T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ İŞİTSEL DÜZENLİLİĞİN FARK EDİLMESİNİN GÜRÜLTÜDE KONUŞMAYI AYIRT ETME PROBLEMİ OLAN VE OLMAYAN BİREYLERDE ELEKTROFİZYOLOJİK YÖNTEMLERLE KARŞILAŞTIRILMASI Mehmet YARALI Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Programı DOKTORA TEZİ ANKARA 2015 T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ İŞİTSEL DÜZENLİLİĞİN FARK EDİLMESİNİN GÜRÜLTÜDE KONUŞMAYI AYIRT ETME PROBLEMİ OLAN VE OLMAYAN BİREYLERDE ELEKTROFİZYOLOJİK YÖNTEMLERLE KARŞILAŞTIRILMASI Mehmet YARALI Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Programı DOKTORA TEZİ TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. Songül Aksoy ANKARA 2015 iv TEŞEKKÜR Bu tez çalışmasının hazırlanmasındaki önerileri ve yardımları için tez danışmanım Prof. Dr. Songül Aksoy’a, tez izleme komitesi üyeleri Prof. Dr. Ayşe Gül Güven’e ve Doç Dr. Süha Yağcıoğlu’na teşekkür ederim. Elektrofizyolojik değerlendirmelerin yapıldığı elektrofizyoloji labarotuarının kurulmasının sağlayan Prof. Dr. Gonca Sennaroğlu’na teşekkür ederim. Doktora eğitimimde bilgilerini ve deneyimlerini paylaşan bütün hocalarıma teşekkür ederim. Araştırma yöntemi hakkında önerilerde ve yorumlarda bulunan Leipzig Üniversitesi Bio-Cog Araştırma Grubuna ve Maria Chait’e teşekkür ederim. v ÖZET Yaralı, M. İşitsel düzenliliğin fark edilmesinin gürültüde konuşmayı ayırt etme problemi olan ve olmayan bireylerde elektrofizyolojik yöntemlerle karşılaştırılması. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Programı Doktora Tezi, Ankara, 2015. Günlük yaşamda karmaşık sesler ve gürültü içerisinde düzenli ses paternlerini yakalamak işitsel objelerin fark edilmesi için gereklidir. İşitsel düzenlilikleri fark etmek elektrofizyolojik yöntemlerle de incelenmiş, ve düzensiz ses sıralarının ardından gelen kendini tekrar eden ses sıralarının işitsel sistemin dikkat edilmediği durumda da kortikal düzeyde özel bir cevap oluşturduğu bulunmuştur (Chait ve diğ. 2007, 2008, 2012). İşitsel objeler gerçek işitsel dünyada her durumda kendini tekrarlayan ses paternleri olarak karşımıza çıkmayabilirler. Örneğin frekans bakımından düzenli olarak yükselen veya alçalan melodiler de (konuşmanın prosodik özellikleri) işitsel objeler olarak karşımıza çıkabilirler. İşitsel düzenlilikleri fark etmek gürültüde konuşmayı anlamak ile de bağlantılıdır. Bu bilgiler ışığında çalışmamızda normal işitmeye sahip gürültüde konuşmayı anlama puanları farklı olan, iki grup katılımcıda işitsel düzenliliğin fark edilmesi elektrofizyolojik yöntemlerle incelenmiştir. Rastgele seslerden sonra gelen frekans bakımından alçalan ses dizisinin de işitsel sistem tarafından bir düzenlilik olarak fark edildiği ve N1 cevabı oluşturduğu gözlenmiş, grupların kortikal cevapları arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır. Gürültüde konuşmayı anlama skorları ile alçalan ses dizisinin aktif dinleme fazında oluşturduğu N1 cevabının amplitüdü arasında anlamlı korelasyon elde edilmiş, grupların en iyi ve en kötü performans gösteren katılımcılarında bu uyaranın oluşturduğu cevapların amplitüdleri arasında anlamlı fark bulunmuştur. Bulgular frekans bakımından alçalan ses dizilerinin de işitsel düzenlilik olarak fark edildiğini ve bu işitsel düzenliliğin kortikal gösterimlerinin gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Test yöntemindeki paradigmanın gürültüde konuşmayı anlamada klinik düzeyde problem yaşayan işitme kayıplılara, işitme cihazı ve koklear implant kullanıcılarına, disleksik bireylere, öğrenme bozukluğu olan bireylere uygulanması , bu araştırma sonuçlarına göre işitme cihazları ve koklear implant algoritmalarının ve eğitim programlarının düzenlenmesi önerilmiştir. Anahtar kelimeler:işitsel düzenlilik, gürültüde konuşmayı ayırt etme, elektrofizyoloji vi ABSTRACT Yaralı, M. Comparision of auditory regularity detection between individuals with and without speech in noise problems by electrophysiological methods. Hacettepe University Institute of Health Sciences, Ph.D. Thesis in Audiology and Speech Pathology, Ankara, 2015. Capturing the regular sound patterns in complex sounds and noise in daily life is necessary for detection of auditory objects. Auditory regularity detection has been investigated via electrophysiological means, special cortical responses evoked by repeating sound patterns after irregular sound patterns have been observed even when stimuli is not attented (Chait et. al. 2007, 2008, 2012). Auditory objects may not be appearing in auditory world always as repeting sound patterns. The melodies with regulary increasing and decreasing frequency (prosodic features of speech) may be confronted as auditory objects. Detection of auditory regularities is linked to speech understanding in noise. In the light of this knowledge, auditory regularity detection in two groups of participants with normal hearing and different speech discrimination in noise scores is investigated via electrophysiological methods. It was observed that the sound pattern with decreasing frequency trajectory was detected as a regularity and evoked N1 cortical response, with no significant difference in cortical response parameters between the groups. Speech in noise scores were found to be correlated with the amplitude of N1 response evoked by decreasing sound pattern and the top and bottom performers of top and bottom performing groups were found to be significantly different on the amplitudes of the responses evoked by decreasing frequency stimuli. These findings show that the sound patterns with decreasing frequency are detected as auditory regularities, and the cortical representations of these regularities have relation to speech discrimination in noise performance. It was suggested that the paradigm utilized in the study may be applied to people with hearing loss posessing clinical level speech in noise problems, to hearing aid and cochlear implant users, to people with dyslexia and learning deficiencies; the results of these future studies may be used in designing cochlear implant and hearing aid algorithyms and rehabilitation programs. Keywords: auditory regularity, speech in noise, electrophysiology vii İÇİNDEKİLER sayfa BOŞ SAYFA İÇ KAPAK SAYFASI ONAY SAYFASI iii TEŞEKKÜR iv ÖZET v ABSTRACT vi İÇİNDEKİLER vii SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ ix ŞEKİLLER DİZİNİ x TABLOLAR DİZİNİ xi 1.GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİLER 4 2.1. İşitsel Ortam Analizi ve İşitsel Düzenlilik 5 2.2. İşitsel Düzenlilik 6 2.3. İşitsel Düzenlilik, Gürültüde Konuşmayı Anlama ve İntonasyon 17 3. GEREÇ VE YÖNTEM 22 3.1. Katılımcılar 22 3.2. Uyaranlar 22 3.3. Yöntem 23 3.3.1. Odyolojik Değerlendirme 23 3.3.2. Mini Mental Test 24 3.3.3. MLD (Masking Level Difference Test-Maskeleme Düzeyi Farkı 24 Testi) Testi 3.3.4. Gürültüde Konuşmayı Anlama Testi (Speech in Noise Test, SIN) 24 3.3.5. Elektrofizyolojik Testler 25 3.3.6. Uyarılmış Potansiyellerin Değerlendirilmesi 25 3.3.6.1. Dalga Tepe Noktalarının Belirlenmesi 25 3.3.6.2. Kafatası Haritalarının (Scalp Maps) Oluşturulması 27 viii 4. BULGULAR 28 4.1. Tanımlayıcı İstatistiksel Analizler 28 4.2. Missing, Yanlış_neg, Yanlış_pos ve Sin_5 Puanlarının Gruplar Arası 30 Karşılaştırılması 4.3. Uyarılmış Potansiyellerin Değerlendirilmesi 31 4.3.1. Aktif Fazda Cevap Amplitüdlerinin Gruplar Arası Karşılaştırılması 33 4.3.2. Pasif Fazda Cevap Amplitüdlerinin Gruplar Arası Karşılaştırılması 34 4.3.3. Aktif Fazda Cevap Latanslarının Gruplar Arası Karşılaştırılması 35 4.3.4. Pasif Fazda Cevap Latanslarının Gruplar Arası Karşılaştırılması 35 4.3.5. Elektrofizyolojik Bulguların Katılımcıların SIN Skorları ile İlişkisi 36 4.3.6. Uyaranlara Verilen Cevapların Birbirleri Arasındaki Farkın 36 İncelenmesi 4.3.7. Aktif ve Pasif Fazların Cevap Amplitüdleri ve Latansları Üzerindeki 38 Etkisi 4.3.8. Analizden Rand_ris Uyaranı Çıkarıldığında Elde Edilen Sonuçlar 39 4.3.8.1. Pasif Fazda rand_reg ve rand_dec Uyaranlarının Oluşturdukları 40 Cevapların Amplitüd ve Latanslarının Gruplar Arası Karşılaştırılması 4.3.8.2. Pasif Fazda rand_reg ve rand_dec Uyaranlarının Oluşturdukları 41 Cevapların Birbirleriyle Karşılaştırılması 4.3.8.3. Kafatası Haritaları 41 5. TARTIŞMA 44 6. SONUÇ VE ÖNERİLER 72 KAYNAKLAR 74 EKLER 82 ix SİMGELER VE KISALTMALAR MEG Manyetoensefalografi MMN Eşleşmeyen Negatiflik Cevabı (Mismatch Negativity Response) RP Tekrar pozitifliği (Repetition Positivity) EEG Elektroensefalografi TM Transmanyetik Fo Temel frekans (Fundamental Frequency) İS İşitme Seviyesi SNR Sinyal-gürültü oranı (Signal to noise ratio) MLD Maskeleme düzeyi farkı (Masking Level Difference) SS Standart sapma M Ortalama N Kişi sayısı Md Medyan ms Milisaniye x ŞEKİLLER sayfa Şekil 3.2.1 Uyaranların grafikleri 23 Şekil 3.3.6.1.1. Dalga analizi örneği 27 Şekil 4.3.1. Pasif fazda uyaranların oluşturdukları ortalama dalga formları 32 Şekil 4.3.2. Aktif fazda uyaranların oluşturdukları ortalama dalga formları 33 Şekil 4.3.8.3.1. Aktif ve pasif fazlarda oluşan voltaj dağılımları 42 Şekil 4.3.8.3.2. Üst ve alt gruplarda voltaj dağılımları 42 xi TABLOLAR sayfa Tablo 4.1.1. Değişkenlerin tanımlayıcı istatistik bulguları 29 Tablo 4.2.1. Missing, sin_5, Yanlış_neg ve Yanlış_pos Değişkenlerinin 30 Gruplar Arası Karşılaştırma Sonuçları Tablo 4.3.1.1 Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların 34 amplitüdlerinin gruplar arası karşılaştırılması Tablo 4.3.2.1. Pasif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların 34 amplitüdlerinin tanımlayıcı istatistik bulguları Tablo 4.3.3.1. Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların latanslarının 35 gruplar arası karşılaştırılması Tablo 4.3.4.1. Pasif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların latanslarının 35 tanımlayıcı istatistik bulguları Tablo 4.3.5.1. Elektrofizyolojik bulgular ile Sin_5 skorları arasındaki 36 korelasyon Tablo 4.3.6.1. Aktif fazda cevap amplitülerinin birbirleriyle 37 karşılaştırılması Tablo 4.3.6.2. Aktif fazda cevap latanslarının birbirleriyle karşılaştırılması 38 Tablo 4.3.7.1. Cevapların aktif ve pasif fazlar arasında karşılaştırılması 39 Tablo 4.3.8.1.1. Rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturdukları 40 cevapların amplitüd ve latanslarının gruplar arası karşılaştırılması 1 1-GİRİŞ İşitsel ortamdaki ses uyaranları dinleyicilere birbirleri ardından ve birçok durumda da birbirlerine karışarak ulaşmaktadırlar. Bu karmaşık ses sıraları bazı ortak özelliklerine göre gruplanır, bu gruplanmalar işitsel objeleri oluşturur. Karmaşık ses sıralarının arasından belirli ortak özelliklere sahip olanların gruplanıp objeler haline getirilmesi işitsel sahne analizinin (Bregman, 1990) mekanizmalarından biridir. Karmaşık ses sıralarının ardından gelen düzenli tekrar eden seslerin fark edilmesi elektrofizyolojik yöntemlerle incelenmektedir. Örneğin Chait ve diğ. (2007) rastgele seslerden oluşan ses dizisinin sonuna, bir frekanstaki kendini tekrar eden ses sırasını ekleyerek elde ettikleri uyaranı katılımcılara sunarak manyetoensefalografi (MEG) kayıtlarında düzenliliğin fark edilmesine bağlı kortikal cevapları incelemişlerdir. Kayıtlarda düzenliliğin ortaya çıktığı zamana kilitli kortikal cevaplar gözlemlemişlerdir. Bu bulgu duyusal bir değişikliğin işitsel sistemde fark edildiğini, ve bunun kortikal cevaplar olarak kaydedildiğini göstermektedir. Önemli olan bir başka nokta ise bu süreçlerin dikkatten bağımsız, yani otomatik olarak gerçekleşmesidir. İşitsel düzenliliğin yalnızca tek bir frekanstaki sesin tekrarı ile oluşmadığı, farklı düzenliliklerin de kortikal yanıtları oluşturduğu görülmüştür; Chait ve diğ. (2008) rastgele seslerden oluşan sıranın sonuna üç farklı sesten oluşan paterni tekrarlı şekilde ekleyerek akustik düzenlilik yaratmışlar, bu uyaranlar katılımcılara verilirken MEG ölçümleri yapmışlardır. Yukarıda bahsedilen çalışmalarla benzer şekilde bu paternler kortikal yanıtları oluşturmuşlardır. İşitsel düzenliliği fark etmenin gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilgili olduğu düşünülebilir. Örneğin kalabalık trafik gürültüsündeki korna sesi, kalabalık bir toplantıda bağlantısız konuşma seslerinin ardından gelerek düzen oluşturan bir ses dizisi, işitsel düzenliliği gösterir. Gürültüde konuşmayı ayırt etme problemi olan bireylerdeki işitsel problemlerden birinin de işitsel düzenliliği fark etmede problem olduğu düşünülebilir. Gürültü içerisinde verilen konuşma seslerinin kortikal gösterimlerinin gürültü olmadan gösterimlerinden farklı olduğu bulunmuştur. Whiting ve diğ. (1998) genç 2 yetişkinlerde konuşma uyaranları gürültü içerisinde verildiğinde oluşan kortikal cevapların amplitüdlerinin gürültü olmadan verildiği durumdan düşük olduğunu bulmuşlardır. Cunningham ve diğ. (2001) çocuklarda da cevap amplitüdlerinin gürültü eşliğinde yapılan kayıtlarda azaldığını, bu azalmanın öğrenme bozukluğu olan çocuklarda daha fazla olduğunu bulmuşlardır. Gürültüde konuşmayı anlama problemi olan bireylerle problem olmayan bireylerin gürültü eşliğinde yapılan kortikal kayıtlarının amplitüdleri farklı bulunmuştur. Örneğin Anderson ve diğ. (2010) gürültüde konuşmayı anlama testinde taban puan alan çocuklara ve tavan puan yapan çocuklara gürültü eşliğinde /da/ uyaranını verirken kortikal kayıtlarını incelemişlerdir. Gürültü eşliğinde yapılan kayıtta her iki grubun da P1 amplitüdlerinin azaldığını bulmalarına ek olarak gürültünün eklenmesinin tavan puan alan grupta N2 cevaplarını değiştirmediği, taban puan alan grupta N2 cevap amplitüdünde artışa sebep olduğu görmüşlerdir. Araştırmacılar bu sonuçların tavan puan alan grubun gürültü eşliğindeki sesi işlemlemek için diğer gruba göre daha az nöral kaynağı kullanmasına, taban puan alan grubun ise daha fazla nöral aktivite veya efor harcamasına bağlı olabileceğini belirtmişlerdir. Frekans bakımından düzenli olarak alçalan ve yükselen ses dizilerinin işitsel düzenlilikleri oluşturduğu düşünülürse bu düzenliliklerin fark edilmesinin Chait ve diğ. (2007, 2008, 2012)’nin Magnetoensefalografi (MEG) çalışmalarında elde ettikleri düzenliliğe geçiş cevaplarının elektroensefalografi (EEG) ölçümlerindeki eşdeğeri olan N1 cevaplarını oluşturacağı düşünülebilir. Ayrıca, gürültüde konuşmayı anlama mekanizmasında işitsel düzenlilikleri fark etmenin de görev aldığı göz önünde bulundurulursa gürültüde konuşmayı anlama becerisi bakımından birbirlerinden farklı olan bireylerde bu düzenliliklerin oluşturdukları kortikal cevapların özelliklerinin farklı olacağı da beklenebilir. Bu ilişkilerin ve farklılıkların elde edilmesi, daha önceki paragraflarda bahsedilen, gürültüde konuşmayı anlamanın kortikal düzeyde incelenmesi sırasında elde edilen “konuşma seslerinin gürültü içerisinde kortikal gösterimleri” bulgularına ek olarak, aktif bir becerinin yani işitsel düzenlilikleri fark etmenin kortikal gösterimlerini ve bunun gürültüde konuşmayı anlama ile ilişkisini ortaya çıkaracaktır. 3 Çalışma Hipotezleri; 1-Rastgele sıralanan ses grubunun ardından gelen sabit olarak kendini takip eden ses dizisinde (Rand_Reg), rastgele grup ardından gelen alçalan ses dizisinde (Rand_Dec), ve rastgele grup ardından gelen yükselen ses dizisinde (Rand_Ris) düzenliliğe geçişe bağlı işitsel N1 cevapları oluşacaktır. Fakat tamamen rastgele olan ses dizisi bu cevapları oluşturmayacaktır. 2-Bu uyaranlar ile oluşan işitsel N1 cevaplarının cevapların latans ve amplitüdleri birbirlerinden farklı olacaktır. 3-Aktif ve pasif dinlemede N1 cevaplarının amplitüd ve latansları farklı olacaktır. 4- -5 dB SNR seviyesinde gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları bakımından farklılaşan katılımcı gruplar N1 cevaplarının latans ve amplitüdleri açısından farklı olacaklardır. 5-Gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile N1 cevaplarının latansları ve amplitüdleri negatif korelasyon ilişkisi içinde olacaktır. 4 2-GENEL BİLGİLER İşitsel dünyadaki sesler birbirleri ardına, birçok durumda da birbirlerine karışarak gelmektedir. İnsanlar ve hayvanlar karmaşık bir işitsel ortamda başka kaynaklardan maskeleyici sesler olsa bile tek bir kaynaktan gelen sesleri fark ederek tanıyabilirler (Ding ve Simon, 2012). Çevredeki değişiklikleri fark etmek, örneğin bir objenin ortaya çıkması veya hareket etmesi; hayatta kalabilmek için çok önemlidir, işitme duyusu çevredeki bu objelere dikkatin yöneltilmesi konusunda çok önemli rol oynar (Chait ve diğ. 2012). Nitekim günlük hayatımızda da insan kalabalık bir markette alışverişte veya bir orkestra konserinde olduğu gibi birden çok ses kaynağından gelen seslerden oluşan karmaşık akustik bir çevrededir, bu karışmış seslerin birbirinden farklı kaynaklara çözümlenmesi oldukça karmaşık bir süreçtir (Teki ve diğ. 2013). Bu çözümleme Griffiths ve Warren’e (2004) göre duyusal dünyadan toplanan sinyallerden objelere ait olabilecek olanların ayrılması ve incelenmesini, bu bilginin özetlenmesini ve şemalaştırılmasını (böylece farklı durumlarda da tanınması sağlanır) ve duyular arası genellemeyi (bir kişinin yüzü ile sesinin eşleştirilmesi) içerir. Çevredeki değişiklikleri fark etmek konusunda aktif çalışan bir başka sistem de görme sistemidir. Yapılan araştırmalarda görme sisteminin anlık belirme, yok olma veya hareket gibi süreçlere bağlı olarak retinal görüntüde bölgesel olarak oluşan parlaklık, renk gibi özelliklerdeki ani değişikliklere oldukça hassas olduğu gösterilmektedir (Cervantes Constantino ve diğ. 2012). Fakat işitme sisteminin kapsama alanı diğer birçok duyunun kapsama alanından daha geniştir, örneğin arkamızdaki kapıdan giren kişiyi görmesek de ayak seslerini duymak gibi (Cervantes Constantino ve diğ. 2012). Özetle belirtmek gerekirse işitme sisteminin gerçekleştirdiği görevlerden biri karmaşık ses sıralarının arasından belirli ortak özelliklere sahip olanların gruplanıp objeler haline getirilmesidir, bu işitsel ortam analizinin (Auditory Scene Analysis) (Bregman, 1990) mekanizmalarından biridir. Bu noktada işitsel ortam analizini tanımlamak doğru olacaktır. 5 2.1. İşitsel Ortam Analizi ve İşitsel Düzenlilik İşitsel Ortam Analizi Bregman (1990) tarafından öne sürülen, işitsel dünyadaki seslerin nasıl gruplandırılıp kaynaklara atandığını açıklayan bir teoridir. Bu teoriye göre çevredeki birden fazla kaynakta oluşmuş olan sesler aynı anda dinleyiciye ulaşır, hangi ses spektrumunun hangi kaynağa ait olduğu belirgin değildir. Bu aşamada yapılması gereken karmaşık sesin bireysel seslere ayrılması ve her birinin uygun olarak tanımlanmasıdır. İşitsel bilginin gruplanması ve ayrıştırılması ve mental gösterimlere dönüştürülmesi (auditory streams) İşitsel Ortam Analizi olarak isimlendirilmiştir (Bregman, 1990). İşitsel ortam analizinin ilk basamağı sesin akustik spektrumundaki her bir frekans bölgesinin şiddetini, değişim paternini, frekansların değişim yönünü, sesin yönünü ve diğer özelliklerini tanımlamaktır. Bu basamaktan sonra sistem sesleri gruplamaya çalışır, aynı gruptaki seslerin aynı kaynaktan geldiği varsayılır. Gruplama zamansal özellikler bakımından (sıralı gruplama) ve spektral özellikleri bakımından (aynı anda gruplama) gerçekleştirilir. Örneğin iki farklı frekanstaki sesin hızlı bir şekilde sıralı olarak verilmesi iki farklı ses dizisinin aynı anda oluştuğu algısını ortaya çıkarır . Bu algısal durumun gerçekleşmesi için seslerin frekans farklılığının fazla olması, sıranın hızlı bir şekilde verilmesi gerekir. Aksi taktirde iki farklı frekansta sesin sıralı olarak geldiği algısı oluşur. Bahsedilen illüzyonun gerçekleşmesi birbirine zamansal olarak yakın olan seslerin aynı kaynaktan geldiğinin farz edilmesine bağlıdır, bu şekilde ardı ardına gelen ve eşit frekansa sahip olan sesler aynı gruba dahil edilir. Bu sürece zamansal birleştirme denir ve frekans özelliğinin yanı sıra tını özelliklerinin aynı olması da gruplamayı sağlar (örneğin bir orkestradaki yaylıların ve üflemelilerin ayrı grup enstrümanlar olduğunu fark edebilmek). Buna benzer olarak yakın veya aynı yönden gelen ve benzer şiddete sahip sesler aynı grupta toplanır. Spektral (aynı anda) gruplama ise farklı spektral özelliklere sahip farklı yönlerden gelen seslerin aynı anda gerçekleşmeleri durumunda aynı gruba dahil edilmeleri anlamına gelmektedir. Spektral gruplama ile sıralı gruplama aynı anda aktiftirler, sistem bir sesi sıralı gruplama kurallarına göre bir gruba dahil ederken, spektral gruplamaya göre ise başka bir gruba dahil etmeye çalışır. Seslerin zamansal ve spektral yakınlıkları hangi gruba dahil edileceklerini belirler. 6 Günlük hayatta aynı anda oluşan seslerin içerisinden bir hedef kişiyle konuşabilme bu mekanizmalara bağlıdır. Örneğin kişinin oluşturduğu seslerin tınısının aynı olması, şiddetinin yakın aralıklarda olması, yönünün aynı olması kısa aralıklarla konuşmaya devam etmesi kendisinden gelen seslerin aynı gruba dahil edilmesini sağlar. Schröger ve diğ. (2014)’ne göre işitsel bilginin işlemlenmesi ses kaynaklarını keşfetmeyi ve çevredeki potansiyel olayları fark etmeyi sağlar, nitekim bu iki mekanizma işitsel ortam analizi ve işitsel uyumsuzluğu fark etme alanlarında birbirlerinden bir derece bağımsız olarak araştırılmıştır. Bu durumda işitsel düzenlilikteki bozulmayı fark etme becerisi de işitsel ortam analizi ile aynı amacı taşımaktadır, işitsel ortam analizi var olan karmaşık ses gruplarını ayrıştırmak için çalışırken, işitsel düzenlilikteki bozulmayı fark etme de gruplandırılmış ve bir mental gösterime sahip olan ses grubundaki uyumsuz olan öğeyi belirlemek için çalışmaktadır. Uyumsuz olan bu öğe işitsel çevredeki yeni bir durumu göstermektedir, bu yeni durum ayrıntılı incelemeyi gerektirmektedir çünkü kendini tekrar eden eski bilginin tersine henüz ne olduğu konusunda bir bilgi yoktur (Schröger ve diğ. 2014). Bu mekanizma hem tekrarlı verilen düzenli işitsel bilgideki düzenliliği fark etmeyi hem de bu gösterim ile uyumsuz olan yeni uyaranın farklı olduğunu fark etmeyi gerektirir. Buna benzer olarak işitsel ortam analizi de yeni gelen işitsel bilginin daha önceki deneyimlerden oluşmuş gruplamalardan hangisine katılabileceğini bilmeyi gerektirir, bu durumda hem işitsel ortam analizi hem de işitsel uyumsuzluğu fark etme mekanizması uyarılma paterninin geçmişini bilmeyi gerektirmektedir (Schröger ve diğ. 2014). Uyarılma paterninin geçmişini bilmek işitsel düzenliliği fark etme ile yakından ilgilidir, çünkü hem işitsel ortam analizindeki işitsel gruplar, hem de işitsel düzensizliği fark etme mekanizmasındaki temel gruplandırma işitsel düzenlilik üzerine kuruludur. 