haberlere göre, Pakistan ve Lib­ ya'nın dışında bizi açıkça destekleyen devlet yok. Ama Yunanistan'ı, başta ingiltere ve Fransa olmak üzere Rusya ve diğer devletler desteklemeye başladı. Bugüne kadarki olayların özetinden çıkarabildiğimiz sonuç şudur : Tür­ kiye Ada'nın Yunanistan'a ilhak edilmesi tehlikesi karşısında, Kıbrıs ana­ yasasından aldığı yetkiyle müdahalede bulundu. Bütün dünya kamu oyu, bizi haklı gördü ve barışı bozan Yunanistan'ı kınadı. Çıkış noktasında vaziyet budur. Ama, geçen zaman Türkiye'nin aleyhine işledi, bugün yapayalnız kal­ mış vaziyetteyiz. Başlangıçta bizi destekleyenler ne oldu da, Yunanistan ta­ rafına kaydı. Bize göre izahı basit ve kısadır. Başa getirmekle öğün düğümüz Karamanlis tecrübeli bir siyasetçi olarak ağzını kapamış ve Rusya dahil bü­ tün devletlerle pazarlığa girişmiş, onlara bazı imkânlar vermiş ve kendi ta­ rafına çekmiş. Diplomatik faaliyet çok hassasiyet isteyen, ince hesap iste­ yen nazik bir konudur. Şimdi Karamanlis, Yunan halkını demokrasiyi, seçim­ leri bir kenara bırakmış, bütün düşüncesini diplomatik çalışmalar üzerine toplamış durumda, Ecevit ise, günde iki defa yaptığı basın toplantısını nasıl üçe çıkarabileceğinin hesabıyla meşgul. Bir Başbakan günde iki üç basın toplantısı yapar, çeşitli yayın organlarından iç propogandanın nasıl tezgâh­ lanacağı ile meşgul olursa, ince bir sanat olan diplomatik çalışmaları ayar­ lamaya vakti kalır mı? Ecevit; seçimi, parti rekabetini, halka yapılan propogandayı bir kenara bırakıp, iğnenin ucundaki Kıbrıs meselesini nasıl kaza­ nacağımız konusunda kahraman ordunun başarısını tescil etmenin yolunu ara­ malıdır. Yoksa, şu veya bu devlete suç atmakla sorumluluktan kurtulmak mümkün değildir. Çok lâf yerine, çok iş bekliyoruz. DEVLET DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 2 Sahibi : İbrahim METİN * Ya­ berleşme Adresi: P.K. 284 Ba- Aylk zı İşleri Müdürü : Tevfik Fik­ kanlıklar-ANKARA * İdare Ye­ İçin : İki misli * İlânlar : Pa­ ret KILICKAYA * Neşriyat Mü­ ri : Bedesten İçi, Bedesten Han zarlığa tâbidir * Dizgi - Baskı: dürü : Sadi SOMUNCUOĞLU * Kat: 4, Nu. : 7, KONYA Yeni Işık Matbaası Tel: 12 58 10 İdari İşler: Osman ÇAKIR * Ha­ ABONE : Yıllık 120 TL. Alı 60 TL. * Dış ANKARA * Dağıtım : Ülkeler DEVLET Gameda i.'!l!lllllllllllllllll;i!ll!;illlltl!tllIIIIIIMIIIIIIIItllllllllllllir:llllillllilllllli:ililllllllllllll!l Kıbrıs zaferi vesilesiyle Savaşlar milletlerin güçlerini en doğru şe­ kilde ortaya çıkaran imtihan anlarıdır. Türkiye ile Yunanistan Kıbrıs harekâtı vesilesiyle karşı karşıya geldiler ve mili; gücümüzün Yunanlı­ lara nazaran çok daha büyük ve tesirli oldu­ ğu bir kere daha anlaşıldı. Kıbrıs'ta kazanılan başarının çeşitli tarz­ da izahı yapılabilir, değişik faktörlerden söz edilebilir. Bunların herbirinin başarımızda ayrı ayrı tesirleri olmakla beraber esas olan tümü­ nün birleşmesinden meydana gelen; Türk mil­ li gücünün bu sonucu alabilecek seviyede bu­ lunuşudur. Millî gücümüzün en müşahhas unsuru Si­ lâhlı Kuvvetlerimiz olmakla beraber, askerî harekâtın her safhasında orduyu destekleyen, vurucu gücü oluşturan içtimaî, iktisadî ve si­ yasî yapımızı, moral ve kültür varlığımızı bü­ tünüyle nazarı dikkate almak gerekir. On yJ önce imkân ve kaynaklarımızın kifayetsizliği sebebiyle gerçekleştirilemiyen askerî harekât, aradan geçen zaman zarfında yapılan hazır­ lıklar ve alınan tedbirlerle mümkün kılınmış­ tır : Böylece şartlar siyasi bakımdan askerî bir müdahaleyi kaçınılmaz kıldığı anda hükümet her türlü çıkışı yapabilecek elverişli bir va­ sata sahip bulunuyordu. Milletlerin hayatında, millî çıkarları koruyacak tedbirlerin zamanın­ da alınmaması telâfisi kabil olmayan sonuç­ lar doğurur. Yunanlıların şu anda içinde bu­ lunduğu silâhlanma gayreti gecikmiş bir ted­ birin ibret verici çırpınışlarıdır Bu tablodan çıkarılacak dersler vardır ve bundan biz de hissemize düşeni almalıyız. Kıbrıs harekâtında yiğitçe döğüşen aske­ rimizin ruh hâli, inanç yapısı üzerinde önem­ le durulması gereken bir noktadır. Baz; şehit­ lerimizin açıklanan son mektuplarında müşahhaslaşan imân ve tevekkül, vatan uğrun­ da döğüşmenin heyecan ve şuurunu haykıran ifadeler insanımıza uzun zamandan beri ya­ pılmakta olan telkin ve tesirlere hiç uymu- yor. Türk askeri nice zamandır kendisinden İs­ rarla saklanmış olan millî ülkü V<J hedefle: i âdeta insiyakî olarak keşfetmiş, bunları zih­ nine ve yüreğine nakşetmiş, gaynmillî bir eğitim tarzına isyan etmiştir. Bu davranışın Çanakkale ve Dumlupınar nesilleriyle benzer­ liği övünç ve güven vericidir. Şu anda idare­ cilerimize düşen başlıca görevlerden birisi, başta TRT olmak üzere tüm eğitim organları­ nı millî ölçü ve üslûbun esas alındığı bir mih­ raka oturtmak olmalıdır. Cephelerde kan ve canlar ortaya konularak yiğitlik destanları ya­ zılırken TRT ekranlarından Türk milliyetçiliği­ nin tahkir edilmesi, millî şuuru geliştirip kök­ leştirecek yayınlar yerine sol ideolojilerin reklâ­ mının yapılması bağışlanmaz bir tenakuzdur. Türk milletinin bu sınırlı savaş dönemin­ de askerine karşı gösterdiği sevgi ve bacl.l k unutulmaz bir manzara teşkil etmiştir. B Ihassa maddî imkânları sınırlı köylümüzün, kentli­ mizin elindekini askerle paylaşmaya koşan asil heyecanı içtimaî derinliklerimizde mevcut olan millî duyguların şükran verici örneğidir. Bu tavrı husule getiren zihin yapısı, iyi tan­ zim edilen şuurlu bir millî politika ile güçlü millî atılımlar için emsalsiz bir mesneddir. Kıbrıs konusunu iç politika için bir seçim ya­ tırımı olarak kullanmak yerine, pek muhtaç olduğumuz millî beraberlik için vesile yapmak hükümetin ve bütün siyasî partilerin ödevi olmalıdır. Savaş esnasında maddî ve manevî bü­ tün imkânlarını vatan hizmetine tahsis eden Türk imânı, güçlü bir sıçrayış için neden se­ ferber olmasın? Yeter ki onun gönlüne ve ka­ fasına duygu ve düşüncelerine uyan, şevk ve heyecanını harekete getirebilen güven ve­ rici bir millî çağrı yapılabilsin. İşte o zaman gasbedilen haklarımızı birer birer koparıp ala­ cak güce ulaşırız ve önümüzde nice fetih ufukları açılır. TST-TeTi KÂRLI K İ M Z A R A R L İ K İ M ? Televizyonda yayınlanan bir programda Başba­ kan Ecevit, Cumhuriyet gazetesinden tanımakta ol­ duğumuz ve fikrî yapısı hakkında yeterli bilgi sa­ hibi olduğumuz Mehmet Barlas'ın sorularını cevap­ landırdı. Aslında bu konuşma üzerinde geniş şekil­ de durulabilir. Fakat en çok dikkatimizi çeken bir husus üzerinde durmak istiyoruz. Mehmet Barlas'ın bir sorusunu cevaplandırırken Ecevit şöyle diyordu : «Çağımız duygusallık üzerine ve kin duygusu üze­ rine dış politikanın da kurulamıyacağı bir çağdır. Oysa Yunanlıların ve Kıbrıs Rumlarının bence en büyük talihsizliği daha okul sıralarından böyle pa­ ralellerle yetiştirilmiş olmalarıdır. Okul sıraların­ dan yüreklerine Türklere karşı kin duygularının aşılanmış olmasıdır. Bunun sonucu Yunanistan'ı dış politikada nasıl bir çıkmaza götürüyor, bunu açık­ ça görebiliriz. Hiçbir Yunan veya Kıbrıs politika­ cısı çıkıp da kolay kolay ben Enosis'i istemiyorum diyemez. Hattâ buna birşey ekleyeyim. İstanbul üzerinde, kendi tabirleriye Konstantinopol üzerinde Yunanlıların hiçbir emeli yoktur ve olmayacaktır sözünü söyleme cesaretini gösterebilecek bir Yu­ nan politikacısının bile kolay kolay bıılunamıyacağını sanırım. Bunu söyleyenler kolaylıkla Yunanis­ tan'da veya Kıbrıs Rum toplumunda vatan hainli­ ği ile suçlaııdırılabilirler.» Dikkat edilirse Ecevit, Yunanlıların ilkokul sı­ ralarından itibaren millî şuur ve ülkülerle yetişti­ rilmelerinin başlarını derde soktuğunu söyleyerek, Türkiye içinde de tutulacak böyle yolların Türki­ ye'ye zarar vereceğini anlatmak istemiştir. Ancak tarihi kısaca gözden geçirirsek, 2 ayrı eğitim po- KİN Bir Türk'ün kanına, bin Rum iste, im, İnsan saymam gayri ben bu Yunan'ı, Doldu taştı bin senelik kinlerim, İnsan saymam gayri ben bu Yunanı. Dünya'yı kirleten alçak bir millet, Bilin bu itleri, il!e: mi illet!. Duymam Türk'ten çay ıs na ben minnet I İnsan saymam gayri ben bu Yunan. Hepsi dokuz milyon; bini bir para, İçi itlishane, dışıysa kara, Kapansın bu mikrobun açîığı yara, İnsan cay ram gayrı ben bu Yunan*. Türk oğlu aklında şu iyi kasın, İyi bil dünyada sen hep yanlasın. Kendine döndükle daima vars.n, İnsan sayma gayri sen bu Yunanı, Türk oğlu', it. iti ii:rtr mı h;c? Sana dost oldu mu Yunar, denen piv? Sevgi dolu elini uzattın ilginç!.. Dost mu sandın bin sertedir Yunan:? Güvenme kimseye haçlı hap onlar, Sen Müslüman Türksün! Bat ns an'cr? Kıbrıs dağlarında dökülen kanlar Unutturmaz gayrı sana Yunanı. Mehmet Hakan AKAYJ Kıbrıs, 2 Ağustos 1974 ilirilllllltlillllKlllilllüllllllllllllllIIIIIUIIIİIIİIIIIIISliltlülli; 1111:11 r • . : : < ; : ı litikası takib eden Türkiye ile Yunanistan'dan han­ gisinin daha kârlı çıktığını anlarız. Yunanlıların takib ettiği dış politika Yunanistan'a zarar değil büyük faydalar getirmiştir. 150 senelik bu devlet, kurulduğundan bu yana bir karış toprak kaybına uğramaksızın tersine devamlı toprak kazanmasını bu «Duygusal ve kin duygusu üzerine» politikası­ na borçludur. Ecevit ve onun fikrindekilere göre zararlı olan bu politika, Türkiye'nin elinden Batı Trakya'yı, adaları, Girit'i, 12 adayı gözünün içi­ ne baka baka almıştır. Ecevit'e göre çok faziletli olan Türk dış politikası da 150 yıldır durmaksızın toprak kaybına uğramıştır. Bu «Faziletli dış poli­ tika» Lozan'da üstün çıktığımız bir savaşın sonra­ sında burnumuzun dibindeki adaları Yunanlılara teslim etmemize sebep olmuş, Ecevit'e göre «Fa­ ziletli» fakat bize göre «Korkak» dış politika Misak'ı Millî sınırlarını dahi gerçekleştiremememize sebep olmuştur. Yani kötü Yunan politikasının 150 yıllık blânçosu kâr, iyi Türk politikasının blânçosu ise büyük zarar göstermektedir. Yunanistan, bizim son Kıbrıs harekâtımızda toprak kaybına uğra­ mamıştır. Sadece, topraklarına katmak istediği bir bölgede Türkiye kendisine bu imkânı vermemiştir. Bu netice, Yunanistan'ın Kıbrıs'tan vazgeçtiğini de göstermez. Bu sebeple bu millî konuyu bile iç po­ litikaya âlet ederek «Gençleri millî şuur ve ülkü­ lerle yetiştirmenin zararları» na misâl olarak gös­ termek çok hatalı ve yanlış bir yoldur. DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa: 3 miş Milletler askerlerinin bu olayı da r seyrettikleri ifade edilmektedir. \ "Medeni» dünya niçin susuyor ? Kıbrıs'ta savunmasız Türklerin yokedilmesi ne zamana kadar sürecek ? Kahraman Türk ordusunun Kıbrıs'­ ta gerçekleştirdiği 2. harekâtta, ada­ nın önemli bir bölümünün Türk birlik­ lerinin eline geçmesi ve Rum ve Yu­ nan birliklerinin ordularımız önünde bozguna uğramalarının yankıları de­ vam ederken, Türk ordusunun önünde tutunamıyan Rum ve Yunanlıların; adanın Türk kuvvetleri kontrolü altın­ da bulunmayan Limasol, Larnaka ve Baf şehirlerinde yaşayan binlerce Türk'e karşı insanlık dışı zulüm ve katliam hareketlerini devam ettirdikle­ ri öğrenilmektedir. Basına akseden haberlere göre, Mehmetçiğin önünden kaçan Rumlar, Türk köylerini ateşe vermekte ve bir­ çok köyde sivil Türk halkını insafsız­ ca katletmektedirler. Rumların elinde kalan birçok Türk köyünde yaşayan onbinlerce Türk'ten haber alınamamak la birlikte, belirtilere göre bu köyler­ de Rumlar büyük katliamlar yapmak­ ta, ellerine geçirdikleri savunmasız, masum Türkleri kadın, erkek, çocuk, ihtiyar demeden hunharca katletmek­ tedirler. BAF'TA 3 YAŞINDAKİ BİR ÇOCUKTA 48 KURŞUN YARASI BULUNDU Elde edilen bilgilere göre 2. Kıbrıs harekâtının başladığı 14 Ağustos günü, Rumlar Baf şehrinde Türkleri bir stad­ yumda toplamışlar ve erkekleri kurşu­ na dizmişlerdir. Bu arada Rahime Sa­ lih isimli üç yaşındaki bir Türk çocu­ ğunun üzerinde 40 kurşun yarası tesbit edilmiştir. Rumların Baf'taki kat­ liamını Birleşmiş Milletler askerlerinin sadece seyrettikleri belirtilmektedir. Baf'ta Rumların Türklere karşı gi­ riştiği bu katliam üzerine hükümet sözcüsü Orhan Birgit bir basın toplan­ tısı yapmış ve durumu dünya kamu­ oyuna açıklamıştır. Birgit; basın top­ lantısı sırasında Baf katliamını anlat­ mış, bunun yanı sıra Limasol'da da toplama kampları kurulduğunu bildir­ miştir. Bakan devamla Limasol köy­ Rumların bu arada, İngilizlerin Limasol'daki evlerine de