T.B.M.M. B : 23 2 6 . 6 .1999 O:1 DYP GRUBU ADINA NECATÎ ÇETÎNKAYA (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekil­ leri; Diyanet İşleri Başkanlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü bütçeleriyle ilgili konuşmama başlama­ dan önce, bütün İslam âleminin dün idrak ettiği mübarek Mevlit Kandilini tebrik ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda şöyle der: "Baş­ kanlığın görevi, İslam dininin ihtiyaçtan, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din ko­ nusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir." Bunu belirttikten sonra, esas konumuza gelmek istiyorum; yani, bugün, Diyanetin, insanları­ mızı aydınlatması konusunda birinci görevi olan ruhların ve gönüllerin en güzel olan manayla dol­ durulup, mükemmel insanı yetiştirmeyi hedefleyen İslamiyetin ve dinin hedefini yerine getirmede­ ki gayesi nedir; gayesi, Kur'an'da, Muhammet'in hadislerinde söylenilen o mükemmel hedeftir; mükemmel insanı yakalamak, ideal insanı yakalamak ve mükemmeli bütün dünyaya gösterebil­ mek. Goethe, bu mükemmeliyeti çok iyi görmüştü; bakınız ne diyordu: "Hazreti Muhammet'in muvaffakiyetinde olduğu gibi, hakikat, her tarafa nur saçabilmelidir. Tek ve eşsiz Allah mefhumu­ nu aşılamakla. O, bütün dünyayı yenmiştir." İslamiyette ilim, okumak ve öğrenmek birinci vazifedir. İlk emir "oku" dur. İlim, kadın ve er­ kek herkesin üzerine farzdır. Bana bir harf öğreten beni kendisine köle yapar... Bilgiyi aramak için yurdunu ve ocağını terk eden, Allah'a giden yolun yolcusudur. Alimlerin mürekkebi, şehitlerin kanlarından efdaldır. "İlimsiz din topal, dinsiz ilim kördür" diyor Batılı müsteşrik. Onun içindir ki, Kur'an'ın ilk emri "oku" ve Osmanlı'yı cihanşümul imparatorluk yapan, İstanbul'un kapılarını açan, Viyana önlerine götüren güç ilimdir. Maveraünnehir'den İstanbul'a kadar, büyük âlim Ali Kuşçu'ya attığı her adım için bir altın vaat eden Fatih Sultan Mehmet Hazretleri ilme âşıktı; İstan­ bul surlarına girdiğinde, ilk olarak verdiği talimat, semaniye üniversitelerinin, yani İstanbul'un taçlandırılması ve Osmanlı'nın ilme gark edilmesi için yapılacak en güzel hizmet, üniversiteyi kur­ maktır ve birinci gün, İstanbul üniversitelerinin kurulması talimatını vermiştir. İbni Sinalar, Farabîler, Uluğ Beyler, Harczmler, Buharîler, Müslimler, hep bu ilmin o aşkıyla hemhal oldular ve o ilim deryasına dalarak, o ilk emrin "oku" olduğunu bilerek yola çıktılar; ama, gelin görün ki, Osmanlı'nın son döneminde, bu mana, bu ruh unutulduğu içindir ki, maalesef, iz­ mihlal başladı. St. Jerome, mistisizm ile felsefenin özelliklerinden bahsederken, Eflatun, insan ruhunu insa­ nın kafasına yerleştirmiştir; İsa, gelip bunu insanın kalbine yerleştirdi. Amerikalı büyük filozof Alexis Carrel "insan, her devirde su ve oksijen kadar Allah'a da ihti­ yaç duymuştur" demektedir. Fransız bilgin Pascal, bir gün dışarıya fırlar ve şöyle haykırır: "Bana, filozofların bahsettiği tanrı değil, peygamberlerin tanıttığı Allah lazımdır." Bugün, insanların yüzde 80'inin mensup olduğu semavi dinlerden Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet ve onların Peygamberleri Hazreti Musa, Hazreti İsa ve Hazreti Muhammed, Ortadoğu'da Arap Yarımadasında doğdular ve oradan insanları karanlıktan aydınlığa kavuşturdular; ama, cihan­ şümul din olarak aklın ve mantığın ruhla bütünleştiği İslam ve onun kitabı Kur'an, köle ile hüküm­ darı yanyana saf tutturan "hepiniz bir tarağın dişlileri gibisiniz" diyen, müminleri kardeş kabul eden, insanlığa huzur, sükûn, barış, kardeşlik ve sevgi hasletini bahşederek en yüce ahlakî değer­ leri ikameye çalışan, yine o İslamiyetteki renk, din, dil, ırk, servet, mevki ve mansıb ayrımını orta­ dan kaldırmış en yüce mefkure. İşte, onun resulü, kâinatın efendisi Hazreti Muhammed için, Kur'an'da "sizin için, Allah'ın resulünde en güzel örnekler vardır" diyen Allah... Onun sevgisiyle dopdolu olan Mevlana da onun için şöyle diyordu: -196-