2.2. İşitsel Düzenlilik Bahsedildiği üzere işitsel dünyadaki birden çok kaynaktan gelen sesler karmaşık ve üst üste binerek gelmektedirler ve işitme sistemi bu karmaşık uyaran içerisinde gruplamalar yapmaktadır, gruplamalar için işitsel düzenliliklerin fark edilmesi gerekir. Örneğin kalabalık bir ofiste telefonun sesini duyabilmek, yoğun trafik 7 gürültüsünde bize doğru yaklaşan aracın korna sesini fark edebilmek rastgele sıralanan seslerin arasından düzenliliği çıkarabilmeye bağlıdır. İşitsel objeler devinim halindeki işitsel çevreden gelen yeni bilgilerin işlemlenmesi için de temel oluştururlar, yeni gelen bilgiler var olan şablonlar ile karşılaştırılırlar, bir farklılık görülmesi yeni bir işitsel olayın gerçekleştiği anlamına gelmektedir. Yani düzenli bir paternin ardından gelen uyumsuz uyaran yeni bir işitsel olayın sinyallerini vermektedir. Düzenin içindeki düzensizliğin fark edilmesi otomatik bir süreçtir, aslında yeniliğin fark edilmesi türlerin hayatta kalması için hayati öneme sahip olduğundan bu mekanizmanın dikkat dışı süreçlerde gerçekleşmesi anlaşılır bir bulgudur. Düzen içindeki düzensizliği fark etmenin elektrofizyolojik gösterimi Eşleşmeyen Negatiflik Cevabı (Mismatch Negativity Response, MMN)’dır. Näätänen ve diğ. (1978) standart odd-ball paradigmasında hem dikkat verilen hem de dikkat verilmeyen kulaktaki aykırı uyarana (standart sesten şiddet ve frekans aykırılıkları oluşturulmuştur) cevapta N1 cevabının başlangıç zamanının gerisinden başlayıp yaklaşık 200 ms devam eden bir negativite gözlemlemişlerdir. Bu bulguyu standart uyaranların oluşturduğu mental patern ile uyumsuz bir duyu girdisi ile karşılaşıldığında sistemin otomatik olarak bunu fark ettiğinin göstergesi olarak yorumlamışlardır. Uyumsuzluk Negativitesi Cevabı (Mismatch Negativity Response, MMN) olarak tanımladıkları bu cevabın temporal bölgelerdeki amplitüdünün verteks kayıtlarındakinden daha büyük olduğunu görüp, bu bulgunun işitsel uyaran farklıklarını fark etme süreçlerinin birincil ve ikincil işitsel kortikal alanlarda gerçekleşmekte olduğunu düşündürdüğünü belirtmişlerdir. Sonraki çalışmalarda MMN cevabı standart ve aykırı uyaran arasında farklılık oluşturacak başka özellikler değiştirilerek çalışılmıştır. Örneğin Paavilainen ve diğ. (1989) aykırı uyaranın lokalizasyon değişikliklerini hem serbest sahada hem de kulaklıklarla şiddet farklılıkları yaratarak sağladıkları çalışmalarında standart uyaranı katılımcının tam karşısından, aykırı uyaranları ise sağ taraftan 10, 45 ve 90 derecelik açılarla sunmuş, uyumsuz uyaranların MMN cevabını oluşturduğunu görmüşlerdir. Sonuçlar araştırmacılar tarafından ses kaynağının lokalizasyonun kodlandığı ve bu lokasyondaki değişikliğin otomatik olarak fark edildiği şeklinde yorumlanmıştır. Ses sıralarında düzen oluşturan süre özelliğinin bozulması da MMN cevabını 8 oluşturmaktadır. Örneğin Grimm ve diğ. (2004) 200 ms ve 1000 ms süreli seslerden oluşan düzenli ses grubundan % 40 oranında süre uzatması yaparak aykırı uyaranlar oluşturmuş, hem aktif dinleme hem de pasif dinleme fazlarında katılımcıların MMN cevapları incelenmiştir. Analizlerde 1000 ms’lik uyaranlar arasına yerleştirilen aykırı uyaranlar yalnızca dikkat verilen fazda elde edilirken, 200 ms’lik uyarandaki aykırılığın hem pasif hem aktif fazda MMN oluşturduğu gözlemlenmiştir. Araştırmacılar, bu sonuçların kısa süreli seslerin duyu temelli, uzun süreli seslerin ise bilişsel mekanizma temelli işlemlenmesine, bu yüzden uzun süreli seslerdeki uyumsuzlukların ancak dikkat süreçleri kapsamında fark edilmesine, kısa süreli seslerdeki değişikliklerin ise dikkat süreçleri dışında da işlemlenmesine bağlı olduğunu belirtmişlerdir. MMN cevabı konuşma uyaranları kullanılarak da incelenmektedir. Örneğin Kraus ve diğ. (1993a) 7-11 yaş arasındaki çocukların ve yetişkinlerin /da/ ve /ga/ uyaranlarının standart ve aykırı uyaran olduğu bir oddball paradigmasını kullanarak MMN cevaplarını incelemiş, her iki grupta da MMN cevaplarını gözlemişlerdir. Çocuklarda /ga/ uyaranının belirgin bir N1-P2 cevabı oluşturmamış olmasına rağmen MMN cevaplarının yetişkinlerdekinden daha büyük amplitüdlü olmasının, işitsel sistemin önce zorunlu cevaplarının sonra daha üst seviye işlemleme cevaplarının geliştiği şeklinde hiyerarşik bir süreci içermek zorunda olmadığının bir göstergesi olduğunu belirtmişlerdir. Benzer başka bir çalışmada ise Kraus ve diğ. (1993b) /da/ hecesindeki F2 ve F3 formantlarında değişiklik oluşturarak aykırı uyaran elde etmiş, çocuklarda ve yetişkinlerde bu aykırı uyaranın MMN cevapları oluşturduğunu, çocuklarda bu cevapların amplitüdlerinin yukarıda bahsedilen çalışmaya benzer şekilde daha büyük olduğunu bulmuşlardır. Araştırmacılar algısal olarak çok küçük olan bu formant farklılıklarının işitme sistemi tarafından fark edilebilirliğinin ölçülebildiğini gösteren bu yöntemin işitsel algısal bozuklukları olan çocukları değerlendirmek için de kullanılabileceğini önermişlerdir. Seslerin akustik özelliklerinin yanı sıra suprasegmental özellikleri de işitsel sistem tarafından işlemlenmektedir. Örneğin bir kelime artiküle edilirken kullanılan intonasyon paterni onun duygu içeriğini (tepkili veya nötr) ve yapısını (soru yapısı veya ifade yapısı) belirler. Tonal dillerde entonasyon paternleri kelimelerin semantik içeriklerini bile değiştirmektedir. Bu yüzden seslerin incelikli spektro-temporal 9 özelliklerinin yanı sıra nispeten daha uzun zamansal aralıklarda değişim gösteren intonasyon paterni de oldukça büyük öneme sahiptir. Yapılan çalışmalarda söylemlerin intonasyon paternlerindeki farklılıkların da işitsel sistem tarafından dikkat dışı süreçlerde fark edilebildiği gözlenmiştir. Örneğin Wang ve diğ. (2012) çalışmalarında perde bakımından sabit ilerleyen farklı formant, şiddet ve perde özelliklerine sahip Çince ünlü sesleri sıralamışlar, ses sıralarının aralarına aykırı uyaran olarak ses perdesi bakımından yükselen ve alçalan sesler yerleştirmişlerdir. Pasif dinleme sırasında bu yükselen ve alçalan intonasyon paternleri MMN cevabını oluşturmuştur. Alçalan konturun MMN cevap amplitüdünün yükselen konturdan daha büyük olduğu, benzer bir şekilde de aktif ayırt etme görevinde de bu kontur uyumsuzluğunun fark edilmesi sırasındaki reaksiyon zamanlarının daha kısa olduğu bulunmuştur. Araştırmacılar bunun literatürdeki diğer çalışmalarda da bulunmuş olan alçalan konturların daha kolay fark edilmesi ile bağlantılı olduğunu belirtmişlerdir. Yukarıda bahsedilen çalışmalardaki ses uyaranları konuşma sesleri dışında günlük hayatta karşılaşılmayan seslerdir, peki günlük hayattaki düzenli sesler arasındaki aykırı sesler de MMN mekanizmasını harekete geçirmekte midir? Bu araştırma sorusu Winkler ve diğ. (2003) tarafından ilginç bir çalışma dizaynında incelenmiştir. Çalışmada aynı anda sokak gürültüsü, bir film sesi ve ayak sesleri üç farklı ses kaynağı olacak şekilde verilmiştir. Katılımcılar film izlerken ayak seslerinin ritmik paterninde uyumsuzluklar yaratılmış ve aynı anda sokak gürültüsü verilirken kortikal kayıtlar yapılmıştır. Bu ayak seslerindeki uyumsuzluklar var olan işitsel görev (film izleme) ile ilgili olmamasına rağmen MMN cevaplarını oluşturmuştur. Araştırmacılar bu sonuçların, ortamdaki ses gruplarının var olan mental görev ile ilişkisi olmasa bile farklı işitsel kaynaklara ayrıştırılabildiğini göstermekte olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca araştırmacılar tarafından önerildiğine göre çevredeki sesler yalnızca hedef ve arka plan sesleri olarak değil, arka plan sesleri de kendi aralarında ayrışmaktadır. Bu çalışma hedefte olmayan arka plan seslerinin de ayrı ayrı işlemlenebildiğini, hem de MMN cevabının yalnızca sentetik seslerin değil, günlük hayattaki ses kaynaklarının da birbirlerinden ayrılabilmesinin bir göstergesi olduğunu vurgulamaktadır. MMN cevabı, yukarıda verilmiş olan örnekler göz önünde bulundurulduğunda, işitme sisteminin tekrarlı bir uyarandan herhangi bir şekilde farklı olan bir uyaran ile karşılaştığında, oluşturulmuş olan mental patern ile uyumsuz bir işitsel girdinin 10 varlığını fark etmesinin göstergesi olarak düşünülebilir. Aslında bir çok araştırmacının da belirttiğine göre MMN cevabı farklılığı fark etme mekanizmasının yanı sıra, belki bundan daha çok, ardı ardına belirli bir kuralı takip ederek gelen seslerin içerisindeki düzeni fark edip bu düzenin dışında bir işitsel olay gerçekleştiğinde işitme sisteminin bunu dikkat dışı süreçlerde fark edebilmesinin cevabıdır. Nitekim MMN cevabı soyut bir kurala göre ardı ardına sıralanmış sesler ve içerisine yerleştirilmiş bu kuralı takip etmeyen işitsel uyaranların oluşturduğu odd-ball paradigması uygulandığında da elde edilmiştir. Örneğin Tervaniemi ve diğ. (1994)’nin çalışmasında frekans bakımından düzenli olarak alçalan sıralı seslerden gruplar oluşturularak bu gruplar ardı ardına verilmiştir, aykırı uyaranlar (düzenli olarak alçalan frekans ilişkisini bozacak şekilde yani azalmak yerine artan veya kendini tekrar eden frekansta sesler) ise bu ses sıralarının aralarına yerleştirilmiştir. Benzer bir kural da kompleks bir ses türü olan shephard seste oluşturulmuş ve katılımcıların MMN cevapları incelenmiştir. Aykırı uyaranlar hem sinüzoidal ses sıralarında hem de shephard seste MMN oluşturmuştur, yani seslerin dizilimindeki soyut kurallar fark edilmiş, bunun dışında gerçekleşen uyaran ise bu kural ile uyumsuz ve bu sebeple de yeni bir işitsel olayın gerçekleşmekte olduğunu belirten bir uyaran olarak tanımlanmıştır. Yükselen ve sabit giden aykırı uyaranın oluşturduğu cevapların amplitüdleri de birbirinden farklı olup, yükselen aykırı uyaran cevabının daha büyük olduğu gözlenmiştir. Araştırmacılar bu bulgunun aykırı uyaranın yükselen frekanslı ses olması durumunda sabit gitme durumuna göre daha belirgin bir kural aykırılığı taşımasına bağlı olduğunu belirtmişlerdir. Shephard tone kompleks sesinin oluşturduğu cevapların daha büyük olmasını ise kompleks ses olması sebebiyle daha kalabalık bir nöral populasyonu aktive etmesine bağlamışlardır. Sonuç olarak oluşturulan bu yapay kural işitme sistemi tarafından dikkat dışı süreçlerde fark edilmekte, daha belirgin fark edilen aykırılıklar ve daha fazla nöral populasyonun aktive olduğu aykırılıklar daha büyük nöral cevaplar oluşturmaktadır. Birbiri ardına frekans bakımından azalma kuralından daha karmaşık ses dizilim kuralları da işitsel sistem tarafından fark edilebilmektedir. Örneğin Paavialinen ve diğ. (2001) “yüksek frekanslı sesten sonra yüksek şiddetli ses gelir” ve “yüksek frekanslı sesten sonra düşük şiddetli ses gelir” kuralına göre dizilen farklı 11 frekanslardaki seslerin yerleştirdiklerinde bu aralarına kuralın paradigmanın tersi MMN olacak şekilde cevaplarını uyaranlar oluşturduğunu göstermişlerdir. Bendixen ve diğ. (2008) benzer bir çalışmada kısa- uzun ve yüksekalçak frekanslı dört uyaranı iki kurala göre sıralamışlardır. Birinci kural kısa uyarandan sonra alçak frekanslı sesin, uzun uyarandan sonra yüksek frekanslı sesin gelmesi, ikinci kural ise kısa uyarandan sonra yüksek frekanslı, uzun uyarandan sonra alçak frekanslı sesin gelmesi olarak belirlenmiştir. Her iki kurala göre sıralanan ses grupları aralarında hiçbir kurala uymayan sesler ile ayrılmış, kurallara uygun olan ses sıralarının aralarına ise geçerli olan kuralın tersi kurala göre yerleşen aykırı uyaranlar eklenmiştir. Bu paradigma pasif dinleme fazında ve aktif aykırı uyaran ayırt etme fazlarında katılımcılara sunulmuştur. Bunlara ek olarak aykırı uyaranların ses dizisindeki yerleri (erken veya geç) de değiştirilmiş, cevaplar üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Sonuçlarda pasif dinlemede MMN cevaplarının aykırı uyaran yalnızca geç pozisyonda olduğu zaman anlamlı olduğu, aktif aykırı uyaran tespitinde ise reaksiyon zamanlarının geç pozisyonlar için daha kısa olduğu görülmüştür. Bu bulgu var olan kuralın sistemde sağlamlaştırılması için belirli bir süre tekrar etmesi gerekmesinden kaynaklanmaktadır. Araştırmacılar çalışmada kullanılan kuralın dinamik olarak ortaya çıkan ve kaybolan (birinci ve ikinci kural aynı uyaran bloğu içerisinde tekrar tekrar belirmiştir) özelliği sebebiyle işitsel sistem üzerine daha fazla yük getirdiğini, aktif ayırt etme fazında şans seviyesinin üstünde cevaplar alınsa bile dikkat dışı süreçlerde sistemin bu kuralları fark edebildiğini belirtmişlerdir. Seslerin birbirleri ardına gelirken izlediği kuralları fark etme becerisi veya bu kuralların sistemdeki yerleşikliği kişinin sıklıkla maruz kaldığı ses paternleri ile de ilgilidir. Örneğin Tervaniemi ve diğ. (2001) farklı frekans aralıklarını kapsayan fakat melodik olarak yükselip sonra düşen beş elemandan oluşan ses sıraları oluşturmuşlardır, böyle bir uyaranın bir kelimenin farklı insanlar tarafından söylenmesine benzetilebileceğini belirtmişlerdir. Aykırı uyaran ise bu kuralı bozan dördüncü ses olmuştur. Bu uyaranlar onüç profesyonel müzisyen ve yedi müzisyen olmayan katılımcıya sunulmuş, paradigma sırayla pasif dinleme, aktif dinleme, pasif dinleme şeklinde uygulanmıştır. İlk pasif dinleme fazında belirgin bir MMN görülmezken aktif ayırt etme fazından sonraki ilk pasif fazda aktif dinlemede yüksek puan alan gruptaki katılımcılarda MMN ortaya çıktığı, ve sonraki pasif fazlarda bu 12 MMN amplitüdünün artış gösterdiğini bulmuşlardır. Bunun tersi olarak ilk aktif fazda düşük performans gösteren gruptaki katılımcılarda sonraki fazlarda deneyim kazansalar bile MMN cevaplarının oluşmadığını görmüşlerdir. Gruplardaki müzisyen sayıları birbirinden farklı olmuştur, yüksek performans grubundaki müzisyenlerin sayısı daha fazladır. Araştırmacılar işitsel bir kuralın bu müzisyenlerde ilk aktif dinleme sonrasında pasif dinlemede de aykırılıkları fark edebilecek derecede sağlamlaştırdığını, fakat çoğunluğu müzisyenlerden oluşmayan düşük performans grubunun bu deneyimden faydalanamadığını belirtmişlerdir. Araştırmacıların belirttiğine göre yüksek ve düşük performans gruplarındaki müzisyenlerin müzikal geçmişleri de birbirinden farklı olmuştur, yüksek performans grubundaki müzisyenler birbirlerinin ürettikleri sesleri referans alarak improvizasyon yapan müzisyenler; alt performans grubundaki müzisyenler ise daha çok belirli nota ve melodik kalıplarla çalışan klasik müzik eğitimi alan müzisyenler olmuştur. Bu bulgular da insanların deneyim kazandıkları ses özelliklerine daha hassas olduklarının göstergesi olarak yorumlanmıştır. Hem konuşmada hem de müzikte ritmik özellikler mevcuttur fakat özellikle her bir zamansal aralıktaki ses sayısının belirli bir kurala göre düzenlenmesi, beklendiği üzere müzisyenler için daha önemlidir. Nitekim Van Zuijen ve diğ. (2005) müzisyen ve müzisyen olmayan katılımcılarla yaptıkları çalışmada dört farklı frekansta gruplanmış, süreleri farklı olan sesleri gruplar halinde vermişlerdir. Birinci durumda her bir grubun toplam süreleri birbirinin aynısı, grupları oluşturan seslerin süreleri ise grup içinde aynı fakat gruplar arası farklı, grupların eleman sayıları ise birbirlerinden farklıdır, aykırı uyaran ise grubun toplam süresini aşan bir sestir. İkinci durumda ise her bir grubun toplam süresi birbirinden farklıdır, seslerin süreleri grup içinde aynı, gruplar arası farklıdır, birinci durumun tersi olarak gruptaki ses sayısı her grupta aynıdır (dört ses), aykırı uyaran ise beşinci sesin varlığıdır. Yani birinci durumda grupların süreleri sabit tutulmuş, bu sürenin aşılmasına sebep olan uyaran aykırı uyaran olmuş, ikinci durumda ise gruplardaki eleman sayıları sabit tutulmuş, bu sayıyı aşan beşinci uyaran aykırı uyaran olmuştur. Sonuçlarda MMN cevapları birinci durumda (süre uyumsuzluğu) her iki grupta da oluşurken ikinci durumda (sayı uyumsuzluğu) yalnızca müzisyen olan grupta görülmüştür. Araştırmacılar bu sonuçları kompleks seslerin oluşturduğu işitsel çevrede seslerin zamansal 13 özelliklerini takip etme (seslerin süreleri) becerisinin müzikal deneyimden bağımsız gelişebilmesine, fakat belirli bir zamansal aralıkta gerçekleşen işitsel uyaran sayısını (müzikte her bir ölçekteki ses sayısı, vuruş) takip etmenin ise müzikal beceri ile gelişmesine bağlamışlardır. Yukarıdaki çalışmalar MMN’nin farklılığı fark etme cevabı olduğu düşüncesine, var olan düzenin bozulmasını fark etme cevabı olduğu fikrini de eklemektedir. Nitekim Winkler (2007) MMN hakkında yazdığı kapsamlı yazısında seslerin soyut kurallara göre dizildiği durumda kural ile uyumsuz bir sesin MMN cevabı oluşturduğu çalışmaların, standart ses tanımını “tekrarlayan ses” ifadesinden “sesler arasındaki düzenli ilişki” haline genişleterek aykırı uyaran tanımını “sesin bir özelliğinin değişmesi” yerine “sesler arasındaki dizilim kuralını bozma” haline getirdiklerini belirtmektedir. MMN cevabı sesler arasındaki düzenin fark edilmesinin indirekt olarak değerlendirilmesini içermektedir; sistem sıralı sesler arasındaki düzeni bozan bir sesi fark edebiliyorsa bu düzenin de fark edildiği anlamına gelmektedir (Costa-Feidella, 2011). Bu durumda düzenliliğin işitsel sistemde nasıl kodlandığı sorusu akla gelecektir. Bu kodlamanın gösteriminin Tekrar Pozitivitesi (Repetition Positivity,RP) olduğu düşünülmektedir. Haenschel ve diğ. (2005) ardı ardına gelen ses dizisinin sonuna farklı bir frekansta ses eklemiş, bunun ardından ise bu farklı sesin ardı ardına gelmesini sağlamışlardır. MMN odd-ball paradigmasına benzeyen bu paradigmada ilk aykırı uyarandan sonra aykırı uyaranın kendisi tekrar ettirilerek standart uyaran haline gelmiştir. Böylece aykırı uyaran belirli bir tekrardan sonra standart uyaran, standart uyaran ise belirli bir tekrarsızlıktan sonra aykırı uyaran haline gelmektedir. Bu uyaranlara cevaplar incelendiğinde tekrarlı uyaran ile P50 ve P2 amplitüdünde artış, N1 amplitüdünde ise azalma gözlemlemişlerdir. Bu cevap komponentleri birlikte incelendiğinde 50-250 ms uyaran sonrası zamansal aralığında bir positivitenin gerçekleştiği (RP), standart uyaranın tekrar sayısının artmasıyla bu cevabın büyüdüğü sonucuna varmışlardır. MMN cevabının da artan standart uyaran tekrarı ile büyüdüğü, fakat bu büyümenin sebebinin büyüyen RP cevabı olduğu çünkü artan tekrar ile aykırı uyaranın oluşturduğu cevabın negativitesinin değişmediği belirtilmiştir. Araştırmacılar RP’nin işitsel hafızaların oluşumunun bir göstergesi olduğunu belirtmişlerdir. 14 Daha sonraki bir çalışmada Costa-Feidella ve diğ. (2011) RP cevabında zamansal düzenliliğin etkisini incelemek için Haenschel ve diğ. (2005) çalışmasındaki uyaran paradigmasındaki uyaranlar arası süreleri hem sabit tutmuş, hem de düzensiz olarak değiştirmiş ve bu değişimin RP amplitüdleri üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Düzenli durumda tekrar arttıkça hem standart hem aykırı uyarana P50 cevaplarının büyüdüğünü, düzensiz durumda ise tekrar artsa da amplitüdlerde değişimin olmadığını, P2 cevabının hem düzenli hem düzensiz durumda tekrar arttıkça büyüdüğünü, N1 cevabının ise düzenli durumda standart uyaran tekrarı ile küçüldüğünü, aykırı uyaran tekrarının ise her iki durumda da N1 cevaplarını büyüttüğünü görmüşlerdir. RP cevabının ise düzenli durumda daha erken latanslı ortaya çıktığını bulmuşlardır. Sonuç olarak düzenli aralıklarla gelen seslerin işitsel sistemde beklentileri (predictions) düzensiz aralıklı uyarıma göre daha sağlam oluşturduğu, ve bu beklentilerin RP cevabının pozitif komponentlerinin (P50 ve P2) amplitüdlerini büyüttüğü belirtilmiştir. Baldeweg (2007) beklentilerin MMN cevabının oluşumundaki yeri üzerine hazırladığı yazısında beklentilerin kodlanmasının hiyerarşik olarak düzenlenmiş işlem basamakları arasında bilgi paylaşımı için kullanıldığını, bunun ise duyusal bilginin olası sebeplerini bilmeyi sağladığını belirtmiştir; nitekim belirttiğine göre bu algının temel fonksiyonudur. Buna göre hiyerarşik seviyelerin her biri aşağı seviyelerden girdi, yukarı seviyelerden ise beklentiler hakkında bilgi alır, güncel olan beklenti dışında bir olay gerçekleştiğinde alt seviyelerden yukarıya bir hata sinyali iletilir, bu mesaj beklentilerin tekrar düzenlenmesini sağlar. Yukarı seviyelerden ise aşağıya yeni beklentiler aktarılır, bu şekilde beklenti hatası (prediction error) bastırılmış olur (supression of prediction error). Algısal öğrenme de beklentilerin tekrar düzenlenip optimize edilmesidir, optimizasyon ise uyaran tekrarı karşısında beklenti hatalarının azalmasıdır. Beklenti hatalarının baskılanmasının fizyolojik çıktısı tekrar supresyonudur (repetition supression). Anlaşılacağı üzere MMN cevabı ile RP cevabı birbirleri ile bağlantılı olarak oluşmaktadırlar. RP bir düzenliliğin işitsel sistemde oluştuğunu gösterirken MMN ise daha yüksek bir hiyerarşik basamakta gerçekleşmekte olup düzen ile aykırılık oluşturan bir uyaranın fark edildiğinin göstergesidir. Aslında Malmierca ve diğ. (2015) farklı kaynaklardan alıntılar yaparak oluşturduğu kapsamlı derleme 15 çalışmalarında temel düzeyde aykırılığı fark etme cevaplarının korteksin altındaki bölgelerde de elde edildiğinden bahsetmektedirler. Fakat karmaşık kurallar ile aykırılık oluşturan uyaranların fark edilmesinin bu alt seviyelerde gerçekleşmediğini belirtmektedirler. MMN cevabı düzen içinden gelen aykırılığın (düzenin bozulması), RP cevabı ise temel özellikler düzeyinde oluşan düzenliliklerin fark edilmesinin cevabıdır. Fakat günlük yaşamda sıklıkla karşılaşılan durumlardan bir tanesi de düzensizliğin içinden oluşan ve/veya kaybolan düzenliliklerdir. İşitsel çevreler devamlı olarak değişmektedir ve işitsel sistemin değişken olarak iki kulağa gelen bilgiyi sesi oluşturan kaynaklara ayrıştırması, bu kaynakları lokalize etmesi, tanıması ve uygun şekilde tepki vermesi gerekir, bu süreçteki önemli bir ipucu zamansal sınırların fark edilmesidir; bu sınırlar işitsel objelerin başlangıç ve bitiş zamanlarıdır (Chait ve diğ., 2007). Zamansal sınırlar bazen düzenli bir işitsel ortamın daha önce elde edilmiş gösterimlerine aykırılık olarak (MMN de olduğu gibi) bazen de rastgele değişim ve düzenli