Dinî ve Laik Dünya Görüşü Arasındaki Mücadele

advertisement
Dinî ve Laik Dünya Görüşü Arasındaki Mücadele - Prof. Dr. Dîn Muhammed
Prof. Dr. Dîn Muhammed
7
İslam Toplumlarının Karşı Karşıya Kaldığı
En Tehlikeli Meydan Okuma Olarak
Dinî ve Laik Dünya Görüşü Arasındaki Mücadele
ِ َّ‫سم ه‬
ِ َّ‫َا ُعو ُذ ِب ه‬
‫الرح ِيم‬
َّ ‫الل م َِن َا‬
ِ ‫يم ِب‬
ِ ‫لر ِج‬
َّ ‫الر ْح َم ِن‬
َّ ‫الل‬
َّ ‫لش ْيطَ انِ َا‬
‫ين‬
َ ‫الس‬
َ ‫الص‬
َ ِ‫لى َس ِّيدِ ن َا ُم َح َّمدٍ َو َآلِه َأ ْج َمع‬
َ ِ‫َال َْح ْم ُد للِهَّ ِ َر ِّب الْع َالَم‬
َّ ‫ين َو‬
َّ ‫ال ُة َو‬
َ ‫ال ُم َع‬
Dini akide, müslümanın ve mü’minin hayatını
yönlendiren, yolunun sınırlarını çizen, hayattaki
farklı değişimler ve değişken toplumsal şartlar karşısında sergilediği farklı duruş ve konumları belirlemesine yardımcı olan bir dünya görüşünün esas
çerçevesini temsil eden, usul ve esaslara olan aklî bir
kesin inanç ve kalbi bir mutmainliktir.
Müslüman bu usulleri vahiyden alır. Bunlara ikna
olarak kendi seçimiyle teslim olur. Buna binaen insan dini bir muayyen toplumda bu usul ve esaslar
etrafında herhangi bir ihtilaf tasavvur etmez. Tafsilatlı dünya görüşünün detaylarında ve değişen hayat felsefesinde bu usullerin şekillendirilmesinde ve
ifadesinde anlayışlar farklı olabilir. Bu ifadelendirme
zaman ve mekanın şartlarından ve bu usul ve esaslara teslim olma ve boyun eğme derecesi farklı olan
“Ben” tecellilerinden etkilenebilir. Hatta ilim ehli arasında fikri diyalog ve akli münakaşalar manasına gelecek bu usuller ve onların gereklerinin anlaşılması
farklı olabilir. Fakat bu münakaşa ve fikri diyalogların
ve düşüncenin tarafları, ilim ekolleri ve bu muayyen
toplumdaki araştırma metotları arasında bir çatışmaya dönüşmesi tasavvur edilemez. Böylelikle bu
diyalog ve tartışmalar mütedeyyin aklın canlılığına
ve toplumun toplumsal sağlığına işaret eden bir delil olur.
Fakat bu usuller ve dünya görüşünün detaylarında onlarda ortaya çıkan meselelerde ancak şu aşağıdaki durumlarda çatışma olur:
-Batı felsefelerinin bu topluma nüfuz etme yi başarmış olması halinde.
-Bazı düşünce erbabının Akide usullerinin ilham
verdiği bakış açılarından başka bakışlardan etkilenip
asil ve köklü olanla bünyeye sonradan girmiş olanları uzlaştırmaya ya da asil ve esas olanın sonradan
girmiş olanın gölgesinde yeniden okunmasıyla.
-Veya Bir ferdin yahut grubun ulemanın cumhurunun kesin naklî naslar, akli burhanlar, luğavi gereklilikler ve ilmi ictihatlara dayanarak belirledikleri
kuralların dışına çıkmak istedikle rinde olabilir.
İslam medeniyetinin tarihi ilk asırlardan itibaren
bu türden çatışmalar gördü ve bunun gibi çatışmalar tarih boyunca devam etti.
İslam toplumlarının birçok yönden toplumsal gerilemesinin ardından, batının, kendi akımlarına, görüşlerine ve metotlarına evrensel bir renk vermesiyle
birlikte galip gelmesi ve nüfuz gücüyle modern yüzyıl diye isimlendirilen yeni bir dönemin ilk ışıklarıyla
beraber bu toplumlarda farklı toplumsal tabakalar
arasında birçok çatışma başladı. Düşünce ve medeniyette batı şekli Müslüman toplumların düşünce
semasına nüfuz etmeye ve bunun arkasından da ayrılıklar ve hizipleşmeler meydana gelmeye başladı.
Bunun sonucunda ise ‘ilericiler’, ‘gericiler’ ‘kavmiyetçiler’ ‘laikler’ ve batının miyarlarına uyan başka kavramlar bu toplumlarda gerçek bir vakıaya dönüştü.
İslâm toplumlarındaki insan, batının yaşadığı tarihî
merhaleleri tekrarlamaya, dünya görüşü ve bunlar
8
Prof. Dr. Dîn Muhammed - Dinî ve Laik Dünya Görüşü Arasındaki Mücadele
arasındaki mücadelede onun metotlarının tıpkısını
yaşamaya başladı. Hatta modern İslam toplumlarında bu olanları Hz. Peygamber’in şu hadisi ışığında
okuyabiliriz:
‘Sizden öncekilerin yolunu takip edeceksiniz…’1
20. Asrı bu çatışmaların zirvesi kabul edebiliriz.
Bu asırda ‘İlerleme’ ve ‘gerileme’ anlayışlarında batının yaptığı sınırlamaları miyar/ölçüsü kabul etmek,
dini bakış ve görüşün genel hayattan uzaklaştırılması, deneysel positivist metotların ayrıştırıcı bir metot
kabul edilmesi, bu metotlara uymayan ve bunlarla
doğruluğu tesbit edilmeyen her şeyin hurafe ve efsane kabul edilmesi, Allah’ın (cc.) insan hayatının
merkezinden uzaklaştırıl ması, hayattan tamamen
silinmesi ve yerine insanın konulması veya başka bir
ifadeyle insanın ilahlaştırılması gibi alanlar bu çatışma nın etrafında döndüğü konular ve hakkında kılu
kalin sürekli yenilendiği alanlar olmuştur.