girerek yağ­ ma ettikleri bildirilmektedir. Bu konu­ da bir açıklama yapan İngiliz sözcüsü «Bugüne kadar Rumlara iyi muamele ettiklerini, bu sebeple bu olayları iiziiııtü ile karşıladıklarını» söylemiştir. BİR KÖY HALKI TAMAMIYLA YOK EDİLDİ lerinden 150 kişi ile Binatlı'da 250 ki­ şinin toplandığını açıklamış ve millet­ lerarası kuruluşların bu duruma seyir­ ci kalmamasmı istemiştir. RUMLAR AMERİKAN BÜYÜKELÇİSİNİ ÖLDÜRDÜ Öte yandan Amerika'nın Kıbrıs Bü­ yükelçisi Roger Davies de; büyükelçi­ lik binasını basan silâhlı Rumlar tara­ fından öldürülmüştür. Lefkoşe'de top­ lanan büyük bir silâhlı Rum kalabalı­ ğı önce büyükelçilik binasını sarmış, daha sonra bomba ve silâhla saldır­ mışlardır. Büyükelçilik kapısını kıra­ rak içeriye giren Rumların ABD Bü­ yükelçisini kurşunladıkları ve Birleş­ Kıbrıs'ta Rumların silâhsız Türkle­ re karşı giriştikleri katliamın bütün şiddetiyle devam etmekte olduğu bil­ dirilmektedir. Son olarak Magosa'ya bağlı Atlılar köyünde Rumların köy halkının tamamını öldürerek bir çuku­ ra doldurdukları tesbit edilmiştir. Türk kuvvetlerinin eline geçen bu köyde göz leri görmeyen 2 ihtiyar karı - koca­ nın yaşadığı görülmüştür. Katliam sı­ rasında köyden kaçmayı başaran ço­ ban, daha sonra döndüğünde köyde 2 ihtiyardan başka canlı kalmadığını gör müştür. Durumu öğrenen Türk yetki­ lileri köye bir askerî doktorla birlik­ te askerlerden kurulu bir ekip gönder­ mişlerdir. Türk askerleri köy yakının­ da bulunan sazlıkta yeni doldurulan Yunanlılar Batı Trakya'da da vahşete başladı Türk ordusunun Kıbrıs'ta giriştiği harekât sırasında, Türk devletinin karşısına doğrudan doğruya çıkma cesareti gösteremiyen Yunanistan'ın, Batı Trakya'da yaşamakta olan Türklere yıllardan beri yapmakta olduğu baskı ve şiddeti ar­ tırdığı bildirilmektedir. Batı Trakya'dan gelen haberlere göre 20 Temmuz 1974 den itibaren bu bölgede Yunanlıların Türk­ lere karşı giriştiği insanlık dışı baskılardan bir kısmı şöyle sıralanmaktadır : TÜRK KADINLARININ IRZINA GEÇİLİYOR 20 Temmuz günü İskeçe, Gümülcine içinde ve köylerin­ de Türk dükkânları yağma edilmiş, büyük hasar meydana ge­ tirilmiştir. Emniyet yetkilileri tarafından kışkırtılan Yunanlılar Türkleri dövmekte ve tehdit etmektedirler. Köylerde Türkler silâh zoruyla Yunanlıların tarlalarında çalıştırılmakta, mahsul­ lerine el konmaktadır. Bu arada Trakya'da Türk sınırındaki Yunan birliklerinin ihtiyaçları Türk bölgelerinden kanun dışı bir şekilde karşılanmakta, dağlık bölgelerde yaşayan Türk köyleri tecrit edilerek muhtemel bir savaşta Türklere yardım etmelerinin önüne geçilmektedir. İskeçe'nin Göynüklü köyünde 13 yaşında bir Türk kızının ırzına geçen Yunanlıların, Türk kızının göğüslerini kestikleri bildirilmektedir. Yine Sinikova'da bir Türk kızının ırzına geçilerek öldürülmüştür. Paşevik ve Mustafçova köylerinde de Türk kadınlarına saldırıldığı ve ırz­ larına geçildiği haberleri gelmektedir. TÜRKLERİN TOPLU HALDE YOKEDİLMESİ İSTENDİ Türk düşmanlığü ile tanınan «Ellenikos Vorras» isimli ga­ zetenin 13 Ağustos tarihli sayısında Türklerin toplu halde kat­ ledilmeleri gerektiği ileri sürülmüş, bu; Türkler arasında en­ dişe ile karşılanmıştır. Verilen bilgiye göre bazı dağlık Türk köylerinden haber alınamamakta, imha ihtimali üzerinde du­ rulmaktadır. Öte yandan Mora ve Girit bölgelerinden 3 bin ci­ varındaki kişinin, sivil savunma teşkilâtı adıyla Batı Trakya'­ ya getirildiği bildirilmekte, bu kişilerin Türk düşmanlığı yapa­ rak Yunanlıları Türklere karşı kışkırttıkları ifade edilmektedir. Iskeçe'de de Türklerin Emniyet dairesine çağrılarak «Sen şöyle yapmışsın, sen bunu demişsin» tarzında asılsız ihbar­ larla baskıya uğradıkları ve dövüldükleri söylenmektedir. 2. Kıbrıs harekâtında kurtarılan Lefke'de Osmanlılardan kalma bir cami. Kıbrıs'ta Türk milletinden yediği tokatın acısını, Kıbrıs'ın silâhsız Türklerinden ve Batı Trakya'lı soydaşlarımızdan çıka­ ran Yunanlıların, bu tutumlarının nereye kadar süreceği vo Türk devletinin, Lozan anlaşmalarıyla hakları garanti altına alınmış Batı Trakya'lı soydaşlarının hakkını ne zaman araya­ cağı merakla ve endişe ile beklenmektedir. fi= c 3 =5 =3 KIBRIS'TA YUNAN VAHŞETİ DEVAM EDİYOR! bir yeri açtıklarında köy halkının ta­ mamıyla öldürülerek bu çukura dol­ durulduğunu görmüşlerdir. Türk gaze­ tecileri tarafından filme alınan durum TRT tarafından bütün dünyaya du­ yurulmuştur. Bu konu ile ilgili olarak bir basın toplantısı yapan Turizm ve Tanıtma Bakanı Orhan Birgit katliam hakkında bilgi vermiş ve «Şu anda adanın başka yerlerinde hangi cinayet­ lerin hangi çukurlarda saklandığı da­ hi bilinmiyor» demiştir. Birgit olayın Türk doktor yüzbaşı Ayhan Çekiç ta­ rafından gün ışığına çıkarıldığını söy­ lemiş ve «Bay Klerides belki bu olay karşısında da yüzüne sapsarı bir mas­ ke takacak ve menfur bir cinayet di­ yecektir. Fakat merak ediyoruz, katil kimdir? Kaatiller kimlerdir? Hele on­ ların bütUn dünyaya yayılmış destek­ leyicileri kimlerdir?» demiştir. Birgit'in basın toplantısı sırasında olay yerinden, de görüntüler sunulmuş ve Türk doktoru yüzbaşı Ayhan Çekiç' in köyde sağ kalan 2 kişiden biri olan Bahire Süleyman'a sarılarak ağladığı görülmüştür. Verilen bilgilere göre köy­ de katliamın ortaya çıkarılması Türki­ ye'de de büyük nefret ve üzüntü ya­ ratmıştır. Gelen haberlere göre Türk milleti Rumların bu vahşiliğinin ön­ lenmesini istemekte ve bütün bu olan bitenlere rağmen halâ bazı yetkililerin «Barış, Türk - Yunan kardeşliği» gibi ifadeler kullanmasını hoş karşılamamak tadır. TÜRKEŞ'İN GÖRÜŞÜ KABUL EDİLDİ Bu arada Turizm Bakanının basın toplantısında bir husus göze çarpmış­ tır. Birgit bir soru üzerine «Birleşmiş Milletlerin Kıbrıs'taki askerlerine Müs lüman ülkelerden de asker alınmasını memnuniyetle karşılayacaklarım» söy­ lemiştir. Bilindiği gibi MHP lideri Alp­ arslan Türkeş bir müddet önce verdiği bir beyanatta «Kıbrıs Barış Gücü'nün en az yarısının Müslüman ülkelerden alınması gerektiğini» ifade etmişti. Ga zetecilerin bu sorusuna Turizm Bakanı'nın cevabı : Türkeş'in bu görüşü­ nün aradan geçen günlerden sonra Hü­ kümet tarafından da benimsendiğini göstermektedir. Ancak hükümetin halâ bu konuda bir teşebbüste bulunmadığı anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi, Kıbrıs'ta Rumlar ve Yunanlılar, önünde tutunamadıkları Türk askerlerinden kaçarken bütün güçlerini ve kuvvetlerini savunmasız masum Türk halkına göstermektedirler. Adada Türklere karşı uygulanan bu katliam karşısında gözlerini kapayan ve susmayı tercih eden Batı ülkeleri ve basını, tarihî münasebetlerden do­ ğan «Haçlı taassubu» nun verdiği hisle, Türkiye aleyhindeki kampanyalarını devam ettirmektedirler. Türklere kar­ şı uygulanan zulümün ölçüsü Amerikan Büyükelçisinin gözler önünde katledilmesiyle anlaşılmaktadır. Ancak batı ül­ keleri şaşılacak bir sükûtla bu olayı da geçiştirmişlerdir. Amerika'nın bir tem­ silcisine bu şekilde davranan RumlaDevamı 11. de DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 4 Ergen ekon Mektupları Yeni bir hareket zarureti CEZMİ KIRIMLIOĞLU Kıbrıs'a yaptığımız müdahalenin ge­ rekçeleri hâlâ geçerlidir. Adanın Türk Ordusunun himayesinde bulunmayan kesimlerinde can ve mal emniyetinin kalmadığı aşikârdır. Rumlarm barbar­ lığı sadece masum Türkleri hedef al­ mamakta, Amerikan vatandaşlarını ve Amerika Birleşik Devletlerinin temsil­ cisini de hedef almaktadır. Kıtal ha­ reketine EOKA'cı olmayan her insan mâruz kalmaktadır. Öte yandan Birleşmiş Milletler Güven lik Konseyi tarafından verilen ateş kes kararı tek taraflı olarak yürürlüğe konulmuş, Rum tehdişçiler bu kararı daima ihlâl etmektedirler. Yunanistan ve Kıbrıs Rumları konferans masasına oturmamakla Türkiye'nin «Barışçı» ve «İnsancıl» başbakanını üzmektedirler. Ayni zamanda, Türkiye'yi daha müş­ kül vaziyette iken anlaşma masasına oturtmak istemekte, bunun için ordusu­ nu yeni ve modern silâhlarla teçhiz et­ mektedir. Türkiye'nin baştan beri hedefi Ada'da nizâmı tesis ve Türk Ordusunun hi­ mayesi dışında kalan bölgelerde ise nizamsızlığın hâkim sürdüğü meydan­ da olduğuna göre, Türkiye için yegâne ve kaçınılmaz yol, Ada'nm tamamını kontrol altına almaktır. Böylece, Ada'­ da hem nizâm ve istikrar sağlanmış olacak, hem de Kıbrıs daha uzun süre bizim için mesele olmaktan çıkacaktır. Bu müdahale, ayni zamanda Ada'nm nihâî statüsünü tâyinde de müessir olacaktır. Hemen ifade edelim ki, federasyon, coğrafî esasa da dayanmış olsa, Kıb­ rıs için nihâî statü olamaz. Çünkü, Yunanistan'ın Ada üzerindeki iddiaları açıktır ve o, adanın tamamını istemek­ tedir. Esasen, mevcut durumda barış masasına oturmayı geciktirmesinin se­ bebi de Enosis'in gerçekleşmesini ön­ leyecek bir çözüm yolunu reddetme imkânını aramak için zaman kazan­ maktır. O halde, biz bugün Şanlı Or­ dumuz tarafından kontrol altına alı­ nan bölgeleri kendimiz için yeterli saysak büe, Yunanistan kendisine ay­ rılan yçre razı olmayacak ve Ada­ da devamlı huzursuzluk çıkaracaktır. O halde, Ada'nın nihâî statüsü şu şe­ kilde olabilir : 1. Ada Yunanistan'a bırakılır. 2. Ada Türkiye'ye ilhak edilir. Birinci ihtimâlin artık gerçekleşme­ sine, imkân yoktur. Çünkü Türkiye ne pahasına olursa olsun Ada'yı bırak­ mamaya kararlıdır. Esasen, Ada'da BOZRÜKTS» meydana getirdiğimiz fiilî durum da buna imkân bırakmıyacak şekildedir. İkinci hal, en âdil ve en devamlı çö­ züm tarzıdır. Türkiye böyle bir hede^ fi kendisi için esas hedef seçmedikçe, devamlı emri vâkilerle karşılaşması mümkündür. Bu hal için, en fazla iti­ raz «Süper devlet» denilen Rusya ve Amerika'nın böyle bir çözüm tarzına itiraz edecekleri noktasından ileri gel­ mektedir. Rusya için duyulan endişe­ ler doğrudur. Çünkü Rusya, Adavda Makarios gibi devamlı kendisine yeşil ışık yakan birinin yönetiminin hâkim olmasl ister. Bu onun Akdenizdeki menfaatlerinin tabii bir neticesidir. Bu sebeple Rusya Türkiye'nin Ada'da elde ettiği bugünkü neticeye de kar­ şıdır. Amerika'ya gelince, öyle zan­ nediyoruz ki, Amerika'nın menfaatleri böyle bir neticeye aykırı değildir. Çün­ kü, Amerika için durum Rusya'dan farklıdır. Bir kere Amerika, Ada'nın Akdenizdeki Rus üstünlüğünün artma­ sına sebep olacak bir statüde kalması­ nı istemez. Aksine kendi üstünlüğünün bir aracı olmasını arzu eder. İkinci olarak Amerika, Ada'nın Yunan veya Türk Nato ülkelerinden birinin elinde veya kontrolünde olmasını da menfaat­ lerine uygun bulur. Yunan Hükümeti­ nin içerdeki komünistlere taviz ver­ mek maksadıyla Nato'nun askerî ka­ nadından çekilme blöfü, hakikat olursa Nato'nun Güney Doğu kanadının sa­ vunulmasında en büyük sorumluluğu yüklenecek olan Türkiye, Amerika'ya karşı bu üstün durumunu da değerlen­ dirmek suretiyle Amerikan siyâsetini de kendi lehine çevirebilir. Bunun bir hayal olmadığını göstermek bakımın­ dan 1963 de müdahalemizi istemiyor denilen Amerika'nın 1974'de bu müda­ haleyi meşru ve isteklerimizi yerinde görmesini hatırlatmak kâfi gelecektir. Ayrıca hatırlatalım ki gerek Ameri­ ka v e . gerekse başka devletler siyâseti daima kuvvetliden ve fiilî duruma hâ­ kim olandan yanadır. Devamlı dost­ ları ve dostlukları yoktur. Yegâne dost­ ları milletlerinin menfaatleri ve kuv­ vetlilerle hâkimlerdir. O halde, Ada'nın tamamını kontro­ lümüz altına almak için sebepler hâlâ mevcuttur ve nihâî çözüm olan Ada'nın Türkiye kontrolünde olması hususunun gerçekleşmesi için müsait ortam vardır. (Bu neticenin savunulmasının kolay­ lığı ve Dünya Kamu oyu meselesini de daha sonra ele alacağız.) 