bir patern arasında geçiş olarak (örneğin rastgele oluşan ve devam eden arka plan gürültüsü içerisinden beliren bir işitsel obje) ortaya çıkabilir (Chait ve diğ., 2008). Sınırların fark edilmesi bazen de işitsel bir ortamdaki seslerin beklenen değişimlerinden beklenmeyen aykırılıklar gerçekleştiğinde bunları fark etmek şeklinde de olabilir, bu aykırılıklar yeni bir işitsel kaynağın ortaya çıktığını göstermektedir (Chait ve diğ., 2007). Chait ve diğ. (2007) günlük hayatta seslerin genelde düzenli ve belirgin aralıklarla oluşmadığını, seslerdeki değişimlerin devinim halindeki dalga formu üzerinde gerçekleştiğini ve dinleyicilerin bu devinim halindeki dalga formu üzerinde beliren işitsel objelerin sınırlarını belirlemek zorunda olduklarını belirtmişlerdir. Düzensizliğin içinden oluşan düzeni ve düzenin ardından gelen düzensizliğin fark etmeyi değerlendirmek için yaptıkları bu MEG çalışmasında belirli bir grup sesin rastgele sıralandığı ses dizisi ve tek bir frekansın ardı ardına sıralandığı ses dizileri oluşturmuş ve bunları ardı ardına eklemiştir; katılımcılar başka bir görev ile ilgilenirken bu uyaranlar verilmiş, kortikal kayıtlar yapılmıştır. Analizlerde sabit kısımdan rastgele kısma geçişe ve rastgele kısımdan sabit kısma geçişe kortikal yanıtların oluştuğunu görmüşlerdir. Yani zamansal sınırların, bağlantılı olarak da işitsel objelerin varlığı işitsel sistem tarafından dikkat dışı süreçlerde fark edilebilmektedir. Bu fark etmenin kortikal kaynaklarının ve 16 zamanlamasının farklı olduğu bulunmuştur; sabit kısımdan rastgele kısma geçiş 70 ms ve 150 ms’de iki cevap oluştururken (bu cevapların EEG’nin P1 ve P2 cevaplarına karşılık gelmekte olduğu belirtilmiştir), tersi durumda ise geçiş sonrası 150 ms.’de tek bir cevabın oluşturmuştur (EEG’de N1 cevabına karşılık gelmektedir.). Bunun yanı sıra bu iki cevabın kaynaklarının da farklı olduğu bulunmuştur. Dikkat çeken nokta sabit-rastgele geçişinin cevabının daha erken latanslı olmasıdır, araştırmacılar bunun sabit-rastgele geçişinin fark edilmesinin daha kolay ve hızlı (sabit ilerleyen ses dizisinden sonra gelen ilk rastgele ses işitsel sınırları belirtir), rastgele-sabit geçişinin fark edilmesinin ise daha yavaş (işitsel sınırın belirlenmesi için en az 1 sabit uyaran çifti süresi geçmelidir) olmasına bağlı olduğunu belirtmişlerdir. Araştırmacılar elde ettikleri cevapların latansları ve elektrofizyolojik çıktısı oldukları bilişsel mekanizma bakımından MMN cevabının bir ön basamağı olabileceğini belirtmişlerdir. Chait ve diğ. daha sonra yaptıkları başka bir çalışmada (2008) düzenliliği oluşturan özelliği daha karmaşık hale getirerek ardı ardına sıralanmış üç sesten oluşan grubun tekrarlanması ile işitsel obje (düzenli sıra) oluşturmuşlar, bu düzenli sıra ile daha önceki çalışmalarında oluşturdukları rastgele ve sabit ses kısımları arasındaki geçişlerin fark edilmesini incelemişlerdir. Sabit-düzenli geçiş Transmanyetik (TM) 50 ve TM100 cevaplarını oluştururken düzenli-sabit geçiş TM100 ve TM150 cevaplarını oluşturmuştur, bu cevapların nöral kaynakları da farklı bulunmuştur. Düzenli-rastgele geçiş TM50 ve TM150 cevaplarını oluştururken rastgele-düzenli geçiş ise geçişten sonra 240 ms’de TM100 cevabı oluşturmuştur, bu cevapların da nöral kaynaklarının farklı olduğu bulunmuştur. Ayrıca rastgele-düzenli geçiş cevabını latansı da daha geçtir, bunun sebebi de düzenli paternin fark edilmesi için daha fazla uyarana ihtiyaç olunmasındandır. Nitekim katılımcılar arası standart sapması en yüksek olan cevap latansı da rastgele-düzenli geçiş latansıdır, araştırmacılar bunun katılımcıların kullandıkları dinleme ve fark etme stratejilerinin farklılığına bağlamışlardır. Araştırmacılar sonuç olarak önceki çalışmalarını da göz önünde bulundurarak TM50 cevabının bir düzenin bozulma cevabı olduğunu, TM100 cevabının ise yeni bir düzenin fark edilmesinin cevabı olabileceğini belirtmişlerdir. Bir düzenin bozulup yeni bir düzenin gerçekleşmesi durumunda da her iki cevabın oluştuğunu (sabit-düzenli geçişte) belirtmişlerdir, fakat düzenli-sabit 17 geçişte beklendiğinin tersine TM50 cevabı gözlenmemiştir; araştırmacılar bunun TM50 cevabının fark edilebildiği düzen bozulmalarının sınırlı olmasına veya nöronların refraktör özelliği ile ilgili olmasına (ardı ardına sabit uyaranı işleyen nöronların düzenli paternin ilk kısmında büyük cevap oluşturması) bağlı olabileceğini belirtmişlerdir. 2.3. İşitsel Düzenlilik, Gürültüde Konuşmayı Anlama ve İntonasyon Gürültüde konuşmayı anlama gündelik hayatta sıklıkla karşılaşılan durumlarla başa çıkılmasını sağlar. Kalabalık bir toplantıda karşımızdaki kişi ile konuşmayı sürdürmek, gürültülü bir alışveriş merkezinde bu gürültünün içinden gelen ismimizi fark edebilmek, yoğun trafik gürültüsünün içinde bizi uyarmak için çalınan araç kornasının sesini fark edebilmek gürültüde sinyalleri ayırabilmeyi gerektirmektedir. Chandrasekaran ve diğ. (2009)’a göre sıklıkla gürültülü çevrelerde gerçekleşen sözel iletişim oldukça zor bir görevdir, çünkü hedef mesaj ile çevre gürültüsünün akustik özellikleri üst üste binmektedir; fakat işitme sisteminin kendi aktivitesini modüle ederek çevre koşullarına adapte olabilme özelliği sayesinde bir çok durumda iletişim devam eder. İnsan günlük çevresinde genelde bu idealin altında dinleme koşullarındadır (Mc Cullagh ve diğ. 2012). Shinn-Cunningham ve Best (2008) farklı literatür bulgularını derledikleri kapsamlı yazılarında sosyal ortamda kelimelerin uyumsuz konuşma sinyalleri ile birlikte oluştukları için kelimeleri tutarlı ses gruplarına (sound streams) birleştirmenin bazen zor olduğunu ve özellikle birden çok konuşmacı varsa istenmeyen konuşmacıdan gelen kelimelerin hedef konuşmacının konuşmasının algılanması ile karışabildiğini belirtmektedir. Araştırmacılar bu sebeple dinleyicilerin dikkat verilen mesajın parçalarını diğer seslerin maskelemeleri sebebiyle genelde kaybettiklerini, fakat hafızada tutulan mesajla ilgili bilgileri kullanarak bu boşlukları doldurabildiklerini belirtmektedirler. Gürültülü ortamlarda hedef konuşmayı filtreleyebilmek için bu hedef sesin belirli özellikleri kullanılır. Hedef sesin bu özelliklerinin işitsel düzenlilikleri oluşturduğu düşünülebilir, nitekim Winkler ve diğ. (2009) göre sinyaldeki düzenlilikleri yakalamak gürültüde anlamanın altında yatan ana sistemdir. İşitsel sistem için önemli bir düzenlilik formu perde bilgisidir, işitsel objelerin oluşturulmasını, konuşmacının tanınmasını sağlar (Baumann ve Belin, 2010). Örneğin Van Noorden (1975) tarafından yapılmış klasik ses dizisi ayrımı deneyinde farklı frekanslara sahip A ve B 18 sesleri ardı ardına verilirken frekans farklılığı artırılıp sunum hızı artırıldığında katılımcılarda iki farklı ses dizisinin aynı anda oluşmakta olduğu algısı oluşmuştur. Parbery-Clark ve diğ. (2011) göre iki farklı işitsel ses grubu arasındaki Fo farklılığının artırılması durumunda bu iki grubu ayırt etmenin yükselmesi ses perdesinin gürültüde konuşma algısındaki önemini gösterir. Konuşma seslerinde de frekans bilgisi ses dizilerinin ayrımında kullanılan bir özelliktir; Drullman ve Bronkhorst (2004) aynı anda oluşan konuşma sesleri arasındaki perde farklılığını artırdıklarında ayırt etme yüzdelerinin yükseldiğini görmüşlerdir. Benzer şekilde Darwin (1975) farklı perde aralıklarına sahip konuşma dizilerinin birbirlerinden ayrılmasının aynı perde aralığına sahip konuşma dizilerine göre birbirlerinden daha rahat ayrıldıklarını bulmuştur (Noteboom 1997’de yer almıştır.) Sesleri perde özellikleri bakımından gruplamanın gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkisi için verilebilecek örnekler müzisyenlerdir. Bilindiği üzere müzisyenler mesleki uygulamalarında sesleri hızlı ve doğru bir şekilde frekansları bakımından gruplamaları gerekmektedir. Nitekim Parbery-Clark ve diğ. (2011) bir seri araştırmada müzisyenlerde müzisyen olmayanlara göre daha gelişmiş gürültüde konuşmayı anlama becerileri gözlediklerini belirterek ( Parbery-Clark, Skoe & Kraus, 2009, Parbery-Clark, Skoe, Lam &Kraus, 2009, Parbery-Clark, Strait, Anderson, Hittner, &Kraus, 2011) bu becerinin hedef konuşmacının sesindeki akustik düzenlilikleri takip edebilme konusunda kendilerine avantaj sağlıyor olabileceğini söylemişlerdir. Hedef sinyaller konuşma sesleri olduğunda sesin perdesi, temel frekans (fundamental frequency, Fo) değerinin algısal karşılığıdır; sesin periyodik olarak tekrar eden parçasıdır (Song ve diğ. 2011). Fo konuşma sesi spektrumundaki en alçak frekanslı komponent olup zaman içinde değişiklik göstermektedir. Nolan (2006)’ a göre Fo konturu yaklaşık olarak konuşmanın perde hareketlerindeki değişim olarak işitilir. Sesleri gruplamaya yardımcı olur çünkü iki farklı sesin aynı veya farklı larenks tarafından üretildiğini gösterir (Bregman, 1990). Gürültüde konuşmayı anlamaya yardımcı olan bir çok akustik özellikten (formantlar, fine structure vs.) bir tanesidir (Song ve diğ., 2011). Fo, karmaşık ses grupları içerisinde konuşma seslerinin frekans ve zaman düzleminde gruplandırılmaları için temel olabilecek bir özelliktir, diğer sesler tarafından maskelendiğinde hedef konuşmacının 19 Fo’su takip edilerek mesaj daha kolay anlaşılabilmektedir (Assmann ve Summerfield, 2004). Gürültüde konuşmayı anlamanın nöral sistemin sesteki bu frekans düzenliliğini ne derecede kodlayabildiğine bağlı olduğu söylenmektedir (Song ve diğ., 2011). Kalabalık ses grupları içinde hedef mesajın çıkarılması dinleyicinin konuşma sesi ipuçlarını kullanmasına bağlıdır, hedef konuşmacının Fo’su bunlardan biridir (Stickney, Assman, Chang & Zeng, 2007). Bağlantılı olarak da konuşma seslerinin Fo’su gürültüde konuşmayı anlamak için önemli bir akustik ipucudur, çünkü bu sayede konuşma seslerinin komponentleri frekans ve zaman düzleminde gruplanabilir (Brokx ve Noteboom, 1981). Bu bulgular konuşmanın perde hareketlerinin takip edilmesinin kalabalık ses grupları içerisinden hedefin ayrılabilmesine yardımcı olduğunu göstermektedir. Noteboom (1997)’a göre kalabalıkta karmaşık bir şekilde gelen seslerin hangilerinin aynı gruba atanacağı konusunda konuşmanın perde hareketlerinin de yer aldığı prosodik özellikler yardım etmektedir. Aynı zamanda konuşmadaki vurgular (yukarıda bahsedildiği üzere perde hareketleri ile de sağlanmaktadır) konuşma seslerinin karşılıklı konuşma sırasında hafızada kalmasını güçlendirmektedir (Noteboom, 1997). Konuşma seslerinin perde hareketleri konuşmayı oluşturan bireysel seslerin frekans özellikleri ile birlikte oluşur. Nitekim söylemdeki bu perde hareketine konuşmanın melodisi, linguistik yapılandırılmasına ise intonasyon denmektedir (Nash, 1973). Konuşmanın perde hareketlerindeki algılanan değişim Fo ile ilişkilidir (Nolan, 2006). Erkeklerde 80-200 Hz, kadınlarda ise 180-400 Hz arasında konuşma melodisi yükselme ve düşüşler gösterir; aynı zamanda konuşma seslerinin kendi frekans değişiklikleri de perde varyasyonları arasına karışıp tanımlanmasını zorlaştırabilir (Noteboom, 1997). Nitekim perde hareketleri sessiz ünsüzler (/p/, /t/, /k/ gibi) tarafından kesintilere uğramaktadır, fakat devamlılık ilüzyonu sebebiyle kesintisiz gibi algılanır (Noteboom, 1997). Nolan (2006)’a göre intonasyon bir söylemin bilgi yapısını gösterir, önem arz eden yerleri belirtir; ve soru veya ifade fonksiyonunu gösterir. Buna ek olarak duygusal içerik de intonasyon sayesinde aktarılmaktadır; arkadaşlık, heyecan veya tepkisellik gibi yaklaşımları aktarabilir, dinleyiciler entonasyonu kullanarak kisinin duygu durumunu, yorgunluk, depresyon, heyecan çıkarımları yapabilirler (Nolan, 20 2006). Aslında iki kişi arasındaki konuşmanın sırasını da belirtir; kişiler söylemlerinin bittiğini veya bölünmeden devam etmek istediklerini entonasyon ile belirtirler (alçalan veya yükselen perde hareketlerini kullanarak) (Nolan, 2006). Nitekim perde hareketleri dil gelişimini oldukça erken dönemlerinde kullanılmaya başlanmaktadır; bebeklerde ağlama davranışının anne davranışlarını etkilediğini öğrenmenin öncesinde bile ağlamalar melodik karaktere sahiptir ve gelişimsel dönemin ilk yıllarında bebekler son kısımda yükselen ve alçalan olmak üzere iki temel perde paternini kazanmaktadırlar (Nash, 1973). İntonasyon paternleri duygu durumları ve söylem amacı dışında konuşmanın ritmini de sağlamaktadır. Konuşma sırasında yazı işaretleri olmadığı için duraklamalar zamansal özellikleri değiştirmenin yanında perde hareketlerini kullanarak da oluşturulabilir; örneğin İngilizce ‘de alçalmadan sonra gelen perde yükselmesi bir sınır oluşturur (Nolan, 2006). Benzer şekilde önce yükselip sonra alçalan perde hareketi de söylemdeki önemli kısmı belirtir (Nolan, 2006) İntonasyon ses perdesinin kişinin mesajı iletmek için manipule etmesi ile oluşur, aslında ses perdesi zaman içinde frekans bakımından azalarak ilerler, buna sapma (declination) denir (Pierrehumbert, 1979). Sonuç olarak konuşmanın perdesi istemli veya istemsiz olarak değişmekte ve bu değişim konuşmanın melodisi olarak algılanmaktadır. Bu entonasyon paternlerinin işitsel objeleri oluşturduğu düşünülebilir, bu durumda yükselen ve alçalan melodilerin rastgele sıralanmış seslerin ardından geldikleri bir uyaranda bu melodik kısımlar işitsel sistemde düzenlilik sinyalini oluşturacaktır. Dinleyiciler bu melodileri daha önceki çalışmalarda bahsedilen; birbirini tekrar eden seslerden oluşan düzenli ses gruplarını fark ettikleri gibi fark edeceklerdir. Sonuç olarak gürültüde konuşmayı ayırt etme gürültü içerisindeki düzenlilikleri fark etmeye bağlıdır. Bu düzenlilik formalarından bir tanesi de sesin perde bilgisi olup konuşma sesleri için Fo değerine karşılık gelmektedir. Fo değişiminin konuşma sesleri için karşılığı yaklaşık olarak o konuşmanın entonasyon paternleridir. Entonasyon paternleri sabit ilerleyen, perde bakımından azalan ve artan formlardadır. Fo takibi gürültüde konuşmayı ayırt etmek için önemli bir mekanizma ise bu durumda entonasyon paternlerini birer düzenlilik olarak fark etmek gürültüde konuşmayı ayırt etmek için önemlidir. 21 Özetlemek gerekirse Chait ve diğ. (2007, 2012)’nin çalışmalarında rastgele sıralanan seslerin ardından gelen tek bir frekansta kendini tekrar eden ses dizisinin ve üç farklı frekansta sesten oluşan paternin tekrarı ile oluşan ses dizisi işitsel düzenlilikler olarak fark edilmekte ve MEG ölçümlerinde N1 cevabının eşdeğeri olduğu belirtilen kortikal cevapları oluşturmaktadır. Konuşmanın entonasyon paternleri de işitsel düzenlilikler olarak ele alınabilir. İşitsel düzenliliklerin fark edilmesi ise gürültüde konuşmayı ayırt etme ile bağlantılı bir süreçtir (Winkler ve diğ. 2009). Bu bilgiler ışığında düzenli olarak alçalan ve yükselen frekanslardaki seslerden oluşan melodiler de intonasyon paternlerine ve bağlantılı olarak Fo hareketlerine benzedikleri için işitsel sistem tarafından birer işitsel düzenlilik olarak fark edilecekleri düşünülebilir . Bu durumda alçalan ve yükselen melodik düzenliliklerin de Chait ve diğ. (2007, 2008, 2012)’nin yapmış olduğu bir dizi çalışmadaki işitsel düzenlilikleri fark etme cevaplarının EEG ölçümlerindeki eşdeğeri olan N1 cevabını oluşturması beklenir. Bunun yanı sıra işitsel düzenlilikleri fark etmenin gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi ile bağlantısı sebebiyle N1 cevaplarının gürültüde konuşmayı ayırt etme bakımından faklı olan kişilerde farklı olacağı düşünülmektedir. 22 3) GEREÇ VE YÖNTEM Bu çalışma Hacettepe Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulundan GO 14/406-09 karar numaralı 4.9.2014 tarihli etik kurul izni ile Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Odyoloji Anabilim Dalı, Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Programı kapsamında doktora tezi olarak yapılmıştır. 3.1. Katılımcılar Araştırmaya 20-40 yaş arası, nörolojik ve psikiatrik problemi olmayan, psikiatrik ilaç kullanmayan, eğitim-öğretim programının müzik dersleri dışında sözlü ve/veya enstrümantal müzikle uğraşmamış olan 22 birey katılmıştır. Geçirilmiş orta kulak problemi, herhangi bir işitme problemi ve gürültüye maruziyeti olmamak seçim kriterleridir. Katılımcılar 0.25-8 kHz arasındaki frekanslarda 20 dB işitme seviyesi (İS) ve daha iyi işitme eşiklerine (Jerger ve Jerger, 1980; Hall ve Müeller, 1997’den alınmıştır), %92 ve üstü konuşmayı ayırt etme skoruna sahiptirler. Katılımcıların 500-4000 Hz arasında en az 2 frekansta akustik refleksleri elde edilmiş, 500 Hz ve 1000 Hz’de refleks sönümlenmesi gözlenmemiştir. Maskeleme Düzeyi Farkı (Masking Level Difference, MLD) testinde MLD değerleri 10.92 ±2.32 dB aralığında bulunmuş (Güven ve Mutlu, 2003) ve Mini Mental Test’te (Güngen ve diğ. 2002) normal sınırlarda puan elde edilmiştir. Bütün katılımcılara katılımcı onam formu verilmiş, yazılı izinleri alınmıştır. 3.2. Uyaranlar Uyaranların hazırlanmasında Chait ve diğ. (2012)’nin çalışmasındaki uyaranlar baz alınmıştır. Praat 64-bit programı kullanılarak 222-2000 Hz arasında logaritmik temelde 20 eşit aralıkta, 5 ms’lik atak-düşüş zamanına sahip 30 ms’lik sesler oluşturulmuştur. MATLAB programı kullanılarak bu ses havuzundan 28 defa rastgele çekiliş yapılmış, bu 28 ses bütün ses dizilerinin ilk kısmını oluşturmuştur. Daha sonra yine 28 seslik havuzdan seçilerek 20 seslik düzenli sabit giden kısım, düzenli olarak inen kısım ve çıkan kısım oluşturulmuştur. Sonra rastgele kısıma bu kısımlar eklenerek 3 uyaran dizisi oluşturulmuştur (rastgele-tekrar/rand_reg, rastgele-inen/rand_dec, rastgele-çıkan/rand_ris). Son olarak da 28 seslik havuzdan 20 rastgele ses seçilmiş, bütün seslerin ilk kısmını oluşturan 28 rastgele sese bu 20 23 rastgele ses eklenerek kontrol uyaranı olarak bir ses dizisi oluşturulmuştur (rastgelerastgele/ rand_rand). Bütün uyaran dizileri 48 uyarandan oluşmaktadır ve tüm ses dizisi 1440 ms’dir. Uyaranlar aşağıdaki şekilde gösterilmiştir. Şekil 3.2.1 Uyaranların grafikleri 3.3. Yöntem Uygulanan değerlendirmelerden Odyolojik değerlendirme, Mini Mental Test ve MLD Testi katılımcı kriterlerinin incelenmesi için, Gürültüde Konuşmayı Ayırt Etme Testi ve Elektrofizyolojik Testler ise araştırma hipotezlerinin test edilmesi için gerçekleştirilmiştir. 3.3.1. Odyolojik Değerlendirme Bütün katılımcılara otoskopik muayeneden sonra öncelikle odyometrik değerlendirme yapılmıştır. Sağ ve sol kulak için 0.25-8 kHz arasındaki frekanslarda saf ses eşikleri elde edilmiş, ardından her bir kulak için tek heceli 25 kelimelik liste okunarak konuşmayı ayırt etme testi yapılmıştır. Elektro akustik immitansmetri 24 değerlendirmesinde ise 0.5-4 kHz arası frekanslarda akustik refleksler incelenmiş, ardından 500 ve 1000 Hz’de refleks sönümlenmesi değerlendirilmiştir. Odyometrik değerlendirme GSI-61 odyometre cihazı ile, elektro akustik immitansmetrik değerlendirme ise GSI elektro akustik immitansmetri cihazı ile yapılmıştır. Odyolojik değerlendirme sonuçları EK-1’de yer alan Katılımcı Değerlendirme Formu’na işlenmiştir. 3.3.2. Mini Mental Test Mini mental test genel olarak bilişsel düzeyin değerlendirilmesinde kullanılabilecek, standart ve kısa bir ölçüm yöntemi olarak belirtilmektedir (Güngen ve ark., 2002). Yönelim, kayıt hafızası, hatırlama, lisan becerilerini 30 puan üzerinden değerlendirmektedir. Mini mental test Türkçe versiyonu EK-2’de verilmiştir (Güngen ve diğ., 2002’nden alınmıştır) 3.3.3. MLD (Masking Level Difference Test- Maskeleme Düzeyi Farkı Testi) Testi Odyometre ile aynı anda her iki kulağa 596 Hz saf ses ve dar band gürültü verilirken gürültünün fazı değiştirilerek 596 Hz’lik sesin işitme eşiği saptanmıştır. Hedef sesin gürültü ile faz içi (SoNo) ve 180 derece faz dışı (SπNo) olduğu durumda elde edilen eşik farkı MLD değeri olarak alınmıştır. Test sonuçları EK-1’de yer alan Katılımcı Değerlendirme Formu’na işlenmiştir. 3.3.4. Gürültüde konuşmayı anlama testi (Speech in Noise Test, SIN) Katılım kriterlerini karşılayan 22 katılımcıya serbest sahada GSI-61 odyometreye bağlı hoparlörlerle 65 dB SPL ses seviyesinde tek heceli kelime listesinin (Akşit, 1994) ses kaydı MP3 arayıcılığıyla GSI-61 odyometreye bağlanılarak aktarılırken aynı hoparlörden -5 dB sinyal gürültü oranı (SNR) ve -10 dB SNR seviyelerinde konuşma gürültüsü (speech noise) verilmiştir. Katılımcılara her bir SNR seviyesinde 50 kelime sunulmuş, her doğru kelime için 2 puan verilmiştir. Cevaplar test sırasında kaydedilmiştir (EK-3) Katılımcıların gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları sıralandıktan sonra yüksek performans ve düşük performans grubu olmak üzere iki grup elde edilmiştir. Bu gruplar elektrofizyolojik değerlendirmede üst ve alt grupları oluşturmuştur 25 3.3.5. Elektrofizyolojik Testler Elektrofizyolojik değerlendirmeler faraday kafesli odada, Neuroscan 4.3 EEG sistemi ile 20 kanallı kayıt kullanılarak yapılmıştır. Katılımcıların rahat bir koltukta oturmaları sağlanmış, 20 kanallı EEG kepi yerleştirildikten sonra her iki kulak memesine referans elektrodlar yerleştirilmiştir. İletken EEG jeli kep üzerindeki deliklerden gümüş elektrodlar ile saçlı deri arasına uygulanmış, bütün elektrodlarda 0-5 ohm impedans değeri elde edildiğinde teste başlanmıştır. Tanımlanan 4 uyaran her katılımcıya deneyin 1. fazında (pasif dinleme) verilirken kortikal kayıtları yapılmış, kayıt sırasında katılımcılar alt yazılı film izlemişlerdir. Uyaranlar rastgele sırayla verilmiş, her bir blokta 120 uyaran verildiğinde blok sonra ermiştir. Katılımcının isteği üzerine ara verildikten sonra aynı blok 3 defa daha tekrarlanmıştır. Deneyin 1. Fazından sonra 10 dakikalık bir ara verilmiş ve sonra 2. faz başlamıştır. Deneyin 2. Fazında (aktif dinleme) her bir uyaran ve uyaranlardaki düzenlilikler deneklere tanıtılmış, sesin içinde bir düzenli kısım fark ettiklerinde ellerindeki düğmeye basmaları istenmiştir. Her bir uyaran doğru tanımlanana kadar eğitim fazı devam etmiş, sonra deney başlamıştır. 1. Fazda olduğu gibi 4 blok uygulanmıştır, uyaran sayıları 1. Fazdaki ile aynıdır. 3.3.6. Uyarılmış Potansiyellerin Değerlendirilmesi Ham EEG kayıtlarına 0.5-30 Hz band-geçişli filtre ve 50 Hz çentikli filtre uygulandıktan sonra 1800 ms’lik pencerede uyarılmış potansiyeller elde edilmiş, ±100 µv artefakt reddetme uygulandıktan sonra avarajlanmıştır. Her iki kulak memesindeki elektrodlardaki kayıtlar birleştirilerek “linked ears” referans kullanılmıştır. Her katılımcı için aktif ve pasif fazlardaki dört farklı uyarana olan cevaplar avarajlanmış, avarajlanan veriler EEG Lab ve ERP Lab programları kullanılarak analiz edilmiştir. 