Köşe Yazıları – 19/07/2017 AKŞAM 15 Temmuz olayının sonuçları: 1Darbeler devri kapandı Vedat Bilgin Bir olayı anlamak için sebeplerini analiz etmek ne kadar önemliyse, sonuçlarını araştırıp ortaya koymak da o kadar önemlidir. Tarihin akışını değiştiren bir olay olarak nitelendirdiğim 15 Temmuz olayı (15 Temmuz’ da ortaya çıkan ihanet ve büyük Türk milletinin buna verdiği cevap) sonuçları bakımından ele alınıp incelendiğinde ilk görülecek husus bundan sonra darbelerin defterinin kapanmış olması gerçeğidir. “Birkaç yıl önce artık Türkiye’de neden darbe olamaz diyerek yaptığım analizlerde Türk toplum yapısının değiştiğini, artık bildiğiniz kendi kavramlaştırmama göre, köylülükten çıkan, farklılaşan, sınıflaşan, kentli orta sınıfların ve modern ekonomik ilişki ağlarının yükseldiği, piyasa ve modern kurumların geliştiği bir ülkede askerlerin darbe yapma şartlarının tarihsel ömrünü doldurduğunu söylüyordum.” Eski toplum ve darbeci gelenek Siyasi bakımdan devlet yapısını demokratikleştirecek reformların arka arkaya gelmesi, ekonomide yaşanan sıçrama kabilinden gelişmeler, küresel ekonomiye açılma ve uluslararası ilişkilerde bölgesel bir etki alanına sahip olan Türkiye’ de darbe yapmaya kalkmak ancak gerici bir tavır olurdu. Ayrıca böyle bir şeye kalkışacak ahmakların bütünüyle dünyadan habersiz olmaları gerekirdi. Dolayısıyla ordu içinde eski tarz cunta heveslileri bulunsa da asla böyle bir şeye kalkamayacaklarını savunuyordum. Türkiye’ nin yaşadığı toplumsal değişme dalgalarının ortaya çıkardığı yeni toplumsal tabakalar yeni kurumsal yapı karşısında yapısal olarak darbeciliğin tükenmesini, bir anlamda ‘aydın-bürokrat-militer unsurların oluşturduğu tarihsel iktidar blokunun’ iktidarının sonunu getirdiği analiziyle böyle bir önermede bulunurken yanılıyor olamaz mıydım? “Sık sık söylenen, ilk bakışta doğru gibi görünen ‘1960’ta halk M enderes’e sahip çıksa sokaklara dökülse 27 M ayıs darbesi başarılamaz, Başbakan idam edilemezdi veya Süleyman Bey 12 M art ya da 12 Eylül’de şapkasını alıp gitmeseydi, halk sokağa çıksaydı darbeler yapılamazdı, akim kalırdı’ yorumları elbette doğru değildir. O zamanların % 70-80 oranında tarımsal toplumunda köylüler sokağa çıksa kimin umurunda olurdu! Köylüler tarlalarını ekmese veya ateşe verip ürünlerini yaksalar ancak kendilerine zarar verir açlık yoksulluk çekmekten başka bir netice alabilirler miydi? Süleyman Bey şapkasını alsa da, bıraksa da onu Başbakanlık koltuğunda bir gün dahi tutmaya kimin gücü yeterdi?” Sivileşme dinamiği darbeciliği öldürdü Meseleyi doğru değerlendirmek gerekir: İki binli yılların ilk çeyreğindeki Türkiye artık devlet karşısında, devletin beşeri zümreleri karşısında toplumu güçlü olan bir Türkiye’ dir. Darbeye AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 direnecek toplumsal grupları üreten bu sivilleşme dinamiği, aynı zamanda ordunun klasik cuntadarbe mekanizmasını da felç etmiştir ki, kapalı bir cemaat/gizli örgüt halinde ortaya çıkan FETÖ yapılanmasının ihanetine meydan okuyan siyasi lider olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan da, siyasi aktörler de bu dinamiğin siyasetçileridir. Klasik darbe mekaniğinde, cunta karar verip harekete geçtiğinde önce Ankara Radyosu ve televizyon ele geçirilerek işe başlardı. Öyle ki Ankara Radyosu’ nu ele geçiren 27 Mayısçıların binanın kapısının iki yanına diktiği iki silahlı asker Özal onları oradan çekip alana kadar orada nöbet tutarlardı. Bugünkü iletişim çağında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ ın halka çağrı yaptığı iletişim ortamının bizatihi kendisi bile sivilleşme dinamiğinin toplumla bütünleşmesini sağlayan gücünü ortaya koymaktadır. “Bütün bunlardan daha önemli bir şey ise darbeye karşı meydana çıkan halkın, ülkeye ve demokrasiye birlikte sahip çıkılacağını yaşayarak ortaya koyduğu tavırdır. Bunun tarihi olarak ‘demokrasiye sahip çıkma bilincini’ yarattığını ve buradan geriye gidişin olmayacağının altını çimek istiyorum. Bugün bu bilinç, halkta bir ‘özgüven’ yaratmıştır ve 15 Temmuz’un yıldönümü bunu perçinlemiş bulunmaktadır.” Artık bütünüyle darbeler devri kapanmıştır. STAR Milletimizin dünyaya mesajı Yalçın Akdoğan 15 Temmuz’ un yıldönümünde aziz milletimiz dosta düşmana, içeriye dışarıya, tüm dünyaya çok güçlü mesajlar verdi. Gerek 15 Temmuz kalkışmasının olduğu gün sokaklara sel olup taşan milyonlar, gerek 15 Temmuz anmalarında meydanları dolduran milyonlar aslında aynı mesajı verdiler. Bir milletin çıplak elle, sağduyu ve aklıselimle, son derece demokratik ve barışçıl bir şekilde tankları-topları püskürtmesi bir ilktir. İ lk defa bir lider darbeye karşı milleti sokağa davet etmiş ve ilk defa bir millet darbe girişimine geçit vermemiştir. 