23. Sayı Bayilerde GALİP ERDEM : Zaman B izce Konuştu SADİ SOMUNCUOĞLU : Ge nel Ahlâk DİLÂVER CEBECİ: Dedemi]ı Günâhı OSMAN OKTAY : Ülkücüler ve Ülküsüzlük NECATİ AVCI : MUlet ve Din Z. KADİR DOĞANAY : Zalferi Müjdeleyen İdrak CUMALİ KİBAR : Atalarım izin Vasiyeti GÜNERKAN AYDOĞMUŞ : 0 Rnhlar Dirilecek Şiirler - Haberle r - Bizim Türkeli P. K. 151 Bakanılıklar - ANKARA Yıllık Abone : 17.50 TL. YAZISIZ — Basın ve TRT'nin beyanlarına yer vermediği Türkeş gelişmelerin ışığı altında en lüzumlu teklifleri yapıyor Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baş­ kanı Alparslan Türkeş, Kıbrıs ile il­ gili görüşlerini sık sık belirtmekte, bu konuda isabetli teşhislerde bulunmak­ tadır. Milliyetçilik düşmanı basında yer almayan, TRT'nin bültenlerinde ya bir iki cümleyle geçiştirilen ya da hiç yer almayan Alparslan Türkeş'in de­ meçlerini öneminden dolayı, ileride el­ de bulunması gayesiyle gazetemizde yayınlıyoruz. MHP lideri Alparslan Türkeş'in bugüne kadar birçok konuda olduğu gibi Kıbrıs meselesinde de teş­ hisleri tam olarak doğru çıkmış, yıllar önce ileri sürdüğü teklifler bugün Türk devleti tarafından uygulama sahasına konulmuştur. TÜRKEŞ : KIBRIS ZAFERİ BİZİ GEVŞEMEYE GÖTÜRMEMELİ Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baş­ kanı Alparslan Türkeş 17 Ağustos 1974 günü İstanbul'da basma bir beyanat vermiştir. Türkeş'in Kıbrıs konusunda verdiği bu beyanat özetle şöyledir : «Kıbrıs'ta mahdut hedefli olarak giri­ şilmiş olan askerî harekâtımızın za­ fer sevinci içinde bulunduğumuz şu günlerde herşeyin çözümlenmiş, bitmiş olduğunu sanmamalıyız. Kıbrıs zaferi­ mizin haklı övüncü, bizi gevşemeye gö türmemelidir. Önümüzde birçok çetin meselelerin bulunduğunu, düşmanlıklar la çevrili olduğumuzu düşünerek birlik ve beraberlik içinde bulunmaya önem vermeliyiz. Dost ve müttefiklerimiz ile olan münasebetlerimizi samimi bir ha­ va içinde geliştirmeliyiz. Dünya kamu oyunu kazanmak için uzun vadeli, ge­ niş ve plânlı bir propoganda faaliyeti düzenlemeliyiz. Ayrıca millî istihbara­ ta çok önem vererek Millî İstihbarat Teşkilâtını her yönden takviye edip güçlü bulundurmalıyız. Bunlara ilâve­ ten Türk Silâhlı Kuvvetlerini en mo­ dern silâh, araç ve gereçlerle süratle donatmalıyız. Sovyetler Birliği dışında kalan komşularımızdan daima daha üs tün silâhlı kuvvetlere sahip olmak mil­ li savunma politikamızın değişmez ana ilkesi olmalıdır.» DIŞ MESELELERDE MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLÂTINDAN YARARLANILMALIDIR Türkeş, ertesi gün verdiği beyanatta ise Dışişlerimizin, plânlı bir faaliyet içinde bulunmadığını belirtmiş ve Millî İstihbarat Teşkilâtına gerekli saygının gösterilerek tecrübelerinden istifade edilmesinin gerektiğini bildirmiştir. Tür­ keş özetle şöyle demektedir : «Onbir yıldan beri devam etmekte olan Kıbrıs buhranına rağmen Türk Hükümetlerinin gerek batı düuyasının kamu oyunu ve gerekse diğer dünya devletleri kamuoyunu haklı davamız le hine kazanmakta gerekli çalışmayı ve başarıyı sağlıyamamış olduğu görül­ mektedir. Her şeyden önce Dışişleri Bakanlığı­ mızın olayların önünde giden, plânlı ve enerjik bir faaliyet içinde bulunmadı­ ğı bir daha anlaşılmış olmaktadır. Ta­ rihimizde savaş alanlarında kazanmış olduğumuz birçok zaferlerin politik ve diplomasi alanında kaybedildiği unu­ tulmamalıdır. Kıbrıs'a garantör devlet sıfatiyle mü­ dahale hakkımızı kullanmaya karar verirken, bugünkü hükümetin de, ge­ rek müttefiklerimizin yardım ve deste­ ğini sağlamada ve gerekse diğer dün- VEFAT Yazarımız sayın Cezmi Kırımlıoğlu'nun kız kardeşi, ülkücü öğretmen; FATMA ERSAN 18 Ağustos 1974 Pazar günü uzun süreden beri devam eden rahatsızlığından kurtulamıyarak, vazife yeri olan Çarşamba ilçesinde vefat etmiştir. Merhume'ye Tann'dan rah­ met, ailesine ve sayın Cezmi Kırımlıoğlu'na başsağhğı dile­ riz. DEVLET DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 5 ya devletlerinin desteğini almada ge­ niş kapsamlı ve plânlı bir diplomatik faaliyete girişmesi gerekliydi. Bununla birlikte dünya kamuoyunu, Kıbrıs'ta soydaşlarımıza yapılan zulüm ve iş­ kenceler hakkında aydınlatmak ve Ada da giriştiğimiz askerî harekâtın hak­ lılığını kabul ettirecek yeterli ve yay­ gın bir propogandaya girişmeliydi. Olayların gelişmelerinden bu güne kadar girişilmediği anlaşılan bu faali­ yetlere gecikmiş olsa da hemen geç­ mek lâzımdır. Bu hususta his ve öfkeye yer vermeksizin yetenekli uzmanların bilgilerinden ve tekliflerinden yararla­ nılmalıdır. Özellikle Türk Millî İstihba­ rat Teşkilâtına gerekli saygı gösterile­ rek uzun yıllara dayanan tecrübe im­ kânlarından geniş ölçüde yararlanmaya önem verilmelidir. Böyle bir davranış la bir çok çetin meseleler çok kolay ve masrafsız şekilde çözüme kavuşturulabilir.» nuda açılan yardım kampanyalarına katılmalı ve devlet olarak, hükümet olarak da kısa zamanda gerekli tedbir­ lerin alınmasına gidilmelidir.» Görüldüğü gibi basının büyük kısmın­ da yer almayan, TRT'nin vermediği beyanlarında Türkeş, diğer siyasetçile­ rin aksine devamlı olarak teklifler or­ taya koymakta, Kıbrıs zaferinin edebi­ yatını yapanlardan ve iktidar çevrele­ rinden farklı olarak bu harekâtın orta­ ya çıkardığı gerçeklerin ışığı altında Türkiye için lüzumlu teklifler getir­ mektedir. SAVAŞ SANAYİİMİZİ HEM£N KURMAYA BAŞLAMALIYIZ MHP Genel Başkanı Alparslan Türkes, TBMM toplantısına katılmak için Ankara'ya hareket ederken verdiği be­ yanatta da savaş sanayiinin kurulması üzerinde durmuştur. Türkeş'in bu ko­ nudaki beyanatı da özetle şöyledir : «Kıbrıs buhranı dolayısıyla ortaya bir çok millî davalarımız çıkmış bu­ lunmaktadır. Bunların başında sanayi­ leşme meselesi ve özellikle savaş sa­ nayiinin kurulması ihtiyacı yer almak­ tadır. Yıllardan beri çevremizde bulu­ nan komşu memleketler modern silâh ve araçlarla silâhlı kuvvetlerini donat­ maktadırlar. Kıbrıs dâvasında haksız tutumlarını sürdürmekte direnen Rum­ lara karşı Türk Silâhlı Kuvvetlerinin başarılı harekâtları, kendisiyle dost olar.ak yaşamak isteğimiz Yunanistan'ı hızla silahlanmaya sevketmiş görün­ mektedir. İlk iş olarak Fransızlardan 100 AMX tankı, 12 füze atar hücumbo­ tu ve 50 mirage uçağı sipariş etmiş­ lerdir. Fransa, Türkiye'ye karşı bu si­ lâhları Yunanistan'a vermekle yetinme nıiş, ayrıca Atina civarında yeni bir uçak fabrikası kurmaya da teşebbüs et mistir. Yunanistan'ın hızla ve alelace le bu şekilde silâhlanması tamamiye Türkiye'ye karşıdır. Memleketimizin komşuları bulunan diğer irili-ufaklı dev letlerde de, modern silâhlarla silâhlan­ ma faaliyeti birkaç yıldanberi devam etmektedir. Biz, iki yıl evvel bu duru­ ma dikkati çekerek Türkiye'nin de mo dern silâh ve araçlarla Silâhlı Kuvvet­ lerini donatması gerektiğini belirtmiş­ tik. O zamanlar bu teklifimize bugün­ kü hükümet başkanı Sayın Bülent Ecevit karşı çıkmıştı. Umarız ki, Kıbrıs buhranı dolayısıyla karşılaştığı gerçek ler sayın Ecevit'i uyarmış ve eski görüşünden vaz geçirmiştir. Bugünkü dünya şartları içinde Türki­ ye'yi sanayileştirmek ve öncelikle mil­ lî savaş sanayiine kavuşturmak lâzım dır. Kurulacak millî savaş sanayiimiz tarafından gerekli ihtiyaçlar karşılanın caya kadar, müttefiklerimizle anlaşa­ rak yahut paramızla satın alarak sü­ ratle Silâhlı Kuvvetlerimizi modern si­ lâh ve araçlarla donatmalıyız. Güçlü ve hazırlıklı bulunduğumuz takdirde düşmanlarımızı caydırıcı ve alıkoyucu tesir altında bulundurarak yurdumuzun bar.ş içinde yaşamaya devamını sağ­ layabiliriz. Modern uçaklar, modern tanklar, modern füzeler ve modern sa­ vaş gemileri temin etmeyi geciktirdiği­ miz takdirde, yurdumuz üzerine sal­ dırıları ve savaşı davet edeceğimizi unu(m amaliyiz. Bu bakımdan bütün Türk vatandaşları elele vererek bu ko­ Genelkurmay Başkanı Sancar — Zaferin kime ait olduğunu en iyi şekUde ifade etti. GENELKURMAY BAŞKANI SEMİH SANCAR : ZAFER VE BAŞARI TÜRK'ÜN HAYStYET VE ŞEREF t İÇİN CANLARINI VERENLERİNDİR Genelkurmay Başkanı Orgeneral Se­ mih Sancar 17 Ağustos günü düzenle­ diği basın toplantısında Kıbrıs harekâtı hakkında bilgi vermiş ve gazetecilerin sorularını cevaplandırmıştır. Sancar, basın toplantısı sırasında şe­ hit ve yaralı sayılarımız hakkında açıklamalar yapmış ve «Bu zaferin el­ de edilmesi için daha kısa zamanda bazı hareketler yapılabilirdi. Fakat barış götürmek için, huzur götürmek için Kıbrıs'ta bulunan ordu bazı . zo­ runluluklar karşısında eli silâh tutma­ yanlara karşı bir zarar vermemek vs. gibi teşebbüsler dolayısıyla teenni ile hareket etti» demiştir. Sancar daha sonra özetle şöyle konuşmuştur : Bü­ yük, kahraman Türk Milleti ordusu­ nun bu nöbeti altında huzur ve sükûn içinde yaşantısını bütün harekât bo­ yunca devam ettirmiştir. Türk ordusu bu hizmetin zevk ve gururu içindedir. Bu, milletin ona vereceği en büyük ar­ mağandır. Türk Silâhlı Kuvvetleri Ko­ mutanı olmakla büyük şeref duyduğum ordumuzun bütün mensuplarını takdir ve tebrik eder, sevgi ve saygı ile göz­ lerinden öperim. Türk Silâhlı Kuvvetle­ rinin başarıları ve zaferi büyük Türk milletinin, onun ordusunun kahraman Mehmetçiklerinin, canlarını Türk'ün haysiyet ve şerefi uğrunda vermesini bilenlerindir. Zaferimiz yüce milletimi­ ze kutlu olsun.» Fransa Yunanistan'ı neden destekliyor ? Fransa'nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine sunduğu ve BM Güvenlik Konseyince kabul edilen karar, Türkiye'de büyük tepki ile karşılandı. Bilindiği gibi Fransa'nın teklif ettiği ve biraz yumuşatılarak kabul edilen Güvenlik Konseyi kararma göre «Kıbrıs'ta girişilen as­ kerî harekâtın Doğu Akdeniz'de barışı ve güvenliği tehlikeye soktuğu» belirtilmiş ve «Milletlerarası anlaşmalara uyularak bütün yabancı bir­ liklerin Kıbrıs'tan çekilmesi» istenmiştir. Fransa teklifinde Türkiye'nin adı geçmekte ve Türkiye kınanmaktaydı. Güvenlik Konseyindeki uzun müzakerelerde bu husus karar tasarısından çıkarılmıştır. Yunanistan delegesi karardan sonra Fransa'nın kendilerini destekleyen davranı­ şından dolayı teşekkür etmiştir. Karar tasarısı müzakere edilirken, Türk delegesi Osman Olcay yaptığı konuşmada, bu girişiminden dolayı Fransa'yı şiddetle kınamış ve «Türkiye Elize sarayından ilhamını aldığı açıkça belli olan bir ta­ kım şartların dikte edileceği müzakereleri kabul etmez» demiştir. Olcay şöyle devam etmiştir. «Fransa zaman zaman büyük bir devlet olabil­ mekte, fakat küçük işler yaptığı zaman da alabildiğine aşağılaşmakta­ dır. Şimdi galiba karşımızda gördüğümüz, Fransa'nın bu küçük yanı­ dır. Yabancı lejyonerlerin Fransa'sı, Sakyet Yusuf cinayetlerinin, pa­ raşütçülerin Fransa'sı karşımıza geçmiş, Türklerin yaptığını kınama­ ya kalkıyor. Fransa galiba büyüklük vehmine kapılarak böyle bir rol oynamaya hevesleniyor. Fakat kimsenin çoktan beri ona büyüklüğü yakıştırdığı yok artık.» Fransa'nın Türkiye'ye karşı aldığı bu kesin ve düşmanca tavır Türkiye'de birçok çevrelerce şaşkınlık, yarattı. Aslında İngiltere'nin Batı basınının ve sonunda Fransa'nın aldığı Türk düşmanı tavır kar­ şısında yıllardan beri Türk milliyetçilerinin «Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur» sloganı gerçekleşirken, bizim Batı hayranları bu işe ol­ dukça şaşırmışlardı. Fransa'nın da açıkça Yunanistan'ı desteklemesi bu gerçeğin bir neticesiydi. TRT'nin de dahil olduğu malûm aşırı solcu çevreler Fransa'nın bu davranışının izahını da buluverdiler. Yunanistan'a Mirage savaş uçakları satmakta olan Fransa'nın, aradaki ekonomik münasebetlerden dolayı Yunanistan'ı savunduğu aşırı solculaır tarafından ileri sürül­ meye başlandı. Birçok kişi de kuruluş da herşeyi ekonomik sebeplere dayandıran komünistlerin oyununa geldi. Aslında bize göre Fransa'nın Yunanistan'ı desteklemesinin sebebi tek başına «Silah satışı» değildir. Eğer bunu sebep olarak kabul edecek olursak; yâni Fransa'nın maddî kârını düşünerek Yunanistan'ı desteklediğini farzedecek olursak, şöy­ le bir deneme yapalım. Bugün Yunanistan'ın Fransa'dan aldığı uçak ve silahın çok daha fazlasına Türkiye talip olsa Fransa Türkiye'yi destekler mi? Elbette hayır. Hattâ Fransa Türkiye'nin bu talebini red­ dedecektir. Eğer Fransa'nın Yunanistan'ı desteklemesinin sebebi «Mad­ dî kâr» ise bu mantığa göre Türkiye ile alış verişi daha kârlı olacağı için Türkiye'yi desteklemesi icab ederdi. Halbuki Fransa değil Türki­ ye'yi desteklemek, Türk devletin savaşta kuvvetli kılacağı için Türki­ ye'ye uçak satmayı bile kabul etmez. Bu sebeple Yunanistan'ın Fransa'dan silah alması ve bu alış verişin Fransa'ya kâr sağlaması Güvenlik Konseyi'nde Fransa'nın Yunanis­ tan'ı desteklemesinden sebep teşkil edemez. Bize göre Fransa'nın Yu­ nanistan'ı desteklemesinin sebebi bütün Avrupa'da yüzlerce yıldan beri şiddetini kaybetmeden yaşayan ve Fransızlarda daha yüksek olan «Haçlı taassubu» dur. Bu değerlendirmemizi kuvvetlendirmek üzere İngiliz Dışişleri Ba­ kanı Callagan'm BBC radyosuna verdiği bir mülakattaki şu sözlerini hatırlatıyoruz. İngiliz Dışişleri Bakanı; muhabirin «Diplomasi yoluyla Türkleri kazanmak mümkün olmadığına