3.3.6.1. Dalga Tepe Noktalarının Belirlenmesi Her bireyin farklı uyaranlar için avarajlanmış dalga formu ERP Lab programı kullanılarak grafik haline getirilmiş, yaklaşık 1000-1200 ms’lik zamansal aralıkta 26 gerçekleşmesi beklenen, negatif potansiyelli düzenliliğe geçiş cevabı aranmıştır. Ayrıca 20 adet kayıt elektrodundaki potansiyellerin 1800 ms’lik zaman aralığında gösterdikleri voltaj değişimlerinin standart sapmasını gösteren “Mean Global Field Power-MGFP” ölçümleri de yapılmıştır. Yukarıda bahsedilen zamansal aralıktaki bir negatif tepe noktasının geçiş cevabı olarak ele alınabilmesi için iki kriter göz önünde bulundurulmuştur. Bunlar; elde edilen dalga tepe noktasının MGFP grafiğinde + yönlü belirgin tepe noktasına karşılık gelmesi ve dalga grafiğindeki voltaj değerlerinin +2 dB standart sapma değerleri ile çizilen grafikteki tepe noktasının y düzleminde 0 noktasının altında olmasıdır. Bu kriterleri sağlayan cevapların amplitüd ve latans değerleri istatistiksel analizler için kullanılmıştır. Kriterleri sağlamayan uyarılmış potansiyeller ise analiz dışı bırakılmıştır. Şekil 3.3.6.1.1. bu kriterleri sağlayan bir katılımcının reg uyaran için Cz elektrodundan elde edilen ortalama cevabının ve ±2 SS voltaj değerleri ile çizilmiş dalga formunu ve MGFP dalga formunu göstermektedir. Her iki dalga formunda 1000-1200 ms aralığında belirgin tepe noktası gözlenmektedir. 27 +2 SS voltaj değerleri ile çizilmiş olan grafik y düzleminin 0 noktasının altında yer almaktadır Dalga tepe noktası MGFP grafiğinde belirgin bir tepe noktasına karşılık gelmektedir Şekil 3.3.6.1.1. Dalga analizi örneği 3.3.6.2. Kafatası Haritalarının (Scalp Maps) Oluşturulması Aktif ve pasif fazlarda bütün katılımcıların ve ayrı ayrı üst ve alt grubun farklı uyaranlar için ortalama dalga formlarının kafa üzerindeki voltaj dağılımları ERP lab programı kullanılarak incelenmiştir. Her bir ortalama dalga formunda görülen geçiş cevaplarının oluşma zamanları belirlenmiş, bu latans değerinde kafatası haritaları oluşturulmuştur. Anterior-posterior ve lateral-orta hat elektrodları arasında her bir katılımcının geçiş cevaplarının amplitüdleri karşılaştırılmıştır. 28 4) BULGULAR 4.1. Tanımlayıcı İstatistiksel Analizler Değişkenlerin öncelikle tanımlayıcı istatistik analizleri yapıldı. Tanımlayıcı istatistik bulguları tablo 4.1.1. ’de gösterilmiştir. Bu değişkenler aşağıdaki gibidir; aktif fazda katılımcıların düğmeye basmadıkları uyaran sayısı (yanlış_neg) aktif fazda yanlış uyaran için düğmeye bastıkları uyaran sayısı (yanlış_pos) -5 dB SNR’de gürültüde konuşmayı anlama testi skorları (sin_5) -10 dB SNR’de gürültüde konuşmayı anlama testi skorları (sin_10) cevap oluşturmayan uyaran sayısı (missing) aktif fazda rand_reg uyaranına verilen cevabın amplitüdü (reg_ak_amp) aktif fazda rand_reg uyaranına verilen cevabın latansı (reg_ak_lat) aktif fazda rand_dec uyaranına verilen cevabın amplitüdü (dec_ak_amp) aktif fazda rand_dec uyaranına verilen cevabın latansı (dec_ak_lat) aktif fazda rand_ris uyaranına verilen cevabın amplitüdü (ris_ak_amp) aktif fazda rand_ris uyaranına verilen cevabın latansı (ris_ak_lat) pasif fazda rand_reg uyaranına verilen cevabın amplitüdü (reg_pas_amp) pasif fazda rand_reg uyaranına verilen cevabın latansı (reg_pas_lat) pasif fazda rand_dec uyaranına verilen cevabın amplitüdü (dec_pas_amp) pasif fazda rand_dec uyaranına verilen cevabın latansı (dec_pas_lat) pasif fazda rand_ris uyaranına verilen cevabın amplitüdü (ris_pas_amp) pasif fazda rand_ris uyaranına verilen cevabın latansı (ris_pas_lat) 29 Tablo 4.1.1. Değişkenlerin tanımlayıcı istatistik bulguları Değişken N M±SS Min Max Missing 22 1,54± 1,14 0 4 Sin_5 22 30,9± 14,91 4 74 Sin_10 22 8,82± 6,92 0 28 Yanlış_neg 22 3,00± 3,62 0 15 Yanlış_pos 22 2,54± 3,40 0 11 Reg_ak_amp 22 -6,45± 1,86 -9,64 -1,07 Dec_ak_amp 19 -5,36± 1,45 -8,14 -3,44 Ris_ak_amp 13 -4,90± 1,01 -6,2 -3,40 Reg_pas_amp 22 -5,42± 1,80 -10,5 -3,19 Dec_pas_amp 17 -3,98± ,99 -5,58 -1,68 Ris_pas_amp 5 -2,92± ,65 -3,60 -1,96 Reg_ak_lat 22 1041± 16,5 1002 1072 Dec_ak_lat 19 1061± 29,4 1024 1122 Ris_ak_lat 13 1103± 30,3 1054 1146 Reg_pas_lat 22 1055± 16,1 1026 1092 Dec_pas_lat 17 1096± 71,00 1028 1276 Ris_pas_lat 5 1152± 50,3 1066 1184 Tanımlayıcı istatistik analizinden sonra katılımcılar sin_5 ve sin_10 değerleri bakımından incelendi. Sin_10 değerlerinin testin zorluğu sebebiyle (-10 dB SNR seviyesi) katılımcı puanlarının düşük puan bölümlerinde yoğunlaşmasına sebep olduğu düşünülerek Sin_5 değerlerinin dağılımı alt ve üst grupların oluşturulmasında kullanıldı. Katılımcılar Sin_5 puanları bakımından medyan (m=28) değerine eşit veya altında ve üstünde olmak üzere iki gruba ayrıldı. Alt gruba 12, üst gruba ise 10 birey yerleşti. Değişkenlerin alt ve üst gruplarda normal dağılıp dağılmadıkları Shapiro-Wilk normallik testi ile incelendi. Normallik varsayımının belli değişkenler için sağlandığı, belli değişkenler için sağlanmadığı görüldü. Normal dağılım gösteren 30 değişkenlerin analizi için bağımsız gruplarda t testi, normal dağılım göstermeyen değişkenler için Mann Whitney U testi yapıldı. 4.2. Missing, Yanlış_neg, yanlış_pos ve Sin_5 Puanlarının Gruplar Arası Karşılaştırılması Gruplar arasındaki karşılaştırmalar için parametrik olmayan Mann-Whitney Testi uygulandı. Üst ve alt grubun yalnızca sin_5 skorlarında anlamlı olarak farklı oldukları görüldü (U=.000, p=.006), diğer değişkenlerde gruplar arası farklılık bulunmadı. Grupların bu değişkenlerdeki medyan değerleri ve karşılaştırma p değerleri tablo 4.2.1’de gösterilmiştir. Tablo 4.2.1. Missing, sin_5, Yanlış_neg ve Yanlış_pos değişkenlerinin gruplar arası karşılaştırma sonuçları Değişken N SS Md Z p Üst 10 ,95 1 -,66 ,507 Alt 12 1,29 1 Üst 10 14,1 36 -3,98 ,000* Alt 12 7,47 24 Üst 10 4,52 1,5 -,47 ,640 Alt 12 2,89 2 Üst 10 4,29 4 -1,81 ,070 Alt 12 1,38 0,5 Missing Sin_5 Yanlış_neg Yanlış_pos ** p<,002 31 4.3. Uyarılmış Potansiyellerin Değerlendirilmesi Pasif ve aktif fazlarda elde edilen uyarılmış potansiyellerin Cz elektrodundan kaydedilen ortalama dalga formu (Grand Avarage Wave Form) grafikleri sırasıyla şekil 4.3.1. ve 4.3.2.’de gösterilmiştir. Hem aktif hem pasif fazda bütün uyaranların uyaran başlangıcına zamansal olarak kilitli P1-N1-P2 cevapları oluşturduğu, düzenliliğe geçişe zamansal olarak kilitli cevapların ise yalnızca rand_reg ve rand_dec uyaranlarında ortaya çıktığı gözlenmektedir. Rand_ris geçişinde yalnızca aktif fazda daha geç bir latans aralığında çok belirgin olmayan bir cevap gözlenmektedir. Fakat rand_rand uyaranda bir geçiş cevabı gözlenmemektedir. Rand_reg ve rand_dec cevapları aynı zamanda MGFP grafiğinde de tepe noktalarına karşılık gelmektedir. Ortalama dalga formlarının görsel değerlendirmesinden sonra her katılımcının cevapları metod kısmında bahsedilen kriterler göz önünde bulundurularak amplitüd ve latanslar açısından incelenmiştir. Rand_ris cevabı ortalama dalga formunda Rand_dec ve rand_reg cevapları kadar belirgin bir geçiş cevabı görülmese de katılımcıların bireysel ortalama dalga formları incelendiğinde bu geçiş cevaplarından daha geç latansta geçiş cevaplarına benzeyen tepe noktaları gözlenmiştir. Bu dalga tepe noktalarının amplitüd ve latans değerleri de istatiksel analize alınmıştır. 32 Rand-reg Rand-dec Rand-ris Rand-rand Şekil 4.3.1. Pasif fazda uyaranların oluşturdukları ortalama dalga formları 33 Rand-reg Rand-dec Rand-ris Rand-rand Şekil 4.3.2. Aktif fazda uyaranların oluşturdukları ortalama dalga formları 4.3.1. Aktif fazda cevap amplitüdlerinin gruplar arası karşılaştırılması Aktif fazda reg, dec ve ris uyaranlarına ait olan cevapların amplitüdleri gruplar arasında bağımsız örneklemler için t-testi ile incelenmiş, gruplar arası anlamlı farklılık bulunmamıştır. Karşılaştırma sonuçları tablo 4.3.1.1’de gösterilmiştir. 34 Tablo 4.3.1.1 Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların amplitüdlerinin gruplar arası karşılaştırılması Üst Grup Alt Grup Değişken M N SS M N SS T df p Reg-ak- -6,77 10 2,33 -6,19 12 1,41 ,71 20 ,484 -5,69 9 1,63 -5,06 10 1,28 ,94 17 ,360 -5,23 6 ,81 -4,61 7 1,14 1,11 11 ,288 amp Dec-akamp Ris-akamp 4.3.2. Pasif fazda cevap amplitüdlerinin gruplar arası karşılaştırılması Verilerin normal dağılıp dağılmadığını değerlendirmek için uygulanan Shapiro-Wilk testinde alt grupta pasif fazda ris uyaranın gözlem sayısı çok düşük olduğu için normalite testleri gerçekleştirilememiş, bu yüzden gruplar arası karşılaştırma yapılmamıştır. Tanımlayıcı istatistik bulguları tablo 4.3.2.1.’de gösterilmiştir. Tablo 4.3.2.1. Pasif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların amplitüdlerinin tanımlayıcı istatistik bulguları Değişken Grup N Reg-pas-amp Üst 3 -5,48± 2,16 Alt 2 -5,52± 30,01 Üst 3 -3,72± ,30 Alt 2 -3,95± ,22 Üst 3 -2,63± ,69 Alt 2 -3,36± ,36 Dec-pas-amp Ris-pas-amp M±SS 35 4.3.3. Aktif fazda cevap latanslarının gruplar arası karşılaştırılması Aktif fazda reg, dec ve ris uyaranlara ait olan geçiş cevapları gruplar arasında bağımsız örneklemler için t-testi ile incelenmiş, latans değerlerinin gruplar arasında anlamlı farklılık göstermediği bulunmuştur (p>.05). Karşılaştırma sonuçları tablo 4.3.3.1.’de gösterilmiştir. Tablo 4.3.3.1. Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların latanslarının gruplar arası karşılaştırılması Üst Grup Alt Grup Değişken M N SS M N SS T df p Reg-ak-lat 1041 10 13 1042 12 19,5 ,20 20 ,83 Dec-ak-lat 1053 9 25,5 1067 10 32,3 1,05 17 ,30 Ris-ak-lat 1093 6 41,5 1112 7 14,2 1,17 11 ,26 4.3.4. Pasif fazda cevap latanslarının gruplar arası karşılaştırılması Verilerin normal dağılıp dağılmadığını değerlendirmek için uygulanan ShapiroWilk testinde alt grupta pasif fazda ris uyaranın gözlem sayısı çok düşük olduğu için normalite testleri gerçekleştirilememiş, bu yüzden gruplar arası karşılaştırma yapılmamıştır. Tanımlayıcı istatistik bulguları tablo 4.3.4.1.’de gösterilmiştir. Tablo 4.3.4.1. Pasif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların latanslarının tanımlayıcı istatistik bulguları Değişken Grup N M±SS Reg-pas-lat Üst 3 1074± 15,5 Alt 2 1074± 5,65 Üst 3 1132± 124 Alt 2 1142± 2,83 Üst 3 1130± 57,9 Alt 2 Dec-pas-lat Ris-pas-lat 36 4.3.5. Elektrifizyolojik Bulguların Katılımcıların SIN Skorları ile İlişkisi Değişkenlerin sin_5 değişkeni ile olan korelasyonları Pearson korelasyon analizi ile incelendi. Sin_5 skorları ile Dec_ak_amp arasında anlamlı negatif korelasyon (r= .-501, p=.029), Ris_pas_amp ile anlamlı pozitif korelasyon (r= .949, p=.014) elde edilmiştir. Diğer değerler ile sin_5 değişkeni arasında anlamlı korelasyon bulunmamıştır. Korelasyon değerleri tablo 4.3.5.1.’de gösterilmiştir. Tablo 4.3.5.1. Elektrofizyolojik bulgular ile Sin_5 skorları arasındaki korelasyon Değişken Sin_5 Reg-ak-amp r=-,320 Dec-ak-amp r*=-,501 Ris-ak-amp r=-,461 Reg-pas-amp r=-,126 Dec-pas-amp r=,009 Ris-pas-amp r*=,949 Reg-ak-lat r=,028 Dec-ak-lat r=-,108 Ris-ak-lat r=-,409 Reg-pas-lat r=,208 Dec-pas-lat r=,195 Ris-pas-lat r=-,878 *p<,05 4.3.6. Uyaranlara Verilen Cevapların Birbirleri Arasındaki Farkın İncelenmesi Farklı uyaranlara verilen cevapların birbirleri arasındaki farklar tekrarlı ölçümlerde varyans analizi ile incelenmiştir. Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların amplitüdlerinin birbirlerinden anlamlı derecede farklı oldukları görülmüştür (Wilks’ Lambda= .310, F (2, 11)= 12.21, p= .002). Bu farklılığın hangi uyaranlar arasında olduğunu görmek için ikili karşılaştırmalar yapılmıştır. Bu karşılaştırmalarda Reg_ak_amp ortalama değerinin (M=-7.11, SS=1.55) Dec_ak_amp (M=-5.74, SS=1.42) değerinden anlamlı derecede (p=.026) ve Ris_ak_amp ortalama değerinden (M=-4.90, SS=1.01) anlamlı derecede 37 (p=.001) farklı olduğu görülmüştür. Dec_ak_amp ve Ris_ak_amp ortalama değerlerinin ise birbirlerinden anlamlı derecede farklı olmadıkları görülmüştür (p =.203). Aktif fazda amplitüd değerlerinin karşılaştırma sonuçları tablo 4.3.6.1’de gösterilmiştir. Pasif fazda ise uyaranların oluşturduğu cevapların arasında amplitüd farklılıkları görülmemiştir (Wilks’ Lambda= .33, F (2, 3)= 3.04, p= .19) Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların latanslarının birbirlerinden anlamlı derecede farklı oldukları görülmüştür (p=.000). İkili karşılaştırmalarda Reg_ak_lat (M=1040, SS=18.6), Dec_ak_lat (M=1061, SS=29.6) ve Ris_ak_lat (M=1103 SS=30.4) değerlerinin hepsinin birbirlerinden farklı oldukları görülmüştür. Karşılaştırmalar tablo 4.3.6.2.’da gösterilmiştir. Pasif fazda ise uyaranların oluşturduğu cevapların latansları arasında anlamlı fark bulunmamıştır (Wilks’ Lambda= .20, F (2, 3)= 5.97, p= .09) Tablo 4.3.6.1. Aktif fazda cevap amplitülerinin birbirleriyle karşılaştırılması *p<,05 Değişken M SS N p Reg_ak_amp -7,11 1,55 13 ,026* Dec_ak_amp -5,74 1,42 13 Reg_ak_amp -7,11 1,55 13 Ris_ak_amp -4,90 1,01 13 Dec_ak_amp -5,74 1,42 13 Ris_ak_amp -4,90 1,01 13 ,001* ,203 38 Tablo 4.3.6.2. Aktif fazda cevap latanslarının birbirleriyle karşılaştırılması Değişken M SS N p Reg_ak_lat 1040 18,6 13 ,037* Dec_ak_lat 1061 29,6 13 Reg_ak_lat 1040 18,6 13 Ris_ak_lat 1103 30,4 13 Dec_ak_lat 1061 29,6 13 Ris_ak_lat 1103 30,4 13 ,000** ,002* *p<,05, **p<,001 4.3.7. Aktif ve Pasif Fazların Cevap Amplitüdleri ve Latansları Üzerindeki Etkisi Aktif ve pasif fazlarda cevapların latans ve amplitüd değerlerinin birbirlerinden farkını incelemek için paired samples t-test uygulanmıştır. Dec ve Ris uyaranlarının oluşturduğu cevapların latansları dışında bütün cevapların latans ve amplitüdlerinde aktif ve pasif fazlar arasında anlamlı farklılık görülmüştür. Aktif fazda latansların kısa, amplitüdlerin büyük olduğu gözlenmiştir. Karşılaştırma sonuçları tablo 4.3.7.1.’de gösterilmiştir. 39 Tablo 4.3.7.1. Cevapların aktif ve pasif fazlar arasında karşılaştırılması Reg_ak_amp Reg_pas_amp M SS M SS n r t df p -6,45 1,86 -5,42 1,80 22 ,19 -2,09 21 ,048* Dec_ak_amp Dec_pas_amp M SS M SS n r t df p -5,27 1,46 -4,07 ,96 16 ,08 -2,86 15 ,012* Ris_ak_amp Ris_pas_amp M SS M SS n r t df p -5,74 ,40 -2,72 ,83 3 -,69 -4,57 2 ,045* Reg_ak_lat Reg_pas_lat M SS M SS n r t df p 1042 16,5 1056 16,1 22 ,56 -4,32 21 ,000** Dec_ak_lat Dec_pas_lat M SS M SS n r t df p 1063 31,2 1087 61,6 16 ,59 -1,91 15 ,076 Ris_ak_lat Ris_pas_lat M SS M SS n R t df p 1101 37 1143 66,5 3 ,83 -1,77 2 ,218 *p<,05 **p<,001 4.3.8. Analizden Rand_Ris Uyaranı Çıkarıldığında Elde Edilen Sonuçlar Shapiro-Will testinde alt grubun pasif fazda ris uyaranı için gözlem sayısı çok düşük olduğu için normallik değerlendirmesi yapılamadığından gruplar arası karşılaştırmalar yapılmamıştı. Bunun sebebi katılımcılardan pasif fazda ris uyaranının oluşturduğu geçiş cevaplarının görülme sıklığının çok düşük olmasıydı. Bu durum incelenirken daha önce göze çarpmamış bir nokta yakalanmıştır. Metod kısmında verilen uyaran grafikleri incelendiğinde ris ve dec kısımlarının 40 parabollerinin simetrik olmadığı, bu sebeple değişim hızının farklı olduğu gözlenmektedir. Bu yüzden bu iki uyaranın oluşturduğu cevapların karşılaştırılmasının, ris uyaranına geçiş cevabının gözlenme sıklığının az olması sebebiyle gruplar arası karşılaştırmayı pasif fazda engellediği de göz önünde bulundurularak; doğru olmayacağı düşünülmüştür. Bu sebeple rand_ris uyaranının oluşturduğu cevaplar analizden çkarılmıştır. 4.3.8.1. Pasif fazda rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturdukları cevapların amplitüd ve latanslarının gruplar arası karşılaştırılması Rand_ris uyaranının pasif fazda oluşturduğu cevaplar analizden çıkarılıp rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturduğu cevaplar gruplar arası karşılaştırıldığında latans ve amplitüd değerlerinin gruplar arası anlamlı derecede farklı olmadığı görüldü. Bulgular tablo 4.3.8.1.1.’ de gösterilmiştir. Tablo 4.3.8.1.1. Rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturdukları cevapların amplitüd ve latanslarının gruplar arası karşılaştırılması Üst Grup Alt Grup Değişken M N SS M N SS t df p Reg-pas-amp -5,60 10 2,29 -5,27 12 1,36 ,42 20 ,68 Dec-pas-amp -4,20 9 1,01 -3,72 8 ,98 ,98 15 ,34 Reg-pas-lat 1056 10 18,2 1055 12 14,9 -,13 20 ,90 Dec-pas-lat 1108 9 87,1 1082 8 49,2 -,75 15 ,46 4.3.8.2 Pasif Fazda Rand_reg ve Rand_dec uyaranların oluşturdukları cevapların birbirleriyle karşılaştırılması Rand_reg, rand_dec ve rand_ris uyaranlarının oluşturdukları cevapların amplitüd ve latanslarının aktif fazda birbirlerinden anlamlı derecede farklı oldukları, pasif fazda bu farklılığın görülmediği belirtilmişti. Pasif fazda bu farklılığı görülmemesinin sebebinin karşılaştırmadaki gözlem sayısının düşük olmasına bağlı olduğu (N=5) düşünüldü. Sonuç olarak rand_ris uyaranının cevapları analizden 41 çıkarılarak rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturdukları cevapların pasif fazda latans ve amplitüd değerleri paired samples t-test ile tekrar değerlendirildi. Karşılaştırmada rand_reg uyaranının oluşturduğu cevap amplitüdlerinin (M= 5.53, SS=1.98) rand_dec uyaranının oluşturduğu cevapların amplitüdlerinden (M=3.98, SS=.99) anlamlı derecede büyük t(16)=-3.69, p=.002, latanslarının ise (M=1056, SS=17.5) rand_dec uyaranının oluşturduğu cevapların latanslarından (M=1096, SS=71) anlamlı derecede düşük olduğu görüldü t(16)=-2.47, p=.025. 4.3.8.3. Kafatası Haritaları (scalp maps) Öncelikle bütün bireylerin rand_reg ve rand_dec uyaranları için aktif ve pasif fazlarda Cz elektrodundan elde edilen ortalama dalga formlarındaki geçiş cevaplarının latansları incelenmiş, bu latans değerindeki voltaj dağılımları elde edilmiştir. Sonuçlar şekil 4.3.8.3.1’de gösterilmiştir. Aynı uyaranlar için üst ve alt grupların voltaj dağılımları da aynı şekilde incelenmiştir. Sonuçlar şekil 4.3.8.3.2.’de gösterilmiştir. Her iki şekilde de aşamalı olarak koyulaşan mavi renk cevap amplitüdlerinin büyüdüğünü göstermektedir. 42 Şekil 4.3.8.3.1. Aktif ve pasif fazlarda oluşan voltaj dağılımları Şekil 4.3.8.3.2. Üst ve alt gruplarda voltaj dağılımları 43 Voltaj dağılımlarının görsel incelemesinden sonra aktivasyonun büyük yoğunlukla Fp1, Fp2, F3, Fz, F4, ve C3, Cz, C4 elektrodlarında yüksek amplitüdlü gözlenmekte olduğu fark edilmiştir. Bunun üzerine bu elektrodlar anterior-posterior (sırasıyla Fp1, Fp2, F3, Fz, F4 ve C3, Cz, C4) ve sol-orta hat-sağ olarak gruplanmış (sırasıyla Fp1, F3, C3; Fz, Cz; Fp2, F4, Cz) bu gruplara ait olan elektrodlardaki cevaplar aktif-pasif fazlarda alt ve üst gruplar ve uyaranlar arası Faktöriyel ANOVA ile karşılaştırılmıştır. Voltaj dağılımları açısından incelendiğinde ‘sol-orta-sağ’, ve ‘anterior-posterior’ ana etkilerinden yalnızca anterior-posterior ana etkisinin anlamlı olduğu F(1, 458)= 49.8, p<.001, ‘sol-orta-sağ’ ana etkisinin anlamlı olmadığı F(2,458)=.59, p>.05 görülmüştür. Anterior elektrodlardan elde edilen cevapların (M=-6.96, SS= 3.04), posterior elektrodlardan elde edilen cevaplardan (M=-5.31, SS= 1.72) büyük olduğu gözlenmiştir. Fakat anterior-posterior değişkeni ile diğer değişkenler arasında anlamlı etkileşim etkisi gözlenmemiştir (p>.05). 