15 Temmuz kahramanlık destanını lideriyle toplumuyla bu millet yazmıştır ve destanına da sahip çıktığını ve çıkacağını hafta sonu herkese göstermiştir. İ lk mesaj, FETÖ’cü hainleredir. Milletimiz FETÖ’ cülerin kalkışmasına 1 yıl önce dur demiştir ve bundan sonra da kesinlikle eyvallah etmeyeceğini güçlü bir şekilde ortaya koymuştur. FETÖ’ nün habis ve hastalıklı yapısı, Türkiye’ yi esir almaya ve yabancı güçler adına hâkimiyet kurmaya çalışan hain emelleri tam anlamıyla anlaşılmış ve deşifre olmuştur. İster dış güçler ister kriptolar, kim kiminle işbirliği yaparsa yapsın, bu millet bu ihanet şebekesine hiçbir zaman rıza göstermeyecektir. İ kinci mesaj, tüm darbeci ve vesayetçileredir. Türk milleti sadece FETÖ’ nün kalkışmasına değil tüm darbelere karşı olduğunu ve müsamaha göstermeyeceğini ilan etmiştir. Darbeler, müdahaleler, kalkışmalar kimden gelirse ve kime karşı olursa olsun, milletimiz demokrasinin yanında saf tutacak, pasif değil aktif bir şekilde süreçlere müdahale edecektir. Üçüncü mesaj, terör örgütleriyle mücadele eden devletedir. 15 Temmuz destanına aynı heyecanla sahip çıkan milletimiz, FETÖ başta olmak üzere terör örgütlerine karşı yürütülen mücadelenin haklılığını teyid etmiş, asla rehavete kapılmamak gerektiğini haykırmıştır. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 Dördüncü mesaj, CHP ve Kılıçdaroğlu’nadır. Kontrollü darbe söylemleriyle ve mağdur edebiyatıyla FETÖ’ nün değirmenine su taşıyan Kılıçdaroğlu’ na 15 Temmuz ruhunu sahiplenen milyonlarca insan ‘ hezeyana kapılma, oyuna gelme’ uyarısında bulunmuştur. Beşinci mesaj, bölgemizde siyaset mühendisliği yaparak halkların iradelerine boyunduruk vurmaya çalışan küresel güçleredir.Kimi Avrupa ve Balkan ülkelerinden, Mısır ve Libya’ ya kadar birçok ülkede hükümetleri deviren, siyasete müdahale ederek halkların iradelerini şekillendirmeye çalışan güç odaklarına aziz milletimiz güçlü bir şekilde ‘ dur’ demiştir. Arap Baharını tersine çevirerek bölge halklarını etkisiz eleman gibi konumlandırmaya çalışan bu güçlere karşı Türkiye’den güçlü bir karşı ses yükselmiş, Türkiye’nin yolgeçen hanı olmadığı, Türkiye’de milletin asıl aktör ve asli unsur olduğu gösterilmiştir. Türk milletinin bu şanlı direnişi, boyunduruk altına alınmak istenen tüm bölge halkları için büyük bir örneklik oluşturacaktır. 15 Temmuz sadece 1960’ da başlayan darbeci/vesayetçi düzenin son bulduğu ve milletin iradesinin tam anlamıyla hâkim olduğu bir demokratik milat değildir, aynı zamanda bölgemizde yaşanan dış müdahale ve küresel vesayet özlemlerine karşı milletin oyunu bozduğu ve kendi oyununu kurduğu bir dönemin başlangıcıdır. Altıncı mesaj, şehit ailelerine ve gazilerimizedir. 80 milyon vatan evladı, şehit ve gazilerimizi asla unutmayacağını, onların emanetlerine sahip çıkacağını ortaya koymuştur.Darbelere ve işgal girişimlerine karşı direnmenin elbette bir bedeli vardır. Milletimiz bu bedeli canıyla kanıyla ödemekten çekinmeyeceğini, bunun ne kadar büyük bir kahramanlık olduğunu, kahramanlık ortaya koyanlara da nasıl sahip çıkılacağını bütün dünyaya göstermiştir. Kahraman milletimiz,demokrasinin asli aktörü olduğunu ve asla iradesine yönelik saldırılara pabuç bırakmayacağını ortaya koymuştur. SABAH Konformizmle abat olunmaz! Fahrettin Altun Yeni dönemin imkânları da çok, meydan okumaları da. 15 Temmuz'dan sonra bu ülkede millet lehine pek çok gelişme yaşandı. 1. Terör örgütleriyle çok daha etkin bir mücadele başlatıldı. PKK'ya ağır kayıplar verdirildi. FETÖ devletten temizlenmeye başladı. 2. Devlet yeni bir güvenlik doktriniyle sadece sınırlarımız içinde değil, sınırlarımız dışında da terörle mücadele edeceğini gösterdi. Türkiye ilk defa bölgesinde bu kadar açık ve net biçimde kurulan bir oyunu bozdu. Sınırında kurulmak istenen ve bölgeyi on yıllar boyu istikrarsızlaştıracak olan terör devletini engelledi. 3. Türkiye sistematik biçimde sürdürülen uluslararası tecrit girişimlerini her seferinde boşa çıkardı. Ne Batı'dan koptu, ne de Batı dışı dünyayla ilişkilerini Batı'nın istediği gibi kurdu. ABD ile ilişkilerini normalleştirmek için çabalarken, Rusya ve Çin'le yeni bir ilişki zemini inşa etti. Avrupalı ülkelerin tahriklerine kapılmadı. Çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre hareket etti. 4. 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'nin yıllardır hasretini çektiği hükümet sistemi değişimi hayata geçirildi. 16 Nisan 2017'de siyasal istikrarımız, ekonomik büyümemiz, demokrasimiz adına dev bir adım atıldı. 5. Yerli ve milli siyaset güç kazandı. Toplumsal alanda eşi benzeri görülmemiş bir milli seferberlik ve mutabakat ortamı oluştu. 6. Meşruiyetini halktan alan güçlü bir siyasal liderliğin Türkiye için ne denli büyük bir kazanım olduğu fark edilmiş oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasal liderliği toplumun çok büyük bir kesiminde kabul AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 gördü, takdir topladı. 7. Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı tehdidin boyutları hakkında bir toplumsal farkındalık oluştu. Toplum hiç olmadığı kadar yüksek bir siyasal bilinç geliştirdi. 8. Bürokratik oligarşi zayıfladı, devlet yönetiminde ilk defa siviller bu denli güç kazandı. Devletin tehdit algısı, bürokratik oligarşinin temsilcisi konumundaki askerler tarafından değil, sivil siyasetçiler tarafından belirlenmeye başladı. 