İşte tam da burada bu dönemim arkasın dan bu
topraklarda yetişen büyük bir alim olan Mustafa
Sabri efendinin derin ve altın değerindeki yazıları
ve özellikle Mevkıfu’l-Akl isimli ansiklopedik eserine
işaret etmek uygundur. Bu kitap birbirine düşman
ve birbi riyle mücadele eden cereyanların (akımların) karşısında dînî duruşun zirvesini temsil eden bir
eserdir. Ve bu kitap, sahih bir akla istinad etmesi, akli
kaideler ve ilmi metotlar üzerine bina edilmesi, akli
çelişki, fikrî düzensizlik ve mantıkî yanıltmalardan
uzak olması sebebiyle gücünü ve tazeliğini hala devam ettirmektedir.
Fakat 20. Yüzyılın sonunun yaklaşması, bilgi ve
iletişim alanındaki büyük başarının ortaya çıkması,
toplumlar ve kültürlerin birbiriyle münasebetleri
gibi sebeblerle bu mücadeleler resmi devletsel sınırları aşıp bütün toplumlar da herkesin doğrudan
doğruya maruz kaldığı açık mücadelelere dönüştü.
Bugün artık dinin resmî bir temsilcisi ve din adına resmi bir sözcü yoktur. Artık herkes dinî bilgileri
istediği kaynaklardan alarak kendisinin hucceti olmuştur. Medyanın ve iletişim araçla rının büyük bir
rol oynadığı ve mescidler med reseler ve aile gibi
dini ve geleneksel yönlendi rici müesseselerin çökü Sahihu’l-Buhari, Babu’l-İ’tisam Bi’l-Kitabi ve’s-Sünne, H:3269
1
şüyle bireysellik akımı nın ortaya çıktığı bu şartların
gölgesinde, zikredilen meydan okumaların dini toplumların sahip olduğu geleneksel imkânlardan daha
güçlü olduğu gözükmektedir. Bunun sonucunda da
toplumsal bünyede bir halel, düşünce çevre lerinde
ise birbiriyle şavaş ortaya çıkmaktadır.
Bence bu çatışmaların en tehlikelisi insan, alem
ve hayatla ilgili sahadaki seküler (layık) dünya görüşü ve dini dünya görüş arasındaki çatışmadır.
Bu çatışma yeni bir çatışma değil ve –en azından neticeleri açısından- fikri kuralları, epistemolojik başlangıç noktaları ve isimleri farklı da olsa dini
görüşün eskiden ve yeni dönemlerde dinin karşısına
çıkan değişik felsefi yönelimlerle girdiği çatışmadan
farklı değildir. Dini dünya görüşünü bir dinin inanç
esasları belirler. Mesela İslâm’ı ele alırsak, imanın
şartları olarak tabir edilen İslâm’daki inanç esasları
İslâm’ın dünya görüşünün üzerine bina edildiği kaide ve kuralları temsil eder.
Dünya görüşüyle kastedilen insanın kendisi ne,
etrafındaki âleme ve hayata baktığı görüş olduğu
malumdur. Müslüman çıkış noktası ve hedef olarak
hayata bu dünya görüşüyle bakar. Bu insanın hayatın sabiteleri ve değişen şartları karşısında konumunu belirleyen hayat felsefesidir. İnsan bunlara kesin
bir şekilde iman etmez ve yakîn olarak ikna olmazsa
Müslüman olamaz.
İslam’daki bu inanç esaslarına baktığımızda bunu
Hz. Peygamberin Cibril hadisinde özetlen miş olarak
bulmaktayız.
Bu altı iman erkânına inanmak esaslarını şu şekilde özetleyeceğimiz bir dünya görüşünün benimsenmesini gerektirir:
-Allah’a sadece yaratıcı olarak değil, dünya nın
Allah’tan ve kudretinin tasarruflarından ayrı olmadığı, O’nun dünyayı yönettiği, ihmal etmediği, dünyada O’nun ilmi ve iradesinin dışında hiç bir şey olmadığı manasına gelen Rab olarak ta iman etmek.
-İnsan, hayat felsefesinin usul ve esaslarını Allah’ın
resulleri vasıtasıyla gönderdiği ilahi vahiyden alır.
İnsanın Allah’ın ölçülerinden ve düstûrlarından sapması caiz değildir; bilakis onlara mutlak bir şekilde
baş eğmesi gerekir.
Dinî ve Laik Dünya Görüşü Arasındaki Mücadele - Prof. Dr. Dîn Muhammed

‫اللُ َو َر ُسولُ ُه‬
{
َ ‫َو َما َك‬
َّ‫ان ِل ُم ْؤ ِم ٍن َو اَل ُم ْؤ ِم َن ٍة ِإ َذا َق َضى ه‬
ِ
ِ
ِ
ِ
َ
‫الل‬
َ ‫أَ ْم ًرا أَ ْن َي ُك‬
َ َّ‫ون َل ُه ُم ا ْلخ َي َر ُة م ْن أ ْمرِ ه ْم َو َم ْن َي ْعص ه‬
} ‫َو َر ُسو َل ُه َف َق ْد َض َّل َضلاَ اًل ُمب ًِينا‬
“Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikten sonra erkek ve kadın hiçbir mü’mine o işlerinde
(istediğini) seçmek hakkı yoktur. Her kim de allah’a
ve resûlüne isyan ederse apaçık bir sapıklığa sapmış
olur.”2
-İslam’da “Allah cc”, -Hasan Hanefi’nin dedi ği
gibi- hayatta gerçekliği olmayan bir anlayış değildir.
Fakat el-Hay ve el-Kayyum el-Evvel, el-Ahir ez-Zahir
ve ell-Batın’dır. Allah cc. Aris to’nun görüşüne mutabık olarak sadece alemin yaratıcısı ve illetu’l-ılel3
değil, her şeye yaratılışını veren Alemlerin Rabbidir.
Zira Allah 
} ‫(“{ َق َال َر ُّب َنا ا َّل ِذي أَ ْع َطى ُك َّل َشي ٍء َخ ْل َق ُه ثُم َه َدى‬Mûsa
َّ
ْ
aleyhisselâm) ‘Rabbimiz her bir şeye şeklini veren
sonra da yolu gösterendir’ dedi” buyurmaktadır.4
-Musa: “Bizim Rabbimiz, herşeye uygun ya ratılışını veren sonra da yolunu gösterendir!” dedi.