göre Adadaki Birleşmiş Mil­ letler Kuvvetlerinin işe karışması ihtimali var mıdır?» sorusuna aynen şu cevabı vermiştir: «Olmadığı anlaşılıyor. Bu Birleşmiş Milletleri il­ gilendiren bir meseledir. Tabii Güvenlik Konseyinin onayı gerekir. Gü­ venlik Konseyi ise çeşitli siyasi anlaşmazlıklar ve dinî ayrılıklar içinde­ ki - Bazıları müslüman, bazıları hıristiyandır - onbeş üyeden kuruludur, bütün bu unsurlar meseleye giriyor.» Görüldüğü gibi İngiliz Dışişleri Bakanı bile meseleye «Müslüman hıristiyan meselesi» gözüyle bakmaktadır. İşte Batı âleminin bize ni­ çin düşmanlık ettiği, İngiltere'nin ve daha şiddetli olarak Fransa'nın niçin Türkiye'yi, haksız olduklarını bile bile açıkça cephe aldığı ve Yunanistan'ı tuttukları sorusunun cevabı bu cümlede saklıdır. Demek ki Batı âlemi ve bunlar içinde Fransa ile İngiltere Kıbrıs konusunu «Müslüman âlemi ile hıristiyan âleminin mücadelesi» veya «Hilâl - Sa­ lip» mücadelesi şeklinde görmekte, bütün çabalarını bu ölçüye göre yapmaktadırlar. Bizim siyasetçilerimizin ve bazı iktidar yöneticilerinin anlayamadıkları veya görmek istemedikleri gerçek, ne kadar uğraşır­ larsa uğraşsınlar mevcuttur. Dünyada siyasî mücadelelere yön veren ölçülerin en önemlilerinden birisi budur. Bu sebeple Fransa'nın Yu­ nanistan yanında yeralmasının bu gözle değerlendirilmesi gerekir. IÜIÜİIİIIIIIIIIIIIIIMIIİIIIIİİI1JIIIIIIIIIIUUİ Ö Z L E Y İ Ş €€ KÜİfilllllillllllilllllIllllllllllllllllllllllli; Birleşmiş Milletlerin kararı İtrimizin yenilmişidir 99 Türkeş: Kıbrıs irk'lerinin imhası durdurulmazsa Atilla-harekâtı başlamalıdır! Türkiye'nin Kıbrıs savaşından sonrası Kıbrıs harekâtının hemen bir barışla sonuçlanacağını sanmak fazla hayalseverlik olur. Zira Yunan emperyalizminin «Büyük ideali» nden vazgeçmesi, bu ha­ kikat ve hakseverlikten uzak batının em­ peryalist devletleri oldukça imkân dışında­ dır. Yunanistan bu çok önemli günlerde Mi raj uçakları ve tanklarla çağdaş silâhlarla beslendikçe Birleşmiş Milletler Güveni k Konseyinde, hak ve adalet düşmanı ka­ rarlar alındıkça, onun azgınlaşması ta­ biidir. Fransa'nın Türkiye'yi zerre kadar düşünmemesinden başka insan hak va hürriyetlerine düşman tavrı, ibretle seyre ve üzerinde durulmağa değer. Bir taraf­ tan Türkiye Dışişlerinin yeniden ele alın­ masını ve yeni bir millî ruh ve şuurla ça­ lışmasını temin etmek lâzımdır. Diplo­ matlığı, yabancı memleketlerde zevk ve sefa içinde fakir Türk milletinin ceplerin­ den beslenerek sürdürmek, bir iki kok­ teyl parti, birkaç millî gün kutlamak ve vize yapmak, pasaport müddetini uzat­ maktan ibaret sanan ve gününü gün et­ me, şahsî çıkarını, keyfini gözetme zihni­ yetinden muhakkak kurtarmalıdır. Türki­ ye Kıbrıs dâvası gibi çok hayatî zamanın­ da kendisine yaklaşanlarla, kendisini uçuruma atmak isteyenleri iyi tan m e l , siyasetine tamamen millî bir yön verme­ lidir. Neredeyse «Avrupa Devleti» bayra­ ğını ciddiye alarak «Birleşik Avrupa Dev­ letleri Kurma» yolunda gayretler sarfederek, siyasî, iktisadî ve dinî hedefleri olan Avrupa Ortak Pazarına gözü kapalı gir­ meğe ça'ışmak Türk Milleti'nin menfaatle­ rini Türk Milleti'nin geleceğini teni keye atmaktır. Bir taraftan Avrupa'nın yeni merkezi olmağa ça'ışan Fransa'nın politi­ kası, bir taraftan parçalanan Almanya'yı kurtarmak ve birleştirmek için güç ve kuvvet toplamağa çalışarak kendisine uy­ gun bir yer tutmak isteyen Batı Alman­ ya, bir taraftan gene İngiltere hakimiye­ tini sağlamak için İngiliz çabaları arasın­ da kendisini sömürülen bir ülke haline getirmemek ve çağdaş ilim ve teknikten geri kalmamak için Türkye'nin çok dik­ katli, çok ihtiyatlı, çok tedbirli davranma­ sı gerekir. Bilhassa (Avrupa Birliği) Or­ tak Pazar politikası, Fransa'nın kendi çı­ karına çalıştığı bir alan olmaktadır. Pom-D !S!6zıo UIU.DSUDJJ» OIÂIPJDA unu.npıd gır basmadıkça Avrupa Birleşik Devletle­ ri» olamaz dediğini unutmamak lâzımdır. Fransa politikası zaten yıllardan beri ger çek yüzünü Türkiye'ye göstermekteydi. tıımıııımııımiimmıııııııııııııııııııııııııııııımııııııım Prof. Dr. HİKMET TANYU | Onun Türkiye'ye karşı düşmanca hareketi ve güvenlik Konseyinde Türkiye'ye düşman olarak aldırılan karar dikkate şayandır. Bundan bir vakitler Cezayir'i âsi tanıyarak oyunu Fransa hesabına kullanan yalnız basiretten, değil Türkiye'nin menfaatini, mevkiini, şeref ve haysiyetini dikkate almaktan da mahrum Dışişlerinin bu politikayı yürüten yetkilileri bu defa olsun utanmalıdırlar. Bütün bunlardan çok ciddî dersler alınmalı, zahirî, kâğıt üstü, boş, yalan lâflar yerine gerçek ve sadk, karşılıklı çıkarlara dayalı dostluk düzeni­ ne bağlı bir politika yürütülmelidir. § \\ | j | | | | | Avrupa mem'eketlerinde yıllardanberi Türkiye aleyhine yapılan çeşitli yayın, hattâ televizyon yayınını artık görmemezH'kten, anlamamazlıktan gelinmemen, bun lara karşı tedbirler alınmalı, Türkiye gerçeklerinin tanıtılmasına, propogandaya büyük yer ve önem verilmeli, karşı aleyhteki propoganda, karşı sözlerle çürütülmeli, ilgili makamlar uykularından veya sessizliklerinden vazgeçerek canla başla millî ruh' ve şuurla Türkiye için çalışmalıdırlar. I | | | | Üç dört yıl önce Batı Almanya televizyonunda Kıbrıs münasebetiyle Yunan gazetecilerinin iştirak ettikleri bir oturum düzenlenmiş, hepsi Yunan ruh ve şuuru, Yunanlık kültürü içindeki gazeteciler tek bir ağız halinde aynı görüşü savunmuşlardı : Artık Türkiye'nin mevki bakımından bir önemi kalmamıştır. Yunanistan, 12 adalar ve Ege'deki diğer adalarla Türk boğazlarını kontrol altına almıştır. Kıbrıs ta Yunanistan'a ilhak edilirse artık Türkiye'nin hiçbir askeri, siyasî etkisi kalmaz. Biz yalnız Ege'yi değil, Türkiye'yi de kontrol ve hakimiyetimiz altına alırız, demişler ve ilâve etmişlerdi: Türkiye'nin askerî, stratejik mevkii kalmamıştır. Dolayısıyle onun NATO içindeki rolünün küçümsenmesiyle, Yunanistan'a yardımın hızlandırılması ve Türkiye'nin ikinci plâna atılması istenilmişti. Bunu ciddi ciddî, Almanca anlatıyorlar ve bilhassa Çanakkale boğazının artık tamamen kontrolları altında olduğunu söylüyorlardı. İşin acı tarafı, batılı birçok devlet bu boş sözleri ciddiye alarak inanıyorlardı. Nitekim, Fran sa ve onun yakınları hâlâ bu kafadadır­ lar. Türk'ün Kıbrıs zaferi onlara bir ders olmalıdır. Önümüzdeki yazıda NATO ko­ nusu üzerinde duracağız. | | f | | 1 § I y | j | f § j j | | | § | j | j j | | | j | | { j «Milliyetçi Hareket Partisi Genel » Alparslan Türkeş, 19 Ağustos 1974 günü TBMM toplantısında y*onu şma Ue Milliyetçi Hareket'in Kıbrıs hakkındaki görüşler#ere daha kısaca ortaya koy­ muştur. Kıbrıs Türklerine karşı «katliamlar durmadığı takdirde Atilla-3 harekâtının yapılmasını * Türkeş; Propoganda faaliyet­ leri ile ordumuzun süratle silâ** «ereğine de işaret etmiştir. Türkeş'in konuşmasa yayınlıyoruz.» İkinci Kıbrıs harekâtı da zaferle sonuç­ lanmıştır. Böylece, Türk Milletinin eneri k karakterine ve yıllardan beri süren özlemine uygun, alınmış kararlarla Kıbrıs'ta Türk Mil­ letinin dâvası, insan hakları, barış sağlan­ ması gibi gayeler daha sağlam teminata ka­ vuşmak imkânını bulmuştur. Bu zafer Türk Milletini çelik bir birlik haline getirmiştir. Cumhuriyet Hükümetinin isabetli kararı bü­ tün Milletçe, Meclisiyle, partileriyle destek­ lenmiştir. Bu arada milletimiz, vakarlı tutumuy­ la, değerli demeçleriyle daima milletimize yüksek moral vermiş, yol göstermiş olan sayın Cumhurbaşkanımızın çevresinde ve Cumhuriyet Hükümetinin desteğinde şerefli Türk Silâhlı Kuvvetleriyle sıkı sıkıya, el ele vererek Cumhuriyetin kuruluşunun 51 nci yı­ lında tarihimize yeni şerefler ve yeni zafer­ ler kazandırmıştır. Bu kazanılan zaferler dolayısiyla büyük milletimizi, büyük Meclisimizi, başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Cumhuri­ yet Hükümetini ve Türk Silâhlı Kuvvetlerini yüksek huzurunuzda kutlamayı şerefli bir vazife sayıyorum. Bu büyük ve şerefli harekâtın icrasın­ da canlarını, kanlarını feda etmiş olan, bu uğurda şehit olmuş olan değerli memleket evlâtlarını huzurunuzda minnetle, tazimle anıyorum. Cenabı Haktan kend.lerine rah­ met dileyerek, ailelerine ve büyük Türk Mil­ letine baş sağlığı diliyorum. Bu zafer harekâtında değerli hizmetler ifa ederek gazilik mertebesini kazanmış olan Silâhlı Kuvvetler mensuplarınna da minnet şükran ve saygılarımızı sunmayı yine şerefli bir vazife sayıyorum. Bu arada, yıllardan beri Kıbrıs'ta Türk­ lüğün şerefini, Türk Milletinin büyük varlı­ ğının, menfaatlerinin korunmasını her çeş't güç şartlar altında yapmış olan ve bu uğur­ da her türlü zulme, baskıya karşı kahra­ manca göğüs germiş olan Kıbrıs'lı soydaş­ larımızın hatıralarını anmayı ve bu mücade­ lede yıllarca kan dökmüş, can vermiş olan şehitlerimizi tazimle yadetmeyi kendilerine minnet ve şükranlarımızı sunmayı Cenabıhak'tan rahmetler dilemeyi yine şerefli bir vazife saymaktayım. Bu mücadelede Kıbrıs Türklüğüne ön­ derlik etmiş olanların ve bugünkü Kıbrıs Türklerinin cemaat reisi olan ve Kıbrıs Cumhuroaşkanı Yardımcısı bulunan sayın Rauf Denktaş'ın hizmetlerini de huzurunuz­ da takdirle ve minnetle yadetmeyi yine mil­ letimizi için şerefli bir iş sayıyorum. Muhterem arkadaşlarım, Türkiye Cum­ huriyeti Hükümeti başından beri insan hak­ larına sayıgılı, barışçı ve milletlerarası an­ laşmaların çizdiği yolda bulunmayı şiar edin­ miş ve bunu bütün Dünyaya ilân ederek ha­ reket etmiştir. Buna karşılık, karşımızda bu­ lunanlar İnsan Hakları Evrensel Beyanna­ mesine rağmen, Birleşmiş Milletler Anaya­ sasına rağmen İnsan haklarına rağmen her çeşit vahşeti, cinayeü işlemekten geri dur­ mamışlardır. Kıbrıs'ta soydaşlarımıza karşı çok es­ kiden beri Rumlar tarafından başlatılmış olan baskılar, zulümler, cinayetler hiç bir gün durmamıştır. Bugün de devam etmek­ tedir. Gerek Rumlar gerek Yunanlılar bu ci­ nayetlerin durdurulması yolunda bir niyet sahibi olduklarını da göstermemektedirler. Bu cinayetlerin durdurulması için kendilerine yapılan gayet insancıl çağrılara karşı da cinayetlerini durdurmayacaklarını ifade et­ mek inadını göstermişler ve göstermeye de­ vam etmektedirler. KIBRIS TÜRKLÜĞÜNÜ KATLEDENLER YARGILANMALIDIR Muhterem arkadaşlarım, Kıbrıs'ta Türk­ lere karşı Rumlar tarafından yıllardan beri işlenmekte bulunan cinayetler bugün de iş­ lenen ve işlenmeye devam eden cinayetler insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. İnsanlığa karşı işlenmiş cinayetlerdir, jenosid hare­ ketleridir. Buna karşı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Birleşmiş Milletlere başvura­ rak Birleşmiş Milletler tarafından milletle­ rarası tarafsız adil bir soruşturma kurulunun teşkilini isteyip, bu kurulca Kıbrıs'ta işlenen cinayetlerin soruşturulmasını, tahkikatının Yapılmasını istemesi yerinde olur. Bununla da yetinmeyerek İkinci Dünya Savaşından sonra olduğu gibi, insanlığa karşı işlenmiş olan suçların suçlularını, canilerini, katil­ lerini muhakeme etmek için nasıl milletler­ arası bir mahkeme kurulmuş ise, yine Kıb­ rıs'ta Türklere karşı girişilen cinayetler, in­ sanlığa karşı işlenmiş cinayetler mahiyetini almış bulunduğundan ve bu cinayetler dur­ madan devam etmekte olduğundan ve de­ vam edeceği de inatla, ısrarla söylenaiğinden, belirtildiğinden bunlara karşı da bun­ ların suçlularını muhakeme etmek üzere yine milletlerarası tarafsız bir mahkeme ku­ rulmasını Birleşmiş Milletlerden istemek ye­ rinde olur kanaatindeyim. Birleşmiş Milletler aracılığı ile bahsedi­ len bu kurulların sağlanması mümkün olma­ dığı takdirde Türkiye Cumhuriyeti Hükü­ meti dünyaca tanınmış çeşitli milletlere men­ sup hukuk kurumlarını harekete geçirmeyi denemeli ve bu hukuk kurumlarından seçi­ lecek hukukçuların katılmasıyla kurulacak tahkik heyetleri meydana getirilmesini ve bu cinayet'erin tahkikatının yapılmasını te­ mine çalışılmalıdır. Bütün bunlara rağmen, bütün iyi niyeti­ mize rağmen cinayetler devam ettiği tak­ dirde Türklere karşı her çeşit insan hakları çiğnendiği takdirde Cumhuriyet Hükümetinin bundan önce gösterdiği enerjik davranışı yeniden ele almasında ve Atilla - III harekâ­ tına girişerek Kıbrıs'ın tümünü işgal altına alarak Rum çetelerini cinayet çetelerini si­ lahtan tecrit edip, canileri de adil mahke­ melere sevketmek yoluna gidilmesi başvu­ rulacak son çare olmalıdır. BAŞKAN— Sayın Türkeş, bir dakikanız kalmıştır efendim. ALPASLAN TÜRKEŞ (Devamla) — Bun­ lar yapılırken bu tedbirler alınırken ve alın­ dıktan sonra etraflı uzun vadeli, sürekli, yaygın, planlı bir propaganda faaliyeti unu­ tulmamalıdır. Dünya kamuoyunu aydınlata­ cak ve tarafımıza, lehimize çevirecek ted­ birler almaya gayret göstermeliyiz. Ayrıca tesirli ve olaylara yön veren diplomatik faa­ liyetler de unutulmamalıdır. Türkiye aley­ hinde gerek Birleşmiş Milletlerde, gerekse Birleşmiş Milletler dışında ortaya çıkan ka­ rarlar Türk Dışişleri Bakanlığının birer yenilgisidir. Türk diplomatları, Türk D.