15 Temmuz destanından, 15 Temmuz kıyamından nefret edenler, 15 Temmuz'da sokağa çıkan halkı "Erdoğan'ın milisleri" diye aşağılayanlar işte bütün bunlardan rahatsızlık duyuyorlar. Çıldırıyor, öfkeden kuduruyorlar. *** Evet, bunlar imkânlar. Bir de meydan okumalar var. Hafife almamız gereken, bastırmamız değil yüzleşmemiz icap eden meydan okumalar bunlar. Her şeyden önce yeni dönemde "inşa" ve "mücadele"nin beraber yürütülmesi bir zorunluluk. Ve bu hiç de kolay değil. Bir yandan yıkacak, öte yandan yapacaksınız! Bir yandan iktidarınızı tahkim edeceksiniz, öte yandan demokrasinin sınırları içinde hareket edeceksiniz! Bir yandan teröriste hesap soracaksınız, öte yandan hukuksuz davranmayacaksınız! Bir yandan küresel adaletsizliklere karşı çıkacaksınız, öte yandan uluslararası sistem içinde kalmaya devam edeceksiniz! Ve bütün bunları taarruz altındayken gerçekleştireceksiniz! Kimse size güçlü Türkiye projenizi hayata geçirin diye barış ve sükûnet içinde bir ortam sunmayacak. Dış mihraklar terör örgütlerine her tür desteği sunmaya, Türkiye'yi düşürmek için her türlü fırsatı değerlendirmeye çalışacak. Bir kere daha söylüyorum. İşte bu süreçte en önemli sermayemiz, devlet-millet birlikteliği ve milli birlik, bütünlük ortamımızdır. Onu koruduktan sonra inşa sürecini bütün engellemelere rağmen devam ettirebiliriz. Bilelim ki zahmetsiz rahmet olmaz... Konformizmle abat olunmaz... Çalışacağız ve Allah'ın yardımıyla başaracağız... YENİ ŞAFAK FETÖ belasını Erdoğan’dan başka kim savabilirdi? Yasin Aktay Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ülkemizin karşılaştığı en büyük ihanet olayına 15 Temmuz’da bu millet verdiği destansı cevabı bir yıl sonra bütün dünyaya haykırdı. Baştan Ankara ve İstanbul olmak üzere Türkiye’nin her yanında gerçekleşen toplantılara halkın gösterdiği katılım, 15 Temmuz’un bu ülkenin geleceğini de inşa eden önemli bir etkiyi yapacağını gösteriyor. Neticesi son derece hayırlı görünen bu şer olayını planlayanlar elbette böyle bir neticeyi planlıyor değillerdi. Zaten neticede cezasını bulan hiçbir mücrim, yola belasını bulacağı bu neticeyi hedefleyerek çıkmaz. Bütün suçlular, cürümlerini çok şeyler kazanacaklarını umarak işlerler. Ama cürüm halinde yakalandıklarında kazanmayı umdukları her şeyin yanısıra sahibi oldukları her şeyi de kaybetmekle belalarını bulmuş olurlar. Bütün hesaplarını kusursuz bir cinayet işlemek üzere kurmuş katillerin hepsi, kendileri açısından acı, adalet açısından ise tabi ki iyi olan bu gerçekle yüzleşirler. 15 Temmuz FETÖ açısından kusursuz bir cinayet planıydı.Neticesinde hem düşmanları olan Recep Tayip Erdoğan’dan kurtulmuş hem de Türkiye’nin bütün varlığına el koyup onu AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 işgalcilere peşkeş çekerek büyük sağlamış olacaklardı. Kusursuz cinayet planı peşindeydiler, bu ise cinayet planının en büyük kusuruydu.Çünkü cinayeti işleyecek olan nihayetinden insanlardı, mağdurlar da insanlardı, olaya şahit olma ve engelleme ihtimali olan da insanlardı. İnsanlarınsa bütün davranışlarını önceden öngörebilen, bu davranışlardaki olağan sürprizleri ona göre sigortalayabilen hiçbir sosyoloji yoktur. 15 Temmuz darbenin, ihanetin, cürmün ve kalleşliğin bütün bileşenlerinin üzerine güneşin aydınlığını vurdu. Her şey ayan beyan ortaya çıktı. O yüzden ülkenin kalp taşıyan bütün insanları bu güneşin ışığıyla aydınlandı ve safını tuttu. Bu safta bir milletin birliği, dirliği ve beraberliği ortaya çıktı. Toplum denilen naçiz bedene adeta bir ruh üflenmiş oldu ve o beden bir millet oldu. O ruh Türkiye’nin bütün insanlarını bir hakikate katılmaya davet etti. Bu saatten sonra bu davete katılmamanın, bu ruha karşı çıkmanın bedeli tekrar karanlığa dalmaktan başkası değildir. Birinci yıldönümünde 15 Temmuz’un davet ettiği bu hakikate milyonlar kahraman bir milletin destanını okuyarak katıldı. Kılıçdaroğlu ise bu meydana hariçten “ kontrollü darbe” gazeli okumaya kalkıştı. Ne kadar darbelere karşı olduğunu söylese de, ne kadar 15 Temmuz gecesi darbe karşıtlığı mutabakatına katıldığını söylese de, okuduğu gazelin güftesinin FETÖ’ ye ait olduğunu bilmeyen yok. Hiçbir ahengi olmayan bir heavy metal bestesi gibi, bütün etkinliğini gürültüyle tekrarlamaktan alan bir propaganda lakırdısı olarak “kontrollü darbe” ezberinin Türkiye içindeki etkisinden ziyade dışarıya bir ses ulaştırmayı hedeflediği çok açık. Yoksa 15 Temmuz’u hep birlikte yaşadık. Hangi insafsız o gece yaşananları kontrolü darbeyi yapanların dışında olan birilerinin planladığını iddia edebilir? Kılıçdaroğlu’nun ve “ kontrollü darbe” lakırdıları darbe eylemi esnasında suçüstü yakalanmış FETÖ mensuplarının kendilerini her ihtimalde savunmak üzere sarıldıkları absürt bir lakırdı. Peki Kılıçdaroğlu’ na ne oluyor? Darbecilerle beraber yürüdüğü yollara dair belgeler eninde sonunda çıkar da bu absürt savunmasını şimdiden mi yapmış oluyor? Şu aşamada bile AK Parti’yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı geçmişte Gülencilerle işbirliği yapmış olmakla suçlamaktan geri durmuyorlar. Hatta 2004 yılında MGK’da Fetullahçılara karşı tedbir alınması yönünde çıkan kararı uygulamamakla, ona muhalefet etmekle suçluyorlar AK Parti’yi ve Erdoğan’ı. Sanki kendilerine evveli ezelden dünya tarihinin en sinsi en ikiyüzlü örgütlenmesi olan FETÖ hakkında bir vahiy de, onlar da o vahye sarsılmaz bir imanla bağlı olarak hiçbir zaman onlarla ilişki kurmamışlar. Hatırlatalım ki, 17-25 Aralık FETÖ’nün bütün niyetleriyle ve suçlanabilir eylemleriyle ilk defa alenen sahneye çıktığı