ِ ‫ال ْنس إ اَِّل ِليعب ُد‬
ِ
Bir de} ‫ون‬
ُ ‫{ َو َما َخ َل ْق‬
َ ِ ْ‫ت ا ْلج َّن َو إ‬
َُْ
“Ben insanları ve cinleri sadece bana kulluk etmeleri için yarattım”5 ayetinde ifade edildiği gibi yaratmanın maksadının insanların ve cinlerin Allah’a
ibadet etmesi olması, -Hz. Peygamberin hadisinde
zikredildiği gibi- “ibadetin özünün dua olması”6,
Allah’ın cc. felsefecilerin, laiklerin ve modernistlerin
tasavvurlarından ne kadar uzak olduğunu ve onun
kullarına şahdamarından daha yakın olduğunu ve
her şeyin kalbinde olduğunu açıklamaktadır.
Ben, Uluhiyyeti Rububiyyetin boyutlarından boşaltanların destekçilerinden değilim. Esmâ-i Hüsna
her şeye şamil olması ve her şeyi kapsamasıyla eğer
Zatı mukaddesin insan ve alemle ilişkisinin bir tabiri
değilse, nedir ki? Belki de Ayete’l-Kürsi’nin ifade etti Ahzap: 36
2
Temel varlık sebeblerinin en sonu.
3
Taha: 50
4
Zariyat: 56
5
Tirmizî (3271)
6
9
ği mana alem ve hayat hakkındaki İslami tasavvurda
Allah’ın merkeziyetinin boyutlarının tam bir özetidir.
Öyleyse, Lailahe illallah Muhammedun resululullah ümmeti dediğimizde, biz bunun bir uzantısı
olarak hüviyetimizi tabir eden dünya görüşümüzü
Allah’tan aldığımızı ilan etmiş oluyoruz. Bu dünya
görüşünün tafsilatını da Kuran ve Sünnet vasıtasıyla
vahiy belirlemektedir. Aklın konumu ise alıp kabul
etme ve derin düşünme konumudur. Ve bunlar teslim ve boyun eğmeyi anlatan devamlı secde haliyle
tamam olur.
Burada söylediklerimizin ışığında, Şeriat’ın bizim
ona mutlak olarak boyun eğmemiz, kendimizi ve durumlarımızı onun gereklerine uydurmamız için geldiğini, yoksa onu bizim gereklerimize uydurmak için gelmediğini tekitleyebiliriz.
-Allah ve Resulune boyun eğmenin Ümmet’in
dışında ve içinde ferdî ve toplumsal boyutları vardır.
-Dünya ahiretten ayrı bir şekilde düşünülemez.
-Şeriat insan hayatının bütün yönlerine hükmetmektedir, buna binaen mümin bir kimsenin hayatının her hangi bir işinde vahyin belirlediği kuralların
dışına çıkması caiz değildir.
Eğer İnanç esaslarının imla ettiği dünya görüşünün şartları ve erkanı bu ise (ki kesinlikle öyledir),
bu görüş seküler (layık) dünya görüşünün tamamen
karşısında yer almaktadır. Dinin dünyadan ayrılması olarak tarifi meşhur olan sekülerismin (layıklığın)
-ki İslamcı düşünür Abdulvehhab Mesîrî bu tarifin
kendisinin yukarıda kısaca zikrettiğimiz dünya görüşüyle tenakuz halinde olan bir dünya görüşü takdim ettiğini söyler- mücerred olarak dinin devlet
işlerinden ve hayattan uzaklaştırılması, dinde bir
ilhad olup dinin insan hayatının bütün boyutlarını
kapsayan bir metot olduğunun inkârıdır. Hatta sekülerism (layıklık) Allah’ı, Rabbu’l-âlemin konumundan uzaklaştırmakta, alemi ve insanın toplumsal hayatını Alîm ve Hakîm olan Allah’ın hakimiyyetinden
çıkarmaya çalışmaktadır.
Bu seküler dünya görüşü insanı Allah celle
celalühu’dan uzaklaştırmaya ve din prensipleri ne
uygun olan insan hayatının esaslarının birço ğ nun
10
Prof. Dr. Dîn Muhammed - Dinî ve Laik Dünya Görüşü Arasındaki Mücadele
ِ ‫ِك ّ ِل َشي ٍء ع ِليم * هو ا َّل ِذي َخ َل َق السماو‬
ِ ‫وا ْلب‬
‫ات‬
ُ ‫اط ُن َو ُه َو ب‬
َ َ َّ
َُ ٌ َ ْ
َ َ
ٍ
ِ
ِ
ِ
ِ
‫َو أْالَ ْر َض في س َّتة أَ َّيام ثُم ْاس َت َوى َع َلى ا ْل َعرش َي ْع َلم َما‬
değilse, dua edenler neden Allaha dua etsin ki? Neُ
َّ
ْ
ِ ‫ي ِلج ِفي أْالَر ِض وما ي ْخرج ِمنها وما ينزِ ُل ِمن السم‬
‫ا‬
‫م‬
‫و‬
‫اء‬
den hadiste geldiğine göre dua ibadetin özüdür deَْ َ َ َ ْ ُ ُ َ َ َ
ُ َ
َ َ َ َّ َ
ْ
ِ
ِ
nilmekte ve müminler ona niçin dua etmektedirler? ‫ون بصير‬
‫يعرج فيها وهو معكم أَين ما كنتم والل بِما تعمل‬
ٌ َ َ ُ َ ْ َ َ ُ َّ‫َ ْ ُ ُ َ َ ُ َ َ َ ُ ْ ْ َ َ ُ ْ ُ ْ َ ه‬
ِ َّ‫ات و أْالَر ِض و ِإ َلى ه‬
ِ ‫* َله م ْل ُك السماو‬
* ‫ور‬
Allah celle celalühu şöyle buyurmaktadır:
َ
ْ َ
َ َ َّ
ُ ‫الل ُت ْر َج ُع أْالُ ُم‬
ُ ُ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ ‫ي‬
‫ار في ال َّلي ِل َو ُه َو َعليم‬
‫الن َه‬
‫الن َهارِ َويُول ُج‬
‫ول ُج ال َّلي َل في‬
َّ
َّ
ِ
ِ
ِ
ِ
َ
ُ
َ
ُ
ْ
ْ
ِ
ٌ
ِ
ِ
‫الدا ِع‬
‫ة‬
‫و‬
‫ع‬
‫د‬
‫يب‬
‫ج‬
‫أ‬
‫يب‬
‫ق‬
‫ي‬
‫ن‬
‫إ‬
‫ف‬
‫ي‬
‫ن‬
‫ع‬
‫ي‬
‫اد‬
‫ب‬
‫ع‬
‫ك‬
‫ل‬
‫أ‬
‫س‬
‫ا‬
‫ذ‬
‫إ‬
‫و‬
{
ِ‫ر‬
َّ َ َ ْ َ ُ
ٌ َ ّ َ َّ
َ َ َ َ َ َ
ِ
ِ‫ور‬
}
*
‫د‬
‫الص‬
‫ات‬
‫ِذ‬
َ‫ب‬
ُ ُّ
ِ ‫ِإ َذا َدع‬
} ‫ون‬
َ ‫ان َف ْل َي ْس َت ِج ُيبوا ِلي َو ْل ُي ْؤ ِمنُوا بِي َل َع َّل ُه ْم َي ْر ُش ُد‬
َ
iptal edilmesine götürmektedir. Eğer Allah cc. Ale-
min işlerine karışmayacaksa, yani Alemlerin Rabb’ı
“Şayet kullarım sana benim hakkımda sorarlarsa,
şüpheniz olmasın ki ben (onlara ve her şeye) çok yakınım; dua edene ben dua ettiği vakit icabet ederim.