ş'şleri aleyhimizde yürütülen faaliyetleri çok ön­ ceden sezmeli, çok önceden öğrenmeli, çok önceden gerekli tedbirlerini almalıdır. Türk Dışişleri Teşkilatının kuruluş hikmeti bu ol­ sa gerek kanaatindeyiz. Bunlarla beraber komşularımız modern silahlarla silahlanmaktadırlar. Türk Silahlı Kuvvetlerini biz de modern silahlar, araçlar ve gereçlerle her çareye başvurarak süratle donatmayı birinci vazife saymalıyız, daima saldırılara karşı, aleyhimizdeki çeşitli düş­ manca faaliyetlere karşı caydırıcı, ahkoyucu güçte, vasıfta Silahlı Kuvvetlerimizin bulun­ ması barışın en büyük teminatı olacaktır. BAŞKAN — Sayın Türkeş, süreniz bit­ miştir, lütfen bağlayınız. ALPARSLAN TÜRKEŞ (Devamla) - Pe­ ki sayın Başkan. Türkiye Büyük Millet Meclisi sayın üyeleri, hepinize en derin saygılarımı suna­ rım. (Alkışlar), Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur Sakin Öner I Türk ordusunun kesin ve parlak zaferiy­ le sonuçlanan son Kıbrıs olayları, bugüne kadar görülmek istenmiyen bazı gerçekleri de gün ışığına çıkardığı için Türk milleti açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Gün ışığına çıkan bu gerçeklerin en önemlileri, Türk'ün Türk'ten başka dostunun olmadı­ ğının anlaşılması ve Türk milleti için takibedilecek tek yolun «Türk milliyetçiliği» oldu­ ğunun artık tartışılmaz bir gerçek olarak belirmesidir. Tarihî, coğrafî ve askerî bakımlardan Türkiye'nin bir parçası olan ve sinesinde 140 bin soydaşımızı barındıran Kıbrıs, son günlerde tekrar bütün dünyanın dikkatini üzerinde toplayan bir dava haline geldi. 1571 yılından 1878 yılına kadar tam 307 yıl Türk hâkimiyetinde kalan, 1878'de kira ile, Lozan Antlaşmasıyla kesinlikle İngilizlere devredilen ve tarih içinde bir yıl bile Yunan­ lıların hâkimiyetinde kalmayan Kıbrıs ada­ sı, 15 Temmuz 1974'de Yunan hükümetinin düzenlediği bir darbe ile oldu bitti şeklinde Yunanistan'a bağlanmak istendi. Bu çocuk­ larını «Büyük Elen İmparatorluğu» rüyası içinde yetiştiren, Megelo - idea ülküsüyle besleyen ve İstanbul, İzmir ve Kıbrıs'ı he­ def olarak benimseten Yunanlının, Girit'te, Mora'da ve 12 adada uyguladığı planın ay­ nıydı. Bütün dünyanın gözleri önünde oyna­ nan bu «Kıbrıs'ı Yunanistan'a ilhak» oyunu, kahraman Türk ordusunun yaptığı müda­ haleyle bir daha düşünülemiyecek şekilde bozuldu. Türk milleti son Kıbrıs olaylarının başın­ dan sonuna kadar dünya milletlerinin ol­ dukça ilgi çekici durumlarını da gözleme imkânını buldu. Yapılan anlaşmaların, veri­ len sözlerin, atılan imzaların kurulan dost­ luk paktlarının ne kadar sahte ve geçersiz olduğunu gördü. Hiç bir milletin kendi çı­ karı olmadan başkasına yardım elini uzat­ madığını, biraz çıkarına dokununca yüzün­ deki gülümseyen dostluk maskesini çıkara­ rak yırtıcı dişleriyle gerçek çehresini göster­ diğini gördü. Hazreti İsa'dan beri devam eden haçlı zihniyetinin hiç ölmediğini ve bu zihniyetin hristiyan dünyasında bütün canlılığiyle devam ettiğini gördü. «Barış, dostluk; dünya kardeşliği, hümanizm, insan sevgisi» kavramlarının sadece göstermelik olduğunu, bir kaç İslâm ülkesi hariç, hiç bir milletin haklı davamızla ilgilenmediğini, hattâ haklı müdahalemizi şiddetle kınadık­ larını gördü. Artık dünya tarihinin bir milletler müca­ delesi olduğu bir kere daha ortaya çıkmış­ tır. Türkiye'yi yükseltecek yolu artık Doğu'da ve Batı'da arama şaşkınlığından bir an önce kurtulalım. İçinde yaşadığımız çağ bütün komünist, Siyonist ve kozmopolitlerin aksini savunmalarına rağmen, milliyetçilik çağıdır. Türkiye'yi bugün içinde bulunduğu durumdan daha ileriye götürecek ve millet­ ler ailesi içinde şerefli bir yere sahip kıla­ cak olan tek yol da «Türk Milliyetçiliği» dir. DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 8 ülkücü gençlik zaferimizi kutluyor "ORDUMUZUN YANINDA ve EMRİNDEYİZ,, Türk gençliğinin tek temsilcisi duru­ munda bulunan Ülkü Ocakları, Türk ordusunun Kıbrıs'ta başarıyla gerçek­ leştirdiği harekât dolayısıyla faaliyet­ lerinde Kıbrıs'ta geniş şekilde yer ayırmaktadır. Türkiye'nin çeşitli yerle­ rinden gelen haberlere göre ülkücü gençler. Kıbrıs zaferi münasebetiyle milletimizin millî şuurunu kuvvetlendir mek ve Kıbrıs zaferinin önemini belirt mek için bildiriler yayınlamakta, top lantılar tertiplemektedirler. ŞEMSEK : KIBRIS'TA BARIŞ BAYRAĞIMIZIN GÖLGESİNDE OLUR Taşra teşkilâtlarını ziyaret etmek ve denetlemek için yurt gezisinde bulunan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Muhar rem Şemsek 18 Ağustos günü Gazian­ tep'te Kıbrıs konusu ile ilgili bir top­ lantıda konuşmuştur. Şemsek konuşma­ sı sırasında İngiltere, Rusya ve Fran­ sa'nın Türkiye aleyhinde tavır almala­ rı hakkında görüşlerini açıklamış ve bu üç ülkeyi kınamıştır. Şemsek konuş masını şöyle bitirmiştir : «Türk Milleti olarak zor ve çetin gün­ ler yaşıyoruz. Millî birliğe en fazla ih­ tiyacımız olan bir dönemdeyiz. Türk gençliği olarak, böyle bir dönemde asil milletimizin herşeyini ortaya koyarak şanlı ordusuna kazandırdığı büyük za­ ferin kişi, gurup ve partilere maledilmeye çalışılmasına karşıyız. Her saha­ da büyük başarıların ancak milletle birlikte kazanılabileceği gerçeği göz önüne alınarak, zafer sevinci ile gev­ şemeden, gerçekleşmiş bulunan millî birlik ve heyecandan da istifade edil­ mek suretiyle aşağıdaki hususların ger­ çekleştirilmesini sayın yetkililerimize teklif ediyoruz : 1 — Kıbrıs'ta barış ve huzur ancak şanlı bayrağımızın gölgesi altında müm kündür. Rumlar da bunu istemektedir­ ler, başlamış olan harekat insanlıktan anlamayanlara insanlık dersleri verile­ rek devam ettirilmek suretiyle Kıbrıs ikinci defa fethedilip, ilhak edilmelidir. Türk Milleti ahdine sadık, asil ruhlu, vefakâr bir millet olarak himayesindekileri adilane bir şekilde idare edebil­ diğini tarih boyunca isbat etmiştir. 2 — Mutlaka bir emek seferberliği yapılarak, bütün kaynaklarımız hareke te geçirilmek suretiyle ekonomimizi dı­ şa bağlı olmaktan kurtaracak fabrika yapan fabrikalar inşa edilerek Türk ağır sanayii ve harp sanayii kurulmalı­ dır. 3 — Propoganda faaliyetlerine hız ve rilmeli özellikle Müslüman ülkelerle ve samimi müttefiklerimizle ilişkilerimiz geliştirilerek dünya kamu oyu lehimize çevrilmelidir.» TEŞKİLÂTLANMA ÇALIŞMALARI Ülkü Ocakları Genel Merkezinden ve­ rilen bilgiye göre yurt gezisine çıkan Genel Başkan Muharrem Şemsek'in ilk olarak Ülkü Ocakları Bucak Şubesi kongresi ile başlayan gezisinin daha sonra Yeşilova, Tefenni, Gölhisar ve Yalvaç'ta devam ettiği öğrenilmiştir. Antalya, Alanya, Manavgat ve Gazipa­ şa ilçelerinde yapılan kongre ve top­ lantılara katılan Şemsek ve beraberin­ deki heyetin daha sonra Anamur, Silif­ ke, Erdemli ve Mersin'e uğradığı ve buralarda da ülkücü gençlerle toplantı­ lar yaptığı bildirilmektedir. Ülkü Ocak­ ları Başkanı Muharrem Şemsek'in da­ ha sonra Adana ve Hatay'ın ilçelerin­ de yapılan toplantılarda konuştuğu ve Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya ve Elâzığ'daki Ülkü Ocakları şubeleri­ ni ziyaret ettiği bildirilmektedir. Yine genel merkezden verilen bilgiye göre halen derneğin 165 şubesi bulunmakta olup, birçok yerde de kuruluş hazırlık­ ları yapılmaktadır. HERKES TURANCI OLDU Öte yandan Ülkü Ocakları Gaziantep Şubesi Başkanı Demir Kanalıcı Kıbrıs meselesi dolayısıyla basına bir beyanat vermiştir. Kanalıcı beyanatında Kıb­ rıs'ta Rumların Türklere karşı girişti­ ği katliamı protesto etmiş ve şöyle de­ vam etmiştir : Ülkü Ocakları Genel Başkanı Şemsek Yal/aç Ülkü Ocağı kongresinde konuşuyor. «Türk milliyetçiliğinin tezi olarak öne sürdüğümüz, Türkiye dışındaki Türklerin korunması konusundaki iddia lanınız varit olduğunda bizler; Turan­ cılık ve ırkçılıkla suçlayanlar şimdi gö­ rüyoruz ki Turancılıkta bizleri dahi geçmişlerdir. Bu bizlere kıvanç ver mektedir. Kıbrıs'daki yaşayan soydaş­ larımızın tıpkı Türkistan'daki, Kerkük'de ki Azerbeycan'daki ve Trakya'daki Türklerden hiçbir farkı yoktur. Öyley­ se bugün Kıbrıs'a müdahale eden Tür­ kiye Cumhuriyeti Hükümetinin aynı şartlar dahilinde Trakya Türklerinin de haklarını korumak, can ve mal gü­ venliklerini sağlamak zorundadır. Bizler ülkücü gençlik olarak, daima söylemekte olduğumuz ve söylemeye devam ettiğimiz tezimizde hiçbir za­ man değişiklik yapmış değiliz. Akdenizde gerçek barışın ve güven­ liğin sağlanabilmesi için Kıbrıs'da ilti­ hak fikrinden başka çözüm yolları hiç bir zaman değer kazanmıyacaktır. Al­ çak palikarya günün 'birinde nasıl ol­ sa yine sapık ideolojilerini gerçekleşti­ rebilmek için harekete geçecektir. Bu­ na imkân tanımamak için dökülen ma sum insan ve şehit kanlarını tekrarlan­ maması geçmişteki hatalarımızı da «ir tecektir.» DİYARBAKIR'DAKİ PANO Kıbrıs harekâtı dolayısıyla Diyarbakır'lı ülkücü gençler, 30 metrekare bü­ yüklüğünde bez bir panoyu Diyarbakır surlarına asmışlardır. Diyarbakırlı ül­ kücü gençlerin bu hareketi halk ara­ sında memnunlukla karşılanmıştır. Bu sırada MHP Diyarbakır Gençlik Kolla­ rı da bu vesile ile bir bildiri yayınla­ mıştır. MHP'li gençlerin bildirisinde tarih boyunca Türklerle Rumlar ara­ sındaki münasebetler tahlil edilmekte ve Türklerin adil ve merhametli oluşu­ na karşılık Rumların insafsız ve vahşi oldukları belirtilmektedir. Cuma na­ mazından çıkışta bütün camilerde da­ ğıtılan bildiri «Bu haklı davada maddî ve manevî gücümüzle şanlı ordumuzun emrinde ve hizmetindeyiz» sözleriyle bitmektedir. ÜLKÜCÜ GENÇLER GAZİLERİ ZİYARET ETTİ Yurt gezisinde bulunan Ülkü Ocakları Heyeti Bucak üyelerle birlikte. Kongresinden sonra Ülkücü gençler Adana'da Kıbrıs'tan dönen gazi askerlerimiz ve mücahitle­ rimizi hastanelerde ziyaret etmekte ve geçmiş olsun demektedirler. Verilen bil­ giye göre geçtiğimiz hafta içinde, Ada­ na Ülkü Ocağı Başkanı H. Sabri Er­ dem başkanlığında bir heyet hastahanelerde yatmakta olan gazilerimizi zi­ yaret etmiş ve geçmiş olsun demişler­ dir. H. Sabri Erdem ziyareti sırasında «Gazanız mübarek olsun, bu yaşta yük­ sek mertebelere eriştiniz. Allah'a şük­ redin. Biz. de sizin yerinize Kıbrıs'a gitmeye hazırız» diyerek askerlerimize moral vermiştir. Ülkücü gençlerin zi­ yaret sırasında gazilerimizin ihtiyaçla­ rını da dinlemişler ve yerine getirmek için teşebbüse geçmişlerdir. Ülkü Ocakları Yayladağ Şubesinin mübarek Regaip Kandili dolayısıyla Çarşı camiinde yatsı namazını mütea­ kip Kıbrıs harekâtında şehit düşen Al­ bay İbrahim Karaoğlanoğlu'nun ve di­ ğer şehitlerimizin ruhlarına ithafen bir mevlidi şerif okuttukları bildirilmekte­ dir. Verilen bilgiye göre ülkücü genç lerin bu hareketi ilçe halkı tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. NİKSAR'LI ÜLKÜCÜLER ORDUMUZUN EMRİNDEYİZ Kahraman Ordumuzun Kıbrıs harekâ­ tı dolayısıyla Niksar Ülkü Ocakları bir bildiri yayınlamıştır. Niksar'lı ülkücü gençlerin bildirisinde özetle şöyle denil­ mektedir : «Tarihimiz boyunca zafer den zafere koşmuş, yenilgi nedir bilmemiş, kahraman Türk ordusu bugün de yavru vatan Kıbrıs'ta büyük bir zafer kazanmıştır. Bu zaferle bir kere daha Türk ordusunun yenilmezliği, Türk milletinin yüceliği herkese ispat­ lanmıştır. Bizler Türk milletinin beka­ sı için çalışan Türk gençleri olarak her zaman her yerde her şart altında va­ rımızla yoğumuzla ordumuzun yanın­ dayız.» HAÇLI ZİHNİYETİ BAŞKALDIRDI Öte yandan Ülkü Ocakları Konya şubesi de basına yazılı bir bildiri ver­ miş ve Kıbrıs hakkındak ; görüşlerini açıklamıştır. Konya Ülkü Ocağının bildirisi şöyledir : «Tarihin altın sayfalarına Malazgirt, Preveze, Ergenekon, Çanakkale gibi yüzlerce destan yazdıran Büyük Türk Milleti bugün bunlara bir Kıbrıs Des­ tanı daha eklenmiştir. Asırlardan beri Türk askerlerinin Hak'kın ve adaletin kılıcı olması halibu gün de tekerrür etmiş, Mehmetçik süngüsünün ucunda Cihan'a adalet ve doğruluk teşhir etmiştir.. Milletimizin bu zaferini çekemeyen yabancı basının, Rum vahşetini gör­ mezden gelerek, «Barbar Türkler» ta­ birini ağızlarına sakız etmeleri ve bize devamlı şekilde hücum etmeleri olduk­ ça manidardır. Daha sonra Yunanistan'ın Nato'dan çekilerek, Rusya'ya taviz vermesi ve bu kızıl - emperyalist devlet ile ikili DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 9 Ağır cezalara çarptırılan Türkiye İhtilâlci İşçi Köylü Partisi mensubu 197 anarşist af kanunu sayesinde serbest bırakıldı Türkiye İhtilâlci İşçi Köylü Partisi Dâvası adıyla anılan 267 sanıklı dâ­ va geçtiğimiz hafta neticelenmiş ve Sıkıyönetim mahkemesi 198 sanığı çe­ şitli cezalara çarptırmıştır. 