44 5) TARTIŞMA Gürültüde konuşmayı anlama karmaşık bir mekanizma olup farklı sağlık durumları (işitme kaybı, yaşlılık vs.) ve farklı bireyler arasında ortak bir problemdir (Song ve diğ.,2011). Günlük hayatta insanın iletişimi nadiren uygun dinleme koşullarında gerçekleşmektedir, aslında iletişim genelde arka plan gürültü ile çevrelenmiştir (Parbery Clark ve diğ. 2011). Normal işitmeye sahip insanlar kalabalık bir odada yanındaki kişinin konuşmasını dinleme, veya bir orkestrada bir enstrüman grubunu ayırabilme gibi işitsel görevleri kolaylıkla; çok az veya hiç efor harcamadan gerçekleştiriyor olsa da kulak ve beyinin bu karmaşık görevi nasıl başardığı çok az bilinmektedir (Oxenham, 2008). Chandrasekaran ve diğ. (2009)’e göre konuşma sinyallerinin çevre gürültüsü ile üst üste geldiği işitsel çevredeki zorluklara rağmen işitsel sistemin çevre koşullarına göre kendi aktivitesinde değişiklikler yapması sayesinde iletişim bir çok durumda engellenmez. Nitekim duyusal sistemlerin bu zorlayıcı çevre koşullarına nasıl adapte oldukları işitsel nöral bilim araştırmalarında merak konusudur. (Anderson ve diğ. 2010). Normal işitmeye sahip olan insanlarda gürültüde konuşmayı anlamak herhangi bir şekilde üstesinden gelinebilen bir durum olsa gürültüde konuşmayı anlamak sıklıkla karşılaşılan bir şikayettir, bu yüzden bu karmaşık mekanizmayı hem davranışsal hem elektrofizyolojik olarak incelemenin önemli olduğu vurgulanmaktadır (Mc Cullagh ve diğ. 2012). Gürültüde konuşmayı anlama mekanizmasını incelemek için gürültüde konuşma seslerinin kortikal gösterimleri ile başlamak doğru olacaktır çünkü konuşma uyaranları ile oluşan kortikal cevapların konuşmayı anlama becerimiz altında yatan nörofizyolojik süreçleri araştırmak için bir araç olduğu ve kompleks konuşma uyaranının işlenmesinde yer alan işitsel yolların fonksiyonel bütünlüğünün kortikal cevaplar tarafından gösterildiği düşünülmektedir (Tremblay ve diğ. 2003). Nitekim Billings ve diğ. (2013)’ne göre algısal süreç uyaranın perifer sistemde işlenmesinden kortikal kodlanmaya, buradan da algısal çıktıya ilerler ve doğru algının işitsel uyaranın nöral kodlanmasına bağlı olduğu beklenmektedir. Bu sebeple kortikal kodlanma süreci hakkında değerlendirmeler yapılırsa insanların arasındaki gürültüde konuşma algısı farklılıklarını daha iyi anlayabileceğimiz önerilmektedir (Billings ve diğ., 2013). Bu şekilde fizyolojik cevaplar değerlendirilerek gürültüde konuşmayı 45 anlama probleminin yüksek seviye bilişsel süreçlerde bir problemden kaynaklandığı veya temel anlamda anormal nöral kodlamaya bağlı olup olmadığı bilinebilir (Billings ve diğ. 2013). Gürültü içerisinde verilen konuşma uyaranlarının oluşturduğu kortikal cevaplar bir çok çalışmada incelenmiş ve gürültü içerisinde konuşma seslerinin kortikal gösterimlerinin gürültü olmadan gösterimlerinden farklı olduğu bulunmuştur. Örneğin Whiting ve diğ. (1998) genç yetişkinlerde konuşma uyaranları gürültü içerisinde verildiğinde oluşan kortikal cevapların amplitüdlerinin gürültü olmadan verildiği duruma göre düşük olduğunu bulmuşlardır. Cunningham ve diğ. (2001) yetişkinlere benzer şekilde çocuklarda da kortikal cevap amplitüdlerinin gürültü eşliğinde yapılan kayıtlarda azaldığını, bu azalmanın öğrenme bozukluğu olan çocuklarda daha fazla olduğunu bulmuşlardır. Buradan çıkarılacak sonuç belirli algısal ve/veya bilişsel problemlere sahip bireylerde gürültüde konuşma seslerinin kortikal gösterimlerinin bu problemlere sahip olmayan bireylerden farklı olabileceğidir. Nitekim gürültüde konuşmayı anlama problemi olan bireylerle problemi olmayan bireylerin de gürültü eşliğinde yapılan kortikal kayıtlarının amplitüdleri farklı bulunmuştur. Anderson ve diğ. (2010) gürültüde konuşmayı anlama testinde taban puan alan çocuklara ve tavan puan yapan çocuklara gürültü eşliğinde /da/ uyaranını verirken kortikal kayıtlarını yapmış, gürültü eşliğinde yapılan kayıtta her iki grubun da P1 amplitüdlerinin azaldığını bulmalarına ek olarak gürültünün eklenmesinin tavan puan alan grupta N2 cevaplarını değiştirmediği, taban puan alan grupta N2 cevap amplitüdünde artışa sebep olduğunu görmüşlerdir. Araştırmacılar bu sonuçların tavan puan alan grubun gürültü eşliğindeki sesi işlemlemek için diğer gruba göre daha az nöral populasyonu kullanmasına, taban puan alan grubun ise daha fazla nöral aktivite veya efor harcamasına bağlı olabileceğini belirtmişlerdir. Ayrıca literatürden örnek vererek N2 cevabının düşük olmasının gürültünün istenmeyen etkilerine inhibitör etki yaratan bir mekanizmanın çıktısı olarak yorumlamışlardır. Konuşma uyaranlarının gürültünün etkisi yalnızca korteksteki kodlanmasının gösterimleri üzerinde zorunlu kortikal cevaplar olan P1-N1-P2 üzerinde gerçekleşmez. Kujala ve Brattico (2009)’da yer aldığına göre Müller-Gass ve diğ. (2001) elektrofizyolojik değerlendirme sırasında heceler ile birlikte verilen gürültü 46 miktarı artarken hece uyumsuzluğu ile oluşan MMN cevaplarının latanslarında uzama ve amplitüdlerde düşme gözlemişlerdir. Kujala ve Brattico (2009) bu bulguları gürültünün hem erken kortikal ses ayırt etmeyi hem de daha üst seviye ses tanımlama süreçlerini etkilediğinin, yani ses farklılıklarını algılamayı bozduğunun bir göstergesi olarak yorumlamışlardır. Mevcut çalışmada ise gürültüde konuşmayı anlama becerisinin sesteki düzenlilikleri fark etme ile olan bağlantısı göz önünde bulundurularak işitsel düzenliliğin fark edilmesi gürültüde konuşmayı anlama becerisi bakımından farklılaşan sağlıklı işitmeye sahip iki grup genç yetişkin arasında elektrofizyolojik yöntemlerle karşılaştırılmıştır. Gürültüde konuşmayı anlama becerileri hakkında davranışsal testler önemli bilgiler sağlasa da gürültüde konuşmayı anlama becerisini değerlendirecek elektrofizyolojik bulgular oldukça kısıtlıdır, gürültüde konuşmayı anlamada zorlanan kişiler için basit, günlük hayattaki durumları yansıtabilecek, ve pratik bir elektrofizyolojik metod henüz yoktur (Mc Cullagh ve diğ. 2012). Bu çalışmadaki amaçlarımızdan bir tanesi de gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisini değerlendirebilecek elektrofizyolojik bir testin temellerini oluşturmaktır. Gürültüde konuşmayı anlamanın işitsel düzenlilikleri fark etme ile olan ilişkisinden yola çıkarak, normal bireylerde gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile düzenlilikleri fark etmenin elektrofizyolojik değerlendirmesinin sonuçları arasında bir ilişki bulunması durumunda bu testin ileriki çalışmalarla desteklenerek işitme kayıplı bireylerde, koklear ve işitsel beyin sapı implantı ve işitme cihazı kullanıcılarında işitsel düzenliliği fark etmeyi değerlendirilebileceği, ve bu becerinin işitme bozukluklarına sahip bireylerde gürültüde konuşmayı anlama ile ilişkisini ortaya çıkarılabileceği düşünülmüştür. Sıklıkla şikayet konusu olan gürültüde konuşmayı anlamanın altında yatan hangi bozuk sürecin olduğu bu şekilde ortaya çıkarılabilecektir. Nitekim Tremblay ve diğ. (2003) farklı ünsüz-ünlü hecelerin oluşturduğu kortikal cevapların birbirlerinden farklı olduğunu buldukları çalışmalarında bu cevapların konuşma algısında bozukluğu olan bireylerde akustik ipuçların hangilerinin nöral olarak fark edilemediğini ortaya çıkarabileceğini, başka çalışmalarda işitme cihazı veya koklear implant ayarlarında değişimlerin hecelere özel oluşan kortikal cevaplarda değişiklikleri sağladığının bulunması durumunda ise bu cevapların cihaz ayarlarını düzenlemede kullanılabileceğini belirtmişlerdir. 47 Gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisinin altında yatan işitsel düzenlilikleri fark etmenin (aynı zamanda işitsel objelerin fark edilmesinin) araştırma konumuz olmasının sebeplerinden bir tanesi de bahsedildiği üzere işitme kayıplıların durumudur. Shinn-Cunningham ve Best (2008)’in işitme kayıplılarda ve normal işitmeye sahip bireylerde seçici dikkat hakkında hazırladıkları ayrıntılı yazıda işitme kayıplılardaki bozuk algısal süreçler ve bunların gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile ilişkileri incelenmiştir. Yazarlara göre işitsel objelerin oluşumunu sağlayan bir çok ipucu işitme engelli kişilerde bozulmuş haldedir. Örneğin çalışmada yer aldığı üzere Carlyon ve diğ. (2007) ve Bernstein ve Oxenham (2006)’a göre azalmış zamansal ve spektral çözünürlük (acuity), Bernstein ve Oxenham (2006)’a göre seslerin başlangıç, bitiş, modülasyon ve harmonik yapısı gibi özelliklerin net olarak işlenmemesi ve Gaudrah ve diğ. (2007)’ne göre bir işitsel objeyi birbirinden bağımsız olarak tanımlayan frekans kanalı sayısının daha az olmasına bağlı olarak ses kaynaklarını birbirlerinden ayırmadaki zorluklar işitme kayıplılarda görülen problemlerdir. İşitsel objelerin oluşturulması düzgün olmadığı için gürültüde konuşmayı anlamaları zordur (Shinn-Cunningham ve Best, 2008). Yazarlar ayrıca işitme kaybı olmayan bireylerin gürültüde konuşmayı anlama süreci ile başa çıkmakta kullandıkları mekanizmaların da işitme kayıplılarda bozuk olduğunu belirtmişlerdir. Örneğin mesajın eksik kısımlarını algısal olarak tamamlamak gerektiğinde işitme kayıplıların daha fazla tamamlama yapmak zorunda oldukları, bu da bilişsel olarak çok efor gerektirdiğinden işitme kayıplıların daha çok uğraşması gerektiği; gürültü içerisinde yakalayabildikleri hedef ses parçalarının daha az olması ve bunları kullanmalarının zor olması, tahmin edilemeyen bir konuşma konusu olduğunda algısal tamamlamanın zorlaşması ve hedef sinyalin büyük bir kısmı işlenmediği ve temel duyusal girdi bozuk olduğu için algısal tamamlama yapılması gereken yerlerde kayıp bölümlerin tahmin edilmesi için anlık hafızalarını kullanmalarının da zor olması işitme kayıplılarda bozuk olan kompensatuar mekanizmalar olarak belirtilmiştir. Belirtildiği üzere gürültüde konuşmayı anlama problemi işitme kayıplılarda sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. İşitsel düzenliliği fark etmeyi ve bağlantılı olarak gürültüde konuşmayı anlamanın içerdiği bir mekanizmayı değerlendirecek bir elektrofizyolojik test oluşturmaktaki amacımız ileriki çalışmalarda işitme kayıplılara 48 bu testleri uygulayarak hangi algısal ve nöral mekanizmaların problemli olduğunu ortaya çıkararak bu algısal becerilerin geliştirilmesi için neler yapılabileceğini tartışmaktı. Bahsedilen bu ileriki çalışmalara temel oluşturması için gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile işitsel düzenliliğin fark edilmesinin elektro fizyolojik olarak değerlendirilmesi sonuçları arasında ilişki olup olmadığının araştırılması gerekmekteydi. Nitekim çalışmamızda gürültüde konuşmayı anlama becerileri bakımından anlamlı derecede farklılaşan, normal işitmeye sahip genç bireylerden oluşan iki grup katılımcı arasında işitsel düzenliliği fark etmenin elektro fizyolojik yöntemlerle değerlendirilmesi sonuçları arasında anlamlı fark bulunmadı. Bulgularda bahsedildiği üzere farklı türlerde işitsel düzenlilikleri yansıtan rand_reg ve rand_dec uyaranlarındaki düzenli kısıma geçişlerle oluşan nöral cevapların latansları ve amplitüdleri alt ve üst performans gruplarında anlamlı derecede farklı bulunmadı. Benzer bir şekilde rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturduğu geçiş cevaplarının latans ve amplitüd değerleri ile sin_5 skorları arasında da dec_ak_amp dışında anlamlı bir korelasyon bulunmadı. Gruplar arasında kortikal cevaplar bakımından farklılıklar bulunmamış olmasına rağmen çalışmamızda tarafımızca tasarlanan ve işitsel düzenlilik olarak adlandırılabilecek rand_dec uyaranındaki geçişin fark edilmesinin Chait ve diğ. (2007, 2008, 2012)’nin yaptıkları bir dizi çalışmada gözledikleri rastgele ses dizisinden düzenli ses dizisine geçiş cevaplarına benzer cevaplar oluşturduğunu gözlemledik. İşitsel sınırların fark edilmesinin gösterimleri olan bu geçiş cevaplarının incelenmeye devam edilmesinin işitsel sistemin hangi uyaran özelliklerine hassas olduğunu ve neleri düzenlilik olarak adlandırdığını açığa çıkaracağını, ve işitsel objelerin işitsel korteksteki gösterimlerinin nasıl olduğu konusundaki anlayışın geliştirilmesine katkıda bulunacağı söylenmektedir (Chait ve diğ. 2008). Bu açıdan bakıldığında Rand_dec uyaranındaki frekans bakımından azalan seslerden oluşan dizinin işitsel sistemin işitsel düzenlilik olarak adlandırılabileceği bir patern olduğunu, ve sistemin frekans bakımından düzenli olarak değişiklik gösteren işitsel objelere hassas olduğunu ortaya çıkarmış bulunmaktayız. Aslında işitsel objelerin işitsel düzenlilikler olarak ele alınabileceği ve frekans paternlerinin (yani Fo konturlarının) işitsel objeleri oluşturduğu fikri 49 temelinde hareket edildiğinde frekans bakımından düzenli olarak alçalan uyaranların işitsel düzenlilikler ve bağlantılı olarak da işitsel objeler olarak fark edilmesi, ve bunun kortikal gösterimlerinin olması beklenen bir sonuçtur. Bu geçiş cevabının Chait ve diğ. (2007, 2008, 2012)’nin çalışmalarında rand_reg uyaranındaki düzenliliğe geçişlerin dikkat süreçleri dışında otomatik olarak gerçekleştiğini bulmalarına benzer olarak çalışmamızda hem aktif hem de pasif fazlarda gözlenmesi ise frekans bakımından inen ses dizisinin sistem tarafından dikkat dışı süreçlerde de bir işitsel düzenlilik olarak ele alınmakta olduğunu desteklemektedir. Gruplar arasında kortikal cevapların farklı olmadığını bulmamız, gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi ile işitsel düzenliliğin fark edilmesine bağlı olarak ortaya çıkan kortikal cevaplar arasında hiçbir ilişki olmadığını göstermemektedir. Nitekim bahsedildiği üzere rand_dec uyaranındaki düzenliliğe geçişin oluşturduğu kortikal cevapların aktif fazdaki amplitüdleri ile gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları arasında ilişki bulunmuş, rand_reg uyaranındaki geçişin oluşturduğu cevapların ise gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları ile ilişkisi bulunmamıştır. Bu korelasyonun yalnızca rand_dec uyaranında bulunması, bu uyarandaki geçişin fark edilmesinin rand_reg uyaranındaki geçişe göre bir derece daha geç ve zor fark edilmesine bağlı olduğu düşünülmektedir. Zorluk için bir örnek vermek gerekirse; Rand_reg uyaranındaki düzenliliğin fark edilmesi belirli bir frekanstaki sesin kendini birkaç defa tekrar etmesine bağlıyken rand_dec uyaranındaki düzenliliğin fark edilmesi için daha fazla uyarana ihtiyaç vardır. Nitekim çalışmamızda başlangıç noktası olarak aldığımız Chait ve diğ. (2007) buna benzer olarak düzenli ilerleyen ses sırasının ardından gelen rastgele ses dizisinin (reg_rand) fark edilmesinin ilk rastgele gelen ses ile gerçekleştiğini fakat rastgele-düzenli (rand_reg) uyaranında ise düzenliliğe geçişin fark edilmesi için en az bir uyaran süresi kadar beklenmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda da bu sebeple rand_dec uyaranındaki paternin fark edilmesinin rand_reg uyaranındaki paternin fark edilmesine göre daha geç, belki de daha zor olabileceği düşünülebilir. Zaten bu iki uyaranın geçiş cevaplarının amplitüd ve latans değerleri karşılaştırıldığında hem aktif hem de pasif fazda rand_reg uyaranının geçiş cevabının rand_dec uyaranının geçiş cevabına göre amplitüdlerinin büyük, latanslarının kısa olduğunu görülmektedir. Ayrıca bu iki cevabın aktif ve pasif fazlarda latanslarının standart sapma değerleri 50 karşılaştırıldığında dec_ak_lat değişkeninin SS değerinin (SS=29.63), reg_ak_lat’in SS değerinden (SS=18.56); dec_pas_lat değişkeninin SS değerinin (SS=71.00) ise reg_pas_lat’in SS değerinden (SS=17.51) büyük olduğu gözlenmektedir, bu bulgu işitsel düzenliliklerin kortikal gösterimlerinin oluşma hızı açısından rand-dec geçişinin rand_reg geçişine göre bireyler arası daha fazla fark gösterdiğini desteklemektedir. Rand_reg uyaranına göre bir derece daha zor fark edildiği düşünülen rand_dec uyaranının gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile ilişkisi yukarıdaki gibi tartışılırsa anlaşılır bir bulgu olacaktır. Bu zorluk gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisinin düşük olması durumunda rand_dec uyaranındaki düzenliliğin oluşturduğu kortikal gösterimlerin zayıf, ayırt etme becerisinin yükselmesi durumunda daha güçlü olmasına sebep olmaktadır. Yani karmaşık bir mekanizma olan gürültüde konuşmayı anlama katılımcılar arası fazla farklılık göstermeyen ve nispeten basit bir beceri olan rand_reg geçişini fark etmek ile ilişkili olmazken daha fazla bilişsel yük getiren rand_dec geçişini fark etmek ile ilişkili olmaktadır. Shinn-Cunningham ve Best (2008) de buna benzer olarak işitme kayıplılarda gürültüde konuşmayı anlamayı değerlendirme sırasında katılımcılara daha zor görevler vererek bilişsel yükü artırmayı ve nispeten basit görevlerle ortaya çıkmayan farklılıkların ortaya çıkarılabileceğini önermişlerdir. Sonuç olarak rand_dec uyaranındaki fark edilmesi daha zor olan geçişteki işitsel objenin kortikal gösteriminin sağlamlığının, gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi ile de ilişkili olduğunu göstermiş bulunmaktayız. Çalışmamızda -5 dB SNR oranında gürültüde konuşmayı anlama testi sonuçlarına göre ayrılmış olan iki grubun gürültüde konuşmayı anlama skorlarına göre anlamlı derecede farklı olmaları (p=.000) bu iki grubun gürültüde konuşmayı anlamada önemli rol oynayan işitsel düzenliliğin fark edilmesinin elektro fizyolojik olarak değerlendirilmesi için uygun bir örneklem olduğu desteklemektedir. Gürültüde konuşmayı anlama bakımında bu seviyede anlamlı (p=.000) derecede farklı olan katılımcıların bu beceri ile yakından ilişkili olan işitsel düzenliliği fark etme bakımından farklı olmamaları bizim için şaşırtıcı bir sonuç olmuştur. Bu sonucun birçok sebebi olabilir. Nitekim davranışsal becerilerin farklı olmasına rağmen bu beceriyle ilgili olduğu düşünülen elektrofizyolojik gösterimlerin farklı olmaması gözlenebilen bir bulgudur. Örneğin Parbery Clark ve diğ. (2011) profesyonel 51 müzisyenlerde gürültüde konuşmayı anlama becerisinin müzisyen olmayanlara göre daha iyi olduğunu bulmalarına rağmen bu beceriyle ilişkili olduğu düşünülen beyin sapında Fo kodlanmasının müzisyen olmayanlardan farklı olmadığını görmüşlerdir. Korelatif düzeyede ise yine buna benzer olarak Arlinger ve diğ. (1976) normal işitmeye sahip 10 katılımcıyla yaptıkları çalışmalarında sabit ilerlemekte olan tek bir frekanstaki sesteki frekans rampalarının (frekans artışı) fark edilmesinin davranışsal değerlendirmesi ile bu rampanın oluşturduğu kortikal cevaplar arasında ilişki elde etmemiştir. İşitsel beceriler bakımından davranışsal olarak farklılaşan grupların elektrofizyolojik test sonuçları bakımından birbirlerinden farklı olmamaları patolojik/ sağlıklı kontrol grupların karşılaştırılmalarında da görülmüştür. Örneğin Meng ve diğ. (2005) disleksik ve disleksik olmayan çocuklardan tonal sesler, Çince leksikal tonlar ve hecelerden oluşturdukları uyaranları kullanarak MMN kayıtları aldıkları çalışmalarında cevap amplitüdlerinin disleksik grupta yalnızca sessiz-sesli hecelerdeki sessiz kısımlardaki uyumsuzluklarda daha düşük olduğunu bulmuşlardır. Araştırmacılar araştırmanın 1. Fazında 102 normal çocukta işitsel işlemleme becerilerinin okuma alışkanlığı, fonolojik farkındalık, isimlendirme hızı, ve öğrenilen Çince karakter sayısı ile ilişkili olduğunu bulmalarına ve disleksik çocukların akademik yaşantılarında belirgin okuma problemlerine sahip olmalarına rağmen disleksiklerde tonal seslerden ve leksikal tonlardan oluşan ses sıralarındaki uyumsuzlukları dikkat dışı süreçlerde işlemlemenin kortikal gösterimlerinin disleksik olmayan kontrol grubundan farklı olmadığını bulmuşlardır. Uwer ve diğ. (2002) ise özgül dil bozukluğu olan ve olmayan katılımcılara tonal ve /da/ /ga/ uyaranları ile oluşturulmuş MMN paradigması uygulamış, ayrıca davranışsal olarak da tonal uyaranlarda ve konuşma uyaranlarında farklılıklar yaratarak aynı/farklı görevi ile işitsel becerileri değerlendirmiştir. Bu davranışsal ayırt etme testlerinde dil bozukluğu olan gruplar daha fazla hata yapmış olmalarına rağmen tonal MMN’de cevapları normallerden farklı çıkmamış, yalnızca konuşma uyaranları ile oluşturulan MMN cevapları farklı çıkmıştır. Ayrıca hem dil bozukluğu olan gruplarda hem de kontrol grubunda davranışsal ayırt etme görevleri ile MMN amplitüdleri arasında bir ilişki bulunmamıştır. Aslında her iki çalışmada da kullanılan uyaranlardan tonal sesler ile oluşturulan MMN cevapları gruplar arası farklılık göstermezken konuşma uyaranları ile ortaya 52 çıkarılmış MMN cevapları farklılık göstermiştir. Mevcut çalışmamızda gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi ile ilişkili olan bir çok mekanizmadan yalnızca bir tanesini (işitsel düzenliliği fark etmek) elektrofizyolojik yöntemlerle değerlendirdik, belki birden fazla mekanizma değerlendirilseydi gruplar arası farklılıklar görülebilecekti. Yani bir davranışsal becerideki farklılığa (bizim çalışmamızda gürültüde konuşmayı anlama, bahsedilen diğer iki çalışmada ise okuma bozukluğu ve dil bozukluğu problemleri) bağlı olabilecek mekanizmaların hepsi (bizim çalışmamızda işitsel düzenliliği fark etmek, bahsedilen diğer iki çalışmada ise tonal sesler ve konuşma seslerindeki düzenlilikleri bozan düzensiz sesleri dikkat dışı süreçlerde fark edebilmek) elektrofizyolojik gösterimler açısından gruplar arası farklılıkları ortaya çıkaramayabilmektedir. Çalışmamızda işitsel düzenliliklerin fark edilmesinin kortikal gösterimlerinin gruplar arası farklı olmaması aslında davranışsal sonuçlarla da paraleldir. Düzenliliği fark etmenin aktif fazda değerlendirilmesi sırasında fark edilmesi gerekirken fark edilmeyen düzenlilik uyaranı sayısı (yanlış_neg) ve düzenlilik içermemesine rağmen düzenli olduğu zannedilip yanlış cevap verilen (yanlış_pos) uyaran sayısı gruplar arasında anlamlı farklılık göstermemiştir. Bu bakımdan davranışsal olarak farklılık göstermeyen bir becerinin altında yatan algısal mekanizmaların kortikal gösterimlerinin de farklı olmaması anlaşılır bir bulgudur, nitekim elektrofizyolojik ölçüm değerlerinin davranışsal bulgular ile korele olduğu bilinmektedir. Buradan hareket ederek, uyguladığımız düzenliliği fark etme değerlendirmesinin hangi gruba ait olduğuna bağlı olmaksızın bütün katılımcılar için oldukça kolay bir işitsel görev olduğu düşünülebilir. Buna rağmen Sin_5 puanları ile dec_ak_amp değeri arasında negatif yönde anlamlı korelasyon (r= -.50, p= .02) bulunması, fark edilme zamanı ve buna bağlı olarak da zorluğu kişiler arası daha fazla fark gösteren rand_dec uyaranının oluşturduğu cevaplar gruplar arası farklılık göstermese de bu uyarandaki düzenliliğin fark edilmesinin gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile hiçbir ilişkisi olmadığı düşüncesini saf dışı bırakmaktadır. Rand_dec uyaranındaki dec kısmı bir işitsel düzenlilik olarak fark edilse bile gürültüde konuşmayı anlama ile ilişkili olan Fo hareketlerini tam olarak yansıtmadığı için bu uyarandaki geçişin oluşturduğu kortikal cevaplar gürültüde konuşmayı ayırt etme bakımından farklılaşan gruplar arasında farklılık göstermemiş olabilir. Bir 53 kişinin ses perdesinin zaman içinde yavaş yavaş değişmekte olduğu ve bu perde ipuçlarının kolaylıkla takip edildiği söylenmektedir (Darwin, 2005). Rand_dec uyaranındaki perde değişimi insan sesinin perde değişikliklerinden daha hızlı olmuş ve Fo hareketleri doğru bir şekilde yansıtılamamış, bu yüzden de uyarandaki geçişlerin oluşturduğu cevaplar gruplar arasında farklı elde edilmemiş olabilir. Fo hareketlerine ve bağlantılı olarak entonasyon paternlerine de benzediği düşünülen frekans bakımından alçalan ses dizisinin istenen olguyu tam olarak yansıtamamış olduğunu gösteren başka faktörler de vardır. Örneğin Nolan (2006)’a göre entonasyonel perde değişiklikleri kendi başlarına değil prosodik özelliklerle birlikte çalışır, örneğin söylemde öne çıkan bir hecenin süresi daha uzun olur; benzer bir şekilde ses perdesinin hareketleri sesin şiddetinin paternlenmesi ile de ilişkilidir; perde bilgisi bunlardan ayrı tutulamaz. Aslında perde hareketleri tek başlarına yalnızca alçalan ve yükselen paternler şeklinde değildir, örneğin konuşmada öneme sahip bölümler kısa süreli önce yükselen sonra alçalan perde hareketi ile belirtilirken cümle içinde durak noktası olması istenen bölümler (yazı dilinde virgül ile belirtilen yerler) ise önce alçalan sonra yükselen perde hareketi ile gösterilmektedir (Nolan, 2006). Bu bilgiler ışığında, oluşturduğumuz alçalan perde hareketinin konuşmada kısa veya uzun sürelerde farklı söylemsel amaçlar için alçalıp yükselen Fo hareketlerini doğru yansıtamamış olabileceği düşünülebilir. Yani işitsel düzenliliği yansıtmakta olduğu düşünülen uyaranlarımız birer işitsel düzenlilik olarak sistem tarafından fark edilmiş olsalar da gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkili olan işitsel düzenliliklerden (Fo hareketleri) farklı olmuş olabilirler; bu sebeple gruplar arası farklılık bulunmamış olabilir. İşitsel düzenliliğin fark edilmesinin elektrofizyolojik değerlendirmesinde gruplar arası farklılık bulunmamasının başka bir sebebi ise kullanılan test paradigmasının işitsel düzenliliğin fark edilmesini test ediyor olmasına rağmen gürültü içerisindeki işitsel objelerin fark edilmesini değerlendirmeye uygun olmaması olabilir. Nitekim kullanılan uyaranda rastgele sıralanan ses dizisinin ardından düzenli ses dizisi gelmiş, katılımcıların bu düzenli ses dizisini fark etmeleri