O halde bana icabet etsinler ve iman etsinler ki rüşde ersinler.”7
ِ
ِ
} ‫دين‬
َ ‫{ اُ ْد ُعوا َر َّب ُك ْم َت َض ُّر ًعا َو ُخ ْف َي ًة ا َّن ُه اَل يُح ُّب ا ْل ُم ْع َت‬
“Rabbinize yalvara yakara gizliden dua edin;
çünkü kesinlikle O, haddi aşanları sevmez.”8
} ‫َو َق َال َر ُّب ُكم ْاد ُعوني اَ ْس َت ِج ْب َل ُكم‬
ْ
ُ
{
“Rabbiniz buyurdu: Bana dua edin, ki duanı zı kabul edeyim.”9

“Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbîh eder,
Azîz ve hakîm olan O’dur. Göklerin ve yerin mülkü
(tasarruf hakkı) sadece O’nundur; diriltir ve öldürür;
O herbir şeye hakkıyla kadirdir. Evvel (her şeyden
önce var olan) O’dur. Âhir (Herşeyden sonra var
olacak olan), O’dur, Zâhir (sıfatları ve eserleriyle
görünen) O’dur. Bâtın (zatıyla gizli olan) O’dur. O, her
bir şeyi hakkıyla bilendir. Gökleri ve yeri yarattıktan
sonra Arşa istivâ eden O’dur. Yere girecek ve ondan
çıkacak olanı, gökten inecek ve göğe çıkacak olanı
bilir. Nerede olursanız O, sizinle beraberdir. Allah
yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir. Göklerin
ve yerin mülkü sadece O’nundur ve işler sadece
Allah’a döndürülür. Geceyi gündüze gündüzü de
geceye sokar. O (Allah) kalblerde olan(lar)ı hakkıyla
bilendir.”11
ِ ‫يكم ِمن ظُ ُلم‬
‫ات ا ْلب ِر َوا ْلب ْحرِ َت ْد ُعو َن ُه‬
{
ْ ْ ُ ‫ُق ْل َم ْن يُ َن ِ ّج‬
َ
َ َّ
ِ َّ ‫َت َضرعا و ُخ ْفي ًة َل ِئن أَ ْنجا َنا ِمن ه ِذ ِه َل َن ُكو َنن ِمن‬
*‫ين‬
َ ْ
َ ِ‫الشاكر‬
َ َّ
َ ْ َ َ ً ُّ
ِ
َ
}* ‫ون‬
ِ
َ ‫يك ْم ِم ْن َها َوم ْن ُك ّ ِل َك ْر ٍب ثُ َّم أ ْن ُت ْم تُ ْشرِ ُك‬
ُ ‫اللُ يُ َن ِ ّج‬
َّ‫ول َفام ُشوا ِفي ُق ِل ه‬
{
ْ ً‫ُه َو ا َّلذي َج َع َل َل ُك ُم أْالَ ْر َض َذلُ ا‬
ِ
ِِ
ِ
ِ
“Onlara de ki, karanın ve denizin karanlıklarından, ‫الن ُشور * أَأَ ِمنتم من ِفي‬
ْ َ ُْْ
ُ ُّ ‫َم َناكب َِها َو ُك ُلوا م ْن رِ ْزقه َو ِإ َل ْيه‬
siz O’na yalvara yakara gizliden dua eder olduğunuz
ِ ‫السم‬
‫ور * أَ ْم أَ ِم ْن ُتم‬
‫ِكم أْالَ ْر َض َف ِإ َذا ِهي َت ُم‬
ُ ‫اء أَ ْن َي ْخ ِس َف ب‬
ُ
َ َّ
ْ
ُ
َ
halde sizi kim kurtarır? Yemin olsun ki, bizi bunِ
ِ
ِ
ِ
َ
‫ف‬
‫ي‬
‫ك‬
‫ون‬
‫م‬
‫ل‬
‫ع‬
‫ت‬
‫س‬
‫ف‬
‫ا‬
‫ب‬
‫اص‬
‫ح‬
‫م‬
‫ك‬
‫ي‬
‫ل‬
‫ع‬
‫ل‬
‫س‬
‫ر‬
‫ي‬
‫ن‬
‫أ‬
‫اء‬
‫م‬
‫الس‬
‫ي‬
‫ف‬
‫َم ْن‬
َ
َ
َ
َ
َ َّ
dan (Allah) şayet kurtarırsa, elbette ve kesinlikle
َْ َ ُ ْ َ َ َ ً َ ْ ُ ْ َ
ُْ ْ
ِ َ ‫َن ِذيرِ * و َل َق ْد َك َّذب ا َّل ِذين ِمن َقب ِلهِ م َف َكي َف َك‬
şükredenlerden olacağız (dersiniz). De ki, sizi onlar- * ِ‫ان َنكير‬
َ
َ
ْ ْ ْ ْ َ
ٍ
ِ
َ
dan ve her bir sıkıntıdan sadece Allah kurtaracaktır. ‫كهن‬
ِ
‫س‬
‫م‬
‫ي‬
‫ا‬
‫م‬
‫ن‬
‫ِض‬
‫ب‬
‫ق‬
‫ي‬
‫و‬
‫ات‬
‫ف‬
‫ا‬
‫ص‬
‫م‬
‫ه‬
‫ق‬
‫و‬
‫ف‬
‫ي‬
‫ط‬
‫ال‬
‫ى‬
‫ل‬
‫إ‬
‫ا‬
‫و‬
ِ‫ر‬
َ
َّ َ ْ ُ َ ْ َ ْ َّ
َّ ُ ُ ْ ُ َ َ ْ ْ َ َ
ْ ‫أ َو َل ْم َي َر‬
10
Sonra da siz şirk koşarsınız.”