bir olaydır ama Kılıçdaroğlu ve milletvekilleri bu olayın akabinde soluğu Zaman Gazetesi'nde alarak Erdoğan’la bir savaşta onlarla birlikte olduklarını ilan etti. Ayrıca 2004 yılında MGK Fetullahçıları mücadele edilmesi gereken bir “ irticai” yapı ilan ederken, hedefe sadece Fetullahçıları değil, takıntı haline gelmiş olan “ irtica” kavramı kapsamında bütün dindarları koyuyordu. Bütün dindarları hedef alan bir savaşta FETÖ sadece büyütülmüş olurdu. O bunu da fırsata dönüştürürdü, dönüştürdü de. O yüzden ona mücadele denmezdi. Bu arada o günlerde CHP’nin bütün dindarların ötekileştirilmesinde oynadığı rolü bu pişkinlikle kimseye unutturamaz Kılıçdaroğlu. Ayrıca yine tekrar hatırlatmak isteriz. FETÖ, faaliyetlerine başladığı altmışlı yılların ortalarından itibaren bütün hükümetleri etkileyip onları kullanmasını bildi. Onlara karşı hiçbir hükümet etkili bir biçimde mücadele etmeyi göze alamadı. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 Açıkçası hiçbir tarafı boş bırakmayan kurnazlıkları yüzünden 28 Şubat’ın yönlendiricileri durumundayken bile bu dönemde ortaya çıkan gerçek mağduriyetlerden bile, hiç etkilenmedikleri halde, dindar halk nezdinde kendilerine bir rant devşirmeyi başardılar. Mavi Marmara Katliamı ile aynı tarihte (31 Mayıs 2010) gerçekleştirilen ve yedi şehit verdiğimiz İskenderun’daki PKK saldırısının arka planında İsrail’in yer aldığı belgelenmiştir! Müthiş komplo ve kumpas yetenekleri sayesinde bütün siyasi partilere sızıp yönetmeye çalıştılar. Kendilerine en karşı görünen siyasi parti olarak CHP’yi de kendi planlarını yürütmek için işe almayı başardılar. Çünkü her seferinde, herkes için reddedemeyecekleri bir teklifleri vardı. Paralel Yapı’nın eski Gürcistan İmamı Hayati Küçük, iki yıl önce ekranda “Paralel Yapı ile PKK’nın 2005-2006’dan itibaren gizlice işbirliği yapmaya başladığını” ifşa etmişti. Bu halleriyle onlarla mücadele etmeyi göze alabilecek hiç kimse yokken, memleketin bütün tersaneleri, bütün müesseseleri, iktidarı muhalefeti bu hainlerin işgalindeyken onlara karşı çıkmaya sadece birisi cesaret edebildi, o da Recep Tayyip Erdoğan. Doğrusu onun dışında da hiç kimse bu mücadeleyi veremezdi. CHP’ye kalsa, tıpkı 17-25 Aralık’ta olduğu gibi bu yapıyla rakipleri (AK Parti) karşısında onunla ittifak yaparak onu büyütmeye devam ederdi. Erdoğan’ın bu ülkede benim diyen herkesin üzerinde tam da bundan dolayı büyük hakkı var. Bu hakkını teslim edip bu ülkenin geleceği adına teşekkür etmek varken, “ kontrollü darbe” , “ beraber yürüdünüz” gibi lakırdıları tekrarlamak bu ihanet şebekesine ortak olmaktan başka bir şey değildir. YENİ ŞAFAK İsrail+FETÖ Tamer Korkmaz Terör devleti İsrail’in Mavi Marmara Katliamı’nı müteakip Wall Street Journal gazetesine konuşan ve “İsrail’in otoritesine baş kaldırılmamalıydı” diyen Gülen, Ankara’yı suçlamış İsrail’e arka çıkmıştı. * Küçük, Gülen’in hayatı boyunca İsrail’in aleyhinde bir tek söz dahi söylemediğine dikkat çekerken şöyle demişti: “Erbakan Filistin davasını sahiplenirken, bizlere evinizde hatta yatak odalarınızda bile İsrail hakkında menfi konuşmayın diye telkinde bulunuyorlardı!” Hayati Küçük’ün şu sözleri de FETÖ’nün İsrail’in ne denli kontrolünde olduğunu göstermesi bakımından ibretliktir: “Türkiye’de İsrail’e ters düşen herkese biz düşman olduk. İsrail’in istemediğini biz de istemiyorduk. Paralel yapının şakirt dediği tüm subaylar eğitim için İsrail’e gidiyordu. ABD’de Gülen enstitülerini hep Yahudiler kurdu!” * FETÖ’nün 15 Temmuz’daki darbe kalkışmasından iki hafta sonrasında; Siyonist kalemlerden Alon Goshen-Gottstein, Mavi Marmara’daki Tel Aviv’i kollayan çıkışından dolayı “ İsrail, Gülen’ e şükran borçlu” diye yazmıştır. Mevzu bahis yazısında terörist başı ve darbeci Gülen’i öve öve bitiremeyen işte bu şahıs; “Gülen Cemaati ile dostluğunun yirmi yıla dayandığından” gururla söz ediyordu! Fetullah Gülen Locaefendi’nin 9 Şubat 1998’de Vatikan’da Papa İkinci Jean Paul ile AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 görüşmesini sağlayan Yahudi Morton Abramowitz’dir. 1989-1991’de ABD’nin Ankara büyükelçisiydi. CIA mensubudur. Karlov’u öldüren FETÖ’cü polis Mevlüt Mert Altıntaş’ın “izin kâğıdına” yazdığı adresteki “ev”in Abdullah Bozkurt’a ait olduğu ortaya çıkmıştı! Gülen, Papa’ya bağlılığını bildirdiği Vatikan ziyaretinden tam dört ay evvelinde (9 Ekim 1997) önde gelen bir Yahudi örgütü olan Anti Defamation League’in Başkanı Abraham Foxman ile İstanbul’da kucaklaşmıştır. Vatikan’ın “Dinlerarası Diyalog” projesi, ADL’in de “çok özel misyonları” arasındadır! * * Abraham Foxman, Zaman’a verdiği mülakatta Gülen’i methetmekten yorulmamıştı! (31 Ocak 1998) Onunla bu röportajı yapan Abdullah Bozkurt, şimdilerde kaçak durumda ve İsveç’ te Bağımsız Müslüman Türkiye’nin aleyhinde faaliyetler yürütüyor. FETÖ’nün “uluslar arası propaganda için kurduğu” İsveç merkezli SCF (Stockholm Center for Freedom) adlı kuruluşun başında Abdullah Bozkurt var! Geçenlerde 15 Temmuz’la alakalı bir rapor yayınlayan kuruluş; 191 sayfalık bu raporda Gülen ile yapılmış bir mülakatı öne çıkardı. Raporda, Kılıçdaroğlu ve Demirtaş’ın yanı sıra Henry Barkey ile Michael Rubin’in açıklamalarına yer verildi! Today’s Zaman’ın