değerlendirilmiştir; gürültüde işitsel objelerin fark edilmesinde ise bu objeler oluşmakta iken aynı zamanda çevredeki rastgele seslerle üst üste gelmektedir. Bu durumda oluşturulan paradigma arayıcılığıyla aktive edilen mekanizma aslında rastgele kalabalık ses 54 grubunun içerisindeki düzenli paternleri fark etmekten çok (nitekim gürültüde konuşmayı anlama mekanizması bunu içermektedir) düzensizliğin ardından gelen düzenliliği fark etmek olmuştur. Bu durumda işitsel düzenliliği fark etmek gürültüde konuşmayı anlamak ile ilişkili olsa da düzenliliği fark etme becerisinin mevcut paradigma ile değerlendirilmesi sırasında aktive olan sentral mekanizmalar gürültüde konuşmayı anlama sırasında aktive olan sentral mekanizmalar ile ilişkili olmayabileceği için gürültüde konuşmayı anlama bakımından farklılaşan katılımcılar kortikal cevapları bakımından farklı bulunmamış olabilirler. Bu noktada önerimiz rastgele seslerden sonra ortaya çıkan işitsel düzenliliği oluşturan paternlerin başka rastgele sesler ile bazı kısımlarının maskelenmesi ile elde edilen uyarandaki düzenliliğin fark edilmesini içeren bir uyaran dizaynının gürültüde konuşmayı ayırt etme mekanizmasını daha iyi yansıtabilecek bir paradigma olabileceğidir. Bu şekilde gürültü tarafından maskelenen ses parçalarını birleştirmeyi içeren işitsel şekil-zemin algısının da (auditory figure-ground preception) elektrofizyolojik gösterimleri incelenmiş olacaktır. İletişim için temel olan mekanizma, yani bir konusmacının sesini arka plan seslerinden ayırabilmek genelde normal bilişsel becerilere sahip, normal işitmeye sahip genç yetişkinlerde bile zor bir beceridir (Assman ve Summerfield, 2004). Nitekim Middelweerd ve diğ. (1990)’ne göre bu şikayet genelde otolojik hikaye, otoskopik muayene ve rutin saf ses odyometrik incelemesi ile incelenebilecek bir şikayetken bazı vakalarda rutin saf ses odyometrisi ve konuşmayı ayırt etme testleri normal değerler gösterebilir. Buna bağlı olarak odyoloji ve otoloji kliniklerine normal işitmeye sahip olmasına rağmen gürültüde konuşmayı anlama şikayetleri ile gelen bir çok kişi vardır (King ve Stephens, 1992), nitekim bu hasta grubunun odyoloji literatüründe çok az dikkat çektiği belirtilmektedir (Middelweerd ve diğ., 1990). Normal işitmeye sahip olmalarına rağmen gürültüde konuşmayı ayırt etme problemi olan bireylerde buna sebep olan bozuk mekanizmalar incelenmiştir. Örneğin bu şikayeti olan bireylerde şikayeti olmayan bireylerle karşılaştırıldığında reverberasyondan daha çok etkilendikleri ve özellikle zamansal olarak modüle olan maske gürültüsünde daha yüksek konuşmayı fark etme eşiklerine sahip oldukları tespit edilmiş, bunun sebebinin zamansal çözünürlük becerilerindeki bozukluk 55 olduğu belirtilmiştir (Middelweerd ve diğ., 1990). King ve Stephens (1992) ise gürültüde konuşmayı ayırt etme problemi olan normal işitmeye sahip bireylerde sağ kulakta daha zayıf frekans çözünürlüğü ve aynı kulakta 16 kHz işitme eşiklerinde anlamlı farklılık bulmuşlardır. Benzer olarak periferal işitmede kendini gösteren bir başka farklılık ise bu grupta normal sınırlarda olsa bile kontrol grubundan daha kötü işitme eşiklerinin elde edilmiş olmasıdır. Araştırmacılar 16 kHz ortalama eşiklerinin farkının ve frekans çözünürlüğünün sağ kulakta daha kötü olmasının sub-clinic bir koklear disfonksiyonu gösteriyor olabileceğini belirtmişlerdir. Bu çalışmalara benzer olarak biz de çalışmamızda normal işitmeye sahip bireylerde gürültüde konuşmayı ayırt etme becerilerini değerlendirdik, bu beceride farklı olan kişilerde hangi mekanizmanın farklı çalışmakta olduğunu inceledik. Uyguladığımız işitsel düzenliliği fark etmenin elektrofizyolojik değerlendirme sonuçlarında gruplar arası anlamlı fark bulamadık. Yukarıda tartışılan sebeplere ek olarak farklılık bulmamamıza sebep olabilecek bir başka faktör ise katılımcılarımızdan üç kişi dışında gürültüde konuşmayı anlama şikayetinin olmaması olabilir, yani çalışmadaki zor koşullar altında (-5 dB SNR) gürültüde konuşmayı anlamada düşük puan alan kişilerden (alt grup) bir çoğu günlük hayatta böyle bir problem yaşamamaktadır. Belki de normal koşullar altında problemli olmayan bir mekanizmanın zorlanması sonucu ortaya çıkan beceri farklılıkları test ettiğimiz becerinin (işitsel düzenlilikleri fark etmek) kortikal gösterimlerine yansımamaktadır. Bu yüzden oluşturduğumuz paradigmayı, klinik olarak gürültüde konuşmayı anlama becerilerinde problemleri olan bireylere uygulamak altta yatan sebepleri belirlemekte daha faydalı olacaktır. Bu bireyler işitsel işlemleme bozukluğu olan bireyler, disleksikler, öğrenme bozukluğu olan bireyler ve yaygın gelişimsel bozukluğu olan bireyler olabilir. Lagacé’ ve diğ. (2010)’ne göre gürültüde konuşmayı anlama becerisi dil ile ilgili süreçler ve bilişsel süreçler ile ilgili yüksek seviye mekanizmalara, hem de daha temel seviyede mekanizmalara (işitsel algı) bağlı olduğu için dil temelli problemleri, işitsel bozuklukları olan grupların gürültüde konuşmayı anlama konusunda problemleri olması şaşırtıcı değildir. Nitekim yazarlara göre bu gruplardan bir tanesi de gelişimsel disleksili bireylerdir. Bu bireylerde çok yavaş ve bozuk okuma, anlamsız kelimeleri kodlamada güçlük ve heceleme bozuklukları görülmesine ek olarak frekans ayırt etme, amplitüd modülasyonunu fark etme ve işitsel gruplama 56 gibi işitsel görevlerde de bozukluklar görülmekte olmasına rağmen farklı çalışmalarda bu bozuklukların belirli alt gruplarda gözlendiği, disleksik olmayan gruplarda da bu bozuklukların gözlendiği, ve disleksiklerde işitsel işlemleme problemleri ile okuma becerilerinin korelasyonunun zayıf olduğu söylenmektedir (Lagace’ ve diğ., 2010) Ziegler ve diğ. (2009) disleksiklere, disleksik grup ile aynı okuma becerisi yaşına sahip kontrol grubuna ve kronolojik yaş bakımından eşitlenmiş kontrol grubuna modüle olan gürültü eşliğinde, sabit gürültü eşliğinde ve gürültüsüz olarak konuşmayı anlama testi uygulamışlardır. Disleksik grupta kontrol gruplarına göre sessiz ortam dışında bütün gürültülerde konuşmayı anlama becerilerinin kötü olduğunu bulmuşlardır. Aynı zamanda zamansal zarfı kodlanmış konuşmayı (konuşmanın fine structure yapısı bu şekilde bozulur) anlama becerilerinin de okuma yaşı bakımından eşleşmiş olan kontrol grubuna göre bozuk olduğunu bulmuşlardır. Araştırmacılar disleksiklerde masking release becerilerinin normal olduğunu, zamansal ve frekans çözünürlüğünün normal olduğunu, fakat gürültü ile birlikte gelen konuşma sinyallerinde uyaranların ipuçlarının büyük bir kısmı ortadan kalktığı için konuşma uyaranlarının sağlamlığının disleksiklerde eksik olduğunu belirtmişlerdir. Hornickel ve diğ. (2009) ise bir başka çalışmada okuma, fonolojik farkındalık ve gürültüde konuşmayı ayırt etme becerileri bakımından farklılaşan çocuklarda /ba/, /da/ ve /ga/ heceleri ile oluşturdukları ABR cevaplarının birbirlerinden farklılaşma değerlerini incelemiş, gürültüde konuşmayı ayırt etme, okuma ve fonolojik farkındalık becerileri ile farklılaşma değerinin birbirleriyle ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Katılımcılar fonolojik farkındalık ve gürültüde konuşmayı ayırt etme becerileri bakımından sıralandıklarında en yüksek performans gösteren 1/3’lük dilimdeki katılmcıların farklılaşma değerlerinin en düşük performans gösteren 1/3’lük dilimdeki katılımcıların farklılaşma değerinden anlamlı seviyede yüksek olduğunu bulmuşlardır. Öğrenme bozukluklarına sahip bireylerde de gürültüde konuşmayı ayırt etmenin problemli olduğu bulunmuştur. Nitekim Cunningham ve diğ. (2001)’ne göre güncel çalışmalar konuşma sesi algısındaki bozuklukların bazı çocukların öğrenme bozukluklarında payı olabileceğini göstermektedir. Öğrenme bozukluklarına sahip çocuklarda gürültü eşliğinde verilen hecelerin kortikal gösterimlerinin gürültüde 57 konuşmayı anlama becerilerindeki problemle bağlantılı olarak normal kontrollere göre farklı olduğu bulunmuştur. Örneğin Warrier ve diğ. (2004) öğrenme bozukluğu olan bireylere ve sağlıklı kontrollere gürültüde ve sessiz ortamda /da/ uyaranı vermiş, bu iki koşulda elde edilen kortikal cevapları zaman içinde kaydırarak cevapların birbirlerine ne kadar benzediklerini değerlendirmişlerdir. Bu benzerlikler üzerinden korelasyon puanları elde etmiş ve öğrenme bozukluğu olan bireylerden kontrol grubunun en alt skorunun altında kalan puan alanları ikiye bölmüşlerdir, bunlar düşük korelasyon skorları gösteren normal bireylerle eş değer skorlara sahip olanlar ve bunun da altında olanlardır. Uyaranlar sessizlikte verildiğinde dalga morfolojilerinin farklı olmadığı, gürültü eşliğinde verilen uyaranlara cevapların her üç grupta da amplitüdleri eşit derecede azaltmakla birlikte en alt performans grubunda bu azalmanın daha fazla olduğunu ve gürültünün eklenmesinin en alt performans gösteren grubun cevaplarını N2 zaman aralığında diğer iki gruba göre morfolojisini bozduğunu bulmuşlardır. Sessiz ortamda elde edilen kortikal yanıtların öğrenme bozuklukları olan bireylerde normal bireylere göre farklı olmayıp gürültü eşliğindeki kayıtlarda farklılıkların oluşması başka çalışmalarda da bulunan bir sonuçtur. Örneğin Cunningham ve diğ. (2001) gürültüde ve sessiz ortamda heceler ile uyarılmış beyin sapı ve kortikal potansiyelleri öğrenme bozukluğu olan ve olmayan bireylerde karşılaştırmış, /da/ uyaranı ile oluşturulmuş olan beyin sapı ve kortikal cevapların sessiz ortamda gruplar arası farklılık göstermediği, gürültünü eklenmesinin nörofizyolojik cevapları farklı şekillerde bozduğunu bulmuşlardır. Örneğin gürültü eşliğinde kaydedilen ABR cevaplarının spektrumunun hecedeki Fo ve F1 geçişine karşılık gelen kısımlarının öğrenme bozukluğu olan bireylerde anlamlı derecede bozuk ve V. dalga latansının daha uzun olduğunu bulmuşlardır. Kortikal cevaplarda ise gürültüde her iki grupta da P1-N1 ve P1’-N1’ amplitüd oranlarının küçüldüğü, fakat öğrenme bozukluğu olan grupta P1’-N1’ amplitüd oranındaki azalmanın daha fazla olduğunu görmüşlerdir. Araştırmacılar verilen /da/ uyaranının patlama kısmını 10 dB SPL artırarak algısal olarak daha belirgin hale getirerek (enhanced speech) sunduklarında ise hem beyin sapı hem de kortikal kayıtlarda gruplar arası farklılığın gözlenmediğini belirtmişlerdir. Enhanced Speech uygulamasının aynı zamanda davranışsal ayırt etmeyi de arttırdığı görülmüştür. Davranışsal bulgular ile uyarılmış 58 potansiyeller arasında da ilişki bulunmuştur; davranışsal ayırt etme becerisi ile gürültüde ABR V. dalgada uzamanın, spektral amplitüdde azalmanın, kortikal potansiyellerde ise gürültü eşliğinde P1’-N1’ amplitüd oranında azalmanın ilişkili olduğu bulunmuştur. Alcántara ve diğ. (2004)’ne göre gürültüde konuşmayı anlama otistik bireylerde gözlenen problemlerden biridir. Nitekim seçici dikkat problemleri, çalışan hafıza problemleri ve işitsel görsel ipuçlarının entegrasyonu problemleri gürültülü eğitim ortamlarında konuşmayı anlamayı engelledikleri için eğitsel bir dezavantaja sebep olmaktadır (Alcántara ve diğ. 2004). Özellikle arka plan gürültüsündeki modülasyonlardan faydalanamadıkları belirtilmekte, bunun da zamansal çözünürlük becerilerindeki problemlere bağlı olduğu düşünülmektedir (Alcántara ve diğ. 2004). Yukarıdaki farklı özelliklere sahip gruplarda elde edilen gürültüde konuşmayı anlama problemleri göz önünde bulundurulduğunda öğrenme bozukluğu olan bireylerde, işitsel işlemleme bozukluğu olan bireylerde, disleksiklerde ve otizmi olan bireylerde gürültüde konuşmayı anlamanın mekanizmalarından bir tanesi olan işitsel düzenliliğin fark edilmesinin değerlendirilmesi önerilebilir. Nitekim Alcántara ve diğ. (2004)’ne göre otistik bireylerde kompleks işitsel sinyallerin işlemlenmesindeki bozuklukların hangi düzeyde (periferal veya sentral) olduğu bilinmemektedir. Bu çalışmada uyguladığımız işitsel objeleri fark etme değerlendirmesinin frekans çözünürlüğünün ve zamansal çözünürlüğün değerlendirilmesi ile birlikte uygulandığında bu ayrıma katkıda bulunacağını düşünmekteyiz. Aynı şekilde gürültü eşliğinde elde edilen kortikal cevapları normal bireylerden farklı olan disleksiklere, öğrenme bozukluğu olan bireylere ve işitsel işlemleme bozukluğu olan bireylere çalışmamızda oluşturduğumuz “işitsel objelerin fark edilmesinin elektrofizyolojik değerlendirmesi” ‘nin uygulanması durumunda daha önceden elde edilmiş olan “hecelerin korteksteki gösterimleri” bulgusunun bir ilerisine geçerek gürültüde konuşmayı anlamada görev alan “işitsel objeleri fark etme”nin aktif mekanizmasının kortikal gösterimleri de elde edilmiş olacaktır. Çalışmamızda oluşturmuş olduğumuz rand_dec uyaranının oluşturduğu cevabın bir işitsel düzenliliği fark etme cevabından çok aslında bir rampa uyaranındaki frekans değişikliğine cevap olarak oluşan kortikal cevap olduğu eleştirisi getirilebilir. 59 Bu frekans rampalarına frekans kayması adı da verilmektedir. Frekans kayması belirli bir süreye ve frekans değişimine sahip bir frekans rampasıdır ve kaymadaki frekans değişim hızı ve yönü (frekans artışı veya azalması) konuşma algısı için önemli olduğu söylenmektedir (Wang ve diğ. 2013). Bu frekans değişikliği kortikal P1-N1-P2 kompleksini oluşturur. Bu değişim kompleksi yalnızca rampa uyaranlarındaki frekans değişimine cevap olarak ortaya çıkmaz, iki farklı sesli sesin birleştirilmesi şeklinde oluşturulmuş komplekste bir sesten diğer sese geçişte de (örneğin /ui/ sesi) değişim cevabı görülmektedir (Martin ve Boothroyd 2000, Martin ve diğ. 2010). Bu cevap hem elektriksel uyarımla (Brown ve diğ. 2008) hem de akustik uyarımla (Martin, 2007) koklear implant kullanıcılarında da elde edilebilmiştir. Devam eden sabit bir sesteki frekans veya şiddet değişikliklerinin oluşturduğu kortikal potansiyeller bir çok çalışmada incelenmiştir (Dimitrijevic ve diğ. 2008). Örneğin oldukça eski bir çalışmada Arlinger ve diğ. (1976) normal işitmeye sahip 10 katılımcıyla yaptıkları çalışmalarında frekans rampasının süresinin, başlangıç frekansının,ses seviyesinin ve frekans değişikliğinin yönünün (yükselen veya alçalan) kortikal potansiyeller üzerindeki etkisini incelemiş, 60 dB seviyesinde 1 khz temel frekanstan 50 Hz. değerinde 10 ms süreli frekans değişiminin katılımcılarda N1-P2 kompleksi oluşturduğunu,fakat kortikal cevap parametrelerinin bir önceki çalışmalarında değerlendirdikleri frekans değişikliğini fark etme becerisi ile ilişkisi olmadığını bulmuşlardır. Rampa parametrelerindeki değişikliklerin de uyarılmış potansiyelleri etkilediğini bulmuşlardır; rampa süresinin 50 ms’den kısa, frekans değişiminin 50 Hz’den az olduğu durumlarda potansiyellerin frekans değişim miktarına, diğer durumlarda ise değişimin hızına bağlı olduğu gözlenmiş olup frekans değişiminin yönünün cevaplarda farklılığa sebep olmadığı bulunmuştur. Başka bir çalışmada ise Wang ve diğ. (2013) frekans değişim miktarını sabit tutarak rampa sürelerini değiştirerek bu değişimin uyarılmış potansiyeller üzerindeki etkisini incelemişlerdir. N1-P2 amplitüdlerinin kısa süreli rampalar için daha büyük, N1 latanslarının ise uzun süreli rampalarda daha gecikmeli olduğunu bulmuşlardır. Arlinger ve diğ. (1976) de frekans değişimi sabit tutulduğunda kısalan rampa süresinin uyarılmış potansiyellerin amplitüdlerini büyüttüğünü, N1 latanslarını kısaltığını bulmuştur. Fakat Wang ve diğ. (2013), Arlinger ve diğ. (1976)’nin 60 çalışmasının tersine N1-P2 amplitüdlerinin 500 Hz temelinden yükselen rampalarda inen rampalara göre daha büyük olduğunu görmüşlerdir. Aynı zamanda davranışsal frekans değişikliği fark etme becerisi ile uyarılmış potansiyeller arasında ilişki bulunmuştur. Rampa süresi ayırt etme eşiğinin 50 ms’lik rampalarda 200 ms’lik rampalara göre daha düşük olduğunu, paralel olarak da kısa süreli rampaların daha büyük N1-P2 cevapları oluşturduğunu görmüşlerdir. Weise ve diğ. (2012) ise sabit bir ses temelinden gerçekleşen frekans kaymalarına (sabit durum-rampa) ek olarak tersi şekilde oluşan uyaranlardaki (rampa-sabit durum) geçiş noktalarının da kortikal potansiyelleri oluşturup oluşturmadığını incelemişlerdir. Önceki çalışmalar hakkında bilgi verirken rampa-sabit durum uyaranındaki geçişin kortikal potansiyelleri oluşturmadığını belirterek hem rampa hızını artırıp, hem de kompleks ses rampası yaparak uyaranı katılımcılara vermiş; saf ses rampa-sabit durum geçişinin cevap oluşturmadığını, kompleks ses rampasının ise yalnızca yüksek hızda değişim içerdiğinde kortikal cevapları oluşturduğunu bulmuşlardır. Sonuç olarak “yüksek seviye geçiş” olarak tanımladıkları değişimin (rampa-sabit durum) fark edilmesi için görev alan nöral yapı sayısının az olduğunu, bu durumun da yalnızca sesteki kompleksite ve değişim hızı artınca bir cevap oluşmasını sağladığını belirtmişlerdir. Sonuç olarak yukarıda bahsedilen rampa uyaranları da çalışmamızda oluşturduğumuz rand_dec uyaranın düzenli kısmına zamansal olarak kilitli olarak elde ettiğimiz gibi kortikal cevapları oluşturmaktadır. Fakat rampa uyaranları hep sabit giden bir özellikteki (frekans) değişime zamansal olarak kilitli cevaplar oluştururken çalışmamızdaki uyaran tam tersi olarak değişkenlik gösteren bir uyaranın (rastgele kısım) düzenli hale (düzenli olarak alçalan) gelmesi sonucu cevaplar oluşturmaktadır. Rampa uyaranındaki görev işitsel sistemin sabit giden bir özelliğin değişimini fark etmeyi içermekte, bizim uyaranımızdaki görev ise düzensizliğin içinden gelen düzeni fark etmeyi içermekte olup bu iki görevin farklı algısal mekanizmaları içerdiği düşünülebilir. Bunun yanı sıra eğer elde ettiğimiz cevaplar temel bir rampa uyaranında elde edilen cevaplardan farklı olmasaydı frekans açısından alçalma veya yükselme içermeyen rand_reg uyaranı için bir cevap elde edemezdik. Aslında çalışmamızda uyguladığımız uyaran paradigmasıyla aktive olan işitsel mekanizmaların Weise ve diğ. (2012)’nin çalışmasındaki rampa-sabit 61 durum uyaranındaki sabit duruma geçişin fark edilmesinde aktive olan işitsel mekanizmalarla benzer mekanizmaların aktive olduğu düşünülebilir, çünkü Weise ve diğ. (2012)’nin çalışmasında da bizim çalışmamıza benzer şekilde değişmekte olan bir özellik sabitlenmektedir. Fakat oluşturduğumuz farklılık düzensizlikten ortaya çıkan düzendir, Weise ve diğ. (2012)’nin çalışmasında ise ses sinyalinde hem rampa kısmı, hem de sabit durum kısmı düzenliliği yansıtmaktadır. Yani Weise ve diğ. (2012) bir düzenden başka bir düzene geçişi fark etmeyi, biz ise düzensizliğin ardından gelen düzeni fark etmeyi değerlendirmiş bulunmaktayız. Ayrıca frekans rampası çalışmalarında elde edilen N1 cevaplarının latans aralıkları çalışmamızdaki geçiş cevabının latans aralığının gerisindedir. Örneğin Dimitrijevic ve diğ. (2008)’nin çalışmasındaki sabit sesteki frekans değişikliklerinin oluşturduğu N1 cevapları değişimin yüzdesine ve başlangıç frekansına göre değişiklik göstermekle birlikte değişim ertesi en fazla 167 ms’de en az de 102 ms’de, Weise ve diğ. (2012)’nin kompleks seslerle yaptıkları frekans rampalarında oluşan N1 cevapları rampa başlangıcı sonrası yaklaşık 105 ms’de, parabolik frekans rampaları ile oluşan cevapları inceleyen Wang ve diğ. (2013)’nin çalışmasında ise rampa süresi ile değişmekle birlikte rampa başlangıcı sonrası yaklaşık 124 ms-128 ms’de N1 cevapları görülmektedir. Çalışmamızda elde ettiğimiz geçiş cevaplarının latanslarının bunlardan uzun olması, frekans rampalarının fark edilmesinden daha üst seviyede gerçekleşen bir süreci değerlendirmiş olduğumuzu düşündürmektedir. Bu karşılaştırmalar sonucunda diğer çalışmalarda incelenmemiş olan düzensizliğin ardından gelen, frekans bakımından alçalan bir ses dizisinin de hem dikkat süreçlerinde hem de dikkat süreçleri dışında bir düzenlilik olarak fark ediliyor olduğunu elektrofizyolojik cevaplarla göstermiş olduğumuz açıktır. Giriş bölümünde anlatıldığı üzere Chait ve diğ. (2007, 2008, 2012)’nin yaptığı bir dizi çalışmada rastegele ses dizisinin ardından gelen tek bir frekanstaki sesin tekrarı ve 3 sesten oluşan paternin tekrarı ile oluşturulan işitsel düzenlilik uyaranındaki bu düzenliliğe geçişin MRG değerlendirmelerinde manyetik N1 cevabını oluşturduğunu, bu cevabın elde edilmesinin dikkat süreçlerine bağlı olmadığı, hatta başka bir bilişsel görev ile uğraşılırken de bu düzenliliklerin fark edildiğini bulmuşlardı. Biz de bu çalışmamızda işitsel düzenliliklerin yalnızca tek bir frekanstaki sesin tekrarı veya kendini tekrar eden paternler tarafından oluşmadığını, düzenli olarak yükselen ve 62 alçalan ses dizilerinin de işitsel düzenlilikler olarak fark edileceği öngörüsüyle hareket etmiş, ve yeni oluşturduğumuz rand_dec uyaranınındaki düzenliliğe geçişin bir işitsel obje olarak fark edildiğini ve bu fark etmenin elektrofizyolojik cevapları oluşturduğunu göstermiş olduk. Bu cevapların temel bir frekans rampası cevabından farklı olduğunu destekleyen özellikleri ise bir frekans rampasında sabit giden bir sesteki değişim veya bir düzenlilikten başka bir düzenliliğe geçiş (Weise ve diğ., 2012) fark edilirken bizim uyaranımızda rastgele sıralanan seslerin ardından gelen, frekans bakımından yükselen ses dizisi fark edilmektedir; yani rampa uyaranı düzen ertesinde gelen değişimi veya bir düzenden diğerine geçişi içerirken bizim uyaranımız düzensizliğin ardından gelen düzeni (frekans bakımından alçalan ses dizisi) içermekte, buna ek olarak rampa uyaranındaki gibi devamlı bir sesi veya ses kompleksini değil, ardı ardına gelen farklı frekanslarda bir çok sesi içermektedir, nitekim düzensizliği de bu şekilde yansıtmaktadır. Yukarıdaki tartışmaya benzer olarak çalışmamıza getirilebilecek başka bir eleştiri ise Rand_dec ve rand_reg uyaranının oluşturduğu 1000-1200 ms aralığındaki kortikal yanıtların işitsel düzenliliği fark etme yanıtları olmaktan çok uyarılmakta olan frekans aralığındaki değişimin oluşturduğu yanıtlar olabileceğidir. İşitsel uyarılmış N1 cevabı sessizlik durumunun sona erip ses oluşmasına cevap olarak ortaya çıkmasının yanında önceden sunulmakta olan bir uyarandaki değişime cevap olarak da ortaya çıkabilmektedir; örneğin düzenli olarak sunulan 1000 Hz seslerinden oluşan ses sırasının içine seyrek olarak yerleştirilen 1500 Hz frekanslı seslerin oluşturduğu N1 cevaplarının 1000 Hz frekanslı seslerin oluşturduğu cevaplara göre daha büyük olduğu belirtilmektedir (Butler, 1968; Picton, Campbell, Baribeau-Baun & Proulx, 1978; Näätänen ve Picton 1987’de yer almıştır). Bu N1 cevabındaki büyümenin işitsel sistemdeki nöronların refraktör dönemlerine bağlı olduğu belirtilmektedir (Näätänen ve Picton, 1987). Ayrıca tekrarlı uyaran sonra oluşan bu habituasyona bağlı gerçekleşen N1 amplitüdündeki büyümenin MMN cevabının bir parçası olabileceği de belirtilmektedir (Jaaskelainen ve diğ. 2004). Nitekim N1 cevabı ile MMN cevabı arasındaki bu ilişkinin tersini savunan çalışmalar da mevcuttur. Çalışmamızın metod kısmındaki uyaran grafikleri yakından incelendiğinde rand kısmın son birkaç sesinin bulunduğu frekans aralığı ile reg ve dec kısımlarının başlangıç frekansları arasında belirgin bir farklılığın olduğu 63 görülmektedir. Bu farklılık sistemin bir frekans değişikliği cevabı oluşturmuş olmasına sebep olabilir. Fakat yalnızca bu frekans değişikliği cevapların oluşmasına sebep oluyor olsaydı rand_dec ve rand_reg cevap amplitüdleri ve latansları arasında bir farklılık oluşmazdı çünkü her iki uyaranda da rastgele kısmın bitişi ile düzenli kısımın başlangıç frekans aralığı arasındaki frekans farklılığı aynıdır; bu durumda düzenli kısıma geçişin benzer amplitüd ve latansta geçiş cevaplarını oluşturması gerekirdi. Ayrıca geçiş cevabı olarak oluştuğunu düşündüğümüz bu cevaplar yalnızca frekans değişikliği sebebiyle oluşuyor olsaydı bu durumda cevapların daha erken bir zamansal aralıkta görülmesi gerekirdi. Çünkü örnek vermek gerekirse MMN odd-ball paradigmasındaki frekans bakımından uyumsuz uyaran (deviant) ile oluşan, standart uyaranın oluşturduğu cevaba göre daha büyük amplitüde sahip olan N1 cevabı bizim çalışmamızdaki geçiş cevaplarından daha kısa latansa sahiptir (Yaklaşık 100-150 ms). Ayrıca bu N1 amplitüdünde büyüme tamamen aynı frekansa sahip seslerin yaklaşık 1 sn’den daha kısa zamansal aralıklarla ardı ardına verilmekte iken farklı bir frekanstaki sesin ortaya çıkmasına cevap olarak görülmektedir. Fakat bizim çalışmamızda uyaranlar arası süre 0 ms’dir, yani uyaranlarımız ardı ardına gelmektedir. Bahsedilen latans farklılığı göz önünde bulundurulduğunda, uyarım bölgesinde değişikliğin kortikal cevapları oluşturmasından daha üst seviyede bir mekanizmanın çalışıyor olduğunu düşünmekteyiz. Aslında bu noktada çalışmamızda elde ettiğimiz cevabın N1 cevabı olarak adlandırılıp adlandırılmayacağı konusunda bir belirsizlik ortaya çıkmaktadır. Nitekim elde ettiğimiz cevapların latanslarının bir çoğu 840 ms’deki geçişin yaklaşık 200 ms ilerisinde gerçekleşmektedir. Bu latans aralığı ise daha çok N2 cevabının yer aldığı latans aralığındadır. Fakat bu cevabın öncesinde bir N1 tepe noktasının görülmüyor olması, elde ettiğimiz cevabın P1-N1-P2 cevap kompleksindeki ilk negatif tepe noktası; yani N1 olduğunu desteklemektedir. Bu durumda elde ettiğimiz bu geçiş cevabının N1 olarak adlandırılmasının daha doğru olacağını düşünmekteyiz. Elde edilen cevapların işitsel düzenliliğin fark edilmesine bağlı olmayıp frekans değişikliğine bağlı cevaplar olabileceği eleştirisi hakkında belirtilmesi gereken başka bir nokta da aslında düzenliliğe geçişteki frekans farklılığının başlangıç noktası olarak aldığımız Chait ve diğ. (2007, 2012)’nin çalışmalarında da yer almış 64 olmasıdır. Bu çalışmalarda rastgele kısmın son sesi ile düzenli kısmın ilk sesi arasındaki frekans farklılığının en az %20 olacak şekilde düzenlendiği, rastgele/düzenli kısıma geçişin öne çıkarılmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Yani başlangıç noktası olarak aldığımız çalışmanın yazarları da düzenliliğin fark edilmesinde frekans değişiminin hiçbir şekilde rol almadığını vurgulamamaktadır. Nitekim bizim çalışmamızda da düzenliliklere geçişlerde en az %20 frekans farklılığı gerçekleşmektedir. Önceki kısımlarda bahsedildiği üzere çalışmamızdaki hipotezlerimizden biri de gürültüde konuşmayı ayırt etme becerileri bakımından birbirlerinden anlamlı derecede farklılaşan, normal işitmeye sahip sağlıklı genç bireylerin işitsel düzenliliğin fark edilmesinin elektrofizyolojik değerlendirmesi sonuçlarının farklı olacağı idi. Fakat bu iki grup arasında rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturduğu geçiş cevaplarının arasında farklılık bulunmamıştı. Fakat çalışmamızdaki alt ve üst gruplarda en üst ve en altta yer alan 3 kişinin kortikal cevapları bağımsız gruplar için t-testi ile incelendiğinde gözlem sayısı düşük olsa da üst grupta dec_ak_amp ortalama değerinin (M=-7.50 , SS= 0.90) alt grup ortalama değerinden (M=-4.69 , SS= 0.82) anlamlı derecede büyük olduğu görüldü ( t(3)= 3.62 p<,05). Bu bulgu, dec_ak_amp değerlerinin sin_5 değerleri ile korelasyon halinde olduğu bulgusu birlikte değerlendirildiğinde rand_dec uyaranı ile oluşturulan kortikal cevapların gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisini değerlendirebilecek bir ölçüm olma konusunda umut vaadettiğini göstermektedir. Fakat kabul etmek gerekir ki rand_dec cevabındaki geçişin oluşturduğu kortikal cevapların gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi ile ilişkili olması (üst ve alt gruptaki en yüksek ve en düşük üç kişinin cevap amplitüdlerindeki anlamlı farklılık ve cevap amplitüdleri ile gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisinin korelasyon halinde bulunması) yalnızca aktif fazda gözlenmiştir. Yani Chait ve diğ. (2007, 2008, 2012)’nin yaptıkları çalışmalarda gördükleri “işitsel düzenliliğin dikkat dışı süreçlerde fark edilmesi” becerisinin normal işitmeye sahip sağlıklı bireylerde gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi ile ilişkili olmadığını, tam tersi “işitsel düzenliliğin dikkat süreçlerinde fark edilmesi” ile ilişkili olduğunu gördük. Ayrıca daha önceki çalışmalarda kullanılan rand_reg uyaranındaki geçişin fark edilmesinin oluşturduğu kortikal cevapların aktif dikkat katılımı olup olmadığından bağımsız 65 olarak gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi ile bir ilişkisi olmadığını gördük. Bu durumda işitsel objelerin fark edilmesini değerlendiren ve gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisini dolaylı olarak değerlendirebileceği düşünülen, aynı zamanda bu beceri ile bağlantısı rand_reg uyaranına göre daha anlamlı olan yeni bir işitsel uyaran geliştirmiş bulunmaktayız. Fakat gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi bakımından anlamlı derecede farklı olan bireyler bu uyarandaki geçişin oluşturduğu kortikal cevaplar bakımından farklılaşmamıştır. Gürültüde konuşmayı ayırt etme puan farkının daha fazla olduğu en alt ve en üst performans gösteren üç kişi karşılaştırıldığında, kişi sayısı azlığı sebebiyle güvenilirliği şüpheli olsa da, rand_dec uyaranının oluşturduğu cevabın aktif fazdaki amplitüdü anlamlı derecede farklı bulunmuştur. Buradan çıkarılacak sonuç oluşturulan kortikal yanıtların gruplar arası farklılık göstermesi için gürültüde konuşmayı anlama becerisinin çalışmamızdaki grupların arasındaki farktan daha fazla olması gerekmekte olduğudur. Bu noktada akla gelen soru normal işitmeye sahip, gürültüde konuşmayı anlamada klinik bir bozukluğu olmayan bireylerin becerilerini ölçmek için kortikal cevapları kullanmanın ne derecede anlamlı olduğudur. Nitekim çalışmaya katılan bireylerden yalnızca üçünde subjektif gürültüde konuşmayı ayırt etme şikayeti gözlenmiştir, aslında katılımcılar nispeten zor bir dinleme koşuluna (-5 dB SNR) tabi tutulmuşlardı; bu koşullar günlük hayatta maruz kalınan +8 dB SNR seviyesinin (Nelson ve diğ. 2003) oldukça altındadır. Ayrıca testimizde günlük hayattaki cümlelerin yerine tek heceli kelimelerin kullanılmış olmasına bağlı olarak günlük konuşmada gürültü tarafından maskelenen boşlukları algısal olarak tamamlamayı sağlayan ipuçlarından yararlanılamaması da görevi zorlaştırmıştır. Sonuç olarak aslında günlük hayatta gürültüde konuşmayı anlama şikayeti olmayan fakat oldukça zor dinleme koşullarında birbirlerinden bu beceri temelinde ayrılan grupları bu beceri ile ilişkili olan bir mekanizmanın olası elektrofizyolojik gösterimleri bakımından karşılaştırmanın gürültüde konuşmayı anlamadaki davranışsal farklılıklara paralel sonuçları ortaya çıkarmayacağı görülmektedir. Buradan çıkarılacak sonuç, oluşturduğumuz uyaranın ortaya çıkardığı kortikal cevapların incelenmesinin gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisini test edebilecek bir değerlendirme olabilmesi için değerlendirilen bireylerin gürültüde konuşmayı ayırt etme becerilerinin birbirinden oldukça farklı olması gerektiğidir. Bu durumda 66 oluşturduğumuz paradigma gürültüde konuşmayı ayırt etme bakımından belirgin şikayeti olan daha geniş katılımcı gruplarına uygulanabilir. Ayrıca elektrofizyolojik testimizin günlük hayatta gürültüde konuşmayı ayırt etmede şikayeti olan, klinik kullanımdaki gürültüde konuşmayı ayırt etme testlerinde belirgin problem gösteren işitme kayıplılar, işitme cihazı veya koklear implant kullanıcılarında veya daha önceki kısımlarda bahsedilmiş olan disleksik, öğrenme bozukluğu olan, işitsel işlemleme problemlerine sahip veya otizmli bireylerin değerlendirilmesi için kullanılması da önerilebilir; bu şekilde gürültüde konuşmayı ayırt etme problemlerinin altında yatan hangi bozuk süreçlerin yer aldığı belirlenebilir. Yukarıda bahsedildiği üzere gürültüde konuşmayı ayırt etme problemi olan bireylerde gürültüde konuşmayı anlama becerisinin elektrofizyolojik yöntemlerle incelenmesinde sıklıkla gürültü eşliğinde sunulan hecelerin beyin sapı veya kortikal düzeyde ortaya çıkardığı elektrofizyolojik gösterimler kullanılmıştır. Çalışmamızdaki düzenliliği fark etme becerisini değerlendiren elektrofizyolojik testimizi bu bireylere uygulamak, gürültüde konuşma seslerinin nöral gösterimleri bulgusunun ilerisine geçerek işitsel sistemin aktif bir süreci ve gürültüde konuşmayı anlama ile bağlantısı olan işitsel objelerin fark edilmesi becerisini değerlendirecek ve bu sürecin kortikal gösterimleri hakkında bilgi sağlayacaktır. Fakat çalışmamızın pasif fazlarında elde edilen kortikal cevaplarla gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi arasında hiçbir ilişki bulunmamış olması durumu ve bu bireylerde görülme ihtimali olan aktif görevlere uyum sağlayamama durumu göz önünde bulundurulduğunda, mevcut durumda farklılıkları ortaya koyabilecek potansiyele sahip “işitsel düzenliliğin aktif dikkat eşliğinde fark edilmesinin elektrofizyolojik değerlendirmesi” nin bu gruplardaki bazı bireylere uygulanmasının gölgeleneceğini kabul etmek gerekir. Fakat pasif dinleme sırasında sağlıklı bireylerde fark bulunamamış olması klinik olarak gürültüde konuşmayı ayırt etme bozukluğu olan bireylerde de pasif dinleme içeren elektrofizyolojik testlerde sağlıklı normal katılımcılar ile karşılaştırıldığında fark bulunamayacağı anlamına gelmemektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki bir bilimsel çalışma yalnızca aktif dikkat gerektirmeyen görevlerin altında yatan kortikal gösterimleri incelemeye kilitlenmek zorunda değildir, çalışmamızda olduğu üzere araştırılan süreçlerin aktif dikkat sırasında incelenmesi de ilginç sonuçlar çıkarabilmektedir. Örneğin Soshi ve diğ. (2014) koklear implant kullanıcılarının 67 gürültüde konuşmayı anlama becerisini değerlendirdikleri çalışmalarında koklear implant kullanıcılarından yüksek performans gösterenlerin bile dikkat dışı süreçlerde konuşma seslerini ayırt etme ile ilişkili olan MMN cevaplarının gürültü eşliğinde uygulandığında elde edilmediğini, fakat aynı bireylerin aktif ayırt etme görevi içeren P300 cevaplarının gürültü eşliğinde bile normal işitmeye sahip bireylerdeki P300 cevaplarına benzer olduğunu bulmuşlardır. Yukarıdaki tartışma göz önünde bulundurulduğunda mevcut elektrofizyolojik değerlendirmemizin gürültüde konuşmayı anlama becerilerinin klinik bir problem olduğu işitme kayıplı bireyler, işitme cihazı veya koklear implant kullanan bireylerde uygulanmasının daha anlamlı sonuçlar çıkaracağını düşünmekteyiz. Tartışmanın başlangıç kısımlarında da belirtildiği üzere işitme kayıplı bireylerde gürültüde konuşmayı ayırt etme problemleri sıklıkla görülmektedir. Örneğin koklear implant kullanıcılarının sessiz oramda konuşmayı ayırt etmede iyi performans gösterirken zor dinleme koşullarında problemler yaşadıkları (Srinivasan ve diğ. 2013), birçok postlinguel koklear implant kullanıcısının sessiz ortamlarda rahat iletişim kurabilirken en iyi implant kullanıcılarında bile artan arka plan gürültüsü ile konuşma algısının bozulduğu (Fu ve Nogaki, 2005) ve koklear implant kullanıcılarının gürültülü ortamlarda konuşmayı anlama konusunda zorluklardan şikayetçi oldukları (Nelson ve Jin, 2004) belirtilmektedir. Cihaz yetersizliklerinin, zamansal perde ipuçlarının zayıf olmasının, koklear implantın pulsatil işlemleme özelliğinin, konuşma sesinin spektral gösterimlerinde eksikliklerin sonuçta arka plan gürültüsünden hedef sinyali ayırmakta güçlüklere sebep olduğu söylenmektedir (Nelson ve Jin, 2004). Nitekim koklear implant kullanıcılarında gürültüde konuşmayı anlama zorluklarının altında yatan davranışsal ve nöral kaynakların çözülmesi gereken bir konu olduğu belirtilmiştir (Soshi ve diğ. 2014). Bu yüzden birçok çalışmada koklear implant kullanıcılarının bu problemi araştırılmıştır. Örneğin Fu ve Nogaki (2005) çalışmalarında koklear implant kullanıcılarında konuşmayı anlamanın gürültüden etkilenme durumunun etkili spektral kanal sayısının azlığına mı, yoksa elektrodlar arası etkileşime mi bağlı olduğunu değerlendirmiş, bu faktörlerin sırasıyla spektral çözünürlüğün azalmasına ve yüksek derecede spektral bulanıklığa (spectral smearing) sebep olarak gürültüde konuşmayı ayırt etmede problemlere yol açtığını bulmuşlardır. Araştırmacıların 68 önerisi spektral kanalların sayısını artırmanın ve kanal etkileşimlerini azaltmanın özellikle zamansal olarak modüle olan gürültüde implant performansını artırabileceği olmuştur. Zamansal olarak modüle olan maskelerde amplitüdün düşük seviyelere ulaştığı kısa süreli zamansal aralıklarda arka plan gürültü seviyesi düşüktür, bu durum sinyal/gürültü oranının yüksek olmasını sağlar; bu zamansal aralıklarda hedef konuşmadan bazı kısımlar yakalanarak konuşma anlaşılabilir (Alcántara ve diğ. 2004, Nelson ve diğ. 2003). İşitme kayıplı bireylerde ise bu mekanizma problemlidir, gürültü içerisinde yakaladıkları hedef ses parçaları daha azdır (Shinn-Cunningham ve Best, 2008). Nitekim koklear implant kullanıcılarında da bu mekanizmada aksaklıklar mevcuttur. Nelson ve diğ. (2003)’nin çalışmasında modüle olan maskeler eşliğinde konuşmayı ayırt etme becerisinin, sabit maskeye göre daha iyi olması mekanizması olarak bilinen “maskeden kaçış” (release from masking) normal işitmeye sahip kişilerde belirgin bir şekilde gözlenirken koklear implant kullanıcılarında çok az gözlenmiştir. Ayrıca çalışmada koklear implant kullanıcılarında günlük koşullarda maruz kalınan + 8 dB sinyal/gürültü oranından çok daha yüksek olan +16 dB sinyal gürültü oranında bile konuşmayı ayırt etmenin %20’den fazla azaldığını belirtmişlerdir. +16 dB sinyal gürültü oranındaki performans azalmasının konuşma sinyallerinin işitilebilme zorluğundan çok (enerjik maskeleme) parçalı olan sinyallerin birleştirilmesinde zorluklar (bilgi maskelemesi) sebebiyle ortaya çıktığını belirtmişlerdir. Daha sonraki bir çalışmalarında ise Nelson ve Jin (2004) konuşma sesleri ile birlikte verdikleri gürültünün açık ve kapalı olduğu aralıkları değiştirerek yaptıkları değerlendirmede koklear implant kullanıcılarının gürültüde konuşmayı ayırt etme puanlarının modüle olan maskenin modülasyon frekansından ve gürültünün açık ve kapalı olduğu süreden normal işitmeye sahip kişilerle karşılaştırıldığında çok az etkilendiklerini bulmuş, sonuçta maske etkisinin yalnızca enerjik değil, aynı zamanda bilgisel maskeleme (işitsel bilginin bölünmesi) olarak da çalıştığını belirtmişlerdir. Sonuç olarak araştırmacılar koklear implant kullanıcılarında gürültüde konuşmayı ayırt etme problemlerinin spektral bilginin bozulmuş olmasına (implant işlemcisinin süreçleri sebebiyle) ve zamansal boşluklar arasındaki işitsel tamamlamada problemlere bağlı olduğunu tartışmışlardır. İşitsel tamamlama becerisindeki bozukluğun ise implant kullanıcılarında konuşma sesindeki Fo’nun düzgün bir şekilde yansıtılamıyor olmasından kaynaklandığını 69 belirtmişlerdir. İşte bu noktada çalışmamızdaki işitsel düzenliliği fark etme becerisinin değerlendirilmesi devreye girmektedir. Koklear implant kullanıcılarında değerlendirilmiş olan gürültü içerisindeki zamansal boşlukların fark edilmesinin ve çevresel seslerin spektral özelliklerinin yansıtılmasının yanında işitsel düzenliliklerin fark edilmesini değerlendirmek bu grupların gürültüde konuşmayı ayırt etme problemlerinin altında yatan bozuk süreçleri araştırma konusunda aydınlatıcı bilgiler sağlayacaktır. Böylece spektral çözünürlüğün ve zamansal boşlukları yakalayabilmenin yanı sıra santral bir fonksiyon olarak ele alınabilecek olan işitsel düzenliliği fark etmek becerisinin değerlendirilmesi gürültüde konuşmayı anlama sürecinin çok katmanlı yapısının (periferal girdileri çözümlemek, gürültüdeki zamansal boşluklardan faydalanmak, gürültü ile konuşma seslerinin spektral farklılıklarından faydalanmak, düzenlilikleri takip etmek, gürültü tarafından bölünen konuşma sinyali parçalarını birleştirmek, algısal sonuca ulaşmak) hangi aşamasında aksaklıklar olduğunu araştırmak için faydalı olacaktır. Çalışmamızın zayıf yönlerini belirtmek gerekirse rand_dec ve rand_ris uyaranlarının düzenliliği oluşturan kısımlarının parabolik eğrilerinin aynı olmadığından başlamak gerekir. Aslında deney fazlarına başlamadan düzeltilmesi gereken problem ne yazık ki bütün katılımcılardan gereken cevaplar toplandıktan sonra fark edilmiş, sonuç olarak bu uyaranın ortaya çıkardığı cevaplar ileri analizlerden çıkarılmıştır. Bu yüzden işitsel düzenlilikleri oluşturduğu düşünülen frekans bakımından alçalan ve yükselen ses sıralarından yalnızca alçalan ses dizisi kullanılabilmiştir. Aslında var olan 222-2000 Hz arasında eşit aralıklara sahip 20 ses alçalan ve yükselen paternler haline getirildiğinde hiçbir şekilde eşit parabolik eğriye sahip olamamaktadırlar. Eşit parabolik eğriye sahip olmaları için farklı bir frekans aralığının kullanılması gerekmektedir. Başlangıçta bu problem gözümüze çarpmamış olabilir fakat Chait ve diğ. (2007, 2012)’nin yaptıkları bir dizi çalışmayı başlangıç noktası olarak ele alıp bu çalışmalarda kullandıkları uyaranların özelliklerini kullanarak başladığımız çalışmamıza daha önce hiçbir şekilde kullanılmamış uyaranları kullanarak başlamak anlamlı sonuçlar elde etmek için güvenli bir başlangıç noktası olmayacaktı. Bu durumda uyaranlardaki dec ve ris kısımların parabolik eğrilerini düzenledikten sonra çalışmanın tekrarlanmasını önermekteyiz. 70 Bu şekilde bu iki ses dizisindeki düzenliliklerin fark edilmesinin oluşturduğu kortikal cevapların birbirlerinden farklı olup olmadığının ve bu düzenlilikleri fark etmenin gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkisinin farklı olup olmadığının incelenebileceğini önermekteyiz. Çalışmamızın bir başka zayıf yönü ise gürültüde konuşmayı ayırt etme testinde tek heceli kelime listesini kullanmış olmamız olabilir. Nitekim bu durum günlük hayatta karşılaşılmayan bir işitsel uyarandır, testimizin gürültü içerisinde sunulan cümlelerdeki hedef kelimeleri tanımak şeklinde uygulanması ekolojik geçerlik açısından daha güçlü olmasını sağlayacaktır. Ekolojik geçerliliği gölgeleyen bir başka faktör ise kullandığımız -5 dB SNR oranıdır, nitekim bu daha önce de belirtilmiş olan günlük hayatta sıklıkla karşılaşılan +8 dB SNR (Nelson ve diğ., 2003) seviyesinin oldukça altındadır. Nitekim bu katılımcılar günlük hayatta maruz kalacakları SNR seviyelerine teste tabi tutulsalardı belki de iki gruba ayrılamayacaklardı, yani zor koşullar altında farklılaşan bireyler aslında günlük hayatlarında gürültüde konuşmayı ayırt etmede problem yaşamamaktadırlar. Nitekim katılımcılardan yalnızca üç tanesi günlük hayatta gürültüde konuşmayı anlama problemi olduğunu belirtmiş, fakat yalnızca bir tanesi alt grupta yer almıştır. Bu tartışma göz önünde bulundurulduğunda elde ettiğimiz yüksek performans ve düşük performans gruplarının skorlarının aslında ekolojik geçerliğinin düşük olduğunu kabul etmemiz gerekir. Nitekim belki bu yüzden en üst ve en alt 3 kişi karşılaştırıldığında gruplar arası anlamlı farklılık bulunmuştu, bu sonuçtan yola çıkarak mevcut elektrofizyolojik testin gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi bakımından mevcut çalışmamızdakinden çok daha fazla farklılaşan gruplar arasında ayrıştırıcı özelliği olabileceğini belirtmiştik. Gürültüde konuşmayı ayırt etme testimizin ekolojik geçerliği gölgeleyecek derecede düşük bir SNR seviyesinde yapılmış olması aslında madalyonun öteki yüzünde çalışmamızın güçlü yönünü göstermektedir. Nitekim literatürde sıklıkla patolojik gruplarda davranışsal beceriler ile bağlantılı olan işitsel süreçlerin kortikal gösterimleri değerlendirilirken biz ise çalışmamızda patolojik seviyelerde olmayan bir beceri ile (gürültüde konuşmayı anlama), bu beceri ile ilişkili olan bir sürecin gerçekleşmesinin (işitsel düzenliliği fark etmek) kortikal gösterimleri arasında ilişki bulduk. Ayrıca gruplar arası farklılıklar kortikal gösterimlere yansımamış olsa bile 71 performans bakımından uç noktalarda yer alan üçer bireyin birbirlerinden anlamlı derecede farklılaştıklarını gördük. Kişi sayısı az olsa bile bu bulgu ileriki çalışmalarda rand_dec uyaranının kullanımı konusunda umut vaadetmektedir. Çalışmamızın bir başka güçlü yönü ise katılımcıların profilleridir. Katılımcıların hiçbirinde periferal düzeyde işitsel bir problemin bulunmaması (normal işitme, MLD skorlarının normal sınırlarda olması, akustik reflekslerin elde edilmesi, refleks sönümlenmesi değerlendirilmesinde negatif bulgular elde edilmesi) onları gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkili olan santral süreçlerin sağlıklı olarak değerlendirilmesi için uygun katılımcılar haline getirmiştir. Bunun yanı sıra gruplar arası gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisinde farklılıkları değerlendirmekte olduğumuz göz önünde bulundurulursa üst ve alt grubun sin_5 puanlarının birbirlerinden anlamlı derecede farklı olması karşılaştırmanın temellerini sağlamlaştırmıştır. Özetlemek gerekirse, çalışmamızda oluşturduğumuz rand_dec uyaranındaki dec bölümün işitsel sistem tarafından bir düzenlilik olarak fark edildiği ve bu fark etmenin kortikal gösterimlerinin olduğu görülmüştür. Gürültüde konuşmayı ayırt etme bakımından anlamlı derecede farklılaşan iki grup katılımcı bu düzenliliğin kortikal gösterimleri bakımından fark göstermemiş olmasına rağmen gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile rand_dec uyaranındaki işitsel düzenliliğin kortikal gösteriminin sağlamlığı arasında korelatif düzeyde ilişki bulunmuştur. Aynı zamanda alt ve üst grupların en yüksek ve en düşük performans gösteren 3 katılımcısının rand_dec uyaranı ile oluşan kortikal cevaplarının amplitüdlerinin kişi sayısı çok az olsa da anlamlı derecede farklı olduğu görülmüştür. Bu farklılık ve korelatif ilişki göz önünde bulundurulduğunda rand_dec uyaranı ile yapılan elektrofizyolojik değerlendirmelerin gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkili süreçleri inceleyebilme konusunda umut vaadettiği düşünülmektedir. 