‫ِك ّ ِل َشي ٍء َب ِصير * أَ َّم ْن َه َذا ا َّل ِذي ُه َو ُج ْن ٌد‬
‫إ اَِّل‬
ُ ‫الر ْح َم ُن إ َِّن ُه ب‬
ٌ
َّ
ْ
ِ ‫َل ُكم ي ْنصر ُكم ِمن ُد‬
Allah’ın şu sözleri ne manaya gelmektedir?
ٍ‫ون إ اَِّل ِفي ُغرور‬
‫ون‬
َ ‫الر ْح َم ِن إ ِِن ا ْل َك ِاف ُر‬
ْ ْ ُ ُ َ ْ
ُ
َّ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
َ
ِ‫ر‬
ٍ
‫و‬
‫ت‬
‫ع‬
‫ي‬
‫ف‬
‫وا‬
‫ج‬
‫ل‬
‫ل‬
‫ب‬
‫ه‬
‫ق‬
‫ز‬
‫ك‬
‫س‬
‫م‬
‫أ‬
‫ِن‬
‫إ‬
‫م‬
‫ك‬
‫ق‬
‫ز‬
‫ر‬
‫ي‬
َ
‫الس َم َاوات َو أْال ْرض َو ُه َو ا ْل َعزِ ُيز‬
{ ُُّ
ُّ َ ْ َ ُ َ ْ َ َ ْ ْ ْ ُ ُ ُ ْ َ ‫* أَ َّم ْن َه َذا ا َّلذي‬
َّ ‫َس َّب َح للِهَّ َما في‬
ِ
ِ
ِ ‫ونُ ُفورٍ * أَ َفم ْن يم ِشي م ِكبا َع َلى وجهِ ِه أَ ْه َدى أَم ْن يم ِشي ا ْلح ِكيم * َله م ْل ُك السماو‬
‫يت‬
ُ ‫ات َو أْالَ ْرض يُ ْحيِي َويُم‬
ْ َ
َ
ًّ ُ
ْ َ َّ
َْ َ
َ َ َّ
ُ ُ
ُ َ
ٍ ‫سوِ يا ع َلى ِصر‬
ٍ ‫اط مس َت ِق‬
ِ‫يم * ُق ْل ُهو ا َّل ِذي أَ ْن َشأَ ُكم و َجع َل وهو ع َلى ُك ّ ِل َشي ٍء َق ِدير* هو أْالَو ُل و آْال ِخر والظَّاهر‬
َ ًّ َ
َ َ ْ
َ
ُْ َ
َ َُ َ
َ ُ
َ َّ
َُ ٌ
ُ
ْ
ِ
ِ
‫ون * ُق ْل ُه َو‬
َ ‫ار َو أْالَ ْفئ َد َة َقليلاً َما َت ْش ُك ُر‬
َ ‫الس ْم َع َو أْالَ ْب َص‬
َّ ‫َل ُك ُم‬
7 Bakara:186,
‫ون َم َتى‬
َ ُ‫ون * َو َي ُقول‬
َ ‫ا َّل ِذي َذ َرأَ ُك ْم ِفي أْالَ ْر ِض َو ِإ َل ْي ِه ُت ْح َش ُر‬
8 Araf:55,
ِ َّ‫ه َذا ا ْلوعد إ ِْن ُكنتم ص ِاد ِقين * ُق ْل إ َِّنما ا ْل ِع ْلم ِعند ه‬
‫الل َوإ َِّن َما‬
َْ ُ
ُ ْ َ
َ
َ
َ ُْْ
َ
9 Ğafir:60,


10Enam:63-64
11Hadid:1-6
Dinî ve Laik Dünya Görüşü Arasındaki Mücadele - Prof. Dr. Dîn Muhammed
‫ين َك َفروا‬
‫أَنا ن ِذير مبِين * فلما رأَوه زلفة ِسيئت وجوه ال ِذ‬
ُ َ َّ ُ ُ ُ ْ َ ً َ ْ ُ ُ ْ َ َّ َ َ ٌ ُ ٌ َ َ
َ ‫َو ِق‬
َ ‫يل َه َذا ا َّل ِذي ُك ْن ُت ْم ب ِِه َت َّد ُع‬
َّ‫ون * ُق ْل أَ َرأَ ْي ُت ْم إ ِْن أَ ْه َل َك ِن َي ه‬
ُ‫الل‬
ِ
ِ
ِ
ٍ ‫اب أَ ِل‬
‫يم‬
ٍ ‫ين ِم ْن َع َذ‬
َ ِ‫َو َم ْن َمع َي أَ ْو َرح َم َنا َف َم ْن يُ ِج ُير ا ْل َكافر‬
‫ون َم ْن ُه َو‬
‫* قل هو‬
َ ‫آم َّنا ب ِِه َو َع َل ْي ِه َت َو َّك ْل َنا َف َس َت ْع َل ُم‬
َ ‫الر ْح َم ُن‬
َّ َ ُ ْ ُ
‫اؤ ُكم َغ ْو ًرا َف َم ْن‬
‫ِفي ض ٍل مبِين * قل أَرأَيتم إِن أَصبح م‬
ْ ُ َ َ َ ْ ْ ْ ُ ْ َ ْ ُ ٍ ُ َ‫َ لا‬
ٍ ‫يكم بِم‬
ِْ
}* ‫ين‬
ٍ ‫اء َم ِع‬
َ ْ ُ ‫َيأت‬
”-O, yeryüzünü size boyun eğdiren yaratıcıdır.