eski Ankara Temsilcisi olan FETÖ’nün “etki ajanlarından” Abdullah Bozkurt, bütün hücreleriyle Sam Amca’sı için çalışır. Paralel beynini, Washington makamlarına sabitlemiştir! Mister Bozkurt, geçtiğimiz Aralık ayında Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov’a yapılan suikasttan iki gün önce twitter’da “Türkiye’deki elçilikler artık güvende değil” diye yazmıştı… Aşağıdaki satırlar, 19 Aralık 1997 tarihli Zaman’da yer alan “ İsrail’ e ABD’ den mesaj” başlıklı ve Abdullah Bozkurt imzalı haberden alınmıştır: “ New York’un gösterişli Plaza Oteli’nde etkili Yahudi kuruluşu ADLtarafından verilen akşam yemeğinde yaptığı konuşmada Başbakan Mesut Yılmaz, Türkiye-İsrail dostluğunu daha da ileriye götürme sözü verdi. Yılmaz, ‘Herkesin duyması için tekrar söyleyeyim: Türkiye İsrail’in var olma hakkını kuvvetle desteklemektedir. Bizler başlangıçtan beri İsrail’in yanında olduk. 1949 yılında İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olduğumuzdan beri…’ diye konuştu. Yılmaz, Amerikan Yahudi liderlerine ‘Sizler, bizim gayrı resmi büyükelçilerimiz olarak ABD ve dünyaya hizmet verebilirsiniz’ dedi. (…) ADL Başkanı Abraham Foxman ise seçkin devlet adamı ödülünü Yılmaz’a takdim ederken yaptığı konuşmada ‘Daha geçen hafta Türkiye Tahran’daki İKÖ toplantısında İsrail karşıtı kararlara katılmayı reddetti’ dedi.” * İşbu haberin yayınlandığı tarihten altı ay kadar evvelinde; 28 Şubat darbesinin devirdiği Refahyol’un ardından kurulan Mesut Yılmaz’ın başbakanlığındaki hükümeti, Zaman gazetesi “Hayırlı Olsun” manşetiyle karşılamıştı. FETÖ’nün 15 Temmuz’daki darbe kalkışmasında en önde yer alan tutuklu eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk, 19961998 yılları arasında TSK’nın Tel Aviv Askeri Ataşesi idi. Yani, generaller, 28 Şubat’ta AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 Refahyol Hükümeti’ne “muhtıra” verirken, Akın Öztürk İsrail’de görev yapıyordu. Öztürk, İsrail’de vazifeli iken Tel Aviv’ deki 73 sayılı NUR Locası’ nakayıt yaptırmış ve mason olmuştur. Fetullah Gülen, ise İzmir’de iken 1975’te mason locasına girmişti! MİLLİYET FETÖ’den tek tip kıyafete, kritik toplantılarda konuşulanlar Serpil Çevikcan Milli Güvenlik Kurulu (MGK), 15 Temmuz’un yıldönümünün ardından önceki gün ilk kez toplandı. MGK bildirisinde, FETÖ dahil bütün terör örgütleriyle mücadele vurgulandı. ABD’nin YPG’ye verdiği silahların PKK’da ele geçirildiği açıkça belirtildi, ABD ve diğer müttefik ülkeler uyarıldı. Kuzey Suriye’de bir terör devletine izin verilmeyeceği ifade edildi. Aldığım bilgiler çerçevesinde MGK toplantısı ve ardından gerçekleşen Bakanlar Kurulu toplantısının gündemini üç ana başlıkta özetlemek mümkün: FETÖ, PKK, Suriye-Irak. FETÖ, ekonomik olarak çökertildi FETÖ başlığı, OHAL’in uzatılması yönünde tavsiye kararı alan MGK’da ve ardından yapılan Bakanlar Kurulu’nda kapsamlı olarak değerlendirildi. Bu değerlendirmeleri 4 başlıkta şöyle aktarabilirim: 1- Toplantılarda dile getirilen, FETÖ ile mücadelede önemli ölçüde başarı sağlandığı, sivil ve askeri bürokraside büyük oranda temizlik yapıldığı ve mücadelenin tavizsiz süreceği tespitleri moral vericiydi. Aldığım bilgilere göre, OHAL’in de bir noktaya gelmiş bu mücadelenin tavizsiz sürebilmesi için gerekli olduğu konuşuldu. 2- Gelirlerinin çok büyük bölümünü Türkiye’den sağlayan FETÖ’nün para muslukları kesildi. Mücadelede en büyük başarı finansal ayakta sağlandı. Örgüt, ekonomik anlamda çökertildi. 7.5 milyar liralık gayrimenkul varlığına, 41 milyar liralık şirket büyüklüklerine el konuldu. Himmet, para transferi, okullardan, kamudan elde edilen gelirler kesildi. Türkiye’de örgütün aldığı finansal darbenin, farklı ülkelerdeki faaliyetlerini de olumsuz anlamda etkilemesi bekleniyor. 3- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, FETÖ ile mücadele açısından yargı kararlarının önemine işaret etmişti. Yargıtay, yakın zamanda Erzurum’daki bir davayı kesin karara bağlayarak, FETÖ’nün anayasayı ortadan kaldırmaya çalışan bir silahlı örgüt olduğunu hüküm altına aldı. Davaların sonuçlanmasının hem dünyaya örgütü anlatmak hem de yurt dışındaki suçluların iadesi konusunda büyük kolaylık sağlayacağı ve Türkiye’nin elini güçlendireceği de toplantılarda konuşuldu. Tek tip kıyafette iki seçenek 4- Bir FETÖ sanığının “kahraman” anlamına gelen “hero” yazılı tişörtle duruşmaya gelmesiyle başlayan, Erdoğan’ın, “Başbakan’la tek tip elbise giymeleri konusunda konuştum” açıklamasıyla boyutlanan tek tip kıyafet konusu da başka bir gündem maddesiydi. Bu konuda farklı görüşler masaya yatırıldı. Ya tüm terör suçlularının ya da sadece FETÖ sanıklarının tek tip giymeleri konusunda çalışma yapılıyor. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 Afrin’de, ‘karşılık ver-bekle-gör’ politikası MGK ve Bakanlar Kurulu’ndaki önemli gündem maddelerinden biri de Suriye ile Irak’taki gelişmelerdi. YPG kontrolündeki Afrin’e Türkiye’nin müdahale edebileceği, sınıra bu nedenle takviye yapıldığı bir süredir tartışılıyor. TSK da sınırdaki gelişmeleri yakından izliyor ve YPG’nin sivil alanlara yönelik müdahalelerine, taciz ateşlerine misliyle karşılık veriyor. Afrin’le ilgili, “tacize misliyle karşılık ver-beklegör” politikasının bir süre daha yürütülmesi, sorunlara zamana yayılarak müdahalede bulunulması anlayışı dünkü toplantılarda da pekiştirildi. Türkiye, Afrin’in YPG’nin devletleşmek amacıyla oluşturmak istediği Kürt koridorunun parçası olamayacağını dünyaya yeniden ilan etti. Geriye kalanlar da ağaç gölgelerinde, güvenli alanlarda yine Türkiye’nin desteğiyle yaşamını sürdürüyor. Münbiç’in bölgeye tehdit oluşturmaması bu insanların yaşamı açısından büyük öneme sahip. 