72 6)SONUÇ VE ÖNERİLER 1) Sinyal-gürültü oranı -5 dB seviyesinde konuşmayı anlama becerilerine göre birbirlerinden anlamlı derecede farklılaşan genç yetişkinlerden oluşan iki grup katılımcı rand_reg, rand_dec uyaranlarının oluşturduğu düzenliliğe geçiş cevaplarının amplitüd ve latans değerleri açısından birbirlerinden anlamlı derecede farklı bulunmamışlardır. 2) Gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları ile Dec_ak_amp değerleri negatif korelasyon göstermiştir. 3) Aktif ve pasif fazlarda rand_reg uyaranın oluşturduğu geçiş cevaplarının amplitüdleri rand_dec uyaranının oluşturduğu geçiş cevaplarının amplitüdlerinden anlamlı derecede büyük, latansları ise anlamlı derecede kısadır 4) Pasif fazla karşılaştırıldığında aktif fazda rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturduğu cevapların amplitüdleri büyük, rand_reg uyaranının oluşturduğu cevapların latansları ise kısadır. 5) Alt ve üst gruplardaki en yüksek ve en düşük performans gösteren 3 kişi kortikal cevapları açısından karşılaştırıldıklarında rand_dec_amp ortalama değerinin üst grupta daha yüksek olduğu gözlenmiştir. 6) Dec_ak_amp değeri ile gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları arasındaki negatif korelasyon ve örneklem sayısı çok düşük olsa da alt ve üst gruplardaki sırasıyla en düşük ve en yüksek performans gösteren üç katılımcının dec_ak_amp değerlerinin anlamlı derecede farklı olması rand_dec uyaranındaki düzenliliğe geçişin fark edilmesinin gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkisi olduğunu göstermektedir. Rand_reg uyaranının oluşturduğu cevaplar ile gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi arasında ise bir ilişki bulunmamıştır. 7) Bu çalışma kapsamında oluşturduğumuz rand_dec uyaranının gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkisi, bu uyaranın gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisinin altında yatan bozuk süreçlerin elektrofizyolojik yöntemlerle araştırılması konusunda var olan rand_reg uyaranı ile karşılaştırıldığında daha fazla umut vadettiğini göstermektedir. 73 8) Rand_dec ve rand_ris uyaranlarındaki düzenli kısımların parabolik eğrileri birbirlerinin ayna görüntüsü olacak şekilde tekrar düzenlenmesi önerilmektedir. Aynı konfigürasyona sahip olan uyaranların oluşturdukları cevapların karşılaştırılması daha anlamlı olacaktır. Bu şekilde Fo hareketlerini yansıtan hem yükselen hem alçalan melodik paternler elde edilmiş olacaktır. 9) Parametre değişiklikleri yapıldıktan sonra mevcut elektrofizyolojik değerlendirme gürültüde konuşmayı anlama problemlerinin sıklıkla gözlendiği işitme kayıplı bireyler, koklear implant ve işitme cihazı kullanıcıları, öğrenme bozukluğu olan bireyler, disleksikler ve de normal işitmeye rağmen arka plan gürültüsünde konuşmayı anlama problemi ile kliniklere başvuran bireylere spektral ve zamansal çözünürlüğü değerlendiren testlerle birlikte uygulanabilir. Farklı süreçlerden oluşan gürültüde konuşmayı ayırt etme mekanizmasının hangi aşamasında problemler olduğu aydınlatılabilir. 10) Klinik boyutta gürültüde konuşmayı ayırt etme problemi olan bireylerde elektrofizyolojik cevaplar ile gürültüde konuşmayı anlama becerisi arasında bir ilişki bulunması durumunda rehabilitasyon sürecinde işitsel düzenliliği oluşturan ses paternlerinin takip edilmesi becerilerini geliştirecek çalışmalar eklenebilir. 11) Eğitim öncesi ve sonrası karşılaştırmalarda davranışsal gelişmelerin yanında kortikal değerlendirmeler yapılarak işitsel düzenliliklerin kortikal gösterimlerinin eğitim ile güçlenip güçlenmediği de incelenebilir. 12) Koklear implant ve/veya işitme cihazı kullanıcılarında gürültüde konuşmayı ayırt etme becerileri ile işitsel düzenliliklerin kortikal gösterimleri arasında bir ilişki bulunması durumunda ise yardımcı cihazların algoritmaları işitsel düzenlilikleri oluşturan ses özelliklerini kullanıcılar için daha belirgin hale getirecek şekilde düzenlenebilir. 74 KAYNAKLAR 1. Akşit, A.M. (1994). Konuşmayı ayırt etme testi için izofonik tek heceli kelime listelerinin oluşturulması [Uzmanlık Tezi]. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü 2. Alcántara, J. I., Weisblatt, E. J., Moore, B. C., & Bolton, P. F. (2004). Speech‐in‐ noise perception in high‐functioning individuals with autism or Asperger's syndrome. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 45(6), 1107-1114. 3. Anderson, S., Chadrasekaran, B., Han-Gyol, Y., Nina, K. (2010). Cortical-evoked potentials reflect speech-in-noise perception in children. European Journal Neuroscience, 32(8), 1407-1413 4. Arlinger, S. D., Jerlvall, L. B., Ahren, T., & Holmgren, E. C. (1976). Slow evoked cortical responses to linear frequency ramps of a continuous pure tone. Acta Physiologica Scandinavica, 98(4), 412-424. 5. Assmann, P., & Summerfield, Q. (2004). The perception of speech under adverse conditions. Greenberg, S., Ainsworth, W.A., Fay, W.A. Speech processing in the auditory system (pp. 231-308). Springer New York. 6. Baldeweg, T. (2007). ERP repetition effects and mismatch negativity generation: a predictive coding perspective. Journal of Psychophysiology, 21(3-4), 204-213. 7. Baumann, O., & Belin, P. (2010). Perceptual scaling of voice identity: common dimensions for different vowels and speakers. Psychological Research PRPF, 74(1), 110-120. 8. Bendixen, A., Prinz, W., Horváth, J., Trujillo-Barreto, N. J., & Schröger, E. (2008). Rapid extraction of auditory feature contingencies. Neuroimage, 41(3), 1111-1119. 9. Billings, C. J., McMillan, G. P., Penman, T. M., & Gille, S. M. (2013). Predicting perception in noise using cortical auditory evoked potentials. Journal of the Association for Research in Otolaryngology, 14(6), 891-903. 10. Bregman, A.S. (1990). Auditory Scene Analysis. The MIT Press, London-England 11. Brokx, J. P. L., & Nooteboom, S. G. (1981). Intonation and the perceptual separation of simultaneous voices. Journal of Phonetics, 10, 23-26. 12. Brown, C. J., Etler, C., He, S., O’Brien, S., Erenberg, S., Kim, J. R., & Abbas, P. J. (2008). The electrically evoked auditory change complex: preliminary results from nucleus cochlear implant users. Ear and hearing, 29(5), 704. 75 13. Cervantes Constantino, F., Pinggera, L. Paranamana, S., Kashio, M., Chait, M. (2012). Detection of appearing and disappearing objects in complex acoustic scenes. PLoS ONE 7(9): e46167. doi:10.1371/journal.pone.0046167. 14. Chait, M., Poeppel, D., de Cheveigné, A., & Simon, J. Z. (2007). Processing asymmetry of transitions between order and disorder in human auditory cortex.The Journal of neuroscience, 27(19), 5207-5214. 15. Chait, M., Poeppel, D., Simon, J.Z. (2008). Auditory temporal edge detection in human auditory cortex. Brain Research, 1213, 78-90 16. Chait, M., Ruff, C.C, Griffiths, T.D. & McAlpine, D. (2012). Cortical responses to changes in acoustic regularity are differentially modulated by attentional load. Neuroimage, 59, 1932-1941 17. Chandrasekaran, B., Hornickel, J., Skoe, E., Nicol, T., & Kraus, N. (2009). Contextdependent encoding in the human auditory brainstem relates to hearing speech in noise: implications for developmental dyslexia. Neuron, 64(3), 311-319. 18. Costa Faidella, J. (2011). Regularity encoding in the auditory brain as revealed by the human evoked potentials. Phd. Thesis, Universitat de Barcelona.M 19. Costa-Faidella, J., Baldeweg, T., Grimm, S., & Escera, C. (2011). Interactions between “what” and “when” in the auditory system: temporal predictability enhances repetition suppression. The Journal of Neuroscience, 31(50), 18590-18597. 20. Cunningham, J., Nicol, T., Zecker, S. G., Bradlow, A., & Kraus, N. (2001). Neurobiologic responses to speech in noise in children with learning problems: deficits and strategies for improvement. Clinical Neurophysiology, 112(5), 758-767. 21. Darwin, C. J. (2005). Pitch and auditory grouping. Plack, C.J., Fay, R.R., Oxenham, A.J., Popper, A.N. Pitch, 278-305. Springer New York. 22. Dimitrijevic, A., Michalewski, H. J., Zeng, F. G., Pratt, H., & Starr, A. (2008). Frequency changes in a continuous tone: auditory cortical potentials. Clinical Neurophysiology, 119(9), 2111-2124. 23. Ding, N., & Simon, J. Z. (2012). Emergence of neural encoding of auditory objects while listening to competing speakers. Proceedings of the National Academy of Sciences, 109(29), 11854-11859. 76 24. Drullman, R., & Bronkhorst, A. W. (2004). Speech perception and talker segregation: Effects of level, pitch, and tactile support with multiple simultaneous talkers. The Journal of the Acoustical Society of America, 116(5), 3090-3098. 25. Fu, Q. J., & Nogaki, G. (2005). Noise susceptibility of cochlear implant users: the role of spectral resolution and smearing. Journal of the Association for Research in Otolaryngology, 6(1), 19-27. 26. Griffiths, T.D., Warren, J.D. (2004). What is an auditory object?. Nature Reviews Neuroscience, 5, 887-892 27. Grimm, S., Widmann, A., & Schröger, E. (2004). Differential processing of duration changes within short and long sounds in humans. Neuroscience Letters, 356(2), 8386. 28. Güngen, C., Ertan, T., Eker, E., Yaşar, R., Engin, F. (2002). Standardize mini mental test’in Türk toplumunda hafif demans tanısında geçerlik ve güvenilirliği. Türk Psikiatri Dergisi, 13(4), 273-281. 29. Güven, A.G. & Mutlu, M. (2003). Merkezi işitsel işlemleme fonksiyonlarının değerlendirilmesinde maskeleme düzeyi farkı testi: Normal işiten gruptan elde edilen norm değerler. Kulak Burun Boğaz İhtisas Dergisi, 10(3), 93-97. 30. Haenschel, C., Vernon, D. J., Dwivedi, P., Gruzelier, J. H., & Baldeweg, T. (2005). Event-related brain potential correlates of human auditory sensory memory-trace formation. The journal of Neuroscience, 25(45), 10494-10501. 31. Hall, J. W., & Mueller, H. G. (1997). Audiologists' Desk Reference: Diagnostic audiology principles, procedures, and protocols (Vol. 1). 32. Hornickel, J., Skoe, E., Nicol, T., Zecker, S., & Kraus, N. (2009). Subcortical differentiation of stop consonants relates to reading and speech-in-noise perception. Proceedings of the National Academy of Sciences, 106(31), 1302213027. 33. Jääskeläinen, I. P., Ahveninen, J., Bonmassar, G., Dale, A. M., Ilmoniemi, R. J., Levänen, S., ... & Belliveau, J. W. (2004). Human posterior auditory cortex gates novel sounds to consciousness. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 101(17), 6809-6814. 34. King, K., & Stephens, D. (1992). Auditory and psychological factors in'auditory disability with normal hearing'. Scandinavian audiology, 21(2), 109-114. 77 35. Kraus, N., McGee, T., Carrell, T., Sharma, A., Micco, A., & Nicol, T. (1993a). Speech-evoked cortical potentials in children. Journal of the American Academy of Audiology, 4(4), 238-248. 36. Kraus, N., McGee, T., Micco, A., Sharma, A., Carrell, T., & Nicol, T. (1993b). Mismatch negativity in school-age children to speech stimuli that are just perceptibly different. Electroencephalography and Clinical Neurophysiology/Evoked Potentials Section, 88(2), 123-130. 37. Kujala, T., & Brattico, E. (2009). Detrimental noise effects on brain's speech functions. Biological psychology, 81(3), 135-143. 38. Lagacé, J., Jutras, B., & Gagné, J. P. (2010). Auditory processing disorder and speech perception problems in noise: Finding the underlying origin. American journal of audiology, 19(1), 17-25. 39. Malmierca, M. S., Anderson, L. A., & Antunes, F. M. (2015). The cortical modulation of stimulus-specific adaptation in the auditory midbrain and thalamus: a potential neuronal correlate for predictive coding. Frontiers in systems neuroscience, 9. 40. Martin, B. A., & Boothroyd, A. (2000). Cortical, auditory, evoked potentials in response to changes of spectrum and amplitude. The Journal of the Acoustical Society of America, 107(4), 2155-2161. 41. Martin, B. A. (2007). Can the acoustic change complex be recorded in an individual with a cochlear implant? Separating neural responses from cochlear implant artifact. Journal of the American Academy of Audiology, 18(2), 126-140. 42. Martin, B. A., Boothroyd, A., Ali, D., & Leach-Berth, T. (2010). Stimulus presentation strategies for eliciting the acoustic change complex: increasing efficiency. Ear and hearing, 31(3), 356. 43. McCullagh, J., Musiek, F. E., & Shinn, J. B. (2012). Auditory cortical processing in noise in normal-hearing young adults. Audiological Medicine, 10(3), 114-121. 44. Meng, X., Sai, X., Wang, C., Wang, J., Sha, S., & Zhou, X. (2005). Auditory and speech processing and reading development in Chinese school children: Behavioural and ERP evidence. Dyslexia, 11(4), 292-310. 78 45. Middelweerd, M. J., Festen, J. M., & Plomp, R. (1990). Difficulties with Speech Intelligibility in Noise in Spite of a Normal Pure-Tone Audiogram: Original Papers. International Journal of Audiology, 29(1), 1-7. 46. Nash, R. (1973). Turkish intonation: an instrumental study (Vol. 114). Walter de Gruyter. 47. Näätänen, R., Gaillard, A.W., Mäntysalo, S. (1978). Early selective-attention effect on evoked potential reinterpreted. Acta Psychologica, 42(4), 313–329. 48. Näätänen, R., & Picton, T. (1987). The N1 wave of the human electric and magnetic response to sound: a review and an analysis of the component structure. Psychophysiology, 24(4), 375-425. 49. Nelson, P. B., Jin, S. H., Carney, A. E., & Nelson, D. A. (2003). Understanding speech in modulated interference: Cochlear implant users and normal-hearing listeners. The Journal of the Acoustical Society of America, 113(2), 961-968. 50. Nelson, P. B., & Jin, S. H. (2004). Factors affecting speech understanding in gated interference: Cochlear implant users and normal-hearing listeners. The Journal of the Acoustical Society of America, 115(5), 2286-2294. 51. Noorden, V. L. (1975). Temporal coherence in the perception of tone sequences (Doctoral dissertation, Technische Hogeschool Eindhoven). 52. Nooteboom, S. (1997). The prosody of speech: melody and rhythm. Hardcastle, W. J., Laver, J., & Gibbon, F. E. The handbook of phonetic sciences, John Wiley & Sons. 5, 640-673. 53. Nolan, F. (2006). Intonation. Aarts, B., McMahon, A. Handbook of English Linguistics. Oxford: Blackwell 54. Oxenham, A. J. (2008). Pitch perception and auditory stream segregation: implications for hearing loss and cochlear implants. Trends in amplification, 12(4), 316-331. 55. Paavilainen, P., Karlsson, M. L., Reinikainen, K., & Näätänen, R. (1989). Mismatch negativity to change in spatial location of an auditory stimulus. Electroencephalography and clinical neurophysiology, 73(2), 129-141. 56. Paavilainen, P., Simola, J., Jaramillo, M., Näätänen, R., & Winkler, I. (2001). Preattentive extraction of abstract feature conjunctions from auditory stimulation as reflected by the mismatch negativity (MMN). Psychophysiology, 38(02), 359-365. 79 57. Parbery-Clark, A., Strait, D. L., & Kraus, N. (2011). Context-dependent encoding in the auditory brainstem subserves enhanced speech-in-noise perception in musicians. Neuropsychologia, 49(12), 3338-3345. 58. Pierrehumbert, J. (1979). The perception of fundamental frequency declination. The Journal of the Acoustical Society of America, 66(2), 363-369. 59. Schröger, E., Bendixen, A., Denham, S. L., Mill, R. W., Bőhm, T. M., & Winkler, I. (2014). Predictive regularity representations in violation detection and auditory stream segregation: from conceptual to computational models. Brain topography, 27(4), 565-577. 60. Soshi, T., Hisanaga, S., Kodama, N., Kanekama, Y., Samejima, Y., Yumoto, E., & Sekiyama, K. (2014). Event-related potentials for better speech perception in noise by cochlear implant users. Hearing research, 316, 110-121. 61. Shinn-Cunningham, B. G., & Best, V. (2008). Selective attention in normal and impaired hearing. Trends in Amplification. 62. Song, J. H., Skoe, E., Banai, K., & Kraus, N. (2011). Perception of speech in noise: neural correlates. Journal of cognitive neuroscience, 23(9), 2268-2279. 63. Srinivasan, A. G., Padilla, M., Shannon, R. V., & Landsberger, D. M. (2013). Improving speech perception in noise with current focusing in cochlear implant users. Hearing research, 299, 29-36. 64. Stickney, G. S., Assmann, P. F., Chang, J., & Zeng, F. G. (2007). Effects of cochlear implant processing and fundamental frequency on the intelligibility of competing sentencesa. The Journal of the Acoustical Society of America, 122(2), 1069-1078. 65. Teki, S., Chait, M., Kumar, S., Shamma, S., & Griffiths, T. D. (2013). Segregation of complex acoustic scenes based on temporal coherence. Elife,2, e00699. 66. Tervaniemi, M., Maury, S., & Näätänen, R. (1994). Neural representations of abstract stimulus features in the human brain as reflected by the mismatch negativity. Neuroreport, 5(7), 844-846. 67. Tervaniemi, M., Rytkönen, M., Schröger, E., Ilmoniemi, R. J., & Näätänen, R. (2001). Superior formation of cortical memory traces for melodic patterns in musicians. Learning & Memory, 8(5), 295-300. 80 68. Tremblay, K. L., Friesen, L., Martin, B. A., & Wright, R. (2003). Test-retest reliability of cortical evoked potentials using naturally produced speech sounds. Ear and Hearing, 24(3), 225-232. 69. Uwer, R., Albrecht, R., & Von Suchodoletz, W. (2002). Automatic processing of tones and speech stimuli in children with specific language impairment. Developmental Medicine & Child Neurology, 44(08), 527-532. 70. van Zuijen, T. L., Sussman, E., Winkler, I., Näätänen, R., & Tervaniemi, M. (2005). Auditory organization of sound sequences by a temporal or numerical regularity—a mismatch negativity study comparing musicians and non-musicians. Cognitive Brain Research, 23(2), 270-276. 71. Wang, X. D., Gu, F., He, K., Chen, L. H., & Chen, L. (2012). Preattentive extraction of abstract auditory rules in speech sound stream: a mismatch negativity study using lexical tones. PloS one, 7(1), e30027. 72. Wang, W. J., Tan, C. T., & Martin, B. A. (2013). Auditory evoked responses to a frequency glide following a static pure tone. Proceedings of Meetings on Acoustics,19(1), Acoustical Society of America. 73. Warrier, C. M., Johnson, K. L., Hayes, E. A., Nicol, T., & Kraus, N. (2004). Learning impaired children exhibit timing deficits and training-related improvements in auditory cortical responses to speech in noise. Experimental Brain Research, 157(4), 431-441. 74. Weise, A., Schröger, E., Fehér, B., Folyi, T., & Horváth, J. (2012). Auditory eventrelated potentials reflect dedicated change detection activity for higher-order acoustic transitions. Biological psychology, 91(1), 142-149. 75. Whiting, K.A., Martin, B.A., Stapells, D.R. (1998). The effects of broadband noise masking on cortical event related potentials to speech sounds /ba/ and /da/. Ear and Hearing, 19, 218-231 76. Winkler, I., Teder-Sälejärvi, W. A., Horváth, J., Näätänen, R., & Sussman, E. (2003). Human auditory cortex tracks task-irrelevant sound sources. Neuroreport, 14(16), 2053-2056. 77. Winkler, I. (2007). Interpreting the mismatch negativity. Journal of Psychophysiology, 21(3-4), 147-163. 81 78. Winkler, I., Denham, S. L., & Nelken, I. (2009). Modeling the auditory scene: predictive regularity representations and perceptual objects. Trends in cognitive sciences, 13(12), 532-540. 79. Ziegler, J. C., Pech‐Georgel, C., George, F., & Lorenzi, C. (2009). Speech‐ perception‐in‐noise deficits in dyslexia. Developmental science, 12(5), 732-745. 82 EK-1 KATILIMCI DEĞERLENDİRME FORMU Katılmcı no: Tarih: ODYOMETRİK DEĞERLENDİRME hava kemik 250Hz 500Hz 1000Hz 2000Hz 4000Hz 6000Hz 8000Hz Konuşmayı ayırt etme Sağ kulak Sol kulak Elektroaksutik immitansmetrik değerlendirme Orta kulak basıncı, komplians Kulak Sağ sol kulak Sağ Sol OKB komplians Akustik refleksler 500 Hz 1000 Hz 2000 Hz 4000 Hz 2000 Hz 4000 Hz Refleks sönümlenmesi kulak sağ sol Doğum tarihiniz: 500 Hz 1000 Hz Nörolojik veya psikiyatrik probleminiz var mı? Psikiatrik ilaç kullanıyor musunuz? Eğitim-öğretim programının müzik dersleri dışında sözlü ve/veya enstrümantal müzikle uğraştınız mı? Uğraşıyor musunuz? Geçirilmiş orta kulak probleminiz oldu mu? (orta kulak iltahabı vs.) Herhangi bir işitme bozukluğunuz var mı? Gürültülü ortamlarda bulundunuz mu? 83 EK-2 MİNİ MENTAL TEST 84 Katılımcı no Tarih EK-3 GÜRÜLTÜDE KONUŞMAYI AYIRT ETME TESTİ -5 dB SNR 1) Baş 2) Fon 3) Hiç 4) Rus 5) Tüp 6) Zil 7) Cam 8) Git 9) Kök 10) Muz 11) Pek 12) Şef 13) Yıl 14) Tez 15) Soy 16) Bir 17) Dün 18) Vay 19) Kem 20) Bit 21) Leş 22) Çar 23) Kav 24) Nar 25) Sap 26) Zor 27) Tip 28) Rol 29) Muş 30) Dik 31) Tav 32) Şap 33) Net 34) Böl 35) Lif 36) Kaç 37) Hür 38) Ses 39) Pay 40) Ger 41) Kum 42) Bez 43) Çim 44) Yay 45) Van 46) Kız 47) Bük 48) Can 49) Fiş 50) Set -10 dB SNR 1) Mis 2) Süz 3) Fil 4) Gök 5) Caz 6) Bek 7) Her 8) Püf 9) Dip 10) Zam 11) Yen 12) Çit 13) Boy 14) Loş 15) Kış 16) Şut 17) Rey 18) Taç 19) Kim 20) Sav 21) Tap 22) Vur 23) Nal 24) Ben 25) Kar 26) Dut 27) Beş 28) Zıt 29) Taş 30) Raf 31) Lop 32) Kov 33) Fes 34) Göç 35) Cem 36) Yün 37) Kur 38) Ney 39) Pik 40) Biz 41) Hak 42) Şal 43) Sim 44) Tüy 45) Var 46) Bin 47) Kap 48) Ser 49) Mal 50) Çiz