Haydi, o arzın omuzlarında yürüyün de O’nun rızkından yiyin. Dönüş yalnızca O’nadır.
-Emin misiniz o göktekinden; sizinle yeri göçürüvermesinden? O zaman bakarsın ki, o yer çalkalanıyor!
11
-Derken vakti gelip de onu yakından gördüklerinde o inkar edenlerin yüzleri kötüleşti ve: “İşte o sizin
kendinize davet edip durduğunuz budur!” denildi.
-De ki: “Gördünüz mü, Allah beni ve beraberimdekileri yok etse ya da bize merhamet buyursa, iki
takdirde de kafirleri elem verici azaptan kurtaracak
kimdir?”
-De ki: “O, öyle Rahman’dır. işte biz O’na iman
ettik ve O’na dayanmaktayız. İleride sizler de kimin
açık bir sapıklık içinde bulunduğunu bileceksiniz!”
-De ki: “Gördünüz mü, eğer sabaha kadar suyunuz batakalırsa (çekilecek olsa), size kim bir akarsu
-Yoksa siz gökte olanın üzerinize mermiler yağdıran birini göndermesinden güvencede misiniz? O
zaman tehdidimin nasıl olduğunu bilirsiniz!
getirebilir?” 12
-Andolsun ki, onlardan öncekiler de yalanladılar,
ama nasıl oldu inkarım?
Rabbul alemin olduğunu tekitlemiyorsa insana ne
-Bakmazlar mı üstlerinde uçan kuşlara, kanat süzerlerken ve yumarlarken? Rahman’dır ancak onları
tutan! Şüphesiz ki, O herşeyi görür.
-Ya da kim oluyor sizin Rahman’dan başka (yardım beklediğiniz) şu ordularınız ki, sizi kurtarsın?
Kafirler ancak bir aldanış içindedirler.
-Ya da o rızkınızı keserse, kimdir şu sizlere rızık
verecek olan? Hayır bir ürküntü ve azgınlık içinde
inada dalmışlar!
-Şimdi yüz üstü kapanarak giden mi daha doğru,
yoksa dosdoğru bir cadde üzerinde dümdüz giden
mi?
-De ki: “O’dur ancak sizi yaratan, size dinleyecek
kulak, görecek gözler, duyacak gönüller veren! Fakat
sizler pek az şükrediyorsunuz!”
-De ki: “O’dur sizi yeryüzünde zürriyet halinde yaratıp yayan! Nihayet hep toplanıp O’nun huzuruna
getirileceksiniz!”
-Böyle iken diyorlar ki: “Ne zaman (gerçekleşecek)
bu tehdit? Eğer doğru söyleyenlerseniz?”
-De ki: “(Ona ait) o bilgi ancak Allah’ın katındadır.
Ben, yalnızca açıkça anlatan bir uyarıcıyım (peygamberim).
Allah’ın müminleri kurtarıp zalim ve zorba kafirleri helak ettiğini anlatan yüzlerce ayeti O’nun
anlatmaktadır?

َ َ ِ َّ‫اكم َع َذاب ه‬
‫اع ُة‬
‫قل أَرأَيتكم إِن أَت‬
{
َ ‫الس‬
ُ
َّ ‫الل أ ْو أ َت ْت ُك ُم‬
ْ ُ َ ْ ْ ُ َْ َ ُْ
ِ َّ‫أَ َغير ه‬
‫ون َفي ْك ِش ُف‬
‫ون إ ِْن ُك ْن ُتم َص ِاد ِقين * بل إِياه تدع‬
َ ‫الل َت ْد ُع‬
َ َ ُ ْ َ ُ َّ ْ َ َ
ْ
َْ
ِ
ِ
‫ون * َو َل َق ْد أَ ْر َس ْل َنا‬
‫ك‬
‫ش‬
‫ت‬
‫ا‬
‫م‬
‫ن‬
‫و‬
‫س‬
‫ن‬
‫ت‬
‫و‬
‫اء‬
‫ش‬
‫ِن‬
‫إ‬
‫ه‬
‫ي‬
‫ل‬
‫إ‬
‫ون‬
‫ع‬
‫د‬
ِ‫ر‬
َ ُ ْ ُ َ َ ْ َ ْ َ َ َ َ ْ ْ َ َ ُ ْ ‫َما َت‬
ِ ‫ِإ َلى أُم ٍم ِمن قب ِلك فأَخذناهم بِالب ْأس‬
‫الضر ِاء َل َع َّل ُهم‬
‫اء و‬
َ
ْ
َّ َّ َ َ َ ْ ْ ُ َ ْ َ َ َ ْ َ ْ
ِ
ْ
‫ون * َف َل ْو اَل ِإ ْذ َج َاء ُهم َبأ ُس َنا َت َضر ُعوا َو َلك ْن َق َس ْت‬
َ ‫َي َت َض َّر ُع‬
ْ
َّ
‫ون * َف َل َّما َن ُسوا‬
َ ‫الش ْي َطا ُن َما َكانُوا َي ْع َم ُل‬
َّ ‫وب ُه ْم َو َز َّي َن َل ُه ُم‬
ُ ‫ُق ُل‬
ِ
ِ
‫اب ُك ّ ِل َشي ٍء َح َّتى ِإ َذا َفرِ ُحوا‬
َ ‫َما ُذ ّك ُروا بِه َف َت ْح َنا َع َل ْيهِ ْم أَ ْب َو‬
ْ
‫ون * َف ُق ِط َع َدابِر‬
َ ‫اه ْم َب ْغ َت ًة َف ِإ َذا ُه ْم ُم ْب ِل ُس‬
ُ ُ‫ب َِما أ‬
ُ ‫وتوا أَ َخ ْذ َن‬
ُ
ِ
ِ
ِ ِ
‫ين * ُق ْل أَ َرأَ ْي ُتم‬
َ ‫ين‬
َ ‫ظ َل ُموا َوا ْل َح ْم ُد للِهَّ َر ِّب ا ْل َعا َلم‬
َ ‫ا ْل َق ْوم ا َّلذ‬
ْ
‫ِكم َم ْن‬
‫إِن أَخذ الل سمعكم وأَبصاركم وختم على قلوب‬
ْ ُ ُ ُ َ َ َ َ َ َ ْ ُ َ َ ْ َ ْ ُ َ ْ َ ُ َّ‫ْ َ َ ه‬
ِ ‫ِإله غير‬
ِ ‫يكم ب ِِه ا ْنظُر َكي َف نُص ِر ُف آْالي‬
‫ات ثُم ُهم‬
‫الل ي ْأ ِت‬
َ
ْ َّ
ْ ْ
ْ ُ َ َّ‫َ ٌ َ ْ ُ ه‬
ّ َ
} *‫ون‬
َ ‫َي ْص ِد ُف‬
“-De ki: “Kendinizi bir düşünür müsünüz, Allah’ın
azabı başınıza gelse veya kıyamet başınıza kopsa
Allah’tan başkasına mı dua edersiniz? Eğer doğru
söylüyorsanız söyleyin bakalım!”