17 TIR silah Türkiye, bu tablo nedeniyle Rakka operasyonunu gerekçe göstererek YPG’yi silahlandıran ABD’nin faaliyetlerini yakından izliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın silah yardımı konusunda son durumu sorması üzerine, ABD’den gelen en son veriler masaya yatırıldı. Buna göre, yakın zamanda YPG’ye 17 TIR dolusu daha silah gönderildi. Ancak Ankara, ABD’nin verileriyle yetinmiyor. Ankara, bölgede Esad rejiminin değil, yerli halkın egemen olması pozisyonunu sürdürüyor. Erdoğan ve bakanlara, bu silahların PKK’dan çıktığına yönelik bilgiler de aktarıldı. Fırat Kalkanı’nda 220 bin kişi MGK bildirisindeki açık vurgunun kaynağı, askerin ve güvenlik birimlerinin bu saptamalarıydı. Afrin gibi bir diğer stratejik bölge de Münbiç. ABD’lilerin verdiği sözlere rağmen YPG’nin varlığının sürdüğü kent, birçok açıdan büyük öneme sahip. Ankara, dikkatini bölgeden bir an olsun çekmiyor. Fırat Kalkanı bölgesinde yaşayan insan sayısı son belirlemelere göre 220 bin. Bölgede, Türkiye sayesinde 12 kampta toplam 120 bin kişi barınıyor. Türkiye’den destek talebi ABD, Rakka operasyonunu, Türkiye’nin itirazlarına rağmen YPG ile birlikte sürdürüyor. Ancak bilgi paylaşımı ve temas trafiği gösteriyor ki Ankara ile ilişkinin bozulması da istenmiyor. Aldığım bilgilere göre, ABD yönetimi, Rakka operasyonundan sonra insani yardım konusunda Ankara ile çalışmak istiyor. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 İnsani yardım organizasyonunu Türkiye’nin yapmasını talep etti. Ankara ise yardım dağıtımı konusunda YPG’nin bölgedeki varlığı nedeniyle istekli değil. Ancak koordinasyon konusunda gerekli yardımın yapılabileceği ABD yönetimine iletildi. TAKVİM Türk çağı Ergün Diler Kaldığımız yerden devam edelim. Akıllarda kalan sorulara da cevap bulmuş oluruz belki. Dünya haritasını önünüze getirip baktığınızda, pek fazla bir şey bilmeseniz bile ABD-ÇİN mücadelesini görürsünüz. Tabii arkadaki İNGİLİZ GÜCÜNÜ de... Bu denklemi incelediğinizde TÜRKİYE'nin de kendi geleceği için inanılmaz adımlar attığını hemen fark edersiniz. Galiba sıkıntı burada! Herkes küçük küçük parçalarla uğraşıyor. Neden böyle, çözmüş değilim. Ama içerideki kısır tartışmalara rağmen ANKARA'nın yürüme hızı büyük umut veriyor. Ki hız artarak devam edecek... Pentagon ile yani silahı elinde tutan ile İngiltere'nin kavgası 2018'in ŞUBAT'ında sonuç verecek. O tarihte kesin nokta konulmuş olacak. Gelinecek olan bu final bizim de içinde bulunduğumuz dengelerin yeni şeklini ortaya koyacak... Kazananlar-kaybedenler ortaya çıkacak. Bu tarihe kadar ismini pek duymadığımız kişiler sahne alacak. Pentagon'un yıllar önce Trump'ın yanına yerleştirdiği Gary Cohn, o tarihte Janet Yellen'in yerine FED Başkanı olursa savaşın galibi Pentagon olacak. Tabii COHN'un FED'in patronu olabilmesi için Pentagon'un İPEK YOLU üzerinde şu birkaç ay içinde etkili ve sonuç alacak cinsten operasyon yapması şart! Kolay mı? Hiç değil! Ancak yine de önümüzdeki 7-8 ay çok büyük çarpışmaların yaşanacağı bir dönem olacak. Açalım biraz daha... Rothschild ailesi, 1900'lü yıllarda iki kez yok olma tehlikesi yaşadı. Bunlardan birinde Kraliçe II. Elizabeth'in babası VI George ile anlaşmak zorunda kaldı. VI George, Rothschild ailesinin önünü kesti ama yok edemedi. Bu anlaşma, ailenin İngiltere üzerindeki hakimiyetini azalttı. Zamanla taşlar yerine oturdu tabii... İşte bu kavganın içinde hem aile hem İNGİLTERE var. Çin zaten yanlarında. Karşılarında ise PENTAGON var! Kavganın asıl merkezi İPEK YOLU. Eğer aile Pentagon'u yenemeyeceğini anlarsa hiç düşünmeden ilk hamlesini yapar! İPEK YOLU'nu ABD'ye devreder! Ama ilk adımda yani zaferi kazanamayacağını gördüğü anda FED Başkanı olarak GARY COHN'a itiraz etmez! Gary Cohn, Pentagon'un projesidir. Goldman Sachs'ta 25 yıl üst düzey yöneticilik yapan 5 özel kişiden biri. Cohn, Rothschild ailesinin geçmişte hem güvenini kazandı hem de ABD'de güçlenmesini sağlayan ekipte özel görev aldı. Trump, BEYAZ SARAY'a geçince gerçek ortaya çıktı! Gary Cohn'un PENTAGON'un adamı olduğu anlaşıldı. Cohn, ROTHSCHILD ailesinin operasyon gücünü ve kılcal damarlarını bilen biri... Pentagon ile Britanya arasında artık gizlenemeyen savaşın önemli bir ismi de Cohn... Gelelim ziyarete! Dün kaldığımız yere... Önemli yer burası çünkü! Kraliçe Elizabeth, 10 Temmuz'da ABD Başkanı Trump'a İngiltere ziyaretinin öngörülemeyen şartlar nedeniyle iptal edildiği mesajını gönderdi. Kolay kolay AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 görülecek bir mesaj değildi bu. Kraliçe PENTAGON'un bu ziyaretin gerçekleşeceği tarihe kadar ne yaptığını biliyordu. Trump'ın elini güçlendirip Londra'dan istediğini alarak dönmesini hedefliyorlardı. Kraliçe ziyareti iptal ederek rest çekti! Kraliçe'nin bu