267 sanıklı dâvanın 21 sanığı 20 yıl, 73 sanığı 15 yıl, 5 sanığı 12 yıl, 13 sanı­ ğı 10 yıl 9 ay ve 85 sanığı da 8 yıl ha­ pis cezası almışlardır. Mahkeme 8 sa­ nık hakkında ordudan tart kararı al­ mış, 2 sanığın beraatine, af kanunu sebebiyle 67 sanık hakında da kovuş­ turmaya mahal olmadığına karar ver­ miştir. Mahkeme; Af kanununundan bu komünist teşkilât mensupları da yararlandırıldığı için hiç bir sanığı tutuklamamış, ancak kararın tefhimi sı­ rasında mahkemeye hakaret eden ve yakışıksız davranışlarda bulunan 29 sanığı göz altına almıştır. Mahkeme, kararı tefhim ederken, sanıkların dev­ let ve hükümet başkanları ile Genel­ kurmay başkanını «Çete» olarak tes­ miye ettiklerini, Bağımsız ve tarafsız Sıkıyönetim mehkemelerini «Cellat mahkemeleri» olarak itham ettiklerini, mahkemede sık sık hadise çıkararak Türkiye'de faşizm olduğunu ispat et­ mek istediklerini, mahkemede yazılı ve sözlü olarak emniyet kuvvetleri ve parlementolara «Meclis denen ahırlar» sözleri ile hakaret ettiklerini, aynı suça devam edecekleri yolundaki sözleri ile pişmanlık duymadıklarını her cel­ sede tekrar ettiklerini, sık sık duruş­ ma inzibatını bozduklarını, dinleyici ve muhafızlara komünizm propogandası yaptıklarını belirtmiştir. Kararın bildirilmesinden sonra mah- kemeye hakaret eden 29 sanık göz al­ tına alınmışlar ve yapılan mahkeme sonunda 1 ay hapse mahkûm edilmiş­ lerdir. TİİKP dâvasının kararı açık­ lanırken mahkemeye el ve kol işaretleri ile hakaret eden anarşistlerin «Kah­ rolsun Amerika» «Kahrolsun faşizm» ve «Tam Bağımsız Türkiye» şeklinde toplu halde bağırdıkları öğrenilmiştir. Mahkemeye hakaret etikleri için 1 ay hapis cezası alan anarşistler ise şun­ lardır : Hüsnü Ovacık, Ertan Yücel, Faysal Karaçalı, Nurdanur Atadan, Semra Eker, Rıfat Işık, Ramazan Duran, Ömer Parlar, Ercan Enç, Özal Bayramoğlu, İpek Erkeller, Mine Haksal, Şükran Kumral, Adem Tolay, Ayşe Ar­ mağan Anar, Nergiz Ovacık, Doğan Yurdakul, İlker Ağca, Leyla Yurdakul, Fevziye Yalçın, Kayahan Uygur, Şamuel Sivil, Fatmagül Balta, Feyza Perinçek, Çiğdem Kömürcüoğlu, Sıınay Ege, Arslan Sonat ve Rıza Cenabi Nurhat. Sıkıyönetim döneminde ortaya çıka­ rılan en büyük gizli komünist teşkilât­ larından biri olan TİİKP mensupları, Türk devletini yıkmak, doğuda bir Kürdistan kurmak, Türkiye'ye komü­ nist bir rejim getirmek için çalışmış­ lar ve bu gaye ile dağlara çıkmışlar­ dı. «Şafak» isimli propoganda broşür­ leri yayınladıkları için «Şafakçılar» diye de anılan bu anarşistler mahkeme­ ler sırasında yukarda de belirtildiği gibi sık sık olay çıkarmışlar ve TBMM, Ordu, Emniyet teşkilâtı ve Sıkıyönetim mahkemesine hakaret etmişlerd. Bir duruşmalarında «İhtilâlci Kürtçü ko­ münistiz» diye bağıran bu sanıklar suçlarının fazla oluşu sebebiyle görül­ düğü gibi ağır hapis cezalarına çarp­ tırılmışlardır. Ancak CHP'nin ve aşı­ rı solcuların büyük çabaları sonunda Af kanunu kapsamına sokulan bu ko­ münistler şimdi serbest haldedirler. Kararın verildiği duruşmada bile eski fikirleri ısrar ettikleri ortaya çıkan bu devlet düşmanlarının, eskiden olduğu gibi Türk devleti aleyhindeki yıkıcı çalışmalarına devam edecekleri orta- dadır. Hiçbir şekilde ıslah olmaları mümkün olmayan ve «Onlar bizi değil, biz onları affedebiliriz» diyecek kadar kendilerini haklı gören bu zihniyet sa­ hiplerinin serbest kalarak faaliyetlerini eskisinden de daha hızlı şekilde yürüt­ melerine imkân verenlerin nasıl bü­ yük gaflet içinde bulundukları ve hat­ tâ gaflet sınırını aştıklarını bu vesile ile bir kere daha belirtmek isteriz. NOT : Bu konuda geniş bilgi için TİİKP Dosyası'na bakınız. Töre - Devlet Yayınevi -15 TL. Ülkü Ocakları Bucak Şubesi'nin kongresi 10 Ağustos 1974 günü yapıl­ mış ve ilçe haki tarafından büyük il­ giyle takip edilmiştir. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Muharrem Şemsek, Ge­ nel muhasibi Lokman Abbasoğlu, Ül­ kü - Bir Genel merkez yetkilisi Şevket Barutçu ile asistan Devlet Bahçeli de kongreye Ankara'dan gelerek katılmış­ lar ve birer konuşma yapmışlardır. Kongre divan başkanlığını Devlet Bah­ çeli yapmış, seçimler sonunda Yöne­ tim kurulu şöyle teşekkül etmiştir : Başkan : İsmail Öztop, 2. Başkan: Mus tafa Şen muhasip: Mehmet Ulukan, Sekreter: A. Selâh İzgi, üyeler: Muh­ sin Ünal, Mustafa Gezer ve Ali Bütün. kulu, yayınladığı deklerasyonda AImanya'daki teşkilâtlanma konuları ve Türk milliyetçiliğine yer vermektedir. «Hepimiz partimizin hareket noktası, hedefleri ve TUrkiyemize kazandırmak istediği seviye ölçüsünde zor ve me­ suliyetti bir hizmetin içindeyiz ve ülkü müze faydalı olmağa imkânlarımızın ica İlettirdiği şekilde çalışmaktayız. Ancak çalışmalarımızın daha tesirli olabilmesi ve hedefe yaklaştırıcı bir mahiyet ka­ zanabilmesi için belli noktalarda bütün teşkilât olarak müşterek hareket et­ mek mecburiyetinde olduğumuz gibi bu zamana kadar göstermiş olduğumu? gayret ve fedakârlığı da yapıcı bir çerçeve içinde artırmak zorundayız.» diye başhyan Tanrıkulu bildiride daha sonra kapitalizm ve komünizm hakkın­ da kısa izahlarda bulunduktan sonra Milliyetçi Hareketin milliyetçilik an­ layışı üzerinde durmakta, komünizmle mücadele ederken üzerinde durulma­ sı gereken hususlar üzerinde bilgi ver­ mektedir. Büyük Ülkü Derneği Akşehir Şubesi­ nin, ilçede bütünlemeye kalmış, or­ ta dereceli okul öğrencileri için para­ sız bütünleme kursları açtığı bildiril­ mektedir. Verilen bilgiye göre kurslar modern matematik, modern fizik, Sosyal bilgiler ve yabancı dil dersle­ rinde verilmekte ve birçok fakir öğ­ renci bu kurslardan istifade etmekte­ dir. Ülkü Ocakları Yalvaç Şubesi kong­ resi 11 Ağustos günü yapılmış ve yeni yöneticiler seçilmiştir. Kongreye katı­ lan Genel Başkan Şemsek ile Genel Muhasip Abbasoğlu ile Şevket Barutçu ve Devlet Bahçeli'nin çeşitli konular­ daki konuşmaları büyük bir ilgi ile takib edilmiştir. Ülkü Ocakları Tefenni Şubesi kong­ resi 11 Ağustos günü yapılmıştır. Mu­ harrem Şemsek, Lokman Abbasoğlu ve beraberlerindeki heyetin de katıldı­ ğı kongrede şu kişiler Yönetim kurulu­ na seçilmişlerdir : Başkan: Ali İhsan Işıldar, Başkan Yard. : Galip Erdoğan, Muhasip: İbrahim Işıldar, sekreter : Uğur Türkmen, üyeler : Yusuf Ziya Özcan, Adem Tülüoğlu, Mesut Erdo­ ğan. Ülkii'ü gençlerin Diyarbakır surlarına astıkları 30 metrekarelik bez pano. göriişmelere tevessül etmesi gözlerden kaçırılacak nitelikte değildir. Yunan­ istan bu haliyle ipleri el değiştiren bir kukla olduğunu ortaya koymuştur. Bunun yanında İngiltere ve Fran­ sa'nın Türkiye'ye cephe alan tutumla­ rı Fransa'nın Yunanistan'a yardımda bulunma teşebbüsleri, bunların yarım asır önceki kuyruk acılarının nükset­ mesi ve asırlardır sürdürülen bir haçlı zihniyetinin seferber edilmesi çabası­ dır. İngilizler, imkânsızlıklar içinde yaz­ dığımız Çanakkale Destanını, Fran­ sızlar, bir mektupla kurtardığımız na­ muslarım ve Antep'te, Maraş'ta aldık lan dersi unutmuş görünebilirler. Yal­ nız bu devletlerin ve Rusya'nın oyun­ cağı haline gelen kukla komşumuz için Ülkücü - Türk Gençliği olarak şöyle diyoruz : Yunanistan Türk'ün ne ol­ duğunu artık anlamıştır. Eğer iplerini kullanan efendilerine uyup, ilişkileri kızıştırırsa, Mehmetçiğin hışmı on­ ları Atina'dan da eder. Tarihiyle, coğrafyasıyle Türk'ün olan Kıbrıs'ta me­ seleleri alevlendirme cihetine gidecek olursa, Türk Gençliğinin eski sınır­ larını unutmadığmı ve Atatürk'ünün doğduğu yerlerin kendi topraklarında olmasını şiddetle arzuladıklarını ha­ tırlatırız.» Ülkü Ocakları Niksar Şubesi kong­ resi 3 Ağustos 1974 günü yapılmıştır. Yeni yöneticiler şunlardır: Remzi Özşen, Bakan Vekili: Bedrettin Yaramış, Mu­ hasip: İ haza I Vardar, üyeler: Ziya Yağ cıoğlu, Hüseyin Yıldırım, Müjdat Özbay ve İsmet Dinçel. Büyük Türk hakanı Alparslan'ın ka­ bartma bir resmi Almanya'nın büyük bankalarından «Württembergische Bank» in hazırladığı yabancı paralar kataloguna kapak resmi olarak seçil­ miştir. Almanlar tarafından büyük ilgi topladığı bildirilen kabartmaların kapışıldığı ifade edilmektedir. 2 Haziran 1974 günü Almanya'nın Ludwisshafen - Oppau şehrinde yapılan yıllık genel kongre sonunda Almanya MHP Yürütme Başkanlığına seçilen Dr. Kâmil Tanrıkulu 21 Temmuz 1974 tarihinde Almanya MHP teşkilâtlarına bir deklerasyon yayınlamıştır. Tanrı­ Gelen haberlere göre ülkücü hareke­ tin henüz yeni olduğu fakat gençler ve halk arasında şaşılacak ölçüde yayıla­ rak Hatay'ın kalesi haline geldiği Yayladağ ilçesinde, Ülkü Ocağı Baş­ kanı Orman Mutemedi Ahmet Bayrak­ tarın İslahiye'ye tayin edildiği bildi­ rilmektedir. Çok ivedi bir şekilde se­ bep gösterilmeden yapılan tayinin, Ahmet Bayraktar'ı Yayladağ'dan uzaklaştırma gayesiyle yapıldığı bildi­ rilmektedir. 249. sayıda kurulduğunu bildirdiği­ miz Ülkü Ocakları Bandırma şubesinin bir kitaplık kurulması için yardım kam­ panyası açtıkları bildirilmektedir. Ül­ kü Ocağı Bandırma Şubesinin açtığı kampanyaya kitap yardımında bulun­ mak isteyenlerin, gönderecekleri ki­ tapları Bandırma P a s a j ı - K a t : 1-Nu: 6 - Bandırma adresine göndermeleri ge­ rekmektedir. Almanya'da basılan kabartma Alparslan portresi. DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 10 Rusya'nın yerli hoparlörleri Kıbrıs'ta Türk hakimiyetine karşı çıkıyor Millî menfaatler aleyhinde bulunan ihanet yuvalarına dikkat edilmelidir Kıbrıs meselesinde Sovyetler Birli­ demokrasi için savaşan millletlere kar­ ği'nin görüşleri bugün herkesçe bilin­ şı kullanmaktır.».. «İşçilerimiz ve va­ mektedir. Yine de hatırlatmak gerekir­ tanımızda çalışan yabancı işçiler Hol­ se Sovyetler Birliği, adanın Yunanis­ landa'da memleketlerinin parti ko­ tan'a veya Türkiye'ye verilmesi, ya­ miteleri kurmasmda serbest bırakılma­ hut da taksim edilmesine şiddetle kar­ sı için mücadele etmelidirler.» şıdır. Zira Makarios, son günlerinde TÜRKİYE'DE AŞIRI SOLCULAR Rusya'ya yanaşmakta idi. Bu sebeple NE DİYOR? Rusya'nın adada nüfuzu gün geçtikçe ar­ Dünya komünistlerinin görüşleri yu­ tıyordu. Yukardaki çözüm yolları. Kıb­ tarzda­ rıs'a Makarios'un dönmesini engelle­ karda misallerini verdiğimiz mekte, Kıbrıs'taki Rus nüfuzunu kır­ dır. Dünyada böyle olurken Türkiye'­ makta ve adanın Sovyetlerin karşısın­ deki aşırı solcular bu konuda ne dü­ daki bir blokun eline geçmesi neticesini şünüyorlar? Şimdi de bunu inceleye­ lim : Türkiye Sosyalist İşçi Partisi bil­ doğurmaktadır. Bu sebeple Sovyetler Birliği sık sık dirisinden : «Kıbrıs emekçileri daha önce İngiliz açıklandığı görüşünde adadan yabancı ba­ askerlerin çekilmesini, Makarios'un a- emperyalistlerine karşı dövüşüp ğımsızlık elde etmişlerdir. 