-Doğrusu yalnız O’na dua edersiniz. O dilerse
yalvardığınız belayı üzerinizden kaldırır ve o an O’na
koştuğunuz ortakları unutursunuz.
12Mülk:15-30
12
Prof. Dr. Dîn Muhammed - Dinî ve Laik Dünya Görüşü Arasındaki Mücadele
-Andolsun ki, senden önce bir takım ümmetlere
de peygamberler gönderdik; dinlemediler. Biz de
onları yalvarıp yakarsınlar diye darlık ve sıkıntı ile
cezalandırdık.
-Hiç olmazsa kendilerine baskımız geldiği vakit
yalvarsaydılar bari. Fakat kalpleri katılaşmış, şeytan
da bütün yaptıklarını kendilerine güzel göstermişti.
-Vakta ki yapılan uyarıları unuttular, üzerlerine
herşeyin kapılarını açıverdik. Nihayet kendilerine
verilen bu bolluk ve serbestlik ile tam ferahlandıkları
=düzlüğe çıktıkları sırada ansızın kendilerini
yakalayıverdik! Hepsi bir anda bütün ümitlerinden
mahrum kaldılar.
-Artık o zulmedip duran kavmin kökü kesilmişti.
Hamdolsun o alemlerin Rabbi olan Allah’a.
-De ki: “Söyleyin bakayım, eğer Allah, kulaklarınızı
ve gözlerinizi alır, kalplerinizi mühürleyiverirse,
Allah’tan başka hangi tanrı onu size iade edecek?”
Bak Biz delillerimizi nasıl evirip çevirip türlü türlü
açıklıyoruz! Sonra da onlar nasıl (yüz çevirip) geçiveriyorlar!” 13
Esefle belirteyim ki bu asırda Batılılara takdir edilen nüfuz onların dünya görüşünün daha önceki nesillerde görülmeyen bir şekilde İslam toplumlarında
yayılmasını sağladı.
Vahyin ölçüleri üzerine bina edilmiş dînî dünya
görüşüne iman eden müminlerin sivil devlet sözlerinin arkasında sürüklenmeleri ve dîn devleti kavramından utanmaları ve bu bağlamda özür dileyici bir
dil kullanmaları, İslam toplumlarındaki batı tasavvurları ve hedeflerinin sahip olduğu nüfuzun genişliğinin açık bir delilidir.
Eğer sekülerizm açık bir şekilde hayat hakkındaki
dinî dünya görüşü - özelliklede İslami-ile çatışıyorsa o zaman gerçek meydan okuma inanç esasları
ve vahyin kurallarının seküler ruha intibak ve uyum
sağlaması için okuma çabalarıdır. Seküler eğilimin,
İslamî hayat felsefesi üzerine hakim olması istendiği
zaman böyle bir okumanın yapılması tabiî ki talep
edilmektedir. Çünkü sekülerizm bazı düşünürleri
kısmî sekülerizm ve şümullu sekülerizm ayırımına
13Enam: 40-46
götürecek farklı bir hayat görüşüne sahiptir.
Kısmi laiklik mücerred olarak dinin devletten
ayrılması manasına gelmektedir, şümullu laiklik ise
Abdulvehhab Mesiri’nin ibarelerine göre şu manaya
gelmektedir “Alemin bütün dereceleri ve sahalarını
kapsayan şümullu bir görüştür, dini sadece devletten ve genel hayatın bazı yönlerinden ayırmaz fakat
bütün insanî, ahlakî ve dinî değerleri ilk başta genel
hayatın bütün yönleri ve sahalarından ayırır sonunda da alemden kutsallığı tamamen çekip çıkarılmasının tamamlanmasına kadar özel hayatın bütün
yönlerinden ayırır ta ki alem (insan ve tabiat) kullanılacak bir maddeye dönüşsün.
Bu şümullu bir görüştür çünkü hem insanî
hem tabiî zevahirlerin eşit olması ve her şeyin
maddîleşmesi için hem özel hem genel hayatı kapsar.
Alem, şümullu laikliğin bakışıyla (durumu maddî
felsefenin durumu gibidir) kainatta insan ve diğerlerini birbirinden ayırmayan maddi kanunlara boyun
eğmektedir. Bunların hepsi insan ve tabiattan kutsallığın çıkarılıp çeşitli güçlerin kendileri adına kullanacakları, kullanılabilecek maddelere dönüştürülmesi manasına gelmektedir.