tavrı, "Britanya 'Büyük' olarak kalacak. ABD, Britanya'nın gölgesinde yaşamaya devam edecek" mesajıydı. David Lloyd Johnston, Anand Satyanand, Quentin Bryce gibi önemli isimler Londra'ya davet edildi. Kraliçe Elizabeth, eskiden beri birlikte çalıştığı KANADA 'yı,YENİ ZELANDA 'yı ve AVUSTRALYA'yı yönetmiş bu isimlere durumu anlattı. ABD'ye karşı yapmaları gerekenleri sıraladı. Pentagon'un Ortadoğu ve Afrika'daki İngiliz hakimiyetindeki ülkelere karşı başlattığı savaşın ikinci adımı belliydi! Şimdiki saldırılar İngiliz Milletler Topluluğu'na yönelecekti! İngiliz istihbaratının raporları böyle söylüyordu! Ancak Pentagon, Kraliçe'nin AMERİKA'da ne kadar güçlü olduğunu unutuyordu. Atladıkları buydu. İngiliz Milletler Cemiyeti'ne saldırılar ABD'nin içinde kısa devre yapardı. Bunu da yaşayarak göreceğiz zaten! Bir de ALMANYA ayağı var! Derin Almanya'nın iplerini elinde tutan şirketler Mercedes, BMW, Volkswagen ve Audi'dir! Bu markaların gizli ortakları da İngiliz Rothschild ailesidir. ABD'de başlayan ve Almanya'nın Stuttgart mahkemelerince devam ettirilen Alman otomobil markalarına operasyonun merkezinde de Pentagon var. Cezaların kime kesildiği ortada yani! Almanya Başbakanı Merkel, Alman sanayine büyük darbe olan bu operasyona, merkezde Rothschild ailesi olduğu için sessiz kalıyor. Alman otomotiv devleri, 100 ülkeden daha güçlüdür. Yeni İpek Yolu'nun merkezinde de bu otomotiv şirketleri yer alıyor. ABD, Almanya'yı yönetir. Özellikle BND, CIA'e bağlıdır. Ancak İkinci Dünya Savaşı ile birlikte ABD, Almanya'nın tamamını yönettiğini düşünürken, sanayi tamamen Rothschild ailesine geçti. Almanya'nın merkezinde sanayi olduğu gerçeğini unutmazsak, ülkedeki asıl gücün kim olduğu da ortaya çıkar! AİLE yine karşınızdadır! Operasyon ABD'de 2014 yılında başladı. Ancak ABD Başkanı Obama, bu soruşturmanın hızlı ilerlemesini engelledi. EL freni görevi yaptı. Obama'nın atadığı Adalet Bakanvekili Sally Yates de, Pentagon'un Alman otomobil devlerine yönelik operasyonunun ABD'ye zarar vereceğini düşünenlerdendi. Davayı da uzun süre engelledi. Tıpkı BAŞKAN Obama gibi... Ancak Trump göreve gelir gelmez, ilk operasyonlarından birini de Adalet Bakanvekili Sally Yates'e yaptı. Hiç gözünün yaşına bakmadan! Çünkü ilgili dosya PENTAGON'dan geliyordu! Düğmeye basılıyordu! Bir tarafta ABD'nin büyük olmasını isteyen Pentagon, diğer tarafta 100 yıldır dünyayı ailelerle birlikte yöneten Kraliçe II. Elizabeth... Bu büyük savaşın kimin lehine sonuçlanacağına da bu iki büyük güç değil başka faktörler karar verecek. TÜRKİYE bunların içinde en üst noktada! Türkiye'nin konumu, tarihi, ilişkileri, derinliği, lideri, vizyonu, yeni yapılanış şekli ve gideceği yeri bilmesi bizi dünya üzerindeki en önemli ülkelerden biri yaptı. KAVGA İPEK YOLU'nda! İçinde TÜRK var. YOL'un geldiği yerde de gideceği yerde de TÜRK var. Güçlü TÜRKİYE maçın sonucunu tayin edecek. Bunu anlamayı bırakıp küçük parçalarla uğraşmak zaman kaybı... Türkiye işin merkezinde. Savaş büyük! Katar, İran, Ukrayna, Arabistan ve Kuveyt, savaşın dışında kalamayacak. Bu ülkelerin yaşayacağı kaoslar ve alacakları kararlar, aslında ABD ve İngiltere arasındaki büyük kavganın sonucunu belirleyecek... Tarihte hiç görülmemiş ittifaklarla silahlarla yöntemlerle sürdürülen bir savaş bu... AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 Zaferi BÜYÜK OYUNCULAR değil de pastadan PAY ALANLAR tayin edecek! 4 Müslüman ülkenin, Müslüman Katar'a operasyon kararı almasının merkezinde elbette ABD var. Yazdık defalarca! Aynı şekilde Katar'ın güçlü olarak direnmesinin arkasında da İngiltere ve Müslüman Türkiye var. Türkiye büyük savaşın sonucunu belirleyecek en kritik ülke. İpek yolu ile yeni başlayacak çağın belki de ipi bizim elimizde. Bunu en iyi Çin ve İngiltere biliyor! ABD ise ezberlemiş durumda! ABD operasyonlarla Ankara'yı yöneteceğini sandı. Yanıldı, düştü. Şimdi 65 ülkenin yer aldığı İPEK YOLU'nda Türkiye merkezde. YOL'a çıkıldığı an Türkiye uçacak. NET! ABD ve İngiltere mücadeleyi sürdürürken Ankara kendi içini temizleyip ağırlıklardan kurtuluyor. ABD de Kemal Kılıçdaroğlu Bey ile Meral Hanım üzerinden gelmeye çalışıyor! Dışarıda da YPG'si hazır! Sadece bizde değil dünyada bu 7-8 ay çok önemli. Her an her şeyin yaşanacağı bir viraja girildi. Herkes farkında olsa iyi olur! Dikkati elden bırakmayın! Savaş bu sütunlara sığmayacak kadar büyük! Kazanan Türkiye olacak! Kesin ve net! YENİ AKİT Kılıçdaroğlu ile yaşamaya alışmak Abdurrahman Dilipak İmam-ı Azam Ebu Hanife, Halifenin verdiği görevi kabul etmediği için, o görevi kabul etmesi için eza verildiğinde bu işkenceye dayanamayarak vefat etti. Onun vefatını haber alan bir dostu dedi ki, ‘ onu işkence ile fikrinden ve kararından vazgeçiremezsiniz. Onu laftan anlamaz cahil bir adamla hücreye hapsetselerdi, bu ona işkenceden de ağır gelir, direnemezdi!.’ Bir süre önce, Aksaray’ da CHP’ li akademisyen bir hanım önümü kesmiş, “ Samimi olarak soruyorum, Kılıçdaroğlu’ nu CHP’ nin başına Erdoğan mı bela etti?” “ Nasıl yani” dedim! “ Bu adam CHP’ yi bitirecek, eğer bunu AK Parti yaptı ise, CHP’ ye yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmış..” CHP’ nin başına daha önce böyle bir felaket gelmemişti. Kılıçdaroğlu CHP’ nin başarısızlığının “ garanti belgesi” gibi. Kılavuzu Kılıçdaroğlu olanın ahiri berbad olur! AK Parti’ nin sadece sabretmesi gerekiyor. Biliyorum bu çok kolay değil, ama sabır! Kılıçdaroğlu sokak eylemlerinden söz ediyor. Sanki birilerine “ beni gözden çıkarmayın, ben pes etmedim, daha yapacak şeylerim var” demeye getiriyor, ama Ceyhan Mumcu, Kılıçdaroğlu’ nun foyasını ortaya çıkardı. Kılıçdaroğlu’ nun peşine takılıp bu tezvirata ortak olanların da ipi pazara çıktı. Kılıçdaroğlu, CHP’ nin “ tasfiye memuru” gibi. CHP onun başkanlığında adım adım gerileyecek. Ama o giderse parti 40 parçaya bölünür. CHP kendi içinde bir koalisyon. Birileri için bir marka değeri var, birileri için imtiyazlı statüsü önemli. Herkes biliyor ki, Kılıçdaroğlu’ nun bir tabanı yok. Entelektüel biri de değil. Yani giderse arkasında bir boşluk oluşturmaz. Kılıçdaroğlu herkes için kolay lokma. Onun için orada. CHP’ de o kadar çok “ akıllı” var ki, horozu bu kadar çok olan mahallede sabah geç olurmuş. Kim Kılıçdaroğlu’ nun yerine gelecek olsa, diğerleri birlik olup ona karşı çıkıyor. Yani, CHP’ liler bir defa ittifak etmişler, o da bir daha ittifak etmemek üzere. Onun için Kılıçdaroğlu CHP’ nin başında duruyor. Hani radyo vericilerinin direkleri vardır. Temeli yoktur, ama dört bir tarafından tellerle bir tarafa çekilince direk dimdik ayakta durur. Kılıçdaroğlu’ nun gücü, güçsüzlüğünde.. Zaten yerine uygun biri bulunduğunda alması kolay olur, AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ Köşe Yazıları – 19/07/2017 arkasından ağlayan olmaz diye getirildi. CHP’ ye geçici protez bir genel başkan olunmuştu ama, sonuçta kalıcı oldu. Kılıçdaroğlu inatçı, kurnaz, pişkin, sinsi, takıyyeci bir politikacı, yenilgiyi kolay kolay kabul etmiyor. Pembe panter gibi, üzerinden silindir geçse toparlanıp kalkıyor, yoluna devam ediyor. AK Partililer, şimdilik bu duruma, ne kadar sinir bozucu olursa olsun, katlanmak zorundalar.. “ Şamar oğlanı” gibi bir genel başkan. AK Partililer için antrenman vesilesi. Adamı kum torbasına çevirdiler. Kılıçdaroğlu’ nun toplumda karşılığı yok. AK Parti için sinir bozucu olduğu kadar CHP’ liler için de sinir bozucu. Ama partideki dengeler ilginç, birileri rakipleri ile başedebilmek için yönetimin yanında duruyormuş gibi yapıyor. Bu da Kılıçdaroğlu’ nun şansı. Kılıçdaroğlu ayakta iken elini öpenler, oturunca saldırırlar, düşünce vururlar. Kendi de bunun farkında. Kılıçdaroğlu’ nun Aleviliğinin de bir karşılığı yok, solculuğunun da. Atatürkçülüğü de hikaye. Laikliği de öyle. Demokrat da değil. Ona en çok FETÖ’ cülük yakışır. Keşke ciddi bir muhalefet olsa. Ama maalesef Türkiye’ de durum ortada. HDP parti bile sayılmaz. CHP hâlâ tek parti kafasında. MHP 3. sırada bir muhalefet partisi ki, Akşener’ in partisini açıklamasından sonra bir bölünme kaçınılmaz gözüküyor. Kılıçdaroğlu FETÖ’ ye yakın. HDP/PKK/PYD de aynı çizgide. Akşener de FETÖ’ ye yakın. Yani tek bir muhalefet var, o da FETÖ! FETÖ de bir parti değil, terör örgütü. Truva atı! Kılıçdaroğlu herkesin işine yarayan bir adam. O her şey olabilir. Her pazarlığa açık. Kılıçdaroğlu’ nun CHP’ den başka gideceği bir yer yok. Aslında CHP’ nin de varlığını ve bütünlüğünü koruması için böyle birine ihtiyacı var. CHP boşlukta yürüyen bir çizgi film kahramanına benziyor. Başını hep dik tutmak zorunda, burnu hep havalarda olmalı. Aşağı baktığında düşer. CHP’ den kurtulmak çok kolay da, onun yerine ne koyacaksınız. Adam “ Hacıyatmaz” gibi bir adam! Her düştüğünde biri kollarından tutup kaldırıyor. Adamın bir “ özgül ağırlığı” var! Özel bir kişilik tipi. Yüzü kızarmıyor mesela! Gülüşü de, öfkesi de sentetik! Aslında batı tüm kavram ve kurumların içini boşalttı. Demokrasi, milliyetçilik, liberalizm, sol, bunlar toplumun zihninde bir güven adresi değil. HDP ile mi barış getireceksiniz, CHP sol-sosyalist bir dünya mı vaad ediyor? Hangi milliyetçilik, hangi liberal akım topluma güven veriyor. Akşener mi merkezdeki kişi.. Yine ne dediği, ne yaptığı belli olan bir AK Parti var. Batı artık kendisi, kendi halkına bile umut vermiyor. Ekonomisi, siyaseti, toplum hayatı, kültürü, sanatı ile büyük bir çöküşün içinde. Aileyi kaybettiler, gençlik hem nitelik hem nicelik olarak çöktü. Batı herkesi kullandı. Batı dediğin de zaten birkaç kapitalist adam. Düşünsenize, en hızlı Atatürkçü, en laik adam, F. Gülen’ in müridi. CHP imamı yani. “ Bekri Mustafa Ayasofya’ ya imam olmuş” fıkrasındaki gibi. Önce bu gerçeğin topluma anlatılması gerek.. 28 Şubat’ ta BÇG, Kalkancı diye bir tarikat şeyhi imal etmişti hatırlarsanız, şimdi o zat Captagon’ dan içeride yatıyor.. Gülen “ Made in CIA” . Peki Kılıçdaroğlu ne menem bir şey! Sahi, Kılıçdaroğlu niye FETÖ’ ye paratöner oldu da, tam da böyle bir zamanda şimşekleri üzerine çekiyor.. Böyle bir zamanda “ mayınlı tarla” hükmündeki bir alana girmesinin sebebi neydi! Türkiye ve AK Parti şimdilik Kılıçdaroğlu ile yaşamaya alışmak zorunda. Katlanmak zor da olsa, CHP’ nin yok oluşuna giden yolda onun rolü ve önemi büyük. CHP’ nin zehri dermanında gizli. O dermanın adı Kılıçdaroğlu olsa gerek. Durmak yok, yola devam! Selâm ve dua ile. AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI – BASIN MÜŞAVİRLİĞİ