1960 dan son­ daya dönerek tekrar Cumhurbaşkanı olmasını istemektedir. Sovyetler birli­ ra da ada gitgide bağımsızlığını güç­ ği'nin resmî yayın organı Pravda ga­ lendirmiştir. Öte yandan son yıllarda zetesi Kıbrıs'la ilgili yorumlarında «Bü­ adada emekçi halk hareketi güçlenmiş tün yabancı kuvvetlerin Kıbrıs'tan çe­ ve emekçiler kendi demokratik iktidar­ kilmesi» isteğini tekrarlamakta ve NA- larını kendi partileri vasıtasıyla kur­ ta­ TO'yu saldırganlıkla suçlamaktadır. maya yaklaşmışlardı. İşte buna Sovyetler Birliği Türkiye Büyükelçi­ hammül edemiyen Amerika ve diğer liğinin Basın bülteninde yeralan aşa­ batılı devletler bilinen olayları başla­ ğıdaki ifadeler de Sovyetler Birliğinin tarak adaya müdahale ettiler. Başta resmî görüşüdür : Bültende şu ifade­ kanlı ve faşist Amerika canavarı ol­ lere rastlanmaktadır: «Ancak, uygula­ mak üzere batılı saldırgan sömürücü­ mada Kıbrıs Cumhuriyeti yasal cumhur ler adayı bir NATO üssü haline getir­ başkanı şimdiye dek ne ülkesine dön­ mek istiyorlar. Emperyalistler ve on­ mek, ne de kendi iktidarını tam anla­ lara ortaklık edenler, hizmet edenler, mıyla gerçekleştirmek için hiçbir ola­ adanın şu veya bu şekilde taksimini nak elde edememiştir. Şimdiye dek istiyorlar. Adanın resmen ya da çeşitli müstakil Kıbrıs'ın bağımsızlığına ya­ kapalı yollarla taksim edilmesi ancak tüm pılan tehdit ortadan kaldırılmamıştır. ve sadece emperyalistlerin ve sömürücülerin işine yarayacaktır. Hal­ Bundan da çok bu tehdit artmakta ve bağımsız Kıbrıs halkının geleceğini, onun işti­ kımızın çıkarları Kıbrıs'ın raki olmaksızın art elden ve köklü ola­ bir devlet olarak kalmasını, üslerden rak onun hayat çıkarlarının zararına arındırılmasını ve adadaki tüm emek­ tayin etme yollan denenecek şekilde çilerin tüm haklarının teminat altına daha tehlikeli olmaktadır.» «Ancak dış alınmasını gerektirmektedir. müdahale halen devam etmektedir. Yaşasın halkların ve tüm emekçilerin Yabancı silâhlı kuvvetler sadece Kıb­ kardeşliği» rıs'tan çıkmamakla kalmıyorlar, aynı Cumhuriyet Halk Partisi Seydişehir zamanda kuvvetlerini artırmaya de­ Gençlik kolu bildirisinden : vam ediyorlar.» «Kıbrıs'ta faşist saldırılara geçen Sovyetler Birliğinin görüşü bu mer­ emperyalistler ve uşakları Nato'yu da kezdedir. Sovyetler, Türkiye'nin ada­ kendi çıkarları için kullanmaktadırlar. ya asker çıkarmasını istememektedir. Biz Nato'nun lüzumuna ve bize fayda Öte yandan Hollanda'da Türkçe ola­ getireceğine inanmıyoruz. İspatı orta­ rak yayınlanan ve Türk işçilerine pro- da. Yine geçen yıllarda Kıbrıs'a yapa­ poganda gayesini taşıyan Hollanda Ko­ cağımız çıkarmayı Nato engellemiştir. münist Partisi bildirisinde de şu ifade­ Nato'dan çıkmamız kaçınılmaz duruma lere rastlanmaktadır : Kıbrıs gibi de­ gelmiştir.»... «Yaşasın halk ordusu» Dörtyol Yüksek Öğrenim Derneği, mokrat bir devletin hürriyetini boğaz­ Töb Der Dörtyol şubesi, Çapa - İş lamanın emperyalist bir karakteri vardır. Çünkü hedef hükümeti ve Erzin Şubesi ortak bildirisi'nden : «Bizler yurtsever, devrimci, Atatürk­ cumhurbaşkanı Makariosu devirip, Kıbrıs madenlerini ele geçirip askeri çü gençler olarak en içten dileğimiz, fabrikalarda kullanarak hürriyet ve barışı bir an önce sağlayacak ve Kıb­ rıs'taki Türklerle ramların haklarını eşitlik, özgürlük içinde koruyacak ba­ ğımsız Kıbrıs cumhuriyetin kurulma­ sıdır. Yaşasın Bağımsız Kıbrıs» ÖZÜR Yazarımız Sayın Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi'nin yazısı postadan çıkmadığı için yayınîayamadık. Özür dileriz. DEVLET Türk kuvvetlerinin adadan çekilmesini istemek demektir. Sovyetler Birliği gibi Makarios'un adaya dönmesi is­ tenmekte, ancak bu «Kıbrıs'ın bağım­ sızlığının korunması» kılıfının altmda tabii bir netice olarak sunulmaktadır. CHP bildirisinde «Halk ordusu» tabirine dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu «Halk ordusu» tabiri komünist bir tabir­ dir ve komünist ülkelerde ordulara «Halk ordusu» denilir. TSİP bildirisinde bir husus daha gö­ ze çarpmaktadır. «Son yıllarda adada emekçi halk hareketi güçlenmiş ve emekçiler kendi demokratik iktidarları­ nı kendi partileri vasıtasıyla kurmaya yaklaşmışlardı» şeklinde ifade edilen görüşte; rumlar arasında AKEL ve EDA komünist partilerinin kuvvetlendi­ ği ve Makarios'u tesir altına aldıkları söylenmek istenmektedir. Yani TSİP açıkça komünistleri müdafaa etmek­ tedir. Bu değerlendirmeden şu netice çık­ maktadır. Rusya'da söylenen söz, Hol­ landa'da tekrarlanmakta, Türkiye'nin bir ilçesinde aynen söylenmektedir. Bu derece teşekkül eden ifade birli­ ğinde bu görüşler Komünist bazı mer­ kezlerin işareti üzerine bütün dünyada savunulduğunu ve Türkiye'de de ko­ münistlerin bu talimatlara göre hare­ ket ettiği neticesini meydana getirmek­ tedir. MHP gençlik kollarının islam ülkeleri gençlik teşkilâtlarına çağrısı : Kıbrıs a yerleşecek haçlılar Islâmın bağrına saplanmış hançerdir Milliyetçi Hareket Partisi Gençlik Kolları Genel Merkez Yönetim Kurulu 16.9.1974 cuma günü toplantısında Kıb­ rıs ve dış politika ile ilgili konuları gö­ rüşmüş ve Genel Başkan Ali Güngör büyük elçilikleri kanalıyla İslâm Ül­ keleri Gençlik Teşkilâtlarına aşağıdaki çağrıyı yapmıştır. «Dünya milletlerinin belli değerler etrafında toplanarak bloklaştığı ve değerlerin gereği icabı milletler mü­ cadelesi yanında bloklar mücadelesinin de hüküm sürdüğü bir çağda bulun­ maktayız. Dünya; kapitalist ve sos­ yalist iki büyük blok halinde olup, di­ ğer milletler üzerinde hakimiyet mü­ cadelesi yürütülmektedir. Ancak blok­ laşmada esas olan ve değişmeyen de­ ğerler şüphesiz inançlar ve düşünce­ lerdir. Kıbrıs sadece Türkiye'nin değil bü­ tün İslâm âleminin meselesidir. Zira zengin İslâm ülkelerinde sömürülerini devam ettirmek isteyen hristiyanlar Kıbrıs'ı Haçlı hakimiyetine alarak amaçlarını kökleştirmek istemektedir­ ler. Kıbrıs'ta yerleşecek olan Haçlı hakimiyeti bütün İslâm âleminin bağ­ rına saplanmış bir hançer olacaktır. İSLÂM ALEMİ BİRLEŞMELİDİR! İslâm âlemi için böyle hayati mese­ lelerde gençlik olarak Haçlı ruhuna karşı bir ve beraber hareket etmek zomanı çoktan gelmiş bulunmaktadır. İmkânlarını ve silâhlarını birleştire­ rek İslâm âlemine karşı girişilen ha­ reketlere yine ancak imkânlarm ve silâhların birleştirilmesi ve safların daha da sıklaştırılması ile cevap verilebi­ lir. Bu sebeple İslâm ülkeleri gençlik teşkilâtları en kısa zamanda toplana­ rak dünya bloklaşması içerisinde ye­ rini ve gürevini tesbit etmek zorunda­ dır. Ortadoğu'daki sulh ve sükunun, İslâm ülkeleri geleceğini ancak bu şe­ kilde sağlanabileceğini inancındayız. Bu gün İslâm ülkelerindeki yer altı kaynaklarının zenginliği ve bu kaynak­ ların değeri ile inançlardaki doğruluk RUSYA'NIN İŞARETİYLE ve kuvvetlilik karşısında Haçlıların Yukarda, yayınlanmış bazı bildiri­ barınamayacağı muhakkakdır. Bu ko­ lerden elimize geçenlerinden bazı pasaj nularda hükümetleri uyarmak ise mil­ lar sunduk. Görülmüş olacağı gibi bu letlerin gerçek temsilcileri olan genç­ bildirilerin hepsinde ortak unsur «Kıb­ liğin başta gelen görevleri olsa gere­ rıs'ın bağımsızlığı» dır. Bu bildirilerde kir.» taksime karşı çıkılmakta, adada Türk ALİ GÜNGÖR'ÜN TELGRAFLARI devletinin hakimiyeti istenmemektedir. Bilhassa TSİP bildirisinde «Kıbrıs'ın Öte yandan MHP Gençlik Kolları Ge­ bağımsız devlet olarak kalması ve üs­ nel Başkanı Ali Güngör 18 Ağustos lerden arındırılması» şeklinde çözüm, 1974 günü cumhurbaşkanı Fahri Koru- türk, genelkurmay başkanı Semih Sancar ve başbakan Bülent Ecevit'e birer telgraf çekerek Türk ordusunun Kıb rıs'taki başarısını tebrik etmiştir. Ali Güngör'ün Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e çektiği telgrafı şöyledir : «Zaferler ayında, Kahraman Ordumu­ zun kazandığı yeni ve büyük zaferin, yüksek Şahsınızda, son bağımsız TÜRK Devletine ve bütün Dünya TÜRK'lüğüne hayırlı ve uğurlu olmasını diler, Milliyetçi Hareket gençliği en derin saygılar sunarız.» adına MHP Gençlik Kolları Başkanı Ali Güngör, Genelkurmay başkanı Semih Sancar'a aşağıdaki telgrafı çekmiştir : «TÜRK gücünün ölümsüzlüğünü, Ci­ handa adalet ve sûlh'ü kurmak üzere yaratılıp, görevlendirildiğini bütün dün­ yaya bir kere daha gösterip, isbat eden kahraman ordumuzu, yüksek şahsınızda şükran ve minnet hisleriyle kutlar, Milliyetçi hareket gençliği olarak emir­ lerinizde olduğumuzu belirtirken, en de­ rin saygılar sunarız. Yüce Tanrı Ordumuzu Muzafferiyetini daim kılsın.» Başbakan Ecevit'e çekilen telgraf da şöyledir : «Bütün engellere rağmen. Kahraman Ordumuzun zaferle neticelenen KIBRIS Barış Harekâtının, siyasi alanda gös­ terilecek başarılarıyla, barışı da getirip, yıllardır korkunç işkencelere sahne olan, yunanlının vahşet adası haline döndürdüğü adanın da barış adası ol­ ması dileğiyle, çalışmalarınızda TÜRK lük için sonsuz başarılar diler, saygılar sunarız...» ~"D'" DEĞERLİ OKUYUCULAR ANDA KÜTÜPHANENİZİ NİN DAĞITTIĞI ESERLERLE A Kin A DONATINIZ A I N U A . D A I M A . F A Y D A L I VE MUHTEVALI ESERLER DAĞITIR. DAĞITIMDA KİTAPÇININ VE KİTAPSEVERLERİN GÜVENECEĞİ isiM ANDA .. M ERK EZ, BÜROLARI VE ÖZEL DAÖTIM ARABALARI HERYERDE HİZMETİNİZDE. &AND CAĞALOĞLUJSTANBUL RK.1065 TEL,276511 DEVLET — Sayı: 251 - 26 Ağustos 1974 - Sayfa : 11 Türk Milletine büyüklük ve ahlâkı öğretecek millet yeryüzünde yoktur Fransa'nın Kıbrıs meselesinde açık­ ça Yunanistan'ı desteklemesi ve Gü­ venlik Konseyi'ne Türkiye'yi kınayan bir karar tasarısı sunması Türkiye'de tepki ile karşılanmıştır. anlatmışlardır. Polisin buna rağmen çelengi kapıya bırakmalarına mani ol­ ması üzerine gençler toplu şekilde ha­ reket etmişler ve çelengi istedikleri ye re koymuşlar ve çekilmişlerdir. Fransa'nın açıkça haksız olduğunu bile bile Yunanistan'ı tutması ve Tür­ kiye ile ihtilâfta olduğu bu dönemde silâh ve uçak satışlarını hızlandırması üzerine Ülkü Ocakları mensupları An­ kara ve İstanbul'da Fransa'yı protes­ to etmişlerdir. KEDEROGLU : FRANSA ESKİ EFENDİSİNE İHANET EDİYOR ANKARA'DAKİ PROTESTO GÖSTERİSİ Verilen bilgiye göre 18 Ağustos 1974 günü; Ülkü Ocakları Genel Merkezi, Fransa Büyükelçiliğinin kapısına siyah bir çelenk bırakarak, Birleşmiş Millet­ ler Güvenlik Konseyindeki tutumundan dolayı Fransa'yı kınamak istemiştir. 150 kişilik bir topluluk halinde büyük­ elçiliğin önüne gelen Ülkü Ocakları mensupları, hiçbir taşkınlık gösterme­ melerine ve vakur bir şekilde Fransa'­ nın tutumunu protesto etmek istemele­ rine rağmen, önceden büyükelçilik ka­ pısı civarında tertibat alan polisler ta­ rafından çevrilmişlerdir. Gençler, polis­ lere yapmak istediklerini anlatmışlar ve gayelerinin olay çıkarmak olmadığını MHP AKSARAY İLÇ^ BAŞKANI M. ZEKİ MÜFTÜCĞLU EVLENDİ Milliyetçi Hareket Fanisi Ak­ saray İlçe Başkanı arkadaşı­ mız Avukat Mehmet Zeki Müftüoa!u, 18 Ağustos 1974 Pazar günü Aksaray'da eczacı Sevi! hansmîa evlenmiştir. Büyük bir davetli kıt'esi ile ülkücü genç­ lerin katıldığı düğün törenino gazetemiz sahibi İbrahim Metin ile Neşriyat Müdürümüz Sadi BomuncuoğİL! da kakılmışlardır. Düğün töreninde üikücü gençler, yeni evlilere Kur'an, Kılıç ve bayrak hediye etmiş­ lerdir. Gazeteniz DEVLET, ül­ kücü genç evlilere saadet dolu b'>' emür temenni eöer. FotoğrGfia genç evlilere Kur'an, Kılıç ve bayrak veren ülkücü gençleri görüyorsunuz. İstanbul ülkü Ocakları mensupları da Fransa'nın Kıbrıs konusundaki tu­ tumunu protesto maksadıyla 18 Ağustos 1974 günü Fransa'nın İstanbul Başkon­ solosluğunun kapısına siyah bir çelenk bırakmışlardır. Gençlerin kapıya siyah çelenk bırakmaları sırasında Ülkü Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı Ab­ dullah Kederoğlu bir konuşma yapmış­ tır. Kederoğlu, konuşmasında şunları söy­ lemiştir : «Türk milletinin haklı dâvası olan Kıbrıs meselesinde, gururumuz ve öğünç kaynağımız şanlı Türk Silâhlı Kuvvetlerimizin kazanmış olduğu büyük başarılardan sonra bazı basit şahsiyet­ li devletler milletimiz aleyhinde kasıt­ lı propoganda kampanyasını sürdür­ mektedir. Bu kasıtlı propogandalar yü­ rütülürken dost ve müttefikimiz olan Fransa'nın aleyhimizdeki tutum ve davranışları dostluk ve ahlâkla asla bağdaşmamaktadır. Türk gençliği ola­ rak Fransa'nın bu tutumunu Türk mil­ leti adına şiddetle protesto ediyoruz. Esasen Fransa ile olan dostluğumuz çok eski tarihlere kadar gitmektedir. Bu dostluk Kanuni Sultan Süleyman za manında da açık olarak görülmektedir. Büjük Türk padişahı Sultan Süleyman Fransa kralı I. Fransuva'yı Alman im­ paratorluğunun esaretinden bir mek­ tupla kurtaracak kadar dostluk göster­ miştir. Hatta yıllarca Türk Milletini iktisaden sömüren kapitülasyonlar aynı devirde Türk devletinin bir lütfü ola­ rak ilk defa Fransa'ya tanınmıştır. Bü­ tün bunlara rağmen Ki alının hürriyetini kazandırdığımız Fransa, kapısında ek­ meğini yediği efendisine ihanet etmiş ve I. Dünya Savaşı sonrası Anavatanı­ mızı işgal eden devletler arasında yer almıştır. Ne var ki büyük Türk milleti İstiklâl Savaşında, bu kalleş dosta Antep, Maraş ve Adana'da gereken ce­ vabı anladığı dilden anlıyacağı şekilde vermiştir. Yine yakın zamanlarda kendi top­ raklarındaki Ermenilere Türk Milletine karşı düşmanlığı yansıtan bir anıt dik­ tirmeye izin vermesi ve son Kıbrıs olaylarında Yunanistan'ı Türkiye'ye kar­ şı silâhlandırmaya kalkışması Güven­ lik Konseyine Türkiye aleyhinde bir karar tasarısı sunması Türk - Frans?z dostluğuna Fransa tarafından düşü­ len kara gölgenin diğer açık delilidir. Tarih göstermiştir ki aşağılık komp­ leksiyle yaşayan şahsiyetsiz milletler iktisaden güçlü olsalar dahi asla büyük millet olamamışlardır. Kaldı ki Güvenlik Konseyindeki sa­ yın delegemizin dediği gibi, Dünya mil­ letlerine ahlâk, sevgi ve adalet öğre­ ten Türk Milletine ahlâk ve büyüklük dersi verecek millet yeryüzünde mev­ cut değildir. Türk gençliği olarak Fran sa'nm bu tutumunu tarihe kara bir say­ fa olarak geçiriyor, tekrar şiddetle pro testo ediyoruz. Ve bütün dünyaya ilân ediyoruz : Biz biliriz bizim işlerimizi İşimiz kimseden sorulmamıştır.» 