Şümullu laiklik bitabiatil hal hiçbir ölçü, mutlaklar ve külliyata inanmaz ancak nisbiyyetul mutlakaya inanır hatta ben onun şümullu laiklik ve çatışmacı Darvinizm görüşü arasında bir teradüf olduğunu
düşünüyorum bu yüzden de materyalist laiklik veya
değer yoksunu laiklik veya darvinist laiklik olarak
isimlendiriyorum. (Yeni Hümanist Modernizme
Doğru, Al-Jazeera.net)
İnsanoğlunun kendisi dışında ölçülerin yokluğu
çatışmayı sonlandırmak için başka bir vesilenin doğmasını ortaya çıkarmıştır o da kuvvettir. Bu sebeble
kalıcılığın en güçlü olanın olduğunu görüyoruz. Belki de Darvin’in çatış macı sistemi şümullu sekülerismin örnekliğine en yakın sistemlerdendir.
Malezyalı büyük alim Nakib el-Attas’ın İslam ve
Laiklik adlı kitabında tehlikesine dikkat çektiği laiklik işte Dinleri ve onların dünya görüşlerini tahrip
edip yok etmek isteyen bu şümullu laikliktir. İslam
alemi bu alimin işaret ettiği meselelerin bir çoğuna
Dinî ve Laik Dünya Görüşü Arasındaki Mücadele - Prof. Dr. Dîn Muhammed
13
beder ve işte bu da İslam toplumlarının karşı karşıya
ihtimam göstermemiştir.
İslam toplumlarındaki şu anki problem bu dünya
görüşünün aşağıdaki yollarla zihinlere nüfuz etme
çabalarıdır.
kaldığı meydan oku madır.
Bu konu için sunulabilecek kısmî bir çözüm ise
İslam toplumlarındaki yüksek öğretim kurumları-
- Kısmî veya şümullu laikliği benimseyip toplum-
nın bu meydan okumadan haberdar edilmeleri ve
larda büyük nüfuz sahibi olan bilim adamları ve dü-
İslami dünya görüşünü taşıması zaviyesinden İslam
şünürler.
akidesinin ve bu akidenin değişik boyutlarının, laik
- Akılları ve zihinleri Seküler dünya görüşü nü kabul etmeye hazırlayan eğitim sistemleri.
- Modern batı insanî ve toplumsal bilimleri nin
İslami ilimler üzerine tatbik edilmesi.
- Laikliğin İslam toplumlarındaki farklı ırkla rın ve
toplumlar probleminin çözümümde pratik bir çözüm gibi sunulması.
veya laik olmayan diğer dünya görüşleri karşısındaki
konumunun ortaya konulup bu görüşlerin tahlili ve
karşılaştırmalı olarak okutulması ve bu kurumların
tekrar bu laik dünya görüşünün dini dünya görüşüne karşı alternatif olma çabalarını anlaması gerekir.
Bu da İslam üniversitelerindeki ilmi kelam hocalarının uyanık olması ve ikna etme gücün de olan
Ve bu sızma ve nüfuz gerçekleşince de iman manasını kaybeder, imanın şartları ise delaletlerini kay-
derinlikli ve ilmî çalışmalar yapmalarını gerektirmektedir.
Taberânî, Muâz İbnu Cebel radıyallahu anhu’dan Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in
şöyle buyurduğunu rivâyet etti:
ِ
ِ ‫ان وا ْل ِك َتاب سي ْف َترِ َق‬
َ
‫ان‬
ِ ‫وروا َم َع ا ْل ِك َت‬
ُ ‫اب َح ْي‬
ُّ ‫ور أَالَ َوإ َِّن‬
َ َ ‫الس ْل َط‬
ُ ‫ث َي ُد‬
ُ ‫{ أالَ ِإ َّن َر َحا اإلسالم َدائ َر ٌة َف ُد‬
َ َ َ
‫وكم‬
‫أَال فال تفارِ قوا ال ِكتاب أَال إِنه سيكون عليكم أُمراء إِن أَطعتموهم أَضلوكم وإِن عصيتموهم قتل‬
ْ ُ ُ َ َ ْ ُ ُ ُ ْ َ َ ْ َ ْ ُ ُّ َ ْ ُ ُ ُ ْ َ ْ ُ َ َ ْ ُ ْ َ َ ُ ُ َ َ ُ َّ َ َ َ ْ ُ َ ُ َ َ َ
ِ َ ‫َقالُوا َكي َف َنصنع يا رس‬
ِ
َ
‫يسى ْاب ِن َمر َيم ُح ِم ُلوا َع َلى ا ْل ُخ ُش ِب َونُ ِشروا‬
ُ ‫ول اهلل؟ َق َال َك َما َص َن َع أ ْص َح‬
َ ‫اب ع‬
ُ َ َ َُ ْ
َ ْ
ْ
ُ
ِ ‫اهلل َخير ِمن حي ٍاة ِفي مع ِصي ِة‬
ِ ‫طاع ِة‬
ِ
ِ
} ‫اهلل‬
‫ي‬
‫ف‬
‫ت‬
‫و‬
‫م‬
‫اش‬
‫ن‬
‫م‬
‫ل‬
‫ِا‬
‫ب‬
ِ‫ير‬
ََْ
ٌ َْ
َ َ
َ َْ
ََ ْ ٌ
“Hey!.. İslâm değirmeni dönmektedir.. İmdi Kitâb ne tarafa dönerse, siz de onunla (o tarafa)
dönün… Hey!... Devlet idaresi ve Kitâb (din) birbirinden ayrılacaktır!.. Hey!.. Kitâbdan ayrılmayın…
Hey!.. Şübheniz olmasın ki, başınıza bir takım idâreciler gelecektir; onlara itaat ederseniz sizi
saptıracaklar, isyan ederseniz sizi öldüreceklerdir.
‘(O zaman) nasıl yapacağız, Yâ Resûlellah?!.’ dediler.
O da ‘Îsâ aleyhisselâm’ın arkadaşları (Havârîler) nasıl yaptıysalar öyle... Darağaçlarında asıldılar
ve testerelerle biçildiler… Allah’a taat içre ölmek, Allah’a isyan içinde yaşamaktan daha hayırlıdır’ buyurdu. ” (Taberânî, el-Kebîr (20/90,H:172), es-Sağîr (2/42,H: 749), Müsnedü’ş-Şâmiyyîn (1/379,H:658))
Download