27 Morl 1974 de fokorıdcki karikatürü çum'ıslım . Bugünkü durum'j göre Ju KIBRIS ZAFERİNİN FAYDASI CHP'lilerin Kıbrıs harekâtını hangi gözle değerlendirdiğini anlamak için yukardaki karikatürü incelemek yeterlidir. Ka­ rikatürlerin küçüğü 27 Mart 1974 tarihinde çizilmiştir. O za­ man karikürist Bedri, iktidarın nimetlerinden MSP'nin istifade ettiğini, CHP'nin ise külfetini çektiği iddiasıyla bu karikatürü çizmişti. Ancak son Kıbrıs harekâtından sonra çizdiği büyük karikatürde görüldüğü gibi CHP'liler, Kıbrıs harekâtının CHP'yi güçlendirdiği görüşündedirler Zaten CHP'liler için Kıbrıs harekâtının en büyük faydası da CHP ye puan kazandırması olmuştur. Olayları bu gözle değerlendirmektedirler. Onlar için Kıbrıs gibi milletimizin mukadderatını ilgilendiren bu de­ rece önemli millî bir mesele dahi, CHP'nin işine yaradiğı öl­ çüde sevindiricidir. Okuyucularımızın ;bret nazarlarına sunu­ yoruz. Savunmasız Türklerin yokedilmesi ne zamana kadar sürecek ? Baştarafı 3. de rın, dünyanın gözünden ırak yerlerde Türklere karşı neler yaptıkları ve ya­ pabilecekleri az çok anlaşılmaktadır. Türkler önünde daima yenilen, her za­ man savaş meydanından kaçan Yu­ nanlının tarihte benzerlerini Balkan ve Kurtuluş savaşları ile Batı Trakya'da gördüğümüz vahşiliklerini şimdi de Kıbrıs'ta devam ettirmektedirler. Öte yandan Başbakan Ecevit de ga­ zetecilerin sorularını cevaplandırırken TÖRE Kıbrıs'ta Atlılar köyündeki katliam hakkında «Çok vahim bir durum» de­ miş ve «Herhalde Türk Milleti Ada'daki zulme, haksızlığa, katliama daha fazla tahammül etmeyecektir» demiş­ tir. Ecevit'in bu sözlerini duyanlar bir kaç gün önce Televizyonda konuşur­ ken «Türk - Yunan kardeşliğini okul sıralarından itibaren aşılamalıyız» de diğini hatırlayınca acı acı düşünmüş­ lerdir. MİLLİYETÇİ HAREKET'in Fikir ve Sanat Dergisi 38. SAYI Bu Sayıda; Prof. Dr. Orhan TÜRKDOĞAN «Köyde Değişme» Doç. Dr. Necmettin HACIEMİNOĞLU «Başa Güreşmek İçin» Doç. Dr. Erol GÜNGÖR «Millî Karakter» Doç. Dr. Mehmet ERÖZ «Bir Kürt Milliyetinden Bahsedilebilir mi?» Dr. Tuuccr BAYKARA «Doğu Türklerinin Varlık Davası» Ahmet CEBECİ «Sosyalizmde İşçi Meselesi» Tarık BUĞRA «Kolaylaştırma İhaneti» HALİDE NUSRET ZORLUTUNA YETİK OZAN AYHAN TUĞCUGİL imzalarıyla çıktı. BAYİLERİNİZDEN İSTEYİNİZ Yıllık Abone : 60 TL. P. K. 211 Kızılay - Ankara KIBRIS OLAYLARI VE POLİTİK GÖSTERGE DEKİ DEĞİŞİKLİKLER = 5 Yunanistan'ın her hakkımıza karşı çıkması ilhak fikrinden vazgeçmediğini gösteriyordu Bundan önce yayınlanan 4 yazıda, Kıbrıs olayları günü gününe resmi beyan­ larla takip edilmiş ve sonuna kısa bir de­ ğerlendirme eklenmişti. Böylece okuyucula­ rımıza dış politika mekanizmalarının nasıl çalıştığı ve Türkiye'nin politik âlemdeki tu­ tumu ve yeri konusunda kısaca bilgi verilmek istenmişti. Ancak olayların hız­ lı gelişmesi, üzerlerinde durduğumuz bazı devletlerin Kıbrıs politikalarında bir be­ lirliliğe doğru gitmeleri ve nihayet bugün­ lerdeki gelişmelere yetişmek zaruretiyle 29 Temmuz'dan ikinci Cenevre görüşmele­ rinin başlama tarihi oian 8 Ağustos tarihine kadarki resmi tutumları topluca ele alaca­ ğız. Gelecek yazıda bugüne kadar çıkan ya­ zıların genel bir değerlendirilmesi yapıla­ caktır. Lefkoşe - Atina : Cenevre görüşmele­ rinde, Ada'daki Türk kuvvetlerinin çekilme­ si isteğiyle söze başlayan Mavros, daha sonra yeni kuvvetlerin sevkedilmemesi gö­ rüşünü ileri sürüyor. Ancak bu da kabul edilmiyor. 30 Temmuz 1974 günü metni aşağıdaki anlaşma imzalanıyor : 1 — Türkiye, Yunanistan ve Büyük Bri­ tanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Kral ıgı D.şişleri Bakanlığ; 25 - 30 temmuz 1974 tarihle­ ri arasında Cenevre'de müzakerelerde bulun­ muşlardır. Bakanlar, 16 ağustos 1960da Lefkoşa'da imzalanan milletlerarası antlaş­ maları ve BM Güvenlik Konseyinin 353 sa­ yılı kararını dikkate alarak Kıbrıs'taki duru­ mu makul bir süre zarfında yeniden tanzim edecek ve ayarlayacak tedbirlerin acil o a; ak devamlı olacak şekilde harekete getirilmesi­ nin önemini kabul etmişlerdir. Bununla bera­ ber Bakanlar, ilk önce bazı âcil tedbirlere ih­ tiyaç olduğunda mutabık kalmışlardır. 2 — Üç Bakan durumu istikrara kavuş turmak için karşı karşıya bulunan Silâhlı Kuvvetlerin, Kıbrıs Cumhuriyetinde 30 tem­ muz 1974 günü 22 Cenevre saatinde (Tüıklye saatiyle 24'de) kontrolleri altında bulun­ durdukları bölgeleri genişletmemeleri gerek­ tiğini beyan etmişlerdir. Bakanlar, geyrinizarri olanlar da dahi! bütün kuvvetleri tüm saldırıdan ve hasmane faaliyetlerden kaçın­ maya davet etmişlerdir. 3 — Üç Dışişleri Bakanı, aşağıdaki ted­ birlerin derhal yürürlüğe konulması sonucu­ na varmışlardır: a) Yukarıdaki ikinci maddede belirt len gün ve saatte Türk Silâhlı Kuvvetlerince iş­ gal edilen bölgenin bittiği yerden itibaren genişliği Türkiye, Yunanistan ve Bi leş k Krallık temsilcileri tarafından Birleşmiş Mil­ letler Barış Gücü ile bilistşare kararlaştı­ rılacak bir güvenlik bölgesi kurulacakir. Bu bölgeye, giriş yasağına nezaret edecek o!an BM Barış Gücü hariç hiçbir kuvvet girmeye­ cektir. Güvenlik belgesi büyüklüğü ve m r l yeti tespit olunana değin iki kuvvet arasın­ daki mevcut bölgeye h;çbir kuvvet gi meme lidir. b) Yunan ve Kıbrıs Rum Kuvvetlerince işgal edilen bütün Kıbrıs Türk bölgeleri d e hal tahliye edilecektir. Bu bölgeler, BM Ba- SADİ SOMUNCUOĞLU rış Gücü tarafından korunmaya devam edi­ lecek ve derhal önceki güvenlik tertiplerine sahip olacaklardır. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kontrolü c>şında kalan diğer Türk bölgeleri bir Bi; I eş­ miş Milletler Barış Gücü güvenlik birliji terafından korunmaya devam olunacak ve ev­ velce olduğu gibi kendi polis ve güveni k kuvvetlerini idame ettireceklerdir c) Karma köylerdeki güvenl'k ve polis görevleri BM Barış Gücü tarafından yürütü­ lecektir. d) Son muhasemat sonucunda tutuk­ lanan askerî personel ve siviller mümkün olan ve kısa zamanda ya mübadele edilecek­ ler, ya da Milletlerarası Kızılhaç Komitesinin nezareti altında serbest bırakılacaklardır. 4 — Üç Dışişleri Bakanı, Güvenlik Kon­ seyinin 353 sayılı kararının mümkün oian k sa sürede uygulanması hususunu yeniden teyit ederek ilgili bütün tarafların kabul ede­ bileceği âdil ve sürekli bir çözüm çerçeve­ sinde ve Kıbrıs Cumhuriyetinde barış, güven­ lik ve karşılıklı itimat tesis edildiği ölçüde Kıbrıs Cumhuriyetindeki Silâhlı Kuvveller sayısı ile silâh mühimmat ve harp malzeme­ sinin uygun zamanlarda ve kademeli seki­ de azaltılmasına müncer olacak tedbirle, in geliştirilmesinde mutabık kalmışlardır. 5 — Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bag ms z k, toprak bütünlüğü ve güvenliğinin idame ettirilmesiyle ilgili sorumluluklarını derin sekide müdrik olarak üç Dışişleri Bakanı, Güveni k Konseyinin 353 sayılı kararında öngörüldü­ ğü gibi müzakerelerin aşağıdaki hususları gerçekleştirmek amaciyle mümkün olan en az gecikme ile devamını karar aş ırm şiardır. a) Bölgedeki barışın iadesi, b) Kıbrıs'ta anayasal hükümetin yeni­ den tesisi. Bu amaçla müzakerelerin 8 ağustos 1974'de Cenevre'de devamı üzerinde anlaş­ mışlardır. Bakanlar, aynı zamanda, Anaya­ saya ilişkin görüşmelere Kıbrıs Türk ve Kıb­ rıs Rum toplumları temsilcilerinin de erken bir safhada katılmaları üzerinde mutabık kalmışlardır. Görüşülecek anayasal sorun­ lar arasında 1960 anayasasının cumhur­ başkanı yardımcısına tanıdığı görevleri deruhte etmesi suretiyle anayasal meşruiyete dönülmesi yer alacaktır. Bakanlar, Kıbrıs Cumhuriyetinde fiiliyatta Türk ve Rum ol­ mak üzere iki muhtar idarenin mevcut bulun­ duğunu not etmişlerdir. Bu durumdan çıkarılabilecek sonuçlara halel gelmemek üzere Bakanlar, adı geçen idarelerin mevcut bu­ lunması sonucu doğan sorunları gelecek toplantılarında gözden geçirmeye mutabık kalmışlardır. 6 — Üç Dışişleri Bakanı, bu bildirinm muhtevasının Birleşmiş Milletler Gene! Sek­ reterine gönderilmesi ve kendisini bildiri ışı­ ğında gereken tedbirleri almaya davet hu­ susunda mutabık kalmışlardır. Bakanlar ay­ nı zamanda bu bildirinin hükümleri yerine getirilirken, Kıbrıs Cumhuriyetindeki bütün ilgililer tarafından tam işbirliği gösterilmesi zarureti üzerindeki kanaatlerinde ısrar et­ mişlerdir.» Klerides anlaşmanın Yunanistan'ın ver­ diği tavizle imzalandığını söylüyor. Mavros, Federal devlet tezini kabui edebiecekierini, ancak buna Kıbrıs halkının karar vermesi nin şart olduğunu ileri sürüyor. Türkl-nn ateş - keşi ih'a! ettiklerini, bu ceöeple ikin­ ci Cenevre görüşmelerine ka.ılmayaccklarıni söyleyen Atina, daha sonra bu kararmtien vazgeçiyor. Yunanistan Batı Trakya'da Türk­ lerin mahsüiüne ei koyuyor. Moskova: Cenevıe görüşmelerini Fu;.ya«Hayasızca bir pazarlık» olarak görüyor. Birleşmiş Milieiler Rus c'elegesi «Türk askeri son neferine kadar Adadan çeki meüdlr.» diyor. Kıbrıs'taki Barış Gücü'nun görevini daha etkili yapabilmesi için sayısını artır­ mak isteyen Güvenlik Konseyi kararını ve­ to eden Rus delegesi; Demirperde gerisi memleketler askerinin Barış Gücü'ne sokul­ masına çalışıyor. Makarios'un geri dönmesi­ ni istiyor. Londra - Vaşhington : Konferans süre­ since İngiltere Dışişleri Bakanı Callaghcm, Yunanistan'ı belirli bir şekilde destekliyor. ABD ise tarafsızlığını muhafaza ediyor, ateş - kes anlaşmasını kendisi için de bir başarı olarak niteliyor. Daha sonra bir basın toplantısı düzenleyen Sisco, ikinci Cenev­ re görüşmelerinin çok çetin geçeceğini söylüyor ve durumu Arap - İsrail münasebet­ lerine benzetiyor. Doğu Akdeniz'in güvenli­ ği ve Nato yönünden Kıbrıs, Türkiye ve Yu­ nanistan'ın çok büyük önem taşıdığını ilâ­ ve ediyor. Londra ve ABD eski beyanların dışında yeni resmi bir beyan vermiyor. Avrupa Konseyi Türkiye'yi temsilen Turhan Feylzioğlu'nun katıldığı toplantısın­ da aldığı kararda Yunanistan'ı kınıyor, Tür­ kiye'nin haklılığını tescil ediyor. Ankara: Yunanistan'ın bütün karşı çık­ malarına rağmen kendi istediğine yakın bir anlaşmayı imzalamaya muvaffak oluyor. Ada' daki Türk kuvvetlerinin geri çekilmeyeceği, hatta ihtiyaca göre takviye edileceği açık­ lanıyor. Genel Kurmay Başkanı Sançar «Türk birliklerinin Kıbrıs'taki görevi bitmedi) diyor. Hükümet içinde beliren görüş ayrılığı artıyor. Ecevit, Federatif sistemi savunur­ ken, Erbakan «Federatif sistem eski şartla­ ra uygun çareydi, şimdi çözüm yolu ancak taksim olabilir» görüşünü ileri sürüyor. Netice: Yunanistan Türkiye'nin istediği her hakka karşı çıkmak ve bir çözüm tarzı göstermemekle, Ada'da Türklerin bir huku­ kunun olmadığını ve bunun tabii neticesi olarak Kıbrıs'ın tamamen Yunanistan'a il­ hakı zihniyetini ortaya koymaktadır. Ancak, Türkiye'nin, isteklerim askeri kuvvete da­ yaması Karşısında çaresiz kalmış ve ateş kes anlaşmasını imzaiamıştır. Yunanistan'­ da kurulan sivil hükümetin zaman kazanmak istediği anlaşılmaktadır. Karamanlis hükü­ metinin politikası hakkında çeşuii devletle­ rin nasıl bir tutum takip edecekleri belli olmamakla beraber, dünya basını incelen­ diğinde görülmektedir ki, Yunanistan hızlı ve tesirli bir diplomatik çalışmaya girmiştir. Bunun en açıl: tesirleri çeşitli memleketlerin basınında yayınlanan yazılarda görülmek­ tedir. Türkiye başlangıçta oldukça müsait bir kamu oyu kazanmışken, Karamarılis'in iktidara geçmesinden bu yana hissedilir şe­ kilde propaganda dengesi aleyhimize dön­ meye başlamıştır. (Devam edecek)